konu anlatım 02.qxd

advertisement
2. BÖLÜM
ATOMUN YAPISI
ATOMUN YAPISI
Eski Yunan’da MÖ 5. yy.’da Leukippos, Democritos (M.Ö. 460-370) ve
Epicuros (M.Ö. 342-270), maddenin bölünmesinde bir son sýnýr olacaðýný
düþünerek bu en küçük þeye, “bölünmez” anlamýnda “atom” demiþlerdi.
Yüzyýllarca sonra, 19. yüzyýlýn baþýnda, denel temellere dayalý bilimsel atom
kuramýný ortaya koyan Dalton da, atomlarýn “bölünemez katý kürecikler” olduðunu
sanmýþtý. Atomun da “bölünebilir” ya da “tanecikli” yapýda olduðunun anlaþýlmasý
100 yýldan fazla zamaný gerektirdi. Bugün atomun proton, nötron ve elektron
denen üç temel parçacýðý olduðunu biliyoruz. Halen sayýsý en az 35 olan bir çok
“atom altý parçacýk” tanýnýyor. Bütün bunlarý doðanýn sýrlarýna karþý savaþ açmýþ
bilimcilerin belki yorucu ama coþku verici deneylerinden ve yorumlarýndan öðrendik.
2.1 DALTON ATOM KURAMI
19. yüzyýl baþlarýnda John DALTON (1766-1844), element ve bileþiklerin varlýðýný, kimyasal olaylarda kütlenin korunmasýný, elementlerin belirli bir bileþiði
oluþtururken hep sabit bir kütle oranýnda birleþmesini ve iki element arasýnda
farklý bileþikler oluþurken elementlerden birinin miktarý sabit tutulduðunda onunla
birleþen ikinci elementin miktarlarý arasýnda basit ve tam sayýlý bir oran bulunmasýný, bu deneysel sonuçlarýn tümünü, atomu varlýðýnýn delilleri olarak yorumladý. Dalton atom kuramý, kimyanýn temel yasalarýna ve deneylere dayandýðý için
bilimsel nitelik taþýyan ilk atom kuramýdýr. Dalton’un kuramý þöyle özetlenebilir:
1. Her element, atom denen bölünemeyen parçacýklardan oluþur.
2. Verilen bir elementin atomlarý ayný özelliktedir. (örneðin kütleleri)
3. Farklý elementlerin atomlarý farklý özelliktedir.
4. Bir elementin atomlarý, kimyasal tepkimelerle baþka tip atomlara dönüþtürülemez.
Atomlar, kimyasal deðiþime katýlan birimlerdir; kimyasal deðiþmeler sadece
atomlarýn baðlanmasýný ve yeniden düzenlenmesini içerir. Atomlar bölünemez, yeniden üretilemez ve deðiþtirilemez.
5. Bileþikler, birden fazla elemente ait atomlarýn birleþmesiyle oluþur.
6. Verilen bir bileþikte atomlarýn cinsi ve baðýl sayýlarý sabittir.
Elementlerin Sembolleri (Simgeleri)
John DALTON
(1766 - 1844)
Kendisi Manchester
Quaker okulunda öðretmendir ve 1807’de
Kimyasal Filozofide
Yeni Sistem adlý
kitabýný yayýmlamýþtýr.
Simyacýlar, gezegenlerden esinlenerek maddeleri simgelemiþlerdi. Bu simgeler,
yalnýzca kendilerinin anladýðý bir takým gizli bilgileri içeriyordu. Dalton, bir adým
ileri giderek element ve bileþikleri içi iþaretlenmiþ dairelerle göstermeyi önerdi.
Dalton’un atom ve molekül simgeleri
Ama Dalton’un simgeleri de oldukça kaba ve zaman alýcýydý. Bugün de kullandýðýmýz alfabedeki harflerden oluþan simgeleme yöntemini 1813’te J.J
Berzelius (1779-1848) getirdi. Buna göre her element atomu, genellikle Latince
adýndan gelen bir ya da iki harfle simgelenir. (Tungsten için kullanýlan W harfi
onun Almanca ismi olan Wolfram’dan gelir.) Bu simgelerde ilk harf büyük, varsa
ikinci harf küçüktür. Kobalt (Co), toryum (Th), baryum (Ba), Vanadyum (V)....
19
ATOMUN YAPISI
Dalton kuramýnda “bir elementin atomlarý her bakýmdan özdeþtir” görüþü,
izotop atomlarýnýn keþfiyle yanlýþlanmýþtýr. Yine sonraki çalýþmalar atomun
bölünebilir olduðunu göstermiþtir.
Atomun “bölünebilir” olduðunun anlaþýlmasý þu üç temelde oldu:
Birincisi, madde-elektrik iliþkisinin çözümlenmesidir. Piller, elektroliz,
gazlarýn elektriksel boþalýmý gibi olgular her maddenin doðasýnda elektrik
olduðunu kanýtladý. Kuþkusuz bu, tüm atomlarýn elektriksel bir yapýda olduklarýna baðlanabilirdi. Bu deneyler, elektriðin de maddesel ve “tanecikli” olduðunu
kanýtladý. Atomda, elektrikle yüklü tanecikler örgütlüydü.
Ýkincisi, radyoaktifliðin anlaþýlmasýdýr. Radyoaktiflik, bir elementten baþkasýnýn doðusunu kanýtlýyordu. Demek bir atom baþka bir atoma dönüþebiliyordu.
Bu durum, atomlarýn bölünebilir yapýlarýnýn güçlü bir kanýtýydý. Dahasý radyoaktiflikle tanýnan alfa, beta ve gama ýþýnlarý atom çekirdeðinin ne derece güçlü bir
enerji kaynaðý olduðunu, atom çekirdeðinin parçalanabilirliðini ortaya koydu.
Üçüncüsü, madde-ýþýk iliþkilerinin, ýþýk tayfalarýnýn dilinin çözülmesidir. Her
element, kendine özgü ýþýnlar soðuruyor ve yayýyordu. Öte yandan ýþýk, hem bir
“dalga” hem de “foton” denen “parçacýk” saðanaðý idi. Görünür ve görünmez
bileþenleri vardý. Atomlardan yayýlan ýþýk, yüksek enerjili elektronlarýn düþük
enerjili konuma geçerken yaydýðý fotonlardan baþka bir þey deðildi. Bu konulardaki veriler, atom çekirdeði çevresindeki elektron daðýlýmýnýn aydýnlatýlmasýný
saðladý.
Bu süreci daha yakýndan inceleyelim.
2.2 MADDELERÝN ELEKTRÝKSEL TABÝATI
ELEKTROLÝZ
Sülfürik asitinin (H2SO4) sulu çözeltisine bir çinko (Zn) ve bir bakýr (Cu) levha
daldýralým. Bu levhalar, bir iletkenle baðlanýnca çinkodan bakýra doðru bir akým
geçtiði görülür (yaklaþýk 1 volt). 1800 yýlýnda Kont Alessandro Volta (17451827)’nýn bulduðu bu aygýta “volta pili” ya da “galvanik pil” denir. Volta pilinde
elektriði üreten þey, maddenin kimyasal deðiþimidir. Dýþ devrede çinkodan
bakýra doðru dolaþan akým, çinko çubuðunun aþýnmasýna ve bakýr çevresinde
hidrojen gazý çýkýþýna yol açar. Asit de suyun iletkenliði artýran bir katalizör durumundadýr. Kýsaca, pilde kimyasal enerji, elektrik enerjisine dönüþmektedir.
Bu olay bize, elektriðin kaynaðýnýn, madde ya da maddesel deðiþim olduðunu
söyler.
1807-1808’de Ýngiliz kimyacý Sir Humpry Davy (1778-1829), bazý bileþiklerin elektrikle ayrýþtýðýný gördü. Buradan potasyum, sodyum, kalsiyum, stronsiyum ve baryum elementlerini ayýrdý. Davy, bileþikteki elementlerin elektriksel
çekimle tutulduðunu ileri sürdü. Bu olay, elektrik enerjisinin kimyasal
deðiþme yol açtýðýný kanýtlýyordu. Elektrik ile maddesel deðiþmeler arasýndaki
iliþkilerin yasalarýný 1832-1833’de Ýngiliz bilgin Michael Faraday (1791-1867)
ortaya koydu. Elektroliz yasalarý da dediðimiz deney sonuçlarý þöyleydi:
1. Belli miktarda elektrik, belli bir maddenin hep ayný miktarýný deðiþime uðratýr.
2. Elektrotlardan birinde (anot, katot) deðiþime uðrayan (açýða çýkan ya da
çözünen) madde miktarý, hep o maddenin eþdeðer kütlesinin tam katlarý kadar
olur.
96.500 Coloumb (1 Faradaylýk) yük ile deðiþime uðrayan madde miktarýna o
maddenin eþdeðer kütlesi denir. Bu yük, örneðin sodyumun 23; magnezyumun
12 ve alüminyumun 9 gramýný deðiþime uðratýr. Devreden 2 Faradaylýk akým
geçerse, bu kütleler iki katýna çýkar.
Eþdeðer kütle nasýl ki atomun varlýðýnýn gücü bir kanýtý ise elektrik yükündeki sabitlik de, elektriðin kesikli ya da tanecikli olduðunun güçlü bir kanýtýydý. Ama
20
KATOT IÞINLARI - ELEKTRONLAR
o zaman bunu yadsýyan önyargýlar daha etkiliydi. Elektroliz sonuçlarý, ayrýca,
maddenin elektriksel doðasýnýn atomun elektrikselliðinden ileri geldiðini açýklý yordu. Nitekim özellikle 2. sonucu ele alan Faraday, bunun bir element atomlarýnýn eþit elektrikle yüklü oluþuna baðlanabileceðini söylemiþti.
2.3 KATOT IÞINLARI : Elektronlar
Maddelerin elektriksel tabiatta, elektrik yükünün “parçalý” olduðunun diðer bir
kanýtý, katot ýþýnlarýnýn davranýþlarýydý.
Hava ve baþka gazlar, normal durumda yalýtkandýrlar. Ama basýnç çok düþük
(0,01 mmHg) ve gerilim yüksek (örneðin 10.000 volt) olursa gazlar ýþýk yayarak
elektriði iletirler. Katottan anota doðru yayýlan bu ýþýnlarý 1859’da Julius Pucker
(1801-1868) Alman fizikçi J. W. Hittorf (1824-1914) bu ýþýnlarýn manyetik alanda saptýðýný gördü. Sir William Crookes (1832-1919), 1879’ da katot karþýsýnda keskin gölgeler oluþturan, manyetik alanda sapan bu ýþýnlarýn yollarýna
konan pervaneciði de döndürdüðünü, bunlarýn parçacýk akýmý olabileceðini
açýkladý (2.1 Þekil). Heinrich Hertz’in (1857-1894) önderlik ettiði bir grup fizikçi
ise buna karþý çýkýyor ve her türlü ýþýðýn yalnýzca elektromanyetik dalga
olduðunu savunuyordu. 1895’te Fransýz fizikçi J. Babtiste Perrin (1870-1942),
katottan anota doðru yayýlan bu ýþýnlarýn elektroskobu negatif elektrikle yüklediðini belirledi. Bunlarýn elektrikle yüklü parçacýklar olduðu kesindi.
KATOT IÞINLARININ ÖZELLÝKLERÝ
Plucker, Hittorf, Crookes ve baþka bilim adamlarýnýn çalýþmalarý, katot ýþýnlarýnýn aþaðýdaki özelliklere sahip olduðunu gösterdi:
1. Katot ýþýnlarý, içi boþ bir tüpten elektrik akýmý geçirilince katottan anota doðru
yayýlýr (elektrik akýmý zorunludur).
2. Katot ýþýnlarý doðrusal olarak yayýlýr.
3. Bu ýþýnlar cam ya da fluoresan özelliði gösteren belli maddelerden ýþýn yayýlmasýna neden olur. Katot ýþýnlarý doðrudan görülmez. Sadece fluoresan etkisiyle -dolaylý olarak- görülebilir.
4. Katot ýþýnlarý negatif yüklü parçacýklarýnýn yaptýðý gibi elektriksel ve manyetik
alanda pozitif kutbun etkisiyle sapmaya uðrar.
