iSTANBUL TicARET ODASı . Yayınları .. PARA .... DEGERININ •• •••• • DUŞURULMESI • MESELESI iSTANBUL 1 968 . . ISTANBUL TICARET ODASı Yayınları .. PARA DEGERININ '- •• •••• • DUŞURULMESı • MESELESI iSTANBUL 1 968 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 iciNDEKiLER '" Sahife G i. ır. r i 7 Ş Türkiye'de Devalüasyon lehinde ileri sürülen argümanlar Bugüne kadar iii. Bugünkü LV. 1946 ve 1958 yapılan Devalüasyonlar ve 7 sonuçları II durum yıllarındaki durumla bugünkü durumun kıyaslanması 13 V. Yeni bir Devalüasyonun muhtemel Vi. Problemin az VII. VII ı. Gelişmiş sonuçları Memleketler yönünden 14 mütalaası ihracatın Kompoziyonunun Devalüasyon yönünden önemi 18 20 Türkiye'de Devalüasyon Döviz gelirlerini mutlaka arttırır iX. 8 mı? Devalüasyonun s o n uç 21 diğer alanlara etkisi 22 23 5 PARA DEGERiNiN DÜSÜRÜLMESi , MESELESi GiRiş Para değerinin düşürülmesi meselesi, geçen yılın Mayısında Harvard Üniversitesi Profesörlerinden Hallis Chenery'nin Ankara'da yaptığı bir konuşmadan sonra oldukça hararetli tartışmalara yol açmış­ tı. Konu, geçenlerde Tarabya'da toplanan «Dış Ticaret ve Ekonomik Gelişme Seminerinde» ve ondan sonra basında leh ve aleyhte argümanlarla tekrar tazelendi. Konuşanların ve yazanların arasında iş hayatile yakından ve uzaktan ilgisi olan, bir ithal veya ihraç muamelesinin sorumluluğunu üzerine almış kimselere rastlayamadık. Böyle bir sorumluluğu taşıyan bir kimsenin, öyle sanıyoruz ki, vereceği yargılar, seminerdeki tebliğeileri, basında yazanları, başka bir deyimle, devalüasyoncuları hiç de teyid etmiyecekti. Nitekim bir gazetenin iş ve bilim adamları arasında açtığı bir ankette de iş adamları, para değeri ile oynanmanın ortaya çıkaracağı pek çeşitli aksaklıklar, piyasalarda yaratacağı istikrarsızlıklar dolayısile olumlu karşılamamış­ lardır. i. ları Türkiye'de Devalüasyon Lehinde ileri Sürülen Argümanlar. Bizde devalüasyonu niçin isterler? Leyhte ileri sürülen argümanşöyle özetleyebiliriz: 2) Memleketimizde fiatlar devamlı surette artarken paramızın resmi kurunu sabit tutma çabaları yıllar boyunca ekonomimize çok pahalıya malolmuştur. Bu tür bir tutum dış ticaretimizi bir çıkma­ za sürüklemektedir. Daha fazla vakit kaybetmeksizin paramızın değerinin gerçek kuruna göre ayarlanması, yani devalüasyon yapılması ve ithaliHtaki yasak ve tahdidlerin asgari seviyeye indirilmesi şarttır. 2) Türk parasının dış kuru, resmi kurun seviyesini çok aşmış­ tır. Çeşitli kurlardan dolayı bir doların karşılığı 9 lira değil 14 lira civarındadır. 1961 yılındanberi alınan çeşitli tedbirler belli başlı döviz gelir gider kalemleri için ayrı bir kur ortaya çıkarmıştır. Onun 7 için bugün tek bir resmı döviz kurundan söz etmek yersiz olur. Türk parasının para fonuna kayıtlı dış değeri bir dolar 9 lira olmakla beraber ödemeler bilançosunun yarısından daha büyük bir kısmı bunun çok üstündeki kurlara göre muamele görmektedir. Mesela bir dolar 9 lira olduğu halde turist dövizi 13.5, işçi dövizi 12.5, yabancı pasaportlular 12, ithalat 15-18,5 (gümrük resimleri, diğer harçlarla beraber ithalatçıya maliyeti), ihracatta vergi iadesinden sonra 9-13.5, diğer ihracat, sermaye hareketleri, kar transferleri 9 liradır. Şu halde aslında Türk parası fiilen devalüe edilmiş halde bulunmaktadır. Sun', tedbirlerle paramızın dış değerini böyle çeşitli kurlar üzerinden korumaya çalışmaktan ise tam bir devalüasyon ameliyesi ile tek bir kurun uygulanması lazımdır. 3) i thalat, ihracatın çok üstündedir. i hracatımız, ithalatımızın aşağı yukarı yarısı kadardır. ithalat devamlı surette artmaktadır. ihracat bu artış temposundan geri kalmaktadır. Sonuç olarak dış ticaret açığı büyümektedir. Türk parasının serbest piyasadaki değeri de bu yüzden düşmektedir. 4) Paramızın değeri düşürüldüğü takdirde ithalat kısılacaktır. ihraç malları ucuzlayacağından ihracatın artması mümkün olacaktır. ihracat artışından sağlanacak döviz gelirleri, Dış Münasebetler dengesi açığını daraltacaktır. Aynı fikri Milletlerarası para fonu ve Türkiye'ye yardım konsorsiyomu da savunmaktadır. Bu teşekküilere göre 800 milyon doları aşkın bir ithalat hacmi olan Türkiye'nin net döviz rezervinin 200 milyon dolar olması lazımgelirken, bu miktar ancak 34 milyon dolardır. Binaenaleyh yapılacak bir devalüasyonla Türkiye'nin ihraç ürünleri ucuzlayacağı ve sonuç olarak rekabet imkanları genişleyeceği cihetle, daha fazla ihracat yapmak şansları doğmuş olacaktır. 