neo-liberalizmin kadınlarla dansına ilişkin feminist bir okuma

advertisement
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi
The Journal of International Social Research
Cilt: 9 Sayı: 43
Volume: 9 Issue: 43
Nisan 2016
April 2016
www.sosyalarastirmalar.com
Issn: 1307-9581
NEO-LİBERALİZMİN KADINLARLA DANSINA İLİŞKİN FEMİNİST BİR OKUMA
A FEMINIST STUDY RELATED TO NEO-LIBERALISMS’ DANCE WITH WOMEN
Derya ŞAŞMAN KAYLI∗
Öz
Bu çalışmada, neoliberalizmin temel paradigmaları, feminist teoriden hareketle, yeniden okunacaktır. İnsanlığın refahını
artırmak için, uluslar arası düzeyde özel mülkiyet hakkının, bireysel özgürlüğün, ticaret ve piyasa serbestliğinin öncelendiği, özünde
ekonomi politik kuramı olan neo-liberal söylemin, ataerkil ideolojiye eklemlenme süreci tartışılarak, neo-liberalizmin istihdam
politikalarının cinsiyetlerle kurduğu ilişki toplumsal cinsiyet perspektifinden değerlendirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Neoliberalizm, Kadın Emeği, Beden, Feminizm, Toplumsal Cinsiyet.
Abstract
In this study, the basic paradigms of neo-liberalism will be read with reference to feminist theory. In this context, in order to
increase the welfare of humanity; the junction process of the neo-liberal discourse which has the political economy theory in itself and
prioritized with the right of private property, individual freedom, market and trade openness index at an international level with
paternalistic ideology will be evaluated. The question of “How the Neo-liberalisms’ politics of employment is related to gender” will be
brought forward in the perspective of gender mainstreaming.
Keywords: Neo-liberalism, Women Labour, Body, Feminism, Gender Mainstreaming.
GİRİŞ
1980’lerden itibaren neo-liberal söylem, küreselleşme, piyasalaşma, ekonomik kalkınma, sosyal
devlet harcamalarının kısılması, esnek üretim gibi argümanlarla, toplumsal yaşamın hemen hemen tüm
pratiklerine entegre olmuştur. Neo-liberalizm, liberalizmden farklı olarak, bireye ait öznel ihtiyaçların,
isteklerin, bedenin, sağlığın, güzelliğin aynı piyasa gibi düzenlenmesi gerektiğini vurgulamaktadır
(Bauman 1999, Gamble 2006, Robertson 1999). Neo-liberal söylemin ısrarla altını çizdiği nokta, bireylerin
kendi yaşamlarını seçme özgürlüğüne sahip olduğu, özgürlüğün getirisinin de bedelinin de bireyin
seçimlerinden kaynaklandığıdır. Böylece neo-liberal söylem, temel paradigmaları çerçevesinde, sürekli
gelişen teknolojilerle toplumsal yaşamı düzenleyip denetlemek, dönüştürmek ve yeniden üretmek için
tüketim politikalarını ön plana çıkarmakta bireysel değeri ve değersizliği üretim üzerinden değil tüketim
üzerinden kurmaktadır.
II. Dünya Savaşı’ndan 1970’li yıllara kadar sağlık, eğitim, istihdam, barınma, kentsel altyapı ve
sosyal güvenlik gibi hizmetler, sosyal devletin temel hizmetleri arasındayken yaşanan ekonomik krizlerle bu
uygulamalar, eleştirilmeye başlanmıştır (Acker 2004). Sosyal adalet çerçevesinde dezavantajlı, korunmaya ve
desteklenmeye ihtiyaç duyan kişi ve gruplara sosyal devlet tarafından sağlanan ucuz ya da bedelsiz
hizmetler, sunulan kesimi bedavacılığa ve tembelliğe alıştırdığına yönelik eleştirel söylemler dolaşıma
girmiştir (Harvey 2004 , Scoot 2013, Oksala 2013). Sosyal devlet, sosyal refah, sosyal güvenlik, sosyal hizmet
uygulamalarından uzaklaşılmış, sosyal harcamalar kısılmış, emek yoğun iş gücünden teknoloji yoğun
döneme geçiş başlamıştır. Bu süreçte, Özellikle 80’lerden sonra, neoliberal küresel söylem hemen hemen tüm
dünyada uygulanmaya başlanmış ve sosyal devletin alanları piyasanın ilkeleri doğrultusunda
düzenlenmiştir (Mütevellioğlu ve Sayım 2009, Rottenberg 2013). Bu çerçevede, talep temelli Keynesyen
politikalar yerini, arz yanlı, piyasa merkezli söylemlerle inşa edilen neoliberal politikalara bırakmıştır (Koray
1995, Savran 2008, Yeldan 2008). Böylece kamu hizmetlerinin sunumunda yeni bir döneme girilerek, devletin
geniş kitlelere verdiği, ekonomik, sosyal ve kültürel hizmetler sınırlandırılmıştır (Brown 2005). Bu süreçten
sonra, sermaye sahipliğinin tekelinde, onların talepleri çerçevesinde, piyasalaştırılan toplumsal yaşam,
metalaştırılan ihtiyaçlar, kazanç ve kâr merkezinde tanımlanmış, sosyal devlet küçültülerek, ücretsiz kamu
hizmetleri özel sektöre devredilmeye başlanmıştır (Polanyi 2003, Bauman 1999, Chomsky 2001). Devlet,
ekonomik ve toplumsal yaşama müdahale eden bir aktör olarak değil, sadece kapitalist üretim ilişkilerinin
∗
Yrd. Doç. Dr, Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu Sosyal Hizmet Bölümü
- 1322 -
düzen içinde sürdürülmesinin gözetimiyle görevlendirilmiş ve devlet artık koruyan, temel ihtiyaçlara
yönelik hizmet üreten, rolünden uzaklaştırılmıştır.
