T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma

advertisement
T.C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Çocuk Kliniği Klinik Şefi
Doç. Dr. Ömer Ceran
İLK KEZ AKUT ROMATİZMAL ATEŞ TANISI ALAN
HASTALARIN EPİDEMİYOLOJİK,KLİNİK VE
LABORATUVAR YÖNÜNDEN
DEĞERLENDİRİLMESİ
(Uzmanlık Tezi)
Dr. Mehmet Veysel BAYOĞLU
İSTANBUL 2006
2
ÖNSÖZ
Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Baştabipleri Prof. Dr. Suphi
Acar'a, Doç. Dr. Mücahit Görgeç'e ve Prof. Dr. Yusuf Ozertürk'e eğitimimizin en üst
düzeyde gerçekleştirilmesi için gösterdikleri idari destek nedeniyle tüm asistan hekimler
adına şükranlarımızı arz ederim.
İhtisas eğitimim süresince, bilgi ve becerilerimin gelişmesinde büyük emeği olan
değerli hocam Çocuk Kliniği Şefi Doç. Dr. Ömer Ceran'a, tezimin hazırlanmasında
yardımlarını esirgemeyen Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Başasistanı Uz. Dr. Nihal
Karatoprak'a, eğitimimde emeği geçen Çocuk Kliniğinin kıymetli başasitanlarına en içten
teşekkürlerimi sunarım.
Rotasyon yaptığım kliniklerdeki şef, şef yardımcısı, başasistan ve uzmanlara;
asistanlığım boyunca kader ortaklığı yaptığım tüm asistan arkadaşlarıma teşekkür
ederim.
Beni yetiştirip bugünlere getiren fedakarlık ve yardımlarını hep hissettiğim
hakkını asla ödeyemeyeceğim annem,babam ve tüm aileme,her zaman yanımda olan ilgi,
destek,sevgi ve anlayışını hiç esirgemeyen biricik eşim Duygu ‘ya minnettarlığımı ifade
etmeyi bir borç bilirim.
Dr. Mehmet Veysel BAYOĞLU
İstanbul
3
İÇİNDEKİLER
1.GİRİŞ VE AMAÇ
3
2.TARİHÇE
4
3.GENEL BİLGİLERİ
5
3. 1.
Tanım
5
3. 2.
Epidermiyoloji
5
3. 3 .
Etyoloji
6
3. 4.
Patogenez
9
3 .5 .
Patoloji
11
3 .6 .
Klinik bulgular ve modifiye jones kriterleri
14
3 .7 .
Laboratuvar bulgular
24
3 .8 .
Ayırıcı tanı
25
3 .9 .
Klinik seyir
26
3 .10 .
Tedavi
27
3. 11.
Komplikasyonlar
32
4.GEREÇ VE YÖNTEMLER
33
5. BULGULAR
35
6. TARTIŞMA
60
7. ÖZET
71
KAYNAKLAR
74
4
1.GİRİŞ VE AMAÇ
Akut romatizmal ateş bağ dokusu özellikle de eklem,kalp ve beyin gibi yaygın
sistemik tutulumu olan, konnektif dokunun kollajen liflerinde harabiyete sebep olabilen
ve genellikle subakut veya kronik seyreden, kalp kapak fibrozisi yaparakta yavaş
ilerleyen valvüler kalp hastalığına sebep olabilen bir hastalıktır(l).
Akut romatizmal ateş dünya genelinde çocuk ve genç adolesanlarda akkiz kalp
hastalığının en sık sebebidir(2,3,4). İlk dört dekatta kardiyovasküler hastalıklara bağlı
ölümlerin yaklaşık yarısını oluşturmaktadır (5). Dünya üzerinde heryıl 10-20 milyon yeni
vakanın ortaya çıktığı tahmin edilmektedir.(4,6)
Günümüzde halen bir sağlık problemi olan Akut romatizmal ateş, etkin ve erken
antibyotik kullanımı, yeni geliştirilen aşı çalışmaları primer ve sekonder penisilin
profilaksisi ile gelişmiş ülkelerde son 20 yıl içinde insidansında azalmalar
saptanmıştır.(12,13).Ülkemizde kesin rakamlar olmamakla beraber yaygın bir sağlık
problemi olmaya devam etmektedir.Gürsan ve akadaşları(7,8,9) ilkokul çağında
romatizmal kalp hastalığı prevelansını yüzbinde 70,beyazova ve arkadaşları(8) 19701973 te Akut romatizmal ateş insidansını yüzbinde 56,5
1988 deki çalışmalarında
yüzbinde 36,7 olarak tespit etmişlerdir.Ankara’da aynı bölgede 10 yıl arayla yapılan
taramada insidansın yüzbinde 940 dan yüzbinde 560’a gerilediği bulunmuştur.(8)
Bu çalışmamızda, toplum sağlığı açısından bu derece onemli olan hastalığı ,ilk
kez tanı alan çocuklarda epidemiyolojik, klinik ve labaratuvar yönünden incelemek
istedik.Bu amaçla 2000-2006 yılları arasında kliniğimizde ilk kez tanı alan 107 hasta
retrospektif olarak değerlendirilmeye alındı.Amacımız değişik klinik, labaratuvar ve
epidemiyolojik
bulgularla klinisyenin karşısına gelen bu hastalığa yaklaşımda,
klinisyene ışık tutmaktır.
5
2.TARİHÇE
Tarihte ilk kez romatizma terimini kullanan Guillaume de Baillon’dur. Thomas
Sydenham 1686 yılında Sydenham koresini tarif etmiş, ancak
Akut romatizmal
ateşin(ARA)diger bulguları ile ilgisine deginmemiştir. Lancini valvuler vajetasyonları
keşfederek
1707
yılında
otopsi
bulguları
halinde
yayınlamıştır.
See tarafından korenin romatizma ve kalp hastalığı ile ilgisi 19. Yüzyil ortalarına doğru
belirtilmiştir.
Subkutan nodullerin tarifi 1812’de ilk olarak Wellin tebliginde rapor edilmiştir ve
1875 yilinda Mavret tarafından etraflı olarak değerlendirilmiştir. Cheadle endokardit,
plörezi, kore,perikardit, exudatif eritem, subkutan nodul ve tonsillit gibi romatizmanın
degişik ye farklı belirtilerini ele alarak, bunlari bir semptom olarak toplamıştır.
Cheadlenin bu anlayışı,daha sonra T.Ducket Jones tarafından ARA tanısı için kabul
edilen major ve minor kriterlerden farklı degildir
1878 ‘de West ve 1879 yılında Goodhart çalışmalarında romatizmanın seyrinde
miyokard tutulumu oldugunu ilk kez ortaya çıkarmışlardır. 1904’de Ludwig Ascoff kendi
adını verdiği nodulleri tarif etmiş,daha sonra da Kehl ve Romberg gibi Alman patologlar
kalp yetmezliginin valvuler lezvonlarından ziyade miyokarddan kaynaklandığını
desteklemişlerdir.Thelhimer ve Rothschild Aschof nodüllerinin ARA tanısı için
karakteristik olduğunu daha sonra belirtmişlerdir
Jones kriterleri ilk kez 1944’de tanımlanmıştır, 1955’de Amerikan Kalp Derneği
tarafından modifiye edilmiş,1966’da da WHO tarafindan düzenlenmiştir, son olarak
1992’de güncel1eştirilmiştir. Bu güncelleştirmede farklı olarak ARA’in akut epizotlarını
tanımlama üzerine yoğunlaşmıştır
6
3.GENEL BİLGİLER
3.1 TANIM:
Akut
romatizmal
ateş(ARA),
A
grubu
beta
hemolitik
streptokok
enfeksiyonunun geç dönem sekeli olarak kalp,eklem,merkezi sinir sistemi gibi
birçok organı tutan inflamatuvar bir reaksiyon olarak kabul edilir(2)Diğer
romatizmal
hastalıklardan
farkı,grup
A
streptokoklar(GAS)
ile
gelişen
enfeksyonların gecikmiş nonsüpüratif bir sekeli olmasıdır(1)Genellikle subakut
veya kronik seyirlidir
ARA halen dünya genelinde çocuk ve genç adelosanlarda akkiz kalp
hastalığının en sık sebebidir.ARA kalp kapakçıklarında fibrosis yaparak valvüler
kalp hastalığına neden olur.Gelişmekte olan ülkelerde halen major bir sağlık
problemi olan ARA,gelişmiş ülkelerde insidansı azalmaktadır.Bu azalmanın nedeni
sosyoekonomik
şartların
iyileşmesi,okul
ve
ev
yaşamında
kalabalığın
azalması,streptokok tonsillit ve farenjitin tedavisinde zamanında ve etkin
antibiyotik kullanılması olarak gösterilmektedir.
3.2 EPİDEMİYOLOJİ:
ARA insidası ve prevelansı ülkeden ülkeye değişmektedir.ABD de 19351960 yılları arasında yüzbinde 45-65 arasındayken günümüzde yüzbinde 2’lere
düşmüştür.Gelişmiş
ülkelerde
ARA
insidansında
azalma
göze
çarpmaktadır.Ülkemizde kesin rakamlar bilinmemekle beraber, değişik zamanlarda
yapılan çalışmalar mevcuttur.Beyazova ve arkadaşları 1970-1973 yılları arasında
ARA insidansını yüzbinde 56,5
bulmuştur.(8)
1988 yılında ise yüzbinde 36,7 olarak
7
ARA ile GAS’a bağlı
üst solunum yolu enfeksyonu(ÜSYE) arasında
nedensel ilişki olduğu için iki hastalığın epidemiyolojileri benzerdir(14)GAS
serotiplerinden bazıları diğer serotiplere gore ARA’li hastalarda daha fazla izole
edilir. Bu serotiplerden bazıları M tip 1,3,5,6,18 dir.Bu serotiplere bağlı farenjit
salgını geçirmiş toplumlarda ARA insidasında artış gözlenmiştir.
ARA görülme sıklığı erkek ve kadınlarda eşittir.ARA pik insidansı 5-15
yaşları arasındadır.(15) 4 yaşından önce ve 50 yaşından sonra nadirdir.(1)ARA’in
mevsimsel insidansı GAS enfeksyonları ile parelel olduğunu gösteren bir çok
çalışma vardır.(2,16,17)GAS faranjitinin arttığı sonbahar,kış ve erken ilk bahar
ayları aynı zamanda ARA’nın görülme ihtimalinin arttığı dönemlere denk
gelir.(15)ARA
insidansında
cinsiyet,ırk
ve
etnik
grup
açısından
fark
saptanmamıştır(18).Coğrafi açıdan da tropical ve ılıman ülkeler açısından fark
saptanmamıştır(18). ARA görülme hassasiyetini artıran genetik faktörlere ait
görüşler vardır.Ayoup ve ark HLA-DR27, HLA-DR W53 ARA’ya hassas
markerlar olduğunu göstermiştir(21),yine Ayoup ve arkadaşları RKH olan hastalarda
kontrol grubuna göre HLA B16, DR3 ve DR7 anlamlı olarak yüksek, DR5 ise anlamlı
olarak düşük bulmuşlardır (27).
3.3.ETYOLOJİ
ARA'nın, A Grubu Beta hemolitik streptokoklarla (AGBHS) oluşan üst solunum
yolu
enfeksiyonunun
olarak,
immünolojik
mekanizmalarla meydana geldiği yıllardır bilinmektedir. Tam açıklanamayan
patogenetik
mekanizmalara
gecikmiş
rağmen
Grup
süpüratif
A
beta
olmayan
sekeli
hemolitik streptokoklar (GAS) ARA'in
gelişimine yol açan ajanları teşvik eder. GAS'ın hepsi ARA'ya
sebeb
olmaz. Bazı
streptokok türlerinden sonra ARA rekürrensi olmaz (örneğin M tip 4). GABHS
enfeksiyon sonrası ARA gelişme riski yaklaşık %0.3 iken epidemiler sırasında bu risk %3'e
ulaşmaktadır,
8
Her ne kadar grup C ve G streptokoklar farenjite neden olsalar da, sadece üst solunum
yolunun grup A beta hemolitik streptokokal enfeksiyonlarına immün bir cevap sonucu
ARA'ya yol açar. ARA ilk tanı ve rekürrenslerinde başlangıç ajanı olarak GAS'ın
gösterilmesi indirekt yöntemlerle mümkündür. GAS ARA lezyonlarında elde
edilememektedir. Tatmin edici deneysel modeller yapılamamaktadır. Çevresel, konak ve
bakteriyel gibi birkaç faktörün ARA gelişiminde ve hastalığın ağırlığında rol aldığı
kaydedilmiştir (13)İlk hastalık veya tekrarlayan ataklarda streptokokal antikor (Ab)
cevabının varlığı gösterilmiştir. Ab cevabının şiddeti ARA ataklarının sıklığı ve rekürrens
ile ilişkilidir(13).
Streptokok doğada oldukça sık görülen Gram (+) bir mikroorganizmadır. Sferik
veya
oval
yapıdadır.
Kültür
yapıldığında
zincir
şeklinde
görülürler
Kapsül
mikroorganizmanın en dış kısmını oluşturur, hyalurinad yapısındadır ve antijenik
değildir. Bazı streptokoklar normal insan florasında yer alır.
Streptokokların
eritrositleri
hemolize
edebilme
yetenekleri
baz
alınarak
sınıflandırılması yapılmıştır. Alfa hemoliz; streptokokun kültür vasatında, tam olmayan
hemolizini gösterir. Alfa hemolitik streptokoklar sınırları belirgin olmayan yeşilimsi bir
halo ile çevrili koloniler şeklinde görülür. Beta hemolitik streptokoklar ise tam hemoliz
yaptığından kanlı ağardaki kolonilerin sınırları keskin ve belirgindir. Bu koloniler diğer
hemolitik türlerden ayırt edilmelidir (kolonilerin karakteristik özellikleri Gram boyaması
ile ayırt edilir). Gama streptokoklar ise kan içeren ortamlarda herhangi bir hemoliz
yapmazlar.
Beta hemolitik streptokoklar Lancefield tarafından,hücre duvarının içinde yer alan
karbonhidrat tabakasındaki poilisakkarit antijenlerin alfabetik sıra ile verilen harflerle
sınıflandırılmıştır. GAS ayrıca streptokok pyogenes olarak adlandırılmıştır. Bu grup
streptokoklar ARA ve Akut Glomerulonefrit (AGN) 'inde içinde bulunduğu, insanlardaki
streptokokal enfeksiyonların, enflamatuar sendromların % 90'dan fazlasının sebebidir.
9
GAS tonsilitin en yaygın sebebi olmakla birlikte, akut otitis media, pnömoni, deri,
yumuşak doku, kardiyovasküler sistem, kas iskelet sistemi, lenfatik sistem enfeksiyonları,
bakteriyemi ve menenjit sebebi de olabilir (21). GAS’ların Antijenik yapısını gösteren
polisakkaritler öküz ve insan kalbinde bulunan kardiyak kapaklardaki glikoproteinier ile
benzerlik gösterir (13). Bu benzerliğe dayanılarak ARA'deki kapak hastalığının
patogenezinde bu antijenik yapıların benzerliği ileri sürülmüştür.
Streptokokların hücre zarında bulunan M proteini,lipoteikoik asit içerir. M proteini
streptokokların antifagositik özelliğini sağlar ve primer virulans faktörüdür.Tipe spesifik
Antikor üretmesini sağlayan ajan yine M proteinidir. M proteini memelilerdeki
tropomiyozine fîzikokimyasal olarak oldukça yakın bir benzerlik gösterir (21) Bununla
ilgili bir çalışmada streptokokal M proteinleri hayvan modelinde kalp kapaklarında
otoimmün hücre aracılı atak başlattığı gösterilmiştir (22). M proteinine karşı oluşan bir
antikor kalp kaslarındaki antijenik benzer yapıda olan hücrelerle cross reaksiyon
gösterdiğine dair de deliller vardır (13) GAS'Iarının M tiplerinin çokluğundan dolayı
oluşan immünitede farklı olacağından, günümüze kadar etkili bir aşı üretilememiştir
Streptokoların yapısındaki sitoplazmik membran antijenik bir lipoproteindir. Bir
kaç memeli türünün dokuları ile cross reaksiyon gösterir (örneğin glomerüler bazal
membran ve sarkolemmal antijen gibi). Streptokoklardaki sitoplazmik membran ve hücre
duvarının yapısındaki antijenler ile insanlardaki moleküler benzerlikten dolayı
antikorların cross reaksiyonları görülmektedir (30). ARA'li hastaların serumlarında kalp,
iskelet ve düz kaslara, kalp kapağı fibroblastlara, bazal ganglionlardaki nöronlara, bağ
dokusundaki bazı yapılar, timus ve lenfositlere
karşı otoantikorlar saptanmıştır (23).
ARA’lı hastalarda bu antikor düzeyleri, komplike olmayan streptokok enfeksiyonlu
hastalara nazaran oldukça yüksek orandadır.
Streptokolar tarafından oluşturulan çok sayıda ekstrasellüler madde vardır. Bu
maddelerin biyolojik özellikleri oldukça farklıdır.Bazıları sensitize edici ajan, bazıları
sitotoksik ajan, bazıları enzim, bazıları toksinlerdir. Bir kısmı ise insan dokularına benzer
10
yapısal özellikler gösterirler. Streptolizin O gibi sitotoksik maddeler tavşanlarda, ratlarda
ve
guinea (eski ingiliz) domuzlarının eritrositlerinde sitoliz ve kalplerinde şiddetli
kardiyotoksik etkilere sebeb olur. Bu patolojik etki deri lipidleri tarafından büyük bir
alanda inhibe edilir. Bu sonuç deri enfeksiyonlarından sonra ARA olmamasını açıklar
(13) Diğer toksin ve enzimler şunlardır. Streptolizin S kanlı ağarda hemolize sebep
olur,antijenik değildir. Streptokinaz
plazminojeni
plazmine
çevirir
ve
fibrini
yıkar,aktif bir proteolitik enzimdir. Hyalurinidaz ,Hyalurinik asiti parçalar. Hyalurinik
asit konnektif dokunun önemli temel komponentidir,bu nedenle enfeksiyonun
yayılmasına yol açar. Deoksiribonükleaz DNA’yı parçalar,dört tipi vardır. (A, B, Cve D).
Nükleotidaz enzim organizmanın lökositleri öldürme yeteneği ile ilişkilidir. Streptokokal
esteraz doku yıkımına neden olur,hemolitik
antistreptokokal
esterazdaki
streptokokal
enfeksiyonlarda
artış bazen Anti Streptololizin O’nun (ASO)artışı
olmadanda ortaya çıkar
3.4. PATOGENEZ
ARA patogenezini araştırmada en büyük zorluk hayvan deneyleri yapılamayışıdır.
Çünkü A grubu streptokoklar insan için patojendir,hayvanlarda nadiren enfeksiyon
yaparlar(24). En geçerli görüş streptokoklara karşı gelişen antikorlar ile ilişkili
hipersensibilite hastalığı olduğudur(25).Bu görüşü destekleyen deliller şunlardır.
•
Streptokok enfeksiyonu ile ARA’nın klinik semptom ve bulgularının
ortaya çıkışı arasındaki latent periyodun serum hastalığına benzemesi.
•
Antikor yapımı zayıf olan infantlarda ARA'in nadiren gözlenmesi,
•
ARA geçirenlerde streptokoklara karşı oluşan antikor titresinin
geçirmeyenlere oranla daha fazla olması,
•
Çeşitli metodlar ile A grubu streptokok enfeksiyonu oluşturulan veya
büyük miktarda antijen enjekte edilen hayvanlarda ARA’e benzer
lezyonların oluşması.
11
Penisilin ile mikroorganizmanın ortadan kaldırılması ile hastalığın önlenmesi ve yine
yüksek penisilin dozları ile kardit veya kronik valvulit oluşumunun engellenebilmesi,
otoimmüniteyi destekleyen delillerdir(11).
ARA'li bazı hastaların serumlarında kalp dokusuna karşı oluşan otooantikorlar
olduğu bilinmektedir. Kalp dokusuna karşı oluşan bu antikorlar gammaglobulin yapısındadır
ve kardiak sarkolemması için spesifiktir. Bunların kalp dokusuna bağlanması büyük
miktarlarda C3 birikimi ile birlikte olmaktadır. Kaplan ve arkadaşları(ark), tavşan
antiserumlarına karşı bazı GAS'ların insan kalp preperatları ile reaksiyon gösterdiğini
kanıtlamışlardır.
Ancak romatizmal karditin bu antikorların etkisi ile oluştuğu
ispatlanamamıştır. Çünkü bunlar kalp lezyonlarının sebebi olabileceği gibi sonucu da
olabilirler. Benzer antikorlar romatizma dışı miyokard lezyonlarda (kommissurotomi,
miyokard Enfeksyonunda) oluşabilmekledir. Doku
humoral
mekanizma
hasarına
neden
olan
tek
bir
tanımlanmamıştır.İmmun kompleks hastalıklarında görülen
otoantikorların (RF, anti DNA gibi) yükseklikleri ARA’da görülmez. Serum IgA ve IgG
seviyeleri ARA ve RKH'ı olan hastalarda kontrol gıııbuna göre yüksek bulunmuştur. Bu da
ARA'da humoral cevabın artmakta olduğunu göstermektedir(26).ARA’li hastalar
romatizmal olmayan hastalarla karşılaştırıldığında, streptokok antijenlerine karşı, belirgin
artmış aktif T-rozet artışı gösterilmiştir. ARA'li çocukların periferik kanında, hem helper
hem de süpresör T hücre tipinde belirgin değişikliklerin,iyileşme sonrası normale
döndüğü de gösterilmiştir (28,29,30).