5) Ortak pazara kesin olarak katılmak için de ihraç malları­ mızın fiatlarını rekabet fiatları haline getirmek zorunludur. Bunun da kestirme yolu para değerini düşürmektir. ii. Bugüne Kadar Yapılan Devalüasyonlar Ve bu argümanların doğru olduğu intibaını uyandırabilir. Hakikaten ilk bakışta kur farklarını ortadan kaldırmak ve ihracatı arttırmak için bir devalüasyon ameliyesine ihtiyaç olduğu kanısına varmak mümkündür. Fakat böyle bir ameliyeye gerçekten IOzum olup olmadığı hakkında bir karar verebilmek için ilk önce iktisadi bünyenin etraflı bir analizinin ya· Ekonomik realitenin 8 dış gürünüşü Sonuçları. pılmasına ı satıhdaki olaylardan ziyade derinlerden gelen nedenlerin araştırılmasına zaruret olduğunu bel irtmek isteriz. i leri sürülen ar· gümanlar bir hastaya ızdırabını muvakkaten geçirmek için verilen müsekkin ilaçlara benzemektedir. Bunları tam bir tedaviyi sağlıya­ cak nitelikte kabul etmek güçtür. Evvelce yapılmış olan ameliyeler, bir müddet sonra eski durumlara daha ağırlaşmış olarak dönüldüğü­ nü göstermiştir. Varılan sonuçlar, devalüasyon tedavisinin çok derinlerde olan marazı gideremediğinin delilleridir. Bilindiği gibi Türkiye'de biri 7 Eylül 1946'da ötekisi de 4 Ağus­ tos 1958'de olmak üzere iki defa paranın değeri düşürülmüştür: 1) 7 Eylül 1946'ya kadar Doların kur'u 127 kuruştu. 7 Eylül'de kur 280 kuruşa çıkarılmıştır. Bu ameliyeye takaddüm eden dönemde iç ve dış fiatlar arasındaki farkı tashih etmek maksadiyle dış ticarette prim usulO tatbik olunmuştur. ikinci Dünya Savaşı sırasında meydana gelen mal kıtlığından (ithal zorluğu, içerde üretim düşüklüğü gibi), yapılan olağanüstü harcamaları karşılamak üzere genişletilen emisyonlardan mal, para ve hizmet akımları arasındaki denge bozulmuştu. Dengenin para lehine bozulmasıyla enflasyon başlamış ve sonuç olarak iç fiatlar sür'· atle yükselmiştir. Almanya ile olan ticari münasebetlerimizin şekli de ihraç mallarımız fiatlarının yükselmesine amil olmuştur. Almanya'nın yenilmesi üzerine savaş sonunda mallarımızı, fiatları düşük olan Sterlin ve Dolar alanlarına satmak zorunluğu hasıl olunca bilhassa fiat yüksekliğinden dolayı sürüm tıkanıklıkları ortaya çıkmış­ tır. HükOmet ihraç mallarının sürümünü sağlamak maksadiyle kestirme bir tedbir olarak paranın değerini düşürmüştür. Fakat bu tedbir başarılı bir sonuç vermemiştir. Filhakika ihracatta bir miktar artıŞ olmuştur. Fakat bu artışta devalüasyonun olduğu kadar savaştan çıkmış memleketlerin genişleyen taleplerinin de rolu olmuştur. Devalüasyon ilk adımda bütün ithal malları fiatlarını Türk parası üzerinden yükseltmiştir. Bu yükseliş umumı fiat seviyesini de peşinden sürüklemiştir. Neticede bir müddet sonra ihracat sektörünün maliyetleri yükseldiği için mallarımız dünya piyasalarında tekrar pahalanmıştır. 2) 1950'den sonra yeni bir döneme girilmiştir. Bu dönemde büyük bir kalkınma çabası başlamıştır. Ancak bu kalkınma, aşırı bir kredi ekspansiyonu ile tahakkuk ettirilmek istendiği için 1952'den itibaren marazi bir enflasyonun kapısından içeri koşar adım dalın­ mıştır. Kredi ekspansiyonunun yarattığı yüksek alım gücü, plansız 9 yatırımlar, tatbik edilen liberasyon usulü ve ayrıca savaş sonunda sivil tüketim ihtiyaçlarını karşılamak maksadiyle fazla miktarda yapılan ithalatı kısa zamanda döviz stoklarımızı tüketmiştir. Bundan dolayı dış ödeme güçlükleri karşısında 1953'de dış ticaret tahdide tabi tutulmuştur. ithal mallarının kıtlığı başlamıştır. Sür'atle gelişen enflasyon, dış borçların gittikçe kabarması, fiat yüksekliğinden dolayı ihracatın azalması gibi amiller mal, para ve hizmet akımları arasındaki dengeyi bozmuştur. Gittikçe vahimleşen bu denge bozuluşu ve yabancı alacaklıların baskısı nihayet HükOmeti 1958'de istikrar sağ­ layacak, ekonomik iç dengeyi tesis edecek tedbirler almaya mecbur bırakılmıştır. Bu tedbirlerin başında devalüasyon gelmektedir. Doların fiatı 280 kuruştan 900 kuruşa çıkarılmıştır. O tarihlerde Dolar esasen karaborsada resmı kur'un çok üstünde muamele görmekte idi. Mesela deblokaj doları 13-15 liraya, bir çok ithal mallarında maliyetine göre dolar. 24 liraya kadar çıkı­ yordu. Bazı malların ithali mukabilinde ihraç olunan düşük tenörlü kromlarda 1 dolar 35 liraya kadar yükselmişti. HükOmet aslında fiili bir durumu yani kendiliğinden devalüe olmuş bir paranın kurunu resmen tescil etmiştir. 1946'da Doların karaborsa fiatı da 3 lira civarında dalgalanmakta idi. O zamanki devalüasyon da bir tescil· den ibaretti. Bizde devalüasyonlar önceden planlanan ekonomik bir faydayı sağlamak için uygulanmış değildi r. Para ayarlamalarına em· ri vakilerle gidilmiştir. 