Piyasa ekonomisi merkezinde kullanılan söylemin; rekabet, verimlilik, toplam kalite, esneklik gibi
işletme değerleri toplumsal yaşamın tüm alanlarda etkin olmaya başlamıştır. Özellikle de sermayenin
ihtiyaçlarının ve taleplerinin neoliberal politikalarla dünya ekonomisine hâkim kılınması, küresel sermayeyi
ön plana çıkarmış, piyasanın özgürlüğü, devletin temel ilkeleri arasında yer almış ve devletin kendisini
piyasalaştırmıştır (Yeldan 2008, Bergero 2001). Devlet, uygulama ve düzenlemelerinde kamu yararından
önce, küresel sermayenin düzenlemelerini öncelikli kılan politikalar uygulamaya başlamış, devletin kamu
yükümlülükleri gerileyerek, sosyal siyasal ve ekonomik haklar kırpılma sürecine girmiştir (Savran 2008,
Cornwal, Gideon ve Wilson 2008). Sermayenin küreselleşmesiyle ekonomik büyüme, sanayi sektöründen
hizmet sektörüne kaymış, sanayi sektörünün küçülmesi, istihdam kapasitesini daraltmış, aratan işsizliği
hizmet sektörü karşılayamamıştır. Dolayısıyla yüksek ücretli ayrıcalıklı azınlığı oluşturan uzmanlarla düşük
ücretli iş güvenliğinden faydalanamayan vasıfsız işgücünde oluşan ikili istihdam yapısı arasındaki mesafe
giderek uzaklaşmıştır (Harvey, 2004; Held, Mcgrew ve ark, 2008).
Kuşkusuz toplumdaki hiçbir sınıfa benzemeyen, farklı ezilme ve tahakküm biçimlerini
deneyimlemek durumunda kalan kadınlar için neo-liberal söylemin yukarıda tartışılan kurgusu hiç de adil
olmamıştır. Bu bağlamda bu kurguyu ayrıntılarıyla ele almak için öncelikle Feminist tarihçi Joan Scott'un
1986 yılında yaptığı tespite gönderme yapmak gerekmektedir. Scott (2013), kadın tarihinin sadece bir
eksiklikler tarihinin tamamlanması olamayacağının altını çizmiş ve var olan tarihe kadınları eklemlemeyi
değil, toplumsal cinsiyeti analitik bir kategori olarak kullanıp toplumsal yaşamdaki cinsiyetli kavramlara
müdahale etme çağrısını dillendirmiştir. Bu çağrı, feminist tarih yazımına dair feminist metodolojiyi
kullanan sosyal bilimlerde önemli bir alana karşılık gelmiş ve feminist metodolojide önemli tartışmaları
beraberinde getirmiştir. Scaott’un çağrısından hareketle bu makalede neo-liberal söylemin, kadın
kurgusunun değerlendirmek için, toplumsal cinsiyet perspektifinden, neo-liberalizmin ataerkil ideolojiyle
kurduğu ilişki, istihdam politikaları etrafında tartışmaya açılmıştır.
Ataerkil İdeolojiye Eklemlenen Neoliberal Politikalar
Neoliberalizmin öznesi, ekonomi temelinde tanımlanan ve çevresinde değişen koşullara göre
kendini ayarlayabilen/dönüştüren homo economicus’tur Neoliberal politikaların homo economicustan, beklediği
elindeki kaynakları en iyi şekilde kullanması, refah düzeyini en üst seviyeye çıkarması ve her daim kişisel
çıkarlarını gözetmesidir. Neoliberal özne çalıştığı şirketle kendini bütünleştirir, kârı maksimize etmek için,
risk alır, rekabet halindedir ve ortaya çıkabilecek tüm başarısızlıkları üstlenir ve bu öznenin haz ve üretim
üzerinden kendini tanımlaması beklenir (May, 2012: 99; Wilson, 2011). Bu tanımlamada neoliberal öznenin
kadından ziyade erkeği işaret ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Neoliberal öznenin kadını niçin
tanımlamadığı sorusunun cevabını, neoliberalizmin ataerkillikle kurduğu ilişkide aramak mümkündür.
Feminist teoride, erkekle kadın arasındaki iktidar ilişkilerini görünür kılmak, bunun yanında erkek
egemen toplumu tanımlamak için kullanılan ataerkinin kökeni, kapitalizm öncesine dayanmaktadır. Ataerki,
feminist teoride kadının cinselliğinin ve emeğinin tahakküm altına alınıp denetlediği, eşit olmayan cinsiyet
ilişkilerinin kurumlaştığı toplumsal örgütlenme biçiminin kavramsallaştırılması olarak kullanılmaktadır
(Jackson 2006). Aynı zamanda aile üzerinden mülkiyetin aktarılması ya da paylaşılmasıyla her türlü
üstünlüğün erkeklere verildiği bir toplumsal örgütlenme şeklidir. Bhasin ve Khan (2003), ataerkinin bir
sistem olduğunu ileri sürerek “erkeklerin ailenin tüm bireylerini, mülkleri ve iktisadi kaynakları denetim
altında tutma ve önemli karlar verme yetkisine sahip olduğu toplumsal sistem olduğunun altını
çizmişlerdir. Bu toplumsal sistem erkeğin kadından üstün olduğu inancından hareketle, kadınların erkekler
tarafından denetlenmesini mümkün ve zorunlu kıldığı gibi, kadınları erkeğin mülkünün bir parçası”
saymaktadır. Dolayısıyla Feminist literatürde ataerki kavramı, erkeklerin kadınlar üzerindeki iktidarını
sorgulamak için kullanılmaktadır (Çakır 2007, Jaggar 1988). Patriarki teorileri de özellikle erkeklerin
toplumsal, ideolojik, cinsel politik ve ekonomik egemenliğinin ortaya çıkışını ve sürdürülüşünü açık ya da
örtük olarak açıklamaya yönelen teorilerdir. Ataerki, temelde erkeklerin kadınlar üzerindeki egemenliğine
gönderme yaparken, diğer yandan da iktidarın kullanımını ve denetimini elinde tutan ve erkeklerin
hiyerarşik özelliklerine ve bu iktidarı meşrulaştıran ideolojilere de gönderme yapmaktadır. Elisabeth
Badinter’e (1992: 86) göre ataerkillik “yalnızca erkek akrabalığına ve babanın gücüne dayalı bir aile biçimini
anlatmaz. Söz konusu terim aynı zamanda kaynağını babanın iktidarından alan her tür toplumsal yapıyı
anlatmak içinde kullanılır. … En mutlak biçiminde ataerkil toplumun ayırıcı özelliği kadın cinsselliğinin çok
sıkı denetlenmesidir” Dolayısıyla ataerki kavramının bu şekilde kullanımı, kadın ve erkek arasında kurulan
iktidar ilişkilerinin kamusal yaşamın yanı sıra ailede, cinsel ilişkilerde de sürdürüldüğüne dikkat çekmiştir.