5. Katot ýþýnlarýnýn özellikleri, kullanýlan elektrodun cinsine (demir, platin vb.)
baðlý olmaksýzýn aynýdýr.
katot ýþýnlarý
katot
vakum
pompasý
anot
2.1 Þekil Katot ýþýnlarý tüpü
Katot ýþýnlarý gerçekte gözle görülemez. Çarptýklarý bir yüzeyden yaydýklarý
ýþýkla görülebilir. (Yüksek enerjili bir ýsýnýn bir madde yüzeyine çarpmasýyla
21
ATOMUN YAPISI
maddenin ýþýk yaymasýna fluoresans denir.) Katot ýþýnlarýnýn önemli bir özelliði,
elektrik ve manyetik alanlarda negatif yüklü iyonlar gibi sapmaya uðramalarýdýr.
2.2 Þekili inceyiniz.
Katot ýþýnlarý
N
a
b
S
Katot
c
Anot
+
2.2 Þekil Katot ýþýnlarýnýn elektriksel ve manyetik alanda sapmasý.
(a) Manyetik alanda
(b) Manyetik ve elektriksel alan kuvvetlilere eþitken
(c) Elektrik alanda
Thomson, 1897'de, katot ýþýnlarýnýn yük/kütle (q/m) oranlarýný hesapladý; bu
oranýn iyondakine göre çok büyük olduðunu, dolayýsýyla katot ýþýný parçacýklarýnýn çok küçük kütleli olacaðýný açýkladý. Bu oranýn katotun cinsine baðlý
olmadýðýný görünce, katot ýþýnlarýnýn tüm atomlarda bulunan negatif yüklü temel
parçacýklar olduðunu ileri sürdü. Bundan sonra katot ýþýnlarýna elektronlar adý
verildi. (Bu terimi ilk olarak 1874'te George Stoney önermiþti.)
Thomson’un Bulgularý ve Thomson Atom Modeli
J.J. Thomson (1856-1940), 1894 ve 1897 yýllarý arasýnda yaptýðý çalýþmalarla katot ýþýnlarýnýn parçacýk niteliði taþýdýðýný gösterdi. Bu ýþýnlarýn kütlelerini doðrudan ölçmek imkansýzdý. Thomson, katot ýþýnlarýnýn manyetik alanda
sapmalarýndan yararlanarak yükün (e) kütleye (m) oranýný (e/m) ölçtü. Hesaplanan oran, gram baþýna 2x108 coulomb dolayýndaydý. Bu da hidrojenin
yük/kütle oranýndan yaklaþýk 2000 kat büyüktü (Hidrojen için yük / kütle oraný
suyun elektrolizi sýrasýnda ölçülebiliyordu. Deney sonucuna göre katot ýþýný
parçacýklarýnýn kütlesi, hidrojen atomu kütlesinin 1/2000 kadardý. Thomson
buradan þu sonuca vardý: Katot ýþýnlarý maddelerin dolayýsýyla atomlarýn negatif
yüklü temel parçacýklarýdýr. Katot ýþýný parçacýklarý, Stoney’in 1874’de öngördüðü birim negatif elektrik yükü taþýyan elektronlardýr. Thomson bu sonucu, atomun yapýsýna uyarlamaya çalýþtý. Hidrojen atomu, atomlarýn en küçük kütleli
olanýydý. Bir elektron kütlesi en hafif atomun bile ikibinde biri kadardýr. Elektron
negatif yüklü olduðuna göre atomun asýl kütlesini pozitif yük taþýmalýydý.
Thomson, “pozitif yük atomun kütlesini belirlediðine göre, atomik hacmin de
çoðunu kapsamalýdýr” diye düþündü. O’na göre atom, pozitif yükün sürekli ve
düzenli olarak daðýldýðý; yaklaþýk 10-8cm yarýçaplý; içi dolu bir kürecikti.
Elektronlar da kararlý bir elektrostatik düzen oluþturacak biçimde bu küreciðin
içinde gömülüydü (2.3 Þekil).
J.J. THOMSON
(1856-1940)
Britanya’lý fizikçi.
Elektronu bulduðu
için 1906 Nobel
Ödülü’nü aldý.
elektron
Elektronun yükü
Thomson, elektronun yük/kütle oranýný ölçmüþ ve bu oraný e/m = 1.759x108
coulomb/gram bulmuþtur; ama yük(e) ve kütle (m) ayrý ayrý belli deðildi. Biri
ölçülse diðeri de kolayca hesaplanabilirdi. Olasý en küçük elektrik yükünü,
22
2.3 ÞEKÝL
Thomson Atom
Modeli
X IÞINLARI
Robert MILLIKAN
(1868-1953)
Elektron yükünü
ölçmeyi baþaran
Amerikalý bilimci.
1909’da Amerikalý fizikçi R.A. Millikan (1868-1953) ölçtü. Millikan, yað damlacýklarý deneyi diye anýlan ünlü deneyinde þunlarý yaptý: Elektrik alan içindeki bir
gaz odacýðýna yað damlacýklarý püskürttü. Bu damlacýklarý da x-ýþýnlarýyla bombardýman etti. Yüksek enerjili ýþýnlar olan x-ýþýnlarý gaz moleküllerine çarpýp
onlardan elektron söker. Sökülen bu elektronlar, yað damlacýklarýna yapýþarak
onlarý elektrikle yükler. Farklý yað damlacýklarý farklý yüklerle yüklenecektir.
Milikan’ýn baþardýðý þey, bu karmaþýk ortamdaki yað damlacýklarýnýn yükünü
belirlemektir. Milikan, deney ortamýný ýþýkla aydýnlatarak (güneþ ýþýðýndaki
tozlarýn parýldamasý gibi) damlacýklarýn elektronlara koþuþunu denetlemeye
yöneldi. Elektron potansiyellerini ayarlayarak bir damlacýðý hareketsiz kýldý. Bu
damlacýða elektrik alanýnýn, yerçekiminin ve havanýn kaldýrma kuvvetinin etkisi
vardýr.
Millikan, bu deneyi ile çok sayýda ölçmeler yaptý. Her damlacýk, belirli bir
eþdeðer yükün ya kendisi ya da tam katlarý biçiminde yük taþýyabiliyordu.
Millikan en küçük yükün -1.621x10-19 coul (4.8x10-10 esyb) olduðunu buldu.
Farklý yükler bunun ancak tamsayýlý katlarý olabiliyordu. Millikan deneyi daha
duyar ölçümlerle sonralarý da yineledi. Sonuç, elektriðini birim negatif yükünün
(elektrondaki yükün) gerçekliðini pekiþtiriyordu. Millikan’ýn birim yükü, Thomson
oranýnda yerine konarak elektronun kütlesi de bulundu:
m
yük
e
1.6010 19 coulomb
9.11 x10 28 g
yük / kütle
e /m
1.76 x10 8 coulomb / g
Pillerden, elektrolizlerden, katot ýþýnlarýndan geçen serüven böylece sonuca
varmýþ oldu: Deðiþik maddelerden birbirinin eþi olan birim yüklü parçacýklar yani
elektronlar yayýlýyordu. Elektriðin temel kuantumu; negatif yüklü, pek küçük
kütleli elektronlardýr. Katot ýþýnlarý, kýzgýn katý metallerden yayýlan ýþýnlarý ve
radyoaktif maddelerden yayýlan beta ýþýnlarý hep aynýdýr; bütün bunlar deðiþik
hýzlardaki elektron saðanaðýdýr.
2.4 X - IÞINLARI
katot
( )
katot ýþýnlarý
x ýþýnlarý
yüksek
gerilim
kaynaðý
anot
(+)
2.4 Þekil
X ýþýnlarý tüpü
1895 Kasým ayýnda, yine katot ýþýnlarý tüpünde beklenmedik bir buluþ,
araþtýrmalarýn yönünün deðiþmesine yol açtý. Thomson’un içinde bulunduðu
araþtýrmacýlar katot ýþýnlarýnýn tüp dýþýndaki etkilerini araþtýrýyorlardý. Bunlardan
Wilhelm Roentgen (1845-1923), 23 Kasým 1895’te, katot ýþýnlarý tüpünün
dýþýnda “bir þeyler” olduðunu, tüp çevresindeki bazý maddelerin parýldadýðýný,
bazýlarýnýn deðiþtiðini ilk olarak gözledi. Bu ýþýnlar, çantalarýn içindeki madenin
paralarý ya da elin kemiklerini gösteren resimler veriyordu. O sýra bu ýþýnlarýn
kaynaðý bilinmediði için X ýþýnlarý adý konmuþtur. X ýþýnlarýnýn bazý özellikleri
aþaðýdadýr:
1. X ýþýnlarý, katot ýþýnlarý tüpünde anota çarpan katot ýþýnlarýnýn (elektronlarýn)
etkisiyle yayýlan ýþýnlardýr.
2. X ýþýnlarý, elektriksel ve manyetik alandan etkilenmez, gün ýþýðý gibi elektromanyetik dalgadýr.
3. Bu ýþýnlar çok yüksek enerjili (yüksek frekanslý, düþük dalga boylu) görünmez ýþýnlardýr. Kalýn siyah bir kaðýda sarýlmýþ fotoðraf filmine bile etki eder.
4. Týpký parmak izi gibi deðiþik maddelerden yayýlan X-ýþýnlarýnýn da fotoðraf
filmini ve baþka maddeleri etkileme gücü farklýdýr.
Her elementin yaydýðý X-ýþýný o elementin “parmak izi” dir. X-ýþýnlarýnýn
bulunmasýndan dört ay sonra fizikte yeni bir devrim patlak verdi. Fransýz fizikçi
Henri Becquerel (1852-1909), radyoaktiflik denen olguyu buldu.
23
ATOMUN YAPISI
2.5 RADYOAKTÝFLÝK
Eski çaðlarda, “simyacýlar”, demir, kuþun, cýva gibi elementleri “filozof taþý”
ile altýna dönüþtürmeyi düþlemiþlerdi. Yüzyýllar sonra bu düþ, radyoaktivitenin
bulunmasýyla, gerçek oldu. 1896’da A. Henry Becquerel (1852-1908), çok
önemli bir olay gözledi. O sýralarda potasyum uranil sülfat denen uranyum filizi üzerinde çalýþýyordu. Bir miktar filizi dýþarýdan sýzdýrmayan kapalý bir kutuya
koydu. Yanýna bir fotoðraf plaðý yerleþtirdi. Levha, donuk bir renge büründü. O
zaman güneþe tutulan bazý maddelerin bir süre sonra bu ýþýðý geri saçtýðý biliniyor ve buna fosforluluk deniyordu. Oysa Becquerel’in elindeki filiz, fosforluluktan çok farklýydý, kendiliðinden ýþýn yayýyordu. Bu ýþýnlar, x-ýþýnlarýna benziyordu; ama X-ýþýnlarýný oluþturmak için boþaltýlmýþ tüpten sürekli bir dýþ gerilim
geçirmek gerekirken yeni bulunan ýþýmalar, hiç bir dýþ uyarma gerektirmeden
kendiliðinden yayýlýyordu. Dahasý uranyum cevheri, hangi fiziksel ya da
kimyasal etkilerin altýnda kalýrsa kalsýn þiddeti deðiþmiyor, sývý kurþun ya da sývý
hava içindeyken de ayný oranda ýþýn yaymayý sürdürüyordu. Bu yeni ve gizemli
olguya Madam Curie tarafýndan radyoaktiflik adý verildi.
1899’da Becquerel, radyoaktif ýþýmanýn manyettik alanda saptýðýný, bu yüzden de, hiç olmazsa bir kýsmýnýn küçük, yüklü taneciklerden oluþtuðunu açýkladý. Olayýn çözümlenmesine iliþkin yorucu ve tehlikeli deneyler, Maria Curie ve
kocasý Pierre Curie tarafýndan yapýldý. Curie’ler, 1898’de uranyum filizinden
polonyum ve radyum adýný alan iki element ayýrmayý baþardýlar. Kendiliðinden ýþýma yapan maddelere radyoaktiflik maddeler denir. Bu maddeler, çok
yüksek hýzdaki mermilerle ateþ eden topçu bataryalarý gibidir.
Becquerel’le açýlan süreç, bir dizi ilginç buluþun baþlangýcý oldu. Radyoaktif
maddeler üç tür ýþýma yayýyordu. 1899’da Rutherford alfa (D) ve beta (E) ýþýmalarýný, az sonra P. Villard da gamma (J) ýþýmasýný buldu.
