10. SINIF DİL VE ANLATIM DERS NOTLARI I. ÜNİTE SUNUM

advertisement

10. SINIF DİL VE ANLATIM DERS NOTLARI
I. ÜNİTE
SUNUM-TARTIŞMA-PANEL
1. SUNUM
İnsan hayatı, bir toplumun içinde mevcuttur. Bu
toplumda her an insanlarla iletişim içindeyiz.
Konuşurken, yazarken, bakarken her zaman bir
iletişimle, bir sunumla karşı karşıyayız. Lokantayı
seçerken bile garsonların servisine dikkat ederiz.
Garsonun dış görünüşü, işteki ustalığı, müşteriye karşı
tavrı o lokantayı seçmemizde birinci derecede
etkilidir. Yemekler çok güzel ve kaliteli olabilir; ancak
onu sunan bunu gerektiği gibi sunmuyorsa yani
kendisi bal; yüzü sirke satıyorsa, yemekler ne kadar
kaliteli olsa da asla bir daha orayı tercih etmeyiz.
Sunumda, gerektiğinde daha önce hazırlanmış bazı
belgeler, grafikler ve şekiller kullanılabilir. Malzemeleri
bir başkası kullanacak ise konuşmacı ile malzemeleri
kullanan kişi arasında uyum kaçınılmazdır. Sunumda
gereksiz ayrıntılara girilmemesi gerekir.
Sunumda amaç; bilgileri yenileme, araştırma ve anket
sonuçlarını
değerlendirme,
bilime
katkıda
bulunmadır. Sunumlarda dinleyici kitlesinin, konuya
ilgi duyan kişilerden oluşur ve sunumda eldeki teknik
imkânlardan yararlanmaya özen gösterilir








az espri kadar
tat
katacağını
İyi hazırlanmış görsel malzemeyi, konuşmacı konuyla
güzel ve uyumlu bir şekilde kullandığı zaman başarılı
olur. Aksi durumlarda görsel araçlar dinleyicinin
dikkatini dağıtabilir. Başka konuşmacı görsel malzeme
kullanıyor diye değil, sizin konuşmanız görsel malzeme
gerektiriyorsa kullanmalısınız.
Rakamlar, söylendiklerinde anlaşılmaları güç şeylerdir.
Görsel olarak sergilendiklerinde daha kolay anlaşılır.
Konuşmada; %55 görüntü, %38 ses, %7 sözler etkili
olduğuna göre buradan görsel materyallerin önemi
daha iyi ortaya çıkar. Bu yüzden sunum esnasında,
kullanılan görsel materyallerde, slaytlarda, konunun
önemli yönlerini belirten özlü, açık ve etkili ifadeler yer
almalıdır. Slaytlarla konuşma eş zamanlı olarak
verilmelidir.
Sonuç
olarak
hayatımızın
her
köşesinde
karşılaştığımız sunum konusunu bilmek ve en etkili
biçimde kullanmamız gerekir. Bilgileri yenileyen,
pekiştiren, hatırlatan, önemli noktaları öne çıkaran; bir
çalışma
sonucunu
açıklayan;
laboratuvar
araştırmalarını sunan, anket sonuçlarını ifade eden;
önemli olay ve olguları dile getirmek üzere yapılan
konuşmalara “sunum” adı verilir.

en
ve
Görsel Malzemenin Kullanılış Amacı:
 Dinleyicilerin verilen bilgileri iyi algılamaları
için,
 Fikirleri, kavramları vb. anlatırken zaman
kazanmak için,
 Yanlış anlamalardan kaçınmak için,
 Fikirleri sağlamlaştırmak için,
 Tat ve espri katmak içindir.
Öğretmenlerimiz derslerde cd, vcd, tepegöz, slayt,
internet, bilgisayar gibi teknolojilerden yararlanırlarsa;
dersi daha iyi sunmak için gayret ederlerse bizim dersi
daha iyi anlamamızı sağlarlar.
1
Görsel malzemenin
konuşmanıza
ilgi
unutmamalıyız.
Sunum Sonrasında Yapılması Gerekenler
 Sunum yapan konuşmacı sunumdan sonra
dinleyicilerin soru sormalarına müsaade
etmelidir.
 Konuşmacı
sorulan
sorulara
tartışmaya
girmeden doyurucu, açık ve net cevaplar
vermelidir.
Sunumdan Önce Yapılması Gerekenler
Sunumu yapan kişinin sunumdan önce bazı noktalara
dikkat etmesi gerekir:
Öncelikle bir konu seçilmelidir. Bu konu güncel
olmalıdır.
Sunumun hazırlığında bol ve değişik kaynaktan
yararlanmak faydalıdır.
Sunum yerinin daha önceden görülmesi gerekir.
Prova yapma, kullanacağı malzemelerin kontrolü
sunumu yapan kişinin amacına ulaşmasında yararlı
olacaktır.
2. TARTIŞMA
Farklı görüşlerde kişilerin bir araya gelerek bir konuyu
çözümlemek, kendi
görüşlerini açıklamak
ve
kanıtlamak, karşı tarafın zayıf yanlarını ortaya koymak
için yaptıkları konuşmalara tartışma denir.
Sunum Sırasında Yapılması Gerekenler
Sunum esnasında ciddi, ağırbaşlı, temiz ve derli toplu
görünüm önemlidir.
Sunum yapacak kişi konuşma anında ses tonuna, jest
ve mimiklerine, sahneyi veya kürsüyü rahat
kullanmaya özen göstermelidir.
Konuşmacının dinleyicilerle, başta bakışlar olmak
üzere, vücut diliyle iletişim kurması daha etkili olur.
Konuşmacının, ses ve kelimelerin doğru telaffuzuna
özen göstermesi gerekir.
Sunumda, bilgisayar, cd, disket, projeksiyon cihazı,
slayt makineleri, mikrofon gibi teknolojik araçlardan
faydalanabiliriz.
Sözlü anlatım türlerinden olan tartışmanın kendine
özgü bir yapısı vardır.
Tartışma her konuda yapılabilir. Bir kitap, bir makale,
bir film, bir tiyatro oyunu, bir siyasi düşünce veya
toplumu yakından ilgilendiren bir sorun tartışma
konusu olabilir. Bu açıdan tartışmada konu önceden
belirlenir. Bu konunun tartışmaya ve konuşmaya değer
niteliklerinin olması gerekir. Çünkü tartışmada amaç,
gerçeğe ulaşmaya çalışmak ve gerçekleri ortaya
çıkarmaktır.
[1]
Tartışmanın Aşamaları
Tartışmada önce konu belirlenir. Konunun tartışılacağı
mekân düzenlenir, araç gereçler belirlenir. Tartışma
sonunda konuyla ilgili genel bir değerlendirme
yapılarak tartışma özetlenir.
Panelde amaç, seçilen konuda değişik düşüncelerin
ortaya çıkmasını sağlamaktır. Bir gerçeğin ortaya
çıkarılması, bir sonuca götürülüp bir karara bağlanması
amacı yoktur. Panel bu yönüyle açık oturumdan ayrılır.
Açık oturumda somut bir sonuç elde edilmesi
amaçlanırken panelde konunun farklı yönleriyle
aydınlatılası amaçlanır.
Dinleyicilerle konuşmacıların bir konu üzerinde birlikte
düşünme isteği çevresinde düzenlenmesi sebebiyle açık
oturuma nazaran daha samimi bir ortamda gerçekleşir.
Tartışılan konu, hem olumlu hem olumsuz taraflarıyla
ele alınır. Ancak tartışmada duygusallığın yeri yoktur.
Çünkü konu, duygulara göre değil, bilgi, belge ve
kanıtlara
dayanılarak
yapılır.
Tartışmada
konuşmacılar sabırla dinlenmeli, görüşler hoşgörüyle
karşılanmalıdır.
2
Panelin sonunda, dinleyiciler panel üyelerine soru
sorabilirler. Tartışma dinleyicilere de geçerse o zaman
panel, forum şekline dönüşür
Tartışmada Başkanın Görevleri

Tartışmada bir başkan ve konuşmacılar vardır.
Başkan konu hakkında özet bilgiler verir, konuyu
dinleyicilere tanıtır. Konunun özelliklerini verirken
tartışmanın ilkelerini ve sınırlarını da hatırlatır.

Sorularla tartışmacıları yönlendirir. Süreleri
belirler ve takip eder. Başkan, konuşmacılara
konuşabilecekleri rahat bir ortam hazırlamakla,
konuşmacıların konu dışına çıkmasını engellemekle,
kısır ve yaralayıcı tartışmaları önlemekle sorumludur.

Ayrıca başkan, konuşmacılara karşı tarafsız
davranmalı, program sonunda bütün görüşleri
toplayarak bir sonuca ulaşmalıdır.

Tartışmada
ön
yargılardan
kaçınılmalı,
konuşanların sözü kesilmemelidir.

Bağırmaktan
kaçınılmalı,
tartışma
kişiselleştirilmemelidir.

Konu dışına çıkılmamalı, örnekler düşünceleri
destekleyici nitelikte olmalıdır.
4.AÇIK OTURUM
Geniş halk kitlelerini ilgilendiren bir konunun,
uzmanlarınca bir başkan yönetiminde dinleyici grubu
önünde tartışıldığı konuşmalara açık oturum denir.
Açık oturum, büyük bir salonda dinleyiciler önünde
yapılabileceği gibi stüdyoya davet edilen dinleyiciler
önünde veya dinleyici grubu olmadan da radyoda ya
da televizyonda yapılabilir ki bu yönüyle panelden
ayrılır.
Konuşmacı sayısının üç veya beş kişi olarak tespit
edildiği açık oturumlarda başkan önce konuyu açıklar,
sonra konuşmacıları tanıtır ve sırayla söz verir.
Başkanın konu hakkında bilgi sahibi olması gerekir.
Başkan, sırasıyla ve dönüşümlü olarak konuşmacılara
sorular yöneltir, gerektiğinde kısa bir değerlendirme
yapar. Tartışma boyunca tarafsız olmak, konuşmacılara
verilen süreyi dengeli bir şekilde ayarlamak, tartışma
kurallarının dışına çıkılmasını engellemek başkanın
görevleri arasındadır. Açık oturumun süresi konuya
göre ayarlanmalıdır.
Tartışmaların
belli
bir
topluluk
karşısında
yapılanlarına topluma açık tartışma denir. Dinleyiciler
karşısında yapılan bu tartışmalarda amaç kamuoyu
oluşturmak, karşılıklı fikir alışverişinde bulunmak,
dinleyicilerin
bilgi
ve
görgülerine
göre
konuşulanlardan sonuçlar çıkarmasını sağlamaktır.
5.BİLGİ ŞÖLENİ (SEMPOZYUM)
Bir konunun çeşitli yönleri üzerinde, aynı oturumda,
konunun uzmanı değişik kimseler tarafından
(çoğunlukla akademik konularda) yapılan seri
konuşmalara bilgi şöleni (sempozyum) denir.
Belli bir topluluk karşısında yapılan tartışmalar
kendine özgü niteliklerine göre isimlendirilir. Bunlar
panel, açık oturum, sempozyum (bilgi şöleni) forum
ve münazaradır.
Bilgi şöleni, diğer konuşma türlerine göre daha ilmi
ve ciddi bir sohbet havası içinde geçer.
3. PANEL
Panel tartışma türlerinden bir tanesidir. Toplumu
ilgilendiren bir konunun dinleyiciler önünde, sohbet
havası içinde, uzmanları tarafından tartışıldığı
konuşmalara panel denir.
Konuşmacılar, konuyu kendi ilgi alanları açısından ele
alırlar. Mesela, Yunus Emre konulu bir bilgi şöleninde
konuşmacılardan biri onun yaşadığı dönemdeki siyasi
gelişmeleri ele alırken; bir başkası Yunus Emre'nin
şiirlerindeki insan sevgisinden bahsedebilir.
Panelde de bir başkan bulunur. Konuşmacı sayısı 3 ile
6 arasında değişebilir. Konuşmacılar, uzmanı
oldukları konunun ayrı birer yönünü ele alırlar.
Konuşmalar, açık oturumda olduğu gibi başkanın
verdiği sıraya ve süreye göre yapılır.
Bilgi şöleninde amaç, konuyu tartışmak değil,
uzmanları tarafından olumlu ve olumsuz yönleriyle
değerlendirilerek konuya bir çözüm üretmektir.
Konuşmaların sonunda oturum başkanı, konuyu
özetler ve çıkan sonucu dinleyicilere aktarır.
Açık oturum ile panel özellikleri yönüyle birbirlerine
çok benzerler. Hatta bazı kitaplarda panel ile açık
oturum aynı konuşma türü olarak verilir. Ancak arada
bazı farklar vardır.
Bilgi şölenini, oturum başkanı yönetir. Konuşmacı
üyelerin sayısı üç ile altı arasında değişebilir.
[2]
önleyebilecek uzlaştırıcı, toparlayıcı bir otoriteyi sahip
bir kişi olması gerekir.
Üyelerin konuşma süreleri genellikle beş dakikadan
az, yirmi dakikadan çok olmaz.
Forumun sonunda başkan konuşmacıların ve
dinleyenlerin görüşlerini özetler.
Günümüzde televizyon, radyo veya internet gibi
alanlarda da forum düzenlenebilmektedir.
Bilgi şöleni, konunun önemine ve uzunluğuna göre
oturumlar halinde, ayrı salonlarda birkaç gün boyunca
da sürebilir. Bu nitelikteki konuşmalar genellikle
akademik konularda olur.
7.MÜNAZARA
Birer cümle halinde ifade edilen bir tezle antitezin, iki
grup arasında bir hakem heyeti (jüri) huzurunda
tartışıldığı konuşmalara münazara denir.
Sempozyumların her aşamasında konu ile ilgili
dağıtılan bildiriler ile sorun çözümlenmeye çalışılır.
Bildiri (tebliğ), bilimsel bir konuyu ele alan ve
bilimsel toplantılarda okunup tartışılan metinlerdir.
Hazırlanan bildirilerin, yazılı bir metin olarak makale
özelliği taşıması nedeniyle konunun önemli hatlarını
belirtecek nitelikte olması gereklidir.
Diğer tartışma türlerinde yarışma kaygısı olmadığı
halde,
münazaralar birer fikir ve söz yarışmasıdır.
Bir başkan yönetiminde, jüri önünde yapılan
münazarada gruplardaki konuşmacı sayısı bir ile dört
arasında değişebilir. Her grup kendi grup sözcüsünü
(veya başkanını) önceden belirler.
Sempozyumda konuşulan konular, ifade edilen
düşünceler, ulaşılan sonuçlar sempozyum sonunda
basılarak kamuoyuna duyurulur.
6.FORUM
Latince kökenli bir sözcük olan “forum” eski Roma ve
Yunan’da toplumu ilgilendiren sorunların çözümü
için agoralarda (kent meydanı) toplanan halkın,
sorunu hep birlikte tartışarak karara bağladığı
“toplantı” anlamına gelmektedir.
Münazaranın uygulanış şekilleri arasında küçük
farklılıklar olmakla birlikte grup sözcüleri sırasıyla
gruptaki arkadaşlarını tanıtırlar ve konuyu hangi
yönlerden ele alacaklarını belirtirler. Daha sonra grup
üyeleri konuşmalarını yapar. Son olarak sözcüler
savunmalarını yaparak münazarayı bitirirler.
Forum, toplumsal bir sorunun geniş bir kitle önünde
ayrıntılarıyla tartışıldığı, tüm dinleyicilerin eşit söz
hakkına sahip olduğu, demokratik katılımın en etkili
biçimde işlediği tartışma türüdür.
3
Jüri, konuşmacıların hazırlıklarını, savunmalarını ve
konuşmadaki başarılarını göz önünde bulundurarak bir
değerlendirme yapar ve galip tarafı belirler.
Forumda konuşmacıların kesin bir sayısı yoktur.
Konuya ilgi duyan ve konu hakkında yeterli bilgisi
olan herkes, forumda konuşmacı olarak söz alabilir.
Katılımcıların sayısı itibariyle diğer tartışma
türlerinden ayrılır. Panel, açık oturum ya da
sempozyumda görülen dinleyici konuşmacı ayrımı
forumda ortadan kalkar.



Münazaralar genellikle
tartışmalardır.



ortamında
yapılan
Münazara konularından örnekler:
-Başarıya ulaşmak için zekâ mı, çalışmak mı önemlidir?
-Çocuğun eğitiminde anne mi yoksa baba mı
önemlidir?
-İnsan mı doğaya, doğa mı insana hâkimdir?
-Uygarlığın gelişmesinde sanat mı, bilim mi önemlidir?
-Kişiyi suç işlemeye kişisel özellikleri mi, toplum mu
iter?
-Gençliğin bunalımında ideal yokluğu mu yoksa eğitim
eksikliğimi etkendir?
Forumun amacı:
Dinleyicilere düşüncelerini anlatma fırsatı vermek, bu
sayede onların konu üzerinde düşünmelerini
sağlamak.
Konu ile ilgili bilgisi ve deneyimi bulunan
dinleyicilere konuşma fırsatı vermek.
Konu ile ilgili ortaya çıkmış yanlış anlamaları
düzeltmek, görüşleri bir kez daha gözden geçirmek.
Forumu yöneten başkanın sorumlulukları, katılımcı
sayısının çokluğundan ve farklılığından ötürü diğer
anlatım türlerindeki başkanlardan daha fazladır.

sınıf
Bu nedenle başkanın,
Konu hakkında derinlemesine bilgi sahibi olması
gerekir.
Olay ve konuşmaları kısa sürede algılaması gerekir.
Farklı düşünceler arasında ilgiyi kurabilecek kültür,
yetenek ve hoşgörüye sahip olması gerekir.
Farklı
düşüncelerin
çatışmasını
önleyebilecek,
konuşmaların akışında yaşanabilecek tatsızlıkları
[3]
II. ÜNİTE
ANLATIM VE ÖZELLİKLERİ
1. ANLATIMA HAZIRLIK
Kişinin iletmek istediklerini belli bir dilin kuralları
içinde sözlü ya da yazılı olarak dışa vurmasına anlatım
denir. Anlatımda zihinde tasarlananların dile
dönüştürülmesi söz konusudur.
Anlatım iki şekilde gerçekleşir: Sözlü anlatım ve yazılı
anlatım.
Sözlü anlatım, duygu ve düşüncelerin sözle yani
konuşma yoluyla anlatılmasıdır. Sözlü anlatımda
konuşan ve dinleyen veya dinleyenler vardır.
Yazılı anlatım, duygu ve düşüncelerin, olay veya
durumların belli bir planla yazıya dökülerek
anlatılmasıdır.
Sözlü anlatım anlıktır, geçicidir. Yazılı anlatım metne
dayalı olduğundan kalıcıdır.
Yazılı anlatımda başarılı olmak için her şeyden önce
sözcüklerin doğru ve yerinde kullanılması gerekir.
Kapalı anlatımdan uzak durulmalı, sade bir anlatım
kullanılmalıdır. Ayrıca yazılı anlatımda konu, bir plan
dâhilinde anlatılmalı, yazı hem doyurucu hem
inandırıcı olmalıdır.
Duygu veya düşünceler ister sözlü ister yazılı olarak
ortaya konsun bir hazırlık gerektirir. Bu hazırlık süreci,
birbirine bağlı farklı aşamaları içerir. Bunlar konuyu
seçmek, amaç belirlemek, bilgi toplamak, sentez
yapmak, anlatım yöntemini belirlemek, bütünlük
oluşturmak, dipnot koymak ve kaynakça hazırlamaktır.
4
Konuyu Seçme
Konu, yazının temelini oluşturur. Çünkü yazar, duygu
ve düşüncelerini bir durum, olay, olgu veya sorundan
yola çıkarak işler. Bu açıdan yazara, düşüncelerini
iletme olanağı veren temel öğe, konudur. Konu geniştir,
her konuda yazı kaleme alınabilir. Konu işlenirken
yazarın, konu hakkında bilgi sahibi olması önemlidir.
Bunun yanında yazar, konusunu seçerken okurun
ilgisini de dikkate almalıdır. Hakkında yeterli bilgi
sahibi olunmayan konularda yazmak, yazının etkisini
azaltabilir.
Amaç Belirleme
Amaç, yazarın yazısını yazma nedenidir. Yazarın
konudan hareketle okura iletmek istediği temel
düşünce, yazının amacıdır. İleti, yazının belkemiğidir.
Yazı, onu açıklayan, tamamlayan ve ona hizmet eden
düşüncelerle desteklenerek geliştirilir. Yazarın neyi,
nasıl ve niçin anlatacağını belirlemesi, ona
düşüncelerini daha planlı olarak verme kolaylığı
sağlayacaktır. Bu, yazıdaki dağınıklığın önüne geçecek,
yazarın okura daha yararlı olmasını sağlayacaktır.
Bilgi Toplama
Konuyu ve amacını belirleyen yazar, kendisi için
gerekli olan bilgileri kendi düşünce birikiminden ve
deneyimlerinden elde edecektir. Ancak bunlar her
zaman yeterli olmaz. Düşünsel bir metin geliştirilirken
yazar, kendi dışındaki bilgi kaynaklarına da
ulaşmalıdır. Şimdi yazarın, araştırma yoluyla
[4]
ulaşacağı bilgi kaynakları üzerinde duralım. Bu
kaynaklar gözlem, kaynak araştırması, okuma, özet
çıkarma, not alma ve alıntı yapmadır.
hem anlatımı düzenler hem anlatılanların etkileyici
olmasını sağlar.
Bütünlük Oluşturma
Bir metinde anlatılan konu kadar anlatılanların iyi bir
planla ortaya konması da önemlidir. Yazı veya
konuşmadaki bütünlük, konunun anlaşılırlığını ve
akılda kalmasını kolaylaştıracaktır.
Bir nesnenin, olayın ya da bir gerçeğin, niteliklerini
bilmek amacıyla, dikkatli ve planlı olarak ele alınıp
incelenmesine gözlem yapma denir.
Görmek, bakmaktan farklı bir eylemdir. Varlık ve
olayları
benzerlerinden
ayıran
özelliklerin
belirlenmesi gözlemde oldukça önemlidir.
Özellikle betimlemenin kullanıldığı anlatım türlerinde
gözlem tekniği büyük öneme sahiptir.
Dipnot Koyma
Yazarın metinde geçen kimi bilgilerle ilgili sayfa altına
veya çalışmanın sonuna konulan açıklama veya kaynak
bilgisine dipnot denir. Dipnot sayesinde alıntıların
aktarıldığı kaynak belirtilir. Dipnotlar, o konuda
yazmak isteyenlere başvuru kolaylığı sağlar.
Yazarın kaleme alacağı konu ile ilgili farklı
kaynaklardan
yararlanmasına kaynak
araştırması denir.
Kaynak
araştırması
konuyu
kapsamlı bir şekilde öğrenmek için gereklidir. Yazar,
işleyeceği konuyla ilgili bilgileri gazete, dergi,
ansiklopedi gibi kaynaklardan okuma yoluyla elde
eder. Okuma en önemli bilgi kazanma ve bilgileri
genişletme yoludur.
Kaynakça Hazırlama
Yazı ya da eserin hazırlanma sürecinde yararlanılan
kaynakların verildiği listeye kaynakça (bibliyografya)
denir. Bu listede yararlanılan kaynakların adı, yazarı,
yayımlandığı tarih, yayınevi gibi bilgilere yer verilir:
Örn: SAFA, Peyami (2000), Fatih-Harbiye: Ötüken.
Yazılı bir metni, özünü bozmadan, kısa cümlelerle,
ana çizgileriyle yeniden yazmaya özet çıkarma denir.
Özette metnin iyi okunması, konu ve iletinin
saptanması gerekir. Özette ayrıntılara yer verilmez.
5
Bir metinde, bir konuşmada iletilenleri unutmamak,
daha kolay hatırlayabilmek amacıyla maddeler
hâlinde, ana çizgileriyle belirlemeye, yazmaya not
alma denir. Not alma yazı veya konuşmayı iyi
anlamayı gerektirir.
Bir metin oluşturulurken başka bir yazarın yazısından
ya da kitabından alınmış parçaya alıntı denir.
Alıntıda amaç, yazarın kendi düşüncelerini alanında
uzman başka kişilerin düşüncelerinden hareketle daha
belirgin hâle getirmek ve kanıtlamaktır. Alıntılar
tırnak içinde aktarılır.
Sentez Yapma
Parçaları bir araya getirip bir bütün olarak
birleştirmeye sentez denir. Sentez yazılı bir metinde
elde edilen bilgilerin bir elemeden geçirilmesiyle
gerçekleştirilir. Bu sayede mevut bilgilerden yeni
sonuçlara ulaşılabilir.
Anlatım Yöntemi Belirleme
Bir duygu, düşünce veya konuyu söz veya yazıyla
bildirmeye anlatım denir. Duygu ve düşünceler farklı
anlatım yöntemleriyle dile getirilebilir. Bunun için
yazarın, anlatacağı konuya göre bir yöntem
belirlemesi gerekir. Çünkü bilimsel bir konu ile bir
olay aynı şekilde anlatılmaz. Yazar bazen açıklama
yöntemine, bazen kanıtlama yöntemine, bazen
öyküleme yöntemine, bazen betimleme yöntemine
başvurur. Yer yer konu ve amaca uygun olarak
örneklendirmelere, karşılaştırmalara, tanımlamalara,
sayısal verilere başvurur. Böylece düşüncelerini
kanıtlarken, betimleme yaparken veya bir olaydan söz
ederken farklı anlatım yöntemleri kullanmış olur. Bu,
[5]
2. ANLATIMDA TEMA VE KONU
3. ANLATIMDA SINIRLANDIRMA
Tema, metinde üzerinde durulan duygu, düşünce ve
hayalin en genel, en soyut ifadesidir. Özlem, sevgi,
nefret, sevinç…birer temadır.
İyi bir anlatım ortaya koymak için yazarın konuyu
seçtikten sonra onu sınırlandırması gerekmektedir.
Yazarın konuyu sınırlandırması, konunun iyi
anlaşılmasını
sağlayacaktır.
Çünkü
kapsamı
belirlenmemiş bir yazı okuru sıkar, onun dikkatini
dağıtır. Aynı zamanda iletiyi etkisiz hâle getirebilir.
Konu, hakkında konuşulan, söz söylenen nesne, olay,
durum ya da kavramdır.
Temanın belli bir bağlamda kişi, yer, zaman ve durum
bildirecek
şekilde
sınırlandırılması,
somutlaştırılmasıdır.





6
Konunun sınırlandırılmasının ne denli önemli
olduğunu şu örnekle somutlayabiliriz. Biliyoruz ki
futbol
sahasındaki
çizgiler
olmasaydı
futbol
kurallarının
belirlenmesi
zorlaşırdı.
Kurallar
belirlenmeyince oyunun nasıl oynanacağı konusunda
karmaşa yaşanırdı. Nasıl ki futbol sahasındaki çizgiler
futbolun oynanacağı alanı sınırlandırarak oyunun bu
sınır içerisinde oynanmasını sağlarsa konunun
sınırlandırılması
da
düşüncelerin
derli
toplu
anlatılmasını sağlar. Yoksa konu dağılır, verilmek
istenen mesaj yani ana düşünce açıklığını kaybeder.
Bir temaya hangi bakış açısından yaklaşacağımızı ve
ne söyleyeceğimizi belirleme işi temadan konuya
geçiştir yani konunun belirlenmesidir.
Tema ile konu karıştırılmamalıdır:
Tema daha genel anlamda olanı, konu ise daha kısmi
olanı(özeli) kapsar.
Konu görmek ve izlemek ile algılanabilirken tema
daha çok kavranır.
Tema, metinde “genel olarak” söz edilen, konu ise
metinde “özel olarak” söz edilendir.
Tema, düşünce olarak yapıt dışında da var olur. Konu
ise temanın parçada somutlaşması, duyguların
sözcüklerle resmedilmesidir.
Tema bir veya birkaç sözcükle ifade edilebilir. Konu
ise yargı niteliği taşımayan genel bir kavram veya
ifadedir.
Örnek:
Tema: Korku
Konu olarak sınırlandırılması:
• Küçük bir çocuğun karanlıktan korkması
• Yaşlı bir insanın ölümden korkması
• Öğrencinin sınavda başarılı olamama korkusu
• Çalışanın işten çıkarılma korkusu
• Bir insanın yükseklik korkusu…
Yazılarda
kullanılan
başlık,
metnin
temasını
sınırlandıran ve somutlaştıran bir göstergedir.
Başlık, okuyucuya neyin, niçin anlatıldığını sezdiren,
metnin konusunu kısaca tanıtan, onları yalın ve
etkileyici biçimde özetleyen sözdür.
Soyut olan kavramlar (tema), anlatım sırasında bağlam
(yer), kişi, zaman, ifade ve anlatım biçimi ile somut hale
getirilir. Anlatıcının tavrı ve amacı da temanın
sınırlandırılmasında etkilidir.
Anlatımın sınırlandırılmasında genelden özele doğru
gitmeye özen göstermemiz gerekir.
Örnek:
Sanat-edebiyat-roman–psikolojik roman- “Eylül”
Canlı-hayvan-suda yaşayan havyan-balık-kefal
Tema: Arkadaşlık
Konu: Arkadaşlığın faydaları
Tema : Kaygı
Konu olarak sınırlandırılması:
1.basamak :Sınav kaygısı
2.basamak :Üniversite sınavı kaygısı
3.basamak :Lise son sınıf öğrencisi olan Merve’nin
yaklaşan üniversite sınavı yüzünden yaşadığı kaygı
Tema: Mutluluk
Konu: Mutluluğa ulaşma yolları..
Farklı metinlerde tema ve konu ortak olabilir ama bu
metinlerin ifade ediliş tarzı, biçimi farklı olabilir.
Örneğin iki metinde İstanbul’u anlatabilir ama tarz
farklı olabilir.
Tema :Tiyatro
Konu olarak sınırlandırılması:
1.basamak: Türk tiyatrosu
2.basamak: Milli Edebiyat Döneminde Türk tiyatrosu
3.basamak: Faruk Nafiz Çamlıbel’in tiyatro eserleri
Tema konu ve ifade ediş şeklinin hepsine birden içerik
(muhteva) denir.
[6]
4. ANLATIMIN VE ANLATICININ AMACI

Bilimsel metinlerde amaç öğretmedir ve bu
amaç açıklayıcı anlatımla gerçekleştirilir. Nesnel
bir anlatım söz konusudur ve anlam kesindir. Dil
göndergesel işleviyle; sözcükler gerçek ya da terim
anlamlarıyla kullanılır.