ARA patogenezinde streptokok türleri önem arzeder. Grup
streptokoklar
farenjit
rağmen, sadece GAS
sebebi
olabilmesine
ve
immun
C
ve
G
cevabı uyarabilmesine
enfeksiyonlarının M tiplerinin küçük bir bölümü çok yaygın,
tehlikeli ve farenjit sonrası ARA’dan sorumludur,diğerleri ise nefritojenik olabilir.
Memphis’deki bir çalışmada AGN ile
gösterilmiştir. Piyoderma
insanlarda,
streptokokal
ve
ARA'in
piyodermanın
ARA'nın mevsimsel epidemiyolojik farkı
sık görüldüğü
yaygın
olduğu
Güney
Amerika'da ki
yaz aylarında
AGN
12
görülürken,ARA görülmeme sebebi serotiplerinin farklı olmasındandır. Okulların
başladığı sonbaharda
görülmeye
AGN
ve
piyodermada
hızla
başlar. Bu popülasyonda streptokok türleri
azalma
olurken,
ARA
arasında AGN ve ARA'in
serotipleri arasında açık bir farklılık gösterilmiştir(13)
ARA’li hastalarda bir diğer immünolojik hasar, Read ve ark. tarafından gösterilen
GAS membran antijenlerine karşı lökositlerin migrasyonunun inhibisyonunudur.
3.5.PATOLOJİ
ARA, patolojik açıdan küçük kan damarları ve çevresindeki konnektif dokuda iki
temel lezyon ile karekterizedir. İlk ve en erken lezyon eksudatif ve dejeneratif
enflamasyondur. Bu kollejen liflerin parçalanması ve ödeminden meydana gelir. Burada T
lenfositler, makrofajlar, B lenfositler ve mast hücreleri tarafından oluşturulan hücresel
infıltrasyon vardır. Bu hücrelerde serbest oksijen radikallerinin üretiminin, kardiyak
hastalıkların patogenezinde önemli bir rolü olabilir. Bu eksudatif ve dejeneratif inflamatuar
lezyon ARA'in geçici bulgularına sebep olur. Anti inflamatuvar ajanlara cevap verir. Bu erken
faz 2-3 haftada geçer,bunu ikinci lezyon takip eder.
ARA'in ikinci karekeristik lezyonu birkaç ay veya yıllarca devam edebilen proliferatif
olan Aschoff noduludur. Anti inflamatuvar ajanlara cevap vermez. Miyokardiyal Aschoff
nodülü genellikle ovaldir,sitoplazmada geniş multinükleer hücrelerin paravasküler
agregasyonu vardır. Bu hücrelerin bazısı karekteristik baykuş gözü nükleusuna
sahiptir,fibrinoid veya nekrotik protoplazmanın avasküler bir çekirdeği etrafında rozetler
bulunur (31).
Aschoff nodulu 1904'te tanımlanmasına rağmen 1960'ta kardiyak kas hasarına neden
olduğu
anlaşılabilmiştir.Bu
tarihe
düşünülüyordu.Murphy,Aschoff
kadar
nodulunun
konnektif
konnektif
dokudan
dokudan
meydana
ve
kalp
geldiği
kasından
kaynaklanmadığını ileri sürdü (31). Daha sonra Aschoff nodüllerinin normal kardiyak sinir
liflerinin Schwann hücrelerine benzeyen Aschoff nodüllerini uyardığı için sinir dokusundan
kaynaklanabileceğini ve küçük sinirlerin terminasyonunda bulunacağını ileri sürüldü (32). Aschoff
13
nodüllerinin orjini tartışmalı olduğu gibi,nodüllerin kalp üzerine fonksiyonel etkisi ve nodüllerin
romatizmal atakların ciddiyeti ve etki yolu ile ilgisi de tam olarak hala belli değildir.Elimizdeki en
net veriler mitral stenoz için yapılan mitral kapak cerrahisi esnasında elde edilen sol atrial
parçaların biopsileridir.Bunlarda yapılan incelemelerde,romatizmal aktivite veya en son
streptokok enfeksiyonun klinik veya laboratuar bulguları olmayan hastalarda hala Aschoff
nodüllerinin sebat ettiğinin kanıtlanmasıdır. Aschoff nodülleri progresif fibrozis ve mitral
kapak stenozu ile ilgili olabilir denilmektedir (33,34).
Tuttulan bölgelere göre patolojiler şunlardır:
A)KARDİAK LEZYONLAR: ARA'de iltihabı olay kalbin her üç tabakasını da
içine alır. Yani bir pankardittir(25,35,36).Kardiak disfonksiyon tamamı ile değilse de
çoğunlukla miyokard lezyonuna bağlıdır(37).Belirgin valvuler bozukluğun bulunmamasına
karşın ağır miyokardial yetersizlik sonucu kalpte büyüme görülebilir.(38)
Endokardit genelde mitral ve aortik kapağı nadiren de triküspit yada pulmoner
kapağı etkiler. Aktif fazda kapaklar ödemlidir. Endokardiyal yüzeyler serbest kenardan 23 mm arasındaki bağlantısı boyunca hasarlanmıştır. Bu yerdeki küçük vejetasyonlar,
trombüsün oluşturduğu bir yapıdır. İnflamasyonun yatışmasını vaskülarizasyon, fıbrozis
ve kapakçıkların daralması izler. Aynı değişiklikler korda tendinea ve anulusu etkiler.
Hasarın yeri kapakların temas yerleridir,mitral kapak yüksek basınçla kapanır ve en
büyük stres altında olan yer bu kapaktır. Bu yüzden en sık etkilenen yerdir. Eğer
inflamasyon şiddetli ise kapak hasarı yetmezlik gelişmesiyle sonuçlanır. Orta derece
inflamasyon ile kapaklar arasında kalınlaşma ve yapışıklık olur. Yapışıklıkların derece
derece artması ile kapak ağzında daralma gelişir
Miyokardial lezyonlar ise : 4 şekilde olabilir.
a) Fokal interstisyel miyokardit: Aschoff nodullerinin gelişmesi ile
ilgilidir.
b) Diffiız interstisyel miyokardit: Bağ dokusu ödemi ve lenfosit, plazma
hücreleri,
makrofajlar nadiren polimorf nüveli lökositlerden(PNL)
ibaret diffiız iltihabı infıltrasyonlar sözkonusudur.
14
c) Kas liflerinin direkt olarak zedelenmesi : Miyokard harabiyeti yavaş
olup, yağ infıltrasyonu, balmumu dejenerasyonu, bulanık şişme,
nadiren miyokard içi koroner arter dallarında tıkanmalardan dolayı
mikroenfarktüsleri kapsar.
d) İletim sistemini tutan lezyonlar: vakaların 2/3'ünde ileti sistemi
lezyonları bulunmuştur
ARA'da Valvüler lezyonlar valvulit şeklindedir. Erken dönemde ufak, şeffaf
nodullerden oluşur. Bunlar korda tendinealar ve papiller kaslarda da oluşabilir. Histolojik
olarak fibrin ve trombositlerden oluşmuştur. Verrükoz vejetasyonların altında valvuller
ödemli ve makrofaj fibroblastlar ile infiltredir. Bunlar rezolusyon ve organizasyon ile
iyileşir.Kronik romatizmal valvul hastalığı oluşmasının izahı şöyledir: aktif karditi
takiben tekrarlayan atakların sonucu iltihabi değişikliklerin yerini elastik doku
proliferasyonu ve fibrozisin almasıdır(25)
ARA’da perikarditler efüzyonlu serofıbrinöz exüdatif tipte sekel bırakmadan
iyileşen lezyonlardır. Sabit olarak miyokardit ve valvulit ile beraber olup prognozun ciddi
olduğunu ima eder. Nadiren konstriktif perikardite dönüşür.
ARA'da P-R intervalinin uzaması A-V nod yada his bandındaki patolojik
değişiklikleri yansıtmaz. A-V bloğun atropin tarafından düzeltilmesi onun yapısal
lezyondan çok fonksiyonel bir lezyon olduğunu gösterir.
B-) EKSTRAKARDÎAK LEZYONLAR
Eklem Tutulumu: Sinovyada hiperemi, ödem ve intraartikuler sıvıda artış ile
karakterize eksudatif lezyonlardan ibarettir. Eklem yüzeyinde erozyon
ve
pannus
formasyonuna yol açmaz,rezolusyon ile iyileşme tamdır.
Subkutan
nodüller: Bunlar Aschoff nodüllerine benzer fakat hızla sekel
bırakmadan iyileşir. Subkutan
nodüller,
çevresinde
histiositler,
fibroblastlar
ve
lenfositlerin bulunduğu merkezini fıbrinoid nekrotik materyalin oluşturduğu bir yapıdır.
Plörezi
ve
Pnömoni:
Plörezi
ve pnömoni
eksüdatif lezyon ile
oluşabilir.sadece şiddetli karditlerde gelişir.
Beyin
Tutulumu:Santral
sinir
sisteminde
değişiklikler
arterit
15
hücresel dejenerasyon, perivasküler infîltrasvon nadiren peteşiyal kanamalar içerir. Bu
lezvonlar
korteks,
serebellum
ve
bazal
ganglionlarda dağılmış
durumdadır. Aschoff cisimleri görülmez, iyileşme tamdır.
3.6.KLİNİK BULGULAR VE MODİFİYE JONES KRİTERLERİ
ARA'in tanısında saptanmış hiçbir spesifik klinik ve laboratuvar bulgu yoktur.
1944'de T.Duckett Jones ARA'in tanısının kriterlerini kendi adıyla formüle etmiştir(39).
Bu kriterler Amerikan Kalp Birliği tarafından gözden geçirilerek modifıye edilmiştir(40)
Görülme sıklığı ve klinik önemlerine göre majör ve
minör
kriterler
olarak
sınıflandırılmışlardır:
Majör Kriterler:
1-Poliartrit
2-Kardit
3- Korea
4-Subkutan nodüller
5-Eritema marginatum
Minör Kriterler:
1-Geçirilmiş ARA öyküsü
2 Ateş
3-Atralji
4-Birinci dereceden A. V blok(EKG de PR uzaması)
5-Akut faz reaktanlarının yüksekliği (CRP, sedimentasyon, beyaz küre
sayısı)
Destekleyici bulgular
-Geçirilmiş boğaz enfeksyonu veya kızıl öyküsü, artmış ASO titresi ,Pozitif
boğaz kültüründen biri
İki majör kriterin birlikte olması veya bir majör kriter ile iki değişik minör
16
kriterin bulunması ve bunlara ek olarak GAS enfeksiyonunun geçirilmiş olduğunun
tespiti teşhis için yeterli sayılır. Sydenham koresi sıklıkla ARA'in tek semptomu olup tek
başına ARA tanısı için yeterlidir. Artrit majör kriter olarak kabul edilirse artralji minör
kriter olarak sayılamaz. Elektrokardiyogramda (EKG) uzamış P-R intervali karditi olan
hastalarda minör bulgu olarak sayılmaz.
Streptokok enfeksiyonu ile ARA arasındaki 7 günden 35 güne kadar değişen (ortalama
18 gün) latent bir periyod çok tipik bir özelliktir. Latent periyod Sydenham korea'lı
hastalarda 2 -6 ay olabilir.
MAJÖR
KRİTERLER
KARDİT
ARA'nın en önemli bulgusudur. Klinik tanısı 4 majör kritere dayanarak
konulur
1)Yeni oluşan organik üfurümlerin saptanması
2)Kalp büyümesi
3)Konjestif kalp yetersizliği
4)Perikarditi tanımlayan frotman, perikardial sıvı veya EKG
değişiklikleri(36,41,42,43)
Kardit insidansı gelişmiş ülkelerde %40-51, gelişmekte olan ülkelerde %64 ile 80
oranındadır(15) Genellikle kardit ARA’li hastalarda sessiz seyreder ve kore'li veya artritli
hastalarda semptom vermeden muayene esnasında tanınır. Aynı zamanda
şiddetli
formuda olup kalp yetmezliğine ve ölüme yol açabilir.
Kalp yetmezliği
İlk atakta %5-10 oranında görülür. Rekurrenslerde daha sık
seyreder. kalp yetmezliği 6 yaş altı çocuklarda daha sık gözlenmektedir(36).ARA geçirmiş
genç
bir
hastada
akut
kalp
yetmezliği
gelişmesi
daima
ARA
karditi
düşündürmelidir(44)Kalp yetmezliği sıklıkla miyokardit sebebiyledir.
ARA kardit genelde valvülitle seyreder. Mitral valvülit çocukluk çağında en sık
tutulan kapak olup endokardite ait bir bulgudur. Genel istatistiklere göre vakaların %5070'inde görülür (47). Mitral regürjitasyonun en sık sebeplerinden biri ARA'dir (48).
Mitral valvülit ARA'de aort kapağından yaklaşık üç kez daha sık tutulur (13). Tanıda :
17
1-Mitral yetmezlik gelişmesi ile birinci kalp sesini örtecek şekilde aksillaya
yayılan, apikal, kaba,sistolik üfürüm gelişir ve Vakaların %30'unda üçüncü kalp sesi
duyulur (47) 2- Kalınlaşan ödemli kapakların mitral kapak ağzını daraltması ile
sonuçlanan, apeks üzerinde middiastolik üfürüm oluşur. Bu üfürüm üçüncü kalp sesinden
sonra başlar ve düşük akımlıdır ve apeks üzerinde lokalizedir (10). Bu üfürüm "CareyCoombs" üfürümü diye tanımlanır.
Aortik valvülitis : Daha nadir bir belirti olup, 10 yıllık yapılan bir çalışmada
karditler arasında % 13 oranında görülmüştür. Bunların % 85'inde birlikte mitral
yetersizliği de tespit edilmiş, izole aort yetersizliği karditli vakaların ancak %2'sinde
görülmüştür. Hemodinamik olarak anlamlı aort yetersizliğinde nabızlar büyük ve sıçrayıcı
tarzdadır,ağırlaştıkça diastolik basınç daha düşük bulunur. İkinci kalp sesi hemen takib
eden, aort odağından sternumun sol kenarından aşağıya doğru yayılan dekreşendo
diastolik bir üfürüm karakteristiktir.
Miyokarditler :Genellikle valvülite eşlik eder .semptomları şunlardır.
Ateşle orantısız şekilde uyku sırasında inat eden taşikardi,özellikle sol ventrikül ve
sol atriyumu tutan hızlı kalp büyümesikKalp yetersizliğidir. Konjestif kalp yetersizliği
ARA’nın ciddi bir komplikasyonu olup miyokardite işaret eder.
Perikarditler :ARA'de perikardite %10 civarında rastlanmaktadır. Oysa klinik
belirtileriyle tespit edilemeyen perikarditin çok daha sık olduğu ekokardiografı
çalışmaları ile gösterilebilmiştir. Bu hastalıktaki perikardit iki şekilde görülür: Kuru olan
fıbrinöz perikardit'te göğüs ağrısı ve sürtünmeye ait sol 2-3. interkostal aralıkta bir
frotman duyulur. Radyolojik olarak kalbin sol kontürü düzleşmiştir. Fakat kardiyomegali
ileri derecede değildir. Buna karşılık epanşmanı bol olan perikarditte kalp sesleri örtülü
bulunur, sesler derinden gelir, frotman olmadığı gibi bundan önce duyulan üfürümlerde
duyulmayabilir ve perikarditin iyileşmesinden sonra ortaya çıkar. Radyolojik olarak, kalbin
çabuk büyümesi veya süratle küçülmesi miyokarditin aleyhine ve perikarditin lehine delil
teşkil eder. Ayakta çekilen grafide çadır manzarası, yatarken alınan grafılerde küreye
benzeyen bir hal alır. EKG’de perikardit belirtileri olarak düşük voltaj tipik olmakla
18
beraber, normal
zannedilen
sınırın
voltajın
altına
daha
delilidir.Bunlara ilave olarak
küçülürse
daha
perikarditte
miyokardit'te
sonra
EKG'de
sık
artması
voltaj
değildir. Genellikle
perikarditin
artarken
normal
retrospektif bir
radyolojik
olarak
kalp
önce saptanamayan latent bir perikardit geçirildiği söylenebilir.
ST
de
düşmesi
yükselmeleri
görülür. ST
düşüklüğü ve
T
negativitesi
görüleceğinden başlangıçta ayırım kolay değildir. Fakat bu konuda
ayırım yapmak çok önemlı değildir.çünkü miyoperikardit çok zaman birlikte bulunur
ve tedavisi değişik değildir.
Mitral stenoz : çocukluk çağında nadir rastlanır (%5) Kardit kesinlikle mitral
stenoz ile başlamaz,mitral stenozun meydana gelmesi için 6-10 yıl cibi bir süre
gereklidir,iki yıldan önce mitral stenoza rastlanmamıştır. Mitral
için
birinci kalp sesinin şiddetlenmesi,
presistolik
üfürümün
mitral
açılma
stenozun
teşhisi
sesi. middiastolik
ve
belırmesi,ikinci kalp sesinin şiddetlenmesi. Sol atriyal ve sağ
ventrikül hipertrofisi bulgularının saptanması karekteristiktir. . Rekürren ataklar geçiren
kızlarda mitral stenoz daha sık olarak oluşur. Buna karşın penisilin proflaksisi ile
mitral stenoz gelişimi önlenir (47)
ARTRİT
En sık karşılaşılan majör kriterdir Poliartrit hastalığın akut evresinde %75
oranında ortaya çıkar,hasta yaşının artışıyla daha sık poliartrit gözlenirken, kardit ve kore
insidansında ise azalma eğilimi vardır (72). ARA'in artriti son derece ağrılıdır,çocuklar
etkilenen eklemi örten kıyafet ve yatak çarşafını bile genelde tolere edemez. Eklem
kırmızı, sıcak ve şiştir. Artrit migratuar ve birkaç değişik eklemi tutar. Sıklıkla
diz,dirsek,ayak ve el bilekleri gibi büyük eklemleri tutar. Ayak parmaklarını, el
parmaklarını ve sırtı nadiren tutar. Simetrik değildir. Efüzyon olabilir. Efüzyonun
aspirasyonunda lökositoz genellikle vardır.polimorf nüveli lökositler en sık bulunan
hücrelerdir. Buna karşın sinovial sıvının laboratuvar bulguları spesifik değildir (30).
Genelde hiçbir sekel bırakmaz (49),residuel bulgular olmadan iyileşir,eklem yüzeyinde
19
erozyonuna neden olmaz ve pannus formasyonu gelişmez. Sadece metakarpofalingeal
eklemlerde çok nadir Jaccoude deformitesi yapar.Antiinflamatuar tedavi ile artrit 12-24
saatte kaybolabilir (23). Yeterli salisilat tedavisine rağmen 48 saat sonra artritte düzelme
olmazsa, ARA "in tanısından şüphe duymak gerekir (2). Tedavi edilmezse 1 hafta veya
daha fazla sürebilir (23). Bazı hastalarda streptokok farenjitini takiben ARA'in tanısına
göre Jones kriterlerine tam uymayan, artrit ve diğer multisistem bulguları gelişebilir. Bu
sendrom poststreptokokal reaktif artrit (PSRA) olarak adlandırılır. PSRA'nın artriti
antiinflamatuar ajanlara dramatik cevap vermez. ARA'de, artritin erken geliştiği
hastalarda, erken antiinflamatuar tedaviye başlanırsa gezici poliartrit gelişmez, bu da
tanıda karışıklığa yol açar (15).
KORE
Sydenham koresi, St. Vitus dansı veya korea minör olarak isimlendirilir. Kore
ARA'in gecikmiş bir bulgusudur. ARA'li hastaların %20 kadarında ortaya çıkar (2)
Kızlarda daha sık görülür. Genellikle kardit yada artrit olmaksızın oluşur (13).
İnflamasyonun merkezi Sinir Sisteminde spesifik olarak bazal ganglia ve nukleus
caudutusu tutmasının sonucudur. Genellikle streptokokal enfeksiyonun başlangıcından 3
ay veya daha uzun bir dönem sonra görülür. Bu durum kardit veya artritin latent peryodu
olan 3 haftalık süreye zıttır.ARA'nın tanısı kore'li hastalarda Jones kriterlerine bağlı
kalmadan tek başına konur.
Sydenham koresî klinik olarak manasız ve irade dışı hareketler, hipotoni ve
emosyonel labilite ile karakterizedir.Bu bulgular stres altında ve uyarılma ile daha
belirgindir. Uykuda kaybolur. Tüm kasları tutabilir,özellikle de yüz kasları ve
ekstremiteler tutulur (2,50). Emosyonel stabilitenin bozulması ile göze çarpan bu
çocuklar tanı konulana kadar davranış problemli olarak zannedilirler (73).