+
N
S
2.5 Þekil
Radyoaktif ýþýnlarýnýn
elekriksel ve magnetik
alanda sapmalarý
2.1 TABLO Radyoaktif ýþýmalarýnýn özellikleri
Iþýn
Alfa
Beta
Gamma
Simge
Yapýsý
Yükü
Hýzý
(Km/sn)
2 proton
2 nötron
elektron
Elektromanyetik
dalga
+2
16.000
-1
0
130.000
300.000
Alfa Iþýnlarý (D ýþýnlarý): Helyum çekirdekleridir; yükü +2, kütlesi 4’dür. Çekirdekten yaklaþýk saniyede 1600 km hýzla çýkarlar; havada 3-8 cm kadar yol alabilirken normal bir defter yapraðý ya da ince metal levhalarda durdurulabilir.
Elektriksel ve manyetik alanda negatif kutbun çekimiyle hareket eder. Alfa yayan
bir çekideðin yükü 2, kütlesi 4 azalýr. Alfa: 42 He.
Beta Iþýnlarý (E ýþýnlarý): Çekirdekten fýrlayan elektronlardýr. Çünkü beta ýþýnlarýnýn yük/kütle (e/m), katot ýþýnlarýnýnkiyle (elektronla) aynýdýr. Buna baðlý
olarak beta ýþýnlarý, elektriksel ve manyetik alanda pozitif kutbun çekimine baðlý
hareket eder. Beta: 01 e. Çekirdekten yaklaþýk 130.000 km/s hýzla çýkan elektronlar, havada 10 m kadar yol alabilirler.
24
Maria CURIE
(1867-1934)
1898’de kocasý Pierre
ile birlikte uranyum
cevheri içindeki iki
radyoaktif elementi
(polonyum ve radyum)
keþfetti. 1903 Nobel
Fizik Ödülünü Maria,
Pierre ve Becquerel
paylaþtý. Maria,
radyum ve polonyumu keþfinden dolayý
1911’de Nobel Kimya
Ödülünü kazandý.
(Kocasý Pierre 1906’
da bir at arabasýnýn
çarpmasý sonucu
hayatýný kaybetmiþti.)
ÇEKÝRDEKLÝ ATOM
Gama Iþýnlarý (J ýþýnlarý): X ýþýnlarýndan çok daha yüksek enerjili, giriciliði
çok yüksek, görünmez ýþýk türüdür (yüksek frekanslý elektromanyetik dalgadýr.)
Yükü ve kütlesi pratikçe sýfýrdýr.
J
0
0
Radyoaktifliðin bulunuþu, atomun bölünemezliði yolundaki yerleþmiþ görüþleri yýktý. Çünkü olay atomun kendiliðinden bölünebildiðini, bir elementten bir
baþkasýnýn ya da baþka taneciklerin doðduðunu kanýtlýyordu.
Öte yandan radyoaktiflik, radyoaktif elementin elementel ya da bileþik durumunda oluþuna fiziksel haline, nötral ya da iyon olmasýna ve hatta sýcaklýk,
basýnç gibi dýþ etkenlere baðlý olmayan ve hýzý deðiþtirilmeyen bir olaydý. Bütün
bunlar, radyoaktifliðin basit bir deðiþme deðil, atomdaki çok derin bir deðiþme
olduðunu ve atomun çok güçlü bir enerji odaðý bulunduðunu gösteriyordu.
Ernest Rutherford (1871-1937) adlý genç bir Yeni Zelandalý, fizikçi ve Ýngiliz
kimyacý Frederick Soddy (1871-1937) bu olayýn bir çekirdek dönüþümü
olduðunu önerdiler. Daha sonra Rutherford, elektron kümeleriyle sarýlmýþ
çekirdekli atom düþüncesini kanýtlayacak ve radyoaktifliðin, iþte bu çekirdekten
geldiði anlaþýlacaktý.
2.6 ÇEKÝRDEKLÝ ATOM
RUTHERFORD ATOM MODELÝ
E. RUTHERFORD
(1871-1937)
Atomda pozitif yüklü
bir çekirdek olduðunu
kanýtladý; 1908’de
kimyadan Nobel
Ödülü aldý.
Normal, sýradan bir madde, yüklü elektronlarca ne çekilir, ne de itilir. Bu da
atomlarýn elektrikçe nötral olduðunu gösterir. Thomson’un deneyleri atomda
negatif elektrikle yüklü elektronlar bulunduðunu göstermiþ, Thomsaon da bunun
ýþýðýnda “üzümlü kek” e benzettiði bir atom modeli önermiþti (1898). Bu modelde
negatif yük taneli, pozitif yük sürekli görünüyordu. Atomda pozitif yükün konumu, Ernest Rutherford tarafýndan belirlendi.
Alfa Parçacýklarýnýn Saçýlmasý
1909’da, Rutherford’un yönetiminde Hans Geiger ve Ernest Marsden,
radyoaktif maddelerden elde edilen alfa parçacýklarýnýn ince metal levhalardaki
(Au, Pt, Ag, Cu...) giriciliði üzerine bir dizi deney düzenlediler. Levhalarýn kalýnlýðý 104 ve 105 cm kadardýr. Geiger ve Marsden, alfa parçacýklarýnýn çinko
sülfürle kaplý perdedeki ýþýmalarýný gözlediler. Gözlem sonuçlarý aþaðýdaki gibiydi:
Radyum
Alfa parçacýklarý demeti
Sapma gösteren alfa parçacýklarý
2.6 Þekil
Alfa parçacýklarýnýn
ince metal levhadaki
saçmalarý. Çizgiler alfa
parçacýklarýnýn yolunu
†ise atom çekirdeklerini temsil ediyor.
Fluoresanlý döner ekran
Ýnce altýn levha
Sapmadan geçen alfa parçacýklarý
2.7 Þekil Radyumdan yayýlan alfa ýþýnlarýnýn ince metal levhadan saçýlmasý
25
ATOMUN YAPISI
1. Alfa parçacýklarýnýn büyük çoðunluðu metal levhayý sapmadan delip
geçmiþtir (2.6 ve 2.7 Þekil).
2. Alfa parçacýklarýnýn pek azý (yaklaþýk 20.000’de biri) metal levhayý geçerken
deðiþik açýlarda saçýlmaya uðramýþtýr.
3. Çok az alfa parçacýðý da ince metal levhayý geçememiþ geldiði doðrultuda
geri dönmüþtür.
Alfa parçacýklarý oldukça hýzlý (1.6x107 m/s), pozitif yüklü ve kütlece hidrojen
atomundan 4 kat, elektrondan 8 bin kat aðýr parçacýklardýr. Rutherford bir konferansýnda alfa parçacýklarýnýn saçýlmasý ile ilgili olarak þöyle diyordu: “Bu,
yaþamýmda baþýma gelen en inanýlmaz olaydý. O kadar inanýlmaz bir þeydi ki,
attýðýnýz 30 cm’lik güllenin bir kaðýt yapraðýna çarpýp geri gelmesine ve sizi
yaralamasýna benziyordu... Hesaplarýmý yapýnca gördüm ki bu büyüklükte bir
sonuç elde edebilmek için, atomun kütlesinin büyük kýsmýnýn pek ufak bir
çekirdekte toplandýðý bir sistemi, gözönüne almak zorunludur.” Yeniden pozitif
yüklü alfa parçacýklarýnýn nasýl olup da deðiþik açýlarda saçýldýðý sorusuna dönelim. Elektronlar çok küçük kütleli olduklarý için bu hýzlý ve “aðýr” gülleleri yollarýndan saptýrmada etkili olmaz; bu gülleler pozitif yüklü, çok ufak, ama çok sert (çok
yoðun) bir “yere” çarpýyordu. Eðer atom, Thomson’un önerdiði gibi kütle ve
yükün düzenli daðýldýðý bir kürecik olsaydý, alfa taneciklerinin hiçbiri yollarýndan
sapmayacak, atomu delip geçecekti. Çünkü Thomson atomunun pozitif yükü,
alfa parçacýklarýný saptýracak yoðunlukta olamazdý. Deney, atomdaki yük ve kütlenin homojen biçimde daðýlmýþ olamayacaðýný açýkça göstermekteydi. Ýþte
bütün bu sonuçlar, Rutherford’un “çekirdekli atom” modelini açýklamasýna temel
oldu (2.8 Þekil).
çekirdek
2.8 Þekil
Rutherford atom
modeli (merkezdeki
nokta çekirdek)
Rutherfod’un Atom Modeli
Alfa parçacýklarýnýn ince metal levhalardan saçýlmasýný temel alan Rutherford þu
sonuçlarý açýkladý:
1. Atomik hacmin merkezinde; pozitif yüklü, atom kütlesinin çok büyük bir kýsmýný barýndýran, çok yoðun ve atomik hacme göre pek küçük hacimli bir
çekirdek vardýr.
2. Farklý element atomlarýnýn çekirdek yüklerinin deðeri farklýdýr ve yaklaþýk
olarak elemetin atom kütlesinin sayýsal deðerinin yarýsýdýr.
3. Bir atomun çekirdeðinin dýþýnda birim çekirdek yükleri sayýsýna eþit sayýda
elektron olmalýdýr (atomun elektrikçe nötral olabilmesi için).
Çok sayýda alfa taneciðinin levhalarý delip deðiþik açýlarda saçýlmasý, elektronlarýn çekirdeðe uzaklýðýnýn, çekirdek çapý yanýnda çok büyük olduðunu gösterir. Rutherford, bu nitel sonuçlarý nicel kanýtlarýyla birleþtirdi ve çekirdeðin yükü
ve büyüklüðü konusunda çýðýr açýcý bilgileri sundu. Alfa taneciklerinin sapmalarýndan yararlanarak çekirdek yarýçapýnýn 1013 - 1012 cm düzeyinde olduðunu hesapladý. Atom çapý, çekirdek çapýndan 105 ya da 106 kez daha büyüktü. Arada elektronlarýn gezdiði bir boþluk vardý. Çekirdek yoðunluðu da madde
yoðunluðunun 1015 katýydý. Rutherford, farklý yönlere sapan alfa taneciklerinin
sayýsýndan yararlanarak çekirdekteki yük sayýsýnýn yaklaþýk hesaplanabileceðini gösterdi. Farklý çekirdeklerin yükleri hep birim elektrik yükünün tam katlarý idi.
Bu hesaplar elementlerin periyodik cetveldeki yerleriyle de uyuþuyordu. Deneyin geliþtirilmesini ve çekirdek yükünün tam ölçülmesini 1920’de onun öðrencisi
olan Sir James Chadwick (1891-1974) yaptý. Deney ve hesaplar, yüksüz bir
atomda elektron sayýsý ile çekirdekteki pozitif yük sayýsýnýn eþit olduðunu gösteriyodu. Zamanýn fizik bilgileri ýþýðýnda Rutherford “Güneþ sistemine benzeyen
26
J. CHADWICK
(1891-1974)
Nötronu o buldu.
X IÞINLARI ve ATOM NUMARASI
bir atom modeli önerdi. Güneþin yerine pozitif yüklü atom çekirdeði, gezegenlerin yerine de geliþgüzel yörüngelerde dolanan negatif yüklü elektronlar geçiriyordu.
Ýlk sorun þuydu: Atom çekirdeklerini oluþturan protonlar, ayný yüklü olduklarý
halde nasýl olup da küçücük bir hacimde son derece kararlý olarak bulunabiliyorlar? Öyle ya pozitif yüklü olan ve herbiri, herbir elektrondan 1836 kat aðýr
olan protonlar þiddetle birbirlerini iteceðine göre onlarý birarada baðlayan nedir?
Ýkinci sorun: Çekirdek ile elektronlar arasýndaki iliþkinin niteliðiydi. Güneþ ile
gezegenler arasýndaki etkileþim kütlesel, çekirdek ile elektronlar arasýndaki ise
elektriksel çekimdir. Birisi evrenin her yerinde varolan ama zayýf bir çekim,
öbürü ise ondan 1036 kat güçlü olan elektriksel çekim. Zamanýn fizik bilgilerine
göre elektron gibi yüklü ve hareket halindeki bir tanecik sürekli enerji kaybeder.
Bu durumda elektron uzaya sürekli elektromanyetik ýþýmalar yayan küçük bir istasyon gibidir. Buna göre çekirdeðe en uzaktaki bir elektron bile daralan bir spiral harekete 108 sn içinde çekirdek üzerine düþmelidir. Bu ise atomun ölümü
demeye gelir. Çekirdekli kararlý atomlarýn varlýðý bir gerçek olduðuna göre herhalde yanlýþ olan gezegen türü modeldi.
