T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İKTİSAT ANABİLİM DALI GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE KUR DEĞİŞİMLERİNİN TOPLAM ÇIKTI ÜZERİNE ETKİLERİ: TÜRKİYE ÜZERİNE BİR UYGULAMA Ahmet ŞAHBAZ DANIŞMAN: Prof. Dr. Murat DOĞANLAR DOKTORA TEZİ ADANA/2009 ii Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne, Bu çalışma, jürimiz tarafından İKTİSAT Anabilim Dalında DOKTORA TEZİ olarak kabul edilmiştir. Başkan: Prof. Dr. Murat DOĞANLAR (Danışman) Üye: Prof. Dr. Nejat ERK Üye: Prof. Dr. Enver Alper GÜVEL Üye: Doç. Dr. İbrahim ÖRNEK Üye: Yrd. Doç. Dr. Mehmet ÖZMEN ONAY Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim elamanlarına ait olduklarını onaylarım. …/…./…. Doç. Dr. Azmi YALÇIN Enstitü Müdürü Vekili Not: Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge, şekil ve fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’ndaki hükümlere tabidir. iii ÖZET GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE KUR DEĞİŞİMLERİNİN TOPLAM ÇIKTI ÜZERİNE ETKİLERİ: TÜRKİYE ÜZERİNE BİR UYGULAMA Ahmet ŞAHBAZ Doktora Tezi, İktisat Anabilim Dalı Danışman: Prof. Dr. Murat DOĞANLAR Nisan, 2009, 266 sayfa Gelişmekte olan ülkelerde devalüasyonlar genellikle ödemeler bilançosu problemleri ile karşı karşıya olan hükümetlerin politika aracı olarak kullanılmıştır. İktisat yazınında geleneksel yaklaşımlar itibari ile döviz kurunun değer kaybetmesi ekonomiyi olumlu etkilemektedir. Bununla birlikte döviz kurunun değer kaybı bir taraftan yurtiçinde üretilen malların fiyatlarının düşmesi yoluyla ihracatın artmasını teşvik ederken, diğer taraftan da ithal edilen girdilerin fiyatlarının yükselmesi nedeniyle ihraç sektöründe üretim yapmanın maliyetini arttırmaktadır. Bu bağlamda, daraltıcı devalüasyon hipotezi çerçevesindeki teorik tartışmalar talep ve arz yanlı kanallar üzerinde yoğunlaşmaktadır. Döviz kurunda meydana gelen değişimler ekonomik aktiviteyi bu kanallar aracılığı ile etkilemektedir. Bu çalışmada yeni yapısalcı okulun temel hipotezi olan gelişmekte olan ülkelerdeki kur değişimlerinin daraltıcı etkileri incelenmiştir. Bu bağlamda daraltıcı etkilerin hangi kanallardan ortaya çıktığı tartışılmıştır Çalışmanın uygulama kısmı Türkiye ekonomisi için TL’nin konvertibilitesinin kabul edildiği 1990 sonrası dönem baz alınarak reel ve nominal döviz kurlarında meydana gelen değişimlerin makroekonomik değişkenler üzerindeki etkileri test edilmiştir. Uygulama Kamin ve Rogers (2000) modeli takip edilerek yapılmıştır. Özellikle döviz kurunun değer kaybetmesinin gayri safi yurtiçi hasıla, yurtiçi fiyat düzeyi, kamu boyutu, sermaye hesabı, yabancı faiz oranları ve en temel ara girdi ithalatı kalemi olan petrol fiyatları üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Yapılan analiz sonuçlarında hem uzun hem de kısa dönemde döviz kurlarına verilen şokların reel GSYİH üzerindeki etkisi negatif yönlü olmuştur. Başka bir ifade ile bu çalışmada geleneksel yaklaşımın tersine, yeni yapısalcı okulun argümanlarını iv destekleyici sonuçlara ulaşılmıştır. Döviz kurunda yaşanan değer kaybı toplam çıktıyı daraltmaktadır. Anahtar Kelimeler: Yeni Yapısalcı Okul, Gelişmekte Olan Ülkeler, Döviz Kuru Değişimleri, Eş-Bütünleşme, Hata Düzeltme Modeli. v ABSTRACT EFFECTS OF EXCHANGE RATE CHANGES ON AGGREGATE OUTPUT IN THE DEVELOPING COUNRIES: AN APPLICATIAN FOR TURKEY Ahmet ŞAHBAZ Ph.D. Dissertation, Department of Economics Supervisor: Prof. Dr. Murat DOĞANLAR April, 2009, 266 pages In the developing countries, devaluations are used as an political instrument by the governments against balance of payment problems. In accordance with the literature, depreciation of the exchange rate positively affects the economy. However, exchange rate depreciation not only induces the export increase due to decreasing the prices of domestic goods but also increases the cost of producing in the export sector by increasing the input prices of imported goods. In this context, theoretic discussions about contractionary devaluation hypothesis major on supply and demand side channels. In this study, channels that introduce the basic hypothesis of new structuralist school which is the contractionary effects of exchange rate changes in the developing countries, are analyzed. In the empirical part, the effects of reel and nominal exchange rate changes on macroeconomic variables are tested based on the period which TL convertibility is accepted in 1990. It is done following by Kamin and Rogers (2000) model. Especially, exchange rate depreciation effects on GDP, domestic prices level, government size, capital account, foreign interest rates and oil prices are examined. According to the results, effects of shocks given to exchange rates both in the long run and short run are negative on reel GDP. In the other words, contrary to traditional approach, results are supporting the arguments of new structuralist school. Finally, depreciation of exchange rate contracts the aggregate output. Keywords: New Structuralist School, Developing Countries, Exchange Rate Changes, Co-integration, Error Correction Model. vi ÖNSÖZ Bu tezin tamamlanma sürecinde birçok kişinin katkısı oldu. İlk olarak konu seçiminden başlayarak sonuna kadar her anında çok büyük katkıları olan, doktora sürecinin başından beri yardım ve desteğini esirgemeyen, her zaman motive edici eleştirileri ile bana yön veren danışman hocam Prof. Dr. Murat Doğanlar’a minnettarım. Ayrıca Prof. Dr. Nejat Erk’e ve Yrd. Doç. Dr. Mehmet Özmen’e başından itibaren yapıcı eleştirileri nedeniyle teşekkürü bir borç bilirim. Tez jürisinde yer alan Prof. Dr. E. Alper Güvel’e ve Doç.Dr. İbrahim Örnek’e katkılarından dolayı şükranlarımı sunarım. Akademik hayata başlamamdaki katkılarından dolayı Prof.Dr. Muammer Tekeoğlu’nu ve rahmetli Prof.Dr. Ömer Abuşoğlu’nu da anmadan geçemeyeceğim. Bu tez süresince ilgi ve yardımlarından dolayı, değerli dostlarım, Yrd.Doç.Dr.Rüstem Yanar’a, Yrd.Doç.Dr.Cevat Bilgin’e, Arş.Gör.Okyay Uçan’a, Dr.A.Yılmaz ATA’ya, Arş.Gör. İbrahim Arısoy’a teşekkür ederim. Burada isimlerini belirtemediğim Çukurova Üniversitesi İktisat bölümü öğretim elemanlarına sağladıkları bilimsel ve dostluk ortamı için ayrıca teşekkür ederim. Son olarak, benim bu günlere gelmemde en büyük emeği olan, özellikle tezimin son dönemlerinde çok fazla ihmal ettiğim annem Rukiye’ye, tezimin son dönemlerinde kaybettiğim rahmetli babam Abdurrahman’a, sürekli desteklerini arkamda hissettiğim ağabeylerim Mustafa ve İsmail’e ve onların eşleri Muteber ve Serpil’e ve yeğenlerim Nihal, Emre, Emine, Yasemin ve Ece’ye ne kadar teşekkür etsem azdır. Bu Çalışma Bilimsel Araştırma Projeleri Tarafından Desteklenmiştir. Proje No: İİBF2006D8 Ahmet ŞAHBAZ Adana, Nisan 2009 vii İÇİNDEKİLER Özet…………………………………………………………………………………......iii Abstract………………………………………………………………...…………...…..v Önsöz…………………………………………………………………………………...vi Tablolar Listesi….…..........……………..……...………….……….……….…………xi Şekiller Listesi…………....……………….…………...…………………………..…xiv Giriş……………………………………………………………………………………...1 BiRİNCİ BÖLÜM GELENEKSEL YAKLAŞIMLAR 1.1. Esneklikler Yaklaşımı ............................................................................................ 9 1.1.1. Devalüasyonun Nedenleri ........................................................................... 14 1.1.2. Devalüasyonun Başarı Koşulları ................................................................. 15 1.1.2.1. İhraç Mallarının Talep Esneklikleri ................................................. 15 1.1.2.2. İhraç Malları Arz Esnekliği............................................................. 16 1.1.2.3. İthal Malları Yabancı Arz Esnekliği ................................................ 17 1.1.2.4.İthal Malları Talep Esnekliği ........................................................... 19 1.1.2.5. İç Fiyatların Sabitliği ...................................................................... 19 1.1.2.6. Tüketici Alışkanlıkları ve Rekabetçi Devalüasyon .......................... 20 1.1.2.7. Spekülasyon ................................................................................... 20 1.1.3. J Eğrisi ve Esneklikler Yaklaşımı................................................................ 21 1.1.3.1. Parasal Sözleşme Dönemi (Currency-Contract) .............................. 23 1.1.3.2. Geçiş Etkisi (Pass-Through) ........................................................... 24 1.1.4. Geleneksel Yaklaşımın Eksiklikleri ............................................................ 26 1.2. Toplam Harcama - Massetme Yaklaşımı .............................................................. 28 1.2.1. Devalüasyonun Etkileri............................................................................... 31 1.2.1.1. Gelir Kanalı ile Oluşan Etkiler ....................................................... 32 1.2.1.2. Toplam Harcama Üzerindeki Doğrudan Etkiler ............................. 34 1.2.2. Toplam Harcama Yaklaşımının Eksik Yönleri ............................................ 35 viii 1.3. Arz Yönlü Yaklaşım............................................................................................. 36 1.3.1. Devalüasyonun Rekabet Gücü Üzerine Etkisi ............................................. 36 1.3.2. Devalüasyonun İhracat Üzerine Etkisi ........................................................ 37 1.3.3. Arz Yönlü Yaklaşımın Genel Olarak Değerlendirilmesi .............................. 40 1.4. Parasal Yaklaşım .................................................................................................. 40 1.4.1. Parasal Model ............................................................................................. 41 1.4.2. Parasalcı Yaklaşımda Devalüasyon ............................................................. 44 1.4.4. Parasal Yaklaşıma Yöneltilen Eleştiriler ..................................................... 46 1.4.5. Parasalcı Yaklaşım İle İlgili Genel Bir Değerlendirme ................................ 47 1.5. Dört Yaklaşımın Karşılaştırılması......................................................................... 48 İKİNCİ BÖLÜM YENİ YAPISALCI OKUL VE KUR DEĞİŞİMLERİNİN DARALTICI ETKİLERİ 2.1. Yeni Yapısalcı Okul ............................................................................................. 51 2.1.1. Yeni Yapısalcı Okul’un Ortaya Çıkışı (Yapısalcı Gelenek) ......................... 51 2.1.2. Yapısalcı ve Yeni Yapısalcı Ayırımı ........................................................... 52 2.1.3. Parasalcı ve Yeni Yapısalcı Tartışmaları ..................................................... 54 2.1.4. Yeni yapısalcı yaklaşımda finansal liberalizasyon ....................................... 56 2.1.5. Yeni Yapısalcı Okul’da Devalüasyon ......................................................... 58 2.1.6. IMF ve Yeni Yapısalcı Okul Tartışmaları Çerçevesinde Devalüasyon......... 62 2.2. Gelişmekte Olan Ülkelerde Devalüasyonun Daraltıcı Kanalları ............................ 65 2.2.1. Birinci Hipotez: Yeni Yapısalcı Okul.......................................................... 66 2.2.2. İkinci Hipotez: Bölgesel Bulaşma Etkisi ..................................................... 67 2.2.3. Üçüncü Hipotez: İkiz Kriz .......................................................................... 67 2.2.4. Dördüncü Hipotez: Kısa Vadeli Borçluluk .................................................. 68 2.2.5 Beşinci Hipotez: Sermaye Hareketlerinin Yapısı ve Yolsuzluk .................... 69 2.3. Yeni Yapısalcı Perspektiften Kur Değişimlerinin Etkileri ..................................... 69 2.3.1. Kur Değişimlerinin Toplam Talep Üzerine Etkileri ..................................... 70 2.3.1.1. Tüketim Üzerindeki Etki................................................................ 70 2.3.1.1.1. Nispi Fiyat Etkisi ........................................................... 71 ix 2.3.1.1.2. Reel Gelir Etkisi ............................................................. 71 2.3.1.1.3. İthal Girdi Kanalıyla Oluşan Etkiler ............................... 72 2.3.1.1.4. Gelir Dağılımı Etkisi ...................................................... 73 2.3.1.1.5. Vergi Gelirlerindeki Değişim Aracılığıyla Oluşan Etkiler ..................................................................................... 75 2.3.1.1.6. Refah Etkisi ................................................................... 76 2.3.1.2. Yatırımlar Üzerindeki Etki.............................................................. 77 2.3.1.3. Nominal Faiz Oranları Üzerindeki Etki ........................................... 79 2.3.1.4. Dış Borç Kanalları Üzerindeki Etki................................................. 80 2.3.1.5. Spekülatif Talep Kanalları .............................................................. 81 2.3.1.6. Serbestleşme ve İstikrar Programları ............................................... 82 2.3.2. Toplam Arz Üzerine Etkileri....................................................................... 83 2.3.2.1. Nominal Ücretler Üzerinde Etkileri ................................................ 84 2.3.2.2. İthal Edilen Girdiler Üzerine Etkileri .............................................. 85 2.3.2.3. İşletme Sermayesi Maliyeti Kanalıyla Etkileri ................................ 86 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KUR DEĞİŞİMLERİNİN DARALTICI ETKİLERİNİTESPİT ETMEDE KULLANILAN YÖNTEMLER VE LİTERATÜR 3.1. Öncesi-Sonrası Yaklaşımı .................................................................................... 89 3.2. Kontrol Grup Yaklaşımı ....................................................................................... 91 3.3. Makro Simülasyon Çalışmaları............................................................................. 94 3.4. Ekonometrik Çalışmalar ..................................................................................... 104 3.4.1. Zaman Serisi............................................................................................. 105 3.4.2. Panel Veri Çalışmaları .............................................................................. 112 3.5. Diğer Çalışmalar ................................................................................................ 120 x DÖRDÜNCÜ BÖLÜM KUR DEĞİŞİMLERİNİN DARALTICI ETKİLERİ TÜRKİYE EKONOMİSİ ÜZERİNE EKONOMETRİK UYGULAMA 4.1. 1990 Sonrası Türkiye Ekonomisinin Makro Ekonomik Göstergeleri................... 125 4.2. Uygulamada Kullanılan Ekonometrik Yönteme İlişkin Teorik Açıklamalar ........ 134 4.2.1. Birim Kök Kavramı .................................................................................. 134 4.2.1.1. Klasik Birim Kök Testleri ............................................................ 135 4.2.2. Eş-Bütünleşme Yöntemi ........................................................................... 137 4.2.3. Hata Düzeltme Modeli .............................................................................. 140 4.3. Türkiye Ekonomisinde 1990–2007 Yılları İçin Kur Değişiminin Daraltıcı Etkileri Üzerine Ekonometrik Uygulama......................................................................... 141 4.3.1 Uygulamada Kullanılan Modeller .............................................................. 142 4.3.2 Modellerin Çıkarımı .................................................................................. 145 4.4 Birim Kök Test Sonuçları .................................................................................... 149 4.5. Model 1 .............................................................................................................. 151 4.6. Model 2 .............................................................................................................. 163 4.7. Model 3 .............................................................................................................. 175 4.8. Model 4 .............................................................................................................. 187 4.9. Model 5 .............................................................................................................. 200 4.10. Model 6 ............................................................................................................ 212 4.11. Sonuçların Genel Değerlendirilmesi ................................................................. 225 SONUÇ .................................................................................................................... 230 KAYNAKÇA ........................................................................................................... 239 EKLER .................................................................................................................... 255 ÖZGEÇMİŞ………………………………………………………………………….268 xi TABLOLAR LİSTESİ Tablo 1: Devalüasyon Sonrasında Sözleşmelerin Ticaret Dengesi Üzerindeki Kısa Dönem Etkileri ............................................................................................ 23 Tablo 2: Devalüasyon Sonrasında Geçiş Etkilerinin Ticaret Dengesi Üzerindeki Kısa Dönem Etkileri ............................................................................................ 25 Tablo 3: Toplam Harcama Yaklaşımında Devalüasyonun Etkileri .............................. 32 Tablo 4: Öncesi-Sonrası Yaklaşımı İle İlgili Literatür................................................. 90 Tablo 5: Kontrol-Grup Yaklaşımı ............................................................................... 94 Tablo 6: Makro Simülasyon Çalışmaları................................................................... 102 Tablo 7: Zaman Serisi Yöntemini Kullanan Çalışmalar ............................................ 108 Tablo 8: Panel Veri Yöntemi Kullanılarak Yapılan Çalışmalar ................................. 116 Tablo 9: Değişkenlere Ait Temel İstatistiki Göstergeler ............................................ 125 Tablo 10: Kamin ve Rogers (2000) Modeli............................................................... 143 Tablo 11: Modellerde Kullanılan Değişkenler .......................................................... 145 Tablo 12: ADF Birim Kök Test Sonuçları ................................................................ 149 Tablo 13: Philips-Perron Birim Kök Test Sonuçları .................................................. 151 Tablo 14: Model 1.1 Eş Bütünleşme Analizi............................................................. 152 Tablo 15: Model 1.2 Eş Bütünleşme Analizi............................................................. 153 Tablo 16: Model 1.1 İçin Normalize Edilmiş Denklem ............................................. 154 Tablo 17: Model 1.2 İçin Normalize Edilmiş Denklem ............................................. 156 Tablo 18: Model 1.1 İçin Olabilirlik Oranı Testleri................................................... 156 Tablo 19: Model 1.2 İçin Olabilirlik Oranı Testleri................................................... 157 Tablo 20: Model 1.1 İçin Varyans Ayrıştırması ........................................................ 161 Tablo 21: Model 1.2 İçin Varyans Ayrıştırması ........................................................ 162 Tablo 22: Model 2.1 Eş-Bütünleşme Testi ................................................................ 164 Tablo 23: Model 2.2 Eş-Bütünleşme Testi ................................................................ 165 Tablo 24: Model 2.1 İçin Normalize Edilmiş Denklem ............................................. 166 Tablo 25: Model 2.2 İçin Normalize Edilmiş Denklem ............................................. 167 Tablo 26: Model 2.1 İçin Olabilirlik Oranı Testleri................................................... 168 Tablo 27: Model 2.2 İçin Olabilirlik Oranı Testleri................................................... 169 Tablo 28: Model 2.1.’in Varyans Ayrıştırma Sonuçları............................................. 172 Tablo 29: Model 2.2’nin Varyans Ayrıştırma Sonuçları ............................................ 174 xii Tablo 30: Model 3.1 Eş-Bütünleşme Testi ................................................................ 176 Tablo 31: Model 3.2 Eş-Bütünleşme Testi ................................................................ 177 Tablo 32: Model 3.1 Normalize Edilmiş Denklem .................................................... 178 Tablo 33: Model 3.2 Normalize Edilmiş Denklem .................................................... 179 Tablo 34: Model 3.1 için Olabilirlik Oranı Testleri ................................................... 180 Tablo 35: Model 3.1 için Olabilirlik Oranı Testleri ................................................... 180 Tablo 36: Model 3.1 Varyans Ayrıştırma Fonksiyonu .............................................. 184 Tablo 37: Model 3.2 Varyans Ayrıştırma Fonksiyonu .............................................. 186 Tablo 38: Model 4.1 Eş-Bütünleşme Testi ................................................................ 188 Tablo 39: Model 4.2. Eş-Bütünleşme Testi ............................................................... 189 Tablo 40: Model 4.1 Normalize Edilmiş Denklem .................................................... 190 Tablo 41: Model 4.2 Normalize Edilmiş Denklem .................................................... 191 Tablo 42: Model 4.1 için Olabilirlik Oranı Testleri ................................................... 192 Tablo 43: Model 4.2 için Olabilirlik Oranı Testleri ................................................... 192 Tablo 44: Model 4.1 Varyans Ayrıştırma Fonksiyonu .............................................. 197 Tablo 45: Model 4.2 Varyans Ayrıştırma Fonksiyonu .............................................. 199 Tablo 46: Model 5.1 Eş-Bütünleşme Testi ................................................................ 201 Tablo 47: Model 5.2 Eş-Bütünleşme Testi ................................................................ 202 Tablo 48: Model 5.1 Normalize Edilmiş Denklem .................................................... 203 Tablo 49: Model 5.2 Normalize Edilmiş Denklem .................................................... 204 Tablo 50: Model 5.1 için Olabilirlik Oranı Testleri ................................................... 205 Tablo 51: Model 5.2 için Olabilirlik Oranı Testleri ................................................... 205 Tablo 52: Model 5.1 Varyans Ayrıştırma Fonksiyonu .............................................. 209 Tablo 53: Model 5.2 Varyans Ayrıştırma Fonksiyonu .............................................. 211 Tablo 54: Model 6.1 Eş-Bütünleşme Testi ................................................................ 213 Tablo 55: Model 6.2 Eş-Bütünleşme Testi ................................................................ 214 Tablo 56: Model 6.1 Normalize Edilmiş Denklem .................................................... 215 Tablo 57: Model 6.2 Normalize Edilmiş Denklem .................................................... 216 Tablo 58: Model 6.1 için Olabilirlik Oranı Testleri ................................................... 217 Tablo 59: Model 6.2 için Olabilirlik Oranı Testleri ................................................... 217 Tablo 60: Model 6.1 Varyans Ayrıştırması ............................................................... 221 Tablo 61: Model 6.2 Varyans Ayrıştırması ............................................................... 224 Tablo 62: GSYİH’ya Göre Normalleştirilmiş Uzun Dönem Esneklikleri .................. 227 xiii Tablo 63: Reel ve Nominal Döviz Kuruna Yönelik Politika Şokları Karşısında Diğer Değişkenlerin Tepkileri............................................................................ 228 xiv ŞEKİLLER LİSTESİ Şekil 1: Devalüasyonun Çıktı Üzerindeki Etkileri.......................................................... 8 Şekil 2: Devalüasyonun Ticaret Dengesi Üzerindeki Etkisi ......................................... 12 Şekil 3: Devalüasyonun Fiyat ve Miktar Üzerindeki Etkisi .......................................... 13 Şekil 4: J Eğrisi ........................................................................................................... 21 Şekil 5: Parasal Sözleşme Dönemi .............................................................................. 23 Şekil 7: Kaynakların Hareketli Olduğu Bir Durumda Ödemeler Dengesi Uyarlaması .. 63 Şekil 8: Kaynakların Hareketsiz Olduğu Bir Durumda Ödemeler Dengesi Uyarlaması 64 Şekil 9: Reel Döviz Kuru .......................................................................................... 126 Şekil 10: Reel Döviz Kuru ve Reel GSYİH ............................................................... 127 Şekil 11: Reel Döviz Kuru ve Reel Para Arzı ............................................................ 128 Şekil 12: Reel Döviz Kuru ve Ticaret Dengesi .......................................................... 129 Şekil 13: Reel Döviz Kuru ve Enflasyon ................................................................... 131 Şekil 14: Reel Döviz Kuru ve Faiz ............................................................................ 132 Şekil 15: Reel Döviz Kuru ve Kamu Boyutu ............................................................. 133 Şekil 16: Model 1.1 İçin Genelleştirilmiş Etki Tepki Fonksiyonu .............................. 158 Şekil 17: Model 1.2 İçin Genelleştirilmiş Etki Tepki Fonksiyonu .............................. 159 Şekil 18: Model 2.1’e Ait Genelleştirilmiş Etki-Tepki Fonksiyonu ............................ 170 Şekil 19: Model 2.2’ye ait Genelleştirilmiş Etki-Tepki Fonksiyonu ........................... 171 Şekil 20: Model 3.1’e ait Genelleştirilmiş Etki Tepki Fonksiyonu ............................. 181 Şekil 21: Model 3.2’ye ait Genelleştirilmiş Etki Tepki Fonksiyonu ........................... 182 Şekil 22: Model 4.1’e ait Genelleştirimiş Etki-Tepki Fonksiyonu .............................. 194 Şekil 23: Model 4.2’ye ait Genelleştirilmiş Etki-Tepki Fonksiyonu ........................... 195 Şekil 24: Model 5.1’e ait Genelleştirilmiş Etki-Tepki Fonksiyonu ............................. 206 Şekil 25: Model 5.2’e ait Genelleştirilmiş Etki-Tepki Fonksiyonu ............................. 207 Şekil 26: Model 6.1’e ait Genelleştirilmiş Etki-Tepki Fonksiyonu ............................. 219 Şekil 27: Model 6.2’ye ait Genelleştirilmiş Etki-Tepki Fonksiyonu ........................... 220 GİRİŞ Uluslararası iktisat literatüründe döviz kuru politikaları, döviz kuru ayarlamalarının meydana getirdiği makro ekonomik etkiler açısından sürekli tartışma konusu olmuştur. Günümüze kadar tüm ülkeler katı sabit döviz kurundan sürünen pariteye veya esnek döviz kuru rejiminin diğer biçimlerine kadar çok farklı döviz kuru rejimlerini uygulama yolunu seçmişlerdir. Uygulanan döviz kuru rejimleri tam esnek döviz kuru rejimi olmadığı müddetçe, merkezi otoritenin bu politika üzerinde etkisi olduğu inkar edilmez bir gerçektir. Bu nedenle döviz kuru politikaları özellikle ekonomide meydana getirdiği etkiler aracılığıyla ister gelişmiş isterse gelişmekte olan ülkeler olsun, önemini koruyan araştırma konularından birisidir. 1970’lerden, 1980’lerin sonuna kadar ve hatta 1990’lı yıllar boyunca, aşırı değerlenmiş döviz kurunu düzeltmenin bir aracı olarak kullanılan devalüasyon, IMF gibi uluslararası kurumlar tarafından gelişmekte olan ülkeler için politika aracı olarak tavsiye edilmiştir. Bu politika önerisi 1980’li yılların ortalarına kadar ekonomideki ısınmayı döviz kurundaki ayarlamalarla ortadan kaldırılabileceği inancından kaynaklanmıştır. Genel kabul gören anlayışa göre, açık ekonomilerde dış dengeyi sağlamak için ulusal paranın değerinin düşürülmesini ifade eden devalüasyonun yurtiçi talebi ticari olmayan mallardan ticari mallara doğru kaydırdığından dolayı yurtiçi üretim ve gelir üzerinde genişleyici etkisi bulunmaktadır. Hem ihracattaki artış hem de ithal malların yurtiçi ikameleri yurtiçi çıktı üretimini teşvik edecektir. Bu anlamda gelişmekte olan ülkelerde devalüasyonlar genellikle ödemeler bilançosu problemleri ile karşı karşıya olan hükümetlerin politika aracı olarak kullanılmıştır. Gelişmekte olan ülkeler özellikle IMF tarafından önerilen bu politikanın enflasyonist tedirginliğini ve gelir dağılımı üzerindeki etkilerini yaşarken, IMF ise devalüasyonu aşırı değerlenmiş parayı düzeltmek için etkin bir yol olarak kabul etmiştir. IMF devalüasyonun toplam yurtiçi talep üzerindeki geleneksel genişleyici etkilerini savunurken, yeni yapısalcılar böyle bir politikanın gelişmekte olan ülkeler üzerinde daraltıcı, hatta stagflasyonist etkilerinin olacağını iddia etmektedir (Bird, 1998: 255). 2 Genel anlamda ifade etmek gerekirse, gelişmekte olan ülkeler için devalüasyonun isabetli bir politika aracı olduğunu söylemek güçtür. Çünkü gelişmekte olan ülkelerde ihraç malları çeşidi oldukça sınırlı ve hatta ihracatları temelde ara girdi ithalatına dayalıdır. Aynı zamanda bu ülkelerin rekabetçi oldukları ürünler gerek nitelik gerekse nicelik yönünden yetersizdir. Dolayısıyla bu tür geleneksel politikalarla kısa dönemde rekabet gücünü arttırmak oldukça güçtür. Diğer taraftan gelişmekte olan ülkelerin hemen hepsi kişi başına milli gelirini arttırarak daha yüksek refah seviyesine ulaşmak isterler ve bunun için de ithalattan vazgeçemezler. Çünkü hammadde, aramalı ve yatırım malı ağırlıklı ithalatı kısmak, iktisadi büyümeye ters yönde etki eder. Türkiye ile IMF ilişkileri ilk istikrar programının tarihi olan 1946’da başlamıştır. Bu tarihten günümüze kadar farklı dönemlerde döviz kıtlığı ve ödemeler dengesi krizi ile karşı karşıya kaldığı dönemlerde de istikrar programlarını uygulamıştır. 1946 devalüasyon döneminden itibaren 1958 dönemi, 1970 dönemi, 24 Ocak 1980 dönemi, 1990’lı yıllar ve 2000’li yıllar olarak altı farklı dönemde parasını devalüe etmek durumunda kalmıştır. Türkiye ekonomisinde yaşanan ekonomik krizlerin en belirgin özelliği yurtiçi tasarruf eksikliği ya da ödemeler dengesi açığı şeklinde ortaya çıkmıştır. Bu durum karşısında politika uygulayıcılar döviz gelirlerini arttırıcı önlem olarak ihracatı teşvik etmeye çalışmışlar, ekonomik ve mali araçlarla teşvik politikaları uygulamışlardır. Döviz sıkıntısı içerisinde bulunan bir ekonominin ise aklına ilk gelen politika döviz kurlarının yeniden ayarlanması olmuştur. Böylesi bir politika ile dış ticaret kaynaklı döviz girişlerini döviz çıkışlarına göre arttırarak döviz birikiminin sağlanması amaçlanmıştır. Bu çalışmada yeni yapısalcı okulun temel hipotezi olan gelişmekte olan ülkelerdeki kur değişimlerinin daraltıcı etkileri incelenecektir. Bu bağlamda daraltıcı etkilerin hangi kanallardan ortaya çıktığı tartışılacaktır. Türkiye ekonomisi için TL’nin konvertibilitesinin kabul edildiği dönem baz alınarak, 1990 sonrası dönemde reel ve nominal döviz kurlarında meydana gelen değişimlerin makroekonomik değişkenler üzerindeki etkileri incelenecektir. Özellikle gayri safi yurtiçi hasıla, yurtiçi fiyat düzeyi, kamu büyüklüğü, sermaye hesabı, yabancı faiz oranları ve en temel ara girdi ithalatı kalemi olan petrol fiyatları üzerindeki etkiler araştırılacaktır. 3 Bu çalışmada daha önceki çalışmalardan farklı olarak, geleneksel anlayışın ötesinde Yeni Yapısalcı Okul’un ortaya attığı gelişmekte olan ülkelerde kur değişimlerinin daraltıcı etkilerinin olduğu yönündeki görüş Türkiye ekonomisi için sınanacaktır. Uygulamalı bölüm, hem nominal hem de reel döviz kurları baz alınarak geniş kapsamlı bir model etrafında yapılacaktır. Bu çalışma ilk iki bölümü teorik, üçüncü bölümü literatür taramasının olduğu ve son bölümde de Türkiye ekonomisine ait uygulamayı kapsayan dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümünde esneklikler yaklaşımı, arz yönlü yaklaşım, toplam harcama yaklaşımı ve parasalcı yaklaşımı da içerisine alana geleneksel yaklaşıma ait görüşler bulunmaktadır. Ayrıca bu görüşlere eleştirel bir yaklaşım olarak Yeni Yapısalcı okulda bu bölüm içerisinde anlatılmıştır. Bu görüşlerden ilki ithalat talebi ve ihracat arz esnekliklerinin toplamının bir’den büyük olması gerektiğini ortaya koyan esneklikler yaklaşımıdır. Arz yönlü yaklaşım ise temelde Nashashibi’nin 1980 çalışmasına dayanmaktadır. Nashashibi’nin 1980 çalışmasından ortaya çıkan yeni öneri paketinin temelinde IMF’nin döviz kuru belirlenmesinde yeni arz yönlü yaklaşımı önemli bir unsuru oluşturmaktadır. Arz yönlü yaklaşım, döviz kurunu bir ülkenin ticaret edilebilir mallarına yönelik talebi arttırmak için bir araç olarak değil aynı zamanda üretim sürecinin karlılığını arttırıcı bir araç olarak da görmektedir. Burada Geleneksel yaklaşım, kur değişmelerinin mevcut üretim ve arz yapısı içinde ve arz-talep esnekliklerine bağlı olarak ihracatı uyaracağını ileri sürerken arz yönlü yaklaşıma göre, devalüasyonları geleneksel fonksiyonları yanında, ekonomide kaynak dağılımını ihraç sektörlerine doğru yönlendirebilecek bir güç olarak görülmektedir. Toplam Harcama Yaklaşımı 1950’li yıllarda Alexander (1952, 1959) tarafından ortaya atılmış olan bir yaklaşımdır. Keynesci nitelik arz etmekte olup, ödemeler dengesi sorununa kur ayarlamaları yanında farklı önerilerde getirmektedir. Esneklik yaklaşımı dış ticarete giren malların arz ve talep ve fiyatları dışındaki tüm değişkenler sabit kabul edildiğinden dolayı ciddi eleştirilere maruz kalmıştır. Toplam harcama yaklaşımı ise bu eksikliği gidermeye çalışmıştır. Bu yaklaşım, devalüasyonun dış dengeyi sağlayıcı etkilerini milli gelir üzerinde yaptığı etkiler yoluyla açıklamaya çalışmaktadır. Bu 4 yaklaşıma göre, döviz kurlarının belirleyicisi gelir ve toplam mal ve hizmet talebi olarak görülmektedir. Esneklikler ve toplam harcama yaklaşımı 50 yılı aşan bir dönemde popülerliğini muhafaza eden ve ticaret dengesini gözeten teorilerdir. Bu teoriler genel olarak mal ticaretine vurgu yaparken, kısmi olarak da sermaye hesabı ile ilgilenmişlerdir. Bununla birlikte günümüzde sermaye piyasaları önemli ölçüde gelişmiş ve sermaye hareketleri de çok büyük boyutlara ulaşmıştır. Bu çerçevede gelişen ve değişen dünya koşullarında parasalcı yaklaşımın argümanları önem kazanmıştır. 1970’lerde geliştirilen parasalcı yaklaşıma göre döviz kurunun değer kaybetmesinin kısa dönem dışında ödemeler dengesi üzerinde olumlu etkisinin olmayacağı ileri sürülmektedir. Buna göre, kısa dönemde döviz kurunun değer kaybetmesi ülkenin rekabet durumunu iyileştirmekte ve dış ticaret fazlasının oluşmasına neden olmaktadır. Bu durum da para stoku artışına yol açmaktadır. Zaman içerisinde artan para arzı toplam talebi ve dolayısıyla fiyatları tam istihdama ve dış dengeye ulaşıncaya kadar arttırmaktadır. Dolayısıyla, devalüasyonun ekonomi üzerindeki etkisi, fiyatlar ve para arzı daha yüksek ithal mal fiyatlarını karşılayacak düzeyde artana kadar sürecektir (Dournbush ve Fischer, 1998: 625-626). Birinci bölümün son kısmında ise yeni yapısalcı okulun temel görüşleri anlatılmış ve özellikle Yeni Yapısalcıların diğer yaklaşımlardan ayrıldıkları noktalar üzerinde durulmuştur. Bu bağlamda yeni yapısalcılara göre gelişmekte olan ülkelerde standart parasal temelli IMF uyum paketlerinin karşısında ülkelerin ekonomik yapılarının birbirinden ve gelişmiş ülkelerin ekonomik yapılarından oldukça farklı olduğunu vurgulamaktadırlar. Yapısal uyum paketleri gelişmiş ülkelerde ve bir kısım gelişmekte olan ülkelerde sağlıklı sonuçlar üretmiş olsa dahi, diğer gelişmekte olan ülkelerde etkinsiz olmakta veya olumsuz sonuçlar doğurabilmektedirler (Hallwood ve Macdonald, 2003: 421). İkinci bölümde ise, Mundel-Fleming modeli etrafında döviz kurundaki değişimlerin etkileri analiz edilmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda özellikle gelişmiş ülkelere nazaran gelişmekte olan ülkelerdeki farklı kur politikaları altında alternatif 5 politika etkinlikleri tartışılmıştır. Bu başlık altında Mundell-Fleming modeline göre özellikle devalüasyonun etkinliği araştırılmıştır. İkinci bölümde ayrıca gelişmekte olan ülkelerde devalasyonun daraltıcı kanallarının neler olduğu incelenmiştir. Bunun için ortaya atılan farklı hipotezler ortaya konularak, özellikle yeni yapısalcı okulun görüşleri ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir. Yeni yapısalcı okula göre devalüasyonun daraltıcı etkileri özellikle iki kanaldan meydana gelmektedir. Bunlar toplam talep ve arz kanallarıdır. Talep kanalları Tüketim (nispi fiyat, reel gelir, ithal girdi kanalıyla oluşan etkiler, vergi gelirlerindeki değişim aracılığıyla oluşan etkiler ve refah etkisi) yatırım, nominal faiz oranları, dış borç kanalları, spekülatif talep kanalları ve serbestleşme ve istikrar programları aracılığıyla oluşan etkileri içermektedir. Toplam arz üzerindeki etkileri ise nominal ücretler, ithal girdi ve işletme sermayesi maliyeti üzerindeki etkiler aracılığıyla oluşmaktadır. Üçüncü bölümde ise devalüasyonun daraltıcı etkilerini inceleyen çalışmalarla ilgili literatür taraması yapılmıştır. Bu bölüm dört farklı yöntem baz alınarak ayrı ayrı incelenmiştir. Literatür kısmı öncesi-sonrası yaklaşımı, kontrol grup yaklaşımı, makro simulasyon çalışmaları ve ekonometrik yöntemleri kullanan çalışmalar kullandıkları yöntemlere göre ayrıştırılarak oluşturulmuştur. Bunlara ilave olarak literatür kısmı tablolar oluşturularak da sunulmuştur. Dördüncü ve son bölümde Türkiye ekonomisi için 1990–2007 yılları zaman serisi ekonometrisi ile tahmin edilmiştir. Bu bölümde önce Türkiye ekonomisinin 1990 sonrası makroekonomik göstergeleri incelenmiştir. Bu bağlamda özellikle döviz kurundaki hareketlerle birlikte diğer değişkenlerdeki hareketler gözlemlenmiş, ekonometrik tahmin öncesinde önsel bir bilgi edinilmeye çalışılmıştır. Bu analizleri takiben kısa ve öz bir şekilde uygulamada kullanılan yönteme ilişkin teorik açıklamalar verilmiştir. Ekonometrik uygulama Kamin ve Rogers (2000) tarafından Meksika ekonomisi için oluşturulan 6 farklı model etrafında tahmin edilmiştir. Öncelikle değişkenlerin durağanlıkları analiz edilmiştir. Sonraki aşamada modellerin uzun dönemli ilişki olup olmadığı Johansen yöntemi kullanılarak test edilmiştir. Elde edilen uzun dönem katsayıları neticesinde hata düzeltme modeli tahmin edilmiş ve hata düzeltme modeline dayalı Granger nedensellikleri analiz edilmiştir. Her 6 bir model için etki-tepki fonksiyonu etrafında politika şoklarının etkileri incelenmiştir. Bu bağlamda döviz kurunda meydana gelen bir değişimin kısa dönem makroekonomik etkileri analiz edilmiştir. En nihayetinde modeller için varyans ayrıştırması tahmin edilerek, değişkenlerdeki değişimlerin kaynakları anlaşılmaya çalışılmıştır. 7 BİRİNCİ BÖLÜM GELENEKSEL YAKLAŞIMLAR Genel bir tanım olarak döviz kuru, ülkenin para biriminin ABD doları, Euro, Yen, Sterlin gibi bir başka ülkenin para birimi cinsinden değerini ifade etmektedir. Döviz kurunda meydana gelen bir değişiklik, ülke parasının göreceli olarak değerini değiştirerek, yurtiçi ve yurtdışı arasındaki göreceli fiyat yapısını da etkilemektedir. Dolayısıyla yurtiçi ve yurtdışı mallara yapılan harcamanın yapısını değiştirmektedir. Bundan dolayı, döviz kuru değişikliklerinin ekonomi üzerinde özellikle cari işlemler dengesi üzerinde önemli etkilerinin olduğunu ifade etmek mümkündür. Döviz kurunun değer kaybetmesi, cari işlem giderlerini azaltıcı yönde etki yaparken, döviz kurunun değer kazanması cari işlem gelirlerini azaltmaktadır. Döviz kurunun değer kaybetmesi, yabancı malları göreceli olarak daha pahalı hale getirecektir. Böylece, tüketiciler ithal mallara olan taleplerini azaltıp bu malların yerli alternatiflerine olan taleplerini artıracaktır. Döviz kurunun değer kaybetmesiyle birlikte ihraç malları da göreceli olarak ucuz hale geleceğinden dolayı yabancılar harcamalarını kendi mallarından daha ucuz olan ithal mallara kaydıracaktır. Böylece, ithalat azalırken ihracat artacak ve cari işlemler dengesinde iyileşme gözlenecektir. Döviz kurunun değer kazandığı bir durumda ise ithal mallar göreceli olarak ucuzlarken, ihraç malların fiyatları göreceli olarak artacaktır. Bu durumda ithalat artarken ihracat azalacak ve cari işlemler dengesinde bozulma gözlenecektir. Sabit kur rejiminde ise döviz talebinde meydana gelen bir değişiklik faiz oranları aracılığıyla ekonomik aktiviteyi etkilemektedir. Döviz kurunun değerlendiği durumda ithalat artarken ihracat azalmakta ve bunun sonucunda bozulan cari işlemler dengesi dövize olan talebi artıracaktır. Döviz kuru sabitlendiği için merkez bankası artan döviz talebini, piyasaya döviz satıp karşılığında yerli parayı çekerek karşılayacaktır. Bu politika sonucu daralan para arzı faiz oranlarını artırıcı etki yapacak ve böylece ekonomik aktivite de yavaşlayacaktır (Kadıoğlu ve diğ., 2001: 11-12). Herhangi bir sebepten dolayı yapılan bir devalüasyonun birincil amacı ihracatı cesaretlendirecek ve ithalatı kısıtlayacak şekilde göreceli fiyatları değiştirmektir. Bir 8 parayı devalüe etmek yabancı paranın iç fiyatını yükseltecektir. Bu nedenle de ithalatın yurtiçi fiyatı yükselmiş olacaktır (Dunn ve Mutti, 2004; 379). Buna göre yapılan bir devalüasyonun çıktı üzerindeki etkisi bakımından üç olası sonucu vardır. Bunları kısaca aşağıdaki şekiller yardımıyla göstermek mümkündür. P (a) P (b) 1 AD AD1 AS1 AD AS Q = Q1 AS1 AD AS Q = Q1 Q Q P (c) 1 AS1 AD AD AS Q1 Q Q Şekil 1: Devalüasyonun Çıktı Üzerindeki Etkileri Kaynak: Yunke He (1991) Yukarıda Şekil 1’de devalüasyonun çıktı üzerindeki muhtemel etkileri gösterilmiştir. Buna göre şeklin (a) panelinde devalüasyonun genişleyici, (b) panelinde yansız ve (c)’de ise daraltıcı etkisi gösterilmiştir. Bu çerçevede aşağıda devalüasyonun etkileri farklı yaklaşımlar açısından değerlendirilecektir. Bunun için öncelikle devalüasyonun genişleyici etkilerinin olacağını öne süren yaklaşımlar incelenecektir. Bu yaklaşımları esneklikler yaklaşımı, arz yönlü yaklaşım, toplam harcama yaklaşımı ve parasalcı yaklaşımlar olarak sıralamak mümkündür. Daha sonra ise bu geleneksel anlayışa karşı çıkan, devalüasyonun özellikle gelişmekte olan ülkelerde genişleyeci etkilerin geçersiz olduğunu ileri süren karşı yaklaşım değerlendirilecektir. 9 Devalüasyonun daraltıcı etkilerinin olduğunu savunan yaklaşım ise yeni yapısalcı okuldur. 1.1. Esneklikler Yaklaşımı Devalüasyonun sonrasında ortaya çıkan etkileri incelemek üzere geliştirilen ilk yöntem esneklikler yaklaşımıdır. Esneklikler yaklaşımına klasik yaklaşım veya geleneksel yaklaşımda denilmektedir. Esneklikler yaklaşımı Keynesçi düşüncenin, dış ekonomik dengelerle ilgili ortaya koyduğu ilk yaklaşımdır. Keynesçi düşüncenin en önemli özelliği ekonomik ilişkileri, fiyat ve ücretlerin esnek olmadığı bir ortamda incelemeleridir. Keynesçi görüşe göre, fiyat ve ücret katılığı; bir taraftan eksik istihdama sebep olurken, diğer taraftan ithalat ve ihracatın otomatik olarak dengeye gelmesini engelleyebilmektedir. Bu nedenle ödemeler bilançosunda oluşan dengesizlikler, rezerv hareketleri ile giderildiğinde, içerideki parasal büyüklüklerde değişim göstermektedir (Paya, 2002:137). İthalat ve ihracat talep esneklikleri bir ülkenin dış ticaret hadlerini belirlemede tarife ve kotalar üzerinde ve ekonomik büyümenin ulusal refah üzerindeki etkilerini belirlemede oldukça önemli bir role sahiptir. Ayrıca bu esneklikler bir devalüasyonun ülkenin dış ticaret dengesini iyileştirmede ne kadar etkili olacağını belirlemede de oldukça önemli bir yere sahiptir (Dunn ve Mutti, 2004: 379). Esneklikler yaklaşımına göre yapılan bir devalüasyonun etkileri yerli ve yabancı ülkelerin ithalat talebi ve ihracat arzı fiyat esneklikleri ile biçimlendirilmiştir. Miles (1979: 600) esneklik yaklaşımını savunanların arz ve talep esneklikleri açısından ticaret dengesindeki bir iyileşme için gerekli ve yeterli koşulları ortaya koyduklarına vurgu yapmaktadır. Talep esneklikleri büyük ve arz esneklikleri de küçükse devalüasyon dış ticaret dengesini iyileştirecektir. M-L koşulu olarak adlandırılan bu durumda, ithalat talebi ve ihracat arz esnekliklerinin toplamının bir (1)’den büyük olması gerekmektedir. Başka bir ifade ile, ηx + ηm >11 1 Ödemeler dengesini B = p x - rp m m ile gösterelim. (1) 10 olması gerekmektedir. Sırasıyla ηx ve ηm ihracat ve ithalat talep esnekliklerini ifade etmektedir (Stern, 1973:129). Corden ve Jones (1976) küçük ülke koşullarında devalüasyonun daima ticarete konu olan malların göreceli fiyatını yükselteceğini tartışmışlardır. Ticaret ve ticaret dışı mallar arasındaki göreceli fiyat değişimi dış ticaret hadleri (TOT) kadar önemlidir. Ticaret dışı malların fiyatı hem aşağı hem de yukarı doğru katı ise, devalüasyon küçük ülkede aynı oranlarda ticari malların göreceli fiyatını yükseltecektir. Bu durum başlangıçta ticaretin dengede olduğu koşulu altında, ticari mallar için arz fazlasının ortaya çıkmasına neden olacaktır. Küçük ülkenin ticaret dengesinde bu şekilde bir Döviz kuru r Dr oranında değişirse, ithalat ve ihracat sırasıyla Dmá 0 ve Dxñ 0 oranında değişim gösterir. Yeni ödemeler dengesi şu hale gelir. p x ( x + Dx ) - (r + Dr ) p m (m + Dm ) Bunu ilk eşitlikten çıkardığımız zaman ödemeler dengesindeki değişimi elde ederiz. DB = p x Dx - p m mDr - p m rDm - p m DrDm Dr ve Dm küçük oranlarda ise é Dx p x Dm r ù DB = p x Dx - p m mDr - p m rDm = p m mDr ê -1ú Dr m û ë Dr p m m éæ Dx r ö x p x Dm r ù = p m mDr êç -1÷ ú Dr m û ëè Dr x ø r p m m é x px ù = p m mDr êh x -1 -hm ú ë r pm m û Dr ñ 0 ise, DB ’nin işareti köşeli parantezin içerisindeki ifadenin işaretine bağlı olacaktır. Bu nedenle döviz kurunun değer kaybı ödemeler dengesini iyileştirecektir. Yani hx x px - 1 - h m ñ1 olduğu zaman, DBñ 0 olacaktır. r pm m Dış ticaretin dengede olduğunu düşündüğümüzde p x x = rp m m olacaktır. Dolayısıyla koşul şu hale gelecektir. h x + h m ñ1 bu ifade ise Marshall-Lerner koşuludur (Gandolfo, 2002: 83). 11 iyileşmenin nedeni, ticaret dışı mal fiyatlarının katı olduğunun varsayılmasından kaynaklanmaktadır. Esneklikler yaklaşımı, devalüasyon yaparak göreceli fiyat değişimlerine neden olan hem tüketim hem de üretim malları arasındaki ikame üzerine de odaklanmaktadır. Temel göreceli fiyat değişimleri ithal veya ihraç edilen mallar arasında gerçekleşmektedir. Burada açık ekonomi modeli düşünüldüğünden bu malların fiyatları dünya piyasasındaki koşullardan oldukça fazla etkilenmektedir. Küçük bir ülke için, yabancı ticaret mallarının yurtiçi para cinsinden fiyatı devalüasyon miktarı kadar yükselecektir. Bu yükselme, mevcut gelir harcamalarının ticaret dışı mallara doğru yönelmesine sebep olacaktır. Ülke dünya fiyatlarını etkileyebilecek kadar büyük olur ise, yurtiçi fiyatlar devalüasyon miktarından daha az yükselebilir. Yurtiçi ülkenin ithalat talebinde azalmaya veya ihracat arzındaki artmaya karşılık yabancı paraların değeri düşecektir (Cooper, 1971; 5). Göreceli fiyatlardaki kayma hem tüketim hem de üretim üzerinde etkili olacaktır. Tüketim daha düşük fiyatlı ticaret dışı mal ve hizmetlere yönelirken, ithalat talebi azalacak ve varolan ihracat çıktısı serbest kalacaktır. Aynı zamanda, yabancı ticaret sektöründe artan karlılık yeni ihracat ürünlerini ve ithalata rakip malları uyaracaktır. Dolayısıyla kaynakları bu endüstrilere çekecektir. Bu endüstrilerde fazla kapasite ortaya çıkarsa, kaynaklar işgücü ve materyal gibi değişir hale gelecektir. Aksi takdirde, yeni yatırımların yapılması gerekecektir (Cooper, 1971; 6). M-L yaklaşımına göre devalüasyonun dış ticaret dengesi üzerindeki etkisini aşağıdaki şema yardımıyla göstermek de mümkündür. 12 Devalüasyon Dış piyasalarda ihracat fiyatları düşer Yurtiçi piyasada ithalat fiyatları yükselir İhracat talebi artar İthalat talebi düşer İhracat gelirleri artar İthalat harcamaları azalır Dış ticaret dengesi gelişir Şekil 2: Devalüasyonun Ticaret Dengesi Üzerindeki Etkisi Kaynak: Yücel (1974) M-L koşuluna göre; ithalat talebi ile ihracat talebinin fiyat esneklikleri toplamının ‘1’ den büyük olması durumunda devalüasyon; uzun dönemde dış ticaret açıklarının kapatılmasında bir politika aracı olarak kullanılabilir. Bu durumda ekonomide istikrarlı bir döviz kuru piyasası mevcuttur (Salvatore, 1995: 485). Devalüasyon ulusal para olarak ülkedeki ithal mallarının fiyatını yükseltirken döviz olarak da ülkenin ihraç mallarını yabancılara karşı ucuzlatmaktadır. Bundan dolayı da esneklik yaklaşımına göre, ithalat giderleri açısından, devalüasyondan beklenen etki ithal mallarının yurtiçi talebini kısarak ülkenin döviz giderlerini azaltmasıdır. Bunu döviz tasarruf edici etki olarak ifade etmek mümkündür. Devalüasyonun ne ölçüde döviz tasarrufu sağlayacağı da ithal mallarında ortaya çıkan 13 fiyat artışları karşısında halkın yabancı mal talebini ne oranda kısacağına, yani ithal malların talep esnekliğine bağlıdır. M-L koşuluna göre devalüasyonun döviz gelirlerini arttırması, yabancı tüketicilerin bu malların talebini arttırmaları neticesinde ortaya çıkar. Bu durumda ihraç malların yabancı para cinsinden değerinde düşüş meydana gelmektedir. Bu etkiye de döviz kazandırıcı etki denir. Devalüasyonun ne ölçüde döviz kazandıracağı ise ülkenin ihraç mallarına karşı yabancı tüketicilerin talep esnekliğine bağlıdır (Seyidoğlu, 2003: 476–477). p1 Sx p 2' S m' p1' Sm D x' Dm Dx q1 q2 (a) q 2' q1' (b) Şekil 3: Devalüasyonun Fiyat ve Miktar Üzerindeki Etkisi Kaynak: Appleyard ve Field (1986) Yukarıda Şekil 3 (a) panelinde ülkenin ihracatı için arz (Sx) ve talep eğrileri (Dx) verilirken, (b) panelinde ise ithalat arz (Sm) ve talep (Dm) eğrileri verilmiştir. Şekilde fiyat yerli para ile ifade edilmiştir. İhracat ve ithalatın devalüasyon öncesi başlangıç fiyatları sırasıyla p1 ve p1' ile, miktarlarda q1 ve q1' gösterilmektedir. %k oranında bir devalüasyon yapıldığını varsayarsak, yurtiçi para ile ifade edilen talep D x D x' ne kayar ve S m S m' ye doğru kayacaktır. (a) panelinde yabancılar her yerli para fiyatı ile daha yüksek miktarlarda satın almaya razı olacaklardır. (b) panelinde ise, her alıcının karşı 14 karşıya kaldığı yerli fiyat her bir malda %k oranında daha yüksek olacaktır (Appleyard ve Field; 1986, 52). Buradaki sorun devalüasyon sonucunda ticaret dengesindeki değişimi ortaya koymaktır. Bu ihracat gelirleri ve ithalat ödemelerindeki değişimin hesaplanmasını gerektirmektedir. İhracat gelirlerindeki değişimin tahmininde, talep eğrisi k E x oranı kadar sağa doğru kayacaktır. Burada Ex ihracatın dış talebinin gelir esnekliğini göstermektedir. Bu nedenle, eğer Rx ihracat alımlarının başlangıç değerini temsil ediyorsa, ihracat gelirlerinde R x k E x kadar bir yükselme olacaktır. 1.1.1. Devalüasyonun Nedenleri Devalüasyon ana özelliği itibari ile bir harcama kaydırıcı politikadır. Dolayısıyla toplam üretimi arttırmaktan ziyade toplam talebin yapısının değiştirilmesi amaç edinilmektedir. Özellikle ekonomideki bir dış açık, verim düşüklüğü, üretim yetersizliği, teknoloji ve yönetimde gerilik gibi yapısal nedenlere bağlı sebeplere dayalı olarak yapılan devalüasyonun etkisi sınırlı kalmaktadır (Seyidoğlu, 2003:482). Dış ticaret dengesi açık veren ülkelerin kullandıkları araçlardan bir tanesi milli paranın yabancı paralar karşısında değerinin düşürülmesidir. Devalüasyon reel döviz kurunun değerinin düşmesine neden olacaktır. Milli paranın yabancı paralar karşısında değerinin düşmesi ile birlikte, ihraç malların fiyatlarının düşmesi beklenmektedir. Bundan dolayı, ülkenin mallarına yönelik dış talep artarken, ithal mallarına yönelik iç talep azalacaktır (Doğanlar, 1999: 80). Bu bağlamda devalüasyonun nedenlerini aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür. · İç ve dış fiyatlar arasındaki dengesizliği gidermek amacıyla: Nispi fiyat yapısındaki bozulmalar ihracatı etkileyen önemli bir unsurdur. Döviz kuru ayarlama mekanizması, ihracat teşvikleri için fiyat mekanizması sunması, dış ticaret hadlerindeki bozulmaların önlenmesi ihracat arzında oluşan darboğazların giderilmesinde en etkin yoldur. Bu bağlamda, döviz kuru ihracatı arttırma fonksiyonunu önemli ölçüde iç ve dış fiyat seviyelerinin denkleştirilmesi ve hatta iyileştirilmesi yoluyla yerine getirmektedir (Abuşoğlu, 1990: 76). 15 · İhracatı teşvik ve ithalatı ayarlamak için: Yabancı para ile ifade edilen ihracat fiyatlarını dış piyasalar seviyesine indirip rekabet imkanı yaratmak devalüasyon yapmanın bir başka nedenini oluşturmaktadır. Özellikle maliyet ve iç fiyatlardaki yükseklikten dolayı dış piyasalara açılım sağlayamayan mallarında dışa açılmalarına imkân sağlanmaktadır. Bundan dolayı devalüasyon, milli para cinsinden ihracat fiyatlarını yükseltmek ile, iç maliyet ve fiyatların yabancı para karşılığı olan tutarı dış piyasa seviyesine indirme gibi aynı fonksiyonun iki değişik tarafı üzerinde etkili olmaktadır. Sonuçta, iç piyasada maliyet ve fiyat yüksekliği dolayısıyla ihraç edilemeyen mallar, yapılan devalüasyon neticesinde iç ve dış fiyat denkliği sağlanarak, dışa açılma imkanına kavuşmaktadırlar (Abuşoğlu, 1990: 113). 1.1.2. Devalüasyonun Başarı Koşulları Devalüasyonun ödemeler dengesi açığını karşılayabilmesi için döviz gelirlerini arttırırken döviz giderlerini de kısması gerekmektedir. Başka bir ifade ile ihracatı arttırıp ithalatı azaltmalıdır. Bunun içinde yapılan bir devalüasyonun fiyat veya gelir etkisi aracılığıyla ihracatı uyarması mümkündür. Burada fiyat etkisi ihraç mallarına karşı dış talebin esnekliğine bağlı iken gelir etkisi ihraç mallarının arz esnekliklerine bağlıdır. Bu esneklikler yeterince büyük değilse, devalüasyondan beklenen sonucu elde etmek mümkün değildir. Başka bir ifade ile devalüasyonun genişletici etkisi ortaya çıkmayacaktır. Bu bağlamda M-L koşuluna göre yapılan bir devalüasyonun başarılı olabilmesi için belirli koşulları taşıması gerekmektedir. Bu koşulları, ihraç malları dış talep esnekliği ve yurtiçi talep esnekliği, ihraç malları arz esnekliği, ithal malları yabancı arz esnekliği, iç fiyatların sabitliği olarak sıralamak mümkündür. Bu koşuların devalüasyon karşısındaki etkileri ise aşağıda incelenmektedir. 1.1.2.1. İhraç Mallarının Talep Esneklikleri İhraç mallarının talep esnekliklerini iç ve dış talep esneklikleri olarak ayrı ayrı değerlendirmek mümkündür. Öncelikle dış talep esneklikleri göz önünde bulundurursak bir malın toplam dünya talebi ile yalnız ülke malına ait talep miktarı arasında bir ayırımı ortaya koymak gerekmektedir. Bu yapıldığı takdirde, talep esnekliği düşük bir malın dahi, ülke ihracatına yönelen talep payının yüksek derecede esnek olabileceği 16 görülmektedir. Dolayısıyla, benzer faktör donanımına sahip olan ülkelerden bir tanesi devalüasyon yaptığı takdirde, piyasadaki paylarını korumak isteyecek olan diğerleri de aynı yolu izleyerek devalüasyon yapmayı tercih edebilirler (Seyidoğlu, 2003:483). Dolayısıyla rekabetçi devalüasyonun yolu açılabilir. İhraç mallarına olan talep esnekliği sıfırdan büyük olduğu durumlarda, döviz kaybı azalmaktadır. Esneklik 1’e eşit olduğunda ise, devalüasyonun ihraç mallarına herhangi bir etkisi olmamaktadır. Bu durumda devalüasyondan sağlanacak kayıp ya da kazanç birbirine eşit olacaktır. Dolayısıyla ortaya çıkan etki yansız olacaktır. M-L koşuluna göre devalüasyonun ihracat kanalıyla döviz kazancı sağlayabilmesi için dış talep esnekliğinin 1’den büyük olması gerekmektedir (Karluk, 1998:325). 1.1.2.2. İhraç Malları Arz Esnekliği Devalüasyonun başarılı olabilmesi için dış talep esnekliklerinin yüksekliği yanında ihraç malları arzının da talepteki bu artışa cevap verebilmesi gerekmektedir. Başka bir ifade ile ihraç mallarının arz esnekliği de yüksek olmalıdır. Eğer ihraç malları üretimi ve arzı fiyat değişimlerinden kolaylıkla etkilenmiyorsa, arz esnek değilse, devalüasyonun ihracatı arttırıcı etkisi ortaya çıkmayacaktır (Stern, 1973: 129). İhracat arz esnekliği sıfır ise, dış talep ne kadar esnek olursa olsun ihracat artmayacak, aynı seviyede kalacaktır. Bundan dolayı, ihraç malları devalüasyondan önceki duruma göre daha düşük fiyatlardan satılacağı için ihracattan elde edilen gelir devalüasyon oranında azalacaktır. Esneklik bire eşit olduğunda ihracattan sağlanan gelirlerde herhangi bir değişim olmayacaktır. Kısaca ifade etmek gerekirse, devalüasyon sonucunda meydana gelen talep artışını karşılayabilmek için elde ya yeterli mal stoku bulunmalı veya ihracat sektörüne aktarılacak kullanılmayan kapasitenin bulunması gerekmektedir (Seyidoğlu, 2003:483). Arz esnekliğinin büyüklüğü ise şu faktörler tarafından belirlenmektedir. Ø Üretim kapasitesinin kısa sürede arttırılabilmesi Ø Atıl kapasitenin fazla olması 17 Ø Yatırım finansmanının elde edilebilme kolaylığı Ø Üretim faktörlerinin mobilitesi Ø Altyapının (otoyol, liman gibi) yeterlilik düzeyi Ø İhraç mallarının iç tüketimde kullanımı Burada ifade edilen her bir faktör ne kadar yüksek düzeyde pozitif bir değere sahip ise, ihraç mallarının arz esneklikleri de o kadar yüksek bir değere ulaşacaktır. Dolayısıyla, yapılan bir devalüasyonun başarı şansı da yüksek olacaktır (Doğanlar, 1999: 81). Bununla birlikte, az gelişmiş ülkelerin ihraç kalemleri içinde tarım ürünleri ve ham maddeler önemli bir paya sahip olduklarından dolayı, bu ülkelerin ihracat arz esnekliklerinin çok yüksek olacağını ifade etmek yanıltıcı olacaktır. Çünkü kısa dönemde tarımsal ürünlerin arz esnekliklerini arttırmak çok zordur. Bu durumdan dolayı az gelişmiş bir ülkede yapılan devalüasyonun beklenen etkiyi ortaya koyması mümkün olmayacaktır (Doğanlar, 1999: 82). 1.1.2.3. İthal Malları Yabancı Arz Esnekliği Coppock (1971) ithalatı içeren ticaret akımları varsayımı altında M-L koşulunun doğruluğunu araştıran ilk kişidir. Coppock M-L koşulundaki h x ve h m temel esnekliklerinin ödemeler dengesini iyileştirme koşulu ile tutarlı olarak yeniden tanımlanması gerektiğini savunmuştur. Shea (1976) ise Coppock’un tersine ödemeler dengesini iyileştirmek için M-L koşulunun geçerli olduğunu savunmuştur. M-L koşuluna göre ülkelerin ithal ürünlerinin sadece nihai mallardan oluşması gerekmektedir. Ancak gelişmekte olan ülkelerin üretim sürecinde kullandıkları girdiler önemli ölçüde ara girdi ithalatından oluşmaktadır. Dolayısıyla bu ülkelerin ara mal ithalatının toplam ithalat içerisinde payı da oldukça yüksektir. Bu malların temin edilme sürecinde yaşanacak herhangi bir olumsuz gelişme bu gibi ülkelerde arz tıkanıklarının yaşanmasına neden olacaktır. Bu durum devalüasyon yapacak gelişmekte olan ülkeler 18 açısından olumsuz sonuçlar doğuracaktır (Doğanlar, 1999: 82). Nielsen (1987) ithal ara girdi mallarının olduğu bir durumu da kapsayacak şekilde M-L koşulunu yeniden formüle etmiştir. Nielsen’e göre, bir devalüasyonun dış ticaret üzerinde olumlu etkisinin olabilmesi için M-L koşulunun aşağıdaki gibi oluşturulması mümkündür. æM ö æbö -1 -1 h x + ç ÷h m + ç ÷(1 - b ) s ñ (1 - b ) èX ø èXø (2) Bu formülasyonda h x ve h m sırasıyla M-L koşulunun değişkenleri olan ihracat ve ithalat talep esnekliklerini, M nihai mal ithalatını, X ihracatını, b yurtiçi üretim sürecinde kullanılan ithal ara girdilerin faktör oranlarını, s katsayısı ise temel girdiler ve ithal ara girdiler arasındaki ikame esnekliğini göstermektedir. Burada b sıfıra eşit olursa yani üretim sürecinde ara girdi ithalatı yapılmazsa yukarıdaki eşitsizlik aşağıdaki gibi yeniden yazılabilir. Bu daha öncede (1) nolu eşitsizlik olarak ifade edilmiştir. h x + h m ñ1 (1) Dolayısıyla eşitsizlik M-L koşulunun orijinal haline dönüşecektir. Nielsen (1987)’e göre sadece nihai mal ithalatının olduğu bir ekonomide M-L koşulu devalüasyonun ticaret dengesi üzerindeki iyileştirici etkisinin ortaya çıkması için gerekli ve yeterli bir koşuldur. Burada şunu da belirtmek gerekmektedir. Nielsen göre M-L koşulu sağlandığı müddetçe, hem nihai mal ithalatının hem de ara girdi ithalatının olduğu küçük bir ekonomide genişleyici devalüasyonun meydana gelmesi mümkündür. Devalüasyonun ithalatı kısarak döviz tasarrufu sağlayabilmesi için, ithal mallarının kendi ülkelerindeki fiyatlarının değişmemesi gerekmektedir. İthal malları arz esnekliği birden küçük olduğunda, devalüasyonla birlikte fiyatlarda düşme eğilimi ortaya çıkmaktadır. İthal mal fiyatlarındaki bir düşme ise, devalüasyon oranının erimesine neden olmaktadır. Dolayısıyla, devalüasyonun döviz tasarrufu sağlama niteliği azalmaktadır (Nielsen, 1987: 297–298). 19 1.1.2.4.İthal Malları Talep Esnekliği Yurtiçi fiyatlardaki yükselişin ithalat hacmi üzerindeki etkisi talep esnekliklerine bağlıdır. Talep esneklikleri yüksekse, ithalat hacminde göreceli olarak büyük bir azalma meydana gelir ve devalüasyon amacına uygun etkilere ulaşır. Bununla birlikte esneklikler bir’den küçük ise, ithalat hacmindeki azalma fiyat artışlarını dengelemekte yetersiz kalacaktır. İthal malları talep esnekliği düşük iken, devalüasyon neticesinde ithalatın yerli para cinsinden değeri yükselirken ithal mallarına olan talep yeterince azalmayacaktır. Dolayısıyla devalüasyondan beklenen döviz tasarrufu sağlama etkisi gerçekleşemeyecektir. Netice itibari ile talep esnekliklerinin yüksekliği devalüasyonun başarılı olmasında oldukça önemli bir koşuldur. Burada esneklikler gelir ve ikame etkilerinin gücüne bağlıdır. İthal mallarının yurtiçi ikamesi mevcut ise, ikame etkisi güçlü olacak ve ithalatta önemli ölçüde düşme meydana gelecektir. Bununla birlikte yurtiçi ikame sınırlı yani ithalata bağımlılık yüksek ise ithalattaki azalma sınırlı kalacaktır. Buna bağlı olarak yapılan devalüasyonun başarısı da sınırlı kalacaktır. Gelişmiş ülkeler de petrol gibi bazı ithal ürünlere ihtiyaç duymalarına rağmen, bu durum özellikle gelişmekte olan ülkeler için geçerlidir. İthalat milli gelir içerisinde önemli bir paya sahipse, gelir etkisi oldukça güçlü olacaktır. Devalüasyon tüketici bütçesindeki önemli yere sahip olan malların yurtiçi fiyatını yükseltirse, ithal ve diğer malların alımının azalması gerekir ve buna bağlı olarak reel gelir azalır (Dunn ve Muti, 2004: 379-380). 1.1.2.5. İç Fiyatların Sabitliği M-L koşuluna göre, yapılan bir devalüasyonun başarılı olabilmesi için en önemli varsayımlardan birisi de devalüasyonu takiben fiyat artışlarının meydana gelmemesidir. Aksi takdirde, döviz kuru ile fiyatlar arasındaki bozulan dengeyi yeniden oluşturmak ve ülkenin uluslararası ticaretteki rekabet gücünü arttırabilmek için yapılan devalüasyonun fiyat artışları karşısında çok çabuk bir şekilde eriyeceği düşünüldüğünde başarı şansı önemli ölçüde azalmaktadır (Husted ve Melvin, 2004: 412–413). 20 Bu çerçevede gelişmekte olan ülkelerin makroekonomik yapısını göz önünde bulundurursak, bu ülkelerin yaşadığı yüksek enflasyon koşullarında yapılan devalüasyonun başarı şansının çok azaldığını ifade etmek mümkündür. Ayrıca bir başka önemli husus ise, yapılan bir devalüasyon ithal girdilerin fiyatlarını da arttıracağından dolayı, iç fiyatlarda yükselme yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Burada izlenecek muhtemel para ve maliye politikaları ile bu maliyet artışı önlenebilir ve devalüasyonun etkisi kısmen uzatılabilir (Seyidoğlu, 2003: 485). 1.1.2.6. Tüketici Alışkanlıkları ve Rekabetçi Devalüasyon Ülke içerisinde olduğu gibi uluslararası ticarette de alışkanlıkların ve geleneklerin etkileri görülmektedir. Örneğin bazı ülkelerin ürettiği malların kalitesizliğine duyulan inanç mallara yönelik talep esnekliklerinin düşük olmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla devalüasyon ihraç mallarını ucuzlatsa dahi, talep edilen miktarların arttırılması kolay olmamaktadır. Ayrıca devalüasyon yapan bir ülkenin ithalatının azalması, diğer ülkelerin de ihracatının azalması anlamına gelmektedir. Dolaysıyla böyle durumlarda devalüasyon yapan ülkeye karşı bu ülkelerde misilleme olarak devalüasyon yaparlar ve bu da ilk başta devalüasyon yapan ülkenin devalüasyondan sağlayacağı faydaları azaltmaktadır (Seyidoğlu, 2003: 485). 1.1.2.7. Spekülasyon Devalüasyonun etkili olabilmesi için hükümet tarafından gizlice ve ani olarak yapılması gerekmektedir. Aksi takdirde spekülatörler için fırsat oluşacaktır. Piyasalarda devalüasyon beklentisi oluşursa, ithalatçılar ucuzken ithal malları alıp stoklayarak devalüasyon sonrası pahalıya satmak isteyecekler ve bu da ithalatın artmasına neden olacaktır. İhracatçılar ise ihraç bağlantılarını devalüasyon sonrasına erteleyecekler ve yurtdışından olan alacaklarını da devalüasyondan sonra getirmek isteyeceklerdir. Bu ihracatın düşmesine ve yurda giren döviz miktarının azalmasına neden olacaktır. Ayrıca spekülatörler ise, devalüasyondan önce ucuzken döviz alıp, devalüasyondan sonra pahalıya satmak için çaba göstereceklerdir ki bu da ülke ekonomisini olumsuz yönde etkileyecektir (Seyidoğlu, 2003: 492). Sonuç olarak, devalüasyon yapılış sürecinde gizliliğe dikkat edilmemesi durumunda ortaya çıkacak olan spekülasyon neticesinde, devalüasyondan beklenen olumlu etkilerin gerçekleşmesi güçleşecektir. 21 1.1.3. J Eğrisi ve Esneklikler Yaklaşımı M-L yaklaşımı, bir devalüasyonun başarılı olabilmesi için dış ticaret hacminde meydana gelen artışın (oran olarak) ithalatta döviz cinsinden yapılan pahalılaşmadan daha yüksek olması gerektiğine vurgu yapmaktadır. Bununla birlikte devalüasyon sonrasındaki dış ticaret dengesindeki iyileşme hemen ortaya çıkmayabilir. Kısa dönemdeki daralmayı takiben de meydana gelebilir. Dolayısıyla devalüasyon ile dış ticaret dengesi arasındaki zaman patikasını gösteren ilişki J eğrisi olarak tanımlamak mümkündür (Plihon, 1995: 100). Bir başka ifade ile J eğrisi, devalüasyonun yurtiçinde yabancı malların fiyatını yükselttiğinde ve yabancılar içinde yerli malların fiyatını düşürdüğünde, ticaret dengesindeki bozulmanın kısa dönemli olacağını savunan bir yaklaşımdır (Husted ve Melvin, 2004: 421). Kısa Dönem Orta Dönem J Eğrisi Orta-Uzun Dönem Zaman Şekil 4: J Eğrisi Kaynak: Plihon (1995: 101) Devalüasyonun J eğrisi çerçevesinde harekete geçirdiği etkileri içeren süreç üç aşamadan oluşmaktadır. Bunlardan ilki; kısa vadede yurtiçi paranın değerindeki düşme neticesinde dış ticaret açığı artmaktadır. Çünkü devalüasyon dış ticaret hadlerinde bozulmaya neden olmaktadır. İkinci olarak; kısa ve orta vadede devalüasyonun dış ticaret hadleri üzerindeki olumlu etkileri ortaya çıkmaktadır. Bu dönemde rekabet avantajının kazanılması orta vadede dış ticaret hacmini etkilemektedir. Ülke daha pahalı 22 hale geldiğinden dolayı, ithalatını kısmakta ve ihraç ürünlerinin fiyatı düştüğü için daha fazla mal ihraç etme imkânına kavuşmaktadır. Üçüncü olarak, orta ve uzun vadede devalüasyonun etkileri hızlı bir şekilde kaybolmaktadır. Bu nokta da başlangıçta sağlanan rekabet avantajı, ithalat fiyatlarının artmasıyla birlikte ithal edilen enflasyonun yayılması neticesinde etkisini kaybetmektedir (Plihon, 1995: 100). Bununla birlikte kısa dönemde ithalat ve ihracatın fiyat esneklikleri toplamı birden küçüktür. Yani, kısa dönemde hem ithalatın hem de ihracatın nispi fiyatlardaki değişmelere oldukça tepkisiz olduğu ifade etmek mümkündür. Bunun nedeni ise, üretici ve tüketicilerin devalüasyona yavaş intibak etmelerinden kaynaklanmaktadır. Bunun ilk nedeni, tüketici tepki gecikmesidir. Değişen rekabet durumunu tanımak alıcılar için zaman almakta ve bu gecikmenin dil farkı ve diğer engellerden dolayı yurtiçi ticaretten ziyade, uluslararası ticarette daha uzun olması beklenmektedir. Ayrıca çok kısa dönemde önceden var olan anlaşmalar satın alınan miktarlarda ayarlamaya izin vermeyebilir. İkincisi ise, üretim tepki gecikmesidir. Yeni iş bağlantılarını kurmak zaman alacaktır. Bu nedenlerle, ihracat ve ithalatın devalüasyona tepkisi zaman içerisinde yavaş bir şekilde gerçekleşecektir (Durusoy ve Tokatlıoğlu, 1997: 68). Magee (1973: 305) esneklikler yaklaşımı çerçevesinde döviz kuru değişimlerinin ticaret üzerindeki kısa dönem etkilerini “parasal sözleşme analizleri (currencycontract)” ve “geçiş etkisi (pass-through)” olarak iki bölüme ayırmıştır. Belirli paralarla yapılan sözleşmeler devalüasyonu takip eden kısa dönem ile bu kur değişimlerinden önceki yapılan sözleşmeleri kapsamaktadır. Geçiş etkisi analizleri ise devalüasyondan sonra yapılan sözleşmeler üzerindeki uluslararası fiyat davranışlarını ifade etmektedir. Magee, dışarıdaki aktiviteye göre yurtiçindeki aktivitedeki hızlı artışın devalüasyonun doğuracağı beklenen etkileri bozduğu fikrinden hareketle J eğrisini açıklamaktadır. Bu bağlamda J eğrisini, yerli ve yabancı paralarla yapılan anlaşmaların cari hesabın belirleyicilerine hükmettiği belirli bir döneme uygun olarak yeniden incelemiştir. Devalüasyon baskısı arttıkça ve devalüasyon olduktan sonra yapılan anlaşmalar bu durumdan etkilenmektedir. 