TBMM B: 131 8 .7 . 2010 O: 2 özellikle yöneldiği alan itibarıyla bilimsel faaliyetler ve araştırma, geliştirme konusunda çok büyük bir hamle yapmıştır ve bu büyük hamlenin sonucunda, Türk üniversiteleri, dünyada atıf indekslerinde 17’nci sıraya kadar yükselmiştir. Bununla ilgili olarak, UNESCO’nun bu değerlendirmeye yönelik olan raporundan size birkaç cümle söylemek istiyorum. UNESCO’nun raporu 2005 yılında yayınlanan bir rapordur: “Türk bilim adamlarınca atıf indekslerince taranan, dünyaca tanınmış bilimsel dergilerde yayınlanan makale sayısı 1997-2002 yılları arasında 3 kat artmıştır. Bunun sonucunda milyon nüfus başına düşen bilimsel makale sayısı, göz kamaştırıcı bir artış oranıyla 148’e yükselmiştir. Türkiye on yıllık bir dönem içinde 5 kata varan bu artış oranıyla dünya ülkeleri arasında -2002 için söylüyor bu oranı- 22’nci sıraya yükselmiştir.” Benzer değerlendirmeleri konuyla ilgili uzmanlar da yapıyor. Bu uzmanlardan birisi diyor ki: “1991-2007 yılları arasında ortalama yıllık bilimsel yayın sayısı artış hızı yüzde 14,4’tür.” Bu, Türk biliminin yükselişi olarak nitelendirilmiştir. Bir grup bilim adamı -bunlar bu konuda dünyaca uzman insanlardır- diyor ki: “Çin, Kore, Tayvan, Brezilya ve Türkiye yükselen bilim ülkeleridir.” Değerli arkadaşlarım, bunlar hepimizin onur duyacağı, memnuniyet duyacağı çok önemli gelişmelerdir. Türk yükseköğretiminin sorunları vardır ama gelişmeler gerçekten kıvanç vericidir. Değerli arkadaşlarım, ben 2003-2010 dönemindeki, bu iktidar dönemimizde yapmış olduğumuz yükseköğretimle ilgili hamleden de kısaca bir değerlendirme yapmak istiyorum. Değerli arkadaşlarım, bu dönem içerisinde 42 devlet, 28 vakıf üniversitesi olmak üzere 70 üniversiteyi kurduk. Bugün görüşeceğimiz tasarılarla bu sayı 7 devlet ve 1 vakıf üniversitesiyle 78’e çıkacak ve toplam üniversite sayımız da 154 olacak. Yani bir başka ifadeyle 2002’ye nispetle 2010’da Türkiye yükseköğretimdeki üniversite sayısını yüzde 100’ün üzerine çıkarmış olacak. Peki, Türkiye niçin yapıyor bu hamleyi? Türkiye bu kadar sorunu varken, teşvik için kaynak ararken, işsizlik sorunu ile boğuşurken, güvenlikle ilgili mücadelesini sürdürürken niçin yapıyor? Değerli arkadaşlarım, Türkiye dünyadaki değişmeden etkileniyor, gelişmeyi takip ediyor ve kopmak istemiyor. Uluslararası kriterlerde mevcut oranını daha ileriye götürmek istiyor ve kısaca, bir bakıma yükseköğrenim temel kriterleri, yükseköğretim talebinin karşılanması ve bu alana verdiği önemden dolayı bunu yapıyor. Ben yükseköğretimle ilgili, yine uluslararası kuruluşların, UNESCO’nun bu husustaki iki önerisini, milletlere önerisini sunmak istiyorum. Küreselleşen dünyada bilgi toplumuna ulaşılabilmesi için brüt okullaşma oranının yüzde 50’nin üzerinde olması gerektiğini tavsiye ediyor ve OECD ülkelerinde bu oranın yüzde 60’ın üzerinde olduğunu belirtiyor ve gelişmiş ülkelerde yapılan bir çalışmada ise 500 bin nüfusa bir üniversitenin düştüğünü ortaya koyuyor. Türkiye bu standartlara ulaşmak için bunu yapıyor. Türkiye’nin yükseköğretimde brüt okullaşma oranı 2005’te yüzde 37’dir. Yani çağ nüfusunun içerisinde ancak yüzde 37’sine biz, yükseköğretim imkânı sunabiliyoruz ama 2005’ten sonraki gelişmelerde bu oran yüzde 44,2’ye yükselmiştir ama değerli arkadaşlarım, burada üzerinde çok önemle durulması gereken bir ayrıntı vardır, o da şu: Açık öğretim ve iki yıllık meslek yüksekokulları dâhildir. Lisans seviyesinde örgün öğretimi aldığımızda bu oran yüzde 16,8’dir 2009 öğretim yılında ve 16,8, Türkiye'nin bugün ulaşmış olduğu seviye itibarıyla kabul edilebilir değildir ve dolayısıyla yükseltilmek durumundadır. Elbette, toplam brüt okullaşma oranının 44,2 olması çok sevindirici bir oran ama örgün öğretimdeki lisans öğrencisi sayısının bu seviyesinin artırılması şarttır. Bir başka kıyaslama, öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısıdır. Yine 2005 yılında UNESCO’nun yaptığı bir araştırmada Türkiye’de bu oran 26’dır, Amerika Birleşik Devletleri’nde 14, Hindistan’da 26, Kore’de 18 ve dolayısıyla bizden çok sayıda ülke daha düşük sayıda bir öğrenciyle öğretim elamanı oranı arasında bir ilgi kurmaktadır ve Türkiye bu hedefini de makul bir seviyeye çekmek durumundadır. – 1023 – FATMA-131 –