Edebi
metinlerde
estetik
bir
kaygı
güdüldüğünden sezdirme, çağrıştırma ve bir
güzellik oluşturma amaçlanır. Bu da betimleyici ve
öyküleyici anlatımla gerçekleşir. Daha çok mecaz
veya yan anlamlı sözcükler, sanatlı ve yoruma açık
ifadeler kullanılır.

Felsefi metinlerde okura bir dünya görüşü
kazandırmak, yerleşik kanılara farklı bir bakış açısı
oluşturmak hedeflediğinden amaç tartışmacı
anlatımla gerçekleşir. Soyut anlamlı sözcükler
oldukça sık kullanılır.
Anlatımımızı amacımıza göre yönlendirir, amacımıza
göre biçimlendiririz.
Acaba söze ve yazıya başlarken amacımız ne olabilir?
Bu soruya verilebilecek cevapları dört maddede
toplayabiliriz:
1. Bir şeyi açıklama, bir düşünceyi aydınlatma, bir
durum
ya da karakteri inceleme, bir terimi tanımlamayı
isteyebiliriz. Bu durumda amacımız, okura bilgi
vermektir.
(…………….………..….. Anlatım)
2. Okurun bir konu üzerindeki yerleşmiş duygu,
düşünce, davranış ve kanılarını değiştirmeyi
amaçlamış olabiliriz.
(…………………………… Anlatım)
3. Duyduklarımızı, gördüklerimizi okurun bizimle
birlikte duymasını veya görmesini amaçlarız. “Bir
bina, bir hayvan, bir sokak, bir ev, birinin yüzü” gibi.
Yani okurda izlenim kazandırmak isteyebiliriz.
(………………….…...…... Anlatım)
7
4. Okuru bir olay içinde yaşatmak isteyebiliriz. Bu,
olmuş
ya da olabilecek herhangi bir olay olabilir. Bunda da
amacımız, olayları bir oluş içerisinde anlatma
olacaktır. (…………………….……. Anlatım)
Anlatımımıza yön veren bu dört amaç, dört “anlatım
biçimi”ni ortaya çıkarmaktadır. Bunlar; öyküleyici
anlatım, betimleyici anlatım, açıklayıcı anlatım ve
tartışmacı anlatımdır.
Etkili bir iletişim için iletişim öğeleri sağlıklı olmalıdır
ve dil en doğru şekliyle kullanılmalıdır.
İletişim ögelerini kısaca hatırlayalım:
İletiyi
gönderene gönderici,
iletiyi
alana alıcı,
göndericinin vermek istediği mesaja ileti, iletiyi
gönderme şekline kanal, iletişimin gerçekleştiği
ortama bağlam, alıcının iletiyi algılayarak verdiği
cevaba dönüt denir.
Her anlatımda anlatıcı (gönderici) ile okuyucu veya
dinleyici (alıcı) arasında bir ilişki vardır. Anlatıcı
üslubunu alıcının niteliklerine göre belirler, bazı
değişiklikler yapar.
Üslup: Sanatçının duyuş, düşünüş ayrılığı ve kendine
özgü ifade tarzıdır.
Anlatımda üslup, sadece iletişim kurulan kişinin
özelliklerine göre değil ele alınan konuya ve yazarın
amacına göre de değişiklik gösterir.
[7]
5. ANLATIMDA ANLATICININ TAVRI
Doğrudan Anlatım: Bir kişinin sözünü herhangi bir
değişiklik yapmadan aktarmaya doğrudan anlatım
denir.
Anlatımda başarı, işlenen konu, üslup kadar
anlatıcının tavrı ile de doğru orantılıdır. Bir olay, bir
durum karşısında kişinin takındığı davranışa tavır
denir. Anlatıcı, konuyu işlerken öznel ya da nesnel,
somut ya da soyut, doğrudan ya da dolaylı bir anlatım
seçebilir. Dolayısıyla anlatımı, anlatıcının seçtiği bu
tavır belirler.
İfade, bu tip bir anlatımda söyleyen kişinin ağzından
çıktığı gibi aynen aktarılır, yorum katılmaz.
Aktarılacak olan söz genelde ya tırnak içine alınır ya
da tırnak kullanılmayacaksa sözün bittiği yer virgülle
ayrılır.
Öznel Anlatım: Anlatıcının kendi duygu ve
düşüncelerinden yola çıkarak yaptığı anlatıma “öznel
anlatım” denir. Anlatıcı, kişisel değer yargılarını
yansıtarak yorum yapar.
Öznel yaklaşım, bireysel deneyimlerin, duygu ve
düşüncelerin yönlendirmesiyle şekillenir. Dolayısıyla
böyle
metinlerde
dile
getirilenlere
başkaları
katılmayabilir. Çünkü bunlar kişiden kişiye değişen,
kanıtlanamayan ifadelerdir.
Örnek Cümleler:
-Can Yücel: “Her zaman acıların en büyüğünü kendi
kendimize çekeriz.” der.
-Okul müdürü: “Okullar 13 Haziran’da tatile
girecek.’’dedi
-Bu konuda atalarımız: "Cesurun bakışı, korkağın
kılıcından keskindir." der.
-Bu kadar duyarsız olduğunu bilmiyordum, diye
bağırdı
arkadaşına.
“Konya, Türkiye’nin en güzel şehridir.” ifadesi öznel
bir ifadedir çünkü içerisinde geçen güzel kavramı
kişiseldir ve bir başkası bu görüşe katılmayabilir.
8
Anlatıcının kendi duygu, düşünce ve bilgilerini dile
getirdiği cümleler de doğrudan anlatıma örnektir.
Örnek Cümleler:
-Dostluğun olmadığı yerde insanca hiçbir değerin
gelişebileceğine inanmıyorum.
- En iyi tatil, ormanda yapılan tatildir.
-İyi bir romancı, şiir yazamaz; ama iyi bir
şair, roman yazabilir.
-Köyümüz Ankara'ya yetmiş kilometre uzaklıkta,
küçük, şirin bir orman köyüdür.
-Bugün yapılacak çok işim var.
Dolaylı
Anlatım:
Anlatıcının
başkasından
öğrendiklerini, duyduklarını ifade etmek amacıyla
gerçekleştirdiği anlatımdır.
Anlatıcı aktaracağı ifadede kendine göre bir takım
söyleyiş değişiklikleri yapar. Dolaylı anlatımda bir
başkasının sözünü kendi ifademizle aktarırız.
Nesnel Anlatım: Anlatıcının, kişisel duygusunun,
görüşünün, yorumunun yer almadığı ifadelerdir. Bu
ifadeler kişiden kişiye değişmez. Doğruluğu ya da
yanlışlığı kolayca kanıtlanır. Bilgi verme amaçlı
metinlerde yoğun bir şekilde kullanılır.
Örnek Cümleler:
-Can Yücel, her zaman acıların en büyüğünü kendi
kendimize çektiğimizi söyler.
-Okul müdürü, okulların 13 Haziran’da tatile
gireceğini söyledi.
-Öğretmenimiz test çözmenin yararlı olacağını
söyledi.
-Bana, yazdığı eserde olayları iki planda geliştirdiğini
açıkladı.
“Konya Türkiye’nin yüzölçümü en büyük şehridir.”
İfadesi doğruluğu tartışılmaz bir ifadedir, bu nedenle
nesneldir.
Örnek
Cümleler:
-Dün izlediğimiz oyunda dört kadın, üç erkek oyuncu
rol almıştı.
-Türkiye Avrupa Topluluğu’na girebilmek için çeşitli
girişimlerde bulundu.
-Öykünün yanı sıra birçok şiir yazmış, bunlardan
bazıları bestelenmiştir.
Not: Doğrudan anlatım olsun, dolaylı anlatım olsun
aktarılan ifadenin anlamında bir değişiklik olmaz.
[8]
Somut Anlatım: Beş duyu organımızdan herhangi biri ile
algılayabildiğimiz kavramlar somut kavramlardır. Somut
anlatım ise anlatıcının gördüklerini, duyduklarını,
duyuları ile algılayabildiklerini aktardığı ifadelerdir.
Örnek Cümleler:
-Çocuk süratle koşarken bir anda dengesini kaybetti ve
düştü.
-Herkes üşüyor, montlarına kabanlarına sıkı sıkı
sarılıyordu.
-Ortam öyle gürültülüydü ki kimse kimseyi
duymuyordu.
-Mayıs ayında bir akşam vakti, bir balıkçı kayığı denizin
güney kesiminde yavaş yavaş ilerliyordu.
Soyut Anlatım: Beş duyu organımızdan herhangi biri ile
algılayamadığımız
ama
varlığına
inandığımız
kavramlara soyut kavramlar denir. Hayal, rüya, korku,
sevgi, üzüntü.. gibi
Anlatıcının
kişisel
kanaatlerinin
yoğun
olarak
kullanıldığı anlatımlarda, sanatsal ve felsefi metinlerde
soyut anlatım oldukça çok kullanılır.
9
Örnek Cümleler:
-Baharda içim coşkuyla dolar.
-Hayatı yaşama ve başarma sanatı yokmuş.
Hiçbir matematik formülü vermiyor bana doğru sonucu.
Hayallerim var oysa yaşama dair. Sevmek, sevilmek,

özlemek istiyorum ben de.
-Aydın uyumsuz olabilendir. Yaşadığı ortam ile çelişkisi
olan kimsedir. Tabi biraz da kendi kendiyle çelişkisi olan
kimsedir. Çelişki olmadan gelişme olmaz. Aydın gelişen,
gelişirken biraz da geliştiren kimsedir. Geliştirmeyen
aydın olmaz.
Somutlama (Somutlaştırma):
Soyut bir sözcüğün kullanıldığı cümleye bağlı olarak
somut
anlam
kazanmasıdır.
Örnekler :
- Aşk kanadı kırık bir kuş olup uçtu. ( Soyut bir kavram
olan aşk, somut bir varlık olan kuşa benzetilerek
somutlaştırılmıştır. )
- İyiler, her zaman kaybeder. ( İyi kelimesi soyut anlamlı
bir kelime olmasına rağmen, iyiler kelimesiyle insanlar
kastedilmiş ve somut bir varlık yerine kullanılmıştır. )
-Sevgi, bu akşam tiyatroya gidecekmiş. (Soyut anlamlı
olan “sevgi” sözcüğü bu cümlede bir insanı karşılayacak
biçimde kullanılmış ve somut hâle gelmiştir.)
Soyutlama ( Soyutlaştırma ):
Somut anlamlı kelimelere çeşitli şekillerde soyut anlam
yüklemeye soyutlaştırma denir.
Örnekler:
-Bu işte kesinlikle onun parmağı var. (Somut anlamlı
parmak sözcüğü olaylara müdahale etme anlamında
kullanılmış ve soyut anlam kazanmıştır.)
-Sende bu olanlara karşı koyacak yürek ne gezer? (Bu
cümlelerde somut anlamlı yürek sözcüğü cesaret
anlamında kullanılmış ve soyut anlam kazanmıştır.)
- Öyle saçma konuşurdu ki çoğu zaman kafasızın birisin
diyesim gelirdi.(Somut anlamlı olan kafa sözcüğü bu
cümlede zeka, akıl gibi soyut anlamları ifade eder şekilde
kullanılmıştır.
[9]
ANLATIMIN TEMEL ÖZELLİKLERİ
(ANLATIM İLKELERİ )
Anlatımın özellikleri, yazılı veya sözlü anlatımın insanlar
üzerindeki etkisi açısından oldukça önemlidir. Çünkü bir
konudaki duygu ve düşünceleri, karşıdaki kişi veya
kişilere en doğru biçimde aktarabilmek için, anlatımın
belli özellikleri (ilkeleri) taşıması gerekmektedir.
Bu ilkeler şöyle sıralanabilir: Açıklık, Duruluk, Akıcılık,
Yalınlık(Sadelik),
Özlülük,
Doğallık,
Özgünlük,
Sağlamlık, Tutarlılık, Etkileyicilik, Sürükleyicilik
AÇIKLIK
Açıklık, duygu ve düşüncenin kolaylıkla anlaşılabilecek
bir biçimde anlatılması, yargıdan birden çok anlam
çıkarılmamasıdır.
Anlatımda önemli olan söylemek istediğimizin rahatça
anlaşılmasıdır. Aksi takdirde iletişim gerçekleşemez ve
“Bu sözünle ne demek istedin?”, “Ama ben senin
konuşmandan bunu anlamıştım.”, “Dediğinden hiçbir
şey anlamadım.” gibi dönütlerle karşılaşabiliriz. Böyle
dönütler de iletişimin amacına ulaşmadığını gösterir. Bu
nedenle anlatıcının, anlatımda açıklık ilkesine dikkat
etmesi gerekir.
Metinde açıklığın olmamasının birkaç nedeni vardır :
Virgül eksikliği
Sözcüklerin yerinde kullanılmaması
Zamir eksikliği
Karşılaştırma yanlışlığı
Çelişen sözcük kullanımı
Örnek:
"İzinsiz inşaata girilmez." cümlesinde "izinsiz" sözcüğü
yanlış yerde kullanıldığı için açıklık bozulmuştur.
Açıklığın sağlanması için "izinsiz" sözcüğü "inşaata"
sözcüğünden sonra kullanılmalıdır.
‘’İnşaata izinsiz girilmez.’’
Örnek:
"Yılandan senden daha çok korkarım." cümlesinde
"yılan"
ile
"sen"
arasında
bir
karşılaştırma
yapılmamaktadır aslında. Ama cümle bu haliyle bu
yoruma da müsaittir. Cümleyi şöyle söylersek açıklık
sağlanır: "Yılandan senin korktuğundan daha çok
korkarım."
Aşağıdaki cümlelerde yanlışları gideriniz. Cümleleri
açıklık ilkesine uygun hale getiriniz:
Can düşmanlarını asla affetmez.
*……………………………………………..…………………..
*…………………………………….….……..…………………
Tekrar tekrar yıkılan evleri niye gösterirler ki?
*…………………….……………….………………………….
Ağrısız kulak delinir.
*………………..………………………………………………..
Kim bilir içinden neler geçiyor?
*…………………………………………………………………
Aşağıdaki cümlelerde yanlışları gideriniz. Cümleleri
duruluk ilkesine uygun hale getiriniz.
*………………………….……………………………………...
Yarı karanlık, loş bir yerde oturdular.
………………………………………………………………
Kitap okumayı babamdan çok severim.
*………………………….…..…………………………………
Bu olayların ders çalışmana etki edeceğini sanmıyorum.
………………………………………………………………
*…………………………...……………………………………
Hiç kuşku yok ki en çok seni özlemiş olmalı.
*…………………………………………………………………
*…………………...…………………………………………….
.
Ailemi senden çok düşünüyorum.
*…….…………………………………..……………………….
*…………………………..……………………………………..
1
0






Durumu bir dilekçeyle yazılı olarak yönetime bildirdik.
………………………………………………………………….
Heyecan yaptığı için birçok soruyu yanlış yanıtladı.
…………………………………………………………………
Olanlardan sonra çok sessizdi ve tedirgindi.
…………………………………..……………………………..
Mecburen evden çıkmak zorunda kaldık.
………………………………………………………………….
DURULUK
Duruluk, yazıda gereksiz sözcük, söz grubu ya da eklere
yer verilmemesidir.
Eş anlamlı sözcüklerin cümlede bir arada kullanılması ya
da görevi olmayan sözcüğe yer verilmesi anlatımın
gücünü azaltır. Sözü gereksiz yere uzatır. Bu nedenle bir
sözcüğü cümleden çıkardığımızda cümlenin anlamı
daralmıyorsa o sözcük gereksiz kullanılmış demektir.
Nalbantçı atları çabucak nalladı.
………………………………………………………………….
Cümlenin duru olmasını engelleyen birkaç neden
vardır:
Eş anlamlı sözcüklerin bir arada kullanılması
Sözcüğün anlamının cümledeki başka bir sözcükte
bulunması
Sözcüğün anlamının cümledeki işteş çatılı ya da bileşik
bir eylemde bulunması
Yardımcı eylemin gereksiz kullanılması
Ek eylemin gereksiz kullanılması
Eklerin gereksiz kullanılması
Böyle önemli konuları duyuru yapmak sizin asıl
görevinizdir.
…………………………………………………………………..
Bugün sıcaklık sıfırın altında eksi 10 dereceye düşecekmiş.
…………………………………………………………………..
Onunla üç yıl süreyle mektuplaştık.
…………………………………………………………………..
Öğretmenlerimi severim ve onları her zaman ararım.
…………………………………………………………………..
Onun iyi niyetinden hiçbiriniz kuşku etmemelisiniz.
…………………………………………………………………..
AKICILIK
Sözcük ve cümlelerin dile takılmadan rahatça
‘’Arkadaşım benim bütün gizli sırlarımı açıklamış.’’
cümlesinde aynı anlamı veren “gizli” ve “sır” okunabilmesi ve anlatılmak istenen düşüncenin kolayca
sözcüklerinin bir arada kullanılması duruluk ilkesine anlaşılır şekilde ifade edilmesidir.
aykırıdır. Cümleden “gizli” sözcüğünün çıkarılmasıyla
Anlatımda akıcılığı, bir nehrin akıp gitmesiyle
duruluk sağlanmış olur.
somutlaştırabiliriz. Nehrin akışı sırasında suyun karşısına
‘’Arkadaşım bütün sırlarımı açıklamış.’’
çıkan taş, kaya gibi unsurlar suyun akışını nasıl engellerse
“Birçok şehirlerde bulundum.” cümlesinde “-ler” anlatımda da akışı engelleyen ek ve kelimeler bulunabilir.
çokluk eki duruluk ilkesine aykırı olarak kullanılmıştır,
cümleden çıkarılmalıdır. Çünkü “birçok” belgisiz sıfatı Söylenmesi zor olan seslere ve sözcüklere, anlamı fazla
bilinmeyen kelimelere ve terimlere yer verme; aynı ek ve
zaten çokluk bildirmektedir.
sözcükleri sık sık tekrar etme, gereğinden uzun cümleler
‘’Birçok şehirde bulundum.’’
kurma akıcılık ilkesine aykırıdır.
‘’Umut ediyoruz ki bu yıl her şey daha güzel olacak.’’
cümlesinde
‘’etmek’’
yardımcı
fiili
gereksiz Akıcı bir metin oluşturmak için sözcüklerin bir düzen
içinde sıralanması, ifade edilen düşüncenin herkes
kullanılmıştır.
Cümle şu şekilde düzeltilirse duruluk ilkesi sağlanmış tarafından bilinen ve kolay söylenebilen sözcüklerle
anlatılması, cümlelerin kısa ve yapı bakımından doğru
olur.
olması, eklerin doğru kullanılması gerekir.
’’Umuyoruz ki bu yıl her şey daha güzel olacak.’’
[10]
Aşağıdaki paragrafta anlatım hiçbir engele takılmadan
akıp gitmektedir.
‘’Güneş batmak üzereydi; hava serinlemişti, üşüdü,
hırkasını aldı sırtına. Çevre sakindi, sanki herkes
uykudaydı. Sessizlik vardı, içi ürperdi, koşup gitti
içeriye, radyoyu açtı. Bir müzik yayıldı ortalığa, "Oh!"
dedi, içi rahatladı. Tekrar döndü balkona, hava serindi;
ama hırkası vardı, üşümüyordu. Müzik vardı hafiften,
sessizlik kaybolmuştu, şimdi rahat rahat okuyabilirdi
kitabını.’’
1
1
YALINLIK (SADELİK)
Yalınlık, anlatımın süsten, zorlamadan ve
kullanılan söz sanatlarından uzak olmasıdır.
gereksiz
Cümlede yalınlığı bozan nedenlerin başında etki ve
inandırma gücü artsın diye kullanılan süslü sözler
gelmektedir. Bu süslü ifadeler daha çok “sanatlı yazma
isteği”nden kaynaklanmaktadır. Ancak yalınlık, söz
sanatlarından tamamen uzak durmak da değildir. Sanatlı
söyleyişin abartılmadığı, söyleyiş kaygısının konunun
önüne geçmediği anlatımlardır.
Yalınlıktan uzak, çok süslü, ağır anlatımlar için ‘’ağdalı’’
ifadesi kullanılır.
Makale, gezi yazısı, bilimsel yazılar gibi öğretici
metinlerde amaç, öğretmek olduğundan yazarın nesnel,
somut bir anlatım kullanması gerekmektedir. Bu da yalın
anlatımı zorunlu hâle getirmektedir.
Aşağıdaki cümle ve paragraflarda akıcılık ilkesine
uyulmamaktadır.

‘’Kişiden, zamandan ve olaydan arınılmış bir öyküleme
yoktur.’’ cümlesinde –den eki gereksiz tekrarlanmış,
arınmak sözcüğündeki –ıl eki yanlış kullanılmış ve
akıcılığı bozmuştur. Cümle şu şekilde olmalıdır:

‘’Kişi, zaman ve olaydan arınmış bir öyküleme yoktur.’’
 Yalın anlatım, olay çevresinde gelişen roman, öykü, tiyatro
gibi metinlerde yazarın özenle dikkat etmesi gereken bir
Programlarının izlenme oranından memnun olamayan niteliktir. Çünkü bu tür metinlerde süslü, ağdalı
televizyon kanallarının yeni program arayışı aslında cümlelerin anlatılan olay ya da durumun önüne
programlardan
değil,
program
içeriklerinden
geçmemesi, metnin anlaşılmasına engel olmaması
kaynaklanmaktadır.
cümlesinde
‘’program’’
gerekmektedir.
sözcüğünün sürekli tekrar edilmesi akıcılığı bozmuştur.
 Coşku ve heyecanı dile getiren metinler olan şiirlerde ise
şairin imgeye yönelmesi söz konusudur. İmge oluşumu
“Devrimlerle asırlardır özlemini çektiğimiz bir hukuk
alışılmamış bağdaştırmaları, bu da söz sanatlarının
devletinin kurulacağına, bütün sosyal ve ekonomik
kullanımını beraberinde getirmektedir. Böylelikle şairler,
kurumların
da
demokratik
esaslara
göre
duygu ve hayallerini anlatırken bazen yalınlıktan
düzenleneceğine, bu topraklar üzerinde yaşayan
insanlar olarak hepimizin her şeyden önce hak ve uzaklaşabilmektedirler
onurumuzun demokratik yasalarla korunacağına
inanıyor ve bekliyoruz.” cümlesi uzun olması nedeniyle Aşağıdaki paragraf, kısa ve sanatsız cümlelerle kaleme
akıcılık özelliğini kaybetmiştir. İlk okuyuşta, yazarın ne alındığından yalın (sade) bir dile sahiptir.
demek istediğini kolayca anlayamıyoruz.
"Ayağa kalktı. Elindeki kadehi kafasına dikti. Ortalıkta
‘’Dünyada kulağa en ziyade letafet-bahş olan lisan, dolaşmaya koyuldu. Salınarak geziniyor. Duvardaki
İtalyanca veya Rumcadır, diyenler var. Lâkin tecrübe tabloların önünde duruyor. Gözlerini kısarak bakıyor
edenler teslim ve itiraf ederler ki dünyada kulağa en tablolara, anlamış gibi. Ağırlığını yüksek ökçeli
hoş gelen ve anlamayanları bile meftun ve hayran eden ayakkabılarının birinden diğerine aktarıyor kimseye
bir lisan varsa o da İstanbul’da ve devletin büyük sezdirmeden. Ne kötü bir sanatçı taklidi!’’
şehirlerinde tekellüm olunan Türkçedir.’’
Bu parçada günümüz Türkçesinden uzak sözcüklerin Aşağıdaki paragraf ise yalınlık ilkesine uymamaktadır.
kullanılması okuma zorluğuna neden olmuş ve akıcılığı
"Uzakta, ağlayarak uyurmuş bir Stradivarius. Bir pericik,
bozmuştur.
sel sularına bırakırmış çiçekleri; küf pembesi bir kökten
Tekerlemelerde aynı sesin tekrar edilmesi akıcılığı atarmış mor yüreğini bir külkedisi. Ormanda yüzyıldır
uyuyan gözler, açılırmış bir menekşe ışığına. Eskil
engellemektedir.
Örn.*Elalem ala dana aldı aladanalandı da biz bir ala denizlerin köpüğünde belirirmiş, bir yıkıntı. Melankolya,
çocukluğum!"
dana alıp aladanalanamadık.
*Ocak kıvılcımlandırıcılardan mısın, kapı gıcırdatıcılardan mısın? Ne ocak kıvılcımlandırıcılardanım, ne kapı Bu paragrafta "Stradivarius" (el yapımı bir keman markası)
ve yazarın türettiği bir sözcük olan "melankolya" gibi
gıcırdatıcılardanım.
*A be kuru dayı ne kuru sarı darı bu darı a be kuru dayı. anlaşılması zor sözcüklerin kullanılması; ayrıca söz
sanatlarına yer verilerek sanatlı/ süslü bir dil kullanılması
Not: Akıcılığı sağlamak için şiirlerde asonans ve metni yalınlıktan uzaklaştırmıştır.
aliterasyonlara başvurulur.
[11]
ÖZLÜLÜK
Özlülük, anlatılmak istenenlerin gereksiz ayrıntılara
girilmeden anlatılmasıdır. Az sözle çok şey
anlatmaktır.
Aşağıdaki örnek ise yazarın, çocuk bakış açısını günlük
konuşma diliyle, anlatımı zorlamadan, içinden geldiği
gibi kaleme aldığı, doğal bir anlatımdır:
"Benim saçlarım yumuşak. Havva'nın saçları keçe gibi.
Annem, ustura ile iki kere kazıttı saçlarını uzasın diye,
ama uzamadı, kısa kaldı. Burnu da öyle biçimsiz ki!
Yamyassı. Tıpkı okul kitabımızdaki maymunun burnuna
benziyor burnu. Hiç sevmiyorum onu, pis, hırsız. Nasıl
çıktı dediğim? Oh olsun! Kütük gibi şişti bacağı.
Geceleyin asmadan üzüm koparmaya çıkmış, düşmüş,
doğru idare lambasının üstüne. Cam kırıkları ayağına
değmiş hep. Aptal. Babam da çok merhametli. Kalktı bu
çirkin kızı İstanbul'a götürdü. Yalnız kaldık. Annem gizli
gizli ağladı. Bir aydır rahatız. Keşke hiç gelmese bu
Havva. Geldi ama. İyi olmuş."
Özlü ifadeler, yoğunluk ve derinliği de beraberinde
getirir. Anlam zenginliğine sahiptir. Anlatım kısa
olmasına rağmen okura çok şey anlatır.
Özdeyişler ve atasözleri özlü sözlerdir.
Örnek:
‘’Bir mıh bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır.’’
Teması “önlem” olan bu atasözü “Bir işte çok küçük
görülen, önemsenmeyen her ayrıntının önemi vardır.’’
anlamına gelmektedir.
‘’El el ile, değirmen yel ile.’’
Teması “yardımlaşma” olan bu atasözü de ‘’İnsanlar
arasındaki yardımlaşma ve dayanışma her işte
kendisini gösterir, başarıyı getirir. ‘’ anlamına
gelmektedir.
ÖZGÜNLÜK
Anlatımın veya düşüncelerin başka bir anlatıma veya
düşünceye benzememesi, hiçbir yapıtı veya düşünceyi
taklit etmemesidir. Yazarın kendine özgülüğü, anlatıma
getirdiği yeniliktir
‘’Kötümser yalnız tüneli görür, iyimser tünelin
sonundaki ışığı görür, gerçekçi tünelle birlikte ışığı
ve de gelecek treni görür.’’(J. Harris)
Bu özdeyiş üç farklı tipteki insanın hayata bakış
açılarını kısa ve özlü bir şekilde anlatmaktadır.
1
2
Özgünlüğü yakalamış bir sanatçının yazısının altına
imzasını atmasına gerek yoktur. Çünkü içerikte ya da
biçimde veya her ikisinde de kendini diğer yazarlardan
ayırmış, belli etmiştir. Kendine özgü olan sanatçı
sıradanlıktan da kurtulmuş olmaktadır.
‘’Yarın bambaşka bir insan olacağım, diyorsun.
Neden bugünden başlamıyorsun?’’ (Epiktetos) Bu
özdeyiş de hayata dair planlar yapan ancak bu
planları
erteleyen,
kimi
zaman
da
hiç
gerçekleştirmeyen insanın durumunu kısa ve çarpıcı
bir dille ortaya koymaktadır.
Behçet Necatigil, aşağıdaki şiirinde ölüme farklı ve
kendine özgü bir şekilde yaklaşmıştır.
LADES
DOĞALLIK
Doğallık, duygu ve düşüncelerin yapaylıktan uzak,
içten geldiği gibi, samimi bir şekilde anlatılmasıdır.
Uzayacağa benzer,
Tutuştuğumuz lades.
Doğallık, inandırıcılığı sağlayan en önemli özelliklerin
başında gelir.
İşi gücü bırakıp,
Mezarlığa nazır,
Bir eve taşındım.
Roman, öykü gibi olay çevresinde oluşturulan sanatsal
metinlerde doğallık çok önemlidir. Denemelerde de
doğallık (içtenlik) aranan bir özelliktir.
Ölüm;
Sen beni aldatamazsın.
Aklımda...
Aşağıdaki paragraf
gösterilebilir:
doğallık
ilkesine
örnek
Behçet Necatigil
SAĞLAMLIK
‘’Yalnızsınızdır; etrafınız her daim yosun kokulu bir
tülle sarılı, biraz bulanık, biraz titrektir sanki...
Yaşadığınız hiçbir anın içinde değilsinizdir, hep bir
başka anı yaşar zihniniz. Baktığınız hiçbir yeri
görmezsiniz aslında, hep bir başka yerin hayaliyle
bulunduğunuz yerin gerçekliğini birbirine karıştırır
gözleriniz... Bilirsiniz birileri vardır orada; bekleyen,
seven, hoş geldin diyecek olan, biri, birileri...
Bildikleriniz
yaşadıklarınızı
değiştirmez;
oysa
saplanıp
kalmışsınızdır,
koparamayacaksınızdır
kendinizi.’’
Anlatımın dilbilgisi kurallarına uygun düzenlenmesi,
kuralların doğru uygulanmasıdır. Ögeler arasında
uyumsuzluk, öge eksikliği gibi durumlar “sağlamlığı”
ortadan kaldırır.
"Ben ağaçevimin tepesinde oturup. Tek gözlü bir
kertenkele gibi uyuklamışım." cümlesinde , dil bilgisi
kurallarına uyulmadığı görülmektedir. O halde bu cümle
sağlam bir cümle değildir. Cümleyi "Ben ağaç evimin
tepesinde oturup tek gözlü bir kertenkele gibi
uyuklamışım." şeklinde sağlamlaştırabiliriz.
[12]
"Televizyondaki birçok programı zararlı buluyor,
ama asla kopamıyoruz." cümlesinde, dolaylı tümleç
eksikliğinden kaynaklanan bir anlatım bozukluğu söz
konusudur. Dolayısıyla bu cümle sağlam bir cümle
değildir. Bu cümleyi 'Televizyondaki birçok
programı zararlı buluyor, ama bu programlardan
asla kopamıyoruz." şeklinde sağlamlaştırabiliriz.
Örnek:
‘’Mustafa Kutlu’nun Uzun Hikâye adlı eserinde bir
baba ile oğlunun garip serüveni anlatılmış. Bundan
otuz kırk yıl önce Anadolu’da yaşanan kasaba hayatı ve
insan manzaraları o kadar güzel ve o kadar pürüzsüz
dille anlatılıyor ki edebiyat yapmamasına rağmen ne
demek
istediğini
ancak
okuduktan
sonra
anlayabilirsiniz. Hani kitap tanıtma yazılarında sık
kullanılan kalıplaşmış bir cümle vardır: 'Bir solukta
okunuyor.' İşte öyle bir kitap bu.”
TUTARLILIK
Tutarlılık mantıklı bir bütünün parçaları, ögeleri
arasında, karşılıklı bağlantı ve uyum bulunması
hâlidir.
Bu parçada tanıtılan hikâyeyle ilgili olarak, pürüzsüz
bir dili olmasıyla akıcı; edebiyat yapmamasıyla yani
edebi sanatlarla anlatımı boğmamışıyla yalın; ne
denilmek istendiğinin sonradan anlaşılmasıyla derin;
bir solukta okunmasıyla sürükleyici özelliklere sahip
olduğunu anlıyoruz.
Anlatımın mantık kurallarına uyması, duygusal ve
düşünsel çelişkiler taşımaması, konudan sapılmaması
tutarlılıkla ilgilidir.
Örneğin;
“Sosyal hayatımın çok canlı olmasını, sürekli
arkadaşlarla birlikte vakit geçirmeyi isterim.”
cümlesinin
devamında,
“Yalnızlık
hayatı
keşfetmenin en güzel yoludur; sadece kendimle baş
başa kaldığımda mutlu olurum.” sözünün gelmesi bir
tutarsızlık örneğidir.
Aşağıdaki paragraf
uymamaktadır:
1
3
da
tutarlılık
ilkesine
"Öykü ile şiir akraba türlerdir. Ancak şiir, sanatçıya
çektirdiği çile bakımından öyküden daha zorlayıcıdır.
Seçilen sözcüklerin çağrışım değeri taşıması, şiiri
yoğun ve değerli kılan bir özelliktir. Çağrışım değeri
olan sözcükleri seçmek sıkıntılı bir süreçtir şair için.
Bu bakımdan, şiir, öyküye asla yaklaşamaz."
Bu parçada söylenmek istenen şey, "şiir yazmanın
öykü yazmaktan daha zor bir iş olduğundur.‘’ Buna
karşın anlatımın son cümlesinde, "şiirin zorluk
bakımından öyküye yaklaşamayacağı" gibi önceki
yargıya zıt bir düşünce savunulmuştur. Dolayısıyla,
parçanın son cümlesinde bir çelişki doğmuştur. Bu
çelişki, parçanın tutarlılığını bozmuştur.
ETKİLEYİCİLİK
Anlatımda etkileyicilik, ele alınan konuyla, konunun
içeriğiyle ya da anlatım güzelliğiyle okuyucuyu ya da
dinleyiciyi sarsabilmesidir.
Etkileyici bir metnin ardından “Bu kitapla hayata
bakış açım değişti. Şu ana kadar göremediğim ya da
fark
etmediğim pek çok şeyi bana gösterdi’’ gibi cümleler
kurabiliriz.
Etkileyici bir metin sayesinde okurda birtakım
davranış değişiklikleri meydana gelmesi de olasıdır.
SÜRÜKLEYİCİLİK
Sürükleyicilik, ilgiyi canlı tutmak, okurda merak
duygusu uyandırmaktır.
Sürükleyici bir metinde okur “Acaba şimdi ne
olacak?” düşüncesiyle metnin üzerine yoğunlaşır.
[13]
ANLATIMIN OLUŞUMU
Anlatımın temel ögesi, sözcüklerdir. Ancak sözcük tek
başına anlatımı iletemez, bu nedenle diğer sözcüklerle
öbekler kurması, cümleler oluşturması gerekir.
Sözcükleri bir araya getirerek anlamsal birlikler
oluşturabilmek birkaç aşamayı gerektiren bir eylemdir.
Öncelikle sözcüklerden söz öbekleri oluşturarak
“bağdaştırma” yapılması,
ardından söz ve söz
gruplarından cümleler oluşturulması, daha sonra
cümlelerden paragraflar ve en son da paragraflardan
metin üretilmesi gerekir.
BAĞDAŞTIRMA
Birden fazla sözcüğün yan yana gelerek yeni bir anlam
ifade etmesine “bağdaştırma” denir.
1
4
2. ALIŞILMAMIŞ BAĞDAŞTIRMA
Günlük
dilde
sık
kullanılmayan
hatta
garip
karşılanabilen, akıl ve mantığa aykırı bağdaştırmalara
“alışılmamış
bağdaştırma”
denir.
Alışılmamış
bağdaştırmalarda sözcükler sıra dışı anlamlarda
kullanılır.
Örneğin; dilsiz insan alışılmış bağdaştırma iken ‘’dilsiz
hayaller’’
alışılmamış
bağdaştırmadır. ‘’Yorgun
yağmurlar’’, "uçurum renkli gece", ‘’deli aynalar’’,
‘’azap
demetleri’’,
‘’’bembeyaz
uykusuzluk’’
alışılmamış bağdaştırma örnekleridir.
Her dilde olduğu gibi Türkçede de belli bir kavramı
anlatmak için birden fazla sözcük bir araya getirilerek
çeşitli tamlamalar (isim ve sıfat tamlaması), deyimler ve
cümleler oluşturulmaktadır.
Örneğin “sokak” sözcüğü ile sokağı aydınlatmak için
kullanılan “lamba” sözcüklerinin bağdaştırma sonucu
“sokak lambası” ya da “tırnak” sözcüğü ile “makas”
sözcüğünün “tırnak makası” birliğini oluşturması gibi.
Alışılmamış bağdaştırmalar, ilk anda şaşırtıcı ve
algılanması kolay olmasa da yepyeni duygu ve
düşünceler yaratabilmektedir. Edebi metinlerde özellikle
de şiirde alışılmamış bağdaştırmaların sık kullanıldığını
görürüz. Şair, daha önce kullanılmamış sözcük
birleşimleri yaparak okuyucunun zihninde yeni ve
değişik tasarımlar oluşturmaya çalışır. Amacı da
beklenilmeyen
kullanımlardan
yararlanarak
bir
özgünlük yaratmaktır. Bu kullanımlarla yeni anlamlar
ortaya konularak “imge” yaratılmaya çalışılır.
Bağdaştırmalar
’’Alışılmış
Bağdaştırma’’
ve
‘’Alışılmamış Bağdaştırma’’ olmak üzere ikiye ayrılır.
Aşağıdaki dizeler alışılmamış bağdaştırmaya örnek
gösterilebilir:
1.ALIŞILMIŞ BAĞDAŞTIRMA
“Adam yıldızlara basa basa yürüdü” / Cemal Süreya
“Gözleri göz değil gözistan”/Cemal Süreya
“En akıllı tarafımdır balıkla deniz tutmak” /Edip
Cansever
“Yalnızlığın
dükkânlarında
hasır
koltuklarda
oturduk”/İlhan Berk
“Soğuk tirşe renkli salı günleri arkamızdan koşardı” /Ece
Ayhan
‘’Ah karpuzun içindeki kesmece delikanlım İstanbul’’/
Ece Ayhan
Günlük dilde yaygın olarak kullanılan anlamlardan
yararlanarak oluşturulan bağdaştırmalara “alışılmış
bağdaştırma” denir.
Sözcükler yan yana gelirken belli bir kurala göre
sıralanır. Böylece duygu ve düşüncelerimizi, akıl ve
mantık çerçevesinde anlatmış oluruz.
Örneğin “yazlık giyecek”, “çatlak bardak”, “ılık su”,
“yeni ceket” gibi sıfat tamlamalarında; “sınav günü’’,
“kömür tozu”, “buğday ekmeği” gibi ad tamlamalarında
kullanılan sözcükler arasında anlamsal ve mantıksal bir
uyum söz konusudur. Bu ve bunlar gibi bağdaştırmalar
günlük dilde sıkça kullandığımız ve kullanırken de
yadırgamadığımız söz öbekleridir.
Kullandığımız deyimlerde ya da kalıp sözlerde de
bağdaştırmalar bulunur. Arı gibi çalışmak, boynu
bükük olmak, ekmeğini kazanmak, bindiği dalı
kesmek gibi bir bütün olarak yeni bir anlamı yansıtan
deyimlerde mantık açısından bir uyum, alışılmış
bağdaştırma söz konusudur.
Sizler de alışılmış bağdaştırma örnekleri yazınız:
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
………………………………………………………………..
[14]
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu
Dışarıda gürül gürül akan bir dünya / Ahmet Arif
ne
haydut
bir
ne kadar da karanlık /Attila ilhan
akşamdı
Sizler de alışılmamış bağdaştırma örnekleri yazınız:
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
…………………………………….…………………………..
BAĞLAŞIKLIK
Bir metinde sözcüklerin dil bilgisi kurallarına uyularak
yan yana getirilmesine “bağlaşıklık” (dil bilgisi
bağıntısı) adı verilir.
Cümledeki sözcükler arasında dil bilgisi bakımından
bağıntılar vardır. Örneğin cümlenin ögeleri arasında
özne-yüklem uyumu, fiillerin çekiminde kişi ve zaman
uyumu, sözcük gruplarının arasında diziliş uyumu gibi.
Bu yapılar dil bilgisi kurallarına göre belirlenir. Yani
bağlaşıklık için bir metindeki "dil bilgisel uyum" da
diyebiliriz.
“Ağaç... başka kimse… olmadık… ada… kıyı…
demirle…”
sözcüklerinin ekleri olmadığı için anlamlı bir bütün
(cümle) oluşturulamamıştır. Bir cümle içerisindeki
sözcükler, dil bilgisi kurallarına uyularak bir araya
getirilir ve böylece anlatımın oluşması sağlanır.
“Ağaçlardan başka kimsenin olmadığı adaların
kıyısında demirledik.”
cümlesindeki sözcüklere getirilen çekim ekleri sözcükler
arasında çeşitli anlam ilgileri kurarak cümledeki anlamın
ortaya çıkmasını sağlamaktadır.
1
5
“Kendi yanlışlarımızı, bizi sorumluluktan kurtaran
nedenlere bağlarız.” cümlesindeki sözcükler anlamsal
ve mantıksal bir uyum içinde bir araya getirilmiş ve
bağdaşıklık sağlanmıştır.
Aşağıdaki sözcüklerden bağdaşıklık ve bağlaşıklık
ilkelerine uygun cümleler oluşturunuz.
‘’padişah, ülke, kör, ol, şaşı’’
…………………………………………………………………
‘’zor, örnek, ol, kolay, ver, öğüt’’
…………………………………………………………………
‘’iyi, efendi, bir, para, uşak, bir, kötü’’
…………………………………………………………………
‘’başka, ev, otur, cam, at, taş’’
………………..…………………………………………………
………………………………………………………………….
‘’arka, şaka, gizle, mizah, ciddiyet’’
………………..…………………………………………………
‘’Hayatta başarılı olmak istiyorsan dinlemeyi ve görmeyi
öğrenmelisin. Bunu asla unutmayın çocuklarım.’’
‘’gülümse, büyü, geçmiş, bak, acı, an, demek’’
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
Yukarıdaki cümlede “bu” zamiri kendinden önce gelen
yargının yerini tutarak cümleler arasında bağlaşıklığı
sağlamış oluyor.
‘’kendi, at, köpek, gem, san, vur’’
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
BAĞDAŞIKLIK
Bir metinde yer alan sözcükler arasındaki mantıksal
düzen ve anlamsal bağlantıya “bağdaşıklık” denir.
Cümlelerdeki sözcüklerin yalnızca dil bilgisi kurallarına
dikkate alınarak düzenlenmesi yeterli olmaz. Aynı
zamanda sözcüklerin ifade ettikleri anlamlar arasında da
anlam bağlantısı olmalıdır. Cümlede anlamsal-mantıksal
uyum olmalıdır.
“Ağaçların arkasındaki oyun alanına karanlık çökmeye
başlıyordu.” cümlesini
“Yemeğin kalemindeki bahçe perdelerine sabahlık
düşünmeye okuyordu.” biçiminde dil bilgisi kurallarına
(bağlaşıklığa) uygun bir biçimde yazdığımız hâlde
cümlenin anlamsız olmasının nedeni sözcüklerin
arasında anlam bağına dikkat edilmemesidir.
Bağdaşıklık, sözcükler arasındaki mantıksal sıralamayla
da ilgilidir.
“Bizi, nedenlere, sorumluluktan, kendi yanlışlarımızı,
bağlarız, kurtaran.”
sözcükleri mantıksal bir düzen içinde yer almadıkları için
bağdaşıklık oluşturamamıştır.
[15]
‘’bekle, zalim, zayıf, kimse, sevecen, ol, güçlü’’
…………………………………………………………………
………………………………………………………………...
BAĞLAM
BAĞDAŞIKLIĞA (ANLAM BAĞLANTISINA)
DAYALI ANLATIM BOZUKLUKLARI
Bir sözcüğün anlamını, o sözcüğün cümle içinde diğer
sözcüklerle kurduğu ilişki belirler. Sözcüğün, cümlede
yer alan diğer sözcüklerle oluşturduğu, o sözcüğün
I.
anlamını aydınlatan bütüne “bağlam” denir. Sözcüğün
cümlede bulunduğu yere göre anlamlar kazanmasınaII.ise
III.
“bağlam anlamı” denir.
“Öğrenciler beş dakika önce okuldan çıktı.” cümlesinde
“çıkmak” sözcüğü “içeriden dışarıya gitmek”
anlamında kullanılmışken aynı sözcük başka sözcüklerle
bir araya getirildiğinde daha farklı anlamlar da
kazanabilir.
V.
Altıdan iki çıkarsa dört kalır. (eksilmek)
Bu kavga yanlış anlaşılma sonucu çıkmıştır.(meydana
gelmek)
Toplantıda esaslı bir sonuç çıkmadı. (elde edilmek,
sağlanmak)
Çiçeği burnunda bir öğretmen çıktı bizim kız. (mezun
olmak)
Bu kumaştan ancak bir elbise çıkar. (yetişecek ölçüde
olmak)
Piyango bu yıl Kayseri’ye çıktı. (isabet etmek, vurmak)
Sana gelmek için oldukça dik bir yokuşu çıktık.
(bir şeyin yukarısına doğru yürümek)
‘’ağır’’ sözcüğünü farklı anlamlar kazanacak şekilde 5
ayrı cümlede kullanınız.
1
6
*…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
*…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
*…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
*…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
*…………………………………………………........................
................................................................................…………….


Sözcükler, cümle içerisinde farklı bağlam anlamları
kazanabileceği gibi cümleler de içinde bulundukları
paragrafa göre bir anlam ifade eder.
Sözcüklerin
rastgele
sıralanması
bir
cümleyi
oluşturmadığı gibi cümlelerin art arda gelmesi de metnin
oluşumu için yeterli değildir. Cümleler arasında anlam
açısından bir tutarlılık, bir bağ olması gerekir. Metinde
yer alan her cümle kendinden önce ve sonra yer alan
cümlelerle tema ve konu çerçevesinde bir bağdaşıklık
oluşturmalıdır.
Bağdaşıklık ve bağlaşıklığa dikkat edilmeden
oluşturulan cümlelerde “anlatım bozuklukları”
meydana gelir.
[16]
Bağdaşıklığa uyulmaması sonucunda anlama dayalı
anlatım bozuklukları ortaya çıkar. Bunlar:
Gereksiz sözcük kullanımı
Sözcüğün yanlış anlamda kullanılması
Anlam belirsizliği
Yanlış yerde sözcük kullanımı
Zamir eksikliği
Karşılaştırma hataları
Noktalama eksikliği
Anlamca çelişen sözcüklerin bir arada
kullanılması
Deyim ve atasözü yanlışları
Mantık hataları
I.GEREKSİZ SÖZCÜK KULLANIMI
Gereksiz sözcük kullanımı ile ilgili
bozukluklarını 5 grupta toplayabiliriz:
anlatım
a) Eş anlamlı sözcüklerin bir arada kullanılması
Sınava hazırlanırken kaynak kitaplardan mutlaka
faydalanılmalı ve istifade edilmelidir. ( “faydalanmak”
ve “istifade etmek” aynı anlama geldiği için bunlardan
biri gereksizdir.)
Bu mevsimde en yüksek sıcaklık, azami 35 derece
oluyordu.
…………………………………………………………………..
Akşam yaklaşık altı sularında burada olmanız gerekir.
…………………………………………………………………..
Bu görüş ayrılığının sebebi neden kaynaklanıyor?
…………………………………………………………………
Köydeki evine arada bir seyrek de olsa uğrardı.
…………………………………………………………………..
Kendini düşünen, egoist insanlar sonunda kendileriyle
baş başa kalacaklar.
…………………………………………………………………
Bu ufaklıklardan ilgi ve alakanızı esirgemeyeceğinizi
umuyorum.
…………………………………………………………………
Ne olursa olsun oraya mutlaka geleceğim.
…………………………………………………………………
b)Sözcüğün anlamının cümledeki başka bir sözcükte
bulunması

Beni terk etmesinin nedeni, çalıştığım iş
ortamını sevmemiş olmasıdır.(Doğru)
Gece yarısı yüksek sesle bağıran gençler mahallenin
huzurunu bozuyordu. (Bağırmak eylemi yüksek sesle
yapıldığı için “yüksek sesle” sözcüğü gereksizdir.)
Gülmesinin nedeni bugün iyi bir haber almasındandır.
…………………………………………………………………..
…………………………………………………………………..
Bu yol yaya yürümekle bitecek gibi değil.
…………………………………………………………………..
Dosyadaki mevcut belgelerden anlaşılıyor ki bu iş uzun
sürecek.
…………………………………………………………………..
Bana şekersiz sade bir kahve yapar mısın?
…………………………………………………………………..
Arapça ve İngilizce dilleri çok zengindir.
…………………………………………………………………..
e) Gereksiz Yardımcı Eylem Kullanımı
‘’Etmek, olmak, eylemek, kılmak”
gibi yardımcı
eylemlerin
görevi
kendisinden
önce
gelen
isim
soylu
sözcüğü
yüklemleştirmek, ona iş, oluş, hareket ve kılış anlamları
katmaktır. İsim soylu sözcük, bir ekle aynı anlamı
verecekse; yardımcı eylemin kullanımı gereksizdir.
Onunla ilk tanışmamızı unutamam.
…………………………………………………………………..
Sanırım ondan kuşku ettiğimizi anladı.(Yanlış)
Sanırım ondan kuşkulandığımızı anladı.(Doğru)
Kadın küçük çocuğa yaklaşarak senden büyük ağabeyin
var mı diye sordu.
…………………………………………………………………..
Bizi arayacağını umut etmiştim.
Olan biteni kendi ağzıyla itiraf etti.
…………………………………………………………………..
Bu konuda telaş etmeyin; sorununuzu çözeceğiz.
c) Sözcüğün anlamının cümledeki işteş çatılı ya da
bileşik bir eylemde bulunması
………………………………………………………….
İki sevgili uzun yıllar karşılıklı mektuplaşmış.
cümlesinde “mektuplaşma” karşılıklı yapılan işteş bir
eylemdir. Bu nedenle “karşılıklı” sözcüğü gereksiz
kullanılmıştır.
1
7
Kazandığımız parayı akşamüstü beraber paylaştık.
…………………………………………………………………..
Kat görevlisi, yerleri hemen temizleyiverdi.
…………………………………………………………………..
Korkudan neredeyse öleyazdım.
…………………………………………………………………..
Çabucak bir bardak çay içiverelim.
…………………………………………………………………..
Sınava girme isteğinde olanlar kuyruğa girsin!
………………………………………………………….
Beni etki altında bırakmadı bu olay.
………………………………………………………….
Sen benden mi şüphe ediyorsun.
………………………………………………………….
Hava karanlık olmadan kampa varmalıyız.
………………………………………………………….
Senin düşüncelerin hiçbir zaman bana etki etmez.
………………………………………………………….
Güzel olanlarda naz çok olurmuş.
………………………………………………………….
Bu olanlar karşısında çocuklar birlikte gülüştü.
…………………………………………………………………..
II.SÖZCÜĞÜN YANLIŞ ANLAMDA KULLANIMI
d)Aynı anlamı veren ek ile sözcüğün bir arada
kullanılması:
Anlamca benzerlik, özdeşlik değildir. Benzer sözcükler
ya da söz öbekleri arasında küçük de olsa anlam ayrılığı
vardır. Bu ayrılıklara, anlam inceliklerine özen
gösterilmediğinde anlatım bozulur.
Beni terk etmesinin nedeni, çalıştığım iş ortamını
sevmemiş olmasındandır. cümledeki “nedeni” sözcüğü
ile “olmasındandır” sözcüğündeki “-dan” eki olayın
sebebini anlattığı için aynı anlama gelmektedir.
İkisinden biri kullanılmalıdır.

………………………………………………………….
Beni terk etmesi, çalıştığım iş ortamını sevmemiş
olmasındandır. (Doğru)
[17]
Son yıllarda küçümsenmeyecek sayıda çocuk kitabı
yayımlandı. cümlesinde “küçümsemek” sözcüğü yanlış
anlamda kullanılmıştır. “Küçümsemek” bir şeye ya da
bir kişiye değer vermemek demektir. Oysa cümlede
ölçülebilir bir şeyi az bulmak anlamındaki “azımsamak”
sözcüğü kullanılmalıydı.

Son yıllarda azımsanmayacak sayıda çocuk
kitabı yayımlandı.
2009 tarihinde oğlum gözlerini dünyaya açtı.
cümlesinde
“tarihinde” sözcüğü yanlış anlamda
kullanılmıştır.
“Tarih”, bir olayın gününü, ayını ve yılını bildiren söz
demektir oysa “2009” bir tarih değil “yıl” dır.

Diplomasını alınca bir doktor olarak doğduğu şehre gitti.
…………………………………………………………………
Yeni otobüse binmiştim ki telefon çaldı.
…………………………………………………………………
2009 yılında oğlum gözlerini dünyaya açtı.
Planlı çalışması başarılı olmasına neden oldu.
…………………………………………………………………
Önümüzdeki günlerde tümüyle bu sorunu ortadan
kaldıracağız.
…………………………………………………………………
İki tepe arasına teleferik hatta döşendi.
…………………………………………………………………
Ünlü sanatçı halk konserinde bestelediği şarkıları
söyledi.
…………………………………………………………………
Hikâye ile roman arasındaki ayrıntıları bilmek gerekir.
…………………………………………………………………
1
8
Bilgisayar başında ödev hazırlamaktan başım çok
ağrıdı.(Doğru)
Yediği hatalı gollerle takımın yenilmesini sağladı.
………………………………….………………………………
Atatürk’ün 76. ölüm yıl dönümü dolayısıyla anma töreni
yapılacak.
…………………………………………………………………
Basım ve yayın organlarının ilgisizliği hepimizi üzdü.
………………………………….………………………………
Yoğun sis yüzünden karşıdan gelen kamyonla çarpıştı.
…………………………………………………………………
Tanıştığımız arkadaşın oldukça çekimser bir yapısı vardı.
………………………………………….……………………..
Kanun, mecliste 140’a karşı 135 oyla kabul edildi.
…………………………………………………………………
Bu halılar Taşpınar yöresine özel motifler içermektedir.
………….………………….…………….…………………….
Hakan çok iyi futbolcu ama fazla topla oynuyor.
…………………………………………………………………
Ben bu resimde berbat çıkmışım.
………………………………………………………………...
2. Zamir Eksikliği
Bazı cümlelerde “kişi zamiri” nin kullanılmamasıdır.
Cümlenin başına hem “senin” hem de “onun” zamirini
getirebiliyorsak orada bir anlam belirsizliği vardır. Bu da
açıklık ilkesine aykırıdır. Cümledeki anlam belirsizliğini
gidermek için kişi zamirinin kullanılması gerekmektedir.
İşçilere verilen fiyatı artırma kararı herkesi sevindirdi.
………………………………………….…………………….
Sanayi artıkları, dünyamızın kirlenmesinde ilk sıralarda
geliyor.
…………………………………………………………………
Camdan yankılanan ışık gözlerimi kamaştırdı.
…………………………………………………………………
Bu elbisenin ücreti ne kadar acaba?
…………………………………………………………………

Ünlü ressamın son şaheseri olan bu fotoğrafa değer
biçilemiyor.
………………………………………………………………… 
III. ANLAM BELİRSİZLİĞİ
İletilmek istenen düşüncenin herkes tarafından farklı bir
biçimde algılanmasıdır. Bu durum, cümlede açıklığın
olmamasına neden olur.
Anlam belirsizliğine yol açan nedenler şunlardır:
1. Sözcüğün Yanlış Yerde Kullanılması
Bilgisayar başında ödev hazırlamaktan çok başım
ağrıdı.(Yanlış)
[18]
Yazılarının,
okul
gazetesinde
yayımlanmasını
istiyordu.
cümlesinde “yazılarının” ikinci tekil kişiye (sen) mi yoksa
üçüncü tekil kişiye (o) mi ait olduğu anlaşılmıyor. Bu
nedenle cümlede anlam belirsizliği oluşmuş. Bu
cümlenin başına “senin” ya da “onun” zamirlerinden biri
getirilerek belirsizlik ortadan kaldırılmış olur.
Senin yazılarının, okul gazetesinde yayımlanmasını
istiyordu.
Onun
(kendi)
yazılarının,
yayımlanmasını istiyordu.
okul
gazetesinde
İstediklerini almak için nerelere gitmek zorunda kaldım.
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
Masanın üzerinde duran kitabını ben almıştım.
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
Bana ne söyleyeceğini biliyorum.
…………………………………………………………………
3. Karşılaştırma Yanlışlığı
5.Anlamca Çelişen Sözcüklerin Bir Arada Kullanılması
Cümlede karşılaştırma yapılırken sözcüklerin eksik
kullanılması ya da yerinin yanlış olması karşılaştırma Cümledeki sözcüklerin anlamca birbiriyle tutarlı olması
yanlışlığına yol açar. Bu durum açıklığı bozar.
gerekmektedir. Tutarlılık ise sözcüklerin arasında çelişki
olmamasıyla mümkündür.
Ben sinemayı senden çok severim.(Yanlış)
Anlamca çelişen sözcükler, cümlede ikiliğe yol açarak
Ben sinemayı seni sevdiğimden çok severim.(Doğru)
anlam belirsizliğine, bu da açıklığın olmamasına neden
Ben sinemayı senin sevdiğinden çok severim.(Doğru)
olur.
Bu anlatım bozukluğuna yol açan genellikle “kesinlikAnnesine göre az çalışıyor.
olasılık” ya da “kesinlik - yaklaşıklık” bildiren
………………………………………………………………… sözcüklerin bir arada kullanılmasıdır.
…………………………………………………………………
Eminim hasta olmasaydı, belki bizimle geziye
Ben ondan çok iltifat aldım.
katılırdı.(Yanlış)
………………………………………………………………… Eminim hasta olmasaydı, bizimle geziye katılırdı.(Doğru)
………………………………………………………………… Hasta olmasaydı, belki bizimle geziye katılırdı.(Doğru)
Bu market bizden çok para kazanıyor.
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
Bundan aşağı yukarı tam beş yıl önceydi.
…………………………………………………………………
………………………….………………………………………
Kuşkusuz duyduğum onun sesi olmalı.
…………………………………………..………………………
Noktalama işaretleri duygu ve düşüncenin açık bir ………………………….………………………………………
şekilde ifade edilmesini sağlar. Kullanılması gerekirken
kullanılmayan ya da yerinde kullanılmayan virgül, Üç ayrı yerde başlayan yangında mutlaka kasıt ihtimali
anlam belirsizliğine yol açar. Bu durum açıklığı bozar.
var diyorlar.
…………………………………………..………………………
Devlet memuruna gereken ilgiyi göstermiyor.(Yanlış)
………………………….………………………………………
Devlet, memuruna gereken ilgiyi göstermiyor. (Doğru)
O, devlet memuruna gereken ilgiyi göstermiyor.(Doğru)
Kısmen de olsa kendimi ona karşı tamamen sorumlu
hissediyorum.
Genç adamın arkasından koşuyordu.
…………………………………………..………………………
………………………………………………………………… ………………………….………………………………………
…………………………………………………………………
Gönderdiğim paketi eminim bugüne kadar almış
Bu gece eğlenceleri içlerine sinmedi.
olmalısınız.
………………………………………………………………… …………………………………………..………………………
………………………………………………………………… ………………………….………………………………………
4. Noktalama Eksikliği
1
9
Küçük ağacın arkasına saklandı.
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
Yaralı doktora baktı.
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
İhtiyar adama bir şeyler söylüyordu.
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
Genellikle karşıya geçerken mutlaka deniz yolunu
seçerim.
…………………………………………..………………………
………………………….…………………………….…………
Onunla günaşırı buluşuyor, her gün sahilde uzun
yürüyüşler yapıyorduk.
…………………………………………..………………………
………………………….…………………………….…………
Yabancı gazeteciye tüm bildiklerini anlattı.
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
[19]
IV.DEYİM VE ATASÖZÜ YANLIŞLARI
Atasözleri ve deyimlerin yanlış anlamda kullanılması ve
bu kalıplaşmış sözlerde yapılan değiştirmeler anlatım
bozukluğuna yol açar.
Başarısı sayesinde göze batmış ve terfi etmişti.(Yanlış)
Başarısı sayesinde göze girmiş ve terfi etmişti. (Doğru)
Arka taraflardan sesimi işitemeyenler, ellerini kaldırsın.
…………………………………………………………………
Ona yardım et, elinden geleni ardına koyma. (Yanlış)
Ona yardım et, elinden geleni yap.(Doğru)
Çok sevinçliydi; adeta etekleri tutuşmuştu.
…………………………………………………………………
Bir koyundan iki deri çıkmaz.
…………………………………………………………………
Alma garibin ahını çıkar aheste aheste.
…………………………………………………………………
Konferansta tüm dinleyiciler kulak kabartmış,
konuşmacıyı dinliyordu.
…………………………………………………………………
Hiç merak etme, sen onu elinde oynatırsın.
…………………………………………………………………
2
0
Hükümet, Meclis’in üye tam sayısının bir fazlasının
oyunu alarak göreve başladı.
…………………………………………………………………
V. MANTIK HATALARI
İletinin açık ve doğru bir biçimde aktarılabilmesi için
düşüncenin, temel mantık ilkelerine uygun olması;
durumların, sıralanırken önem sırasına dikkat edilmesi
gerekmektedir.
Kral ölünce halk yeni kralı seçmek için sandığa
gitti.(Yanlış)
(Krallık, babadan oğula geçer, seçim yapılmaz)
İlk kez gerçekleşen gösteriye katılım rekor
düzeydeydi.(Yanlış)
(İlk kez yapılan bir gösteriye gelen izleyici sayısının,rekor
düzeyde olup olmadığı bilinemez.)
Seninle değil şehir içinde gezmek, dünya turuna bile
çıkılmaz.(Yanlış)
Seninle değil dünya turuna çıkmak, şehir içinde bile
gezilmez. (Doğru)
Senin ihmalin yüzünden birçok insan ölebilir, hatta
sakat kalabilir.(Yanlış)
Senin ihmalin yüzünden birçok insan sakat kalabilir,
hatta ölebilir.(Doğru)
Dostlarından değil bir gün, bir hafta bile ayrı kalmaya
dayanamazdı.
…………………………………………………………………
Bırakın simit almayı, döner alacak parası bile yoktu.
…………………………………………………………………
Otomobilin bagajından bir kamyon dolusu silah çıktı.
…………………………………………………………………
[20]
BAĞLAŞIKLIĞA (DİL BİLGİSİ BAĞLANTISINA)
DAYALI ANLATIM BOZUKLUKLARI
Bir metinde ya da metin parçasında dil ögelerinin dil
bilgisi kurallarına uyularak yan yana getirilmesine
“bağlaşıklık” denir.
Bağlaşıklık ilkesine uyulmaması anlatım bozukluklarını
meydana getirir. Bunlar:

I.
Özne eksikliği
II.
Yüklem eksikliği
III. Özne – yüklem uyumsuzluğu
IV. Nesne eksikliği
V.
Dolaylı tümleç eksikliği
VI. Zarf tümleci eksikliği
VII. Edat tümleci eksikliği
VIII. Ek eylem eksikliği
IX.
Eylemsi yanlışları
X.
Yardımcı eylem eksikliği
XI. Çatı uyumsuzluğu
XII. Tamlama yanlışları
XIII. Bağlaç yanlışları
XIV. Sözcüğün Yapısındaki Yanlışlık
XV. Ek yanlışları

I.ÖZNE EKSİKLİĞİ
Birden çok yargısı olan cümle çeşitlerinde (birleşik, sıralı
ve bağlı) öznenin ortak kullanımında özne ortaklığına
dikkat
edilmediğinde
ortaya
çıkan
anlatım

bozukluğudur.
2
1
Hastanenin inşaatı tamamlanacak ve hizmete açılacak.
özne
yüklem
yüklem
(Cümlede, 2. tekil kişi "sen" öznesiyle 1. çoğul kişi "biz"
öznesi aynı yükleme bağlanmış. Ancak “…biz …..
yapalım.” uyumluyken “…sen … yapalım.” Uyumlu
değildir. Bu nedenle yüklemin ortaklıktan çıkarılıp
birinci yargıya yüklem getirilmesi gerekir.)
Sen kendi işini yap, biz kendi işimizi yapalım.
Divan şiirini çok, halk şiirini ise hiç sevmiyordu.
…………………………………………………………………
Kalabalıkta ben çocukları, çocuklar beni kaybetti.
…………………………………………………………………
III.ÖZNE-YÜKLEM UYUMSUZLUĞU
Özne ; tekillik ve çoğulluk, olumluluk ve olumsuzluk,
kişi bakımından yüklemle uyumlu olmalıdır. Bunlardan
birinin uyumsuzluğu anlatımı bozar.
1.
TEKİLLİK
VE
ÇOĞULLUK
UYGUNLUK
Özne tekilse yüklem de tekildir.
YÖNÜNDEN
Doruk, disiplinli çalışarak başarıyı yakaladı.
Dilenci, ana caddeden çıkıp dar sokaklara girdi.
Saygı anlamı katmak için özne tekilse yüklem çoğul
kullanılabilir.
Genel Kurmay Başkanı, orduyu teftiş edecekler.
Müdür Bey, makamına teşrif ettiler.

(Cümlede iki temel yargı (yüklem) için de “hastanenin
inşaatı” öznesi ortak kullanılmış. Tamamlanacak olan
“hastanenin inşaatı”dır ancak hizmete açılacak olan da
“hastanenin inşaatı” değil, "hastane"dir. İkinci cümleye
"hastane" öznesi getirilerek özne eksikliği giderilmiş
olur.)
Alay, küçümseme, sitem anlamı katmak için özne
tekilse yüklem çoğul olabilir.

 Hastanenin inşaatı tamamlanacak ve hastane
hizmete
açılacak.
Dernek müdürünün yetkileri alındı ve kovuldu.
.……………………………………………………………
Özne insan ve çoğul olduğunda yüklem tekil de çoğul
da olabilir.
Hanımefendi, nihayet uyanabilmişler.
Saat kaç oldu, beyefendi yeni teşrif ediyorlar.
Hasan Bey bizi hatırlamadılar.
İnsanlar, meydana doğru yürüyüşe geçti. (Doğru)
İnsanlar, meydana doğru yürüyüşe geçtiler. (Doğru)
Çocuklar parkta oyun oynamaya bayılıyor. (Doğru)
Çocuklar parkta oyun oynamaya bayılıyorlar. (Doğru)
Kitabı bir solukta okudu çünkü çok akıcıydı.
…………………………………………………………………

Bu tür insanların yalanları ortaya çıkar ve komik duruma
düşerler.
…………………………………………………………………
Herkes
kazayı
seyrediyor,
yardım
etmeyi
düşünmüyordu.
…………………………………………………………………
II.YÜKLEM EKSİKLİĞİ
Sıralı ve bağlı cümlelerde özneleri farklı olduğu hâlde
ortak bir yüklemin kullanılması kimi zaman anlatım
bozukluğuna yol açmaktadır.
Sen kendi işini, biz kendi işimizi yapalım.
özne
özne
yüklem
[21]
Topluluk isimleri özne ise yüklem tekil olur; ancak
topluluk isimleri çoğul eki alıyorsa yüklem de alabilir.
Bizim takım sahaya çıktı. (Doğru)
Bizim takım sahaya çıktılar. (Yanlış)
Takımlar nihayet sahaya çıktı. (Doğru)
Takımlar nihayet sahaya çıktılar. (Doğru)
Kurul, bu konuda son kararı verecekler. (Yanlış)
Kurullar, bu konuda son kararı verecekler. (Doğru)
Kurullar, bu konuda son kararı verecek. (Doğru)
 Soyut kavramlar, organ adları, zaman adları, eylem Herkes geleceğe dair planlar yapmaya başlamışlardı.
adları, bitki, hayvan adları, cansız varlıklar çoğul (Yanlış)
durumda özne olduğunda yüklem tekil olur.
Herkes geleceğe dair planlar yapmaya başlamıştı.(Doğru)
Hislerim böyle bir durumda beni hiç yanıltmazlar.(Yanlış)
Hislerim böyle bir durumda beni hiç yanıltmaz. (Doğru)
Hiçbiri sizi görmüyorlar.
………………………………………………………………….
Ellerim, ayaklarım soğuktan buz kestiler. (Yanlış)
Ellerim, ayaklarım soğuktan buz kesti. (Doğru)
Herkes bu konuda aynı fikirdeydiler.
………………………………………………………………….
Günler, aylar, yıllar su gibi akıp geçiyorlar.
…………………………………………………………………
Birçok kişi aynı sorunu tartışıyorlar.
………………………………………………………………….
Çoğu, bugün hasta olduğu için gelmemişler.
………………………………………………………………….
Gülüşmeler, bağrışmalar birbirine karışıyorlardı.
…………………………………………………………………
2
2
Bahçedeki zambaklar açmaya başlamışlar.
…………………………………………………………………
Kimi yazarlar yapıtlarında kendi yaşamlarından hiç söz
etmezler.
………………………………………………………………….
Kediler, irkilerek yerlerinden fırladılar.
…………………………………………………………………
Herkes beni desteklediler.
………………………………………………………………….
Odunlar ne de çabuk tutuşuverdiler öyle.
…………………………………………………………………
İki kişi bankayı soymuşlar.
………………………………………………………………….
Çiçekler sıcaktan kurumuşlar.
…………………………………………………………………
Üç ya da dört öğrenci izin istemişler.
………………………………………………………………….
Bu sıralar çok sağlam yapılmışlar.
…………………………………………………………………
Derse beş öğrenci girmediler.
………………………………………………………………….
Kanun maddeleri mecliste görüşüldüler.
…………………………………………………………………
Toplantıya üç kişi katılmadılar.
………………………………………………………………….
Bahar yağmurları bu yıl bir hafta geç başladılar.
…………………………………………………………………
*Sayılarla
belirtilmiş
öznelerin
bulunduğu
cümlelerde eylem daha iyi belirtilmek istendiğinde
NOT:İnsan
dışındaki
varlıklara
kişilik yüklem çoğul olabilir.
verildiğinde(teşhis) yüklem tekil de çoğul da olabilir.
* "İki asker gün boyu nöbet tuttular."
* "İki arkadaş uzun süre tartıştılar."
Çiçekler gülümseyerek karşılıyor baharı. (Doğru)
Çiçekler gülümseyerek karşılıyorlar baharı. (Doğru)
Ağaçlar büyük bir hüzünle yapraklarını döküyor. (Doğru)
Ağaçlar büyük bir hüzünle yapraklarını döküyorlar.
(Doğru)
Dakikalar şımarık bir tavırla tık tık ilerliyordu. (Doğru)
Dakikalar şımarık bir tavırla tık tık ilerliyorlardı. (Doğru)
Martılar bize selam getirdiler.(Doğru)
Martılar bize selam getirdi.(Doğru)
 Öznede çoğul sayıların, belgisiz sıfat ve zamirlerin
bulunduğu cümlelerde yüklem tekil olur.
İki arkadaş, şakalaşmaya başlamışlardı. (Yanlış)
İki arkadaş, şakalaşmaya başlamıştı. (Doğru)
Savaşa katılanların çoğu eve sakat dönmüşlerdi. (Yanlış)
Savaşa katılanların çoğu eve sakat dönmüştü. (Doğru)
[22]
2. OLUMLULUK VE OLUMSUZLUK YÖNÜNDEN
UYGUNLUK
Sen ve Kemal, teneffüste kütüphaneye gelsin.
………………………………………………………………….
Cümlenin öznesi olumlu belgisiz zamirse (herkes, bütün,
hep…) yüklemi de olumlu ve aynı zamanda tekil
olmalıdır.
Yarışmaya, iki kişi ve ben gittim.
………………………………………………………………….
Ben, sen ve o burada nöbet tutacak.
………………………………………………………………….
Olumsuz belgisiz zamirse (hiçbiri, hiç kimse, kimse…)
yüklemi de olumsuz ve yine tekil olmalıdır.
Kimse konuşmuyor; dikkatle öğretmeni dinliyor
özne
yüklem
yüklem
(olumsuz) (olumsuz)
( olumlu)
(Cümlede, birinci yargıda kullanılan “kimse” olumsuz
öznesi, iki yüklem için ortak kullanılmış. Ancak “kimse
… konuşmuyor” uyumluyken “kimse … dinliyor”
uyumlu değildir. İkinci yüklem için “herkes” olumlu
öznesi
getirilerek
özne-yüklem
uyumsuzluğu
giderilebilir.)

Koca salonda ben ve bir yabancı kalmıştı.
…………………………………………………………………
Aydın ve sen beni kapıda bekle.
…………………………………………………………………

Kimse konuşmuyor; herkes dikkatli bir biçimde
öğretmeni dinliyor.
Sıralı ve bağlı cümlelerde kip ve kişi ekleri uyumlu
olmalıdır.
Ben
erken
kalkıyor,
siz
akşama
kadar
yatıyorsunuz.(Yanlış)
Ben
erken
kalkıyorum,
siz
akşama
kadar
yatıyorsunuz.(Doğru)
IV.NESNE EKSİKLİĞİ
Herkes canla başla çabalıyor, şikâyet etmiyordu.
…………………………………………………………………
Birden çok yargının bulunduğu cümlelerde, yüklemlerin
birine nesne getirilmesi gerektiği halde getirilmemişse
nesne eksikliğinden doğan anlatım bozukluğu meydana
gelir.
Hiçbirimiz konuşmuyor, olacakları bekliyorduk.
…………………………………………………………………
‘’Arkadaşıma bu meseleyi anlattım ve ikna ettim.’’
cümlesinde iki yüklem vardır ve ikinci yüklem nesne
gerektirmektedir. İkinci yüklemden önce ‘’arkadaşımı’’
ya da ‘’onu‘’ nesnesi kullanılarak anlatım bozukluğu
giderilebilir.
3. Kişi Yönünden Uygunluk
 Özne kaçıncı kişiyse yüklem, özne ile aynı kişi
ekini alır.
2
3 Ben, geleceğe umutla bakmak istiyorum.
I.tekil kişi
I. tekil kişi
Annem, bizim için hiç durmadan çalıştı.
III.tekil kişi
III.tekil kişi

Biz bunca işin altından nasıl kalkacağız?
I.çoğul kişi
I.çoğul kişi

Onun hayata bakışı, yorumlayışı herkesinkinden
farklıydı.
…………………………………………………………………
Birden fazla özne olduğunda bunlardan biri “ben” ya
da “biz” ise yüklem I.çoğul kişi olur.
Ben, annem ve babam bu hafta tatile gideceğiz.
Biz
I.çoğul kişi

İktidarlar dönem dönem, sanata pranga vurup
köleleştirmeyi istiyor.
…………………………………………………………………
Birden fazla özne olduğunda bunlardan biri “sen” ya
da “siz” ise yüklem II. çoğul kişi olur.
Oğluna Fransa’dan bir mektup göndererek yanına
çağırdı.
…………………………………………………………………
Sen ve Aylin geçen gün bensiz nereye gittiniz?
Siz
II.çoğul kişi

Arkadaşıma bu meseleyi anlattım ve onu
ikna ettim.
Kitapların numaralarını yapıştırıp raflara yerleştirdi.
…………………………………………………………………
Size teşekkür etmek ve kutlamak istiyorum.
…………………………………………………………………
Birden fazla özne olduğunda bunlardan biri “o” ya
da “onlar” ise yüklem III. çoğul kişi olur.
Bu kuralların gerekli olduğunu biliyorum; ama
uygulayamıyorum.
…………………………………………………………………
O ve Ayşe biraz önce buradan geçtiler.
Onlar
III.çoğul kişi
Otobüste yolcu olarak ben ve ihtiyar adam kalmıştı.
………………………………………………………………….
[23]
V.DOLAYLI TÜMLEÇ EKSİKLİĞİ
Birden çok yargının bulunduğu cümlelerde, yüklemlerin
birine dolaylı tümleç getirilmesi gerektiği halde
getirilmemişse nesne eksikliğinden doğan anlatım
bozukluğu meydana gelir.
Annesini
ihmal
ediyor,
bir
mektubu
çok
görüyordu.(Yanlış)
Annesini ihmal ediyor, ona (annesine) bir mektubu çok
görüyordu.(Doğru)
Bu anlayış bizi Batı’ya yaklaştırmıyor aksine
uzaklaştırıyor.
…………………………………………………………………
Son eserinizi beğendim diyemem; pek çok dil yanlışı
vardı.
…………………………………………………………………
Sizi önemseyen ve inanan insanlar var.
………………………………………………………………..
Çıkan yeni romanları incelemek ve tezi için yararlanmak
istiyordu.
…………………………………………………………………
2
4
bozukluğunu gidermek için cümleye uygun edat
tümlecini eklemek gerekmektedir.
Beni sevdiğini söylüyor ama hiç ilgilenmiyor.(Yanlış)
Beni
sevdiğini
söylüyor
ama
benimle
hiç
ilgilenmiyor.(Doğru)
İhtiyar, komşusuna iki günde bir uğrar, söyleşirdi.
…………………………………………………………………
Arkadaşlarını aradı, sonra buluştu.
…………………………………………………………………
Buna nasıl dayandın, nasıl baş ettin?
…………………………………………………………………
Bir daha seni görmek ve karşılaşmak istemiyorum.
…………………………………………………………………
Huysuzluk ettiğinde çocuğu kendi başına bırakın, bir
süre ilgilenmeyin.
…………………………………………………………………
VIII. EK EYLEM EKSİKLİĞİ
İki ayrı ek eylemin kullanılması gereken yerde ek
eylemin ortak kullanılması durumunda karşımıza çıkar.
Gençlerden çok şey bekliyoruz; fakat değer vermiyoruz.
…………………………………………………………………
Ek eylem eksikliğinden kaynaklanan anlatım bozukluğu
daha çok yargılar arasında karşıtlık olduğunda ortaya
çıkar.
VI.ZARF TÜMLECİ EKSİKLİĞİ
Birden çok yargının bulunduğu cümlelerde zarf
tümleçlerinin yüklemlerle olumluluk – olumsuzluk
bakımından uyumlu olması gerekmektedir. Aksi
takdirde anlatım bozukluğu meydana gelir. Anlatım
bozukluğunu gidermek için cümleye uygun zarf
tümlecini eklemek gerekmektedir.
Romanlarının dili sade fakat anlatımı özgün değilmiş.
cümlesinde “sade” ve “özgün” sözcükleri, ortak bir
biçimde olumsuz “değilmiş” ek eylemine bağlanmıştır.
Bu durumda “Romanlarının dili sade değilmiş fakat
anlatımı özgün değilmiş.” anlamı çıkmaktadır. Bu
bozukluk “sade” sözcüğüne uygun (olumlu) ek eylemin
getirilmesiyle ortadan kaldırılabilir.
Atatürk, hiçbir zaman bencil olmadı, milletinin iyiliğini
istedi.(Yanlış)
Atatürk, hiçbir zaman bencil olmadı, her zaman
milletinin iyiliğini istedi. (Doğru)
Romanlarının
değilmiş
Çocuklarına hiçbir zaman kötü davranmadı, sevgiyle
yaklaştı.
…………………………………………………………………
Her şeye rağmen moralini hiç bozmadı, çalıştı.
…………………………………………………………………
O her zaman ailesinin mutluluğu için çalıştı, kendini
düşünmedi.
…………………………………………………………………
Her
zaman
senin
yanındayım,
seni
yalnız
bırakmayacağım.
…………………………………………………………………
VII.EDAT TÜMLECİ EKSİKLİĞİ
Cümlede edat tümlecinin kullanılması gerekirken
kullanılmamasından
kaynaklanan
anlatım
bozukluğudur. Genellikle birden çok yargının
bulunduğu cümlelerde karşılaşılır. Anlatım
[24]
dili
sadeymiş
fakat
anlatımı
özgün
Bu başarılı çocuk çok akıllı ve yaramaz değildi.(Yanlış)
Bu başarılı çocuk çok akıllıydı ve yaramaz
değildi.(Doğru)
Evleri güzel, bahçeleri de bakımsız değildi.
…………………………………………………………………
Bu kuytu köşe sıcak ama güvenli sayılmazdı.
…………………………………………………………………
Bu yüzden yorgun düşer, sağlık durumumuz aksardı.
…………………………………………………………………
Yaşı küçük, boyu da uzun değildi.
…………………………………………………………………
IX.EYLEMSİ (FİİLİMSİ) YANLIŞLARI
1. Eylemsi Eksikliği
Biri olumlu, diğeri olumsuz bir eylemsiye bağlanması
sözcüklerin kullanıldığı cümlelerde tek ortaya çıkar.
Bu tür suçlamaların yersiz ve doğru olmadığını hepimiz
biliyoruz.(Yanlış)
Bu tür suçlamaların yersiz olduğunu ve doğru
olmadığını hepimiz biliyoruz.(Doğru)

Kimin dürüst, kimin dürüst olmadığını nasıl
anlayacağız?
…………….…….………………………………….………….
Çok az ya da hiç çalışmadan başarılı olunamaz.
………………………………………………………….………
Mahkemede kimin haklı, kimin haklı olmadığını
anlayacağız.
………………………………………………….………….……
Uzun yolculukları ancak sağlıklı ve yorgun olmayanlar
göze alabilir.
………………………………………………….………….……

Olumlu – olumsuz karşıtlığı olmadan da farklı
eylemsilere bağlanması gereken ögelerin aynı eylemsiye
bağlanması, eylemsi eksikliğine neden olmaktadır.
Görevlilerin beyaz kravat ve koyu renk ceket giymesi
gerekiyor.(Yanlış)
Görevlilerin beyaz kravat takması ve koyu renk ceket
giymesi gerekiyor.(Doğru)
2
5
Huzurevinde bana duyulan sevgi ve anlayış gözlerimi
yaşarttı.(Yanlış)
…………………………………………………………………
Kızların abartılı küpeler ve ağır makyaj yapmaları göze
batıyordu.
…………………………………………………………………
2. Eylemsi Yanlışları ve Uyumsuzluğu
Cümlede yanlış eylemsilerin kullanılması
bozukluğuna neden olmaktadır.

anlatım
eylemsilerin aynı bağlam içinde kullanılması eylemsiler
arasında uyumsuzluk yaratabilmektedir.
‘’Tiyatro, toplumun yükselişini ve çökmesini gösteren
bir barometredir.’’ cümlesinde “yükselişini” ve
“çökmesini” ad-eylemleri aldıkları ekler bakımından
uyumlu değildir. Uyumsuzluğu gidermek için aynı adeylemlerin kullanılması gerekmektedir.
Tiyatro, toplumun yükselişini ve çöküşünü gösteren bir
barometredir.
Düzenli çalışmak ve zamanını kütüphanede geçirmesi,
başarılı olmasını sağladı.
…………………………………………………………………
Çocukların eve geldiğiyle gitmesi bir oldu.
…………………………………………………………………
X.YARDIMCI EYLEM EKSİKLİĞİ
Ad soylu bir sözcükle birleşerek bir eylemi karşılayan
''etmek, eylemek, olmak, kılmak'' sözcüklerine yardımcı
eylem denir.( terk etmek, yok olmak, hissetmek,
seyreylemek, memnun olmak, fark etmek , nazar kılmak
….gibi)
Türkçede sık karşılaşılan anlatım bozukluklarından biri
de yardımcı eylem eksikliğinden doğan anlatım
yanlışlarıdır. Özellikle sıralı ve bağlı cümlelerde yardımcı
eylemlerin unutulması cümlede anlatım bozukluğuna
yol açmaktadır.
Tembel ve becerikli olmayan insanlarla çalışmak istemiyorum. (Yanlış)
Tembel olan ve becerikli olmayan insanlarla çalışmak
istemiyorum. (Doğru)
Korodaki öğrenciler, sessiz ve yaramaz olmayan
çocuklardan seçilmişti.
…………………………………………………………………
Bu konuda bugüne kadar herhangi bir itiraz ve sorun
çıkaran olmadı.
…………………………………………………………………
‘’Yönetmen
yeni
filminde
kimlerin
oynayıp
oynamamasına karar verecek.’’ cümlesinde yönetmenin
henüz gerçekleşmemiş bir durum için karar vermesi söz
konusu olduğundan “oynayıp oynamamasını” ad-eylemi
yerine “oynayıp oynamayacağı” gelecek zaman anlamlı
sıfat-eylemi kullanılmalıydı.
Zayıf ve güçlü olmayanları buraya getirmeyin.
…………………………………………………………………
Yönetmen
yeni
filminde
oynamayacağına karar verecek.
Önce, basit ve karmaşık olmayan soruları çözmelisiniz.
…………………………………………………………………
kimlerin
oynayıp
Bizi en çok sevindiren, onun ziyarete geldiğidir.
…………………………………………………………………

Cümledeki eylemsilerin aynı eklerle türemiş
olmasına dikkat edilmelidir çünkü farklı yapılardaki
[25]
Sınav konusunda bu kadar kaygı ve endişe etmenize
gerek yok.
…………………………………………………………………
XI. ÇATI UYUMSUZLUĞU
Eylem ve eylemsilerin etken ve edilgen çatı bakımından
uyumlu olmaması durumunda ortaya çıkar. Cümlede
ortak özneye bağlı birden çok eylem veya eylemsi
kullanıldığında bunların ya etken ya da edilgen
kullanılması gerekir. Farklı çatılar kullanıldığında çatı
uyumsuzluğu oluşur.
XII.TAMLAMA YANLIŞLARI
Yazmaya karar verince şiirden başlanması iyi olur.
(Yanlış)
Yazmaya karar verilince şiirden başlanması iyi
olur.(Doğru)
Orhan Bey, okulumuzun kurucu ve müdürüdür.(Yanlış)
Orhan Bey, okulumuzun kurucusu ve müdürüdür.
(Doğru)
Araya farklı türden sözcüklerin girdiği kimi belirtili ad
tamlamasında
tamlayan
ya
da
tamlanan
ekleri kullanılmadığında cümlenin anlatımı bozulur.
En iyi kadın oyuncu ödülünü alan sanatçı, mutluluktan
gözlerinin içi gülüyordu.
…………………………………………………………………
Kışın hastalanmamak için sebze ve meyveleri bol su ile
yıkayıp yenmeli.(Yanlış)
Kışın hastalanmamak için sebze ve meyveler bol su ile
yıkanıp yenmeli.(Doğru)
O, zulme alkış tutanlar karşısında sağlam karakteriyle
durabilmiştir.
…………………………………………………………………
Dediklerime dikkat edilseydi bu yanlışları da yapmazdı.
…………………………………………………………………
Eserde
bazı
mesajlar
vererek
okuyucular
düşündürülüyor.
…………………………………………………………………

Türkiye’de de taksiye binildiğinde klasik müzikle
karşılaşabiliyorsunuz.
…………………………………………………………………
2
6
1.Tamlama Eklerinin Yanlış ve Eksik Kullanımı:
Bu yazar, ilk yapıtlarından başlayarak incelenmeli, tekrar
tekrar değerlendirilmelidir.
…………………………………………………………………
Öğle yemeği yedikten sonra toplantı için salona geçildi.
…………………………………………………………………
Bu iş bitirilince vakit kaybedilmeden hemen öteki işe
başlamalısınız.
…………………………………………………………………
Evden çıktıktan sonra biraz yürüyüp arabaya binildi.
…………………………………………………………………
Çalışma Bakanı, emeklilik yaşı yükseltilmesine yönelik
olarak hazırlanan yeni yasa tasarısını imzaladı.
…………………………………………………………………
Belirtili ad tamlamasında bir çokluk içinden “seçme”
bildiriliyorsa tamlayan eki “-in” yerine “-den” eki
kullanılabilir. Ancak seçme bildirmiyorsa “-in” tamlayan
eki yerine “-den” ekinin kullanılması yanlıştır.
Bahçedeki ağaçlardan birkaçı belediye tarafından kesildi.
(Doğru – Seçme bildiriyor.)
Çocuklardan bazıları kreş etkinliği olarak müzeye gitti
(Doğru – Seçme bildiriyor.)
Öğrencilerimizden hiçbiri sınavda başarısız olmamıştır.
(Yanlış)
Öğrencilerimizin hiçbiri sınavda başarısız olmamıştır
(Doğru)
Komşulardan tümü bize gelecekmiş.
…………………………………………………………………
2. Tamlayan ya da Tamlananın Kullanılmaması:
Bu konuyu önce öğretmenimize soralım, görüşlerinin ne
olduğunu anlayalım.(Yanlış)
Bu
konuyu
önce
öğretmenimize
soralım,
öğretmenimizin görüşlerinin ne olduğunu anlayalım
(Doğru)
Öykünün kahramanı öylesine canlı betimlenmiş ki kitabı
okuyanların çoğu ölümüne üzülmüş, belki de
ağlamıştır.(Yanlış)
Öykünün kahramanı öylesine canlı betimlenmiş ki kitabı
okuyanların çoğu kahramanın ölümüne üzülmüş, belki
de ağlamıştır.(Doğru)
Her zamanki gibi benim de senin de odanı annem
temizledi.
…………………………………………………………………
[26]
Herkes kendi işiyle uğraşıyordu, bizimle uğraşacak hâli
yoktu.
…………………………………………………………………
Onu ne görevden alabildik ne de görev yerini
değiştirebildik.
…………………………………………………………………
Ablam evimizi çekip çevirir, düzenine önem verirdi.
…………………………………………………………………