Ayrıca Ramazanoğlu’na (1998:58) göre; kadınlar üzerindeki erkek iktidarının tanımlanmasında bu kavram
kullanılmaktadır ama aynı zamanda “erkeklerin kadınlar üstündeki iktidarını adlandıran bir kavram
değildir aynı zamanda erkeklerin bu iktidarı neden elde ettiklerini ve onu nasıl sürdürdüklerini açıklama
- 1323 -
gereğini beraberinde” getirmektedir. Erkek egemenliğini ve erkek egemen sistemin, iktidar ilişkilerini
tanımlayan kavramı bu şekliyle, radikal feministler, feminist teoriye kazandırmıştır. Kavram daha sonra
Marxist ve sosyalist feministler tarafından, kapitalist üretim ilişkileri çerçevesinde ele alınmıştır (Hartman
2006). Dolayısıyla ataerkiliğin maddi temellerinden olan, erkeklerin kadınların iş gücü üzerindeki denetimi
ile evlilik, çocuk bakımı, ev işiyle, kadınların erkeklere ekonomik bağımlılığı arasında ilişki kurularak, bu
ilişkinin kurumlar aracılığıyla nasıl meşrulaştırıldığı sorgulanmıştır. Böylece erkeklerin kadınlara egemen
olma durumunun yaygınlığına dikkat çekilerek bu durumda değişik kültürlerin, ekonomilerin ortak
deneyimlerine dikkat çekilmiştir.
Ataerkil toplumlarda eril ideolojiyle biçimlendirilmiş cinsiyete dayalı işbölümü, iktidar ve hiyerarşi
temelinde kadınların ve erkeklerin yaptığı işleri farklılaştırmaktadır. Kadın, ev içi alanın, çocuk, hasta yaşlı
bakımı gibi hizmet ağırlıklı işlerine uygun görülürken erkek kamusal olanla birleştirilerek ev içi alanın
hizmet ağırlıklı işlerinden muaf tutulmaktadır. Cinsiyet farklığına dayalı biçimlendirilen bu iş bölümü,
toplumsal faydadan yararlanma durumunda kadınları dezavantajlı hale getirerek eğitim, sağlık, çalışma ve
siyaset gibi alanlarda eşitsizliklere neden olmaktadır. Bu noktadan toplumsal cinsiyet rolleri bir toplumun
kültürüyle, ahlak sistemleriyle, dini yapılanmasıyla, gelenek ve görenekleriyle, cinsiyet rejimiyle,
demokratik sistemlerin işleyişiyle biçimlendirilmekte ve hangi cinsiyetin hangi kaynaklara ve ayrıcalıklara
sahip olacağını belirlemektedir. Toplumsal cinsiyet rolleri, kimliklerin inşa sürecini etkileyerek, bir cinsiyeti
diğerinden daha dezavantajlı hale getirirken, temel hakların kullanılmasında ve toplumsal olanaklardan
yararlanma durumunda eşitsizliğe yol açmaktadır. Ataerkil düzenden kaynağını alan bu eşitsizliklerin,
neoliberal politikalarla daha da güçlendiğini söylemek gerekmektedir (Fraser 2013).
Çünkü neo-liberal piyasa politikaların iş gücü piyasaları, kadınla erkek arasında bir seçim yaparak
tercih durumunu neredeyse değişmez bir kurguyla erkekten yana kullanmaktadır (Larner 2000). Kadınlar ev
içi hizmet ağırlıklı işlerden birinci derecede sorumlu turulduğu için, profesyonel mesleklerde
uzmanlaşamakta, yarı zamanlı ya da daha düşük nitelikli işlerde çalışmak durumunda kalmaktadırlar
(Savran, 2009; Acuner, 2008; Bhasin, 2003). Dolayısıyla ev içi alandaki kadınların maruz kaldığı iktidar ve
tahakküm ilişkileri kadınları iş gücü piyasalarında güçsüzleştirmektedir. Böylece hizmet işleri kadın
tarafından ücretsiz olarak aile içinde gerçekleştirilirken, aynı zamanda çocuk, hasta yaşlı bakımını, ev içi
alanın hizmet yükünü sırtlanmak durumunda kalan kadın, profesyonel iş piyasalarında, söz konusu
işlerden muaf tutulan erkekle aynı şartlarda yer almakta ve erkeğin gösterdiği başarıyı göstermekte güçlük
çekmektedir. Neo-liberal söylem tarafından işlevsel bir şekilde kullanılan ataerkil ideolojinin yapılandırdığı
toplumsal cinsiyet rolleri, alenin diğer üyelerine özellikle kız çocuklarına transfer edilmekte bu durum
kadınların kamusal yaşamda güçsüzlüğünü pekiştirmektedir .
Neo-liberal politikalarla, üretim/çalışma biçimlerinin esnekleştirilmesi, yeni istihdam alanları ortaya
çıkarmış, güvenceli, uzmanlaşmaya dönük kadrolu işler yerini, niteliksiz iş gücü istihdamını ön plana
çıkaran güvencesiz işlere bırakmıştır (Hall 2011). Gereksinim duyulan uygun ucuz iş gücünü karşılamak
için kadınlar unutulmamış, ataerkil ideolojinin aile ve kadın kurgusu göreve çağrılmıştır. Çünkü ataerkil
ideolojide kadının çalışmasına, aile içindeki anne, eş ve hizmet odaklı işleri de yapması kaydıyla engel
konulmamaktadır. Kadınların ev bütçesine katkıda bulunmak için yaptığı parça başı işler, ev içi alanın
hizmet ağırlıklı işlerini kesintiye uğratmadığı, kamusal alandan ziyade özel alanda gerçekleştirildiği için
ataerkil ideolojinin kadın kurgusunu desteklemektedir. Kadınların ev içinde harcadıkları hizmet odaklı işler
görünmezleştirilip, harcanan emek de değersizleştirilirken, yapılan parça başı üretim ise aile bütçesine
yardım olarak tanımlanmaktadır. Böylece neo-liberal politikalar ataerkinin biçimlendirdiği toplumsal
cinsiyet rollerini işlevsel bir şekilde kullanarak kadınlar üzerinden düşük, güvencesiz çalışma koşulları
genelleştirmektedir.