1958 devalüasyonu ile de ihracatın genişleyeceği, ticaret dengesi açıklarının daraltılacağı umulmuştu. Ameliyeyi takip eden yıllarda ticaret dengesi açığı daralacağına bilakis daha genişlemiştir. ithalat yeni tedbirler cümlesinden olarak tatbik edilen kota sistemine rağmen yine ihracattan fazla artmaya başlamıştır. Devalüasyon, ithal malları fiatlarını türk parası üzerinden yükseltmiş, bu yükse!iş dalga dalga yayılarak diğer fiatları da yukarı çekmiştir. Fiat yükselişinde devalüasyon etkisinden başka hükOmetin fiat arttırıcı tedbirleri de roloynamıştır. HükOmet piyasadan fazla parayı çekmek maksadıyla devlet iktisadi sektörü mamOllerinin fiatları ile amme hizmetlerinin ücretlerini yükseltmiştir (*). istikrar tedbiri olarak emisyon ve banka kredileri tahdit edilmek suretiyle aşırı enflasyon( *) Devlet iktisadi teşekkülleri ürünlerinden kömür, dokuma ve kağıt gibi mad· delerin fiatları, amme hizmetlerinden deniz, hava, demiryolları tarifeleri, P.T.T., Belediye otobüsleri, tramvay, Tünel, Elektrik, Havagazı, su ücretleri. 10 dan aşırı bir deflasyona geçilmiştir. Hükumet bu tedbirlerinde bir hataya düşerek uzun süreli derin bir deflasyona yol açmıştır. Döviz fiatı 280 kuruştan 9 liraya çıkarılınca ve ithalata tahsis olunan döviz miktarı 315 milyon dolardan 470 milyon dolara yükselince piyasanın daha fazla likiditeye ihtiyaç duymasl tabii idi. Halbuki Hükumet ilk merhalede tedavüldeki banknot miktarını 3 milyar 927 milyon liradan 3 milyar 250 milyon lira civarına indirmiştir. Ticarı fonların genişletilmesine şiddetle ihtiyaç duyulurken deflasyonist bir politikaya sapılması şiddetli bi r para sıkıntısı yaratmıştır. 1963 yılı­ na kadar sürmüş olan bu para sıkıntısı sürüm tıkanıklığına sebep olmuş ve piyasada müzmin bir durgunluk yaratmıştır. Kalkın­ ma hızı yavaşlamış, iş hayatı büyük gelir kayıplarına uğramıştır. Durgunluğu, bilhassa dokuma sanayiindeki tıkanıklığı gidermek maksadıyla zaman zaman kredi musluklarının bir miktar açılmasına müsaade edilmişse de bu yarım ve geçici tedbirı umumi ekonomik hayatta ferahlık yaratmamıştır. iktisadı durgunluğu ağır siyası gerginlikler de artmıştır. 1946 ve 1958'de devalüasyonlarını takip eden yıllarda ihracatı genişletmek maksadiyle ihracat sektöründe prodüktiviteyi yükseltecek yatırımlar yapılmamış, ihracat sektörünün mevcut kapasitesi ile ihtifa olunmuştur. ihracattan sağladığımız gelir, devalüasyon neticesi düşmüş olduğuna göre eski gelir seviyesini tutmak ve hatta onu aşarak pahalanan ithal mallarını ödeyebilmek için ihraç malları üretiminin arttırılması lazım gelirdi. Ayrıca ihraç mallarımızda dış piyasanın rağbetini davet edecek kalite ısl€ihları yapılrnadığı gibi, ka zanç getirecek yeni ihraç malları da aranmamıştır. Modern pazarlama usulleri ihmalolunmuştur. ihracat, geleneksel maddeler ve usuller dışına çıkamamıştır. 4 iii. Bugünkü Durum. Bugün dönüp dolaşıp aynı yere gelmiş bulunuyoruz. Paramızın dış değeri yine fiilen düşmüştür. Resmi kur 9 lira olduğu halde serbest piyasada dolar 12,5 ila 13,5 arasında muamele görmektedir. Bilhassa lisanslar üzerine yapılan spekülasyonlarda dolar başına 5 ila 6 !ira ödenmektedir. Bu da doları 18-19 liraya çıkarmaktadır. Hatta bazı özel hallerde doların değeri daha çok yükselmektedir. Türkiyenin ihracatı 1960 dan bu yana gelişmekte bulunmasına rağmen bir türlü beklenen şekilde büyük bir artış hızı kaydetmek imkanını bulamamıştır. 1966 yılının 491 milyon dolarlık ihracatı, 11 1967 de yüzde 6,31 artışla 522 milyon dolara yükselmiştir. 1967 yı­ lının ilk yedi ayında ihracat 251,3 milyon dolar iken 1968 yılının ilk yedi ayında 249,5 milyon dolar olmuştur. Bununla beraber asıl ihracat sezonu Eylül ile Şubat arasında olduğuna göre bu atı aylık müddet gerçek durumu yankılayacak nitelikte değildir. Türkiyenin Dış Ticareti ihracat Yıllar Bin dolar 1960 ı 961 1962 1963 1964 1965 1966 1967 1968 (7 320.730 346.740 381.197 368.087 410771 463.738 490.508 522.334 249.461 aylık) ithalat 1960=100 108,1 118,9 114,8 128,1 144,6 152,9 162,9 Bin dolar 466.903 504.970 616.718 684.587 537.229 571.953 718.269 684.669 455.177 1960=100 108,2 132,1 146,6 115,1 122,5 153,8 146,6 Türkiye, yatırım yapmak, kalkınmak için ithalatını geliştirmek zorundadır. Bunu da ihracattan sağlıyacağı gelirlerle tahakkuk ettirmesi icabetmektedir. ihracat sürekli bir gelişmeye kavuşamadığı müddetçe, kalkınmanın da yavaş cereyan edeceği aşıkardır. Bununla beraber şunu da belirtmek faydalı olur ki, kalkınma dolayısiyle iç pazar, genişlemekte, önceleri tamamen ihracata giden bir takım maddelerin önemli bir kısmı içeride tüketilmektedir. Bu olumlu gelişmenin iç piyasada işba halinin teessüsüne kadar devam edeceği söylenebilir. iç pazarın genişlemesi iki istikamette cereyan etmektedir. Biri tarımcı halkın artık ihtiyaçlarını pazardan tedarik eder olması, diğeri de kalkınmanın finansmanı sonucu halkta alım gücünün yükselmesi. Bu gelişmeye rağmen Türkiye ihracat gelirlerini yükseltmek zorundadır. i thalatımız, 1966 da 718 milyon dolar iken, 1967 de yüzde 4,6 bir düşüş le 685 milyon dolara inmiştir. Ödeme güçlüklerinden doğ­ muş olan bu düşüşe rağmen ithalat 1968 yılının ilk yedi ayında 455,2 milyon dolardır. 