Tamlayan görevinde kullanılması gereken zamirin
kullanılmaması anlam belirsizliğine yol açabilir.
Bu kadar anlayışsız biri olduğunu bilmiyordum.
(senin/onun)
Elbiselerini yıkadım ve ütüledim . (senin/onun)
Bu yarışı kazanacağına kesin gözüyle bakılıyor.
(senin/onun)
3. Ortak Olmayan Tamlayan ya da Tamlananın
Ortakmış Gibi Kullanılması:
Kimi zaman birbirine bağlı ad ve sıfat tamlamalarının
tamlayanları bağlaçla birbirine bağlanır, tamlanan ortak
kullanılır. Ancak tamlanan her iki tamlayana da uygun
değilse anlatım bozukluğu ortaya çıkar.
Depremzedelere her türlü tıbbi ve gıda yardımı
yapıldı. (Yanlış)
Depremzedelere her türlü tıbbi yardım ve gıda yardımı
yapıldı. (Doğru)
2
7
Bu yıl sınava girecek öğrenciler, tercihleri ne olursa
olsun, sosyal ve fen bilimlerinin testlerini çözmek
zorundalar. (Yanlış)
Bu yıl sınava girecek öğrenciler, tercihleri ne olursa
olsun, sosyal bilimler ve fen bilimlerinin testlerini
çözmek zorundalar. (Doğru)
Türkiye, Avrupa Birliğine sosyal ve hukuk devleti olma
yolunda gerekli adımların atılacağına dair söz verdi.
…………………………………………………………………
Bu önlemler ekonomik ve sağlık açısından yararlı
sonuçlar verdi.
…………………………………………………………………
Parkta cıvıl cıvıl öten kuşların ve ağaçların arasında
dolaştık
…………………………………………………………………
Bölgemizde karasal ve Akdeniz iklimi görülmektedir.
…………………………………………………………………
Bu, benim veya senin yapabileceğin bir iş değildi.
…………………………………………………………………
4.Tamlamada
Uyumsuzluğu:
Görülen
Tekillik
–
Çoğulluk
Türkçede sayı sıfatlarından ve belgisiz sıfatlardan sonra
gelen adlar çoğul eki almaz. Aldığından anlatım bozulur.
Birçok öğrencilerim oldu, onların
görüşüyoruz.(Yanlış)
Birçok öğrencim oldu, onların
görüşüyoruz.(Doğru)
çoğuyla
hala
çoğuyla
hala
Bunca sorunlarımın arasında bir de seninle uğraşamam.
…………………………………………………………………
Devlet pek çok sanatçılara bu ünvanı veriyor.
…………………………………………………………………
Senin bu söylediklerini birçok insanlar maalesef kabul
etmiyor.
…………………………………………………………………
NOT: Türkçede sayı sıfatları çoğullanamaz.
İki kardeşler sen gelene kadar pencerede beklediler.
(Yanlış)
İki kardeş sen gelene kadar pencerede bekledi.(Doğru)
Ama bu kuralın istisnaları vardır: üç silahşörler, kırk
haramiler,
yedi meşaleciler, beş hececiler, yedi
uyurlar….gibi.
XIII. BAĞLAÇ YANLIŞLARI
Cümle içerisinde anlam kazanan bağlaçlar kendi anlamı
dışında başka anlamda kullanılırsa anlatım bozukluğu
oluşur.
Matematiğe
doğuştan
bir
yeteneğim
olduğu
düşünülüyordu
ama
problemleri
yorumlamadan
çözüyor,
teoremleri
yorulmadan
ispat
edebiliyordum.(Yanlış)
Matematiğe
doğuştan
bir
yeteneğim
olduğu
düşünülüyordu çünkü problemleri yorumlamadan
çözüyor,
teoremleri
yorulmadan
ispat
edebiliyordum.(Doğru)
Öğretmeninin verdiği kitabı bir günde okuyup bitirdi,
ama özetini de çıkardı.
…………………………………………………………………
Belgisiz ve işaret sıfatlarını iyi öğrenmelisin.
…………………………………………………………………
Bugün uğramam gereken yedi firma var, kaldı ki çok az
zamanım var.
…………………………………………………………………
Okullarımızda
kültürel
ve
sanat
etkinlikleri
yapılmaktadır.
…………………………………………………………………
Ahmet Bey oğlunu çok seviyor fakat bir dediğini iki
etmiyordu.
Yarışmada birbirinden yakışıklı delikanlı ve kızlar vardı.
…………………………………………………………………
[27]
XIV. SÖZCÜĞÜN YAPISINDAKİ YANLIŞLIK
Kullanılan sözcüğün dil bilgisi kurallarına aykırı
türetilmesi anlatım bozukluğuna yol açar. Bu tür
sözcüklerin cümlede kullanımı, akıcılık ilkesiyle ters
düşer.
Kedim kendini okşattırmak ister, yanımdan ayrılmazdı.
(Yanlış)
Kedim kendini okşatmak ister, yanımdan ayrılmazdı.
(Doğru)
Fiyatlar, önlemlerimiz sayesinde artık kontrol altına
alınabiliniyor.
…………………………………………………………………
Söylediklerinden
dolayı
bu
adamdan
pek
hoşlaşmıyorum.
…………………………………………………………………
İstersen duvarın geri kalan kısmını da ben boyayım.
…………………………………………………………………
Mehmet Efendi on beş yıldır bakkalcılık yapıyor.
…………………………………………………………………
Çocuğu iyi bir doktora bakıtmak gerekiyor
…………………………………………………………………
Sandalyeden kalkıp koşaraktan yanıma geldi.
…………………………………………………………………
2
8
Babam marangozculuğa yıllarını vererek işin tüm
inceliklerini öğrenmişti.
…………………………………………………………………
Bu yıl her şey pahalılanmış.
…………………………………………………………………
Yiyecekleri dışarıda bırakmış, kokturmuşsun.
…………………………………………………………………
XV. EK YANLIŞLIKLARI
Bir cümlede sözcüklerden birinin yanlış veya
gereksiz bir ek alması anlatım bozukluğuna yol açar. Bu
tür cümlelerdeki anlatım bozukluğunun giderilmesi için
yanlış kullanılan ekin düzeltilmesi veya fazla olan ekin
cümleden çıkarılması gerekir.
Senin bu umursamamazlığın bizi her zaman küçük
düşürüyor. (Yanlış)
Senin bu umursamazlığın bizi her zaman küçük
düşürüyor.(Doğru)
Ormanların hızla yok olmasının sebebi bilinçsiz bir
şekilde kağıt tüketmemizdendir.(Yanlış)
Ormanların hızla yok olmasının sebebi bilinçsiz bir
şekilde kağıt tüketmemizdir.(Doğru)
Demek ki gençlikte bazı şeylerin mutlaka yaşanılınması
gerekiyormuş.
…………………………………………………………………
[28]
Lise yıllarımdaki okuduğum dünya klasiklerini yeniden
okumaya başladım.
…………………………………………………………………
Yazarlarımızın
köy
yaşantısına
ilgilenmeleri
toplumumuz açısından çok yararlıdır.
…………………………………………………………………
Genç şairlerin, şiirlerini sadece kendi yaşamlarıyla
sınırlandırma yanlışına düşmemelidir.
…………………………………………………………………
ANLATIM TÜRLERİNİN SINIFLANDIRILMASI
Her anlatım, gerçekleştiği bağlam içinde ayrı bir
bütündür ve dil bilgisi kuralları (bağlaşıklık) ve anlam
ilişkisi (bağdaşıklık) ile birbirine bağlanan cümle ve
paragraflardan oluşur.
Paragraflar, anlatımı ve anlamayı kolaylaştırır; metnin
belli bir düzen için oluşmasını, okumanın da bu düzen
içinde yapılmasını sağlar. Paragrafta kullanılan anlatım
türü, o paragrafın özellikleriyle yakından ilgilidir.

Anlatım türünün belirlenmesinde anlatımın amacı,
okurda uyandırılmak istenen etki önemli bir rol
oynar. Söz gelimi bir gazetede köşe yazısı, bilimsel
bir yazı gibi öğretici bir metin ile deneme, roman,
öykü gibi bir edebi metnin anlatım türü farklı
olacaktır.
Örneğin okurda ya da dinleyende heyecan uyandırmak
istiyorsak anlatımımızı bir olaya bağlar, onları bu olayın
içine
çekmeye
çalışır
ve
öyküleme
yaparız.
Anlattıklarımızın bir tablo gibi gözler önünde
canlanmasını istediğimizde betimleme yaparız. Bize
yabancı gelen veya anlaşılması güç durumlar hakkında
bilgi vereceksek bunları açıklama yoluna gideriz. Eğer
amacımız karşımızdakini belli bir düşünce ve davranışa
yöneltmek ise o zaman da konuyu tartışma havası içinde
ele alırız…
2 
9













Edebi bir metinde daha çok öyküleyici, betimleyici,
düşsel, mizahi, söyleşmeye bağlı gibi türler tercih
edilirken öğretici metinlerde ise daha çok açıklayıcı,
tartışmacı, öğretici, kanıtlayıcı gibi türler tercih edilir.
Yani metnin türü ile anlatım türü arasında her zaman
doğal bir bağlantı vardır.
ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM (HİKÂYE ETME)
Anlatıcının bir olayı veya birbiriyle ilişkili olayları
anlatmasıyla ortaya çıkan anlatıma “öyküleyici
anlatım” denir.
 Öyküleyici anlatım roman, hikâye, masal gibi
"edebi metinler”de ve anı, gezi yazısı, yaşam
öyküsü, mektup gibi “öğretici metinler"de
kullanılır.

Öyküleyici anlatımın kullanıldığı bütün metinlerde
gerçek ya da tasarlanmış bir olay; o olayı yaşayan
kişi veya kişilerce belli bir mekân ve zaman
diliminde gerçekleşir. Metnin yapısını oluşturan
olay, kişi, mekân ve zaman birimleri belli bir
bütünlük oluşturarak ortak bir tema çevresinde
eserin kurgusunu ve planını oluşturur.

Eylemlerin anlatımı olan öykülemede “olay, kişi,
zaman, mekân ve anlatıcı” en önemli ögelerdir.
ÖYKÜLEYİCİ ANLATIMIN ÖGELERİ
1. OLAY
En az iki kişinin veya iki kişi yerine geçen kavram veya
varlığın yakınlaşması, karşı karşıya gelmesi veya
çatışması sonucu ortaya çıkan eyleme “olay” denir.

Öykülemede olay, bir sahneden başkasına
zincirleme olarak geçer. Bir eylemin başka
eylemleri oluşturması sonucu ortaya çıkan eylem
zincirine “olay zinciri” ya da “olay örgüsü” denir.

Olay zinciri; günlük, anı, gezi yazısı, mektup gibi
kişisel yaşamı konu alan öğretici metinlerde
karşımıza çıkar.
Bu tarz yazılarda yazar yaşadıklarını, gündelik hayatta
yaşanan olayları kaleme alırken bir olay örgüsünü değil,
birbiri ardınca devam eden olay zincirini aktarır. Olay
zincirinde yazarın amacı okuyucuya estetik bir zevk
vermekten çok onu bilgilendirmektir
Anlatım türleri :
Öyküleyici anlatım
Betimleyici anlatım
Öğretici anlatım
Açıklayıcı anlatım
Kanıtlayıcı anlatım
Tartışmacı anlatım
Coşku ve heyecana bağlı anlatım
Destansı anlatım
Düşsel anlatım
Mizahi anlatım
Emredici anlatım
Söyleşmeye bağlı anlatım
Gelecekten söz eden anlatım
‘’Bizi Stockholm’de Uludağ havası gibi saydam, tertemiz
bir gökyüzü karşıladı. Vakit akşamın onu idi. Her yan
gündüz gibi aydınlık. Saat on bir oldu, sokakta gazete
okuyabiliyordunuz. Hani ‘İngiltere İmparatorluğu’nda
güneş batmaz.’ diye bir laf vardır ya, yaz aylarında
İsveç’te de güneş kolay kolay batmıyor. Ancak on ikiye
doğru hava karardı. Elektrikler yandı. Yol yorgunu
olduğum için bir banyo yapıp kendimi yatağa attım.
Günlük güneşlik şıkır şıkır güne uyandım. Saatime
baktım ki gecenin üçü. Kışın gündüzsüz geceler, yazın
gecesiz gündüzler ülkesi olan İsveç’in bu enlem şakasına
aklınız yatsa da başka türlü bir koşullanmanın ürünü
vücudunuz şaşkınlıktan bir türlü kurtulamıyor. Sabaha
kadar daha doğrusu bizim alışageldiğimiz saatin
yedisinde başlaması gereken sabaha kadar sağdan sola
dönüp duruyorsunuz. Bir geç kalmışlık kompleksinden
bilinçaltınızı kurtaramıyorsunuz.”
Düşsem Yollara Yollara” adlı gezi kitabından alınan bu
parçasında Haldun Taner, İsveç gezisinde gördüğü
[29]
Stockholm’ü anlatıyor. Taner, gördüklerini edebi bir
zevk vermekten çok olay zinciri şeklinde aktarıyor.

Olay örgüsü ise edebi metinlerde (roman, öykü,
tiyatro…) bütün ögelerin (kişi, mekân, zaman) bir tema
çevresinde bir araya gelerek düzen oluşturmasıdır.
Edebi metinlerde karşımıza çıkan olaylar, gerçeğin bire
bir aynısı değil kurmaca yani hayalidir. Gerçeğin sanata
dönüştürülmüş hâlidir. Anlatılanlar hiçbir zaman
öğretici nitelikli metinler gibi kesin yargılara ve
sonuçlara götürülmez. Temelde kurmaca metnin, öğretici
metinden farkı “neyin sunulduğu değil, nasıl
sunulduğudur.’’

Öykülemede olay örgüsü belli bir plana göre sıralanır.
Eylemlerin etki-tepki, neden-sonuç ilişkisi içinde, mantık
çerçevesine göre birbiri ardınca sıralanması söz
konusudur. Bu sıralanışta okurda merak duygusu
kamçılanır, okurun olaya ilgi duyması ve metni kolay
algılaması sağlanır.
Örnek:
“Bir yılbaşı gecesi halkevinde toplantı var. Davetliler
grup grup geliyor. Okul müdürleriyle beraber oturan
öğretmen yardımcısı Nihal, kapının her açılışında
heyecanlanıyor. Birini beklediği her hâlinden belli. Kapı
açılıyor. Nihal dönüp bakıyor, kaymakam annesiyle
geliyor. Nihal üzülüyor. Kapı bir daha açılıyor. Mal
müdürü, eşi, henüz okula yeni başlayan kızları
görünüyor. Nihal sabırsızlanıyor. Acaba nerede kaldılar?
Fakat vakit daha erken. Saat sekiz buçuk bile değil. Nihal
saatine bakmıyor ki. Hep kötü ihtimaller düşünüyor: Ya
gelmezlerse? Sakın ani bir hastaları çıkmasın? Yahut
beklenmedik bir kaza?”
3
0

Öykülerdeki her olay, gerçekte insanın tutkuları,
özlemleri, düşleri ya da istekleridir. Bu açıdan her olay
bir sorunu da beraberinde getirir. Bu sorun insanın
insanla, insanın doğayla, insanın toplumla ya da insanın
kendisiyle olan çatışmasıdır.
Metinde olay kahramanı genelde bir engelle karşılaşır ve
bu engel bir çatışmayı doğurur. Öykünün ilk satırından
son satırına kadar okurun ilgisini ayakta tutan da bu
çatışmadır. Bu ilginin oluşumunda temel unsur ise
metnin “tema”sıdır. Tema, metindeki çatışmanın yani
temel duygu ve düşüncenin en kısa ifadesidir. Tema;
bağlam, kişi, zaman, ifade ve anlatma biçimiyle
sınırlandırılarak somutlaştırılır.
Temalar, çok çeşitlidir. Aşk, ölüm, doğa, kader,
mutluluk, gençlik, hayranlık, umut, sevgi, özgürlük,
vatan, aile, yozlaşma gibi temalar tarihin ilk çağlarından
beri çeşitli eserlerde ele alınmaktadır.
[30]

Roman ve hikâyelerde iki tür olay örgüsü görülür.
Düz olay örgüsü: Olayların düz bir sıra hâlinde,
kronolojik olarak anlatıldığı olay örgüsüdür.
İlmekli olay örgüsü: Olay akışının iç içe olduğu, arada
bir geçmişe dönük olayların anlatıldığı metinlerde
görülen olay örgüsüdür
2. KİŞİ (ŞAHIS) KADROSU
Kişiler, öyküleyici anlatımda olayı yaşayanlardır. Olay
birkaç kişi arasında geçer. Bunların kimileri olay için
birinci derecede önemlidir.
Olayın kolay anlaşılabilmesi için bu kişilerin anlatıda
çok iyi tanıtılması gerekir. Olayların anlatımı sırasında
kişiler niteliklerine uygun davranırlar ve konuşurlar.
Öykü ve romandaki kişilere “öykü veya roman
kahramanları” da denir.

Yazarın, düş gücüyle tasarlayıp yarattığı kurmaca
dünyanın kişileri de kurmaca kişilerdir. Gerçek
yaşamdaki kişilerin bire bir aynısı değildir. Ancak
yazar, yarattığı bu kişilerin gerçek yaşamdaki
kişilere de benzerlik ya da uyum göstermesine
dikkat eder. Bu sayede okur, eser kişilerinin her an
karşılaşabileceği türden kişiler olduğu duygusunu
yaşar. Çünkü yaratılan bu kişilerin de bizler gibi
düşünceleri,
olaylar
karşısında
tutum
ve
davranışları vardır.
‘’’Ayakkabıcı, iskemlesine oturdu. Hasan da merakla
karşısına geçti. Şaşarak eğlenerek seyrediyordu.
Tamirci, kartona benzeyen kalın deriyi iki tarafı keskin
incecik, sapsız bıçağıyla kesti. Ağzına bir avuç çivi
doldurdu. Sonra bunları ağzından çıkarıp ayakkabıların
altına çabuk çabuk mıhladı. Deri parçalarını pis bir
suya koyup ıslattı. Mundar çanaktaki macuna
parmağını daldırıp tabanlara sürdü. Hasan bunların
hepsine dikkatle bakıyordu. Susuyor ve bakıyordu.’’
Yukarıdaki metnin kişileri Hasan ve ayakkabıcıdır.

Yazar, anlattığı olaya göre eser kahramanlarını
insan dışındaki varlıklardan da seçebilir. Yeri
geldiğinde hayvanlar, bitkiler, nesneler, olağanüstü
varlıklar de edebi bir eserin kahramanı olabilir.
Ama bu metinlerde de temel amaç insanı insana
tanıtmaktır.
‘’Tilki, yol başında durmuş etrafı gözetliyor muş.
Karşıdan yaman bir kurtla bir çoban köpeğinin güle
oynaya geldiklerini görmüş. Yanlarına gidip
dostluklarının gerekçesini sormuş. Köpek: ‘Dün bu kurt
bizim sürüye saldırdı. Birkaç koyunu boğazladı.
Arkasından koştum; ama yetişemedim. Çoban da beni
evire çevire dövdü. Ben de gidip eski düşmanımla dost
oldum... Dostluğumuzun gerekçesi çobandır.’ demiş.’’

Kurmaca bir metinde pek çok kişi olay içinde yer
alabilir. Ama olaya, kimileri doğrudan katılır ve
başından sonuna kadar bu kişiler olayı yönlendirir.
Bunlara “aslî kişiler (asıl kahraman, başkahraman)”
denir. Bunların dışında olayların akışında rol alan
ikinci dereceden kişiler vardır. Bunlara da “yardımcı
kişiler” denir
yansıyan tipler ise evrensel özellikleri temsil eden
kişilerdir.
Destan (Alp Er Tunga, Oğuz Kağan…), masal (Keloğlan,
Alaaddin, Pamuk Prenses…), Gölge Oyunu (Karagöz ve
Hacivat), halk hikâyelerindeki (Ferhat ile Şirin, Köroğlu,
Dadaloğlu…) kişiler birer tiptir.
Ana, baba yaşlandılar. Kendilerini geçindiremez
oldular. Evlerini de belediye alıp yola kattı; parası da
verilmedi. Verilse bile ev, eski bir evdi; bir yenisini alacak
kadar para getirmezdi. İster istemez oğullarının yanına
sığındılar.
Oğulları: Cemalettin Yapıman. Mühendistir. Eskiden
devlet hizmetinde idi, şimdi kendi başına çalışıyor.
Sözleşmelere girer, evler alır, satar. İşleri oldukça
geniştir, gittikçe de genişliyor.
Gelinleri: Bayan Nebahat Yapıman. Eski paşalardan
birinin torunu, bir binbaşının da kızı imiş. İki çocuk
anası, oldukça güzel, sürmeli, rimelli, boyalı, kaşları
yoluk, kumar düşkünü bir hanımdır. Kaynanası ile
kaynatasının evine gelip yerleştiklerini hiç istemez.
İhtiyarlara arka odalardan birini verdiler. Ara sıra,
hizmetçilerden biri odalarına girip:
— Bu akşam misafir var, sizin yemeğinizi buraya
getireceğiz,der.
İhtiyarlar gücenir, içlenirler.
Baba: Reşit Efendi. İskiplidir. Orada Kalemlioğulları
diye tanınmış bir ailenin çocuğudur. Konya’da bir
medresede okurken, İskipli bir tanıdığının yardımı ile
Vali Hasan Paşa’nın yanına kapılanmış, onunla
birlikte birçok yeri dolaşmış, sırasına göre paşanın
vekilharçlığını, kâtipliğini, kahyalığını yapmış, onların
yanında evlenmiş, son yıllarına kadar da paşanın
ailesinin yanından ayrılmamıştı.
(Memduh Şevket Esendal, Karısının Kocası)
3
1
Bu metinde koyu renkle belirtilenler eser kişileri, yazar
tarafından yaratılmış kurmaca kişilerdir.

Edebi (sanatsal) metinlerde kişiler gösterdikleri
özelliklere göre ikiye ayrılır: Tip ve karakter.
Tip, içinde bulunduğu belli bir sınıfın ya da düşüncenin
genel özelliklerini yansıtan, bunları abartılı olarak
kendinde toplayan kişidir. Bu yüzden tipler gündelik
yaşamda rastlanılan sıradan insanlara benzemez. Çünkü
tipler, birtakım davranış ve özellikleri abartılmış
kişilerdir. Bu kişiler aynı özelliği, değişmeden
sürdürürler.
Tipler, hangi ortamda olurlarsa olsunlar, ne yaparlarsa
yapsınlar her zaman tek bir düşüncenin sembolü
olmuştur. Sivrilen bir yönün öne çıkarılmasıyla
oluşturulmuş insan figürüdür.
“Tip”te bir insanın kendine özgü özellikleri yoktur, o
temsil ettiği sınıfın ya da tüm insanların ortak özelliğini
kişiliğinde toplamış kişidir. Örneğin köylü, memur,
eşkıya, imam ait oldukları sınıfı temsil eden tiplerken
mirasyedi, cimri, kahraman ya da korkaklığıyla esere
[31]
Tanzimat Dönemi romanlarındaki çoğu kahraman birer
tip olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin Recaizade
Mahmut Ekrem’in “Araba Sevdası”nda karşımıza çıkan
Bihruz Bey, mirasyedi bir tiptir.
Fransız edebiyatının büyük isimlerinden Moliere'in
"Cimri"sinde yer alan kahraman Harpagon ilk tip
örneklerinden biridir“
Örnek:
‘’Asaf Akçıl, gümrükte memurdu. Elli elli beş yaşlarında
tahmin edilirdi. Epey iri ve hantal bir vücudu vardı.
Oldukça garip ve gülünç bir şekilde giyinirdi. Tepesi
dımdızlak açıktı. Her gün sinekkaydı tıraş olurdu.
Yıllardan beri yenilemediği kravatı çenesinin altında bir
düğüme benzerdi. (…) Asli maaşı 35 lira idi ve dairede
yirmi üç yıl çalışmasına rağmen bilinmez neden, resmi
sebep olarak kadrosuzluktan bir türlü üst derece ve maaşa
terfi edememişti. Son terfisinin üstünden tam altı yıl
geçmişti. Asaf Akçıl, tabii şikâyetçiydi. Bu şikâyeti her
memurun yükselmeye olan hırsı yüzündendi.’’
Bu parçada Asaf Akçıl, bir tip olarak verilmiş.
Kahramanın kendine özgü, ayırıcı yanları değil; sadece
hayali gerçekleşememiş bir memur olması gibi genel
özelliği ortaya konmuş.
Karakter, başkalarından kendine özgü nitelikleriyle
ayrılan, belirginlik kazanmış huy ve davranışlara sahip
kişidir. Zamanın, çevrenin ve içinden çıktığı toplumun
izlerini taşır. Ya da onların karışımıyla meydana gelir.
Olay örgüsü boyunca yaşananlara bağlı olarak karakter
de sürekli bir değişim içindedir. Ama bu değişiklikler bir
bütünlük içinde gerçekleşir. Karakterdeki değişimler
yaşanan olaylara bağlı olarak gelişir ve inandırıcı olmak
zorundadır.
Örnek:
“Salih Ağa, köyün zengin adamlarından biridir. Ama
kılık kıyafeti itibariyle bir dilenciden hiç farkı yoktur.
Kışın en soğuk günlerinde bile onun çorap giydiğini
hatırlamıyorum. Ökçesi basık pabuçlarının içinde kara ve
çatal topuklu ayakları, ellerinden ziyade ortadadır.
Denilebilir ki kişiliğinin bütün ifadesi bu ayaklarında
toplanmıştır. Rahat mıdır? Sinirli midir? Bir arazi
meselesinde köylülerden birine bir oyun oynamak üzere
midir? Bir işte kazanmış mıdır? Kaybı mı vardır? Sizin
hakkınızda ne düşünüyor? Bunları anlamak için hemen
ayaklarına bakınız.”
Yukarıdaki parçada, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun
“Yaban” romanında önde gelen kişilerinden olan Salih
Ağa’nın karakteri çizilmiş. Salih Ağa’nın cimriliği,
ayaklarının durum ve hareketleriyle kişiliği arasındaki
bağlantı, kurnazlığı ve sinsiliği sergileniyor. Metinde
kahramanın iç dünyasına ait ayrıntılar verilerek kendine
özgü karakteri sergileniyor.

Karakterler belli bir kesimi değil yalnızca kendini
temsil eder. Eserde karakterin kişisel özellikleri daha
çok ortaya çıkar, iç dünyası, duygu, düşünce ve
hayalleri, tepkileri, bakış açısı, konuşma şekli bütün
ayrıntılarıyla verilir. Örneğin Dostoyevski’nin “Suç
ve Ceza” adlı romanında ahlaki ve psikolojik
baskılara dayanamayan başkahramanı Raskolnikov,
Gustave Flaubert’in “Madam Bovary”sinde gelişimini
izleyebildiğimiz Emma Bovary, Stendal’ın “Kırmızı
ve Siyah” adlı eserinde çıkmazlar içinde sürüklenen
Julien Sorel birer karakter olarak karşımıza
çıkarılmıştır.
3. ZAMAN
Öykülemede olaylar, belli bir zaman dilimi içinde geçer.
Bu zaman, hem başlangıcı hem de sonu olan bir
zamandır. Zincirleme olarak önce olay başlar, olayın
gelişmesi bir durumdan başka bir duruma, bir olgudan
başka bir olguya geçişle olur; sonra olay gelişir ve sona
erer.
3 
2
Örnek:
“Yeni tuttuğu hizmetçi kadına dedi ki:
— Dilin Anadoluluya benzemiyor, Rumelili misin sen?
— Serfiçe köylerindenim. Vaktiyle köyümde kendimize
ait bir konağımız vardı. Üç kuşak burada yaşar, çok iyi
anlaşırdık. Para sıkıntımız yoktu, hâli vakti yerinde bir
aileydik. Sözümüz geçer, saygı görürdük. Alnımın yazısı
imiş, her şeyimiz satmak zorunda kaldık, buralara
düştüm.
Anlaşılıyor ki sarışınmış, mavi gözlüymüş. Şimdi saçları
küçük aktar dükkânı bebeklerinin ne kıla ne de ota
benzeyen, dokunsanız hışırdayacağını sandığınız cansız,
kuru, soluk rengini almış. Gözleri eski şekerlenmiş
şuruplar kadar donuk, fersiz, katı, suyu çekilmiş…
Dibe çökmüş bir gam tortusu… Bu kadar kuru, kabuğa
benzeyen göze hiç rastlamamıştım. Belli ki bu kadın,
onun zevkini kaçıracak. İçinden:
— Bir başkasını bulunca savarım, dedi. Fakat hikâyesini
dinlediği için savamadı.”
Bu parçada yazar, hizmetçi kadının içinde bulunduğu
dramatik
noktadan
hareket
ediyor.
Kadının
yıpranmışlığını, tükenmişliğini anlatmaya başlamadan
önce “vaktiyle” sözüyle zamanda geriye gidiyor. “Şimdi”
sözüyle başlayan cümle ile anlatım zamanına geri
dönüyor.

Metinde olayların başlangıç noktası ile bitiş noktası
arasında geçen zamana “vaka (olay) zamanı” denir.
Örnek:
“Hatça Bacı’nın tarlasından yana sanırsın taban
sürmüşler. Enişteme gösterdim. ‘Burada adam ayağı
izleri de var.’ dedim. Eniştem baktı. ‘Onlar bizim
izlerimiz.’ dedi.
Sonra bir gece, benim sıramdı; ilkin aşağıdan Köse
Hüseyinlerin tarlasından yana tüfek atıldı. İki domuz
vurmuşlar. Sonra Zekeriya bir el attı. Bir daha kesildi.
Gece yarısı horozlar öttü, bizim mısırlardan bir ses
gelmeye başladı. Bağ hendeğine sinip tüfeği geze aldım.
Ses, toprağa yakın geliyordu. Porsuktur sandım. Tetiğe
dokundum. Benim ateş ettiğim bir şey yoktu. Dursun
Hacı, mısırların içinde ayakta duruyormuş. Kurşun da
taşa değmiş, sonra taştan cıvmış, Dursun Hacı’ya
değmiş. Candarmalar, kurşunun değdiği taşı bulmuşlar.”
“Dursun Hacı” öyküsünden alınan bu parçada belli bir
zaman kavramı vardır. Olayın anlatımı A'dan Z’ye
kronolojik bir çizgide ilerlemekte. Zaman dilimi gerçek
zamanla uyumludur.
Yazarın zamana bağlı kalma, gerçek zamanla paralel
gitmeye özen gösterme gibi bir zorunluluğu yoktur.
Yazar olayı zamanda atlamalar, sıçramalar yaparak da
anlatabilir; olayın sonundan, ortasından başlayıp başa
dönebilir, sonra başladığı zamanla birleştirebilir.
[32]
Anlatıcının, olay örgüsünü anlatış zamanına ise
“anlatma zamanı” denir. Yazarın, anlatıcısına
tercih ettirdiği bakış açısına göre yüklemlerde
kullanılan kipler ve zaman anlamı veren zarflar
okuyucuya anlatma zamanını gösterir.
‘’Daha az meraklı birkaç yolcu ile ben ve arkadaşım
boğazın batı tarafına, gölge bir yere doğru yürüyor ve
birer taşın üstüne oturup beklemeye ve etrafımıza
bakınmaya başlıyoruz.’’
Bu parçada, olay zamanıyla anlatma zamanı
örtüşmektedir. Anlatıcı yaşamayla anlatmayı aynı anda
gerçekleştirmektedir
‘’Daha az meraklı birkaç yolcu ile ben ve arkadaşım
boğazın batı tarafına, gölge bir yere doğru yürüdük ve
birer taşın üstüne oturup beklemeye ve etrafımıza
bakınmaya başladık.’’
Bu parçada anlatma zamanı, olay zamanından sonra
gelmektedir. Anlatıcı, olayları yaşadıktan sonra
anlatmaktadır.
4. MEKAN
Olay örgüsünün gerçekleştiği yere “mekân” denir.
Mekân, anlatılan olayların sahnesidir; bir şehir, mahalle,
sokak, ev, dağ, orman olabilir.
 Edebi metinlerde olay ne olursa olsun, kimin
başından geçerse geçsin belirli bir mekânda
gerçekleşir. Hiçbir olayın, "yer ögesi" dışında
düşünülmesi mümkün değildir. Çünkü olayla olayın
gerçekleştiği mekân arasında sıkı bir ilişki
bulunmaktadır.
 Kişiler
de
mekândan
ayrı
düşünülmez.
Kahramanların sosyal, kültürel ve ekonomik yönden
daha iyi tanınması açısından mekân önemlidir. Hatta
kişilerin psikolojik durumu ve karakteristik
özellikleriyle ilgili bilgi edinmemize yardımcı olur.
 Mekânlar açık ya da kapalı olmaları bakımından
farklılıklar gösterebilir. Olay bir oda, ev, salon vb.
yerde geçiyorsa yazar, bu mekânın belirleyici
özelliklerini,
olayın
oluşumundaki
işlevini,
kahramanların kişiliğinin oluşumundaki rolünü
vermek durumundadır.
Nevin Hanım’ı düşüne düşüne Kızılay’a doğru
yürüyorum. Daha erken olduğundan dükkânların çoğu
kapalı.
Bir pastane açıkmış, garson yerlere talaş tozu
serpiyordu. İki tane peynirli pide sardırdım.
Bakanlıklar’a doğru hem yürüyorum hem de kâğıdı
açtım pideleri yiyorum.’’
(Nazlı Eray, Bu Kentin Sokakları)
Bu öyküde mekân olarak Ankara kullanılmış. Olay
Ankara’nın Etlik semtinden başlayarak Sıhhiye’ye
oradan da Kızılay’a uzanıyor. Mekânlar gerçeğe uygun
çizilmiş.
5. ANLATICI
Olay örgüsünü anlatan kişiye “anlatıcı”denir.
Öyküleyici anlatımla oluşturulmuş edebi metinlerin
(roman, hikâye, masal, destan…) anlatıcılarıyla öğretici
metinlerin anlatıcıları, özellikleri bakımından farklıdır.