Ýlk soruna yaklaþýmý Rutherford’un kendisi yaptý. Atom kütlesinin, içerdiði
elektron ve protonlarýn kütleleri toplamýndan daha büyük çýkmasýný gözönüne
alan Rutherford, 1919’da çekirdekkte bu kütle açýðýný tamamlayan yüksüz bir
taneciðin olabileceðini ileri sürmüþtü. Nötron denen bu yüksüz taneciði
1932’de, onun öðrencisi Chadwick buldu.
Ýkinci temel sorun, yani elektronlarýn çekirdek çevresindeki düzeninin nasýl
olduðunun anlaþýlmasý ýþýðýn niteliðinin ve atom ile ýþýk iliþkisinin tanýnmasýyla
oldu. Rutherford, deneyini yaptýðý aralarda iki ünlü bilimci ýþýðýn iki ayrý bileþeni
üzerinde çalýþýyordu. Ýngiliz fizikçi H.G. Moseley (1887-1915) X-ýþýnlarýný,
Danimarkalý fizikçi Niels Bohr (1885-1962) da hidrojen atomunun soðurduðu ve
yaydýðý ýþýðýn mekanizmasýný inceliyordu. Rutherford’un modelindeki çeliþkiler,
onunla birlikte çalýþmaya gelen Bohr tarafýndan yanýtlandý. Bohr’un kuramýný
anlamak için, yüzyýlýmýzýn baþlarýnda yer alan önemli olaylara göz atmak
gerekiyor.
2.7 X IÞINLARI ve ATOM NUMARASI
Alfa parçacýklarýnýn saçýlmasý deneyinin analizleri atom çekirdeðinde birim
pozitif yükün tam katlarýna sahip bir yük bulunmasý gerektiðini gösteriyordu.
Rutherforda her elementin atomlarýnda karakteristik bir çekirdek yükü bulunduðunu belirtmiþti. X-ýþýnlarý üzeinde çalýþan H.G.J. Moseley, 1913’de X-ýþýný
tüpünde anottaki madde deðiþtikçe oluþan ýþýðýn frekansýnýn da deðiþtiðini ve
her elementin kendine özgü bir X-ýþýný yaydýðýný gördü. Elementin atom kütlesi arttýkça yayýlan X-ýþýnlarýnýn frekansý da artýyordu. Moseley, kullandýðý metallerin atom kütleleri ile onlarýn yaydýklarý X-ýþýnlarý frekansýnýn kare kökü arasýnda bir grafik çizildiðinde, kimi sapmalarýn yanýnda kalktýðýný gördü. Moseley Xýþýnlarý tüpünde anot olarak bileþik kullanýldýðýnda da bileþiðin içerdiði elementlere özgü ýþýnlar elde etti. Yani bir element ister bileþik içinde yer alsýn,
ister almasýn hep ayný X-ýþýnlarýný yayýyordu. Moseley’in deney sonuçlarý,
kimyasal tepkimelerde atom çekirdeðinin korunduðunu, ama çekirdek yükü ayný
olan atomlarýn ayný kimyasal davranýþ gösterdiðini ortaya koydu. Yani kimyasal
davranýþta atom aðýrlýðýnýn temel olduðu sanýsý yýkýldý. Ýzotoplarýn ayrý ayrý element olmadýðý böylece anlaþýldý. Elementlerin artan atom kütlelerine göre sýralamasýnda Ni - Co, Ar - K ve Te - Ý çiftleri kimyasal özellikleriyle baðdaþmaz. X-
27
ATOMUN YAPISI
ýþýnlarý kimyasal davranýþta çekirdek yükünün temenolduðunu gösterince bu
uyuþmazlýk da çözüldü. Moseley, çekirdek yüküne atom numarasý dedi.
X ýþýnlarý
Katot ýþýnlarý
anot (+)
katot
hedef
vakum giriþi
2.9 Þekil X-ýþýnlarýnýn oluþumu. X-ýþýnlarý, katot ýþýnlarý ve morötesi ýþýnlar,
görünür ýþýk yayan bazý floresan maddeler aracýlýðýyla “görülür”.
Pozitif yüklü temel birimlerin, yani protonlarýn baðýmsýz olarak varlýðý ilk kez
1919’da Rutherford tarafýndan saptandý. Bu sonuç, alfa parçacýklarýnýn havadaki ilerleyiþinin incelenmesinden elde edilmiþir. Radyumdan çýkan alfa parçacýklarý azot (nitrojen) atomlarýnýn çekirdeklerinden proton açýða çýkarmýþtýr.
Azot çekirdeði + Alfa parçacýðý o Oksijen çekirdeði + Proton
2.8 ATOMUN TEMEL PARÇACIKLARI
Protonlar ve Nötronlar
Rutherford, atom çekirdeðinde birim pozitif yüke sahip parçacýklarýn bulunduðunu düþünüyordu. 1919'da havadaki azot atomlarýnýn alfa parçacýklarýyla
bombardýman edince pozitif yüklü parçacýk oluþtuðunu gördü ve bu parçacýða
proton adýný verdi. Rutherford, çekirdekte elektrikçe nötral temel parçacýklarýn
bulunmasý gerektiðini açýkladý. Bu nötral parçacýklarý 1932'de öðrencisi James
Chadwick gözledi. Atom çekirdeðinin bu ikinci parçacýðýna nötron dendi. 2.10
Þekilde helyum atomu gösterilmiþtir. (2 proton, nötron ve 2 elektron). Proton ve
nötronlarýn herbirine nükleon (“çekirdeði oluþturan”) denir. Atomun temel
parçacýklarýnýn yük ve kütleleri 2.2 Tabloda verilmiþtir.
elektron
proton
nötron
2.2 TABLO Atomun Temel Parçacýklarý
Kütle(akb)* Yükü (e)
Parçacýk
Kütlesi (kg)
Yükü (C)
Elektron
9.10939x10-31
-1.60218x10-19
0.00055
-1
-27
-19
1.00728
+1
1.00866
0
Proton
1.67262x10
Nötron
1.67493x10-27
+1.60218x10
0
* Bir atomik kütle birimi (akb), 1.66x1027 kg’dýr.
Atom Numarasý (Z), Kütle Numarasý (A)
Bir atomdaki proton sayýsýna (çekirdek yüküne) atom numarasý denir; bu
numara Z ile gösterilir. Nötral bir atomda Z, elektron sayýsýna da eþittir.
Elektronlarýn kütleleri çok küçüktür. Proton ve nötronlarýn kütleleri birbirine
çok yanýdýr (nötronun biraz büyük) ve bunlarýn herbiri, bir elektron kütlesinin
yaklaþýk 1840 katý kütlelidir. Buna göre atomun kütlesinin çok büyük bir çoðunluðu çekirdektedir. Atom çekirdeðindeki proton ve nötron sayýlarý toplamýna
kütle numarasý denir ve bu numara A ile gösterilir.
28
2.10 Þekil
Helyum atomunun
çekirdekli modeli
ATOMUN TEMEL PARÇACIKLARI
p sayýsý + n sayýsý
P sayýsý
A
Z
E
elementin simgesi
Elementler, genellikle, Ýngilizce adýndaki bir veya iki harfle simgeleniyor. Ýlk
harf büyük, varsa ikincisi küçüktür: karbon C, oksijen O, nitrojen (azot) N, silisyum Si. Bazý elementlerin simgesi, eski zamanlardan kalma Latince adýna
göredir: demir Fe (ferrum) ve kurþun Pb (plumbum). Bugün kullandýðýmýz elementleri simgeleme yöntemini 1813'te Ýsveçli kimyacý Jons Jakob Berzelius
(1779-1848) geliþtirdi.
J. J. BERZELIUS
(1779-1848)
Ýsveçli kimyacý.
Simge ve formüllerin
modern yazýlýmýný
geliþtirdi. Berzelius,
ayný zamanda yorulmaz bir deneyciydi.
Çeþitlerin atom
kütlelerini ölçmek için
yýllarca çalýþtý.
Ýzotoplar
Dalton, 19. yüzyýl baþýnda açýkladýðý atom kuramýnda belli bir elementin
atomlarýnýn ayný kütlede olduðunu ileri sürmüþtü. 1912'de J.J. Thomson, neon
gazýndan oluþan pozitif iyonlarýn kütle/yük oranlarýný ölçtüðünde farklý kütleli
neon atomlarý olduðu anlaþýdý:
20
10
21
10 Ne
Ne
22
10 Ne
Bir elementin tüm atomlarýnda atom numarasý, yani proton sayýsý aynýdýr;
ama nötron sayýsý farklý olabilir. Atom numarasý (Z) ayný, kütle numarasý (A)
farklý olan atomlara izotop atomlar denir.
Ýzotop atomlarýn doðadaki bulunma yüzdeleri farklýdýr. Örneðin doðadaki
neon atomlarýnýn % 90.48 i neon-20; % 9.26 sý neon-22 ve % 0.27 si neon-21
izotoplarýdýr. Ýzotop atomlarýnýn kimyasal özellikleri aynýdýr.
Ýzotop terimi, daha önce F. Soddy tarafýndan, kimyasal özelliði ayný olduðu
halde radyoaktifliði farklý olan atomlar için kullanýlmýþtý. Radyoaktifliðin bulunmasý ile Dalton’un “bir atom baþka bir atoma dönüþemez” yargýsý yýkýldý. Ýzotoplarýn varlýðý da Dalton’un “belirli bir elementin tüm atomlarý ayný kütlededir”
yargýsýný yýktý.
12
13
14
6 C, 3 C, 6 C
;
16
8
Karbonun izotoplarý
O, 178 O, 188 O
Oksijenin izotoplarý
;
35
17
Cl, 37
17 Cl
Klorun izotoplarý
Ýzotop Atomlar
1. Atom numarasý ayný, kütle numarasý farklý atomlardýr.
2. Ayný elemente ait atomlardýr.
3. Kimyasal özellikleri ayný olan atomlardýr.
2.1 ÖRNEK
Aþaðýdaki atomlarýn kapsadýðý proton, nötron ve elektron sayýlarýný belirtiniz.
A)
24
11 Na
B) 24
12 Mg
C) 80
35 Br
D) 230
90 Th
ÇÖZÜM
A)
11p, 11e, 13n Mg 12p, 12 e, 12n Br 35p, 35 e, 45n Th 90p, 90 e, 140n 24
11 Na
B) 24
12
C) 80
35
D) 230
90
29
ATOMUN YAPISI
2.2 ÖRNEK
Nötral oksijen atomu 8 elektron içerir. Oksijen elementinin 8, 9, 10 nötron
içeren üç izotopunu simgeleyerek gösterin.
ÇÖZÜM
Atomlar elektrikçe nötralken elektron sayýsý = proton sayýsý = atom numarasýdýr. Ýzotoplarýn kütle numaralarý da 8+8=16; 8+9=17 ve 8+10=18 dir.Buna
göre izotoplarýn gösterimi þöyledir:
16
8
O,
17
8
O,
18
8
O
Ýyonlar
Kimyasal deðiþmelerde atomlarýn çekirdekleri deðiþmez. Elektronlar alýnýp
verilir ya da ortak kullanýlýr. Bir atomdan kaç elektron koparsa -proton sayýsý ayný
kalýp elektron sayýsý azaldýðý için- o sayý kadar pozitif yük taþýyan bir iyon oluþur.
Pozitif yüklü iyonlara katyon (“katota giden”) denir. Örneðin Baryum (Ba) atomlarý bileþiklerinde hep +2 yüklü iyonlar halinde bulunur.
138
56 Ba
56 proton
56 elektron
82 nötron
iki elektron
vererek
138
+2
56 Ba
56 proton
54 elektron
82 nötron
Bir atom, kazandýðý elektron sayýsý kadar net negatif yük taþýr. Negatif yüklü
iyonlara anyon (“anota giden”) denir. Örneðin azot atomu (N), bazý bileþilerinde
-3 yüklü iyonlar halinde bulunur.
14
7N
7 proton
7 elektron
7 nötron
üç elektron
alarak
14 -3
7N
7 proton
10 elektron
7 nötron
2.3 ÖRNEK
Zn+2 iyonu 28 elektron 35 nötron içerdiðine göre atom numarasý ve kütle
numarasý kaçtýr?