Fizik muayenelerinde İrade dışı, koordinesiz, amaçsız, sarsıntılı (jerk) hareketleri
fark edilir.Hastanın dili dışarı çıkarıldığında, hızla geri çekebilir ve çenesini kilitleyebilir.
Konuşma genellikle ayırdedilemez. Elini, süt sağan kız eli gibi sık aralıklarla kapatır.
Bilekte fleksiyon ve parmaklarda dorsofleksiyonla ellerin gerildiği görülür. Hipotoninin
20
sebep olduğu 'gümüş çatal' görüntüsü vardır. Hasta, nesneleri sıklıkla elinden düşürür.
Sydenham kore'si tikler, atetoz, konversif reaksiyonlardan, hiperkinezi ve davranış
problemlerinden ayırtedilmelidir. Semptomlar tedavisiz bile 1-2 haftada geriye dönebilir
(2). Kore kendini sınırlayan bir hastalıktır. Ortalama 3 ay sürer, 6-12 aya kadar da
uzayabilir (13) Sydenham
koreli hastalar nöropsikiyatrik hastalık gelişimi açısından
yüksek risk taşırlar (74.75 Sydenham kore'li bir grup hastanın 30 yıllık takibinde %27
oranında kalp hastalığı geliştiği gösterilmiştir (13).Koreli hastalar kardiyak açıdan
takipleri bu açıdan önemlidir.
ERİTEMA MARGİNATUM ANULARE (EM)
ARA'lı hastalarda görülen tek başına olduğu zaman tanısı zor konabilen bir majör
kriterdir.ARA’da %5 den az görülür(2) Tanımak için klinisyenin deneyim sahibi olması
gerekir.
Hastalıgın erken döneminde genellikle gövde ve proksimal| ekstremitede
görülür,yüzde
hiç
görülmez (2.15). Nonspesifik pembe makûler tarzdadır,daha sonra
gelişmiş bir forma döner,ortası beyazlar sınırları birleşebilir,sıcaklıkla(banyo sonrası)ortaya
çıkışı hızlanır fakat çabuk sönüp kaybolur,kaşıntılı değildir.Lyme hastalığmda görülen
döküntü ile yanlışlıkla karışabilir (15)
SUBKÜTAN NODUL
ARA’li hastalarda nadiren (%3) görülürler,genellikle 0.5-2 cm çapında ,sert.
ağrısız, serbest, hareketli nodul şeklindedir,eklemlerin
ekstansör yüzeylerinde
(özellikle dirsek, diz, bilek,oksipital deride veya vertebraların spinöz çıkıntıları
üzerinde) lokalizedir. Deri üzerindeki nodüller serbest ve hareketlidir, ancak deride
renk değişikliği yoktur (2). Aschoff cisimlerinin birikimiyle oluşur fakat gözden
kaybolur. Subkütan noduller,ARA için patognomonik değildir,romatoid artrit ve sistemik
lupus eritematozusda da oluşabilir (13).
21
MİNÖR KRİTERLER
Minör bulgular
spesifik olmamasına rağmen ARA'nın tanısının doğrulanmasında
gerekli olabilirler.
ATEŞ
Genellikle ateş 38-38,5 derece civarında ve intermitanttır. Fakat perikardit ve
miyokarditli ağır olgularda 39-40 C 'ye kadar yükselebilir. Karakteristik bir trasesi
yoktur. Genelde antipiretik tedavi vermeden yaklaşık bir hafta içinde azalır ve diğer 1-2
hafta içerisinde de çok düşük derecede seyreder. Ateşle birlikte kırıklık, asteni, kilo kaybı
ve iştahsızlık bulunabilir(1)
ARTRALJİ
Artralji objektif bulgular (ağrı, kızarıklık, sıcaklık ) olmaksızın eklemler etrafında
rahatsızlık
olarak tarif edilmektedir. Tek başına karditli hastalarda tespit edilmiştir.
Artralji, artritli hastaların tanısında minör kriter olarak kullanılmaz (13,15).
EKG’DE PR ARALIĞININ UZAMASI
EKG'de PR süresinin uzaması, 1.derece A-V bloka bağlı ARA'in aktivitesine ait
bir minör belirtidir.Karditi bulunmayanlardada görülür. Karditi bulunan birinde görülürse
ayrıca bir minör belirti olarak kabul edilmemelidir. EKG'de PR uzaması ARA tanısında
yararlıdır, fakat klinik olarak ciddi bir karditin tanısına yardımcı olmaz. Vakaların
yaklaşık %40'da gözlenir. Nonspesifıktir ve diğer enfeksiyon hastalıklarında da
gözlenebilir. EKG'de PR mesafesi yaşla doğru ve frekansla ters orantılıdır. EKG'de PR
mesafesi dışında ritm bozukluklarından ventriküler aritmiler görülmekle beraber sık
değildir.Bir çalışmada da uzamış QT rapor edilmiştir (76)
22
ARTMIŞ AKUT FAZ REAKTANLARI
Akut faz reaktanlarının yüksekliği,inflamasyonun nonspesifık bir göstergesidir.En
sık artan akut faz reaktanları şunlardır
Eritrosit Sedimentasyon hızı :Kardit veya poliartritli hastalarda, akut dönemde,
hemen hemen daima yüksektir. Fakat koreli hastalarda ise genellikle normaldir,konjestif
kalp yetmezliğinde normal sınırlara yakın ancak yüksektir. Sedimantayon hızı tedavisiz
hastalarda 6-12 hafta yüksek kalır. Antiinflamatuar ajanlar, sedimantasyon hızı ile birlikte
inflamasyonun klinik
bulgularını da süprese eder
(13).Kan
proteinlerindeki
değişiklikler,kırmızı kan hücrelerinin rulo şekline sebep olarak sedinıentasyon hızını
artırırlar,anemilerde sedinıentasyon hızı belirgin şekilde yüksek bulunur,sedimentasyonu
yüksek hastalarda bunlar gözününde bulundurulmalıdır.
Sedimantasyon hızı hastalığın gidişini izlemede çok yararlıdır. Romatik aktivite
yatıştığında ise genellikle normale döner. Ancak aııtiromatizmal tedavi alır iken
sedinıentasyon hızındaki düşme herzaman romatizmal aktivasyonun sona erdiğini
göstermez. Tedavi kesildikten sonra romatizmal hastalık hala aktif ise rebound fenomeni
sonucunda tekrar yükselebilir.Sedimentasyon hızı akut dönemde, prognoz hakkında bilgi
verdiğinden düzelinceye kadar haftada bir olarak kontrol edilmelidir (47).
C Reaktif Protein(CRP): Normalde kanda bulunmaz. En hafif iltihabi durumda
hızla pozitifleşir. CRP testi sedimentasyon hızından daha hassastır.Koreli hastalar hariç
hepsinde pozitif olabilir. hastalığın aktif olup olmadığı hakkında bilgi verir. . Romatizmal
atağın erken iyileşme döneminde eritrosit sedimentasyon hızı normale dönmeden önce
CRP'nin kanda kaybolduğu gözlenmiştir.(77)
Lökositoz: ARA'in akut döneminde görülebilir fakat lökosit sayısı değişkendir ve
güvenilir değildir.
Nötrofili:ARA’li hastalarda sola kayma ve nötrofili hastalığın akut safhasında
görülmektedir.
23
GEÇİRİLMİŞ ARA ÖYKÜSÜ
Reküren ARA tanısını koymada bir minör bulgu olarak kabul edilir.Genelde
hastanın öyküsüne dayandırılarak kabul edilir.Hasta eğer ARA geçirdiğini bilmiyorsa
EKO bulgusu olarak ARA’e bağlı muhtemel kapak fonksyon bozukluğu varsa(mitral
yetmezliği,aort yetmezliği gibi)geçirilmiş ARA olarak kabul edilir.
DESTEKLEYİCİ BULGULAR
Önceden geçirilmiş streptokoksik enfeksiyonun bulgularını tespiti ARA'in
başlangıç tanısının doğrulanması için gerekir (2).Bu delillerden en az biri tanı için
olmalıdır
Boğaz kültürü: Boğaz kültürü GAS varlığını göstermede, hızlı antijen testlerinin
varlığına rağmen, altın standartır. ARA şüphesi olan tüm hastalara antibiyotik
tedavisinden önce en az bir kez boğaz kültürü yapılmalıdır. Hızlı antijen testleri
yapılabiliyorsa başta hızlı tanı için yapılabilir. Hızlı antijen GAS'Iarın küçük bir kısmında
yanlış sonuç verebilir. Diğer taraftan bu testlerin spesivitesi tamamen doğru olduğu için,
hızlı antijen tespit testlerinin pozitif sonuçları GAS tespitini kesinleştirir. Hızlı antijen
tespit testleri negatif ise ARA şüphesi olan hastalarda boğaz kültürü ile tanı konmaya
çalışılır. Hastaların yalnızca %11'de ARA tanısı anında GAS için boğaz kültürü pozitiftir
(2).Pozitif kültürün azlığı, bu grupta enfeksiyonun başlangıcı ile latent peryod arasındaki
sürede,kişinin defansif mekanizmaları ile organizmanın eliminasyonuna bağlıdır
Yüksek ASO: Streptokoksik enfeksiyon teşhisinde kullanılan spesifik antikorlar
ASO, antihyaluronidaz. anti streptokinaz, anti DPNase ve anti DNAse B'dir. En uygun ve
ticari olanı ASO'dur. ASO titresi yaş, coğrafi alan ve streptokoksik enfeksiyonlann
sıklığına tesir eden faktörlere bağlı olarak değişir(72) 6-14 yaş arası kalabalık şehirlerde
yaşayan sağlıklı çocuklarda ASO,200-300 Todd ünitesi düzeyindedir. ARA’nın erken
döneminde hastaların %80'inde ASO yüksektir. Normal bireylerin %20'sinde de ASO
yüksektir. Yüksek streptokok antikor titresi önceden GAS enfeksiyonunun geçirildiğinin
açık delili olmasına rağmen, erken infeksiyonu göstermenin daha güvenilir yolu akut ve
24
iyileşen hasta serumları arasında ki titre artışının gösterilmesidir (15).Akut streptokok
enfeksiyonu ile ARA kliniği ortaya çıkışı arasındaki süre 2 aydan uzun ise ASO düzeyi
artışı gözlenmeyebilir(50) Korede latent periyodun uzunluğundan dolayı ASO genelde
normal saptanır.(42,51) ASO cevabı grup A streptokok enfeksiyonu ile oluşan deri
enfeksiyonunda boğaz enfeksiyonuna göre daha düşüktür. Bunun ile birlikte Aııti DNAse
B(ADB) cevabı her iki enfeksiyonda da güçlüdür.(52) ASO testinin yüksekliği
enfeksiyon sonrası 3-6 haftada pik yaparken. ADB biraz daha geç olarak 6-8 haftaya
kadar uzar (52). ASO titresi normal olsa da anti DNAse B titreleri genellikle yükselmiştir.
Yapılan bir çalışmada ARA'li 51 hastanın Anti DNAse'leri yüksek iken bu hastaların
44’ünün ASO'su nomıal saptanmıştır(53) Serum lipoproteinlerinin inhibisyonu sonucu
hiperlipideminin eşlik ettiği hepatit, biliyer siroz ve nefrotik sendrom gibi hastalıklarda,
ayrıca myelomda monoklonal immunoglobulinlerden dolayı yüksek ASO düzeyi
görülebilir(54)
Geçirilmiş boğaz enfeksyonu veya kızıl hastalığı: Yeni geçirilmiş kızıl hastalığı,
genellikle streptokok enfeksiyonlarının önde gelen güvenilir göstergesidir (13). Boğazda
beta hemolitik streptokok üretme şansı ARA'da %33 iken, yurdumuzda sağlam okul
çocuklarında ve kırsal bölgede genel toplumda yapılan çalışmalarda aynı oran %15-35
arasında saptanmıştır. Dolayısıyla beta hemolitik streptokok taşıyıcılığı ile ARA'te bunu
üretme şansı arasında anlamlı bir fark yoktur Diğer bir deyişle boğaz kültüründe yanlış
pozitiflik %15-35 iken. ARA'te yanlış negatiflik %67 civarındadır,bu veriler bize bir
hekim tarafından konmuş tonsillofaranjit tanısı öyküsünün tanıyı desteklemek açısından
önemini vurgulamaktadır.
Jones Kriterleri Dışındaki Klinik Belirtiler:
Karın
ağrısı:
ARA'de
majör
kriterlerin
oluşumundan
önce
görülebilir.Yanlışlıkla akut batın tanısı konmasına neden olabilir. .Akut batın zannedilerek
laparatomi yapıldığı zaman nadiren mezenter lenfadeniti dışında kesin değişiklik
görülmez (36,25)Karın ağrısı salisilat kullanımı ile kaybolur. İnsidansı %5'den
azdır(56)
Epistaksis:Daha önceden ARA seyrinde özellikle de şiddetli ve uzun süreli
25
karditli hastalarda izlenen burun kanaması, insidansının %48 gibi yüksek olduğu
bildirilmesine rağmen son zamanlarda yapılan araştırmalarda %4-9 oranında görüldüğü
saptanmıştır(36,25,40).Değişme hastalığın şiddetinin azalması nedeniyle olduğu gibi
önceki yıllarda salisilatların yüksek dozda kullanımına bağlı olduğunu da düşündürebilir.
Bunun dışında burun kanamasının nedeni vasküler iltihabı reaksiyondur(36)
3.7.LABORATUVAR BULGULAR
ARA’e spesifik bir laboratuvar bulgu yoktur.Hastalık sırasında görülen bazı
değişikler,CRP ve sedimentasyon yüksekliği,lökositoz,EKG’de PR uzaması,ASO ve Anti
DNAse yüksekliği,pozitif boğaz kültürü,bunların haricinde görülebilen laboratuvar
bulgularıda şunlardır;
Anemi: ARA'de hafif veya orta derecede normositik normokrom anemi sıklıkla
gözlenir. İltihabi reaksiyon bakımından eritropoezin inhibisyona uğratıldığı ve bunun
sonucu olduğu düşünülür.Akut romatizmal atağın kronisite ve şiddetini gösteren iyi bir
indeks olarak kabul edilmiştir.(36) romatizmal tedavi sonrası kısmen veya tamamen
düzelir(36,25)
AST ve ALT: ARA'de yüksek bulunduğu bildirilmiştir(55)romatizmal aktivasyon
ile
ilişkili
olmadığı
uzun
süre
salisilat
kullanımı
sonucu
meydana
geldiği
düşünülmüştür(36)
Serum proteinleri: İltihabın akut dönemide hipoalbuminemi ve hiperglobulinemi
ve globulin fraksiyonlarında ve fıbrinojen seviyesinde yükselnıe gözlenir. Artmış
globulin fraksiyonları romatizmal aktivitenin sonlaması ile normal seviyeye inerler.
Tedavi sırasında sedimentasyon hızının düşmesine rağmen mukoproteinler yüksek
26
seviyelerde kalmaya meyillidirler ve aktivitenin devamını gösterirler(48)
3.8.AYRICI TANI
Ayrıcı tanı yapılırken göz önünde bulundurulması gereken hastalıklar şunlardır.
Poststreptokoksik reaktif artrit; GAS enfeksiyonunu takiben ortaya çıkan, Jones
kriterlerine tamamen uymayan hastalarda ayırıcı tanıda gözönünde bulundurulmalıdır.
Karakteristik
olarak
antiinflamatuarlara
gezici
(NSAİ)
olmayan
cevapsızlık
artrit,
ve
aspirin
ve
extraartiküler
diğer
nonsteroidal
bulgulardan
vaskülit,
glomerülonefriti içerir. Bir çalışmada poststreptokoksik reaktif artritli hastalarda kardite
rastlanmamıştır. Bu
hastalarda
uzun süreli profılaktik antibiyotik tedavisine gerek
olmadığı bildirilmiştir (56,57). Ancak daha sonra yapılan başka bir çalışmada ise kardit
görülmüştür. Bu hasta grubunda ise antibiyotik profılaksisi önerilmiştir (58).
Juvenil İdiyopatik Artrit(JİA); JİA'in sistemik formunda ateş septik
karakterdedir, remittant veya intermittant olabilir ve uzun süreli olup hepatomegali.
splenomegali, döküntü, lenfadenopati gibi sistemik bulgularla beraberdir. Diğer
formlardaki artrit en az 6 hafta sürer,defomasyonlara yol açar. ankiloza götürür ve akut
dönemde aspirine cevap iyi değildir. Mikro-poliadenit ve hepatosplenomegali olmasına
rağmen. EKG’ de PR uzaması, endokardit ve miyokardit bulunmaz.Lateks RF ve ANA
testi pozitif olabilir.
Septik Artrit; daha çok monoartikülerdir ve toksik belirtiler mevcuttur. Aspire
edilen eklem sıvısında patojen ajan ve bol lökositler bulunur.
Ailevi Akdeniz Ateşi (poliserozitis rekürrens); artralji, ateş, karın ağrısı,
epanşmanlı perikardit, kanda sedimentasyonun hızlanması ve lökositoz gibi bulgular
yüzünden ayırıcı tanıda karışıklık yaratabilirse de, hastalığın sadece 2-3 gün sürmesi ve
belirli aralıklarla tekrarlanması bakımından kolaylıkla ARA'len ayrılır.
Sistemik Lupus Eritematozis; Endokardit, miyokardit, perikardit, arterit,
ekzantem ve artrit yapması bakımından benzeyebilirse de, daha ziyade 15-40 yaşlarında,
kızlarda rastlanması ve özellikle böbrek bozukluğu, antinükleer antikorlar ve LE
hücrelerinin bulunması ile ayırdedilir
Serum hastalığı; Ateş, artrit ve ürtikeryal ekzantem ile ARA'i taklit edebilir.
27
Anamnezde 8-10 gün önce serum yapılmış olması kanda eozinofillerin bulunması ve
ARA'in diğer belirtilerinin eksikliği ile kolaylıkla ayırdedilir.
Henoch-schönlein Purpurası; Eklem ağrısı, karın ağrısı ve ateş gibi belirtilerle
ARA'i taklit edebilir.Fakat peteşi ve purpurik lezyonların simetrik olarak ekstremitelerde
görülmesi, renal bozukluğun olabilmesi ve karditin bulunmaması ile ayırdedilir.
Akut lökozlar; Bazen ekstremite ağrıları ve artrit, artralji ile başlayabilir. Kanda
sedimentasyonun hızlanması karışıklık yaratabilirse de anemi, hepatosplenomegali ve
lökositlerdeki tipik değişikliklerle kolayca ayırd edilir (47).
Orak hücreli anemi; Mikrovasküler tromboza sebep olan orak hücreli anemi,
eklem ağrısı, kalpte üfıirüm, kardiak büyüme ve karın ağrısı gibi ARA'e benzerlik
gösterebilir. Hemoglobin elektroforezi tanı koydurucudur (13.)
Konjenital kalp anomalileri; Endokard yastıkçık defektlerinde mitral yarığın
bulunması. EKG’ de PR-uzaması ve sol ventrikül hipertrofısi ile kalp yetersizliği ve
mitral yetmezlik(MY) gibi bulguların eşlik etmesi, MY ile giden karditle karışabilir.
Bunlarda akciğer dolaşımının arttığını gösteren akciğer vasküler imajlarındaki değişiklik
ile EKG'de ve patolojik sol aks deviasyonunun bulunması ve sedimantasyon hızının
normal olmasıyla ayırım kolaylaşır (47).
3.9.KLİNİK SEYİR
ARA'Ii hastaların klinik gidişi son derece değişkendir. Karditin varlığı yada
yokluğu,ARA'in prognozunu belirlemede önemlidir. Karditin sıklığı yaşa bağlıdır. Bir
çalışmada 3 yaşından önce ARA'li hastaların %90'ı karditlidir. 3-6yaş arası grupta kardit
sıklığı %50'ye düşer. 14-17 yaş arası grupta %32'ye iner. 25 yaşından sonra, kardit
ARA'in ilk atağında çok daha nadirdir. Romatik aktivitenin süresi, kardiak tutulum
olmayanlara göre ,kardiak tutulum olanlarda daha uzundur. Olağan süre, şiddetli kardit
varlığında bile nadiren 3 aydan uzun sürer. ARA tekrarlayan ataklar halinde seyreder. Bu
ataklar sekel romatizmal kalp hastalığından büyük ölçüde sorumludur. Son yıllarda atakların
sıklığında azalma saptanmıştır, profilaksi ve sosyoekonomik durum romatizmal atakların
sıklığına tesir eden faktörlerdir. Profilaksi yapılmadan önce birinci ataktan sonraki ilk 5
yıllık periyodda %19, ikinci 5 yıllık periyodda %11 ve üçüncü 5 yıllık periyoda %6
28
oranında 2. atak gözlenir iken sosyoekonomik durumun yüksek ve proflaksi altındaki
grupta bu değerler sırası ile %2.6, %1.3 ve %0.4 bulunmuştur(36,59)
Prognoz ARA'in ilk atağında, karditi olmayanlarda mükemmeldir. karditin ilk
atağındaki şiddetin ve rekürrenslerin artmasıyla prognoz kötüleşir. Birçok çalışmada
ARA'li 1000 hastanın 20 yıllık takipleri sonucu üçte birinin ilk ataktan sora kalp hastalığı
oluşmadan düzeldiği, ancak takip sürelerinin sonunda hastaların yaklaşık yarısının
kazanılmış kalp hastalığının belirtilerini gösterdikleri saptanmıştır. Diğer üçte ikilik hasta
grubunda ise ilk ataktan sonraki iyileşme döneminde romatizmal kalp hastalığı oluşmuş
ancak bunların %16'sında kalp hastalığına ait belirtileri sonradan kaybolmuştur.