Öğretici
metinler;
ders
kitaplarından
ansiklopedilere gezi, anı, makale, fıkra, eleştiri,
sohbet, deneme, röportaj vb. biçimsel özellik
taşıyan yazılara, her çeşit gazete ve dergi yazısına
kadar çeşitlilik gösterir. Hepsinin ortak özelliği
hedef kitle olarak belirlenen okurlara "olay zinciri"
içinde bilgi aktarmaktır. Öğretici metinlerde
anlatıcı gerçek bir kişidir. Yani metnin yazarı ile
anlatıcısı aynı kişidir.

Edebi metinlerde eseri yazan da onu okuyan ya da
izleyende gerçek kişilerdir. Edebi metinleri anlatan
kişi ise soyut bir kişidir. Çünkü o, yazar
tarafından kurgulanmış, eser oluşturulurken olayı
aktarmak için canlandırılmış bir figürdür.
Anlatıcının varlığı da gerçekliği de metnin
içindedir, o metin içinde yaşar. Dış dünyada bir
gerçeklik oluşturmaz. Anlatıcı her ne kadar yazar
tarafından canlandırılmış olsa da yazar bir olayı,
düşünce ve duyguyu aktarmak için o anlatıcıya
muhtaçtır. Bu yüzden, edebi metinlerde her zaman
bir anlatıcı bulunur. Anlatılanlar, anlatıcının bakış
noktasından değerlendirilir ve okura aktarılır.
Metindeki olay örgüsü değiştikçe mekânın da değişmesi
kaçınılmazdır. Örneğin olay bir evde başlamıştır ama
gelişip boyutlanması sokakta olmuştur. İster istemez
öykünün mekân çevresi de evle sokak arasında kapalı
mekândan açık mekâna doğru genişleyecektir.

3
3


Anlatılanların okuyucunun zihninde oluşması
ayrıntıların büyük önemi vardır. Ancak verilen
ayrıntılar boşuna olmamalı, yeri geldiğinde mutlaka
kullanılmalıdır. Örneğin masada duran bir silah
anlatılmışsa o silah, olay örgüsünün uygun bir
yerinde kullanılmalıdır.
Olayın geçtiği mekân, gerçek yaşamdaki bir yerden
söz etse bile yazar, kimi zaman hayal gücüyle o
mekâna istediği şekli verebilir.
Olay kahramanlarının yaşadığı mekânın başarılı bir
biçimde anlatılması olayların nedenleri ve sonuçları
konusunda okuyucuya fikir verir.
Örnek:
‘’Ben Etlik tarafındaydım. Buralara bahar erken
geliyor. Oradan kentin ortasına doğru yürüyorum. Tek
tük otobüsler geçmeye başladı. Aslında her sabah geç
kalkarım ben. Ne güzel şeymiş erken kalkmak. Ellerim de
cebimde.
Otobüse
bindim,
Sıhhiye’de
indim.
Eskiden
Sıhhiye’deki bir devlet dairesinde çalıştıydım bir süre,
baktım bir odacı dış merdivenleri paspas yapıyor. Bu
odacı besbelli yeni. Benim tanıdıklarımdan bir değil.
Gittim yanına.
“Afedersiniz,” dedim. “Birini soracaktım sana. İkinci
katta soldaki balkonlu odada oturan bir Nevin
Hanım vardır, gelen evraka bakar, kaçta gelir acaba?”
Nevin Hanım’la iki yıl aynı odada oturduydum. Güzel
kadındı.
Odacı baktı bana.
“Nevin Hanım mı,” dedi. “Onu işten çıkardılar.”
[33]
ANLATICININ BAKIŞ AÇISI
Bakış açısı, edebi metinlerde olay örgüsünün ve bu
örgünün oluşumunda kullanılan mekân, zaman, kişi
kadrosu gibi unsurların kim tarafından görüldüğü, kime
nasıl aktarıldığı sorularına verilen yanıttır.
 Olayı anlatan veya durumu gösteren anlatıcı;
kahramanların, mekânın ve zamanın özelliklerine
göre değişebilir. Örneğin bir trafik kazasının
anlatımında olay; aracı kullanan şoför, kazayı gören
tanıklar ve olaya el koyan polisler tarafından farklı
farklı anlatılabilir. Böylece anlatıcının duruşu,
durduğu yer, olaya karşı tavrı, bakış açısını değiştirir
ve belirler. Yani olay, anlatıcıya göre değişir.
 Edebi metinlerde olaylar, durumlar belli bir bakış
açısıyla sergilenir. Anlatıcı üç temel bakış açısından
biriyle olay örgüsünü, mekânları, kişileri ve zamanı
anlatır. Bunlar :
1.İlahi (Hakim) Bakış Açısı
2.Kahraman Bakış Açısı
3. Gözlemci (Tanık) Bakış Açısı

3
4


‘’Maymuna ilk defa sinirlendim. Meğer bu hiddetim sonu
1. Hâkim (İlâhi) Bakış Açısı ve Anlatıcısı
Hâkim bakış açısıyla yazılan eserlerde anlatıcı her
şeyi bilir, her zamanda ve her yerdedir. Olaylara ve
kişilere hâkimdir, olağanüstü güce ve sezgiye
sahiptir. Olayları, bunların neden başladığını ve nasıl
gelişeceğini ve nasıl sonuçlanacağını bilir. Olay içinde
yer alan kişilerin düşüncelerini, niyetlerini sezer;
geçmişlerini bildiği gibi geleceklerini, gelecekte neler
yaşayacaklarını da bilir. Aynı anda farklı mekânlarda
gerçekleşen olayları da görür. Kahramanların
duygularını, düşüncelerini, kafalarından neler
geçirdiklerini anlar ve anlatır.
Destan, masal, halk hikâyesi, mesnevi, kimi roman ve
modern hikayeler bu bakış açısı ile anlatılır.
Örnek:
‘’Gece boyunca bir su aktı durdu düşünde. Bir iki kere
yataktan kalktı, muslukları sıkıştırdı ama ondan değildi.
Su, boyuna aktı. Odanın tavanı alçalmadı; duvarlar iki
yandan bastırmadı; yatak, altından kaymadı, biri kırmızı
bir havlu takmadı ağzına. Tersine, soluk aldı rahatça.
Nicedir alıştığı, o yüzden de bir an önce gelip gitmesini
beklemediği karabasanlardan nasıl uzak bir geceydi!
Binlerce küçük çocuğun ayak pıtırtısını, evin içinde
sevinçle oradan oraya koşuşturduğunu andıran su sesi
kesilmedi. Sabah kalktığında camdan bakmak istemedi
canı. Gecenin büyüsü hemen bozulacaktı. Dışarıda
başkentin beylik bir pazar sabahı nasıl olsa. Kurşun gök,
baca dumanlarını amansızca bastırır yaşayanların
üstüne. ‘’
(Tomris Uyar)


durduğu yerden anlatılır, diğer kahramanlar da
onun bakış açısından verilir.
Bu bakış açısının görüldüğü metinlerde kahraman
anlatıcı, diğer kahramanlardan daha öne çıkarıldığı
için
kahraman
anlatıcının
“ben”i
metnin
merkezindedir ve bu “ben”, anlatımı belirler.
Böylece kahraman anlatıcı, hem olayları yaşar hem
de değerlendirir. Bu tür metinlerde anlatıcı
kendisinin yaşadığı olayları anlatırken I. tekil ve I.
çoğul kişileri (geldim, oturdum, biliyordum,
anlaştık…) kullanır. Olayların içindeki diğer
kişilerin yaptığı eylemleri anlatırken de III. tekil
veya III. çoğul kişiyi (kayboldu, baktılar…) kullanır.
Kahraman anlatıcının bakış açısı, gerçeklik
duygusunun güçlü bir biçimde verilmesini sağlar.
O, olayların içinde olduğu için bir olayın başlangıç
noktası ile gelişmesini daha inandırıcı biçimde
aktarır. Bu da okuyucunun anlatıcıyla rahatça
özdeşim kurmasını sağlar.
2. Kahraman Bakış Açısı ve Anlatıcısı
Metindeki olayların, başkahramanlardan biri
tarafından anlatıldığı bakış açısıdır. O kahraman da
metindeki diğer kahramanlar gibi yazar tarafından
canlandırılmıştır ama diğerlerinden önemli bir
noktada ayrılır: Olaylar onun tarafından, onun
[34]
olacakmış. Odama girince onun masamın altına girmiş,
parlak, memnun bir nazarla bana baktığını gördüm. Bir
köşede duran kalın bastonumu aldım. Şiddetle vurmaya
başladım. O, korkmuyor ama sanki şaşıyordu. Öfkemi
yenemedim. Ensesinden tuttum. Hızla dışarı fırlattım.
Yere düşünce bana öyle bir bakışla baktı ki… hâlâ
unutamam.
O gece kapıyı tırmaladığını, beni çağırdığını duydum.
Ses çıkarmadım. Ertesi gün kayboldu.
Üç gün görünmedi. Dördüncü gün bir köylü:
—Su başında kayaların arasında buldum, diye onu
getirmişti. Ama nasıl, biliyor musunuz? Zayıf, hasta,
pis, hâlsiz, perişan…
Mutlaka dört gündür bir şey yememiş olacaktı. En
sevdiği fındıklardan verdim. Bakmadı bile… Gözlerini
kapadı, öğürmeye başladı. Sanılırdı ki ağlıyor…
Kızgınlığım tamamıyla geçtiği için bu kıymetli yadigâra
acımaya başlamıştım. Zorla yedirmeye, can vermeye
çalıştım.’’
(Ömer Seyfettin–Kıskançlık)
Gözlemci (Tanık) Bakış Açısı ve Anlatıcısı
 Anlatıcının; olaylar, kişiler ve mekânlar hakkında
fazla bilgisi olmadığı gibi, olup bitenleri de bir
kameraman gibi izleyerek aktarır.
 Kahramanları dikkatle izler; onların geçmişleri,
psikolojik durumları hakkında doğrudan bilgi
vermeyip yaptıklarını aktararak kahramanlarının
anlaşılmasını amaçlar.
 Tanık anlatıcının bakış açısı, bütün kahramanları
eşit uzaklıkta gösterir. Onlardan birini öne
çıkararak daha önemli olduğu izlemi yaratmaz. Bu
bakış açısında nesnel bir anlatı olduğu söylenebilir.
Örnek:
‘’Bu ütü işi belki bir saat sürdü. Hepsi bitince
ütülediklerini iki kolunun üstüne alıp odasına çıktı.
Kapıdan girdi, dolaba doğru gidecekti, orada, kanepenin
üstüne yatmış, uyuyakalmış olan kocasını gördü.
Beklemediği için irkildi, sanki odada bir yabancı erkek
görmüş gibi durdu. Sonra yaklaşıp kocasının uyuyuşuna
baktı. Gülümsedi.
“Dolabı açsam, belki uyanır.” diye söylenerek gömlekleri
piyanonun üstüne bıraktı. Ayaklarının ucuna basarak
kocasına doğru gitti.
“Ne kadar da rahatsız yatıyor!” dedi. ‘’
(Memduh Şevket Esendal–Gençlik)
İŞLEVLERİ AÇISINDAN ÖYKÜLEME
1. SANATSAL ÖYKÜLEME
Olayların ve durumların, duyguların da katılarak edebi
bir dille anlatıldığı öykülemedir. Temel amaç okuru
duygulandırmak,
ilgi
uyandırmak,
olay
içinde
yaşatmaktır. Bu nedenle de anlatım özneldir. Roman,
öykü, tiyatro, şiir, masal…gibi
düş gücüne dayalı
yazınsal türlerin temel anlatım biçimi sanatsal
öykülemedir.
3
5
Örnek:
‘’Satıcı, iskemlesine oturdu.
Hasan da merakla karşısına geçti.
Bu dört yanı duvarlı, iki kat, basık evde öyle canı
sıkılıyordu ki…
Şaşarak, eğlenerek seyrediyordu. Mukavvaya benzettiği
kalın deriyi iki tarafı keskin, incecik, sapsız bıçağıyla
kesişine, ağzına bir avuç çivi dolduruşuna, sonra bunları
birer birer, İstanbul’da gördüğü maymun gibi
avurdundan çıkarıp ayakkabıların altına çabuk çabuk
mıhlayışına, deri parçalarını, pis bir suya koyup
ıslatışına, mundar çanaktaki macuna parmağını daldırıp
tabanlarına sürüşüne, hepsine bakıyordu. Susuyor ve
bakıyordu.
Bir aralık nerede, kimlerle olduğunu keyfinden unuttu,
dalgınlığından ana diliyle sordu:
— Çiviler ağzına batmaz mı senin?
Eskici başını hayretle işinden kaldırdı. Uzun uzun
Hasan’ın yüzüne baktı:
— Türk çocuğu musun be?
— İstanbul’dan geldim.
— Ben de o taraflardan… İzmit’ten!
Eskici saç sakal dağınık, göğüs bağır açık, pantolonu
dizlerinden yamalı, dişleri eksik ve suratı sarı, sapsarıydı;
gözlerinin akına kadar sarıydı. Türkçe bildiği ve İstanbul
taraflarından geldiği için Hasan, şimdi onun sade işine
değil,
yüzüne
de
dikkatle
bakmıştı.’’
(Refik Halit Karay, Eskici)
[35]
2. AÇIKLAYICI ÖYKÜLEME
Öyküleme,
yalnızca
edebi
(yazınsal)
türlerde
kullanılmaz. Yaşam öyküsü, mektup, gezi yazısı, anı,
günlük…gibi
gerçek olaylarla ilgili metinlerde de
öyküleme kullanılır.
Bu tür öykülemede anlatmak istediklerimizi bir olay
içinde ya da bir eyleme bağlı olarak anlatırken
duygularımızı katmaz ve nesnel bir tavır takınırız. Temel
amaç, bilgi vermektir. Olayları oluş sırasına göre sanatsal
amaç gütmeden aktarırız. İşte bu tür öykülemeye
"açıklayıcı öyküleme" denir. Bu tür anlatımda dil
göndergesel işleviyle kullanılır.
Örnek:
Uzun zamandır görmüyordum Yaşar Kemal’i, geçenlerde
bir arkadaşın çalışma yerinde karşılaştık. Meğer on
günlük bir yolculuğa çıkmış. Doğduğu köy olan
Hemite’ye gitmiş önce, on iki yıl olmuş köyünü
görmeyeli ve şaşırmış kalmış… Onun bıraktığında 60
kişilik bir köymüş Hemite, şimdi nüfusu 2500’e çıkmış;
dahası eskiden damlı ev bir iki taneymiş, sazla yaprakla
örtülü imiş çoğunun üstü, şimdi ise damsız ev yokmuş
artık, ahırlar ayrılmış, yollar yapılmış kısacası başka bir
köy çıkmış karşısına Yaşar Kemal’in. Sonra kazaya,
Kadirli’ye gitmiş ki ne görsün, o Kadirli kalkmış da
yerine yepyeni bir Kadirli gelmiş, sokaklarında
pantolonla kızların dolaştığı uygar bir kent. Sıra
Adana’ya geldiğinde orayı anlatmada sözcük sıkıntısı
çekmeye başladı romancı dostumuz. E… yerinde sayacak
değil ya ülke, elbet yeni gereklere uymaya bakacak,
değişecek.
(Melih Cevdet Anday)
ÖYKÜLEYİCİ BİR METNİN KURGUSU
Genel olarak öykülemede altı temel özellik vardır:
1. Anlatım için bir tema gereklidir. En azından bir
kahraman ve onun yaptıklarıyla bağlantılı temel bir
duygu ve düşünce olmalıdır.
2. Bir durumdan başka bir duruma geçiş ya da
birbirinden farklı iki durum arasında "dönüşüm"
olmalıdır.
3. Olayların art arda gelmesi. Eğer olaylarda art arda
gelme durumu yoksa anlatımdan söz edilemez.
4. Anlatımda bir oluş olmalıdır. Yani olayların serim,
düğüm ve çözüm gibi bir sıralama izlenmesi gerekir.
5. Anlatmanın bir nedeni olmalıdır. Olaylar, bir nedensonuç ilişkisi içinde gelişmeli ve mantıksal bir yol
izlemelidir. Ancak anlatılan olaylar, gerçek yaşamda
geliştiği gibi kronolojik bir zaman sıralaması
izlemeyebilir.
6. Okurun anlatımdan çıkarabileceği bir sonuç olmalıdır.
3
6
ÖYKÜLEYİCİ
ANLATIMLA
OLUŞTURULMUŞ
EDEBİ BİR METNİN İNCELENMESİ
Olay Örgüsü:
Neden-sonuç ilişkisine göre kurgulanmış olayların bir
bütün oluşturması.
1. Serim
Kahramanın, mekânın, zamanın ve sorunun ne olduğu
belirtilir. Okuyucu meraklandırılır.
2. Düğüm
Birdenbire bir olay, sorun ya da engel başlangıçtaki
durumu sarsar ya da altüst eder. Düzenin bozulmasıyla
olaylar birbirini izler. Kahraman ya da kahramanlar
derinlemesine incelenir. Okuyucu ve kahraman ilişkisi
ortaya konulur.
3. Çözüm
Olaylar dizisine son veren ve durumu dengeleyen olay
gerçekleşir. Başlangıç durumuna dönülür ya da yeni bir
durumun başlangıcı ortaya çıkar.
Kahramanlar:
Fiziki veya ruhsal görünümleri, hareket, konuşma veya
düşünce tarzı.
Mekân:
İç mekân (oda, salon, mutfak…)
Dış mekân (sokak, mahalle, köy, şehir…)
Zaman:
Geçmiş, gelecek ya da şimdiki zaman. Gece veya
gündüz…gibi.
Anlatıcının Bakış Açısı:
Hâkim (ilâhi) bakış açısı, kahraman bakış açısı, gözlemci
bakış açısı.
Tema:
Açıkça ya da ima edilerek belirtilir.
Anlatıcının İfade Tarzı:
Üslubu, seçtiği anlatma yöntemleri…gibi.
[36]
AD (İSİM)
Canlı, cansız bütün varlıkları ve kavramları karşılayan,
onları ifade etmemizi sağlayan kelimelerdir.
VARLIKLARA VERİLİŞLERİNE GÖRE ADLAR
Adlar, tek bir varlığa ya da bir türe gönderme yapabilir.
Bu açıdan adları iki grupta inceleriz: tür adı, özel ad.
1. TÜR ADI
Aynı türden varlıkları gösteren sözcüklerin ortak ismidir.
Bulut olmayınca yıldızlar daha net görünüyor.
Gelin, bir kelebek gibi süzülüyordu.
Karpuza en yakışan yiyecek peynirdir.
2. ÖZEL AD
Başka benzeri olmayan,
nitelikler taşıyan adlardır.
verildikleri
varlığa
özgü
Örneğin “insan” benzer özellikleri bulunan bir canlı
grubunun cins ismiyken bu grubun bir üyesi olan “Elif”
benzerleri içinde tamamen kendine has özellikleri olan
bir varlığın özel adıdır. Elbette bu isimde olan pek çok
insan olabilir ancak Elif’in kendine has özellikleri onu
benzerlerinden ayırmaktadır.
Başlıca özel isim grupları şunlardır:
Kişi adları: Atatürk, Köroğlu, Aslı, Doruk…
Hayvan adları: Karabaş, Tekir, Pamuk, Sarıkız…
Dil, din, mezhep, tarikat adları: Türkçe, Müslümanlık,
Hanefilik, Mevlevilik…
Ulus adları: Türkler, Araplar, Pakistanlılar…
Kitap, dergi, gazete adları: Atasözleri ve Deyimler
Sözlüğü, Türk Dili dergisi , Cumhuriyet gazetesi…
Cadde, sokak, apartman adları: Atatürk Bulvarı, Koza
Sokak, Nilay Apartmanı…
Kurum, dernek, okul vb. adları: Türk Dil Kurumu,
Kızılay, Tıp Fakültesi…
Kanun, tüzük, yönetmelik, yönerge, genelge adları:
Medeni Kanun, Telif Hakkı Yayın ve Satış Yönetmeliği…
Yapı, anıt, taşıt adları: Beylerbeyi Sarayı, Bilge Kağan
Anıtı, Savarona Yatı…
Millî ve dinî bayram adları: 29 Ekim Cumhuriyet
Bayramı, Ramazan Bayramı, Anneler Günü…
Tarihi olay, çağ, dönem adları: Kurtuluş Savaşı, Orta
Çağ, Cumhuriyet Dönemi…
Gezegen, kıta, ülke, bölge, şehir, ova, dağ, deniz, göl,
nehir adları: Mars, Avrupa, Anadolu, Türkiye, Ankara,
Çukurova, Ağrı Dağı, Karadeniz, Van Gölü, Kızılırmak…
Gök cisimlerinin adları: Dünya, Güneş, Ay, Uranüs…
ÖZEL ADLARIN YAZIMI
1.Cümlenin neresinde kullanılırsa kullanılsın büyük
harfle başlar.
Amcam, köpeği Karabaş için bir kulübe yaptı.
Sezgin, olanca gücüyle sınavlara hazırlanıyor.
Okulca Ankara Kalesi'ne gezmeye gideceğiz.
2.Özel adların sonlarındaki sert ünsüzler, ünlüyle
başlayan ek aldığında yumuşama yazıda gösterilmez.
Eğer Zonguldak’a giderseniz Ereğli’yi de görün.
Zeynep’in bazı eşyaları bende kalmış.
Tatilde Edremit'e gelirseniz bize de uğrayın.(Okuyuşta
da yumuşama olmaz.)
3.Özel adlara gelen çekim ekleri kesme işaretiyle ayrılır
ancak yapım ekleri ayrılmaz.
Ankara’ya gelirken Eskişehir’den de geçtik.
Avrupalıların Doğu’ya bakışı son yıllarda değişti.
Türkçe zengin bir dildir.
Asyalı insanlar ilgi çekici oluyor.
Aile, çevre
Ayşeler, öğleden sonra bize gelecek.
Ablamlar, Eskişehir’e taşındı.
Benzerleri
Umutsuzluğa kapılmayın, bu vatan daha nice Atatürkler
yetiştirir.
Bu topraklar Karacaoğlanların, Yunusların yeridir.
Abartma
Kütüphanemde dünyalar kadar kitap vardı.
Genelleme
Sabahları bu yolda koşarım.
Saygı
Kendileri henüz gelmedi efendim.
VARLIKLARIN OLUŞLARINA GÖRE ADLAR
1.Somut Ad: Beş duyudan biri veya birkaçı ile kavranan,
algılanan varlıklara verilen addır: insan, bulut, yağmur,
kedi, iğne, kayık, dağ, çiçek, ışık, okul, tarla, araba,
nehir… gibi.
2.Soyut Ad :Beş duyu organıyla algılanamayan, varlığı
düşünce yoluyla kabul edilen adlardır: insanlık, töre,
hak, erdem, sevgi, tutku, öfke, iyimserlik, inat,
güzellik…gibi.

Çoğullama
Kitaplar, ağaçlar, arabalar…
Aşağı yukarı
Ahmet, on yaşlarında bir çocuk.
4.Kurum, kuruluş, kurul ve iş yeri adlarına gelen ekler
kesme işaretiyle ayrılmaz.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşler başladı.
Türk Dil Kurumuna gerekli başvurular yapıldı.
3
7
Çoğul eki almış sözcükler çeşitli anlamlara gelen adlar
kurarlar:
Küçümseme
Hanımefendiler, nihayet uyanabilmişler.
Aynı gruptan varlıklar
Sürüngenler (yılan, kertenkele, timsah…)
Baklagiller (nohut, fasulye, mercimek…)
Sayı basamakları
Onlar basamağı, yüzler basamağı
VARLIKLARIN SAYILARINA GÖRE ADLAR
Kurum ve kişilerin topluluğu
Yüksek Okullar Gen. Müd., Memurlar Kooperatifi…
1.TEKİL AD: Çoğul eki (-lar) almadan bir varlığı
karşılayan adlardır: ev, genç, çocuk, gözlük, güneş…gibi.
On yıllık zaman dilimi
Hâlâ 1980’lerin müziğini dinliyorum.
Düşmüş olan tamlayanın çokluğunu gösterme
Sahip oldukları bir tek inekleri kalmıştı.
Çocuklar, parkta babalarını bekliyordu.
Türkçede bütün adlar, çoğul eki (-lar) almadığı ya da
topluluk adı olmadığı takdirde tekildir. Ancak tür
adları bağlam içinde genelleme yoluyla çoğul bir
anlam da taşıyabilir:
Masadaki kitabı sana getirdim. (bir kitap)
Kitap insan için en iyi dosttur. (tüm kitaplar)
2. ÇOĞUL AD: Aynı türden birden çok varlığı
karşılayan adlardır. Çoğul adlar, tekil ada getirilen (-lar/ler) ekiyle oluşturulur: evler, sandıklar, gönüller,
sevgiler, güzeller, çocuklar…gibi.
3. TOPLULUK ADI
Birçok tekilden oluşmakla birlikte bütünlük gösteren bir
topluluğa verilen addır. Topluluk adlarında biçimce
tekillik, anlamca çoğulluk söz konusudur: millet, ordu,
kafile, halk, demet, orman, sürü, ulus, kurul,
kurultay…gibi.
 Aynı türden birden çok topluluk anlatılmak istenirse
topluluk adına çoğul eki getirilir.
Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!
Çobanlar sürülerini yaylalara çıkardı.
[37]

Aşağıdaki cümlelerde
inceleyiniz.
Bazı topluluk adları mecaz-ı mürsel (ad aktarması)
yoluyla “yapı ya da yapının bir bölümü” anlamında
tekil ad olarak da kullanılır. Bu türden adların tekil
ad mı, topluluk adı mı olduğu bağlamdan anlaşılır:

kaza:
Okul yazın onarılacak. (tekil ad)
Okul geziye gitmiş. (topluluk adı)
gözümün:
YAPILARINA GÖRE ADLAR
1.BASİT ADLAR
Kök halinde bulunan ya da sadece çekim eki almış
kelimelerdir.
önünden:


İlgi hâli: -im; -ın, -in, -un, -ün (ev-in, okul-un)

Eşitlik hâli: -ca, -ce(çocuk-ça, sen-ce, akıllı-ca,okul-ca)

Çokluk Eki: –lar, –ler
3
8 

Elbiselerini masanın üstüne atıvermişti.
masanın:
üstüne:
2. TÜREMİŞ AD
Yapım eki almış adlardır.
Türkçede ad türetmede iki çeşit yapım eki
kullanılmaktadır. Addan ad türeten ve eylemden ad
türeten yapım ekleri.
(ev-ler, okul-lar)
Vasıta Eki: ("ile" edatının kelimeye birleşik yazılan
şeklidir. )
–la, –le
(trenle, vapurla, seninle, sevgiyle, hızla)
İyelik Ekleri (Aitlik bildirir.)
Addan ad türeten yapım eklerinden bazıları :
-an/-en:
Köken bakımından sözcükleri inceliyoruz.
-ca/-ce:
Türkçe dersinde yapı bilgisini işleyeceğiz.
-daş/-deş: Vatandaş sorunlarına çözüm bekliyor.
-lık/-lik: Kışın başlık giymeden dışarıya çıkmam.
-ıncı/-inci: Sınavda birinci olmak için çok çalıştım.
-sal/-sel: Kumsalda toplanıp güneşin batışını izledik.
-t:
Yaşıtlarından farklı davranıyordu bu çocuk.
-ar/-er:
Herkese beşer ceviz düştü.
Tekil
1. kişi: -ım, -im, -um, -üm (ev-im, okul-um)
2. kişi: -n, -ın, -in, -un, -ün (ev-in, okul-un)
3. kişi: -ı, -i, -u, -ü
(ev-i, okul-u)
Çoğul
1. kişi: -mız, -miz, -muz, -müz (ev-imiz, okul-umuz)
2. kişi: -nız, -niz, -nuz, -nüz
(ev-iniz, okul-unuz)
3. kişi: -ları, -leri
(ev-leri, okul-ları)
Eylemden ad türeten yapım eklerinden bazıları :
-a/-e:
Doğa kendini yenilemenin bir yolunu
bulur.
-acak/-ecek: Aracın sileceklerini kim ters çevirdi?
-gı/-gi:
Meydanda büyük bir coşku vardı.
-ın/-in:
Basın son olayları taraflı bir biçimde
aktardı.
-m:
Çiftçiler bol verim aldı pamuktan bu yıl.
-mık/-mik: Eline kıymık batınca bağırıverdi.
-sak/-sek:
Tuksaklar mahkeme gününü bekliyor.
-tı/-ti:
İçimde bir ürperti hissettim.
-mak/-mek: Soru sormak için gittim.
-ış/-iş:
Görüşünü rahatça ifade etti.
Kitaplarımı çantaya yerleştirdim.
Kitap - larımı
İsim çoğul iyelik hal eki
kökü
eki
eki
Çanta
İsim
kökü
göre
elbiselerini:
Hâl (Durum) Ekleri
Belirtme hâli: -ı, -i, -u, -ü (ev-i, okul-u)
Yönelme hâli: -a, -e
(ev-e, okul-a)
Bulunma hâli: -da, -de
(ev-de, okul-da
Ayrılma hâli: -dan, -den (ev-den, okul-dan)
(Yalın hal eksizdir; ev, okul…gibi)

yapısına
Kaza gözümün önünden gitmiyor.
Sınıfta kim var? (tekil ad)
Bu sınıf çok başarılı. (topluluk adı)
Ada Gelen Çekim Ekleri
isimleri
- y- a
kayn. hal eki
harfi
[38]