23 1.1.3.1. Parasal Sözleşme Dönemi (Currency-Contract) Aşağıdaki şekilde parasal sözleşmenin zaman içerisindeki yeri gösterilmektedir. Buna göre sözleşmeler devalüasyondan önce t1 döneminde yapılmaktadır. Sözleşmeler imzalandıktan sonra, t2 döneminde bir devalüasyon gerçekleşmektedir. Bu sözleşmelerden doğan ödemeler ise t3 döneminde yani devalüasyondan sonra yapılmaktadır. Devalüasyon Ödeme dönemi Zaman t1 t2 t3 Şekil 5: Parasal Sözleşme Dönemi Kaynak: Husted ve Melvin (2004: 422) Bu durumda yapılan sözleşmelerden doğan yükümlülüklerin dış ticaret dengesi üzerindeki etkisi kur ayarlama oranına ve sözleşmelerin hangi para ile yapıldığına bağlı olacaktır. Bu bağlamda bu etkileri aşağıdaki tablo ile göstermek mümkündür. Tablo 1: Devalüasyon Sonrasında Sözleşmelerin Ticaret Dengesi Üzerindeki Kısa Dönem Etkileri İhracat sözleşmeşleri Sözleşmeler yabancı para ile İthalat sözleşmeleri Sözleşmeler yerli para ile Sözleşmeler yabancı para ile I.Durum II. Durum XXise, dış ticaret dengesi ise, Başlangıçta fazla M Miyileşir varsa: ticaret dengesi X iyileşir. Açık varsa ise, dış ticaret dengesi kötüleşir M¯ iyileşir Sözleşmeler yerli para ile III. Durum X ise, Dış ticaret dengesi M değişmez IV. Durum X ise, Ticaret dengesi Mkötüleşir Kaynak: Magee, 1973: 311 (X ve M üzerindeki düz çizgiler devalüasyonun ihracat ve ithalatı etkilemediğini göstermektedir.) 24 Yukarıdaki tabloya göre bu etkileri dört bölüme ayırmak mümkündür. İlk olarak ithalat sözleşmeleri yerli para ile yapılırken, ihracat sözleşmelerinin yabancı para ile yapıldığı durumu göstermektedir. Devalüasyondan sonra yabancı alıcılar ödemelerini sözleşme gereğince yabancı para ile yapmaları gerektiği için ihracatın yerli para ile değeri yükselecektir. İthalat yerli para ile yapıldığı için devalüasyon ithalatın yerli para ile değerini etkilemeyecektir. Dolayısıyla ticaret dengesi bu durumdan olumlu etkilenecektir. İkinci olarak ithalat ve ihracat yabancı para ile ödendiği durum ele alınmaktadır. Devalüasyon yabancı paranın değerini yükselteceğinden dolayı, hem ihracatın hem de ithalatın yerli para ile değeri yükselecektir. Burada ticaret dengesindeki net etki ihracatın ithalata göre büyüklüğüne bağlıdır. İhracat ithalattan fazla ise, ihracatın değerindeki artış ithalatın değerindeki artıştan daha fazla olacaktır. Eğer ithalat ihracattan fazla ise yani ticaret dengesi açık veriyorsa, ithalatın değerindeki artış ihracatın değerindeki artıştan daha fazla olacaktır ve dış ticaret dengesi kötüleşecektir. Üçüncü durumda ise ithalat ve ihracat yerli para ile ödenecek dolayısıyla ticaret dengesi devalüasyondan etkilenmeyecektir. Fakat dördüncü durumda ithalat ödemeleri yabancı para ile ihracat gelirleri de yerli para ile yapılırsa, ihracatın yerli para ile değeri devalüasyondan etkilenmeyecektir. Buna karşılık ithalatın değeri artacaktır. Bu nedenle de dış ticaret dengesi kötüleşecektir. Devalüasyonu takip eden dönemde parasal sözleşmeler dönemi boyunca ticaret dengesinde bir kötüleşmenin olması kaçınılmaz olacaktır. İkinci durumda da sadece başlangıçta ticaret açığının olduğu bir durumda ticaret dengesi kötüleşecektir. Bu çerçevede yukarıdaki tabloda da gösterildiği gibi parasal sözleşmelerin olduğu ve ithalatta yabancı para ile yapıldığı dönemlerde J eğrisi olgusu ile karşılamak mümkündür (Magee, 1973:311–312). 1.1.3.2. Geçiş Etkisi (Pass-Through) Geçiş etkisi analizleri malların fiyatlarının paranın değerindeki gibi eşanlı bir şekilde değişmeyeceği varsayımdan hareket etmektedir. Buna göre geçiş etkisi fiyatların kısa dönemdeki uyarlanma hızını analiz etmektedir. 25 Devalüasyon yapan ülkede ithalat fiyatı yükseldiği için ithalat talebi azalmaktadır. Aynı zamanda ihraç mallarının fiyatı da düştüğünden dolayı ihracat talebi yükselmektedir. Bu nedenle, ticaret dengesinde iyileşme meydana gelir. Fakat kısa vadede fiyatlar hızlı bir şekilde uyarlanmazsa ticarete konu olan mal miktarı da çok fazla değişmez. Yeni fiyatların uyarlanmasındaki gecikmelerden dolayı J eğrisi meydana gelir. Parasal sözleşmelerde olduğu gibi Magee (1973) geçiş etkilerinin analiz ederken de dört farklı durumu değerlendirmektedir. Tablo 2: Devalüasyon Sonrasında Geçiş Etkilerinin Ticaret Dengesi Üzerindeki Kısa Dönem Etkileri İhracat İthalat İnelastik arz İnelastik arz İnelastik talep II. Durum I. Durum X- ise, ticaret dengesi X- ise, başlangıçta fazla Mvarsa, ticaret dengesi iyileşir. Eğer açık varsa kötüleşir. III. Durum IV. Durum X X ise, ticaret dengesi ise ticaret dengesi M Mdeğişmez kötüleşir M iyileşir İnelastik talep Kaynak: Magee, 1973: 311 (X ve M üzerindeki düz çizgiler devalüasyonun ihracat ve ithalatı etkilemediğini göstermektedir) Tablo 2’de ilk durumda ödemeler dengesi iyileşmektedir. İhracat ve ithalatın arz esneklikleri kısa dönemde inelastik olduklarından dolayı miktarlar sabit olacaktır. Dolayısıyla geçiş dönemi boyunca dış ticaret dengesi iyileşecektir. İkinci durumda ise ithalat talebi ve ihracat arzı inelastik olduğu varsayılmaktadır. İnelastik ithalat talebi devalüasyon sonrasında ithalatın yerli para cinsinden değerinin artmasına neden olacaktır. İhracat arzı inelastik olursa devalüasyon sonrasında ihracatın yerli para cinsinden fiyatı yükselecektir. Burada devalüasyonun net etkisi başlangıç koşullarına bağlı olacaktır. Başlangıçta dış ticaret dengesi fazla veriyorsa, hem ihracat hem de ithalat eşit miktarda arttığında ihracat ithalattan daha fazla artacaktır. Dolayısıyla dış ticaret dengesi iyileşecektir. Fakat tam tersine başlangıçta dış ticaret dengesi açık veriyorsa, hem ithalatta hem de ihracatta aynı oranda artış olduğunda ithalat ihracattan daha fazla artacak ve dış ticaret dengesi kötüleşecektir. 26 Üçüncü varsayılmaktadır. durumda ise Dolayısıyla ihracat talebi devalüasyonun ve ithalat ticaret arzı inelastik dengesi üzerinde olarak etkisi olmayacaktır. İnelastik ihracat talebi olduğu zaman, ihracatın yerli para cinsinden değerinde bir değişiklik olmayacaktır. Devalüasyon ithalat talebini azaltacak talepteki azalma ile kurdaki değişim birbirini dengeleyecektir. Burada ithalatın yerli para cinsinden değeri değişmeyecek ve devalüasyonun geçiş etkisi oluşmayacaktır. Başka bir ifade ile dış ticaret dengesi sabit kalacaktır. Dördüncü durumda ticaret dengesi kötüleşmektedir. İthalat ve ihracat talepleri inelastik olduğu zaman fiyatların geçiş etkisi tam olacaktır. Yani, ithalat yerli para cinsinden fiyatları devalüasyon oranında yükselirken, ihracatın yabancı para cinsinden fiyatları aynı oranda düşecektir. Bu iki etkiden dolayı devalüasyon dış ticaret dengesini kısa dönemde olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Daha sonraki dönemler de bu olumsuz etkiler ortadan kalkmakta ve Marshall-Lerner koşulu sağlanmaktadır. 1.1.4. Geleneksel Yaklaşımın Eksiklikleri Geleneksel yaklaşıma yönelik yapılan ilk ciddi eleştiriler, Harberger (1950) ile Laursen ve Metzler (1950) tarafından yapılmıştır. Bu çalışmalar, dış ticarete konu olan malların nispi fiyatlarında meydana gelen değişimlerin doğuracağı gelir hareketlerinin, ihmal edilmesine vurgu yapmışlardır. Yazarlara göre, gelir hareketleri ile dış ticaret dengesi arasındaki ilişki fiyat hareketlerinin aksine pozitif yönlüdür (HarbergerLaursen-Metzler “HLM” Etkisi2). Dolayısıyla, kritik esnekliklerin gelir hareketlerini bastıracak ölçüde birden büyük olması gerekmektedir. Alexander (1959), Harberger (1950) ve Laursen-Metzler (1950) tarafından yapılan eleştirileri değerlendirerek massetme yaklaşımını ortaya atmıştır. Alexander, esneklik kavramının yalnız fiyat miktar ilişkisi esasına dayalı kısmi elastikiyetten ibaret olamayacağını öne sürerek, gelir 2 HLM Etkisi: Dış Ticaret Dengesi’nin sağlandığı bir ekonomide, dış ticaret haddindeki negatif (pozitif) hareketlerin, diğer unsurlar sabitken reel geliri azaltacağı (arttıracağı) ve reel gelirin azalan (artan) her seviyesinde küçülen (büyüyen) marjinal tasarruf eğiliminin, sabit bir yatırım ve bütçe dengesi seviyesinde dış ticaret açığına (fazlasına) neden olacağı öne sürmektedir. Başka bir ifade ile, herhangi bir ekonominin dış ticaret haddinde meydana gelebilecek pozitif (negatif) hareketlerin, diğer unsurlar sabitken söz konusu ekonominin dış ticaret dengesinde iyileşmelere (kötüleşmelere) neden olacağı öngörüsü, İktisat literatüründe HLM Hipotezi olarak bilinmektedir (Yamak ve Korkmaz, 2006: 59). 27 seviyesindeki değişimlerin mevcut dış ticaret yapısında meydana getireceği etkilerinde hesaba katılması gerektiğini vurgulamıştır. Bu bağlamda ulusal para biriminin değerinde meydana gelen değişimler ile dış ticaret dengesi arasındaki ilişkinin zaman boyutu içerisinde değerlendirilmesi neticesinde ise önceki başlıkta incelediğimiz J Eğrisi Hipotezi ortaya çıkmıştır. Geleneksel yaklaşım genel itibari ile devalüasyonun iç ve dış nispi fiyatları değiştirerek ülkenin ihraç mallarını dış piyasalar için daha ucuza getirebileceği ihracat arzını da daha karlı hale getirebileceği, sonuçta da dışarıda talebin uyarılacağını ve içerde de arzın genişleyeceğini kabul eden bir yaklaşımdır. Fakat bu olgu gelişmekte olan ülkelerin yapısal durumdan kaynaklanan nedenlerden dolayı geçerli olmayabilir. Çünkü bu ülkelerin ithalat ve ihracat talep esneklikleri yeterince yüksek olamayabilir. Bu durumda da devalüasyondan beklenen iyileşmeler sağlanamayabilir. Bu durum esneklik kötümserliği olarak adlandırılmaktadır (Killick, 1993: 160). Bu bağlamda M-L yaklaşımının eksiklerini aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür. · Esnekliklerin yetersizliği: İthalat ara girdiler, sermaye malları gibi mallar üzerine yoğunlaşır ise ithalat talep esnekliği çok düşük olacaktır (Cooper, 1971: 13). · Fiyat ve fiyat dışı faktörlerin etkilerinin net bir şekilde birbirinden ayrılamaması · Esnekliklerin güvenilir olması malların homojen olmasına bağlıdır. Fakat ülkenin ihraç malları homojen olmaktan uzaktır. Ülkenin ihraç malları çok fazla mal çeşidinden oluşur ve hatta bu mallarda kendi içlerinde dahi farklı özelikler ortaya koyabilmektedirler (Abuşoğlu, 1990: 80). Esnekliler yaklaşımı döviz kuru ile ihracat arasındaki ilişkinin açıklanmasında önemli ölçüde yetersizlikler bulunması nedeniyle arz yönlü yaklaşım devalüasyonun ihracatı ve/veya ihracat üretimini sadece mevcut yapı içerinde değil ileri dönemlerde kaynak dağılımını da etkileyerek arttıracağını ileri sürmektedir (Abuşoğlu, 1990: 85). 28 1.2. Toplam Harcama - Massetme Yaklaşımı Toplam Harcama Yaklaşımı (Absorption Approach) 1950’li yıllarda Alexander (1952, 1959) tarafından ortaya atılmış olan bir yaklaşımdır. Keynesci nitelik arz etmekte olup, ödemeler dengesi sorununa kur ayarlamaları yanında farklı önerilerde getirmektedir. Massetme yaklaşımı olarak da ifade edilen bu yaklaşım, ülkenin dış ödemeler sorununu toplam gelir ve toplam harcamalarıyla ilişkilendirmekte ve özellikle tam istihdam düzeyinde ortaya çıkan dış dengesizliği daha iyi açıklamaktadır (Paya, 2002: 138). Toplam Harcama Yaklaşımı bir devalüasyonun yurtiçi çıktıya yönelik toplam talebi ani bir biçimde yükseltme etkisine dair bir beklenti ile başlamaktadır. Geliri ve çarpan etkisi aracılığıyla tüketim harcamalarının artmasına yol açan ihracat üretimini ve ithalat ikamesini artırmaktadır. İhraç ve ithal ikameci endüstriler, bu sektörlerdeki makine ve teçhizat yatırımlarını arttırmayı teşvik edeceğinden dolayı, daha karlı hale gelmektedirler. Ekonomi özellikle devalüasyon zamanında tam istihdam düzeyine yakınsa ve devalüasyonun etkinliğini azaltan enflasyon ile sonuçlanıyorsa, bu genişleyici etkilerin daha da fazla olması mümkündür. İhraç ve ithal ikameci sektörler genişlediği müddetçe daha fazla işgücü ve girdiye ihtiyaç duyacaklardır. Bu koşullarda ekonomi tam istihdama yakın ise ücret oranları ve diğer faktör fiyatları yükselecektir (Dunn ve Mutti, 2004: 386). Esneklik yaklaşımı dış ticarete giren malların arz ve talep ve fiyatları dışındaki tüm değişkenler sabit kabul edildiğinden dolayı ciddi eleştirilere maruz kalmıştır. Toplam harcama yaklaşımı ise, bu eksikliği gidermeye çalışmıştır. Bu yaklaşım, devalüasyonun dış dengeyi sağlayıcı etkilerini milli gelir üzerinde yaptığı etkiler yoluyla açıklamaya çalışmaktadır. Bu yaklaşıma göre, döviz kurlarının belirleyicisi gelir ve toplam mal ve hizmet talebi olarak görülmektedir. Burada da yapıları birbirine benzeyen iki ülke ele alınmaktadır. Ortalama fiyat düzeyi iki ülkede de sabit olarak alınmaktadır. Bundan dolayıda Keynesyen sonsuz esnek arz eğrisi varsayımına uygun bir durum ortaya çıkmaktadır. Faiz haddi model dışı bırakılarak, para ve varlık piyasası modele dahil edilmemiştir. Dolayısıyla ülkeler arasında sermaye hareketlerinin de olmadığı kabul edilmiştir. 29 Alexander’ın toplam harcama yaklaşımının temel denkliklerini şu şekilde yazmak mümkündür. Y ºC + I +G + X -M (3) Y º A+ X - M Y º A+ B DB = Dy - DA (4) Bu denklikte Y, C, I, G sırasıyla geliri, tüketimi, yatırımları ve kamu harcamalarını göstermekte olup, C + I + G toplamını massetme olarak da ifade edebiliriz ve bunu da “A” ile gösterebiliriz. Denklikteki diğer iki terim X ve M ise sırasıyla ihracatı ve ithalatı göstermekte ve ticaret bilânçosunu ifade etmektedir. Bunlar arasındaki farkı da “B” ile gösterebiliriz (Machlup, 1955: 258–259). Toplam harcama yaklaşımı dikkatleri bireysel sektörlerden tüm ekonomiye doğru kaydırmaktadır. Modelin temel önerisi, mal ve hizmet dengesinde herhangi bir gelişme olduğu zaman toplam çıktı ve yurtiçi harcama arasındaki açıkta artışların meydana geleceği şeklindedir. Model A + X = Y + M eşitliğini tanımlayarak analize başlamaktadır. A mal ve hizmetlere yönelik toplam yurtiçi harcama düzeyini ve X aynı şekilde ülkenin mal ve hizmet ihracatı üzerindeki yabancıların toplam harcamasını ifade etmektedir. Eşitliği yeniden düzenlersek, X - M = Y - A ortaya çıkan herhangi bir ticaret fazlası durumunda çıktının da yurtiçi harcamayı aştığını, tersine ticaret açığı durumunda ise yurtiçi harcamaların çıktıyı aşacağını yansıtmaktadır. Fazla kapasite ve işsizlik çıktıda bir artışa izin verecektir. Diğer taraftan harcama da azalmış olacaktır. Bu şekilde herhangi bir azalma olmaksızın, esnekliklere bakmadan, ticaret dengesinde iyileşme meydana gelmeyebilir. Bu analiz devalüasyonun dengede gelişme için “yer açacak” (ortam hazırlayacak) deflasyonist para ve maliye politikası ile birlikte uygulanması gerektiğini ifade eden politika talimatına (policy prescription) işaret etmektedir (Copper, 1971: 6 ). 30 Toplam harcama yaklaşımını savunanlar devalüasyonun ticaret hadlerini, üretim artışını, yabancı mallardan yurtiçi mallara doğru harcamaları kaydırdığını veya üretime göre yurtiçi harcamaları (absorption) azaltmadaki diğer bazı etkilere ve bu nedenle de ticaret dengesinin nasıl geliştiğini açıklamaya çalışmışlardır. Fakat, başarılı bir devalüasyon hem yurtiçi fiyatları hem de geliri arttıracaktır. Bu artış ithal ve ihraç edilebilir mallar üzerindeki harcamayı teşvik ederek ve yurtiçi fiyat düzeyi yükselişini kontrol ederek başlangıç etki kısmını ortadan kaldıracaktır. Bu ters etkinin marjinal tasarruf ve marjinal ithal eğilimleri ile ilgili olduğu beklenmektedir (Alexander, 1959) ve devalüasyonun başlangıç etkisinin yönünü değiştirmektedir. Döviz kuru devalüasyonu göreceli fiyatları değiştirdiği zaman, sabit fiziki sermaye ile ifade edilen reel gelir ve para harcama düzeyi değişmiş olacaktır. Harcamanın marjinal eğilimi reel gelirin düşük düzeyinde daha yüksektir. Bu durumda da ticaret hadlerinin kötüleşmesi veri bir çıktı ve istihdam düzeyi için harcama düzeyini arttıracaktır. Marjinal tasarruf eğilimi yurtiçi ülkede sıfır ise, devalüasyonun net etkisi ilk etki çok büyük ve pozitif olmasına rağmen sıfıra eşit olacaktır. Başarılı bir devalüasyon için sadece göreceli fiyatlar yüksek olmamalı, aynı zamanda marjinal tasarruf eğilimi de büyük olmalıdır. Bunun yanında, yurtiçi ve yabancı ülkelerde marjinal ithal eğilimi sıfır ise, devalüasyonun net etkisi marjinal tasarruf eğilimi sıfırdan farklı olması koşulu ile başlangıç etkisi azalmış olacaktır. Son olarak, devalüasyon uygulamaları gelir dağılımı açısından da düşünmek mümkündür. Yurtiçi mal sektöründen ithal ikameci mal üreten sektöre doğru transfer edilen reel gelir, ücret kazananlardan ücret dışı gelir elde edenlere doğru transfer edilmesine neden olur. Bu iki farklı etki farklı marjinal tasarruf eğilimine sahip ise, bu durum toplam harcamayı ve bu yüzden de ticaret dengesini etkileyecektir (Krugman ve Taylor: 1978). Toplam Harcama Yaklaşımı, döviz açığı gibi dengesizliklerin olduğu bir durumda, ödemeler bilançosu denkliğini sağlamak üzere üç öneride bulunmaktadır. Ø Harcamaları azaltıcı politikalar 31 Ø Üretimi, harcamalardan daha hızlı arttırmak, başka bir ifade ile gelir arttırıcı politikalar Ø İlk iki maddeyi de kapsayıcı bir politika oluşturmak (Paya, 2002: 139). Massetme yaklaşımının en temel özelliği, ekonomide tam istihdamın geçerli olduğu bir ortamda, devalüasyonun yetersiz kalabileceğini ve bu nedenle de daraltıcı politikaların gerekeceğini açıklıkla ortaya koymasıdır (Dunn ve Mutti, 2004; 387; Paya, 2002: 139). 1.2.1. Devalüasyonun Etkileri Machlup (1955: 258) devalüasyonun gelir ve harcama üzerinde meydana getirdiği etkileri yukarıda da ifade edilen (4) nolu eşitlikten yola çıkarak açıklamaktadır. Bu eşitlik aşağıda da gösterilmektedir. DB = Dy - DA (4) (4) nolu eşitlik devalüasyonun ödemeler dengesi üzerindeki etkilerini göstermektedir. Bu eşitliğe göre devalüasyon ya sabit gelir düzeyinde harcamalarda bir azalmaya ya da sabit harcama düzeyinde gelirde bir artışa ya da her iki etkinin (hem gelir hem de harcama artabilir) oluşmasına neden olmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken husus esnekliklerin dikkate alınmadığıdır. Devalüasyonun gelir üzerindeki etkileri DY ile gösterilmektedir. Gelirdeki değişmenin toplam harcama üzerindeki etkisi ve devalüasyonun toplam harcama üzerindeki doğrudan etkisi ise DA ile gösterilmektedir. A üzerinde meydana gelen değişmenin iki boyutu vardır: Ø Gelir tarafından uyarılmış bir değişme Ø Doğrudan etkileme sonucu oluşan değişme Devalüasyonun toplam harcama üzerindeki doğrudan etkisini dA ve toplam harcama üzerinde gelirin uyardığı değişmeyi de aDY ile göstermek mümkündür. a 32 marjinal gelir massetme eğilimini ifade etmektedir. Bu ifadeler devalüasyonun gelir DY ve toplam harcama üzerindeki etkisini aDY tek bir ifade ile göstermemize yardımcı olacaktır. Dolayısıyla (1 - a )DY ifadesine ulaşırız. Bu son ifade gelirdeki massedilmemiş değişmeyi göstermektedir. Yukarıdaki 4 nolu eşitliği düzenlediğimiz zaman, DB = (1 - a )DY - dA şekline dönüşecektir. Devalüasyon sonucunda gelir artarsa, bu gelir artışı ve bunun sonucu toplam harcama üzerindeki gelir etkisi a bir’den küçük olduğu müddetçe ödemeler bilânçosunu iyileştirecektir. Fakat marjinal tüketim eğilimi bir’den küçükken marjinal tüketim, marjinal yatırım ve marjinal kamu harcama eğilimi toplamı bir’den büyük olacaktır. Böylece (1 - a )DY gelirdeki massedilmemiş değişme negatif olacak ve dış ticaret dengesi iyileşmekten ziyade bozulacaktır. Bu duruma toplam harcama üzerindeki doğrudan etki yardımcı olabilecektir. Alexander DB = (1 - a )DY - dA eşitinden hareket ile devalüasyonun etkilerini iki ayrı başlıkta incelemektedir. Tablo 3: Toplam Harcama Yaklaşımında Devalüasyonun Etkileri Gelir üzerindeki ve gelir aracılığı ile Toplam harcama üzerindeki doğrudan oluşan etkiler [(1 - a )DY ] etkiler [dA] Atıl kaynak etkisi Nakit balans etkisi Dış ticaret hadleri etkisi Gelirin yeniden dağılım etkisi Para-yanıltma etkisi Diğer üç doğrudan toplam harcama etkisi Kaynak: Machlup (1955:260) 1.2.1.1. Gelir Kanalı ile Oluşan Etkiler Alexander, gelir kanalı ile oluşan etkileri temelde iki bölüme ayırmaktadır. Bunlar; atıl kaynaklar ve dış ticaret hadleri etkisidir. Ayrıca bu iki etkinin birleştirilmesi neticesinde üçüncü bir etkiye daha ulaşmaktadır. Bunu da birleştirilmiş gelir etkileri ile ifade etmektedir. Bunları aşağıdaki şekilde açıklamak mümkündür; 33 Ø Atıl Kaynaklar Etkisi: Devalüasyon yapan ülke atıl kaynaklara sahip ise bu kaynakların istihdamı ek tüketim, yatırım, kamu harcamaları veya ihracat ile arttırılabilir. Kur yükselirse ihraç ürünlerinin üretimi teşvik edilir. Eğer atıl kaynaklar mevcut ise ihracat sektörlerinde istihdam artışı gerçekleşecektir. Artan gelir tüketim için harcanırsa, tüketim malları sektörlerinde de ilave istihdam sağlanacaktır. Bu durumu “dış ticaret çarpanı” ile de ifade etmek mümkündür. Ø Dış Ticaret Hadleri Etkisi: Alexnader devalüasyonun dış ticaret hadlerini olumlu yönde etkileyeceğini ileri süren yaklaşıma katılmamaktadır. Bunun nedenini ise bir ülkenin ihracatının ithalatından daha fazla uzmanlaşmış olmasına bağlamaktadır. Devalüasyon dış ticaret hadlerini etkilerse, dış ticaret hadlerindeki değişme geliri ve harcamayı etkileyecektir. Alexander’a göre devalüasyonun dış ticaret hadleri üzerinde iki farklı etkisi olacaktır. İlk etki fiyat değişmeleri, ikincisi ise massetmede gelirin uyardığı değişmeler aracılığıyla gerçekleşmektedir. Burada ilk etki ticaret bilançosunda ve reel gelirde eş-anlı ve birbirine eşit bir azalma şeklinde olacaktır. İkinci etki ise, marjinal gelirin massetme eğilimine bağlı olacaktır (Machlup, 1955: 11). Massetme yaklaşımında, devalüasyonun dış dengeyi sağlayıcı etkileri milli gelir üzerinde yaptığı değişiklikler yoluyla izah edilmektedir. Massetme yaklaşımına göre bir dış açık, bir ülkenin kendi olanaklarının ötesinde yaşamasını ifade etmektedir. Daha açık bir ifade ile ülke ürettiğinden fazlasını tüketim veya yatırıma harcamaktadır. Dış dengenin sağlanması açısından toplam mal ve hizmet kullanımının yurtiçi üretime eşit olması gerekmektedir. Buradaki massetme eğilimi, toplam mal ve hizmet üretiminin ne kadarının yurtiçinde emileceğini ortaya koymaktadır. Bu modelde devalüasyonun olumlu etkinin ortaya çıkabilmesi için, mal ve hizmet üretiminin artması massetme eğiliminin düşük olması gerektedir (Melvin, 2004: 139). Ø Birleştirilmiş Gelir Etkileri: Alexander, devalüasyonun atıl kaynak etkisini ve dış ticaret hadleri etkisini (1 - a )DY ifadesinde birleştirmektedir. Buna göre devalüasyon sonucunda dış ticaret hadlerinde meydana gelen bir değişmenin ticaret bilançosunu sadece reel gelir değişmesi aracılığıyla etkileyebileceğini varsaymaktadır (Machlup, 1955: 12). 34 1.2.1.2. Toplam Harcama Üzerindeki Doğrudan Etkiler Burada devalüasyonun ticaret dengesi üzerindeki etkileri gelir değişimleri ile ilgili olamayan ve sadece veri bir gelir düzeyinin massedilmesindeki değişimlerle ilgili olan etkiler analiz edilmektedir. Bu bağlamda Alexander dört etkinin varlığına işaret etmektedir. Bunlar nakit balans etkisi, gelirin yeniden dağılım etkisi, para yanıltma etkisi ve diğer dolaysız etkilerdir. Ø Nakit Balans Etkisi: Devalüasyon ithal ve ihraç malların iç fiyatlarını yükseltmektedir. Ayrıca ithal ikamesi olan malların, potansiyel ihraç malların fiyatlarını ve ara girdilerin fiyatlarını da arttırmaktadır. Dolayısıyla parasal biçimde tutulan varlıkların başka bir ifade ile nakit balansların reel değerinde düşüş meydana getirecektir. Bireyler hem harcamalarını azaltarak hem de tahvillerini satarak nakit balanslarını arttırmaya çalışacaklardır. Tahvillerin satılması ile tahvillerin fiyatında düşüşe (faiz oranında yükselişe) neden olacaktır. Ø Gelirin Yeniden Dağılım Etkisi: Devalüasyonun neticesinde meydana gelen fiyat artışları gelirin yeniden dağılımına yol açabilir. Bu durumda marjinal harcama eğilimi yüksek olanlardan düşük olanlara doğru kaymasına neden olarak geliri azaltacaktır. Üç farklı gelir kaymasından söz edilebilir. Bunlar; “sabit gelirlilerden ekonominin diğer kısmına”, “ücretlilerden kar elde edenlere” ve “vergi ödeyenlerden devlete” şeklindedir. Ø Para Yanıltma Etkisi: Fiyatların ve parasal gelirin aynı oranda arttığını varsayarsak reel gelir değişmeyecektir. Fakat insanlar parasal yanılmadan dolayı bunu fark edemezlerse, harcamalarını değiştireceklerdir. Burada değişimin yönü parasal yanılmanın türüne bağlı olacaktır. Yani, insanların gelir ve fiyatlardan hangisine daha fazla önem verdiğine bağlı olacaktır. Örneğin gelirden ziyade fiyatlardaki değişmeye önem verilirse, devalüasyon olumlu bir etkinin ortaya çıkmasına neden olabilir. Ø Diğer Dolaysız Etkiler: Burada üç etkiden bahsetmek mümkündür. Bunlardan ilki “fiyat tahminleri etkisi” toplam harcamaları arttırarak ticaret dengesini 35 olumsuz etkileyebilir. İkincisi “yüksek yatırım maliyetleri etkisi” ithal edilen yatırım mallarının maliyetindeki artışın yatırımcıların cesaretini kıracağını belirtir. Üçüncüsü ise “yabancı mallara yönelik harcamaları cesaretsizleştirmesi” devalüasyon öncesinde ithal edilen mallar çok pahalı hale gelince bu malları almaktan vazgeçilmesini ifade etmektedir (Machlup, 1955: 14–18; Gandolfo, 2002: 297) 1.2.2. Toplam Harcama Yaklaşımının Eksik Yönleri Toplam harcama yaklaşımına (Alexander’a) yöneltilen en büyük eleştiri Machlup tarafından nispi fiyatları dikkate almadığı için yapılmıştır. Machlup’a göre, devalüasyonun nispi fiyat değişmeleri ile gelir veya doğrudan doğruya massetme üzerinde yaratabileceği etkiler göz ardı edilmiştir. Machlup’a göre, bir ekonomide, devalüasyon yapılarak mal ve hizmet üretimi başlıca üç yolla arttırılabilir. Bunlar: v Tam istihdam ve kullanımı sağlamak, v Ticaret hadlerini ülke lehine değiştirmek, v Nispi fiyat değişmeleri ile üretim faktörlerini daha etkin olarak yeniden dağıtmak Machlup toplam harcama yaklaşımının bunlardan sadece ilk iki durum üzerinde durduğunu, en önemli belirleyici olan üçüncü etkiyi dikkate almadığını savunmuştur. Tam istihdama yakın ekonomilerde önemli olan belirleyici etkenin nispi fiyat değişmelerinin üretim unsurlarına, daha etkin bir biçimde dağıtılmasından doğacak olan üretim artışı olduğunu ileri sürmüştür. Bu yaklaşıma yöneltilen diğer bir eleştiri ise, Tsiang ve Kemp tarafından yapılmıştır. Onlara göre toplam harcama yaklaşımı, bir ülkede yapılan devalüasyon sonucunda ortaya çıkacak değişiklikler içerisinde para miktarı ve faiz oranlarını dikkate almadığı için eleştirmişlerdir. Dolayısıyla analize faiz haddi ve para miktarı değişimlerinin de dâhil edilmesini savunmuşlardır (Oksay, 2001: 86). 36 1.3. Arz Yönlü Yaklaşım Arz yönlü yaklaşım (Supply-side approach) temelde Nashashibi’nin 1980 çalışmasına dayanmaktadır. Nashashibi’nin 1980 çalışmasından ortaya çıkan yeni öneri paketinin temelinde IMF’nin döviz kuru belirlenmesinde yeni arz yönlü yaklaşımı önemli bir unsuru oluşturmaktadır. Bu bağlamda arz yönlü yaklaşıma göre devalüasyonun etkisi aşağıda incelenecektir. 1.3.1. Devalüasyonun Rekabet Gücü Üzerine Etkisi Arz yönlü yaklaşım, döviz kurunu bir ülkenin ticaret edilebilir mallarına yönelik talebi arttırmak için bir araç olarak değil aynı zamanda arz edilen ürünlerin karlılığını arttırıcı bir araç olarak da görmektedir. Bu fikir, malın yurtiçi maliyetini uluslararası katma değerine oranlayarak her ihracatın “rekabet gücü” olarak isimlendirilmektedir. İlk olarak, uluslararası katma değer (V), üretimde kullanılan ithal girdi değeri ve çıktı (ihraç edilebilir) değeri arasındaki fark olarak ölçülmektedir. Bunların her ikisi de yurtiçi para ile ölçülmektedir. V = (Px X - Pm T ) (5) X çıktıyı, Px yurtiçi para ile çıktının dünya fiyatını, T ithal girdi miktarını ve Pm yurtiçi para ile ithal girdinin fiyatını ifade etmektedir. İkinci olarak, rekabet gücü katsayısı (C) üretimde kullanılan yurtiçi girdi maliyetinin eklendiği uluslararası katma değerin oranı olarak tanımlanmaktadır. C = Vr Pd D (6) D üretimde kullanılan yurtiçi kaynak miktarı (ticaret dışı mallar ve üretim faktörleri), Pd yurtiçi girdi fiyatını ve r döviz kurunu göstermektedir. C katsayısı ihracat sektöründe kullanılan yurtiçi kaynak birim başına elde edilen yabancı döviz olarak ölçülmektedir. Eğer Cá r ise, ürünün var olan döviz kurunda karlı olmadığı savunulur. Bu yolla ihracat ve ithalat ikame faaliyetleri karlılık ölçeğine göre 37 düzeltilebilir. Arz yanlı yaklaşıma göre, uygun devalüasyon ithal ikamesini ve marjinal ihracat aktivitelerini ihracata teşvik etmesi kadar geleneksel ihracat karlılığını korumaya yetecek bir kur ayarlamasının yapılmasını gerektirmektedir. Eşitlik 6’dan Cá r iken, V Pd D < 1 olduğunu ifade etmektedir ve devalüasyonun (döviz kuruna göre “rekabet gücü” artışını sağlamak için) PdD oranından daha fazlası ile V’yi arttırması gerekmektedir (Hussain ve Thirlwall, 1984; 147-148). Hussain ve Thirlwall (1984; 149) karlılığın sınırlarını belirlemede tek bir devalüasyonun döviz kazançlarını arttırmada gerekli olacağını savunmaktadırlar ve bunun içinde iki sebep ileri sürmektedirler. İlk olarak, rekabet gücü (C) endeksi döviz kuruna bağlıdır Px, X, Pm, T, Pd ve D r’deki değişimlere hassastır. Devalüasyon (r’deki bir düşme) C’yi azaltabilir ve aslında r’deki düşmeden daha fazla C azalabilir. İkinci olarak, bazı malları daha karlı hale getirmek için r yi azaltarak var olan döviz kurunda halen karlı olan diğer mallar için Vr Pd D veya C yi azaltabilir ve yurtiçi girdi başına yabancı döviz kazancını azaltmaktadır. En azından, ayırımcı bir yaklaşım diğer değişkenleri (C) belirlemedeki farklar kadar mallar arasında arz esnekliklerindeki farkları ortaya koymayı gerektirebilir. 1.3.2. Devalüasyonun İhracat Üzerine Etkisi Hussain ve Thirlwall (1986) devalüasyonun rekabet gücünü ve ihracatın karlılığını geliştirip geliştirmediğini incelemişlerdir. Bunun için de üç temel noktaya dikkatleri çekmişlerdir. İlk olarak, farklı esneklikler yurtiçi enflasyon, arz tepkisi (response) ve devalüasyon ile ilgili geçiş etkisini tahmin etmişler. İkinci olarak, yazarlar ülkenin yapısal ve kurumsal özelliklerini ve devalüasyonun etkisini arttıran veya azaltan hükümet davranışlarını dikkate almamışlardır. Üçüncü olarak, geleneksel olmayan tarımsal ihracatın teşvik edilmesi dikkate alınmamışlar. 38 Bu yaklaşım, temelde devalüasyonun ihracatı ve/veya ihracat üretimini önemli ölçüde uyardığı ve ikisi arasında kesin bir ilişkinin olduğu varsayımını zımni olarak kabul eden, bir döviz kuru belirleme yoludur. Nashashibi (1980;24) ülkelerin iç fiyat yapılarında bir bozulma olduğu zamanlarda, bu yaklaşım etkin bir araç olarak kullanılabilir olduğunu savunmaktadır. Bu bağlamda arz yönlü yaklaşımın en önemli özelliği döviz kurunun ihracat üzerindeki etkisini iki yönlü ele almasıdır. · İhraç mallarının yurtiçi ve yurtdışı nispi fiyat seviyeleri bakımından · İhraç sektörlerindeki maliyetler bakımından Bu iki noktada ortaya çıkan bozulmalar döviz kurunun ayarlanmasıyla, hem talep hem de arz kaynaklı ihracat tıkanıklıkları ortadan kalkacaktır. Döviz kuru sadece ülkenin ihraç mallarına olan talebi arttırmak için nispi fiyat avantajı sağlayacak bir araç değil, aynı zamanda ihracat arzını ve ihracat üretiminin karlılığını arttıracak bir araç olarak görülmektedir (Hussain ve Thirlwall, 1984; 147). Bu yaklaşımda, döviz kuru ayarlamalarıyla ihracat yapmanın karlılığı arttırıldıkça, ihracat sektöründe üretim yapmak cazip hale gelecek ve bu sektörlere kaynak tahsisleri ile birlikte ihracat sektörleri genişleyecektir. Döviz kuru ihracat için nispi fiyat avantajı sağlaması yanında, ihracat arzı için yapısal değişmeyi sağlayacak ihracat arz esnekliğini arttıracak bir araç olarak düşünülmektedir. Sonuç olarak, yeterli ayarlamalarla döviz kuru hem ihracat üretiminin arttırılması hem de bu üretimin fiilen ihracat şekline dönüşmesinde bir araç olarak büyük görevler üstlenmiş olmaktadır. Döviz kuru ihracatı arttırma fonksiyonunu büyük ölçüde iç ve dış fiyat seviyelerinin denkleştirilmesi ve daha da iyileştirilmesi yoluyla yerine getirmektedir. İç ve dış nispi fiyat ve maliyet seviyeleri bozulduğu zaman yapılacak bir devalüasyon, ülkenin hem ihraç mallarının uluslararası piyasadaki rekabet konumunu iyileştirecek hem de ihracat yapmanın karlılığını arttıracaktır. Bundan dolayı, ekonominin mevcut üretim yapısı şartları altında döviz kurunun ihracatı uyarma fonksiyonu da ortaya çıkmaktadır. Sonraki süreçte, fiyat teşvikleri yolu ile kaynak dağılımının ihraç 39 sektörlerine doğru kayması ve daha büyük oranlarda ihracat arzını uyarması söz konusu olmaktadır. Böyle bir politika ithal talebini kısarken, kaynakları daha karlı olacağı varsayılan ihraç sektörlerine doğru yönlendirecektir (Nashashibi, 1980; 25). İhracat sektörlerini tekrar karlı hale getirecek şekildeki kur ayarlaması (devalüasyon), aynı zamanda ithal mallarının iç fiyatlarına yansıyacak ve ithal malları daha pahalı hale getirecektir. Bu durumda ise, ithal girdi kullanan ihraç endüstrileri daha fazla yerli girdi kullanımına yönelecektirler. Dolayısıyla kur değişmeleri iç kaynakları ihracat yönlü bir tahsis mekanizması şeklini alacak, ihracat karlılığı korunduğu ölçüde de ihracat sektörleri zamana bağlı olarak genişleyecektir. Bu yaklaşıma göre devalüasyon ya da kur ayarlaması, ihracatı arttırmak için fiyat teşvikleri sunması, nispi fiyat yapısında bozulmaların önlenmesi ve böylece ihracat arzında dar boğazların giderilmesinde en etkin yol olarak görülmektedir (Nashashibi, 1980; 29). Yaklaşımın ikinci hususu maliyetlerle ilgilidir. Buna göre mevcut ihracat sektörlerinden çok potansiyel ihraç sektörleri de dikkate alınmaktadır. Bu çerçevede kur ayarlamalarında sadece fiili ihracat değil, belli bir destekle ihracata açılma ve gelişme potansiyeli olan marjinal ihracat sektörleri de dikkate alınmalıdır. Bu aşamada potansiyel ihracat ürünlerinin üretim maliyetleri ile dünya fiyatları arasındaki ilişkiye doğrudan yaklaşılmaktadır (Nashashibi, 1980; 37). Döviz kuru ayarlama sürecinde söz konusu sektörlerin maliyet ayarlamanın mutlaka bu farkları ortadan kaldırılacaktır. Ancak, yapılacak maliyet farklarını giderebilecek büyüklükte olması gerekmektedir. Böyle bir uygulamanın sonucunda, yüksek maliyetlerden dolayı dışa açılamayan marjinal ihracat sektörleri olarak nitelendirilebilecek genç endüstriler, karlılık sınırına getirmek ve mukayeseli maliyetlerden dolayı ortaya çıkan ihracat engellerini ortadan kaldırmak mümkün olabilir (Nashashibi, 1980; 38). Arz yönlü yaklaşımda, bir döviz kuru ayarlaması yada devalüasyon geleneksel ürünlerin rekabet şartlarını sürdürmeli ve marjinal ihraç faaliyetlerini de karlılık sınırında korumalı, hatta geliştirmelidir (Nashashibi, 1980; 37). Arz yönlü yaklaşıma göre uygun devalüasyon ithal ikamesini ve marjinal ihracat aktivitelerini ihracata teşvik etmesi kadar geleneksel ihracat karlılığını korumaya yetecek bir kur ayarlamasının yapılmasıdır (Hussain ve Thirlwall, 1984; 148). 40 1.3.3. Arz Yönlü Yaklaşımın Genel Olarak Değerlendirilmesi Arz yönlü yaklaşım, M-L (esneklik) yaklaşımından daha ileri bir adımı işaret etmektedir. Geleneksel yaklaşım, kur değişmelerinin mevcut üretim ve arz yapısı içinde ve arz-talep esnekliklerine bağlı olarak ihracatı uyaracağını ileri sürerken arz yönlü yaklaşıma göre, devalüasyonları geleneksel fonksiyonları yanında, ekonomide kaynak dağılımını ihraç sektörlerine doğru yönlendirebilecek bir güç olarak görülmektedir. Başka bir ifade ile, devalüasyonlar arz ve talep esnekliği çerçevesinde ihracatı uyarmakla kalmayacak, aynı zamanda ihraç mallarının arz esnekliği de yükseltecektir (Abuşoğlu, 1990: 74). Arz yönlü yaklaşımda döviz kuru ve ihracat arasındaki nedensellik ilişkisi en katı ve en iyimser şekli ile ele alınmaktadır. Önemli ölçüde M-L yaklaşımına dayanmakta olup birçok noktada da benzerliklere sahiptirler. Arz yönlü yaklaşımda da esneklikler ön plana çıkmakta hatta analizlerin temel unsurunu oluşturmaktadır. Bu yaklaşıma göre arz ve talep ilişkisinin ve kur değişimlerinin diğer etkilerinin birlikte ele alındığı genel denge modeli çerçevesinde analiz edilmediği için kısmi bir yaklaşıma sahiptir (Abuşoğlu, 1990: 78). 1.4. Parasal Yaklaşım Esneklikler ve toplam harcama yaklaşımı 50 yılı aşan bir dönemde popülerliğini muhafaza eden ve ticaret dengesini gözeten teorilerdir. Bu teoriler genel olarak mal ticaretine vurgu yaparken, kısmi olarak da sermaye hesabı ile ilgilenmişlerdir. Bununla birlikte günümüzde sermaye piyasaları önemli ölçüde gelişmiş ve sermaye hareketleri de çok büyük boyutlara ulaşmıştır. Bu çerçevede gelişen ve değişen dünya koşullarında parasalcı yaklaşımın argümanları önem kazanmıştır. 1970’lerde geliştirilen parasalcı yaklaşıma göre döviz kurunun değer kaybetmesinin kısa dönem dışında ödemeler dengesi üzerinde olumlu etkisinin olmayacağı ileri sürülmektedir. Buna göre, kısa dönemde döviz kurunun değer kaybetmesi ülkenin rekabet durumunu iyileştirmekte ve dış ticaret fazlasının oluşmasına neden olmaktadır. Bu durum da para stoku artışına yol açmaktadır. Zaman içerisinde artan para arzı toplam talebi ve dolayısıyla fiyatları tam istihdama ve dış dengeye ulaşıncaya kadar arttırmaktadır. Dolayısıyla, devalüasyonun ekonomi üzerindeki etkisi, 41 fiyatlar ve para arzı daha yüksek ithal mal fiyatlarını karşılayacak düzeyde artana kadar sürecektir (Dournbush ve Fischer, 1998: 625-626). [Yurtiçi fiyatlar ile ithal mal fiyatları eşitlendiği noktada etki nötr bir duruma düşecektir]. Johnson (1977: 217) parasalcı yaklaşımın özellikle üç noktaya vurgu yaptığını ifade etmektedir. Bunlar: Ø Ödemeler dengesi problemleri parasal problemlerdir ve bu problemler parasal davranışların modellendiği bir sistem içerisinde analiz edilmelidirler. Ø Para akım değil, bir stok değişkendir. Parasal denge veya dengesizlikler stok dengesi koşullarının ve stok uyarlama süreçlerinin analizlerinin yapılmasını gerektirir. Ø Para, yurtiçi kredi genişlemesi ve uluslararası mal ve varlıkların değişimi ve parasal yetkililer aracılığıyla yurtiçi paranın uluslararası değişimi gibi iki kaynaktan elde edilmesine rağmen, sadece ikincisi yani mal ve varlıkların ve yurtiçi paranın uluslararası değişimi ödemeler dengesini etkilemektedir. 1.4.1. Parasal Model Connoly ve Taylor (1976: 849–850) parasal yaklaşımın temel önerisi olarak “yurtiçi kredi yaklaşık eş değer bir genişleme olmadığı müddetçe devalüasyon ödemeler dengesini iyileştireceğini” vurgulamaktadır. Bu öneriyi şu şekilde de ifade etmek mümkündür. İlk olarak, yurtiçi fiyatlara ve sürekli gelir düzeyine bağlı olan istikrarlı bir para talebi fonksiyonu olduğu varsayılabilir. Bu fonksiyonun istikrarlı olması para talebi, gelir ve fiyatlar arasındaki ilişkinin çok sıklıkla değişim göstermeyeceği anlamına gelmektedir. L = kpy para talebi fonksiyonu (7) 42 k sabit bir terimdir ve bireylerin nakit balans şeklinde tutmayı istedikleri yıllık gelirlerinin bir bölümünü ifade etmektedir. Burada para talebi fiyatların ve gelirin bir fonksiyonudur. Buna göre daha fazla gelire sahip olan bireyler daha fazla mal alabilmek için daha fazla para tutacaklardır (Melvin, 2004: 164). Yurtiçi fiyatların döviz kuru aracılığıyla yabancı fiyatlar ile birlikte belirli bir düzeyde sabit tutulması ikinci varsayımdır. p = rp * satın alma gücü paritesi (8) Yukarıdaki eşitlikte r döviz kurunu ve p * dünya fiyat düzeyini göstermektedir. Ayrıca para arzı sürecini de belirlemek gerekmektedir. Para stoku M, bankacılık sisteminin toplam yükümlülüğünü ve W parasal olmayan yükümlülükleri göstermektedir. Diğer taraftan bankacılık sisteminin varlıkları yabancı ve yerli R + A olmak üzere iki gruba ayrılabilir. Yurtiçi varlıklardan parasal olmayan varlıkları çıkartarak yurtiçi kredi farkını D = A - W tanımlayarak M =R+D para arzı süreci (9) M dar anlamda tanımlanan para miktarını, R merkez bankası ve özel bankaların tuttuğu net yabancı rezerv miktarını ve D yurtiçi kredi veya bankacılık sektörü tarafından tutulan net yurtiçi varlık miktarını göstermektedir. Ayrıca ekonominin ödemeler dengesindeki dengesizlikleri hızlı bir şekilde telafi edebildiği varsayılmaktadır. Dolayısıyla para arzı para talebine eşittir. L=M parasal denge (10) Y = p* y dünya fiyatları ölçülen sürekli geliri (11) ifade etmektedir. Bu eşitliklerden (8) ve (10) numaralı eşitlikleri (7) numaralı eşitlikte yerlerine yazarsak ve buradan elde edeceğimiz sonucu da (9) numaralı eşitlikte yerine yazarsak ödemler dengesi B = DR ’ye ulaşırız. Her iki tarafı M’ye bölersek aşağıdaki eşitliğe ulaşırız. 43 B M = (1 + g )D Dr r + g - DD M (12) g dünya fiyatları ile ölçülen sürekli gelirin büyüme oranını ifade etmektedir. Devalüasyonun dünya fiyatları ile ölçülen sürekli gelirin büyüme oranında herhangi bir değişikliğe neden olmadığı, başka bir ifade ile g t = g t -1 = g olduğu varsayılmaktadır. Devalüasyondan sonraki dönemi ifade etmek için değişkenlerde t alt indisi ve devalüasyondan önceki dönemi ifade etmek için t-1 alt indisi kullanılmıştır. Sürekli gelirin sabit oranda büyüdüğü bir durumda ödemeler dengesindeki iyileşmeyi para stokunun bir oranı olarak şu şekilde yazmak mümkündür. æ Dr Dr ö æ DDt DDt -1 ö æ Bt B ö ÷÷ çç - t -1 ÷÷ = (1 + g )çç t - t -1 ÷÷ - çç M M t r M M t -1 ø t -1 ø t -1 ø è t è t è t (13) Yukarıdaki eşitliğe göre fiyat ve gelirin sabit olduğu bir durumda yurtiçi kredilerin büyüme oranındaki hızlanma uluslararası rezervlerde azalmaya yol açacaktır. Merkez bankası yurtiçi kredileri genişletirse para arzını arttırarak rezervler azalacak veya ödemeler dengesi açık verecektir. Kısaca ödemeler dengesinde yurtiçi kredilerdeki artış oranında kötüleşme meydana gelecektir. Bununla birlikte döviz kurundaki değişim önceden bilinmiyorsa, 12 nolu eşitliği aşağıdaki gibi yeniden yazmak mümkün olacaktır. D B Dr DD = (1 + g ) -D M r M (14) Devalüasyon oranı 1 den biraz daha büyük iken, yurtiçi kredi yaratma oranındaki katsayı -1 olmalıdır. Fiyatların ve para arzını bir yılda tam olarak uyarlandığını varsayarsak, 14 nolu eşitlikte bir yıllık dönem için değişiklikler olacaktır. Parasalcı yaklaşımda genel olarak fiyatların esnek olduğu varsayımını benimsenmektedir. Fiyat esnekliğini ön planda tutan iktisatçılar ekonomideki bütün değişikliklerin arkasında bu nispi fiyatlardaki değişmelerin bulunduğunu öne sürmektedirler. Çünkü nispi fiyatlar kısa vadede ekonomi politikalarından etkilenirken uzun vadede sadece piyasa güçleri etkili olmaktadır. 44 Parasalcılara göre bu ilişki ülke içerisinde olduğu gibi ülkeler arasında da geçerlidir. Dolayısıyla devalüasyon yapılan bir ülkede nispi fiyatlar diğer ülkelere nazaran düşürülmüş olmaktadır. Bu nedenle de ülkenin rekabet gücü artmakta ve döviz girişi sağlanmaktadır. Döviz girişleri ise para arzını arttırmakta ve iç talebin canlanmasına yol açmaktadır. İç talebin canlanması ise fiyatların yükselmesine neden olmaktadır. Bu noktadan sonra süreç tersine dönmeye başlar. Başka bir ifade ile fiyatların yükselmesi ülkenin rekabet gücünü zayıflatır ve döviz girişleri azalmaya başlar ve analizin ilk çıkış noktasına geri dönülür. Sonuç olarak devalüasyonun kısa dönemde olumlu etkileri olmasına karşın uzun vadede fiyat hareketleri tersine döneceğinden dolayı bu olumlu etki ortadan kalkacaktır (Paya, 2002: 143). 1.4.2. Parasalcı Yaklaşımda Devalüasyon Bu yaklaşımda reel balans etkisinin rolü vurgulanmış ve göreceli mal fiyatları, döviz kuru ve dış ticaret hadleri gibi değişkenlerin parasal fiyatları arasında ayırım ortaya konulmuştur. Hatta para, reel balans uyarlamalarının tercih edilen oranlarına bağlı ve parasal değişimleri her zaman zorlayarak harcama etkisine neden olması dolayısı ile bir sermaye varlığı olarak görülmektedir. Parasalcı yaklaşıma göre devalüasyon parasal bir olgudur. Bir ülke parasını devalüe ettiği zaman, para arzının reel değeri ticari mal ve hizmetlerin fiyatındaki artıştan (yurtiçi para ile ölçülen) dolayı düşecektir. Bu durum matematiksel olarak şu şekilde gösterilebilir. M s P = M d (Y , E ) (15) Yukarıda 15 no’lu eşitlikte Ms nominal para arzını, Md para talebini, Y gelir (çıktı) ve E ise nominal döviz kurunu ifade etmektedir. E’deki bir düşüş veya devalüasyon, ticari mal ve hizmetlerin fiyatında bir artışa neden olmaktadır ve bundan dolayı para tutmanın reel değerini yeniden kurmak amacıyla harcamalarda azalmaya yol açan nakit bakiyenin reel değeri düşmektedir. Tüketimdeki azalma, toplam harcama düzeyinde azalma ve ticaret dengesinde iyileşme ile sonuçlanır. 45 Bu yaklaşımın en önemli uygulamaları parasal otoriteler yeni para talebini karşılamak amacıyla devalüasyonu takiben para arzını genişletirse, devalüasyonun etkisinin devam edeceği şeklindedir. Dournbush (1973) ve Frenkel ve Rodriguez (1975) aşırı para arzının tüketimde bir artışa ve ticaret dengesinde azalışa neden olabileceğini göstermiştir. Devalüasyona parasal yaklaşım para talebi dengeleri üzerine ve mal, hizmet ve menkul değerler (hisse senedi ve tahviller) için aşırı talebi, ödemeler dengesi açığı ile sonuçlanan, bir para arzı fazlasını yansıtan bir duruma odaklanmaktadır. Bu yaklaşım devalüasyon ile para arzındaki bir azalma (elinde tutan herkesi eşit oranda etkileyen) arasındaki analitik paralelliğe dikkat çekmektedir. Devalüasyon para arzındaki ve yurtiçi para ile adlandırılan diğer finansal varlıkların değerindeki bir azalmaya eş değerdir. Başka bir deyişle, para arzının reel değeri devalüasyon ile azalmış olacaktır. Çünkü ticarete konu olan mal ve hizmetlerin ulusal fiyatı ve ikinci olarak talebi sapan ticaret dışı mal ve hizmetlerin bu fiyatı yükselecektir. Toplam diğer finansal varlıkların ve para tutmanın reel değerini düzenlemek amacıyla kendi harcamalarını buna göre ayarlayarak azaltacaktır. Böylece ödemeler dengesindeki gerekli olan gelişme harcamalardaki azalma ile sağlanmış olacaktır. Başlangıç olarak bir açığa sahip ülkeyi düşündüğümüz zaman, doğru devalüasyon para arzının reel değerinde doğru bir azalmaya neden olacak ve açık duracak veya azalacaktır. Ülkenin kayıp rezervlerini düzeltmek için veya bir fazlaya ulaşmayı başarabilmek için bu miktardan daha fazla devalüasyon yapılmalıdır. Ama kamu kendi arzuladığı finansal varlıklar yeniden elde edildiği zaman, harcamalar tekrar yükselecektir ve yeni fazlalar ortadan kalkmış olacaktır. Bu açıdan, denge noktasının sonrasındaki bir devalüasyon sadece ilk ve son kez etkileyecektir. Bu yaklaşımın en temel anlamı, para otoritelerinin yeni para talebini karşılamak için devalüasyonu takiben yurtiçi krediyi genişletip genişletmemesidir, ödemeler dengesi üzerindeki devalüasyonun etkisi yok edilmiş olacaktır. Para arzı sermaye girişlerine karşılık artabilir, bununla birlikte artmazsa, diğer ülkeler azaltmak için adım atana kadar fazla devam edecektir (Copper, 1971: 6–7). 46 1.4.4. Parasal Yaklaşıma Yöneltilen Eleştiriler Parasal yaklaşım iki temel varsayıma dayanmaktadır. Bunlar istikrarlı bir para talebi fonksiyonunun olduğu ve para talebinden bağımsız olarak ve politika kısıdı altında belirlenen para arzının olduğu şeklindedir. Parasal yaklaşıma yöneltilen eleştiriler bu varsayımlardan hareket ile yapılmaktadır. Bu hususta ortaya konulan eleştiriler aşağıda açıklanmaktadır (Johnson, 1977: 225–226). Klasik miktar teorisini temel alan parasal yaklaşım birçok konuda eleştiriye maruz kalmıştır. İlk eleştiri istikrarlı bir para talebi fonksiyonunun varlığına yapılmaktadır. Bu noktadaki eleştiri eski ve yeni miktar teorisyenleri arasındaki keskin bir kırılmayı ortaya koymaktadır. Eski miktar teorisyenleri kredi genişlemesi ve likidite krizlerinde olduğu gibi paranın dolanım hızının istikrarsızlığı ile ilgili kaygılara sahiplerdir. Keynes “likidite tercihi” yaklaşımı ile bu noktaya açıklık getirmektedir. Yeni miktar teorisyenleri Keynes’in para talebinin istikrarlı olduğuna dair görüşlerini yeniden ele almışlardır. Para talebi fonksiyonunu beklentilerle birleştirmişlerdir. Paranın dolaşım hızı iş dünyasında güven ortamında önemli ölçüde değişkense veya beklenen değişkenleri de içeren anahtar değişkenlerin istikrarlı bir fonksiyonu ise, para miktarındaki değişimler sadece paranın dolanım hızı üzerinde görülebilir bir etkiye sahip olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Parasal yaklaşım, para talebini gelirin aynı yönlü bir fonksiyonu olarak tanımlamaktadır. Ülkede artan gelir, para talebini arttıracak ve bu talep de ulusal paranın değerinin yükselmesine neden olacaktır. Yani parasal yaklaşım reel olarak zenginleşen ekonominin parasının da güçleneceğini savunmaktadır. Keynezyen yaklaşımda ise artan reel gelir ithalatı da arttırmakta ve ulusal paranın değer kaybetmesini de beraberinde getirmektedir. Parasal yaklaşıma yöneltilen diğer iki eleştiri eşitliğin para arzı ile ilgili tarafına yapılmaktadır. Bu hususta ilk eleştiri (eski “Bankacılık Okulu”nun yanlış düşüncesinden) para arzı kesinlikle fazla veya eksik emisyon olamayacağından dolayı otomatik olarak ticaret ihtiyaçlarına karşılık gelecektir. Yanlış düşünce para stoku karışmasından meydana gelmektedir. Nominal büyüklükler harcama eğilimleri aracılığıyla fiyat düzeyindeki değişikliklerden dolayı değişebilir. 47 Yaklaşımın eleştiriye maruz kalan bir başka yönü ise, mal piyasalarındaki nispi fiyatların döviz kuru üzerindeki etkisini ihmal etmesidir. Yaklaşımın savunucuları ise, mal piyasalarındaki dengelenme mekanizmasının mali piyasalara göre yavaş işlediğini ancak uzun dönemde eşitliğin sağlanacağını ifade etmektedirler. Döviz kuru ve ödemeler bilançosu tartışmalarının en güvenilir veriler olarak kabul edilen parayla ilgili verilerle yapılması gerektiğini iddia etmektedirler. Ancak tüm bunlara rağmen para arzı fazlalığının ödemeler bilançosu ve döviz kuru dışında yurtiçi fiyat ve hasıla değişmelerine de yansıma olasılığı vardır. Bu durum parasal yaklaşımın döviz kuru belirlemesinde kullandığı yöntemin geçerliliğini azaltmaktadır. Sermaye ve ticari hareketler üzerindeki kontroller, mal piyasalarındaki dengelenmenin gecikmesi gibi etkenler bu sonucun ortaya çıkmasına neden olabilir. 1.4.5. Parasalcı Yaklaşım İle İlgili Genel Bir Değerlendirme Parasalcı yaklaşıma yöneltilen bu eleştirilere rağmen parasalcı yaklaşım çerçevesinde yapılan analizlerden olumlu bulgular elde edilmiştir. Bu doğrultuda Connoly ve Taylor, (1976: 858) parasal yaklaşım ile ilgili yaptığı çalışmasında şu sonuçlara ulaşmıştır. Ø Gelişmekte olan ülkelerde devalüasyon ödemeler dengesindeki dengesizlikleri düzeltmede oldukça başarılı bir politika aracı olacağını vurgulamaktadır. Hatta döviz kurundaki bu değişikliklerle birlikte para politikası da uygulandığında, devalüasyonun daha da başarılı olacağını ifade etmektedir. Özellikle yurtiçi kredi büyüme oranındaki (ılımlı bir) düşme devalüasyonun ödemeler dengesini düzeltmede yeterli olacaktır. Ø Devalüasyonu takip eden fiyat uyarlaması ilk olarak ticari malların fiyatındaki önemli bir yükselişi, ikinci olarak ise enflasyon oranındaki ılımlı bir artışı içermektedir. Burada ödemeler dengesindeki iyileşme ve devalüasyon oranı ilk iki yıl için pozitif ilişkilidirler. Ø Parasal yaklaşımın bulguları genel olarak Cooper (1971) ortaya koyduğu negatif ilişkilerin aksine pozitif ilişkilerin olduğunu ortaya koymaktadır. 48 Connoly ve Taylor, (1976: 858) özellikle Cooper’ın devalüasyonu takip eden yılda yurtiçi kredideki değişimler ve mal ve hizmet dengesindeki düzelmeler arasındaki ilişkiyi bulamadığını, parasal yaklaşım ödemeler dengesinin tamamını dikkate alırken, Cooper’ın çalışmasının sadece mal hesabını dikkate aldığını ifade etmektedir. Sonuç olarak parasal yaklaşım temel olarak yurtiçi kredideki artış ile eşleşmeyen para talebindeki artış devalüasyonun ödemeler dengesinin tamamını düzelteceğini beklememektedir. 1.5. Dört Yaklaşımın Karşılaştırılması Bu dört yaklaşım rekabetçi olmaktan ziyade tamamlayıcıdır. Hepsi de aynı olguya farklı açılardan bakmaktadırlar ve her bir yaklaşımın güçlü ve zayıf olduğu yönleri bulunmaktadır. Marshall’cı kısmi denge analizi temelleri olan birinci yaklaşım, dış ticaret sektörü toplam ekonomiye göre küçük olduğu veya gerektiğinden fazla kullanılmayan kaynak olduğu zaman uygun olacaktır. Toplam harcama yaklaşımı ise parasal etkiyi ihmal eden ve sektörler arasında ayrım gözetmeyen toplam çıktı ve harcamaya odaklanmış olan Keynesyen bakış açısına sahiptir. Ama bu yaklaşım, esneklikler yaklaşımının yapamadığı, gelir ve harcama üzerinde döviz kurundaki değişimlerin etkilerine dikkat çekmektedir. Üçüncü yaklaşım, parasal balansların reel değerindeki stok uyarlamaları önemli olan Chicago-LSE tarafından ortaya konan parasalcı düşünce okulunun gözden geçirilmiş tam bir uluslararası kopyasıdır, ayrıca bu yaklaşımın temelleri David Hume’e kadar gitmektedir (Copper, 1971: 7). Sırasıyla bu üç yaklaşımdan şu düşünceler çıkarılabilir. Etkilerini kısa vadede ortaya koyan esneklikler yaklaşımı ilk aşamayı, orta vadede uygulanan toplam harcama yaklaşımı, ve uzun vadede uygulanan parasalcı yaklaşımdır. Bunun nedeni değer kaybına uğrayan varlık portföylerinin uyarlanmasının uzun bir zaman dilimini almasından dolayıdır. Normal olarak ilk durumda göreceli fiyatlar değişmektedir. Bununla birlikte, esneklikler yaklaşımında varsayıldığı gibi, bu durumda net ihracattaki gerekli artışı cesaretlendirecek olan üretim ve tüketim kalıplarını değiştirecektir. Fazla kapasite ile başlangıç olduğunda, bu değişimler ticaret dengesindeki iyileşmeyi azaltacak olan ek harcamaya yol açarak ek gelir yaratacaktır. Bu olmadığı takdirde ise yurtiçi mallara yönelik talepteki kayma fiyatları yükseltme eğiliminde 49 olacaktır. Bununla birlikte parasal otoriteler yurtiçi krediyi genişletmedikçe, devalüasyonun neden olduğu fiyatlardaki yükselme göreceli fiyatlardaki değişimi ortadan kaldırmak için yeterli olmayacaktır ve ticaret dengesinde yaşanan iyileşme değişmeden kalacaktır. Tüm bunlar parasalcı yaklaşım ile tutarlıdır. Dünya piyasaları ile bağlantılı sabit döviz kuru dış ticaret sektöründeki daha yüksek fiyatlardan ziyade ithalat talebi içindeki fazla para tutmanın bu etkilerini saptırmaktadır. Bu durumda, başlangıç dengesizlik sadece para arzındaki bir fazlayı değil yurtiçi ve ticarete konu olan mallar arasındaki göreceli fiyatların yanlış değerlenmesini de yansıtmaktadır. Uygun devalüasyon göreceli fiyatlardaki bu dengesizliği kolayca düzeltecek ve aynı zamanda para tutmanın reel değerini ve bu yüzden harcamaları düşürecektir. Bu nedenle bu etki uzun dönemli olacaktır. Esneklikler yaklaşımının ikinci aşaması (dış ticaret sektöründe yeni yatırımlar) devalüasyon öncesindeki dengesizlik dönemi boyunca potansiyel çıktı yapısından ciddi ölçüde etkilenip etkilenmemesinin önemli rolü olmaktadır. Eğer belirli dönemlerde var olan dengesizlik veya yatırımcılar karlılık fırsatlarını teşvik edebilseler ve sonuç olarak devalüasyon ihtiyacına dönük beklenti başarısız olsa, o zaman yurtiçi mal sektöründe fazla kapasite ve uzun dönemli denge açısından dış ticaret sektöründe eksik kapasite olması mümkün olacaktır. Aksi takdirde, dış ticaret sektöründe (devalüasyon öncesinde tam olarak faydalanılamayan) yeterli kapasite olabilir ve potansiyel çıktı yapısındaki değişmemezlik de gerekli olacaktır. Arz yönlü yaklaşım ise, M-L (esneklik) yaklaşımından daha ileri bir adımı işaret etmektedir. Çünkü geleneksel yaklaşım, kur değişmelerinin mevcut üretim ve arz yapısı içinde ve arz-talep esnekliklerine bağlı olarak ihracatı uyaracağını ileri sürmektedir. Arz yönlü yaklaşıma göre, devalüasyonları geleneksel fonksiyonları yanında, ekonomide kaynak dağılımını ihraç sektörlerine doğru yönlendirebilecek bir güç olarak görülmektedir. Başka bir ifade ile devalüasyonlar arz ve talep esnekliği çerçevesinde ihracatı uyarmakla kalmayacak, aynı zamanda ihraç mallarının arz esnekliği de yükseltecektir (Abuşoğlu, 1990: 74). 50 İKİNCİ BÖLÜM YENİ YAPISALCI OKUL VE KUR DEĞİŞİMLERİNİN DARALTICI ETKİLERİ Gelişmekte olan ülkeler de uygulanan döviz kuru politikaları sürekli tartışma konusu olmuştur. 1970’ler boyunca ve 1980’lerin başlarında devalüasyon IMF gibi uluslararası kuruluşlar tarafından gelişmekte olan ülkeler için politika aracı olarak tavsiye edilmiştir. Gelişmekte olan ülkeler bu politikanın enflasyonist tedirginliğini ve gelir dağılımı üzerindeki etkilerini yaşarken, IMF devalüasyonu aşırı değerlenmiş parayı düzeltmek için etkin bir yol olarak kabul etmiştir. IMF devalüasyonun toplam yurtiçi talep üzerindeki geleneksel genişleyici etkilerini savunurken, yeni yapısalcılar böyle bir politikanın gelişmekte olan ülkeler üzerinde daraltıcı, hatta stagflasyonist etkilerinin olacağını iddia etmektedir (Bird, 1998: 255). Gelişmekte olan ülkeler sıklıkla aşırı değerlenmiş döviz kurunun sonuçları ile ilgili diğer politikaları seçmiştir. Bunlar genellikle ithalatı azaltmak için tarife ya da miktar kısıtlaması kullanmak ve ihracatı artırmak için teşvik sağlamak, ihracata göre daha düşük ithalat için yurtiçi toplam talebin azaltılması veya döviz kontrollerinin kullanımı gibi devalüasyonun mali simulasyon biçimi olmuştur. Hatta fiyat esnekliklerine göre sabit kalan ithalat ve ihracat arasındaki oransal farklılıkları yansıtan çoklu döviz kuru da uygulanmıştır. Gelişmekte olan ülkeler esnek döviz kuru sistemine karşı uzun yıllar sabit kur sistemini benimsemişlerdir. Bu noktada yapılan çalışmalar sonucunda, devalüasyonun sadece ödemeler dengesi cari işlemlerini güçlendirmediği aynı zamanda alternatif politika araçlarından daha etkin bir politika aracı olduğu ortaya konulmuştur. 1980’li yılların ortalarına kadar ekonomideki ısınmayı döviz kuru akımları ile ortadan kaldırılacağına dair yoğun bir inanış hakimdi. Uluslararası kuruluşlar aşırı değerlenmiş bir döviz kurunun düzeltilmenin bir yolu olarak daima devalüasyonu savunmuşlardır ve gelişmekte olan ülkeler tek paradan (para kurulu veya dolarizasyon)3 sürünen pariteye 3 Katı sabit döviz kurunun en uç şekli dolarizasyondur. Bu sistemi uygulayan ülke parasal bağımsızlığına son vermekte ve başka bir ülkenin para birimini kullanmaktadır. Parasal disiplini arttırması ve döviz kuru istikrarsızlığını ortadan kaldırması nedeni ile tercih edilebilir bir sistemdir. Ancak ülkenin senyoraj 51 (crawling pegs)4 veya esnek döviz kuru rejiminin diğer biçimlerine doğru yönelmişlerdir (Bird, 1998: 256). 2.1. Yeni Yapısalcı Okul Burada yeni yapısalcı okulun ortaya çıkış süreci değerlendirilecektir. Yapısalcıların yeni yapısalcı yaklaşımdan ayrıldıkları hususlar üzerinde durulacaktır. Bu bağlamda yeni yapısalcıların özellikle parasalcı yaklaşıma getirdikleri eleştiriler üzerinde durulacaktır. Daha sonra yeni yapısalcı yaklaşımın finansal liberilazasyon ile ilgili görüşleri incelenerek, kur değişiminin toplam çıktıda meydana getirdiği değişimler incelenecektir. 2.1.1. Yeni Yapısalcı Okul’un Ortaya Çıkışı (Yapısalcı Gelenek) “Yapısalcılık” teriminin iç ve dış ekonomilerde çok çeşitli kullanımı vardır. Yurtiçi ekonomilerde, “yapısalcı ekonomi” terimi ile açık bir şekilde ifade edilen bir düşünce okulu vardır. 1950’lerde Latin Amerika ECLA5 okulunun çalışmalarında ortaya çıkmış ve az gelişmiş ülkelerdeki enflasyonun kaynağı ile ilgili tartışmalar (çalışmalar) yapmışlardır. Burada ifade edilen tartışma “parasalcı-yapısalcı tartışmaları” olarak da ifade etmek mümkündür. “Yapısalcılık” terimi sonraki dönemlerde parasalcı muhalifi olarak da değerlendirilmiştir. gelirlerini ortadan kaldırması ve Merkez Bankasının para politikası araçlarının kullanımını sınırlandırması, ekonominin krizler karşısındaki hassasiyetini arttırmaktadır. Para Kurulu (Currency Board), katı sabit döviz kuru sisteminin diğer bir şeklidir. Bu sistemde, ülke parasının seçilecek olan yabancı bir para ile sabit kurdan değişimini öngören ve belirli yasal düzenlemeleri gerektiren bir sistemdir. Bu sistemde, merkez bankası tarafından tutulacak olan yabancı rezervlerin ne kadar olması gerektiği de belirlenmesi gerekir. Yani bu sistemde para otoritesi ülke parasını yalnız yabancı para girişi karşılığı basmaktadır. Ayrıca Merkez Bankasının parasal düzenlemeler ve son kredi mercii gibi geleneksel fonksiyonlarına son vermektedir. Bu sistemin dolarizasyondan temel farkı senyoraj hakkının ülkede kalmasıdır (Yanar, 2008: 76). 4 “Sürünen Parite(Crawling Peg)’de döviz kuru, enflasyon farkı gibi seçilmiş ekonomik göstergelere veya özellikle ödemeler dengesindeki değişimlere bağlı olarak ayarlanabilmektedir. Bu sistem de ayarlamaların sıklığı ve boyutu sistemi sabit kur sistemi veya dalgalı kur sistemine yaklaştırır. Bu sistem hedef bölge veya aralık sabit aralık sistemi ile karşılaştırıldığında daha katı bir yapıya sahiptir. Ancak sabit kur sistemleri ile karşılaştırıldığında, bu sistemlerden farklı olarak sabit kur üzerinde bir baskı oluştuğunda, ayarlamanın anında değil, belirli aralıklarla ve sıklıkla yapılıyor olmasıdır” (Yanar, 2008: 77). 5 Economic Comission for Latin American 52 En önemlisi Lance Taylor olan bir grup ekonomist IMF-Dünya Bankası yapısal uyum politikaları ile ilgili 1980’lerdeki tartışma içeriğinde ECLA okulunun argümanları incelenmiştir. Bu ekonomistlerde kendilerini “yeni yapısalcılar” olarak isimlendirmişlerdir. 1980’lerdeki daraltıcı devalüasyon tartışmaları 1950 ve 60’lardaki eski parasalcı-yapısalcı tartışmalarının bir uzantısı olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle hem yapısalcılar hem de yeni yapısalcılar bu tartışmaya önemli katkılar yapmışlardır (Charusheela, 1997: 16). 2.1.2. Yapısalcı ve Yeni Yapısalcı Ayırımı Yapısalcılar ile yeni yapısalcılar arasında herhangi bir farkın olup olmadığı önemli bir husustur. Bir kısım Geleneksel Latin Amerikan Yapısalcıları az gelişmiş ülkelerde stagflasyonist etkilere yol açabilen Monetarist anti-enflasyon politikalarını da eleştirmektedirler. Hatta daha da önemlisi, eğer yaklaşımlar farklı ise, farklı oldukları hususlar nedir? ve ortak oldukları hususlar nelerdir? Sorulması gereken önemli sorulardır. Bu noktada Morley (1971: 203) ulaştığı sonuçlardan birisi Ortodoks para politikasının Brezilya’daki enflasyonu önlemede tek başına yeterli olduğudur. Schydlowsky (1979) yarı sanayileşmiş ülkelerde (SIEs) özel sektöre açılan banka kredileri işletme sermayesi (working capital) finansmanında kullanıldığı zaman, kredi kısıtlamasının toplam arzı azaltacağını tartışmıştır. Bu durumda, kredi kısıtlamasının daraltıcı etkisi fiyat enflasyonu ile birlikte ortaya çıkması mümkündür (Ekweani, 1995: 395). Burada şu açıkça görülmektedir ki yeni yapısalcılar ve Latin Amerikan Yapısalcılar sanayileşmekte olan ülkelerde ortodoks istikrar politikalarının etkileri ile ilgili olarak önemli ölçüde aynı sonuçlara ulaşmışlardır. Bununla birlikte, her iki yaklaşımın önemli bir incelemesi bazı ince farklılıkları açığa çıkaracaktır. Yapısalcılar enflasyonun nedenlerinin kaynak hareketsizliği, piyasa yapısı ve sektörel arz ve talep dengesizliği gibi faktörlerden dolayı ekonomik yapıdan kaynaklandığını düşünmektedirler. Onlara göre büyüyen ekonomiler yapısal katılıkları veya arz ve talep darboğazlarını düzeltme eğiliminde olacaktır. Bu darboğazların bazıları yabancı dövizin elde edilememesi, iç tasarrufların yeterince arttırılamaması, farklı ara girdi arzı ve temel ihtiyaç maddeleri arzını içermektedir. Bu nedenle ekonomi aşırı kapasiteye sahip olsa bile, çıktı bu arz tıkanıklıkları ile sınırlanacaktır. Bu çıktı düzeyinde toplam arz eğrisi 53 inelastik olacaktır. Bu kısıtlayıcı faktörlerin ışığı altında toplam arzın azalması ve bu nedenle de enflasyonun yükselmesi beklenmektedir. Yeni yapısalcılar bu kapasite kısıtı argümanını kredi elde edilebilirliği ve toplam arz arasındaki ilişkiye kadar genişletmişlerdir. Bu çerçevede yaptıkları analiz girdilere yapılan ödemeler ve çıktı gelirleri arasındaki nakit akım problemine dayanmaktadır. Bundan dolayı, girdi fiyat artışları satış fiyatlarının yükselmesine yol açarsa veya hızlı büyüme durumunda ve işletme sermayesi talebinde yükselmeler firmaları tayınlanmış banka kredilerini arttırmaya neden olursa kredinin neden olduğu tıkanıkların ortaya çıkması mümkün hale gelecektir (Ekweani, 1995: 395–397). Yeni yapısalcılar gelişmekte olan ülkelerde kısa dönem üretim faktörü olarak üretim fonksiyonunun içerisine işletme sermayesini katarak yapısalcılardan ayrılmaktadırlar. Girdi maliyeti ve çıktı geliri arasındaki zaman aralığı işletme sermayesinin fırsat maliyetini ifade etmektedir. Burada kısa dönem maliyet fonksiyonunun içerisine (firmaların ihtiyaç duydukları işletme sermayesini finansmanın marjinal maliyeti olarak) marjinal faiz oranının girmesine neden olmaktadır. Yeni yapısalcılar gelişmekte olan ülkelerde kredilerde daralmaların meydana geldiği dönemlerde, faiz oranı para piyasasını dengelemek için yükselecektir. Kredi maliyetinin yükselmesi firmaların işletme sermayesi ihtiyacı faiz oranı maliyeti bileşeni aracılığıyla reel sektöre yansıyacaktır. Yeni yapısalcı model, hem finansal piyasa hem de para talebi analizlerini içermektedir. Hem yeni yapısalcılar hem de yapısalcılar toplam arz aracılığıyla enflasyon üzerindeki parasal kısıtların olumsuz etkisini kabul etmelerine rağmen, yeni yapısalcı sentezin bu olumsuz olgunun açıklamasında daha tutarlı olduğunu ifade etmek mümkündür. Yeni yapısalcılar kısa dönem stagflasyonist etkinin nedeni olarak yükselen faiz oranlarının etkisini ileri sürerken, yapısalcılar kredi kısıtlamasının çıktıyı zorladığını ileri sürmektedir (Ekweani, 1995: 398–399). Yapısalcı yaklaşım organize edilmiş sektörler dışında işletme sermayesinin diğer yurtiçi kaynaklarının olabileceğini kabul etmemektedir. Ticari banka kredileri azaldığı zaman firmalar sadece işletme sermayesindeki farkı kapatacaktır. Yeni yapısalcılarda 54 ise, işletme sermayesi finansmanının serbest piyasa gibi diğer olasılıklarını ortaya koyacaktır (van Wijnbergen, 1983: 47). Buffie’nin yeni yapısalcı tartışmaya temel katkısı ise özellikle iki noktada yoğunlaşmaktadır. Bunları aşağıdaki gibi ifade etmek mümkündür; Ø bazı yeni yapısalcı okul modellerinde ilgili faiz oranının ad hoc6 belirlenmesini çıkarma ve serbestlik oranını tahmin etmek için varlıkportföy-seçim analizleri gibi ilgili ekonomik modele öneri, Ø uzun dönem tersliklere karşı kısa vadede yeni yapısalcı okul ile parasalcı okulu uzlaştırmaya çalışmaktır. Bununla birlikte, yeni yapısalcı stagflasyonist hipotezin köşe taşı uzun üretim gecikmeleri varlığını korumaktadır (değiştirmemektedir). Devalüasyon (hem eski hem de yeni) yapısalcı okulun en temel ilgi alanını oluşturmuştur. Eski yapısalcıların argümanlarına yeni yapısalcıların reel kredi arzını azaltarak ve faiz maliyetlerini arttırarak devalüasyonun stagflasyonist baskılar yaratacağı iddiaları eklenmiştir. Devalüasyon iki farklı kanal aracılığıyla toplam reel işgücü maliyeti ile çalışmaya neden olur. Birincisi, eğer fiyatlardan ücretlere tam bir destekleme (feedback) bulunmuyorsa, devalüasyon ücretleri düşürür. İkinci olarak, devalüasyon ödünç verilebilir fonların hem arzını hem de talebini etkilemektedir (Buffie, 1984: 313). 