ÇÖZÜM
28 elektron, 28 birim negatif yük demektir; iyon +2 yüklü olduðunda birim
pozitif yük sayýsý (proton sayýsý) 30’dur.
65
Kütle numarasý = proton sayýsý + nötron sayýsý = 3x+35=65’dir. 30
Zn.
2.4 ÖRNEK
Uranyum (U) atomuna ait +2 yüklü iyonda 90 elektron vardýr. Buna göre
çekirdeðinde 142; 143 ve 146 nötron taþýyan izotoplarý simgeleyiniz.
ÇÖZÜM
+2 yüklü iyon, 90 elektron taþýdýðýna göre nötral U atomunda 92 elekron
bulunur. Ýzotop atomlarýnda çekirdek yükü (proton sayýsý) aynýdýr. Ýzotoplarýn
kütle numaralarýný bulalým.
30
92 142
234 ;
92 143
235 ;
92 146
238 ;
234
92 U
235
92 U
238
92 U
BOHR ATOM KURAMI
2.5 ÖRNEK
Se2 iyonunda 36 elektron, 45 nötron bulunduðuna göre:
I. Nötral Se atomu, 34 elektronludur.
II. Tüm Se atomlarý 34’er proton taþýr.
III. Verilen izotopun kütle numarasý 81’ dir.
yargýlarýndan hangileri doðrudur?
ÇÖZÜM
Se2 iyonu 36 elektronlu olduðuna göre nötral Se atomu 34 elektronludur; ya
da Se’un atom numarasý 34; kütle numarasý da 34+45=79’dur. I. ve II. yargýlar
doðru, III. yanlýþtýr.
2.9 BOHR ATOM KURAMI
Max PLANCK
(1858-1947)
1900 yýlýnda enerjinin
kuantlý olduðunu belirten
E=h.f
(enerji=Planck
sabiti x ýþýðýn frekansý)
baðýntýsýný buldu.
Niels BOHR (1885-1962)
Atom tayflarýný, elektronlarýn belirli enerji
düzeylerinde bulunduðunun kanýtlarý olarak
yoruladý ve ispatladý.
1922’de Nobel Fizik
Ödülü’nü aldý.
1920’lerde fizikçilerin
baþkenti olan
Kopenhag’taki kurumsal
fizik enstitüsünün
baþkanlýðýný yaptý.
Atomlardan yayýlan ýþýk Rutherford’un minyatür Güneþ sistemine benzeyen
atom modeli ile tam çeliþki gösteriyordu. Elektronlar, belli enerji düzeylerinde
deðil de çekirdek çevresinde geliþigüzel yollarda dolanýyor olsaydý, atomdan
yayýlan ýþýk, tipik tayf çizgileri yerine kesiksiz bir tayf oluþturmalýydý. Çünkü elektron sürekli ýþýmayla sürekli enerji yitirmeli ve sürekli enerji deðiþtirmeliydi. Yine
klasik kurama göre, elektromanyetik ýþýma yörüngedeki elektronlarýn enerjisini
tüketmeli ve bunun sonucu olarak da elektronlar daralan bir spiral düþüþ
hareketiyle 108 saniye içinde çekirdeðe düþmeliydi. Oysa atomlarýn tayfý, çizgili
tayftý ve üstelik atomlar yadsýnamaz kararlýlýklarýyla ortadaydýlar.
Hidrojen gazýnýn tayfýný inceleyen Danimarkalý fizikçi Niels BOHR (18851962) iþte bu çeliþkilere çözüm olarak 1913’de yeni bir atom modeli ortaya attý.
Bohr, o zamanki fiziksel buluþlarýn dört ayrý kýyýsýný birleþtirmek ve bunlarý elektron sayýsýna baðlamak baþarýsýný göstermiþti. Bu dört kýyý, þöyledir:
(a) Rutherford’un varlýðýný kanýtladýðý, çok küçük hacimde istiflenmiþ, çok yoðun
ve pozitif yüklü atom çekirdeði.
(b) Atomlarýn çizgisel tayf vermesi ve Balmer’in daha önceden bulmuþ olduðu
basit tayf yasalarý.
(c) Moseley’in her elementin týpký parmak izi gibi kendine özgü x-ýþýnlarý oluþturmasý.
(d) Bütün bunlarý birbirine baðlamayý olanaklý kýlan Planck’ýn kuantum kuramý ve
E=hX baðýntýsý.
Bütün bu düþünceleri kaynaþtýran Bohr þu sonuca ulaþtý: “Mekanik bir sistemin iç hareketi, her enerjiye deðil, sadece kesikli enerjilere sahip olabilir.
Hareket, ancak sonlu adýmlarla durumunu deðiþtirebilir. Kuantum olaylarý, atom
ve moleküllerin içinde etkili olur, kuantum sabitinin küçüðü de bunun belirtisidir.”
Iþýðýn sürekli deðil yalýnýk (kesikli) olduðu ve “foton” denen enerji kuantlarýndan oluþtuðu düþüncesinden ve hidrojen tayfýnýn denel verilerinden yola
çýkan Bohr, yeni bir Kepler gibi “elektron yörüngeleri de belirli ya da kuantlaþmýþ
olmalýdýr.” dedi. Yani elektronlar, öyle geliþigüzel deðil, belirli, adeta izin verilen
enerji düzeylerinde dolanmalýydý. Bir merdivende buçuðuncu basamaða ya da
vites kutusunda üç yetmiþ beþinci vites olmadýðý gibi çekirdek çevresindeki elektronlarda n=1, 2, 3, 4 ile “kuantum sayýlarý” ile belirtilebilen “dairesel yörüngelerde” dolanýyor olmalýdýr. n, “baþkuant sayýsý” diye anýlýr. Bohr’un düþünceleri
þöyle özetlenebilir:
1. Hidrojen atomu her düzeyi deðil, belirli bazý enerjileri alabilir; yani hidrojen
atomunun enerjisi kuantize olmuþtur. Bunlar çekirdeðe yakýndan uzaða n=1, 2,
3, 4, 5, 6 ve 7 gibi kuantum numaralarý ile ya da yine ana düzeylerini simgeleyen
K, L, M, N, O, P ve Q harfleri ile belirtilir. Elektron ve proton, birbirlerine elekt-
31
ATOMUN YAPISI
riksel çekim uygulayamayacak kadar uzaksa çekim potansiyel enerjisi sýfýrdýr.
Elektron çekirdeðe yaklaþtýkça potansiyel enerjisi de azalýr. (Bu nedenle elektronun dolayýsýyla atomun potansiyel enerjisi negatif iþaretlidir.) Bohr, hidrojen atomunun alabileceði enerjilerin E=-313.6/n2 Kkal / mol atom baðýntýsýna uyduðunu
denel olarak gösterdi.
2. Hidrojen elektronu n=1’de iken atom ve elektron en düþük enerjilidir ve
“temel durumda” dýr. Temel durumdaki atom kararlýdýr, hiçbir ýþýma yapmaz.
Enerjisi E1 ve E2 olan iki enerji düzeyi arasýndaki deðiþmeler için (n1 o n2 için)
ýþýk soðurulur veya (n2 o n1 için) ýþýk yayýlýr. Yüksek enerjili atoma “uyarýlmýþ
atom” denir. Uyarýlmýþ atomlar (daha açýkçasý onlarýn elektronlar) kendi haline
býrakýlýr býrakýlmaz, ýþýk yayarak temel duruma iner. Ýki düzey arasýndaki enerji
farký E2E1=hX’dür.
3. Enerji düzeyleri çekirdek çevresindeki belirli yarýçaplý dairesel yörüngelerdir.
Elektronlar dairesel hareket yaparlar.
4. Dairesel yörünge üzerinde dolanan her parçacýk gibi elektronun da bir açýsal
momentumu (m.v.r) vardýr. Bu h / 2S’nin tam katlarý olacak þekildedir.
h
m.v.r n
2S
m : elektron kütlesi
v : elektron hýzý
r : dairesel yörüngenin yarýçapý
n : yörünge numarasý
h : Planck sabiti
Bohr’a göre hidrojenin çekirdeðinin kütlesi 1.67x1027 kg; çapý, yaklaþýk
15
10
cm; yükü 1.6x1019 coulomb’dur.
Bohr, hidrojen atomu için çekirdeðe en yakýn (n=1) yörünge yarýçapýný da
hesapladý: 0.526 A°. Diðer yörüngelerin yarýçaplarý n=2 için 22=4, n=3 için 33=9
kat daha büyüktü.
n=1 düzeyinde elektronun hýzý da 2200 km / s idi. Bu hýz ýþýðýnýn hýzýnýn
yüzde birinden daha küçük bir deðerdir.
Bohr’un yukarýda anýlan temel öngörülerinden 1. ve 2. doðru, 3. yanlýþ, 4. ise
kýsmen doðrudur. Bu öngörüler hidrojen atomunu ve He+, Li+2, Be+3 gibi elektronlu basit iyonlarýn davranýþýný baþarýyla açýkladý.
Bohr, tek bir sezgisel darbeyle tayf ölçümünün karmaþýk sonuçlarýný çözmeyi
ve atom elektronlarýnýn mekanik momentumlarýnýn temel kuantum sabiti h’nin
tam sayý katlarý olmasý gerektiðini belirten varsayýmla tüm gözlenen emisyon
frekanslarýný açýklayabilmeyi baþarmýþtý. Ama O’nun öngörüleri çok elektronlu
atomlardaki durumu açýklayamýyordu. Çok elektronlu atomlarýn her enerji
düzeyinde 2n2 kadar elektron olabileceðini spektrum çizgileri de bildiriliyordu.
Bu, atom ya da iyonlarýn tayflarý enerji düzeylerinin yarýlmalara uðradýðýný gösteriyordu. Atomdan yayýlan ýþýk bir elektrik ya da manyetik alan içine alýndýðýnda bu yarýlmalar çok daha net ve ayrýntýlý görülüyordu. Oysa Bohr, belirli bir
enerji düzeyindeki tüm elektronlarýn enerjisinin de ayný olacaðýný söylüyordu.
Ortaya atýldýðýnda bir baþarýlar destaný olan Bohr kuramý, ancak 12 yýl
yaþayabildi ve yerini yeni kuantum mekaniðine terketti.
Bohr, kuramýný ortaya attýðý yýllarda, 1914’de, James Franck ve Gustav
Hertz, atomlarýnýn iyonlaþmaksýzýn ancak belirli enerjileri yutabildiðini ya da
atomlarýn belirli enerji deðerlerinden geçtikten sonra iyonlaþtýklarýný buldular.
Onlar çeþitli gazlarý elektronlarla bombardýman ettiler. Elektron tabancasýyla
hýzlandýrýlan elektronlar, belirli bir enerji aralýðýnda esnek çarpmaya ve sonra
belli bir enerji aralýðýnda esnek çarpmaya ve sonra belli bir enerji kaybýna uðruyor.
32
DALGA - PARÇACIK ÝKÝLÝÐÝ
Elektronlarýn enerjisi belli bir sýnýrýn altýnda iken atomlarda hiçbir deðiþiklik
gözlenmiyordu. Demek, elektronun taþýdýðý enerji atomu birinci kuantum durumundan ikinciye yükseltmeye yetmiyordu. Örneðin cýva (Hg) buharý, ilk adýmda
5.2 eV (elektron volt) ikinci adýmda 6.7 eV’luk bir enerji soðuyordu. Ýþte bir atomun ardarda, kesikli biçimde alabildiði böylesi enerji deðerlerine uyralýma
potansiyeli denir. Bu da elektronun atomdaki temel durumundan daha üst düzeye çýkarken gerek duyduðu ve ya da geri dönerken yaydýðý enerjidir. Franck ve
Hertz, atomun kesikli enerjileri yuttuðunu ya da elektronlarýn kesikli enerji
basamaklarýnda bulunduðunu denel olarak göstermiþ oldular.
Eðer atoma verilen enerji, çekirdek ile elektron arasýndaki çekimi büsbütün
yenecek deðere ulaþýrsa elektron çekirdek ve atomdan kopar. Bu enerjiye iyonlaþma enerji denir. Hidrojen atomunda iyonlaþma enerjisi 1311 kJ/mol dür.
Elektron çekirdekten sonsuz uzakta (n=f) ise potansiyel enerjisi sýfýrdýr.