1967 yılında ise bu miktar aynı tarihte 373,4 milyon dolardı. ithalat senenin ilk yedi ayında 1967 yılı ithalatının yarısından fazlasını aşmış olduğuna göre sene sonunda yüksek bir ithalat miktarile karşılaşacağımız anlaşılmaktadır. 12 Dış ihracat ve ithalatın gidişine göre yüksek seviyelerde dolaşmaktadrr. 1967 deki ithalat miktarındaki azalıştan dolayı açık 162 milyon dolara inmiş bulunmaktadır. 1966 da bu miktar 228 milyon dolardı. Açık 1968 yılının ilk yedi ayında 1967 yılının yedi aylık 122,5 milyon dolarlık açığına karşılık '205,7 milyon dolardır. Daha senenin ilk yedi ayında açık 1966 nın yıllık açığına yaklaşmış bulunmaktadır. Türkiye dış ticaretinin kronik açık vermesini, onun bir kaderi olarak görmeliyiz. Az miktarda düşük fiatla ihracaat yapıp çok miktarda pahalı ithalat yaptığımız müddetçe bu açıklar devam edecektir. Türkiye'nin başka bir olumsuz kaderi de görünmeyen dış gelirlerinin bulunmamasıdır. Mesela Yunanistan'da yılda 100 milyon dolar üstünde bulunan net turizm gelirleri bizde 14 milyon dolar açık­ la kapanmaktadı r. Ne gemilerden, ne dışarda yerleşmiş Türklerden, ne de dış yatırımlardan Türkiyeye belirli bir gelir akımı vardır. Yalnız yabancı ülkelerde çalışan işçilerimizin transferleri vardır ki, bu da 1966 yılının 115 milyon dolarına karşılık 1967 de 93 milyon dolarda kalmıştır. 1968 in ilk altı ayında bu miktar 37 milyon dolar olmuştur. 1967 nin aynı devresinde ise gelir 41 milyon dolardı. Buna karşılık Türkiyenin ödemeye mecbur bulunduğu ortalama 94 milyon dolarlık dış borç taksiti mevcuttur. Memleketimizin yardımlarla kapanması gereken yıllık safi dış finansman ihtiyacı 250 milyon dolar civarına yükselmektedir. Her yıl konsorsiyom yardımlarile karşılanan dış açıkların önümüzdeki yıllarda aynı kaynaklardan kapanacağı oldukça şüpheli görünmektedir. Dış ödeme açığımız 1967 yılının ilk yarısında 78,3 milyon dolar iken 1968 yılının ilk altı ayında 154,2 milyon dolara yükselmiştir. LV. ticaret açığı, 1946 ve 1958 Yıllarındaki Durumla Bugünkü Durumun Kı­ yaslanmasI. Yukarıda işaret ettiğimiz gibi bugünkü durum, dış görünüşü itibarile 1946 ve 1958 yıllarından farklı değildir. Ancak bünyevı bakımdan arada esaslı ayrılıklar olduğunu belirtmek isteriz. 1945-50 dönemi ikinci dünya savaşı sonu, anomalilerle dolu idi. 1950-68 dönemi enflasyona müncer olmuş plansız bir kredi ekspansiyonu ile malOldü. 1958-63 dönemine, iş hayatını felce uğratan deflasyonist bir siyaset hakimdi. Bugün ise 1963 yılı sonundan beri millı ekonomi, plan çerçevesi içinde cereyan eden bir kalkınma kaydetmektedi r. 13 Birinci beş yıllık kalkınma planı döneminde gayrı safi milli hasıla yıl­ da ortalama % 6,7 artarak 1963 yılında 61.527,1 milyon liradan 1967 de 79.202,7 milyon liraya yükselmiş ve beş yılda % 28,7 oranında bir gelişme kaydetmiştir. Böylece planın hedefi olan % 7 lik ortalama kalkınma hızına pek yaklaşılmışı % 6,78 oranında bir gelişme hızı elde edilmiştir. 1967 de bir yıl öncesine kıyasen kalkınma hızının % 6,6 olacağı tahmin edilmiştir. V. Yeni Bir DevalUasyonun Muhtemel Sonuçları. Bir iki çizgi ile son gelişmelerini belirtmeye çalıştığımız nıilli ekonominin kalkınma döneminde para değerinin düşürülmesi nasıl bir sonuç verir? Eski tecrübelerin olumsuz meyvalarını gördük. Her seferinde başlanılan noktaya dönüp gelinmiştir. Aynı tecrübeleri tekrar edecekmiyiz? Bir yeni devalüasyonun da aynı neticeleri vereceğinden, bilhassa en mümimmi kalkınma hızını büyük ölçülerde düşüreceğinden hiç şüphe etmemeliyiz. 1. Devalüasyonun ithalatımıza Etkisi Paramız devalüe edildiği takdirde bunun ilk etkisi eskilerinde olduğu gibi ithal malları fiatlarını türk parası üzerinden yükseltmek olacaktır. Bu yükseliş zorunlu olarak umumı fiat seviyesini de peşinden çekecektir. imalatında ithal malı, malzeme ve hem madde kullanan sanayi kollarının maliyetleri ve mamOI fiatları yükselecektir. ithalatımızda en önemli kalemleri kalkınmanın icabettirdiği yatırım maddeleri teşkil etmektedir. Mesela makine ve teçhizatla inşaat malzemesinin bütün ithalatımızdaki payı 1967 de % 47 /2 dir. Diğer maddelerin payları aşağıdaki cetvelde gösterilmiştir: Türkiye ithalatmm Kullanı, Yerlerine Göre Dağılımı (Bin $) Maddeler Yatırım Maddeleri inşaat malzemesi Makina ve teçhizat Tüketim Maddeleri Ham maddeler Genel Toplam 14 1966 1967 341.220 323.514 39.521 30.401 301.699 293.113 35.845 33.524 341.204 327.631 718.269 684.669 Genel ithalaUaki % payı 1966 1967 5,0 47,5 100.0 4,9 47,9 100.0 Devalüasyon sonunda yatırım mallarının Türk parası üzerinden hangi oranlarda pahalılaşabileceğini şöyle ifade edebiliriz. Bir dolarlık malın gümrükten çekilme maliyeti (vergiler, resimler ve harçlar ile) 18 küsur lirayı bulmaktadır. 