2.1.3. Parasalcı ve Yeni Yapısalcı Tartışmaları Çoğu yeni yapısalcı okul mensupları parasalcı modeldeki uzun dönemli yaklaşıma itiraz ederek, bu fikri eleştirmektedirler. Bu görüşü savunanlar reel geliri ve yurtiçi reel faiz oranını göz önüne alan parasalcıların modelleme yaklaşımına da karşı çıkmaktadırlar. Parasalcı modeldeki tam istihdam varsayımı inelastik toplam arz eğrisi ile eş anlamlı olmaktadır. Dolayısıyla bu varsayım katı nominal ücrete sahip gelişmekte olan ülkeler (veya yarı sanayileşmiş ülkeler) için uygun olmayacağı savunulmaktadır. Çünkü, bu ülkeler genel olarak nominal ücret katılığı, yabancı döviz kontrolleri, (serbest 6 bir defaya mahsus ya da belli bir olay için, geçici 55 piyasayı besleyen) kredi sınırlaması (credit rationing), oligopolistik yapılar ve yurtiçi ikamesi sınırlı olan ara malı ithaline yoğun bir şekilde bağımlılık gibi değişik katılıklar ile tanımlanabilen yapılara sahiptirler. Yeni yapısalcılar daraltıcı para politikasının arz yanlı etkilerine vurgu yapmaktadırlar. Mark-up fiyatlama ile işletme sermayesi finansmanının neden olduğu artan faiz maliyetleri fiyatlar üzerinde maliyet artış (itekleme) etkisine yol açmaktadır. Kısıtlayıcı para politikasında, işletme sermayesi, kredi ve arz yanlı maliyet itekleme mekanizmaları çıktı üzerindeki daraltıcı etkiyi güçlendirmekte ve azalan talepten dolayı enflasyon üzerindeki istenen etki tersine dönebilmektedir. Bundan ötürü bu şekilde bir politika stagflasyonist sapmaları ortaya çıkarmaktadır (Owen ve Solis-Fallas, 1989:342). Lim (1987)’ye göre, monetaristler toplam arzdaki artışın harekete geçirmediği toplam talepte yukarı doğru devam eden bir baskının etkisi olarak enflasyonu görmektedirler. Monetaristler özellikle toplam talepteki yukarı doğru ortaya çıkan bu baskının temel sorumlusu (suçlu) olarak gereksiz ama sürekli yapılan para arzı genişlemesini görmektedirler. Bundan dolayı da onların çözümleri parasal ve mali kesintiye eşlik eden kredi büyümesini kısıtlamayı içermektedir. Yeni yapısalcılar parasalcı teorinin önemli arz yanlı etkileri ihmal etmesinin kanıtı olarak bu parasalcı reçeteyi takip eden ülkelerdeki yavaş, yetersiz veya fiyatlardaki gecikmeli düşüşe işaret etmektedirler. Yeni yapısalcılar özellikle parasalcıların başarısına olası bir engel olarak işletme sermayesi maliyetinin yükselmesi “working capital cost-push” ile ifade ettikleri duruma işaret etmektedirler. Üçüncü dünya ülkelerinde, önemli üretim gecikmeleri işletme sermayesi ihtiyacı için çok büyük miktarda para avansı gerekmektedir. Varlık ve mal piyasaları zayıf olduğu zaman, bu işletme sermayesinin çoğunlukla krediler tarafından finanse edilen işgücü ve ara girdi maliyetleri için ödemesi gerekmektedir. Bu nedenle, para ve kredi arzı kesildiği zaman, kredi kısıtlaması (credit rationing) çoğu firmaları kredilerin yasal faiz oranından daha yüksek faiz olduğu için yer altı piyasasına dönmeye zorlamaktadır. Daha yüksek faiz maliyeti daha düşük bir toplam arz düzeyi ile sonuçlanmakta ve 56 bundan dolayı fiyatlarda yukarı doğru bir baskı oluşturmaya çalışmaktadır (Lim, 1987: 46). Yeni yapısalcılar en azından kısa vadede “working capital cost-push” etkisinin bazı ülkelerde yaşandığı gibi, fiyatların para politikası uygulamasından sonra dahi yükseldiği biçimindeki ters yönlü bir sonuca neden olan parasalcı etkiyi dengeleyeceğini iddia etmektedirler. Fiyatlar yükselmese bile, “working capital costpush” etkisi parasalcı etkiyi önlemek için yeterince güçlü olabilir. Bu yüzden, bir süre sonrası için net etki sadece marjinal olarak daha düşük fiyatlı ciddi bir resesyon olduğu için hızlı bir şekilde fiyatları aşağıya doğru getirmektedir. Yeni yapısalcı argümanlar Bruno (1979), Van Wijnbergen (1982), Taylor (1983) ve Buffie (1984) tarafından ileri sürülmüştür. Parasalcı ve yeni yapısalcı tartışmaları ödemeler dengesi hedeflemesinde de yaşanmaktadır. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde bir istikrar hedeflemesi olarak ödemeler dengesi parasalcı ve yeni yapısalcılar tarafından farklı şekillerde kullanılmaktadır. Parasalcılar cari işlem ve sermaye hesabı olarak ödemeler dengesini ayrıştırmanın gereksiz olduğunu savunmaktadırlar. Bunun yerine ödemeler dengesinin rezerv değişimleri ile para arzı ve talebi arasındaki bir etkileşimin yansıması olarak görmektedirler. Bu nedenle ödemeler dengesi döviz kuru aracılığıyla yurtiçi para ile bağlantılıdır ve devalüasyon ödemeler dengesi açığı için standart bir çözüm yolunu göstermektedir. Bununla birlikte yeni yapısalcılar için devalüasyon parasalcılardan farklı sonuçlar ortaya koymaktadır (Murindi, 1995: 27). 2.1.4. Yeni Yapısalcı Yaklaşımda Finansal Liberalizasyon Yeni yapısalcı yaklaşım, finansal liberalizasyonun ekonomik büyümeyi yavaşlatarak enflasyonu yükselteceğini savunmaktadır. Bundan dolayı, faiz maliyetlerinin işletme sermayesi maliyetine dahil edilmesini gerektirmektedir. Finansal liberalizasyon neticesinde serbest bırakılan faiz oranlarının yükselmesi ile beraber üretim maliyetleri artmakta ve bu da (mark-up fiyatlama ile) fiyatlara yansıtılmaktadır. Başka bir ifade ile finansal liberalizasyon faiz oranlarının yükselmesine yol açarak enflasyonun hızlanmasına neden olmaktadır. Yeni yapısalcı yaklaşıma göre, gelişmekte olan ülkelerde resmi organize olmuş mali piyasaların yanı sıra gayri resmi organize 57 olmamış mali piyasalarda fon arz ve talep sürecinde rol oynamaktadır. Bu ülkelerdeki ödünç verilebilir fonların bir kısmı gayri resmi piyasalara yönelmektedir. Bundan dolayı, tasarruf sahipleri ve yatırımcılar, fon arz talebinde bulunurlarken hem resmi bankacılık sistemini hem de gayri resmi piyasayı kullanmaktadır (Özer, 2006: 26-27). 1980 sonrası dönemde yeni yapısalcı görüşe mensup iktisatçılar finansal serbestleşme yönündeki yaklaşımlara, serbestleşmenin büyümeyi engelleyici sonuçlarını üç noktada odaklayarak kapsamlı eleştiriler yöneltmişlerdir (Esen, 1998: 25–26). Birinci nokta, finansal serbestleşme sonrası hem formel hem de informel finansal sektörlerde faiz oranlarının yükseleceğine yöneliktir. GOÜ’de çoğu firma işletme sermayesi ihtiyacını büyük oranda borçlanma ile finanse etmektedir. Bu nedenle toplam üretim maliyetleri içinde kredi faiz giderleri önemli bir paya sahip olmaktadır. Faiz oranlarında bir artış arz şoku biçiminde kendini gösterip fiyatları yükseltecektir. Talep yönünde ise fiyatlardaki artış sonucu azalan reel ücretler ve borçlanma maliyetlerinin artması toplam talebi azaltacak ve üretimi daraltacaktır. Arz esnekliği düşük olan GOÜ’de, yüksek borçlanma maliyetlerinin arz yönlü enflasyonist etkileri, talep yönlü deflasyonist etkilere baskın çıkacak ve stagfalsyonist bir süreç başlayacaktır. İkinci nokta, Neoklasik yaklaşımın faiz oranlarındaki yükselme ile tasarrufların verimsiz varlıklardan banka mevduatlarına yönelmesi biçimindeki öngörüsüdür. Yeni yapısalcılar, riskten kaçınan yatırımcı davranışının böyle bir portföy oluşumunu engellemesi durumunda yatırımlarda artış ve büyüme hızında yükselme beklenmemesi gerektiğini ifade etmektedirler. Üçüncü noktada ise, gelişmekte olan ülkelerdeki finansal piyasaların ikili yapılarına vurgu yapılmaktadır. Yeni yapısalcı görüşe göre, gelişmekte olan ülkelerdeki formel kredi piyasalar karşılaştıkları rezerv karşılık oranları nedeniyle informel piyasalardan daha etkin çalışmaları mümkün değildir. Finansal liberalleşme sonrası faiz oranları yükseldiğinden dolayı, portföyler informel sektördeki aktiflerden formel kredi piyasasındaki aktiflere yeniden dağıtılacaktır. Bu durumda finansal serbestleşmenin Neoklasik teoriyle çelişen iki sonucu ortaya çıkmaktadır. Birincisi, portföyün informel sektörden faizler yükseldiği için munzam karşılıkların getirdiği yükü telafi ederek formel sektöre kayması sonucu ödünç verilebilir fon miktarı azalacaktır. İkincisi, 58 serbestleşme sonrası informel sektörde mevduat tabanı daralacaktır ve kredi faizleri artacaktır. Neticede, informel sektörde bir yandan faizler yükselirken diğer yandan da ödünç verilebilir fonlar azalmakta ve stagflasyon süreç hızlanmaktadır. Hallwood ve Macdonald, (2003: 435) ise yeni yapısalcı yaklaşımın finansal serbestleşmenin negatif etkisinin olduğuna dair bakış açısını yukarıdaki analize benzer biçimde üç noktada özetlemektedir. Bunları aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür: · Resmi olmayan para piyasası etkin olmayan kredi kanalıdır. Çünkü bu piyasaların varlığını bankacılık sistemindeki faiz oranı kontrollerine büyük oranda bağlıdırlar. · İlk husus kabul edilirse, bankacılık sisteminin yenilenmesi sermaye birikimini ve ekonomik büyümeyi yükselteceği beklenir. Bu nedenle, kısa vadede finansal serbestleşmenin etkisi stagflasyonist olsa bile, uzun vadede politikanın (finansal serbestleşmenin) net bugünkü değeri muhtemelen pozitif olacaktır. · Bundan dolayı, bu politikanın uzun vadede faydalı olacağı değerlendirilirse, kısa dönem stagflasyonundan dış borçlanma ile kaçınılsa bile, birikmiş dış borcu daha yüksek GSYİH düzeyinde geri ödemek mümkün hale gelebilir. 2.1.5. Yeni Yapısalcı Okul’da Devalüasyon Daraltıcı devalüasyon tartışmaları az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin döviz kuru devalüasyonunun etkisi ile ilgili bir durumdur. Devalüasyon ödemeler dengesi yükümlülüklerini karşılayamayan bu ülkeler için IMF tarafından tavsiye edilmiştir. Yeni yapısalcılar ise IMF tarafından tavsiye edilen bu devalüasyonların stagflasyona neden olduğunu belirtmişlerdir (Charusheela, 1997: 241). Gelişmekte olan ülkelerde standart parasal temelli IMF uyum paketlerinin karşısında yeni yapısalcılar ülkelerin ekonomik yapılarının birbirinden ve gelişmiş ülkelerin ekonomik yapılarından oldukça farklı olduğunu vurgulamaktadırlar. Yapısal uyum paketleri gelişmiş ülkelerde ve bir kısım gelişmekte olan ülkelerde sağlıklı 59 sonuçlar üretmiş olsa dahi, diğer gelişmekte olan ülkelerde etkinsiz olmakta veya olumsuz sonuçlar doğurabilmektedirler (Hallwood ve Macdonald, 2003: 421). Ortodoks makro ekonomide, IS-LM modeli ile para ve maliye politikasının standart teorik analizi yapılmaktadır. Model değişkenleri normal olarak kapalı ve açık bir ekonomiyi, tam veya eksik sermaye hareketliliğini, sabit veya esnek döviz kurunu içerecek şekilde kuruluştur. Mundell-Fleming tarafından geliştirilen bu yaklaşımda, model esnek kur sistemi altında sermaye hareketliliği arttıkça para politikasınında etkinliği artar iken maliye politikasınında etkinliği azalmaktadır. Sonuç olarak esnek kur sisteminde sermaye hareketliliği tam olduğu zaman para politikası tam olarak etkin iken maliye politikası etkisini kaybetmektedir. Sabit kur sisteminin uygulandığı bir ekonomide ise sermaye hareketliliği arttıkça maliye politikasının etkinliği artar iken para politikasının etkinliği azalmaktadır, hatta sermaye hareketliliği ne olursa olsun para politikası etkinsizdir. Sonuç olarak sabit kur sistemi altında sermaye hareketliliğinin tam olduğu bir durumda maliye politikası tam etkin iken, para politikası tamamen etkinsizdir (Mundell, 1963; Mark, 2000; Hossain ve Chowdhury, 2001; Jha, 2003; Dunn ve Mutti, 2004; Wang, 2005) Bu Ortodoks yaklaşım yeni yapısalcılar tarafından eleştirilmiştir. Temel eleştiri Ortodoks yaklaşımın ortaya koyduğu çalışmaların gelişmekte olan ülkelerin ekonomik yapıları ile ilgili olmaması yönünde olmuştur. Bu nedenle gelişmekte olan ülkelerin ekonomik sorunlarına çözüm bulmada yararlı olamayacağını savunmuşlardır. Yeni yapısalcı düşünceye uygun benzer IS-LM modeli yeni makro ekonomik teorinin içerisinde oluşturulmuştur. Taylor (1981) az gelişmiş ülkelerin ekonomik yapılarına özellikle üretim sektörü ve finansal yapılarına uygun eşitlikleri ortaya koymuştur. Bu bağlamda para, maliye ve döviz kuru politikalarının istikrar sağlayıcı etkisi üzerine yapısalcı düşüncenin durumunu ortaya koymak için IS-LM analizini kullanmıştır (Murinde, 1995: 15). Taylor (1981: 488) aşağıdaki şekilde yeni yapısalcı okulun daraltıcı devalüasyon hipotezi IS-LM analizi çerçevesinde değerlendirilmektedir. Burada IS eğrisi oldukça dik olduğu düşünülmektedir. Şekil 6A’da, genişleyici para politika araçları LM eğrisini sağa kaydırmaktadır. LM eğrisinin sağa kayması ile birlikte faiz oranları üzerindeki baskıyı azaltarak fiyatları düşürmekte fakat burada çıktı ve büyüme oranı az da olsa 60 daralmaktadır. Diğer taraftan parasal kısıtlar fiyat yükselmelerinin kesilmesine yol açacaktır. Reel döviz kuru değerindeki düşmeden dolayı ödemeler dengesindeki iyileşme neticesinde azalan potansiyel tasarrufları arttırarak çıktı tekrar yükselecektir. Şekil 6B panelinde ise mali teşvikler fiyatları ve kar oranını arttırmaktadır. Dolayısıyla çıktı düzeyi ve büyüme oranı artmaktadır. Şekil 6C bölümünde ise dik IS eğrisinin olduğu bir durumda devalüasyon daraltıcı etkileri ortaya çıkacaktır. Devalüasyon neticesinde hem IS hem de LM eğrisi sola kaymaktadır. Daha yüksek fiyat düzeyinde çıktı düzeyi azalmakta, devalüasyonun daraltıcı etkileri ortaya çıkmaktadır. Buradaki durumda devalüasyon ödemeler dengesini iyileştirmektedir. Reel döviz kurundaki kaymaya karşılık yeni yapısalcı hipoteze göre ihracat zayıf kalacaktır. Fakat çıktı düzeyindeki azalma ara girdi ithalatını azaltacaktır. Sabit ihracat ve ithalattaki düşme ile birlikte, dünya fiyatları düzeyinde dış ticaret dengesi iyileşme gösterecektir. Bununla birlikte fiyatlar yükselirse parasal tabanın büyüme oranındaki değişiklikler aracılığıyla oluşan uzun dönem etkileri durumdan duruma farklılar da gösterecektir. Döviz kuru yükselişlerinin enflasyonist etkisi para politikası ile dengelenmiş olacaktır. Politika araçlarının uygun seçimi hem cari işlem dengesinde hem de büyümede iyileşmeye yol açacaktır. 61 62 2.1.6. IMF ve Yeni Yapısalcı Okul Tartışmaları Çerçevesinde Devalüasyon IMF ve Yeni Yapısalcı Okulda ödemeler dengesi açığını karşılamanın bir yolu olarak devalüasyonu basit bir model yardımıyla karşılaştırabiliriz. Bu modelin üç temel varsayımı bulunmaktadır. 1. Ekonomi iki sektöre bölünmüştür: a. Ticaret dışı mallar; barınma ve sosyal altyapı gibi yatırımlar, ve sadece yurtiçinde üretilen ve tüketilen mallar ve hizmetler b. Ticari mallar; madeni veya tarımsal sektörde üretilen hammaddeye dayanan temel ihracat sanayisi 2. Bir sektör içindeki endüstriler arasında faktör girdilerinde sabit verimlilik ve tam bir mobilite vardır. 3. Ölçeğe göre azalan marjinal verimlilik var ve ticari ve ticaret dışı mallar arasındaki dönüşüm olanakları eğrisi orijine göre iç bükeydir. Burada üretim ve tüketim düzeyi ticari ve ticari olmayan malların göreceli fiyatına bağlı olacaktır. Şekil 7 tam istihdamı, esnek fiyatları, cari işlem hesabı açık veren küçük ve dışa açık bir ülke için üretim olanakları eğrisini göstermektedir. Bu ülkenin yaşadığı uyum süreci hem harcama kaydırıcı hem de harcama azaltıcı politikaları içermektedir. Ticari ve ticari olmayan mallar arasındaki göreceli fiyatlar RR1 doğrusunun eğimi ile gösterilmektedir. Ticari malların yurtiçi fiyatı SP*’a eşittir. S döviz kurunu P* ise ticari malları sabit dış fiyatını ifade etmektedir. Ticari olmayan malların yurtiçi fiyatı, kısa dönemde aşağıya doğru esnek olmadığından dolayı uzun dönemde dengeye gelmektedir. Başlangıçta tüketim IC1 kayıtsızlık eğrisi üzerinde C noktasında ve üretim ise P noktasındadır. Toplam harcama, ticari mallar cinsinden ölçülen RU kadar geliri aşmaktadır. Bu da ödemeler dengesi açığının boyutunu göstermektedir. Göreceli fiyatlar değişmediğinde, tüketim gelir-tüketim eğrisi OZ üzerinde aşağı veya yukarı doğru kayarken, üretim P noktasında kalmaktadır. 63 R1 Z1 Z Ticaret dışı mallar U1 C P IC1 P1 C3 C1 C2 U R Ticari mallar Şekil 7: Kaynakların Hareketli Olduğu Bir Durumda Ödemeler Dengesi Uyarlaması Kaynak: Hallwood ve Macdonald, 2003: 424 İlk olarak C noktasında bulunan tüketim OZ boyunca düşmeye başlayacaktır. Bu düşme ya negatif gelir etkisinden ya da hükümetin uyguladığı kamu harcamalarının azaltılması ve vergilerin yükseltilmesi gibi harcama azaltıcı politikalardan dolayı olacaktır. Göreceli fiyatlarda bir değişim olmadığı zaman, tüketim yurtiçi talep için C2’ye düşmesi gerekecek ve yurtiçinde üretilen ticari malların arzı dengeye gelecektir. Bundan dolayı ödemeler dengesi açığı ortadan kalkacaktır. Ticarete konu olmayan malların PC2’ye eşit arz fazlası oluşursa, kısa dönemde işsizlikle sonuçlanacaktır. Bununla birlikte, refah etkisi veya harcama azaltıcı politika uygulamaları OZ boyunca tüketimi C1’e kadar azalttığı zaman, harcama gelire eşit olacaktır. Fakat ticari mallar için hala talep fazla ve ticari olmayan mallar için arz fazlası mevcut olacaktır. Bu noktada, hükümet işsizliğin kötüleşmesine izin vermek yerine döviz kurunun değer kaybetmesini tercih edebilir. Üretim noktası P’den P1’e ve tüketim C1’den C3 ’e hareket ederek ödemeler dengesi açığı kapanacaktır. Ulusal paranın değer kaybetmesi hızlı bir şekilde enflasyon ile dengeleneceği genel olarak savunulan bir görüştür. Bununla ilgili ampirik kanıtlar nominal döviz 64 kurunun değer kaybetmesinin reel döviz kurunun değer kaybetmesine neden olacağını ortaya koymaktadır. Bu yüzden devalüasyon ticari ve ticari olmayan malların göreceli fiyatını değiştirecektir (Hallwood ve Macdonald, 2003: 424). L Ticaret dışı mallar P C t t1 Ticari mallar Şekil 8: Kaynakların Hareketsiz Olduğu Bir Durumda Ödemeler Dengesi Uyarlaması Kaynak: Hallwood ve Macdonald, 2003: 425 Parasal devalüasyona karşı yeni yapısalcı tartışmaları genellikle ithalat bağımlılığı ve kaynak hareketsizliği gibi faktörlerin etrafında gerçekleşmektedir. Bu durum üretim olanakları eğrisi dönüştürülerek ortaya konulabilir: kaynak hareketliliğinin sıfır olduğu uç bir durumda üretim olanakları eğrisi dikdörtgen bir kutu haline gelmekte ve yurtiçi üretim köşe noktasında gerçekleşmektedir. Bundan dolayı da, kaynakların ticaret dışı sektörlerden ticari sektörlere aktarılması mümkün olmamaktadır. Yukarıda Şekil 8’de gösterilen dikdörtgen üretim olanakları eğrisi kaynak hareketsizliğini yansıtmaktadır. Buna göre üretim ve tüketim sırasıyla P ve C noktalarında ödemeler dengesi açığı ile birlikte gerçekleşmektedir. Uygun bir şekilde seçilen devalüasyon ticari malların tüketimini azaltacak ve P noktasında ödemeler dengesi açığı temizlenecektir. Bununla birlikte, bu uyarlamanın tüm yükü ticari malların tüketimi üzerine komaktadır. Bundan dolayı; 65 1. Gıda ithalatı bağımlılığı: gıda ithalatı bağımlılığının azaltılması ve yoksullar zenginlere göre gelirlerinin büyük bir bölümünü gıda maddelerine harcadıklarından dolayı, yüksek gıda fiyatları eşit olmayan gelir dağılımı sonuçlarını ortaya koymaktadır. 2. Girdi-ithalatı bağımlılığı: sermaye malları ithalatı yurtiçi ekonomi için hayati önem taşımaktadır. Dolayısıyla ticari malların elde edilebilirliğinin azaltılması önemlidir. a. Ticaret dışı malların üretimi için önemli ise, üretim PK doğrusu üzerinde P’nin altında bir yerlerde olacaktır. Ticaret dışı sektörlerde işsizlik yaşanacaktır. b. Ticari malların üretimi için önemli ise, üretim LP doğrusu üzerinde P’nin sol tarafında gerçekleşecektir ve ticari mallar sektöründe işsizlik yaşanacaktır. c. Her iki sektörde de üretim önemli ise, üretimin her iki sektörde de işsizliğin olduğu bozulmuş üretim olanakları eğrisi üzerinde bir yerde gerçekleşmesine neden olacaktır (Hallwood ve Macdonald, 2003: 425–426). 2.2. Gelişmekte Olan Ülkelerde Devalüasyonun Daraltıcı Kanalları Rajan ve Shen (2002) gelişmekte olan ülkelerde devalüasyonun daraltıcı etkilerinin olduğuna dair 5 farklı hipotez ortaya koymuşlardır. Bu hipotezleri aşağıdaki şekilde sıralamak mümkündür. · Birinci Hipotez Gelir Etkisi: Bir ülkenin düşük kişi başına geliri devalüasyonun daraltıcı etkisini arttıracaktır. · İkinci Hipotez “devalüasyon bölgesel yayılmanın olduğu durumlarda daraltıcı sonuçlar ortaya koyabilir”. Bunu “bölgesel etki” ile ifade etmek mümkündür. 66 · Üçüncü Hipotez bankacılık krizinin eşlik ettiği bir devalüasyon çok daha fazla daraltıcı sonuçlar ortaya koymaktadır. Bu duruma “bankacılık krizi etkisi” denilmektedir. · Dördüncü Hipotez kısa vadeli borçluluk düzeyinin genişlemesi devalüasyonun daraltıcı etkilerinin ortaya çıkma olasılığını arttırmaktadır. Buna “aşırı borç etkisi” denilmektedir. · Beşinci Hipotez Yolsuzluk düzeyinin yüksek olması devalüasyonun daraltıcı etkilerinin ortaya çıkma olasılığını arttırmaktadır. Buna “yolsuzluk etkisi ” denilmektedir 2.2.1. Birinci Hipotez: Yeni Yapısalcı Okul Birinci hipotez bu çalışmanında temel yapısını oluşturmaktadır. Özellikle yükselen piyasalarda ve gelişmekte olan ülkelerde kendi ekonomik yapılarından kaynaklanan nedenlerden dolayı devalüasyonun daraltıcı etkilerinin olduğu çok değişik kanallar mevcuttur. Bu noktaya “Yeni Yapısalcı” okul olarak adlandırılan yaklaşım vurgu yapmaktadır (Taylor, 1981). Bu daraltıcı etkinin toplam talep ve toplam arz kanallarından yayıldığını ifade etmek mümkündür. Talep yanında hem yüksek ortalama ithalat eğilimi hem de ithalat talebinin düşük fiyat esnekliği, devalüasyon yurtiçi para talebini yurtiçinde üretilen mallardan saptırma eğiliminde olacaktır. Devalüasyon gelirin yeniden dağılım etkisi fiyat düzeyi yükseldiği zaman, ticari mal sektöründeki karları reel ücretlere karşı tercih edecektir. Bununla birlikte, harcama ve tasarruf eğilimleri alınan bu karlar ve ücretler arasında farklılık gösterecektir. Marjinal tasarruf eğilimi kar sahiplerinde ücretlilerden daha yüksek ise, ekonominin ortalama tasarruf eğilimi yükselecek ve bu da ekonominin talep yanı üzerinde daraltıcı etkinin oluşmasına neden olacaktır (Diaz-Alejandro, 1963; Knight, 1976). Arz yanında da devalüasyonun resesyonist ya da daraltıcı etkilerinin olduğu farklı kanallar vardır. İthal girdilerin yurtiçi para ile maliyetinin yükselmesi, stagflasyonist etkilerin ortaya çıkmasına imkân tanıyacaktır. Yeni yapısalcı okul devalüasyonun ülkenin gelir düzeyini düşürdüğünü varsaymaktadır. Bu nedenle, ilk 67 hipotez “bir ülkenin kişi başına gelirinin düşük olması devalüasyonun daraltıcı etkisini arttıracaktır”. Bu gelir etkisi olarak da adlandırılmaktadır. 2.2.2. İkinci Hipotez: Bölgesel Bulaşma Etkisi Gelişmekte olan ülkelerin önemli bir özelliği parasal krizlerin oldukça geniş bölgelere bulaşarak veya negatif taşma etkileri ile birlikte oluşma eğiliminde olmasıdır. Bu durum “komşuluk etkisi” olarak da adlandırılmaktadır. Yeni yapısalcı okul bu görüşü reddetmiş olsa da, devalüasyon bölgesel yayılma etkisi oluştuğu zaman ihracat artışını engelleyebilir. Başka bir ifade ile, bir ekonomide parasal devalüasyon yapıldığı zaman, başka bir ülkedeki bir veya daha fazla ticari rakipleri kendilerinin rekabet gücünü azaltacağı için devalüasyonun yapılmasına neden olabilirler. Gerlach ve Smeth (1994) rekabetçi devalüasyon olgusunu modellemede öncü çalışmayı yapmışlardır. Yazarların ortaya koyduğu ticaretin taşma modeli, ticaret ortaklarını etkileyen iki kanal ile tutarlılık göstermektedir. İlk kanal, ihracat rakibinde devalüasyon partner ülkedeki ticaret dengesinde bozulmaya yol açmaktadır. İkincil kanal ise, devalüasyon toplam fiyat düzeyini ve talebi düşürmektedir. Bu yurtiçi paranın yabancı para ile ikame edilmesine, uluslararası rezervlerin tükenmesine ve klasik spekülatif ataklar karşı ekonominin daha da kırılgan hale gelmesine yol açar. Rekabetçi devalüasyon ile ilgili Corsetti, Pesenti ve Roubini (2000) ve Kasa ve Huh (2001) bir ülkenin yaptığı devalüasyonların komşu ülkeler üzerinde yaptığı etkileri ile ilgili çalışmışlardır. Buna göre iki ülke arasındaki karşılıklı ticaret ile tutarlılık gösteren bir model kurmuşlardır. Bu bağlamda rekabetçi devalüasyonların komşuyu zarara sokma aracı olarak (beggar thy neighbor) kullanılmasının mümkün olduğunu ileri sürmüşlerdir. Başka bir ifade ile ikinci hipotez “devalüasyon bölgesel yayılmanın olduğu durumlarda daraltıcı sonuçlar ortaya koyabileceğini” ileri sürmektedir. Bunu “bölgesel etki” ile ifade etmek mümkündür. 2.2.3. Üçüncü Hipotez: İkiz Kriz Bu hipoteze göre önemli ölçüde kısa vadeli yabancı paralar ile yapılan borcun üzerindeki (unhedged) baskılardan dolayı oluşan bu etkiye “ödemeler dengesi etkisi” denilmektedir. Kaçınılmaz olarak yurtiçi para yükümlülüklerindeki artışlardan dolayı 68 yaşanan iflasların ortaya çıkması çok büyük miktarlarda “kredi sınırlandırmasına7” yol açacaktır. Bankacılık ve para krizlerinin eş-anlı varlığında, bu duruma ikiz kriz denilmektedir, bu kriz gelişmiş ülkelere nazaran gelişmekte olan ülkelerde daha hızlı bir şekilde yayılmaktadır. Bu koşullar altında bankacılık krizinin eşlik ettiği bir devalüasyon çok daha fazla daraltıcı sonuçlar ortaya koymaktadır. Bu duruma “bankacılık krizi etkisi” denilmektedir. 2.2.4. Dördüncü Hipotez: Kısa Vadeli Borçluluk Krugman (1999) bir devalüasyonun rekabet arttırıcı etkisi ile ilgili olarak döviz kurunda küçük değişiklikler yaratacağını ileri sürmüştür. Ödemeler dengesi etkisi büyük devalüasyonlar için baskı oluştururken gelirde daralma meydana gelir. Burada önemli bir sorunu şu şekilde ifade etmek mümkündür. Gelişmekte olan ülkelerde küçük bir devalüasyon dahi ani sermaye çıkışlarına yol açabilir ve başlangıç devalüasyonundan sonra açık bir ekonomik çöküşü yaşanmasına yol açacak hareketlerin tetiklenmesine neden olabilir. Devalüasyon ekonomideki güven duygusuna zarar verirse, ek sermaye çıkışlarının yaşanması kaçınılmaz hale gelir. Bu durumda paranın değerinde beklenilenden daha fazla kayba ve devalüasyonun neden olduğu bir kriz sürecinin yaşanmasına neden olacaktır. Ekonomik istikrarasızlık ve finansal krizler ile uluslararası sermaye hareketlerinin yapısı arasında oldukça açık bir bağlantı vardır. Kısa vadeli sermaye (sıcak para) kolaylıkla tersine dönebilmektedir. Bundan dolayı, Fernández-Arias ve Hausmann (2000a,b) faiz oranı farklılıkları ve döviz kuru beklentileri gibi spekülatif hareketleri motive ettiğinden dolayı kısa vadeli borcu “kötü kolesterol” olarak tanımlamaktadırlar. Dadush ve diğ. (2000) ve Rodrik ve Velasco (1999)’a göre, kısa vadeli borçluluğun genişlemesi finansal krizlerin iyi bir tahmincisidir. Dördüncü hipotez “kısa vadeli borçluluk düzeyinin genişlemesi devalüasyonun daraltıcı etkilerinin ortaya çıkma olasılığını” arttırmaktadır. Buna “aşırı borç etkisi” denilmektedir. 7 Kredi sınırlandırması (Credit rationing), faizlerin kredi arz ve talebini eşitleyecek düzeye çıkmasına izin verilmediği durumlarda bazı firmalara verilecek kredinin kısıtlanmasını ifade etmektedir. 69 2.2.5 Beşinci Hipotez: Sermaye Hareketlerinin Yapısı ve Yolsuzluk Kısa vadeli borçlar üzerine yapılan çalışmalar iki açıdan ayrılırlar. Birincisi, kısa vadeli borçlar sadece likid yükümlülüklerin bir biçimi olduğu yönündedir. Likidite azlığının alternatif bir ölçümü hareketli sermaye veya uluslararası sermaye piyasası ile verilmiştir. Offshore piyasadaki hisse senedi ve tahvil ihracı biçimindeki kısa vadeli banka kredileri artı portföy yatırımlarını ifade etmektedir. Burada uluslararası sermaye akımlarının yapısından kaynaklanan önemli veri problemleri bulunmaktadır. Bunlar özellikle veri eksikliği biçiminde olmaktadır (Fernández-Arias ve Hausmann, 2000a,b). İkincisi ise zayıf kamu yönetiminin veya “crony capitalism8” neden olduğu borçların ödenememe problemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Wei (2001) ve Wei ve Wu (2001) crony capitalism tartışmasına karşı likidite yetersizliğinin çözümüne bir yol sağlamaktadır. Yolsuzluk oranları yüksek olan ve borçlarını ödeme problemi yaşayan ülkeler doğrudan yabancı sermaye yatırımları gibi daha güvenlikli finansman biçimlerinden ziyade mobilitesi oldukça yüksek olan kısa vadeli finansal enstrümanlara yönelirler. Bundan dolayı bu ülkeler likidite yetersizliği krizlerine karşı daha hassas bir hale gelmektedirler. Nihai olarak, yolsuzluk düzeyi yükseldikçe devalüasyonun daraltıcı etkilerinin ortaya çıkma olasılığı artmaktadır. Buna “yolsuzluk etkisi ” denilmektedir. 2.3. Yeni Yapısalcı Perspektiften Kur Değişimlerinin Etkileri Yukarıda ifade edilen hipotezler kur değişimlerinin olası daraltıcı etkileri ile ilgili yaklaşımları özetlemektedir. Bu çerçevede burada Yeni Yapısalcı okula göre devalüasyonun daraltıcı etkileri hangi kanallardan ortaya çıkmaktadır? Sorusuna cevap aranacaktır. Yeni Yapısalcı okula göre devalüasyonun daraltıcı etkileri özellikle iki kanaldan meydana gelmektedir. Bunlar toplam talep ve arz kanallarıdır. Bu çerçevede aşağıda toplam talep ve arz kanalları üzerinde durulacaktır. Burada alt başlıklar oluşturulurken Cooper (1971), Krugman ve Taylor (1978), Edwards (1986) ve Agenor ve Montiel (1999)’dan yararlanılmıştır. 8 Crony capitalism; Gelişmekte olan ülkelerde ve yükselen piyasalardaki, özellikle 1997–98 Asya ülkelerinin yaşadığı krizlerin önemli bir nedeni olarak görülmüştür. 70 2.3.1. Kur Değişimlerinin Toplam Talep Üzerine Etkileri Daraltıcı devalüasyon hipotezi çerçevesindeki teorik tartışmalar hem talep hem de arz yanlı kanallar üzerinde yoğunlaşmaktadır. Döviz kurunda meydana gelen değişimler ekonomik aktiviteyi bu kanallar aracılığı ile etkilemektedir. Talep yanlı etkiler değerlendirilirken, devalüasyonun çok sayıda ve oldukça farklı kanallardan etkilere sahip olduğu ileri sürülmektedir. İlk olarak, devalüasyon ters refah etkisi aracılığıyla toplam talebi düşürebilmektedir. Ayrıca devalüasyon hane halkının tüketim harcamalarını azaltarak, ortalama fiyat düzeyinde bir yükselmeye yol açtığı ölçüde, finansal varlıkların reel değerini düşürecektir. İkinci olarak, devalüasyon toplam harcamalarda bir düşüşe yol açarak, geliri daha yüksek marjinal tüketim eğilimine sahip olanlardan (ücretlilerden) daha düşük marjinal tüketim eğilimine sahip olanlara (kar elde edenlere) doğru yeniden dağılımına neden olacaktır. Üçüncü olarak, dış borcun var olduğu bir durumda, devalüasyon yabancı para ile ifade edilen veri dış borç stoku üzerindeki borç servis yükünü arttıracaktır. Buna ilave olarak, veri bir çıktı düzeyinde reel gelir düzeyini azaltacaktır. Dördüncü olarak, ithalat ve ihracat fiyat esnekliklerinin düşük olduğu koşullar altında, devalüasyon yurtiçi para ile ölçülen ticaret açığını kötüleştirerek kısa vadede daraltıcı etkileri ortaya çıkacaktır. Bu ve diğer harcama kaydırıcı etkiler aracılığıyla, devalüasyon yurtiçi mallar için toplam talebi negatif bir şekilde etkilediği ortaya konulabilmektedir. Bu ters etkinin, göreceli fiyatlardaki indirgenmiş değişimlerden ortaya çıkan genişleyici harcama-kaydırıcı etkileri baskıladığı varsayılmaktadır (Yihesis, 2006; 21). Literatürde devalüasyonun daraltıcı etkileri ile ilgili ilk yapılan çalışmalar ekonominin özellikle talep tarafı üzerine odaklanmıştır. Diaz-Alejandro (1963), Krugman and Taylor (1978), Barbone and Rivera-Batiz (1987) talep yanı üzerine odaklanmış olan öncü çalışmalardır. Daha sonraki çalışmalar devalüasyonun daraltıcı etkilerini etkin hale getiren arz yanlı faktörlere yönelmişlerdir. Bunlar; Bruno (1979), Gylfason and Schmid (1983), van Wijnbergen (1986), Agenor (1991), Gylfason and Radetzki (1991), and Taye (1999). 2.3.1.1. Tüketim Üzerindeki Etki Bu başlık altında devalüasyonun toplam talebin önemli bir parçası olan tüketim üzerindeki etkileri incelenecektir. Bu çerçevede nispi fiyat etkisi, reel gelir etkisi, ithal 71 girdi kanalıyla oluşan etkiler, gelir dağılımı etkisi, vergi gelirlerindeki değişim aracılığıyla oluşan etkiler ve refah etkisi incelenecektir. 2.3.1.1.1. Nispi Fiyat Etkisi Nominal devalüasyon yurtiçinde üretilen malların talebini etkileyen göreceli fiyatlarda değişiklikler meydana getirmektedir. Burada ticari olan ve olmayan malların talebi üzerindeki nispi fiyat etkisini birbirinden ayırmak gerekmektedir. Yurtiçinde üretilen malların toplam (iç ve dış) talebi tam olarak esnek ise, nispi fiyat değişimlerinden etkilenmeyecektir. Bu malların iç talebi göreceli fiyatlardan etkilenmesine rağmen, çıktı ve istihdam ile ilgili olan toplam taleptir. Fakat ticari olmayan yurtiçi malların talebini etkileyen nispi fiyat değişimleri bu malların toplam talebini etkileyecektir. Bundan dolayı, devalüasyon ticari olmayan malların talebi üzerindeki etkisi aracılığıyla yurtiçinde üretilen malların talebi üzerinde nispi fiyat etkisine sahip olacaktır (Agenor ve Montiel, 1999: 288–289). 2.3.1.1.2. Reel Gelir Etkisi Devalüasyon reel gelir düzeyini de etkilenmektedir. Reel gelirde meydana gelen değişimlere bağlı olarak yurtiçinde üretilen mallara yönelik talep de etkilemektedir. Bu reel gelir değişiklikleri de devalüasyon sonrası göreceli fiyatlarda meydana gelen değişimlerden etkilenmektedir. Bu bağlamda özellikle ticari olmayan malların nispi fiyatındaki artış hanehalkının reel gelirini önemli ölçüde etkileyecektir (Agenor ve Montiel, 1999: 289). Başlangıç ticaret açığının olduğu bir durumda yapılan devalüasyon reel gelirin azalmasına neden olacaktır. Dolayısıyla toplam talepte bir azalma meydana gelecektir. Döviz kurundaki yükselme ithal ve ihraç malların fiyatlarını doğrudan etkilemektedir. Eğer ticaret dengesi başlangıçta dengedeyse, ithal ve ihraç mallarının fiyatlarındaki değişiklikler birbirlerini dengeleyecektir. Başka bir ifade ile ticaret hadlerinin değişmediğini kabul edersek, devalüasyon ticaret dengesini etkilemeyecektir. Fakat dış ticaret dengesi açık veriyorsa ihracat ve ithalat fiyatlarındaki aynı orandaki bir artış reel gelirin azalmasına neden olacaktır. Bundan dolayı da reel çıktı düzeyi azalacaktır (Krugman ve Taylor, 1978: 449). 72 2.3.1.1.3. İthal Girdi Kanalıyla Oluşan Etkiler İthal girdiler devalüasyon sonrasında yurtiçinde üretilen malların talebi üzerinde negatif etkiye sahip ek bir faktördür. Reel devalüasyonun ithal edilen girdilerin reel değeri üzerinde birbirine karşıt yönlü iki etkisi vardır. İlk olarak, reel devalüasyon tüketim sepeti içerisindeki ithal edilen girdilerin göreceli fiyatını arttırmaktadır. İkinci olarak, ücretler devalüasyon miktarında artmadığı takdirde, ithal girdinin göreceli fiyatı artacaktır ve yurtiçindeki üreticileri ithal girdiler yerine yurtiçi girdileri ikame etmeye teşvik edecektir. Bundan dolayı da ithal girdinin hacmi azalacaktır. Burada ortaya çıkacak net etki, üretimde kullanılan faktörlerin ikame derecesine ve devalüasyonun ücretleri dönüştürme gücüne bağlı olacaktır (Agenor ve Montiel, 1999: 290–291). M-L koşulu çerçevesinde Nielsen (1987) tarafından ortaya konulan koşullar gerçekleşse dahi yeni yapısalcı yaklaşıma göre devalüasyonun daraltıcı etkilerinin meydana gelme olasılığı vardır. Buffie (1986a)’ya göre üretim fonksiyonları yurtiçi faktörler ve ithal girdi arasındaki ayrışmayan bir yapı içerisindeyken, daraltıcı devalüasyon meydana gelebilir. Örneğin, sermaye (K), işgücü (L) ve ithal girdi (IM) olduğu üç girdili bir durumda, teknik ikame esnekliklerinin σK,IM > σL,IM koşulu daraltıcı devalüasyonun oluşmasını sağlayacaktır. Hem girdi hem de nihai mal ithalatının yapıldığı varsayımı altında, Hanson (1983) üretim ve tüketimde yerli ve yabancı mallar arasında ikameyi kapsayan Krugman-Taylor’un modelini geliştirmiştir. Sonuç olarak, daraltıcı devalüasyon koşulunu aşağıdaki gibi çıkarmıştır. m / x[1 - (m I s I + m c s c ) + (1 - d )m c (1 - s c ) / d ] > 1 (16) mI ve mc ithal girdi ithal nihai mal oranını ve σI ve σc sırasıyla esnekliklerini göstermektedir. Burada koşul üç duruma bağlıdır. Bunlar; İthalatın ihracata oranı (m/x), esnekliklerin ağırlıklı toplamı ve genellikle küçük ve pozitif olan düzeltici faktördür. Esneklikler çok düşük ve/veya ticaret açığı çok büyük olduğu zaman, devalüasyon daha da daraltıcı olacaktır (Yunke He; 1991: 21). 73 Buffie (1986b: 361–362), sermaye (K) ve işgücü (L) olmak üzere iki girdili bir üretim fonksiyonu kullanmıştır. Bununla birlikte, yatırımlar sabit oranlarda hem yurtiçi hem de ithal girdilerin kullanılarak üretilen karma malların çıktısı olarak tanımlanmıştır. Burada Buffie’nin kullandığı ithal ara girdiler; nihai malların yurtiçi üretiminde kullanılan girdilerden sermaye girdisinin içerisinde istihdam edilerek, üretim sürecine dahil edilmektedir. Yani ithal girdiler doğrudan nihai mal üretiminde değil, girdi üretiminde kullanılmaktadır. Yatırım mallarının modele bu şekilde girmesi, birçok sonucu değiştirmektedir. Özellikle, M-L koşulu, devalüasyonun genişleyici etkisi için ne gerekli ne de yeterli bir koşuldur. Hatta, bu koşullar altında yapılan bir devalüasyon ödemeler dengesini daha da kötüleştirebilmektedir. 2.3.1.1.4. Gelir Dağılımı Etkisi Alexander (1952)’a göre gelir dağılımı harcamalar üzerinde dorudan bir etkiye sahip olabilir. Bu doğrultuda, gelir dağılımı iki yönde olmaktadır ve her iki etki de fiyat düzeyindeki yükseliş ile ilgilidir. İlk olarak, ücretlerin daha yüksek fiyatlara uyarlanmasındaki gecikmelerden dolayı ücretlerden kâra doğru yönelme meydana gelmektedir. İkinci olarak, vergi yapısından dolayı özel sektörden kamuya doğru bir yönelme söz konusudur. Kâr elde edenler özel sektördekilerden daha düşük marjinal harcama eğilimine sahip iseler, belirli bir reel gelir düzeyinde massetme azalacaktır (Agenor ve Montiel, 1999: 291). Diaz-Alejandro (1963) ve Krugman ve Taylor (1978) çalışmalarında gelir dağılımı etkisini analiz etmişlerdir. Her iki modelde devalüasyonun ilk etkisi olarak, nominal ücretleri sabit tutarak ve fiyatlardaki bir yükselişten dolayı, ücretlerden kâra doğru belirli bir reel gelir düzeyinde gelirin yeniden dağılımının mümkün olacağı ortaya konulmuştur. Çalışmalarında bir toplumda farklı sınıflardan tüketicilerin olduğunu varsaymışlardır. Bu sınıfları ücret kazananlar ve kâr (rant) kazananlar olmak üzere iki kategoriye bölmek mümkündür. Ücret kazananların marjinal tüketim eğilimleri kâr elde edenlerin marjinal tüketim eğilimlerinden daha büyüktür. Bu temel olarak işçilerin gelir düzeylerinin daha düşük olmasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle tasarruf olasılıkları daha sınırlı kalmaktadır. Bu koşullar altında, devalüasyon gelir dağılımı üzerinde iki yönde bir etki yaratır. 74 İlk olarak, devalüasyon ticarete konu olan malların artan fiyatları aracılığıyla kâr elde edenlerin göreceli gelirini arttırmaktadır. İkinci olarak, ücret katılığının olduğu bir durumda, ücretler hemen fiyat artışlarını takip edemez, nominal ücretler (W) aynı kalırken fiyatlar (P) daha yüksek olduğu için reel ücretler (W/P) düşmektedir. Sonuç olarak, ulusal gelir içerisinde kâr elde edenlerin geliri artarken işçilerin geliri azalmaktadır. Ücret elde edenlerin marjinal tüketim eğilimleri (MPC) kâr elde edenlerin MPC’lerinden daha yüksek olduğu bir durumda, toplam talepte ani bir düşme meydana gelecektir. Bu düşmenin büyüklüğü işçilerin ve firma sahiplerinin tüketim eğilimleri arasındaki fark tarafından belirlenmektedir (Acar, 2000: 65). Bahmani-Oskooee (1997) 24 ülkeyi kapsayan çalışmasında yatay kesit verileri kullanarak devalüasyonun gelir dağılımı üzerindeki etkisini test etmiştir. BahmaniOskooee, devalüasyonların gelir dağılımını bozduğunu ortaya koymuştur. Yani devalüasyonlar enflasyonist etkileri aracılığıyla geliri ücretlilerden kâr sahiplerine doğru transfer edilmesine neden olmaktadır. Burada yurduna geri dönen kârların (repatriated profits) oluşturduğu etkilere de dikkat çekmek gerekmektedir. Yukarıda da ifade edildiği gibi devalüasyon geliri ücretlilerden kâr elde edenlere doğru yeniden dağıtmaktadır. Eğer ihracat sektöründe faaliyette bulunan yabancı kişiler/ortaklar/firmaların payları büyük ise, kârların kendi ülkelerine dönmesinden dolayı gelirin yeniden dağılımı artacaktır. Başka bir ifade ile yurtiçinde üretilen katma değer ya da elde edilen kârlar yurtdışına çıkacaktır. Dolayısıyla yurtiçi harcamalar azalacaktır. Nihayetinde bir daralma meydana gelmesi söz konusu olacaktır (Barbone ve Rivera-Batiz, 1987: 2). Cooper (1971: 9) devalüasyonun dış ticaret sektörlerinde çalışan tüm faktörlerin gelirini yükselteceğini ifade etmektedir. İlk olarak sanayideki girişimcilerin getirileri ihracat ve ithal ikameci sektörlerle meşgul olacaktır. Bu durumda diğer grubun gelirleri ise bu malların fiyatlarındaki yükselişten dolayı azalacaktır. Eğer yüksek kâr beklentileri devam ederse, bu sektördeki girişimciler çıktıyı genişletecekler ve bundan dolayı dış ticaret sektörlerinde kullanılan üretim faktörlerinin fiyatları yükselecektir. 75 2.3.1.1.5. Vergi Gelirlerindeki Değişim Aracılığıyla Oluşan Etkiler Devalüasyon özel sektörün reel vergi yükünü de etkilemektedir. Bu sebeple, özel sektörden kamuya doğru verginin yeniden dağılımı söz konusu olmaktadır. Reel vergi gelirlerindeki değişimler ekonomideki daraltıcı etki ile sonuçlanan farklı kanalları temsil etmektedir. Bu etki yurtiçi çıktı talebi veya arzı ve özel tüketim harcamaları veya özel yatırımlar aracılığıyla ortaya çıkabilir. Gelişmekte olan ülkelerde çoğu hükümetler gelirlerinin önemli bir kısmını ithalat ve ihracat vergilerinden elde etmektedirler. Krugman ve Taylor (1978)’e göre nominal bir devalüasyon reel döviz kurunun değer kaybetmesinde belirli bir ithalat ve ihracat düzeyinde ticaret vergilerinin reel değerini arttırarak özel sektörün vergi yükünü arttıracaktır. Bu etki dış ticaretteki spesifik vergilerden ziyade ad valorem vergilerin varlığına bağlıdır. Nominal devalüasyon yurtiçi fiyat düzeyindeki bir yükselme ile sonuçlanırsa, indeks dışı spesifik vergilerin reel değeri nominal devalüasyonun neden olduğu genel fiyat düzeyindeki yükselmenin sonucu olarak düşecektir. (Agenor ve Montiel, 1999: 293–294). İkincisi daraltıcı devalüasyon literatüründe sınırlı bir öneme sahip olan OliveraTanzi etkisinin spesifik bir örneğidir. Bu etki vergi toplamada veya spesifik vergilerin nominal değerini uyarlamadaki gecikmeler fiyatların yükseldiği dönemlerde toplanan vergilerin reel değerinin düşmesine neden olduğunda ortaya çıkacaktır. Nominal devalüasyonlar geçici enflasyon patlaması ile ilgili olduğu ölçüde, Olivera-Tanzi etkisi fiyatlar yükseldiği zaman devalüasyon sonrası en kısa dönemde etkili olacağı beklenmelidir. Reel vergi yükü bu etkinin sonucu olarak düşeceğinden dolayı, devalüasyon bu kanallar aracılığıyla toplam talep üzerinde kısa vadede genişleyici etkiyi ortaya çıkaracaktır. Devalüasyonun reel vergi yükü üzerindeki etkileri aracılığıyla toplam talebi etkilediği üçüncü kanal kamu finansmanında bir döviz kuru uyarlamasının neden olduğu ihtiyari (discretionary) vergi değişimlerdir. Daha açık bir ifade ile, ticaret vergilerinin kullanıldığını ve tüm vergilerin götürü usulde hane halklarının üzerine salındığını varsayalım. Kamunun reel vergi geliri (Tr) şu şekilde yazabiliriz. æ+ - +ö T r = Tr ç z , p , t ÷ è ø (17) 76 t ihtiyari vergi etkisini ve p enflasyon oranını ifade eden parametrelerdir. Fonksiyon içerisindeki ilk iki terim vergi etkisini ve Olivera-Tanzi etkisini göstermektedir. Sonuç olarak, toplam talep üzerindeki bir diğer negatif etki ihracat ve ithalat üzerinde önemli ölçüde ad valorem vergi olduğu daraltıcı etki zaman ortaya çıkmaktadır. Devalüasyon hem ihraç hem de ithal mallarının değerini yükselttiği zaman, vergi geliri devalüasyon sonrasında daha da yükselecektir. Bu durumda özel sektörden kamuya doğru gelir dağılımını kaydıracaktır. Vergilerdeki bir yükseliş özel sektörün satın alma gücünde bir düşme anlamına gelecektir. Özel harcamalarda da özel sektör harcanabilir gelirdeki azalmaya paralel bir düşüş meydana gelebilir. Kamunun marjinal tüketim eğiliminin özel sektörünkinden düşük olduğu varsayıldığında, toplam harcamalar daha düşük olacaktır. Sonuç olarak, toplam talep negatif bir şekilde etkilenecektir. Kamunun bütçe gelirleri içerisinde ad valorem vergilerin ağırlığı yüksek olduğunda, toplam talep üzerindeki bu olumsuz etki daha da artacaktır (Acar, 2000: 67). 2.3.1.1.6. Refah Etkisi Refahtaki bir yükselişin hane halkı tüketimini arttıracağı beklentisi oluşabileceğinden dolayı, bir devalüasyonun reel refah üzerindeki etkisi aracılığıyla yurtiçinde üretilen mallara yönelik talebi etkileyecektir. Yurtiçi harcama düzeyi reel refah düzeyine bağlı ve özel sektör varlık yapısı yurtiçi fiyat düzeyine endekslenmemiş ise, devalüasyon var olan refahın reel değerini değiştirir. Bundan dolayı yurtiçi mal talebi etkilenecektir. Nominal refah nominal para stoku ile denk olarak alınabilir, bu nedenle refah etkisi reel nakit balans etkisi olarak tanımlanabilir. Alexander (1952) bu kanallara vurgu yapmıştır. Devalüasyonun fiyat düzeyini arttıracağını ve bu nedenle reel para stokunu azaltacağını ifade etmiştir. Bu azalma iki farklı etkiyi ortaya koyacaktır. Massetmeyi azaltma eğiliminde olacaktır: Doğrudan etki, bireyler reel para miktarlarını arzu ettikleri düzeyde tutabilmek amacıyla harcamalarını azaltırlar. Dolaylı etki: bireyler portföylerini diğer varlıklara kaydırmaya çalıştıklarında, tam sermaye hareketliliğinin olmadığı bir durumda yurtiçi faiz oranları yükselecektir (Agenor ve Montiel, 1999: 296–297). 77 Devalüasyon ithalat fiyatını yükseltir ve bu da enflasyona neden olabilir. Enflasyon nominal para balanslarını (reel para balanslarını sürdürebilmek amacıyla) tutma isteğini arttırabilir. Bu durum harcamaların azalmasına neden olur ve dolayısıyla gelir azalır (Connoly ve Taylor: 1976). Reel balans etkisi: devalüasyonun sonucu olarak, yukarıda da ifade edildiği gibi ticari malların fiyatları ticari olmayan malların fiyatına göre yükselecektir. Bu genel fiyat düzeyinde bir yükselişe neden olacaktır. Fiyatlar yükseldiği zaman, reel para balansı (M/P) düşecektir. Tüketimde ticari malların oranı artacaktır. Bundan dolayı artan dağılım daha katı bir şekilde genel fiyat seviyesini yükseltecek ve reel para arzını azaltacaktır. Reel para balansları azaldığında, harcamalar da azalacaktır. Bu noktada iki olasılık ortaya çıkmaktadır. İlk olarak, fiyatların esnek olduğu bir durumda, toplam çıktı ve istihdam değişmez. Yurtiçi harcamaların daralması net ihracattaki gelişme ile dengelenecektir. Bundan dolayı toplam harcamada değişmez. İkinci olarak, fiyatların katı olduğu bir durumda, ticarete konu olmayan malların fiyatı yeni duruma yavaş yavaş adapte olacaktır. Bundan dolayı, yurtiçi harcamalardaki düşme bir mal arzı fazlasına yol açabilir. Bu durumda, ticarete konu olmayan mal talebi ticarete konu olan malların net yabancı talebindeki artıştan daha fazla düşerse, toplam çıktı azalacaktır (Acar, 2000: 65). 2.3.1.2. Yatırımlar Üzerindeki Etki Yurtiçi çıktı için veri bir fiyat düzeyinde, devalüasyon sermaye mallarının arz fiyatını yükselterek yatırımları daha da düşürme eğilimindedir. Fakat fiyattaki (P) değişimlere izin verildikten sonra, yatırımların düşmesi devam edecek midir? Örneğin, devalüasyon genişleyici olduğu zaman, fiyattaki yükselme yatırımları sıkıştırmak için (crowd—in investment) için sermaye fiyatını (PK) yeterince güçlü bir şekilde yükseltebilir mi? Çok düşük ticaret esneklikleri ile bir devalüasyon öyle daraltıcı etkiye sahip olabilir ki, yurtiçi malların tüketim talebi hem ihracat hacminde hem de yatırım harcamasındaki bir yükselmeye izin vermek için yeterince düşer. Başka bir ifade ile yurtiçi fiyat (P) ani bir şekilde yeterince düşerse, sermaye malının arz fiyatı (PKS) için 78 düşmek ve PK’daki indirgenmiş bir azalmadan daha fazlası, bu nedenle yatırımlardaki bir artışı uyarma mümkün hale gelir. Yatırımın düşmesi için yeterli koşul h x + a mh m > a m olarak ifade edilebilir. Burada yatırımlardaki azalma finansal piyasalar yoluyla işleyen daraltıcı güçlerden dolayı olmadığı vurgulanmalıdır. Eğer J1 PK >g şeklinde ise, devalüasyonun PK üzerinde doğrudan bir etkisi yoktur ve fiyattaki yükselme yatırımlar için uygundur. Buna rağmen fiyattaki bir yükselme kanalıyla çalışan dolaylı etkiler daima bir sermaye malının arz fiyatını yükseltmeye çaba sarf eden devalüasyonun doğrudan daraltıcı etkisi tarafından hâkim olunur (Buffie, 1986b: 368). Agenor ve Montiel (1999: 300–301)’den hareketle devalüasyonların toplam talep üzerinde meydana getirdiği etkileri üç noktada meydana geldiğini ifade etmektedir. İlk olarak, gelişmekte olan ülkelerde yeni yatırımlar önemli ölçüde ithal sermaye girdisine bağımlı olduğundan dolayı, reel devalüasyonler yurtiçinde sermaye fiyatını yükseltecektir. Bu nedenle yeni yatırımları caydıracaktır. Dolayısıyla toplam talep üzerinde daraltıcı etkinin ortaya çıkmasına neden olacaktır. İkinci olarak, devalüasonlar ücret endekslemesinin derecesine bağlı olarak ücretleri de etkileyecektir. Nominal ücretlerin sabit olduğu bir durumda, ücretler düşecektir ve ücretlerin gelecekte yükseleceği beklense dahi, yatırımlar kısa dönemde artacaktır. Üçüncü olarak, İthal girdilerin olduğu bir durumda, ticari olamayan malların üretildiği sektörlerde ithal girdilerin artan reel maliyetleri aracılığıyla marjinal sermaye ürünü reel devalüasyondan etkilecektir. Ticari olmayan mal sektörlerindeki karlar üzerindeki baskı ticari mal üreten sektörlerde karlar üzerindeki pozitif etkiyi dengeleyemeyeceğinden dolayı Toplam talep üzerindeki etki daraltıcı olacaktır. Sonuç olarak, reel devalüasyon ticari mal üreten sektörlerde ücretleri azaltması ve ticari olamayan sektörlerde de yükseltmesi sermayenin reel maliyetini, ücretleri ve ithal girdi maliyetini arttırmaktadır. 79 2.3.1.3. Nominal Faiz Oranları Üzerindeki Etki Bruno (1979) ve van Wijnbergen (1986) bu konuya vurgu yapmışlardır. Devalüasyon yurtiçi fiyatları ve ücretleri arttırdığında banka kredileri ve parasal tabanın reel hacminde bir azalma meydana gelir. Özel sektör banka kredileri reel hacmi firmaların ihtiyaç duydukları fonları paralel piyasalardan karşılayacaklarını ifade etmektedir. Bu durum, faiz oranlarını yükseltirken toplam talebi azaltacaktır. Reel faiz oranlarındaki bir yükseliş hem ticari hem de ticari olmayan mal sektörlerinde ticarete konu olmayan mallara yapılan yatırımlar kadar bu malların özel tüketimini de azaltması beklenir. Devalüasyonun nominal faiz oranları üzerindeki etkisi temel olarak ülkenin finansal yapısının özelliklerine bağlıdır (Agenor ve Montiel, 1999: 301). Yurtiçinde yerleşikler finansal varlıkları para olarak, yurtiçinde faiz getiren varlıklar biçiminde ve yabancılara faiz getiren varlıklar olarak ellerinde tutabildiklerini düşünürsek, devalüasyonun nominal faiz oranları üzerindeki etkisi bu borçların (loan) yada varlıkların üzerinden olacaktır. Bu bağlamda devalüasyonun beklenip beklenmemesi sermaye hareketlerinin derecesine kritik ölçüde bağımlı olacaktır. Borçlar ve yabancı varlıklar tam olarak ikame edilemiyorsa, borç alan piyasasındaki (loan market) denge aşağıdaki gibi genel bir formülasyon ile gösterilebilir. + + M + EF p + ö æ ; x ÷÷ = 0 hçç i , i * + e a , y , P è ø (18) h(×) borçların reel talep fonksiyonunu, i nominal faiz oranını, yurtiçi paranın beklenen değer kaybı oranı e a ve nominal faiz oranı i * ndan oluşan i * + e a yabancı (M + EF ) p varlıkların nominal getiri oranını, y reel geliri, P hanehalkının reel finansal varlıklarını göstermektedir. i * + e a ifadesindeki bir yükselme borçaların fazla talebini arttırırken, i’deki bir yükseliş fazla borç talebi üzerinde negatif bir etki meydana getirir. Yurtiçi reel gelirdeki artış borç verenlerin para talebinin yükselmesine neden olur. Nihai olarak, diğer şeyler sabitken özel finansal varlıklardaki bir yükselme hem borçluların 80 dış finansman ihtiyacını azaltır hem de borç verenlere fazla fon sağlar. Bu etkide borç piysasındaki fazla talebi azaltır. Belirli bir reel gelir düzeyinde devalüasyonun i gibi bir nominal faiz oranı üzerindeki etkisini analiz ederken beklenen ve beklenmeyen devalüasyon durumlarında farklılıklar göstermektedir. Yukardaki eşitliğe göre beklenmeyen devalüasyonun yurtiçi faiz oranı üzerindeki etkisi hanehalkının finansal varlıklarının yapısına bağlı olacaktır. Borçlar için fazla talebin yükselmesi veya düşmesi hanehalkının reel varlıklarının yükselmesine veya azalmasına bağlıdır. Burada devalüasyon reel para stokunu azaltırken yabancı varlıkların reel değerini yükseltecektr. Hanehalkının finansal varlıklarının önemli bir kısmı nakit balans şeklinde tututluyorsa ve ticari mallar özel tüketim içerisinde büyük bir yer kaplıyorsa, özel kesim reel finansal refahı azalacak ve borçların reel fazla talebi artacak ve yurtiçi faiz oranı yükselecektir. Yabancı varlıklar hanehalkının bilançosunda etkili olursa veya ticari mallar yurtiçi tüketimde küçük bir yere sahip ise bu sonuçların tersi ortaya çıkacaktır (Agenor ve Montiel, 1999: 302–303). 2.3.1.4. Dış Borç Kanalları Üzerindeki Etki Gylfason ve Risager (1984), Van Wijnbergen (1986) ve Edwards (1989b) dış borçların olduğu bir durumda devalüasyonun etkilerini incelemişlerdir. Bu çalışmalarda reel refahtaki azalma ve faiz ödemelerinin reel değeri üzerine odaklanmışlardır. Edwards (1989b) özel sektör harcanabilir gelirinden dış faiz ödemelerini çıkararak dış borcun olduğu bir model kurmuştur. Reel devalüasyon yabancı paraya sabitlenmiş faiz ödemelerinin reel değerini yükselttiğinden dolayı harcanabilir gelir azalır ve buna bağlı olarak yurtiçi çıktı talebi azalmaktadır. Gylfason ve Risager (1984) faiz ödemelerinin reel değerindeki artışa ek olarak dış borcu refahın negatif bir parçası olarak incelemiştir. Kamu ve özel sektör borçları arasında ayırıma giderek analiz yapmıştır. Özel sektör borcunu toplam borcun belirli miktarı olarak almışlardır. Özel sektör borcu ya bireyler tarafından doğrudan ya da gelecek vergi ödemeleri aracılığıyla yapılacağı vurgulanmıştır. Dış borcun kamu kesimine düşen kısmı da özel sektörün vergileri ile finanse edilecektir. Bu yüzden özel sektör reel harcanabilir geliri dış borcun kamu ve özel sektör arasında bölünmesinden bağımsızdır. Van Wijnbergen (1986) her iki kanalı da içeren bir model kurmuştur. Fakat harcanabilir gelirin içerisine sermaye kazançlarını ve varlık tutmanın kayıplarını da analize dahil etmiştir. 81 Gelişmekte olan ülkelerin yaşadığı makroekonomik zorluklarda rol oynayan en önemli faktörlerden birisi aşırı miktarlarda birikmiş dış borç stokunun ve bunun getirdiği faiz yükünün varlığıdır. Dış borçların çoğu dolar veya diğer güçlü paralar cinsinden yapılmaktadır. Oldukça büyük miktarlarda dış borca sahip bir ülke devalüasyon yaparsa, bu durumda hem yerleşikler hem de hükümet bundan negatif olarak etkilenecektir9. Bu yabancı paranın yerli para karşısında değer kazanmasından kaynaklanmaktadır. Borçlu olanlar aynı miktar borcu ödeyebilmek için daha fazla yerli paraya ihtiyaç duyarlar. Başka bir ifade ile kamu ve özel sektörün borç yükü artmaktadır. Bu nedenle devalüasyonun sonucu olarak net zenginlik (refah) azalır. Borç yükü artınca, buna bağlı olarak faiz yükü de artmakta net refahtaki bozulma da artmaktadır. Bu durumda borçlular (hükümet yanında hane halkı ve firmalar) borç stoku değerindeki ve borç servisi gereksinimindeki bir yükselmeye karşılık harcamalarını azaltabilirler. Caves, Frankel ve Jones (1996) 1994 sonrasında Meksika parasının devalüasyonu takiben, büyük miktarlardaki dış borç maliyetindeki artış sonucunda iş dünyasında iflaslara yol açmış ve Meksika ekonomisinin resesyona girmesine neden olmuştur (Acar, 2000: 66). Devalüasyon nedeniyle ciddi kayıplar yaşayan bankaların reel sektöre kredi açmaları zorlaşmakta, dahası kredileri ödeme gününden önce geri çağırmaları bile söz konusu olmaktadır. Bu durum ekonomi üzerinde negatif etki yaratmakta ve daralmaya neden olmaktadır (Dinçer, 2005: 28). 2.3.1.5. Spekülatif Talep Kanalları Devalüasyonun toplam talep üzerindeki diğer bir potansiyel negatif etkisi mallara yönelik artan spekülatif talep aracılığıyla meydana gelebilmektedir. Piyasalarda reel devalüasyon beklentisi oluştuğu zaman, bireyler devalüasyonun refahları üzerindeki bozucu etkisine karşılık kendilerini korumaya çalışırlar. Fiziki malların spekülatif talebi özellikle finansal piyasaları gelişmemiş ve bu nedenle de tahvil, menkul kıymetler gibi diğer koruma araçları olmayan ülkelerde ortaya çıkabilir. Mallara yönelik spekülatif hareketler başlangıçta genişleyici etki ortaya koysa dahi, devalüasyondan sonra rezervler ve harcamalar azalacaktır (Acar, 2000: 66). 9 Dış borçlar sadece hükümet tarafından değil, özel sektör tarafından da tutulduğu varsayılmaktadır. 82 2.3.1.6. Serbestleşme ve İstikrar Programları Uluslararası serbestleşme hareketlerini iki kısımda değerlendirmek mümkündür. Bunlardan ilki dış ticaretin serbestleştirilmesi ikincisi ise finansal piyasaların serbestleşmesidir. Bu çerçevede dış ticaretin önündeki tarifelerin düşürülmesi, ihracat teşviklerinin kaldırılması ve sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi ile ülkenin rekabet gücünün arttırılması hedeflenmektedir. İlk olarak dış ticaretin serbestleştirilmesini düşünürsek, çoğu az gelişmiş ve/veya gelişmekte olan ülkeler uzun yıllar dış ticareti üzerinde ithalat kotaları gibi değişik şekillerde kısıtlamalar uygulamışlardır. İthalat kotaları kaldırılırsa ve dış ticaret devalüasyon ile birlikte serbestleştirilirse, ticaretin serbestleşme etkisi ortaya çıkabilmektedir. Devalüasyon ithalatı kısıtlamada bir ikame politikası olarak da kullanılmaktadır. Hatta dış ticaretin serbestleştirilmesi IMF istikrar programının bir parçası olabilir veya dünya bankası gibi uluslararası finansal kuruluşlardan kredi sağlamak için bir koşul olabilir. Bu koşullar altında, bir ülke ani bir şekilde ithalat üzerindeki kota vb. kontrolleri kaldırırsa, kısa vadede ithalatta ani artışlar meydana gelebilir. İthal edilen mallar yurtiçinde üretilen mallar ile rekabetçi olduğu zaman, yurtiçi çıktıda azalmaya neden olabilen ithal-ikameci üretim düşebilir (Cooper, 1971: 12). Finansal serbestleşmeyi “ulusal finans piyasalarını ayıran sınırların ortadan kalkması, finans piyasalarının çeşitli kontrol ve sınırlamalardan arındırılarak uluslararası rekabete açılması, piyasaların konvertibiliteye sahip olmaları, kurların dalgalanmaya bırakılması uluslararası sermaye akımlarının artması ve yatırım fonları ile yatırım ortaklıkları gibi yeni kurumsal yatırımların finans piyasalarındaki rollerinin artması” şeklinde tanımlamak mümkündür (Akan, ve diğ., 2008: 109). Bu bağlamda finansal serbestleşme hareketlerinin neticesinde ülkenin finansal piyasaları aşırı sermaye girişi ile karşı karşıya kalması mümkündür. Eğer bu şekilde sermaye girişleri yaşanırsa yerli para değer kazanacaktır. Yerli paranın değer kazanması ihracatçı sektörlerin rekabet gücü ve dış ticaret dengesi üzerinde olumsuz etki yarattığı gibi ekonomiyi ithalata bağımlı hale getirmekte, bunun sonucunda özellikle dışa açık bir sektör olan imalat sanayi olumsuz etkilenerek uluslararası rekabet gücü azalmaktadır. Ayrıca, aşırı sermaye girişi ile bir süre sonra artan kamu açığı ve cari açık nedeniyle 83 devalüasyon beklentisi içine girilmesi sermaye kaçışına neden olduğu gibi, doğrudan yatırımlara yönelik sermaye girişinin de olumsuz etkilenmesine yol açmaktadır. Daraltıcı para ve maliye politikalarının olduğu bir istikrar programı ile birlikte devalüasyon yapılması durumunda toplam talep düzeyinde azalmalar meydana gelebilir (Cooper, 1971: 12). Bu bağlamda döviz kuru çıpası, sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi, özelleştirme programları, mevduata verilen garantiler, sıkı para ve maliye politikaları IMF destekli istikrar programlarının ortak noktalarını oluşturmaktadır. Bu tür politikalar uygulanmaya konulduğunda yabancı sermaye girişi hızlanmakta, faiz oranları ve enflasyon düşme sürecine girmekte, artan ithalat ve tüketimin de etkisiyle ekonomik büyüme oranları yükselmektedir. Ancak enflasyon oranları istenen seviyeye düşürülmediğinde ve ulusal paralar aşırı değerlendiğinde ithalat ve kısa vadeli dış borçlar hızlı biçimde artmakta, ihracat azalmakta ve cari işlemler dengesi bozulmaktadır. Bu süreç, devalüasyon beklentisi artan yabancı yatırımcıların, finansal yatırımlarını yurtdışına çıkarmaya başlamalarıyla ve açık pozisyonları yüksek yerli bankaların iflas edeceği endişesiyle hareket eden yerleşiklerin mevduatlarını geri çekme eğilimine girmeleriyle krize dönüşmektedir (Güloğlu ve Altunoğlu, 2002: 2). 2.3.2. Toplam Arz Üzerine Etkileri Yeni yapısalcılar, devalüasyonun talep üzerindeki daraltıcı etkilerine ek olarak, arz yanlı kanallar üzerindeki etkilerini de incelemeye başlamışlardır. Bu noktada, devalüasyon maliyetleri itekleme etkisi aracılığıyla daraltıcı olabileceği öne sürülmektedir. Devalüasyonun maliyet itekleme etkisinin kaynağını ithal girdi kullanımı, ücret endekslemesi veya nominal ücret değişkenliği, kredi kısıtlamasının varlığı ve çalışma sermayesini (working capital) içermektedir. Yurtiçi üretimi ithal girdi kullanımını içeren ekonomilerde, devalüasyon yurtiçi para ile bu girdilerin maliyetini arttırmaktadır. Aynı şekilde, ücret endekslemesinin veya nominal ücretlerin değişken olduğu bir durumda, işgücü maliyetleri tüketici fiyat endeksinde devalüasyona bağlı yükselmelerin sonucu olarak artış gösterecektir. İşgücü maliyetleri ve ithal girdi satın alımları ile ilgili çalışma sermayesinin artan finansman maliyeti, maliyet itekleme etkisini yayan diğer kanallar aracılığıyla sağlamaktadır (Yiheyis, 2006; 22) . 84 Örneğin Bruno (1979), üretimde kullanılan girdileri yurtiçi üretimde kolaylıkla ikame edilemeyen büyük ölçüde ithal edilebileceğini ve firmaların işletme sermayesinin bankaların tayınlama kredilerine bağımlı olduğu yarı sanayileşmiş bir ülkeyi varsayarak yaptığı çalışmasında devalüasyonun negatif etkisini incelemiştir. Böyle bir durumda, ani bir devalüasyon firmanın girdi maliyetlerini ve firmanın işletme sermayesine (working capital) olan ihtiyacını keskin bir şekilde yükseltecektir. Ama kredinin tayınlandığı bir durumda, firmalar ihtiyaç duydukları kredileri informal kredi piyasasından temin edebilirler. İnformal kredi piyasasında talepteki ani bir yükselme firmaların üretimlerini azaltmak yerine seçebildikleri bu şekildeki yasaklayıcı düzeyler için faiz oranlarını kontrol edebilirler. İthal edilen girdilerin yüksek maliyetlerinin negatif etkisi yurtiçinde ticareti yapılan mallar için daha yüksek göreceli fiyatlardan üretimi teşvik edici unsurlara karşı değerlendirecektir. Eğer devalüasyonun pozitif etkisinin gerçekleşmesi ertelenirse, toplam arz üzerinde daha yüksek maliyetli ithalatların negatif etkisi kısa dönemde baskın olabilir. Van Wijnbergen (1986) da çıktı üzerinde ters etkiye neden olabilen (bunun yanında enflasyonist olabildiği) devalüasyonun ekonominin arz yanı üzerine odaklandığı mekanizmaya vurgu yapmıştır. 2.3.2.1. Nominal Ücretler Üzerinde Etkileri Ücret endekslemesi fiyat düzeylerine dayanmaktadır. Bu husustaki öncü çalışmaları Hanson (1983), Islam (1984), Gylfason ve Radetzki (1991), Branson (1986), Edwards (1986b), Solimano (1986) ve van Wijnbergen (1986) olarak sıralamak mümkündür. Devalüasyonun neden olduğu ticarete konu olan malların artan fiyatı işçilerin yaşam standartlarını koruyabilmek için daha yüksek ücret talep etmelerine yol açacaktır. Ücretlerde meydana gelen bu şekildeki artışlar arz üzerinde ters etki yapacaktır. Kısa dönemde az gelişmiş ülkelerde genellikle nominal ücretler endekslemeler ile belirlenmektedir. İşçiler, işçi birlikleri veya hükümet ücret kurulu bu endeksleme biçimini uygulamaya çalışırlar. Kısa dönemde, İşsizlik oranını tam istihdam işsizlik oranında (hedeflenen işsizlik oranı) kalmasını sağlayabilmek için böyle bir politika izlemeyi benimserler. Eğer ücretler (ithalat fiyatlarını da içeren) tüketici fiyat endeksine endekslenirse, reel devalüasyon istihdamı azaltacaktır (Buffie, 1986b: 362). 85 Ücret endeksleme kanalları: devalüasyonun daraltıcı etkileri ile ilgili diğer bir arz yanlı kanal ekonomide geçerli olan ücret sistemi ile ilgilidir. Devalüasyon ticarete konu olan malların fiyatını ve genel fiyat düzeyini yükselttiği zaman, bunun sonucunda reel ücretlerde bir azalış yaşanır. Dolayısıyla bu durum karşısında işçilerde satın alma güçlerini koruyabilmek için nominal ücretlerinin yükseltilmesini isteyecektir. Eğer ücretler esnek ise, devalüasyon sonrasında ücretler yeni fiyatlara uyarlanacaktır. Benzer şekilde, otomatik olarak nominal ücretleri fiyat değişim oranında yükselten bir ücret endeksleme mekanizması mevcut ise, bu durumda üretim maliyeti daha yüksek ücretler aracılığıyla artacaktır. Bu süreç üretimde bir azalmaya ve çıktının daralmasına neden olacaktır. Ücret endekslemesi gelişmekte olan ülkelerde kullanılmış bir yöntemdir. 1970 ve 1980’lerde İsrail, Arjantin ve Brezilya örnek olarak verilebilir. Nominal ücretlerin artış talebi gelişmekte olan ülkeler için her zaman barışçıl sonuçlar üretmemektedir. Yaşanan grevler neticesinde çalışma saatlerinde ve dolayısıyla çıktıda kayıplar yaşanabilmektedir (Acar, 2000: 68). 2.3.2.2. İthal Edilen Girdiler Üzerine Etkileri Devalüasyonun ithal girdi maliyeti kanallarına Krugman ve Taylor (1978), Gylfason ve Schmid (1983), Hanson (1983), Gylfason ve Risager (1984), Islam (1984), Gylfason ve Radetzki (1991), Branson (1986), Edwards (1986a), Solimano (1986) ve van Wijnbergen (1986) gibi birçok araştırmacı dikkat çekmişlerdir. Bu bağlamda devalüasyon zamanında ithal girdilerin fiyatı döviz kuru ile aynı oranda değişir ve yurtiçinde üretilen malların maliyeti buna paralel yükselir. Maliyetlerdeki bu yükselişin büyüklüğü teknolojik faktörlere ve devalüasyonu takiben üretim sürecinde kullanılan diğer faktörlerin fiyatındaki değişime bağlı olacaktır (Agenor ve Montiel, 1999: 308). Çoğu gelişmekte olan ülkelerin üretim süreçleri yüksek oranlarda hammadde, ara girdi ve sermaye malları biçimindeki ithal girdilere dayanmaktadır. Devalüasyon özellikle ithal girdilerin maliyetini açık bir şekilde arttırmaktadır. Devalüasyon neticesinde ithalatın azalması üretim için gerekli girdilerinde azalacağı anlamına gelmektedir. Sonuç olarak, girdi eksikliği artan maliyetlerden dolayı, ürettim yavaşlayacak ve bu durumda toplam arzda daralmaya neden olacaktır. Bu problemin tipik örnekleri özellikle petrol ithal eden az gelişmiş ve/veya gelişmekte olan ülkelerde rahatlıkla görülebilir. Petrol fiyatları yükseldiği zaman, üretim maliyeti hemen 86 artmaktadır. Üretim maliyeti ürün fiyatlarına göre arttığı zaman, firmalar toplam arzda azalmaya ve işsizlikte artışa yol açan üretimi azaltma eğiliminde olacaklardır. 1970 ve 1980’lerde petrol ithal eden ülkeler artan üretim maliyetlerinden dolayı petrol şoklarından önemli ölçüde etkilenmiştir. Benzer şekilde, devalüasyon üretim süreci ithal girdilere ciddi bir biçimde bağlı olan gelişmekte olan ülkelerde artan üretim maliyetlerinden dolayı çıktı ve istihdam üzerinde aynı negatif etki oluşturabilir (Acar, 2000:68). Ayrıca nihai mal fiyatları katı ise, yurtiçi nihai malların içerisindeki ithal girdi fiyatı devalüasyonu takiben yükselecektir. Artan yurtiçi maliyetler de arzın düşmesine neden olacaktır (Miteza, 2001: 7). 