Gıda, konut, istihdam, eğitim, sağlık hizmetleri ve sosyal güvenlik hizmetlerine erişim haklarından
uzaklaşan neoliberal söylemde kadınlar, yoksulluğun şiddetini erkeklerden daha yoğun yaşamaktadırlar.
Yoksulluğun neoliberal politikalarla temel bir sorun haline geldiğini ve küreselleştiğini söylemek
mümkündür. Ancak kadınların yoksulluğu diğer dezavantajlı gruplardan daha şiddetli ve derin yaşadığını
vurgulamak gerekmektedir. Dünyada yoksul 1,5 milyardan fazla insanın %70'ini kadınlardan
oluşturmaktadır (Ecevit, 2003). Kadınları bu durumunu tanımlamak için, yoksulluğun kadınlaşması kavramı
ilk olarak Pearce tarafından 1978 yılında kullanılmaya başlanmıştır1 (Pearce 1978). Kavram kadınların devam
eden yoksulluğunu tanımlamak ve kadınların erkeklerden daha farklı biçimlerde yoksulluğu yaşadığını
ortaya koymak için 1995’e kadar çalışmalarda yer almış, 1995 yılında 4. Dünya Kadın Konferansı Eylem
1
“yoksulluğun kadınlaşması” kavramı, söz konusu yıllarda Amerika’da yoksulların 2/3’nün kadınlardan oluşması giderek kadınların
istihdama katılmasına karşın, 1950-70 yılları arasında ekonomik şartlarının daha da ağırlaşmasını ve kötüleşmesini görünür ve tartışılır
kılmak için kullanılmıştır.
- 1324 -
Planı’nda “Yoksulluğun Kadınlaşması” kavramı kullanılmıştır. Kavram, yoksulluğu sadece gelir ve
kaynakların yetersizliğiyle ilişkisi çerçevesinde değil, yoksulluktan kaynaklanan, toplumsal dışlanma,
mahrumiyet güçsüzlük gibi dezavantajlı durumlara da dikkat çekmektedir (Peterson 1987). Belki de en
önemli nokta, kadınların içinde yaşamak zorunda kaldığı koşulların yoksulluğu bir sonraki kuşağa
aktarmasıdır2.
Yoksullukla cinsiyet arasındaki ilişkiyi inceleyen Sapancalı (2005), Hollanda hariç erkeklerde %14
olan yoksulluk riskinin, kadınlarda %17 olduğunu, kadının ebeveyn olduğu ailelerde yoksulluk riskinin %35
gibi yüksek bir orana karşılık geldiğini özellikle İngiltere ve Hollanda’da çocuklu ebeveynlerin sadece kadın
olduğu ailelerin yarısının yoksul olduğunun altını çizer. Dünya Bankasının (World Bank, 2010) verilerine
göre; kadınların işgücüne katılımını %62’lik bir oranla Norveç, %60 ile Danimarka ve %59’luk bir oranla da
İsveç izlemektedir. Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranının ise %28’de kaldığı göze çarpmaktadır.
Türkiye, kadınların işgücüne katılım oranı Yemen, Mısır, İran, Irak, Pakistan ve Lübnan gibi ülkelerin
arkasında 16. sıraya yerleşmiş durumdadır (Kılıç ve Öztürk 2014). Avrupa Birliği ülkelerinde, Amerika’da,
işsizlik sigortası, çocuk sayısı, yaş grubu ve demografik faktörler işgücüne katılımı belirleyen faktörler
olarak tespit edilmiştir (Balleer, Gomez ve Turunen 2009, Croda, Kyriazidou ve Polycarpou 2011, Herbst ve
Burt 2008). Gelişmekte olan ülkelerde ise; yaş, eğitim, medeni durum, çocuk sayısının yanı sıra toplumsal
cinsiyet rolleri, iş gücüne katılımı belirlemektedir (Jütting ve Morrison 2009, Contreras ve Gonzalo 2010).
İstatistiklerin ve yapılan çalışmaların da gösterdiği gibi kadın yoksulluğunun şiddeti o toplumun
gelişmişlik durumuyla ve cinsiyet rejimiyle iç içedir(Fidan 2016). Türkiye’de işten çıkarılmalara ilk kadınlar
maruz kalmaktadır. Bu durum, kadınların ve çocukların geçimlerini, kocaların, babaların gelirine bağlayan
ataerkil üretim ilişkilerinin yerleşikliğini göstermekte ve kadınların kolaylıkla istihdam piyasalarından
uzaklaştırılabileceği söylemektedir. Korunmasız istihdam grubundaki çalışanlar kendilerini iktisadi
durgunluk dönemlerinde koruyacak sosyal güvenlik ve güvence ağlarından yoksun olduklarından ve
genellikle bu tür dönemlerin olumsuz etkilerini bertaraf edecek yeterli tasarrufları yapabilecek gelire sahip
olmadıklarından, bu istikrarsız çalışma biçimi ile yoksulluk arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır
(Antonopoulos & Memiş, 2009:103). Kadın istihdamına ilişkin yapılan çalışmalar, Türkiye’de birçok
işkolunda kadınların erkeklerden %20-30 oranında daha az ücret aldıklarını, kadınların aldığı ücret,
erkeklerin tarım alanında %8.1’ine, imalatta %33.8’ine ve hizmetlerde %69.2’sine karşılık gelmektedir
(Toksöz 2012 , Özer ve Biçerli 2003- 2004). Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranları üzerinde medeni
durumun, çocuk sayısının, eğitim durumunun, demografik faktörlerin ve toplumsal cinsiyet rollerinin etkili
olduğu vurgulanmaktadır (Dayıoğlu & Kasnakoğlu, 1997; Dayıoğlu, 2000; Berber & Eser, 2008). Bu
çerçevede neo-liberal politikalarla derileşen yoksullukla mücadele etmek için sosyal devletin güçlenmesi ve
istihdamın desteklenmesi çok önemlidir (Kapar 2005, Şenses, 2006).