Öyleyse çekirdeðe yaklaþtýkça enerjisi negatif olacaktýr.
2.10 DALGA - PARÇACIK ÝKÝLÝÐÝ
Saçýlan
foton
Gelen foton
e
2.11 Þekil
Yüksek enerjili olan x ýþýnlarý, serbest ya da atoma
zayýf baðlý elektronlara
çarpýnca týpký maddesel
tanecik gibi saçýlmaya
uðrar. Fotonun elektrona
çarpma doðrultusuna baðlý
olarak saçýlma her doðrultuda olabilir. Saçýlan fotonlarýn dalga boyu, genellikle
gelenlere göre daha
büyüktür. Bu da gelen
fotonlarýn enerjilerinin bir
kýsmýnýn elektrona geçmesiyle olabilir.
Louis de BROGLIE
(1892-1977)
Hareket eden
parçacýðýnýn ayný
zamanda dalga özelliði
taþýdýðýný öne süren
Fransýz bilim adamý.
Ýlginçtir, ýþýðýn dalga katarý biçiminde mi yoksa parçacýk akýný biçiminde mi
olduðu tartýþmasý, daha 17. yüzyýlda Newton’la Huygens arasýnda baþlamýþtý.
Newton ýþýðýn yayýlmasýný bir parçacýk akýný olarak, Huygens de bir dalga akýný
olarak öneriyordu. Tartýþma hem parçacýklarýn hem de dalgalarýn en kestirme
yolu seçtikleri düþüncesiyle noktalanýyordu. Dalgalar; zamaný, parçacýklar da;
hareketi en kýsa yapacak bir yol izlerdi. Einstein, 1905’de fotoelektrik olayý temel
alarak ýþýðýn kesikli olduðunu kanýtladý ve Newton’u haklý çýkardý. Iþýk, foton
denen birimlerin akýmýydý. Ama Huygens de haklýydý.
Compton Olayý
Güneþten gelen ýþýnlar, atmosferde yansýr; ama bu sýrada ýþýðýn dalga boyu
ve frekansý deðiþmez. Oysa yüksek enerjili, çok kýsa dalga boylu olan x ýþýnlarý
atomlara çarpýnca dalga boyu deðiþir. Bu olgu ilk kez 1923’de Amerikalý fizikçi
Arthur Compton (1892 - 1962) tarafýndan gözlendi. Compton, grafit üzerine x
ýþýnlarý saldýðýnda yansýyan x ýþýnlarýnýn enerjilerinde azalma olduðunu gördü.
Bu durum ancak esnek iki topun çarpýþmasýna benzetilebilirdi. (2.11 Þekil)
Fotoelektrik olay gibi Compton olayý da elektromanyetik ýþýmanýn fotonlu
(parçalý) olduðunun bir kanýtý oldu.
Atomlardan yayýlan ýþýk, “uyarýlmýþ” elektronlarýn “taban” duruma inerken
yaydýklarý belli frekanslý ýþýktýr. Elektrik ve manyetik alanda bu enerji sýçramalarý
kýsmi çizgilerle yeniden kesilir. Tayf çizgilerindeki bu yarýlmalarla atom çekirdeði
çevresindeki elektron düzeni arasýndaki iliþkiler 1925-30 yýllarýnda geliþtirilen
“Yeni Kuantum Mekaniði” adlý kuramla açýklandý. Bunun üç temel adýmý vardýr:
parçacýklarýn dalga niteliði, belirsizlik ilkesi ve olasýlýk hesaplarý. Hemen hemen
ayný anda dört farklý fizikçi, biçimce farklý da olsa özce ayný olan çözümlere
ulaþtýlar. Bu fizikçiler Fransa’da Broglie, Almanya’da Schrödinger ve
Heisenberg, Ýngitere’de Dirac’týr.
de Broglie Baðýntýsý
Elektronlarý katý birer boncuk gibi düþünmeye alýþmýþýzdýr. Iþýðýn dalga
olduðu düþüncesine alýþtýktan sonra, bazý hallerde, örneðin fotoelektrik olayda,
ýþýðýn bir parçacýklar saðanaðý gibi davrandýðýný da þaþarak görmüþtük. Þimdi
de maddenin ya da elektron dediðimiz parçacýklarýn dalga niteliðinde olduðunu
33
ATOMUN YAPISI
göreceðiz. Hareketli bir parçacýðýn dalga ile ilgisi ne olabilir?
1923-1924’de Louis de Broglie (1892-1977) parçacýk ve dalga ayrýlýðý yerine bunlarýn baðdaþtýðý düþüncesini geliþtirdi. 0, 17. yüzyýla, Newton’la
Huygens’in tartýþmasýna kadar geri gitti. Bu tartýþma hem parçacýklarýn hem de
dalgalarýn en kestirme yolu seçtikleri düþüncesiyle noktalanýyordu. Dalgalar
zamaný, parçacýklar da hareketi en kýsa yapacak bir yol izlerlerdi. Broglie, iþte
bu benzerliðin tek bir ilkeye indirgenip indirgenmeyeceðini düþündü. Iþýk kesikli, parçacýklýydý; iyi de elektron gibi parçacýklar da dalga özelliði göstermez
miydi? Her parçacýða bir dalganýn eþlik ettiði ve her dalganýn da dalga boylarýnda sýralanmýþ parçacýklardan oluþtuðu düþünülmez miydi?
Maddenin dalga niteliði konusundaki temel varsayýmý ortaya koyarken
Broglie’nin kullandýðý matematik, son derece basit ve yalýndýr; ama temel
düþünceler derin ve zengin sonuçludur. Bir fotonun enerjisinin h x X (Planck
eþitliði, 1900) m kütleli bir maddenin enerji eþdeðerinin de m.c2 (Einstein baðýntýsý, 1905) olduðunu biliyoruz. Broglie iþte bu ayrý ayrýymýþ gibi duran iki eþitliði
birleþtirdi.
h . Q = m. c2
(a)
(b)
2.12 Þekil
X-ýþýnlarý ve elektron
kýrýnýmýnýn karþýlaþtýrýlmasý. Altýn (Au) levhadan geçen X-ýþýnlarýnýn kýrýmýný (a),
elektron kýrýnýmý (b)
(1)
Elektron ya da bir taneciðin “dalga” ile iliþkisini bulacaðýmýza göre “dalga
boyu nedir?” sorusunun yanýtýný vermeliyiz.
Iþýk hýzý (c), dalga boyu (O) ile frekansýn (Q) çarpýmýna eþittir:
O
c
idi, buradan Q
Q
c
bulunur.
O
Bunu (1)baðýntýsýnda yerine koyarsak
h
O
m c bulunur. (2)
(2) baðýntýsýnda h, Planck sabiti (6.626x1034 Js.), “mc” de fotonun momentumunu gösterir. Momentum, maddesel varlýklarýn bir özelliðidir; c, ýþýk hýzýdýr;
elektronun ya da baþka bir parçacýðýn hýzýný v ile gösterirsek dalga boyu baðýntýsý þöyle yazýlabilir:
h
m.v
Kýrýným, giriþim, polarýlma gibi olaylar, ýþýðýn dalga tabiatýnýn kanýtlarýdýr.
Broglie’nin öngörüsü doðruysa bir kristalden geçen elektron demeti de týpký bir
ýþýk demeti gibi kýrýným göstermeliydi. Broglie düþüncesini açýkladýktan 3 yýl
sonra, 1927’de Amerikalý bilimciler Clinton Davisson ve Lester Germer elektronlarýn kritallerdeki kýrýnýmýný denel olarak gösterdiler. Kristallerdeki iyon
demetlerinin arasý, kýrýným yarýklarý görevini gördü. Ayný deneme ayný yýl Sovyet
bilimci P. Tartakovsky tarafýndan da gerçekleþtirildi (2.12 Þekil). Böylece foton,
elektron, hatta proton, nötron gibi elementer parçacýklarýn ikili doðada
olduðu anlaþýldý: hem dalga, hem parçacýk. Broglie baðýntýsý, hareket halindeki her parçacýðýn ayný zamanda dalga özelliði taþýdýðýný bildiriyor. Gündelik
yaþamdaki maddeler için dalga boyu pek küçük ve önemsizdir; dalga özelliði
atomaltý parçacýklar için önem taþýr. 65 km / saat hýzla giden 100 - g tenis topunun dalga boyu 1030 m; 2000 km / s hýzdaki bir elektronun dalga boyu ise 3.6
x 108 cm’dir.
O
34
E. SCHRODINGER
(1887-1961)
Kuantum kuramýnýn
büyük öncülerindendir. Dalga mekaniðinin temeli olan bir
denklem türetti.
1933 Nobel fizik
ödülünü aldý.
ELEKTRONLAR ve ORBÝTALLERÝ
Schrödinger Denklemi
mikroskop
fo
to
n
Parçacýklarýn dalga özelliði göstermesini dikkate alan Erwin Schrödinger
(1887-1961) 1926’da ünlü denklemini türetti. Bu denklem, bir parçacýðýn bir
yerde bulunma olasýlýðýný verir; herhangi bir ilkeye dayanmaz, kendisi bir ilk
ilkedir.
Belirsizlik Ýlkesi
elektron
mikroskop
(a)
foton
elektron
(b)
2. 13 Þekil
Serbest bir
elektron düþünsel bir mikroskobun (a) görüþ alanýndadýr. Bu ýþýk fotonu
elektrona çarpar ve kýrýlýr.
Bu çarpýþmada foton momentumunu elektrona aktarýr. Mikroskopta kýrýlan
foton görülürken elektron
mikroskobun görüþ alanýnýn dýþýna çýkar (b). Bu
nedenle elektronun gerçek konumu belirlenemez.
Elektronun çekirdek çevresindeki durumuyla ilgili diðer bir görüþü 1927’de
Werner Heisenberg (1901-1976) açýkladý. Belirsizlik ilkesi diye anýlan bu
düþünceye göre, kütlesi çok küçük, hýzý çok yüksek olan bir parçacýðýn “yer”i ve
“hýzýný” ayný anda tam bir kesinlikle deðil, ancak bir dereceye kadar saptayabiliriz. Bu sonuç düþünsel bir deneyle anlatýlýr (2.13 Þekil). Bunu anlamak için
elektronun, yer, hýz, momentum gibi niceliklerini ýþýk ile bulabileceðimiz akýlda
tutulmalýdýr. Bir elektronun “yer”ini kullandýðýmýz ýþýðýn dalga boyundan daha
duyar ölçemeyiz. Çünkü kullandýðýmýz ýþýðýn dalga boyu ne derece küçük olursa olsun foton çarpmasý ile elektronun yeri O kadar deðiþecektir. Yine fotonelektron çarpýþmasý elektronun çarpýþma öncesindeki hýzýný ve dolayýsýyla
momentumunu da deðiþtirecektir. “Yer” ve “momentum” daki belirsizliklerin
çarpýmý “belirlidir” ve Planck sabiti (h) sýnýrlarý içindedir.
“Yer”deki deðiþme= 'x = O= h / (m . 'v)
“Momentum” daki deðiþme = (m . 'v)
Yer ve momentum deðiþmelerinin çarpýmý 'x . (m . 'v)
h
Demek ki elektronun yer ya da momentumundan hangisi duyar ölçmeye
kalkarsak kalkalým ötekinin belirsizliði o denli yükselir. Bu gerçeðin bize söylediði þey þudur: Yerini ve hýzýný tam olarak ölçemediðimiz elektronlarýn kesin
yarýçaplý daireler üzerinde dolandýðýný de belirtemeyiz.
Örneðin dalga boyu 0.05 A° olan bir ýþýk kullanýldýðýnda, elektronun hýzýnýn
107 m / sn dolayýnda deðiþeceði hesaplanabilir.
Werner HEISENBERG
(1901-1976)
Kuantum kuramýnda
büyük önemi olan "belirsizlik ilkesi"ni o buldu.
1932'de Nobel fizik
ödülünü aldý.
Belirsizlik ilkesi birçok kiþi için felsefi açýdan kabul edilmesi kolay olmayan bir
ilkedir. Einstein 1920 ’lerin ortalarýndan 1955 ’de ölümüne kadar bu ilkenin
geçersizliðini ispatlamak için çok zaman harcamýþtýr.