2.3.2.3. İşletme Sermayesi Maliyeti Kanalıyla Etkileri İşletme sermayesi devalüasyonun daraltıcı etkiler yaratabilen diğer arz yanlı kanallarından birisidir. Ekonomik teoride, bir üretim faktörü olarak sermaye kısa vadede genellikle sabit olduğu varsayılmıştır. Bundan dolayı değişken maliyetler işgücü maliyetinden, ara girdilerden ve hammaddelerden oluşmaktadır. Finansal piyasaları gelişmiş bir ekonomide, firmalar ihtiyaç duydukları kısa vadeli fonları bu piyasalardan rahatlıkla borçlanabilirler. Bununla birlikte, çoğu az gelişmiş ve/veya gelişmekte olan ülkelerde finansal piyasalar çok fazla gelişmiş değildir ve borçlanma olanakları kolaylıkla sağlamak mümkün değildir. Bu yüzden, işletme sermayesi gelişmekte olan ülkelerde diğer bir değişken üretim faktörü olduğu tartışmalı bir durumdur. Bu koşullar altında, van Wijnbergen (1986) tarafından dikkat çekildiği gibi, eğer devalüasyon yapılırsa, piyasalardaki mevcut reel kredi hacmi azalmaktadır ve faiz oranları yükselme eğilimine girmektedir. Bu da üretim maliyetini yükseltecektir. Dolayısıyla arz miktarını negatif bir şekilde etkileyecektir. Yüksek maliyetten gelen bu negatif etki ücret endekslemesine oldukça benzerdir (Acar, 2000: 68–69). Devalüasyon para talebini arttırırsa, faiz oranları yükselir. Yükselen sermaye maliyeti çıktının azalmasına neden olabilir. Enflasyon reel para arzını azalttığı için, talep azalacak ve çıktının azalması için de ortam oluşturacaktır (Taylor, 1981 ve 1983). Agenor ve Montiel (1999: 311–312)’e göre işletme sermayesi finansman maliyetlerinin varlığında daraltıcı devalüasyon olasılığını etkileyen iki önemli arz 87 sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu etkilerden ilki Cavallo-Patman etkisi10dir. Bu etki kredi faiz oranındaki yükselme işletme sermayesi finansman maliyetine ekleneceğini ve çıktı arz eğrisi yukarı doğru kayacağını vurgulamaktadır. Bu etkinin büyüklüğü ise reel ücretlere ve ithal girdilere bağlıdır. Bu etki ile ilgili farklı bakış açıları vardır. Bunlar: Ø Cavallo-Patman etkisi, sadece sermaye hareketleri eksik olursa önceden beklenmeyen cari devalüasyon ile birleşince ortaya çıkacaktır. Yurtiçi ve yabancı faiz getiren varlıklar tam olarak ikame ediliyorsa yurtiçi nominal faiz oranı bu şekilde yapılan devalüasyondan etkilenmeyecektir ve Cavallo-Patman etkisi gerçekleşmeyecektir. Ø Yurtiçi faiz oranı yükselirse Cavallo-Patman etkisi sadece devalüasyonun ticarete konu olan mal sektöründe daraltıcı etkileri aracılığıyla ortaya çıkacaktır. Ø Nihai olarak Cavallo-Patman etkisi toplam talep üzerinde faiz oranı değişimlerinin etkilerine ek olarak ikinci bir kanal ile ortaya çıkacaktır. Buna göre beklenen gelecek devalüasyon bugünkü çıktı düzeyini etkileyecektir. Yurtiçi ve yurtdışı faiz getiren varlıklar tam olarak ikame edilemiyorsa, beklenen gelecek devalüasyon beklenen reel faiz oranını 10 Cavallo-Patman Etkisi: Ortodoks para politikasının yeni yapısalcı eleştirisi kredilere yöneliktir. Hem kısa vadeli işletme sermayesi amacı (hammadde stoklarının, yarı mamul mallar, ara girdi ithalatının ve işçilere avans ödemesi finansmanı gibi) hem de uzun vadeli sabit sermaye oluşumu için krediler firmaların fon kaynakları olarak önemli bir rol oynamaktadırlar. Resmi kredi piyasasında ve organize olmamış kredi piyasasındaki tayınlama parasal enstruman ve ekonominin arz kanalları arasındaki aktarım kanalları istikrar politikalarının etkilerini ayarlamak için kritik bir bağlantıdır. İnformal kredi piyasası aracılığıyla finansman kredi maliyetinin girdi maliyetlerinin bir bileşeni olduğunu ifade etmektedir. Mark-up fiyatlama kuralı fiyatlar üzerinde yüksek informal faiz oranlarının ani bir şekilde maliyetleri itekleme etkisine yol açacaktır. Hatta yüksek kredi maliyetleri sadece fiyatlarda yükselmeye neden olmayacak aynı zamanda reel girdi maliyetleri yükseldiğinden dolayı reel çıktı düzeyinde de bir azalmaya yol açacaktır. Bu aktarım kanalları daraltıcı para politikalarından stagflasyonist sapmaları ortaya çıkarır. Temel olarak bu bağlantı daraltıcı parasal politikarın geleneksel talep azaltıcı etkilerinin üzerine ters arz şoku yönünü de ortaya koymaktadır. Kısıtlayıcı para politikaları girdi maliyetlerinde artışa yol açan kredileri daha pahalı hale getirmektedir. Bu nedenle fiyatlar daha da yükselir ve çıktı düzeyi de azalır. Bu etki Cavallo-Patman etkisi olarak adlandırılır (Agenor ve Montiel 1999: 207–208). 88 düşürerek ticari mal sektöründeki cari üretimi teşvik edecektir. Ticari olmayan malların cari çıktı düzeyinin yükselmesi veya düşmesi beklenen devalüasyonun beklenen reel faiz oranını düşürmesine veya yükseltmesine bağlı olacaktır. İşletme sermayesi finansmanının ikinci önemli sonucu işletme sermayesi maliyetinin sektörel kısa dönem arz eğrisi esneklikleri üzerindeki etkisidir. İşletme sermayesi maliyetinin varlığında ek işletme sermayesi finansman ihtiyacı ile ilgili marjinal maliyetteki yükselişten dolayı sektörlerdeki kısa dönem arz esnekliklerini azaltmaktadır. Reel döviz kuru değer kaybettiğinde arz esnekliklerindeki bu azalma ticari mal sektöründeki devalüasyon ile ilgili olarak ekonomik genişlemeye göre elverişsiz olacağından dolayı arzu edilmeyecektir. 89 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KUR DEĞİŞİMLERİNİN DARALTICI ETKİLERİNİ TESPİT ETMEDE KULLANILAN YÖNTEMLER VE LİTERATÜR Literatürde devalüasyonun daraltıcı etkilerini araştırmak için dört farklı yöntem uygulanmıştır. Bunları, öncesi-sonrası yaklaşımı, kontrol-grup yaklaşımı, makrosimulasyon yaklaşımı ve ekonometrik yaklaşımlar olmak üzere sıralamak mümkündür. Devalüasyonun daraltıcı etkileri ile ilgili literatür bu yaklaşımlar çerçevesinde aşağıda oluşturulmuştur. 3.1. Öncesi-Sonrası Yaklaşımı Bu yaklaşım, devalüasyon öncesi ile sonrasındaki makro ekonomik performans arasındaki farkın karşılaştırılarak analiz edilmesi esasına dayanmaktadır. Başka bir ifade ile, devalüasyon zamanında ülke performansındaki değişimleri incelemektedir. Bu yaklaşımı kullanan ilk çalışmalardan biri, 1955–61 dönemini için Arjantin ekonomisinin yaşadığı devalüasyonun ekonomiye ve ödemeler dengesi üzerindeki etkisini analiz eden Diaz-Alejandro (1966) çalışmasıdır. Bu çalışmada 1950’li yıllarda ülkenin ödemeler dengesinin kısa dönemdeki uyarlanma mekanizması analiz edilmiştir. Bu bağlamda özellikle, Aralık 1958’de yaşanan peso devalüasyonunun daraltıcı etkisinin olduğu gösterilmiştir. Sırasıyla tüketimi ve reel massetme eğilimini azaltan daha yüksek tasarruf eğilimine sahip kişilere doğru reel gelirde bir kaymaya işaret etmektedir. Cooper (1971), 1953–66 dönemini kapsayan 19 farklı gelişmekte olan ülkenin yaşadığı 24 devalüasyonu öncesi-sonrası yaklaşımını kullanarak analiz etmiştir. Bu bağlamda dış ticaret hadleri (TOT) ve ödemeler dengesinin (BOP), enflasyon ve toplam talebin unsurlarının verdikleri tepkilerin etkilerini istatistiksel olarak değerlendirmiştir. Yabancı parayla ölçülen dış ticaret hadlerinin ve ödemeler dengesinin çoğu durumda daha iyi bir duruma gelirken, ya da pozitif olarak gelişirken, takip eden bir devalüasyonun daraltıcı eğilimlerinin kanıtını ortaya koymuştur. 90 Bununla birlikte Cooper’ın çalışması iki temel eksikliği içermektedir. Birincisi, Cooper sadece kısa dönem veya devalüasyonun çarpma etkisini analiz etmiştir, halbuki çoğu durumda bir devalüasyonun etkisi takip eden yılda ortaya çıkmaktadır. İkincisi ise, Cooper’ın kullandığı öncesi-sonrası yaklaşımı uygulaması kolay ve görünüşte objektif bir yaklaşım iken, çok katı ceteris paribus varsayımlarına dayanmaktadır. Böyle bir yöntem toplam çıktının belirleyicileri değişeceğinden dolayı devalüasyonun çıktı üzerindeki bağımsız etkisinin (sağlıklı) bir tahminini yapamaz. Devalüasyonun daraltıcı etkileri diğer dışsal değişkenlerden de kaynaklanabilir. Dolayısıyla bu değişkenlerde meydana gelen değişimlerinde makro ekonomi üzerinde etkileri mevcuttur. Dolayısıyla öncesi-sonrası yaklaşımı neticesinde elde edilen tahminler tüm değişkenlerdeki değişimin katkısını eşanlı olarak ortaya koyacağı için sapmalı olacaktır (Khan, 1988: 5–6). Bird ve Rajan (2004) Tayland üzerine yaptığı çalışmasında devalüasyonun etkilerini incelemiştir. Onlara göre devalüasyona karar verme sürecinde ülkeden ülkeye değişebilen politika setlerine ihtiyaç vardır. Devalüasyonun makro etkileri incelenmiştir. İthal girdilerin fiyatlarının artması ve yüksek faiz oranları nedeniyle firmaların kredi maliyetlerinin artması sonucu ekonomide resesyonun ortaya çıkacağını vurgulamışlardır. Tablo 4: Öncesi-Sonrası Yaklaşımı İle İlgili Literatür Yazar Diaz-Alejandro (1966) Cooper (1971) Bhagwat (1974) ve Kapsam Arjantin Az gelişmiş ülkelerdeki (1959–66) 24 devalüasyon (Afrika: Fas, Tunus) Az Gelişmiş Ülkeler Onitsuka (1960–70) Salant (1976) Bird ve Rajan (2004) Az Gelişmiş ve Gelişmiş Ülkelerdeki 101 Devalüasyon Tayland Sonuç Kısa dönemde daralma Çıktıda daralma: ticaret dengesi ve BOP iyileşmekte Uzun dönemde pozitif ihracata karşılık, ithalatta küçük bir karşılık Sadece 46 ülkede ticaret dengesi düzelmekte, 76 ülkede de BOP düzelmekte Devalüasyonun daraltıcı etkilerine rastlanmıştır Kaynak: Rouis, Razzak ve Mollinedo, (1994), The Supply Response Of Exchange Rate Reforme İn SubSahsran African, Policy research working paper, 1311)’den yararlanılmıştır. 91 3.2. Kontrol Grup Yaklaşımı Bu yaklaşım karşılaştırma ya da kontrol grup yaklaşımı olarak bilinir. Makro ekonomik sonuçların belirleyicileri olarak öncesi-sonrası yaklaşımında ortaya çıkan olumsuzlukların aşılması için oluşturulmuş bir yöntemdir. Fakat bu yaklaşımın ortaya koyduğu sonuçlarda hiçbir suretle tutarsız değildir. Devalüasyon yapan ülkeler devalüasyon dönemi öncesinde devalüasyon yapmayan ülkelerden belirgin bir şekilde farklıdırlar. Dolayısıyla performansların değerlendirilmesini etkilemektedir. Burada devalüasyon yapan ülkeler rastgele seçilmez iken, devalüasyon yapmayan ülkeler rastgele seçilmektedir. Dolayısıyla bu ülkeler arasında yapılan tahmin sonuçları da sapmalı olacaktır (Khan, 1988: 6). Kontrol-grup yaklaşımında devalüasyon yapan ülke gruplarının performansları karşılaştırılmaktadır. Bu yaklaşım, öncesi-sonrası yaklaşımının çıktı üzerinde diğer faktörlerin etkisi ve devalüasyonun etkisi arasındaki ayrımı yapmada etkinsizliğini gidermeye çalışan bir yöntemdir. Yaklaşımın temel varsayımı, devalüasyon yapan ve yapmayan ülkelerin aynı dışsal çevreyle karşı karşıya olduğudur. Bundan dolayı, devalüasyon yapmayan ülkelerin kontrol grubundaki ülkeler devalüasyon yapan ülkelerdeki çıktı büyümesindeki öncesi-sonrası değişiklikleri karşılaştırarak, dış dünyanın etkisi (veya devalüasyon ile ilişkisiz faktörler) sadece reel döviz kuru değişimlerinin etkisini yansıtmak için grup performansındaki farkı götürecektir. Gelişmekte olan ülkelerde devalüasyon sorununu belirlemek için kontrol-grup yaklaşımını vurgulayan çalışmaları Kamin (1988) ve Edwards (1989a) ve (1989b) olarak sıralamak mümkündür. Kamin (1988) 1953–1983 dönemini kapsayan 107 gözlemlik devalüasyon seti verilerini analiz etmiştir. Çalışmasında kontrol-grup yaklaşımını kullanmıştır. Bu bağlamda hem devalüasyon yapan ülkenin performansını ve karşılaştırılan grubun performansını ve hem de her ikisi arasındaki farklarda her ekonomik göstergede meydana gelen değişikliklerin anlamlılığı için formal istatistiki testleri uygulamıştır. Çoğu sezgilere aykırı (counter-intuitive) sonuçlar arasında, Kamin genellikle büyüme oranının pozitif kaldığı tipik devalüasyonların tersine, ekonomik aktivitede bir daralma olduğunu bulmuştur. İkinci olarak, çıktı büyümesinde keskin ve önemli bir düşme devalüasyon yapan ülkeler tarafından yaşanmıştır. Ama bu devalüasyondan önceki yılda meydana gelmiştir. Bu daha düşük oranın takip eden yılda 92 da değişmeden kaldığı gözlenmiştir. Sonraki yıllarda büyüme kesin ifadeyle yukarıya doğru döner ve karşılaştırılan gruba göre gelişmiştir. Kısaca, Kamin’e göre devalüasyonların çıktı üzerinde önemli daralmalar meydana geldiğine dair kıymetli kanıt bulamamıştır. Devalüasyon öncesi resesyonlar devalüasyon sürecinin daha tipik olduğunu göstermektedir. Farklı bir değerlendirme, 1962–82 dönemleri için Latin Amerika’yı kapsayan 18 devalüasyonun üç yıl öncesi ve üç yıl sonrasını anahtar değişkenleri değerlendirerek analiz eden Edwards (1989a) tarafından yapılmıştır. Edwards da Kamin gibi, aynı dönemde sabit bir nominal döviz kuru uygulayan 24 gelişmekte olan ülkeyi kapsayan ve devalüasyon yapan ülkelerle davranışını karşılaştıran bir “kontrol-grup” oluşturmuştur. Bu karşılaştırma da non-parametrik istatistiksel testler kullanmıştır. Edwards’ın sonuçları şunları önermektedir ki; devalüasyon dönemlerinde çıktı büyümesindeki gözlenen düşme gerçekte, döviz kuru değişimlerinin bir sonucu olmayabilir, ama Latin Amerika’da devalüasyonların eşlik ettiği diğer politika ve kısıtların etkisini yansıtabilir. Aslında şu nokta oldukça önemlidir; gelişmekte olan ülkelerde devalüasyonlar daima bir istikrar paketinin önemli parçalarından biri olmuştur. Bu yüzden, çoğunlukla bir nominal parite değişimi etrafında uygulanan makro ekonomik politikalara eşlik etmesi nedeniyle devalüasyonun etkisini ayırt etmek zordur. Edwards (1989b) 39 devalüasyon dönemini incelemiştir. Edwrds’a göre devalüasyon öncesi dönemde büyüme oranlarındaki azalma, ticaret kontrolleri tipik olarak devalüsyona yol açan döviz kuru ve ticaret kontrollerinin açık bir zorlamasıdır. Bu kontroller devalüsyondan öncesinde de azalan büyüme oranlarını yansıtan önemli bozulmalara yol açmaktadır. Sonuç olarak Edwards’a göre, devalüasyonlar büyüme oranlarında azalmaya yol açmaktadır. Kontrol-grup yaklaşımına dayanan çalışmaların çoğu devalüasyonun çıktı üzerindeki IMF tarafından desteklenen istikrar programı çerçevesinde incelemişlerdir. Bu konudaki ilk çalışma Donovan (1981) tarafından yapılmıştır. Bu çalışmada 1970–76 arasındaki IMF destekli 12 devalüasyon incelenmiştir. Program uygulamayan ülkelerin kontrol grubu petrol üretmeyen ülkelerden seçilmiştir. Karşılaştırmalar bir ve üç yıllık zaman aralığı için yapılmıştır. Bu karşılaştırmalara göre çıktı büyüme oranları belirsizlik içerirken, ihracat büyüme oranları program uygulayan ülkelerde daha yüksek 93 olarak çıkmıştır. Bir yıllık karşılaştırmalar petrol üretmeyen ülkelere göre program uygulayan ülkelerde çıktı büyüme oranında açık bir iyileşmeyi ortaya koymuştur. Sonuç olarak üç yıllık karşılaştırmalarda program uygulayan ülkelerde büyüme oranındaki azalma program uygulamayan ülkelerinkini aşmaktadır. Donovan (1982) ise önceki çalışmasının hem zaman aralığını hem de örneklemini genişletmiştir. Bu çalışma 1971–80 yılları arasında IMF destekli 78 devalüasyonu kapsamaktadır. Yukarıdaki çalışma ile aynı yöntemi kullanmıştır. Donovan program uygulayan ülkelerin enflasyon kadar dış sektör performansında da göreceli iyileşme yaşandığını ortaya koymuştur. Bununla birlikte önceki çalışmasının tersine büyüme oranlarındaki azalmanın tek yıllık karşılaştırmalardaki ortalama azalmayı aştığını bulmuştur. Gylfason (1987) ise 1977–79 yıllarında uygulanan 32 IMF destekli programla ilgili çalışmasında kontol-grup yaklaşımını kullanmıştır. Çalışmada IMF programı uygulayan ülkelerle program dışı ülkelerin grupları arasındaki çıktı büyümesindeki farkların istatistiksel olarak anlamlı olmadığını bulmuştur. Son olarak Khan (1990) 1973-88 dönemini kapsayan 69 gelişmekte olan ülke grubunda IMF programlarının ödemeler dengesi, cari işlem, enflasyon ve büyüme üzerindeki etkilerinin geniş bir değerlendirmesini yapmıştır (Agenor, 1991: 22-23). Edwards ve Santella (1992) Bretton Woods zamanını kapsayan dönem için gelişmekte olan ülkelerde uyum programları temelli devalüasyonun etkinliğini analiz etmişlerdir. 1954–1971 yıllarını kapsayan çalışmalarında 48 devalüasyon uyum programlarına yol açan koşullar kadar bunların etkinlikleri de incelenmiştir. Yazarlar bu çalışmada devalüasyonların başarılı olduğu sonucuna varmışlardır. Magendzo (2002) uygulamalı çalışmalarda genellikle devalüasyonun çıktı üzerinde daraltıcı sonuçlarının olduğunu gösterdiğini ve bunun seçim yanlılığı (selection bias)’ndan kaynaklanıp kaynaklanmadığını araştırmışlardır. 1970–99 yılları için 155 ülkenin veri setini kullanarak 264 devalüasyon dönemini incelemiştir. Yazar seçim yanlılığını dikkate almadığı zaman genel olarak devalüasyonun daraltıcı etkilerinin olduğunu bulmuştur. Bununla birlikte bu sapmalar dikkate alındığında ise daraltıcı etkilerin azaldığını ortaya koymuşlardır. 94 Tablo 5: Kontrol-Grup Yaklaşımı Yazarlar Donovan (1981) Kapsam 12 IMF destekli devalüasyon (1970-76) Donovan (1982) 78 IMF destekli devalüasyon (1971–80) Gylfason (1987) IMF destekli Programlar (1977-79) Az gelişmiş ülkelerdeki 107 devalüasyon Kamin (1988) Edwards (1989a) Latin Amerika’daki 24 gelişmekte olan ülke, 18 devalüasyon dönemi Gelişmekte olan ülkelerdeki 39 devalüasyon Santella Gelişmekte Olan Ülkelerdeki 48 devalüasyon Edwards (1989b) Edwards (1992) ve Magendzo (2002) Sonuç Uzun dönemde ihracat büyümesi düzelmekte, ama İthalat ihracattan daha az büyümektedir. bir yıllık karşılaştırmalarda, Çıktı az gelişmiş ülkelerin ortalamasından daha fazla düşmektedir. Ama üç yıllık karşılaştırmalarda daha az düşmektedir. BOP düzelmekte, çıktı üzerindeki etkisi belirsiz Genişleme veya etkisiz. Daralma devalüasyondan önce görülüyor ve devalüasyondan sonra devam ediyor Devalüasyonun bir sonucu olarak değil ama ilgili ölçümlerden dolayı büyümede düşme gözlenmiştir. Çıktının büyüme oranında daraltıcı etki bulunmuştur. Kısıtlayıcı ve tutarlı makro ekonomik politikaları etkin oldukları zaman, devalüasyon etkin 1970-99, 155 ülke ve 264 Devalüasyonların çıktı devalüasyon üzerinde istatistiksel olarak anlamlı bir etkisi bulunamamıştır. 3.3. Makro Simülasyon Çalışmaları Makro simülasyon yaklaşımı devalüasyon sonrasındaki çıktının performansına göre ekonomik modellerin simülasyonuna dayanmaktadır. Buna göre ilk iki yaklaşımın tersine, makro simülasyon yaklaşımı devalüasyon yapan ülkelerden elde edilen gerçek sonuçlar ile analiz yapmak yerine ekonomik modellerin simülasyonuna dayanan bir yaklaşımdır (Khan, 1988: 11). Gerçek yaklaşımların tersine makro simülasyonu uygulayan çalışmaların temel bir avantajı olarak döviz kuru değişimlerinin çıktı üzerindeki etki sürecine yönelik 95 önemli bilgileri sağlamaktadır (Agenor, 1991: 26). Bu yöntem özellikle devalüasyonun büyüklüğü ve diğer politika araçlarını içeren ve alternatif politika paketlerinin sonuçlarını karşılaştırmak için yararlıdır. Makro simülasyon yaklaşımına yönelik teorik modeller iki düşünce okulundan ortaya çıkmıştır. Ortodoks okul devalüasyonun harcama kaydırıcı etkilerden ve artan üretimden dolayı genişleyici etkisinin olacağını ileri sürmektedir. Diğer taraftan yeni yapısalcı okul bu görüşe karşı çıkmaktadır ve devalüasyonun daraltıcı etkileri ile ilgili önemli katkılar sağlamaktadır. Simulasyon modelleri ya da ekonomik aktivite üzerinde döviz kuru değişimlerinin etkilerini analiz etmek amacıyla indirgenmiş form denklemleri kullanılır. Devalüasyonun reel gelir üzerindeki etkisine yönelik makro modellerden kanıt Gylfason ve Schmid (1983), Gylfason ve Risager (1984), Branson (1986) ve Solimano (1986) tarafından sağlanmıştır. Diaz-Alejandro (1963) çalışmasında dışa açık küçük bir ekonomide devalüasyonun daraltıcı etkilerinin olacağını ortaya koymuştur. Bu çerçevede devalüasyonun ticaret dengesi üzerindeki etkisini iki aşamaya ayırmıştır: Başlangıç etkisi (initial effect) ve geri dönme etkisi (reversal effect). İlk etkinin boyutu ithalat ve ihracat arz ve talep esneklikleri tarafından belirlenecektir. İlk etki göreceli fiyatlara bağlıyken, tersine dönme etkisi tamamen gelir mekanizmasına bağlıdır. Bu bağlamda devalüasyonun çalışanlardan sermaye sahiplerine doğru gelirin yeniden dağıtılmasına neden olacağını tartışmış ve bu sermaye sahiplerinin göreceli olarak daha düşük tüketim eğilimine sahip olmasından dolayı toplam yurtiçi harcamada bir düşmeye yol açacaktır. Sonuç olarak devalüasyon neticesinde ücretli sınıfın gelirinde bir azalma ve sermaye sınıfının gelirinde bir yükselme yurtiçinde üretilen malların talebinde net azalma meydana gelecektir. Burada başlangıç etkisi tersine dönme etkisi ile dengelenme eğiliminde olacaktır. Tersine etki tam olarak dengelenmediği müddetçe gelir üzerinde daraltıcı etkilerin çıkmasına neden olacaktır. Bruno (1979) üretimde kullanılan girdileri yurtiçi üretimde kolaylıkla ikame edilemeyen ve önemli ölçüde ithal edilen ve firmaların işletme sermayesinin bankaların tayınlama (rationing) kredilerine bağımlı olduğu yarı sanayileşmiş bir ülkeyi varsayarak yaptığı çalışmasında devalüasyonun negatif etkisini incelemiştir. Böyle bir durumda, ani bir devalüasyon firmanın girdi maliyetlerini ve firmanın işletme sermayesine olan 96 ihtiyacını keskin bir şekilde yükseltecektir. Ama kredinin tayınlandığı bir durumda, firmalar ihtiyaç duydukları kredileri informal kredi piyasasından temin edebilirler. İnformal kredi piyasasında talepteki ani bir yükselme firmaların üretimlerini azaltmak yerine seçebildikleri bu şekildeki yasaklayıcı düzeyler için faiz oranlarını kontrol edebilirler. İthal edilen girdilerin daha yüksek maliyetlerinin negatif etkisi yurtiçinde ticareti yapılan mallar için daha yüksek göreceli fiyatlardan üretimi teşvik edici unsurlara karşı değerlendirecektir. Eğer devalüasyonun pozitif etkisinin gerçekleşmesi ertelenirse, toplam arz üzerinde daha yüksek maliyet ile gerçekleştirilen ithalatların negatif etkisi kısa dönemde baskın olabilir. Krugman-Taylor (1978) iki temel gelir grubu arasındaki eğilimlerdeki farkı kullanan ve başlangıç ticaret dengesizliğinden devalüasyonu analiz eden bir genel denge modelini geliştirmiştir. Krugman-Taylor modeli Diaz-Alejandro (1963) ve Cooper (1971) çalışmalarının devamı olarak da görülebilir. Modelde, devalüasyon ex-ante planlamış yatırımın üzerinde bir tasarruf fazlası ve ex-post reel çıktı ve ithalatta bir azalma yaratır. Krugman-Taylor analizi ekonomiyi iki sektöre (dış ticaret ve yurtiçi piyasalar için mal üreten) ayırmakta ve yurtiçine mal üreten sektör üzerine devalüasyon etkisini analiz etmektedir. Modelde, devalüasyon neticesinde yabancı para ile yapılan ödemeler, gelirlerini aştığı zaman yurtiçinde reel geliri azaltan ve yurtdışında artmasına neden olan ticaret mallarının fiyatını arttırmaktadır. Yurtiçi piyasalarda, toplam talep azalmakta ve ithalat düşmektedir. Krugman-Taylor başlangıçta ticaret dengede bile olsa, ticaret mallarının fiyatındaki yükselme sonucunda ihracat ve ithalata rakip endüstrilerde beklenmedik karlara neden olacağını ortaya koymaktadır. Parasal ücret ithal girdilerin daha pahalı kullanılmasına neden olan fiyat artışını geciktirirse, ve daha önce Diaz-Alejandro tarafından önerildiği gibi marjinal tüketim eğiliminde farklılık varsa, ulusal tasarruf yükselirken toplam harcamalar düşmektedir. Krugman-Taylor analizi ihracat ve ithalat üzerindeki ad valorem vergilerin konulması dolayısıyla kamu gelirlerindeki bir yükselişin etkisini de içermektedir. Bu (kısa dönemde toplam talepteki bir düşüş ile sonuçlanan birim tasarruf eğilimine sahip olan) kamu sektöründen özel sektöre doğru gelirin yeniden dağıtılmasına yol açacaktır. 97 Krugman-Taylor modeli ekonomide fiyat sabitleyen çok önemli varsayımlara ve tüketim ve üretimde ikamenin var olmasına dayanmaktadır. Ayrıca bu model yarı sanayileşmiş bir ekonomiyi varsaymaktadır. Bu ekonomiler ihracat ve ithalatlarında fiyat alıcı (price taker) pozisyondadırlar ve dış ticaret hadlerini veri olarak kabul ederler. Bu ülkeler kaynaklara sahiptirler ve üretimlerini de ithal girdi kullanarak sürdürmeye çalışmaktadırlar. Sınırlı kaynaklarda yurtiçi maliyeti ve genel fiyat düzeyini yükseltmek için devalüasyona neden olmak üretim ve tüketimde sınırlı ikamenin nedenini açıklamaktadır. Krugman-Taylor tam gelir etkisininde açıklamak amacıyla ikame etkisinin olduğu kadar devalüasyonun parasal etkisini olduğunu varsaymaktadır. Ahluwalia ve Lysy (1981) gelişmekte olan ülkelerin ödemeler dengesi sorunlarını aşmada kullandıkları devalüasyon ve istikrar programlarının olası sonuçlarını ortaya koymaya çalışmışlardır. Malezya üzerinde yaptıkları bu çalışmalarında iki model kullanmışlardır. Yazarlara göre devalüasyon daha yüksek ithalat maliyetinden ve ihracat üzerindeki dış ticaert hadlerindeki kayıplardan dolayı etkin bir araç değildir. Ayrıca daraltıcı para ve maliye politikaları reel gelirdeki azalmayı arttırmaktadırlar. Sonuç olarak devalüasyonun reel gelir ve istihdam üzerinde daraltıcı etkilerinin kaçınılmaz olduğuna ve ödemeler dengesini iyileştirmek için de etkinsiz veya yanlış bir politika aracı olduğuna vurgu yapmışlardır. Hanson (1983) üretim ve tüketimde ikameyi içerecek şekilde Krugman-Taylor modelini genişletmiştir. Hanson’un modeli ikame olasılığının daraltıcı devalüasyon olasılığını düşürdüğünü göstermiştir. Ama devalüasyonun tüm Keynesçi analizleri gibi, bu sonuçlarda işgücü piyasası ve para politikası ile ilgili varsayımlara dayanmaktadır. Hanson üretim ve tüketimde ikame olasılığı ile birlikte, ithal edilen girdi talep esnekliği ve tüketici malları son derece düşük veya ticaret açığı büyük ise, devalüasyonun daraltıcı olacağını ortaya koymaktadır. Hanson’a göre eğer devalüasyon gerçekten daraltıcı ise, bunun etkisinin maliye politikaları tarafından dengelenebileceğini iddia etmektedir. Hanson’a göre devalüasyonun faydası sadece kısa dönemde toplam talebi azaltıcı etkileri değil, uzun dönemde de ödemeler dengesini geliştirmesidir. Hanson, Krugman-Taylor modelinin varsayımlarının daraltıcı sonuçlara yol açacağını kabul etmektedir. Ayrıca bu varsayımların ithalatı azaltarak ödemeler dengesi pozisyonunda bir gelişme sağlayacaktır. 98 Hanson modeli parasal yetkililerin rolünü de içermektedir. Devalüasyon reel gelirde bir düşüşe ve para talebinin nominal stokunda bir artışa yol açan genel fiyat düzeyinde bir yükselmeye neden olur. Parasal yetkililer Krugman-Taylor modelinde varsayıldığı gibi faiz oranını sürdürmekten ziyade para arzını kısıtlarlarsa, rezerv girişleri aracılığıyla nominal para stokunda bir artış olacaktır. Bu politika rezervlerin arttığı dönem süresince çıktı daha düşük düzeyde sonuçlanacaktır. Hanson’un modelinde daralmanın nedeni sıkı para politikası ile birlikte uygulanan devalüasyondur. İşgücü piyasasına gelince, Hanson ücretler nominal değerlerle sabitlenmekten ziyade endekslenirse veya reel ücrete bağlı olarak işgücü arzı ile işgücü piyasasında belirlenirse, o zaman çıktı ve ödemeler dengesi ters olarak ilişkilendirilir. Gylfason ve Schmid (1983) ithal ara girdiler kullanan açık bir ekonominin bir logaritmik doğrusal makro model kullanmıştır. Bu çerçevede beş gelişmiş beş tane de gelişmekte olan ülke olmak üzere toplam on ülkeyi incelemiştir. Teorik olarak, devalüasyonun ters etkilerinin olduğunu bulmuşlardır. Bir taraftan devalüasyon toplam talep üzerinde genişleyici etki yaratırken, diğer taraftan devalüasyonun ithal edilen ara girdilerin maliyeti üzerindeki etkisi aracılığıyla toplam arz üzerinde negatif etkisi vardır. Modelin ampirik uygunluğu, her ülke için anahtar parametrelerini tahmin etmek için bir “kalibrasyon” süreci kullanarak 10 ülke (hem gelişmiş hem de gelişmekte olan) için değerlendirmiştir. Gylfason ve Schmid’in sonuçları, bu on ülkenin ikisi hariç sekizinde devalüasyonun genişletici (reel geliri arttırıcı) etkisinin olduğunu ortaya koymuştur. Gelişmekte olan ülkeler arasında Brezilya Marshal-Lerner koşulunu sağlamamaktadır. Devalüasyonun harcama kaydırıcı etki aracılığıyla meydana gelen genişletici etkisi daraltıcı etkiye nazaran baskın gibi gözükmektedir. Gylfasson ve Risager (1984) döviz kuru değişimlerinin dış borç faiz ödemeleri üzerindeki etkisini vurgulayan bir model geliştirmişler ve calibration yöntemi11 kullanmışlardır. Çalışma sonuçları devalüasyonun gelişmiş ülkelerde genellikle 11 Kalibrasyon yönteminde parametrelerin sayısal değerleri, ekonometrik bir yöntemle tahmin edilmeyip modelin dışındaki kaynaklardan sağlanır. Parametre değerleri, genellikle gerçek yaşamda gözlemlenen verilerle tutarlı olmadığı için araştırmacı, tutarlılığı sağlamak için bu değerleri öznel yargılarını ya da başka formel yöntemleri kullanarak ayarlar. Kalibrasyon terimi, bu ayarlama işlemini anlatmak için kullanılır (Özer, 2007: 88) 99 genişleyici etkileri olurken, gelişmekte olan ülkelerde devalüasyon yabancı para ile ifade edilen dış borç geri ödeme yükünü arttırdığından dolayı, daraltıcı etkilerinin baskın olacağını göstermiştir. Islam (1984) devalüasyonun kısa vadede daraltıcı etkilerinin belirli varsayımlar çerçevesinde ortaya çıkacağını göstermiştir. İthalatın temel unsuru ihracat mallarının üretiminde kullanılan girdiler kadar ticarete konu olmayan malların üretiminde de kullanılan ara girdilerdir. Kısmi ücret endekslemesi kısa vadede dahi olabilmektedir. Ekonomi daima dış ticaret açığı ile karşı karşıya bulunmaktadır. Islam çalışmasında ekonominin hem arz yanı hem de talep yanına yönelik analizler yapmıştır. Çalışmada tek seferlik yapılan bir devalüasyonun, daraltıcı bir para politikasının ve ihracat üzerindeki teşviklerin ve nihai mal ithalatı üzerindeki tarife artışını kapsayan bu üç politikanın ödemeler dengesi, GSMH ve fiyat düzeyi üzerindeki etkilerini incelemiştir. Yurtiçi malların arz yanı için bir devalüasyon ara girdilerin fiyatını yükselttiğinden dolayı kısa vadede tam olarak ters bir etkiye sahiptir. Talep yanı içinde üç etkinin ortaya çıktığını vurgulamıştır. Bu etkileri; ihracat sektöründeki gelirdeki değişim aracılığıyla yurtiçi mal talebi üzerindeki devalüasyonun etkisi, yurtiçi mal talebi üzerindeki dış ticaret hadlerinin veya döviz kurunun etkisi ve negatif nakit balans etkisi olarak sıralamak mümkündür. Islam devalüasyonun kısa vadede şu sonuçları ortaya koyacağını vurgulamıştır. Ø Tüm fiyatları yükseltir, Ø İhracat sektöründeki çıktıyı genişletir fakat yurtiçi piyasalara mal üreten sektörlerde azaltır, Ø GSMH’yı azaltır, Ø Yabancı para ile ölçülen dış ticaret açığını azaltır, fakat yurtiçi para ile ölçülen ticaret açığını şiddetlendirir. Taylor ve Rosensweig (1984) Tayland ekonomisi için genel denge modeli oluşturmuşlardır. Modellerinde kullandıkları politika ölçümleri arasında devalüasyonun 100 etkilerini de simulasyona tabi tutmuşlardır. Elde ettikleri sonuçlara göre, Thai bahtı devalüe edildiği dönemlerde çıktı da genişleme görülmüştür. Buna göre %3’lük bir devalüasyon reel çıktıda %1’lik bir artışa yol açmaktadır. Solimano (1986) devalüasyonun çıktı, istihdam ve ticaret dengesi üzerindeki etkisini Şili için analiz etmiştir. Model simülasyon yöntemi kullanılarak tahmin edilmiştir. Elde edilen sonuçlar kısa ve orta vadede devalüasyonun daraltıcı etkilerinin olduğunu göstermiştir. Van Wijnbergen (1986) devalüasyonun ekonominin toplam arz yanı üzerindeki doğrudan daraltıcı etkilerine odaklanmıştır. Bununla ilgili olarak üç kanal üzerine yoğunlaşmıştır. Ayrıca devalüasyonun çıktı üzerindeki olumsuz etkilerinin yanında enflasyonist etkilerini de incelemiştir. Özellikle devalüasyonun firmaların işletme sermayesinin finansmanı için ihtiyaç duyduğu reel kredi hacmi üzerindeki negatif etkisi kadar ara girdilerin yurtiçi para cinsinden maliyeti üzerindeki etkisine de vurgu yapmıştır. Dış borç ödemeleri ve ücret endeksleme ve gıda ithalatının olduğu bir durumda nominal ücretler üzerindeki parite değişiminin etkisini de analiz etmiştir. Toplam talepteki bir azalma enflasyonda bir azalma eğilimi meydana getirirken, toplam arz enflasyon üzerinde yukarıya doğru bir baskının oluşmasına yol açmaktadır. Bundan dolayı toplam arz kanalıyla meydana gelen daraltıcı etkilerin toplam talep kanalı aracılığıyla oluşan Krugman-Taylor etkisinden daha büyük olumsuz etkilerinin olacağını ortaya koymuştur. Van Wijnbergen bir devalüasyonun reel borç servis yükünü arttıracağını da vurgulamıştır. Sonuç olarak, toplam talep yanında devalüasyonun genişleyici etkileri olsa bile sadece arz yanlı etkileri dikkate alınarak da daraltıcı etkilerinin olacağına vurgu yapmıştır. Dolayısıyla kısa vadede toplam arzı azalttığı için, devalüasyonun talep yönetimi için etkin bir araç olmadığını ortaya koymuştur. Barbone ve Rivera-Batiz (1987) yabancı sermayeyi de içeren bir ekonomide devalüasyonun etkilerini analiz etmiştir. Model 1980 yılı verileri kullanılarak Jamaika ekonomisi için test edilmiştir. Çalışmada yabancı sermayenin olduğu bir ekonomide devalüasyonun potansiyel daraltıcı etkilerine ek bir etki ortaya çıktığı gösterilmektedir. Bunun nedeni ise geliri yurtiçi yerleşiklerden yabancı sermayeye doğru yeniden dağıtan bir mekanizmanın ortaya çıkması olarak ifade edilmektedir. Bu şekilde bir süreç de 101 GSYİH ve GSMH’yı azaltma eğilimlerini taşımaktadır. Sonuç olarak devalüasyonun daraltıcı etkileri Jamaika ekonomisinde de bulunmuştur. Roca ve Priale (1987) 1977–78 ve 1980–82 dönemleri arasındaki Peru’nun yaşadığı devalüasyon tecrübelerini incelemek amacıyla detaylı bir makroekonomik model oluşturmuştur. Perulu yetkililer dış dengeyi iyileştirmek maksadıyla yüksek oranlarda nominal devalüasyonlar yapmışlardır. Özel sektör borcunun önemli bir kısmı da ABD doları olarak borçlanılmıştır. Birbirini takibeden nominal devalüasyonlar iki olguyu ortaya çıkarmıştır: Ø daha yüksek ithal girdi fiyatı, Ø artan kredi maliyetleri, bu kredi maliyetleri aşırı borçlu olan şirketlerin işletme sermayesini daha da arttırmaktadır. Sonuç olarak Roca ve Priale bu iki faktörün etkisiyle çok katı daraltıcı etkiler ortaya çıktığına vurgu yapmışlardır. Risager (1988) çalışmasında karlılığı, yatırımları ve ekonomik aktiviteleri arttırmada devalüasyonun rolünü kısa dönemde nominal ücret katılığı sağlayan ücret sözleşmeleri ve geleceğe dair yatırım davranışlarını dikkate alan bir model çerçevesinde analiz etmiştir. Bu bağlamda devalüasyonun kısa dönemde hem yatırımları hem de tasarruflarda artışa yol açtığı için ticaret dengesi üzerindeki etkisinin belirsiz kaldığını vurgulamıştır. Gylfason ve Radetzki (1991) nüfusunun önemli bir kesimi ücret karşılığı çalışan az gelişmiş ülkeler için devalüasyonun etkilerini incelemişlerdir. Devalüasyonun ihracat, ithalat ve arz yanlı ithal girdi maliyetlerinin etkilerinin yanında talep yanlı harcamalar aracılığıyla oluşan etkilerinin cari işlem dengesini ve reel GSMH üzerindeki etkilerini göstermeye çalışmışlardır. Ayrıca devalüasyonun ücret ve karlar üzerindeki etkileri de dikkate alınmış ve devalüasyon sonrasındaki iç ve dış denge için yurtiçi ve yabancı kredilerin sonuçları tartışılmıştır. Bu bağlamda sermaye (finansal) girişlerindeki artışın GSMH’nın veya reel ücret gelirlerinin azalmasını nasıl önlediğini göstermişlerdir. Sonuç olarak, devalüasyon az gelişmiş ülkelerde cari işlem açığını düzeltmek için etkin bir araç olduğunu ifade etmişlerdir. Ücretler hem reel hem de 102 nominal olarak aşağıya doğru esnek değilse, devalüasyon muhtemelen çıktıda azalmaya yol açacağını belirtmişlerdir. Ayrıca Ücretler tam olarak endekslendiğinde ise, çıktıdaki azalma daha da büyük olacağını vurgulamışlardır. Kamin (1995) karaborsa döviz piyasasının var olmasının resmi bir devalüasyonun toplam çıktı üzerindeki etkisini nasıl değiştirebildiğini analiz etmiştir. Bu çerçevede devalüasyonun birleştirilmiş bir piyasadan ziyade kara borsanın olduğu bir ekonomide daha az bir daralmaya neden olacağı tartışılmıştır. Hem kara borsa döviz kuru resmi döviz kurundan daha az değer kaybedeceği hem de devalüasyonların daraltıcı etkilerinin çoğu resmi devalüasyonun kendi beklentisinden meydana geleceği için kara borsanın olduğu bir ekonomide devalüasyonun etkisinin farklı olacağını ifade etmiştir. Kamin bu etkileri simulasyon modeli kullanarak test etmiştir. Kara borsa piyasası ile ithalatın finanse edildiğinde, resmi devalüasyonun reel etkisi daha az olacaktır. Ayrıca gelecekteki devalüasyon beklentileri kara borsa oranını değer kaybettirecek ve bundan dolayı çıktıda azalma meydana gelmesi mümkündür. Taye (1999) 1961–87 yılları için devalüasyonun az gelişmiş ülkelerin makroekonomik performansları üzerindeki etkisini araştırmıştır. Simülasyon yöntemini kullanmıştır. Sonuç olarak devalüasyonun cari işlem dengesini iyileştirmeye yardımcı olduğunu fakat stagflasyonist etkilerinin ortaya çıktığını ifade etmiştir. Cari işlemlerdeki iyileşmeler çıktıdaki ya da ihracattaki artıştan değil daha çok ithalattaki düşüşten dolayı gerçekleşmiştir. Tablo 6: Makro Simülasyon Çalışmaları DiazAlejandro (1963) Cooper (1971) Modelin tipi Talep yanlı Daraltıcı faktör Diğer özellikleri Gelirin yeniden Marjinal harcama eğilim, dağılımı daraltıcı Talep yanlı Gelirin yeniden dağılımı ve borç servis ödemeleri Gelirin yeniden dağılımı ve başlangıç ticaret açığı Gelirin yeniden dağılımı, kamunun düşük marjinal harcama eğilimi ve başlangıç ticaret açığı Krugman ve Makro Simülasyon: Taylor Talep/arz yanlı (1978) Makro Bruno Simülasyon: (1979) Talep/arz yanlı Zaman boyutu önemli, potansiyel olarak daraltıcı Hipotetik ülke simülasyonu, daraltıcı Yarı sanayileşmiş ülkeler, bölünmüş kredi piyasası, daraltıcı etki 103 Tablo 6. Devamı Makro Model Ahluwalia ve Lysy (1981) Gylfason ve Makro Simülasyon (ara Shmidt mal ve açık (1983) ekonomi) 5 GOÜ (Brezilya, Hindistan, Pakistan, Philipinler ve Turkiye) ve 5 gelişmiş ülke Makro Hanson Simülasyon: (1983) Talep/arz yanlı Malezya İhracat talep esnekliği 0,5’den az olduğu zaman daralma Reel refahtaki azalma, ithal girdilerin fiyatı, ücret endeksleme, ihracat ve ithalat talep esneklikleri, GSYİH içinde nihai mal ithalatının ağırlığı ve GSYİH içinde faktör ithalatının ağırlığı 10 ülkenin 8 tanesinde devalüasyonun genişleyici etkisi var. Uzun dönemde yansız Reel refahtaki azalma, ithal girdilerin fiyatı, ücret endeksleme, ithalat talep esnekliği ve başlangıç ticaret açığı Borç servis ödemeleri, ithal girdi fiyatı ve ücret endekslemesi Latin Amerikan’ın güneyinde genişleyici etki Gylfason ve Makro Simülasyon Risager Yaklaşımı (1984) 8 az gelişmiş ülke, 7 gelişmiş ülke İthal girdi fiyatı, ücret Islam (1984) Makro Simülasyon: endekslemesi, Talep/arz yanlı başlangıç ticaret açığı ve dış yardım Genel denge modeli, Taylor ve makro Rosensweig simulasyon, Tayland (1984) Makro Yatırım daralması, ithal Branson Simülasyon: girdi ve sermaye fiyatı (1986) Talep/arz yanlı ve ücret endekslemesi Makro İthal girdi fiyatı, ücret Solimano Simülasyon: endekslemesi, ihracat (1986) Talep/arz yanlı ve ithalat talep esneklikleri Makro Yatırım daralması, borç van Simülasyon: servis ödemeleri, Wijnbergen Talep/arz yanlı yüksek nominal faiz (1986) oranları, ithal girdi fiyatı, işletme sermayesi maliyeti ve ücret endekslemesi Az gelişmiş ülkelerde daralma; gelişmiş ülkelerde genişleme; hepsinin cari işlemlerinde iyileşme Üretim ve tüketimde ikame, daraltıcı etki %3’lük bir devalüasyon çıktıda %1’lik bir artışa neden olmuştur Kenya için simülasyon, daraltıcı etki Şili için simülasyon, Kısa ve orta vadede daraltıcı etki bulunmuştur. Kara borsa daraltıcı etki piyasası, 104 Tablo 6. Devamı Makro Barbone, Rivera-Batiz Simülasyon: Talep/arz yanlı (1987) Roca ve Makro Simülasyon Priale Yaklaşımı (1987) Makro Model Hamilton (1988) Jamaika için simülasyon, daraltıcı etki bulunmuştur Peru (1977–78) (1980–82) ve Firmaların işletme sermaye maliyetindeki yükselmeden dolayı daraltıcı etki Kısa dönemde genişleme: Uzun dönemde daralma Avustralya 1) 2) 3) 4) 5) 6) 1) Gylfason ve Makro 2) Simülasyon: Radetzki 3) Talep/arz yanlı, (1991) 12 az gelişmiş ülke (Afrika Altı Ülkeler) Simülasyon 1) Kamin 2) (1995) Risager (1988) Makro model Artan yabancı kar Karlılık Yatırımlar Tasarruflar Çıktı Nominal ücretler Ticaret dengesi Reel refahta ithal girdi fiyatı ücret endekslemesi Devalüasyon kısa dönemde hem yatırımları hem de tasarruflarda artışa yol açtığı için Ticaret dengesi üzerindeki etkisi belirsiz kalmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde daraltıcı etki ortaya çıkmaktadır Döviz kuru, Kara borsa döviz kuru 3) İhracat 4) Çıktı 5) Paranın yabancı varlıklara oranı Kara borsa piyasası ile ithalatın finanse edildiğinde, resmi devalüasyonun reel etkisi daha az olacaktır. Gelecekteki devalüasyon beklentileri kara borsa oranını değer kaybettirecek ve bundan dolayı çıktıda azalma meydana gelmesi mümkündür. İthal girdi ve Etiyopya için simülasyon, Taye (1999) Makro Simülasyon: sermayelerin fiyatı, daraltıcı etkiler Talep/arz yanlı kamu açığının bulunmuştur. finansmanı ve sermaye kullanım oranı ve dolaylı vergiler Kaynak: Bahmani-oskooee ve Miteza, (2003: 13–14)’den yararlanılmıştır. 3.4. Ekonometrik Çalışmalar Devaüasyon daraltıcı etkileri ile ilgili yapılan ekonometrik çalışmaları zaman serisi analizleri ve panel veri analizleri olarak iki alt başlık altında toplamak mümkündür. Bu çerçevede aşağıda öncelikle zaman serisi yöntemi kullanılarak yapılan 105 uygulamalı çalışmalar verilecektir. Daha sonrasında ise çok ülkeli modellerin birlikte analiz edildiği panel veri yöntemi kullanılarak yapılan çalışmalar verilecektir. 3.4.1. Zaman Serisi Devalüasyonun çıktı üzerindeki daraltıcı etkileri ile ilgili tek ülkeli çalışmalarda genellikle VAR yöntemi kullanılmaktadır. Faini ve De Melo (1990) çalışmalarını dış ticaret hadlerinde önemli düşüşler yaşan, dış borçları çok yüksek olan ve bu nedenle de oldukça yüksek faiz oranları ile karşı karşıya kalan, IMF ve Dünya Bankasından krediler kullanan gelişmekte olan ülkeler üzerine yapmışlardır. Sonuç olarak, devalüasyonun hammadde ihraç eden ülkeler için ticaret dengesi ve çıktı üzerine etkisinin olmadığını bununla birlikte uzun dönemde mamul malların ihracatçıları için genişleme olduğunu vurgulamıştır. Rhodd (1993) Jamaika ile ilgili yaptığı çalışmasında 1960–90 arası için yıllık veriler kullanarak iki aşamalı en küçük kareler yöntemini kullanarak analiz yapmıştır. Çalışmasında reel döviz kuru, çıktı, yurtiçi kredi, dış ticaret hadleri, kamu harcamalarının nominal gelire oranı değişkenlerini kullanmıştır. Nihai olarak, devalüasyonun kısa vadede daraltıcı etkileri olmasına karşın, uzun vadede genişleyici etkilerinin olduğunu bulmuştur. Rogers ve Wang (1995), 1977–1990 dönemi için Meksika ekonomisine yönelik yaptıkları çalışmalarında aylık veriler kullanarak analizlerini yapmışlardır. Modeli çıktı, kamu harcamaları, enflasyon, reel döviz kuru, para arzının büyüme haddinin kullanarak VAR modeli ile tahmin etmişlerdir. Bu çerçevede reel döviz kuruna verilen pozitif şokun, yani devalüasyonun çıktının azalmasına neden olduğunu bulmuştur. Copelman ve Werner (1995) çıktı, reel döviz kurunun değer kaybı, reel faiz oranı, reel para arzını ve reel brüt sabit yatırım endeksi değişkenlerini kullandıkları VAR modelinde reel döviz kurundaki değişmenin çıktı üzerinde daraltıcı etkilere sahip olup olmadığını analiz etmişlerdir. Daraltıcı devalüasyonun nominal döviz kurundaki değişimlerden ziyade reel kurdaki değişimlerden kaynaklandığını bulmuştur. 106 Domaç (1997) reel döviz kuru, reel petrol fiyatları, reel hükümet harcamaları, M2, yurtiçi faiz oranı gibi değişkenlerden oluşturduğu modeller yardımı ile 1960-1990 döneminde Türkiye’deki reel devalüasyonların daraltıcı etkiye sahip olup olmadığını incelemiştir. EKK yönteminin kullanıldığı çalışmada beklenmeyen devalüasyonların çıktı üzerinde pozitif bir etkiye sahip olduğunu, beklenen devalüasyonların ise çıktı üzerinde herhangi bir etkisinin olmadığını, dolayısıyla daraltıcı devalüasyon hipotezinin Türkiye için geçerli olmadığını bulmuştur. Upadhyaya (1999) 1963-93 yılları için 6 Asya Ülkesine (Hindistan, Pakistan, Sri Lanka, Tayland, Malezya ve Filipinler) yönelik yaptığı çalışmasında reel GSYİH ile reel döviz kuru arsında uzun dönemli bir ilişkinin varlığını sorgulamıştır. Bu çerçevede Pakistan ve Tayland uzun dönemde devalüasyonun daraltıcı etkileri mevcut iken, diğerlerinde bu etkilerin yansız olduğu bulunmuştur Upadhyaya ve Upadhyaya (1999) 1962-92, yıllık veriler, 3 güney (Hindistan, Pakistan ve Sri Lanka), 3 güney doğu (Malezya, Tayland ve Filipinler) olmak üzere toplam 6 Asya ülkesi için zaman serisi analizi Eş-bütünleşme testini uygulayarak uzun dönemli bir ilişki aramışlardır. Bu bağlamda kamu harcamalarının GSYİH’ya oranı, dış ticaret hadleri, reel döviz kuru ve para arzı gibi değişkenleri modele dahil etmişlerdir. Sonuç olarak, devalüasyonun ekonomi üzerinde kısa dönemde daraltıcı etkileri bulunmuştur. Fakat Filipinler hariç uzun dönemde daraltıcı ekiler bulunamamıştır Kamin ve Rogers (2000) Amerikan Faiz oranı, reel döviz kuru, enflasyon oranı, reel GSYİH, hükümet harcamaları, reel para arzı, sermaye hesabı, petrol fiyatları gibi değişkenleri modellemişlerdir. Bu bağlamda Meksika ekonomisi için oluşturdukları 6 farklı VAR modellerinde reel devalüasyonun enflasyona ve iktisadi daralmaya yol açtığını destekleyen sonuçlara ulaşmıştır. Anker ve Bahmani-Oskooee (2001) Johansen Eş-bütünleşme testini uyguladıkları çalışmalarında 1972-96 yılları için üçer aylık veriler kullanarak Almanya için analiz yapmışlardır. Modelde dış ticaret hadleri, kamu harcamaları, reel para arzı, nominal efektif döviz kuru değişkenlerini kullanmışlardır. Alman markının değer kaybetmesinin uzun dönemde genişleyici etkilere sahip olduğunu bulmuşlardır. 107 Aydoğmuş ve Yıldırım (2001) devalüasyonun ticaret dengesi üzerine etkilerini incelemişlerdir. Çalışmalarında Pesaran ve Shin (1999) tarafından geliştirilen ARDL yöntemini kullanmıştır. Sonuç olarak, 1969-1979 ve 1980-1997 dönemlerinde devalüasyonun dış ticaret dengesi üzerinde olumlu etkisinin olduğunu bulmuşlardır. Bahmani-Oskooee, Chomsisengphet ve Kandil (2002) 5 Asya ülkesi için yaptıkları çalışmalarında 1976-1999 yılları için üçer aylık veriler kullanarak Johansen Eş-bütünleşme analizi yapmışlardır. Döviz kurundaki bir şokun para arzı, kamu harcamaları, enerji fiyatları ve yurtiçi üretim üzerindeki etkisini incelemişlerdir. Asya ülkelerinde devalüasyonun daraltıcı etkilerinin olduğunu bulmuşlardır. Silva ve Zhu (2004) Sri Lanka ekonomisi üzerine yaptıkları çalışmalarında zaman serisi yöntemini uygulamışlardır. Çalışmada döviz kurunun ticaret dengesi ve GSYİH üzerindeki etkileri 1976-98 yılları için test etmişlerdir. Sonuç olarak devalüasyonun özellikle sürekli devalüasyondan dolayı kısa vadede daraltıcı etkilerinin olduğunu bulmuşlardır. Kandil (2006) 1971-2000 dönemi için yıllık veriler ile 20 gelişmekte olan, 26 gelişmiş ülke için yaptığı çalışmasında zaman serisi yöntemini kullanmıştır. Reel çıktı, fiyat düzeyi, enerji fiyatları, kamu harcamaları, para arzı, reel döviz kuru değişkenlerini kullanmıştır. Gelişmekte olan ülkelerde paranın değer kaybetmesinin ekonomi üzerinde ters etkisi olduğu sonucunu elde etmiştir. Kim ve Ying (2007) 7 Asya ülkesi ve Latin Amerika Ülkeleri (Meksika ve Şili) için yaptıkları çalışmalarında üçer aylık veriler kullanmışlardır. Zaman serisi (Eşbütünleşme testi) yöntemini kullanarak GSYİH, Reel Döviz kuru, reel para arzı, sermaye hesabı/gelir, cari işlemler/ gelir, yurtiçi ve dışı fiyat düzeyleri değişkenlerini modele dahil etmişlerdir. Kriz öncesi ve sonrasında devalüasyonun etkileri analiz edilmiştir. Nihai olarak da reel döviz kuru ile çıktı arasındaki uzun dönemli ilişkiyi test etmişlerdir. Sonuç olarak, kriz öncesinde devalüasyonun daraltıcı etkilerine yönelik herhangi bulguya rastlamamışlardır. Fakat kriz sonrasında analiz edilen tüm ülkelerde devalüasyonun daraltıcı etkileri vardır. 108 Narayan ve Narayan (2007) 1970–2000 yılları arasında Fiji ekonomisi için devalüasyonun etkilerini araştırmışlardır. Modellerini Eş-bütünleşme yöntemi ile test etmişlerdir. Modelde yurtiçi gelir, para arzı, kamu harcamaları, reel döviz kuru, yabancı gelir değişkenlerini kullanmışlardır. Kısa ve uzun dönemde devalüasyonun Fiji ekonomisi için genişleyici etkilere yol açtığını bulmuşlardır. % 10’luk bir Devalüasyonun yaklaşık olarak çıktıyı %2.3 veya 3.3 oranında arttırdığını bulmuşlardır. Kandil (2008) gelişmekte olan ülkelerde döviz kuru dalgalanmalarının çıktı ve fiyatlar üzerindeki asimetrik etkilerini analiz etmiştir. Bu bağlamda 50 gelişmekte olan ülkenin 1960–2000 yıllarını kapsayan yıllık verilerini zaman serisi yöntemini kullanarak analiz etmiştir. Çalışmada reel döviz kuru, reel çıktı, fiyat düzeyi, reel enerji fiyatları, kısa vadeli faiz oranı, kamu harcamaları değişkenlerini kullanmıştır. Çalışmada arz kanallarının çıktıda daralmaya ve enflasyona neden olduğu bulunmuştur. Tablo 7: Zaman Serisi Yöntemini Kullanan Çalışmalar Yazar Yöntem Faini ve Ekonometrik De Melo yaklaşım (1990) Değişkenler SONUÇLAR 1) Devalüasyonun hammadde ihracat edenler için ticaret dengesi ve çıktı üzerine etki yok. Oysa uzun dönemde mamul malların ihracatçıları için genişleme var. Devalüasyonun kısa vadede daraltıcı etkileri olmasına karşın, uzun vadede genişleyici etkilerinin olduğunu bulmuştur. Devalüasyon çıktıyı daraltmakta 2) 3) 4) Rhodd (1993) Rogers Wang, (1995) Dönem/ Ülkeler GSYİH büyüme Az oranı gelişmiş Yatırım/GSYİH ülkeler Borç servisi/İhracat Reel Döviz Kuru Zaman serisi 1) reel döviz kuru (iki aşamalı 2) çıktı EKK) 3) yurtiçi kredi 4) dış ticaret hadleri 5) kamu harcamaları/nomin al gelir ve Zaman Serisi (VAR modeli) 1) reel döviz kuru 2) kamu harcamaları 3) çıktı 4) enflasyon 5) reel para balansı 1960-90 yıllık veriler, Jamaika 19771990, aylık veriler, Meksika 109 Tablo 7. Devamı Copelman, Werner, 1995 Zaman Serisi (VAR modeli) BahmaniOskooee, (1996) Zaman Serisi (Eşbütünleşme) Hoffmaister Zaman Serisi ve Végh, (VAR model) 1996 Santaella ve Zaman Serisi (VAR model Vela, 1996 BahmaniOskooee, Rhee (1997) Zaman Serisi (Eşbütünleşme, hata düzeltme) Domaç (1997) Zaman serisi BahmaniOskooee, (1998) Zaman Serisi (Eşbütünleşme) 1) çıktı 2) nominal döviz kuru değer kaybı 3) reel döviz kuru 4) reel faiz oranı 5) reel kredi veya reel para balansları 6) reel brüt sabit yatırım endeksi 1) GSYİH 2) Reel kamu harcamaları 3) reel para arzı (M1) 4) reel kara borsa döviz kuru 1) nominal döviz kuru değer kaybı 2) para arzı artışı 3) çıktı 4) enflasyon 5) dış şoklar Meksika Daraltıcı devalüasyonun nominal döviz kurundaki değişimlerden ziyade reel kurdaki değişimlerden kaynaklandığını bulmuştur. 1959-90 yıllık, İran Daraltıcı etkiler bulunmuştur. Uruguay 1) nominal döviz kuru değer kaybı 2) çıktı 1987-1994, üçer aylık veriler 1) Kamu harcamalarının gelire oranı 2) Reel para arzı (M1 ve M2) 3) Dış ticaret hadleri 4) Reel efektif döviz kuru 1) reel çıktı 2) reel döviz kuru 3) reel enerji fiyatları 4) reel kamu harcamaları 5) para stoku (M2) 6) faiz oranı 1971-94, üçer aylık veriler, Kore Döviz kuru değer kaybındaki sürekli azalma çıktıda artışa yol açmaktadır. Tersi ise çıktıda azalmaya neden olmaktadır Reel döviz kurunun değer kaybındaki artışlar çıktıda azalmayı teşvik etmektedir. Kore için kurun değer kaybetmesinin genişleyici etkiler ortaya koymakta 1960-90, Türkiye 1) Nominal efektif 1973-88, döviz kuru üçer aylık 2) reel GSMH veriler, 23 LDCs Türkiye’de devalüasyonun daraltıcı etkilerine rastlanmamıştır. Uzun dönemde gelişmekte olan ülkelerde devalüasyonun daraltıcı etkilerine rastlanmamıştır. 110 Tablo 7. Devamı Upadhyaya Zaman Serisi, Eş-bütünleşme (1999) Zaman serisi, Eş-bütünleşme 1)kamu harcamalarının GSYİH’ya oranı 2) dış ticaret hadleri 3) reel döviz kuru 4) para arzı ve Zaman Serisi (VAR modeli) 6 farklı model oluşturarak analiz yapmıştır. 1) reel döviz kuru 2) enflasyon oranı 3) reel GSYİH 4) ABD faiz oranı 5) Kamu büyüklüğü 6) petrol fiyatları 7) sermaye hesabı 8) reel M2 Upadhyaya ve Upadhyaya (1999) Kamin Rogers (2000) 1) reel GSYİH 2) reel döviz kuru Zaman Serisi BahmaniOskooee ve (Eşbütünleşme) Mirzaie, (2000) 1) 2) 3) 4) 5) 6) Anker ve Zaman Serisi (EşBahmanibütünleşme) Oskooee (2001) 1) 2) Zaman Serisi Bahmani(EşOskooee, Chomsisen bütünleşme) gphet ve Kandil (2002) 1) 3) 4) 2) 3) 4) 5) reel çıktı işsizlik oranı petrol fiyatları reel kamu harcamaları reel para arzı nominal efektif döviz kuru dış ticaret hadleri kamu harcamaları reel para arzı nominal efektif döviz kuru dünya enerji fiyatları reel kamu harcamaları reel para arzı reel efektif döviz kuru yabancı GSYİH 6 Asya ülkesi: Hindistan, Pakistan, Sri Lanka, Tayland, Malezya ve Filipinler, 1963-93, yıllık veriler 1962-92, yıllık veriler, 3 güney, 3 güney doğu Asya ülkesi 1980-1996 üçer aylık veriler, Meksika Pakistan ve Tayland uzun dönemde daraltıcı etkiler mevcut, diğerlerinde yansız olduğu bulunmuştur 1970-94, üçer aylık veriler, ABD Dolardaki değer kaybının sektörler üzerinde uzun dönemde olumsuz etkilerine rastlanmamıştır. 1972-96, üçer aylık veriler, Almanya Kısa dönemde daraltıcı etkiler bulunmuştur. Filipinler hariç uzun dönemde daraltıcı ekiler bulunamamıştır Reel devalüasyonlar yüksek enflasyona ve ekonomik daralmaya yol açmaktadır. Alman markının değer kaybetmesinin uzun dönemde genişleyici etkileri bulunmuştur. 1976-99, Çoğu Asya ülkeleri üçer aylık için devalüasyon değer veriler, 5 (kurun Asya kaybetmesi) ülkesi daraltıcı olmaktadır. 111 Tablo 7. Devamı Silva ve Zaman serisi Zhu (2004) Kandil (2006) Kim Ying (2007) Zaman serisi ve Zaman serisi, Eşbütünleşme Narayan ve Zaman serisi, EşNarayan bütünleşme (2007) Kandil (2008) Zaman serisi 1) döviz kuru 2) dış ticaret dengesi 3) GSYİH 1976-98 Sri Lanka 1) reel çıktı 2) fiyat düzeyi 3) enerji fiyatları 4) kamu harcamaları 5) Para arzı 6) reel döviz kuru 1971-2000 yıllık veriler, 20 gelişmekte olan, 26 gelişmiş ülke 1) GSYİH 2) Reel Döviz kuru 3) reel para arzı 4) sermaye hesabı/gelir 5) cari işlemler/ gelir 6) yurtiçi ve dışı fiyat düzeyleri 1) yurtiçi gelir 2) para arzı 3) kamu harcamaları 4) reel döviz kuru 5) yabancı gelir 1) reel döviz kuru 2) reel çıktı 3) fiyat düzeyi 4) reel enerji fiyatları 5) kısa vadeli faiz oranı 6) kamu harcamaları 7) para arzı 8) reel efektif döviz kuru 7 Asya ülkesi ve Latin Amerika Ülkeleri: Meksika ve Şili, üçer aylık veri Fiji 19602000, yıllık veriler, 50 tane gelişmekte olan ülke devalüasyonun özellikle sürekli devalüasyondan dolayı kısa vadede daraltıcı etkileri Gelişmekte olan ülkelerde paranın değer kaybetmesinin ekonomi üzerinde ters etkisi mevcuttur. Kriz sonrasında analiz edilen tüm ülkelerde devalüasyonun daraltıcı etkileri vardır Genişleyici etki Çalışma gelişmekte olan ülkelerde döviz kurunun ekonomik performans üzerindeki asimetrik etkisini analiz etmiştir. Arz kanallarının çıktıda daralmaya ve enflasyona neden olduğunu bulmuştur. Kaynak: Bahmani-oskooee ve Miteza, (2003) ve Rouis, Razzak ve Mollinedo, (1994)’den yararlanılmıştır. 112 3.4.2. Panel Veri Çalışmaları Son yıllarda, devalüasyonun çıktı üzerindeki etkileri incelenirken panel veri analizi de kullanılmaya başlanmıştır. Bugüne kadar yapılan panel veri ile ilgili çalışmalar bazı eksikliklerden dolayı sıkıntıları ihtiva etmektedir. İlk olarak, diğer değişkenler arasında reel döviz kurunu içeren regresyonlar reel döviz kuru yurtiçi malların fiyatının bir fonksiyonu olduğu için bir içsellik problemini ortaya koymuşlardır (Bahmani ve Miteza, 2003). Bu çalışmalardan bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz. Sheehey (1986), Morley (1992), Rogers ve Wang (1995), Santaella ve Vela (1996), Copelman ve Werner (1996), Kamin ve Rogers (2000), Hoffmaister ve Vegh (1996) devalüasyonun daraltıcı etkilerine yönelik kanıtlar bulmuşlardır. Connolly (1983) nominal döviz kurundaki değişim üzerinde reel büyüme oranındaki değişimi tahmin ederek 33 ülkeyi içeren bir model kullanmıştır. Çalışmada döviz kuru değişimi ve reel büyüme oranı arasında pozitif ilişki ortaya konulmuştur. Dolayısıyla çalışma devalüasyonun genişleyici etkilerini göstermektedir. Edwards (1986a) en önemli ekonometrik çalışmalardan bir tanesidir. 1965-80 yılları için 12 gelişmekte olan ülkeyi kapsayan bir analiz yapmış ve reel çıktı eşitliğinin indirgenmiş formunu panel veri yöntemi sabit etkiler süreci ile tahmin etmiştir. Sonuç olarak, ilk yıl çıktı da bir azalma olmasına karşın ikinci yıl bu etkinin dengelendiğini ifade etmiştir. Başka bir ifade ile devalüasyonların kısa vadede reel döviz kuru değişikliklerinin küçük daraltıcı etkisinin olduğuna ve uzun vadede ise yansız olduğuna işaret etmektedir. Bir başka ekonometrik kanıt Sheehey (1986) tarafından da ortaya konulmuştur. Sheehey çalışmasında Lucas tipi bir arz fonksiyonunu benimsemiş ve beklenmeyen enflasyonun kısa dönem çıktı büyümesi üzerindeki etkisini, yabancı döviz kurunun göreceli maliyetindeki değişimleri ve sanayileşmiş ülkelerdeki iş çevrimi dalgalanmalarını tahmin etmek için 16 Latin Amerika ülkesinin ross-country verilerini kullanmıştır. Çalışmada panel veri yöntemini uygulamıştır. Sonuç olarak, reel büyüme 113 oranları üzerinde dışsal ekonomik aktivitenin güçlü bir etkisini önerdiği kadar, Latin Amerika için daraltıcı devalüasyon hipotezi içinde güçlü bir destek sağlamıştır. Khan (1988) 1973-86 dönemi için 67 ülkeli panel çalışmasında politika değişkenleri ve ticaret hadleri bozukluklarını içeren bir model kullanmıştır. Döviz kuru değişkeni anlamsız bulunmuştur. Edwards (1989b) devalüasyonun toplam çıktıyı ve istihdamı etkileme kanallarını analiz etmek için ara girdiyi ithal eden bağımlı bir ekonominin çok sektörlü makroekonomik modelini geliştirmiştir. Bununla birlikte, model anahtar makro ekonomik değişkenlerin davranışındaki beklenen ve beklenmeyen değişiklikler arasında ayırım yapmamaktadır. 1965-84 yıllarını kapsayan ve yıllık verileri kullanılan 12 gelişmekte olan ülkeye dayanan regresyon sonuçları, devalüasyonun kısa dönemde reel çıktı üzerinde daraltıcı etkisinin olduğu şeklindeki daha önceki bulguları kuvvetlendirmiştir. Bununla birlikte, uzun dönemde yansız sonuçlar sadece iki ülke için geçerli olduğunu bulmuştur Nunnenkamp ve Schweickert (1990) 1982-87 yılları için 48 ülke üzerine panel (pooled) veri analizi yapmışlardır. Beklenen devalüasyonun büyüme oranı üzerinde olumsuz etkisi olduğuna ilişkin bir kanıt bulamamışlardır. Bu bağlamda grup etkilerini incelemişler ve kısa dönemde bu sonucun geçerli olduğu kanısına varmışlardır. Onlara göre, genişleyici devalüasyonlar tarımsal ürün ihracatçılarını daha yavaş etkilerken, üretim sektöründeki ihracatçılar kısa dönemde devalüasyonun daraltıcı etkilerine daha duyarlıdırlar. Agenor (1991) 1978-87 dönemini kapsayan 23 gelişmekte olan ülkenin yıllık verilerini kullanarak panel veri yöntemini uygulamıştır. Reel döviz kuru, yabancı gelir, para arzı ve kamu harcamalarındaki beklenen değişiminden sapmaları uygulamaya dahil etmiştir. Çalışmanın sonucu, reel döviz kurundaki beklenmeyen bir değer kaybının çıktı üzerinde pozitif bir etkisi olurken, reel döviz kurunun beklenen bir değer kaybının ekonomik aktivite üzerinde negatif etkisinin olduğunu ortaya koymaktadır. Morley (1992), gelişmekte olan ülkelerde reel devalüasyonun kapasite kullanımı üzerindeki etkisini yatay-kesit yöntemini kullanarak analiz etmiştir. Morley, 28 114 devalüasyondaki ticaret hadlerini, ithalat büyümesi, para arzı ve mali dengeyi sabit tutarak reel döviz kurunun çıktı üzerindeki etkisini incelemiştir. Sonuç olarak reel döviz kuru değer kaybının 2 yıllık bir dönem için çıktıyı azalttığını ve reel döviz kurundaki ortalama %10’luk bir artış devalüasyondan sonraki iki yılda kapasite kullanımın oranında %1’lik bir düşüşe neden olduğunu bulmuştur. İşcan (1997) 1970-91 yılları için Meksika ekonomisinde 9 sektör üzerine yaptığı çalışmasında panel veri yöntemini kullanmıştır. Çalışmasında nominal devalüasyonun reel çıktı üzerinde etkisinin olup olmadığını test etmiştir. Bunlar; 1) tarım, balıkçılık ve ormancılık, 2) madencilik, 3) imalat sektörü, 4) inşaat sektörü 5) elektrik ve enerji üretimi 6) otel ve restoranlar 7) taşıma ve iletişim 8) finans, sigorta ve 9) hizmet olmak üzere toplam 9 sektör üzerine analiz yapmıştır. Sonuç olarak Meksika’da tarım dışı sektörlerde devalüasyonun kısa dönemde daraltıcı etkilerinin olduğunu bulmuştur. Kamin ve Klau (1998) 27 ülke için devalüasyonun çıktı üzerindeki etkisini dış şoklar bağlamında analiz etmişlerdir. Çalışmalarında panel veri yöntemi kullanılmıştır. Uzun dönemde devalüasyonun daraltıcı etkileri üzerine herhangi bir kanıt bulamamasına rağmen, kısa dönem için kanıtlara ulaşmıştır. Devalüasyonun daraltıcı etkilerine gelişmiş ülkelerden ziyade gelişmekte olan ülkelerde rastlanmaktadır. Chou ve Chao (2001) 1966-98 yılları kapsayan verilerle asya ülkeleri için panel veri yöntemini kullanarak eş-bütünleşme analiz yapmışlardır. Reel GSYİH, reel döviz kuru ve reel döviz kuru volatilitesini kullanmışlardır. Devalüasyonun kısa dönemde daraltıcı etkileri olduğunu bulmuşlardır. Amman ve Baer (2003) Brezilya’nın 1999 devalüasyonunun büyüme üzerinde pozitif bir etki yaptığını ortaya koymuştur. Christopoulos (2004) 1968–1999 dönemini kapsayan 11 Asya ülkesinde devalüasyonun çıktı üzerindeki etkisini panel veri analizi kullanarak test etmiştir. Sonuç olarak, uzun dönemde 11 ülkenin 3’ünde devalüasyonun çıktı üzerinde negatif etkisi ortaya çıkarken, diğerlerinde ulusal paranın değer kaybı büyümeyi geliştirmiştir. 115 Galindo, Izquierdo and Montero (2005) 9 Latin Amerika ülkesi için yaptıkları çalışmalarında panel veri yöntemini kullanmışlardır. Çalışmalarında reel döviz kuru dalgalanmalarının istihdam ve ticaret üzerindeki etkilerinin olup olmadığını araştırmışlardır. Reel döviz kuru değer kayıplarının, yüksek oranda dışa açık olan ülkelerde istihdam büyümesi üzerinde pozitif bir etkisi olduğunu bulmuşlardır. Fakat dolar yükümlülüğü arttığında bu etkinin tersi gerçekleşmektedir. Yüksek dolar yükümlülüğü olan sanayilerde reel döviz kuru değer kayıplarının genel olarak etkisinin negatif olduğunu bulmuşlardır. Yiheyis (2006) 20 Afrika ülkesini kapsayan çalışmasında panel veri yöntemini kullanmıştır. Modeli 1981–99 yıllarını kapsayan Unbalanced panel data yöntemini kullanarak birim kök analizi ile tahmin etmiştir (sabit etki modeli kullanılmıştır). Kısa dönemde devalüasyonun daraltıcı etkilerinin olduğunu bulmuşlardır. Kısa dönemde devalüasyonun daraltıcı etkisinin boyutu paralel döviz piyasasındaki faaliyetlere, net sermaye giriş oranına ve sermaye kullanım derecesine bağlıdır. Razmi (2007) yarı sanayileşmiş gelişmekte olan ülkelerde devalüasyonun çıktı üzerindeki kısa dönemli etkisini analiz etmek için hem zaman serisi yöntemini hem de panel data yöntemini kullanmıştır. Çalışmada kulanıan model Krugman-Taylor (1978) modeli genişleterek elde edilmiştir. Çalışmada Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu 24 gelişmekte olan ülkenin 1984–2003 yıllarını kapsayan verilerini kullanarak analiz yapmıştır. Devalüasyonun kısa dönem daraltıcı etkileri olduğu bulunmuştur. Yazar sonuç olarak, Krugman-Taylor modelinin tersine Ø Ticaret dengede bile olsa, Ø Tüketim davranışları ücret ve kar elde edenler arasında farklılık göstermese dahi, Ø Kamu sektörü kısa dönemde yüksek marjinal tüketim eğilimine sahip olsa dahi, devalüasyon genellikle daraltıcı etkilere sahip olacağını ortaya koymuştur. Blecker ve Razmi (2008) çalışmasında gelişmekte olan ülkeler arasındaki fiyat rekabetinin çıktının kısa dönem büyüme oranı üzerinde önemli bir etkisinin olup 116 olmadığını incelemiştir. Regresyon tahminininde 17 yarı sanayileşmiş ülkenin 1983– 2004 dönemi için yıllık veriler kullanarak panel veri analizinin GMM (Generalised Method of Moments) yöntemini kullanmışlardır. Bu bağlamda rekabet eden gelişmekte olan ülkelerdeki ihracatçılar ile ilgili olarak reel bir devalüasyon yabancı ülkenin büyümesini azaltırken yurtiçi ülkenin büyüme oranını arttırmaktadır. Sonuç olarak yazarlar sanayileşmiş ülkelere nazaran gelişmekte olan olan ülkeler için reel devalüasyonun daraltıcı etkileri ortaya çıktığına vurgu yapmışlardır. Tablo 8: Panel Veri Yöntemi Kullanılarak Yapılan Çalışmalar YAZAR YÖNTEM Taylor (1979) Ekonometrik yöntem Cross-Section Connoly (1983) Edwards (1986a) Sheehey (1986) Edwards (1989b) DEĞİŞKENLER DÖNEM/ ÜLKELER 22 ülke SONUÇLAR Genişleyici etki 1) Nominal döviz 22 ülke 7 ülkede kuru devalüasyonun çıktı üzerinde pozitif etkisi olduğu bulunmuştur. Panel data 1) Kamu 1965–80, Devalüasyon harcamalarının yıllık veriler, birinci (sabit etkiler, yılda gelire oranı 2OLS) 12 ülke çıktıyı azaltma 2) Sürpriz para eğilimde 3) Dış ticaret olacaktır. hadleri Fakat bu etki 4) Reel döviz ikinci yılda kuru dengelenecekti r. Panel veri 1) ara girdi 16 Latin Oldukça 2) ücretlerin Amerika yüksek indekslenmesi Ülkesi daraltıcı etki 3) dış borç bulunmuş 4) para arzı 5) çıktı Panel data 1) Kamu 1965–84, Devalüasyonu (sabit etkiler) harcamalarının yıllık veriler, n daraltıcı gelire oranı 12 ülke etkileri 2) Sürpriz para bulunmuştur. 3) Dış ticaret hadleri 4) Reel döviz kuru 117 Tablo 8. Devamı data Nunnenkamp Panel (Pooled OLS) ve Schweickert (1990) data Agenor (1991) Panel (Pooled OLS) Morley, 1992 Cross Section İşcan, (1997) Panel veri (Random coefficient regression model) 1) reel efektif döviz kuru 2) Kamu harcamalarının gelire oranı 3) Sürpriz para 4) Dış ticaret hadleri 5) Gecikmeli büyüme oranı 1) çıktı büyümesi 2) reel döviz kuru 3) beklenmedik döviz kuru değişimleri 4) kamu harcamaları 5) para arzı 6) yabancı gelir 1) reel döviz kuru 2) parasal şokların boyutu 3) maliye politikasının ölçüsü 4) dış ticaret hadleri 5) ihracattaki artış 6) ithalattaki artış 9 sektör üzerine analiz yapılmıştır. Devalüasyonu 1982–87 yıllık veriler, n çıktı büyüme oranı 48 ülke üzerindeki negatif etkisinin geçersiz olduğunu bulmuştur. 1978–87 yıllık veriler, 23 gelişmekte olan ülke Beklenmeyen devalüasyon genişleyici iken beklenen devalüasyon daraltıcı 1974–84, 28 Reel döviz LDCs kurunun değer kaybetmesi (devalüasyon) çıktıyı azaltmakta, 1970–91, Meksika Meksika’nın 1976, 1982 ve 1986 devalüasyonla rının sektörel etkileri analiz edilmiştir. Tarım dışındaki sektörler üzerinde kısa vadede daraltıcı etkilerinin olduğu bulunmuştur. 118 Tablo 8. Devamı Panel data Kamin-Klau (sabit etkiler, (1998) 2OLS, hata düzeltme) veri Chou ve Chao Panel (birim kök (2001) testi, Eşbütünleşme) Panel veri BahmaniOskooee ve (dinamik panel Miteza (2003) GMM model) 1) reel döviz kuru 2) reel kısa vadeli faiz oranı 3) kamu bütçe dengesinin GSYİH’ya oranı 4) dış ticaret hadleri 5) gerçek/potansi yel çıktı açığı 6) ABD 3 aylık T-Bill oranı 7) ABD reel kısa vadeli faiz oranı 8) Gelişmiş üç ülkenin ağırlıklandırıl mış çıktı açığı 9) Sermaye hesabının GSYİH’ya oranı 1) Reel GSYİH 2) Reel döviz kuru 3) reel döviz kuru volatilitesi Devalüasyonu 1970–96, daraltıcı yıllık veriler, n etkilerine 27 ülke gelişmiş ülkelerden ziyade gelişmekte olan ülkelerde rastlanmaktadı r. 1966–98 yıllık veriler, Asya Ülkeleri Asya krizi ülkeleri için test edilmiş ve bu ülkelerde devalüasyonun kısa dönemde daraltıcı etkileri vardır. 1) reel GSYİH 1988–97, Devalüasyonu 2) Nominal yıllık veriler, n çıktı Efektif döviz kuru 42 ülke, üzerindeki 3) para arzı etkisi ilk yıl 4) reel kamu daraltıcı ikinci harcamaları yıl çoğunlukla 5) döviz kuru tersine volatilitesi dönmekte, orta vadedeki etkisi ise önemli ölçüde daraltıcı olmaktadır. 119 Tablo 8. Devamı veri Christopoulos Panel (birim kök ve (2004) eşbütünleşme) Galindo, Izquierdo Montero (2005) Panel veri Bebczuk, Galindo Panizza (2006) 1) reel döviz kuru 2) istihdam 3) dış ticaret ve Yiheyis (2006) panel (sabit modeli) Panel veri, ve 1) reel GSYİH 2) reel döviz kuru veri etki 1968–99, 11 11 ülekenin 5 Asya Ülkesi tanesi hariç devalüasyonun daraltıcı etkileri vardır. 9 Latin Yüksek dolar yükümlülüğü Amerika olan ülkesi sanayilerde reel döviz kuru değer kayıplarının genel olarak etkisinin negatif olduğunu bulmuşlardır. 