M. Meclisi B : 92 Türkiye, ödemeler dengesi açık vermiyen ve bu sebeple de döviz taleplerini kolaylıkla karşılıyabilen bir duruma geldiği zaman bu aksak­ lıklar önlenecektir, ama daha bir müddet Tür­ kiye'nin dış ödemeler dengesinin açık vermek­ te devam edeceği anlaşılıyor. BAŞKAN — Tamam, Sayın Bakan, buyu­ run. MALİYE BAKANI MESUT EREZ (De­ vamla) — Teşekkür ederim. (A. P. sıraların­ dan alkışlar) BAŞKAN — O. H. P. .Grupu adına Sayın Kemal Palaoğlu, buyurun. C. H. P. GRUPU ADINA MUSTAFA KE­ MAL PALAOĞLU (Sivas) — Sayın Başkan, sayın arkadaşlarım; huzurunuzu, kusa da olsa, tekrar işgale mecbur olduğum için müteessi­ rim. Sayın Bakanı zevkle ve istifade ile dinle­ dim. Üzerinde hemen her vesile ile ve derin bir hassasiyetle durduklarını anladığım ve müşa­ hede ettiğim birkaç konuya tekrar temas etme­ ye mecburum. Birincisi şu; Türkiye'nin ekonomik düzeni bahsinde Sayın Bakan, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının birtakım maddelerini bütçenin tümü görüşülürken de okumuşlardı, bugün de okuyarak, ekonomimizin bir karma ekonomi ti­ pi olduğu, aslında aynı şeyleri düşünüyor ve aynı şeyleri söylüyor olmamıza rağmen nasıl oluyor da anlaşamıyoruz, tarzında bir hayret ifadesi içinde, Sayın Bakan mensubu olduğu si­ yasi partinin bu bahisteki dünya görüşünü ve karma ekonomi anlayışını tekrar ifade buyur­ dular. Sayın arkadaşlarım; Sayın Bakanla ve siya­ si iktidarla aramızda karma ekonomi bahsin­ de bir terminoloji ihtilâfı yok. Karma ekono­ mi, iki öz Türkçe kelimenin yanyana gelmesiy­ le teşkil edilmiş bir kevram terminolojide bir ihtilâf yok, ama karma ekonomiyi şöyle anla­ mak veya böyle anlamak mümkündür. Bizim kanaatimiz öteden beri odur ki, Sa­ yın Bakan ve mensubu olduğu siyasi iktidar, karma ekonomiyi hem yurt gerçeklerine, hem de Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının hüküm­ lerine ve buyurduklarına uygun düşmiyece'k şe­ kilde anlamaktadır. Sayın Bakan, Anayasamızın 40 ncı madde­ sini ve onu takibeden maddelerini okuyarak, 30 . ö . 1970 O : 1 Türkiye'de bir karma ekonomi düzeninin var olduğunu özel teşebbüsün serbest olduğunu, özel girişimde bulunmanın, özel teşebbüste bu­ lunmanın serbest olduğunu ve bütün bunların karma ekonomi felsefesinin ve gerçeğinin te­ mellerini teşkil ettiğini ifade buyurdular. Anayasamızın 40 ncı maddesi var ve bunla­ rı söylüyor, ama Anayasamızın 36 ncı maddesin­ den başlıyarak 42 noi maddesine kadar varan ve ekonomik hayatı bütüniyle kavrıyan, anlat­ maya ve nitelemeye çalışan hükümlerinin ver­ diği genel espri şu; Türkiye'de özel girişimler­ de bulunmak serbesttir, doğru, ama Anayasamı­ zın bunu bile söylerken ve bu maddeyi bile ted­ vin ederken ve ekonomik hayatla ilgili her mad­ desinin her yerinde kamu yararından bahset­ miştir ve önşart olarak kamu yararını koşmuş­ tur. Özel girişimin, özel teşebbüsün alabildiğine serbes olabildiği, özel teşebbüs için emredici olmıyan bir kalkınma plânı felsefesi içindeyiz, ama plân disiplini dahi bahis konusu olmıyan bir cemiyette, özel teşebbüsün hiçbir kayıt ve şart tanımadan ve hiçbir şart ve kayıt koşul­ madan alabildiğine serbes girişimlerde buluna­ bileceğini sanmak, çağımızdan bir yüzyıl geriye dönmekten başka bir anlama gelmez. Eğer böy­ le olsaydı, Türkiye Cumhuriyeti'Anayasası her vesile ile kamu yararından bahsetmez ve her ve­ sile ile bunu bir baş şart, bir önşart olarak öne sürmezdi. Demek ki, Türkiye'de karma ekonomi düzeni vardır, ama ekonominin hâkim tepeleri kamu kesiminin elinde olacaktır, özel girişim serbes olacaktır, fakat bir plân disiplini içerisinde serbes olacaktır, özel girişim serbes olacaktır, ama kamu yararı ile çelişmeden, kamu yaran ile tenakuz haline düşmeden serbes olacaktır. (Bütün bunları unutarak veya bilmez görüne­ rek, Türkiye'de plân disiplini bir yana, kamu yaran bir yana, alabildiğine lûtufkâr ölçüler içinde, alabildiğine serbes bir özel girişim hür­ riyetinden ve bunun üstüne oturtulmuş bir eko­ nomiden bahsetmek bir yüzyıl geriye dönmek­ ten başka bir anlama gelmez. O takdirde şunu tekrar söylemeye kendimi nıeöbur sayacağım, siyasi iktidar klâsik piyasa kanunlariyle ve klâsik piyasa mekanizmasiyle bu memleketin kalkınabileceğini, ayakta durabile­ ceğini sanıyorsa, çok yanılıyor. Bütün bunlar — 1121 —