%20'siııde ilk 10 yıl içerisinde, %30'unda 20 yıl içinde ölüm görülmüş, ölümlerin %80’i
RKH nedeni ile, %10'u da enfektif endokardit nedeni ile oluşmuştur(60)
Romatik valvüler kalp hastalığı olan herhangi bir hastada, sebebi bilinmeyen ateş
varsa, özellikle de streptokok enfeksiyonu mevcut ise rekürren romatik aktiviteden
şüphelenilmelidır (13).
3.10. TEDAVİ
Tedavinin hedefi
-Streptokok enfeksiyonunu ortadan kaldırmak
-Klinik bulgularda semptomatik düzelmenin sağlanması
-Romatizmal karditin erken tanınması
-Konjestif kalp yetmezliğinin tedavisidir
Tedavinin genel prensipleride şunlardır.
-ARA tanısı konulmadan önce tedaviye başlanmamalıdır. Streptokok
enfeksiyonunun ortadan kaldırılmasından hemen sonra profılaktik tedaviye
geçilmelidir.
-Orta ve şiddetli karditte steroidler tercih edilmelidir. Çünkü steroidler
29
iltihabı olayın rezolusyonu ve miyokard fonksiyonlarının
düzelmesinde salisilatlara göre daha etkindir.(61)
ARA’lı hastaların tedavisi dört ayrı başlık altında toplanır
Strepiokoksik Enfeksiyonun Tedavisi:
ARA’i önlemek için üst solunum yollarının streptokoksik enfeksiyonlarını
erkenden ve etkin bir şekilde tedavi etmek gerekir. Bu primer proflaksiyi oluşturur.
Önerilen 10 gün süreli penisilin tedavisidir.Bu şekilde sadece enfeksiyon tedavi edilmek
ile kalmaz bulaşma da önlenmiş olur.
ARA’li hastalar tanı konulduğunda, organizma tespit edilse de edilmese de, GAS
enfeksiyonu için tedavi edilmelidir (15) Amaç hastanın immün sisteminin kronik olarak
streptokoksik antijenlere maruz kalmasını engellemektir. Latent periyodun uzun olduğu,
özellikle koreli hastalar için, başlangıçta organizmanın izolasyonu mümkün olmayabilir,
bu nedenle tedavi geciktirilmemeli, boğaz kültürü alınır alınmaz antibiyotik tedavisine
başlanılmalıdır (62).Hastalara
rezidüel streptokok enfeksiyonunu eradike etmek için
benzatin penisilin tedavisi başlanmalıdır. Tedavide genellikle aşağıda özetlenen protokol
uygulanır (59).
1) Benzatin Penisilin G; 600.000 U (27 kg altında) yada 1.2 milyon U (27 kg
üzerinde) im bir defa veya2) Penisilin V; 50 mg/kg/gün ağızdan,günde iki defa 10 gün
veya 3) Penilin allerjisi olanlarda Eritromisin;
günde üç
40/mg/kg/gün (maksimum 1gr/gün).
veya dört defa ağızdan 10 gün eradikasyon tedavisinde
kullanılabilir
Sülfanamidler bakterisidal olmadıkları için primer profıakside önerilmezler. Tedavide
diğer alternatifler azitromisin ve oral sefalosporinlerdir.(39)
Penisilin streptokok enfeksiyonlarına etkin bir ajan olduğu halde ARA klinik
bulgularına ve seyrine etkili olmadığı bildiriimiştir(63,64). Tedaviye boğaz kültürü
negatif sonuç verse dahi başlanmalıdır. Çünkü negatif kültüre rağmen streptokokların
dokuda bulunabildiği saptanmıştır(65)
Antiromatizmal Tedavi: ARA tedavisinde önemli bir yer tutan antiinflamatuar
tedavi protokolü klinik bulgulara göre farklı şekillerde planlanır. Kardit olmaksızın tek
başına artritli vakalarda yada konjestif kalp yetmezliği olmadan hafif kardit ve artritin
30
birlikte gözlendiği vakalarda, tedavide tek başına salisilatlar yeterlidir (62). ARA
düşünülen şüpheli hastalarda, salisilatların erken kullanımı, gezici artritlerin ilerlemesini
önleyerek tanıda karmaşıklığa yol açar. Bu yüzden salisilatlar ve antiinflamatuar ajanlar,
hastalığın klinik tespiti yeterli derecede yapılana kadar bekletilmelidir. Çok ağrılı artritli
hastalar için rahatlama kodein benzeri ilaçlarla sağlanmaktadır. Çünkü bu ilaçlar
hastalığın ilerlemesini ve tanının geciktirilmesine neden olmaz (15).Salisilatlar ARA'de
12-24 saat içinde artrit bulgularında dramatik bir iyileşme sağlar, öyleki üç gün sonunda
artritin düzelmediği vakalarda ARA tanısından uzaklaşılır. Salisilat kan seviyesi 15-30
mg/dl olacak şekilde verilmelidir. Artritte salisilatlar 100 mg/kg/gün olarak başlanır.,2-3
haftadan sonra doz 60-70 mg/kg/güıe inilir,3-4 hafta daha devam edilir. (15)
Aspirin alan hastalar toksisite açısından yakın takip edilmeli ve sık sık karaciğer
fonksiyonlarına bakılmalıdır. Aspirin tedavisinde en çok beklenen yan etkiler kulak
çınlaması, gastrik irritasyon, trombosit disfonksiyonuna bağlı kanamalar, metabolik
asidoz, hiperventilasyon, respiratuar alkaloz ve hipoglisemi olarak sıralanabilir (62).
Konjestif kalp yetmezliği bulguları olmayan hafif karditli hastalar için salisilatlar
kullanılır. Bununla birlikte konjestif kalp yetmezliği olan ve karditin önemli diğer bulguları
mevcut olan hastalarda kortikosteroid kullanımı gerekir ARA'in steroidlerle tedavisinde
Prednisone 2 mg/kg/gün dört dozda oral kullanılmaktadır. İki üç haftalık kısa süreli bir
tedavi çoğu zaman yeterlidir. Tedavinin uzunluğu hastanın klinik ve laboratuvar
testlerindeki (örneğin ESR,CRP gibi) cevabına göre düzenlenir. Her 10-15 günde bir
steroid dozu bir önceki dozun %20-25'i oranında azaltılmalıdır. Steroid dozu azaltılırken,
tedavinin son haftasında salisilatların eklenmesi rebound olasılığını ortadan kaldırır.
Steroid tedavisi kesildikten sonra salisilat tedavisine birbuçuk ile altı ay arası daha devam
edilmelidir. Salisilatların ve steroidlerin kullanımının RKH gelişimini önlediğine dair
herhangi bir kanıt bulunmamaktadır (59), steroidlerin romatizmal kardit sekeli insidansını
azaltmadığı bildirilmiştir.(61) RKH olanlarda eskiden digital kontrendike kabul edilmekte
ise de günümüzde dikkatli bir şekilde kullanılabileceği konusunda fikir birliğine
varılmıştır,endikasyon olduğu zaman diüretikler de verilebilir.
Koreli hasta ise tedavisinde sakin ve sessiz bir ortamda bulunması sağlanmalı,
31
kendine zarar vermesi engellenmelidir. Tedavide ilk olarak fenobarbital ve klorpromazine
kullanılmıştır. Günümüzde hafif kore vakalarında diazepam, ağır vakalarda ise
haloperidol kullanılmaktadır. Haloperidol (butirifenon) santral etkili koreyi büyük ölçüde
kontrol altına alan bir ilaçtır. Ancak toksisite ve extrapiramidal yan etkileri göz önünde
bulundurulmalıdır. Klordiazepoxide ve fenobarbital tedavide tercih edilen diğer ajanlardır
(62). Yakın zamanda yapılan bir çalışmada Romatik kore tedavisinde Karbamazepin ilk
sırada kullanılabileceği önerilmiştir (66). Dirençli vakalarda plasmaferez, intravenöz
gamaglobulin, reserpin kullanımına başvurulabilir (62).
EM'un ve subkutan nodüllerin spesifik tedavisi yoktur (62)
Antienflamatuar Tedavi kesildikten veya azaltıldıktan birkaç gün sonra
oluşan,nadiren 2 haftaya kadarda ortaya çıkabilen ateş, artralji veya hafif artrit. eritrosit
sedimentasyon hızında tekrar yükselme, CRP pozitifleşmesi gibi laboratuvar bulguları ile
kendini belli eden duruma rebound fenomeni denir,geçicidir ve spontan düzelir,çok az
vakada tedaviye yeniden başlamak gerekir.
FİZİK AKTİVİTE DÜZENLENMESİ: Geçmişte yatak istirahatı artrit ve
karditli hastalar için primer olarak önerilirdi. Artritler genellikle tedaviye hızla cevap
verir ve salisilat tedavisinden 24 saat sonra artritin anlamlı bulguları bulunmaz. Sıkı
yatak istirahatine bu nedenle ihtiyaç yoktur. Yatak istirahati, karditli ve kalp yetmezlikli
hastaların tedavisi için endikedir. Fakat uzamış yatak istirahati genellikle gerekli değildir.
Sedimantasyon hızı normale dönene kadar ve konjestif kalp yetmezliği(KKY) kontrolü
sağlanana kadar yatak istirahati tercih edilmelidir. İzole poliartritli vakalarda eklem
belirtileri tedaviden birkaç gün sonra düzelmeye başlar. Yatak istirahati maksimum 3
haftadır. RKH olup kardiyomegali ve kalp yetmezliği olmayan ancak üfürüm olan
hastalarda 1 ay yatak istirahati uygulanmalıdır. Karditi ve kardiyomegalisi olan ancak
kalp yetmezliği olmayan hastalarda en az 6 hafta yatak istirahati uygulanmalıdır.
SEKONDER PROFİLAKSİ.:ARA tanısı almış bireylerin GAS 'lar ile
kolonizasyonunu önlemede tercih edilir. Çünkü Sürekli antibiyotik tedavisi alan hastalar
32
ve GAS enfeksiyonu geçirmeyen hastalarda ARA rekürrensi olmaz. Sekonder korumada
önerilen metod (15,62) ;
1 -Benzatin Penisilin 1.200.000 U her 3 haftada bir im veya
2-Penisilin V 250 mg, günde 2 defa ağızdan veya
3-Sülfadiazine 500 mg (27 kg altı )-lgr (27kg üzeri). günde 1
defa ağızdan veya
4-Eritromisin 250 mg günde 2 defa ağızdan .
1979-1989 yılları arasında toplam 249 ARA’li hasta üzerinde yapılan bir
çalışmada 3'er ve 4'er haftalık penisilin profıaksisi uygulaması sonrası proflaksi
yetersizliğine bağlı ARA rekurrensleri ve streptokok enfeksiyonları bakımından 3 haftalık
programda daha başarılı sonuç elde edilmiştir. Proflaksi yetersizliği 4 haftalık programda
3 haftalık programa göre 5 kat fazla idi(66) En etkin proflaksi İM benzatin penisilin ile
olur. Çünkü direnç gelişimi çok azdır, oral proflaksiye göre uyum sağlama ve uygulama
kolaylığı vardır.
Proflaksi karditi olmayan hastalarda 5 yıl veya 21 yaşına kadar (hangisi daha uzunsa
o önerilir.) Karditi olan ancak reziduel kalp hastalığı olmayan hastalarda proflaksi 10 yıl
veya en iyisi 21 yaşına kadar kadardır. Reziduel kalp hastalığı olanlar en az 40 yaşma veya
ömür boyu proflaksi almalıdırlar(39) RKH'da proflaksiye cerrahi tedaviden sonra hatta
prostetik kapak takılsa dahi devam edilmelidir. GAS enfeksiyonu geçirme riski yüksek,
toplumla içice yaşayan (öğretmen, sağlık personeli gibi) RKH'lı hastalarda da profılaksi
uzun tutulmalıdır. Valvüler hasarı olan RKH'lı ve koreli hastalarda profılaksiye ömür
boyunca devam edilmelidir (62).
Yapılan bir çalışmada sekonder profılaksi amacıyla 4 hafta arayla uzun dönem
benzetin penisilin (1,2 milyon Ü) alımının DNA hasarı yapabileceği bildirilmiştir. Bu
bilginin doğruluğunun kanıtlanması için daha fazla çalışma yapılmasının gerektiğide
vurgulanmıştır (67).
Şu ana kadar yapılan çalışmalarla henüz etkili bir streptokok aşısı üretmek
33
mümkün olmamıştır. Bunun en büyük nedeni streptokokların lOO'den fazla serotipinin
olması ve her bir suşun farklı immün cevaplara yol açmasıdır (68). Bu kadar çok antijenik
epitopun aynı aşı altında toplanması immünolojik açıdan oldukça risklidir.
CERRAHİ
TEDAVİ
ENDİKASYONLARI: Zamanla karditli vakalarda
gelişen kapak disfonksiyonu ve deformasyonlarının ciddi boyutlara ulaşması durumunda
seçilmiş vakalarda cerrahi girişimlere de başvurulabilmektedir. Mitral yetmezliğine bağlı
ileri sol ventrikül genişlemesi bulunan, semptomatik hastalarda mitral kapak için cerrahi
tedavi tavsiye edilmelidir. Progresif sol ventrikül genişlemesi bulunan, ileri sol ventrikül
dilatasyonu bulunan hastalar asemptomatik olsalarda, sol ventrikül sistolik fonksiyonları
bozuluyorsa cerrahi tedavi uygulanmalıdır Mitral kapak cerrahisinde replasmandan
ziyade rekonstrüktif tedavi önerilmektedir
.
3.11. KOMPLİKASYONLAR
Ağır olgularda KKY gelişebilir. Mortalite kalp yetersizliğinden dolayıdır(36)
Proflaksi nedeni ile mortalite hızı %20'lerden %4’e düştüğü gösterilmiştir(59)Diğer
komplikasyonları:aritmiler, effüzyonlu perikardit,romatik pnömoni, pulmoner emboli,
enfarktüs, erken veya geç valvüler hasarın gelişmesidir (1). Romatik valvüler kalp
hastalığı gelişimi ARA'in majör komplikasyonudur.Diğer bulguların hiçbiri kronik
hastalıkla sonuçlanmaz. Şiddetli kardit ve kompikasyonları sonucu(pnömoni, bakteryel
endokardit,pulmoner emboli) %1.2 oranında ölüm görüldüğü ifade edilmektedir(36)
34
4. GEREÇ VE YÖNTEM
Bu çalışmada Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı
ve Hastalıkları Kliniğinde Ocak 2000 ile Mayıs 2006 tarihleri arasında ilk kez ARA
tanısı alan 107 hastanın dosyaları retrospektif olarak incelendi. Rekuren atak geçirenler
ile tanısı şüpheli olup ARA tedavisi başlanan hastalar çalışmaya alınmadılar.
Hastaların ARA tanısı, 1992 de gözden geçirilmiş Jones kriterlerine göre konulmuştu.
Tüm hastalarda tam kan sayımı, eritrosit sedimantasyon hızı, ASO ve CRP titreleri
bakılmıştı.Hastalarımızın 12 derivasyonlu EKG ve telekardiyografileri çekilmişti.
Telekardiyografıde kardiyotorasik orana (KTO) göre kardiyomegali derecelendirilmişti.
Büyük çocuklarda KTO > 0.5 in üzerinde ise kardiyomegali olarak değerlendirilmişti.
Tüm
hastalamıza
ekokardiyografik
inceleme
yapılamamıştı.Yapılabilen
ekokardiyografik incelemeler çocuk kardiyoloji hekimleri tarafından yapılmıştır.
Kardit tanısı, fizik inceleme ve oskultasyon bulgularına dayanılarak konuldu. Fizik
inceleme ve oskultasyon bulguları normal olup dopler eko ile saptanan kapak yetersizliği,
kardit için tek başına tanı kriteri olarak kullanılmadı. Kalp tutulumu hafif, orta dereceli ve
ağır olmak üzere 3 grupta değerlendirildi. Hafif kardit: kapak yetersizliği var,
Kardiyomegali yok. Orta dereceli kardit : kardiyomegali var. konjestif kalp yetmezliği
bulgusu yok. Ağır kardit: konjestif kalp yetmezliği bulgusu var (69,70,71).Kapak
yetmezliklerin derecesi eko kardiyografik değerlendirilmeye göre tespit edilmişti.
Çalışma yapılırken vakalar aşağıdaki bulgularla değerlendirildi:
1)Hastaların yaşlarına ,yaş gruplarına ve Cinslerine göre
dağılımı
2)Görüldüğü ay ve mevsime göre dağılımı
3)Majör kriterlere göre dağılımı
4)Görüldüğü ay ve mevsime göre dağılımı
5)Majör kriterlerin cinslere ve yaş guruplarına göre dağılımı
35
6)Minör kritelere göre dağılımı
7)Destekleyici bulgulara göre dağılım
8)Hastalarda ve Majör kriterlerde eritrosit sedimentasyon
yüksekliğinin dağılımı
9)Hastalarda ve major kriterlerde beyaz küre yüksekliğinin
dağılımı
10)Hastalarda ve Majör kriterlerde CRP yüksekliği
11)Artritli vakalarda tutulan eklemler
12)Karditi olanlarda kapak lezyonların dağılımı
13)Karditi olanlarda karditin klinik derecesi
14)Kardiak tutulumun,kapak tutulumu harici klinik bulguları
15)Hastalarda anemi varlığı
16)Hastalarda
büyüme
ve
gelişme
geriliği
açısından
semptomlar
açısından
değerlendirilmesi
17)Hastalarda
ARA
dışı
ek
değerlendirilmesi
Çalışmada sedimantasyon hızı
Todd ünite, beyaz
küre
sayımı
için referans aralığı 0-20 mm/h, ASO için 200
için
ise
10.000 mm3
üzerindeki
değerlerin
yüksek olduğu benimsenirken, CRP değerleri kalitatif olarak değerlendirmeye alınmış ve
CRP pozitifliği anlamlı olarak kabul edilmiştir.
İstatistiksel İncelemeler
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için SPSS
(Statistical Package for Social Sciences) for Windows 10.0 programı kullanıldı. Çalışma
verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metodların (Ortalama, Standart sapma,
frekans) yanısıra niteliksel verilerin karşılaştırılmasında Ki-Kare testi ve Fisher Exact KiKare testi kullanıldı. Sonuçlar % 95’lik güven aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde
değerlendirildi.
36
5.BULGULAR
Çalışma ocak 2000 ile mayıs 2006 tarihleri arasında Haydarpaşa Numune
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniğinde yaşları 48 ay
ile 193 ay arasında değişmekte olan toplam 107 olgu üzerinde yapılmıştır.
Olguların ortalama yaşı 127.62±34.19 aydır(çalışmamız süresince kliniğimize 16
yaş üstü hastalar kabul edilmemiştir)
Tablo 1: Demografik özelliklerin dağılımı
4 yaş
5 yaş
6 yaş
7 yaş
8 yaş
9 yaş
Yaş
10 yaş
11 yaş
12 yaş
13 yaş
14 yaş
15 yaş
16 yaş
5 yaş altı
5-9 yaş
Yaş Grupları
10-14 yaş
15 yaş üstü
Kız
Cinsiyet
Erkek
n
3
5
6
2
7
14
8
15
17
13
15
1
1
3
34
68
2
33
74
%
2,8
4,7
5,6
1,9
6,5
13,1
7,5
14,0
15,9
12,1
14,0
0,9
0,9
2,8
31,8
63,6
1,9
30,8
69,2
37
Olguların % 2.8’i 4 yaşında, % 4.7’si 5 yaşında, % 5.6’sı 6 yaşında, %
1.9’u 7 yaşında, % 6.5’i 8 yaşında, % 13.1’i 9 yaşında, % 7.5’i 10 yaşında, % 14’ü
11 yaşında, % 15.9’u 12 yaşında, % 12.1’i 13 yaşında, % 14’ü 14 yaşında, % 0.9’u
15 ve 16 yaşındadır.(Tablo 1)
5 yaş altı olgu oranı % 2.8, 5-9 yaş arası olgu oranı % 31.8, 10-14 yaş arası olgu
oranı % 63.6 ve 15 yaş üstü olgu oranı % 1.9’dur. (Şekil 1)
31,78%
2,80%
1,87%
63,55%
Şekil 1: Yaş gruplarının dağılımı
5 yaş altı
5-9 yaş
10-14 yaş
15 yaş üstü
Olguların % 69.2’si erkek ve % 30.8’i kızdır.(şekil 2)
38
30,84%
69,16%
Şekil 2: Cinsiyet dağılımı
Tablo 2: Hastalığın görüldüğü ay ve mevsimlere göre olguların dağılımı
Ay
Mevsim
Ocak
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
Kış
İlkbahar
Yaz
Sonbahar
n
16Kız
10
15
11
13
3
7
5
7
4
7
9
35
39
15
18
Erkek
%
15,0
9,3
14,0
10,3
12,1
2,8
6,5
4,7
6,5
3,7
6,5
8,4
32,7
36,4
14,0
16,8
Hastalığın ocak ayında görülme oranı % 15, şubat ayında görülme oranı %
9.3, mart ayında görülme oranı % 14, nisan ayında görülme oranı % 10.3, mayıs
ayında görülme oranı % 12.1, haziran ayında görülme oranı % 2.8, temmuz ayında
39
görülme oranı % 6.5, ağustos ayında görülme oranı % 4.7, eylül ayında görülme
oranı % 6.5, ekim ayında görülme oranı % 3.7, kasım ayında görülme oranı % 6.5
ve aralık ayında görülme oranı % 8.4’tür.(Tablo 2)
Hastalığın kış mevsiminde görülme oranı % 32.7, ilkbaharda görülme oranı %
36.4, yaz mevsiminde görülme oranı % 14 ve sonbaharda görülme oranı % 16.8’dir.