1981–99 Kısa dönemde yılları, 20 devalüasyonun Afrika ülkesi daraltıcı etkilerinin olduğunu bulmuşlardır. 1) nominal döviz kuru 2) kara borsa döviz kuru 3) kamu tüketim harcamalarının GSYİH’ya oranı 4) net sermaye girişleri 5) para arzı 6) politik istikrarsızlık endeksi 1) GSYİH 1976–2003, büyüme oranı 57 ülke 2) reel döviz kuru 3) Dolarizasyon Gelişmekte olan ülkelerde devalüasyonun daraltıcı etkileri MundellFleming modelinin standart ticaret kanalları aracılığıyla oluşan genişleyici etkilerinden daha baskındır. 120 Tablo 8. Devamı Razmi (2007) Zaman serisi ve panel veri data, Blecker ve Panel Razmi (2008) GMM yöntemi 1) İthalat fiyatı/birim ithalat değeri 2) Nominal döviz kuru 3) Dünya fiyat endeksi (dış fiyat) 4) Tüketici fiyat endeksi 5) Kişi başına GSYİH 1) reel GSYİH 2) İhracat 3) İthalat 4) reel döviz kuru 5) Net Sermaye Girişleri Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu 24 gelişmekte olan ve 19 sanayileşmiş ülkenin 1984–2003 yıllarını kapsayan verilerini kullanmıştır 1983–2004, yıllık veriler, 18 gelişmekte olan ülke ve 10 sanayileşmiş ülke Devalüasyonu n kısa dönem daraltıcı etkileri olduğu bulunmuştur. Gelişmekte olan ülkelerde reel devalüasyonla r sanayileşmiş ülkelere göre daraltıcı etkilere sahiptir. Kaynak: Bahmani-Oskooee ve Miteza, 2003: 21-23; Rouis, Razzak ve Mollinedo, 1994: 27-28’den yararlanılarak hazırlanmıştır. 3.5. Diğer Çalışmalar Alexander (1951) daraltıcı devalüasyon teriminden söz etmemesine rağmen, çalışmasında devalüasyonun daraltıcı etkilerine dair bir uygulama mevcuttur. Alexander “Nakit balans etkisi” argümanını kullanarak, bireylerin belirli bir reel değeri olan nakiti tutmak isteyeceğini, devalüasyondan dolayı yurtiçi fiyatların yükseleceğini, bireylerin reel harcamaları azaltarak daha fazla nakit biriktirmeleri gerektiği şeklinde yorumlamıştır. Eğer bankacılık sistemi daha fazla para yaratmayacaksa ve bireyler kendi nakit balanslarını arttırmak için diğer varlıklarını satmazlarsa, reel harcamalardaki daralma ihtimali daha güçlüdür. Alexander fiyatları geciktiren ücret harcamasında kar elde ettiği zaman gelirin yeniden dağıtım (redistribution) yoluyla daraltıcı devalüasyondan söz eder. Yeniden dağıtım geliri yüksek MPC’li bireylerden düşük MPC’li bireylere doğru kaydırır, dolayısıyla massetme azalır. Bu Krugman ve Taylor (1978) ve bu tezi referans gösteren diğer makaleleri çoğunda kullanılan argümanın aynısıdır. Alexander’ın azaltılmış massetme yoluyla daralmanın diğer nedeni “para aldanması etkisi” (money illusion 121 effect) ve kısa vadede tüketim harcamalarını arttıran uzun vadede de azaltan “beklenen fiyat artışı” (expected price increase)’dır. Cooper (1971) daraltıcı devalüasyonun olası nedenlerinden biri olarak bu dağıtıcı etkiden (distributive effect) söz etmektedir. Cooper’ın analizi devalüasyonun etkisini hem anlık (immediate) hem de uzun dönemde ortaya koymuştur. Kısa dönemdeki etki tamamen daraltıcı ve ekonomik aktivitedeki kötüleşmeyi içermektedir. Uzun dönemde, ekonomi belirli yapısal değişimleri geçirdikten sonra, Cooper’a göre devalüasyonun etkisi genişleyici olarak ortaya çıkmaktadır. Cooper daraltıcı etkiyi ithal edilen girdilerin düşük talep esnekliklerinin ve devalüasyondan sonra ticaret liberilizasyonunun (ithal edilen girdilerin tüketiminin artmasına neden olabilen) sonucu olarak görmüştür. Tüm bu faktörler devalüasyondan sonra yurtiçi mal çıktısını azaltmak için çalışır. Buffie (1984) ödünç verilebilir fon arz edicilerinin temel bir rol oynadığı (Curb 12 market ) piyasasının olduğu bir model çerçevesinde makroekonomi politikalarındaki bir değişimin kısa ve uzun vadedeki etkilerini analiz etmiştir. Kısa vadede (yeni yapısalcıların iddia ettiklerinin aksine) finansal liberilizasyonun başarısız olduğunu ve devalüasyonun finansal piyasa yansıması (repercussion) iyi (elverişli) olabildiğini ortaya koymuştur. Devalüasyon bıçak sırtı etkiye sahiptir. Bununla birlikte yeni yapısalcıların iddiaları gibi her zaman daraltıcı değildir. Sürdürülebilir bir reel ücret katılığının mevcut olduğu bir durumda, yeni yapısalcılar haklı olabilirler, fakat değilse, devalüasyon geleneksel modellerden daha etkin bir politika aracı olacaktır. Uzun dönemde ise önemli farklılıklar ortaya çıkacaktır. Eğer uygulanan politika cari işlem dengesinde fazlalık (açık) meydana getirecekse, kısa ve uzun dönem çarpanları farklı işarette olacaktır. Bundan dolayı, katı bir reel ücretin var olduğundaki devalüasyon ve baz para stokundaki değişiklikler uzun vadede yansız fakat kısa vadede olumsuz etkileri olacaktır. Reel ücretler hiçbir şekilde azaltılamazsa, devalüasyon istihdamı ve reel çıktıyı hemen artıracaktır. Feenstra (1985) çalışması gelişmekte olan ülkelerin tarife, kota ve ihracat sübvansiyonları gibi doğrudan ticaret kontrollerinin diğer biçimlerini kullanmak yerine 12 Menkul değer serbest alım satım borsası, serbest piyasa 122 devalüasyon yapmadaki isteksizliğini açıklamıştır. Feenstra tüketicilerin MB vasıtasıyla yabancı para ile yerli parayı anında değiştirmeye izin verilen bir ekonomiyi düşünmüştür. Ayrıca, ekonomide yerli ve yabancı tahvillerin olmadığını ve tüketicilerin varlıkları yabancı ve yerli paranın genel toplamı olduğunu varsaymıştır. Beklenen bir devalüasyonda, tüketiciler yerli parayı yabancı para ile değiştirecektir. Yabancı parayı tutma ticaret edilebilir malların tüketimine neden olur ve bu döviz piyasasında “kara borsa”nın oluşmasına yol açan MB rezervlerinin tükenmesine neden olacaktır. Bu durum, yurtiçi ekonominin daralmasına neden olan tüketimin bozucu etkisidir. Yazar çalışmasında, kara borsada yerli paranın yabancı para ile daha fazla ikamesine neden olan döviz kurunun daha fazla değer kaybedeceğini önermektedir. Bundan dolayı, gelişmekte olan ülkeler devalüasyon beklentisinin para kaçışına yol açması sebebiyle, paralarını devalüe etmede isteksiz davranırlar. Feenstra’nın argümanı devalüasyonun yurtiçi massetmeyi azaltmaya neden olabildiğini göstermek için kullanılabilir ama yurtiçi ekonomide yabancı paranın artan kullanımı ithalat talebinin artmasına yol açarsa, bu durum ticaret dengesinin gelişmesine neden olmaz. Buffie (1986b) devalüasyonun kısa ve uzun dönemdeki etkilerini sabit oranlarda ithal girdi ve yurtiçi girdileri birleştirerek üretim yapan bir ekonomiyi modelleyerek incelemiştir. Devalüasyonun gelişmekte olan ülkelerde kendi ithalat yapılarındaki farklılıklardan dolayı daraltıcı etkilerinin olacağını bulmuştur. Buffie ithalat olarak sadece ara girdi kullanan büyük bir ekonomide devalüasyonun kısa ve uzun dönem etkilerini analiz etmiştir. Çalışmada üç öneri ortaya koymuştur. Bunları aşağıdaki gibi ifade etmek mümkündür: 1) Devalüasyon hem istihdamı daraltamaz hem de ödemeler dengesini kötüleştiremez, her iki sonuçta tutarlıdır. 2) Üretim fonksiyonu temel faktörler ve ithal ara girdi arasında ayrılabilir olduğunda devalüasyon sadece ödemeler dengesini iyileştiriyorsa denge kısmi olacaktır. 123 3) Devalüasyon neticesinde reel ücretlerde azalma meydana geldiğinde ödemeler dengesi kötüleştiriyorsa, reel ücretlerdeki bir artış ödemler dengesini iyileştirecektir. Larrain ve Sachs (1986) tarafından yapılan çalışmada ise bir devalüasyonun potansiyel daraltıcı etkilerine ve devalüasyondan sonra ekonominin dinamik uyarlanma sürecine odaklanmışlardır. Larrain ve Sachs dinamik ücret ayarlamalarını içeren orijinal Krugman-Taylor modelini kullanmışlardır. Yazarlar ampirik çalışmaların farklı ülkeler ve dönemler için nominal ücret davranışlarında katılığın varlığını tespit etmişler, henüz katı ücret (sticky price) Krugman-Taylor modelinde varsayıldığı gibi sabit ücretlerle aynı değildir. Buna göre, Larrain ve Sachs fazla mesai (in wages over time) ücretlerindeki değişim (w& ) cari istihdam düzeyi (L) ve doğal istihdam veya enflasyonist olmayan düzeyi (L*) arasındaki farkın bir fonksiyonu olan Phillips eğrisi tipi denkleme bir ücret ayarlama eşitliği eklemiştir. ( ) w& = m 1* - 1 (19) Krugman-Taylor modeli içerisinde bu ücret ayarlama eşitliğinin dahil olması devalüasyon sonrası ekonomi içerisinde sonuçların istikrarsız olmasına neden olacaktır. Larrain ve Sachs’a göre “reel ücretleri azaltarak yapılan devalüasyon, yurtiçi talebi ve bu nedenle çıktı ve istihdamı azaltır. Bu durum Phillips eğrisi boyunca işsizliği artırır, nominal reel ücretleri azaltır. Bundan dolayı da bu talebi azaltır ve modelde aşağıya doğru giden yönelimi durduracak herhangi bir güç de yoktur.” Bu genişletmeden elde edilen sonuçlar daraltıcı devalüasyonu kanıtlamıştır ve devalüasyon sonrasındaki daralmanın oluşmasına da bir açıklama getirmişlerdir. Agenor, Haque ve Montiel (1993) informel finansal piyasalarda beklenen devalüasyonun makro ekonomik etkisini gelişmekte olan ülkeler için genel denge modeli kurarak analiz etmeye çalışmışlardır. Bu ülkelerde faiz oranı üzerindeki kontroller ve döviz kuru kısıtlamalar informel piyasaların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Dolayısıyla modeli kurarken gelişmekte olan ülkelerin sorunlarını da dikkate almışlardır. Ücret sözleşmeleri ile somutlaştırılan nominal ücret katılıkları, tavan faiz oranları ve döviz kısıtlamaları gibi. Analiz neticesinde iki sonuca varmışlardır. Bunlardan ilki, devalüasyonun reel çıktı üzerindeki etkisi daraltıcı 124 devalüasyon literatüründe varsayıldığı gibi bazen aniden ortaya çıkmaktadır. Hatta diğer makro ekonomik olgular gibi bu etkilerin önemli bir dinamik boyutu vardır. Çıktı üzerindeki etkileri farklı zaman boyutlarında tersine olabilmektedir. İkinci olarak, bu dinamik etkileri değerlendirmede informel piyasaların rollerin önemlidir. Bu piyasalar nominal devalüasyonun reel etkilerini ortaya çıkaran aktarım mekanizmalarının merkezinde yer almaktadır. 125 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM KUR DEĞİŞİMLERİNİN DARALTICI ETKİLERİ TÜRKİYE EKONOMİSİ ÜZERİNE UYGULAMA 4.1. 1990 Sonrası Türkiye Ekonomisinin Makro Ekonomik Göstergeleri Döviz kuru değişimlerinin ekonomik etkilerini Türkiye ekonomisi için test etmeden önce, önsel bir bilgi olması açısından ele alınan değişkenlere ait temel istatistiksel göstergeler incelenmiş ve elde edilen bulgular Tablo 9’da sunulmuştur. Değişkenenlerin isimlerinin başındaki “ln” harfi o değişkenin logaritmasının alındığını göstermektedir. Elde edilen bulgulara göre; üçer aylık veriler bazında 1990–2007 döneminde Türkiye’de ortalama büyüme hızı %5.7, fiyat düzeyindeki artış %3.13 olarak gerçekleşmiştir. Petrol fiyatları ortalama %3.11, yurtiçi fiyat düzeyi %3.13 artış göstermiştir. Nominal döviz kuru %1.92 azalırken, reel döviz kuru %4.53 artmıştır. Para arzındaki artış ise %12.26 civarında gerçekleşmiştir. Tablo 9: Değişkenlere Ait Temel İstatistiki Göstergeler Standart Ortalama Maksimum Minimum sapma Jarque-Bera P Olasılığı lnRGSYİH 5.738802 5.910979 5.582290 0.085876 1.802355 0.406091 lnNER -1.92513 0.500048 -6.03702 2.237680 6.842222 0.032676 lnPF 3.116748 4.152469 2.383253 0.439235 6.163216 0.045885 lnRER 4.532830 4.925670 4.179864 0.166131 0.088444 0.956741 lnRM2 12.26001 13.03971 11.67897 0.352293 4.153560 0.125333 USF 4.112647 7.767000 0.917000 1.733685 1.340198 0.511658 FA 0.012162 0.094677 -0.26793 0.051014 451.9975 0.000000 KAMU 0.127697 0.149640 0.097399 0.011190 5.208017 0.073976 lnCPI 3.135213 5.965670 -1.25224 2.381425 6.324865 0.042323 Aşağıdaki şekillerde Türkiye ekonomisine ait makroekonomik değişkenlerin zaman içerisindeki değişimleri birbirleri ile karşılaştırılarak analiz edilmiştir. Buna göre Şekil 9’da logaritması alınmış reel döviz kuru bulunmaktadır. Reel döviz kurundaki hareketlere bakarak, 1994 ve 2001 krizlerinde Türk Lirasının değer kayıpları rahatlıkla görülmektedir. 126 5.0 4.8 4.6 4.4 4.2 4.0 3.8 90 92 94 96 98 00 02 04 06 LNRER Şekil 9: Reel Döviz Kuru Aşağıdaki Şekil 10’da ise logaritmik reel döviz kuru ve reel GSYİH serileri birlikte gösterilmektedir. Bu şekillerin her ikisinde de 1994 ve 2001 devalüasyonlarının etkileri rahatlıkla görülebilmektedir. Devalüasyon dönemlerinde çıktıda azalmalar meydana geldiği açıkça görülmektedir. Aşağıdaki şekil de bunu doğrulamaktadır. 127 5.2 5.95 5.0 5.90 4.8 5.85 4.6 5.80 4.4 5.75 4.2 5.70 4.0 5.65 3.8 5.60 3.6 5.55 90 92 94 96 98 LNRER 00 02 04 06 LNRGSYIH Şekil 10: Reel Döviz Kuru ve Reel GSYİH Şekil 11’de de görüldüğügibi Türkiye ekonomisinde devalüasyon dönemlerini takip eden periyotta reel para arzının azaldığı görülmektedir. Bu durumun hem 1994 hem de 2001 kriz dönemlerini takip eden dönemler için geçerli olduğunu söylemek mümkündür. Özellikle 2001 krizinden sonra reel balanslardaki azalma 2003 yılının ikinci çeyreğine kadar sürmektedir. Aşağıdaki Şekil 11’in alttaki kısmında ise reel para arzı ile reel GSYİH verilerine ait şekil görülmektedir. Bu şekilde de devalüasyon dönemlerinde reel para arzı ile reel GSYİH serileri aynı yönlü hareket etmektedir. Başka bir ifade ile her iki değişkende de azalma meydana gelmektedir. 128 5.2 13.2 5.0 13.0 4.8 12.8 4.6 12.6 4.4 12.4 4.2 12.2 4.0 12.0 3.8 11.8 3.6 11.6 90 92 94 96 98 LNRER 00 02 04 06 LNRM2 5.95 13.2 5.90 13.0 5.85 12.8 5.80 12.6 5.75 12.4 5.70 12.2 5.65 12.0 5.60 11.8 5.55 11.6 90 92 94 96 98 LNRGSYIH 00 02 04 06 LNRM2 Şekil 11: Reel Döviz Kuru ve Reel Para Arzı 129 5.2 0 5.0 -2,000 4.8 -4,000 4.6 -6,000 4.4 -8,000 4.2 -10,000 4.0 -12,000 3.8 -14,000 90 92 94 96 98 00 LNRER 02 04 06 TB 5.95 0 5.90 -2,000 5.85 -4,000 5.80 -6,000 5.75 -8,000 5.70 -10,000 5.65 -12,000 5.60 -14,000 5.55 -16,000 90 92 94 96 98 LNRGSYIH 00 02 04 06 TB Şekil 12: Reel Döviz Kuru ve Ticaret Dengesi Şekil 12’de reel döviz kuru ile reel GSYİH değişkenleri ve ticaret dengesi arasındaki ilişki incelenmiştir. İlk şekilde reel döviz kurundaki değişimlere karşı ticaret dengesinin verdiği tepkiler analiz edilmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda yurtiçi paranın 130 değer kaybettiği dönemlerden sonra ticaret dengesinin iyileştiğini ifade etmek mümkündür. Krugman ve Taylor (1978) ticaret dengesinin açık verdiği zamanlarda yapılan devalüasyonlar dış açığın yurtiçi para ile reel değerini arttıracağını ve bundan dolayı da toplam talebi azaltacağını vurgu yapmışlardır. Özellikle büyük krizlerin hemen öncesinde ticaret dengesi önemli ölçüde bozulduğu görülmektedir. 2001 krizinden sonraki yıllarda Türk Lirasının değer kazandığı ve bu dönemden itibaren ticaret dengesinin kötüleştiği açıkça görülmektedir. Başka bir ifade ile Türk Lirasının yabancı paralar karşısında değer kazanması neticesinde ülkenin dış ticaret açığı önemli ölçüde artış göstermiştir. Şekil 13’de de reel döviz kuru ile reel GSYİH değişkenlerinin yurtiçi fiyat düzeyi arasındaki ilişki gösterilmiştir. Devalüasyon dönemlerinde enflasyon oranlarının arttığı açıkça görülmektedir. Burada Türk Lirasının değer kaybettiği kriz dönemlerinin yurtiçi fiyatlar üzerinde ek bir yük oluşturduğunu ifade etmek mümkündür. 131 5.2 .35 5.0 .30 4.8 .25 4.6 .20 4.4 .15 4.2 .10 4.0 .05 3.8 .00 3.6 -.05 90 92 94 96 98 00 LNRER 02 04 06 INF 5.95 .35 5.90 .30 5.85 .25 5.80 .20 5.75 .15 5.70 .10 5.65 .05 5.60 .00 5.55 -.05 90 92 94 96 98 LNRGSYIH 00 02 04 06 INF Şekil 13: Reel Döviz Kuru ve Enflasyon Aşağıda Şekil 14’de ise reel döviz kuru ve reel GSYİH değişkenleri ile 3 aylık faiz oranları arasındaki ilişki incelenmiştir. Buna göre kriz dönemlerinde faiz oranları önemli ölçüde artmaktadır. Faiz oranlarındaki bu artış ise borçluların borç yüklerini 132 arttırmaktadır. Bu yüzden harcamalar daralmaktadır. Bu etkiden dolayı çıktı üzerinde olumsuz etkilerinin ortaya çıkmaktadır. Türkiye ekonomisinde de faiz oranlarında bu şekildeki yükselişi takiben çıktının daraldığı görülmektedir. 5.2 140 5.0 120 4.8 100 4.6 80 4.4 60 4.2 40 4.0 20 3.8 0 90 92 94 96 98 00 LNRER 02 04 06 FAIZ 5.95 160 5.90 140 5.85 120 5.80 100 5.75 80 5.70 60 5.65 40 5.60 20 5.55 0 90 92 94 96 98 LNRGSYIH 00 02 04 FAIZ Şekil 14: Reel Döviz Kuru ve Faiz 06 133 Şekil 15 ise Türkiye ekonomisinde uyguladığı maliye politikası hakkında fikirler vermektedir. Her devalüasyon dönemlerinde daraltıcı maliye politikasının uygulandığı açıkça görülmektedir. Bu nedenle aşağıdaki şekil ekonomideki daralma dönemlerini anlamamızda önemli bir göstergedir. 5.0 .15 4.8 .14 4.6 .13 4.4 .12 4.2 .11 4.0 .10 3.8 .09 90 92 94 96 98 LNRER 00 02 04 06 KAMU 5.95 .16 5.90 .15 5.85 .14 5.80 .13 5.75 .12 5.70 .11 5.65 .10 5.60 .09 5.55 .08 90 92 94 96 98 LNRGSYIH 00 02 04 KAMU Şekil 15: Reel Döviz Kuru ve Kamu Boyutu 06 134 4.2. Uygulamada Kullanılan Ekonometrik Yönteme İlişkin Teorik Açıklamalar 4.2.1. Birim Kök Kavramı Zaman serilerinde durağanlık kavramı, ortalaması ile varyansı zaman içinde değişmeyen ve iki dönem arasındaki ortak varyansı bu ortak varyansın hesaplandığı döneme değilde yalnızca iki dönem arasındaki uzaklığa bağlı olan olasılıklı bir süreci ifade etmektedir. Başka bir ifade ile, bir zaman serisi durağan ise ortalaması, varyansı ve farklı gecikmelerdeki ortak varyansı zaman içerinde değişmeyecektir (Gujarati, 2001: 713). Durağan bir süreci aşağıdaki şekilde ifade etmek mümkündür. Ortalama=E(Y )=μ t 2 2 Varyans=var(Y - μ) =δ t Kovaryans= χ =E((Y - μ)(Y - μ) k t t-k Duragan ve duragan olmayan seriler arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Duragan serilere yönelik şoklar geçici olacak, yani şokların etkisi kaybolacak ve seri uzun dönem ortalama düzeyine geri dönecektir. Bir başka ifadeyle duragan seriler sabit bir uzun dönem ortalamasi etrafında hareket ederler, zamana bağ1ı olarak değişmeyen sonlu bir varyansa sahiptirler, gecikme sayisi arttikça yok olan korelograma sahiptirler. Duragan olmayan serilerde ise serinin yöneldigi bir uzun dönem ortalaması olmadığı gibi, zamana bağ1ı olarak büyüyen ve sonsuza giden bir varyansa sahiptirler. Ayrıca otokorelasyon grafiklerinde kaybolma görülmez (Enders, 1995: 212). Buradan hareketle birim kök süreci şu şekilde olmaktadır. y t = r y t -1 + u t (20) Böyle bir sürecin durağan olması için sürecinden elde edilmektedir. r = 1 olursa, r < 1 olmalıdır. u t white-noise y t değişkeni birim köke sahiptir. Dolayısıyla durağan değildir. Durağanlığı sağlayabilmek için serilerin farkları, logaritmaları veya logaitmalarının birinci farklarının alındığı farklı yöntemler kullanılmaktadır. Durağanı olmayan bir seri “d” defa farkı alınarak durağan hale geliyor ise, d.mertebeden entegre I(d) olarak tanımlanır. Buna göre denklemin her iki tarafından 135 y t - 1 çıkartılırsa, denklemin birinci farkı alınmış olunur. Bu durum aşağıda gösterilmiştir. y t - y t -1 = r y t -1 - y t -1 + u t (21) y t - y t - 1 = (r - 1 ) y t - 1 + u t D y t = g y t -1 + u t eşitlikte g = (r - 1) Yukarıdaki Dolayısıyla D y (22) t ve D fark işlemcisini göstermektedir. = y t - y t - 1 iki dönem arasındaki farkı ortaya koymaktadır. Farkı alınmış serinin durağan olması için g < 0 olması gerekmektedir (Maddala, 1992: 581–583; Gujarati, 2001: 718–719; Greene, 2003: 609). 4.2.1.1. Klasik Birim Kök Testleri Vektör otoregresif model (VAR) ve kısıtlanmış biçimi olan hata düzeltme modellerine (VECM) dayalı ekonometrik analizlerde, değişkenlere birim kök testlerinin uygulaması ilk ve zorunlu temel aşamadır. Modelde kullanılan değişkenlere ilişkin birim kökün tespitinde, öncelikle Dickey-Fuller (1979, 1981) birim kök testi uygulanmaktadır. ADF (Genişletilmiş Dickey-Fuller) birim kök testi için regresyonlar aşağıdaki gibidir. m D y t = g y t -1 + å b i D y t - i +1 + e t (23) i= 2 m Dy t = a 0 + g y t -1 + å b i D y t - i +1 + e t i= 2 Dyt = a 0 + g y t -1 + b t + m å i= 2 b i D y t - i +1 + e t (24) (25) 136 Yukarıdaki denklemlerin tahmini ile y t değişkeni için birim kökünün varlığı test edilmektedir. Denklem 23’de sabit ve trendin olmadığı durum için birim kökün olup olmadığı test edilmektedir. Denklem 24’de ise y t değişkeninin ortalama etrafında durağan olduğu alternatifine karşın birim kökü olduğu temel hipotezi test edilmektedir. Denklem 25’deki t deterministik trendi göstermektedir. Gecikmeli fark terimleri, hata teriminin otokorelasyonsuz olmasını sağlamak amacıyla, modele dahil edilmektedir. Denklem 25’de de Yt değişkeninin trend durağan olduğu alternatifine karşı birim kökü olduğu temel hipotezi test edilmektedir. Buna göre: H 0 :g = 0 H 1 : g á0 γ tahmini sıfırdan farklı değilse, birim kök temel hipotezi reddedilemez. γ < 0 ise, Yt değişkenin trend durağan veya ortalama durağan alternatif hipotezleri kabul edilecektir. ADF testinde otokorelasyonu gidermek için kullanılan gecikmeli fark terimlerinin sayısı belirlenirken dikkatli olunmalıdır. Burada temel düşünce hata terimleri arasındaki otokorelasyonu ortadan kaldıracak kadar terimi modele dahil etmektir (Gujarati, 2001: 720). Uygun gecikme mertebesinin tespiti için çok fazla yöntem olmasına rağmen en yaygın kullanılanları AIC (Akaike Bilgi Kriteri) ve SC (Schwarz Kriteri) kriterleridir. Uygun gecikme sayısının belirlenebilmesi için bu kriterlerin minumum değerlere sahip olması gerekmektedir. Bu yöntemlerin haricinde t ve F testleri de gecikme uzunluğunun tespitinde kullanılabilmektedir. Örneğin üçer aylık veriler için 3 yıllık (12 gecikme) bir gecikme uzunluğundan başlanarak, t ve F istatistikleri için anlamlılık testleri yapılır. Anlamsız bulundukça gecikme sayıları azaltılarak, anlamlı gecikme sayısı tespit edilebilir (Enders, 1995: 227). ADF’ye alternatif olan diğer bir test de Phillips-Perron (1988) tarafından geliştirilen “Phillips-Peron” (PP) birim kök testidir. PP testi bir zaman serisindeki daha 137 yüksek dereceden bir seri korelasyonun varlığını belirlemek için önerilmektedir. PP testi, aşağıdaki regresyonun hesaplanmasıyla yapılmaktadır (Şimşek, 2003; 47): DYt = a + cYt -1 + d1DYt -1 + d 2 DYt - 2 + ........ + d p -1 DYt - p -1 + e t (26) DYt ; Y serisinin ilk farkını, a, c, d1 , d 2 ,......d p -1 ; katsayıları, t; zamanı, p; gecikme sayısını ve e t ; hata terimini göstermektedir. Sıfır hipotezi (H 0 : c = 0) , serinin durağan olmadığını gösterirken, buna karşılık alternatif hipotez (H1 : c ¹ 0) , serinin durağan olduğunu ifade etmektedir. PP testi, hata terimindeki herhangi bir seri korelasyonu belirlemek için “c” katsayısının t istatistiğine parametrik olmayan bir düzeltme yapmaktadır. 4.2.2. Eş-Bütünleşme Yöntemi Eş-bütünleşme kavramı ekonomide uzun dönemli bir ilşkinin varlığını saptamada kullanılmaktadır. Sistemi etkileyen dışsal şoklara rağmen değişkenler arasında uzun dönemde bir denge ilişkisinin olması mümkündür. Burada dikkat edilmesi gereken husus eş-bütünleşme ilişkisi aranan değişkenlerin aynı dereceden bütünleşik olmasıdır. Seriler arasındaki eş bütünleşme ilişkisini belirlemede yaygın olarak Engle ve Granger, Johansen ve Juselius tarafından önerilen yöntemler kullanılmaktadır. Engle ve Granger eş-bütünleşme yönteminde, ilk olarak, ilgili değişkenler birim kök testleri sonucunda aynı mertebeden I(d) (özellikle birinci mertebeden I(1)) integre ise değişkenler arasında uzun dönem ilişkisini araştırmak için Engle-Granger eşbütünleşme testi uygulanabilir. Engle-Granger (1987) iki aşamalı sürecinde ilk olarak 27 no’lu eşitliğe en küçük kareler yöntemi uygulanır. y t = bxt + u t (27) 138 ut uzun dönem dengesinden sapmaları ifade etmektedir. En küçük kareler yöntemini tahmin ederek değişkenler arasındaki uzun dönem dengesinin tutarlı bir tahminine ulaşmak mümküdür. Sonraki aşamada kalıntılara birim kök testi uygulanır. Sonuçta durağan çıkarsa eş-bütünleşmeden söz edilir (Harris ve Sollis, 2003: 79). Değişkenlerin eş-bütünleşmeye sahip olması uzun dönem ilişkisindeki hata terimlerinin gittikçe büyümesini önleyen bir uyarlama sürecinin olduğuna işaret etmektedir. Engle-Granger (1987) eş-bütünleşmeye sahip olan değişkenlerin hata düzeltme mekanizmasına (ECM) sahip olacaklarını belirtmişlerdir. Bu durumun tersi de doğrudur, yani ECM’nin işleyebilmesi için eş-bütünleşme gerekli bir koşuldur (Charemza ve Derek, 1997: 131). Eş-bütünleşme ilişkisine ulaşıldıktan sonraki aşamada hata düzeltme mekanizmasına sahip kısa dönem dinamik model tahmin edilmektedir. Dy t = a 1 Dx t + a 2 ( y t -1 - b 1 x t -1 ) + e t (28) e t hata terimini ifade etmektedir. Burada a 2 katsayısı istatistiksel olarak anlamlı ve negatif işaretli olmalıdır. Başka bir ifade ile -1 < a 2 < 0 koşulunu sağlamalıdır. a 2 ’ye ait bu koşulun sağlanması ilk aşamadaki eş-bütünleşme test sonuçlarının doğrulanması anlamına gelmektedir. a 2 > -1 olursa hata düzeltme mekanizmasının işlemediği, yani denge değerine dönülmediği, hatta dengeden daha da uzaklaşıldığı anlamına gelmektedir (Charemza ve Derek, 1997: 132–133). Eş-bütünleşme analizlerinde Johansen (1988, 1991) yöntemi ekonomik zaman serileri arasındaki uzun dönem ilişkileri ortaya koyarken, vektör otoregresyonları (VAR) temel alır. VAR modelinde değişkenlerin tamamı içsel olarak alınmaktadır. Genel anlamda VAR modeli aşağıdaki gibi oluşturulmaktadır. z t = A1 z t -1 + ......... + Ak z t - k + u t (å) u t » IN 0, (29) 139 z t : (n ´ 1) boyutlu değişkenlere ait vektörü, Ai : (n ´ n ) boyutlu parametre matrisini ifade etmektedir. Sims (1980) tarafından savunulan bu çeşit bir VAR modeli içsel değişkenler arasındaki dinamik ilişkileri tahmin etmede kullanılan bir modeldir. Bu yöntemde serilerin durağan hale getirilmesi gerekmektedir. Durağan seriler eşbütünleşik olurlarsa bu dönüşüm sonucunda eş-bütünleşik kalıntılar dışlanacağı için tanımlama hatası ortaya çıkacaktır. Bu sorunu giderilebilmesi için eşitlik (29)’daki VAR süreci birinci farkları kullanılarak aşağıdaki ECM (hata düzeltme modeli) biçiminde yeniden aşağıdaki gibi yazılabilir. Dz t = G1 Dz t -1 + ......... + Gk -1 Dz t - k +1 + P z t - k + u t Yukarıdaki 46 no’lu eşitlikte yer alan (30) katyasıların açılımları G1 = -(I - A1 - ) - ......... Ai , i = 1,......., k - 1 ve P = -(I - A1 - ........ - Ak ) ’yi ifade etmektedir. z t ’deki değişimler hem kısa hem de uzun dönem hata düzeltmelerini içermektedir (Harris ve Sollis, 2003: 110). P matrisi değişkenler arasındaki uzun ' dönem bilgiyi içermektedir ve P = ab olarak tanımlanmaktadır (Enders, 1995: 394). a ayarlama hızı katsayısı ve kointegre edici vektörü göstermektedir. P matrisinin rankı 0 < rank(P) = r < m olduğunda değişkenler arasında bir uzun dönem ilişkisinden bahsedilebilir (Thornton, 1998: 514). Yukarıda eşitlik (30)’da verilen modelde gecikme uzunluğu (k)’nın doğru bir şekilde belirlenmesi oldukça önemlidir. VAR modelindeki gecikme uzunluğunun (k) belirlenmesi için kullanılan en yaygın testler; Akaike bilgi kriteri (AIC), Schwarz bilgi kriteri (SIC)’dir (Bahmani-Oskooee ve Techaratanachi, 2001: 143). Engle-Granger yöntemi ikiden fazla değişken içeren modeller için tercih edilmemektedir. Çünkü değişken sayısı üç veya daha fazla olduğu zaman birden fazla eş bütünleşme ilişkisi olabilir. Bu durumda Engle-Granger yöntemi ile bunları ayrıştırmak mümkün değildir. Ayrıca, kullanılan iki aşamalı yöntem hata yapma riskini de arttırmaktadır. Bu nedenlerden dolayı bu çalışmada tüm modeller için birden fazla değişken kullanıldığından dolayı eş-bütünleşme analizleri için Johansen ve Juselius tarafından geliştirilen yöntem kullanılacaktır. 140 Johansen ve Juselius (1990) tarafından geliştirilen ve kendi isimleri ile anılan yöntem, en çok olabilirlik yöntemini kullanarak Engle-Granger yönteminin yukarıda belirtilen eksiklerini gidermektedir. Bu test tekniğine göre maksimum öz değer istatistiği ve/veya iz istatistiği (trace statistics) değerleri olarak eş bütünleşim vektör ya da vektörlerin önemli olduğunu gösteriyorsa, seriler arasında uzun dönemli durağan bir ilişki olduğu kabul edilir. Hesaplamanın iz istatistiği ve maksimum öz değer istatistiği sonuçları tablo kritik değerleri ile karşılaştırılır. Elde edilen değerler tablo değerlerinden büyük olduğunda, seriler arasında uzun dönemli bir ilişki olduğu kabul edilir. İz ve maksimum özdeğer istatistikleri aynı zamanda eş bütünleşik vektör sayısının bulunmasında da kullanılmaktadır. Enders (1995: 359)’e göre Johansen yönteminde en genel kullanılan şekliyle eş bütünleşme ilişkisine sokulacak değişkenlerin aynı dereceden bütünleşik olması gerekmektedir. Başka bir ifade ile değişkenler I(d) olmalıdır. Eğer değişkenler farklı derecelerden bütünleşikler ise aralarında eş bütünleşme ilişkisi olamayacağını ifade etmektedir. Bununla birlikte, Burke ve Hunter (2005: 106) sistemde en az iki değişken I(1) olduğu zaman, Johansen yönteminde farklı dereceden bütünleşik I(0) ve I(1) gibi değişkenlerin birlikte kullanılabileceğine vurgu yapmaktadırlar. Aynı duruma Lütkepohl (2005:246) ve Flores ve Szafarz (1996) I(0) ve I(1) gibi faklı dereceden bütünleşik serilerin eş bütünleşik olabileceklerine vurgu yapmaktadırlar. Sonuç olarak I(0) ve I(1) gibi farklı dereceden bütünleşik olan değişkenlerin aynı eş bütünleşme sürecinde yer alması mümkündür. 4.2.3. Hata Düzeltme Modeli Eş-bütünleşik değişkenlerin göze çarpan bir prensibi zaman içerisinde uzun dönem dengesinde sapmalar meydana gelmesidir. Model uzun dönem dengesine tekrar ulaşabilmesi için değişkenlerden bazılarının bunu sağlayacak durumda olması gerekmektedir. Hata düzeltme modelinde sistemdeki değişkenlerin kısa dönem dinamikleri dengedeki sapmadan etkilenmektedir. Hata düzeltme modeli denklemi değişkenlerin birinci farklarının yanında eş-bütünleşme regresyonunun bir dönem gecikmeli hatalarını da içermektedir. Hata düzeltme modelinin kullanılmasının avantajlarından birisi kısa ve uzun dönemli nedensellikleri ortaya koyması ve değişkenler arasındaki dengesizliğin belirlenerek düzletilmesini sağlamaktadır (Enders, 141 1995: 365–366). Yani uzun dönem bilgi kaybolmamaktadır. Diğer bir avantajı ise bağımlı ve açıklayıcı değişkenler arasında ortaya çıkabilecek sahte korelasyondan kaçınma imkanı vermesidir (Vamvoukas, 1998: 378). Dolayısıyla uzun dönem dengesi söz konusuyken, hata düzeltme modelinin dengeli bir dinamik spesifikasyonu aşağıdaki gibi yazılabilir. DYt = a DX t 0 + = b0 + n åa i =1 n å i =1 1i D Yt-i + b 1i D Y t - i + n åa i =1 n å i =1 b 2i DX t-i + l 1 EC 2i DX t-i + l 2 EC t -1 t -1 + e 1t (31) + e (32) 2t Burada ECTt-1 hata düzeltme terimini ve l1 ile l2 ayarlama hızını gösteren katsayılardır. (32) nolu eşitlik, Y’deki değişmeyi X’teki değişmeye ve bir önceki önemin dengeleme hatasına bağlamaktadır. Buna göre ΔX, ΔY’deki kısa dönem sapmaların etkisini yakalarken, ECt-1 eş-bütünleşme denkleminden elde edilen hata terimlerinin bir gecikmeli değerini göstermekte ve hata düzeltme parametresi olarak adlandırılmaktadır. Hata düzeltme parametresi, model dinamiğini dengede tutmaya yarar ve değişkenleri uzun dönem denge değerine doğru yakınlaşmaya zorlar. Hata düzeltme parametresinin katsayısının (λ) istatistiksel açıdan anlamlı çıkması, sapmanın varlığını gösterir. Katsayının büyüklüğü ise uzun dönem denge değerine doğru yakınlaşma hızının bir göstergesidir. Uygulamada, hata düzeltme parametresinin negatif ve istatistiksel açıdan anlamlı olması beklenir. Bu durumda, değişkenlerin uzun dönem denge değerine doğru hareketinin olacağı ifade edilmektedir. Denge durumundan kısa dönemli sapmalar hata düzeltme parametresinin katsayısının büyüklüğüne bağlı olarak düzeltilecektir (Gujurati, 2001: 729; Enders, 1995: 367). 4.3. Türkiye Ekonomisinde 1990–2007 Yılları İçin Kur Değişiminin Daraltıcı Etkileri Üzerine Ekonometrik Uygulama Kur değişiminin daraltıcı etkileri ile ilgili literatürde oldukça fazla çalışma bulunmaktadır. Üçüncü bölümde ayrıntılı bir şekilde incelenen bu çalışmalar özellikle Latin Amerika ülkelerine odaklanmışlardır. Çok farklı yöntemler kullanılarak kur değişimlerinin makroekonomik etkileri incelenmiştir. Uluslararası literatürde Türkiye’nin de analizlere dahil edildiği çalışmalar bulunmaktadır. Fakat yurtiçi 142 literatürde Türkiye ile ilgili yapılan çalışmalarda reel döviz kurunun dış ticaret üzerindeki etkilerini inceleyen birçok çalışma yapılmasına rağmen, döviz kurunun reel ve nominal değer kaybının ekonomi üzerindeki etkilerini dikkate alan çok fazla çalışmaya rastlanmamıştır. Türkiye için kur değişimlerinin daraltıcı etkilerini analiz eden Domaç (1997) ve Kandil (2000) dışında bir çalışmaya rastlanmamıştır. Domaç çalışmasında reel döviz kuru, reel petrol fiyatları, reel kamu harcamaları, M2, yurtiçi faiz oranı gibi değişkenlerin oluşturduğu bir model çerçevesinde Türkiye’deki reel devalüasyonların daraltıcı etkiye sahip olup olmadığı incelemiştir. Sonuç olarak devalüasyon daraltıcı etkilerinin Türkiye için geçerli olmadığını bulmuştur. Bu çalışmada Kamin ve Rogers (2000) tarafından geliştirilen modeller test edilecektir. Kamin ve Rogers yaptığı bu çalışma Meksika ekonomisi üzerinedir. Özellikle 1990 sonrası ekonomik gelişmelere baktığımızda Meksika ile Türkiye ekonomisi arasında çok fazla benzerlikler mevcuttur. Hemen hemen aynı dönemlerde benzer nitelikteki krizlere yakalanmışlardır. Bu krizler için IMF tarafından uygulanan ekonomik paketlerde benzer nitelikler arz etmiştir. Gerek ülkeler arasındaki benzerliklerden gerekse de oldukça fazla kapsayıcı olduğundan dolayı, bu çalışmada da Kamin ve Rogers (2000) çalışması referans alınarak 1990–2007 dönemi Türkiye ekonomisi için analiz edilmiştir. Çalışmada bir temel model etrafında altı farklı model tahmin edilmektedir. Bu çalışmada yazarlar ekonominin neredeyse tamamını kapsayacak şekilde modeli genişletmişlerdir. Oldukça kapsayıcı nitelik arzeden bu modeller aşağıdaki Tablo 10’da sunulmuştur. 4.3.1 Uygulamada Kullanılan Modeller Kamin ve Rogers (2000) Meksika üzerine yaptığı çalışmasında reel döviz kurunun çıktıyı etkileyen kanalları belirlemek için VAR modelini kullanmıştır. Burada temel model dört anahtar değişkenden oluşmaktadır. Bunlardan üç tanesi içsel değişken özelliğinde olan toplam çıktı, reel döviz kuru, enflasyon ve diğer bir tanesi de dışsal değişken olan yabancı faiz oranlarıdır. Bu değişkenler aşağıda model 1’de gösterilmiştir. Model 1 temel modeldir. Diğer alternatif 5 model ise Model 1 temel alınarak çıkarılmıştır. 143 Kamin ve Rogers (2000) modelleri iki aşamada tahmin edilmiştir. İlk aşamada, değişkenler sistemdeki tüm değişkenlerin gecikmeleri üzerine tahmin edilmiştir. İkinci aşamada ise, Sims (1980) tarafından kullanılan Cholesky decomposition tekniği ile kalıntıları (residuals) düzleştirmek (orthogonalize etmek) için kullanılmıştır. Tablo 10: Kamin ve Rogers (2000) Modeli MODEL: DEĞİŞKENLER Model 1: Faiz Oranı, Reel Döviz Kuru, Yurtiçi Fiyat Düzeyi, Reel GSYİH Model 2: Faiz Oranı, Kamu Boyutu (Government Size), Reel Döviz Kuru, Yurtiçi Fiyat Düzeyi, Reel GSYİH Model 3: Faiz Oranı, Reel Döviz Kuru, Reel M2, Yurtiçi Fiyat Düzeyi, Reel GSYİH Model 4: Faiz Oranı, Sermaye Hesabı, Reel Döviz Kuru, Yurtiçi Fiyat Düzeyi, Reel GSYİH Model 5: Sermaye Hesabı, Kamu Boyutu, Reel Döviz Kuru, Yurtiçi Fiyat Düzeyi, Reel GSYİH Model 6: Petrol Fiyatları, Sermaye Hesabı, Reel Döviz Kuru, Yurtiçi Fiyat Düzeyi, Reel GSYİH Model 1: lnRGSYİH=f(lnCPI, lnRER, USF) CPI=yurtiçi fiyat düzeyi RER= reel döviz kuru USF= ABD faiz oranı ln RGSYİH = a 1 ln CPI + a 2 ln RER + a 3USF (33) a 1 < 0, a 2 > 0, a 3 < 0 Model 2 lnRGSYİH=f(lnCPI, lnRER, KAMU, USF) CPI=yurtiçi fiyat düzeyi RER= reel döviz kuru KAMU=Kamu boyutu USF= ABD faiz oranı ln RGSYİH = a 4 ln CPI + a 5 ln RER + a 6 KAMU + a 7USF a 4 < 0, a 5 > 0, a 6 > 0, a 7 < 0 (34) 144 Model 3: lnRGSYİH: f(lnCPI, lnRM2, lnRER, USF) CPI=yurtiçi fiyat düzeyi lnRM2= reel para arzı RER= reel döviz kuru USF= ABD faiz oranı ln RGSYİH = a 8 ln CPI + a 9 ln RM 2 + a 10 ln RER + a 11USF (35) a 8 < 0, a 9 > 0, a 10 > 0, a 11 < 0 Model 4: lnRGSYİH=f(lnCPI, lnRER, KA, USF) CPI=yurtiçi fiyat düzeyi RER= reel döviz kuru KA= sermaye hesabı USF= ABD faiz oranı ln RGSYİH = a 12 ln CPI + a 13 ln RER + a 14 KA + a 15USF (36) a 12 < 0, a 13 > 0, a 14 > 0, a 15 < 0 Model 5: lnRGSYİH=f(lnCPI, lnRER, KAMU, KA) CPI=yurtiçi fiyat düzeyi RER= reel döviz kuru KAMU= kamu boyutu USF= ABD faiz oranı ln RGSYİH = a 16 ln CPI + a 17 ln RER + a 18 KAMU + a 19 KA (37) a 16 < 0, a 17 > 0, a 18 > 0, a 19 < 0 Model 6: lnRGSYİH=f(lnCPI, lnRER, KA, lnPF) CPI=yurtiçi fiyat düzeyi RER= reel döviz kuru KA=sermaye hesabı lnPF= petrol fiyatları ln RGSYİH = a 20 ln CPI + a 21 ln RER + a 22 KA + a 23 ln PF a 20 < 0, a 21 > 0, a 22 > 0, a 23 < 0 (38) 145 Bu çalışmada kullanılan veriler IMF’nin uluslararası finansal verileri yayınladığı resmi sitesinden olan IFS (International Financial Statistics)’den ve TCMB EVDS13’den elde edilmiştir. Çalışmada üçer aylık veriler kullanılmıştır. Bu çalışmada tahmin edilecek olan altı modele ait değişkenler aşağıdaki tabloda ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır. Değişkenlerin isimlerinin başındaki “ln” harfi, o değişkenin logaritmasının alındığını ifade etmektedir. Değişkenlerden GSYİH, CPI ve M2 mevsimsellikten arındırılmıştır. Ayrıca modellerde kullanılan bütün seriler TL cinsinden alınmıştır. Bu uygulama sürecinde yapılan tahminler için Eviews 6.0 paket programı kullanılmıştır. Ayrıca J-Multi 4.06 paket programından da yararlanılmıştır. Tablo 11: Modellerde Kullanılan Değişkenler lnRGSYİH: mevsimsellikten arındırılmıştır. lnCPI: Türkiye’nin tüketici fiyat endeksi (2000Q3=100) lnRER: NER*(ABD tüfe/ Türkiye tüfe) (2000Q3:100) USF: ABD hazine kâğıtları faiz oranları (üçer aylık) lnNER: Nominal döviz kuru lnRM2: reelleştirilmiş ve mevsimsellikten arındırılmış KA: Finansal hesap / GSYİH lnPF: Petrol fiyatları KAMU: kamunun boyutunu ifade etmektedir (Kamu Harcamaları/GSYİH) 4.3.2 Modellerin Çıkarımı Yukarıda tablo halinde gösterilen değişkenlerden oluşan Kamin ve Rogers (2000) modellerinin çıkarımı aşağıda sunulmuştur. Bu çerçevede ilgili modeller ise şu şekildedir. Eşitlik (39) toplam GSYİH (Y)’yı, yurtiçi talep (DD) ve net ihracat (NX) olarak ikiye bölmektedir. Y = DD + NX 13 Türkiye Cumhuryeti Merkez Bankası, Elektronik Veri Dağıtım Sistemi (39) 146 Eşitlik (40) net ihracatı tanımlamaktadır ve net ihracat reel döviz kuru ile pozitif ilişkilidir. Çıktıdaki (Y) artış ithalat talebini arttırır ve bu yüzden net ihracat düşer. NX = a 21 RER - a 22 Y (40) Eşitlik 41’de yurtiçi talebi etkileyen faktörler verilmiştir: reel faiz oranı r, mali açık FISCDEF, reel banka kredi stoku RCREDIT, nominal faiz oranı i, enflasyon oranı ∏, reel döviz kuru RER, ve reel ücret RW’dir. Reel döviz kurunun net ihracat üzerindeki geleneksel pozitif etkisi eşitlik 40 verilmiştir, toplam talep üzerinde herhangi ek etkinin negatif olduğu varsayılmıştır. DD = - a 31 r + a 32 FISCDEF + a 33 RCREDIT - a 34 i - a 35 P - a 36 RER + a 37 RW (41) Eşitlik 42 bankaların kredi arzı reel yurtiçi para RM ve yurtdışından borçlanma, net sermaye girişleriyle temsil edilen bankaların fonlarının temel kaynağı ile ilgilidir. RCREDIT = a 41 RM + a 41 KA (42) Eşitlik 43 ise, standart para talebini ifade etmektedir. RM = a 51Y - a 52 i (43) (i) Nominal faiz oranı enflasyon oranı, çıktı ve sermaye giriş düzeyine dayalı olan, merkez bankasının reaksiyon fonksiyonu tarafından belirlenir. i = a 61 P + a 62 Y - a 63 KA (44) Enflasyon oranı reel döviz kuru, çıktı ve nominal döviz kuru değer kaybı ( E ' ) oranı tarafından belirlenmektedir. P = a 71 RER + a 72 Y + a 73 E ' (45) 147 net sermaye girişleri KA faiz paritesi koşulunun standart unsurları tarafından belirlenmektedir. İUS ulusal ekonomiye US faiz oranının ya da yabancı ülkenin faiz oranın etkisini temsil etmektedir. KA = a 81 i - a 82 E ' - a 83 i US (46) Hükümet reel döviz kuru hedeflemesini ilk olarak ayarladığını, sonrada bu hedeflemeyi tutturabilmek amacıyla yurtiçi ve yurtdışı enflasyon oranına karşılık nominal döviz kurunu ayarlar. E ' = a 91 P - a 92 P US + a 93 RER (47) Hükümet ödemeler dengesi baskısına karşılık reel döviz kurunu ayarlar. Bu yüzden, net ihracattaki ya da net sermaye girişlerindeki gelişme reel döviz kurunun değer kazanmasına neden olur. Çünkü net reel ihracat ticaret hadleri tarafından etkilenmemekte, petrol fiyatları dahil edilmektedir. RER = - a10 ,1 NX - a10, 2 KA - a10 ,3 p oil (48) Faiz dışı mali açık daha yüksek vergi gelirlerini yansıtan çıktıdaki artışa karşılık düşer. Net sermaye girişlerindeki yükselişin mali açığı arttırdığı varsayılır, çünkü net sermaye girişlerindeki artış hükümete hem yurtdışından daha fazla borçlanmaya hem de daha az kemer sıkıcı politikalara izin vermektedir. Petrol fiyatlarındaki artış, mali gelirlerin temel bir kaynağıdır ve açığı azaltır. FISCDEF = - a11,1Y + a11, 2 KA - a11,3 P - a11, 4 p oil (49) Reel ücret düzeyi RW çıktıyla pozitif ilişkilidir ama daraltıcı devalüasyon teorilerine göre en azından kısa dönemde enflasyon oranı ile negatif ilişkilidir. RW = a12,1Y - a12 , 2 P (50) 148 Temel Model: Yukarıda tasvir edilen modellerde amaç devalüasyonun çıktı üzerindeki etkisini analiz etmektir. Literatürde döviz kuru ve çıktı arasındaki nedensellik ile ilgili önemli olan tüm kanalları birleştirmektedir. Temel modelde en önemli dört değişken bulunmaktadır. Bunlar üç tanesi içsel çıktı, reel döviz kuru ve enflasyon ve diğeri dışsal yabancı faiz oranıdır. Bu temel model iki yoldan kullanılmıştır. İlki, çıktı ve döviz kuru arasındaki ilişki tahmin edilmiştir. İkincisi, temel modele bir veya iki değişken ekleyerek yeniden tahmin edilmiştir. Bu şekilde modelin sağlamlığı ve döviz kuru ile çıktı arasındaki nedensellik kanalları belirlenmiştir. Y = - d11 P + d 12 RER - d 13 i US (51) P = d 21 RER + d 22 Y (52) RER = d 31 i US + d 32 P + d 33Y (53) (51), (52) ve (53) modellerinin değişik biçimleri yukarıda Tablo 10’da verilen 6 model çerçevesinde ifade edilmiştir. Bu Kamin ve Rogers (2000) Meksika üzerine yaptığı çalışmasında uygulamış oldukları modeldir. Bu çalışmanın sonucunda reel devalüasyonların yüksek enflasyon ve ekonomik aktivitedeki daralmaya izin verdiğini bulmuşlardır. Bu çalışmada da Türkiye ekonomisi için döviz kurundaki değişimin ekonomi üzerindeki daraltıcı etkilerinin olup olmadığı test edilecektir. Bu çalışmada takip edilecek olan metodolojiyi şu şekilde özetlemek mümkündür. Öncelikle değişkenlere ait durağanlık analizleri yapılacaktır. Elde edilecek sonuçlara göre, eğer modelde yer alan değişkenler durağan değillerse yani, birim kök içeriyorlarsa Johansen eş-bütünleşme yöntemi kullanılarak uzun dönemli ilişki aranacaktır. Eğer uzun dönemli bir ilişki bulunursa, uzun dönem dengesinden sapmalar analiz edilecektir. Bu bağlamda kısa dönem ilişkiler tespit edilecektir. Bu çerçevede vektör hata düzeltme modeli tahmin edilecektir. Bunları takiben kısa dönemli politika şoklarının sonuçlarını tespit edebilmek amacıyla etki-tepki fonksiyonları ve son olarak da değişkenlerin bileşenlerinin ayrıştırılabilmesi için varyans ayrıştırma analizleri yapılacaktır. 149 4.4 Birim Kök Test Sonuçları Durağan ve durağan olamayan zaman serileri ile çalışmak istenirse, sahte regresyon sorununda kaçınabilmek amacıyla serilerde birim kök olup olmadığının test edilmesi gerekmektedir. Seriler birim kök içeriyorsa durağan değildir. Durağan olmayan zaman serileri eş-bütünleşme ilişkisine sahip değillerse, bu değişkenler arasında anlamlı bir ekonomik ilişkinin varlığından bahsetmek yanlış olacaktır (Harris ve Sollis, 2003: 41). Literatürde birim kökün varlığını test eden oldukça fazla yöntem bulunmaktadır. Bu çalışmada en çok kullanılan ADF (Augmented Dickey-Fuller) ve PP (PhillipsPerron) yöntemlerinden yararlanılacaktır. Serilerin durağanlık sınaması için yararlanılan Augmented Dickey-Fuller (ADF) ve Philliphs-Perron (PP) testinde sabitsiz, sabitli ve trendli bir süreç izlenir. Buna göre seri trendli bir süreçte durağan hale gelmişse, diğer süreçler izlenmeksizin bu değer esas alınır. Seri durağan hale gelmemişse, bu kez sabitli; bu noktada da durağanlık sağlanamamışsa, sabitsiz sınama yapılır ve bu süreç sonucunda seriyi durağan hale getiren değer baz alınır (Enders,1995:256–259). Buna göre aşağıda bu çalışmada kullanılan değişkenlere ait ADF ve PP testleri tablolar halinde gösterilmiştir. KAMU büyüklüğü değişkeni düzeyde trend anlamsızdır. Dolayısıyla bu değişken birinci farkında durağan hale gelmektedir. USF ve KA değişkenleri düzeyde durağandır, başka bir ifade ile I(0)’dır. Diğer tüm değişkenler düzeyde birim kök içerirken, birinci farkları alındıklarında durağan hale gelmektedirler. Dickey-Fuller testlerini destekleyen dağılım teorisi hataların istatistiksel olarak bağımsız ve sabit bir varyansa sahip olduğunu varsaymaktadır. Dickey-Fuller testine dayanmakta olan Philips-Perron yaklaşımı ise hataların dağılımları ile ilgili bu varsayımların gevşetilmesine izin vermektedir. Başka bir ifade ile bu testin istatistikleri hata sürecinin daha az kısıtlayıcı doğasını dikkate alacak bir şekilde değiştirilmiş Dickey-Fuller istatistiklerini işaret etmektedir (Enders, 1995: 239). 150 Tablo 12: ADF Birim Kök Test Sonuçları Değişkenler Düzey Sabit ve trend Sabit Birinci Fark Sonuç lnRGSYİH 0.946188 (0) 2.318366 (0) -7.815737 (0)* I(1) lnRER -1.118020 (0) -0.430255 (0) -6.687938 (0)* I(1) lnNER 1.691909 (0)c -3.995852 (0) -3.757262 (0)* I(1) lnCPI 3.493387 (0) -2.72495 (2) -5.500473 (0)* I(1) lnRM2 -2.236203 (0) 0.887089 (0) -8.302534 (0)* I(1) -3.021694 (1)** -3.447042 (0)* I(0) I(1) d USF -3.218144 (1) KAMU -3.629636 (0)d -2.098307 (1) KA -8.373435 (0) -8.419533 (0)* lnPF -2.154122 (0) -0.910540 (0) -12.02729 (0)* I(0) -8.290383 (0)* I(1) *%1 düzeyinde anlamlı **%5 düzeyinde anlamlı c trend anlamlı d trend anlamsız ADF testine ilave olarak, Philips-Perron yaklaşımına göre de durağanlık analizleri yapılmıştır. Philips-Perron yaklaşımına ait birim kök test sonuçları aşağıdaki tabloda verilmiştir. Bu yaklaşıma göre elde edilen sonuçlar, ADF yaklaşımının sonuçlarını desteklemektedir. Buna göre KA değişkeni PP yaklaşımına göre de düzeyde durağan iken, USF değişkeni birinci farkı alındıktan sonra durağan hale gelmektedir. Diğer tüm değişkenler ADF testinde elde edilen sonuçlar ile paralellik arz etmektedir. Başka bir ifade ile KA değişkeni hariç tüm değişkenler I(1)’dir, yani birinci dereceden bütünleşiklerdir. 151 Tablo 13: Philips-Perron Birim Kök Test Sonuçları Değişken Düzey Sabit ve trend Sabit Birinci Fark Sonuç lnRGSYİH -2.418520 (1) -0.948677 (2) -7.819318* I(1) lnRER -0.970104 (6) -0.433861 (5) -6.493185 (10)* I(1) lnNER 1.437744(1)c -3.237195(3) -3.512506 (2)* I(1) lnCPI 2.235332 (5) 1.714387 (6) -5.658655 (4)* I(1) lnRM2 -2.162431 (4) 1.083815 (4) -8.304312 (2)* I(1) USF -2.322959 (5) -2.466360 (5) -3.590114 (4)* I(1) KAMU -3.697313 (5)d -2.538958 (5) -12.18663 (3)* I(1) KA -8.373435 (1)* -8.419528 (1) lnPF -2.076176 (2) -0.774243 (2) I(0) -8.290383* I(1) *%1 düzeyinde anlamlı **%5 düzeyinde anlamlı c trend anlamlı d trend anlamsız 4.5. Model 1 Modeldeki değişkenler lnRER, lnNER, lnRGSYİH, lnCPI ve US faiz oranından oluşmaktadır. Bu değişkenlerden sadece USF değişkeni ADF’ye göre I(0) iken PP’ye göre I(1)’dir. Dolayısıyla PP birim kök testini baz aldığımızda, değişkenlerin hepsi birinci dereceden bütünleşiktir. Yani değişkenlerin hepsi I(1)’dir. Model iki farklı biçimde tahmin edilmiştir. Bu iki model arasındaki fark, Model 1.1 de reel döviz kuru, Model 1.2’de de nominal döviz kuru değişkenleri kullanılarak analiz edilmiştir. Bu modeller de yer alan değişkenler aşağıdaki tabloda gösterilmektedir. Model 1.1 f(lnRGSYİH, lnCPI, lnRER ve USF) Model 1.2 f(lnRGSYİH, lnCPI, lnNER ve USF) Modellerde gecikme uzunlukları AIC ve SC kriterlerine göre belirlenmiştir. Bununla birlikte AIC ve SC’ye göre belirlenen gecikme uzunluklarında otokorelasyon ve değişen varyans sorunu tespit edildiğinde ise en genelden başlanarak gecikme uzunlukları tespit edilmiştir. Bu doğrultu da her iki model de VAR (3) modeli ile tahmin edilmiştir. Bu modellerin kalıntıları ile ilgili yapılan otokorelason ve white değişen 152 varyans test (Ek1) sonuçlarına göre H0 boş hipotezleri kabul edilmektedir. Dolayısıyla otokorelasyon ve değişen varyans sorunu bulunmamakta ve ayrıca kalıntıların normal dağılıma sahip olduğunu varsayan H0 boş hipotezleri kabul edilmektedir. Başka bir ifade ile kalıntılar normal dağılım göstermektedirler. Bu nedenle en uygun gecikme uzunluğu VAR (3) olarak tespit edilmiştir. İstikrarlı bir VAR modeli oluşturulduktan sonra üç gecikmeye göre oluşturulan dört değişkenli eş-bütünleşme modeli tahmin edilmiş ve Tablo 14’de sunulan sonuçlara ulaşılmıştır. Bu sonuçlara göre % 5 düzeyinde boş hipotez reddedilmektedir. Yani %5 önem düzeyinde değişkenler arasında en fazla iki tane eş-bütünleşme vektörü tespit edilmiştir. Tablo 14: Model 1.1 Eş Bütünleşme Analizi İz Testi Boş Hipotez İz İstatistiği 0.05 Kritik Değer Prob.** Hiç * 83.62774 47.85613 0.0000 En Fazla 1 * 38.16306 29.79707 0.0043 En Fazla 2 9.999428 15.49471 0.2808 En Fazla 3 1.743431 3.841466 0.1867 Maksimum Özdeğer Testi Boş hipotez Maks Özdeğer İstatistiği 0.05 Kritik Değer Prob.** Hiç * 45.46467 27.58434 0.0001 En Fazla 1 * 28.16363 21.13162 0.0043 En Fazla 2 8.255997 14.26460 0.3533 En Fazla 3 1.743431 3.841466 0.1867 Değişkenler lnRGSYİH, USF, lnRER ve lnCPI. Sıfır hipotezleri es-bütünleşme denklemi hiç yoktur, en fazla bir tane vardır, en fazla iki tane vardır veya en fazla üç tane vardır seklindedir Tablo 15’de reel döviz kuru yerine nominal döviz kurunun analize dahil edildiği model 1.2 için yapılan eş bütünleşme test sonuçları rapor edilmiştir. %1 anlamlılık düzeyinde H0 hipotezi reddedilmektedir. En fazla iki tane eş bütünleşme vektörü vardır. 153 Tablo 15: Model 1.2 Eş Bütünleşme Analizi İz testi İz İstatistiği 0.05 Kritik Değer Prob.** Hiç * 79.72285 47.85613 0.0000 En Fazla 1 * 37.90064 29.79707 0.0047 En Fazla 2 8.976205 15.49471 0.3676 En Fazla 3 0.891803 3.841466 0.3450 Maks Özdeğer İstatistiği 0.05 Kritik Değer Prob.** Hiç * 41.82220 27.58434 0.0004 En Fazla 1 * 28.92444 21.13162 0.0033 En Fazla 2 8.084402 14.26460 0.3702 En Fazla 3 0.891803 3.841466 0.3450 Boş Hipotez Maksimum Özdeğer testi Boş hipotez Model 1.1’de GSYİH’ya göre normalize edilmiş eş-bütünleşme katsayıları ise aşağıdaki gibidir. Buradaki değerler uzun dönem esnekliklerini göstermektedir. Parantez içindeki değerler standart hataları köşeli parantez içerisindeki değerlerde t istatistiklerini ifade etmektedir. Bu modelde reel GSYİH ile yurtiçi fiyat düzeyi arasında doğru yönlü bir ilişki vardır. Yani yurtiçi fiyat düzeyi yükseldiği zaman, uzun dönemde reel GSYİH artış göstermektedir. Tablo 16’daki sonuçlara göre bu çalışmada araştırılan en temel ilişki reel GSYİH ile reel döviz kuru arasındadır. Buna göre uzun dönemde bu iki değişken arasında ters yönlü bir ilişki olduğu gözükmektedir. Bu sonuçlara göre reel döviz kurunda meydana gelen yüzde 1’lik artış reel GSYİH’da 0.73 oranında bir azalışa neden olmaktadır. Başka bir ifade ile reel döviz kurundaki bir değişimin çıktı üzerinde meydana getirdiği etki uzun dönemde negatif yöndedir. Öte yandan yurtiçi fiyat düzeyindeki %1’lik artış reel GSYİH’da %0.063 oranında bir artışa neden olmaktadır. Ayrıca yabancı faiz oranlarındaki %1’lik bir yükseliş yurtiçi çıktı düzeyini 0.02 oranında azaltmaktadır. Engle ve Granger (1987) ve Granger (1988)’e göre, değişkenler arasındaki uzun dönem ilişkiyi gösteren eş-bütünleşme olduğunda, hata düzeltme modelinin “Vector Error Correction Model” (VECM) tanımlanabilmesini sağlamaktadır. Eş bütünleşme 154 ilişkisi ortaya çıkan değişkenler arasında oluşturulan hata düzelteme modeli ile kısa dönemli nedensellik ilişkisi de incelenebilmektedir. Çünkü sistemdeki değişkenlerin kısa dönem dinamikleri dengeden sapmalardan etkilenmektedir. Değişkenler bu sapmaları kısa dönemde hata düzeltme teriminin katsayısının ifade ettiği uyarlama parametreleri nispetinde düzeltmektedir. Buna göre model 1.1 için tahmin edilen hata düzeltme modeli aşağıdaki şekildedir. d (lnRGSYİH n + å b 4 i d (USF i =1 ) = b 0 + å b1i d (ln RGSYİH )t - i + å b 2 i d (ln CPI )t - i + å b 3i d (ln RER )t - i n n n i =1 i =1 i =1 )t - i + l EC t -1 + e i Denklemdeki EC t - n ; hata düzeltme terimini ve n ise gecikme sayısını göstermektedir. l hata düzeltme katsayısını, “d” ifadesi fark terimini ve t ise zamanı ifade etmektedir. e i , otokorelasyonlu olmayan hata terimlerini ifade etmektedir. d (lnRGSYİH) t -i , d (lnRER) t -i , d (USF) t -i , ve d (ln CPI ) t -i kısa dönem dinamiklerini b1i , göstermektedir. b 2i , b 3i ve b 4i katsayıları ise kısa dönem ilişkilerini yansıtmaktadır. Tablo 16: Model 1.1 İçin Normalize Edilmiş Denklem lnRGSYİH lnCPI lnRER USF 1.000000 -0.062618 0.729534 0.023889 (0.00479) (0.07535) (0.00528) [-13.0715] [ 9.68195] [ 4.52161] lnRGSYİH= 0.06 lnCPI – 0.7 lnRER – 0.02 USF Hata Düzeltme Modeli dlnRGSYİH = -0.05 + 0.13d ln RGSYİH t - i + 0.03d ln RGSYİH t - 2 + 0.05d ln RGSYİH t - 3 + 0.08d ln CPI t - i + 0.21d ln CPI t - 2 + 0.25d ln CPI t - 3 + 0.04 d ln RERt -1 + 0.02d ln RERt - 2 - 0.02d ln RERt - 3 + 0.02dUSFt - i - 0.03dUSFt - 2 + 0.01dUSFt - 3 - 0.18 ECt -1 + e i t değerleri; ECt-1:-2.095; dlnRGSYİHt-1:0.83; dlnRGSYİHt-2:0.22; dlnRGSYİHt-3:0.40; dlnCPIt-1:0.52; dlnCPIt-2:1.5; dlnCPIt-3:1.87; dlnRERt-1:0.60; dlnRERt-2:0.42; dlnRERt-3:-0.30; dUSFt-1: 2.2; dUSFt-2: 2.47; dUSFt-3: 1.06; c: -1.9 Model 1.1 için elde edilen hata düzeltme terimi (-1<ECT<0) negatif ve anlamlı olduğu için hata düzeltme mekanizması çalışmaktadır ve bir dönemde meydana gelen 155 dengesizlik sonraki dönemde ya da dönemlerde düzelebilecektir. Dolayısıyla ilgili dönem için GSYİH, CPI ve RER modellerinde uzun dönemde kurulan ilişki tutarlıdır. Bu bulgulara göre, GSYİH’nin gözlenen değeri ile uzun ya da denge değeri arasındaki farkın her üç ayda bir 0.18 kadarının ortadan kalktığını veya düzeldiğini söylemek mümkündür. Başka bir ifade ile GSYİH’de meydana gelen sapma yaklaşık 5 dönemlik (on beş aylık) bir zaman sürecinde yeniden dengeye gelmektedir. Burada bağımlı değişkenin kendi gecikmeli değerleri ve diğer bağımsız değişkenlerin gecikmeli değerleri bağımlı değişkendeki kısa dönem bozucu terimlerin etkisini yakalarken hata düzeltme terimi uzun dönem dengesine doğru olan uyarlamayı yakalamaktadır. Tablo 17’de model 1.2 için elde edilen normalize edilmiş değerler bulunmaktadır. Bu modelden elde edilen uzun dönem katsayılar Model 1.1’den elde edilenler ile tutarlılık göstermektedir. Reel GSYİH ile nominal döviz kuru ve yabancı faiz oranları arasında negatif, yurtiçi fiyat düzeyi ile pozitif yönlü bir ilişki bulunmaktadır. Bu sonuçlara göre nominal döviz kurlarında %1 oranında bir artış olduğu zaman reel GSYİH %0.62 oranında azalmaktadır. Yurtiçi fiyat düzeyindeki %1’lik artış, reel GSYİH’da 0.063’lük bir artışa neden olmaktadır. Ayrıca yabancı faiz oranlarındaki %1’lik bir yükseliş, yurtiçi çıktı düzeyini 0.02 oranında azaltmaktadır. Sonuç olarak, uzun dönemde nominal kur değişimlerinin çıktı üzerinde daraltıcı etkileri bulunmaktadır. Model 1.2 için tahmin edilen hata düzeltme modeli şağıdaki eşitlikteki gibi tahmin edilmiştir. d (lnRGSYİH n + å b 4 i d (USF i =1 ) = b 0 + å b 1i d (ln RGSYİH )t - i + å b 2i d (ln CPI )t - i + å b 3i d (ln NER )t - i n n n i =1 i =1 i =1 )t - i + l EC t -1 + e i 156 Tablo 17: Model 1.2 İçin Normalize Edilmiş Denklem lnRGSYİH lnCPI lnNER USF 1.000000 -0.651835 0.621493 0.023858 (0.06997) (0.06996) (0.00560) [-9.31586] [-9.31586] [ 4.25926] lnRGSYİH = 0.65 lnCPI – 0.6 lnNER – 0.02 USF Hata Düzeltme Modeli dlnRGSYİH = -0.06 + 0.15d ln RGSYİHt -i + 0.04d ln RGSYİHt - 2 + 0.07 ln LRGSYİHt -3 + 0.04d ln CPIt -i + 0.26d ln CPIt - 2 + 0.32d ln CPIt -3 + 0.06d ln NERt -1 + 0.01d ln NERt - 2 - 0.03d ln NERt -3 + 0.02dUSFt - i - 0.03dUSFt - 2 + 0.01dUSFt -3 + -0.22ECt -1 + e i t değerleri; ECt-1:-2.65; dlnRGSYİHt-1:0.97; dlnRGSYİHt-2:0.30; dlnRGSYİHt-3:0.51; dlnCPIt-1:0.24; dlnCPIt-2:1.67; dlnCPIt-3:0.15; dlnNERt-1:0.84; dlnNERt-2:0.12; dlnNERt-3:-0.63; dUSFt-1: 2.12; dUSFt-2: -2.48; dUSFt-3: 1.20; c: -2.44 Tablo 17’de gösterilen Model 1.2 için elde edilen hata düzeltme terimi negatif ve anlamlıdır. Bu nedenle hata düzeltme mekanizması çalışmaktadır ve bir dönemde meydana gelen dengesizlik sonraki dönemlerde düzelebilecektir. Dolayısıyla ilgili dönem için GSYİH, CPI ve NER modellerinde uzun dönemde kurulan ilişki tutarlıdır. Bu bulgulara göre, GSYİH’nin gözlenen değeri ile uzun ya da denge değeri arasındaki farkın her üç ayda bir -0.22 kadarının ortadan kalktığını veya düzeldiğini söylemek mümkündür. GSYİH’de meydana gelen sapma yaklaşık dört dönemlik bir zaman sürecinde yeniden dengeye gelmektedir. Tablo 18: Model 1.1 İçin Olabilirlik Oranı Testleri b(i,j)=0 LR İstatistiği Serbestlik derecesi Olasılık Değeri lnRGSYİH 7.175588 1 0.007390 lnCPI 9.636505 1 0.001907 lnRER 14.11370 1 0.000172 USF 7.453532 1 0.006331 4.185101 1 0.040781 a(1,1)=0 Her iki modelde de değişkenlerin eş bütünleşim ilişkisine ait olup olmadıklarını belirlemek için eş bütünleşme vektöründe yer alan değişkenler üzerine konan (b(i,j)=0) 157 sıfır kısıtlamaları ile test edilebilmektedir. Bu bağlamda Tablo 18 ve 19’da da gösterildiği gibi elde edilen sonuçlar her iki modeldeki değişkenlerin eş bütünleşim sistemine ait olduklarını ve dolayısıyla da modelden dışlanması gereken değişkenin olmadığını göstermektedir. Ayrıca her iki modelde de zayıf dışsallık test sonuçlarına göre Reel GSYİH değişkeninin zayıf dışsal olduğu hipotezi reddedilmektedir. Bu nedenle reel GSYİH değişkeni içsel olarak değerlendirilebileceğini, dolayısıyla bu değişkene göre yapılan normalizasyon sürecinin uygun olduğunu göstermektedir. Tablo 19: Model 1.2 İçin Olabilirlik Oranı Testleri b(i,j)=0 LR İstatistiği Serbestlik derecesi Olasılık Değeri lnRGSYİH 5.392266 1 0.020226 lnCPI 10.23932 1 0.001375 lnNER 10.56887 1 0.001150 USF 5.385038 1 0.020310 5.413454 1 0.019982 a(1,1)=0 Buradaki etki-tepki fonksiyonları genelleştirilmiş etki-tepki yaklaşımından elde edilmiştir. Pesaran ve Shin (1998)'e göre genelleştirilmiş etki-tepki yaklaşımında değişkenlerin sıralaması önemli olmamaktadır. Aşağıda Şekil 16 da Model 1.1 için yapılan genelleştirilmiş etki tepki fonksiyonlarına ait şekil bulunmaktadır. Bu şekle göre reel döviz kuruna verilen pozitif bir şokun (devalüasyon) etkisi neticesinde GSYİH’da azalama meydana gelmektedir. Bu azalma dördüncü döneme kadar devam etmektedir. Dördüncü dönemden sonra ise bu şokun etkisi düzelmeye başlamaktadır. Yani kurdaki yükselmenin GSYİH üzerindeki daraltıcı etkisi özellikle dördüncü döneme kadar sürmektedir. Bu süreç hata düzeltme modelinden elde edilen sonuçlar ile de tutarlılık göstermektedir. Bu durum aşağıdaki genelleştirilmiş etki-tepki şeklinde birinci satır üçüncü sütunda görülmektedir. Ayrıca üçüncü sütunda diğer değişkenlerin reel döviz kurundaki değişmelere verdikleri tepkiler gösterilmektedir. Reel döviz kurundaki bir değişim karşısında yurtiçi fiyat düzeyi artarak tepki vermektedir. 158 Response to Generalized One S.D. Innovations Response of LNRGSYIH to LNRGSYIH Response of LNRGSYIH to LNCPI Response of LNRGSYIH to LNRER Response of LNRGSYIH to USF .0 3 .0 3 .0 3 .0 3 .0 2 .0 2 .0 2 .0 2 .0 1 .0 1 .0 1 .0 1 .0 0 .0 0 .0 0 .0 0 -.0 1 -.0 1 -.0 1 -.0 1 -.0 2 -.0 2 1 2 3 4 5 6 7 8 9 -.0 2 1 10 Response of LNCPI to LNRGSYIH 2 3 4 5 6 7 8 9 -.0 2 1 10 Response of LNCPI to LNCPI 2 3 4 5 6 7 8 9 1 10 .1 5 .1 5 .1 5 .1 0 .1 0 .1 0 .1 0 .0 5 .0 5 .0 5 .0 5 .0 0 .0 0 .0 0 .0 0 -.0 5 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 -.0 5 1 Response of LNRER to LNRGSYIH 2 3 4 5 6 7 8 9 10 2 3 4 5 6 7 8 9 10 1 .1 2 .1 2 .1 2 .0 8 .0 8 .0 8 .0 4 .0 4 .0 4 .0 4 .0 0 .0 0 .0 0 .0 0 -.0 4 3 4 5 6 7 8 9 -.0 4 1 10 2 Response of USF to LNRGSYIH 3 4 5 6 7 8 9 2 Response of USF to LNCPI 3 4 5 6 7 8 9 1 10 .8 .8 .8 .6 .6 .6 .4 .4 .4 .4 .2 .2 .2 .2 .0 .0 .0 .0 -.2 -.2 -.2 -.2 -.4 2 3 4 5 6 7 8 9 10 -.4 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 7 8 9 10 3 4 5 6 7 8 9 10 3 4 5 6 7 8 9 10 9 10 Response of USF to USF .6 1 2 Response of USF to LNRER .8 -.4 6 -.0 4 1 10 5 Response of LNRER to USF .0 8 2 2 Response of LNRER to LNRER .1 2 1 4 -.0 5 1 Response of LNRER to LNCPI -.0 4 3 Response of LNCPI to USF .1 5 -.0 5 2 Response of LNCPI to LNRER -.4 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 1 2 3 4 5 6 7 8 Şekil 16: Model 1.1 İçin Genelleştirilmiş Etki Tepki Fonksiyonu Aşağıdaki şekilde de model 1.2 için yapılan genelleştirilmiş etki tepki fonksiyonuna ait şekil bulunmaktadır. Buna göre Şekil 17’de birinci satır üçüncü sütunda da görüldüğü gibi nominal döviz kuruna verilen pozitif bir şok karşısında reel GSYİH azalmaktadır. Özellikle ilk üç dönem negatif yönlü etki görülürken, üçüncü dönemden sonra toparlanma yaşanmaktadır. Bu durum hata düzeltme modelinden elde edilen sonuçlarla da tutarlılık arz etmektedir. Nominal kura verilen pozitif şoka yurtiçi fiyat düzeyi pozitif yönlü tepki vermektedir. Başka bir ifade ile yurtiçi fiyat düzeyi yükselmektedir. 159 Response to Generalized One S.D. Innovations Response of LNRGSYIH to LNRGSYIH Response of LNRGSYIH to LNCPI Response of LNRGSYIH to LNNER Response of LNRGSYIH to USF .0 3 .0 3 .0 3 .0 3 .0 2 .0 2 .0 2 .0 2 .0 1 .0 1 .0 1 .0 1 .0 0 .0 0 .0 0 .0 0 -.0 1 -.0 1 -.0 1 -.0 1 -.0 2 -.0 2 1 2 3 4 5 6 7 8 9 -.0 2 1 10 Response of LNCPI to LNRGSYIH 2 3 4 5 6 7 8 9 -.0 2 1 10 Response of LNCPI to LNCPI 2 3 4 5 6 7 8 9 1 10 .1 6 .1 6 .1 6 .1 2 .1 2 .1 2 .1 2 .0 8 .0 8 .0 8 .0 8 .0 4 .0 4 .0 4 .0 4 .0 0 .0 0 .0 0 .0 0 -.0 4 -.0 4 -.0 4 -.0 4 2 3 4 5 6 7 8 9 10 1 Response of LNNER to LNRGSYIH 2 3 4 5 6 7 8 9 10 1 Response of LNNER to LNCPI 2 3 4 5 6 7 8 9 10 1 .2 .2 .1 .1 .1 .1 .0 .0 .0 .0 2 3 4 5 6 7 8 9 1 10 2 3 4 5 6 7 8 9 1 10 2 Response of USF to LNCPI 3 4 5 6 7 8 9 1 10 .8 .8 .4 .4 .4 .4 .0 .0 .0 .0 -.4 -.4 -.4 -.4 -.8 2 3 4 5 6 7 8 9 10 -.8 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 5 6 7 8 9 10 3 4 5 6 7 8 9 10 3 4 5 6 7 8 9 10 9 10 Response of USF to USF .8 1 2 Response of USF to LNNER .8 -.8 4 Response of LNNER to USF .2 Response of USF to LNRGSYIH 2 Response of LNNER to LNNER .2 1 3 Response of LNCPI to USF .1 6 1 2 Response of LNCPI to LNNER -.8 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 1 2 3 4 5 6 7 8 Şekil 17: Model 1.2 İçin Genelleştirilmiş Etki Tepki Fonksiyonu Varyans ayrıştırması, oluşturulan bir modelin dinamik yapısını tanımlamakta belirleyici bir özelliğe sahiptir. Buna göre varyans ayrıştırması değişkenlerden birisindeki değişimi tüm değişkenleri etkileyen farklı şoklar olarak ayırmaktadır. Her bir şokun gelecek dönemlerde değişkenlerin öngörü hata varyansları üzerindeki etkisini ortaya çıkarmak bu noktada temel amaç olmaktadır. Öngörü hata ayrıştırması, bir değişkenin öngörüsünde bir zaman aralığında belirli bir şoka bağlı olarak gelişen hata değişim yüzdesini ifade etmektedir. Dolayısıyla öngörü hata ayrıştırması, öngörü hatası için öngörü dönem uzunluğuna bağlı olarak bir kısmi R2 gibi tanımlanabilir (Stock ve Watson, 2001: 106). Tablo20’de model 1.1 için yapılan varyans ayrıştırmasından elde edilen sonuçlar gösterilmektedir. GSYİH, RER, USF ve CPI değişkenlerinden oluşan model için 10 dönemlik varyans ayrıştırılması yapılmıştır. İkinci sütunda varyans ayrıştırılmasına ait standart hatalar yer almaktadır. Varyans ayrıştırılmasında değişkenlerin sıralaması önem 160 arz etmektedir. Bu nedenle Cholesky sıralamasına uygun şekilde değişkenler en dışsaldan başlayarak içsel olana doğru USF, lnCPI, lnRER ve lnRGSYİH olarak sıralanmıştır. GSYİH’ya ait varyans ayrıştırması, 10 dönem (2,5 yıl) için GSYİH’da meydana gelen değişimin kaynağını göstermektedir. Aşağıdaki tabloya göre, GSYİH’da değişim meydana geldiği zaman, bunun en önemli etkeni ilk dönemden itibaren reel döviz kuru olarak gözükmektedir. Bu durum 10. dönemin sonuna kadar bu şekilde devam etmektedir. İlk dönemde değişimin %87.4’ü GSYİH’nın kendisinden kaynaklanırken, %10.9’u reel döviz kurundan kaynaklanmaktadır. İlk dönem için diğer değişkenlerin etkisi oldukça küçük iken zaman uzadıkça diğer değişkenlerinde etkisi artmaktadır. 10. dönemde GSYİH’da meydana gelen değişimlerin %65.5’i yine kendisinden, %24.8’i reel döviz kurundaki değişimlerden, %8.2’si yurtiçi enflasyon oranındaki değişmelerden ve %1.4’ü yabancı faiz oranında meydana gelen değişmelerden kaynaklanmaktadır. Sonuç olarak, reel GSYİH’da meydana gelen değişimler modelimize göre reel döviz kuru değişimlerinden önemli ölçüde etkilenmektedir. Yurtiçi fiyat düzeyindeki bir değişimi en iyi açıklayan değişken kendisidir. İlk dönemde %49.7 yurtiçi fiyat düzeyinin kendisinden, %37.9 reel döviz kurundan ve %12 yabancı faiz oranlarından kaynaklanmaktadır. Zaman uzadıkça yabancı faiz oranlarının etkisi azalırken, reel döviz kurunun etkisi artmaktadır. Nitekim altıncı dönemde reel döviz kuru %82’ye çıkarken, yabancı faiz oranları %6’ya kadar düşmektedir. Reel döviz kuru değişkeni kısmen yurtiçi fiyat düzeyinden kısmen de yabancı faiz oranlarından etkilense de ilk dönemde %97.9 ve onuncu dönemde de %95 etki kendisinden kaynaklanmaktadır. Yabancı faiz oranlarındaki değişim ise yine kendisinden kaynaklanmaktadır. İlk dönemde %100 etki kendisinden ortaya çıkmaktadır. 