Neoliberal Politikaların Cinsiyeti
Toplumsal cinsiyet kavramı, bir analiz kategorisi olarak, toplumdaki erkekler ve kadınlar arasındaki
farkı gösteren, eşitlikleri/eşitsizlikleri deşifre eden, bir bakış açısı sunmaktadır. Kadınlık ve erkeklik
durumlarının belirleyicisi olan toplumsal cinsiyet rolleri, cinsiyetlerin kimlikleri ve aidiyetlerini inşa ederek
kadınların ve erkeklerin nasıl davranıp nasıl hissedeceğini belirlemektedir. Bu çerçevede kadınların ve
erkeklerin görev alanları belirlenerek, kadınlar ev içi alanda erkekler kamusal alanda
konumlandırılmaktadır.
Toplumsal cinsiyet, kadınlarla erkekler arasındaki farklılıkların toplumsal düzlemde kurulmuş
yönlerine dikkat çekmektedir”. Toplumsal yaşamda bireyler, içine doğdukları toplumun, kültürel kodlarını,
geleneklerini, göreneklerini, dinsel gereklilikleri, ahlaki olarak yanlışlarını ve doğrularını doğar doğmaz
deneyimlemeye başlamaktadırlar. Dolayısıyla cinsiyete özgü roller o toplumun cinsiyet rejiminin
beklentileri doğrultusunda şekillenmektedir. Bu çerçeve toplum, devlet ve kurumları, aile, daha doğar
doğmaz kız ve erkek bebeklere, nasıl davranacaklarına dair beklentileri kodlamaya başlamaktadırlar. Bu
çerçevede Scott’a göre; (2007) Toplumsal cinsiyet, cinsler arasındaki kavranabilen farklılıklara dayalı
toplumsal ilişkilerin kurucu öğesidir ve toplumsal cinsiyet iktidar ilişkilerini belirgin kılmanın asli yoludur.
Başka bir deyişle toplumsal cinsiyet, kadınlık erkeklik tanımlamalarının oluşmasında hangi cinsin belirleyici,
aktif, avantajlı, iktidar sahibi olduğunu göstermektedir.
Yoksulluğun artmasıyla ilişkili olarak, kadınların daha fazla yoksullaşması, yoksulluğun kadınlar tarafından nasıl yaşandığı,
toplumsal cinsiyet dengesi ve yoksulluğun yeniden kavramsallaştırılması olarak ele alınmış(Farrell ve Caitlin 2003), kavramın
yaygınlaştırılması ve uluslararası platformlara taşınmasında, feminist hareketin, kadınların ev-içi yaşamla ilgili yoksunluklarını ve
onların ev içinde ücretsiz yaptıkları işleri görünür hale getirme çabalarının rolü büyük olmuştur.
2
- 1325 -
Diğer bir deyişle toplumsal cinsiyet; biyolojik cinsiyetten farklı olarak toplumsal ve kültürel olarak
belirlenen ve dolayısıyla içeriği toplumdan topluma olduğu kadar tarihsel olarak da değişebilen cinsiyet
konumu ya da cins kimliği dir” (Berktay, 2000:16). Berktay’ın da vurguladığı olmayan güç ilişkileri cinsiyete
dayalı işbölümüyle sürdürülmektedir. Bu iş bölümüyle iki cinsiyet birbirinden farklı alanlarda, farklı işleri
deneyimlemektedirler. Erkekler güç ve iktidar ilişkilerinin sürdürüldüğü kamusal alana yönlendirilirken,
kadınlar doğalarına gönderme yapılarak özel alana hizmet ve bakım ağırlıklı işlere yönlendirilmektedirler
(Kaylı 2009). Böylece paranın ve erkin kullanımı erkeğin tekelinde olduğu için, erkekler kamusal yaşamdaki
rekabetçi profesyonel mesleklerini gerçekleştirmek için her türlü eğitim olanaklarından ve iş tecrübelerinden
faydalanabilmektedir. Buna karşın kadınlar, özel alanda insan hakları da dâhil çoğu hakkını
kullanamamakla birlikte, toplumdaki fırsatları erkeklerle eşit paylaşamamaktadırlar. Bu durum toplumda
gündelik yaşamın hemen hemen her alanında cinsiyet ayrımcılığına neden olmaktadır3.
Toplumsal cinsiyet rolleriyle ilişkili olarak, toplumsal cinsiyet eşitsizliği artıkça yoksulluğun da
arttığı, ev içi alandaki hane gelirinin dağılımında, kredi olanaklarına ulaşmada, mülkiyet üzerindeki söz
sahipliğinde kadınların dezavantajlı olduğunu söylemek gerekmektedir (Ecevit, 2003). Hem cinsiyet
rollerinin en temel beklentileri ev içi alan bakım ve hizmet ve yeniden üretim olarak kurgulanan kadınlar,
yüklenen bu sorumluluklar karşısında, işgücü piyasalarının da cinsiyetçi kurguyla inşa edilmesiyle de ilişkili
olarak, iş piyasasında yer almakta zorlanmaktadır. Bu durum onları yoksulluğa karşı korunmasız
bırakmakta ve yoksulluk kadınlar arasında kronikleşmektedir (Pearce 1978, Farrell ve Caitlin 2003). Neoliberal politikalarla küçülen sosyal devlet ve sosyal hizmet kadınların artan sorunlarına cevap verememekte,
kadınlar destek alabileceği aile ve bulundukları küçük grup dışına çıkamamaktadır. Ortaya çıkan bu durum
ataerkil aile modelini güçlendirerek kadını aile içinde tanımlamasını sürekli hale getirmektedir.
Kadınlar için kurgulanan çocuğun bakımı, yetiştirilmesi, sevgi ve itaat kavramlarıyla
ilişkilendirilerek doğallaştırılmıştır (Benhabib, 2015). Öyle ki çocuk doğurmak kadar kadınların çocuk
yetiştirmesi de kadınların görev alanları arasında görülerek baba evdeki bakım ve hizmet işiyle bağlantılı
düşünülmemiştir (Ecevit, 2000). Kadından bir sonraki güne iş gücünü hazırlamak beslemek, yıkamak
bakmak yetiştirmekle ilgili rolleri üstlenmesi beklenmiştir. Yaşlı hasta engelli bakımında aynı şekilde
kadının görev alanı içinde tanımlanmıştır. Toplumsal cinsiyet rolleri gereğince ev içi emeğin karşılığının
olmaması hem patriarkanın hem de kapitalizmin ekmeğine yağ sürmektedir. Dolayısıyla bakım ve hizmet
işleri pazarın ihtiyacı olan iş gücünün karşılanmasında ve bu iş gücünün devamının garantiye alınmasında
vazgeçilmez bir işlevi üstlenmektedir.