.(Şekil 3)
32,71%
36,45%
16
14,02%
Şekil 3: Hastalığın görüldüğü mevsim dağılımı
Kış
İlkbahar
Yaz
Sonbahar
40
Tablo 3: Majör kriterlerin tek tek ve birlikte görülme yüzdelerinin dağılımı
Majör
Kriterlerin
Görülme
yüzdesi
Majör
Kriterlerin
tek tek ve
birlikte
görülme
yüzdeleri
n
58
100
5
%
54,2
93,5
4,7
Eritema Marginatum
4
3,7
Kardit
2
1,9
Artrit
44
41,1
Kore
3
2,8
Kardit+Artrit
52
48,6
Kardit+Artrit+Kore
1
0,9
Kardit+Artrit+ Eritema Marginatum
1
0,9
Kardit+Kore
1
0,9
Kardit+ Eritema Marginatum
1
0,9
Artrit+ Eritema Marginatum
2
1,9
Kardit
Artrit
Kore
Majör kriterlerin dağılımına baktığımızda; olguların % 54.2’sinde kardit, %
93.5’inde artrit, % 4.7’sinde kore ve % 3.7’sinde Eritema Marginatum
görülmüştür.Subkutan nodul hiç görülmemiştir(tablo 3,şekil 4)
Şekil 4: Majör kriterlerin dağılımı
Kardit
Artrit
Kore
41
Olguların % 1.9’unda yalnızca kardit, % 41.1’inde yalnızca artrit ve % 2.8’inde
yalnızca kore görülmüştür. Olguların % 48.6’sında kardit+artrit birlikte
görülürken; 1’er olguda (% 0.9) kardit+artrit+kore, kardit+artrit+Eritema
Marginatum, kardit+kore, kardit+ Eritema Marginatum görülürken; olguların %
1.9’unda artrit+Eritema Marginatum birlikte görülmüştür.(şekil 5)
41,12%
2,80%
48,60%
Şekil 5: Majör kriterlerin (tek tek ve birlikte) dağılımı
Tablo 4: Majör kriterlerin cinsiyete göre dağılımı
Erkek
n
Kardit
Kardit+Kore
Kardit
Artrit
Kardit+ Eritema Marginatum
34
Kız
%
n
45,9
24
Kore
Artrit+ Eritema Marginatum
%
72,7
Kardit+Artrit
Artrit
72
97,3
28
84,8
Kore
2
2,7
3
9,1
Eritema Marginatum
2
2,7
2
6,1
χ2: Ki-kare testi
* p<0.05 düzeyinde anlamlı
Fχ2: Fisher’s Exact Ki-kare
Test ist.;
p
2
χ :6,594;
p:0,010*Kardit+Artrit+Kore
Fχ 2
p:0,028*
Fχ 2
p:0,169
Fχ 2
p:0,585
42
Erkek olgularda kardit görülme oranı (% 45.9); kız olgularda kardit
görülme oranından (% 72.7) istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşüktür (p<0.05).
Erkek olgularda artrit görülme oranı (% 97.3); kız olgularda artrit görülme
oranından (% 84.8) istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksektir (p<0.05).
Kore görülme oranlarına göre cinsiyetler arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). Erkek olgularda kore görülme
oranı % 2.7 iken; kız olgularda % 9.1’dir.
Eritema marginatum görülme oranlarına göre cinsiyetler arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). Erkek
olgularda Eritema marginatum görülme oranı % 2.7 iken; kız olgularda %
6.1’dir.(tablo 4,şekil 6)
100
95
90
85
80
75
70
65
60
55
50
45
40
35
30
25
20
15
10
5
0
Kardit
Artrit
Kore
Eritema Marg
Şekil 6: Majör kriterlerin cinsiyetlere göre dağılımı
Sütun C
Sütun E
43
Tablo 5: Majör kriterlerin yaş gruplarına göre dağılımı
5 yaş altı
n
%
5-9 yaş
n
%
10-14 yaş
n
%
15 yaş üstü
n
%
Kardit
-
-
18
52,9
38
55,9
2
100
Artrit
3
100
33
97,1
62
91,2
2
100
Kore
-
-
-
-
5
7,4
-
-
Eritema
Marginatum
-
-
3
8,8
1
1,5
-
-
Test ist.;
p
2
χ :5,340;
p:0,149
χ2:1,650;
p:0,648
χ2:3,008;
p:0,390
χ2:3,609;
p:0,307
χ2: Ki-kare testi
Kardit görülme oranlarına göre tüm yaş grupları arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). 5-9 yaş arasında kardit görülme
oranı % 52.9 iken, 10-14 yaş grubunda kardit görülme oranı % 55.9’dur. 5 yaş altı
olgularda kardit görülmezken; 15 yaş üstü 2 olguda da kardit görülmüştür.
Artrit görülme oranlarına göre yaş grupları arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). 5-9 yaş arasında artrit görülme
oranı % 97.1 iken, 10-14 yaş grubunda artrit görülme oranı % 91.2’dir. 5 yaş altı 3
olguda ve 15 yaş üstü 2 olguda da artrit görülmüştür.
Kore görülme oranlarına göre yaş grupları arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). Kore sadece 10-14 yaş grubundaki
olguların % 7.4’ünde görülmüştür.
Eritema marginatum görülme oranlarına göre yaş grupları arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). 5-9 yaş
arasında eritema marginatum görülme oranı % 8.8 iken, 10-14 yaş grubunda
Eritema marginatum görülme oranı % 1.5’tir. 5 yaş altı ve 15 yaş üstü olgularda
Eritema marginatum görülmemiştir.(tablo 5,şekil 7)
44
100
95
90
85
80
75
70
65
60
55
50
45
40
35
30
25
20
15
10
5
0
Kardit
Artrit
Kore
Eritem
Şekil 7: Majör kriterlerin yaş gruplarına göre dağılımı
Tablo 6: Hastalarda görülen majör kriter sayısının dağılımı
Majör
Kriter
Sayısı
Bir majörü olanlar
İki majörü olanlar
Üç majörü olanlar
Üçten fazla majör görülenler
n
49
56
2
-
Sütun J
%
45,8
52,3
1,9
-
Sütun L
Bir majörü olan olgu oranı % 45.8 iken; iki majörlü olanların oranı % 52.3
ve üç majörü olanların oranı % 1.9’dur. Hiçbir olguda üçten fazla majör
görülmemiştir.(Tablo 6)
Sütun N
Sütun P
45
Tablo 7: Minör kriterlerin tek tek ve birlikte görülme yüzdelerinin dağılımı
Minör
Kriterlerin
görülme
yüzdeleri
Artralji
Ateş
EKG’de P-R uzaması
n
6
65
21
%
5,6
60,7
19,6
Yükselmiş Akut Faz Reaktanları
104
97,2
1
0,9
25
23,4
1
0,9
4
3,7
7
6,5
2
1,9
55
51,4
12
11,2
Artralji
Yükselmiş Akut Faz Reaktanları
Artralji+Ateş+ Yükselmiş Akut Faz
Minör
Reaktanları
Kriterlerin Artralji+ Yükselmiş Akut Faz
tek tek ve Reaktanları
birlikte Ateş+ EKG’de P-R uzaması+ Yükselmiş
görülme Akut Faz Reaktanları
yüzdeleri Ateş+ EKG’de P-R uzaması
Ateş+ Yükselmiş Akut Faz Reaktanları
EKG’de P-R uzaması+ Yükselmiş Akut
Faz Reaktanları
Minör kriterlerin dağılımına baktığımızda; olguların % 5.6’sında artralji, %
60.7’sinde ateş, % 19.6’sında EKG’de P-R uzaması ve % 97.2’sinde yükselmiş
akut faz reaktanları görülmüştür.İlk tanı ARA hastaları incelendiği için “geçirilmiş
ARA öyküsü”minör kriterler arasında yoktur(Tablo 7,şekil 8)
46
100
95
90
85
80
75
70
65
60
55
50
45
40
35
30
25
20
15
10
5
0
Şekil 8: Minör kriterlerin (tek tek) dağılımı
Olguların % 0.9’unda yalnızca artralji, % 23.4’ünde yalnızca yükselmiş akut faz
Artralji
reaktanı görülürken; olgularınAteş
hiçbirinde tek başına ateş ve EKG’de P-R uzaması
P-R uzaması
Yükselmiş Akut Faz Reaktanları
görülmemiştir. Olguların % 0.9’una artralji +ateş + yükselmiş akut faz reaktanı
birlikte görülürken; olguların % 3.7’sinde artralji + yükselmiş akut faz reaktanı, %
6.5’inde ateş + EKG’de P-R uzaması + yükselmiş akut faz reaktanı, % 1.9’unda
Sütun D
ateş + EKG’de P-R uzaması, % 51.4’ünde ateş+ yükselmiş akut faz reaktanı ve %
11.2’sinde EKG’de P-R uzaması + yükselmiş akut faz reaktanı birlikte
görülmüştür.(şekil 9)
47
1,87%
3,74%
6,54%
0,93%
23,36%
0,93%
11,21%
51,40%
Şekil 9: Minör kriterlerin (birlikte) dağılımı
Artralji
Ateş+ P-R uzaması+ Akut Faz Reaktanları
Yükselmiş Akut Faz Reaktanları
Ateş+ P-R uzaması
Artralji+Ateş+ Akut Faz Reaktanları
Ateş+ Akut Faz Reaktanları
Tablo 8: Hastalarda görülen minör kriter sayısının dağılımı
Minör
Kriter
Sayısı
Bir minörü olanlar
İki minörü olanlar
Üç minörü olanlar
Üçten fazla minör görülenler
n
26
73
8
-
Artralji+ Akut Faz Reaktanları
P-R uzaması+ Akut Faz Reaktanları
%
24,3
68,2
7,5
-
Bir minörü olan olgu oranı % 24.3 iken; iki minörlü olanların oranı % 68.2
ve üç minörü olanların oranı % 7.5’tir. Hiçbir olguda üçten fazla minör
görülmemiştir.(tablo 8)
48
Tablo 9: Streptokok enfeksiyon bulgularının dağılımı
Streptokok
enfeksiyon
bulgularının görülme
yüzdeleri
Streptokok
enfeksiyon
bulgularının tek tek
ve birlikte görülme
yüzdeleri
ASO yüksekliği
Tonsillit öyküsü
n
92
58
%
86,0
54,2
Pozitif boğaz kültürü
28
26,2
ASO yüksekliği
38
35,5
Tonsillit öyküsü
5
4,7
Pozitif boğaz kültürü
1
0,9
ASO + Tonsillit+ Boğaz kültürü
8
7,5
ASO + Tonsillit
36
33,6
ASO + Boğaz kültürü
10
9,3
Tonsillit+ Boğaz kültürü
9
8,4
Streptokok enfeksiyon bulgularının dağılımına baktığımızda; olguların %
86’sında ASO yüksekliği, % 54.2’sinde tonsillit öyküsü ve % 26.2’sinde pozitif
boğaz kültürü olduğu görülmüştür.Hiçbir hastamızda geçirilmiş kızıl öyküsü
yoktur.(Tablo 9)
Olguların % 35.5’inde yalnızca ASO yüksekliği, % 4.7’sinde yalnızca
tonsillit öyküsü ve % 0.9’unda yalnızca pozitif boğaz kültürü görülürken; olguların
% 7.5’inde ASO yüksekliği + Tonsillit öyküsü +pozitif boğaz kültürü, %
33.6’sında ASO yüksekliği + tonsillit öyküsü, % 9.3’ünde ASO yüksekliği +
pozitif boğaz kültürü ve % 8.4’ünde tonsillit yüksekliği + pozitif boğaz kültürü
birlikte görülmüştür. .(Tablo 9)
Tablo 10: Hastalardaki beyaz küre sayısının dağılımı
Beyaz Küre Sayısı
5 bin /mm3 altı
5 -10 bin/mm3 arası
10-15 bin /mm3 arası
15-20 bin /mm3 arası
20 bin /mm3 ve üzeri
n
1
44
39
18
5
%
0,9
41,1
36,4
16,8
4,7
49
Sadece 1 olguda beyaz küre sayısı 5 binin/mm3 altında iken; % 41.1’inde 5 bin-10
bin/mm3 arası, % 36.4’ünde 10-15 bin/mm3 arası, % 16.8’inde 15-20 bin/mm3
arası ve % 4.7’sinde 20 bin/mm3 ve üzerindedir.(tablo 10)
Tablo 11: Majör kriterlere göre beyaz küre gruplarının dağılımı
Beyaz Küre Grupları
1015-20
5 bin/mm3 5-10/mm3
15/mm3
bin/mm3
altı
bin arası
bin arası
arası
n
%
n
%
n
%
n
%
20
bin/mm3
ve üzeri
n
%
Kardit
-
-
23
52,3
22
56,4
10
55,6
3
60,0
Artrit
1
100
39
88,6
38
97,4
17
94,4
5
100
Kore
-
-
5
11,4
-
-
-
-
-
-
Eritema
Marginatum
-
-
1
2,3
-
-
3
16,7
-
-
χ2: Ki-kare testi
Test ist.; p
χ2:1,407;
p:0,843
χ2:3,131;
p:0,536
χ2:7,510;
p:0,111
2
χ :10,371;
p:0,035*
* p<0.05 düzeyinde anlamlı
Beyaz küre gruplarında kardit görülme oranları arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Beyaz küre gruplarında artrit görülme oranları arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Beyaz küre gruplarında kore görülme oranları arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Beyaz küre sayısı 15-20 bin arasında olan olgularda eritema marginatum
görülme oranı (% 16.7) diğer gruplardan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde
yüksektir (p<0.05). (tablo 11,şekil 10)
50
100
95
90
85
80
75
70
65
60
55
50
45
40
35
30
25
20
15
10
5
0
Kardit
Artrit
Kore
Eritema Marginatum
Şekil 10: Majör kriterlere göre beyaz küre gruplarının dağılımı
Sütun C
Sütun E
Sütun G
Sütun I
Sütun K
Tablo 12: Hastalardaki ESR ve CRP yüksekliğinin dağılımı
ESR Yüksekliği
CRP Yüksekliği
Evet
Hayır
Evet
Hayır
n
99
8
88
19
%
92,5
7,5
82,2
17,8
Olgularda ESR yüksekliği görülme oranı % 92.5 ve CRP yüksekliği
görülme oranı % 82.2’dir.(Tablo 12)
51
Tablo 13: Majör kriterlere göre ESR yüksekliğinin dağılımı
ESR Yüksekliği
Evet
n
Hayır
%
n
Test ist.; p
%
Kardit
53
53,5
5
62,5
Artrit
94
94,9
6
75,0
Kore
3
3,0
2
25,0
Eritema
Marginatum
4
4,0
-
-
Fχ 2
p:0,724
Fχ 2
p:0,085
Fχ 2
p:0,044*
Fχ 2
p:1,000
Fχ : Fisher’s Exact Ki-kare testi
2
ESR yüksekliği ile kardit görülme oranları arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır (p>0.05).
ESR yüksek olan olgularda artrit görülme oranı (% 94.9); ESR düşük olan
olgularda artrit görülme oranından (% 75) yüksek olmakla birlikte bu yükseklik
anlamlığı yakın ancak istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0.05).
ESR yüksek olan olgularda kore görülme oranı (% 3); ESR düşük olan
olgularda kore görülme oranından (% 35) istatistiksel olarak anlamlı düzeyde
düşüktür (p<0.05).
ESR yüksekliği ile eritema marginatum görülme oranları arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır (p>0.05).(tablo 13,şekil 11)
52
ESR Yüksekliği
Artrit
Kore
Şekil 11: Majör kriterlere
göre ESR yüksekliğinin dağılımı
Eritema Marginatum
Tablo 14: Majör kriterlere göre CRP yüksekliğinin dağılımı
Sütun C
Sütun E
CRP Yüksekliği
Evet
n
Hayır
%
n
Test ist.; p
%
Kardit
47
53,4
11
57,9
Artrit
84
95,5
16
84,2
Kore
3
3,4
2
10,5
Eritema
Marginatum
3
3,4
1
5,3
χ2: Ki-kare testi
Fχ2 : Fisher’s Exact Ki-kare testi
χ2:0,127;
p:0,722
Fχ 2
p:0,105
Fχ 2
p:0,215
Fχ 2
p:0,548
53
CRP yüksekliği ile kardit görülme oranları arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır (p>0.05).
CRP yüksekliği ile artrit görülme oranları arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır (p>0.05).
CRP yüksekliği ile kore görülme oranları arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır (p>0.05).
CRP yüksekliği ile eritema marginatum görülme oranları arasında
CRP Yüksekliği
istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır (p>0.05).
Şekil 12: Majör kriterlere göre CRP yüksekliğinin dağılımı
Artrit
Kore
Eritema Marginatum
Tablo 15: ASO gruplarının dağılımı
Sütun C
ASO Grupları
0-199 TODD Ünite
200-399
Sütun E
400-599
600-799
800-999
1000 ve üstü
n
11
28
21
17
8
22
%
10,3
26,2
19,6
15,9
7,5
20,6
54
ASO değeri 0-199 TODD ünite arasında olan olgu oranı % 10.3; 200-399 TODD
ünite arasında olan olgu oranı % 26.2, 400-599 TODD ünite arasında olan olgu
oranı % 19.6, 600-799 TODD ünite arasında olan olgu oranı % 15.9, 800-999
TODD ünite arasında olan olgu oranı % 7.5 ve ASO değeri 1000 TODD ünite ve
üzerinde olan olgu oranı % 20.6’dır.
Tablo 16: Tutulan eklemlerin dağılımı
Tutulan Eklemler
Ayak bileği
El bileği
Diz
Dirsek
İnterfalangial
İntertarsal
Omuz
Kalça
n
72
22
60
5
6
5
4
6
%
67,3
20,6
56,1
4,7
5,6
4,7
3,7
5,6
Ayağı bileği tutulan olgu oranı % 67.3, el bileği tutulan olgu oranı % 20.6,
dizi tutulan olgu oranı % 56.1, dirseği tutulan olgu oranı % 4.7, interfalangial
eklemi tutulan olgu oranı % 5.6, intertarsal eklemi tutulan olgu oranı % 4.7,
omuzu tutulan olgu oranı % 3.7 ve kalçası tutulan olgu oranı % 5.6’dır.(Tablo
16,şekil 13)
55
100
95
90
85
80
75
70
65
60
55
50
45
40
Kalça
Omuz
İntertarsal
İnterfalangial
Dirsek
Diz
El bileği
30
25
20
15
10
5
0
Ayak
35
Şekil 13: Tutulan eklemlerin dağılımı
Sütun D
Tablo 17: Tutulan bilateral eklem sayısının dağılımı
Tutulan Bilateral
Eklem Sayısı
Tutulma yok
Bir adet tutulanlar
İki adet tutulanlar
Üç adet tutulanlar
Üçten fazla tutulanlar
n
7
35
51
13
1
%
6,5
32,7
47,7
12,1
0,8
Olguların % 6.5’inde tutulan eklem bulunmazken; % 32.7’sinde bir adet tutulma,
% 47.7’sinde iki adet tutulma, % 12.1’inde üç adet tutulma ve % 0.8’inde üçten
fazla ekleminde tutulma görülmüştür.(Tablo 17)
56
Tablo 18: Hastalardaki kapak lezyonlarının dağılımı
Kapak Lezyonları
n
6
43
30
5
23
Eko yapılmamış
Kapak lezyonu yok
MY
AY
MY+AY
%
5,6
40,2
28,0
4,7
21,5
Olguların % 5.6’sına eko yapılmamıştır. Olguların % 40.2’sinde kapak lezyonu
yokken; % 28’inde MY, % 4.7’sinde AY ve % 21.5’inde MY+AY vardır.