1967 de yatırım maddeleri 323,5 milyon dolardır. Devalüasyon taraftarlarının istediği gibi yüzde 50 pahalılaştırıldığı takdirde 323,5 milyon dolarlık yani 2.938 milyon liralık yatırım maddeleri ithalatı daha gümrük kapılarından içeri girmeden türk parası üzerinden 4407 milyon liraya yükselecektir. Bir doların ithal€Hçıya malı gümrükten çekmek için kaça mal olduğunu kaba bir hesapta belirtebiliriz: Mesela 87.06.90 pozisyonunda yer alan bir oto parçasının ithali için 1 doların maliyeti j Resmı kur Fob-Cif masrafı % 3 Gümrük % 2.5 Belediye Resmı % 15 Rıhtım resmi istihlak vergisi % 18 Damga resmi Gümrük masrafı % 5 Nakdı teminat (8 aylık faiz) Akr. Kredi faizi (5 ay) Akr. Komisyonu % 1,8 Akr. pulları 9.0800 -.2724 2.4743 -.3711 -.6371 2.4083 -.9897 -.4540 1.0215 -.5675 -.1634 -.0545 18.4938 Bir doları 18A9 TıL. sına çıkaran bu unsurları da ilave ettiği­ niz takdirde ithalatını bu meyanda yatırım maddelerininı yerli sanayici veya tüketiciye pek yüksek bir maliyetle intikal edeceği anlaşılır. Yatırım maddelerinden başka tüketim maddelerinde ve ham maddelerde de aynı maliyet yükselişleri ortaya çıkacaktır . Bu yükselen maliyetler karşısında sanayici ve tüccar sürüm için kar marjlarından fedakarlık etmiyeceğinden malları iç piyasaya sürerken fiatları yükseltmek yoluna gidecektir. Önceki devalüasyonlarda da satıcı kar marjlarından fedakarlık etmemişı fiatları yükselterek malları piyasaya sürmüştür. iç piyasanın ithal malı açlığı o kadar yüksekti kiı mallar fiatlarının yüksekliğine rağmen daima satılmaktadır. Bu da memlekette umumı fiat seviyesinin devamlı artışına yol açmaktadır. 15 Önümüzdeki yıllarda kalkınma dolayısiyle yatırım malları ile ham maddeler ithalatının daha yüksek bir seviyeye ulaşacağı mu~ hakkaktır. Sanayileştikçe ithalatımızın azalacağını zannetmek kadar büyük bir hata olamaz. Sanayileşme yeni yeni ithal kapıları açmak~ ta, yeni yeni döviz sarfiyatını icabettirmektedir. Nitekim, sanayici memleketlerin kendi aralarındaki dış ticaret hacmi sanayicilerle ham maddeci ve tarımcı memleketler arasındakinden çok yüksektir. Sa~ nayi memleketlerinin kalkınmaları ilerledikçe bu hacim daha da büyümektedir. Devalüasyoncular, ithalatın pahalanması ile dış ticaret açığının daralacağını ileri sürmektedirler. Şüphesiz ithal malları fiatlarının yükselmesi karşısında bu mallara olan talepte bir kısılma olacaktır. j thalatta vuku bulacak kısılmalar ise kalkınma yatırımlarında aksamalar meydana getirecektir. Plan hedeflerine ulaşmak çabası engellenecektir. Şunu ki, Türkiye kalkınmasında Devlet harcamalarının payı pek büyüktür. Devlet' Türkiye'de her alanda en büyük tüketicidir. ithalat mallarının, kalkınmaya IOzumlu maddelerin türk parası üzerinden pahalanması, bunun sonucu olarak fiat seviyesinin yükselmesi, devlet bütçesi giderlerinde büyük artışlar meydana getirecektir. Gelider aynı nisbette artmadığı takdirde bütçe açıklarının büyüyeceği aşıkardır. Artacak giderlere karşılık gel irlerin ayarlanması da ayrı bir problem olarak ortaya çıkacaktır. 2. da hatırlamak lazımdır Devalüasyonun ihracatımıza etkisi Devalüasyondan sonra pahalanmış ithalatı ödeyebilmek ve kalkınmaya IOzumlu malları yeteri miktarda ithal edebilmek için ihracat sektörünün üretim kudretini arttırması lazım gelecektir. Bu maksatla ihracat sektörüne kısa zamanda büyük yatırımların yapılması icabetmektedir. Tarımda yatırımları arttırabilmek için bu alanda geniş organizasyonlara, teknik bilgiye, büyük sermaye tahsislerine ihtiyaç vardır. Tarımda üretim arttırmalarının sanayiden çok farklı şartlara bağlı olduğunu bilhassa belirtmek isteriz. Sanayi yatırımla­ rından kısa zamanda verim alınabildiği halde tarımın verimi ancak uzun yıllar sonunda yükselebilir. Tarım, tabi at şartlarına bağlı bir iş koludur. Tarımın ürününü ve verimini insan iradesinden ziyade toprak ve iklim şartları tayin etmektedir. 16 3. Devalüasyonun Ticaret hadlerine (terms of trade) etkisi Devalüasyon, ticaret hadlerini yani ithal ve ihraç fiatları arasındaki oranı (terms of trade) olumsuz ölçülerde etkileyecektir. Devalüasyondan önce ihracatta bir mal birimi karşılığında bilfarz 10 mal • birimi ithal ederken, devalüasyondan sonra bu miktar değişecek, bir mal birimi karşılığında belki ancak S mal birimi ithal etmek zorunda kalacağız. Ticaret hadlerinde vuku bulacak böyle ters bir geliş­ menin, kalkınma hızı üzerinde olumsuz etkiler yapması gayet tabiidir. Devalüasyondan önceki mal miktarı kadar, yahut daha fazla ithalat yapabilmek, yani ticaret hadlerini lehimize çevirebilmek için üretimi arttırarak ihracata fazla mal tahsis etmek ve bu mallara da iyi fiat bulmak lazım gelecektir. Bunun da yukarıda işaret ettiğimiz gibi sermaye, pazarlama, teşkilat, teknik alanlarında uzun vadeli büyük gayretler sarefdilmesini zarurl kılacağı aşıkardır. Dış