Toplumsal cinsiyet temelinde gerçekleştirilen iş bölümü Molyneux’un (1992:119) da vurguladığı gibi
teknik bir iş bölümü olmaktan ziyade erkekleri yüksek ücretli ve yüksek statülü işlere yönelterek kadınların
erkeklere bağımlılığı garanti altına alınmakta, kadınların daha düşük ücret ve statülü işlerde çalışmaları
sağlanmaktadır. Çalışma yaşamında kadınların yoğunluklu hem düşük ücret hem düşük statülü işlerde
çalışıyor olması feminist analizde; erkeklerin kadınlar üzerindeki ekonomik çıkarlarını kuvvetlendirmekte
ve kadınları da eş olmaya yönlendirmektedir (Hartmann, 2006; Walby, 1990). Cinsiyetçi roller, kadını belli
mesleklere, belli iş kollarına iterek, eril hiyerraşiyi ve tahakkümü pekiştirmektedir. Böylece neo-liberal
söylem, güvencesizliği, yoksulluğu artırarak, ortaya çıkan durumun bedelini kadınlara yüklemekte, tüm
bunlara neden olan ataerkiyle dans eden uygulamalarını görünmez kılmaktadır. Neo-liberal söylem
toplumsal yaşamda olanaklardan yararlanma noktasında sıkıntı yaşayan, ekonomik sosyal ve siyasal
haklarını tam olarak kullanmayan kadınları güçsüzleştirerek, kamusal yaşamdan uzaklaştırmakta ve ev içi
alanın dışındaki seçenekleri daraltmaktadır. Böylece neo-liberal politikalar, eşitsizliği, dışlanmışlığı
normalleştirerek yaşamlar üzerinden kurduğu denetimi tüketime çevirmekte ve bunu yaprken ataerkil aile
ideolojisinden destek almaktadır. Neo-liberal politikalar için nüfus politikaları ve biyo-politika (Foucault
2012), en temel denetim araçlarından bir tanesi olduğunu belirtmek gerekmektedir. Bu nedenle aile ve onun
merkezinde ele alınan kadın, nüfusun devamının garantisi görülerek, hem nüfus artışını hem de kadın
bedenini kontrol altına almak istemektedir. Küreselleşen neoliberalizmde daha çok hizmet sektöründe
çalışan ve çoğunlukla niteliksiz emek gücüne ihtiyaç olduğu için, nüfus politikaları neoliberal söylem
tarafından biçimlendirilmeye çalışılan en temel alanlar arasında olmaya devam etmektedir.
Sonuç
Her ideoloji birbiriyle çatışan toplumsal yaşama dair farklı düşünce ve anlamlara, farklı temsillere ve
farklı bilinç düzeylerine işaret etmektedir. Böylece ideolojik düşünce, özneleri yaşanan farklı pratikler içinde
3
Toplumsal yaşamda geçerli olan cinsiyet ayrımcılığını görmek için yapılmış istatistikler:
http://www.oka.org.tr/NewsDownload/2012DunyaKalk%C4%B1nmaRaporuYoneticiOzeti.pdf
http://www.sosyal-is.org.tr/yayinlar/kadin_emegi_ve_istihdami.pdf; Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Toplumsal
Cinsiyet Eşitliği Ulusal Eylem Planı 2008-2013 http://www.huksam.hacettepe.edu.tr/Turkce/SayfaDosya/TCEUlusaleylemplani.pdf
- 1326 -
tanımlarken bu tanımlama aşamasında öznelerin öznellikleriyle kendisini de tekrar tekrar
şekillendirmektedir. Ataerkil ideolojiye eklemlenen neoliberal söylemin yapılandırdığı örgütlenme içinde
kadın ve erkek birbirinden farklı statülere karşılık gelmektedir. Neo-liberal politikalar, cinsiyet
eşitsizliklerini gizemleştirmekte, kendini kadının emeğinin ve bedeninin denetimi üzerinden
meşrulaştırmaktadır.
Neoliberalizmin öznesi, değişen koşullara göre kendini ayarlayabilen, elindeki kaynakları en iyi
şekilde kullanan, refah düzeyini en üst seviyeye çıkaran ve her daim kişisel çıkarlarını gözeten, risk alan
daha çok kamusal alanda kurgulanan bireydir. Ataerkil ideolojinin kadın kurgusu ise kamusal yaşamdan
ziyade özel alanda, yeniden üretim, hizmet ve bakım işleriyle, ilişkilendirilmiştir. Ataerkinin cinsiyetçi
ideolojisine eklemlenen neoliberalizm, cinsiyet eşitsizliğini pekiştirmektedir. Bu tutum kadınların maruz
kaldığı, eşitsizliği, dışlanmayı, yoksulluğu derinleştirmektedir. Mevcut toplumsal eşitsizliklerin
giderilmesinde, cinsiyet rollerinin dönüştürülmesi, ev ve bakım hizmetlerinin kadında somutlandığı
beklentilerin değişmesi ve tüm ailenin işlerinin yapıldığı ev içi alandaki işlerin toplumsal sorumluluk
olanları olarak dönüştürülmesi için neoliberal politikaların kadın kurgusunun deşifre edilmesi ve
dönüştürülmesinde feminist teori önemli mücadele alanları sunmaktadır.
Ataerkil ideolojiyle biçimlendirilen her kurum, cinsiyetler arasında kurulan iktidar ilişkileri
çerçevesinde kurumsallaşmaktadır. Bu nedenledir ki ev içi emek, görünmeyen ücretsiz emek olarak
tanımlanmakta, ev içi alanda kurgulanan kadın için bu hizmet yükü, eğitim alma, profesyonel meslek ve
kariyer alanlarında kadınları engellemekte ve eşitsizliğin kaynağını oluşturmaktadır. Toplumsal cinsiyet
temelinde gerçekleştirilen iş bölümü teknik bir iş bölümü olmaktan ziyade erkekleri yüksek ücretli ve
yüksek statülü işlere yönelterek kadınların erkeklere bağımlılığı garanti altına alınarak kadınların daha
düşük ücret ve statülü işlerde çalışmaları sağlanmaktadır. Çalışma yaşamında kadınların yoğunluklu hem
düşük ücret hem düşük statülü işlerde çalışıyor olması erkeklerin kadınlar üzerindeki ekonomik çıkarlarını
kuvvetlendirmektedir. Neoliberal politikaların hiyerarşik, iktidar ve güç ilişkileriyle kurulan yapısı, eril
öncelikleri merkeze koyduğu için kadını güçsüzleştirilmektedir. Bu nedenle şiddet, istismar, taciz, tecavüz
kadınların karşı karşıya kaldığı temel sorun alanları olmaktadır.