(şekil 14,tablo 18)
40,19%
5,61%
28,04%
21,50%
4,67%
Şekil 14: Kapak lezyonlarının dağılımı
Eko yapılmamış
Kapak lezyonu yok
MY
AY
MY+AY
57
Tablo 19: Karditin klinik derecesinin dağılımı
Karditin Klinik
Derecesi
n
49
43
10
5
Kardit yok
Hafif kardit
Orta kardit
Ağır kardit
%
45,8
40,2
9,3
4,7
Olguların % 45.8’sında kardit yokken; % 40.2’sinde hafif kardit, %
9.3’inde orta kardit ve % 4.7’inde ağır kardit bulunmaktadır.(Tablo 19,şekil 15)
45,79%
4,67%
9,35%
Şekil 15: Karditin klinik derecesinin dağılımı
40,19%
Tablo 20: Mitral yetmezlik olanlarda yetersizlik derecesinin dağılımı
Yok
Mitral Yetmezlik
Birinci derece
Olanlarda Yetersizlik İkinci derece
Üçüncü derece
Derecesi
Dördüncü
derece
Kardit yok
Hafif kardit
Orta kardit
Ağır kardit
n
54
35
7
5
6
%
50,5
32,7
6,5
4,7
5,6
58
Olguların % 50.5’inde mitral yetmezlik görülmezken; % 32.7’sinde birinci
derece, % 6.5’inde ikinci derece, % 4.7’sinde üçüncü derece ve % 5.6’sında
dördüncü derece mitral yetmezlik görülmüştür(Tablo 20)
Tablo 21: Aort yetersizliği olanlarda yetersizlik derecesinin dağılımı
Yok
Aort Yetersizliği
Birinci derece
Olanlarda Yetersizlik İkinci derece
Üçüncü derece
Derecesi
Dördüncü derece
n
78
23
3
1
2
%
72,9
21,5
2,8
0,9
1,9
Olguların % 72.9’unda aort yetersizliği görülmezken; % 21.5’inde birinci
derece, % 2.8’inde ikinci derece, % 0.9’unda üçüncü derece ve % 1.9’unda
dördüncü derece aort yetersizliği görülmüştür.(Tablo 21)
Tablo 22: Kapak dışı eko kardiyografi bulgularının dağılımı
Kapak Dışı Eko
Kardiyografi
Bulguları
Bulgu yok
Kardiyomegali
Mitral valv prolapsusu
Bicuspid aorta
Triküspid yetmezliği
Atriyal septal defekt
n
92
4
2
2
5
2
%
86,0
3,7
1,9
1,9
4,7
1,9
59
Olguların % 86’sında kapak dışı eko kardiyografi bulgusu görülmezken; %
3.7’sinde kardiyomegali, % 1.9’unda mitral valv prolapsusu, % 1.9’unda bicuspid
aorta, % 4.7’sinde triküspid yetmezliği ve % 1.9’unda atriyal septal defekt tespit
edilmiştir.(Tablo 22)
Tablo 23: Anemi varlığının dağılımı
Var
Yok
Anemi
Olguların
n
69
38
%
64.5’inde
anemi
görülürken;
%
64,5
35,5
%
35.5’inde
bulunmamaktadır. (Tablo 23,şekil 16)
64,49%
35,51%
Şekil 16: Anemi varlığının dağılımı
Var
Yok
anemi
60
Tablo 24: Boy persantilleri dağılımı
Boy Persantili
3 prs altında olanlar
3-97 prs arası olanlar
97 prs üstü olanlar
n
11
95
1
%
10,3
88,8
0,9
Olguların % 10.3’ünün boy persantili 3’ün altında iken; % 88.8’inin ki 3 ile
97 persantil arasında ve % 0.9’unun ki 97 persantil üzerindedir. (Tablo 24)
Tablo 25: Kilo persantilleri dağılımı
Kilo Persantili
3 prs altında olanlar
3-97 prs arası olanlar
97 prs üstü olanlar
n
9
96
2
%
8,4
89,7
1,9
Olguların % 8.4’ünün kilo persantili 3’ün altında iken; % 89.7’sinin ki 3 ile
97 persantil arasında ve % 1.9’unun ki 97 persantil üzerindedir (Tablo 25
Tablo 26: Ek semptomların dağılımı
Ek Semptomlar
Ek şikayet yok
Karın ağrısı
Burun kanaması
Kusma
Hemoptizi
Kilo kaybı
n
92
6
3
2
3
1
%
86,0
5,6
2,8
1,9
2,8
0,9
Olguların % 86’sında ek semptom görülmezken; % 5.6’sında karın ağrısı, %
2.8’inde burun kanaması, % 1.9’unda kusma, % 2.8’inde hemeoptizi ve %
0.9’unda kilo kaybı görülmüştür. (Tablo 26)
61
6.TARTIŞMA
ARA sıklık, morbidite ve mortalite açılarından sosyoekonomik faktörlerle
yakından ilgili, akut veya kronik kalp hastalığına neden olabilen, tekrarlayabilen önemli
bir hastalıktır. Potansiyel olarak önlenebilir bir hastalık olmasına karşın her yıl 10-20
milyon yeni ARA vakasının oluştuğu tahmin edilmekte, hayatın ilk 50 yılında ölüme yol
açan kalp hastalıkları arasında RKH 'ı birinci sırayı almaktadır (3) .
ARA dünya üzerinde insanların yaşadığı her yerde görülür. Ancak sosyoekonomik
koşulları iyi olan gelişmiş ülkelerde özellikle son 25-30 yıl içinde gerek ilk atakta,
gerekse reaktivasyonların oluşumunda belirgin bir azalma olmuştur(112)Benzer şekilde
RKH prevalansında da dikkat çekici düşüşler gözlenmiştir(36) Bu durum hayat
standartlarındaki yükselme, üst solunum yolu enfeksiyonlarında (ÜSYE) penisilinin
yaygın olarak kullanılması, hastalığın erken dönemde tanınması ve tekrarlayan atakların
önlenmesi ile açıklanabilir(56). Oysa gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde ÜSYE'nun
yetersiz tedavisi, profilaksinin tam olarak uygulanamaması ve halkın büyük bir
çoğunluğunun primer sağlık hizmetlerinden yararlanamaması gibi nedenlere bağlı olarak
ARA ve RKH için hala yüksek insidans ve prevalans değerleri ile karşılaşılmaktadır (6).
Ülkemizde de ARA ve RKH'nın pediatrik yaş grubundaki hasta popülasyonunda
sık görüldüğü bilinmekle beraber halihazırda yapılan çalışmalar daha çok bölgesel yada
yerel nitelikler taşır. Saraçlar ve arkadaşları tarafından 1970'li yılların başında Etimesgut
ve çevresinde yapılan bir çalışmada ARA insidansı 20/100 000 olarak bulunmuştur (79).
Aynı bölgede aynı tarihlerde yapılan bir başka çalışmada ise Beyazova ve arkadaşları
ARA insidansını 56.5/100 000 olarak belirlemişlerdir. Bu çalışmanın devamında 15 yıl
sonra aynı bölgede tespit edilen insidans değeri 36.7/100 000 olarak bulunmuştur (8).
Bilimsel anlamda güvenilir istatistiksel değerlerin elde edilmesi için ülke çapında çok
merkezli organize bir epidemiyolojik çalışmanın yapılması gerekmektedir.
Bizim yaptığımız çalışmada hastalarımızın yaş dağılımı incelendiğinde en genç
hastanın 4, en yaşlı hastanın 16 yaşında olduğu görülmektedir. (çalışmamız süresince
kliniğimize 16 yaş üstü hastalar kabul edilmemiştir).Ortalama yaş ise 10.6 yıl bulundu.
62
Literatürde ARA insidansmın %90 oranında 5-15 yaş arasında olduğu ileri
sürülmektedir(80,81).Bizim hastalarımızın %97,4'ü bu sınırların içerisinde ve literatür
verileri ile uyumlu bulunmuştır. Bu yaş dönemleri aynı zamanda streptokok
enfeksiyonlarının en sık gözlendiği yaş grubuna uymaktadır(51). İstisnai olarak
literatürde 2 yaş altında bildirilen vakalar olmakla beraber ARA 4 yaşın altında
sık gözlenmez. En sık 8-9 yaş civarında saptanır.(82)Çalışmamızda hastalarımızın
8 tanesi (%7.5) 3-5 yaş arasında, 15 tanesi (%14) 6-8 yaş arasında, 37 tanesi
(%34,6) 9-11 yaş arasında , 45 tanesi (%42) 12-14 yaş arasında ve 2 tanesi (%1,8)
15-16 yaş arasında idi. 4 yaşından küçük hastamız yoktu ve 9-12 yaş arasında en
sık görülmekte olduğunu tespit ettik,bu literatür ile uyumludur. Literatürdeki
verilerde ARA'den en çok 7-14 yaş arası okul çağı çocuklarının etkilendiğini
çünkü
streptokoksik boğaz enfeksiyonlarının en sık okul çağı çocukluk yaş
grubunda görüldüğü, adölesanlarda ise yaş ilerledikçe enfeksiyonların sıklığının ve
şiddetinin azaldığı bildirilmektedir (95)
Literatürlerde
ARA'li
hastalarda
cinsiyet
açısından
fark
tespit
edilememiştir(18,81,83).Bizim çalışmamızda literatürdeki verilerin aksine erkeklerde 2,2
kat daha fazla gördük. Literatürlerde Sydanham's koresininde
8-12 yaş prepubertal
kızlarda sık olduğu bildirilmektedir(56,81) Bizim çalışmamızda ise kızlar ile erkekler
arasında anlamlı bir farklılık görülmedi, bunun bizim hasta sayımızın yetersiz olmasından
kaynaklandığını düşünmekteyiz.Yaptığımız çalışmada kız hastalarımızda erkek hastalara
göre kardit görülme açısından istatiksel olarak anlamlı yükseklik tespit edildi.Erkek
hastalarımızda ise artrit görülme açısından kız hastalarına göre istatiksel olarak anlamlı
derece yükseklik bulunduLiteratürde kardit ve artritin cinsiyet dağılımı
açısından
farklılık olmadığını iddia eden yayınlar olduğu gibi bizim verilerimizle uyumlu yayınlar
mevcuttur(36,44,46,18,)
ARA, A grubu beta hemolitik streptokokların neden olduğu hastalık olup, en sık
görüldüğü mevsim kış ve erken bahar dönemidir. (84,85) ARA’in kış ve ilkbahar
aylarında artışın nedeni GABHS'larla oluşan ÜSYE' lerin artmasıdır (85,86,87,88). Bizim
çalışmamızda da hastalık en sık %36.4 ile ilkbahar, %33.7 ile kış mevsimlerinde
63
görülmekteydi. Aylara göre incelendiğinde sırası ile Ocak, Mart, Mayıs ve Nisan
aylarında belirgin olarak daha sık bulundu,bu bulgular litaratürle uyumludur(84,85)
Hastalarımızda majör kriterlerden en sık % 93.5 ile artrit görülmüştür.Diğerleri
sırasıyla, % 54.2’sinde kardit, % 4.7’sinde kore ve % 3.7’sinde Eritema Marginatum
saptanmıştır..Subkutan nodul hiç görülmemiştir Literatürde yer alan çalışmalar
incelendiğinde ARA vakalarında majör bulguların dağılımının farklı serilerde farklı
oranlarda olduğu görülmektedir.Bunlardan bazıları şunlardır.ABD'de Utah'da (19851986) yapılan 95 vakalık bir çalışmada kardit %77, artrit %67, köre %28 oranında
görülürken, EM ve subkutan nodüle rastlanmamıştır.Yine ABD'de Utah'da (1985-1992)
274 vakalık yapılan
bir çalışmada kardite %68, artrite %36. koreye %36, EM'a %2.5,
subkutan nodüle %4 oranında rastlanmıştır. Hindistan'da yapılan 168 vakalık bir
çalışmada kardit %57, artrit %32, köre %14, subkutan nodul %3 görülürken, EM tespit
edilemişlerdir.Kenya'da 104 vaka ile yapılan bir çalışmada kardit %79, artrit %72, kore
%24, EM %2, subkutan nodul %6 oranındadır. Brezilyada 186 vakalık bir çalışmada ise
kardit %71.3, artrit %81.9, kore %12.8 görülürken, EM ve subkutan nodüle
rastlanmamıştır (6,54,89,90). Suudi Arabistan'da yapılan 46 vakalık 34'ü ilk atak, 12'si
rekürrens vakası olmak üzere bir çalışmada artrit %84.8. kardit %65.2 bulunurken, kore,
EM ve subkutan nodulun sık olmadığı belirtilmiştir (91). Avusturalya yerlileri
Aborijinlerde yapılan bir çalışmada ise 96 vakanın 59'u ilk atak, 37'si rekürren atak
olarak tespit edilmiş olup kardit %50, poliartrite %59.,köre %22, subkutan nodul %1
olarak bulunmuştur (92). Yunanistanda yapılan 66 vakalık bir çalışmada kardit %70,
artrit %68 olarak tespit edilmiştir (93). Ülkemizde ise Tepecik SSK Eğitim Hastanesi
Çocuk kardiyoloji Kliniğinde yapılan 275 vakalık bir çalışmada %78.9 kardit, %57 artrit,
%7.6 kore tespit edilmiştir(94).
Bunun gibi ülkemizde kardiyoloji üniteleri olan
merkezlerde yapılan çalışmalarda, majör bulgulardan kardit görülme oranı en sık olup,
genel pediatri servislerinde ise yapılan çalışmalarda ise, en sık majör bulgu olarak artrit
tespit edilmiştir (86,95,96,97)..Bunun nedeni karditli hastaların hastane dışında takip ve
tedavisinin güç olması, ve hekimlerin bu tür vakaları pediatrik kardiyoloji merkezlerine
64
sevk etmeleri ile açıklanabilir. Bizim çalışmamızda ülkemiz literatürüyle uyumlu olup
genel pediatri olan kliniğimizde en sık gördüğümüz major bulgu artritti.
Vakalarımızı literatürle karşılaştırdığımızda kardit oranları literatürle benzer
olmasına rağmen artrit oranımız literatürden yüksektir.Bunun sebebi çalışmamızda
sadece ilk tanı hastaları almamız,rekürren ARA’li hastaları almamamız ve hem kardit
hem artrit açısından başvurulan genel pediatri kliniği olmamız olabilir. Bilindiği gibi
reküren
ARA
ataklarında,literatürde
karditin
ortaya
çıkma
ihtimalinin
arttığı
bildirilmektedir (87,88).literatürde yapılan çalışmalarda genelde ilk tanı ve rekürren
ARA’ler birlikte ele alınmıştır.Reküren ARA’li hastaları çalışmamıza ilave etseydik artrit
oranlarımız düşer kardit oranlarımız artıp literatür verileri ile benzer olabilirdi.
Kore
ve EM vakalarımız literatüre göre daha az bulunmuştur. Subkutan nodulu olan vaka ise
hiç gözlenmemiştir. Literatürde de subkutan nodulun görülmediği vaka grubları
mevcuttur. Hastalarımızın hiç birinde subkutan nodul tespit edemeyişimizin nedeni akut
dönemde bize gelmemeleri ve subkutan nodüllerin kısa sürede kaybolmaları ile
açıklanabilir.
Birden fazla majör belirtilerin tanı sırasında birlikte görüldüğü hastalarımızda en
sık gördüğümüz birliktelik %48,6 ile artrit ve karditti.Literatürde
en sık bu iki
birlikteliğin bulunduğu bildirilmektedir (34,86,98,99) Bunun nedeni EKO'nun artık
mümkün olduğunca, kardit olsun olmasın tüm ARA düşünülen hastalara çekilmesi ve
kardit açısından ayrıntılı muayene edilmesi ile ilişkili olabilir.Bilindiği gibi genellikle
kardit ,ARA’li hastalarda sessiz seyreder(13).ARA’li her hastaya EKO çekmekle sessiz
karditleri erken ortaya çıkarıldığını düşünmekteyiz.Dicle ünversitesinde yapılan bir
çalışmada Sadece artrit ve artralji şikayeti ile başvuran 66 hastadan 58'inde kardit tespit
edilmiştir.Bu ARA ile başvuran hastalarda ekokardiyografık inceleme yapmanın
gerekliliğini gösterir. Son zamanlarda ABD'de kardit sıklığı geleneksel rapor edilenlerden
daha sık bulunmuştur. Bunun nedeni daha deneyimli tanısal metodlara bağlanmıştır. Bir
çalışmada kardit tanısı oskültasyonla %72 ve doppler ekokardiyografı ile % 91 oranında
konulmuştur.Artrit ve kardit birlikteliği dışında çalışmamızda 1’er hastada kardit+artrit+
Eritema Marginatum kardit+artrit+kore, kardit+kore, kardit+ Eritema Marginatum
65
görülürken; 2 hastada artrit+Eritema Marginatum birlikte görülmüştür
Çalışmamızda yaş gupları ile kardit,artrit,eritema marginatum ve kore görülme
oranları açısında istatiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır.literatürde yaşla
beraber kardit görülme oranında azalma, artrit görülme oranında artma olduğunu belirten
çalışmalar vardır.(54,90)Bizim çalışmamızda literatürle uyumsuz olmasının nedenini 16
yaşından büyük hastaları çalışmamıza almamızdan ve 3 yaşınadan küçük hastalarımızın
olmamasından kaynaklanabilir.Literatürdeki bir çalışmada 3 yaşından önce ARA'li
hastaların %90'ı karditliyken, 3-6 yaş arası grupta kardit sıklığı %50'ye ,14-17 yaş arası
grupta %32'ye düşmüştür.25 yaşından sonra, ARA'in ilk atağında kardit nadir görülür.
(18)literatürdeki bunun gibi benzer çalışmalar erişkin hastalarıda içine alarak yapılmıştır
Hastalarımızda tanı esnasında bir adet majör bulgusu olan hasta oranı % 45.8 iken;
iki tane majör bulgusu olanların oranı % 52.3 ve üç majörü bulgusu olanların oranı %
1.9’dur. Hiçbir olguda üçten fazla majör bulgu görülmemiştir.Bu veriler literatüre
benzerdir,literatürde de 2 tane majör bulgusu olan hastalar sayısı 1 tane majör bulgusu
olanlardan küçük sayısal farklarla daha fazladır. (34,86,98,99)
Yaptığımız çalışmada akut faz reaktanları yüksekliği (%97.2) en sık rastlanılan
minör bulgudur.Ateş ise %60 ile ikinci sırayı almaktadır .Sırasıyla EKG’de P-R uzaması
vakaların % 19.6’sında, artralji % 5.6’sında görülmektedir.Literatürde akut faz
reaktanlarında artış %50-%90 oranında bildirilmektedir,bazı çalışmalarda artralji en sık
görülen bulguyken bazı çalışmalarda da akut faz reaktanlarında artış ensık bulgu olarak
bildirilmiştir.(3,46,62,97,100)Bizim çalışmamızdaki akut faz reaktanlarındaki artış oranı
literatür verilerinin üst sınırındadır.
ARA’li hastalarda artralji oranı literatürde %13-%76 arasında değişen oranlarda
bildirilmektedir (86). Ülkemizde yapılan çalışmalarda bu oran %58.8-%94.4 arasında
bildirilmektedir (97,100).Bizim çalışmamızda artraljinin literatüre göre düşük kalmasının
sebebi,literatürdeki çalışmalarda artralji oranını hesaplarken artritli hastalarıda hesabın
içine katmalarından kaynaklanmaktadır.Biz çalışmamızda Artralji oranını hesaplarken
sadece artriti olmayan ARA hastalarındaki artraljileri aldık.
Ateş yüksekliği görülme oranı literatürlerde %47-%61 arasında değişmekte olup
66
ülkemizde
de
yapılan
bir
çalışmada
ise
%40-%66
arasında
bulunmuştur(101,102,103).Bizim ateşle ilgili verimiz literatürle uyumludur. Ateşin bazı
yapılan çalışmalarda düşük çıkmasının nedeni,hastanın öncesinde antibiyotik ve antienflamatuvar ilaç kullanmasına bağlı olabilir.
Çalışmamızda EKG’de PR aralığın uzaması %19,6 hastada görülmüştür.Bu
literatür verileriyle uyumludur. (76)
Çalışmamızda minör bulgu birlikteliğine baktığımızda ensık gördüğümüz
birliktelik % 51.4 ile ateş+ yükselmiş akut faz reaktanlarının birilikteliğidir..Literatürde
yapılan çalışmalarda ise akut faz artışıyla beraber artraljiyi en sık belirtenler olduğu gibi
ateş
yüksekliği
ile
akut
faz
artışını
beraber
belirtenlerde
olmuştur(11,104,105).Hastalarımızdaki diğer birliktelikler şunlardır: vakaların %
0.9’unda artralji +ateş + yükselmiş akut faz reaktanı birlikte görülürken,% 3.7’sinde
artralji + yükselmiş akut faz reaktanı, % 6.5’inde ateş + EKG’de P-R uzaması +
yükselmiş akut faz reaktanı, % 1.9’unda ateş + P-R uzaması ve % 11.2’sinde P-R
uzaması + yükselmiş akut faz reaktanı birlikte görülmüştür.Aynı zamanda hastalarımızda
görülen en sık minör kriter sayısı % 68.2 ile iki minör bulgusu olanlardır. Bir minörü
olan hasta oranı % 24.3 iken; üç minörü olanların oranı % 7.5’tir. Hiçbir hastada üçten
fazla minör bulgu görülmemiştir,bu veriler literatür verileriyle benzerdir(4.104,106,107)
Geçirilmiş streptokok enfeksiyonuna ait bulgular arasında en sık rastlanılan
bulgunun % 86 ile ASO yüksekliğiyken, hiçbir hastamızda geçirilmiş kızıl öyküsü
saptanmamıştır.Diğer bulgulardan tonsillit öyküsü hastalarımızın % 54.2’sinde ve pozitif
boğaz kültürü % 26.2’sinde
görülmüştür.ASO yüksekliği,tonsillit öyküsü ve pozitif
boğaz kültürü beklediğimiz oranda ve literatürle uyumludur(2,47)Geçirilmiş kızıl öyküsü
sonrası ARA literatürde %2-4 oranında belirtilmiştir(2,5,11).Biz çalışmamızda geçirilmiş
kızıl öykülü hastaya rastlamadık.