161 Tablo 20: Model 1.1 İçin Varyans Ayrıştırması lnRGSYİH Değişkeninin Varyans Ayrıştırması lnRGSYİH lnCPI lnRER 87.41165 1.279656 10.91646 80.90092 0.666038 16.70895 74.31038 3.083589 21.26491 68.51901 7.225586 23.12847 67.09854 8.818194 22.89853 67.26710 9.056795 22.65995 67.11525 9.387382 22.50369 66.60563 9.256457 23.00334 66.01437 8.770531 23.92613 65.49768 8.238933 24.81672 lnCPI Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnRER 1 0.033261 0.000000 49.70945 37.86651 2 0.054612 0.019945 29.21579 62.83045 3 0.078032 2.073336 19.59701 70.55938 4 0.104297 2.361203 13.26061 77.58437 5 0.130952 3.084371 9.918675 80.76368 6 0.160144 3.634234 7.862908 81.82188 7 0.191583 4.026660 6.389339 82.25449 8 0.226009 4.366334 5.483838 81.96961 9 0.263271 4.508564 4.931394 81.54125 10 0.302804 4.587037 4.598466 80.99558 lnRER Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnRER 1 0.072432 0.000000 0.000000 97.92569 2 0.114983 0.046787 0.506711 98.59052 3 0.137016 0.220075 0.717718 97.85483 4 0.151768 0.447684 1.643748 96.72269 5 0.166745 0.375000 2.879465 95.64321 6 0.182948 0.312779 3.459184 95.07647 7 0.197994 0.278686 3.253847 95.23751 8 0.212519 0.274827 2.908587 95.31183 9 0.227272 0.263159 2.613779 95.19709 10 0.242599 0.242356 2.343050 95.06887 USF Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnRER 1 0.297721 0.000000 0.000000 0.000000 2 0.533159 2.089768 3.949583 0.557130 3 0.786031 3.838766 10.16488 0.652769 4 1.080502 4.172921 15.36821 1.060936 5 1.350293 4.806690 17.58764 1.592045 6 1.593816 5.201344 19.44618 1.950294 7 1.812122 5.751333 20.77906 2.183790 8 2.001904 6.277351 21.64037 2.202311 9 2.169944 6.771879 22.18284 2.103782 10 2.319330 7.265425 22.54237 1.953939 Cholesky Sıralaması: USF lnRER lnCPI lnRGSYİH Dönem 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 S.E. 0.026841 0.038544 0.045466 0.052418 0.057890 0.062530 0.066980 0.071144 0.075420 0.079545 USF 0.392234 1.724097 1.341114 1.126932 1.184735 1.016161 0.993676 1.134576 1.288970 1.446672 USF 12.42404 7.933812 7.770274 6.793817 6.233270 6.680982 7.329512 8.180215 9.018789 9.818915 USF 2.074311 0.855980 1.207379 1.185881 1.102323 1.151571 1.229957 1.504754 1.925971 2.345727 USF 100.0000 93.40352 85.34359 79.39793 76.01362 73.40218 71.28582 69.87997 68.94150 68.23827 162 Tablo 21’de model 1.2 için yapılan varyans ayrıştırma analiz sonuçları rapor edilmiştir. Reel döviz kurunda olduğu gibi nominal döviz kuru da reel GSYİH değişkenindeki hareketleri açıklayan önemli bir değişkendir. İlk dönem itibari ile reel GSYİH da bir değişim meydana geldiğinde %87’lik bir kısmı kendisinden, kaynaklanırken, %12.2’si nominal döviz kurundan kaynaklanmaktadır. Nominal döviz kuru zaman içerisinde dalgalı bir seyir izlese de onuncu döneme kadar etkisini muhafaza etmektedir. İlk dönemde oldukça küçük bir etkiye sahip olan yurtiçi fiyat düzeyi, özellikle üçüncü dönemden sonra belirgin bir etkiye sahip olmakta ve onuncu döneme kadar artarak sürmektedir. Onuncu dönem itibari ile %22.35 oranında açıklama gücüne sahip olmaktadır. Model 1.1 de fiyat düzeyinin etkisi sınırlı kalırken, reel döviz kurunun açıklama gücü fazladır. Model 1.2 ise fiyat düzeyinin açıklama gücü ön plana çıkmaktadır. Yurtiçi fiyat düzeyinde meydana gelen bir değişimde hem nominal hem de reel döviz kurunun oldukça yüksek oranda açıklama güçleri vardır. Nominal döviz kurlarının nispi olarak açıklama gücü daha fazladır. İlk dönem itibari ile reel kur %37 açıklama gücüne sahipken, nominal kur %58’lik açıklama gücü bulunmaktadır. onuncu dönemde hem reel hem de nominal kur %81 oranında açıklama gücüne ulaşmaktadır. Nominal döviz kuru reel kura nispeten yurtiçi fiyat düzeyinden ve yabancı faiz oranlarından daha fazla etkilenmektedir. İlk dönemde %94 etki nominal kurun kendisinden kaynaklanırken bu etki onuncu dönemde %86’ya kadar düşmektedir. Bir önceki modele benzer şekilde yabancı faiz oranlarındaki değişim ise yine kendisinden kaynaklanmaktadır. İlk dönemde %100 etki kendisinden ortaya çıkmaktadır. Tablo 21: Model 1.2 İçin Varyans Ayrıştırması Dönem 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 lnRGSYİH Değişkeninin Varyans Ayrıştırması: S.E. lnRGSYİH lnCPI lnNER 0.026281 87.05891 0.011035 12.19636 0.036866 82.24731 0.971953 15.29698 0.043349 74.00908 8.750061 15.72296 0.050440 66.14677 18.20375 14.52831 0.055856 63.92202 21.75565 13.36241 0.060154 64.12825 22.48750 12.47087 0.064308 63.80814 23.19594 11.79301 0.068326 62.84579 23.39371 11.93674 0.072489 61.96872 22.96884 12.71541 0.076482 61.29151 22.34690 13.59448 USF 0.733691 1.483751 1.517898 1.121171 0.959919 0.913382 1.202906 1.823757 2.347037 2.767117 163 Tablo 21. Devamı lnCPI Değişkeninin Varyans Ayrıştırması: S.E. lnRGSYİH lnCPI lnNER 0.032960 0.000000 29.29680 58.67843 0.052917 0.001221 13.49832 78.48462 0.076079 2.756460 6.920952 82.35683 0.101024 3.226288 3.930298 85.54949 0.125844 4.172996 2.557002 86.44147 0.152996 5.026759 1.747171 85.60937 0.182555 5.627999 1.276622 84.50617 0.215371 6.110722 0.944977 83.24766 0.251026 6.311638 0.709201 82.25105 0.288985 6.421601 0.542775 81.38450 lnNER Değişkeninin Varyans Ayrıştırması: Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnNER 1 0.095539 0.000000 0.000000 94.26131 2 0.154244 0.054039 3.026120 94.05317 3 0.196573 0.298088 3.838236 93.94178 4 0.232917 0.384367 5.117017 92.87921 5 0.268987 0.903763 6.027781 90.99369 6 0.308983 1.352476 6.283777 89.27559 7 0.351818 1.675287 5.940646 88.27145 8 0.397850 1.928317 5.291140 87.47095 9 0.447149 2.122025 4.681122 86.69629 10 0.499554 2.305740 4.151920 85.96080 USF Değişkeninin Varyans Ayrıştırması: Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnNER 1 0.306147 0.000000 0.000000 0.000000 2 0.550428 2.428717 1.965840 1.374855 3 0.806038 4.351513 5.445064 2.849665 4 1.097071 4.818798 8.783748 4.448248 5 1.364437 5.628503 9.890350 5.872490 6 1.607219 6.110868 10.69886 7.004004 7 1.825575 6.754425 11.25309 7.753185 8 2.015586 7.393220 11.66053 8.016851 9 2.185947 7.965896 11.96431 7.974883 10 2.338756 8.548222 12.19667 7.769563 Cholesky Sıralaması: USF lnNER lnCPI lnRGSYİH Dönem 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 USF 12.02478 8.015839 7.965763 7.293923 6.828530 7.616700 8.589204 9.696644 10.72811 11.65113 USF 5.738690 2.866676 1.921900 1.619405 2.074764 3.088153 4.112619 5.309597 6.500562 7.581538 USF 100.0000 94.23059 87.35376 81.94921 78.60866 76.18627 74.23930 72.92940 72.09491 71.48555 4.6. Model 2 Bu model yabancı faiz oranı, kamu boyutu, reel döviz kuru, nominal döviz kuru, yurtiçi fiyat düzeyi ve reel GSYİH değişkenlerinden oluşmaktadır. Birim kök test sonuçlarına göre bu değişkenlerin tamamı birinci dereceden bütünleşiktir. Başka bir 164 ifade ile değişkeler I(1)’dir. Gecikme uzunlunun tespitinde 6. gecikme uzunluğu en uygun olarak belirlenmiştir. Bu nedenle tahminlerde VAR 6 modeli esas alınacaktır. Model 2.1 f(USF, KAMU, lnRER, lnCPI, lnRGSYİH) Model 2.2 f(USF, KAMU, lnNER, lnCPI, lnRGSYİH) Model 2 gecikme uzunluklarının tespitinde AIC ve SC’ye göre gecikme uzunluğu tespit edilmiştir. Fakat bu kriterlere göre elde edilen gecikme uzunluklarında otokorelasyon ve değişen varyans sorunları aşılamadığı için en genel modelden başlanarak gecikme uzunlukları tespit edilmiştir. Bu doğrultuda 6. gecikme en uygun gecikme uzunluğu olarak seçilmiştir. VAR(6) modeli ile ilgili istikrar testlerinde Ek1’de de gösterildiği gibi kalıntılara yönelik yapılan LM otokorelasyon ve White değişen varyans testlerine göre H0 hipotezi kabul edilmektedir. Bu nedenle otokorelasyon ve değişen varyans sorunları gözükmemektedir. Bunlara ek olarak yine kalıntılara yönelik yapılan normallik testinde modellerin normal dağılıma sahip oldukları tespit edilmiştir. İstikrarlı bir VAR modeli oluşturduktan sonra, değişkenler arasındaki eş bütünleşme ilişkisi araştırılmıştır. Bu çerçevede model 2.1 için yapılan beş değişkenli eş bütünleşme test sonuçları aşağıda Tablo 22’de verilmiştir. İz testine göre en fazla dört ve maksimum öz değer testine göre en fazla iki tane eş-bütünleşme vektörü tespit edilmiştir. Her iki test sonuçları farklı olduğundan dolayı maksimum öz değer testini temel alarak %1 önem düzeyinde en fazla iki tane eş bütünleşme vektörünün bulunduğunu ifade etmek mümkündür. Tablo 22: Model 2.1 Eş-Bütünleşme Testi İz testi İz İstatistiği 0.05 Kritik Değer Prob.** Hiç * 157.0427 69.81889 0.0000 En Fazla 1 * 82.61726 47.85613 0.0000 En Fazla 2 * 36.90685 29.79707 0.0064 En Fazla 3 * 16.50326 15.49471 0.0351 En Fazla 4 2.880766 3.841466 0.0896 Maks. Öz değer İstatistiği 0.05 Kritik Değer Prob.** Boş hipotez Maximum Öz Değer Testi Boş hipotez 165 Tablo 22. Devamı Hiç * 74.42540 33.87687 0.0000 En Fazla 1 * 45.71041 27.58434 0.0001 En Fazla 2 20.40359 21.13162 0.0630 En Fazla 3 13.62249 14.26460 0.0630 En Fazla 4 2.880766 3.841466 0.0896 Tablo 23: Model 2.2 Eş-Bütünleşme Testi İz testi İz İstatistiği 0.05 Kritik Değer Prob.** Hiç * 98.00937 69.81889 0.0001 En Fazla 1 * 55.46736 47.85613 0.0082 En Fazla 2 25.18485 29.79707 0.1549 En Fazla 3 7.926790 15.49471 0.4733 En Fazla 4 3.617715 3.841466 0.0572 Maks. Öz değer İstatistiği 0.05 Kritik Değer Prob.** Hiç * 42.54201 33.87687 0.0036 En Fazla 1 * 30.28251 27.58434 0.0220 En Fazla 2 17.25806 21.13162 0.1602 En Fazla 3 4.309075 14.26460 0.8254 En Fazla 4 3.617715 3.841466 0.0572 Boş hipotez Maksimum Öz değer testi Boş hipotez Tablo 23’de reel döviz kuru yerine nominal döviz kurunun kullanıldığı model 2.2 için yapılan eş bütünleşme test sonuçları rapor edilmiştir. Buna göre hem iz hem de öz değer testine göre en fazla iki tane eş bütünleşme vektörü bulunmaktadır. Tablo 24’de model 2.1 için oluşturulan tabloda normalize edilmiş denklem ve hata düzeltme modeli katsayıları bulunmaktadır. Bu tabloya göre reel GSYİH ile reel döviz kuru ve yabancı faiz oranları arasında uzun dönemde negatif bir ilişki varken, yurtiçi fiyat düzeyi ve kamu büyüklüğü ile arasında pozitif bir ilişki vardır. Reel döviz kurunda %1 oranında bir artış olduğunda reel GSYİH’da 0.74 oranında azalma 166 meydana gelmektedir. Başka bir ifade ile reel kur değişimlerinin çıktı üzerindeki daraltıcı etkisi uzun dönemde de mevcuttur. Tablo 24: Model 2.1 İçin Normalize Edilmiş Denklem lnRGSYİH lnCPI lnRER KAMU USF 1.000000 -0.063017 0.737662 -1.203416 0.023469 (0.00256) (0.04113) (0.53524) (0.00434) [-24.6258] [ 17.9341] [ 2.24838] [ 5.40159] lnRGSYİH = 0.06 lnCPI – 0.7 lnRER +1.2 KAMU – 0.02 USF Hata Düzeltme Modeli dlnRGSYİH= -0.14 + 0.39d ln RGSYİHt -i + 0.51d ln RGSYİHt -2 + 0.22d ln RGSYİHt -3 - 0.05d ln RGSYİHt + 0.22d ln RGSYİHt -5 + 0.30d ln RGSYİHt -6 + 0.16ln LCPIt -i + 0.26d ln CPIt -2 + 0.2d ln CPIt -3 - 0.05d ln CPI + 0.22d ln CPIt -5 + 0.47d ln CPIt -6 + 0.16d ln RERt -1 + 0.22d ln RERt -2 - 0.16d ln RERt -3 + 0.22d ln RERt -4 + 0.07 d ln RERt -5 + 0.09d ln RERt - 6 + 0.36dKAMU t -1 - 0.63dKAMU t - 2 + 0.97dKAMU t -3 + 1.1dKAMU t - 4 + 0.9dKAMU t -5 0.3dKAMU t - 6 + 0.03dUSFt - i - 0.03dUSFt - 2 - 0.01dUSFt -3 + 0.02dUSFt - 4 + 0.001dUSFt -5 - 0.001dUSFt -6 - 0.44 EC t -1 + e i t değerleri; ECt-1:-1.86; dlnRGSYİHt-1:1.24; dlnRGSYİHt-2:1.5; dlnRGSYİHt-3:0.9; dlnRGSYİHt-4:-0.2; dlnRGSYİHt-5:1; dlnRGSYİHt-6:1.5; dlnCPIt-1:0.84; dlnCPIt-2:1.26; dlnCPIt-3:0.89; dlnCPIt-4:-0.2; dlnCPIt5:0.97; 6:1.3; 1: dlnCPIt-6:2.14; dlnRERt-1:0.91; dlnRERt-2:1.31; dlnRERt-3:1; dlnRERt-4:2.2; dlnRERt-5:0.9; dlnRERt- dKAMUt-1:0.5; dKAMUt-2:-0.8; dKAMUt-3:1.2; dKAMUt-4:1.4; dKAMUt-5:1.3; dKAMUt-6:0.5; dUSFt- 2.12; dUSFt-2: -1.9; dUSFt-3: 0.4; dUSFt-4: 0.9; dUSFt-5: 0.23; dUSFt-6: -0.06; c: -1.6 Model 2.1 için tahmin edilen hata düzeltme modeli aşağıdaki eşitlikteki gibi tahmin edilmiştir. d (lnRGSYİH n ) = b 0 + å b1i d (ln RGSYİH )t - i + å b 2 i d (ln CPI )t - i + å b 3i d (ln RER )t - i + å b 4 i d (KAMU i =1 n n n i =1 n i =1 i =1 )t - i + å b 5 i d (USF )t - i + l EC t -1 + e i i =1 Tablo 24’de gösterilen Model 2.1 için elde edilen hata düzeltme terimi negatif ve istatistiksel olarak anlamlı kabul edilebilecek bir değerdedir. Bu nedenle hata düzeltme mekanizmasının çalıştığını ifade etmek mümkündür ve bir dönemde meydana gelen dengesizlik sonraki dönemlerde düzelebilecektir. Dolayısıyla ilgili dönem için GSYİH, CPI, RER ve KAMU modellerinde uzun dönemde kurulan ilişki tutarlıdır. Bu bulgulara göre, GSYİH’nin gözlenen değeri ile uzun ya da denge değeri arasındaki farkın her üç ayda bir -0.44 kadarının ortadan kalktığını veya düzeldiğini söylemek mümkündür. 167 GSYİH’de meydana gelen sapma yaklaşık 2.5 dönemlik bir zaman sürecinde yeniden dengeye gelmektedir. Nominal döviz kuru değişkeninin analize dahil edildiği Model 2.2 için elde edilen normalize edilmiş denklem katsayıları ve hata düzeltme modeli aşağıdaki Tablo 25’de sunulmuştur. Bu modelden elde edilen normalize edilmiş denklemin katsayıları model 2.1 ile aynı yönlüdür. Başka bir ifade ile reel GSYİH ile reel döviz kuru ve yabancı faiz oranları arasında uzun dönemde negatif bir ilişki varken, yurtiçi fiyat düzeyi ve kamu büyüklüğü ile arasında pozitif bir ilişki vardır. Bununla birlikte elde edilen katsayıların rakamsal büyüklükleri farklıdır. Nominal döviz kurunda %1 oranında bir artış olduğunda reel GSYİH’da 0.60 oranında azalma meydana gelmektedir. Başka bir ifade ile hem reel hem de nominal kur değişimlerinin çıktı üzerindeki etkisi uzun dönemde de daraltıcı yönde olmaktadır. Model 2.2 için tahmin edilen hata düzeltme modeli aşağıdaki eşitlikteki gibi tahmin edilmiştir. d (lnRGSYİH n ) = b 0 + å b1i d (ln RGSYİH )t - i + å b 2 i d (ln CPI )t - i + å b 3i d (ln RER )t - i + å b 4 i d (KAMU i =1 n n n i =1 n i =1 i =1 )t - i + å b 5 i d (USF )t - i + l EC t -1 + e i i =1 Tablo 25: Model 2.2 İçin Normalize Edilmiş Denklem lnRGSYİH lnCPI lnNER KAMU USF 1.000000 -0.636934 0.604177 -0.171350 0.026302 (0.07793) (0.07872) (1.26126) (0.00730) [-19.9193] [ 19.0245] [ 4.55281] [ 4.69338] lnRGSYİH = 0.63 lnCPI – 0.6 lnNER + 0.17 KAMU – 0.03 USF Hata Düzeltme Modeli dlnRGSYİH = -0.18 + 0.6 d ln RGSYİH t - i + 0.7 d ln RGSYİH t - 2 + 0.35d ln RGSYİH t - 3 - 0.07 d ln RGSYİH t - 4 + 0.3d ln RGSYİH t - 5 + 0.34 d ln RGSYİH t - 6 + 0.01d ln CPI t - i + 0.14 d ln CPI t - 2 + 0.12d ln CPI t - 3 - 0.2 d ln CPI t - 4 + 0.2d ln CPI t - 5 + 0.44 d ln CPI t - 6 + 0.24 d ln NERt -1 + 0.24 d ln NERt - 2 - 0.2 d ln NERt - 3 + 0.2 d ln NERt - 4 + 0.08d ln NERt -5 + 0.04d ln NERt - 6 + 1.16dKAMUt -1 + 0.13dKAMUt - 2 + 1.4dKAMUt -3 + 1.3dKAMUt - 4 + 0.9dKAMUt -5 + 0.3dKAMUt - 6 + 0.03dUSFt -i - 0.03dUSFt - 2 - 0.001dUSFt -3 + 0.02dUSFt - 4 - 0.001dUSFt -5 - 0.008dUSFt -6 - 0.66ECt -1 + e i 168 Tablo 25. Devamı t değerleri; ECt-1:-2.35; dlnRGSYİHt-1:1.83; dlnRGSYİHt-2:2.1; dlnRGSYİHt-3:1.4; dlnRGSYİHt-4:0.3; dlnRGSYİHt-5:1.3; dlnRGSYİHt-6:1.7; dlnCPIt-1:0.07; dlnCPIt-2:0.7; dlnCPIt-3:0.5; dlnCPIt-4:-0.76; dlnCPIt5:0.9; dlnCPIt-6:2.11; dlnNERt-1:1.6; dlnNERt-2:1.6; dlnNERt-3:1.4; dlnNERt-4:2.34; dlnNERt-5:1.07; dlnNERt-6:0.6; dKAMUt-1:1.25; dKAMUt-2:0.14; dKAMUt-3:1.65; dKAMUt-4:1.66; dKAMUt-5:1.4; dKAMUt-6:0.6; dUSFt-1:1.85; dUSFt-2: -1.7; dUSFt-3:-0.1; dUSFt-4: 1; dUSFt-5: -0.03; dUSFt-6: -0.48 c: -2.22 Tablo 25’de gösterilen Model 2.2 için elde edilen hata düzeltme terimi negatif ve istatistiksel olarak anlamlıdır. Bu nedenle hata düzeltme mekanizması çalışmaktadır ve bir dönemde meydana gelen dengesizlik sonraki dönemlerde düzelebilecektir. Dolayısıyla ilgili dönem için GSYİH, CPI, NER ve KAMU modellerinde uzun dönemde kurulan ilişki tutarlıdır. Bu bulgulara göre, GSYİH’nin gözlenen değeri ile uzun ya da denge değeri arasındaki farkın her üç ayda bir -0.66 kadarının ortadan kalktığını veya düzeldiğini ifade etmek mümkündür. Bu modelde dengeden sapma meydana geldiği zaman oldukça hızlı bir şekilde yeniden dengeye ulaşılmaktadır. Bu bağlamda GSYİH’de meydana gelen sapma yaklaşık 2 dönemlik bir zaman sürecinde yeniden dengeye gelmektedir. Her iki modelde de değişkenlerin eşbütünleşim sistemi içerisinde olup olmadıklarını belirlemek üzere eşbütünleşme vektöründe yer alan değişkenler üzerine konan sıfır kısıtlamaları ile test edilmiştir. Elde edilen tahmin sonuçları Tablo 26 ve 27’da sunulmuştur. Her iki modelde de yer alan değişkenlerin tamamının eşbütünleşim sistemine ait olduğunu dolayısıyla da modelde yer alması gerektiğini göstermektedir. Ayrıca hata düzeltme terimi üzerine konan kısıtta da milli gelire göre yapılan normalizasyon sürecinin uygun olduğu tespit edilmiştir. Tablo 26: Model 2.1 İçin Olabilirlik Oranı Testleri b(i,j)=0 LR istatistiği Serbestlik derecesi Olasılık değeri lnRGSYİH 17.06313 1 0.000036 lnCPI 19.42737 1 0.000010 lnRER 20.91401 1 0.000005 KAMU 9.661232 1 0.001882 USF 7.615956 1 0.005785 4.680812 1 0.045042 a(1,1)=0 169 Tablo 27: Model 2.2 İçin Olabilirlik Oranı Testleri b(i,j)=0 LR istatistiği Serbestlik derecesi Olasılık değeri lnRGSYİH 30.17696 1 0.000000 lnCPI 47.26586 1 0.000000 lnRER 46.82575 1 0.000000 KAMU 6.536170 1 0.010570 USF 5.989623 1 0.014390 6.703423 1 0.009623 a(1,1)=0 Şekil 18’de Model 2.1 için elde edilen genelleştirilmiş etki-tepki analiz sonuçları verilmektedir. Buna göre birinci satır GSYİH’nın tepkisini göstermektedir. Bu bağlamda, reel döviz kuruna verilen bir şoka GSYİH’nın tepkisi negatif olmaktadır. Yani reel döviz kuruna verilen bir şok karşısında GSYİH daralarak karşılık vermektedir. Dolayısıyla devalüasyonun daraltıcı etkileri olduğuna yönelik hipotez bu modelde geçerlidir. GSYİH’daki bu azalış dördüncü döneme kadar sürmektedir. Bu dönemden sonra da tersine dönmektedir. Uzun dönemde toparlanma meydana gelse de tamamen ortadan kalkmaktadır. Kamu boyutuna (kamu harcamaları/GSYİH) verilen bir pozitif şoka GSYİH’nın tepkisi pozitif olmaktadır. Fakat bu pozitif etki ikinci döneme kadar devam etmekte ve bu dönemden sonra ise nispeten azalmaktadır. Reel döviz kuruna verilen bir pozitif şokun kamu boyutu üzerindeki ilk etkisi nötrdür. Fakat bu etki birinci dönemden sonra kamunun boyutu azalmaya başlamaktadır. Bu azalma dördüncü döneme kadar sürmekte ve beşinci dönemde neredeyse sıfırlanmaktadır. Reel döviz kuruna verilen pozitif bir şokun fiyat düzeyi üzerindeki etkisi pozitiftir. Yani, fiyatları artırıcı bir etki meydana getirmektedir. 170 Response to Generalized One S.D. Innov ations Res po ns e o f LNR GS Y IH to L NRGS Y IH Res po ns e o f LNR GS Y IH to L NCP I R es po ns e of L NRGS Y IH to LNR E R Re s p o ns e o f L NRGS Y IH to K A MU Re s p on s e o f LN RGS Y IH to US F .03 .03 .03 .03 .03 .02 .02 .02 .02 .02 .01 .01 .01 .01 .01 .00 .00 .00 .00 .00 -.01 -.01 -.01 -.01 -.01 -.02 -.02 2 4 6 8 10 -.02 2 Re sp on se of L NCP I to LN RGS Y IH 4 6 8 10 -.02 2 Res po ns e o f L NCP I to L NCP I 4 6 8 10 -.02 2 R es po ns e o f L NCP I to L NRE R 4 6 8 10 2 Re sp on se o f L NCP I to K A MU .12 .12 .12 .12 .08 .08 .08 .08 .08 .04 .04 .04 .04 .04 .00 .00 .00 .00 .00 -.04 -.04 -.04 -.04 -.04 2 4 6 8 10 2 Re sp on se o f L NRE R to LNRGS Y IH 4 6 8 10 2 Res po ns e of LNRE R to LN CP I 4 6 8 10 2 Res po n se of LN RE R to L NRE R 4 6 8 10 2 Re sp on se of L NRE R to K A MU .10 .10 .10 .10 .05 .05 .05 .05 .05 .00 .00 .00 .00 .00 -.05 2 4 6 8 10 -.05 2 Re s p o ns e o f K A MU to L NR GS Y IH 4 6 8 10 -.05 2 Res po ns e o f K A MU to LNCP I 4 6 8 10 4 6 8 10 2 Re s p o ns e o f K A MU to K A MU .008 .008 .008 .008 .004 .004 .004 .004 .004 .000 .000 .000 .000 .000 -.004 -.004 -.004 -.004 -.004 -.008 2 4 6 8 10 -.008 2 Re s p o n se o f US F to L N RGS Y IH 4 6 8 10 -.008 2 Res po ns e of US F to LNC P I 4 6 8 10 4 6 8 10 2 Re s p o n se o f U S F to K A MU .8 .8 .8 .8 .4 .4 .4 .4 .4 .0 .0 .0 .0 .0 -.4 2 4 6 8 10 -.4 2 4 6 8 10 -.4 2 4 6 8 10 6 8 10 4 6 8 10 4 6 8 10 Re s p on s e o f US F to US F .8 -.4 4 -.008 2 Res po ns e o f US F to L NRE R 10 Re s p on s e of K A MU to U S F .008 -.008 8 -.05 2 R es po ns e o f K A MU to L NRE R 6 Res po ns e o f LNR E R to US F .10 -.05 4 Res po ns e o f LNC P I to US F .12 -.4 2 4 6 8 10 2 4 6 8 10 Şekil 18: Model 2.1’e Ait Genelleştirilmiş Etki-Tepki Fonksiyonu Reel döviz kuru yerine nominal döviz kurunun dahil edildiği model 2.2’den elde edilen genelleştirilmiş etki tepki fonksiyonu aşağıdaki Şekil 19’da sunulmuştur. Buna göre sonuçlar birbirleri ile tutarlılık arz etmektedir. Yani elde edilen ilişkilerin yönü aynı fakat büyüklükleri birbirinden farklıdır. Nominal döviz kuruna verilen şokun etkileri üçüncü sütunda yer almaktadır. Buna göre nominal kura verilen pozitif şokun reel GSYİH’ya etkisi negatif yönlüdür. Dördüncü dönemden sonra ise kısmi olarak bir iyileşme söz konusudur. Fiyat düzeyine etkisi ise pozitif yönlüdür. Yani nominal kurlar artıkça yurtiçi fiyat düzeyi de artma eğiliminde olmaktadır. kamu boyutu da nominal kur şoklarına negatif yönlü tepki vermektedir. Bu azalış özellikle ikinci dönemde hızlanmakta ve dördüncü dönemden sonra durağan bir seyir izlemektedir. 171 Response to Generalized One S.D. Innov ations Res po ns e o f LNR GS Y IH to L NRGS Y IH Res po ns e o f LNR GS Y IH to L NCP I R es po ns e of L NRGS Y IH to LNN E R Re s p o ns e o f L NRGS Y IH to K A MU Re s p on s e o f LN RGS Y IH to US F .03 .03 .03 .03 .03 .02 .02 .02 .02 .02 .01 .01 .01 .01 .01 .00 .00 .00 .00 .00 -.01 -.01 -.01 -.01 -.01 -.02 -.02 2 4 6 8 10 -.02 2 Re sp on se of L NCP I to LN RGS Y IH 4 6 8 10 -.02 2 Res po ns e o f L NCP I to L NCP I 4 6 8 10 -.02 2 R es po ns e o f L NCP I to L NNE R 4 6 8 10 2 Re sp on se o f L NCP I to K A MU .12 .12 .12 .12 .08 .08 .08 .08 .08 .04 .04 .04 .04 .04 .00 .00 .00 .00 .00 -.04 -.04 -.04 -.04 -.04 2 4 6 8 10 2 Re sp on se o f L NNE R to LNRGS Y IH 4 6 8 10 2 Res po ns e of LNNE R to LN CP I 4 6 8 10 2 Res po n se of LN NE R to L NNE R 4 6 8 10 2 Re sp on se of L NNE R to K A MU .20 .20 .20 .20 .15 .15 .15 .15 .15 .10 .10 .10 .10 .10 .05 .05 .05 .05 .05 .00 .00 .00 .00 .00 -.05 -.05 -.05 -.05 -.05 2 4 6 8 10 2 4 6 8 10 2 Res po ns e o f K A MU to LNCP I 4 6 8 10 2 R es po ns e o f K A MU to L NNE R 4 6 8 10 .008 .008 .008 .008 .004 .004 .004 .004 .000 .000 .000 .000 .000 -.004 -.004 -.004 -.004 -.004 -.008 4 6 8 10 -.008 2 Re s p o n se o f US F to L N RGS Y IH 4 6 8 10 -.008 2 Res po ns e of US F to LNC P I 4 6 8 10 4 6 8 10 .8 .8 .8 .4 .4 .4 .4 .4 .0 .0 .0 .0 .0 -.4 4 6 8 10 -.4 2 4 6 8 10 -.4 2 4 6 8 10 8 10 6 8 10 4 6 8 10 Re s p on s e o f US F to US F .8 2 6 4 2 Re s p o n se o f U S F to K A MU .8 -.4 10 -.008 2 Res po ns e o f US F to L NNE R 8 Re s p on s e of K A MU to U S F .004 2 4 2 Re s p o ns e o f K A MU to K A MU .008 -.008 6 Res po ns e o f LNN E R to US F .20 Re s p o ns e o f K A MU to L NR GS Y IH 4 Res po ns e o f LNC P I to US F .12 -.4 2 4 6 8 10 2 4 6 8 10 Şekil 19: Model 2.2’ye ait Genelleştirilmiş Etki-Tepki Fonksiyonu Tablo 28’de rapor edilen Model 2.1’den elde edilen varyans ayrıştırma sonuçlarına göre, GSYİH’da meydana gelen değişimlerin ilk dönemden itibaren en önemli açıklayıcısı reel döviz kurudur. İlk dönem itibari ile reel GSYİH’da meydana gelen bir değişimi en iyi açıklayan yine kendisidir. Bu oran %83’dür. %13.1’lik bir etki ise reel döviz kurundan kaynaklanmaktadır. İkinci dönemden itibaren reel döviz kurunun ağırlığı daha da artmakta ve yaklaşık olarak %24’e çıkmaktadır. 10 dönem boyunca bu etki yaklaşık olarak %23 düzeyinde sürmektedir. Reel döviz kuruna ek olarak yurtiçi fiyat düzeyi de özellikle üçüncü dönemden sonra reel GSYİH’daki değişimleri açıklama da önem kazanmaktadır. Buna göre 3. dönemde yaklaşık %10 oranında bir etki fiyat düzeyinden kaynaklanmaktadır. Yurtiçi fiyat düzeyinde meydana gelen bir değişim %49 oranında kendisinden kaynaklanırken, %45’i reel döviz kurundan kaynaklanmaktadır. Bu oran dördüncü dönemde %75’lere kadar yükselirken onuncu dönemde %52 düzeyinde 172 gerçekleşmektedir. Sonuç olarak bu model içerisinde yurtiçi fiyat düzeyindeki bir değişimin en önemli açıklayıcısı reel döviz kurudur. Reel döviz kuru ilk dönemde hiçbir değişkenden etkilenmemekte, fakat ikinci dönemde yabancı faiz oranlarının etkisi belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Diğer değişkenlerin etkisi ise oldukça sınırlı kalmaktadır. Kamunun büyüklüğü de yurtiçi fiyat düzeyi, reel döviz kuru ve reel GSYİH düzeyinden etkilenmektedir. Tablo 28: Model 2.1.’in Varyans Ayrıştırma Sonuçları lnRGSYİH Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnRER KAMU 1 0.028083 82.95421 0.254107 13.10548 1.563822 2 0.041694 71.80059 2.062885 23.83926 0.806080 3 0.053048 63.07346 10.03614 25.24080 0.698470 4 0.062698 57.38827 15.97678 25.07929 0.567328 5 0.066981 57.42600 16.72126 23.72381 0.872548 6 0.071193 57.62635 17.27503 22.72568 1.259621 7 0.075837 58.96384 16.99577 21.66035 1.282886 8 0.080217 60.41999 15.90309 21.14233 1.280538 9 0.086031 60.60378 14.41955 22.21406 1.158601 10 0.091164 60.02595 13.78823 23.29695 1.116289 lnCPI Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnRER KAMU 1 0.033142 0.000000 49.49229 44.78839 0.022146 2 0.053199 0.063295 23.71650 69.62849 4.380572 3 0.075827 4.507097 13.87197 74.07591 6.449478 4 0.102058 5.710697 8.433746 75.59420 9.565585 5 0.130846 10.08801 6.052094 70.41180 12.53807 6 0.162620 13.44185 5.571770 64.44453 15.56786 7 0.195825 15.29233 6.113531 60.34122 17.35191 8 0.231029 16.15621 7.294282 56.16093 19.59834 9 0.268696 16.35070 8.096977 53.88305 21.04291 10 0.307675 16.26366 8.351396 52.63346 22.25340 lnRER Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnRER KAMU 1 0.071176 0.000000 0.000000 99.29857 0.304869 2 0.117656 0.845374 1.027636 92.27510 0.761949 3 0.148669 0.869028 2.674277 84.35868 1.477261 4 0.168062 0.684000 4.304042 80.90827 2.253717 5 0.183224 1.130409 4.442091 76.62851 6.005454 6 0.199980 1.204529 3.747459 73.76154 9.771301 7 0.209466 1.157550 3.438246 73.99931 9.862866 8 0.216509 1.095669 3.221340 74.02020 10.61664 9 0.227050 1.134381 3.127603 73.48206 12.18314 10 0.240048 1.015426 2.845197 73.68620 13.42891 USF 2.122379 1.491188 0.951129 0.988330 1.256382 1.113310 1.097148 1.254048 1.604013 1.772577 USF 5.697171 2.211143 1.095548 0.695773 0.910024 0.973987 0.901013 0.790240 0.626365 0.498085 USF 0.396560 5.089943 10.62075 11.84997 11.79354 11.51517 11.54203 11.04615 10.07282 9.024268 173 Tablo 28. Devamı KAMU Değişkeninin Varyans Ayrıştırması lnRGSYİH lnCPI lnRER KAMU 0.000000 0.000000 0.000000 99.76712 0.003732 2.587870 0.136242 96.41300 0.752388 2.796275 1.115732 93.15470 1.193875 5.927321 5.868010 81.05104 2.158316 6.450564 6.145278 78.20283 6.414694 12.95484 10.02701 63.78601 9.126602 13.92545 12.17922 58.25965 15.47278 17.11745 10.65129 51.16512 15.47387 21.08935 9.784780 48.37473 17.46722 21.48477 9.086487 46.85359 USF Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnRER KAMU 1 0.208577 0.000000 0.000000 0.000000 0.000000 2 0.441380 2.288414 10.91893 1.903189 13.72771 3 0.715685 2.843745 19.60760 3.412020 13.09755 4 1.055696 2.521103 24.60448 5.630997 13.00555 5 1.376524 1.993542 27.85103 5.951478 14.10187 6 1.665990 1.432156 31.69524 5.443998 13.99922 7 1.917578 1.088781 35.27735 4.506039 12.16390 8 2.138481 0.969048 38.13508 3.628176 10.64675 9 2.344383 1.086505 40.38848 3.104998 9.273128 10 2.537654 1.298184 41.99622 2.814210 8.043653 Cholesky Sıralaması: USF KAMU lnRER lnCPI lnRGSYİH Dönem 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 S.E. 0.007414 0.009672 0.010459 0.011665 0.011898 0.013582 0.014310 0.015443 0.016513 0.017182 USF 0.232884 0.859157 2.180908 5.959750 7.043011 6.817441 6.509084 5.593367 5.277273 5.107941 USF 100.0000 71.16176 61.03908 54.23787 50.10208 47.42938 46.96394 46.62095 46.14689 45.84773 Model 2.2’den elde edilen varyans ayrıştırma sonuçları aşağıda Tablo 29’de rapor edilmiştir. GSYİH’da meydana gelen değişimlerin ilk dönemden itibaren en önemli açıklayıcısı reel döviz kurudur. İlk dönem itibari ile reel GSYİH’da meydana gelen bir değişimi en iyi açıklayan yine kendisidir. Bu oran %89’dur. %10’luk bir etki ise nominal döviz kurundan kaynaklanmaktadır. 10 dönem boyunca bu etki yaklaşık olarak %12 düzeyinde sürmektedir. Reel döviz kuruna ek olarak yurtiçi fiyat düzeyi de özellikle üçüncü dönemden sonra reel GSYİH’daki değişimleri açıklama da önem kazanmaktadır. Buna göre 3. dönemde yaklaşık %6.4 oranında bir etki fiyat düzeyinden kaynaklanırken onuncu dönemde %14’lere kadar yükselmektedir. Reel döviz kurunda olduğu gibi nominal döviz kuru da yurtiçi fiyat düzeyindeki değişimleri açıklayan en iyi parametredir. Hatta nominal döviz kuru reel döviz kurundan daha iyi açıkladığını ifade etmekte mümkündür. İlk dönem itibari ile yurtiçi fiyat düzeyindeki değişimin %33’ü kendisinden kaynaklanırken, %56.5’i nominal döviz 174 kurudan kaynaklanmaktadır. Bu oran üçüncü dönemden itibaren %83’ler düzeyinde gerçekleşmektedir. Nominal döviz kuruna ek olarak yabancı faiz oranları da kısmi açıklama gücüne sahip olan diğer bir değişkendir. Nominal döviz kuru ilk dönemde %96 kendisinden kaynaklanırken, yabancı faiz oranlarından %3 düzeyinde etkilenmektedir. İkinci dönemden itibaren yurtiçi fiyat düzeyinin etkisi de ortaya çıkmasına rağmen, oldukça sınırlı kalmaktadır. Onuncu dönemde nominal döviz kurunda meydana gelen bir değişimi %90 oranında yine kendisi açıklarken, yabancı faiz oranı %5 ve yurtiçi fiyat düzeyi de %4 oranında açıklayabilmektedir. Tablo 29: Model 2.2’nin Varyans Ayrıştırma Sonuçları lnRGSYİH Değişkeninin Varyans Ayrıştırması S.E. lnRGSYİH lnCPI lnNER KAMU 0.025615 88.93634 0.007989 9.919462 0.626550 0.037926 79.95664 0.668355 11.01570 1.062867 0.046354 72.50347 6.410846 12.22785 3.236727 0.054039 69.64954 10.78148 12.22049 2.751490 0.060622 69.87939 12.07745 11.34930 2.584702 0.066409 69.72072 13.03379 10.99186 2.665095 0.071747 69.02948 13.86898 11.28169 2.711855 0.076784 68.48336 14.33023 11.72521 2.742028 0.081544 68.11286 14.52151 12.16281 2.791627 0.086077 67.68825 14.63025 12.65880 2.857198 lnCPI Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnNER KAMU 1 0.032205 0.000000 32.88800 56.54069 1.132218 2 0.052920 0.006987 16.95943 76.99447 0.478314 3 0.078532 1.910338 9.292585 81.22402 0.550195 4 0.103068 2.403603 5.581216 83.55132 0.375199 5 0.128789 3.143886 3.761811 83.88817 0.287115 6 0.156560 3.832602 2.574875 83.39284 0.257718 7 0.187158 4.540053 1.807693 82.46196 0.227842 8 0.219547 5.059107 1.313703 81.51153 0.208597 9 0.253647 5.487712 0.984475 80.57047 0.198167 10 0.289396 5.836758 0.758751 79.67944 0.194364 lnNER Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnNER KAMU 1 0.095973 0.000000 0.000000 96.01875 0.332827 2 0.158273 0.001212 1.649792 96.28403 0.200237 3 0.204013 0.024763 2.202859 95.53980 0.296053 4 0.242381 0.017903 3.015177 94.88099 0.247642 5 0.281409 0.134506 3.474083 94.14126 0.242275 Dönem 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 USF 0.509659 7.296432 5.621102 4.597000 4.109163 3.588532 3.107998 2.719166 2.411198 2.165506 USF 9.439098 5.560794 7.022867 8.088659 8.919023 9.941963 10.96246 11.90706 12.75918 13.53068 USF 3.648419 1.864734 1.936522 1.838288 2.007872 175 Tablo 29. Devamı 6 0.323255 7 0.366400 8 0.410271 9 0.455730 10 0.502873 0.347724 3.972587 92.97440 0.228993 0.590018 4.147818 92.00993 0.205968 0.817157 4.173094 91.16095 0.194501 1.069393 4.110941 90.32728 0.189949 1.325399 4.020552 89.49901 0.187849 KAMU Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnNER KAMU 1 0.007817 0.000000 0.000000 0.000000 99.84749 2 0.009101 0.022342 6.360612 0.651186 92.62589 3 0.010672 0.281721 8.257933 3.652017 83.58571 4 0.012229 0.214694 10.27866 6.529863 76.35942 5 0.013654 0.188799 13.05858 8.059434 70.28081 6 0.014945 0.181372 14.86842 9.314780 65.60682 7 0.016190 0.163575 16.09669 10.51799 61.76597 8 0.017368 0.157482 17.00897 11.46588 58.72298 9 0.018488 0.156256 17.81388 12.19031 56.23326 10 0.019550 0.156198 18.45357 12.79390 54.17203 USF Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnNER KAMU 1 0.306477 0.000000 0.000000 0.000000 0.000000 2 0.564752 1.893446 3.745245 0.966949 0.389183 3 0.843819 2.774225 7.856014 1.504630 1.152998 4 1.121065 3.417848 10.00534 1.981744 1.887644 5 1.384184 3.880429 11.49985 2.298102 2.347671 6 1.628395 4.377446 12.61582 2.375960 2.702609 7 1.853694 4.835258 13.53298 2.320948 2.977592 8 2.061071 5.265214 14.25811 2.200348 3.196903 9 2.252472 5.670384 14.87211 2.047082 3.368619 10 2.429628 6.070517 15.41079 1.877685 3.506202 Cholesky Sıralaması: USF KAMU lnNER lnCPI lnRGSYİH 2.476299 3.046270 3.654295 4.302432 4.967188 USF 0.152508 0.339972 4.222614 6.617369 8.412374 10.02860 11.45578 12.64469 13.60630 14.42430 USF 100.0000 93.00518 86.71213 82.70742 79.97395 77.92816 76.33322 75.07943 74.04181 73.13480 4.7. Model 3 Modeldeki değişkenler faiz oranı, reel döviz kuru, nominal döviz kuru, reel M2, yurtiçi fiyat düzeyi, reel GSYİH değişkenlerinden oluşmaktadır. Birim kök test sonuçlarına göre bu değişkenlerin hepsi birinci dereceden I(1) bütünleşiktir. MODEL 3.1 f(USF, lnRER, lnRM2, lnCPI, lnRGSYİH) MODEL 3.2 f(USF, lnNER, lnRM2, lnCPI, lnRGSYİH) VAR modeline göre en uygun gecikme uzunluğu 3 olarak tespit edilmiştir. Bu bağlamda VAR (3) modeline ait otokorelasyon ve değişen varyans test sonuçları ekte 176 verilen tabloda rapor edilmiştir. Buna göre 1. ve 4. gecikmelerde H0 hipotezi kabul edilmektedir. Dolayısıyla oto korelasyon sorunu bulunmamaktadır. Ayrıca değişen varyans sorunu bulunmamakta ve normal dağılıma sahiptir. Yani model istikrarlıdır. Tablo 30: Model 3.1 Eş-Bütünleşme Testi İz Testi Boş hipotez İz İstatistiği 0.05 Kritik Değer Prob.** Hiç * 111.7617 69.81889 0.0000 En Fazla 1 * 65.13901 47.85613 0.0006 En Fazla 2 * 33.89050 29.79707 0.0160 En Fazla 3 11.45881 15.49471 0.1848 En Fazla 4 0.793292 3.841466 0.3731 Maksimum Öz Değer Testi Boş hipotez Mak Öz Değer İstatistiği 0.05 Kritik Değer Prob.** Hiç * 46.62267 33.87687 0.0009 En Fazla 1 * 31.24851 27.58434 0.0161 En Fazla 2 * 22.43169 21.13162 0.0327 En Fazla 3 10.66552 14.26460 0.1718 En Fazla 4 0.793292 3.841466 0.3731 Tablo 30’de her iki model içinde VAR (3) süreci takip edilerek yapılan eşbütünleşme test sonuçları rapor edilmiştir. Bu sonuçlara göre model 3.1 için hem iz hem de öz değer testine göre en fazla üç tane eş-bütünleşme vektörü bulunmaktadır. Tablo 31’da reel döviz kuru yerine nominal döviz kurunun kullanıldığı model 3.2 için yapılan eş bütünleşme test sonuçları rapor edilmiştir. Buna göre iz testine göre en fazla üç, öz değer testine göre en fazla iki tane eş bütünleşme vektörü bulunmaktadır. 177 Tablo 31: Model 3.2 Eş-Bütünleşme Testi İz testi İz İstatistiği Boş hipotez 0.05 Kritik Değer Prob.** Hiç * 109.9275 69.81889 0.0000 En Fazla 1 * 64.86830 47.85613 0.0006 En Fazla 2 * 33.64709 29.79707 0.0172 En Fazla 3 12.86767 15.49471 0.1198 En Fazla 4 0.457228 3.841466 0.4989 Maksimum öz değer testi Mak Öz Değer İstatistiği 0.05 Kritik Değer Boş hipotez Prob.** Hiç * 45.05923 33.87687 0.0016 En Fazla 1 * 31.22122 27.58434 0.0163 En Fazla 2 20.77941 21.13162 0.0559 En Fazla 3 12.41044 14.26460 0.0962 En Fazla 4 0.457228 3.841466 0.4989 Model 3.1 içi elde edilen eş-bütünleşme vektörü Tablo 32’de verilmiştir. Bu tabloya göre GSYİH ile reel para arzı ve yurtiçi fiyat düzeyi arasında uzun dönemde pozitif yönlü bir ilişki mevcuttur. GSYİH ile reel döviz kuru ve yabancı faiz oranları arasında ise ters yönlü bir ilişki vardır. Reel döviz kurundaki %1’lik bir artış uzun dönemde reel GSYİH’nin 0.58 oranında azalmasına neden olmaktadır. Bu modelimize göre RER’in çıktı üzerindeki uzun dönemde daraltıcı etkisi bulunmaktadır. Yurtiçi fiyatlarda meydana gelen %1’lik artış reel GSYİH’yı 0.03 oranında arttırmaktadır. Reel para arzı %1 oranında arttığı zaman reel GSYİH %0.20 oranında artmaktadır. Yabancı faiz oranlarındaki bir artışta reel GSYİH üzerinde negatif yönde bir etki oluşturmaktadır. Bu da modelimiz açısından beklenen bir sonuçtur. Model 3.1 için tahmin edilen hata düzeltme modeli şağıdaki eşitlikteki gibi tahmin edilmiştir. d (lnRGSYİH n + å b 5 i d (USF i =1 ) = b 0 + å b1i d (ln RGSYİH )t - i + å b 2 i d (ln CPI )t - i + å b 3i d (ln RM 2 )t - i + å b 4i d (ln RER )t - i n n n n i =1 i =1 i =1 i =1 )t - i + l EC t -1 + e i 178 Tablo 32: Model 3.1 Normalize Edilmiş Denklem lnRGSYİH lnCPI lnRM2 lnRER USF 1.000000 -0.036362 -0.200452 0.575935 0.035606 (0.01255) (0.09500) (0.10517) (0.00781) [-2.89778] [-2.11004] [ 5.47642] [ 4.55771] lnRGSYİH = 0.04 lnCPI + 0.2 lnRM2 – 0.57 lnRER – 0.03 USF Hata Düzeltme Modeli d ln RGSYİH= -0.07 + 0.12d ln RGSYİHt -i + 0.07d ln RGSYİHt -2 + 0.09d ln RGSYİHt -3 + 0.12ln LCPIt -i + 0.28ln LCPIt -2 + 0.32d lnCPIt -3 + 0.01d ln RM2t -1 + 0.06d ln RM2t -2 + 0.06d ln RM2t -3 + 0.04d ln RERt -1 + 0.01ln LRERt -2 - 0.04ln LRERt -3 + 0.02dUSFt -i - 0.03dUSFt -2 + 0.01dUSFt -3 - 0.21ECt -1 + ei t değerleri; ECt-1:-2.68; dlnRGSYİHt-1:0.78; dlnRGSYİHt-2:0.53; dlnRGSYİHt-3:0.67; dlnCPIt-1:0.84; dlnCPIt-2:1.7; dlnCPIt-3:1.85; dlnRM2t-1:0.2; dlnRM2t-2:0.83; dlnRM2t-3:1; dlnRERt-1:0.61; dlnRERt-2:0.16; dlnRERt-3:-0.8; dUSFt-1: 2.3; dUSFt-2: -2.16; dUSFt-3: 0.9; c: -2.6 En az bir tane eş-bütünleşme ilişkisi tespit edildiği zaman hata düzeltme modeli analiz edilebilmektedir. Yukarıdaki Tablo 32’de Model 3.1 için yapılan hata düzeltme modeli tahmininde reel GSYİH denkleminde hata düzeltme terimi istatistiksel olarak anlamlı ve negatif işaretlidir. Bu Türkiye’de GSYİH’de uzun dönem denge değerlerinden meydana gelen sapmaların tekrar dengeye geleceğini göstermektedir. Yani ECT terimi negatif olduğu için hata düzeltme mekanizması çalışmaktadır ve bir dönemde meydana gelen dengesizlik sonraki dönemde ya da dönemlerde düzelebilecektir. Dolayısıyla ilgili dönem için GSYİH modelinde uzun dönemde kurulan ilişki tutarlıdır. Bu bulgulara göre, GSYİH’nin gözlenen değeri ile uzun ya da denge değeri arasındaki farkın her üç ayda bir 0,21 kadarının ortadan kalktığını veya düzeldiğini söylemek mümkündür. Başka bir ifade ile yaklaşık beş çeyrek dönemde dengesizlik ortadan kalkmaktadır. Aşağıda Tablo 33’de ise model 3.2 için elde edilen normalize edilmiş denklem yer almaktadır. Buna göre GSYİH ile reel para arzı ve yurtiçi fiyat düzeyi arasında uzun dönemde pozitif yönlü bir ilişki mevcuttur. GSYİH ile nominal döviz kuru ve yabancı faiz oranları arasında ise ters yönlü bir ilişki vardır. Uzun dönemde nominal döviz kurundaki %1’lik bir artış, reel GSYİH’nin %0.47 oranında azalmasına neden olmaktadır. Bu modelimize göre NER’in çıktı üzerindeki daraltıcı etkisi RER’in daraltıcı etkisinden biraz daha küçüktür. Yurtiçi fiyatlarda meydana gelen %1’lik artış 179 reel GSYİH’yı %0.48 oranında arttırmaktadır. Bu etkide model 3.1’de elde edilen değere nazaran oldukça büyüktür. Reel para arzı %1 oranında arttığı zaman, reel GSYİH %0.20 oranında artmaktadır. Yabancı faiz oranlarındaki bir artışta reel GSYİH üzerinde negatif yönde bir etki oluşturmaktadır. Sonuç olarak nominal kurdaki bir artışın uzun dönemde çıktı üzerindeki etkisi modelimiz açısından beklenen bir sonuçtur. Model 3.1 için tahmin edilen hata düzeltme modeli şağıdaki eşitlikteki gibi tahmin edilmiştir. d (lnRGSYİH ) = b 0 + å b1i d (ln RGSYİH )t - i + å b 2 i d (ln CPI )t - i + å b 3i d (ln RM 2 )t - i + å b 4 i d (ln NER )t - i n + å b 5 i d (USF i =1 n n n n i =1 i =1 i =1 i =1 )t - i + l EC t -1 + e i Tablo 33’de Model 3.2 için elde edilen hata düzeltme terimi negatif ve anlamlıdır. Bu nedenle hata düzeltme mekanizması çalışmaktadır ve bir dönemde meydana gelen dengesizlik sonraki dönemlerde düzelebilecektir. Bu bulgulara göre, GSYİH’nin gözlenen değeri ile uzun ya da denge değeri arasındaki farkın her üç ayda bir yaklaşık -0.25 kadarının ortadan kalktığını veya düzeldiğini söylemek mümkündür. GSYİH’de meydana gelen sapma yaklaşık dört dönemlik bir zaman sürecinde yeniden dengeye gelmektedir. Tablo 33: Model 3.2 Normalize Edilmiş Denklem lnRGSYİH lnCPI lnRM2 lnNER USF 1.000000 -0.483342 -0.207061 0.474268 0.035232 (0.10156) (0.10179) (0.09570) (0.00805) [-4.75929] [-2.03425] [ 4.95568] [ 4.37416] lnRGSYİH = 0.05 lnCPI + 0.2 lnRM2 – 0.47 lnNER – 0.04 USF Hata Düzeltme Modeli dlnRGSYİH= -0.09 + 0.14d ln RGSYİHt -i + 0.09d ln RGSYİHt - 2 + 0.1d ln RGSYİHt -3 + 0.1d lnCPIt -i + 0.34d lnCPIt -2 + 0.43d lnCPIt -3 + 0.02d ln RM2t -1 + 0.06d ln RM2t -2 + 0.06d ln RM2t -3 + 0.06d ln NERt -1 - 0.01d ln NERt -2 - 0.06d ln NERt -3 + 0.03dUSFt -i - 0.03dUSFt -2 + 0.01dUSFt -3 - 0.25ECt -1 + e i t değerleri; ECt-1:-3.27; dlnRGSYİHt-1:0.9; dlnRGSYİHt-2:0.6; dlnRGSYİHt-3:0.8; dlnCPIt-1:0.5; dlnCPIt-2:1.9; dlnCPIt-3:2.35; dlnRM2t-1:0.25; dlnRM2t-2:0.9; dlnRM2t-3:1.1; dlnNERt-1:0.8; dlnNERt-2:-0.1; dlnNERt-3:-1.1; dUSFt-1: 2.4; dUSFt-2: -2.2; dUSFt-3: 1.03; c: -3.2 180 Daha önce de ifade edildiği gibi her iki modelde de değişkenlerin eş bütünleşim sistemi içerisinde olup olmadıklarını belirlemek üzere eş bütünleşme vektöründe yer alan değişkenler üzerine sıfır kısıtlamaları koyarak test edilmiştir. Tüm değişkenlerin eş bütünleşim uzayına ait olduklarını ve dolayısıyla da modelden dışlanması gereken değişkenin olmadığını göstermektedir. Ayrıca zayıf dışsallık testinde bağımlı değişken olarak kullanılan reel GSYİH’nın zayıf dışsal olduğunu savunan H0 hipotezi reddedilmektedir. Dolayısıyla bu değişken içsel olarak kabul edilebilir. Bu değişkene göre normalleştirme yapılabilir. Tablo 34: Model 3.1 için Olabilirlik Oranı Testleri b(i,j)=0 LR İstatistiği Serbestlik Derecesi Olasılık değeri lnRGSYİH 6.629416 1 0.010031 lnCPI 5.653191 1 0.017424 lnRM2 4.087009 1 0.043214 lnRER 7.420047 1 0.006450 USF 9.206213 1 0.002412 5.829315 1 0.015761 a(1,1)=0 Tablo 35: Model 3.1 için Olabilirlik Oranı Testleri b(i,j)=0 LR İstatistiği Serbestlik Derecesi Olasılık değeri lnRGSYİH 5.648925 1 0.017466 lnCPI 5.062759 1 0.024445 lnRM2 4.243495 1 0.034177 lnNER 5.718299 1 0.016789 USF 7.639722 1 0.005710 7.586060 1 0.005882 a(1,1)=0 Aşağıda Şekil 20’de Model 3.1’e ait genelleştirilmiş etki-tepki fonksiyonu gösterilmektedir. Buna göre birinci satırda GSYİH’nin tepkileri yer almaktadır. Burada 181 birinci satır dördüncü sütunda reel döviz kurundaki bir değişim karşısında reel GSYİH tepkisini görmek mümkündür. Buna göre reel kurdaki değişimlere reel GSYİH daralarak tepki vermektedir. Bu ters yönlü tepki özellikle dördüncü döneme kadar sürmektedir ve dördüncü dönemde nispeten bir toparlanma yaşanmaktadır. Burada kur değişimlerinin çıktı üzerindeki kısa dönemli etkisi olumsuz yönde gerçekleşmektedir. Ayrıca kur değişimlerinin reel para arzı üzerinde ilk etkisi çok küçük de olsa negatiftir. Bu etki 2–4 dönemler arasında da negatif olmakta, fakat daha sonrasında ise toparlanma yaşanmaktadır. Ayrıca reel döviz kuruna yönelik bir pozitif şoka yurtiçi fiyat düzeyinin tepkisi pozitif yönlüdür. Başka bir ifade ile ulusal para değer kaybedince yurtiçi fiyat düzeyi yükselerek tepki vermektedir. Bu durum aşağıdaki şekilde ikinci satır dördüncü sütunda görülmektedir. Response to Generalized One S.D. Innov ations Response of LNRGSYIH to LNRGSYIH Response of LNRGSYIH to LNCPI Response of LNRGSYIH to LNRM2 Response of LNRGSYIH to LNRER Response of LNRGSYIH to USF .03 .03 .03 .03 .03 .02 .02 .02 .02 .02 .01 .01 .01 .01 .01 .00 .00 .00 .00 .00 -.01 -.01 -.01 -.01 -.01 -.02 -.02 2 4 6 8 10 -.02 2 Response of LNCPI to LNRGSYIH 4 6 8 10 -.02 2 Response of LNCPI to LNCPI 4 6 8 10 -.02 2 Response of LNCPI to LNRM2 4 6 8 10 2 Response of LNCPI to LNRER .15 .15 .15 .15 .15 .10 .10 .10 .10 .10 .05 .05 .05 .05 .05 .00 .00 .00 .00 .00 -.05 -.05 -.05 -.05 -.05 -.10 -.10 2 4 6 8 10 -.10 2 Response of LNRM2 to LNRGSYIH 4 6 8 10 -.10 2 Response of LNRM2 to LNCPI 4 6 8 10 4 6 8 10 2 Response of LNRM2 to LNRER .06 .06 .06 .06 .04 .04 .04 .04 .04 .02 .02 .02 .02 .02 .00 .00 .00 .00 .00 -.02 -.02 -.02 -.02 -.02 -.04 2 4 6 8 10 -.04 2 Response of LNRER to LNRGSYIH 4 6 8 10 -.04 2 Response of LNRER to LNCPI 4 6 8 10 4 6 8 10 2 Response of LNRER to LNRER .12 .12 .12 .12 .08 .08 .08 .08 .08 .04 .04 .04 .04 .04 .00 .00 .00 .00 .00 -.04 -.04 -.04 -.04 -.04 2 4 6 8 10 2 4 6 8 10 2 Response of USF to LNCPI 4 6 8 10 2 Response of USF to LNRM2 4 6 8 10 2 Response of USF to LNRER .8 .8 .8 .8 .4 .4 .4 .4 .4 .0 .0 .0 .0 .0 -.4 -.4 -.4 -.4 -.4 -.8 2 4 6 8 10 -.8 2 4 6 8 10 -.8 2 4 6 8 10 6 8 10 4 6 8 10 4 6 8 10 Response of USF to USF .8 -.8 4 Response of LNRER to USF .12 Response of USF to LNRGSYIH 10 -.04 2 Response of LNRER to LNRM2 8 Response of LNRM2 to USF .06 -.04 6 -.10 2 Response of LNRM2 to LNRM2 4 Response of LNCPI to USF -.8 2 4 6 8 10 2 4 6 8 10 Şekil 20: Model 3.1’e ait Genelleştirilmiş Etki Tepki Fonksiyonu Şekil 21’de yer alan Model 3.2’ye ait genelleştirilmesi etki tepki fonksiyonunda dördüncü sütunda nominal döviz kuruna verilen bir şoka, diğer değişkenlerin verdikleri 182 tepkiler bulunmaktadır. Buna göre nominal kura verilen pozitif bir şoka reel GSYİH daralarak tepki vermektedir. Bu ters yönlü tepki özellikle ikinci döneme kadar sürmektedir ve ikinci dönemde nispeten bir toparlanma yaşanmaktadır. Burada kur değişimlerinin çıktı üzerindeki kısa dönemli etkisinin olumsuz yönde olduğunu söylemek mümkündür. reel kura nazaran nominal kura verilen bir şokun etkisi daha kısa sürmektedir. Başka bir ifade ile reel döviz kuruna yönelik bir şokun çıktı üzerindeki daraltıcı etkisi daha uzun sürmektedir. Ayrıca reel döviz kuruna yönelik bir pozitif şoka yurtiçi fiyat düzeyinin tepkisi pozitif yönlüdür. Yani ulusal para değer kaybedince yurtiçi fiyat düzeyi yükselerek tepki vermektedir. Nominal döviz kuruna verilen şokun reel para arzı üzerindeki etkisi de negatif yönlü olmaktadır. İkinci dönemde toparlanma olsa da dördüncü döneme kadar negatif yönlü artarak devam etmektedir. Dördüncü dönemden sonra tekrar iyileşme yaşanmaktadır. Response to Generalized One S.D. Innov ations Response of LNRGSYIH to LNRGSYIH Response of LNRGSYIH to LNCPI Response of LNRGSYIH to LNRM2 Response of LNRGSYIH to LNNER Response of LNRGSYIH to USF .03 .03 .03 .03 .03 .02 .02 .02 .02 .02 .01 .01 .01 .01 .01 .00 .00 .00 .00 .00 -.01 -.01 -.01 -.01 -.01 -.02 -.02 2 4 6 8 10 -.02 2 Response of LNCPI to LNRGSYIH 4 6 8 10 -.02 2 Response of LNCPI to LNCPI 4 6 8 10 -.02 2 Response of LNCPI to LNRM2 4 6 8 10 2 Response of LNCPI to LNNER .15 .15 .15 .15 .15 .10 .10 .10 .10 .10 .05 .05 .05 .05 .05 .00 .00 .00 .00 .00 -.05 -.05 -.05 -.05 -.05 -.10 -.10 2 4 6 8 10 -.10 2 Response of LNRM2 to LNRGSYIH 4 6 8 10 -.10 2 Response of LNRM2 to LNCPI 4 6 8 10 4 6 8 10 2 Response of LNRM2 to LNNER .06 .06 .06 .06 .04 .04 .04 .04 .04 .02 .02 .02 .02 .02 .00 .00 .00 .00 .00 -.02 -.02 -.02 -.02 -.02 -.04 2 4 6 8 10 -.04 2 Response of LNNER to LNRGSYIH 4 6 8 10 -.04 2 Response of LNNER to LNCPI 4 6 8 10 4 6 8 10 2 Response of LNNER to LNNER .3 .3 .3 .3 .2 .2 .2 .2 .2 .1 .1 .1 .1 .1 .0 .0 .0 .0 .0 -.1 -.1 -.1 -.1 -.1 -.2 2 4 6 8 10 -.2 2 Response of USF to LNRGSYIH 4 6 8 10 -.2 2 Response of USF to LNCPI 4 6 8 10 4 6 8 10 2 Response of USF to LNNER .8 .8 .8 .8 .4 .4 .4 .4 .4 .0 .0 .0 .0 .0 -.4 -.4 -.4 -.4 -.4 -.8 2 4 6 8 10 -.8 2 4 6 8 10 -.8 2 4 6 8 10 8 10 4 6 8 10 4 6 8 10 Response of USF to USF .8 -.8 6 -.2 2 Response of USF to LNRM2 4 Response of LNNER to USF .3 -.2 10 -.04 2 Response of LNNER to LNRM2 8 Response of LNRM2 to USF .06 -.04 6 -.10 2 Response of LNRM2 to LNRM2 4 Response of LNCPI to USF -.8 2 4 6 8 10 2 4 Şekil 21: Model 3.2’ye ait Genelleştirilmiş Etki Tepki Fonksiyonu 6 8 10 183 Daha öncede ifade edildiği gibi varyans ayrıştırması analizlerinde değişkenlerin sıralaması önem kazanmaktadır. Değişkenlerin sıralaması sonuçları etkilemektedir. Bu yüzden değişkenlerin en dışsaldan başlanarak sıralanması önemlidir. Burada değişkenler Cholesky Sıralamasına tabi tutulmaktadır. Bu çerçevede değişkenler makro ekonomik özellikleri de dikkate alınarak USF, lnRER, lnRM2, lnCPI ve lnRGSYİH şeklinde sıralanmıştır. Model 3.1 için elde edilen varyans ayrıştırma sonuçları aşağıda Tablo 36’de sunulmuştur. Bu sonuçlara göre reel GSYİH’da meydana gelen değişimin önemli bir kısmı yine kendisinden kaynaklanmaktadır. Bunun dışında özellikle ilk dönemde GSYİH’daki değişimlerin temel kaynağı reel döviz kurundaki değişimlerden meydana gelmektedir. 10 dönem boyunca reel döviz kurunun etkisi artan bir seyir izlemektedir. İlk dönemde 8.9’luk bir etkiye sahipken onuncu dönemde 21.5’e çıkmaktadır. Reel GSYİH’yı açıklama gücüne sahip diğer bir değişkende yurtiçi fiyat düzeyidir. Özellikle üçüncü ve dördüncü dönemden sonra etkisi ön plana çıkmaktadır. İlk dönemde 2.5 oranında açıklama gücüne sahipken, üçüncü dönemde 5.8’e ve dördüncü dönemde ise 12.8’e çıkmaktadır. Reel döviz kurundan sonra açıklama gücüne sahip en önemli değişken yurtiçi fiyat düzeyidir. Reel döviz kurunun varyans ayrıştırmasına baktığımızda ise yabancı faiz oranları ve yurtiçi fiyat düzeyinin kur değişimlerini açıklamada en önemli parametreler olduğunu ifade etmek mümkündür. Para arzındaki değişimi ise yurtiçi fiyat düzeyi, reel döviz kuru ve yabancı faiz oranlarına bakarak açıklamak mümkündür. İlk dönem itibari ile para arzındaki değişimin 95.08’i kendisinden kaynaklanırken, 2.98’i yabancı faiz oranlarından, 1.92’si reel döviz kuru değişimlerinden kaynaklanmaktadır. 10.dönem sonunda yabancı faiz oranlarının etkisi 17.18’e çıkarken, kur değişimlerinin etkisi 11.15’e ve yurtiçi fiyat düzeyi 7.4’e çıkmaktadır. Son olarak yurtiçi fiyat düzeyi değişkenindeki değişimlerde yabancı faiz oranları ve özellikle reel döviz kuru değişkeninin etkili olduğu gözükmektedir. İlk dönem itibari ile yurtiçi fiyat düzeyinde meydana gelen değişimin 44.23’ü kendisinden kaynaklanırken, reel döviz kurunun yurtiçi fiyat düzeyini açıklama gücü 34.02’dir. İlk dönem baz alındığında reel döviz kurunun yurtiçi fiyat düzeyini belirlemedeki gücü ortaya çıkmaktadır. Dönem ilerlediğinde bu oran 70.46’ya kadar yükselmektedir. Sonuç olarak yurtiçi fiyat düzeyini reel döviz kurundaki değişimleri de dikkate almadan açıklamaya çalışmak hatalı olabilir. 184 Tablo 36: Model 3.1 Varyans Ayrıştırma Fonksiyonu lnRGSYİH Değişkeninin Varyans Ayrıştırması lnRGSYİH lnCPI lnRM2 lnRER 86.73705 2.522914 0.561205 8.902616 83.66277 1.374348 0.301315 13.40388 76.37043 5.782734 0.578657 15.75287 68.19132 12.84058 0.981388 16.85974 64.84027 15.43374 1.578913 16.87378 63.76992 15.75515 2.032292 17.33630 62.46897 16.05098 2.246802 17.99467 61.15976 15.75976 2.397977 19.07556 60.35960 14.80798 2.496388 20.34905 59.67408 13.83782 2.587289 21.46912 lnCPI Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnRM2 lnRER 1 0.033556 0.000000 44.23380 8.703935 34.02119 2 0.054207 0.047012 25.87441 7.939925 56.92123 3 0.076835 2.246111 16.28691 8.628116 63.69797 4 0.101799 2.491678 10.61329 8.148335 70.86151 5 0.127220 3.538280 7.492719 8.522926 73.24276 6 0.154562 4.510145 5.650882 8.675341 73.39915 7 0.184342 5.127053 4.427613 8.649671 73.11419 8 0.217560 5.686563 3.703641 8.501570 72.23055 9 0.253932 5.927412 3.334050 8.256764 71.33435 10 0.292830 6.034206 3.151114 8.003158 70.46924 lnRM2 Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnRM2 lnRER 1 0.051450 0.000000 0.000000 95.08760 1.925597 2 0.077642 0.001531 7.301491 84.08023 1.521564 3 0.097647 1.765418 4.838561 79.28746 3.479990 4 0.117120 2.994202 3.941288 69.75285 10.77554 5 0.135380 5.020999 4.980260 64.33302 12.24781 6 0.150614 5.328121 5.862936 61.24581 11.74151 7 0.164501 5.578162 6.451308 59.45139 10.88207 8 0.177272 6.384780 6.936855 58.47236 10.54781 9 0.189522 6.940949 7.286144 57.63613 10.75891 10 0.201200 7.397282 7.217602 57.05641 11.14804 lnRER Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnRM2 lnRER 1 0.072690 0.000000 0.000000 0.000000 96.14251 2 0.115743 0.046916 1.293072 0.544075 96.11433 3 0.137602 0.090703 2.119133 0.963258 95.22156 4 0.152359 0.192143 3.769017 1.257295 93.38528 5 0.168144 0.220634 5.887125 1.544240 90.98150 6 0.185468 0.242231 6.826197 1.790923 89.54198 7 0.201235 0.223887 6.451830 2.043663 89.48714 8 0.216254 0.200570 5.777261 2.203072 89.46275 9 0.232013 0.179601 5.186054 2.259919 89.13661 Dönem S.E. 1 0.026408 2 0.036391 3 0.042966 4 0.050530 5 0.056131 6 0.060236 7 0.064316 8 0.068253 9 0.072298 10 0.076243 USF 1.276219 1.257689 1.515318 1.126972 1.273304 1.106338 1.238582 1.606940 1.986980 2.431692 USF 13.04107 9.217416 9.140893 7.885194 7.203312 7.764482 8.681478 9.877672 11.14742 12.34229 USF 2.986800 7.095185 10.62857 12.53612 13.41791 15.82162 17.63707 17.65819 17.37787 17.18067 USF 3.857486 2.001611 1.605343 1.396260 1.366503 1.598674 1.793484 2.356343 3.237816 185 Tablo 36. Devamı 10 0.248386 0.161722 4.682022 2.292109 88.83341 USF Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnRM2 lnRER 1 0.309971 0.000000 0.000000 0.000000 0.000000 2 0.559864 2.115168 3.442394 0.031428 0.841565 3 0.828353 3.607167 8.537146 0.014537 1.143529 4 1.139057 3.781453 12.79782 0.007688 1.638618 5 1.433121 4.517154 14.47297 0.012611 2.390169 6 1.695233 5.014710 15.64690 0.016501 2.971079 7 1.929135 5.656529 16.44853 0.023479 3.327270 8 2.130717 6.279473 16.83819 0.031193 3.425602 9 2.307349 6.822516 16.97838 0.041081 3.369243 10 2.464098 7.357517 17.03744 0.053877 3.243782 Cholesky Sıralaması: USF lnRER lnRM2 lnCPI lnRGSYİH 4.030739 USF 100.0000 93.56944 86.69762 81.77442 78.60710 76.35081 74.54419 73.42555 72.78878 72.30738 Model 3.2 için elde edilen varyans ayrıştırma sonuçları Tablo 37’de rapor edilmiştir. Bu sonuçlara göre reel GSYİH’da meydana gelen değişimin önemli bir kısmı yine kendisinden kaynaklanmaktadır. Bunun dışında özellikle ilk dönemde GSYİH’daki değişimlerin temel kaynağı reel döviz kurundaki değişimlerden meydana gelmektedir. 10 dönem boyunca nominal döviz kurunun etkisi %9 ile %13 arasında değişen bir seyir izlemektedir. Reel GSYİH’yı açıklama gücüne sahip diğer bir değişkende yurtiçi fiyat düzeyidir. İlk iki dönemde neredeyse hiç etkisi yokken, 3. dönemden sonra etkisi belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Üçüncü dönemde %11 ve dördüncü dönemde de %23’e çıkmaktadır. Yurtiçi fiyat düzeyinde bir değişme meydana geldiği zaman ilk dönem itibari ile %28’i kendisinden, %58’i nominal döviz kurundan ve %11’i yabancı faiz oranından kaynaklanmaktadır. İkinci dönemde nominal kurun ağırlığı artarken, yabancı faiz oranlarının etkisi kısmen azalmaktadır. Sonuç olarak, yurtiçi fiyat düzeyindeki değişimleri açıklama da nominal döviz kuru anahtar rol oynamaktadır. Nominal döviz kurunun varyans ayrıştırmasına baktığımızda ise, yabancı faiz oranları ve yurtiçi fiyat düzeyinin kur değişimlerini açıklamada en önemli parametreler olduğunu ifade etmek mümkündür. Yabancı faiz oranlarının ilk dönemdeki etkisi %6.38’dir. Yurtiçi fiyat düzeyinin nominal döviz kurunu açıklama gücü ikinci dönemde %3.3 civarındayken, onuncu dönemde yaklaşık %6’lara kadar yükselmektedir. 186 Reel para arzındaki değişimi ise yurtiçi fiyat düzeyi, nominal döviz kuru ve yabancı faiz oranlarına bakarak açıklamak mümkündür. İlk dönem itibari ile para arzındaki değişimin %83.49’u kendisinden kaynaklanırken, %14.24’ü nominal döviz kuru ve 2.98’i yabancı faiz oranlarından kaynaklanmaktadır. 10.dönem sonunda yabancı faiz oranlarının açıklama gücü 20.73’e, kur değişimlerinin 15.26’ya ve yurtiçi fiyat düzeyi 5.23’e çıkmaktadır. Tablo 37: Model 3.2 Varyans Ayrıştırma Fonksiyonu lnRGSYİH Değişkeninin Varyans Ayrıştırması S.E. lnRGSYİH lnCPI lnRM2 lnNER 0.025696 84.88652 0.075773 1.865224 11.39137 0.034820 82.63970 0.920615 1.077625 13.90669 0.041517 72.71926 11.08490 1.444807 12.85966 0.049654 62.66072 23.06643 1.706992 11.24308 0.055129 59.35371 27.11223 1.976344 10.30102 0.058774 58.89105 27.93582 2.053645 9.961820 0.062559 57.85176 28.64273 2.006731 9.860089 0.066410 56.56719 28.63636 1.951452 10.34469 0.070356 55.92266 27.64921 1.857146 11.32552 0.074184 55.32088 26.51326 1.773568 12.41636 lnCPI Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnRM2 lnNER 1 0.033738 0.000000 28.27173 2.618585 57.89389 2 0.053622 0.010399 13.45639 2.343829 76.69632 3 0.076402 2.335585 6.991556 2.921940 80.65766 4 0.100426 2.651359 4.046705 2.602456 84.55993 5 0.124172 3.730339 2.652262 2.579185 85.48312 6 0.149391 4.875074 1.832364 2.526008 84.45360 7 0.176882 5.591770 1.309673 2.405962 83.23478 8 0.207514 6.196381 0.952951 2.267306 81.75675 9 0.241225 6.462112 0.721634 2.086436 80.49618 10 0.277617 6.584716 0.570773 1.910431 79.40343 lnRM2 Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnRM2 lnNER 1 0.053299 0.000000 0.000000 83.48659 14.24511 2 0.079810 0.033448 4.540355 79.53367 8.339496 3 0.100068 0.988159 2.906923 73.85858 10.69363 4 0.118209 1.980181 2.747816 64.68959 16.58539 5 0.135461 3.713382 3.880529 59.18437 17.86655 6 0.150191 4.049671 4.571317 56.23783 17.29461 7 0.163484 4.282058 4.745996 54.66996 16.07080 8 0.175358 4.960015 4.879574 54.11403 15.23279 9 0.186806 5.508072 5.173582 53.50641 15.03268 10 0.198007 5.966318 5.237053 52.79806 15.26853 Dönem 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 USF 1.781110 1.455368 1.891373 1.322782 1.256698 1.157657 1.638685 2.500312 3.245458 3.975934 USF 11.21580 7.493058 7.093255 6.139551 5.555097 6.312951 7.457814 8.826608 10.23364 11.53065 USF 2.268297 7.553027 11.55271 13.99703 15.35516 17.84657 20.23118 20.81360 20.77926 20.73004 187 Tablo 37. Devamı lnNER Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnRM2 lnNER 1 0.097109 0.000000 0.000000 0.000000 93.61401 2 0.155797 0.016057 3.351513 0.059554 93.21015 3 0.197694 0.249053 4.413929 0.236491 92.84824 4 0.232859 0.327179 5.669727 0.313272 91.90669 5 0.267256 0.951427 6.604646 0.475518 89.93139 6 0.304616 1.497944 6.837386 0.584916 88.09773 7 0.344600 1.875476 6.333357 0.632527 87.12118 8 0.388161 2.204249 5.451481 0.635175 86.27553 9 0.435914 2.416488 4.628806 0.609426 85.37652 10 0.487005 2.576992 3.954140 0.584685 84.53080 USF Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnRM2 lnNER 1 0.317337 0.000000 0.000000 0.000000 0.000000 2 0.576953 2.248121 1.635510 0.472691 1.365654 3 0.850274 3.722408 4.293474 0.624479 2.835334 4 1.158939 3.971361 6.847286 0.683087 4.273693 5 1.451780 4.829572 7.481524 0.790019 5.760105 6 1.713107 5.412383 7.790318 0.840830 6.923309 7 1.947241 6.089403 7.968080 0.890288 7.658593 8 2.150295 6.742705 7.998547 0.931042 7.977866 9 2.330328 7.285100 7.963298 0.959415 7.994394 10 2.491730 7.833024 7.915451 0.989869 7.853269 Cholesky Sıralaması: USF lnNER lnRM2 lnCPI lnRGSYİH USF 6.385988 3.362725 2.252283 1.783134 2.037023 2.982030 4.037455 5.433569 6.968756 8.353388 USF 100.0000 94.27802 88.52430 84.22457 81.13878 79.03316 77.39364 76.34984 75.79779 75.40839 4.8. Model 4 Model 4’de yer alan değişkenler faiz oranı, sermaye hesabı, reel döviz kuru, nominal döviz kuru, yurtiçi fiyat düzeyi ve reel GSYİH’dan oluşmaktadır. Tablo 12 ve Tablo 13’de rapor edilen birim kök test sonuçlarına göre aşağıdaki değişkenlerden KA hariç hepsi birinci dereceden bütünleşiktir. Sermaye hesabı (KA) değişkeni ise hem ADF hem de PP testlerine göre I(0)’dır. Daha önce de ifade edildiği gibi Flores ve Szafarz (1996), Burke ve Hunter (2005) ve Lütkepohl (2005) en az iki değişken birinci dereceden bütünleşik olduğunda, I(0) ve I(1) olan değişkenlerin karışık olarak aynı sistem içerisinde kullanılabileceğini vurgulamışlardır. Bu nedenle I(0) olan KA değişkeninin Model 4.1 bulunmamaktadır. ve Model 4.2 içerisinde yer almasının sakıncası 188 Model 4.1 f(USF, KA, lnRER, lnCPI, lnRGSYİH) Model 4.2 f(USF, KA, lnNER, lnCPI, lnRGSYİH) Ek1’de yer alan tabloda VAR(3) modeli kalıntılarına yapılan White değişen varyans analizi test sonuçları gösterilmektedir. Bu sonuçlara göre H0 hipotezi kabul edilmektedir. Başka bir ifade ile değişen varyans sorunu bulunmamaktadır. Dolayısıyla modelde zamana bağımlı olarak değişim meydana gelmemektedir. Ayrıca model normal dağılıma sahiptir. Aşağıda Tablo 38 ve 39’da reel döviz kurunun analize dahil edildiği Model 4.1 ve nominal döviz kurunun analize dahil edildiği Model 4.2 için yapılan Johansen eşbütünleşme test sonuçları rapor edilmiştir. Bu sonuçlara göre her iki modelde hem iz hem de rank testine göre en fazla iki tane eş bütünleşme vektörü bulunmaktadır. Tablo 38: Model 4.1 Eş-Bütünleşme Testi İz Testi İz İstatistiği 0.05 Kritik Değer Prob.** Hiç * 103.5942 69.81889 0.0000 En Fazla 1 * 54.84577 47.85613 0.0096 En Fazla 2 26.26184 29.79707 0.1210 En Fazla 3 9.506559 15.49471 0.3206 En Fazla 4 1.410542 3.841466 0.2350 Maksimum Özdeğer Testi Maks-Özdeğer İstatistiği 0.05 Kritik Değer Prob.** Hiç * 48.74845 33.87687 0.0004 En Fazla 1 * 28.58392 27.58434 0.0371 En Fazla 2 16.75528 21.13162 0.1839 En Fazla 3 8.096017 14.26460 0.3690 En Fazla 4 1.410542 3.841466 0.2350 189 Tablo 39: Model 4.2. Eş-Bütünleşme Testi İz Testi İz İstatistiği 0.05 Kritik Değer Prob.** Hiç * 97.02612 69.81889 0.0001 En Fazla 1 * 54.69291 47.85613 0.0100 En Fazla 2 25.72906 29.79707 0.1370 En Fazla 3 8.762854 15.49471 0.3878 En Fazla 4 0.670668 3.841466 0.4128 Maks-Özdeğer İstatistiği 0.05 Kritik Değer Prob.** Hiç * 42.33321 33.87687 0.0039 En Fazla 1 * 28.96385 27.58434 0.0331 En Fazla 2 16.96621 21.13162 0.1736 En Fazla 3 8.092186 14.26460 0.3694 En Fazla 4 0.670668 3.841466 0.4128 Maksimum Öz Değer Testi Tablo 40’da model 4.1’e ait eş bütünleşme vektörü sunulmuştur. Buna göre uzun dönemde reel GSYİH ile yurtiçi fiyat düzeyi ile pozitif ve reel döviz kuru, finansal hesap ve yabancı faiz oranları arasında negatif yönlü bir ilişki mevcuttur. Burada özellikle şunu belirtmek gerekir ki, reel döviz kuru ile reel GSYİH arasındaki uzun dönemli ilişkide reel kurun çıktı üzerindeki etkisi 0.7 oranındadır. Başka bir ifade ile reel kurda bir birimlik bir artış olduğu zaman uzun dönemde çıktı %0.7 oranında azaltmaktadır. Reel döviz kuruna kıyasla diğer değişkenlerin uzun dönem etkisi daha küçüktür. Örneğin yabancı faiz oranları bir birim arttığı zaman çıktı 0.02 oranında azalmaktadır. Model 4.1 için tahmin edilen hata düzeltme modeli şağıdaki eşitlikteki gibi tahmin edilmiştir. d (lnRGSYİH n + å b 5 i d (USF i =1 ) = b 0 + å b 1i d (ln RGSYİH )t - i + å b 2 i d (ln CPI )t - i + å b 3i d (ln RER )t - i + å b 4 i d (KA )t - i n n n n i =1 i =1 i =1 i =1 )t - i + l EC t -1 + e i 190 Tablo 40: Model 4.1 Normalize Edilmiş Denklem lnRGSYİH lnCPI lnRER KA USF 1.000000 -0.063176 0.705366 0.168327 0.020566 (0.00445) (0.06955) (0.21895) (0.00495) [-14.2113 [ 10.1418] [ 0.76880] [ 4.15745] lnRGSYİH = 0.06 lnCPI – 0.7 lnRER – 0.17 KA – 0.03 USF Hata Düzeltme Modeli dlnRGSYİH= -0.05 + 0.17d ln RGSYİHt -i + 0.05d ln RGSYİHt -2 + 0.05d ln RGSYİHt -3 + 0.06d lnCPIt -i + 0.24d lnCPIt - 2 + 0.2d lnCPIt -3 + 0.05d ln RERt -1 + 0.03d ln RERt - 2 - 0.02d ln RERt -3 + 0.1dKAt -1 + 0.4dKAt - 2 + 0.3dKAt -3 + 0.03dUSFt -i - 0.04dUSFt - 2 + 1.13dUSFt -3 - 0.17ECt -1 + ei t değerleri; ECt-1:-1.9; dlnRGSYİHt-1:1.03; dlnRGSYİHt-2:0.34; dlnRGSYİHt-3:0.3; dlnCPIt-1:0.4; dlnCPIt-2:1.6; dlnCPIt-3:1.5; dlnRERt-1:0.6; dlnRERt-2:0.6; dlnRERt-3:-0.4; dKAt-1:1.5; dKAt-2:0.5; dKAt-30.4; dUSFt-1: 2.3; dUSFt-2: -2.6; dUSFt-3: 1.13; c: -1.7 Tablo 40’da Model 4.1’e ait hata düzeltme modeli sonuçları da rapor edilmiştir. Bu sonuçlara göre hata düzeltme terimi istatistiksel olarak anlamlı ve negatif işaretlidir. Dolayısıyla uzun dönem denge değerlerinde meydana gelebilecek bir sapma karşısında hata düzeltme süreci işleyecektir. Yeniden uzun dönem dengelerine yakınsayacaktırlar. Reel GSYİH’nın uzun dönem dengesinden bir sapma neticesinde her dönem yaklaşık olarak 0.17 oranında bir düzelme yaşanacaktır. Yani, yaşanan bir dengesizlik yaklaşık beş çeyrek dönem sonra yeniden dengeye gelecektir. Tablo 41’de Model 4.2’ye ait eş bütünleşme katsayıları rapor edilmiştir. Buna göre uzun dönemde reel GSYİH ile yurtiçi fiyat düzeyi ile pozitif ve nominal döviz kuru, finansal hesap ve yabancı faiz oranları arasında negatif yönlü bir ilişki mevcuttur. Nominal döviz kuru ile reel GSYİH arasındaki uzun dönemli ilişkide nominal kurdaki %1 oranındaki bir artış reel çıktı düzeyini %0.62 oranında azaltmaktadır. Nominal kur, reel kura kıyasla reel çıktı üzerinde bir miktar daha az daralmaya neden olmaktadır. Bununla birlikte yurtiçi fiyat düzeyinin pozitif yönlü etkisi de önemli ölçüde artmıştır. 191 Model 4.2 için tahmin edilen hata düzeltme modeli aşağıdaki eşitlikteki gibi tahmin edilmiştir. d (lnRGSYİH n + å b 5 i d (USF i =1 ) = b 0 + å b 1i d (ln RGSYİH )t - i + å b 2i d (ln CPI )t - i + å b 3i d (ln NER )t - i + å b 4i d (KA )t - i n n n n i =1 i =1 i =1 i =1 )t - i + l EC t -1 + e i Tablo 41: Model 4.2 Normalize Edilmiş Denklem lnRGSYİH lnCPI lnNER KA USF 1.000000 -0.651277 0.619297 0.216456 0.022721 (0.07069) (0.07071) (0.25507) (0.00575) [-9.21336] [ 8.75785] [ 0.84862] [ 3.94858] lnRGSYİH = 0.65 lnCPI – 0.62 lnNER – 0.22 KA – 0.02 USF Hata Düzeltme Modeli dlnRGSYİH= -0.06 + 0.18d ln RGSYİHt -i + 0.05d ln RGSYİHt -2 + 0.05d ln RGSYİHt -3 + 0.02d lnCPIt -i + 0.3d lnCPIt - 2 + 0.3d lnCPIt -3 + 0.06d ln NERt -1 + 0.01d ln NERt - 2 - 0.04d ln NERt -3 + 0.1dKAt -1 + 0.4dKAt -2 + 0.3dKAt -3 + 0.03dUSFt -i - 0.04dUSFt -2 + 0.02dUSFt -3 - 0.20ECt -1 + e i t değerleri; ECt-1:-2.3; dlnRGSYİHt-1:1.1; dlnRGSYİHt-2:0.3; dlnRGSYİHt-3:0.3; dlnCPIt-1:0.1; dlnCPIt-2:1.7; dlnCPIt-3:1.7; dlnNERt-1:0.8; dlnNERt-2:0.13; dlnNERt-3:-0.6; dKAt-1:1.6; dKAt-2:0.6; dKAt-3: 0.4; dUSFt-1: 2.2; dUSFt-2: -2.5; dUSFt-3: 1.2; c: -2.1 Tablo 41’de rapor edilmiş olan Model 4.2 için elde edilen hata düzeltme terimi negatif ve anlamlıdır. Bu nedenle hata düzeltme mekanizması çalışmaktadır ve bir dönemde meydana gelen dengesizlik sonraki dönemlerde düzelebilecektir. Bu bulgulara göre, GSYİH’nin gözlenen değeri ile uzun ya da denge değeri arasındaki farkın her üç ayda bir -0.20 kadarının ortadan kalktığını veya düzeldiğini söylemek mümkündür. GSYİH’de meydana gelen sapma yaklaşık 5 dönemlik bir zaman sürecinde yeniden dengeye gelmektedir. 192 Tablo 42: Model 4.1 için Olabilirlik Oranı Testleri b(i,j)=0 LR İstatistiği Serbestlik Derecesi Olasılık Değeri lnRGSYİH 9.565381 1 0.001983 lnCPI 12.79502 1 0.000348 lnRER 17.49812 1 0.000029 KA 3.462309 1 0.066547 USF 7.374136 1 0.006617 3.758944 1 0.042526 a(1,1)=0 Tablo 43: Model 4.2 için Olabilirlik Oranı Testleri b(i,j)=0 LR İstatistiği Serbestlik Derecesi Olasılık Değeri lnRGSYİH 5.732811 1 0.016651 lnCPI 10.87052 1 0.000977 lnNER 11.18912 1 0.000823 KA 3.513860 1 0.053473 USF 5.222632 1 0.022295 4.439469 1 0.035117 a(1,1)=0 Tablo 42 ve 43’de sunulduğu gibi her iki modelde de değişkenlerin eşbütünleşim sistemi içerisinde olup olmadıklarını belirlemek üzere eşbütünleşme vektöründe yer alan değişkenler üzerine konan b(i,j)=0 sıfır kısıtlamaları konulmuştur. b üzerine konulan kısıtlar neticesinde tüm değişkenlerin eşbütünleşim sistemine ait oldukları bulunmuş ve dolayısıyla modelde dışlanması gereken bir değişken yer almamaktadır. Ayrıca zayıf dışsallık testinde bağımlı değişken olarak kullanılan reel GSYİH’nın zayıf dışsal olduğunu savunan H0 hipotezi reddedilmektedir. Dolayısıyla bu değişken içsel olarak kabul edilebilir. Bu değişkene göre normalleştirme yapılabilir. Aşağıdaki Şekil 22’de de model 4.1’e ait genelleştirilmiş etki-tepki fonksiyonları verilmiştir. Bu şeklin ilk satırında reel GSYİH değişkeninin tepkileri gösterilmektedir. 193 Birinci satır üçüncü sütunda reel döviz kuruna verilen pozitif bir şoka reel GSYİH’nın tepkisi bulunmaktadır. Buna göre kurdaki bir artışa çıktı azalarak tepki vermektedir. Bu azalış dördüncü döneme kadar sürmekte ve bu dönemden sonra kısmi olarak toparlanma yaşanmaktadır. Sonuç itibari ile bu modele göre kur değişimlerinin çıktı üzerinde kısa dönemde de daraltıcı etkisi vardır. Aşağıdaki şeklin üçüncü sütununda reel kura verilen pozitif bir şoka karşı diğer değişkenlerin verdiği tepkiler gösterilmektedir. Reel kura verilen pozitif bir şoka yurtiçi fiyat düzeyinin tepkisi pozitif yönlüdür. Yani, yurtiçi para değer kaybettiğinde yurtiçi fiyat düzeyi yükselerek tepki vermektedir. Bu iktisadi anlamda beklenen bir sonuçtur. Benzer şekilde reel kura verilen pozitif bir şoka sermaye hesabının tepkisi negatif yönlü olmakla beraber, bu tepki kısa süreli olmaktadır. Dördüncü satır üçüncü sütunda da görüleceği gibi, özellikle ikinci döneme kadar sermaye hesabı daralmaktadır. Burada ulusal parada yaşanan değer kaybı yada devalüasyon yurtdışına sermaye çıkışına neden olmaktadır. Bu tepki kısa süreli olmaktadır. Ulusal paranın değer kaybetmesini devam eden dönemde sermaye girişleri ile sermaye hesabı kendi dengesine tekrar dönmekte ve pozitif şokun etkisi ortadan kalkmaktadır. Sonuç olarak bu modelde elde edilen sonuçlar kur değişimleri karşısında ekonominin daraldığını ortaya koymaktadır. 194 Response to Generalized One S.D. Innov ations Response of LNRGSYIH to LNRGSYIH Response of LNRGSYIH to LNCPI Response of LNRGSYIH to LNRER Response of LNRGSYIH to FA Response of LNRGSYIH to USF .03 .03 .03 .03 .03 .02 .02 .02 .02 .02 .01 .01 .01 .01 .01 .00 .00 .00 .00 .00 -.01 -.01 -.01 -.01 -.01 -.02 -.02 2 4 6 8 10 -.02 2 Response of LNCPI to LNRGSYIH 4 6 8 10 -.02 2 Response of LNCPI to LNCPI 4 6 8 10 -.02 2 Response of LNCPI to LNRER 4 6 8 10 2 Response of LNCPI to FA .15 .15 .15 .15 .15 .10 .10 .10 .10 .10 .05 .05 .05 .05 .05 .00 .00 .00 .00 .00 -.05 -.05 -.05 -.05 -.05 2 4 6 8 10 2 Response of LNRER to LNRGSYIH 4 6 8 10 2 Response of LNRER to LNCPI 4 6 8 10 2 Response of LNRER to LNRER 4 6 8 10 2 Response of LNRER to FA .12 .12 .12 .12 .08 .08 .08 .08 .08 .04 .04 .04 .04 .04 .00 .00 .00 .00 .00 -.04 -.04 -.04 -.04 -.04 2 4 6 8 10 2 4 6 8 10 2 Response of FA to LNCPI 4 6 8 10 2 Response of FA to LNRER 4 6 8 10 2 Response of FA to FA .06 .06 .06 .06 .04 .04 .04 .04 .04 .02 .02 .02 .02 .02 .00 .00 .00 .00 .00 -.02 -.02 -.02 -.02 -.02 2 4 6 8 10 2 4 6 8 10 2 Response of USF to LNCPI 4 6 8 10 2 Response of USF to LNRER 4 6 8 10 2 Response of USF to FA .8 .8 .8 .8 .4 .4 .4 .4 .4 .0 .0 .0 .0 .0 -.4 2 4 6 8 10 -.4 2 4 6 8 10 -.4 2 4 6 8 10 10 4 6 8 10 4 6 8 10 4 6 8 10 Response of USF to USF .8 -.4 8 Response of FA to USF .06 Response of USF to LNRGSYIH 6 Response of LNRER to USF .12 Response of FA to LNRGSYIH 4 Response of LNCPI to USF -.4 2 4 6 8 10 2 4 6 8 10 Şekil 22: Model 4.1’e ait Genelleştirimiş Etki-Tepki Fonksiyonu Nominal döviz kurunun analize dahil edildiği Model 4.2’ye ait genelleştirilmiş etki-tepki fonksiyonları Şekil 23’de verilmiştir. Bu şeklin üçüncü sütununda nominal döviz kuruna verilen bir şoka diğer değişkenlerin tepkileri gösterilmektedir. Buna göre nominal döviz kuruna verilen pozitif bir şoka reel GSYİH negatif yönlü tepki vermektedir. Bu azalış dördüncü döneme kadar sürmekte ve bu dönemden sonra toparlanma yaşanmaktadır. Sonuç olarak nominal döviz kurundaki artışların çıktı üzerinde kısa dönemde daraltıcı etkileri vardır. Yurtiçi fiyat düzeyi artarak tepki vermektedir. Yani nominal kurdaki artışlar yurtiçi enflasyon oranlarının artmasına neden olmaktadır. Sermaye hesabı ilk iki dönem daralmasına karşın ikinci dönemden sonra toparlanarak tepki vermektedir. 