ticaretimizde ticaret hadleri esasen daima aleyhimlze geliş­ mektedir. Yaptığımız kaba bir hesaba göre son altı yıl içinde belli başlı ithal ve ihraç mallarımızın fiat münasebeti şu hareketi kaydetmiştir: Ortalama ihraç Ve ithal Birim Fiatları Ticaret Hadleri (*) Ihraç Yıllar 1961 1962 1963 1964 1965 1966 1967 Birim Fiatları (Dolar) ithal Birim Fiatları (Dolar) 0,38 0,33 0,33 OA8 °A2 OA7 OA4 OAO OA5 OAS 0,51 0,31 0,35 °A2 Ticaret Hidleri Endeksi ( 1961 100) 86,8 64,5 76,3 79,6 88,8 75,0 (*) Bu rakkamlar ihracatımııda ortalama % 6S payı olan üzüm, incir fındık, tütün, pamuk, krom birim ihraç fiatlariyle, ithalatımııda ortalama payı % 42'yi bulan makina, demir, çelik, ilaç ve boyalar birim ithal fiatlarının birbirine olan oranına göre elde edilmiştir. 17 1966 yılında ticaret hadlerinin yüksek olması buradaki hesabı­ mızda nazarı itibare aldığımız ihraç mallarımızın birim fiatının bir yıl öncesine kıyasen artmış olmasından ileri gelmiştir. 1967 de ihraç birim fiatları bir yıl öncesine kıyasen artmış olmakla beraber ithal malları birim fiyatlariyle olan münasebeti bakımından 1967 de endekste düşme olmuştur. Birim fiatlarının ve ticaret hadlerinin de gösterdiği gibi Türkiye malını düşük fiatla satmakta ve yüksek fiatla mal almaktadır. Bundan başka pahalı ithal ettiğimiz malların miktarı, ucuz ihraç ettiği­ miz malların miktarından çok fazladır. Binaenaleyh ödemeler dengesinin açığını önemli kısmı itibarile bu bozukluk tayin etmektedir. Bu bozukluk devam ettiği müddetçe para değerini düşürme tedbirinin faydası olmıyacağı gün gibi aşikardır. Vi. Problemin Az Gelişmiş Memleketler Yönünden Mütalaas .. Ticaret hadlerindeki düşüklük Türkiye gibi tarımcı ve ham maddeci memleketlerin malOI bulunduğu umumı bir derttir. Bu bakımdan tarımcı ve hammadeci, başka bir tabirle, gelişmekte olan memleket!erle Türkiye arasında bir kader birliği, bir dert benzerliği bulunmaktadır. Gelişmekte olan memleketlerin ticaret hadleri devamlı surette aleyhte teşekkül etmektedir. Bunun genel nedeni de gelişmiş me mleketlerin ihraç fiatlarının daima az gelişmişlerin ihraç fiatlarına kı­ yasen yüksek tutulmasından ileri gelmektedir. Gelişmiş memleketler, ihraç fiatlarını devamlı surette yükseltmektedirter. Birleşmiş Milletler teşkilatı tarafından yapılan araştırmalar, gelişmekte olan memleketierin ikinci Dünya Savaşı başlarında ihraç ettikleri malların bedeli karşılığında 19. yüzyılın sonunda alabildikleri sanayi mamOllerinin aııcak ~,~ 60'ınl mübayaa edebildiklerini göstermektedir. Yine Birleşmiş Milletler iktisadi işler Dairesi/nin ifadesine göre gelişmek­ te olan memleketlerin ihraç ettiği ham maddelerin fiatları 19. yüzyılın sonundan i kinci Dünya Savaşına kadar devamlı surette düşmüş, gelişmiş memleketlerin sanayi mamOI fiatları da devamlı olarak yükselmiştir. Bu da gelişmekte olan memleketlerin (bu arada Türkiye'nin de) terms of trade'lerinin gittikçe kötülemiş olduğunu göstermektedir. Aynı olayı ikinci Dünya Savaşından sonraki dönemde de müşahade etmekteyiz. 18 Geli,miş Ve Geli,mekte Olan Memleketlerin Ticaret Hadleri Endeksi (1958 == 100) (*) ~lişmekte Gelişmiş Yıllar 1959 1960 1961 1962 1963 1964 1965 1966 1967 (Ocak) Memleketler 102 olan Memleketler 99 99 97 95 97 97 97 97 96 103 104 105 104 104 104 104 105 Endekslerden gelişmiş memleketlerin ticaret hadlerinin geliş­ mekte olanlara kıyasen daha yüksek olduğunu görmekteyiz. Şu duruma göre, yani, dünya ticaretinde sanayi mamOlleri fiatları yükseliş kaydetmekte iken, ithalatımızı bir devalüasyonla bir kat daha pahalandırmanın, ihracatımızı da bir kat daha ucuzlatmanın ne kadar olumsuz bir tedbir olacağı meydar.dadır. Gelişmekte olan memleketlerin dış ticaretieri bir taraftan kalkınma maksadıyla ithal ettikleri sanayi mamOllerinin fiat yüksekliği, diğer taraftan ihraç fiatlarının düşüklüğü ve ihraç sektörlerinin verim kapasitelerinin darlığı sebebiyle daima açık vermeye mahkOmdur. Bu memleketlerin ödeme dengelerinde görünmeyen kalem gelirleri olmadığı gibi büyük dış borç yükleri ve bunların faizleri Millı ekonomilerini ağır bir baskı altında bulundurmaktadır. Bu faktörler gelişmekte olan memleketlerin paralarında daima denge bozukluğu­ na yol açmaktadır. Bundan başka bu memleketlerin ihracatında kı­ sa süreler zarfında gerek fiat, gerek miktarca büyük dalgalanmalar olmaktadır. Bu memleketler tarımcı karakterleri icabı, tabiat şart­ larının elverişsizliği t tarım ürününü, dolayısiyle ihracatı düşür­ mektedir. Ayrıca tarım ürünlerinin olumsuz fiat dalgalanmaları dış ticaret gelirini daraltmaktadır. Bu faktörler dış ticaret dengesi açık­ larının büyümesine, milli kalkınmalarının aksamasına sebep olmak~ (*) Monthry Bunetin of statistics. No. July ı 967. Statistical office of the United Nations. 