2.11 ELEKTRONLAR VE ORBÝTALLERÝ
Orbital, matematiksel bir fonksiyondur. Onun kabaca fiziksel anlamý, elektron
dediðimiz parçacýðýn bulunma olasýlýðýnýn en yüksek olduðu bölgedir. s orbitalleri küreseldir. Örneðin hidrojenin 1s orbitali elektronun bulunma olasýlýðýnýn
% 90 olduðu küresel sýnýr yüzeti göstermektedir (2.15 Þekil).
35
ATOMUN YAPISI
Elektronlarýn Hareketleri
Çekirdek çevresindeki elektronun iki tip hareketi vardýr:
1. Orbital hareketi: Elektronun çekirdek çevresindeki belirli bir uzayý (orbitali)
tarama hareketidir. Günümüzde 4 orbital hareketi tanýmlanýyor: s, p, d ve f
orbitalleri. Orbitaller, elektronlarýn zamanlarýnýn yüzde doksanýný geçirdiði ya da
elektronlarýn bulunma olasýlýklarýnýn en büyük olduðu atomik uzaylar olarak
düþünülebilir (2.15 Þekil).
2. Spin hareketi: Çekirdek çevresindeki uzayý tarayan her elektron, ayný anda
kendi ekseni etrafýnda da döner. Bu dönmeye spin hareketi denir. Zýt spinli iki
elektron, zýt uçlarý birbirini çeken iki mýknatýs gibidir. Ýþte bu nedenle bir atomik
orbital, zýt spinli iki elektron barýndýrabilir. (Pauli dýþarma ilkesi) (2.14 Þekil)
1. Bir elektron, çekirdeðe en yakýn (en düþük enerjili) orbitale yerleþir. Örneðin
atom numarasý (Z), 5 olan bir atomda 2 elektron öncelikle 1s orbitaline girer.
Kalan 3 elektrondan biri 2s, ikisi 2p orbitaline girse ne olur? 2s orbitali 2 elektron
alabilir; bu orbitalde yer varken elektronun 2p orbitaline konmasý, atomu yüksek
enerjili konumda göstermek olur.
5B:
N
S
S
N
2.14 Þekil
Elektronun spin hareketi
Her orbital, biri saat
yelkovaný, diðeri ters
yönde dönen iki
elektron barýndýrabilir.
1s2 2s2 2p1 ve
2. Bir atomik orbital, zýt spinli olmak koþuluyla iki elektron barýndýrabilir. Kendi
ekseni etrafýnda dönen bir elektron küçücük bir mýknatýs gibidir. Biri saat yelkovaný diðeri ters yönde dönen iki elektron, zýt kutuplarý birbirine bakan iki mýknatýs
gibidir.
s orbitali
p orbitalleri
d orbitalleri
f orbitalleri
................ s2
................ p6
................ d10
................ f14
3. Elektronlar, p,d ve f orbitallerine girerken, eðer olanaklýysa, yöndeþ spinli
konum alýr (Hund kuralý). Yöndeþ (paralel) spinli yerleþim, elektronlarýn birbirinden en uzak konumlara yerleþmesi demektir.
6C
7N
8O
4. Çok elektronlu atomlarda elektronlarýn orbitallere giriþ sýrasý, 2.16 þekildeki
gibi bir þemayla belirlenebilir. Bu þemadan çýkan orbital sýrasýna "atomik
orbitallerin aufbau sýrasý" denir (aufbau: Almanca "inþa etmek")
36
Wolfgang PAULI
(1900-1958)
Alman bilimci.
"Bir atomda iki elektronun hareketi
birbiriyle týpatýp
ayný olamaz" diye
özetlenebilecek kuralý
buldu.
ELEKTRONLAR ve ORBÝTALLERÝ
37
ATOMUN YAPISI
1s
2s
2p
3s
3p
4s
3d
4p
5s
4f
4d
5f
5d
5p
6d
6f
7p
7d
6p
6s
7f
7s
1s, 2s2p, 3s3p, 4s3d4p,5s4d5p, 6s4f5d6p, 7s5f6d7p
2.16 Þekil Çok elektronlu atomlarda elektronlarýn orbitallere giriþ sýrasý
Örneðin azot (Z=7) atomunun elektron diziliþini inceleyelim. 1s orbitaline 2,
2s orbitaline 2 elektron yerleþtirirsek kalan 3 elektron da 2p orbitallerine (px, py,
pz) yerleþir:
1s
2s
2Px 2Py
2Pz
7N:
2.2 TABLO Bazý Atomlarýn Elektron Daðýlýmý
2.3 TABLO
3. Periyot elementlerinin temel durumdaki elektron daðýlýmý
,
38
Na
[Ne]
3s1
Mg
[Ne]
3s2
Al
[Ne]
3s23p 1
Si
[Ne]
3s23p 2
P
[Ne]
3s23p 3
S
[Ne]
3s23p 4
Cl
[Ne]
3s23p 5
Ar
[Ne]
3s23p 6
ELEKTRONLAR ve ORBÝTALLERÝ
1s2 2s2 2p2 için þu iki elektron daðýlýmý tasarlanabilir:
1s
2s
2p
6C:
(1)
(2)
Bunlardan (2) doðrudur. Çünkü yöndeþ spinli konuma geçmekle Hund kuralýna uyulmuþ olur. px, py ve pz orbitallerinin enerjileri aynýdýr. Ayrýca yöndeþ spinli konum, iki elektronun çekirdek çevresinde tek bir p orbitalinin deðil, iki orbitali
iþgal etmesiyle “daha geniþ bir uzayda” hareket edebilmesini saðlamýþtýr. C
atomu için aþaðýdaki orbital düzeni de düþünülebilir:
(3)
Bu düzende 2s elektronlarýndan biri 2p orbitaline atlamýþtýr. Bilindiði gibi 2s’in
enerjisi 2p’den daha düþüktür. Ýþte bu nedenle (3) düzeni “temel durumu” deðil,
“uyarýlmýþ durumu” gösterir. (C, bað yaparken uyarýlýr ve (3) düzenini alýr.)
7N ve 15P atomlarýnýn 4elektron daðýlýmlarý da aþaðýdaki gibidir:
7N
1s
2s
2p
1s
2s
2p
:
15P
3s
3p
:
Þimdi yöndeþ spinli daha ilginç birkaç örneðini görelim. Atom numarasý 24
olan kromun elektron daðýlýmý
24Cr:
1s2 2s22p6 3s23p63d4 4s2 olmalýdýr.
Oysa denel olgular 4s2’deki elektronlarýn 3d’ye geçtiði ve elektron düzeninin
aþaðýdaki gibi olduðunu gösteriyor:
24Cr:
1s2 2s22p6 3s23p6 3d5 4s1
Bu yapý, atoma küresel simetri kazandýrdýðý için daha düþük enerjilidir.
Çünkü d orbitalleri 5 elektronla yarýdolu olmuþtur (küreseldir); s orbitalleri her
durumda küreseldir. Böylesi küresellik, en dýþ elektron düzenin ns2(n-1)d4 olan
türlerde geçerlidir.
ns2(n-1)d4 o ns1(n-1)d5). Atom numarasý 29 olan bakýrýn elektron düzeni
29Cu:
1s2 2s22p6 3s23p63d10 4s2 olmalýdýr.
Oysa deneyler 4s2’deki elektronlardan birinin 3d’ye atlayarak d orbitallerini
doldurduðunu gösteriyor. Böylece atom küresel simetri kazanmaktadýr. Böylesi
küresellik (n-1)d9 ns2 düzenlerinden tümünde görülür.
(n-1)d9 ns2 o (n-1)d10 ns1
39
ATOMUN YAPISI
2.6 ÖRNEK
Aþaðýdaki türlerin elektron daðýlýmlarýný ve orbital düzenlerini belirtiniz.
8O,
9F ,
11Na,
11Na
+,
15P,
16S.
ÇÖZÜM
Önce elektron düzenini yazmalýyýz:
O: 1s2 2s22p4
Sonra orbitalleri simgeleyen kutucuklarý çizmeliyiz.
1s
2s
2p
1s ve 2s orbitallerini zýt spinli elektronlarla doldurmalýyýz.
2p orbitallerine 4 elektron yerleþtireceðiz. Bunun için Hund kuralýna uyup 3 elekt ronu yöndeþ spinli olarak yerleþtirelim.
Son adýmda elde kalan bir elektronu 2p orbitallerinden herhangi birine (p orbitallerinin üçünün de ayný enerjide olduðunu unuttunuz mu?) koyabiliriz.
O
1s
2s
2p
Benzer düþüncelerle diðer türlerin orbital düzenleri yazýlabilir:
F
Na
1s2 2s22p6
1s
2s
2p
1s
2s
2p
1s
2s
2p
1s2 2s22p6 3s1
Na+ 1s2 2s22p6
40
3s
PERÝYODÝK SÝSTEM
P 1s2 2s22p6 3s23p3
1s
2s
2p
3s
3p
1s
2s
2p
3s
3p
S 1s2 2s22p6 3s23p4
2.12 PERÝYODÝK SÝSTEM
Enerji
kabuðu
K
s
L
s
p
M
s
p
d
N
s
p
d
f
O
s
p
d
f
P
s
p
d
Q
s
p
Elementlerin periyodik
tabloya uyan orbital
sýrasý
K,1. enerji düzeyi (n=1)
L, 2. enerji düzeyi (n=2)...
Atomun yapýsýnýn aydýnlatýlmasý, elementlerin kimyasal özelliðini aom
numarasýnýn belirlediðini ortaya koydu. Yüksüz bir atomda atom numarasý ayný
zamanda elektron sayýsýný da bildirir. Elementler dizisi atom numarasý 1 olan
hidrojenle baþlar. Ancak bu nitelik deðiþmesi belli atom numaralý atomlar arasýnda bir dizi benzerlik ve düzenlilikler de doðurur. Periyodik sistem, atom numaralarýnýn temel olduðu düzenlilikleri gösterir.
Elementlerin yatay dizisine periyot, dikey dizisine içeren sütunlara da grup
adý verilir. Günümüzde bilinen elementler 7 periyot, 8 uzun ve 8 kýsa grupta
toplanmýþtýr. Uzun gruplara A grubu, ortadaki kýsa gruplara da B grubu denir.
Deðerlik elektronlarý, s yada p orbitallerinde bulunan atomlar A grubunda, d ya
da f orbitalinde olanlar da B grubunda bulunur.
Her periyot, s orbitalinde 1 deðerlik elektronu taþýyan bir elementle baþlar.
Birinci periyotta, yalnýzca H ve He bulunur.
Ýkinci periyotta, 2s ve 2p deðerlik orbitallerinin doluþuyla 8 element yer alýr.
Üçüncü periyot; 3s ve 3p deðerlik orbitallerinin doluþuyla 8 elementlidir.
Dördüncü periyot; 4s 3d 4p orbitallerinin doluþuyla toplam 18 element alýr.
I II
1s
III IV V VI
1s
2s
2p
3s
3p
4 s 3d
3d
4p
5 s 4d
4d
5p
5d
6p
6 s 5d
7 s 6d
6d
4f
5f
2.17 Þekil Orbitaller ve Periyodik Sistem
Elementlerin sýralanýþýnda her periyot bir soygazýn ortaya çýkýþýyla
sonuçlanýr. Bunlar helyum neon, argon, kripton, xenon ve radon’dur. Dizide her
bir soygazý bir alkali metal (lityum, sodyum, potasyum, rubidyum, sezyum ve
fransiyum) izler. Alkali metaller 1A grubunu, soygazlar da 8A ya da sýfýrýncý
grubu oluþturur.
41
ATOMUN YAPISI
Beþinci periyotta, 5s 4d ve 5p orbitallerinin doluþuyla toplam 18 element
bulunur. 4d’nin doluþu bu periyotta “ikinci seri geçiþ elementlerinin” yer alýþýný
belirtir.
Altýncý periyot, daha ayrýntýlýdýr. Bu periyottaki elementler 6s 4f ve 5d 6p
orbitallerinin doluþuyla karakterize edilir. 4f’nin doluþu ile kendini gösteren 14
elemente “iç geçiþ elementleri” ya da “nadir toprak metalleri” denir. 5d’nin
doluþuyla kendini gösteren 10 element üçüncü ya da son geçiþ metalleri serisi
adýný alýr. Bu periyot 6p’nin doluþuyla oluþan soygaz radonla son bulur. Toplam
32 element bulunur.