195 Response to Generalized One S.D. Innov ations Response of LNRGSYIH to LNRGSYIH Response of LNRGSYIH to LNCPI Response of LNRGSYIH to LNNER Response of LNRGSYIH to FA Response of LNRGSYIH to USF .03 .03 .03 .03 .03 .02 .02 .02 .02 .02 .01 .01 .01 .01 .01 .00 .00 .00 .00 .00 -.01 -.01 -.01 -.01 -.01 -.02 -.02 2 4 6 8 -.02 10 2 Response of LNCPI to LNRGSYIH 4 6 8 10 -.02 2 Response of LNCPI to LNCPI 4 6 8 10 -.02 2 Response of LNCPI to LNNER 4 6 8 10 2 Response of LNCPI to FA .15 .15 .15 .15 .15 .10 .10 .10 .10 .10 .05 .05 .05 .05 .05 .00 .00 .00 .00 .00 -.05 -.05 -.05 -.05 -.05 2 4 6 8 10 2 Response of LNNER to LNRGSYIH 4 6 8 10 2 Response of LNNER to LNCPI 4 6 8 10 2 Response of LNNER to LNNER 4 6 8 10 2 Response of LNNER to FA .3 .3 .3 .3 .2 .2 .2 .2 .2 .1 .1 .1 .1 .1 .0 .0 .0 .0 .0 -.1 -.1 -.1 -.1 -.1 2 4 6 8 10 2 4 6 8 10 2 Response of FA to LNCPI 4 6 8 10 2 Response of FA to LNNER 4 6 8 10 2 Response of FA to FA .06 .06 .06 .06 .04 .04 .04 .04 .04 .02 .02 .02 .02 .02 .00 .00 .00 .00 .00 -.02 -.02 -.02 -.02 -.02 2 4 6 8 10 2 4 6 8 10 2 Response of USF to LNCPI 4 6 8 10 2 Response of USF to LNNER 4 6 8 10 2 Response of USF to FA .8 .8 .8 .8 .4 .4 .4 .4 .4 .0 .0 .0 .0 .0 -.4 -.4 -.4 -.4 -.4 -.8 2 4 6 8 -.8 10 2 4 6 8 10 -.8 2 4 6 8 10 10 4 6 8 10 4 6 8 10 4 6 8 10 Response of USF to USF .8 -.8 8 Response of FA to USF .06 Response of USF to LNRGSYIH 6 Response of LNNER to USF .3 Response of FA to LNRGSYIH 4 Response of LNCPI to USF -.8 2 4 6 8 10 2 4 6 8 10 Şekil 23: Model 4.2’ye ait Genelleştirilmiş Etki-Tepki Fonksiyonu Model 4.1 ile ilgili varyans ayrıştırması sonuçları Tablo 44’de rapor edilmiştir. Daha öncede belirttiğimiz gibi varyans ayrıştırması analizlerinde değişkenlerin sıralaması önem kazanmaktadır. Bunun için Cholesky Sıralaması tekniği kullanılmaktadır. Bu modelde değişkenleri en dışsaldan içsele doğru USF, lnCPI, lnRER, KA, lnRGSYİH sıralamasına tabi tutarak analize dahil edilmiştir. Buna göre reel GSYİH değişkeninin varyans ayrıştırmasına göre, bu değişkendeki bir değişim ilk dönem itibari ile %86.28’i yine kendisinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca %8.74’ü reel döviz kurundan kaynaklanmaktadır. Bu modelde ilk dönem itibari ile reel GSYİH değişkenini açıklayan en önemli parametre reel döviz kuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Dönem uzadıkça finansal hesabın ve yurtiçi fiyat düzeyinin de payı artış gösterirken, reel döviz kurunun payı ikinci dönemde 14.16’ya ve onuncu dönemde de 21.92’ye çıkmaktadır. 196 Yurtiçi fiyat düzeyi değişkeninin varyans ayrıştırmasına baktığımızda ise, reel döviz kurunun fiyat düzeyini açıklamada oldukça güçlü olduğunu ifade etmek mümkündür. İlk dönemde fiyat düzeyi değişimleri %48.34’ü yine kendisinden kaynaklanırken, %35.78’i reel döviz kurundan ve %15.88’i yabancı faiz oranlarından kaynaklanmaktadır. İlk dönemde diğer değişkenlerin yurtiçi fiyat düzeyi üzerindeki etkisi yoktur. Sonraki dönemlerde de sermaye hesabının etkisi çok küçük kalırken, reel GSYİH’nın etkisi %4’e kadar çıkmaktadır. Burada özellikle reel döviz kurunun zaman içerisindeki etkisine vurgu yapmak gerekmektedir. Çünkü ikinci dönemde reel döviz kurunun yurtiçi fiyat düzeyi değişimlerini açıklamadaki gücü %61.3’e ve onuncu dönemde de %80.9’a kadar çıkmaktadır. Dolayısıyla bu model çerçevesinde uzun dönemde fiyat düzeyindeki değişimleri açıklamada reel döviz kurunun önemli bir etkisinin bulunduğunu ifade etmek mümkündür. Sermaye hesabındaki bir değişimi açıklamada en önemli parametre ilk dönem için %95.2 ile yine kendisidir. İlk dönem itibari sermaye hesabındaki bir değişimi açıklayan en iyi değişken %4.8 ile yabancı faiz oranlarıdır. İkinci dönemden itibaren reel döviz kurunun ve yurtiçi fiyat düzeyinin etkisi de ortaya çıkmaktadır. İkinci dönemde sermaye hesabında meydana gelen bir değişimi reel döviz kuru %4.4 ve yurtiçi fiyat düzeyi %4.8 açıklama gücüne sahiptir. Onuncu dönemde yabancı faiz oranlarının sermaye hesabı üzerindeki etkisi yaklaşık %5.5’e kadar çıkmaktadır. Reel döviz kurunun etkisi ise %4.55 ve yurtiçi fiyat düzeyinin etkisi %2.61’dir. Reel döviz kuru değişkeninin varyans ayrıştırmasına baktığımızda ise, yabancı faiz oranlarının özellikle ilk dönemde oldukça etkin olduğu gözükmesine rağmen, zaman boyutu ilerlediğinde bu etki giderek azalmaktadır. %12 civarında olan yabancı faiz oranları etkisi onuncu döneme gelindiğinde %6.9’a kadar düşmektedir. Sermaye hesabının etkisi ilk dönemde sıfır yükselmektedir. iken onuncu dönemde %6.06’ya kadar 197 Tablo 44: Model 4.1 Varyans Ayrıştırma Fonksiyonu lnRGSYİH Değişkeninin Varyans Ayrıştırması lnRGSYİH lnCPI lnRER KA 86.28728 0.900958 8.742916 3.479696 82.01073 0.494870 14.16544 1.808758 77.03113 2.327705 18.02392 1.485289 70.49189 5.489851 20.61415 2.142424 67.71685 7.045422 20.22008 3.522956 67.85681 7.552045 19.48440 3.821229 67.56030 7.790320 19.31375 4.117925 66.74438 7.625686 20.05995 4.296107 66.03655 7.209837 21.06867 4.311734 65.58456 6.792924 21.92680 4.251414 lnCPI Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnRER KA 1 0.032667 0.000000 48.33606 35.77764 0.006395 2 0.054545 0.183139 26.93621 61.29110 0.623152 3 0.077338 1.578931 18.19553 69.01590 0.724527 4 0.103831 1.706289 12.19790 77.01118 0.467569 5 0.130283 2.491380 9.065863 80.45233 0.297564 6 0.158594 3.006202 7.033577 81.47288 0.203703 7 0.189882 3.496963 5.651254 81.69278 0.144650 8 0.224675 3.820599 4.739521 81.41871 0.107154 9 0.262276 4.008083 4.194887 80.86743 0.080241 10 0.302172 4.083125 3.844549 80.32545 0.061483 lnRER Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnRER KA 1 0.072900 0.000000 0.000000 96.54412 0.175041 2 0.116398 0.005376 0.224432 98.03144 0.327239 3 0.138649 0.326060 0.367039 97.34182 0.264825 4 0.154090 0.651481 1.137682 96.13964 0.359240 5 0.168621 0.550831 2.280575 95.17669 0.472624 6 0.184824 0.461795 2.844636 94.54545 0.613682 7 0.200260 0.407441 2.679395 94.55931 0.711948 8 0.215218 0.404338 2.380885 94.52003 0.673508 9 0.230549 0.393436 2.113472 94.39815 0.622453 10 0.246571 0.370806 1.881271 94.31589 0.580443 KA Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnRER KA 1 0.055550 0.000000 0.000000 0.000000 95.19250 2 0.061314 2.585739 4.683577 4.409971 83.00241 3 0.066548 2.482028 4.034487 6.363723 78.50267 4 0.072121 3.409115 3.522874 6.858812 78.86893 5 0.075658 3.107154 3.291884 6.252580 80.39111 6 0.078175 3.778387 3.102238 5.958253 80.19975 7 0.081732 3.565641 2.895630 5.506117 81.66167 8 0.084728 3.440620 2.811263 5.124384 82.50699 9 0.087601 3.302572 2.711565 4.817375 83.35565 Dönem S.E. 1 0.027257 2 0.039464 3 0.046377 4 0.053639 5 0.059425 6 0.064091 7 0.068503 8 0.072906 9 0.077243 10 0.081477 USF 0.589153 1.520205 1.131961 1.261684 1.494697 1.285518 1.217708 1.273877 1.373209 1.444295 USF 15.87990 10.96640 10.48511 8.617062 7.692861 8.283634 9.014351 9.914012 10.84935 11.68539 USF 3.280841 1.411512 1.700256 1.711960 1.519279 1.534442 1.641903 2.021241 2.472494 2.851585 USF 4.807499 5.318306 8.617095 7.340265 6.957272 6.961368 6.370937 6.116742 5.812834 198 Tablo 44. Devamı 10 0.090485 3.253337 2.613084 4.555781 84.07922 USF Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnRER KA 1 0.298455 0.000000 0.000000 0.000000 0.000000 2 0.540830 1.609988 2.757768 0.940116 0.677124 3 0.807994 3.276665 6.547626 0.931320 0.478125 4 1.121345 3.906158 10.35424 1.106991 0.338946 5 1.407402 4.694773 12.54594 1.788499 0.327946 6 1.660737 5.284514 14.16538 2.342368 0.356194 7 1.886304 5.932229 15.23816 2.575031 0.427342 8 2.080572 6.565696 15.90087 2.580474 0.473687 9 2.252408 7.110526 16.29591 2.474294 0.499714 10 2.407480 7.605050 16.55626 2.310628 0.517906 Cholesky Sıralaması: USF KA lnRER lnCPI lnRGSYİH 5.498580 USF 100.0000 94.01500 88.76626 84.29367 80.64284 77.85155 75.82724 74.47927 73.61956 73.01015 Model 4.2’ye ait varyans ayrıştırması sonuçları Tablo 45’de rapor edilmiştir. Buna göre reel GSYİH değişkeninin varyans ayrıştırmasına göre, bu değişkendeki bir değişim ilk dönem itibari ile %85.48’i yine kendisinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca %9.70’i nominal döviz kurundan kaynaklanmaktadır. Bu modelde ilk dönem itibari ile reel GSYİH değişkenini açıklayan en önemli parametre nominal döviz kuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Dönem uzadıkça yurtiçi fiyat düzeyinin de payı önemli ölçüde artış göstermektedir. Üçüncü dönemde %6.93 olan açıklama gücü onuncu dönemde %19’a kadar artmaktadır. Bu model çerçevesinde, yurtiçi fiyat düzeyinde meydana gelen değişimin en önemli açıklayanı nominal döviz kurudur. İlk dönem itibari ile yaklaşık %30’u kendisinden kaynaklanırken, yaklaşık %55’inominal döviz kurundan kaynaklanmaktadır. Geriye kalan %15’lik etki de yabancı faiz oranlarından kaynaklanmaktadır. Onuncu dönemde %80 etki nominal döviz kuru, %14 yabancı faiz oranları ve %16 da geri kalan değişkenlerden kaynaklanmaktadır. Nominal döviz kuru ise yabancı faiz oranları ve yurtiçi fiyat düzeyinden etkilenmektedir. Bununla birlikte en önemli etki nominal döviz kurunun kendisinden kaynaklanmaktadır. İlk dönemde %91 ve onuncu dönemde de %84 oranındaki bir etki nominal kurun kendisinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca finansal hesapta meydana gelen değişimleri ilk dönemde %94 kendisi %5’de yabancı faiz oranı açıklamaktadır. İkinci dönemden itibaren yurtiçi fiyat düzeyinin de etkili olduğu görülmektedir. Onuncu 199 dönem itibari ile finansal hesaptaki değişimlerin %86’sı kendisinden, %5 yabancı faiz oranlarından ve %4 yurtiçi fiyat düzeyinden ortaya çıkmaktadır. Tablo 45: Model 4.2 Varyans Ayrıştırma Fonksiyonu Dönem 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Dönem 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Dönem 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Dönem 1 2 3 4 5 lnRGSYİH Değişkeninin Varyans Ayrıştırması S.E. lnRGSYİH lnCPI lnNER KA 0.026832 85.48192 0.029993 9.708237 3.711200 0.037943 83.24541 0.715900 12.70876 2.037451 0.044455 77.02419 6.934787 13.12756 1.628044 0.051766 68.81546 15.19494 12.90838 2.088107 0.057597 65.52805 18.67641 11.63821 3.227104 0.062194 65.70942 19.45936 10.50266 3.450289 0.066465 65.34822 19.85859 9.875372 3.772715 0.070772 64.28556 20.00065 10.07344 3.934011 0.075069 63.39282 19.63516 10.80234 3.940008 0.079273 62.79470 19.09568 11.63377 3.887267 lnCPI Değişkeninin Varyans Ayrıştırması S.E. lnRGSYİH lnCPI lnNER KA 0.032872 0.000000 29.81761 54.82167 0.162754 0.053221 0.062116 13.51644 74.84293 0.402981 0.075814 2.001608 7.132258 79.34044 0.453733 0.101080 2.268901 4.014544 83.70990 0.295149 0.125502 3.158020 2.628692 85.09169 0.196762 0.151815 3.849196 1.831008 84.27857 0.134619 0.181170 4.459486 1.334607 83.04572 0.101267 0.214037 4.857399 0.998013 81.74188 0.080073 0.249848 5.054475 0.752412 80.60716 0.062590 0.288137 5.131330 0.579347 79.70427 0.050171 lnNER Değişkeninin Varyans Ayrıştırması S.E. lnRGSYİH lnCPI lnNER KA 0.095035 0.000000 0.000000 91.13651 0.096672 0.154876 0.018908 2.497259 91.98281 0.821886 0.196449 0.086636 3.188213 93.00552 0.567335 0.233641 0.113500 4.468776 92.52949 0.407937 0.268513 0.534225 5.580907 90.66362 0.354401 0.307467 0.864771 6.000384 88.68087 0.292480 0.350290 1.122934 5.654880 87.48528 0.262903 0.396951 1.281593 5.030835 86.49819 0.217532 0.447156 1.422950 4.421936 85.59207 0.177944 0.500619 1.550795 3.926666 84.81433 0.147718 KA Değişkeninin Varyans Ayrıştırması S.E. lnRGSYİH lnCPI lnNER KA 0.057393 0.000000 0.000000 0.000000 94.78820 0.062571 1.912475 2.762263 5.246999 84.83411 0.067403 1.762405 3.243383 6.282642 80.53284 0.072506 2.951623 2.972670 6.145593 80.85970 0.076344 2.662412 2.736555 5.569830 82.55873 USF 1.068649 1.292480 1.285419 0.993108 0.930225 0.878263 1.145099 1.706342 2.229670 2.588589 USF 15.19797 11.17554 11.07196 9.711502 8.924835 9.906609 11.05892 12.32263 13.52337 14.53488 USF 8.766819 4.679135 3.152294 2.480300 2.866848 4.161496 5.474007 6.971845 8.385102 9.560490 USF 5.211801 5.244155 8.178733 7.070414 6.472468 200 Tablo 45. Devamı 6 0.078837 7 0.082404 8 0.085397 9 0.088288 10 0.091160 3.173767 2.567183 5.264822 82.48147 3.018052 2.362714 4.846925 83.81091 2.946208 2.270471 4.531786 84.60073 2.872188 2.153339 4.308154 85.32583 2.846135 2.046715 4.094570 85.96771 USF Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnNER KA 1 0.302992 0.000000 0.000000 0.000000 0.000000 2 0.550004 1.835880 1.297949 1.947407 0.866569 3 0.816716 3.599958 3.643806 3.049501 0.769575 4 1.124575 4.334863 6.498455 4.220057 0.410658 5 1.406428 5.132598 7.791223 5.952112 0.269198 6 1.656467 5.683137 8.506355 7.380170 0.207167 7 1.878534 6.298345 8.996724 8.189845 0.189760 8 2.069115 6.934739 9.357410 8.520596 0.176984 9 2.237352 7.488164 9.617242 8.514952 0.165674 10 2.388873 8.013809 9.823865 8.312756 0.157473 Cholesky Sıralaması: USF KA lnNER lnCPI lnRGSYİH 6.512753 5.961397 5.650804 5.340490 5.044870 USF 100.0000 94.05220 88.93716 84.53597 80.85487 78.22317 76.32533 75.01027 74.21397 73.69210 4.9. Model 5 Bu modelde yer alan değişkenleri sermaye hesabı, kamu büyüklüğü, reel döviz kuru, nominal döviz kuru, yurtiçi fiyat düzeyi ve reel GSYİH şeklinde sıralamak mümkündür. Tablo 12 ve Tablo 13’de rapor edilen birim kök test sonuçlarına göre aşağıdaki değişkenlerden KA değişkeni hariç hepsi birinci dereceden bütünleşiktir. Sermaye hesabı (KA) değişkeni ise hem ADF hem de PP testlerine göre I(0)’dır. Daha önce de ifade edildiği gibi Flores ve Szafarz (1996), Burke ve Hunter (2005) ve Lütkepohl (2005) en az iki değişken birinci dereceden bütünleşik olduğunda, I(0) ve I(1) olan değişkenlerin karışık olarak aynı sistem içerisinde kullanılabileceğini vurgulamışlardır. Bu nedenle I(0) olan KA değişkeninin burada kullanılacak olan modeller içerisinde yer almasının sakıncası bulunmamaktadır. Model 5.1 f(KA, KAMU, lnRER, lnCPI, lnRGSYİH) Model 5.2 f(KA, KAMU, lnNER, lnCPI, lnRGSYİH) Ekte yer alan tabloda her iki model için oluşturulan VAR(3) modeli kalıntılarına yapılan LM otokorelasyon testi, White değişen varyans analizi ve normallik test sonuçları gösterilmektedir. Bu sonuçlara göre H0 hipotezi kabul edilmektedir. 201 Dolayısıyla otokorelasyon ve değişen varyans sorunu bulunmamakta ve normal dağılım göstermektedir. Modelimiz istikrarlı ve tüm değişkenler birinci dereceden bütünleşik olduklarından dolayı değişkenler arasında uzun dönemli ilişki olabilir. Bunun olup olmadığını test edebilmek için Johansen eş-bütünleşme testini kullanmamız gerekmektedir. Tablo 46’da model 5.1 için elde edilen Johansen eş-bütünleşme test sonuçları rapor edilmiştir. Hem iz testine hem de rank testine göre en fazla iki tane eşbütünleşme vektörünün olduğu tespit edilmiştir. Tablo 46: Model 5.1 Eş-Bütünleşme Testi İz testi İz İstatistiği 0.05 Kritik Değer Prob.** Hiç * 100.0791 69.81889 0.0000 En Fazla 1 * 51.94057 47.85613 0.0197 En Fazla 2 22.96533 29.79707 0.2478 En Fazla 3 8.759562 15.49471 0.3881 En Fazla 4 1.485040 3.841466 0.2230 Maksimum Öz Değer Testi Maks-Öz değer İstatistiği 0.05 Kritik Değer Prob.** Hiç * 48.13853 33.87687 0.0005 En Fazla 1 * 28.97524 27.58434 0.0330 En Fazla 2 14.20577 21.13162 0.3484 En Fazla 3 7.274522 14.26460 0.4572 En Fazla 4 1.485040 3.841466 0.2230 Nominal döviz kurunun analize dahil edildiği model 5.2 için yapılan eş bütünleşme test sonuçları Tablo 47’de sunulmuştur. Bu sonuçlara göre model 5.1 de olduğu gibi bu modelde de hem iz hem öz değer testine göre en fazla iki tane eşbütünleşme vektörü bulunmaktadır. 202 Tablo 47: Model 5.2 Eş-Bütünleşme Testi İz Testi İz İstatistiği 0.05 Kritik Değer Prob.** Hiç * 95.02870 69.81889 0.0001 En Fazla 1 * 52.19306 47.85613 0.0185 En Fazla 2 21.90727 29.79707 0.3037 En Fazla 3 7.862247 15.49471 0.4802 En Fazla 4 0.803337 3.841466 0.3701 Maksimum Öz Değer Testi Maks-Öz değer İstatistiği 0.05 Kritik Değer Prob.** Hiç * 42.83565 33.87687 0.0033 En Fazla 1 * 30.28579 27.58434 0.0220 En Fazla 2 14.04502 21.13162 0.3613 En Fazla 3 7.058910 14.26460 0.4822 En Fazla 4 0.803337 3.841466 0.3701 Tablo 48’de model 5.1 için tespit edilen eş-bütünleşme ilişkisine ait denklem bulunmaktadır. Bu denkleme göre reel döviz kuru ile reel GSYİH değişkenleri arasında uzun dönemde negatif yönlü bir ilişki vardır. Reel döviz kurundaki %1’lik bir artış karşında reel GSYİH yaklaşık %0.54 oranında azalış göstermektedir. Kamu büyüklüğü ve yurtiçi fiyat düzeyi ile reel GSYİH arasında da pozitif yönlü bir ilişki vardır. Kamu büyüklüğü %1 oranında artış gösterdiğinde reel GSYİH yaklaşık %1.1 oranında artış göstermektedir. Benzer şekilde yurtiçi fiyat düzeyi de %1 oranında yükseldiği zaman, reel GSYİH %0.06 oranında yükselmektedir. Son olarak sermaye hesabı ile reel GSYİH arasında da negatif yönlü bir ilişki vardır. Sermaye hesabında %1’lik bir artış karşısında reel GSYİH %0.27 oranında azalmaktadır. Model 5.1 için tahmin edilen hata düzeltme modeli aşağıdaki eşitlikteki gibi tahmin edilmiştir. d (lnRGSYİH n ) = b 0 + å b 1i d (ln RGSYİH )t - i + å b 2 i d (ln CPI )t - i + å b 3i d (ln RER )t - i + å b 4 i d (KAMU )t - i n n n n i =1 i =1 i =1 i =1 + å b 5 i d (KA )t - i + l EC t - 1 + e i i =1 203 Tablo 48: Model 5.1 Normalize Edilmiş Denklem lnRGSYİH lnCPI lnRER KAMU KA 1.000000 -0.060792 0.537472 -1.101434 0.266873 (0.00353) (0.04459) (0.65846) (0.16736) [-17.2148] [ 12.0547] [-1.87274] [ 1.79465] lnRGSYİH = 0.06 lnCPI – 0.54 lnRER + 1.1 KAMU – 0.27 KA Hata Düzeltme Modeli dlnRGSYİH= -0.06 + 0.2d ln RGSYİHt -i + 0.1d ln RGSYİHt -2 + 0.1d ln RGSYİHt -3 + 0.2d lnCPIt -i + 0.2d lnCPIt - 2 + 0.2d lnCPIt -3 + 0.05d ln RERt -1 + 0.004d ln RERt -2 - 0.03d ln RERt -3 - 0.7dKAMUt -1 - 0.7dKAMUt - 2 + 0.3dKAMUt -3 + 0.1dKAt -1 + 0.1dKAt - 2 + 0.02dKAt -3 - 0.28ECt -1 + e i t değerleri; ECt-1:-2.3; dlnRGSYİHt-1:1.14; dlnRGSYİHt-2:0.5; dlnRGSYİHt-3:0.5; dlnCPIt-1:1.2; dlnCPIt-2:1.3; dlnCPIt-3:1.5; dlnRERt-1:0.7; dlnRERt-2:0.07; dlnRERt-3:-0.5; dKAMUt-1: -1.5; dKAMUt-2: -1.5; dKAMUt-3: 0.6; dKAt-1:0.9; dKAt-2:1.1; dKAt-3:0.23; c: -2.05 Tablo 48’de Reel GSYİH eşitliğine ait hata düzeltme terimi istatistiksel olarak anlamlı ve negatif yönlü bir değişkendir. Dolayısıyla hata düzeltme mekanizması çalışmaktadır. Reel GSYİH eşitliğinde uzun dönem dengesinde yaşanacak bir sapma neticesinde yeniden dengeye gelinecektir. Her bir dönemde yaklaşık 0.28 oranında dengeye yönelme olacağı düşünülürse yaklaşık bir yıl içerisinde uzun dönem dengesine yeniden dönülecektir. Aşağıda Tablo 49’da model 5.2 için elde edilen eş-bütünleşme ilişkisine ait normalize edilmiş denklem bulunmaktadır. Bu denkleme göre uzun dönemde nominal döviz kuru ile reel GSYİH değişkenleri arasında negatif yönlü bir ilişki vardır. Nominal döviz kurundaki %1’lik bir artış karşında reel GSYİH yaklaşık %0.46 oranında azalış göstermektedir. Kamu büyüklüğü ve yurtiçi fiyat düzeyi ile reel GSYİH arasında da pozitif yönlü bir ilişki vardır. Kamu büyüklüğü %1 oranında artış gösterdiğinde reel GSYİH yaklaşık %1 oranında artış göstermektedir. Benzer şekilde yurtiçi fiyat düzeyi de %1 oranında yükseldiği zaman, reel GSYİH %0.49 oranında yükselmektedir. Sermaye hesabı ile reel GSYİH arasında da negatif yönlü bir ilişki vardır. Sermaye hesabında %1’lik bir artış karşısında reel GSYİH %0.33 oranında azalmaktadır. 204 Model 5.2 için tahmin edilen hata düzeltme modeli aşağıdaki eşitlikteki gibi tahmin edilmiştir. d (lnRGSYİH ) = b 0 + å b1i d (ln RGSYİH )t - i + å b 2 i d (ln CPI )t - i + å b 3i d (ln NER )t - i + å b 4 i d (KAMU )t - i n n n n n i =1 i =1 i =1 i =1 + å b 5 i d (KA )t - i + l EC t - 1 + e i i =1 Tablo 49: Model 5.2 Normalize Edilmiş Denklem lnRGSYİH lnCPI lnNER KAMU KA 1.000000 -0.499730 0.462520 -1.001721 0.337297 (0.04295) (0.04271) (0.72881) (0.18475) [-11.6351] [ 10.8300] [-1.77446] [ 1.82572] lnRGSYİH = 0.5 lnCPI – 0.46 lnNER + KAMU – 0.34 KA Hata Düzeltme Modeli dlnRGSYİH= -0.07 + 0.2d ln RGSYİHt -i + 0.1d ln RGSYİHt - 2 + 0.1d ln RGSYİHt -3 + 0.1d lnCPIt -i + 0.2d lnCPIt - 2 + 0.3d lnCPIt -3 + 0.07d ln NERt -1 - 0.01d ln NERt - 2 - 0.05d ln NERt -3 - 0.6dKAMUt -1 - 0.6dKAMUt -2 + 0.3dKAMUt -3 + 0.1dKAt -1 + 0.1dKAt -2 + 0.02dKAt -3 - 0.31ECt -1 + ei t değerleri; ECt-1:-2.7; dlnRGSYİHt-1:1.24; dlnRGSYİHt-2:0.6; dlnRGSYİHt-3:0.1; dlnCPIt-1:0.7; dlnCPIt-2:1.4; dlnCPIt-3:1.7; dlnNERt-1:0.9; dlnNERt-2:-0.23; dlnNERt-3:-0.85; dKAMUt-1: -1.4; dKAMUt-2: -1.3; dKAMUt-3: 0.6; dKAt-1:1.3; dKAt-2:1.34; dKAt-3:0.3; c: -2.4 Tablo 49’da yer alan Reel GSYİH’ya göre normalleştirilmiş Model 5.2’ye ait hata düzeltme terimi istatistiksel olarak anlamlı ve negatif yönlü bir değişkendir. Dolayısıyla hata düzeltme mekanizması çalışmaktadır. Reel GSYİH eşitliğinde uzun dönem dengesinde meydana gelecek bir sapma neticesinde yeniden dengeye gelinecektir. Her bir dönemde yaklaşık 0.31 oranında dengeye yönelme olacağı düşünülürse yaklaşık 4. çeyreği tamamlamadan uzun dönem dengesine yeniden dönülecektir. 205 Tablo 50: Model 5.1 için Olabilirlik Oranı Testleri b(i,j)=0 LR İstatistiği Serbestlik Derecesi Olasılık Değeri lnRGSYİH 10.86566 1 0.000980 lnCPI 15.15711 1 0.000099 lnRER 13.87539 1 0.000195 KAMU 4.572712 1 0.032485 KA 5.309665 1 0.021207 6.028280 1 0.014078 a(1,1)=0 Tablo 51: Model 5.2 için Olabilirlik Oranı Testleri b(1,1)=0 LR İstatistiği Serbestlik Derecesi Olasılık Değeri lnRGSYİH 6.721180 1 0.009527 lnCPI 8.882336 1 0.002879 lnNER 8.760868 1 0.003078 KAMU 3.563547 1 0.052835 KA 4.915740 1 0.036327 6.645197 1 0.009942 a(1,1)=0 Her iki modelde de değişkenlerin eş bütünleşim sistemine ait olup olmadıklarını belirlemek üzere eş bütünleşme vektöründe yer alan değişkenler üzerine konan b(i,j)=0 sıfır kısıtlamaları konulmuştur. b üzerine konulan kısıtlar neticesinde tüm değişkenlerin eş bütünleşim sistemine ait oldukları bulunmuş ve dolayısıyla modelde dışlanması gereken bir değişken yer almamaktadır. Ayrıca zayıf dışsallık testinde bağımlı değişken olarak kullanılan reel GSYİH’nın zayıf dışsal olduğunu savunan H0 hipotezi reddedilmektedir. Dolayısıyla bu değişken içsel olarak kabul edilebilir. Bu değişkene göre normalleştirme yapılabilir. Şekil 24’de sunulan Model 5.1’e ait genelleştirilmiş etki-tepki fonksiyonlarına göre ilk satırda reel GSYİH’nın tepkisi yer almaktadır. Buna göre reel döviz kuruna 206 verilen pozitif bir şoka reel GSYİH’nın tepkisi negatif yönlü olmaktadır. Özellikle dördüncü döneme kadar sürekli bir azalış ile tepki veren reel GSYİH dördüncü dönemden sonra toparlanmaya başlamaktadır. Buna göre kur değişimleri karşısında çıktı daralarak tepki vermektedir. Reel döviz kuruna verilen pozitif bir şoka sermaye hesabının ilk tepkisi negatif yönlü olmasına rağmen, ikinci dönemden itibaren ilişkinin yönü hızla değişmektedir. Bu dönemden sonra pozitife dönüşmekte ve dördüncü dönemden sonra şokun etkisi tamamen ortadan kalkmaktadır. Reel döviz kuruna verilen pozitif bir şoka yurtiçi fiyat düzeyi de artarak tepki vermektedir. Response to Generalized One S.D. Innov ations Res po ns e o f LNR GS Y IH to L NRGS Y IH Res po ns e o f LNR GS Y IH to L NCP I R es po ns e of L NRGS Y IH to LNR E R Re s p o ns e o f L NRGS Y IH to K A MU R es p o n s e o f L NR GS Y IH to FA .03 .03 .03 .03 .03 .02 .02 .02 .02 .02 .01 .01 .01 .01 .01 .00 .00 .00 .00 .00 -.01 -.01 -.01 -.01 -.01 -.02 -.02 2 4 6 8 10 -.02 2 Re sp on se of L NCP I to LN RGS Y IH 4 6 8 10 -.02 2 Res po ns e o f L NCP I to L NCP I 4 6 8 10 -.02 2 R es po ns e o f L NCP I to L NRE R 4 6 8 10 2 Re sp on se o f L NCP I to K A MU .16 .16 .16 .16 .12 .12 .12 .12 .12 .08 .08 .08 .08 .08 .04 .04 .04 .04 .04 .00 .00 .00 .00 -.04 -.04 2 4 6 8 10 -.04 2 Re sp on se o f L NRE R to LNRGS Y IH 4 6 8 10 Res po ns e of LNRE R to LN CP I 4 6 8 10 4 6 8 10 2 Re sp on se of L NRE R to K A MU .12 .12 .12 .12 .08 .08 .08 .08 .08 .04 .04 .04 .04 .04 .00 .00 .00 .00 .00 -.04 -.04 -.04 -.04 -.04 2 4 6 8 10 2 4 6 8 10 2 Res po ns e o f K A MU to LNCP I 4 6 8 10 2 R es po ns e o f K A MU to L NRE R 4 6 8 10 2 Re s p o ns e o f K A MU to K A MU .010 .010 .010 .010 .005 .005 .005 .005 .005 .000 .000 .000 .000 .000 -.005 2 4 6 8 10 -.005 2 R e s po n s e o f FA to L NR GS Y IH 4 6 8 10 -.005 2 R es p o n s e o f FA to LN CP I 4 6 8 10 4 6 8 10 2 Re s p on s e o f FA to K A MU .08 .08 .08 .08 .06 .06 .06 .06 .06 .04 .04 .04 .04 .04 .02 .02 .02 .02 .02 .00 .00 .00 .00 -.02 2 4 6 8 10 -.02 2 4 6 8 10 4 6 8 10 10 4 6 8 10 4 6 8 10 .00 -.02 2 8 Re s p o ns e o f FA to FA .08 -.02 6 -.005 2 Re sp on se o f FA to L NRE R 4 R e sp o n s e of K A MU to FA .010 -.005 10 Re sp on se o f LNRE R to FA .12 Re s p o ns e o f K A MU to L NR GS Y IH 8 -.04 2 Res po n se of LN RE R to L NRE R 6 .00 -.04 2 4 R e sp o n s e o f L NC P I to FA .16 -.02 2 4 6 8 10 2 4 6 8 10 Şekil 24: Model 5.1’e ait Genelleştirilmiş Etki-Tepki Fonksiyonu Şekil 25’de rapor edilen nominal döviz kurunun analize dahil edildiği Model 5.2’ye ait genelleştirilmiş etki-tepki fonksiyonlarına göre üçüncü sütunda nominal döviz kuruna verilen şok karşısında diğer değişkenlerin tepkisi yer almaktadır. Buna göre 207 nominal döviz kuruna verilen pozitif bir şoka reel GSYİH’nın tepkisi negatif yönlü olmaktadır. bu azalış özellikle dördüncü döneme kadar devam etmekteyken dördüncü dönemden sonra toparlanmaya yaşanmaktadır. Buna göre kur değişimleri karşısında çıktı düzeyinde daralma meydana gelmektedir. Nominal döviz kuruna verilen pozitif bir şoka sermaye hesabının ilk tepkisi negatif yönlü olmasına rağmen, ikinci dönemden itibaren ilişkinin yönü hızla değişmektedir. Bu dönemden sonra pozitife dönüşmekte ve dördüncü dönemden sonra şokun etkisi tamamen ortadan kalkmaktadır. Bu süreç reel kura verilen şokun etkisi ile paralellik göstermektedir. Nominal döviz kuruna verilen pozitif bir şoka yurtiçi fiyat düzeyi de artarak tepki vermektedir. Response to Generalized One S.D. Innov ations Res po ns e o f LNR GS Y IH to L NRGS Y IH Res po ns e o f LNR GS Y IH to L NCP I R es po ns e of L NRGS Y IH to LNN E R Re s p o ns e o f L NRGS Y IH to K A MU R es p o n s e o f L NR GS Y IH to FA .03 .03 .03 .03 .03 .02 .02 .02 .02 .02 .01 .01 .01 .01 .01 .00 .00 .00 .00 .00 -.01 -.01 -.01 -.01 -.01 -.02 -.02 2 4 6 8 10 -.02 2 Re sp on se of L NCP I to LN RGS Y IH 4 6 8 10 -.02 2 Res po ns e o f L NCP I to L NCP I 4 6 8 10 -.02 2 R es po ns e o f L NCP I to L NNE R 4 6 8 10 2 Re sp on se o f L NCP I to K A MU .12 .12 .12 .12 .12 .08 .08 .08 .08 .08 .04 .04 .04 .04 .04 .00 .00 .00 .00 .00 -.04 -.04 -.04 -.04 -.04 2 4 6 8 10 2 Re sp on se o f L NNE R to LNRGS Y IH 4 6 8 10 2 Res po ns e of LNNE R to LN CP I 4 6 8 10 2 Res po n se of LN NE R to L NNE R 4 6 8 10 2 Re sp on se of L NNE R to K A MU .20 .20 .20 .20 .15 .15 .15 .15 .15 .10 .10 .10 .10 .10 .05 .05 .05 .05 .05 .00 .00 .00 .00 .00 -.05 -.05 -.05 -.05 -.05 2 4 6 8 10 2 4 6 8 10 2 Res po ns e o f K A MU to LNCP I 4 6 8 10 2 R es po ns e o f K A MU to L NNE R 4 6 8 10 2 Re s p o ns e o f K A MU to K A MU .010 .010 .010 .010 .005 .005 .005 .005 .005 .000 .000 .000 .000 .000 -.005 2 4 6 8 10 -.005 2 R e s po n s e o f FA to L NR GS Y IH 4 6 8 10 -.005 2 R es p o n s e o f FA to LN CP I 4 6 8 10 4 6 8 10 2 Re s p on s e o f FA to K A MU .08 .08 .08 .08 .06 .06 .06 .06 .06 .04 .04 .04 .04 .04 .02 .02 .02 .02 .02 .00 .00 .00 .00 .00 -.02 -.02 -.02 -.02 -.02 4 6 8 10 2 4 6 8 10 2 4 6 8 10 4 6 8 10 4 6 8 10 2 4 6 8 4 6 8 10 Re s p o ns e o f FA to FA .08 2 10 -.005 2 Re sp on se o f FA to L NNE R 8 R e sp o n s e of K A MU to FA .010 -.005 6 Re sp on se o f LNNE R to FA .20 Re s p o ns e o f K A MU to L NR GS Y IH 4 R e sp o n s e o f L NC P I to FA 10 2 4 6 8 10 Şekil 25: Model 5.2’e ait Genelleştirilmiş Etki-Tepki Fonksiyonu Model 5.1’e ait varyans ayrıştırması sonuçları Tablo 52’de rapor edilmiştir. Tablonun ilk satırında reel GSYİH’nın varyans ayrıştırma sonuçları bulunmaktadır. 208 Buna göre reel GSYİH’daki bir değişimi en iyi açıklayan değişken ilk dönem için %82.24 oranı ile yine kendisidir. Burada özellikle dikkat edilmesi gereken değişken reel döviz kurudur. İlk dönemde %9.94 oranında etkisi olan reel döviz kuru çok hızlı bir şekilde artış göstererek onuncu dönemde %21.73’e kadar çıkmıştır. İlk dönem itibari ile finansal hesabın ve kamu büyüklüğünün etkisi de dikkate değerdir. Finansal hesabının reel GSYİH değişimlerini açıklama gücü ilk dönemde %3.73 civarında iken, zaman boyutu uzadıkça etkinliği artmakta ve onuncu dönemde yaklaşık %7’ye kadar yükselmektedir. Kamu büyüklüğünün etkisi ise ilk dönemde %3.44 civarında iken, onuncu dönemde %2.14’e kadar düşmektedir. Yurtiçi fiyat düzeyi değişkeninin etkisi ise diğer değişkenlere nazaran ilk iki dönemde oldukça küçük kalmaktadır. Bununla birlikte üçüncü dönemden sonra etkisi artmakta ve onuncu döneme ulaşıldığında yaklaşık %9 oranında bir etkisi bulunmaktadır. Tablonun ikinci kısmında yurtiçi fiyat düzeyi değişkenine ait varyans ayrıştırma sonuçları bulunmaktadır. Bu sonuçlara göre yurtiçi fiyat düzeyinde bir değişiklik meydana geldiği zaman bunun %53.6’sı kendisinden kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte reel döviz kuru da fiyat düzeyindeki değişimleri açıklama da oldukça fazla etkili olduğunu ifade etmek mümkündür. İlk dönemde reel döviz kurunun yaklaşık %42 oranında açıklama gücü bulunurken, ikinci dönemde %71’e ve onuncu döneme gelindiğinde bu oran %83.93’e kadar yükselmektedir. Reel GSYİH değişkeni üçüncü dönemden sonra etkisi hissedilirken, diğer değişkenlerin çok fazla bir etkisi bulunmamaktadır. Üçüncü bölümde ise reel döviz kuru değişkeninin varyans ayrıştırması yer almaktadır. Reel döviz kurunda meydana gelen bir değişiklik ilk dönem itibari ile tek belirleyicisi kendisidir. Bu oran neredeyse %100’dür. Dönem uzadıkça kısmi olarak yurtiçi fiyat düzeyinin etkisi ortaya çıkarken, diğer değişkenlerin herhangi bir etkisi görülmemektedir. Kamu büyüklüğü olarak tanımladığımız değişkende yurtiçi fiyat düzeyi değişkenine benzer bir yapı ortaya koymaktadır. Bu değişkende ilk dönemde %99 kendisi tarafından açıklanırken, zaman uzadıkça yurtiçi fiyat düzeyi ve reel döviz kurunun etkisi ortaya çıkmaktadır. Onuncu dönemde reel döviz kurunun etkisi 209 %10.76’ya ve yurtiçi fiyat düzeyinin etkisi %12.94’e çıkmaktadır. Kendisinin etkisi ise %75’e kadar gerilemektedir. Tablo 52: Model 5.1 Varyans Ayrıştırma Fonksiyonu lnRGSYİH Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnRER KAMU 1 0.028334 82.23956 0.637055 9.940647 3.449163 2 0.038899 80.09333 0.770073 13.44756 1.897328 3 0.046211 74.24837 2.832102 18.42628 1.536595 4 0.053894 66.85402 6.918643 21.00883 1.558712 5 0.059438 63.95624 8.667767 20.51727 1.599605 6 0.063302 62.96656 9.409075 19.56030 1.806452 7 0.066346 62.29170 9.442394 19.31426 2.085244 8 0.069547 61.73631 9.244016 19.89751 2.178950 9 0.072919 61.03117 8.937796 20.84670 2.197568 10 0.076462 60.37048 8.774674 21.73365 2.146065 lnCPI Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnRER KAMU 1 0.031012 0.000000 53.59658 41.98712 4.305548 2 0.050684 0.066161 26.24493 70.99732 1.932355 3 0.072557 2.595114 15.84061 79.56099 0.943071 4 0.099159 2.963758 9.150205 86.58845 0.595516 5 0.124723 4.991510 6.034240 87.98855 0.541621 6 0.150748 7.104431 4.340317 87.74813 0.501302 7 0.179435 9.388262 3.276042 86.54832 0.571497 8 0.210867 11.17990 2.604110 85.47733 0.581606 9 0.244350 12.54859 2.142937 84.60144 0.588393 10 0.279725 13.58861 1.810976 83.93302 0.575841 lnRER Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnRER KAMU 1 0.074539 0.000000 0.000000 99.26919 0.405755 2 0.120984 0.095689 0.534457 97.92079 0.183877 3 0.144084 0.705307 1.291165 96.91630 0.178189 4 0.159813 0.988452 2.621427 95.36345 0.169098 5 0.173893 0.834969 3.421947 94.87287 0.142828 6 0.189234 0.729619 3.710750 94.80539 0.135000 7 0.203370 0.661724 3.727647 94.90527 0.142393 8 0.216115 0.604637 3.608165 95.14810 0.134849 9 0.229130 0.560584 3.466556 95.40111 0.123146 10 0.243003 0.526675 3.348554 95.61523 0.110671 KAMU Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnRER KAMU 1 0.008177 0.000000 0.000000 0.000000 99.87185 2 0.009545 0.006495 5.040114 0.128039 94.06491 3 0.011070 0.460916 8.649067 1.613599 88.61314 4 0.012862 0.433464 12.54872 3.618554 82.88465 5 0.013978 0.834068 13.32760 5.544663 79.42988 KA 3.733575 3.791708 2.956657 3.659799 5.259117 6.257616 6.866398 6.943208 6.986765 6.975127 KA 0.110746 0.759229 1.060213 0.702070 0.444084 0.305825 0.215874 0.157051 0.118640 0.091553 KA 0.325052 1.265190 0.909039 0.857578 0.727384 0.619244 0.562962 0.504250 0.448605 0.398872 KA 0.128147 0.760437 0.663283 0.514606 0.863790 210 Tablo 52. Devamı 6 0.015054 7 0.016040 8 0.016911 9 0.017756 10 0.018608 0.776854 14.31159 7.345990 76.79718 0.865468 13.66611 9.372520 75.38396 0.794172 13.22811 9.956793 75.37263 0.741578 13.07546 10.49875 75.09539 0.675310 12.94706 10.76231 75.07892 KA Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnRER KAMU 1 0.059486 0.000000 0.000000 0.000000 0.000000 2 0.064311 0.096992 2.705763 5.183434 0.524204 3 0.068704 0.483437 4.333645 7.320559 0.472063 4 0.073895 0.702336 3.799378 7.272282 0.528319 5 0.078294 0.789957 3.410057 6.697397 0.611982 6 0.081467 1.119781 3.162451 6.541569 0.591892 7 0.085509 1.016600 2.896054 6.116662 0.538747 8 0.088862 0.941806 2.713910 5.713369 0.498895 9 0.092090 0.877308 2.579427 5.504443 0.489803 10 0.095417 0.818192 2.402976 5.281275 0.456418 Cholesky Sıralaması: KA KAMU lnRER lnCPI lnRGSYİH 0.768387 0.711939 0.648293 0.588820 0.536402 KA 100.0000 91.48961 87.39030 87.69768 88.49061 88.58431 89.43194 90.13202 90.54902 91.04114 Nominal döviz kurunun analize dahil edildiği Model 5.2’e ait varyans ayrıştırması sonuçları Tablo 53’de rapor edilmiştir. Tablonun ilk satırında reel GSYİH’nın varyans ayrıştırma sonuçları bulunmaktadır. Buna göre reel GSYİH’daki bir değişimi en iyi açıklayan değişken ilk dönem için %80.82 oranı ile yine kendisidir. İlk dönemde %11 oranında etkisi olan nominal döviz kuru on dönem boyunca neredeyse sabit bir etkide bulunmaktadır. %9.6-12.7 arasında bir etkiye sahiptir. İlk dönem itibari ile finansal hesabın ve kamu büyüklüğünün etkisi de dikkate değerdir. Finansal hesabının reel GSYİH değişimlerini açıklama gücü ilk dönemde %4.21 civarında iken, zaman boyutu uzadıkça etkinliği artmakta ve onuncu dönemde %7.76’ya kadar yükselmektedir. Kamu büyüklüğünün etkisi ise ilk dönemde %3.84 civarında iken, üçüncü dönemde %1.7’ye düşmektedir. Yurtiçi fiyat düzeyi değişkeninin etkisi ise diğer değişkenlere nazaran ilk iki dönemde oldukça küçük kalmaktadır. Bununla birlikte üçüncü dönemden sonra etkisi artmakta %8.44 ve onuncu döneme ulaşıldığında %20.53 oranında bir etkisi bulunmaktadır. Yurtiçi fiyat düzeyinde bir değişiklik meydana geldiği zaman bunun %53.6’sı kendisinden kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte nominal döviz kuru da fiyat düzeyindeki değişimleri açıklama da oldukça fazla etkili olduğunu ifade etmek mümkündür. İlk dönemde nominal döviz kurunun yaklaşık %63.4 oranında açıklama gücü bulunurken, ikinci dönemde %83.5’e, dördüncü dönemde ise %90’lara kadar 211 yükselmektedir. Onuncu döneme gelindiğinde bu oran %83.93’e gerilemektedir. Reel GSYİH değişkeni üçüncü dönemden sonra etkisi hissedilirken, diğer değişkenlerin çok fazla bir etkisi bulunmamaktadır. Sonuç olarak yurtiçi fiyat düzeyi nominal döviz kurundan oldukça fazla etkilenmektedir. Üçüncü bölümde ise nominal döviz kuru değişkeninin varyans ayrıştırması yer almaktadır. Nominal döviz kurunda meydana gelen bir değişiklik ilk dönem itibari ile neredeyse tek belirleyicisi kendisidir. Bu oran neredeyse %97.8’dir. Dönem uzadıkça yurtiçi fiyat düzeyinin ve kısmi olarak reel GSYİH’nin etkisi ortaya çıkarken, diğer değişkenlerin herhangi bir etkisi görülmemektedir. Kamu büyüklüğü olarak tanımladığımız değişkende yurtiçi fiyat düzeyi değişkenine benzer bir yapı ortaya koymaktadır. Bu değişkende ilk dönemde %99 kendisi tarafından açıklanırken, zaman uzadıkça yurtiçi fiyat düzeyi ve reel döviz kurunun etkisi ortaya çıkmaktadır. Tablo 53: Model 5.2 Varyans Ayrıştırma Fonksiyonu lnRGSYİH Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnNER KAMU 1 0.027924 80.82557 0.102404 11.01501 3.843186 2 0.037712 79.49745 2.506101 11.19144 2.325816 3 0.044384 73.57361 8.446965 12.70995 1.702322 4 0.052118 64.30878 16.74147 12.58445 2.259097 5 0.057618 60.67020 19.83887 11.26196 2.563809 6 0.061410 59.33156 20.75943 10.14449 2.943632 7 0.064209 58.62460 20.77511 9.644954 3.373846 8 0.067041 58.15470 20.67971 9.834097 3.610349 9 0.070092 57.46606 20.49153 10.54224 3.725272 10 0.073386 56.69287 20.53178 11.28665 3.721599 lnCPI Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnNER KAMU 1 0.031147 0.000000 32.58058 63.41120 4.004397 2 0.049110 0.187744 13.73596 83.56226 2.145830 3 0.070290 3.509425 6.724626 88.02793 1.109620 4 0.095117 4.089135 4.195866 90.38786 0.915201 5 0.118051 6.572092 3.348350 88.83482 0.953661 6 0.141436 9.286807 2.753710 86.80995 0.939260 7 0.167445 12.14279 2.263802 84.38576 1.044597 8 0.196035 14.42505 1.868333 82.52308 1.059167 9 0.226868 16.13922 1.598945 81.10544 1.060677 10 0.259711 17.45174 1.419037 80.01889 1.034387 KA 4.213835 4.479198 3.567146 4.106202 5.665154 6.820891 7.581498 7.721138 7.774902 7.767101 KA 0.003826 0.368207 0.628399 0.411936 0.291075 0.210273 0.163052 0.124366 0.095711 0.075940 212 Tablo 53. Devamı lnNER Değişkeninin Varyans Ayrıştırması lnRGSYİH lnCPI lnNER KAMU 0.000000 0.000000 97.77473 1.866206 0.000247 4.158521 93.30259 0.854167 0.056444 5.875534 92.35714 0.571956 0.134422 8.009007 90.55409 0.493908 1.079633 9.082558 88.64617 0.561645 2.269719 9.205279 87.38439 0.645463 3.636661 8.800087 86.39803 0.766392 4.861988 8.175833 85.83459 0.806149 5.929639 7.603758 85.38535 0.819769 6.888137 7.137186 84.95297 0.807374 KAMU Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnNER KAMU 1 0.008207 0.000000 0.000000 0.000000 99.98398 2 0.009541 0.053223 3.991828 0.585085 94.94909 3 0.011043 0.377658 5.682566 3.902369 89.55643 4 0.012871 0.332136 7.500255 8.395385 83.38318 5 0.014097 0.713682 7.203314 11.60517 79.68868 6 0.015212 0.668734 7.364979 14.26022 76.99264 7 0.016240 0.751920 6.661831 16.19683 75.71725 8 0.017154 0.690801 6.199150 16.75388 75.73531 9 0.018023 0.651484 5.952656 17.31944 75.50352 10 0.018884 0.594183 5.787556 17.53762 75.55683 KA Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnNER KAMU 1 0.060476 0.000000 0.000000 0.000000 0.000000 2 0.064701 0.171211 1.347125 4.891563 0.368009 3 0.068886 0.288490 5.347079 5.201680 0.325471 4 0.073776 0.661936 4.673679 4.927180 0.452054 5 0.078304 0.673690 4.156232 4.558824 0.469321 6 0.081035 1.069937 3.882411 4.317470 0.452193 7 0.084969 0.995624 3.533283 4.020969 0.411825 8 0.088521 0.927127 3.257302 3.818063 0.383352 9 0.091656 0.877821 3.041277 3.753503 0.373851 10 0.094802 0.835877 2.869470 3.601389 0.350018 Cholesky Sıralaması: KA KAMU lnNER lnCPI lnRGSYİH Dönem 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 S.E. 0.095288 0.156669 0.198918 0.236769 0.269870 0.304446 0.341504 0.380599 0.422227 0.466501 KA 0.359065 1.684476 1.138923 0.808573 0.629992 0.495153 0.398830 0.321442 0.261486 0.214328 KA 0.016017 0.420773 0.480977 0.389040 0.789148 0.713432 0.672169 0.620854 0.572894 0.523810 KA 100.0000 93.22209 88.83728 89.28515 90.14193 90.27799 91.03830 91.61416 91.95355 92.34325 4.10. Model 6 Bu modelde yer alan toplam beş değişkeni petrol fiyatları, sermaye hesabı, reel döviz kuru, yurtiçi fiyat düzeyi, reel GSYİH olarak sıralamak mümkündür. Tablo 12 ve Tablo 13’de rapor edilen birim kök test sonuçlarına göre aşağıdaki değişkenlerden KA 213 hariç hepsi birinci dereceden bütünleşiktir. Sermaye hesabı (KA) değişkeni ise hem ADF hem de PP testlerine göre I(0)’dır. Model 6.1 f(lnPF, KA, lnRER, lnCPI, lnRGSYİH) Model 6.2 f(lnPF, KA, lnNER, lnCPI, lnRGSYİH) Ekte yer alan tabloda VAR(3) modeli için yapılan diagnostik testlerde bu modelin istikrarlı bir model olduğu ve otokorelasyon içermediği bulunmuştur. 1. gecikmede 0.5309 ve 4.gecikmede 0.7369 değeri ile otokorelasyon yoktur şeklindeki H0 hipotezi %10 düzeyinde kabul edilmektedir. Aynı şekilde VAR modeli kalıntılarına yapılan White değişen varyans analizi test sonuçlarına göre H0 hipotezi kabul edilmektedir. Dolayısıyla değişen varyans sorunu bulunmamakta ve normal dağılım göstermektedirler. Tablo 54: Model 6.1 Eş-Bütünleşme Testi İz Testi İz İstatistiği 0.05 Kritik Değer Prob.** Hiç * 97.64713 69.81889 0.0001 En Fazla 1 * 51.19272 47.85613 0.0235 En Fazla 2 25.81039 29.79707 0.1345 En Fazla 3 7.939474 15.49471 0.4719 En Fazla 4 1.970500 3.841466 0.1604 Maks-Öz Değer İstatistiği 0.05 Kritik Değer Prob.** Hiç * 46.45441 33.87687 0.0010 En Fazla 1 25.38233 27.58434 0.0932 En Fazla 2 17.87092 21.13162 0.1347 En Fazla 3 5.968974 14.26460 0.6172 En Fazla 4 1.970500 3.841466 0.1604 Boş Hipotez Maksimum Öz Değer Testi Boş Hipotez Tablo 54’de model 6.1 Johansen eş bütünleşme test sonuçları rapor edilmiştir. Bu test sonuçlarına göre modelde 3.gecikmede iz testine göre %5 düzeyinde en fazla iki tane eş bütünleşme vektörü varken, maksimum öz değer testine göre en fazla bir tane eş bütünleşme vektörü vardır. 214 Nominal döviz kurunun analize dahil edildiği model 6.2 için yapılan eş bütünleşme testinden elde edilen bulgular iz testine göre en fazla iki tane eş bütünleşme vektörü, maksimum öz değer testine göre de en fazla bir tane eş bütünleşme vektörü bulunmaktadır. Tablo 55: Model 6.2 Eş-Bütünleşme Testi İz Testi İz İstatistiği 0.05 Kritik Değer Prob.** Hiç * 98.60336 69.81889 0.0001 En Fazla 1 * 52.32784 47.85613 0.0179 En Fazla 2 26.28130 29.79707 0.1205 En Fazla 3 8.001315 15.49471 0.4653 En Fazla 4 1.945518 3.841466 0.1631 Maksimum Öz Değer Testi Maks-Öz Değer İstatistiği 0.05 Kritik Değer Prob.** Hiç * 46.27552 33.87687 0.0010 En Fazla 1 26.04654 27.58434 0.0776 En Fazla 2 18.27999 21.13162 0.1197 En Fazla 3 6.055797 14.26460 0.6061 En Fazla 4 1.945518 3.841466 0.1631 Model 6.1 için uzun dönemli ilişkileri ortaya koyan eş-bütünleşme vektörü aşağıda Tablo 56’da sunulmuştur. Buna göre yurtiçi fiyat düzeyi ile reel GSYİH arasında uzun dönemde pozitif bir ilişki bulunmaktadır. Yurtiçi fiyatlar %1 oranında yükseldiği zaman, çıktı %0.38 oranında artmaktadır. Reel GSYİH ile reel döviz kuru, finansal hesap ve petrol fiyatları arasında ise negatif yönü bir ilişki bulunmaktadır. Burada özellikle vurgulanması gereken petrol fiyatlarındaki bir artış reel geliri azaltmaktadır. Ayrıca uzun dönemde ulusal paranın değer kaybetmesi yani reel döviz kurunun yükselmesi reel geliri 0.52 oranında azaltmaktadır. Sonuç olarak, uzun dönemde döviz kurlarındaki bir değişiminin daraltıcı etkileri geçerlidir. Model 6.1 için tahmin edilen hata düzeltme modeli aşağıdaki eşitlikteki gibi tahmin edilmiştir. 215 d (lnRGSYİH ) = b 0 + å b 1i d (ln RGSYİH )t - i + å b 2 i d (ln CPI )t - i + å b 3i d (ln RER )t - i + å b 4 i d (KA )t - i n n n n n i =1 i =1 i =1 i =1 + å b 5 i d (ln PF )t - i + l EC t -1 + e i i =1 Tablo 56: Model 6.1 Normalize Edilmiş Denklem lnRGSYİH lnCPI lnRER KA LPF 1.000000 -0.058299 0.521646 0.245282 0.034095 (0.00282) (0.04122) (0.14284) (0.01790) [-20.7000] [ 12.6562] [ 1.71724] [ 1.90485] lnRGSYİH = 0.06 lnCPI – 0.5 lnRER – 0.34 KA – 0.3 lnPF Hata Düzeltme Modeli dlnRGSYİH= -0.08 + 0.31d ln RGSYİHt -i + 0.21d ln RGSYİHt - 2 + 0.2d ln RGSYİHt -3 + 0.3d lnCPIt -i + 0.3d lnCPIt -2 + 0.24d lnCPIt -3 + 0.09d ln RERt -1 + 0.06d ln RERt - 2 - 0.03d ln RERt -3 + 0.09dKAt -1 + 0.13dKAt -2 + 0.06dKAt -3 - 0.01d ln PFt -i - 0.01d ln PFt -2 + 0.03d ln PFt -3 - 0.41ECt -1 + e i t değerleri; ECt-1:-2.7; dlnRGSYİHt-1:1.63; dlnRGSYİHt-2:1.13; dlnRGSYİHt-3:1.07; dlnCPIt-1:1.5; dlnCPIt-2:1.7; dlnCPIt-3:1.6; dlnRERt-1:1; dlnRERt-2:0.9; dlnRERt-3:-0.5; dKAt-1:1.13; dKAt-2:1.5; dKAt-3:0 9; dlnPFt-1: -0.3; dlnPFt-2: -0.5; dlnPFt-3: 1.3; c: -2.5 Model 6.1’de uzun dönemli bir ilişki tespit edildiğinden dolayı, uzun dönem dengesinden sapmalar karşısında modelin tepkisi hata düzeltme mekanizması ile test edilmektedir. Hata düzeltme terimi istatistiksel olarak anlamlı ve negatif olduğundan dolayı uzun dönem dengesinden uzaklaşmalar karşısında yeniden dengeye doğru yönelme meydana gelecektir. Dengeden uzaklaşma yaşandığında, yaklaşık 2,5 çeyrek dönem sonra yeniden dengeye ulaşılmaktadır. Model 6.2 için elde edilen uzun dönemli ilişkileri ortaya koyan eş-bütünleşme vektörü aşağıda Tablo 57’de sunulmuştur. Bir önceki modelde edilen ilişkilerle tutarlılık arz eden sonuçlara ulaşılmıştır. Buna göre yurtiçi fiyat düzeyi ile reel GSYİH arasında uzun dönemde pozitif bir ilişki bulunmaktadır. Yurtiçi fiyatlar %1 oranında yükseldiği zaman, çıktı %0.52 oranında artmaktadır. Reel GSYİH ile reel döviz kuru, finansal hesap ve petrol fiyatları arasında ise negatif yönü bir ilişki bulunmaktadır. Ayrıca uzun dönemde ulusal paranın değer kaybetmesi yani nominal döviz kurunun yükselmesi reel geliri %0.49 oranında azaltmaktadır. Burada özellikle vurgulanması gereken bir başka nokta ise, petrol fiyatlarındaki bir artışın reel geliri azaltmasıdır. Petrol fiyatlarında %1 216 artış meydana geldiğinde, reel GSYİH %0.07 oranında azaltmaktadır. Sonuç olarak, uzun dönemde döviz kurlarındaki bir değişiminin daraltıcı etkileri geçerlidir. Model 6.2 için tahmin edilen hata düzeltme modeli aşağıdaki eşitlikteki gibi tahmin edilmiştir. d (lnRGSYİH ) = b 0 + å b 1i d (ln RGSYİH )t - i + å b 2i d (ln CPI )t - i + å b 3i d (ln NER )t - i + å b 4i d (KA )t - i n n n n n i =1 i =1 i =1 i =1 + å b 5 i d (ln PF )t - i + l EC t -1 + e i i =1 Tablo 57: Model 6.2 Normalize Edilmiş Denklem lnRGSYİH lnCPI lnNER KA LPF 1.000000 -0.524474 0.489410 0.215821 0.070351 (0.03678) (0.03681) (0.13890) (0.01778) [-14.2589] [ 13.2955] [ 1.85382] [ 3.95679] lnRGSYİH = 0.5 lnCPI – 0.49 lnNER – 0.22 KA – 0.07 LPF Hata Düzeltme Modeli dlnRGSYİH= -0.08 + 0.33d ln RGSYİHt -i + 0.2d ln RGSYİHt - 2 + 0.2d ln RGSYİHt -3 + 0.16d lnCPIt -i + 0.2d lnCPIt - 2 + 0.23d lnCPIt -3 + 0.09d ln NERt -1 + 0.03d ln NERt -2 - 0.02d ln NERt -3 + 0.07dKAt -1 + 0.12dKAt - 2 + 0.05dKAt -3 - 0.0004d ln PFt -i - 0.001d ln PFt -2 + 0.03d ln PFt -3 - 0.42ECt -1 + e i t değerleri; ECt-1:-2.6; dlnRGSYİHt-1:1.7; dlnRGSYİHt-2:1.03; dlnRGSYİHt-3:1; dlnCPIt-1:0.8; dlnCPIt-2:1.3; dlnCPIt-3:1.3; dlnNERt-1:1.03; dlnNERt-2:0.4; dlnNERt-3:-0.3; dKAt-1:1.05; dKAt-2:1.4; dKAt-3:0.8; dlnPFt-1: -0.02; dlnPFt-2: -0.06; dlnPFt-3: 1.5; c: -2.5 Tablo 57’de gösterilen Model 6.2 için elde edilen hata düzeltme terimi negatif ve anlamlıdır. Bu nedenle hata düzeltme mekanizması çalışmaktadır ve bir dönemde meydana gelen dengesizlik sonraki dönemlerde düzelebilecektir. Bu bulgulara göre, GSYİH’nin gözlenen değeri ile uzun ya da denge değeri arasındaki farkın her üç ayda bir yaklaşık -0.42 kadarının ortadan kalktığını veya düzeldiğini söylemek mümkündür. GSYİH’de meydana gelen sapma yaklaşık 2.5 dönemlik bir zaman sürecinde yeniden dengeye gelmektedir. 217 Tablo 58: Model 6.1 için Olabilirlik Oranı (Likelihood Ratio) Testleri b(i,j)=0 LR İstatistiği Serbestlik Derecesi Probability lnRGSYİH 21.00178 1 0.000005 lnCPI 20.38906 1 0.000006 lnRER 19.63251 1 0.000009 KA 3.198691 1 0.053697 lnPF 2.579594 1 0.068249 a(r,k)=0 6.724556 1 0.009509 Tablo 59: Model 6.2 için Olabilirlik Oranı (Likelihood Ratio) Testleri b(i,j)=0 LR Statistic Serbestlik Derecesi Probability lnRGSYİH 20.04886 1 0.000008 lnCPI 20.02344 1 0.000008 lnNER 19.97562 1 0.000008 KA 3.687142 1 0.043978 lnPF 5.860933 1 0.015481 6.025525 1 0.014100 a(1,1)=0 Her iki modelde de değişkenlerin eş bütünleşim sistemine ait olup olmadıklarını belirlemek üzere eş bütünleşme vektöründe yer alan değişkenler üzerine konan b(i,j)=0 sıfır kısıtlamaları konulmuştur. Bu testlere ait sonuçlar Tablo 58 ve Tablo 59’da sunulmuştur. b üzerine konulan kısıtlar neticesinde tüm değişkenlerin eş bütünleşim sistemine ait oldukları bulunmuştur. Yalnız lnPF değişkeni %10 düzeyinde model içerisinde kalmaktadır. Dolayısıyla modelde dışlanması gereken bir değişken yer almamaktadır. Ayrıca zayıf dışsallık testinde bağımlı değişken olarak kullanılan reel GSYİH’nın zayıf dışsal olduğunu savunan H0 hipotezi reddedilmektedir. Dolayısıyla bu değişken içsel olarak kabul edilebilir. Bu değişkene göre normalleştirme yapılabilir. 218 Şekil 26’da yer alan Model 6.1 için yapılan genelleştirilmiş etki-tepki analizlerine baktığımızda ise, bağımsız değişkenlere verilen politika şoklarına karşı bağımlı değişkenlerin verdikleri tepkiler görülmektedir. Bu bağlamada aşağıdaki şeklin ilk satırında reel GSYİH’nın tepkileri bulunmaktadır. İlk olarak reel döviz kuruna verilen bir şoka, reel GSYİH daralarak tepki vermektedir. Reel döviz kuruna verilen pozitif şok, reel kurun yükselmesi başka bir ifade ile ulusal paranın değer kaybetmesi anlamına gelmektedir. Özellikle ilk dört dönem reel gelirde azalma görülmektedir. Dördüncü dönemi takiben reel GSYİH değişkeninde toparlanma yaşanmaktadır. Bu durum reel kur değişimlerinin çıktı üzerinde daraltıcı etkilerinin olduğunu kanıtlamaktadır. Reel döviz kuruna verilen pozitif şoka yurtiçi fiyat düzeyi artarak tepki vermektedir. Bu anlamda ulusal paranın reel olarak değer kaybetmesinin enflasyona neden olduğunu söylemek mümkündür. Reel döviz kuruna verilen pozitif şok karşısında petrol fiyatları yükselerek tepki vermektedir. Bu şokun etkisi özellikle ikinci dönemden sonra azalmaktadır. Sermaye hesabı da reel kura verilen politika şokuna negatif yönlü tepki vermektedir. Özellikle ilk üç dönem hızlı bir azalma meydana gelmektedir. Üçüncü dönemden sonra toparlanma yaşanmakta ve beşinci dönemden sonra etki kaybolmaktadır. 219 Response to Generalized One S.D. Innov ations Response of LNRGSYIH to LNRGSYIH Response of LNRGSYIH to LNCPI Response of LNRGSYIH to LNRER Response of LNRGSYIH to FA Response of LNRGSYIH to LNPF .03 .03 .03 .03 .03 .02 .02 .02 .02 .02 .01 .01 .01 .01 .01 .00 .00 .00 .00 .00 -.01 -.01 -.01 -.01 -.01 -.02 -.02 2 4 6 8 10 -.02 2 Response of LNCPI to LNRGSYIH 4 6 8 10 -.02 2 Response of LNCPI to LNCPI 4 6 8 10 -.02 2 Response of LNCPI to LNRER 4 6 8 10 2 Response of LNCPI to FA .16 .16 .16 .16 .16 .12 .12 .12 .12 .12 .08 .08 .08 .08 .08 .04 .04 .04 .04 .04 .00 .00 .00 .00 -.04 -.04 2 4 6 8 10 -.04 2 Response of LNRER to LNRGSYIH 4 6 8 10 Response of LNRER to LNCPI 4 6 8 10 4 6 8 10 2 Response of LNRER to FA .12 .12 .12 .12 .08 .08 .08 .08 .08 .04 .04 .04 .04 .04 .00 .00 .00 .00 .00 -.04 -.04 -.04 -.04 -.04 2 4 6 8 10 2 4 6 8 10 2 Response of FA to LNCPI 4 6 8 10 2 Response of FA to LNRER 4 6 8 10 2 Response of FA to FA .08 .08 .08 .08 .06 .06 .06 .06 .06 .04 .04 .04 .04 .04 .02 .02 .02 .02 .02 .00 .00 .00 .00 -.02 2 4 6 8 10 -.02 2 Response of LNPF to LNRGSYIH 4 6 8 10 Response of LNPF to LNCPI 4 6 8 10 Response of LNPF to LNRER 4 6 8 10 2 Response of LNPF to FA .2 .2 .2 .1 .1 .1 .1 .1 .0 .0 .0 .0 .0 -.1 4 6 8 10 -.1 2 4 6 8 10 -.1 2 4 6 8 10 10 4 6 8 10 4 6 8 10 Response of LNPF to LNPF .2 2 8 -.02 2 .2 -.1 6 .00 -.02 2 4 Response of FA to LNPF .08 -.02 10 Response of LNRER to LNPF .12 Response of FA to LNRGSYIH 8 -.04 2 Response of LNRER to LNRER 6 .00 -.04 2 4 Response of LNCPI to LNPF -.1 2 4 6 8 10 2 4 6 8 10 Şekil 26: Model 6.1’e ait Genelleştirilmiş Etki-Tepki Fonksiyonu Aşağıdaki Şekil 27’de de Model 6.2 için yapılan genelleştirilmiş etki-tepki analizleri bulunmaktadır. Aşağıdaki şeklin üçüncü sütununda nominal döviz kuruna verilen bir şok karşısında diğer değişkelerin verdikleri tepkiler bulunmaktadır. İlk olarak nominal döviz kuruna verilen bir şoka, reel GSYİH daralarak tepki vermektedir. Özellikle ilk dört dönem reel gelirde azalma görülmektedir. Dördüncü dönemi takiben reel GSYİH değişkeninde toparlanma yaşanmaktadır. Bu durum nominal kur değişimlerinin çıktı üzerinde daraltıcı etkilerinin olduğunu kanıtlamaktadır. Buna ek olarak nominal döviz kuruna verilen pozitif şoka yurtiçi fiyat düzeyi artarak tepki vermektedir. Bu anlamda ulusal paranın reel olarak değer kaybetmesinin enflasyona neden olduğunu söylemek mümkündür. Nominal döviz kuruna verilen pozitif şok karşısında petrol fiyatları yükselerek tepki vermektedir. Bu şokun etkisi özellikle ikinci dönemden sonra azalmaktadır. Sermaye hesabı da nominal kura verilen politika şokuna negatif yönlü tepki 220 vermektedir. Özellikle ilk iki dönem hızlı bir azalma meydana gelmektedir. ikinci dönemden sonra toparlanma yaşanmakta ve dördüncü dönemden sonra etki kaybolmaktadır. Response to Generalized One S.D. Innov ations Response of LNRGSYIH to LNRGSYIH Response of LNRGSYIH to LNCPI Response of LNRGSYIH to LNNER Response of LNRGSYIH to FA Response of LNRGSYIH to LNPF .03 .03 .03 .03 .03 .02 .02 .02 .02 .02 .01 .01 .01 .01 .01 .00 .00 .00 .00 .00 -.01 -.01 -.01 -.01 -.01 -.02 -.02 2 4 6 8 10 -.02 2 Response of LNCPI to LNRGSYIH 4 6 8 10 -.02 2 Response of LNCPI to LNCPI 4 6 8 10 -.02 2 Response of LNCPI to LNNER 4 6 8 10 2 Response of LNCPI to FA .16 .16 .16 .16 .16 .12 .12 .12 .12 .12 .08 .08 .08 .08 .08 .04 .04 .04 .04 .04 .00 .00 .00 .00 .00 -.04 -.04 -.04 -.04 -.04 2 4 6 8 10 2 Response of LNNER to LNRGSYIH 4 6 8 10 2 Response of LNNER to LNCPI 4 6 8 10 2 Response of LNNER to LNNER 4 6 8 10 2 Response of LNNER to FA .20 .20 .20 .20 .15 .15 .15 .15 .15 .10 .10 .10 .10 .10 .05 .05 .05 .05 .05 .00 .00 .00 .00 .00 -.05 -.05 -.05 -.05 -.05 2 4 6 8 10 2 4 6 8 10 2 Response of FA to LNCPI 4 6 8 10 2 Response of FA to LNNER 4 6 8 10 2 Response of FA to FA .08 .08 .08 .08 .06 .06 .06 .06 .06 .04 .04 .04 .04 .04 .02 .02 .02 .02 .02 .00 .00 .00 .00 .00 -.02 -.02 -.02 -.02 -.02 2 4 6 8 10 2 4 6 8 10 2 Response of LNPF to LNCPI 4 6 8 10 2 Response of LNPF to LNNER 4 6 8 10 2 Response of LNPF to FA .2 .2 .2 .2 .1 .1 .1 .1 .1 .0 .0 .0 .0 .0 -.1 2 4 6 8 10 -.1 2 4 6 8 10 -.1 2 4 6 8 10 10 4 6 8 10 4 6 8 10 4 6 8 10 Response of LNPF to LNPF .2 -.1 8 Response of FA to LNPF .08 Response of LNPF to LNRGSYIH 6 Response of LNNER to LNPF .20 Response of FA to LNRGSYIH 4 Response of LNCPI to LNPF -.1 2 4 6 8 10 2 4 6 8 10 Şekil 27: Model 6.2’ye ait Genelleştirilmiş Etki-Tepki Fonksiyonu Model 6.1’e ait varyans ayrıştırma sonuçları Tablo 60’da rapor edilmiştir. Reel GSYİH’nın varyans ayrıştırmasında reel gelirin ön önemli belirleyicisi olarak kendisi bulunmaktadır. İlk dönem itibari ile reel gelirdeki bir değişimin%84’ü kendisinden %11’i reel döviz kurundan kaynaklanırken, %5’i de diğer değişkenler kaynaklanmaktadır. Zaman boyutu uzadıkça değişkenlerin reel gelir üzerindeki etkisi artmaktadır. Onuncu dönem itibari ile reel döviz kurunun, yurtiçi fiyat düzeyinin, sermaye hesabının ve petrol fiyatlarının etkisi, sırasıyla yaklaşık %23.67, %8.81, %5.9 ve 1.53 olarak gerçekleşmektedir. 221 Tablo 60’ün ikinci bölümünde ise yurtiçi fiyat düzeyine ait varyans ayrıştırması bulunmaktadır. Yurtiçi fiyat düzeyindeki değişimleri en iyi açıklayan değişken kendisinden sonra reel döviz kuru olarak gözükmektedir. İlk dönem itibari ile yurtiçi fiyat düzeyindeki, bir değişimin %51.30’ u kendisinden, %42.81’i reel döviz kurundan ve %5.71’i petrol fiyatlarından kaynaklanmaktadır. Özellikle ikinci dönemden sonra reel dövzi kuru yurtiçi fiyat düzeyini belirleyen neredeyse tek değişken haline gelmektedir. İkinci dönemde reel döviz kurunun açıklama gücü %69.33’e kadar yükselmektedir. Bu oran beşinci dönemde %87.28’e kadar yükselirken, onuncu dönemde %82.15’e düşmüştür. Sonuç itibari ile yurtiçi fiyat düzeyinde yaşanan değişimleri açıklarken mutlaka reel döviz kurunu dikkate almak gerekmektedir. Reel döviz kurunda meydana gelen değişimleri açıklayan en önemli ve tek değişken yine kendisidir. İlk dönem itibari ile %99’u reel döviz kurundan kaynaklanırken, bu oran onuncu döneme gelindiğinde %94’e kadar düşmektedir. Zaman ilerledikçe kısmi olarak yurtiçi fiyat düzeyinin etkisi ön plana çıkmaktadır. Onuncu dönemde yurtiçi fiyat düzeyinin etkisi %4.8’e kadar yükselmektedir. Sermaye hesabı ilk dönemde hiçbir değişkenden etkilenmemektedir. İkinci dönemden itibaren reel döviz kurunun etkisi ortaya çıkmaktadır. Onuncu dönemde reel döviz kurunun finansal hesap üzerindeki etkisi %5.52’ye kadar düşmüştür. Son olarak petrol fiyatlarındaki değişim ise tamamen dışsal olarak gözükmektedir. Diğer değişkenlerin etkisi oldukça küçüktür. Zaman boyutu uzadığında dahi diğer değişkenlerin etkileri sınırlı kalmaktadır. Onuncu döneme gelindiğinde yaklaşık %83 oranında petrol fiyatlarındaki değişim kendisi tarafından açıklanmaktadır. Tablo 60: Model 6.1 Varyans Ayrıştırması lnRGSYİH Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnRER KA 1 0.029075 82.62725 1.195634 11.61149 2.327821 2 0.040733 76.91923 1.273358 16.07719 2.602749 3 0.048434 71.63786 3.255557 19.53388 2.034820 4 0.056289 66.16933 5.649202 22.76795 2.774651 5 0.061807 62.81215 7.011705 23.60576 4.134701 6 0.065907 61.57945 8.123332 23.30459 4.819270 7 0.069177 60.82536 8.670544 23.18442 5.341444 8 0.072310 60.39410 8.801177 23.34165 5.651788 lnPF 2.237803 3.127468 3.537884 2.638876 2.435686 2.173356 1.978241 1.811286 222 Tablo 60. Devamı 9 0.075480 10 0.078707 Dönem S.E. 1 0.031026 2 0.051452 3 0.072924 4 0.099696 5 0.127248 6 0.154872 7 0.184351 8 0.215825 9 0.248714 10 0.283185 Dönem S.E. 1 0.075908 2 0.121336 3 0.144639 4 0.162094 5 0.177560 6 0.193076 7 0.206427 8 0.218233 9 0.230233 10 0.242828 Dönem S.E. 1 0.060521 2 0.064505 3 0.069432 4 0.074967 5 0.079182 6 0.082261 7 0.086525 8 0.089654 9 0.092985 10 0.096266 Dönem S.E. 1 0.140503 2 0.215591 3 0.257781 4 0.304793 5 0.348456 6 0.383843 7 0.414817 60.19976 8.815401 23.48860 5.833010 60.07766 8.812755 23.67436 5.899414 lnCPI Değişkeninin Varyans Ayrıştırması lnRGSYİH lnCPI lnRER KA 0.000000 51.30745 42.81609 0.160643 0.002809 22.20692 69.33180 0.996224 2.407088 12.47215 78.63148 1.095870 2.863795 6.854581 86.24501 0.614369 5.755370 4.214739 87.27962 0.477341 8.618305 2.845318 86.51905 0.345866 11.42172 2.010207 84.96721 0.314435 13.72854 1.470678 83.46328 0.288437 15.56100 1.111806 82.15341 0.263473 16.91891 0.860289 81.15286 0.246460 lnRER Değişkeninin Varyans Ayrıştırması lnRGSYİH lnCPI lnRER KA 0.000000 0.000000 99.51779 0.233064 0.087400 0.798667 97.84865 1.153036 0.753410 1.984363 96.09381 0.857287 0.986351 3.707694 93.59484 1.025375 0.876573 4.609212 92.78402 0.967549 0.877324 4.931180 92.49954 0.857196 0.859492 4.949288 92.38034 0.824576 0.800633 4.916031 92.50611 0.777163 0.758186 4.868227 92.71385 0.719343 0.726813 4.809605 92.91192 0.662524 KA Değişkeninin Varyans Ayrıştırması lnRGSYİH lnCPI lnRER KA 0.000000 0.000000 0.000000 99.99977 0.320141 1.065386 3.092835 94.84438 1.151418 3.162760 5.228450 88.64163 1.601192 2.719711 5.405732 88.24562 1.519490 2.510344 5.019257 89.12234 1.928353 2.365555 4.773434 89.07010 1.755395 2.138134 4.314696 89.99099 1.635108 1.991523 4.018828 90.63066 1.525490 1.855666 3.755933 91.24320 1.429734 1.737319 3.521056 91.77022 lnPF Değişkeninin Varyans Ayrıştırması lnRGSYİH lnCPI lnRER KA 0.000000 0.000000 0.000000 0.000000 0.613269 0.055112 0.243628 1.507191 1.705491 0.785336 0.998622 1.196734 4.334336 1.337906 1.508527 0.859651 6.266244 1.225968 1.185211 0.660824 7.610667 1.098116 1.000673 0.546961 9.328496 0.972410 1.069569 0.499900 1.663231 1.535808 lnPF 5.715816 7.462246 5.393418 3.422247 2.272930 1.671462 1.286425 1.049069 0.910315 0.821479 lnPF 0.249147 0.112245 0.311125 0.685736 0.762643 0.834757 0.986299 1.000064 0.940389 0.889135 lnPF 0.000232 0.677254 1.815743 2.027742 1.828567 1.862559 1.800787 1.723883 1.619713 1.541672 lnPF 100.0000 97.58080 95.31382 91.95958 90.66175 89.74358 88.12962 223 Tablo 60. Devamı 8 0.444138 10.66045 0.870320 1.461408 9 0.472846 11.61297 0.794937 1.980234 10 0.500580 12.48252 0.750630 2.589655 Cholesky Sıralaması: lnPF KA lnRER lnCPI lnRGSYİH 0.487122 0.451036 0.416212 86.52070 85.16083 83.76098 Nominal döviz kurunun analize dahil edildiği Model 6.2’ye ait varyans ayrıştırma sonuçları Tablo 61’de rapor edilmiştir. Reel GSYİH’nın varyans ayrıştırmasında reel gelirin en önemli belirleyicisi olarak kendisi bulunmaktadır. İlk dönem itibari ile reel gelirdeki bir değişimin %79.7’si kendisinden, %13.5’i nominal döviz kurundan, %4.28’i petrol fiyatlarındaki değişimden kaynaklanmaktadır. Zaman boyutu uzadıkça değişkenlerin reel gelir üzerindeki etkisi artmaktadır. Onuncu dönem itibari ile nominal döviz kurunun, yurtiçi fiyat düzeyinin, finansal hesabın ve petrol fiyatlarının etkisi, sırasıyla yaklaşık %17.3, %17.9, %4.5 ve 3.1 olarak gerçekleşmektedir. Yurtiçi fiyat düzeyindeki değişimleri en iyi açıklayan değişken nominal döviz kuru olarak gözükmektedir. İlk dönem itibari ile yurtiçi fiyat düzeyindeki, bir değişimin %28.9’ u kendisinden, %60’ı nominal döviz kurundan ve %11’i petrol fiyatlarından kaynaklanmaktadır. Özellikle ikinci dönemden sonra reel döviz kuru yurtiçi fiyat düzeyini belirleyen neredeyse tek değişken haline gelmektedir. İkinci dönemde reel döviz kurunun açıklama gücü %75.1’e kadar yükselmektedir. Bu oran onuncu dönemde %76.2 oranında gerçekleşmiştir. Sonuç itibari ile yurtiçi fiyat düzeyinde yaşanan değişimleri açıklarken reel döviz kuru gibi, nominal döviz kuruda oldukça fazla önem arz etmektedir. Nominal döviz kurunda meydana gelen değişimleri açıklayan en önemli ve tek değişken yine kendisidir. İlk dönem itibari ile %96.8’i nominal döviz kurundan kaynaklanırken, bu oran onuncu döneme gelindiğinde %82.6’ya kadar düşmektedir. Zaman ilerledikçe kısmi olarak yurtiçi fiyat düzeyinin etkisi hissedilmektedir. Altıncı dönemde yurtiçi fiyat düzeyinin etkisi %10’a kadar yükselmektedir. Model 6.1’de olduğu gibi burada da sermaye hesabı ilk dönemde hiçbir değişkenden etkilenmemektedir. İkinci dönemden itibaren nominal döviz kurunun etkisi 224 ortaya çıkmaktadır. Onuncu dönemde tüm değişkenlerin finansal hesap üzerindeki etkisi %1.3 ile 2.15 arasındadır. Son olarak petrol fiyatlarındaki değişim ise tamamen dışsal olarak gözükmektedir. Zaman boyutu uzadığında dahi diğer değişkenlerin etkileri sınırlı kalmaktadır. Tablo 61: Model 6.2 Varyans Ayrıştırması Dönem 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Dönem 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Dönem 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 lnRGSYİHDeğişkeninin Varyans Ayrıştırması S.E. lnRGSYİH lnCPI lnNER KA 0.029116 79.77387 1.63E-06 13.50803 2.438247 0.040629 75.10097 2.613412 14.22238 2.537430 0.048429 68.59148 7.142657 16.36015 1.856790 0.055941 63.30967 11.71951 18.19539 2.172259 0.061282 60.32857 14.56237 18.15604 3.116799 0.065366 58.86147 16.47434 17.54450 3.633701 0.068659 57.94527 17.42840 17.26758 4.042909 0.071796 57.48503 17.76917 17.21916 4.332639 0.075002 57.31793 17.87518 17.20335 4.479942 0.078281 57.18147 17.93235 17.28262 4.512612 lnCPI Değişkeninin Varyans Ayrıştırması S.E. lnRGSYİH lnCPI lnNER KA 0.032127 0.000000 28.89828 59.99477 0.112478 0.052435 0.000929 10.95171 75.08981 1.152388 0.075643 2.507807 5.297162 80.82340 1.568098 0.102919 3.111761 3.591487 84.69962 1.129680 0.130371 5.857592 3.372966 83.88990 0.709369 0.159103 8.653443 3.258804 82.00319 0.514815 0.189620 11.23778 3.037159 80.10939 0.368499 0.221828 13.29452 2.829181 78.48401 0.274481 0.255598 14.84985 2.649196 77.17338 0.214372 0.291075 15.96615 2.525370 76.19078 0.173405 lnNER Değişkeninin Varyans Ayrıştırması S.E. lnRGSYİH lnCPI lnNER KA 0.097557 0.000000 0.000000 96.77039 0.366253 0.161057 0.050347 4.511452 90.82040 2.217118 0.205854 0.037864 6.357893 90.22619 1.607938 0.247562 0.104355 8.477040 88.94568 1.114077 0.287510 1.364506 9.763994 86.84601 0.826088 0.328770 2.772050 10.07566 85.34678 0.650988 0.369917 4.079708 9.791426 84.44879 0.514421 0.411471 5.136531 9.379536 83.76615 0.418339 0.454837 6.058330 8.938698 83.15460 0.350054 0.500560 6.834341 8.556379 82.64022 0.297263 lnPF 4.279849 5.525803 6.048924 4.603171 3.836215 3.485984 3.315838 3.193997 3.123608 3.090952 lnPF 10.99447 12.80516 9.803535 7.467453 6.170168 5.569750 5.247172 5.117816 5.113206 5.144293 lnPF 2.863353 2.400687 1.770114 1.358845 1.199404 1.154522 1.165657 1.299445 1.498314 1.671794 225 Tablo 61. Devamı KA Değişkeninin Varyans Ayrıştırması lnRGSYİH lnCPI lnNER KA 0.000000 0.000000 0.000000 99.99777 0.304807 0.588210 2.940284 94.78295 1.006615 3.793974 3.395103 89.38179 1.600038 3.275143 3.310700 89.22590 1.457763 3.001636 3.058058 90.13386 1.782229 2.901794 2.860265 90.15045 1.646760 2.639179 2.596313 90.89857 1.532967 2.450473 2.411079 91.52367 1.433901 2.291843 2.246460 92.08105 1.347813 2.154819 2.099799 92.54081 lnPF Değişkeninin Varyans Ayrıştırması Dönem S.E. lnRGSYİH lnCPI lnNER KA 1 0.138287 0.000000 0.000000 0.000000 0.000000 2 0.208122 0.771929 0.228456 0.427427 1.934292 3 0.247558 2.349231 2.421531 0.443144 1.720602 4 0.294892 5.625364 4.032846 0.467719 1.236263 5 0.337928 8.391175 3.879441 0.356213 0.947441 6 0.371063 10.48502 3.611654 0.295444 0.796775 7 0.399847 12.79113 3.344682 0.318224 0.726384 8 0.426691 14.53064 3.149662 0.570801 0.707863 9 0.452441 15.82855 3.042828 1.021156 0.684649 10 0.477408 17.00414 3.044718 1.620426 0.665963 Cholesky Sıralaması: lnPF KA lnNER lnCPI lnRGSYİH Dönem 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 S.E. 0.061205 0.065366 0.070089 0.075587 0.080307 0.083163 0.087296 0.090596 0.093926 0.097184 lnPF 0.002228 1.383748 2.422517 2.588222 2.348684 2.305263 2.219182 2.081815 1.946747 1.856764 lnPF 100.0000 96.63790 93.06549 88.63781 86.42573 84.81111 82.81958 81.04103 79.42282 77.66475 4.11. Sonuçların Genel Değerlendirilmesi Tahmin sürecinde Kamin ve Rogers (2000) modeli esas alınmıştır. Tablo 62’de uygulamalarda elde edilen uzun dönem esneklikleri bulunmaktadır. Modellerin tamamında normalleştirmeler GSYİH değişkeni üzerinden yapılmıştır. Buna göre reel GSYİH ile yurtiçi fiyat düzeyi arasında pozitif yönlü bir ilişki vardır. Reel döviz kurunun analize dahil edildiği modellerde yurtiçi fiyat düzeyi esnekliği nispeten küçük 0.06 civarında gerçekleşmektedir. Nominal döviz kurunun analize dahil edildiği modellerde ise yurtiçi fiyat düzeyinin esnekliği 0.65 civarında olmaktadır. Her iki modelde de reel GSYİH ile yurtiçi fiyat düzeyi arasında pozitif yönlü bir ilişki mevcuttur. Nominal ve reel kur değişimleri ile reel GSYİH arasındaki uzun dönemli ilişki de ise uzun dönemde tüm modellerde daraltıcı etki meydana gelmektedir. Hem nominal 226 hem de reel kuru değişimlerinin uzun dönem katsayıları birbirine oldukça yakın değerler almaktadır. Bununla birlikte iki değeri karşılaştırdığımızda reel kurun katsayıları tüm modellerde bir miktar daha yüksektir. Başka bir ifade ile uzun dönemde reel kurdaki bir birimlik bir artışın reel GSYİH da meydana getirdiği daraltıcı etki nominal kura nazaran daha fazladır. Ayrıca yabancı faiz oranlarındaki bir artışta reel geliri azaltmaktadır. Tüm modellerde uzun dönemde yabancı faiz oranlarındaki %1 oranındaki bir artış reel geliri yaklaşık %0.2 oranında azaltmaktadır. Model 2’nin model 1’den farkı, maliye politikasının etkinliği analize dahil edilmesidir. Makro ekonomik teoriye göre genişleyici maliye politikasının GSYİH’yı arttırması beklenmektedir. Bu teoriye göre Model 2 de kur değişimlerinin etkilerinin yanında maliye politikası da analize dahil edilmiştir. Model 2’ye göre uzun dönemde reel ve nominal kur değişimlerinin reel GSYİH üzerinde daraltıcı etkileri bulunmaktadır. bu durum yeni yapısalcı okul yaklaşımı çerçevesinde beklenen bir sonuçtur. Aynı zamanda genişleyici maliye politikası uyguladığında da reel gelirde artış olmaktadır. Başka bir ifade ile uzun dönemde kamunun boyutu arttığı zaman reel gelirde artmaktadır. Bu Mundell-Fleming modeli açısından da beklenen bir sonuçtur. Model 2’ye benzer şekilde Model 3’de para politikası analize dahil edilmiştir. Ekonomik teori açısından genişleyici para politikasının reel gelir üzerinde pozitif yönlü bir etkisinin olması beklenmektedir. Bu modelde elde edilen uzun dönem katsayıları aşağıdaki tabloda verilmiştir. Uzun dönemde hem nominal hem de reel kurun modellendiği model 3.1 ve 3.2’de genişleyici para politikasının reel geliri artırdığı görülmektedir. Model 2’de elde edilen katsayılarla mukayese edildiğinde maliye politikasının para politikasına göre daha etkin olduğu görülmektedir. Model 4 ise finansal hesap modele dahil edilmiştir. Bu modelde finansal hesabın katsayısı negatif çıkmıştır. Fakat istatistiksel olarak anlamlı değildir. Bu nedenle bu katsayının iktisadi yorumu da tutarlı olmayacaktır. Bundan dolayı finansal hesabın uzun dönemli etkisini dikkate almaya gerek yoktur. Ayrıca yabancı faiz oranlarındaki bir artış reel GSYİH’yı azaltmaktadır. Yabancı faiz oranlarındaki bir artış yurtdışına sermaye çıkışına sebep olacağından dolayı reel gelirin düşmesine neden olacaktır. Bu da iktisadi açıdan tutarlı bir sonuçtur. 