Yansıma sözcükler;
doğadaki
sesleri
oluşturulmuştur.
ADLARDA KÜÇÜLTME
dildeki sesleri kullanarak
taklit
etmek
amacıyla
Bir varlığın küçük olduğunu anlatmak için o varlığı
karşılayan adın sonuna küçültme eklerinden (-cik,-cek,ceğiz..) biri getirilerek yapılır.‘’tepecik, derecik, adacık,
yavrucuk, kuzucuk, bebe(k)cik, büyü(k)cek, kedicik,
yavrucağız…gibi.’’
NOT: Yansıma kökler, ad soylu sözcükler olduğu için
“ad
kökü”
olarak
kabul
edilir.
“vız”
(vızıltı)
yansıma
kök
(ad
kökü)
“cız”
yansıma
(ad
(cızırtı)
kök
kökü)
Bazen, eklendiği sözcüğe sevgi, acıma, küçümseme,
alay gibi anlamlar katar.
Dedeciğim, seni çok özledim! (…..……….
Adamcağız kaç gündür açmış. (….………
İnsancıklar,
Siz benden nefret ediyorsunuz
ben sizden.. (…..……… Anlamı)
Aşağıdaki sözcükleri yapısına göre inceleyiniz:
gözlükçü:
Türkçenin:
giyim:

silginiz:
bencillik:
Küçültme eklerini alan kimi sözcükler somut
varlıklara kalıcı ad olur. Bu durumda küçültme
anlamlarından sıyrılırlar.
maymuncuk (anahtar türü)
gelincik
(hayvan, çiçek)
bademcik
(organ)
elmacık
(kemik)
tatarcık
(küçük bir sinek)
arpacık
(gözde çıkan hastalık)
dondurma:
anlayışınız:
örtüsü:
3
9
Anlamı)
Anlamı)
AD TAMLAMASI (İSİM TAMLAMASI)
yüzücü:
En az iki adın değişik ilgilerle birbirini tamamlayarak
oluşturduğu söz gruplarıdır.
3. BİRLEŞİK AD
İki ya da daha çok adın birleşerek kalıplaşmasıyla
oluşur, tek bir ad gibi kullanılır.
Basımevi,
aşçıbaşı,
cumartesi,
gecekondu,
günebakan,
sütlaç, hanımeli…
Yağmurdan sonra evin çatısı akmaya başladı.
Bu cümlede “ev” ve “çatı” adları, aitlik ilgisiyle anlamca
birbirini tamamlayarak bir söz grubu oluşturmuştur.
Birleşik adların kalıplaşması
Sıfatla bir adın birleşmesiyle: Akdeniz, Güzelyalı,
Yenimahalle, karadut…
Belirtisiz ad tamlaması biçiminde: devetabanı,
yavruağzı, fildişi, akşamüstü
Çekimli iki eylemin birleşmesiyle: biçerdöver,
kaptıkaçtı…
Bir adla çekimli eylemin birleşmesiyle: gecekondu,
külbastı, hünkârbeğendi…
İyelik eki almış bir adla bir sıfatın birleşmesiyle:
Karnıyarık…
Yalın durumundaki iki ismin birleşmesiyle:
güneybatı,
beyefendi, Beşiktaş…
Unvan gruplarının kaynaşmasıyla: Necatibey
(Caddesi),
Bayrampaşa…
Bir adla bir sıfat-fiilin kalıplaşmasıyla: ağaçkakan,
güngörmüş, cankurtaran…
Yansımaların birleşmesiyle: çıtçıt, gırgır, hırgür…
Ses düşmesi yoluyla: cumartesi (cuma ertesi),
kaynana(kayın ana)…
Ad tamlamalarında birinci sözcüğe “tamlayan”, ikinci
sözcüğe ‘’ tamlanan” denir.
evin
çatısı
tamlayan tamlanan
Tamlayanın aldığı ek, “tamlayan eki”, tamlananın aldığı
ek ise “tamlanan eki”dir.
Tamlayan Eki: Eklendiği adla (tamlayan) başka bir ad
(tamlanan) arasında ilgi kuran eklerdir. “-ın, -in, -un, -ün,
(-nın, -nin, -nun, -nün)” ekleri tamlayan ekleridir.
Tamlanan Eki: Eklendiği ismin (tamlananın) tamlayanda
bildirilen bir kişiye ya da varlığa ait olduğunu gösteren
eklerdir. “-ı, -i, -u, -ü, (-sı, -si, -su, -sü)” ekleri tamlanan
ekleridir.
ev – in
çatı – sı
tamlayan
tamlanan
eki
eki
Bu örnekte, tamlayan eki “ev” sözcüğünün “çatı”
sözcüğüyle ilgili olduğunu; tamlanan eki de “çatı”nın eve
ait olduğunu bildirmektedir.
[39]
Ad tamlamaları, oluşturulma biçimlerine göre dört
grupta incelenir:
1.Belirtili Ad Tamlaması
2.Belirtisiz Ad Tamlaması
3.Zincirleme Ad Tamlaması
4.Takısız Ad Tamlaması
3. ZİNCİRLEME AD TAMLAMASI
1. BELİRTİLİ AD TAMLAMASI
Tamlayanın ve tamlananın tamlama ekleri aldığı ad
tamlamalarıdır. Bu tür tamlamalarda belirgin bir aitlik
ilgisi vardır, tamlananın tamlayana ait olduğu belirtilir.
Bu cümlede “okul”, “müdür” ve “oda” adları arasında
aitlik ilgisi kurularak zincirleme ad tamlaması
oluşturulmuştur.
Okulun müdürüne, başarılarından dolayı ödül verildi.
Aşağıdaki cümlelerde zincirleme ad tamlamalarını
bularak altlarını çiziniz.
Bu cümlede, “okul” ve “müdür” sözcükleri arasında,
tamlayan ve tamlanan ekleri kullanılarak (okul-un
müdür-ü) aitlik ilgisi kurulmuştur. Bu şekilde kurulan
tamlamalara belirtili ad tamlaması denir.
Aşağıdaki cümlelerde, belirtili ad tamlamalarını bulup
altlarını çiziniz.
Arabanın kapısı açık kalınca alarm çaldı.
Çocukken yağmurun sesini dinlerdim bazı geceler.
Kasabanın sokakları bu yaz asfaltlanacakmış.
Gelişmiş toplumlar sanatın değerini iyi bilir.
Daha yolculuğun başında annesini özlediğini söyledi.
4
0
En az üç adın tamlayan ve tamlanan ekleriyle birbirine
bağlanmasıyla oluşan söz grubudur.
Birkaç veli, okul müdürünün odasında oturuyordu.
Bahçedeki ceviz ağacının dalları yola sarkıyordu.
Bir süre sonra deniz kenarının sessizliği kapladı ortalığı.
Şehrin ulaşım sorunu yapılacak çalışmalarla giderilecek.
Bir yapıtın etkileyiciliği sanatçının yorum gücüne
bağlıdır.
Kır çiçeklerinin kokusuna bayılıyorum.
Pirinç pilavının tuzu biraz fazla olmuş.
Onunla İngiliz elçiliğinin kapısının önünde buluştuk.
Zincirleme ad tamlamalarına örnekler yazınız.
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
Belirtili ad tamlamalarına örnekler yazınız.
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
4. TAKISIZ AD TAMLAMASI
Tamlayan ve tamlananın ek almadığı ad tamlamalarıdır.
Bu tür tamlamalar; ya tamlananın “ne(y)den
yapıldığını” (hammaddesini) ya da tamlananın “neye
benzediğini” belirtir.
2. BELİRTİSİZ AD TAMLAMASI
Tamlayanı ek almayıp sadece tamlananın iyelik eki
aldığı tamlamalardır.
Amcam, yakında okul müdürü olacakmış.
Bu cümlede “okul” ve “müdür” sözcükleri arasında
sadece tamlanan ekiyle (okul müdür-ü) ilgi kurulmuştur.
Bu şekilde kurulan tamlamalara belirtisiz ad tamlaması
denir.
Aşağıdaki cümlelerde belirtisiz ad tamlamalarını bulup
altını çiziniz.
Takısız ad tamlamaları ek almadığından, biçim olarak
sıfat tamlamasına benzer.Takısız ad tamlamalarını sıfat
tamlamalarıyla karıştırmamak için yukarıdaki ilgiler göz
önünde bulundurulmalıdır.
Tamlananın neyden yapıldığını bildirir: cam kavanoz
taş köprü, altın bilezik, plastik kova
Bu örneklerde, “kavanoz”un “cam”dan, “köprü”nün
“taş”tan, “bilezik”in altından, “kova”nın plastikten
yapıldığı belirtiliyor.
Tamlananın neye benzediğini bildirir: aslan çocuk,
zeytin gözler, ipek saçlar, taş kalp
Bu örneklerde, “çocuk” “aslan”a, “gözler” “zeytin”e,
“saçlar” “ipek”e, “kalp” “taş”a benzetilmiştir.
Bahçedeki elma ağacı geçen ay kurudu.
Çocuğa okul çantası almak için dışarı çıktık.
Şair, yaşama sevincini dile getirmiş bu dizelerde.
Yöre halkı için en önemli geçim kaynağı arıcılıktı.
Resim sergileri önemli bir sanat etkinliğidir.
Aşağıdaki cümlelerde takısız ad tamlamalarını bularak
altlarını çiziniz.
Bütün mücevherlerini çelik kasada saklıyor.
Gıda maddelerini naylon torbalara koymak zararlı.
Bir tana kağıt mendil alabilir miyim?
Gösterinin sonunda adam; ‘’pamuk eller cebe’’, diye
bağırdı.
Belirtisiz ad tamlamalarına örnekler yazınız.
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
[40]

Badem gözlüm beni unutma.
Takısız ad tamlamalarına örnekler yazınız.
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
…………………………………………………………………
Çocuğun büyük hayalleri vardı.
Bu cümlede, “çocuğun
tamlanan (hayalleri) bir
nitelenmiştir.
AD TAMLAMALARININ ÖZELLİKLERİ

Ad tamlamalarında
değiştirebilir:
tamlayanla
tamlanan
yer
Bu dizede, “atın yeleleri” ad tamlamasında, tamlanan
(yeleleri) tamlayandan (atın) önce gelmiştir.
Aşağıdaki cümlelerde tamlayanıyla tamlananı yer
değiştirmiş ad tamlamalarına yer verilmiştir. Bulunuz.
güneşin.
Ad tamlamalarında, bir tamlayan birden fazla
tamlanana bağlanabildiği gibi, bir tamlanan da
birden fazla tamlayana bağlanabilir:
Bu cümlede, “çocuğun hayalleri” tamlamasında,
tamlayan (çocuk) bir sıfat (küçük) tarafından; tamlanan
(hayalleri) yine bir sıfat (büyük) tarafından nitelenmiştir.
Ad tamlamaları bir sıfat tarafından nitelenebilir
veya belirtilebilir:
Bu cümlede “büyük” olan “yolcu gemisi”dir. Yani sıfat
(büyük), isim tamlamasını (yolcu gemisi) nitelemiştir.
Bu macera romanı benim çok hoşuma gitti.
Bu cümlelerin birincisinde “tepelerin” tamlayanı
“rüzgârı” ve “fırtınası” tamlananlarına bağlanırken;
ikinci cümlede “öğretmenlerin” ve “öğrencilerin”
tamlayanları “coşkusu” tamlananını ortak kullanmıştır.

Küçük çocuğun büyük hayalleri vardı.
Büyük yolcu gemisi limandan ağır ağır ayrıldı.
Bu tepelerin rüzgârı, fırtınası hiç dinmezdi.
Velilerin ve öğrencilerin coşkusu görülmeye değerdi.
4
1
Bu cümlede, “çocuğun hayalleri” tamlamasında,
tamlayan (çocuk) bir sıfat (küçük) tarafından
nitelenmiştir.

Bekçisiyiz sonsuza dek bu vatanın.
(………………………………………………)

hayalleri” tamlamasında,
sıfat (büyük) tarafından
Küçük çocuğun hayalleri vardı.
Savruluyordu yeleleri rüzgârda bu güzel atın.
Sıcaklığı
ortalığı
yakmaya
başlamıştı
(………………………………………………)
Ad tamlamalarında tamlayan veya tamlanan, ya
da her ikisi bir sıfat tarafından nitelenebilir:
Ad tamlamalarında tamlayanla tamlananın arasına
değişik türde sözcükler girebilir:
Bu cümlede “bu” sözüyle “macera romanı” işaret
edilmektedir. Yani sıfat (bu), isim tamlamasının
tamamını (macera romanı) belirtmektedir.

Ad
tamlamaları
kullanılabilir:
sıfat
ve
zarf
görevinde
Öğretmenimiz bize el yazması eserler tanıttı.
Bu cümlede “el yazması” ad tamlaması, “eserler”
sözcüğünü nitelediğinden, sıfat görevinde kullanılmıştır.
Uzun süre köyün çıplak tepelerini seyretti.
Bu cümlede, “köyün tepeleri” tamlamasında, tamlayanla
(köyün) tamlananın (tepeleri) arasına sıfat (çıplak)
girmiştir.
Sarıyer, İstanbul’un en güzel ilçelerinden biridir.
Bu cümlede, “İstanbul’un ilçeleri” tamlamasında,
tamlayanla (İstanbul’un) tamlananın (ilçeleri) arasına
hem zarf (en) hem de sıfat (güzel) girmiştir.
Okul gezisine Ali’nin de kardeşi katıldı.
Bu cümlede, “Ali’nin kardeşi” tamlamasında, tamlayanla
(Ali’nin) tamlanan (kardeşi) arasına bağlaç (de) girmiştir.
Çocuğun gül kurusu ceketi vardı.
Bu cümlede, ad tamlaması (gül kurusu), ceket adını
nitelediğinden, sıfat görevinde kullanılmıştır.
İzmir’de bir yaz akşamı vedalaştık kardeşimle.
Bu cümlede, ad tamlaması (yaz akşamı) “vedalaştık”
eyleminin zamanını bildirdiğinden, zarf görevinde
kullanılmıştır.

Zamirlerle de tamlama kurulur:
Dün onun (Ali’nin) kitabı bizde kalmış.
Bu cümledeki “onun” zamiri, “Ali’nin kitabı” isim
tamlamasındaki tamlayanın (Ali) yerine geçmiştir.
[41]
Aşağıdaki
cümlelerde
zamirlerle
tamlamalarını bulup altlarını çiziniz.
kurulan
ad
BETİMLEYİCİ ANLATIM
(TASVİR ETME)
Bir insanın, nesnenin, yerin görünüşünü, kişide
uyandırdığı izlenimleri anlatmayı ve kişinin zihninde
canlandırmayı amaçlayan anlatıma “betimleyici anlatım”
denir.
Herkesin düşüncesi aynı olmaz.
Doktorlar, buranın havasını tavsiye ettiler.
Yolcuların biri, cüzdanını çaldırdığını söyledi.
Sınavdaki soruların birçoğu kolaydı.
Çocuğun nesi kaybolmuş?

Betimleme, gözlem sonucu elde ettiklerimizden
yola çıkarak sözcüklerle bir çeşit resim yapma
sanatıdır.

Betimleme beraberinde güçlü bir "gözlem"i
gerektirmektedir. Başarılı bir betimleme iyi ve
dikkatli bir gözlem sonucu gerçekleşir.

Gözlem yaparken yararlandığımız araçların
başında duyu organlarımız gelmektedir. Beş duyu
organımız, nesnelerin belirleyici özelliklerini
seçebilmemizi sağlamaktadır.
Not: Kişi zamirleri tamlayan olursa, tamlanan (iyelik)
ekleri her kişiye göre değişiklik gösterir.
ben – im
sen – in
o – nun
biz – im
siz – in
onlar – ın
araba – m
araba – n
araba – sı
araba – mız
araba – nız
araba – ları
Ayrıca tamlayan ekinin de “ben” ve “biz” zamirlerinde
“-im “olduğu görülmektedir.

Örnek:
‘’Yolun iki tarafında evvela otomobil tamir atölyeleri,
basık, salaş kahvehaneler vardı. Sonra sağ tarafta, tepeye
doğru tırmanan evler, solda, biraz çukurda, yapraklarını
(senin dökmüş ağaçlarıyla bahçeler başladı.’’
Ad tamlamalarında bazı durumlarda tamlayan ya da
tamlanan düşebilir:
Resimlerini gördüm ve çok
resimlerini) -tamlayan düşmüş-
beğendim.
Örnek:
Karşı binadaki daire bizimdi. (bizim dairemizdi) - ‘’Penguenler, uçamayan, dimdik durabilen, perde ayaklı
tamlanan düşmüş-
4
2

deniz kuşlarıdır. Tüyleri kuş tüylerine hiç benzemez.
Sırtları siyah veya gri, karın kısımları beyaz ince pulsu
Not: Tamlayanı veya tamlananı düşmüş kullanımlar, ad
tüylerle örtülüdür. Türler birbirinden, başlarındaki renkli
tamlaması sayılmaz. Bu tip sorularda “tamlayanı veya
tüyleriyle ayrılır. Kuyrukları kısa ve ayakları vücutlarının
tamlananı düşmüş” ifadesi mutlaka bulunur.
gerisinde
olduğundan rahatlıkla
dimdik
ayakta
Ad tamlamalarında bazen “-den” eki, tamlayan ekinin durabilirler.’’
yerine kullanılabilir:
Örnek:
Yaralılardan bazıları hastaneye götürüldü. (yaralıların ‘’İki küçük kız dar bir sokakta buluşmuşlardı. Kızlardan
biri çok küçüktü, diğeri ise azıcık ondan büyükçe. Anneleri
bazıları)
Çocuklardan birkaçı geç gelmiş. (çocukların birkaçı)
her ikisine de yeni elbiseler giydirmişti. Küçük olan mavi
bir elbise giyiyordu, öbürü ise sarı basmadan bir elbise.
Her ikisinin de başında kırmızı eşarp vardı.’’
Örnek:
Sanki bir ekin denizindeyim. Düzlükte güneşin bir parçası
görünüyor; köz gibi, kıpkırmızı. Yer yarılmış da sanki
içinden çıkıyormuş gibi... İnceden inceye esen seher yeli
yüzümü okşuyor; burnuma taze ot kokuları geliyor.
Buğdaylar hışırtılarla dalgalanıyor. Burada dağ taş, yer
gök buğdaya kesmiş. İnsan kendini buğday denizinde
kalmış sanıyor.

[42]
Yazar, gerçek yaşamdan aldıklarını aktarırken
yalnız gördüklerini değil, aynı zamanda kendinde
bıraktığı izlenimleri, duygu ve heyecanları da
yansıtır. Bu da anlatıma canlılık katar. Okuyucu, bu
kurmaca dünyayı zihninde canlandırdığı, üzerinde
hayal kurduğu ve onunla özdeşleştiği ölçüde
benimser.


Örnek:
‘’Toros dağlarının etekleri ta Akdeniz’ den başlar.
Betimleme, tek başına kullanılan bir yazı türü
değildir. Daha çok “roman, öykü, gezi, anı, portre,
resim” gibi okuyucu üzerinde yaratmak istediğimiz
etkiye göre farklı türlerde ve farklı anlatım
yöntemleriyle bir arada kullanılan bir anlatım
biçimidir. Ancak kimi anlatımlarda betimleyici
anlatımın yeri oldukça sınırlıdır. Örneğin bir gazete
makalesinde ya da bir fıkrada, bir deneme veya
eleştiride betimleyici anlatımın yeri sınırlıdır. Buna
karşın görsel sanatların hemen hepsinde özellikle
resim sanatında, roman, öykü, gezi türlerinde
betimleyici anlatım daha çok kullanılır. Yer
betimlemeleri, insan betimlemeleri, duygu ve
düşünce (tahlil) betimlemeleri roman ve öykülerde
çokça kullanılır.
Kıyıları döven ak köpüklerden sonra doruklara doğru
yavaş yavaş yükselir. Akdeniz’in üstünde daima, top top
ak bulutlar salınır. Kıyılar dümdüz, cilalanmış gibi düz
killi topraklardır. Killi toprak et gibidir. Bu kıyılar
saatlerce içe kadar deniz kokar, tuz kokar. Tuz keskindir.
Düz, killi, sürülmüş topraklardan sonra Çukurova’nın
bükleri başlar. Örülmüşçesine sık çalılar, kamışlar,
böğürtlenler, yaban asmaları, sazlarla kaplı, koyu yeşil,
ucu bucağı belirsiz alanlardır bunlar. Karanlık bir
ormandan daha yabani, daha karanlık.’’
Yaşar Kemal’in “İnce Memed” adlı eserinden alınan bu
parçada Toroslar’ın, sanatsal bir anlatımla “izlenimsel
betimlemesi” yapılmıştır.
Edebi metinlerde öyküleyici anlatımla betimleyici
anlatım iç içedir. Neden-sonuç ilişkisi içinde yer alan
ve olay örgüsüne sahip olan öyküleyici anlatımda
olayların okuyucunun zihninde canlanabilmesi için
mekânın, kişilerin betimlenmesi gerekmektedir. Bu
da betimlemenin, öyküleyici anlatımın önemli bir
ögesi olduğu gerçeğini göstermektedir.
Örnek:
Örnek:
Uzun süren kış ayları bitti. Köyün üzerini örten kara
bulutlar gitmiş, yerini masmavi gökyüzüne bırakmıştı.
Yılan gibi kıvrıla kıvrıla akan derenin suları coşmuş,
coşku türküleri söyleyerek akıp gidiyordu... Vadi
rengârenk tomurcuk ve çiçeklere bürünmüştü. Uykudan
uyanan böcekler yuvalarından çıkarak şimdiden kış
hazırlıklarına başladılar. Karıncalar sıcak günlerin uzun
sürmeyeceğini bildikleri için ambarlarını lezzetli
yiyecekle doldurma yarışına başladılar. Bizim tembel
ağustos böceği
de sabahın erken saatlerinde müzik şölenine başlamış,
gece gündüz demeden güzel türkülerini söylüyordu.
4
3
‘’Toros dağları, jeomorfolojik bakımdan Türkiye’nin
Akdeniz kıyıları boyunca yaylar çizerek yükselen ve daha
ötede Doğu Anadolu’nun içerlerine doğru uzanan
sıradağlar sisteminin genel adıdır. Toros sıradağlarının
en yüksek kesimleri, sistemin Güneydoğu ucundaki
Buzul dağı ile orta kesimindeki Aladağlar’dır. Bu
dağların birçok doruğu 3.000 metreyi geçer. 2.500
metreden daha yüksek kesimlerinde dördüncü zaman
buzullaşmasının derin izlerini, hatta sistemin bazı
kesimlerinde güncel buzulların varlığını görmek
mümkündür.’’
Büyük Larousse”dan alınan bu metinde ise Toroslar’ın,
nesnel bir anlatımla “açıklayıcı betimlemesi” yapılmıştır.
BETİMLEME TÜRLERİ
Betimleme, anlatılan nesnenin, yerin, olayın, durumun
özelliğine farklı adlar alabilir. Bunlar :
1.PORTRE (KİŞİ BETİMLEMESİ)
ANLATIMINA GÖRE BETİMLEMELER
İnsanın diğer insanlara göre
verilmesine “portre” denir.
1.Sanatsal (İzlenimsel) Betimleme





Anlatıcının konuyu, duygu ve yorumlarını katarak
kendinde uyandırdığı izlenimler ile anlatmasıdır.
Amaç izlenim kazandırmaktır.
Varlıkların ayırt edici özellikleri üzerinde durulur.
Kişisel yorumlama yapılır. Yani özneldir.
Dilin sanatsal işlevi kullanılır.
2.Açıklayıcı Betimleme





Kişisel yorum katmadan konuyu gerçeklere uygun
bir biçimde anlatmadır.
Bilgi verilip açıklama yapılır.
Genel ayrıntılar üzerinde durulur.
Ayrıntılar fotoğraf gerçekliğiyle olduğu gibi aktarılır.
Dilin göndergesel işlevi kullanılır.
ayırıcı
niteliklerinin

Kişinin dış görünüşünün ve iç dünyasının
betimlenmesine göre “fiziksel (tensel)” ve “ruhsal”
(tinsel) portre olmak üzere ikiye ayrılır.

Fiziksel (tensel) portrelerde betimlenen kişinin,
giyim tarzından fiziksel görünüşüne, bedensel
rahatsızlıklarından
kusurlarına,
konuşma
biçiminden kendilerine özgü hareketlerine kadar
her özelliği ve davranışı betimlenebilir.
Örnek:
‘’İsmi gibi cismi de “büyük” olan Yahya Kemal’in
sırtında yakası açık, mavi, iyi cins fakat eskice bir gömlek
var… Kendi kumaşından kemerli pantolonu bej renkte…
Ayağında ise yeni boyanmış siyah ayakkabılar…
Yahya Kemal, tıpkı son zamanlardaki resimlerinde
görüldüğü gibi: Orta boylu, şişman, çok şişman…
[43]
Göğsüne kadar çıkan yarım küre şeklinde bir göbek… Bu
muazzam gövdeyi başa bağlayan, kalın ve kısa bir boyun.
Yuvarlak, buğday renginde kansız bir yüz… Ama cildi
yaşına göre taze, pürüzsüz… Elâ gözlerinin yanları
kırışmamış bile… Seyrek ve kır saçlarını, ortaya yakın
ayırıp taramış…’
(Uysal, İşte Gerçek Yahya Kemal)
Bu parçada Yahya Kemal Beyatlı’nın “fiziksel portresi”
verilmiştir.

Ruhsal (tinsel) portrelerde kişinin iç dünyası, dışa
yansıyan
davranışlarından,
alışkanlıklarından,
konuşmalarından
ve
karakter
özelliklerinden
hareketle betimlenir.
‘’Kimseye güveni yoktu. İçine, kendi dünyasına kapalı bir
insandı. Çevresindekilerle çok samimi görünmesine,
onlarla içli dışlı konuşmasına rağmen hepsinden
uzaktaydı. O kırıcı, ağır sözleri, küfürleri sanki
çevresinin kabalığına, sertliğine, zalimliğine karşı bir
çeşit kabuktu. O, bu savunmanın gerisinde yeryüzünün
en duygulu, en düşünceli, en anlayışlı insanıydı. Ama
böyle bilinmekten hoşlanmıyordu. Aşırı duyarlığını
saklamak, kendini hayatın gündelik akışına, en kaba, en
anlamsız bir yaşayışa bırakmak istiyordu. Bunun da
sıkıntısını duyuyordu.’
(Oktay Akbal, Şairler ve Ben)
Bu parçada ise
Sait Faik Abasıyanık’ın “ruhsal
portresi” verilmiştir

Edebi metinlerle çoğu zaman fiziksel ve ruhsal portre
iç içe kullanılır.
Örnek:
‘’Büyükannemin odasında öfkeli, kıpkırmızı yüzünden
siniri bozuk olduğu anlaşılan orta yaşlı bir oda hizmetçisi
vardı. Sinirinden olsa gerek başını, gözünü oynatıp
duruyor, sıkıntısını ve öfkesini yüzünde belli ediyordu.
Bir an önce işini bitirip odadan çıkmak ister gibi bir hâli
vardı.’’
2. ORTAM VE YER BETİMLEMESİ
Ortam ve yer betimlemesi, daha çok edebi metinlerde
yararlanılan yaygın bir anlatım biçimidir.

Ortam ve yer (mekan) betimlemesi yapılırken
ayrıntılar gözden kaçırılmamalıdır. Bu nedenle olayın
geçtiği oda, bahçe, salon vb. belirgin ve
benzerlerinden farklı özellikleriyle verilmelidir.