Yedinci periyot, 7s orbitalinin doluþuyla baþlar. 5f’ye giren 14 elektron burada
14 tane element girmesi demeye gelir. Özellikleri ve elektronik yapýlarý nadir
toprak metallerine benzeyen bu 14 element “aktinitler” adýný alýr. Aktinitlerden
sonra henüz isim verilmemiþ olan 104, 105 ve 106 no’lu elementlerde elektronlar 6d orbitaline girer.
1A
1
H
1s1
2A
3
4
Li Be
2s1 2s2
11 12
Na Mg
3s1 3s2
19 20
K
Ca
4s1 4s2
37 38
Rb Sr
5s1 5s2
55 56
Cs Ba
6s1 6s2
87 88
Fr Ra
7s1 7s2
4A
5A
6A
7A
5
B
6
C
7
N
8
O
9
F
10
Ne
2s22p1 2s22p2 2s22p3 2s22p4 2s22p5 2s22p6
13
Al
3B
4B
5B
6B
7B
21
Se
22
Ti
23
V
24
Cr
25
Mn
8B
26
Fe
27
Co
28
Ni
1B
2B
29
Cu
30
Zn
39
Y
40
Zr
41
Nb
42
Mo
43
Te
44
Ru
45
Rh
46
Pd
47
Ag
48
Cd
72
Hf
73
Ta
74
W
75
Re
76
Os
77
Ir
79
Au
15
P
16
S
17
Cl
18
Ar
3s23p1 3s23p2 3s23p3 3s23p4 3s23p5 3s23p6
31
Ga
32
Ge
33
As
34
Se
35
Br
36
Kr
49
In
50
Sn
51
Sb
52
Te
53
I
54
Xe
5s25p1 5s25p2 5s25p3 5s25p4 5s25p5 5s25p6
5s24d1 5s24d2 5s14d4 5s14d5 5s24d5 5s14d7 5s14d8 4d10
57
La
14
Si
4s24p1 4s24p2 4s24p3 4s24p4 4s24p5 4s24p6
4s23d1 4s23d2 4s23d3 4s13d5 4s23d5 4s23d6 4s23d7 4s23d8
79
Au
80
Hg
81
TI
82
Pb
83
Bi
84
Po
85
At
86
Rn
6s26p1 6s26p2 6s26p3 6s26p4 6s26p5 6s26p6
6s25d1 6s25d2 6s15d3 6s15d4 6s25d5 6s15d6 6s15d7 6s15d9
89 104 105 106 107 108 109
Ac Unq Unp Unh Uns Uno Une
7s26d1 7s26d2 7s16d3 7s16d4 7s26d5 7s16d6 7s16d7
58
Ce
59
Pr
60
Nd
61 62
Pm Sm
63
Eu
64
Gd
6s24f3 6s24f4 6s24f5 6s24f6 6s24f7
90
Th
7s26d2
42
3A
8A
2
He
1s2
91
Pa
92
U
93
Np
94
Pu
95 96
Am Cm
7s26f6 7s25f7
65
Tb
66
Dy
67
Ho
68
Er
98
Cf
99 100 101 102 103
Es Fm Md No Lr
69
Tm
70
Yb
71
Lu
6s24f9
97
Bk
7s25f9 7s25f10 7s25f11 7s25f12 7s25f13 7s25f14
KONU DENETLEME SORULARI
2. BÖLÜM
KONU DENETLEME SORULARI
1. Simge ile formül kavramlarýný birer örnek vererek açýklayýnýz.
2. Simgeleri aþaðýda belirtilen elementleri adlandýrýnýz.
Fe, F, K, Ca, S, Si, Sn
3. Aþaðýdaki elementlerin simgelerini yazýnýz.
Azot, klor, flor, fosfor, demir, potasyum, magnezyum, mangan
4. Aþaðýdaki moleküllerden hangileri elementel molekülerdir?
HCI, P4, P4O10, CO, S8, H2S, F2, O3
5. Kükürt trioksit (SO3) bileþiði kütlece % 40 kükürt, % 60 oksijen içerir. Buna
göre aþaðýdaki sorularý yanýtlayýnýz.
(a) Bileþikteki bu oran, bileþiðin elde ediliþ yoluna baðlý mýdýr?
(b) 5 g kükürt, kaç g oksijen ile birleþebilir?
(c) Eþit kütlelerde kükürt ve oksijen alýnarak 10 g SO3 elde edilebiliyor. Hangi
elementin kaç gramý tepkimeye girmemiþtir?
O
O
O
6. Kalsiyum bromür (CaBr2) bileþiði kütlece %20 kalsiyum içerir. Buna göre
aþaðýdaki sorularý yanýtlayýnýz.
(a) 10 g kalsiyum ile 10 g bromun birbirleriyle tepkimesinden en çok kaç g
bileþik oluþabilir?
(b) 25 g kalsiyum bromürde kaç g brom vardýr?
7. Aþaðýdaki bileþik çiftlerinden hangileri katlý oranlar yasasýna uyar?
(b) N2O - NaO
(c) CH4 - C3H8
(a) H2O - H2O2
(d) FeS - FeS2
(e) FeO - FeCl2
8. Katlý oranlar yasasýna uyan bileþik çiftlerinin fiziksel ve kimyasal özellikleri
ayný mýdýr?
9. X ve Y elementlerinden oluþan iki bileþikten birinin formülü XY2’dir. Eþit miktarda X ile birleþen Y’lerin kütleleri oraný 4/3 olduðuna göre ikinci bileþiðin formülü nasýldýr?
10. Dalton, atomun varlýðýný kanýtlamak için hangi kimyasal yasalarý temel
almýþtýr?
43
ATOMUN YAPISI
11. Thomson, elektronlarý üzümlü kekteki üzümlere benzetip atom kütlesinin
çoðunluðunu pozitif yükte toplarken neyi gerekçe göstermiþtir?
12. Alfa taneciði, hangi parçacýklarýn bileþimidir? Rutherford, atom çekirdeðinin
çok küçük hacimde ve çok yoðun olduðunu nasýl göstermiþtir? Deneyi açýklayýnýz.
13. Atom numarasý ve kütle numarasý terimlerini açýklayýnýz; simgelerini belirtiniz.
14. Bohr atom kuramýnýn en önemli eksiði nedir?
15. Hidrojen atomunda 2s ve 2p obitallerinin enerjileri eþittir. Nedenini
araþtýrýnýz.
O
O
16. n=3 düzeyinde toplam orbital sayýsý kaçtýr?
17. Aþaðýdaki orbitallerden hangileri yoktur?
(a) 6s
(b) 1p
(c) 4d
(d) 2d
18.Aþaðýdaki atom ve iyonlarýn elektron daðýlýmýný yazýp orbital diyagramlarýný
çiziniz.
(b) 16S
(c) 12Mg+2
(d) 17Cl
(e) 7N3
(a) 7N
19.Aþaðýdaki elementlerin atom numaralarýný belirtiniz.
Ne(Z=10), Ar(Z=18)
(b) [Ne]3s23p5
(a) [Ne]3s2
O
20.Aþaðýdaki çiftlerden hangileri birbirinin izotopudur?
(b)40Ar40K
(c) 63 Li 73 Li
(a)18Ar19K+
(c) [Ar]4s23d104p3
(d)
35
17
Cl 35
17
Cl
21.Aþaðýdaki molekül ve iyonlardaki toplam elektron sayýlarýný bulunuz.
(7N, 8O, 17Cl, 15P)
(b) O3
(c) O2
(d) ClO2
(e) NO2
(f) PO43
(a) NO2
22.Aþaðýdaki elementlerin periyot ve grup numaralarýný belirtiniz.
(b) 10Ne;
(c) 12Mg;
(d) 16S;
(a) 7N;
O
44
Ýþaretli sorularýn cevaplarý sayfa 184 - 185 - 186 - 187’de verilmiþtir.
(e)
30Zn
ÖNEMLÝ TERÝMLER
Önemli Terimler
Katot Iþýnlarý
Thomson Atom Modeli
Radyoaktiflik
Radyoaktif Iþýmalar
Alfa Parçacýklarýnýn Saçýlmasý Deneyi
Rutherford Atom Modeli
Atom Numarasý (Z)
Kütle Numarasý (A)
Nükleon
Ýzotop
Bohr Atom Modeli
Atomik Orbitaller
Pauli Dýþarma Ýlkesi
Belirsizlik ilkesi
Periyot
Grup
45
ATOMUN YAPISI
BÝLÝM VE TOPLUM
"Bilim, insan yaþamý üzerinde iki yolda etki yapar. Birincisi, hepimizin bildiði
bir yoldur: Bilim, insan hayatýný baþtanbaþa deðiþtirir, dolaysýz ve dolaylý olarak bir
takým olanaklar yaratýr. Ýkinci yol, eðitici bir nitelik taþýr, insan düþüncesini etkiler.
Bunun etkisi üstünkörü bir bakýþla görülmez ama bu etki de oldukça derindir.
Bilimin gözle görünen en pratik etkisi, yaþamý hem zenginleþtiren, hem karmaþýk hale sokan bir takým buluþlara yol açmasýdýr; bunlar, buhar makinesi, demiryolu, elektrik gücü ve ýþýðý, telgraf, radyo, otomobil, uçak dinamit gibi buluþlardýr.
Bunlara bir de biyoloji ve týp alanýnda insan hayatýný koruma amacýyla yapýlan
buluþlarý, özellikle acýlarý dindirme yollarýný ve yiyeceklerini koruyup saklamaya
yarayan teknik icatlarý eklemek gerekir.
Ama bütün bu buluþlarýn insana saðladýðý en büyük iyilik, eskiden basit
yaþayýþý sürdürmek için pek gerekli olan o son derece yýpratýcý beden çalýþmasýndan
insaný kurtarmýþ olmasýdýr bence. Bugün köleliðin genel olarak ortadan kalktýðýný ileri
sürebiliyorsak, bunu bilimin pratik sonuçlarýna borçluyuz. Öte yandan teknoloji ya da
uygulamalý bilim, insanlýðý son derece ciddi bir takým toplumsal kurumlar ve gelenekler yaratmaktýr. Öyle kurumlar ki onlar olmadýkça, yeni aletler, ister istemez insanlýðýn
baþýna belalarýn en büyüðünü açabilir.
Þimdi bilimin insan düþüncesi üzerine yaptýðý etkilere gelelim. Bilim - öncesi
çaðlarda, yalnýz düþünce ile bütün insanlýðýn zorunlu ve kesin diye kabul edebileceði
sonuçlar elde edilemezdi. Doðadaki bütün olaylarýn katý yasalara baðlý olduðu
düþüncesi de kabul edilemezdi. Doða yasasýnýn, ilkel bir insanýn gözündeki bölük
pörçük görünüþü perilere, cinlere olan inancý beslemekle kalýr. Onun için ilkel insan,
bugün bile, doðaüstü ve birtakým güçlerin hayatýna karýþabileceði korkusu içinde
yaþayýp durmaktadýr.
Bilimin en büyük zaferi, insanýn kendine ve doðaya karþý duyduðu güvensizliði insan aklý üstündeki etkisiyle yenmek olacaktýr. Eski Yunanlýlar, ilkel matematikle birlikte ilk defa, sonuçlarýndan hiç kimsenin kaçýnamayacaðý bir düþünce sistemi
kurmuþlardý. Ondan sonra Rönesans bilginleri, sistemli deneyle matematik yöntemi
birleþtirmeyi düþündüler. Bu birleþme, doða yasalarýný, deneyle doðrulayarak öylesine kesin bir biçimde dile getirebiliyorlardý ki doða biliminde artýk düþünce ayrýlýklarýna yer kalmýyordu. O günden bu yana, her kuþak akýl ve bilgi mirasýný arttýrmýþtýr ve
bütün yapýyý tehlikeye sokabilecek en ufak bir buhran korkusu kalmamýþtýr.
Büyük halk yýðýnlarý, bilimsel araþtýrmanýn ayrýntýlarýný ancak kendi dar
anlayýþlarý ölçüsünde izleyebilir. Ama hiç deðilse, büyük ve önemli bir yararý olduðunu
da görürler: Bu yarar da, insan düþüncesinin güvenilmeye deðer ve doða yasasýnýn
evrensel olduðunu düþünmektir.”
Albert Einstein
Kaynak:
A.Einstein, Dünyamýza Bakýþ (Çeviren Vedat Günyol), Alan Yayýncýlýk, Ýstanbul 1990
46
Download