19 tadı!". Bütün bu aleyhte işleyen faktörler muvacehesinde gelişmekte olan memleketlerin çoğu dış ticaretierinde, kambiyo muamelelerinde büyük fedakarlıklar bahasına, gayet sert sınırlayıcı tedbirler uygulamaktadır. Vii. ihracatın Kompoziyonunun Devalüasyon Yönünden Önemi. Türkiye'nin dünya ticaretine arzettiği malların cinsleri bakımın­ dan önemli bir husus üstünde de durmak faydalı olacaktır. Dünya ticaretindeı sanayici memleketlerin gelişmeleri için behemehal tedarik etmek mecburiyetinde oldukları ham maddeleri veren memleketler daima avantajlı durumda olmuşlardır. Misalolarak Ormancılık ürünlerini (odun, kereste, kağıt hamuru, selüloz, kağıt gibi) alalım. lsveçli iktisatçı Gunard Myrdal'ın pek isabetli olarak ifade ettiği gibi (*) dünya endüstri ham maddeleri üretiminin yaklaşık olarak 1/4 nü teşkil eden orman ürünlerinin fiatları diğer ham madde fiatlarına kıyasen nesiller boyunca devamlı bir yükseliş trendi vermiştir. Bu olay isveç gibi bir memleketin son yüzyıl boyunca büyük iktisadı gelişmesinin nedenini açıklayan bir faktördür. Keza Finlandiya da aynı durumdadır. Bu memleketin Çarlık Rusya/sının sömürücü idaresine ve dünya savaşlarına rağmen varlığını başarı ile korumuş olmasının sebebi, gelişmiş memleketlerin şiddetle muhtaç olduğu orman ürünleri ihracatından sağlamış olduğu yüksek gelirlerdir. Finlandiya 1929 Dünya krizinden sapasağlam çıkmış, dışarıdan hiçbir yardım görmeksizin hatta savaş tazminatı dahi ödemek, kaybettiği bölgelerden gelen göçmenleri barındırmak gibi ağır şartlara rağmen mucizevı bir iktisadi balkınma yapmıştır. HalbOki gelişmekte olan memleketlerin orman ürünlerinden yapmakta oldukları ihracat cüz'i mik~ tarlar etrafında dolaşmaktadır. Bu memleketlerin çoğu ihracat yerine büyük miktarda keresteı kağıt hamuru, sellüloz ı kağıt ithal etmektedir. G. Myrdal'ın ifade ettiği gibi gelişmekte olan memleketlerin tipik ihraç maddeleri, modern sanayiin gelişmesine IOzumlu «dinamik ham maddeler» (**) den değildir. ihraç olunan maddelerin çoğu teknik gelişmelerden dolayı piyasalarını kaybetmektedir. Mesela nitrat, kauçuk gibi maddelerin sun'lIeri tabiilerinin yerini almaktadır. Petrol ve uranyum istisna edilirse, gelişmekte olan memleketlerin çoğu bakır, kurşun, ham ipek, tütün, çayı kalayı çinko ve diğer tarım maddeleri gibi geleneksel maddelerin üreticileri ve ihraçatçıla(*) (**) 20 Gunard Myrdal. An International Econamk. p. 292. New-York 1956 Keze ndır. seliş Bu maddelerin fiatları ise dünya trendi kaydetmemektedir. piyasalarında bünyevl bir yük- Türkiye'ye gelince; bizım ihracatımız da geleneksel maddelere inhisar etmektedir. Bunların içinde hanglieri sanayi memleketlerinin kalkınmaları için behemehal muhtaç oldukları maddelerdir? Fındık, incir, üzüm tütün gibi klasik ihraç maddelerimizin gerek fiat, gerek miktar itibariyle Türkiye'ye büyük dış ticaret gelirleri sağlaması tasavvur olunabilir mi? Dünya piyasalarında mallarımızın mümasili maddelerin fiatlarında cereyan etmekte olan bünyevi gerileme (pek kısa süreli ve arızı yükselişler dışında) ihraç mallarımızın da fiatlarını peşinden sürüklemektedir. Böyle bir ortamda devalüasyonun Türkiye için olumlu sonuçlar vereceği düşünülebilir mi? i Viii. Türkiyede Devalüasyon Döviz Gelirlerini Mutlaka Artırır Mı? Milletlerarası kuruluşlar, devalüasyon yapıldığı takdirde rekabet imkanlarının artacağı ve dolayısiyle daha fazla mal ihraç edileceğini iddia etmektedirler. Şüphesiz para değerinin düşürülmesi ile ihraç mallarının fiatları yabancılar için yabancı para üzerinden ucuzlayacaktır. Bu iddiaya göre daha fazla ihraç yapılacağı akla gelir. Acaba ihraç mallarımızı, fiatlarının yükselmiş olmasından dolayı mı satamamaktayız? Mallarımız yabancılara pahalı geldiği için mi devalüasyon yapmak zorunludur? Bugün geleneksel mallarımızın satışından güçlük çekmiyoruz. Bunların elde kalmış büyük stokları (tütün hariç) da yoktur. O halde elde kalmış tütünleri yahut henüz miktarı pek cüz'j olan sanayi mamOllerini mi satmak için para değerini düşürmek istiyoruz. Malı ucuzlatmak otomatik olarak onun satışını sağ­ lamaz. Dünya piyasalarında tam rekabet şartları söz sahibi değildir. Mallar alıcılarla satıcılar arasındaki çeşitli anlaşmalarla piyasa bulmaktadır. Bundan başka nihat tüketicilerin belli memleketlerin mallanna karşı özel alışkanlıkları vardır. Bunları yenmek ve pazarları kazanmak lazımdır. Yabancıların mallarımıza yönelecek taleplerini karşılayabilmek için üretim verimliliğini de yükseltmek lazımdır. Bu şartların herhangi birinin yerine gelmemesi halinde devalüasyonun döviz kazancımızı arttırması şöyle dursun, bu arada üzüm, incir, fındık gibi ürünlerimiz dışarıda ucuzlamış olacağından döviz karı düş­ müş olacaktır. Sadece devalüasyonla ihracatımızın artacağına inanmak pek sMiyane bir inanç olur. 21 1966'da ihraç mallarımızın % 77,3 ünü yani 490 5 milyon doların 379'1 milyon dolarını tarım ürünleri teşkil etmiştir. 