Bu çerçevede, kadınların kadın olmaktan kaynaklı, yaşamak durumunda kaldığı eşitsizliğin,
tahakkümün, şiddetin doğal olmadığı gibi değiştirilmesi gereken bir iktidar alanına işaret eden, kadınları
baskı ve denetim altında tutan politikaları, deşifre edilmesine gerekmektedir. Bu çerçevede, kadını
dezavantajlı hale getiren bakım ve hizmet ağırlıklı işlerin, yani toplumsal cinsiyete dayalı işbölümünün
ortaya çıkardığı ayrımcılıklarla mücadele etmek için, eşit, adil, insan değer ve onur ve haysiyetine saygılı
politikaların sosyal politikalara nüfuz edebilmesi için neoliberal politikaların toplumsal cinsiyet eşitliği
çerçevesinde dönüştürülmesine ihtiyaç vardır.
KAYNAKÇA
ACKER, Joan (2004). "Gender, Capitalism and Globalization", Critical Sociology, s. 17-41.
AKŞİT, Elif (2010). "Geç Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemlerinde Nüfus Kontrolü Yaklaşımları" Toplum ve Bilim, s. 179-197.
ANTONOPOULOS, R, ve MEMİŞ E. (2009). "Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz ve Gelişmekte olan
Ülke Ekonomilerine Etkileri", Eğitim Bilim Toplum, S. 27, s.78-130.
BADİNTER, Elisabeth (1992). Biri Ötekidir: Kadınla erkek arasındaki Yeni İlişki Adrojin Devrim,Çeviren Şirin Tekeli. İstanbul: Afa
Yayıncılık,.
BALLEER, A, S GOMEZ, J TURUNEN (2009). "Labour Force Participation in the Euro Area: A Cohort Based Analysis" European Central
Bank Working Paper Series
BAŞTÜRK, Efe. (2013). "Bir Kavram İki Düşünce: Foucault’dan Agamben’e Biyopolitikanın Dönüşüm", Alternatif Politika, s. 242-265.
BAUMAN, Zygmund (1999). Küreselleşme,Çeviren A Yılmaz, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
BERBER, Metin, Burçin Yılmaz ESER (2008). "Türkiye’de Kadın İstihdamı: Ülke ve Bölge Düzeyinde Sektörel Analiz", İş Güç Endüstri
İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi, s. 1-16.
BERGERO, Suzanne (2001). "Political Economy Discourses of Globalization and Feminist Politics", Signs, s. 983-1006.
Bhasin, K, ve N Kahan (2003). Feminizm Üzerine Bazı Sorular, Çeviren Mine Yalçın Fuller, İstanbul:Kadav Yayınları,
BORA, Aksu (2008). Kadınların Sınıfı: Ücretli Ev Emeği ve Kadın Öznelliğinin İnşası, İstanbul : İletişim Yayınları,.
BROWN, Wendy (2005). "Neo-liberalism and the end of liberal democracy", Theory & Event, s. 37–59.
BUTLER, Judith (2012). "Bedenler ve İktidar, Tekrar", Düzenleyen Ş. Öztürk. Cogito, S. 70-71, s. 275-289.
CHOMSKY, Noam (2001). Sömürgecilikten Küreselleşmeye. Çeviren, M E Sakınç, İstanbul: Ütopya Yayınları.
CONTRERAS Dante, Gonzalo Plaza (2010). "Cultural Factors in Women’s Labor Force Participation in Chile", Feminist Economics, s. 2746.
CRODA Enrica, Ekaterini KYRİAZİDOU, İoannis POLYCARPOU (2011). "Intertemporal Labor Force Participation of Married Women
in Germany: A Panel Data Analysis", Ca’Foscari University of Venice Department of Economics Working Papers.
ÇAKIR, Serpil (2007). "Feminizm Ataerkil İktidarın Eleştirisi", 19. Yüzyıldan 20. Yüzyıla Modern Siyasal İdeolojiler içinde. İstanbul: İstanbul
Bilgi Üniversitesi.
DARDOT, Pierre, ve Christian LAVA (2012). Dünyanın Yeni Aklı Neoliberal Toplum Üzerine Deneme. Çeviren I. Ergüden, İstanbul: Bilgi
Üniversitesi Yayınları,
DAYIOĞLU, Meltem (2000). "Labor Force Participation of Women in Turkey", Gender and Identity Construction: Women of Central Asia, the
Caucaus and Turkey, Der. F. Acar ve A Güneş-Ayata,Leiden: Brill.
- 1327 -
DAYIOĞLU, Meltem, Zehra KASNAKOĞLU (1997). "Kentsel Kesimde Kadın ve Erkeklerin İşgücüne Katılımları ve Kazanç
Farklılıkları", METU Studies in Development,s. 329-361.
DEDEOĞLU, Saniye (2000). "Toplumsal Cinsiyet Rolleri Açısından Türkiye’de Aile ve Kadın Emeğin", Toplum ve Bilim, Güz,s. 139-170.
ECEVİT, Yıldız (2003). "Toplumsal Cinsiyetle Yoksulluk İlişkisi Nasıl Kurulabilir? Bu ilişki Nasıl çalışılabilir?", C.Ü Tıp Fakültesi, s. 83-88.
ECEVİT, Yıldız (2011). "Toplumsal Cinsiyet Sosoyolojisine Başlangıç", Toplumsal Cinsiyet Sosyolojisi içinde, yazan Yıldız Ecevit ve
Nadide Karkıner, s. 2-29, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları.
FİDAN, Fatma Zehra (2016). Yoksulluk Kıskacında Kadın, İstanbul: Opsiyon Yayınevi.