227 Model 5 kamu büyüklüğü ve finansal hesap değişkenleri modele dahil edilmiştir. Buna göre kamu büyüklüğü arttıkça reel GSYİH artmaktadır. Genişleyici maliye politikası uzun dönemde reel geliri arttırmaktadır. Bu modelde yer alan finansal hesap istatistiksel olarak anlamlı bir değişken olmakla birlikte iktisadi açıdan çok tutarlı değildir. Yani finansal hesaptaki %1’lik bir artış reel GSYİH’nın yaklaşık olarak %0.15 oranında azalmasına neden olmaktadır. Analizimiz açısından pozitif katsayılı olmasını beklediğimiz bir değişkendir. Fakat negatif yönlü bir değer elde ettik. Model 6’da da finansal hesap ve petrol fiyatları modele dahil edilmiştir. Buna göre petrol fiyatlarındaki artış uzun dönemde reel GSYİH’nın azalmasına neden olmaktadır. Petrol ithalatı Türkiye ekonomisi için en temel ara girdi ithalatıdır. Bu nedenle petrol fiyatlarındaki artış ara girdi maliyetini artırmakta ve reel gelirin azalmasına neden olmaktadır. Tablo 62: GSYİH’ya Göre Normalleştirilmiş Uzun Dönem Esneklikleri Model 1.1 lnRGSYİH= 0.06 lnCPI – 0.7 lnRER – 0.02 USF Model 1.2 lnRGSYİH = 0.65 lnCPI – 0.6 lnNER – 0.02 USF Model 2.1 lnRGSYİH = 0.06 lnCPI – 0.7 lnRER +1.2 KAMU – 0.02 USF Model 2.2 lnRGSYİH = 0.63 lnCPI – 0.6 lnNER + 0.17 KAMU – 0.03 USF Model 3.1 lnRGSYİH = 0.04 lnCPI + 0.2 lnRM2 – 0.57 lnRER – 0.03 USF Model 3.2 lnRGSYİH = 0.05 lnCPI + 0.2 lnRM2 – 0.47 lnNER – 0.04 USF Model 4.1 lnRGSYİH = 0.06 lnCPI – 0.7 lnRER – 0.17 KA – 0.03 USF Model 4.2 lnRGSYİH = 0.65 lnCPI – 0.62 lnNER – 0.22 KA – 0.02 USF Model 5.1 lnRGSYİH = 0.06 lnCPI – 0.54 lnRER + 1.1 KAMU – 0.27 KA Model 5.2 lnRGSYİH = 0.5 lnCPI – 0.46 lnNER + KAMU – 0.34 KA Model 6.1 lnRGSYİH = 0.06 lnCPI – 0.5 lnRER – 0.34 KA – 0.3 lnPF Model 6.2 lnRGSYİH = 0.5 lnCPI – 0.49 lnNER – 0.22 KA – 0.07 lnPF Tablo 63’de de Pesaran ve Shin (1998) tarafından geliştirilen genelleştirilmiş etki-tepki yaklaşımında elde edilen nominal ve reel döviz kurlarına verilen pozitif şoklara karşı diğer değişkenlerin verdikleri tepkiler rapor edilmiştir. Modellerin birinci bölümünde reel kurlar ikinci bölümünde ise nominal kurlar analize dahil edilmiştir. Uzun dönem analizlerinde olduğu gibi kısa dönemde de döviz kurlarına verilen şokların reel GSYİH üzerindeki etkisi negatif yönlü olmuştur. Yani bu çalışmada geleneksel 228 yaklaşımın tersine, yeni yapısalcı okulun argümanlarını destekleyici sonuçlara ulaşılmıştır. Tablo 63: Reel ve Nominal Döviz Kuruna Yönelik Politika Şokları Karşısında Diğer Değişkenlerin Tepkileri lnRGSYİH lnCPI lnRM2 KAMU KA lnPF USF Model 1.1 - + - Model 1.2 - + - Model 2.1 - + nötr nötr Model 2.2 - + nötr + Model 3.1 - + - Model 3.2 - + - Model 4.1 - + - + Model 4.2 - + - + Model 5.1 - + - - Model 5.2 - + - - Model 6.1 - + - + Model 6.2 - + - + + Aynı zamanda nominal ve reel döviz kurlarına verilen şoklara yurtiçi fiyat düzeyi de artarak tepki vermektedir. Yani kısa dönem etkilerinde yurtiçi fiyat düzeyi yükselerek tepki vermektedir. Başka bir ifade ile kur değişimleri yurtiçi enflasyona neden olmaktadır. Nominal ve reel kur değişimlerine finansal hesap azalarak tepki vermektedir. Ulusal para değer kaybettiğinde kısa dönemde finansal hesapta azalma meydana gelmektedir. Daha açık ifade etmek gerekirse yurtdışına sermaye çıkışı yaşanmaktadır. Bu durumda ekonomik teori açısından beklenen bir sonuçtur. Model 2’de kamu büyüklüğü kısa dönemde yansız kalmaktadır. İlk olarak herhangi bir etki gözlenmemektedir. Fakat hemen ilerleyen dönemde negatife dönmektedir. Daha sonraki dönemlerde ise pozitif etki ortaya çıkmaktadır. Model 5’de ise kısa dönemde kamu büyüklüğünün kur şoklarına olan tepkisi negatif yönlü ortaya çıkmaktadır. 229 Döviz kurunun değer kaybetmesi, cari işlem giderlerini azaltıcı yönde etki yaparken, döviz kurunun değer kazanması cari işlem gelirlerini azaltmaktadır. Döviz kurunun değer kaybetmesi, yabancı malları göreceli olarak daha pahalı hale getirecektir. Böylece, tüketiciler ithal mallara olan taleplerini azaltıp bu malların yerli alternatiflerine olan taleplerini artıracaktır. Döviz kurunun değer kaybetmesiyle birlikte ihraç malları da göreceli olarak ucuz hale geleceğinden dolayı yabancılar harcamalarını kendi mallarından daha ucuz olan ithal mallara kaydıracaktır. Böylece, ithalat azalırken ihracat artacak ve cari işlemler dengesinde iyileşme gözlenecektir. Döviz kurunun değer kazandığı bir durumda ise ithal mallar göreceli olarak ucuzlarken, ihraç malların fiyatları göreceli olarak artacaktır. Bu durumda ithalat artarken ihracat azalacak ve cari işlemler dengesinde bozulma gözlenecektir. Sabit kur rejiminde ise döviz talebinde meydana gelen bir değişiklik faiz oranları aracılığıyla ekonomik aktiviteyi etkilemektedir. Döviz kurunun değerlendiği durumda ithalat artarken ihracat azalmakta ve bunun sonucunda bozulan cari işlemler dengesi dövize olan talebi artıracaktır. Döviz kuru sabitlendiği için merkez bankası artan döviz talebini, piyasaya döviz satıp karşılığında yerli parayı çekerek karşılayacaktır. Bu politika sonucu daralan para arzı faiz oranlarını artırıcı etki yapacak ve böylece ekonomik aktivite de yavaşlayacaktır (Kadıoğlu, ve diğ., 2001: 11-12). 230 SONUÇ Gelişmekte olan ülkelerde devalüasyonlar genellikle ödemeler bilançosu problemleri ile karşı karşıya olan hükümetlerin politika aracı olarak kullanılmıştır. Açık ekonomilerde Ortodoks yaklaşıma göre devalüasyonun yurtiçi talebi ticari olmayan mallardan ticari mallara doğru kaydırması nedeniyle yurtiçi üretim ve gelir üzerinde genişleyici etkisi bulunmaktadır. Bu anlamda hem ihracattaki artış hem de ithal malların yurtiçi ikameleri yurtiçi çıktı üretimini teşvik edecektir. Daraltıcı devalüasyon hipotezi çerçevesindeki teorik tartışmalar talep ve arz yanlı kanallar üzerinde yoğunlaşmaktadır. Döviz kurunda meydana gelen değişimler ekonomik aktiviteyi bu kanallar aracılığı ile etkilemektedir. Talep yanlı etkiler değerlendirilirken, devalüasyonun çok sayıda ve oldukça farklı kanallardan etkilere sahip olduğu ileri sürülmektedir. İlk olarak, devalüasyon ters refah etkisi aracılığıyla toplam talebi düşürebilmektedir. Ayrıca devalüasyon hane halkının tüketim harcamalarını azaltarak, ortalama fiyat düzeyinde bir yükselmeye yol açtığı ölçüde, finansal varlıkların reel değerini düşürecektir. İkinci olarak devalüasyon toplam harcamalarda bir düşüşe yol açarak, geliri daha yüksek marjinal tüketim eğilimine sahip olanlardan (ücretlilerden) daha düşük marjinal tüketim eğilimine sahip olanlara (kar elde edenlere) doğru yeniden dağılımına neden olacaktır. Üçüncü olarak, dış borcun var olduğu bir durumda, devalüasyon yabancı para ile ifade edilen veri dış borç stoku üzerindeki borç servis yükünü arttıracaktır. Buna ilave olarak, veri bir çıktı düzeyinde reel gelir düzeyini azaltacaktır. Dördüncü olarak, ithalat ve ihracat fiyat esnekliklerinin düşük olduğu koşullar altında, devalüasyon yurtiçi para ile ölçülen ticaret açığını kötüleştirerek kısa vadede daraltıcı etkileri ortaya çıkacaktır. Bu ve diğer harcama kaydırıcı etkiler aracılığıyla, devalüasyon yurtiçi mallar için toplam talebi negatif bir şekilde etkilediği ortaya konulabilmektedir. Bu ters etkinin, göreceli fiyatlardaki indirgenmiş değişimlerden ortaya çıkan genişleyici harcama-kaydırıcı etkileri baskıladığı varsayılmaktadır. Yeni yapısalcılar, devalüasyonun talep üzerindeki daraltıcı etkilerine ek olarak, arz yanlı kanallar üzerindeki etkilerini de incelemeye başlamışlardır. Bu noktada, 231 devalüasyon maliyetleri itekleme etkisi aracılığıyla daraltıcı olabileceği öne sürülmektedir. Devalüasyonun maliyet itekleme etkisinin kaynağını ithal girdi kullanımı, ücret endekslemesi veya nominal ücret değişkenliği, kredi kısıtlamasının varlığı ve işletme sermayesini içermektedir. Yurtiçi üretimi ithal girdi kullanımını içeren ekonomilerde, devalüasyon yurtiçi para ile bu girdilerin maliyetini arttırmaktadır. Aynı şekilde, ücret endekslemesinin veya nominal ücretlerin değişken olduğu bir durumda, işgücü maliyetleri tüketici fiyat endeksinde devalüasyona bağlı yükselmelerin sonucu olarak artış gösterecektir. İşgücü maliyetleri ve ithal girdi satın alımları ile ilgili çalışma sermayesinin artan finansman maliyeti, maliyet itekleme etkisini yayan diğer kanallar aracılığıyla sağlamaktadır (Yiheyis, 2006; 21–22) . Bu bağlamda bu çalışmada döviz kuru politikalarının makro ekonomik etkileri incelenmiştir. Çalışma dört bölümünden oluşmuştur. Bu konu ile ilgili tartışmalar 1950’li yıllara kadar dayanmaktadır. Bu nedenle çalışmaya öncelikle farklı yaklaşımlar çerçevesinde kur değişiminin makroekonomik etkileri incelenerek başlanmıştır. Birinci bölümünde, devalüasyonun sonrasında ortaya çıkan etkileri incelemek üzere geliştirilen ilk yaklaşım olması nedeni ile esneklikler yaklaşımı incelenmiştir. Daha sonra arz yönlü yaklaşım, toplam harcama yaklaşımı ve parasalcı yaklaşımı da içerisine alan geleneksel yaklaşıma ait diğer görüşler üzerinde de durulmuştur. Bu yaklaşımların ortak yanı döviz kurunda meydana gelen değer kaybı nedeniyle ekonomi üzerinde genişleyici etkilerinin olacağına vurgu yapmalarıdır. Esneklikler yaklaşımına klasik yaklaşım veya geleneksel yaklaşımda denilmektedir. Esneklikler yaklaşımı Keynesçi düşüncenin, dış ekonomik dengelerle ilgili ortaya koyduğu ilk yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre, fiyat ve ücret katılığı; bir taraftan eksik istihdama sebep olurken, diğer taraftan ithalat ve ihracatın otomatik olarak dengeye gelmesini engelleyebilmektedir. Bu nedenle ödemeler bilançosunda oluşan dengesizlikler, rezerv hareketleri ile giderildiğinde, içerideki parasal büyüklüklerde değişim göstermektedir (Paya, 2002:137). Esneklikler yaklaşımına göre yapılan bir devalüasyonun etkileri yerli ve yabancı ülkelerin ithalat talebi ve ihracat arzı fiyat esneklikleri ile biçimlendirilmiştir. Esneklikler yaklaşımını savunanların arz ve talep esneklikleri açısından ticaret 232 dengesindeki bir iyileşme için gerekli ve yeterli koşulları ortaya koyduklarına vurgu yapmaktadır. Talep esneklikleri büyük ve arz esneklikleri de küçükse devalüasyon dış ticaret dengesini iyileştirecektir. Marshall-Lerner koşulu olarak adlandırılan bu durumda, ithalat talebi ve ihracat arz esnekliklerinin toplamının bir (1)’den büyük olması gerekmektedir. Sonuç olarak döviz kuru değer kaybettiği zaman ekonomi için canlandırıcı etki meydana gelecektir. Bu yaklaşıma göre, canlanmanın en temel sebebi yerli ve yabancı malların nispi fiyatlarındaki değişimdir. Başka bir ifade ile ekonominin rekabet gücü artacak dolayısıyla yabancı mallardan yerel mallara doğru talep kaymasının meydana geleceği varsayılmıştır. Toplam Harcama Yaklaşımı, 1950’li yıllarda Alexander (1952, 1959) tarafından ortaya atılmıştır. Keynesci nitelik arz etmekte olup, ödemeler dengesi sorununa kur ayarlamaları yanında farklı önerilerde getirmektedir. Esneklik yaklaşımı dış ticarete giren malların arz, talep ve fiyatları dışındaki tüm değişkenler sabit kabul edildiğinden dolayı ciddi eleştirilere maruz kalmıştır. Toplam harcama yaklaşımı ise bu eksikliği gidermeye çalışmıştır. Bu yaklaşım, devalüasyonun dış dengeyi sağlayıcı etkilerini milli gelir üzerinde yaptığı etkiler yoluyla açıklamaya çalışmaktadır. Bu yaklaşıma göre, döviz kurlarının belirleyicisi gelir ve toplam mal ve hizmet talebi olarak görülmektedir. Arz yönlü yaklaşım ise, temelde Nashashibi’nin 1980 çalışmasına dayanmaktadır. Nashashibi’nin 1980 çalışmasından ortaya çıkan yeni öneri paketinin temelinde IMF’nin döviz kuru belirlenmesinde yeni arz yönlü yaklaşımın önemli bir unsurunu oluşturmaktadır. Arz yönlü yaklaşım, döviz kurunu bir ülkenin ticaret edilebilir mallarına yönelik talebi arttırmak için bir araç olarak değil aynı zamanda arz edien ürünlerin karlılığını arttırıcı bir araç olarak da görmektedir. Bu yaklaşımın esneklikler yaklaşımdan farkı, kur değişmelerinin mevcut üretim ve arz yapısı içinde ve arz-talep esnekliklerine bağlı olarak ihracatı uyarmasının yanında, ekonomide kaynak dağılımını ihraç sektörlerine doğru yönlendirebilecek bir güç olarak görmesidir. 1970’lerde geliştirilen parasalcı yaklaşıma göre döviz kurunun değer kaybetmesinin kısa dönem dışında ödemeler dengesi üzerinde olumlu etkisinin olmayacağı ileri sürülmektedir. Buna göre, kısa dönemde döviz kurunun değer 233 kaybetmesi ülkenin rekabet durumunu iyileştirmekte ve dış ticaret fazlasının oluşmasına neden olmaktadır. Bu durum da para stoku artışına yol açmaktadır. Zaman içerisinde artan para arzı toplam talebi ve dolayısıyla fiyatları tam istihdama ve dış dengeye ulaşıncaya kadar arttırmaktadır. Dolayısıyla, devalüasyonun ekonomi üzerindeki etkisi, fiyatlar ve para arzı daha yüksek ithal mal fiyatlarını karşılayacak düzeyde yükselinceye kadar sürecektir (Dournbush ve Fischer, 1998: 625-626). Öte yandan döviz kurunda oluşan değer kaybının ekonomide genişlemeden ziyade daralma meydana getireceğini şiddetle savunan çalışmalar da bulunmaktadır. Bu yönde ortaya atılan çalışmalar çok eski yıllara kadar dayanmaktadır. Örneğin Meade (1951) eğer Marshall-Lerner kuralı sağlanmazsa, kurdaki değer kaybının ekonomiyi daraltacağını savunmaktadır. Bir başka deyişle, eğer ihracatın ve ithalatın fiyat esnekliklerinin toplamı biri geçmezse, devalüasyon cari işlemler dengesinde bozulmaya neden olacağını ve bu kanaldan da devalüasyonun toplam talebi azaltacağını savunmaktadır. Krugman ve Taylor (1978) ihracata ve ithalata dayalı rekabetçi endüstrilerde döviz kurunda gözlenen değer kaybıyla beklenmedik karın artabileceği teziyle bu görüşe destek verenlerdendir. Bu teze göre, eğer fiyatlar ve ücretler arasında bir gecikme varsa ve eğer karın marjinal tasarruf eğilimi ücretin marjinal tasarruf eğilimine göre daha yüksekse yurtiçi tasarruf artar ve bunun sonucunda da reel üretim azalır. Ara malı ithal eden ülkelerin para birimi değer kaybettiğinde aramalı maliyeti artar ve bu durum üretimde düşüşe yol açar (Bruno, 1979). Çalışmamızın ikinci bölümünde ise döviz kurunda meydana gelen değişimlerin daraltıcı etkilerini savunan Yeni Yapısalcı yaklaşım incelenmiştir. Bu bağlamda Yeni Yapısalcı yaklaşımın nasıl ortaya çıktığı, yapısalcı okuldan hangi açılardan farklılaştığına vurgu yapılmıştır. Özellikle Parasalcı ve Yeni Yapısalcı okul arasında yaşanan tartışmalar incelenerek Yeni Yapısalcıların finansal liberalizasyona bakış açıları özetlenmiştir. Çünkü Yeni Yapısalcı yaklaşımda, Ortodoks yaklaşımın tersine finansal liberalizasyonun ekonomik büyümeyi yavaşlatarak enflasyonu yükselteceği savunulmaktadır. Bu bölüm içerisinde gelişmekte olan ülkelerde bölgesel bulaşma etkisi, ikiz kriz, kısa vadeli borçluluk ve sermaye hareketlerinin yapısı gibi kur değişiminin olası daraltıcı kanalları üzerinde durulmuştur. Ayrıca bu bölümde Yeni 234 Yapısalcı yaklaşımın temel hipotezleri, bir başka ifade ile döviz kurunda meydana gelen değer kaybının ekonomide daralmaya neden olacağını öne sürdüğü farklı kanalları ayrıntılı bir biçimde analiz edilmiştir. Bunları aşağıdaki gibi özetlemek mümkündür: Ø Ekonomide bütün fiyatlar esnek değilse, devalüasyondan sonra nominal ücretlerde, para arzında ve kredi büyüklüklerinde ihraç mallarının değerine göre reel bir düşüş meydana gelecektir. Bu değişkenlerde meydana gelebilecek düşüş ise iç talebi ve buna bağlı olarak ekonomiyi daraltabilir. Ø Devalüasyondan sonra fiyatların uzun dönem dengelerine ulaşmaları belirli bir zamanı alacaktır, bu durum beklenen enflasyonu artırdığı gibi reel kurun değer kaybı beklentilerini de artırır. Bütün bunlar ekonomi için olumsuz göstergelerdir, ekonomik ajanların güvenini sarsar ve ekonomide daralmaya yol açar. Ø Devalüasyonlar genelde sermaye çıkışları ile birlikte gerçekleşir. Devalüasyonla veya daha önce, yüklü miktarda yabancı sermaye diğer ülkelere gider ve devalüasyonun ilk aşamalarında büyük oranda geri dönmez. Bu durum ekonominin büyümesini engeller ve daralmaya neden olur. Ø Devalüasyon gerçekleştiğinde, dış borç stoku da aynı oranda artacak ve firmaların ve bireylerin yabancı paraya endeksli sorumluluklarının yerel para birimi cinsinden değeri de yükselecektir. Bu durum özellikle dolarizasyonun ciddi boyutlara ulaştığı ülkeler için önem arz etmektedir. Yabancı para birimi cinsinden ya da yabancı para birimine endeksli borçları olan kişiler ve firmalar devalüasyon sonucunda ciddi zararlar görürler. Bu nedenle bu kişilerin bütçelerini revize etmeleri ve harcamalarında kısıntıya gitmeleri gerekir. Devalüasyon nedeniyle ciddi kayıplar yaşayan bankaların reel sektöre kredi açmaları beklenemez, dahası kredileri ödeme gününden önce geri çağırmaları bile söz konusu olabilir. Bu durum firmalar üzerinde negatif etki yaratmakta ve ekonomide daralmaya neden olmaktadır. Ø Devalüasyonlar genelde gelir dağılımını etkiler. Eğer gelir, devalüasyon sonucunda, marjinal tüketim katsayısı yüksek gruplardan, marjinal tüketim katsayısı düşük gruplara dağılırsa bu da ekonomide daraltıcı etki yaratır. Ø Hükümetler devalüasyonlar sonucunda enflasyon etkilerini azaltmak üzere daraltıcı politikalar izleyebilirler. 235 Ø Eğer ülkenin reel sektörü üretimde büyük oranda ithal edilmiş aramalı kullanıyorsa, devalüasyon sonucunda maliyette artış olur. Bu bağlamda, arz eğrisi yukarıya kayar ve üretimde azalma olur. Çalışmanın üçüncü bölümünde ağırlıklı olarak gelişmekte olan ülkeler için uygulamalı literatür taramasına yer verilmiştir. Bu bölüm temelde dört yöntem esas alınarak oluşturulmuştur. İlk olarak öncesi-sonrası yaklaşımı kullanılarak yapılan çalışmalar sunulmuştur. İkinci olarak kontrol grup yöntemi ile yapılan çalışmalar, üçüncü olarak makro simulasyon çalışmaları anlatılmıştır. Son olarak, ekonometrik yönteme dayalı çalışmalara yer verilmiştir. Son bölüm ayrıca zaman serisi yöntemini kullanan çalışmalar ve panel veri yöntemini kullanan çalışmalar olmak üzere kendi içerisinde iki bölüme ayrılarak incelenmiştir. Dördüncü bölümde ise 1990 sonrası Türkiye ekonomisinde kur değişimin etkileri analiz edilmiştir. Bu bağlamda elde edilen sonuçlarda hem nominal hem de reel döviz kurunda meydana gelen değişimlerin uzun dönemde reel çıktı üzerinde daraltıcı etkileri olduğu bulunmuştur. Altı farklı model iki farklı biçimde test edilmiştir. Modellerden elde ettiğimiz sonuçlara göre, nominal ve reel kur değişimleri ile reel GSYİH arasındaki uzun dönemli ilişki de ise uzun dönemde tüm modellerde daraltıcı etki meydana gelmektedir. Hem nominal hem de reel kuru değişimlerinin uzun dönem katsayıları birbirine oldukça yakın değerler almaktadır. Bununla birlikte iki değeri karşılaştırdığımızda reel kurun katsayıları tüm modellerde bir miktar daha yüksektir. Başka bir ifade ile uzun dönemde reel kurdaki bir birimlik bir artışın reel GSYİH da meydana getirdiği daraltıcı etki nominal kura nazaran daha fazladır. Sonuç olarak, Yeni Yapısalcı yaklaşımın temel hipotezi Türkiye ekonomisinde geçerlidir. Başka bir ifade ile döviz kurunun değer kaybetmesi çıktıyı azaltmaktadır. Ayrıca yabancı faiz oranlarındaki bir artışta reel geliri azaltmaktadır. Yabancı faiz oranlarındaki bir artış yurtdışına sermaye çıkışına sebep olacağından dolayı reel gelirin düşmesine neden olacaktır. Bu da iktisadi açıdan tutarlı bir sonuçtur. Uzun dönemde reel GSYİH ile yurtiçi fiyat düzeyi arasında pozitif yönlü bir ilişki vardır. Reel döviz kurunun analize dahil edildiği modellerde yurtiçi fiyat düzeyi esnekliği nispeten küçük gerçekleşmektedir. Nominal döviz kurunun analiz edildiği modellerde ise, yurtiçi fiyat düzeyinin esnekliği daha yüksek olmaktadır. Her iki 236 modelde uzun dönemde reel GSYİH ile yurtiçi fiyat düzeyi arasında pozitif yönlü bir ilişki bulunmaktadır. Maliye politikasının etkinliğinin analize dahil edildiği modelde, makro ekonomik teori açısından beklenen sonuç elde edilmiştir. Buna göre genişleyici maliye politikasının GSYİH’yı arttırdığı sonucuna varılmıştır. Genişleyici maliye politikasının bu sonuçlarının yanında uzun dönemde reel ve nominal kur değişimlerinin reel GSYİH üzerinde daraltıcı etkileri olduğu da bulunmuştur. Bu durum yeni yapısalcı okul yaklaşımı çerçevesinde beklenen bir sonuçtur. Aynı zamanda genişleyici maliye politikası uyguladığında da reel gelirde artış olmaktadır. Başka bir ifade ile uzun dönemde kamunun boyutu arttığı zaman reel gelirde artmaktadır. Bu Mundell-Fleming modeli açısından da beklenen bir sonuçtur. Yapılan tahminlerde para politikasının etkinliği de incelenmiştir. Ekonomik teori açısından genişleyici para politikasının reel gelir üzerinde pozitif yönlü bir etkisinin olması beklenmektedir. Uzun dönemde genişleyici para politikasının reel geliri artırdığı görülmektedir. Maliye politikasının para politikasına göre daha etkin olduğu saptanmıştır. Kamu büyüklüğü ve sermaye hesabı değişkenlerinin dahil edildiği modelde ise, kamu büyüklüğü arttıkça reel GSYİH artmaktadır. Genişleyici maliye politikası uzun dönemde reel geliri arttırmaktadır. Bu modelde yer alan sermaye hesabı istatistiksel olarak anlamlı bir değişken olmakla birlikte iktisadi açıdan çok tutarlı değildir. Analizimiz açısından pozitif katsayılı olmasını beklediğimiz bir değişkendir. Sermaye hesabı ve petrol fiyatlarının analiz edildiği modelde, petrol fiyatlarındaki artış uzun dönemde reel GSYİH’nın azalmasına neden olmaktadır. Petrol ithalatı Türkiye ekonomisi için en temel ara girdi ithalatıdır. Bu nedenle petrol fiyatlarındaki artış ara girdi maliyetini artırmakta ve reel gelirin azalmasına yol açmaktadır. Genelleştirilmiş etki-tepki yaklaşımında elde edilen nominal ve reel döviz kurlarına verilen pozitif şoklara karşı diğer değişkenlerin verdikleri tepkiler rapor edilmiştir. Modellerin birinci bölümünde reel kurlar ikinci bölümünde ise nominal 237 kurlar analize dahil edilmiştir. Uzun dönem analizlerinde olduğu gibi kısa dönemde de döviz kurlarına verilen şokların reel GSYİH üzerindeki etkisi negatif yönlü olmuştur. Yani bu çalışmada geleneksel yaklaşımın tersine, yeni yapısalcı okulun argümanlarını destekleyici sonuçlara ulaşılmıştır. Aynı zamanda nominal ve reel döviz kurlarına verilen şoklara yurtiçi fiyat düzeyi de artarak tepki vermektedir. Yani kısa dönem etkilerinde yurtiçi fiyat düzeyi yükselerek tepki vermektedir. Başka bir ifade ile kur değişimleri yurtiçi enflasyona neden olmaktadır. Nominal ve reel kur değişimlerine finansal hesap azalarak tepki vermektedir. Ulusal para değer kaybettiğinde kısa dönemde finansal hesapta azalma meydana gelmektedir. Daha açık ifade etmek gerekirse yurtdışına sermaye çıkışı yaşanmaktadır. Bu durumda ekonomik teori açısından beklenen bir sonuçtur. Kamu büyüklüğü analiz edildiği iki modelden ilkinde verilen şokların kısa dönemde etkisi yansız kalmaktadır. İlk olarak herhangi bir etki gözlenmemektedir. Fakat hemen ilerleyen dönemde negatife dönmektedir. Daha sonraki dönemlerde ise pozitif etki ortaya çıkmaktadır. İkinci modelde ise kısa dönemde kamu büyüklüğünün kur şoklarına olan tepkisi negatif yönlü ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmanın sonuçları Kandil (2000) ile karşılaştırıldığında iki çalışmanın da kurda gözlenen reel devalüasyonla birlikte ekonominin daralacağını işaret ettiğini görmekteyiz. Ayrıca Kamin ve Rogers (2000)’nin Meksika ekonomisi için reel devalüasyonun enflasyona ve iktisadi daralmaya yol açtığını bulmuşlardır. Bu çalışmada da Türkiye ekonomisi için benzer sonuçlar elde edilmiştir. Başka bir ifade ile Türkiye ekonomisinde 1990 sonrası dönemde döviz kurundaki değişim bir taraftan çıktıyı daraltırken, diğer taraftan yurtiçi enflasyona neden olmaktadır. Kısaca gelişmekte olan ülkelerin devalüasyona başvurması varmak istenilen amacı gerçekleştiremediği gibi devalüasyonun yarattığı fiyat yükselmeleri enflasyona yol açmakta ve dış ticaretin tıkanması, dış borçların artması ile tekrar devalüasyonenflasyon kısır döngüsü içine girilerek ülkenin iktisadi gelişmesinin sağlanamamaktadır. Eğer yine de devalüasyon yapılmak isteniyorsa bunun içinde devalüasyondan sonra 238 yurtiçi fiyatlarının artmasını önleyecek sıkı para politikası ve daraltıcı maliye politikası araçlarına başvurulmalıdır. Türkiye’de devalüasyonlar ekonomik aktivitede daralmaya ve yüksek enflasyona neden olmaktadır. Bu bağlamda, Merkez Bankası’nın uyguladığı para ve döviz kuru politikaları açısından döviz kurunun sabitlenmesine yönelik bir politika, döviz kurundan fiyatlara geçiş etkisinin yüksek olması nedeniyle tercih edilebilir bir politika olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle devalüasyon enflasyonu düşürmede destekleyici bir strateji şeklinde kullanılabilir. Bununla birlikte reel döviz kurunun denge değerinin ne olması gerektiği önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Reel döviz kurunun denge değerinin ne olması gerektiği ve hesaplanma yöntemleri ile ilgili fikir birliği sağlanamamıştır. Bu bağlamda, Merkez Bankasının halen uygulamakta olduğu Enflasyon hedeflemesi stratejisinde döviz kurunu tamamen serbest bırakmak yerine, bunun uzun dönemde enflasyon üzerindeki etkisini de dikkate alarak, döviz kurundaki yukarı yönlü ani hareketleri önleyici politikalar benimsemelidir. Döviz kurunun değer kaybı bir taraftan yurtiçinde üretilen malların fiyatlarının düşmesi yoluyla ihracatın artmasını teşvik ederken, diğer taraftan da ithal edilen girdilerin fiyatlarının yükselmesi nedeniyle ihraç sektöründe üretim yapmanın maliyetini arttırmaktadır. Dolayısıyla ihracatın arttırılabilmesi için, ithalatın da artırılmak zorundadır. Bu nedenle ekonomide dış ticaret açığının artırmakta ve ödemeler dengesi olumsuz etkilenmektedir. Dolayısıyla ekonomiyi ara girdi ithalatı bağımlılığında kurtarmaya yönelik sanayileşme stratejisi önem kazanmaktadır. Bu durumdan kaçınılabilmesi için Türkiye’de ihracat sektörünü ithalata bağımlılıktan kurtaracak, büyümenin kısa vadeli sermaye girişlerinden ziyade daha sağlam kaynaklarla finanse edilmesini sağlayacak yapısal reformların yapılması kaçınılmazdır. Bu çalışma özellikle denge döviz kurunun ne olması gerektiği yönünde yapılacak çalışmalarla daha da geliştirilebilir ve farklı bir konu olarak da üretim süreçlerinde temel girdi olan ülkelerin alternatif ara girdi teminini sağlayacak sanayileşme stratejilerini belirleyen konuları çalışarak da geliştirilebilir. 239 KAYNAKÇA Abuşoğlu, Ö. (1990), Döviz Kuru Politikası ve İhracat Üzerine Etkisi 1980-1988 Dönemi, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Yayını, Ankara. Acar, M. (2000), “Devaluation in Developing Countries: Expensionary or Contractionary?”, Journal of Economic and Social Research, 2 (1), 59-83 Agenor P.R. (1991), “Output, Devaluation, And The Real Exchange Rate In Developing Countries”, Weltwirtschaftliches Archive, 127, 18–41. Agenor, P.R. ve P.J. Montiel (1999), Development Macroeconomics, Princeton University Press, ISBN:0–691–00677–6. Agenor, P.R., N.U. Haque, ve P.J. Montiel (1993), “Macroeconomic Effects Of Anticipated Devaluations with Informal Financial Markets”, Journal of Development Economics, 42, 133-153. Ahluwalia, M. N. ve Lysy M. (1981) “Employment Income Distribution and Programs to Remedy Balance of Payments Difficulties”, içerisinde W. Cline ve S. Weintraub (eds) Economic Stabilization in Developing Countries, Washington D.C.: The Brooking Institution. Akan, Y., İ. Arslan ve S. Kaynak, (2008), “Türkiye’de Ekonomik İstikrarı Sağlamada Maliye Politikası Uygulamaları (Bir Ampirik Çalışma: 1980-2006)”, Sosyoekonomi, 2008-1, Ocak-Haziran. Alejandro, C.D. (1963), "A Note on the Impact of Devaluation and the Redistributive Effect", Journal of Political Economy, 71, pp: 577–580. Alexander, S. S. (1951), “Devaluation Versus Import Restrictions as an Instrument for Improving Foreign Exchange Balance”, IMF Staff Papers (devalüasyon seçme yazılar, 1971, İstanbul Üniversitesi Yayınları, 1508, çeviren: Doğan Kargül). Alexander, S. S. (1952), “Effects of a Devaluation on a Trade Balance”, IMF Staff Papers (2), pp.263–78. Alexander, S. S. (1959), “Effects of a Devaluation: A Synthessis of Elasticities and Absorption Approaches”, American Economic Review, Vol.49, no.1, s.22–42. Amman E. ve W. Baer (2003), “Anchors Away: The Costs and Benefits of Brazil’s Devaluation”, World Development, No. 6, Vol. 31. 240 Anker, P. ve M. Bahmani-Oskooee (2001), “On The Relationship Between The Value of The Mark and German Production”, Applied Economics, 33: 12, pp.1525–1530. Appleyard, D.R. ve A. J. Field (1986), “A Note on Teaching the Marshall-Lerner Condition”, Journal of Economic Education, pp. 52–56, Winter. Aydoğmuş, İ. ve J. Yıldırım (2001), “Kur Politikası ve Ticaret Dengesi: Türkiye Örneği”, Afyon Kocatepe Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt III, Sayı 1. Bahmani-Oskooee, M. (1996), “Source of Stagflation in an Oil-Exporting Country: Evidence From Iran”, Journal of Post Keynesian Economics, 18, 609620. Bahmani-Oskooee, M. (1997), “Effects of Devaluation on Income Distribution”, Applied Economics Letters, 4, 321–323. Bahmani-Oskooee, M. (1998), “Are Devaluations Contractionary in LDCs?”, Journal of Economic Development, 23, 131–144. Bahmani-Oskooee, M., S. Chomsisengphet ve M. Kandil (2002), “Are Devaluations Contractionary In Asia”, Journal of Post Keynesian Economics, Vol.25, No:1, s.69-81. Bahmani-Oskooee, M. ve A. Mirzaie (2000), “The Long-Run Effects of Depreciation of the Dollar on Sectoral Output”, International Economic Journal, 14, 5161. Bahmani-Oskooee, M. ve I. Miteza (2003), “On The Effects of Exchange Rate Uncertainty on Domestic Production: A Dynamic Panel Approach”, Indian Journal of Economics and Business, Vol.2, No.2, s.159–179. Bahmani-Oskooee, M. ve H-J. Rhee (1997), “Response of Domestic Production to Depreciation in Korea: An Application of Johansen’s Cointegration Methodoly”, International Economic Journal, 11, 103–112. Bahmani-Oskooee, M ve A. Techaratanachai (2001), “Currency Substitution in Thailand”, Journal of Policy Modeling, 23, 141–145. Barbone, L. ve F. Rivera-Batiz (1987), “Foreign Capital and the Contractionary Impact of Currency Devaluation, with an Application to Jamaica”, Journal of Development Economics, Vol. 26, s. 1–15. Bebczuk, R., A. Galindo ve U. Panizza (2006), “An Evaluation of the Contractionary Devaluation Hypothesis”, 241 www.econ.uiuc.edu/~facchini/werner/macro/Galindo.doc (Erişim tarihi: 12.04.2008). Bhagwat, A. ve Y. Onitsuka ( 1974), “Export-Import Responses to Devaluation Experience of the Non-Industrial Countries in the 1960's”, IMF Staff Papers, 21, pp. 414 462. Washington, D.C. Bird, G. ve R.S. Rajan (2004), “Does Devaluation Lead to Economic Recovery or Economic Contraction? Theory and Policy with Reference to Thailand”, Journal of International Development, 16, s.141–156. Bird, G. (1998), “Exchange Rate Policy In Developing Countries: What Is Left Of The Nominal Anchor Approach?”, Third World Quarterly, Vol 19, No 2, pp 255- 276. Blecker, R.A. ve A. Razmi, (2008), “The Fallacy of Composition and Contractionary Devaluations: Output Effects of Real Exchange Rate Shocks in SemiIndustrialised Countries”, Cambridge Journal of Economics, Vol. 32, Issue 1, s.83–109 Branson, W. H. (1986), “Stabilization, Stagflation, and Investment Incentives: The case of Kenya, 1979–1980”, İçerisinde Sebastian Edwards and Liaqat Ahamed (Eds), Economic Adjustment and Exchange Rates in Developing Countries, Chicago: Chicago UP, 267–293. Bruno, M. (1979), “Stabilization and Stagflation in a Semi-Industrialized Economy”, Dornbusch R, Frenkel J A (Eds) içerisinde, International Economic Policy: Theory and Evidence, Baltimore: John Hopkins UP, 270-289. Buffie, E.F. (1984), “Financial Repression, The New Structuralists, and Stabilization Policy In Semi-Industrialized Economies”, Journal of Development Economics, Vol. 14, 305-322. Buffie, E.F. (1986a), “Devaluation and Imported Inputs: The Large Economy Case”, International Economic Review, Vol.27, No.1, s.123–140 Buffie, E.F. (1986b), “Devaluation, Investment and Growth in LDCs”, Journal of Development Economics, Vol. 20 (March), pp. 361–379. Burke, S.P. ve J. Hunter (2005), Modelling Non-Stationary Economic Time Series a Multivariate Approach, Palgrave Macmillan England. Caves, R.E., J.A. Frankel ve R.W. Jones (1996), World Trade and Payment, Harper Collins College Publishers, 7th edition 242 Charemza, W.W. ve D. F. Derek (1997), New Direction in Econometric Practice: General to Specific Modelling, Cointegration and Vector Autoregression, Edward Elgar Publishing Limited, Second Edition, England. Charusheela, S. (1997), “Structuralism And Individualism In Economic Analysis: The “Contractionary Devaluation Debate” In Development Economics”, Unpublished PHD Thesis, University of Massachusetts Amherst. Chou, W.L. ve C.C. Chao (2001), “Are Currency Devaluations Effective? A Panel Unit Root Test”, Economics Letters, 72, s.19–25 Christopoulos, D. K. (2004), “Currency Devaluation and Output Growth: New Evidence From Panel Data Analysis”, Applied Economics Letters, 11: 13, s.809–813 Connolly, M. (1983), “Exchange Rates, Real Economic Activity and the Balance of Payments: Evidence from the 1960s”, içinde E. Lassen ve P. Salin (eds.), Recent Issues in the Theory of the Flexible Exchange Rates, Amsterdam North-Holland Kent P. Kimbrough Southern Economic Journal, Vol. 50, No. 3 (Jan., 1984), pp. 924–925 Book Review. Connoly, M. ve D. Taylor (1976), "Testing the Monetary Approach to Devaluation in Developing Countries", Journal of Political Economy, 849–859. Cooper, R. N. (1971), “Currency Devaluation In Developing Countries”, Essay In International Finance, No.86, June. Copelman, M. ve A. M. Werner (1995), “The Monetary Transmission Mechanism in Mexico”, Board of Governors of the Federal Reserve System, International Finance Discussion Papers, No 521 (September). Coppock, D.J. (1971), “Devaluation When Exports Have An Import Content”, Manchester School of Economic And Social Content, Vol. 39, Issue 4, 247–260. Corden, M. ve R. Jones (1976), “Devaluation, Non-Flexible Prices, and The Trade Balance For a Small Country”, Canadian Journal of Economics, 9, no.1, pp.150–161. Corsetti, G., P. Pesenti ve N. Roubini (2000), “Competitive Devaluations: Toward a Welfare-Based Approach”, Journal of International Economics, 51, pp.217–41. 243 Dadush, U., D, Dasgaupta ve D. Ratha (2000), “The Role of Short-term Debt in Recent Crises”, Finance and Development, Vol. 37, No.4, s.54–7. Diaz-Alejandro, C. (1966), Exchange Rate Devaluation in a Semi-Indusrialized Country The Experience of Argentina, 1955–1961, The MIT Press Classics Series, March. Diaz-Alejandro, C.F. (1963), "A Note on the Impact of Devaluation and the Redistributive Effect", Journal of Political Economy, 71, December, s.577–580. Dickey, D. A. ve W. A. Fuller (1979), “Distribution of the Estimators for Autoregressive Time Series with a Unit Root”, Journal of the American Statistical Association, 74, 427–431. Dickey, D. A. ve W. A. Fuller (1981), “Likelihood Ratio Statistics for Autoregressive Time Series with a Unit Root”, Econometrica, 49, 1057–72. Dinçer, N.N. (2005), “Döviz Kuru Dalgalanmalarının Asimetrik Etkileri: Türkiye Örneği”, DPT Uzmanlık Tezleri, Yayın No: DPT: 2682 Doğanlar, M. (1999), “Marshall-Lerner Koşulu Yeterli Olabilir Mi?”, İktisat, İşletme ve Finans, 79–88, Eylül 1999. Domaç, İ. (1997), “Are Devaluations Contractionary? Evidence From Turkey”, Journal of Economic Development, Volume 22, Number 2, December, pp.145163. Donovan, D. J. (1981), “Real Responses Associated with Exchange Rate Action in Selected Upper Credit Tranche Stabilization Programs”, IMF Staff Papers, 28, 698-727. Donovan, D. J. (1982), “Macroeconomic Performance and Adjustment Under FundSupported Programs: The experience of the Seventies”, IMF Staff Papers, 29, 171-203. Dournbush, R. (1973), “Devaluation, Money and Nontraded Goods”, American Economic Review, 63, pp:871-880 Dournbush, R. ve S. Fischer (1998), Macroeconomics, McGraw-Hill. Dunn R.M. ve J.H. Mutti (2004), International Economics, Routledge, Sixth Edition, ISBN 0-203-33961-4 (Adobe eReader Format). Durusoy, Ö.T. ve İ. Tokatlıoğlu (1997), “Devalüasyon ve J Eğrisi”, Ekonomik Yaklaşım, Cilt 8, Sayı 24-25. 244 Edwards, S. (1986a), “Are Devaluations Contractionary?”, The Review of Economics and Statistics, Vol. 68, pp.501-508. Edwards, S. (1986b), “Terms of Trade, Exchange Rates and Labor Markets Adjustment In Developing Countries”, NBER Working Papers, No. 2110, Mass., Cambridge. Edwards, S. (1989a), “Exchange Controls, Devaluations, and Real Exchange Rates: The Latin American Experience”, Economic Development and Cultural Change, 37, 457–494. Edwards, S. (1989b), Real Exchange Rates, Devaluation, and Adjustment, Cambridge, MA: MIT Press. Edwards, S. ve J. A. Santaella (1992), “Devaluation Controversies in the Developing Countries: Lessons From the Breton Woods ERA”, NBER Working Papers Series, No. 4047, Cambridge, MA. Ekweani, C.H. (1995), “Orthodox Stabilization Policies and Stagflation: A Neostructuralist Analysis of Inflation and Output Effects In Nigeria”, Unpublished Phd Thesis in Enonomics, The American University. Enders, W. (1995), Applied Econometric Time Series, John Wiley & Sons, Inc., New York. Engle, R.F. ve C.W.J. Granger (1987), “Cointegration and Error Correction: Represantation, Estimation and Testing”, Econometrica, Vol. 55, 251– 276 Ertürk, E. (1994), Döviz Ekonomisi, Der Yayınları, 146, İstanbul. Esen, O. (1998), “Gelişmekte Olan Ülkelerde Uygulanmakta Olan Finansal Serbestleşme Politikalarına Eleştirel Bir Yaklaşım”, İktisat İşletme ve Finans, Nisan 1998, s. 23-30 Faini, R. ve J. de Melo (1990), “Adjustment, Investment, and the Real Exchange Rate in Developing Countries”, Economic Policy, Vol. 5, Issue 2, p 491-519. Feenstra, R.C. (1985), “Anticipated Devaluations, Currency Flight, and Direct Trade Controls in a Monetary Economy”, The American Economic Review, Vol.75, No.3, 386-401 Fernández-Arias, E. ve R. Hausmann (2000a), “Is FDI a Safer Form of Financing?”, Working Paper No.416, Inter-American Development Bank. 245 Fernández-Arias, E. ve R. Hausmann, R. (2000b), “Foreign Direct Investment: Good Cholesterol?”, Inter-American Development Bank, Working Paper No.417 Flores, R. G. ve A. Szafarz (1996), “An Enlarged Definition of Cointegration” Economics Letters, 50 (1996), 193–195. Frenkel, A. ve C. Rodriguez (1975), “Portfolio Equilibrium and the Balance of Payments: a Monetary Approach”, American Economic Review, 65, pp:674–688. Gandolfo, G. (2002), International Finance and Open-Economy Macro-Economics, Springer, ISBN: 3–540–43459–3 Galindo, A., A. Izquierdo ve J. Montero (2005), “Real Exchange Rates, Dollarization and Industrial Employment in Latin America”, Banco de España Working Paper No: 0601. Gerlach, S. ve F. Smets (1994), “Contagious Speculative Attacks”, BIS Working Paper, No. 22 Erişim: http://ssrn.com/abstract=868432, 26.01.08. Granger, C.W.J. (1988), "Some Recent Developments in a Concept of Causality", Journal of Econometrics, Vol.39, Issue 1–2, pp. 199–211. Greene, W.H. (2003), Econometric Analysis, Prentice Hall, 5. Edition, New Jersey. Gujarati, N.D. (2001), Temel Ekonometri, Çevirenler: Şenesen, U. ve Şenesen, G.G., İstanbul: Literatur Yayıncılık. Güloğlu, B. ve A. E. Altunoğlu (2002), “Finansal Serbestleşme Politikaları ve Finansal Krizler: Latin Amerika, Meksika, Asya ve Türkiye Krizleri”, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No:27, Ekim. Gylfason, T. (1987), Credit Policy and Economic Activities in Developing Countries with IMF Stabilization Programs, Princeton Studies in International Finance No. 60, August- Princeton, N.J.: Princeton University, International Finance Section. Gylfason T ve M. Radetzki (1991), “Does Devaluation Make Sense in the Least Developed Countries?”, Economic Development and Cultural Change, 40, pp.1–25. Gylfason, T. ve O. Risager (1984), “Does Devaluation Improve the Current Account?”, European Economic Review, Vol. 25, pp. 37-64. 246 Gylfason, T. ve M. Schmid (1983), “Does Devaluation Cause Stagflation?”, The Canadian Journal of Economics, 25, pp. 37–64. Hallwood, C. P. ve R. Macdonald (2003), International Money and Finance, Blackwell Publishing, ISBN: 0-631-20461-X Hamilton, C. (1988), “Contractionary Devaluation: A Review of the Literature”, Working Papers in Economics and Econometrics, Working Paper No. 158, The Australian National University, Canberra, Australia. Hanson, J. A. (1983), “Contractionary Devaluation, Substitution in Production and Consumption and the Role of the Labour Market”, Journal of International Economics, Vol.14, 179-189. Harberger, A. C. (1950), “Currency Depreciation, Income and the Balance of Trade”, Journal of Political Economy, Vol.58, pp. 47–60. Harris, R. ve R. Sollis (2003), Applied Time Series Modelling and Forecasting, John Wiley&Sons Ltd, England, ISBN: 0–470–84443–4 Hirschman, A. (1949), "Devaluation and the Trade Balance: A Note”, Review of Economics and Statistics, 31, pp. 50–53. Hoffmaister, A. W. ve C. A. Végh (1996), “Disinflation and the Recession-Now-Versus Recession-Later Hypothesis: Evidence from Uruguay”, IMF Staff Papers, 43, 355–394. Hossain, A. ve A. Chowdhury (2001), Open-Economy Macroeconomics for Developing Countries, Edward Elgar. Hussain, M. N. ve A. P. Thirlwall (1984), “The IMF Supply-Side Approach to Devaluation: An Assessment with Reference to the Sudan”, Oxford Bulletin of Economics and Statistics, Vol. 46, No. 2. Hussain, M. N. ve A. P. Thirlwall (1986), “The IMF Supply-Side Approach to Devaluation: A Reply”, Oxford Bulletin of Economics and Statistics, Vol. 48, No. 1. Husted, S. ve M. Melvin (2004), International Economics, Pearson Addison Wesley, ISBN: 0-321-20461-1 Islam S (1984), “Devaluation, Stabilization Policies and the Developing Countries: A Macroeconomic Analysis”, Journal of Development Economics, 14, 3760. 247 İşcan, T. (1997), “Devaluations and Aggregate Output Fluctuations: A Random Coefficient Regression Model For Mexico”, Applied Economics, 29, 1575–1584. Jha, R. (2003), Macroeconomics For Developing Countries, Routledge Taylor&Francis Group, Second Edition, Johansen, S. (1991), “Estimation and Hypothesis Testing of Cointegration Vectors in Gaussian Vector Autoregressive Models”, Econometrica, Vol. 59, No. 6, pp. 1551–1580 Johansen, S. (1988), “Statistical Analysis of Cointegrating Vectors”, Journal of Economic Dynamics and Control, Vol 12. Johansen, S. ve K. Juselius (1990), “Maximum Likelihood Estimation and Inference on Cointegration – with Applications to the Demand for Money”, Oxford Bulletin Of Economics and Statistics, Vol. 52, Issue 2. Johnson, H.G (1977) “The Monetary Approach to Balance of Payments Theory and Policy: Explanation and Policy Implications”, Economica, 44, s.217-229 Kadıoğlu, F., Z. Kotan ve G. Şahinbeyoğlu (2001), “Kura Dayalı İstikrar Programı Uygulaması ve Ödemeler Dengesi Gelişmeleri: Türkiye 2000”, http://www.tcmb.gov.tr/research/discus/dpaper51.pdf, Erişim:24.05.2007 Kamin, S.B. (1995), '”Contractionary Devaluation with Black Markets for Foreign Exchange”,' Journal of Policy Modeling, Vol.17, Issue 1, pp.39–57 Kamin, S.B., (1988), “Devaluation, External Balance, and Macroeconomic Performance In Developing Countries: A Look At The Numbers”, Princeton Essays in International Finance, No. 62. Kamin, S. B. ve J. H. Rogers (2000), “Output and the Real Exchange Rate in Developing Countries: An Application to Mexico”, Journal of Development Economics, Vol. 61, s. 85–109 Kamin, S. B. ve M. Klau (1998), “Some Multi-Country Evidence on the Effects of Real Exchange Rates on Output”, Board of Governors of the Federal Reserve System International Finance Discussion Paper,No. 611. Kandil, M. (2008), “The Asymmetric Effects of Exchange Rate Fluctuations on Output and Prices: Evidence From Developing Countries”, The Journal of International Trade & Economic Development, Vol. 17, Issue. 2, s. 257– 296, June. 248 Kandil, M. (2006), “On the Transmission of Exchange Rate Fluctuations to the Macroeconomy: Contrasting Evidence for Developing and Developed Countries”, Journal of International Trade & Economic Development Vol. 15, Issue. 1, 101–127, March Kandil, M. (2000), “The Asymmetric Effects of Exchange Rate Fluctuations: Theory and Evidence From Developing Countries”, IMF Working Paper, WP/00/184 Kandil, M, ve A. Mirzaie (2002) “Exchange Rate Fluctuations and Disaggregated Economic Activity in the US: Theory and Evidence”, Journal of International Money and Finance, 21, s. 1–31. Karluk, R. (1998), Uluslararası Ekonomi, Beta Basım Yayım, Eskişehir Kasa K. ve C. Huh (2001), “A Dynamic Model of Export Competition, Policy Coordination, and Simultaneous Currency Collapse”, Review of International Economics, Vol. 9 Issue 1, s. 68–80. Khan, M.S. (1990), “The Macroeconomic Effects of Fund-Supported Adjustment Programs”, IMF Working Paper. Khan, M.S. (1988), “The Macroeconomic Effects of Fund-Supported Adjustment Programs: An Empirical Assessment”, IMF Working Paper, WP/88/113 Khan, M.S, (1974), "Imports and Exports Demand in Developing Countries", IMF Staff Papers, November, PP. 678–693. Killick, T. (1993), The Adaptive Economy Adjustment Policies in Small, Low Income Countries, EDI Development Studies, March Kim, Y. ve Y. H. Ying (2007), “An Empirical Assessment of Currency Devaluation in East Asian Countries”, Journal of International Money and Finance, 26, s.265–283 Knight, J. (1976), “Devaluation and Income Distribution in Less Developed Economies”, Oxford Economic Papers, 42: 185–204 Krugman, P. (1999), “Balance Sheets, The Transfer Problem, and Financial Crisis”, International Tax and Public Finance, Volume 6, Number 4, 459–472 Krugman, P. ve L. Taylor (1978), “Contractionary Effects of Devaluation”, Journal of International Economics, Vol. 8, pp. 445–456. Krugman, P.R. ve M. Obstfeld (1997), International Economics Theory and Policy, (4th edition), MA: Addison-Wesley Publishing Company, 249 Kwiatkowski,D., C.B.P Phillips, P. Schmidt ve Y. Shin (1992), “Testing The Null Hypothesis of Stationary Against The Alternative of A Unit Root”, Journal of Econometrics, Vol:54, pp.159-178 Larrin, F. ve J. Sachs (1986), “Contractionary Devaluation, and Dynamic Adjustment of Exports and Wages”, NBER Working Paper, No. 2078 Laursen, S. ve L. A. Metzler (1950), “Flexible Exchange Rate and the Theory of Employment”, The Review of Economics and Statistics, Vol.32, No:4, p.281–299. Lim, J. (1987), “New Structuralist Critique of Monetarist Theory of Inflation”, Journal of Development Economics, 25, 45-61, North-Holland Lütkepohl, H. (2005,) New Introduction to Multiple Time Series Analysis, SpringerVerlag, Berlin Heidelberg, ISBN 3-540-40172-5. Machlup, F. (1955), “Relative Prices and Aggregate Spending In the Analysis of Devaluation”, The American Economic Review, June pp.255–278 (devalüasyon seçme yazılar, 1971, İstanbul Üniversitesi Yayınları, 1508, çeviren: Necati Mumcu). Maddala, G.S. (1992), Introduction to Econometrics, Mcmillan Pub. Company, 2.Baskı Magee, S.P. (1973), “Currency Contracts, Pass Through and Devaluation”, Brookings Papers on Economic Activity, 303–325. Magendzo, I.I. (2002), “Are Devaluations Really Contractionary?”, Central Bank of Chile Working Papers No 182. http://www.bcentral.cl/estudios/documentos-trabajo/pdf/dtbc182.pdf. Mark, N.C. (2000), International Macroeconomics and Finance: Theory and Empirical Methods, Blackwell Publishers. Melvin, M. (2004), International Money and Finance, Boston, MA: Pearson AddisonWesley, ISBN: 0-321-20459-X. Miles, M. A. (1979), “The Effects of Devaluation on The Trade Balance and The Balance of Payments: Some New Results”, Journal of Political Economy, 87, 600–20. Miteza, I. (2001), “Exchange Rate Volatility and Contractionary Devaluation”, Unpublished Phd Thesis, University of Wisconsin, August. 250 Morgan, V. E. (1955), “Flexible Kambiyo Hadleri Teorisi, Bir İktisadi Analiz”, Çev. Necati Mumcu, “Devalüasyon Seçme Yazılar”, İ.Ü. İkt. Fak. Yay., No.271, İstanbul. Morley, S. (1992), “On the Effects of Devaluation During Stabilization Programs in LDCs”, Review of Economics and Statistics, 74: 21–27. Morley, S. (1971), "Inflation and Stagflation in Brazil", Economic Development and Cultural Change, Vol. 19, 184–203. Mundell, R.A. (1963), “Capital Mobility And Stabilisation Policy Under Fixed And Flexible Exchange Rates”, Canadian Journal of Economics and Political Science, Vol. XXIX, No. 4, November. Murinde, V. (1995), Macroeconomic Policy Modelling For Developing Countries, Ashate Publishing Limited, ISBN 1 85628 448 4. Narayan, P.K. ve S. Narayan (2007), “Is Devaluation Expansionary or contractionary? Empirical Evidence From Fiji”, Applied Economics, 39, s.2589–2598. Nashashibi, K. (1980), “A Supply Framework for Exchange Reform in Developing Countries: The Experience of Sudan”, IMF Staff Papers, Cilt: 27, pp.24– 79. Nielsen, S.B. (1987), “Marshall-Lerner with Imported Inputs”, Economics Letters, 22, pp.295–298. Nunnenkamp, P. ve R. Schweickert (1990), “Adjustment Policies and Economic Growth in Developing Countries – Is Devaluation Contractionary?”, Weltwirtschaftliches Archive, Vol.126, pp. 474–493. Oksay, S. (2001), Döviz Kuru ve Ödemeler Bilançosu Politikaları: Türkiye (1923– 2000), Beta Basım Yayın, İstanbul. Owen D. P. ve O. Solis-Fallas (1989), “Unorganized Money Markets And Unproductive Assets In The New Structuralist Critique Of Financial Liberalization”, Journal of Development Economics, , Vol. 31, Issue 2, pp.341–355, October. Özer, H.G. (2006), Finansal Liberalizasyon Politikaları ve Kriz İlişkisi, Sermaye Piyasası Kurulu, Yayın No.189, Ankara. Özer, I. (2007), “Stratejik Ticaret Politikalar” Uluslararası Ekonomi ve Dış Ticaret Politikaları, 2(3), 65-102. Paya, M. (2002), Para Teorisi ve Para Politikası, Filiz Kitabevi, İstanbul. 251 Perron, P. (1997), “Further Evidence on Breaking Trend Functions in Macroeconomic Variables”, Journal of Econometrics, 80 (2), pp.355-385. Perron, P. (1989), “The Great Crash, The Oil Price Shock, And The Unit Root Hypothesis”, Econometrica, 57, pp.1361–1401. Pesaran, M.H. ve Y. Shin (1998), “Generalised Impulse Response Analysis in Linear. Multivariate Models”, Economics Letters, Vol.58, Issue 1, pp.17–29. Pesaran M.H. ve Y. Shin (1999), “An Autoregressive Distributed Lag Modelling Approach to Cointegration Analysis”, İçerisinde Econometrics and Economic Theory in the 20th Century: The Ragnar Frisch Centennial Symposium, Strom S (ed.)., Chapter 11, Cambridge University Press: Cambridge. Phillips, P.C.B. ve P. Perron (1988), “Testing for a Unit Root in Time Series Regression”, Biometrika, Vol:75, pp.335–346. Plihon, D. (1995), Döviz Kurları, Çevirenler: Mehmet Bolak, Haluk Levent ve Ertuğrul Tokdemir, İletişim Yayınları, İstanbul. Rajan R. S. ve C. H. Shen (2002), “Are Crisis-Induced Devaluations Contractionary?”, Pasific Basin Working Paper Series, Working Paper No. PB02–06 Razmi, A. (2007), “The Contractionary Short-Run Effects of Nominal Devaluation in Developing Countries: Some Neglected Nuances”, International Review of Applied Economics, 21: 5, 577 — 602 Rhodd, R.G. (1993), “The Effect of Real Exchange Rate Changes on Output: Jamaica’s Devaluation Experience”, Journal of International Development, vol.5, No.3, s.291–303 Risager, O. (1988), “Devaluation, PProfitability and Investment”, Scandinavian Journal of Economics, Vol. 90, Issue 2, 125–140 Roca, S. ve R. Priale (1987), “Devaluation, Inflationary Expectations, and Stabilization in Peru”, Journal of Economic Studies, 14, 5–33. Rodrik, D. ve A. Velasco (1999), “Short-Term Capital Flows”, NBER Working Paper No.7364. Rogers J H ve P. Wang (1995), “Output, Inflation and Stabilization in a Small Open Economy: Evidence From Mexico”, Journal of Development Economics, 46, 271–93. 252 Salant, M. (1976)."Devaluations Improve the Balance of Payments Even if Not the Trade Balance," İçerisinde Peter Clark, Dennis Logue, ve Richard J. Sweeney, eds., The Effects of Exchange Rate Adjustments, Washington, U.S. Department of the Treasury. Salvatore, D. (1995), International Economics, 5th Ed. Macmillian, New York. Santaella, J. A. ve A. E. Vela (1996), “The 1987 Mexican Disinflation Program: An Exchange Rate-Based Stabilization?”, IMF Working Paper, No. 24. SSRN: http://ssrn.com/abstract=882924. Schydlowsky, D. M. (1979), Containing the Costs of Stabilization in SemiIndustrialized LDC's, Center for Latin American Development Studies, No. 36. Boston: Boston University. Seyidoğlu, H. (2003), Uluslararası İktisat: Teori, Politika ve Uygulama, Güzem Can Yayınları No:20, İstanbul. Shea, K. L. (1976), “Imported Inputs, Devaluation and Balance of Payments: A Keynesian Macro-Approach”, Southern Economic Journal, Vol. 43, Issue 2, pp. 1106-1111. Sheehey, E. J. (1986), “Unanticipated Inflation, Devaluation and Output in Latin America”, World Development, 14, 665-671. Sims, C. A. (1980), “Macroeconomics and Reality”, Econometrica, Vol. 48, No. 1–48. Silva, D.G.D. ve Z. Zhu (2004), “Sri Lanka’s Experiment With Devaluation: VAR and ECM Analysis of the Exchange Rate Effects on Trade Balance and GDP”, The International Trade Journal, Vol.18, No:4, 269-301. Solimano, A. (1986), “Contractionary Devaluation in The Southern Cone: The Case of Chile”, Journal of Development Economics, 23, 135-151. Stern, R. M. (1973), The Balance Of Payments: Theory And Economic Policy, MacMillan Pres, London Stock, J. H. ve M. W. Watson (2001), "Vector Autoregressions", Journal of Economic Perspectives, Vol. 15, Issue 4, s. 101-115. Taye, H.K. (1999), “The Impact of Devaluation on Macroeconomic Performance: The Case of Ethiopia”, Journal of Policy Modeling, Vol. 21(4), pp. 481-496. Taylor, L. (1983), Structuralist Macroeconomics: Applicable Models for the Third World, New York: Basic Books, Inc. 253 Taylor, L. (1981), “IS/LM in the Tropics: Diagrammatics of the New Structuralist Macro Critique”, içinde W.Cline ve S. Weintraub (edition), Economic Stabilization in Developing Countries, Washington D.C.: The Brooking Institution Taylor, L. ve J. Rosensweig (1984), “Devaluation, Capital Flows and Crowding Out: A CGE Model with Portfolio Choice for Thailand”, The World Bank Working Paper. Thornton, J. (1998), “Real Stock Prices and the Long-Run Demand for Money in Germany”, Applied Financial Economics, 8, 513-517. Tovar, C.E. (2004), “Devaluations, Output, and The Balance Sheet Effect: A Structural Econometrıc Analysıs”, Bank for International Settlements, Erişim:www.bis.org/publ/work215.pdf. Upadhyaya, K.P. (1999), “Currency Devaluation, Aggregate Output, and The Long Run: An Empirical Study”, Economics Letters, 64, s.197–202. Upadhyaya, K.P. ve M.P. Upadhyaya (1999), “Output Effects of Devaluation: Evidence from Asia”, The Journal of Development Studies, Vol.35, No.6, s.89-103. Vamvoukas, A.G. (1998), “The Relationship Between Budget Deficits and Money Demand: Evidence from a Small Economy”, Applied Economics, Vol.30, Issue 3, 375-382. Van Wijnbergen, S. (1986), “Exchange Rate Management and Stabilization Policies in Developing Countries”, Journal of Development Economics, Vol. 23, pp. 227-247. Van Wijnbergen, S. (1983), “Credit Policy, Inflation and Growth in a Financially Repressed Economy”, Journal of Development Economics, Vol. 13 (1983): 45-65. Van Wijnbergen, S. (1982), “Stagflationary Effects of Monetary Stabilization Policies: A Quantitative Analysis of South Korea”, Journal of Development Economics, Vol. 10 (1982) : 133-169. Wang, P. (2005), The Economics Of Foreign Exchange And Global Finance, ISBN 9783-540-21237-9 Springer Berlin. Wei, S.J. (2001), “Corruption and Globalization”, Brookings Institution Policy Brief, No.79. 254 Wei, S.J. ve Y. Wu (2001), “Negative Alchemy? Corruption, Composition of Capital Flows, and Currency Crises”, NBER Working Paper, No.8187. Yamak, R. ve A. Korkmaz (2006), “Harberger-Laursen-Metzler Etkisi: Literatür ve Türkiye Örneği”, Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 20, Sayı:1, ss.57–69 Yanar, R. (2008), “Gelişmekte Olan Ülkelerde Döviz Kuru Rejimi Tercihi Ve Makro Ekonomik Performans”, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi Yihesis, Z. (2006), “The Effects of Devaluation on Aggregate Output: Empirical Evidence from Africa”, International Review of Applied Economics, 20 (1), 21–45 Yunke He, M.A. (1991), “Market Structure and Contractionary Devaluation”, Phd Thesis in Economics, McMaster University. Yücel, İ. (1974), Ödemeler Dengesi Sorunu ve Planlı Dönemde Türkiye'nin Ödemeler Dengesi, Ankara Basım ve Ciltevi, Ankara. 255 EKLER Tablo Ek 1: LM, White ve Normallik Testleri LM otokorelasyon White değişen varyans Model 1.1 Model 1.2 Model 2.1 Model 2.2 Model 3.1 Model 3.2 Model 4.1 Model 4.2 Model 5.1 Model 5.2 Model 6.1 Model 6.2 1 4 Chi-sq Prob. 22.14512 20.75036 312.7333 0.6037 0.1386 0.1883 8.021308 15.60614 0.9482 0.4808 30.72557 24.57742 0.1983 0.4862 37.37277 31.90537 0.0532 0.1608 32.63408 28.14032 0.1405 0.3014 27.93498 29.51280 0.3109 0.2431 25.73654 28.10458 0.4218 0.3031 22.52951 29.65366 0.6050 0.2375 23.27992 29.63603 0.5612 0.2382 22.55531 30.16461 0.6035 0.2182 23.80147 20.18837 0.5309 0.7369 23.39504 23.22974 0.5545 0.5641 Normallik 5.043527 0.2829 316.0762 0.5515 5.190489 0.2683 908.3575 0.4160 0.830117 0.9751 492.2713 0.0824 1.638596 0.8965 480.7652 0.1527 5.670079 0.3397 463.2516 0.3229 5.568714 0.3505 476.9931 0.1829 10.23372 0.0689 474.7409 0.2027 10.63503 0.0591 487.2509 0.1091 6.002892 0.3059 467.3874 0.2761 5.430814 0.3656 452.0907 0.4634 6.486049 0.2618 459.6289 0.3666 6.993431 0.2211 256 Tablo Ek 2: Cusum Testleri Model 1 lnRGSYİH eşitliği için cusum ve cusum square testleri 1.4 30 1.2 20 1.0 0.8 10 0.6 0 0.4 0.2 -10 0.0 -20 -0.2 1994 -30 1994 1996 1998 2000 CUSUM 2002 2004 1996 1998 2000 CUSUM of Squares 2006 2002 2004 2006 5% Significance 5% Significance lnRER eşitliği için cusum ve cusum square testleri 30 1.4 1.2 20 1.0 10 0.8 0 0.6 0.4 -10 0.2 -20 0.0 -30 1994 1996 1998 CUSUM 2000 2002 2004 2006 -0.2 5% Significance lnCPI eşitliği için cusum ve cusum square testleri 1994 1996 1998 2000 CUSUM of Squares 2002 2004 2006 5% Significance 257 30 1.4 20 1.2 1.0 10 0.8 0 0.6 -10 0.4 -20 0.2 0.0 -30 1994 1996 1998 2000 CUSUM 2002 2004 2006 -0.2 1994 5% Significance 1996 1998 2000 CUSUM of Squares 2002 2004 2006 5% Significance USF eşitliği için cusum ve cusum square testleri 30 1.4 20 1.2 1.0 10 0.8 0 0.6 -10 0.4 -20 0.2 0.0 -30 1994 1996 1998 2000 2002 2004 2006 -0.2 CUS UM 1994 5% Significance 1996 1998 2000 CUSUM of Squares 2002 2004 2006 5% Significance Model 2 lnRGSYİH 1.4 15 1.2 10 1.0 0.8 5 0.6 0 0.4 0.2 -5 0.0 -10 -0.2 -0.4 -15 2001 2002 2003 CUSUM lnCPI 2004 2005 2006 5% Significance 2007 2001 2002 2003 2004 CUSUM of Squares 2005 2006 5% Significance 2007 258 1.4 16 1.2 12 1.0 8 0.8 4 0.6 0 0.4 -4 0.2 0.0 -8 -0.2 -12 -0.4 2001 -16 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2002 2003 2004 CUSUM of Squares CUSUM 2005 2006 2007 2007 5% Significance 5% Significance lnRER 16 1.4 12 1.2 1.0 8 0.8 4 0.6 0 0.4 -4 0.2 -8 0.0 -12 -0.2 -0.4 -16 2001 2002 2003 2004 CUSUM 2005 2006 2007 2001 2002 2003 2004 CUSUM of Squares 5% Significance 2005 2006 2007 5% Significance KAMU 16 1.4 12 1.2 1.0 8 0.8 4 0.6 0 0.4 -4 0.2 -8 0.0 -12 -0.2 -0.4 -16 2001 2002 2003 CUSUM USF 2004 2005 2006 5% S ignificance 2007 2001 2002 2003 2004 CUSUM of Squares 2005 2006 5% Significance 2007 259 16 1.4 12 1.2 8 1.0 4 0.8 0.6 0 0.4 -4 0.2 -8 0.0 -12 -0.2 -16 2001 2002 2003 2004 2005 2006 -0.4 2007 2001 CUSUM 2002 2003 2004 2005 2006 2007 5% Significance CUSUM of Squares 5% Significance Model 3 lnRGSYİH 30 1.4 1.2 20 1.0 10 0.8 0.6 0 0.4 -10 0.2 -20 0.0 -0.2 -30 95 96 97 98 99 00 01 02 03 04 05 06 07 -0.4 95 CUSUM 96 97 98 99 00 01 02 03 04 05 5% Significance CUSUM of Squares 5% Significance lnCPI 30 1.4 20 1.2 1.0 10 0.8 0 0.6 -10 0.4 0.2 -20 0.0 -30 95 96 97 98 99 00 01 02 03 04 05 06 07 -0.2 CUSUM 5% Significance 95 96 97 98 99 00 01 CUSUM of Squares lnRM2 02 03 04 05 06 5% Significance 07 06 07 260 1.4 30 1.2 20 1.0 10 0.8 0.6 0 0.4 -10 0.2 0.0 -20 -0.2 95 -30 95 96 97 98 99 00 01 02 03 04 05 06 96 97 98 99 00 01 02 CUSUM of Squares CUSUM 03 04 05 06 07 07 5% Significance 5% Significance lnRER 1.4 30 1.2 20 1.0 10 0.8 0.6 0 0.4 -10 0.2 -20 0.0 -0.2 -30 95 96 97 98 99 00 01 CUSUM 02 03 04 05 06 95 07 96 97 98 99 00 01 CUSUM of Squares 5% Significance 02 03 04 05 06 07 5% Significance USF 30 1.4 1.2 20 1.0 10 0.8 0 0.6 -10 0.4 0.2 -20 0.0 -30 95 96 97 98 99 00 01 02 03 04 05 06 07 -0.2 95 CUSUM 96 97 98 99 00 01 02 03 04 05 06 5% Significance CUSUM of Squares 5% Significance 07 261 Model 4 lnRGSYİH 30 1.4 1.2 20 1.0 10 0.8 0.6 0 0.4 -10 0.2 -20 0.0 -0.2 -30 95 96 97 98 99 00 01 CUS UM 02 03 04 05 06 95 07 96 97 98 99 00 01 02 CUSUM of Squares 5% Significance 03 04 05 06 5% Significance lnCPI 1.4 30 1.2 20 1.0 10 0.8 0 0.6 0.4 -10 0.2 -20 0.0 -30 95 96 97 98 99 00 CUSUM 01 02 03 04 05 06 -0.2 07 95 96 97 5% Significance 98 99 00 01 02 CUS UM of S quares 03 04 05 06 07 5% S ignificance lnRER 1.4 30 1.2 20 1.0 10 0.8 0.6 0 0.4 -10 0.2 -20 0.0 -0.2 -30 95 96 97 98 99 00 CUSUM FA 01 02 03 04 5% Significance 05 06 07 95 96 97 98 99 00 01 CUSUM of Squares 02 03 04 05 06 5% Significance 07 07 262 30 1.4 1.2 20 1.0 10 0.8 0.6 0 0.4 -10 0.2 -20 0.0 -0.2 -30 95 96 97 98 99 00 01 CUSUM 02 03 04 05 06 95 07 96 97 5% Significance 98 99 00 01 02 CUS UM of Squares 03 04 05 06 07 5% S ignificance USF 30 1.4 1.2 20 1.0 10 0.8 0 0.6 0.4 -10 0.2 -20 0.0 -30 95 96 97 98 99 00 01 02 03 04 05 06 07 -0.2 95 96 97 98 99 00 01 02 03 04 05 06 07 CUSUM 5% Significance CUSUM of Squares 5% Significance Model 5 lnRGSYİH 30 1.4 1.2 20 1.0 10 0.8 0 0.6 -10 0.4 0.2 -20 0.0 -30 95 96 97 98 99 00 CUSUM 01 02 03 04 05 06 07 -0.2 95 96 97 98 99 00 01 CUSUM of Squares lnCPI 02 03 04 05 5% Significance 5% Significance 06 07 263 30 1.4 20 1.2 1.0 10 0.8 0 0.6 -10 0.4 -20 0.2 0.0 -30 95 96 97 98 99 00 01 02 03 04 05 06 07 -0.2 CUSUM 5% Significance 95 96 97 98 99 00 01 02 CUSUM of Squares 03 04 05 06 07 5% Significance lnRER 30 1.4 1.2 20 1.0 10 0.8 0.6 0 0.4 -10 0.2 -20 0.0 -0.2 -30 95 96 97 98 99 00 01 CUS UM 02 03 04 05 06 95 07 96 97 98 99 00 01 02 CUS UM of S quares 5% Significance 03 04 05 06 5% S i gnific anc e KAMU 30 1.4 1.2 20 1.0 10 0.8 0 0.6 0.4 -10 0.2 -20 0.0 -30 95 96 97 98 99 00 CUSUM FA 01 02 03 04 5% Significance 05 06 07 -0.2 95 96 97 98 99 00 01 CUS UM of Squares 02 03 04 05 06 5% S ignificance 07 07 264 1.4 30 1.2 20 1.0 0.8 10 0.6 0 0.4 0.2 -10 0.0 -20 -0.2 95 96 97 98 99 00 01 02 CUSUM of Squares -30 95 96 97 98 99 00 CUSUM 01 02 03 04 05 06 03 04 05 5% Significance 07 5% Significance Model 6 lnRGSYİH 20 1.4 1.2 1.0 10 0.8 0.6 0 0.4 0.2 -10 0.0 -0.2 -20 96 97 98 99 00 01 CUSUM 02 03 04 05 06 -0.4 96 97 5% S ignificance 98 99 00 01 02 CUSUM of Squares 03 04 05 06 5% Significance lnCPI 1.4 20 1.2 1.0 10 0.8 0.6 0.4 0 0.2 0.0 -10 -0.2 -0.4 96 -20 97 98 99 00 01 CUSUM of Squares 96 97 98 99 00 CUSUM lnRER 01 02 03 04 5% Significance 05 06 02 03 04 05 5% Significance 06 06 07 265 20 1.4 1.2 1.0 10 0.8 0.6 0 0.4 0.2 -10 0.0 -0.2 -20 96 97 98 99 00 01 CUSUM 02 03 04 05 06 -0.4 96 97 98 5% Significance 99 00 01 02 CUS UM of S quares 03 04 05 06 5% S ignificance FA 1.4 20 1.2 1.0 10 0.8 0.6 0 0.4 0.2 -10 0.0 -0.2 -0.4 -20 96 97 98 99 00 01 CUSUM 02 03 04 05 96 06 97 98 99 00 01 02 CUSUM of Squares 5% Significance 03 04 05 5% Significance lnPF 20 1.4 15 1.2 1.0 10 0.8 5 0.6 0 0.4 -5 0.2 -10 0.0 -15 -0.2 -0.4 -20 96 97 98 99 00 CUSUM 01 02 03 04 5% Significance 05 06 96 97 98 99 00 01 CUSUM of Squares 02 03 04 05 5% Signific anc e 06 06 266 ÖZGEÇMİŞ ADI SOYADI : Ahmet ŞAHBAZ DOĞUM YERİ VE TARİHİ : 1976/ ADANA ADRES : Çukurova Üniversitesi İİBF, İktisat Bölümü Balcalı Kampüsü,-Adana Tel: (322) 3387254-60 iç hat (158) E-posta : [email protected] EĞİTİM DURUMU Doktora (2003- 2009) : Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı, Adana. Yüksek Lisans (1999-2003) : Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı, Adana. Lisans (1995-1999) : Çukurova Üni. İ.İ.B.F. İktisat Bölümü, Adana. Lise (1990-1993) : Mehmet Kemal Tuncel Lisesi, Seyhan, ADANA YABANCI DİL : İngilizce İŞ DENEYİMİ 2002-2009 : Araştırma Görevlisi, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana. 2002 : Araştırma Görevlisi, Gaziantep Üniversitesi, İİBF İktisat Bölümü, Gaziantep. BİLİMSEL YAYINLAR Yanar, R. ve A. Şahbaz (2009), “Bir Yaklaşım Olarak Radikal Politik İktisat”, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (baskıda). KİTAP İÇERİSİNDE BÖLÜM Yıldırım, M. ve A. Şahbaz (2009), “Türkmenistan”, içerisinde Örnek, İ., S. Taş ve M. Yıldırım, Geçiş Ekonomileri, Ekin Yayıncılık, Bursa ÖDÜLLER Yanar, R. ve A. Şahbaz (2006), “Adana Ekonomisi: Bir Kent Sosyo-Ekonomisi Tahlili”, Adana Sanayi Ve Ticaret Odası Makale Yarışması, Mansiyon Ödülü.