ARA, A grubu beta hemolitik streptokokların neden olduğu ÜSYE'den sonra sık
görülse de literatürde yapılan araştırmalarda hastaların anamnezinde %23-%78 arasında
67
değişik oranlarda bir ÜSYE öyküsü bildirilmektedir (83,87,88,108). ARA’li hastalarda
ABD ordusunda da yapılan bir çalışmada olguların ancak %50'inde geçirilmiş bir boğaz
enfeksiyonu öyküsü saptanmıştır (64). Bizim çalışmamızda 104 hastanın % 54.2’sinde
ÜSYE öyküsü mevcut olup literatürle uyumludur.
Literatürde yapılan çalışmalarda hastaların
%11-20’sinde ARA tanısı
konduğunda GAS için alınan boğaz kültürü pozitiftir (2).Pozitif kültürün azlığı, bu grupta
enfeksiyonun
başlangıcı
ile
latent
peryod
arasındaki
sürede,kişinin
defansif
mekanizmaları ile organizmanın eliminasyonu ve hastaların hastaneye başvurmadan önce
antibyotik kullanmalarına bağlıdır.Çalışmamızda pozitif boğaz kültürü % 26.2 olup
literatürle uyumludur.
Çalışmamızda hastalarımızın % 86’sında ASO yüksekliği tespit edilmiştir. En sık
ASO pozitifliği oranı,200-399 TODD ünite arasında değerleri olan hastalarımızdır.İkinci
sıklıkta ise ASO değeri 1000 TODD ünite ve üzerinde olan hastalardır. Literatürde ASO
yükseklik oranları %65-%75 olarak bildirilmiştir (28,109). Ülkemizde yapılan diğer bir
çalışmada, bu oran %85-95 (56,87,108,109) bildirilmiştir. Bunun nedeni ülkemizde
GABHS
enfeksiyon
oranının
çok
sık
olması
ile
açıklanabilir.
Çalışmamızdaki veriler ülkemizdeki verilerle uyumludur.
Çalışmamızda hastalarımızın %57,9’unda lökositoz saptadık.Literatürdeki veriler
%45-65 arasında olup verilerimiz literatürle uyumludur(56,81,110).Lökosit artışı ile tek
tek majör kriterlerin görülme sıklığını karşılaştırdık. Lökosit artışı ile Artrit,kardit ve
eritema marginatum görülme açısından istatiksel olarak bir anlamlı farklılık
saptayamadık fakat Beyaz küre sayısı 15-20 bin arasında olan hastalarda eritema
marginatum görülme oranı lökosit oranı düşük olan hastalara göre istatistiksel olarak
anlamlı düzeyde yüksekti.Eritema marginatumla lökositozu karşılaştıran literatürde bir
çalışmaya rastlamadık.
Hastalarımızda ESR yüksekliği görülme oranı % 92.5 ve CRP
yüksekliği görülme oranı % 82.2’di.ESR ve CRP oranları literatürde de yapılan
çalışmalarda %75-94 arasında yüksek oranda bildirilmiştir( 2,18,83, 87).Çalışmamızda
68
ayrıca ESR
yüksekliğiyle majör kriterleri karşılaştırdık: ESR yüksekliği ile kardit
görülme oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulumadık. ESR yüksek
olan hastalarda artrit görülme oranı (% 94.9); ESR düşük olan hastalarda artrit görülme
oranından
(% 75) yüksek olmakla birlikte, bu yükseklik anlamlığı yakın ancak
istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı. ESR yüksekliği ile eritema marginatum görülme
oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmadı sadece ESR yüksek olan
olgularda kore görülme oranı (% 3); ESR düşük olan olgularda kore görülme oranından
(% 35) istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulundu.Korede görülen bu bulgu
literatürle uyumudur. Literatürdeki verilerde genellikle koreli hastalarda sedim
normaldir(2,111,112)Bunun
nedeni
kore
genellikle
streptokokal
enfeksiyonun
başlangıcından 3 ay veya daha uzun bir dönem sonra görülür. Bu durum kardit veya
artritin latent peryodu olan 3 haftalık süreye zıttır.Bu uzun sürede akut faz reaktanları
azalır.
Çalışmamızda
CRP
yüksekliği
ile
major
kriterlerin
görülme
sıklığını
karşılaştırdık.Tüm major kriterlerin görülme sıklığı ile CRP yüksekliği oranları arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmadığını gördük.literatürde yapılan
çalışmalarda
artrit,kardit
ve
EM’la
CRP
yüksekliği
arasında
anlamlı
ilişki
bulunmamasına rağmen Koreli hastalarda CRP düşük bulunmuştur.(1,5,77.83,112,113)
Artriti olan hastalarımızda en sık tutulan eklem % 67.3 ile ayak bileğidir.İkinci
sıklıkla % 56.1 ile diz tutulmaktaydı daha sonra sırasıyla el bileği ( % 20.6) , kalça
(%5.6) ,interfalangiyal eklem (% 5.6 ), dirsek(% 4.7), intertarsal eklem(% 4.7) omuz(%
3.7) gelmekteydi.Literatürde de en sık ayak bileği,diz,el bileği tutulan eklemler olup
bulgularımız
literatürle uyumludur.(15,114,115).Yaptığımız çalışmada hastalarımızda
gezici artrit döneminde en sık iki farklı bölgenin (ayak bileği,diz gibi…)tutulduğunu
gözlemledik.İki ayrı eklem bölgesi tutulan hastalarımızın oranı %47,7 iken,tek bölge
(önce sağ ayak bileği sonra sol ayak bileği gibi,monoartrit değil)tutulanlar %32,7 idi. Üç
eklem bölgesi tutulanların oranı % 12.1 ,üçten fazla eklem bölgesi tutulanların oranı %
69
0.8 olduğunu gözlemledik.literatürde de en sık iki ayrı eklem bölgesinin tutulumu
belirtilmiştir(95,96,103,116,117,118)
Kardit açısından hastalarımızı değerlendirdiğimizde kardit tanısı alan 58
hastalarımızın 50 sinde üfürüm tespit edilmiştir. Önceden ARA veya RKH olmayan bir
hastada anlamlı apikal sistolik üfürüm, apikal middiastolik üfürüm veya bazal diastolik
üfürümün duyulması , ARA veya RKH anamnezi olan bir hastada ise daha önceden
varolan üfürümde değişiklik olması veya yeni bir üfürümün ortaya çıkması doktoru kardit
açısından uyaran en önemli fizik bulgudur(18,56,83) Hastalarımızın % 45.8’sında kardit
yokken ,%54.2 ‘sinde değişik şidette hafif, orta, ağır kardit tanısı konulmuştur.Ayrıca 8
hastamızda hiçbir dinleme bulgusu olmaksızın yapılan doppler EKO ile sessiz valvulit tanısı
konulmuştur. Son zamanlarda yapılan çalışmalarda hiçbir semptomu ve oskültasyonda hiçbir
dinleme bulgusu olmayan hastalarda EKO ile valvulit tespit edilmiş,sessiz kardit tanısında
EKO'nun önemi vurgulanıp ileride bu yöntemin majör bulgular arasında yer alabileceği
bildirilmiştir (34,69,95,119). Kardit ağırlık derecesine baktığımızda hastalarımızın %
40.2’sinde hafif kardit, % 9.3’inde orta kardit ve % 4.7’inde ağır kardit
bulunmuştur.Literatürde
veriler
benzer
olup
hastalarda
en
sık
görülen
hafif
kardittir.(3,15,47,120)
Çalışmamızda hastalarımızın %94.4 üne EKO incelemesi yapılabilmiş, % 5.6’sına
da
yapılamamıştır.EKO
incelemede
hastaların
%
40.2’sinde
kapak
lezyonu
saptanmamıştır. Kapak lezyonu olanlarda en sık( % 28’inde) tek başına MY
görülürken,ikinci sıklıkla (% 21.5’inde) MY+AY birlikteliği, üçüncü sıklıklada sadece
(% 4.7’sinde ) AY görülmüştür.Literatürde olan verilerde de romatizmal kalp
hastalıklarında en sık tutulan kapak mitral kapak olup en sık görülen bulgu ise izole
mitral yetmezliktir.literatürde tek başına MY karditli ARA hastaların %50-85 oranında
,izole
AY
%13-17
oranında,AY+MY
%25-40
oranında
bildirilmektedir(47,77,115,121).Bizim çalışmamız karditli hastalarda izole MY olarak
yeniden
hesaplandığında
%51,6
oranında
olup
literatür
verilerileriyle
70
uyumludur.AY+MY %39,6 olup literatürle uyumludur.İzole AY % 8 olup literatüre göre
az görülmektedir.
Hastalarımızdaki mitral ve aort kapak yetmezlik derecesine baktığımızda;Mitral
yetmezliği olan hastaların %66’sında birinci derece yetmezlik,%13,7’sinde ikinci
derece,%9’unda
üçüncü derece,%11,3’ünde dördüncü derece mitral yetmezlik
görülmüştür.literatürde en sık birinci derece yetmezlik 55-80 oranıda ,dördüncü derece
yetmezlik % 8-15 oranında görülmektedir.(69,70,115,122,123) Hastalardaki AY
dereceleri
şöyledir:%80’i
birinci
derece,%12’si
ikinci
derece,%3.3’ü
üçüncü
derece,%4,7’si dördüncü derece olup literatür verileriyle uyumludur. (69,70,115,122,123)
Çalışmamızda karditli hastalarımızda kapak dışı EKO bulgusu olarak hastaların
%7.6 sında kardiyomegali, %3,8’inde mitral valv prolapsusu, % 3,8’inde bicuspid aorta,
%3,8’inde
atriyal septal defekt,%8,4’ünde triküspid yetmezliği saptanmıştır.Literatür
verilerinde kardiyomegali oranı %28-76 arasında bildirilmiş olup verilerimiz literatüre
göre düşüktür.(115,124)Triküspit yetmezliği %6-9 oranında belirtilmiş olup literatürle
uyumludur(91)Diğer
bulgular
normal
populasyonun
insidanslarına
göre
değerlendirildiğinde düşüktür.(18)
Hastalarda
görülen
ARA
klinik
belirtileri
dışındaki
ek
semtomlara
bakıldığında;hastaların % 86’sında ek semptom görülmezken; % 5.6’sında karın ağrısı, %
2.8’inde burun kanaması, % 1.9’unda kusma, % 2.8’inde hemoptizi ve % 0.9’unda kilo
kaybı görülmüştür.Literatür verilerinde de ensık rastlanan ek semptom karın
ağrısıdır.Karın ağrısı akut batın zannedilip laporotomi olan hastalarda olmuştur,bu
hastalarda mezenter lenfadeniti dışında değişiklik görülmemiştir. (36,25)
Hastalarımızın % 64.5’inde anemi görülmüştür..Literatürde ARA’li hastaların
%50 sinde anemi saptanmıştır(127) Anemi görülme oranımız literatür verilerine göre
yüksektir.
Çalışmamızda
son
olarak
hastalarımızın
boy
ve
kilolarını
değerlendirdik.Hastaların % 8.4’ünün kilo persantili 3’ün altında iken; % 89.7’sinin ki 3
71
ile 97 persantil arasında ve % 1.9’unun ki 97 persantil üzerindeydi. Yine hastalarının boy
persantili, % 10.3’ünün ki 3’ün altında iken; % 88.8’inin ki 3 ile 97 persantil arasında ve
% 0.9’unun ki 97 persantil üzerindeydi.Bu verilere göre hastalarımızın % 88’i boy ve
kilo persantilleri normal sınırlarda olup 2003 yılında ARA’li hastalar üzerinde SSK
Bakıköy çocuk kliniğinde
yapılan çalışmada, hastaların %87’sinin boy ve kilo
persantilleri normal olması sonucuyla benzerdi(128)
72
7. ÖZET
Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve
Hastalıkları Kliniğinde Ocak 2000 ile Mayıs 2006 tarihleri arasında ilk kez ARA
tanısı alan 107 hastanın dosyaları retrospektif olarak epidemiyolojik .laboratuvar ve
klinik açılardan incelenip elde edilen sonuçlar aşağıda özetlenmiştir:
1) Hastalarımızın en küçük görülme yaşı 4,en büyük görülme yaşı 16 olup yaş
ortalaması 10.6±2.8 yıl olarak tespit edilmiştir
2) Yaş gruplarına göre dağılımı incelendiğinde en az sayıda vaka 4 yaş
altı grubundayken, en çok sayıda vaka ise 10-14 yaş grubu arasında olduğu
görülmüştür
3) ARA vakalarının cinslere göre dağılımı incelendiğinde erkek/kız oranı 2.2
bulunmuş olup literatüre göre yüksek bir orandır.
4) ARA’in en sık görüldüğü mevsimi ilkbahar ve kış , en sık
görüldüğü
aylarıda sırasıyla Ocak,Mart ,Mayıs ve Nisan olarak tespit ettik.
5) ARA hastalarımızı majör bulgulara göre dağılımını incelendiğimizde en
çok görülen majör bulgunun artrit olduğu saptanmıştır. İkinci sırada kardit,3.
sırada kore,4. sırada ise EM yer almaktaydı. Supkutan nodul hiç görülmedi.
6)
Hastalarımızda en sık iki major bulgu birlikte görülüyordu.Birden fazla
majör bulgusu olan
hastalarımızda en sık gördüğümüz artrit ve kardit
birlikteliğiydi
7) Hastalarımızda kardit,artit,eritema marginatum ve korenin tek tek görülme
oranları ile yaş grupları arasında istatiksel olarak anlamlı bir fark
bulunmamıştır.
73
8) Yaptığımız çalışmada kız hastalarımız erkek hastalara göre kardit
görülmesi,erkek hastalarımızın da kız hastalarına göre artrit görülmesi
istatiksel olarak anlamlı derecede yüksekti.
9)
Akut faz reaktanları yüksekliği
en sık rastladığımız minör bulguydu.
Sırasıyla ateş, EKG’de P-R uzaması,artralji gördüğümüz diğer bulgulardı.
10) Tanı anında görülen en sık minör kriter sayısı, aynı anda iki minör bulgusu
olanlardır.Birden fazla minör bulunan hastalarda ateş+ yükselmiş akut faz
reaktan birlikteliği en sık görülen minör kriter birlikteliğidir.
11) Geçirilmiş streptokok enfeksiyonuna ait bulgular arasında en sık rastlanılan
bulgu
ASO yüksekliğiyken, sırasıyla diğer bulgular tonsillit öyküsü ve
pozitif boğaz kültürüdür.Hiçbir hastamızda geçirilmiş kızıl öyküsü
saptanmamıştır.
12) Hastalarda en çok gördüğümüz ASO oranı 200-399 TODD
ünite
arasındaydı.İkinci sıklıkta ise ASO değeri 1000 TODD ünite ve üzerinde
olanlardı
13) Çalışmamızda hastalarımızın %57,9’unda lökositoz saptadık. Lökosit artışı
ile artrit,kardit ve eritema marginatum görülme açısından istatiksel olarak bir
anlamlı farklılık saptayamadık fakat beyaz küre sayısı 15-20 bin arasında
olan hastalarda eritema marginatum görülme oranı lökosit oranı düşük olan
hastalara göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek olduğunu tespit
ettik.
14) ESR yüksekliği görülme oranı % 92.5 ve CRP yüksekliği görülme oranı %
82.2 idi.ESR yüksekliği ile artrit,kardit,EM görülme oranları açısından
anlamlı bir fark yoktu,fakat kore de ESR yüksekliği daha az görülmekteydi.
15) Çalışmamızda tüm major kriterlerin görülme sıklığı ile CRP yüksekliği
oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulamamıştır.
16) Artriti olan hastalarımızda en sık tutulan eklem ayak bileği ,ikinci sıklıkla
diz daha sonra sırasıyla el bileği, kalça,interfalangiyal eklem,
intertarsal eklem ve omuz gelmektedir
dirsek,
74
17) Karditli hastalarımızda kardit ağırlık derecesine baktığımızda hastalarımızda
en sık hafif kardit görülmektedir,daha sonra sırasıyla orta kardit ve ağır
kardit gelmektedir.
18) Valvüliti olan hastalarda en sık görülen bulgu izole MY’di,daha sonra
sırasıyla MY+AY,izole AY gelmektedir
19) Mitral ve aort kapak yetmezlik derecesine baktığımızda,hem MY’de hem
AY’de en sık görülen birinci derece yetmezliktir.
20) Karditli hastalarımızda kapak dışı EKO bulgusu olarak
en sık triküspit
yetmezliği ve kardiyomegali saptanmıştır.
21) Hastalarımızda en sık görülen ARA klinik belirtileri dışındaki ek semtom
karın ağrısıdır
22) Hastalarımızın % 64.5’inde anemi görülmüştür.
23) Hastalarımızın % 88’i boy ve kilo persantilleri normal sınırlarda bulumuştur.
75
KAYNAKLAR
1)Gök H. Akut Romatizmal Ateş Klinik Kardiyoloji. 1.Baskı. Nobel Tıp
Kitabevleri. İstanbul 1996: 327-336.
2)Dajani AS. Rheumatic Fever in Braunvvald Heart Disease. A Textbook of
Cardiovascular Medicine, 5lh edition, Braunvvald
E. eds. Philadelphia: WB
Saunders Co, 1997: 1769-1775
3)Gibofsky A and Zabriskie JB.Rheumatic fever and poststreptococcal reactive
arthritis. Curr Opin Rheumatol 1995:7, 299-305.
4)Amigo MC. Martinez -Lavin ve Reyes PA. Acute rheumatic fever. Rheum Dis
Clın North Anı: 19;333-350.
5)Rajkumar S, Krishnamurthy R,Isolation of group A beta-hemolytic streptococci
in the tonsillopharynx of school children in Madras city and correlation with their
clinical features. Jpn Infect Dis 2001 Aug; 54 (4): 137-9.
6)Eisenberg MJ. Rheumatic heart disease in the developing vvorld: prevalance,
prcvention. and eontrol. European Heart Journal 1993: 14, 122-128.
7)Gürsan C.T., Neyzi O: İstanbul'un Rami gecekondu bölgesinde çocuk sağlığı
konusunda araştırmalar. Kağıt ve Basın İşleri AŞ., İstanbul 1967.
8)Beyazova U,Benli D ve Beyazova M. Akut romatizmal ateş görülme sıklığı,Çocuk
sağlığı ve hastalıkları dergisi 1987;2:78-80
9)Yenal O, Bilecan N, Osman N, Lov.İ: İlkokul çağı çocuklarında teneffüs
yollarında tespit edilen gizli ve manifest streptokok infeksyonları ve buna bağlı
akut mafsal romatizmalarının klinik ve intraklinik yayılışı.
Medikal ve
Terapotik Hidroklimatoloji Yıllığı 1962,;21.
10)öztürk M, Oztürk E. Sivas'da ilk ve orta öğretim öğrencilerinde kalp hastalıkları
prevalansı. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dergisi 1974;5(3): 54
11)Stollerman GH. Can we eradicate rheumatic fever in the 2 İst century
Indian Heart J 2001 Jan-Feb; 53 (1): 25-34.
12)Rullan E, Sigal LH. Rheumatic Fever. Curr Rheumatol Rep 2001 Oct; 3(5):
445-52
13)El Said GM, Sorour KA. Acute Rheumatic Fever. İn The Science and Practice
76
of Pediatric Cardiology, Garson A, Bricker JT. Mcnamara DG, eds. Lea and
Febiger,Philadelphia/London, 1990: 1485-1500.
14)InVeasy LG, Hill HR. Immunologic and clinical correlations in
rheumatic fever and heart disease. Pediatr Infect Dis J 1997 Apr; 16 (4): 400-7.
15)Todd JK. Rheumatic Fever. in The Nelson Texbook of Pediatrics.
Behrman RE Kliegman RM, Jenson HB eds.W.B. Saunders Company, 16 "' edt,
Philedelphia, London/ Toronto / Montreal / Sydney / Tokyo. 2000: 806-810.
16)Dougherty S.C, Schmidt W.C: Current considerations regarding the prevention
of primary and recurrent rlıeumatic fever. Tlıe Medical Clinics of North America.
Sept 1963; 47:1301-14
17)Leading Article: Rlıeumatic fever and streptococcal infection. British
Medical Journal 2:717-8. Jun 17,1967
18)Braunwald E,; Heart Disease, A Textbook of Cardiovascular Medicine, Rlıeumatic
fever and other rlıeumatic diseases of tlıe heart, 1992; 56:1721-1730,
19)Sonyal S.K, Tlıopar M.K, Ahmet S.H, Hooya V. and Towari P: Initial attacks of
acute rheumatic fever during childhood in North India. Circulation Jan. 1974: Vol:
XLIX.