1967 yılında ise ihraç mallarımızın % 80,5 i, yani 522,3 milyon dolarlık ihracatın 420,4 milyon doları tarım ürünleri idi. Dünya piyasalarında tarım ürünleri talebinin büyük iniş ve çıkış hareketi kaydetmediğini, nisbeten katı bir seviyede durmakta olduğunu ve bu sebepten fiatlardaki herhangi bir değişikliğin tüketimi önemli bir oranda etkilemediğini, yani tarım ürünlerinin talep elastikiyetinin düşük olduğunu bilhassa belirtmek isteriz. Yapılan araştırmalar dünya piyasalarında tarım ürünlerinin talep elastikiyetinin pek dar bir sınır içinde hareket ettiğini, bu maddeler fiatlarında vuku bulan bir düşüşün münasip oranlarda tüketim ve talepte bir artışa yol açmadığını göstermektedir. Bu önemli husus, bir devalüasyonun ihraç fiatlarını düşürmek suretiyle tarım ürünleri ihracatımızda arttırıcı büyük bir etki yapamıya­ cağını açıkca ortaya koymaktadır. 1 Dış piyasalarda bilfarz ihraç mallarımızdan bazılarına talep artmış olsa dahi, yukarıda işaret ettiğimiz gibi üretimin toprak ve hava şartlarına bağlı bulunması, talebin kısa bir zamanda karşılanma­ sına imkan vermiyecektir. Tarım mallarımızın dış piyasalardaki talep elastikiyeti düşüklüğüne muvazi olarak içerde arz elastikiyeti yoktur. Binaenaleyh devalüasyon bu bakımdan da fayda getirmiyecektir. Ortak pazar memleketlerine gelince; ihracatımız bu memleketlere belirli kontenjanlarla yapılmaktadır. Bu bakımdan ihracatımızın ortak pazar alanına kendiliğinden, yani devalüasyon sonucu ucuzIamış ihraç fiatları ile artacağı düşünülemez. Esasen ön görülen kontenjaniara göre ihraç yapılmaktadır. Bu itibarla ihraç mallarımızın fiatlarının düşürülmesi sadece döviz kaybına yol açar. iX. Devalüasyonun Diğer Alanlara Etkisi. Devalüasyon, ödemeler dengesinde olumsuz sonuçlar vermeye mahkumdur. Böyle bir ameliye devletin dış borçlarının değerini ve faiz yükünü önemli oranlarda arttıracaktır. Esasen bugün dahi dış borçlarımız milli ekonominin ödeme kudretinin sınırlarını aşmış bulunmaktadır. Dışarı ödeyeceğimiz borç taksitleri bütçeye 9 liradan konmuş­ tur. Devalüasyoncuların düşündüğü gibi yüzde SO bir devalüasyon, bütçe yükünü milyarlara çıkaracaktır. Bu fazlayı vergiler kanalından telafi etmek yoluna gidileceği şüphesizdir. Yahut da yatırımların kı­ sıtlanması zorunluğu hasıl olacaktır. 22 Yabancı özel sermaye 6224 sayılı kanunla devalüasyona karşı garanti edilmiştir. Bu keyfiyet yabancı özel sermayenin varlığının sun', orarak arttıracak ve transfer yükü büyüyecektir. Devalüasyonun içerde yaratacağı fiat yükselişlerinin çeşitli sosyal sınıfların yaşama şartları üzerinde olumsuz sonuçlara yol açacağına bilhassa işaret etmek isteriz. Ücretli sınıfları dar gelirliler, küçük tasarruf erbabı fiatların yükselmesiyle alım güçlerini önemli oranlarda kaybedecekler ve geçim sıkıntısına uğrıyacaklardır. Bankalardaki küçük tasarrufların değeri de azalacaktır. Sermayeler değer kaybedecek, kıymetler muvazenesi bozulacaktır. Devalüasyon taraftarları kısa fasılalarla, aşağı yukarı birkaç senede bir para değe­ rinin düşürülmesini istemektedirier. Böyle kısa fasılalarla yapılan devalüasyonların memleket ekonomisindeki değerler muvazenesinde yaratacağı hercümercin doğuracağı akibetleri düşünmek bir iş adı­ mına kabuslu rüyalar gördürmekten farksızdır. i Yan tedbirıer almaksızın parayı devalüe etmenin olumsuz sonuçlar vereceğini unutmamalıyız. i ngiltere'nin, yan tedbirler aldığı halde ithal malları fiatlarının ve iş ücretlerinin yükselmesini önleyemediğini gördük. Bundan başka ingiliz devalüasyonunu dünya malı piyasaları büyük kredilerle desteklemişlerdir. Buna rağmen ingiliz ameliyesinin kısa süre için başarılı olacağı kanısı hakimdir. SONUÇ. Türkiye'nin ekonomik davalarını para değeri açısından çözmeye çalışmanın nazari bir görüş hatası olduğunu zannediyoruz. Meseleleri üretim, yatırım, dış ödeme dengesi gibi paranın değerini tayin eden faktörler açısından incelemenin ve bu planda tedbirler almanın isabetli olacağı kanısındayız. Memlekette üretim verimliliği arttırılmadığı ve ihraç mallarımr­ zın kalitesi islah edilmediği, dünya piyasalarına aynı kalitede mal akımı devamlı olarak sağlanmadığı, sürüm işleri düzenlenmediği, da~ hilde maliyeti yükselten bir takım gayrı iktisadi faktörler bertaraf edilmediği, para ve kredi siyaseti istikrara kavuşmadığıı döviz rezervleri arttırılmadığı takdirde ve ödemeler bilançosu açık verdiği müddetçe, kısaca ekonomik bünyenin aksaklıkları giderilmediği takdirde kambiyo kuru ayarlamalarile iktisadi davaların çözümleneceği umulmamalıdır. Her ayarlamayı daima yenileri izliyecektir. 23