FOUCAULT, Michel. (2012) İktidarın Gözü. Çeviren I. Ergüden, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
FRASER, Nancy (2013). Fortunes of Feminism: From State-managed Capitalism to Neoliberal Crisis, London: Verso Books.
GAMBLE, Andrew (2006). "Two Faces of Neo-Liberalism", The Neo-Liberal Revolution: Forging the Market State, s. 20-35.
Hall, Stuart (2011). "The Neo-liberal Revolution", Cultural Studies, s. 705–728.
HARDİNG, Sandra (1984). Feminism and Methodology, Social Science İssues, Bloomington and İndianapolis: İndiana Üniversity Press.
HARTMAN, Heidi (2006). Marxizm’le Feminizmin Mutsuz Evliliği, Çeviren Gülşad Aygen, İstanbul: Agora Kitaplığı.
HARVEY, David (2004). Yeni Emperyalizm, İstanbul.: Everest.
HELD, David, Antony MCGREW, David GLODBLAT, ve Jonathan PERRATON (2008). "Küreselleşmeyi Yeniden Düşünmek", Küresel
Dönüşümler, der. D Held ve A Mcgrew, çeviren Mehmet Ali Çelebi, s. 88-96. Ankara: Phonix Yayınları.
HERBST, CM, ve SB BURT (2008). "Close to Home: A Simultaneous Equations Model of the Relationship Between Child Care
Accesibility and Female Labor Force Participation", Journal of FamilyandEconomicIssues, s. 128-151.
JACKSON, Sutuart. (2006). "Gender, Sexuality and Heterosexuality: The Complexity (and Limits) of Heteronormativity", Feminist
Theory, s. 1105–21.
JAGGAR, Alison (1988). Feminst Politics and Human Nature,Totowa, NJ : Rowman and Littlefield Publishers.
KAPAR, Recep (2005). "Çalışan Yoksullar", Petrol İş Yayınları, S. 28, s. 12-16
KAYLI, Derya Şaşman (2009). Kadın Bedeni ve Özgürleşme. İzmir: İlya Yayınevi.
KILIÇ, Dilek, Selcen ÖZTÜRK (2014). "Türkiye’de Kadınların İşgücüne Katılımı Önündeki Engeller ve Çözüm Yolları: Bir Ampirik
Uygulama", Amme İdaresi Dergisi, s. 107-130.
KORAY, Meryem (1995). "Esneklik Ya Da ‘Emek Piyasası’nın Küreselleşmesi", Petrol-İş Yıllığı, s. 747-772.
LARNER, Wendy. (2000). "‘Neo-liberalism: Policy, İdeology, Governmentality", Studies in Political Economy,s. 5-25.
MAY, Todd (2012). "Yeni Girişimciler: Foucault ve Tüketim Toplumu", Düzenleyen M. Mandalinci, Cogito S. 70-71, s. 98-105.
MÜTEVELLİOĞLU, Nergis, ve Işık SAYIM (2009). "Türkiye Emek Piyasasında Neoliberal Dönüşüm", Küreselleşme, Kriz ve Türkiye’de
Neoliberal Dönüşüm içinde, Der. Sinan Sönmez Nergis Mütevellioğlu, s. 159-199, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
OKSALA, Johanna (2013). "Feminism and Neoliberal Governmentality", Foucault Studies, S. September, s. 32-53.
ÖZER, M, ve K BİÇERLİ (2004). "Türkiye’de Kadın İşgücnün Panel Veri Analizi", Sosyal Bilimler Dergis, s. 55-86.
PEARCE, D. (1978). "The Feminization of Poverty: Women, Work and Welfare", Urban & SocialChange Review, s. 28-36.
PETERSON, Janice (1987). "The Feminization of Poverty", Journal of Economic Issues, s. 329-337.
POLANYİ, K. (2003). Büyük Dönüşüm, Çeviren A Buğra, İstanbul: İletişim.
RAMAZANOĞLU, C. (1998). Feminizm ve Ezilmenin Çelişkileri, Çeviren Mefkure Bayatlı. İstanbul: Pencere Yayınları.
REİNHARZ, Shulamit, ve Lynn DAVİDMAN (1992). Feminist Methods in Social Research, New York: Oxford University Press.
ROBERTSON, R. (1999). Küreselleşme, Çeviren Ümit Hüsrev Yolsal. Ankara: Bilim Sanat Yayınları.
ROTTENBERG, Catherine (2013). "The Rise of Neoliberal Feminism", Cultural Studies, S.18, s. 1-21.
SAPANCALI, Faruk (2005). Avrupa Birliği’nde Sosyal Dışlanma Sorunu Ve Mücadele Yöntemleri. İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi, İktisadi
ve İdari Bilimler Fakültesi Yayınları.
SAVRAN, Sungur (2008). Kod Adı Küreselleşme:21. Yüzyılda Emperyalizm, İstanbul: Yordam Kitap.
SCOTT, Joan (2007). Toplumsal Cinisyet Faydalı Bir Analiz Kategorisi, Çeviren Aykut Tunç Kılıç. İstanbul: Agora Kitaplığı.
SERDAROĞLU, Ufuk (2008). "Feminist İktisat Bilimi Sorguluyor", Ekonomik Yaklaşım, S. 19, s. 66 1-28.
STANDİNG, G (1999). "Global Feminization Through FlexibleLabor: A Theme Revisited"World Development, s. 583-602.
Şenses, Fikret (2006). Küreselleşmenin Öteki Yüzü Yoksulluk, Ankara: İletişim.
TOKSÖZ, Gülay (2012). "Ulusal İstihdam Stratejisi Kadınlar ve Gençler İçin Ne Getiriyor?", Ulusal İstihdam Stratejisi: Eleştirel Bir Bakış,
der. M Makal, s. 36-50, Ankara: Türk-İş/Ankara Üniversitesi SBF Sosyal Politika Araştırmave Uygulama Merkezi Ortak Yayını.
WİLSON, Kalpana (2011). "Race, Gender and Neoliberalism:Changing Visual Representations in Development", Third World Quarterly,s.
315–331.
World Bank, Labor Participation Rate, (2010). http://data.worldbank.org/indicator/ SL.TLF.CACT.FE.ZS (02. 15.2016 tarihinde
erişilmiştir).
YELDAN, Erinç (2008). Küreselleşme Kim İçin? İstanbul: Yordam Kitap.
- 1328 -
Download