20) Halsey RH. Heart disease in children of school age. JAMA 1921; 77: 672-82
21)Ayoub EM, Majeed HA. Poststreptoccal reactive arthritis Curr Opin Rheumatol
2000; 12(4): 306-10
22)Quinn A, Kosanke S, Fichetti VA, Factor SM, Cunningham MW. Induction of
autoimmune valvular heart disease by recombinant streptococcal m protein. Infect
Immun 2001 Jun; 69 (6): 4072-8
23)Daie JB, and Beachey EH. Multiple heart cross- reactive epitopes of
streptococcal M-proteins. J. Exp . Med 1985;161: 113.
24)Hoffan TM, Rhodes LA, Pyles LA, Balian AA, Neal WA, Einzig S. Childhood
acute rheumatic fever: aco parison of recent resurgence areas to cases in West
Virginia. W V Med J 1997 ; 93(5): 260-3.
25)Sılber E.N., Katz L.N: McMillan Publishing Co.Heart Disease 1975;211-224
77
26)Gene H. Stolleman: Rheumatic fever in the 21sı Century Clinical Infectious
Diseases 2001;33:806-814.
27)Ayoub EM,Barrett DJ, Maclaren NK and Krish JP. Association of class II
human hıstocompaıibility leukocyte antigens vvith rheumatic fever. J. Clin. Invest
1986 ;77 (6): 2019
28)Reed WP. Streptococcal adherence to pharyngeal cells of children vvith
rheumatic fever. J. Infect. Dis 1980;142: 803
29)Williams RC. Changes in T Iymphocyte subsets during acute rheumatic fever. J
Clin Immunol 1982; 2(3): 166.
30)Ölmez U. Association of HLA class I and II antigens with rheumatic fever in
Turkish population. Scand J Rheumatol 1993; 22 (2): 49-52
31)Wedu BG, McGuire JW, Origin of the Aschoff body. Ann Rheu Dis 1963;
22:127-31.
32)Hutchins GM, Paige KT. Possible origin of cardial Aschoff bodies of rheumatic
fever from nerves. Johns Hopkins Med J 1973; 132 : 315-19.
33)Ki saal A, Gross BW, Franklin DW. Noninvasive detection of aortic insufficiency
in patients with mitral stenosis by pulsed Doppler echocardiography. J A Coll
Cardiol 1985; 5: 176-9.
34)Andy JJ, Soo ro RM. The changing incidence of juvenile mitral stenosis and
natural history of rheumatic mitral valvulitis in Al Baha, Saudi Arabia. Ann Trop
Pediatr 2001 ; 21(2): 105-9.
35) Hurst J.W,Lauge R.B, Schlant R.C., Wenger N.K: The heart 3rd ed., 1974.
McGraw Hill Comp:121-6
36) Feinstein A.R., Mossa R.: Prognostic significance of valvuler involvement in
acute rheumatic fever. N. Eng. J. Med 1959:260; 1001-1007
37) Wilson M.G. and Lubschez R: Recurrences rates in rheumatic fever. JAMA
1944: 126;477-480.
38) Coombs CF.The myocardial lesions of the rheumatic infection. Br. Med. J. ,
1907:2;1513-1514
39) Laura Mirkinson,MD: The diagnosis of rheumatic fever. Pediatrics September
78
1998, Review Vol. 19 No:9
40) Feinstein A.R., Spagnuolo M: The clinical patterns of acute rheumatic fever. A
reappraisal medicine 1962: 41;279-280
41) Feinstein A.R.and Spagnuolo M.. MD: Mimetic features of rheumatic fever
recurrences. N.En. J. Med 1960: 262;533-539
42) .Jones T.D. Jones Criteria (Revised) for guidence in the diagnosis of rheumatic
fever. Oct. 1965: Circulation Vol: XXXII.
43) Kuitner A.G,M.D and Florance F.Mayer: Carditis during second attacks of
rheumatic fever. N. Eng. J. Med 1963: 268;1259-61
44) Özcan R.Romatizmal Ateş ve Romatizmal Kalp Hastalığı, Kalp Hastalıkları
İstanbul 1983:601-619,.
45) Saxena A. Diagnosis of rheumatic fever: current status of Jones Criteria and
role of echocardiography. Indian J Pediatr 2000 Mar; 67 (3 Suppl): SI 1-4.
46) Carapetis JR, Currie BJ. Rheumatic fever in a high incidence population: the
importance of monoarthritis and low grade fever. Arch Dis Child 2001 Sep,
35 (3): 223-7.
47) Onat T.Akut romatizmal ateş ve romatizmal kardit Romatizmal Kardit. Cocuk
Sağlıği ve Hastalıklan Kitabı. Eksen Basin Yayin. Istanbul. 1996:588-595.
48) Wood H.F. and Maclyn Me Carty.: Laboratory aids in the diagnosis ot rheumatic
fever evoluation of disease activity. An. J. Med 1954. December: 768-773.
49) Rantz L.A., Randoll E., Rantz H.H.: Antistreptolysin "O", A Study of this antibody
in health and in hemolitic streptococcus respiratory disease in man. Am. J. Med
1948: 5:3-23
50) Roy S.B., Sturgis G.P. and Mossel B.F: Application on the antistreptolysin-o titer
in the evoluation of joint pain and in the diagnosis of rheumatic fever. TheN. Eng. J.
M 1956: 254:95-102.
51) Toronto A., Kleınberg E.. Feinstein A.R., Wood EI.F. et al: A long term
epidemiologic study of subsequent prophyloxis, streptococcal infections and
clinical sequelae. Ann. Int. Med 1964: 60 (Suppl):58
79
52) Kaplan E.L., Antony B.F., Chapman S.S, et al. The influence of site of infection on
the immune response to group A streptococci. J. Clin. Invest. 1970;49:1405-1417.
53) Carapetis J.R.. Currie B.J: Rheumatic fever in a high madence population: the
importance of monoarthritis and low grade fever. Arch. Dis. Child. 2001;85:223227.
54) Padmavatti S, Present status of rheumatic fever and rheumatic heart disease in
India . Indian Heart Journal 1995; 47:395-398.
55) Nydick I., Tong J., Stollemıan G.H., et al: The influence of rheumatic fever on
serum concentrations of the enzyme glutamic oxalacetic
Transaminase. Circulation1955; 12:798-806.
56) Iglesias -Gamarra A, Mendez EA. Cuellar ML. Ponce de Leon JH, Jimenez C,
Canas C, estrepo J, Pena M, Valle R, Espinoza LR. Poststreptococcal
reactive arthritis in adults: long-term follow-up. Am J Med Sci 2001 Mar; 321
(3): 173-7.
57) Bont L, Brus F, Dijkman - Neerincx RH. Jansen TL. Meyer JW. Janssen M. The
clinical spectrum of post -streptococcal syndromes with arthritis in children. Clin
Exp Rheumatol 1998 Nov-Dec; 16(6): 750-2.
58) Birdi N, Hosking M, Clulow MK, Duffy CM, Allen U, Petty RE. Acute
rheumatic fever and poststreptococcal reactive arthritis: diagnostic and treatment
practices of pediatric subspecialists in Canada. J Rheumatol 2001 Jul; 28 (7):
1681-8.
59) Bland E.F., Jones T.D: Rlıeumatic fever and rlıeumatic lıeart disease. A -twentyyear report on 1000 patients follovved since clıildhood. Circulation
1961:4; 836-843
60) Sanyal S.K., Tlıopar M.K., Ahmed S.H., Hooja V.: The initial attack of acute
rheumatic fever during childhood in İndia: a prospective study of the clinical
profile. Circulation 1974;49:7-12.
80
61) Morkowıtz M., Kuttner A.G., Massel B.F., et al: A comparision of the effect of
prednisone and acetylsabcylic and on the incidence of residual rheumatic heart
disease. New England. J.M 1960:260;895-902
62) United Kingdom and United States joint report on rheumatic heart disease: The
natural history of rheumatic fever and rheumatic heart disease ten
year report of a cooperative-clinical trial of ACTH, cortizone and aspirine. 1965.
Circulation:3 2:45 7-476.
63) Fodster F.P,Mc Eachern G.C., Miller J.H., et al: The treatment of acute rheumatic
fever wıth penicillin. JAMA 1944: 126;281-282
64) Watson R.F., Rothbord S., Swift H.F: The use penicillin in rheumaticfever.
JAMA 1944: 126:74-280
65) Sosslow M.S., Joblon J.M.. Jenks J.A, et al: A hemolitic streptococci in tonsiller tissue.
The efficiacy of penicillin. .An. J. Dis. Child 1962.; 103:19-26
66) Hung-Chi Lue, MD, DSC; Mei-Hwan Wu, MD, PhD; Jou Kou Wang MD, Fen Fen
Wu MD; and Yu Nian Wu, MD.: Three versus four week administration of
benzatine penicilline G: Effects on incidence of streptococcal infections and
recurrences of rheumatic fever. Paediatrics, 1996.
(ISSN 0031 4005) 984-988
67) Dundaroz R, Ulucan H, Denli M, Karapinar K, Aydin HI, Baltaci V.
Evaluation of DNA damage using the comet assay in children on long-term
benzathine penicillin for secondary prophylaxis of rheumatic fever. Pediatr Int
2001 Jun; 43 (3): 276-80.
68) Brandt ER, Good MF. Vaccine strategies to prevent rheumatic fever.
Immunol Res 1999; 19(1): 89-103.
69) Vasan RS, Shrivastava S, Vijayakumar M, Narang R, Lister BC, Narula J.
Echocardiographic evaluation of patients vvith acute rheumatic fever and rheumatic
carditis. Circuiation 1996 ,1; 94(1): 73-82.
70) Maheu B, Costes PO, Lionet P, Kamblock J, Papouin G, Mansourati J, Genet 1,
Blanc JJ. Contribution of doppler echocardiography to the diagnosis of the first
attack of acute rheumatic fever. Arch Mal Coeur Vaiss 1995; 88(12): 1833-9.
81
71) Miyatake K, Izumi S, Okamoto M. Semiquantitative grading of severity of mitral
regürtitation by reatime tvvo-dimensional doppier flow imaging doppler
tec.hnique.JAm Coll Cardiol 1986; 7: 82-88
72) Ben-Dov 1, and Berry E. Acute rheumatic fever in adults over the age of 45
years: anlysis of 23 patients together with a review of the literature. Semin.
Arthritis Rheum. , 1980:10;100.
73) Marques - Dias MJ. Mercadante MT, Tucker D, Lombroso P. Sydenham's
chorea. Psychiatr Clin North Am 1997 Dec; 20 (4): 809-20
74) Mercadante MT, Busatto GF, Lo mbroso PJ. Prado L. Rosario -Campos MC,
do Valle R, Marques -Dias MJ. Kiss MFI. Leckman JF. Miguel EC. The
psychiatric symptoms of rheumatic fever. Am J psychiatry 2000 Dec; 157
(12): 2036-8.
75) Malmborg P. Dahlstrom K, Kendahl GC, Lundell B, Eriksson B. Hildebrand H.
Rheumatic fever behind acute chorea in a young girl. A case
report.Lakartidningen 2001 Aug 22; 98 (34): 3545-9.
76) Liberman L, Hordof AJ, Alfayyadh M, Salafia CM, Pass RH. Torsade de
pointes in a chield with acute rheumatic fever. J Pediatr 2001 Feb; 138 (2): 280-2.
77) wallace MR, Garst PD, Papadimos TJ, et al. The returrı of acute rheumatic
fever in young adults. JAMA, 1989: 262; 2557
78) Yari M. Akut romatizmal ateş ve kardit görülme oram. AÜTF Uzmanlık Tezi 1980;
Ankara
79) Saraçlar M, Ertuğrul A, Özme Ş ve Ajun A. (1978) , Akut romatizmal ateş
insidansı ve romatizmal kalp hastalıklan prevalansı. Türk Kardiyoloji Derneği
Arşivi; 7, 50-55.
80) Maıkowitz M.: Nelson Textbook of Pediatrıcs 1987:10:539 -544
81) Myung K., Park. MD: Pediatric cardiology for practitioners: Normal Pediatric
Electrocardiograms. 1984:1;32 Acute Rheumatic Fever 4:205-219.
82) Cleonice de Carvalho Coellıo Mota and Zilda Maria Alves Meira: Rheumatic
Fever. Cardiol. Young 1999;9:239-248
83) MAlacartey A: Pediatric Cardiology acute and chronic rheumatic heart disease.
1987;50:1179-1195.
82
84) Madhuri V, Mathai E, Brahmadathan KN, Korula RJ, John TJ. An outbreak of poststreptoccal reactive arthritisİndian J Med Res 1997; 105: 249-53
85) Jain N, Lodha R, Kabara SK. Upper respiratory tract infeetions. indian J Pediatr
2001; 68(12): 1135-8.
86) Oğuz A, Gökalp A, Gültekin A, Tanzer F, İçağasıoğlu D, Gümüşer C. Sivas
yöresinde saptanan akut romatizmal ateş olgularının gözden geçirilmesi. C Ü Tıp Fak
Dergisi 1989; 11(1-2): 12-17.
87) Hosier DM. Resurgence of acute rheumatic fever, AJDC, 1987; 141: 730-732
88) Uchiyama N. Recurrence of rheumatic fever. Pediatrics 1985; 75(5), 991-992.
89) Veasy LG, Tani LY, and Hill HR. Persistence of acute rheumatic
fever in the
intermountain area of the United States. J. Pediatr. 1994:
124;9
90) Sukumar İP. Acute and chronic rheumatic heart disease. Pediatric Cardiol 1987;
2, 117-122.
91) Abbag F, Benjamin B, Kardash MM, al Barki A. Acute rheumatic
fever in southem Saudi Arabia. East Afr Med J 1998 May; 75 (5): 279-81.
92) Richmond P, Harris L. Rheumatic fever in the Kimberley region of
Westem Australia. J Trop Pediatr 1998 Jun; 44 (3): 148-52.
93) Giannoulia-Karantana A, Anagnostopoulos G, Kostaridou S,
Georgakopoulou T, ıpadopoulou A, Papadopoulos G. Chıldhood acute rheumatic
fever in greece: experience of the past 18 years. Acta Paediatr 2001 Jul; 90 (7):
809-12.
94) Halıcıoğlu O, Bakiler AR, Kozan M. Akut romatizmal ateşte rekürrens
ve kardiyovasküler hasar oranları. XXXVII. Türk Pediatri Kongresi Poster
Sunumu, 2001.
95) İmamoğlu A, Tutar HE, Atalay S, Öcal B, Altuğ N, Koçak G, Türkay S. Akut
ateşli romatizmal hastaların retrospektif incelenmesi ve Klinik ve ekokardiyoğrafîk
bulguların karşılaştırılması. Türk Kardiyol Dern Arş 1999;27:325-333.
96) Guilherme L, Weidenback W, Kiss M, Snitcovvsky R ve Kalil J.Association
human leukocyte 2 antigens with rheumatic fever or rheumatic heart
disease in a Brazilian population. 1991 Circulation 83: 1995-1998
83
97) Özkutlu S. Romatizmal aktif kardit tanılı hastaların Retrospektif incelenmesi,
Hacettepe, 1987 Ankara.
98) Todd JK. Rheumatic fever. in Behrman RE, Kliegman RM, Johnson HB(eds).
Nelson Textbook of pediatrics. 16 th edition, W.B. Saunders Company,
Pheladelphia,2000; 806-10.
99) Bernstein D. Rheumatic Heart Disease. in: Behrman RE, Kliegman RM,
Johnson HB (eds). Nelson Textbook of pediatrics. 16 th edition, W.B. Saunders
Company, Pheladelphia, 2000; pp: 1428-1430.
100)Saraçlar M, Ertuğrul A, Özme Ş. Romatizmal ateş insidansı ve romatizmal kalp
hastalığının prevelansı, Türk Kardiyol Dern Arş 1979;7: 50-53
101)Topaç H. 1982-1984 yılları arasında Ankara numune Hastanesin'de tedavi edilen
akut romatizmal ateşli 54 vakanın değerlendirilmesi. Ankara Numune hastanesi
uzmanlık tezi, 1985, Ankara
102)Ünal N. Romatizmal ateş reaktivasyonuna etki eden faktörlerin incelenmesi ve
korunmanın önemi. HÜTF Uzmanlık tezi, 1981, Ankara
103)Saltık L. 1974-1976 ve 1984-1986 dönemi akut romatizmal ateş olgularının
karşılaştırılması. HÜTF uzmanlık tezi, 1989, Ankara
104)WHO Study Group: Rheumatic fever and rheumatic heart disease. WHO Technical
Report Seri.es No:764, Cenova: WHO 1988. Edward E., FischaLM.D., Charles
W.Frank. MD and Marjorie T.Bellows
105)Wald ER, Dashefsky B, Feidt C, et al. Acute rheumatic fever in vvestern
Pennsylvania and the tristate area Pediatrics 1987:80:371
106)Feinstein AR, Massa R.: The Unlıeard Diastolic Murmur. in Acute Rheumatic
Fever. The Nevv England Journal of Medicine 1959:Vol
260:1331-1333.
107)Batmaz G.: Akut Romatizmal Ateş. Galenos 2000:31-36.
108)Wannamaker LAV. and Kaplan E.L: Acute Rlıeumatic Fever. Heart disease in
infants, clıildren and adolescents. Moos, Adams, Emmonoulides
1971; 515-532,.
84
109)Jansen TL, Janssen M, de Jong AJ, Jeurissen ME. Post-Streptococcal reactive
arthritis: a clinical and serological description, revealing its distinction fro acute
rheu atic fever. J Intern Med 1999 ; 245(3): 261-7.
110)Imamoğlu A.ankara’da ilkokul çocuklarında romatizmal kalp hastalığı
insidansı. türk Kardioioji Demeği Arşivi 1978:7:63-71
111)Ki em Oen MD: Comperatıve epidemiology of the rheumatic diseases in
children: Current Opinion in Rlıeumatology 2000; 12:410-414.
112)Koloğlu F., Yaprak I., Kansay S., Çağlayan S.: Çocuk yaş grubunda A grubu P
hemolitik streptokoksik üst solunum yolu enfeksiyonlarının penisilin deriveleri ile
tedavisi. SSK Tepecik Hastanesi Dergisi 1991:1(2):109-114.
113)Griffıths SP, and Gersony WM. Acute rheumatic fever in Nevv York City
comparative study of tvvo decades. J. Pediatr. , 1990: 116; 882
114)Veasy L.G. Rheumatic fever-T.Duckett Jones and rest of the history. Cardiol.
Young 1995;5:293-301.
115)Agarvval BL. Rheumatic fever: decline and resurgence. J Assoc.
Physicians(1994); 42, 175-176.
116)Karaaslan S, Oran B, Reisli I, Erkul I Acute rheumatic fever in Konya, Turkey Pediatr
Int 2000; 42(1): 71-5.
117)Oran B, Atabek E, Karaaslan S, Reisli Y, Gultekin F, Erkul Y. Oxygen free radicals
in ehildren with acute rheumatic fever. Cardıol Young 2001; 11(3): 285-8.
118)Giannoulia-Karantana A, Anagnostopoulos G, Kostaridou S, Georgakopoulou
T, Papadopoulou A, Papadopoulos G. Childhood acute rheumatic fever in Greece:
experience of the past 18 years. Acta Peadiatr 2001 ; 90(7): 809-12.
119)Ferrieri P.Acute Rheumatic Fever. The come -back of a disappering disease
(editorial). Am J Dis Child. 1987; 141,725-727.
120)Onwuchekura AL ve Uguawa EC.Pattern of rheumatic heart disease in
Nigeria.
Trop Doc 1997; 26:67 -69.
121)Stollerman GH. Acute Rheumatic Fever. Lancet 1997; 349:935 -954
122)Moheu B., Costes P., Lionet P. et al.: Contribution of doppler
echocardiography to the diagnosis of the fîrst attack of acute reumatic fever.
Ardı Mol. Coeıır Vais 1995; 88:1833-1839.
85
123)Cotrim C, Macedo AJ, Duarte J, Lima M. The echocardiogram in the first attack of
rheumatic fever in childhood. Rev Port Cardiol 1994 ; 13(7-8) : 581-6.
124)Minch L.L., Tani L.Y., Pagotto L.T., Shaddy R.E., Veasy L.G.: Doppler
echocardiography distinguishes between physiologic and pathologic silent mitral
regurgitation in patients with rlıeumatic fever. Clin. Cardiol. 1997;20:924-926
125)Padmavati S. Epidemiology of cardiovascular disease in India: I. Rheumatic heart
disease. Circulation 1962; 25: 703-7
126)Olivares M, Walter T, Hertrampf E, Pizarro F. Anaemia and iron deficiency
disease in children. Br Med Bull 1999; 55: 534-543
127)Pador E., Elster S.K: Studies of acute rheumatic fever in the adult. Clinical and
Laboratory Manifestations in thirty patients. Am. J. Med 1959:26;424-441.
128)Kaya Ali ersun.Akut romatizmal ateşin klinik ve labaratuvar bulguları(114
hastada) 2003-istanbul
Download