Betimleme, aynı zamanda olayla ilgili olmalıdır.
Konu dış ve gereksiz betimlemeler, metnin estetik
değerini düşürür.
‘’Irmağa giden yol, kasabadan kurtulunca göz
alabildiğine uzanan sayısız şeftali bahçeleri arasından
geçerdi. Haziran içinde bile taşkın dere ayaklarının
çamurlu, ıslak tuttuğu bu gölgeli yerlerde otlar, bütün
bir yaz mevsimi yeniden yeniye sürer; kızgın güneş
ağaçların tepelerinde meyveleri pişirirken, rutubetli
toprakta birbiri arkasına yoncalar fışkırır, çayırlar
kabarırdı. Suların serinliği, taze ot kokusu, gölgelik ve
bereketlilik içinde bahar, bu bahçelerde ta kışa kadar
uzanıp giderdi.’’
(Refik Halit Karay, Şeftali Bahçeleri)
Örnek:
4
4
Örnek:
[44]
3. HAREKETLİ VARLIKLARIN BETİMLEMESİ
(OLAY BETİMLEMESİ)
Olaya dayalı edebi türlerde (roman, öykü, tiyatro…) canlı
cansız varlıkların hareket hâlindeki ayırıcı niteliklerin
verilmesidir.
Örnek:
‘’Kepenkleri yarı kaldırılmış loş meyhaneleri müşterisiz,
boş dükkânları, sessiz, uykulu evleriyle gündüzleri
hareketsiz, şamatasız duran bu sokak, akşama doğru
meydana balık sergileri kurulduktan, istiridye işportaları
dizildikten sonra halk ve uğultu ile dolar; satıcıların
çığırtkanlıkları, alıcıların kavgacı pazarlıkları ve bunların
arasında dolaşıp pavurya satan yalınayak Rum
çocuklarının kulakları çınlatan yaygaralarıyla kalabalık,
gürültülü, hareketli bir pazar meydanı hâlini alırdı.’’
(Refik Halit Karay, Memleket Hikâyeleri)
SIFAT (ÖN AD)
Adların önüne gelerek onları niteleyen ya da işaret, sayı,
soru ve belirsizlik yönlerinden belirten sözcüklere “sıfat”
denir.
Bir şeyin, onu öteki şeylerden ayıran özelliğine nitelik, o
şeyin niteliğini belirtmeye de niteleme denir. Belirtme
ise bir şeyi belirli duruma getirmedir.
Örneğin “çalışkan çocuk, akıllı çocuk, iyi çocuk…”
dediğimizde
çocuğu
diğer
çocuklardan
ayıran
özelliklerini göstermiş, çocukla ilgili niteliklerden söz
etmiş oluruz. “bir çocuk, şu çocuk, hangi çocuk…”
dediğimizde ise çocuğun diğer çocuklardan ayrılan
özelliklerini değil, yalnızca çocuğun göz önüne
getirilmesi söz konusudur. Denilebilir ki “niteleme”
içsel, özle ilgili
özellikler, “belirtme” dışsal
belirlemelerdir.
Genellikle bir tanım yaparken ya da bir şeyi anlatırken
nesnenin özelliklerini, niteliklerini hep sıfatlar yardımıyla
ortaya koymaktayız. Bu nedenle sıfatlar, adlarla yakın
ilgileri olan sözcüklerdir ve belirttiğimiz gibi görevlerini
yerine getirebilmeleri için bir adın önünde onunla
birlikte söylenmeleri gereklidir; böylelikle adları
tamamlarlar.
Kırmızı bir gül at pencerenden bana.

Niteleme sözcükleri eylemi ya da eylemsiyi
(fiilimsiyi) nitelediklerinde “zarf” olur:
Doğru söze kim, ne diyebilir ki?
sıfat
ad
Eğri oturalım, doğru konuşalım.
zarf eylem
zarf eylem
Her zaman doğru konuşmak gerekir.
zarf
eylemsi

Sıfatın anlamını miktar bakımından belirten, onu
derecelendiren sözcükler zarftır.
Daha güzel bir evde oturmak isterdim.
zarf sıfat
ad
BELİRTME SIFATLARI
Adların dış özelliklerini karşılayan, onları çeşitli
yönlerden belirten sözcüklerdir.
Belirtme sıfatları kendi içinde 4 gruba ayrılır.
1.
2.
3.
4.
Niteleme sıfatları,
1.
Adların durumlarını gösterir:
İşaret sıfatları
Belgisiz sıfatlar
Soru sıfatları
Sayı sıfatları
İŞARET (GÖSTERME) SIFATLARI
Adları, işaret ederek belirten sıfatlardır. Dilimizde üç
ana işaret sıfatı vardır: ‘’bu, şu, o.’’
Kütüphanede yıllanmış kitapların arasındaydı.
sıfat
ad
Bu deniz, bu orman başka nerede var?
İşr.sf. ad
işr.sf. ad
Bahçemiz kurumuş yapraklarda doluydu.
Üzerinde eski ama temiz bir pantolon vardı.

Masmavi bir denizde martılarla selamlaşıyorduk.
Sıfat
ad
Her zamanki gibi siyah çizmelerini giymişti.
Benim en iyi arkadaşım annemdir.
zarf sıfat
ad
NİTELEME SIFATLARI
Varlıkların yapılarında bulunan özellikleri gösteren
sıfatlardır.
Niteleme sıfatlarını bulmak için kullanıldıkları ada
“nasıl” sorusu sorulur.

Adların renklerini gösterir:
Çok pahalı bir araba almış ağabeyim.
zarf sıfat
ad
Örnek:
Arkadaşım bana kolye hediye etti.
ad
Arkadaşım bana bir kolye hediye etti.
sf. ad
Arkadaşım bana güzel bir kolye hediye etti.
sf.
sf. ad
Arkadaşım bana güzel ve gösterişli bir kolye hediye
etti.
sf.
sf.
sf. ad
4
5

Şu yoldan gitsek daha iyi olurdu.
O kitap senin işine daha çok yarar
Adların biçimlerini gösterir:
Dünyaya yuvarlak gözlüklerinin ardından bakardı.
sıfat
ad
Uzun masanın etrafında toplanmış, konuşuyorlar.
Elinde ince bir kalem vardı, hayatını yazmak için.
[45]

“Bu, şu, o” sözcükleri dışında işaret sıfatı göreviyle
kullanılan başka sözcükler de vardır: “öteki, beriki,
diğer, öbür, öyle, böyle, şöyle, işte..” vb.

Belirttikleri adlar düşünce
“belgisiz zamir” olur:
Kimi insan sanata aşıktır.
sıfat ad
Birkaç öğrenci derse gelmedi.
sıfat
ad
Beriki otobüse binmemiz gerekiyor?
sıfat
ad
Öteki konuşmacı daha iyi hazırlanmış.
belgisiz
sıfatlar,
Kimi sanata aşıktır.
zamir
Birkaçı derse gelmedi.
zamir
(Öğrencilerin birkaçı derse gelmedi.)
zamir
Diğer insanlar nereye gitti peki?
Belgisiz sıfatlar cümlede eylemi ya da eylemsiyi
belirtirse “zarf” olur:
Fazla söze gerek yoktu.
Çocuk fazla konuşuyordu.
sıfat ad
zarf eylem
Bugün çok iş yaptım.
Çok çalışan kazanır.
sıfat ad
zarf eylemsi

Böyle birini daha önce hiç görmedim
İşte deve, işte hendek, buyur.
NOT: İşaret sıfatları, belirttikleri adlar düşünce
“işaret zamiri” olur:
O öğrenciyi göremedim.
Onu göremedim.
sıfat ad
zamir
Bu şiiri bilmiyorum.
Bunu bilmiyorum.
sıfat ad
zamir
Öbür kitabı istiyorum.
Öbürünü istiyorum.
sıfat
ad
zamir
3. SORU SIFATLARI
Önüne geldikleri adları soru anlamıyla belirten
sözcüklerdir. Başlıca soru sıfatları “ne, hangi, nasıl,
kaç, kaçıncı, kaçar” gibi sözcüklerdir.
Okul bitince ne iş yapacaksın?
soru sf. ad
SIFAT YAPAN ‘’-ki’’
Sıfat yapan “-ki”, sonuna getirildiği adlardan sıfat türetir.
Bu işleviyle bulunma (-de) durumundaki adlara da gelir.
4
6
Hangi gün yola çıkmaya karar verdiniz?
Mezuniyet balosunda nasıl bir elbise giyeceksin?
Dünkü maç çok heyecanlıydı.
işaret ad
sıfatı
Herkese kaçar lira düştü?
Kaçıncı katta oturuyorsunuz?
Bahçedeki eşyaları toplamamız lazım.
işaret
ad
sıfatı

2. BELGİSİZ SIFATLAR
Bir adı, ona kesinlik kazandırmaksızın belirten sıfatlara denir.

Bugün okulda ne kadar para harcadın?
Soru sözcükleri adın yerini tuttuklarında “soru
zamiri”; bir eylemi, eylemsiyi soru yoluyla
etkilediklerinde ise “soru zarfı” olur:
Önümüzdeki yaz için ne planların var?
soru ad
sıfatı
Hediye olarak ne almayı düşünüyorsun?
soru
zamiri
Ne bağırıyorsunuz, sabah sabah böyle? (Niçin anlamında)
soru
eylem
zarfı
“Birçok, biraz, hiçbir, her, bazı, başka, çoğu, fazla,
bütün, kimi, az” gibi sözcükler belgisiz sıfat olarak
kullanılır.
Anneannem çoğu akşam bize masal anlatırdı.
belg.sf. ad
Sanki tüm çiçekler selama durmuştu.
Bugün hangi programı izleyeceğiz?
soru
ad
sıfatı
Hanginiz söylenenleri anladı?
Zamir
Az emekle çok iş olmaz.
Kimi zaman ne diyeceğimi bilemiyorum sana.
Her gün mutlaka spor yaparım.
Nasıl bir gelecek düşlüyorsun?
Soru sf.
ad
Bu şiiri nasıl yorumlarsınız siz?
soru
eylem
zarfı
Başka zaman hallederiz işleri.
Falan öğrenci beni arıyormuş.
[46]
4. SAYI SIFATLARI
Belirttikleri adın sayısını, sırasını, nasıl bir dağılım içinde
olduğunu ya da bütün içindeki oranını gösterir.
İşlevlerine göre sayı sıfatları beş grupta incelenir:
1. Asıl sayı sıfatları
2. Sıra sayı sıfatları
3. Kesir sayı sıfatları
4. Üleştirme sayı sıfatları
5. Topluluk sayı sıfatları
Çeyrek döner yedim.
On yıl önce gelmiştim buralara.
4.Üleştirme Sayı Sıfatları: Adın gösterdiği nesnenin
sayısal dağılımını belirten sıfatlardır. Üleştirme
(paylaştırma) sıfatlarıyla belirtilen dağılımda eşitlik
vardır. “-er, -ar” ekiyle türemiş sıfatlardır.
Yolun iki yanında selviler sıra sıraydı.
Çocuklar pastadan birer dilim yedi.
Sayı sıfatlarının belirttiği adlar çoğul eki alamaz.
Ancak bazı özel adlarda bu kurala aykırı bir
kalıplaşma söz konusudur.
Mirastan paylarına onar bin düştü.
5.Topluluk Sayı Sıfatları: “-z” ekiyle türemiş sıfatlardır.
Üç Silahşorlar, Yedi Cüceler, Üç Büyükler, Yedi
Göller… vb.

4
7
Teyzemin ikiz bebekleri var.
Herhalde üçüz doğum zordur.
“Tek”, “çift” sözcükleri “bir” ve “iki” anlamında
kullanılırsa asıl sayı sıfatı sayılır.
Görebildiğim tek şey yemyeşil ormandı.
sıfat zamir
Semtin evleri çift katlıydı.
sıfat ad
ÜNVAN (SAN) SIFATLARI
Kişilerin sosyal durumlarına, mesleklerine, kimi belirgin
özelliklerine göre adlarına takılan tanıtma sözcükleridir.
Adın önünde, sonunda veya
iki tarafında da
kullanılabilir.
2.Sıra Sayı Sıfatları: Varlıkların bir diziliş içindeki
sırasını belirten sıfatlardır. “-ncı” ekiyle türemiş
sıfatlardır.
Sultan Selim
ünv sf. ad
Yüzbaşı Mehmet
Fatma Hanım
Mustafa Ağa
Doktor Ahmet Bey
Topal Hüseyin
Böyle yapılacak diye kırkıncı kez söylüyorum.
Üçüncü şahıs hakkında hiçbir fikrim yok.
Gazi Mustafa Kemal Paşa
Ellinci yıl kutlamaları çok görkemliydi.

Kurul, üçte iki çoğunlukla karar aldı.
sayı sf.
ad
Maaşlara yüzde yüz zam yapıldı.
Yarım saat sonra burada olmalısın.
1.Asıl Sayı Sıfatları: Varlıkların kesin sayısını belirten
sıfatlardır.

3.Kesir Sayı Sıfatları: Varlıkların sayılarını kesirli olarak
belirten sıfatlardır.
Sıra anlatan “ilk, son, sonuncu, ortanca” sözcükleri
de sıra sayı sıfatı işleviyle kullanılır.
Bu şehre ilk kez geliyorum sensiz.
Bu son şansın, dikkatli kullan.
Sonuncu otobüse ancak yetişebildim.
Ortanca kardeş olmak ne zor!
[47]
SIFAT TAMLAMASI
Sıfatlar, adların niteliğini, özelliğini göstermek üzere bir
adla tamlama oluşturur. Bir adla bir sıfatın bu amaçla
kurdukları tamlamaya “sıfat tamlaması” denir.
YAPILARINA GÖRE SIFATLAR
Sıfatlar yapı bakımından üçe ayrılır:
1. Basit (yalın) sıfatlar
2. Türemiş sıfatlar
3. Birleşik sıfatlar
Sıfat tamlamalarında “sıfat” tamlayan, “ad” tamlanandır.
I.BASİT (YALIN) SIFATLAR
Yapım eki almamış, başka sözcükle birleşmemiş,
kök durumundaki sıfatlardır.
Etrafımız beyaz zambaklarda çevriliydi.
sıfat
ad
(tamlayan) (tamlanan)

İyi bir günün sonunda huzuru tadarsın.
Sıfat tamlamasında sıfat ya da ad birden fazla
olabilir:
Eşyalarını kara bir sandığa yerleştirdi.
Soluk, süzgün, ince bir yüzle karşımıza çıktı.
Üç çocuğuyla mutlu mesut yaşıyordu.
Mavi deniz ve gökyüzü ruhumuzu dinlendirdi.

Sıfat tamlamalarında tamlananda adın yerine zamir
de kullanılabilir:
II. TÜREMİŞ SIFATLAR
Bir ad ya da eylemden yapım ekiyle türetilmiş
sıfatlardır.
Bu dünyada yoksul kimse kalmasa keşke.
Güzel şeyleri herkes gibi ben de severim.
Suskun gözleriyle beni seyrediyordu.
O, iyi birine benziyor, neden inanmıyorsun?
Büyük bir bahçesi varmış evin.

Bir ad ya da zamir hem nitelenip hem belirtilebilir:
Duygusal insanların hassas yapıları vardır.
Ketum bir insan olduğumu söylerler.
4
8
III.BİRLEŞİK SIFATLAR
Birden çok sözcüğün anlamlı bir birim oluşturduğu
sıfatlardır.
Bu sevimli şey de ne böyle?
ADLAŞMIŞ SIFAT
Sıfat tamlamasında anlatımın kısaltılması amacıyla ad
düşürülebilir. Bu durumda sıfat, adlaşır. Adın sonunda
çekim eki varsa bu ek, sıfatın sonuna gelir.
Akılsız dosttan, akıllı düşman yeğdir.
sıfat
ad
sıfat
ad
Kimi zaman akılsız, akıllıdan yeğdir.
adlaşmış adlaşmış
sıfat
sıfat
Yönetmen kadroda genç oyunculara yer verdi.
sıfat
ad
Yönetmen kadroda gençlere yer verdi.
adlaşmış
sıfat
1.
Anlamca
Kaynaşmış
Birleşik
Sıfatlar:
Kalıplaşmış ve bu nedenle bitişik yazılan sıfatlardır
Akşama zeytinyağlı yemekler var.
Gördüğüm ağırbaşlı insanlardan biridir o.
Birkaç gün buralardan uzaklaşacağım.
Kahverengi giysiler insanı sıradanlaştırıyor
2. Kurallı Birleşik Sıfatlar: Belli kurallarla
oluşturulan ancak ayrı yazılan sıfatlardır.

Korkakların kendine güveni yoktur.
Bir sıfat tamlamasındaki ada “-lı, -lık” yapım
eki getirilerek yapılır:
kısa boyu - lu adam (kısa boylu adam)
İhtiyarlar kısık sesle konuşuyorlardı.
Evin üç aylık kirasını peşin vermişler.
Kırmızı Başlıklı Kız masalını çok severdim.
[48]

Takısız ad tamlamasındaki tamlanana “-lı” yapım
eki getirilerek yapılır:
COŞKU VE HEYECANA BAĞLI (LİRİK) ANLATIM
Lirik anlatım, okuyucuda coşku, heyecan, hüzün,
sevinç, mutluluk gibi duygular yaratan, okuyucuyu
duyusal ve düşünsel olarak etkileyebilen metinlerde
kullanılan anlatım biçimidir.
mermer merdiven-li konak (mermer merdivenli konak)
Altın işlemeli oyalarını sergiledi genç kızlar.
Coşku ve Heyecana Bağlı (Lirik) Metinlerin
Özellikleri :
Köyümüzde tahta bacaklı bir amca vardı.


Bir sıfat tamlamasında adla sıfatın yeri değiştirilip
ada üçüncü tekil iyelik eki (-ı/-i/-u/-ü) getirilerek
yapılır:


bozuk yol (yol-u bozuk)
Yolu bozuk sokaklarda dolaştım gün boyu.

Cilası silinmiş bir sandık getirdiler odaya.

Gönlü kırık mevsimler yaşıyorum içimde.
3.Sözcük Gruplarından Oluşan Sıfatlar: Çeşitli yollarla,
birden çok sözcüğün bir araya gelmesiyle oluşan ancak
ayrı yazılan sıfatlardır.
4
9



Amcam iyiler iyisi bir insandı.

Durumu anlatan rapor masanıza konuldu.

Kıvrım kıvrım saçları rüzgârla dalgalanıyordu.
Coşku ve heyecana bağlı (lirik) anlatım daha çok
"şiir" de görülür .Bununla beraber roman, öykü,
tiyatro.. gibi diğer edebi türlerde de zaman zaman
kullanılır.
Duyguların ifade edilmesi esastır.
Dilin “heyecana bağlı” ve “şiirsel (sanatsal)”
işlevinden yararlanılır.
Az sözle çok şey anlatılmaya çalışılarak yoğun bir
anlatım tercih edilir.
İmge, alışılmamış bağdaştırmalar, söz sanatları sıkça
kullanılır.
İmgenin etkisiyle soyut ifadelere fazlaca yer verilir.
Yan ve mecaz anlamlı sözcüklerin kullanımı
yaygındır.
“Ben” merkezli bir anlatım türüdür. Öznellik
egemendir Zamirlerin, özellikle de “ben ve biz”
zamirlerinin sıkça kullanıldığı görülür.
Her okuyanda farklı anlamlar yansıtan ifadelere yer
verilir.
Ahenk unsurlarından (ölçü, uyak…) yararlanılarak
şiirsellik sağlanır.
Lirik Anlatım Örnekleri
Salonda ne dedikleri anlaşılmayan on iki kişi vardı.
a)Şiir Örnekleri:
Saray gibi evde yaşıyor yine de şikâyet ediyor.
BENCE SEN DE ŞİMDİ HERKES GİBİSİN
Ceviz büyüklüğünde dolu yağmış ben doğduğumda
Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
Onlardan kalbime sevda geçmiyor
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence şimdi herkes gibisin
Benim cana yakın bir arkadaş olduğumu söylerler.
Konuşacak dünya kadar sözümüz var bizim.
Yolunu beklerken daha dün gece
Kaçıyorum bugün senden gizlice
Kalbime baktım da işte iyice
Anladım ki sen de herkes gibisin
Büsbütün unuttum seni eminim
Maziye karıştı eski yeminim
Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence sen de şimdi herkes gibisin
Nazım Hikmet
[49]
BU AŞK BURADA BİTER

Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver
Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim
Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider
Bir hatıradır şimdi dalgın uyuyan şehir
Solarken albümlerde çocuklar ve askerler
Yüzün bir kır çiçeği gibi usulca söner
Uyku ve unutkanlık gittikçe derinleşir
Örnekler:
‘’İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu”
Yan yana uzanırdık ve ıslaktı çimenler
Ne kadar güzeldin sen! Nasıl eşsiz bir yazdı!
Bunu anlattılar hep, yani yiten bir aşkı
Geçerek bu dünyadan bütün ölü şairler
dizelerinde “ustura” sözcüğü “yaralanma, kan, acı”
gibi çağrışımlarda bulunmaktadır.
Ataol BEHRAMOĞLU
"Karadutum, çatal karam, çingenem"
Nesir örneği:
5
0
İDEALİ BULAMADIĞIM ZAMAN
Bir uçurum gibi büyüyen sükût; hayattan, ışıktan,
ümitten kopuş... Nihayet gönlüme baharı getiren sesiniz.
Kırık bir tekne, karanlık bir deniz. Ufukta siz olmasanız
hayat denen bu yolculuk; bu rezil, bu pespaye, bu komik
sürükleniş dayanılmaz bir çile olurdu. Yeniden kendimi
buldum mektubunuzda, ömrümün en kederli anları sizi
kaybettiğimi sandığım anlardı: Şubat'ın ilk günleri,
Ankara. Gök kubbenin bütün yıldızları başımda
parçalandı ve güneş kahkahalar atarak uzaklaştı
ufkumdan ve gece, ıslak, yağlı, isli bir gece bütün
benliğimi bir ahtapot gibi kucakladı. Kimsiniz? Otuz
yıldır gördüğüm rüya. Artık benim için yol üçe
ayrılmıyor. Şehzadelerin karşısına çıkan yol iki: Ölüm
veya ...
Cemil MERİÇ
LİRİK
ANLATIMDA
ÇAĞRIŞIM
Duygu değeri, sözcüğün temel anlamının
yanında farklı duygu ve izlenimleri de
zihnimizde
oluşturarak
"çağışım"
kazandırmasıdır. Örneğin bir dizede “tabanca,
ölüm, cenaze” gibi sözcükler geçiyorsa okuyan ya
da dinleyende uyandırdığı hoş olmayan
duygularla “bahar, çiçek, yeşil, güneş” gibi
sözcüklerin uyandırdığı duygular ve çağrışımlar
arasında farklar vardır.
DUYGU
DEĞERİ
VE
Bir sözcük, duyulduğu ya da okunduğu zaman
zihnimizde değişik tasarımlar belirebilmektedir. Bu
durum şairlerin, sözcükleri “ilk anlam değerlerinden”
(gerçek anlamlarından) çok, yan ve mecaz anlamlarıyla
kullanmalarından kaynaklanmaktadır.
Çünkü şair,
sözcüklerin anlamlarını genişletmeye çalışır ve böylece
kendine özgü bir söyleyiş yaratır.
Örneğin;
‘’İnsanların değişmez huyu vardır.
Unuturlar
Yollarında kuyu vardır
Tehlikeli bir oyundur bu’’
dizesinde "çingene" bir kavim adı olarak ya da
Türkçedeki "cimri" anlamında değil, esmer deri rengi
anlatmak üzere kullanılmış.
"Sen yüzüne sürgün olduğum kadın”
dizesinde “sürgün” sözcüğünün “belli bir yerde
zorunlu oturma, buna zorunlu olan kimse” değil,
“vazgeçemez durumda olma, bağımlılık, çaresizlik,
umutsuzluk” gibi anlamlarıyla duygu değerleri
anlatılmaya çalışılmış.
‘’Hasretinden prangalar eskittim”
dizesinde “pranga” sözcüğü “ayağına pranga
vurulmuş mahkûm” anlamında olmayıp “aşırı
umutsuzluk, karamsarlık” duygu değeriyle prangaları
eskitecek kadar uzun bir sürenin geçmiş olduğu
anlatılmaktadır. “Pranga” ile aynı zamanda okuyanda
“mahkûmiyet, zindan, karanlık, ağır suçlu” gibi
çağrışımlar oluşturulmuştur.
LİRİK ANLATIMDA İMGE
İmge, gerçeği herkes tarafından bilinen özelliklerinden
soyutlayarak başka bir şekle dönüştürerek sunma
biçimidir. İmge, şairin gözlemlediği olay ve nesneleri,
kendi zihinsel süzgecinden ya da düş dünyasından
geçirerek oluşturduğu yeni tasarımlar, kişiye özgü
izlenimlerdir. Aynı zamanda şairin düşünce ve duygu
dünyasından
hareketle
okuyucunun
zihninde
oluşturulan görüntü ve duygudur.
Örneğin:
‘’Ağacın birine bir balta dayalı
dizelerinde altı çizili sözcükler ilk anlam değerlerinin
yani temel anlamlarının dışında kullanılmıştır.
[50]
O ağaç benim
Diz boyu yaprak dökmüşüm düşünceden
Çıkabilmek ah bu bin yıl süren düşünceden’’
dizelerinde şair kendini, yapraklarını döken bir ağaca
benzeterek kişisel tasarımını okuyucuya yansıtmaya
çalışmakta ve gerçek hayatta olmayan sahneleri
zihnimizde canlandırmaktadır.


Sınırlı olan günlük konuşma dili, şairin sınırsız
duygu, düşünce ve hayalini karşılamaya yetmez. Bu
nedenle duygunun yeni bir söyleyişle dile getirilme
zorunluluğu ortaya çıkar. Şair, duygularını söze
dönüştürürken dilin daha önce kullanılmış ya da
kullanılmamış bütün anlatım yollarından yararlanır.
En güçlü imgeler, somut-soyut ifadeleri bir arada
kullanarak
alışılmamış
bağdaştırmalarla
geçekleştirilmektedir. Alışılmamış bağdaştırmalar,
okuyanda ilk anda şaşırtıcı bir durum yaratsa da
yepyeni çağrışımlar, görüntüler ve duyguların
oluşmasını sağlamaktadır.
‘’Sokak lambaları öksürüyordu
Yukarıda bulutlar yürüyordu
Terkedilmiş bir çocuk gibiydim
Dokunsanız ağlayacaktım’’

Söz sanatları (edebi sanatlar) imgelerin ve şiir
dilinin oluşturulmasında en önemli ögelerden
biridir.
Örnek:
‘’Geçti, geçti mevsimler
Süpürüldü takvimler
Gidenlerden kalan şey,
Duvarlarda resimler’’
‘’Fatih’te yoksul bir gramofon çalıyor
eski zamanlardan bir cuma çalıyor’’
dizelerinde şair “yoksul bir gramofon” tamlamasıyla
alışılmamış bağdaştırma yaparak İstanbul’un zengin
olmayan semti Fatih’e bir gönderme yapmaktadır.’’ Eski
zamanlar’’ “cuma” ve “çalmak” sözcüklerini yan yana
getirip bu soyut ve somut sözcükleri bağdaştırırken de
eski günlerin atmosferini yansıtmaya çalışmaktadır.
Bu dörtlükte şair, zamanı (takvim) süpürülme yönüyle
çöpe
benzetmiş.
Benzeyeni
söyleyip
kendisine
benzetileni belirtmeyerek kapalı istiare yapmıştır. Şair,
zamanın “geçiciliği ve değersizliği” imgesini bu yolla
oluşturmuş.
Örnek:
‘’devlet solgundu
güya ki yaprağın biri
düşmüş de ağaç
kökünden sarsılmış gibi’’
‘’ Elinin arkasında güneş duruyordu
Aylardan kasımdı üşüyorduk
Ağacın biri bulvarda ölüyordu
Şehrin camları kaygısız gülüyordu ’’
Bu
dörtlükte
kullanılan
“devlet
solgundu”
bağdaştırmasıyla görsel bir imge sunmuş şair. “Solgun”
sözcüğü “zayıflığı, güçsüzlüğü” çağrıştırıyor. Dönem
içinde
yaşanan
karmaşa
sonrasında
devletin
hakimiyetinin yetersizliğini somutlaştırmaya çalışıyor.
“Kökünden sarsılan ağaç” imgesiyle de devletin
temellerinden sarsılarak içine düştüğü durum anlatılmak
istenmiştir.

duyusuyla
Yukarıdaki dizelerde ise şair, gözlemi sonucu dikkat
çeken ögeleri imgelerle dile getirmektedir. ‘’Sokak
lambalarının öksürmesi”, “bulutların yürümesi” gibi
alışılmamış bağdaştırmalarla sözcüklere yeni duygu
değerleri katarak anlattığı tasarımları okurun zihninde
canlandırmaktadır.
Örneğin;
5
1
anlatmaya;
bunu da “görme”
zihnimizde canlandırmaya çalışmıştır
İmge, şiirin temel unsurlarından biridir. İmge,
duyularımızla algıladığımız varlıkların zihnimizdeki
görüntüleri, bunların şiire yansımış biçimleridir.
Şair, “ağacın ölmesi”, “şehrin camlarının gülmesi”
imgelerini oluştururken ağaç ve camları kişileştirmiş,
teşhis sanatından faydalanmıştır

İmgelerin gerçek hayatta somut karşılığı yoktur.
Şair, dış dünyaya dair izlenimlerinden hareketle
zihninde oluşturduğu tasarımları aktarmaktadır.
İmgeyle değişen gerçeklik, okuru yaşına, kültür
seviyesine, hayallerine, bulunduğu ortam ve
döneme göre farklı farklı etkiler.
BAHAR ŞARKISI
Örneğin:
Titrek bir damladır aksi, sevincin
Yüzünün sararmış yapraklarında;
Ne zaman kederden taşarsa için
Şarkılar taşırsın dudaklarında
‘’ Gözlerin kararan yollarda üzgün
Ve bir zambak kadar beyazdır yüzün;
Süzülüp akasya dallarında gün
Erir damla damla ayaklarında ’’
Sesin perde perde genişledikçe
Solan gözlerinden yağarken gece
Sürür eteğini silik ve ince
Bir gölge bahçenin uzaklarında
dizelerinde şair, “kararan yollar”, “günün
süzülmesi”, “günün damla damla erimesi”
imgeleriyle bir günün daha bitmek üzere olduğunu
[51]
Sen böyle kederden taştığın akşam
Derim: Dudağında şarkı ben olsam
Gözlerinde damla ve içinde gam
Eriyen renk olsam yanaklarında!
(Ahmet Muhip Dıranas)
ZAMİR (ADIL)
İsim olmadıkları hâlde isim gibi kullanılan, isimlerin
yerini tutan kelimelere zamir denir.
‘’İzmir’de doğdum; ama yıllardır oraya gitmedim.’’
cümlesinde “İzmir” adını tekrar etmemek için, bu adın
yerine kullanılan “ora” sözcüğü zamirdir.
Yukarıdaki şiirde geçen imgeleri bulup altını çiziniz.
LİRİK ANLATIMDA AHENK UNSURLARI
Sözcükleri oluşturan hecelerin, heceleri oluşturan seslerin
ve bunların dizelerde uyumlu bir biçimde sıralanışı
ahengi oluşturur.
Şiiri düz yazıdan ayıran, şiirin kolay ezberlenip akılda
kalmasını sağlayan en önemli özellik ahenktir. Şiirde
kullanılan imge, sözcüklerin duygu ve çağrışım yükü,
bunların dizeye dökülüşü ve dizelerin birbiriyle
örgüleniş biçiminin yanı sıra ustaca kullanılan ses akışı
(vurgu ve tonlama), söyleyiş, ritim, ölçü, uyak, redif,
aliterasyon ve asonans, seci gibi her türlü ses benzerliği
ahengi oluşturarak metnin şiirselliğin sağlar.
Ses unsurları aynı zamanda şiirin anlamının ve çağrışım
değerinin ortaya çıkmasını sağlar.
‘’Bunu ona kim verdi?’’
cümlesinde “bu, o, kim” sözcüklerinin yerine ad
getirilebilir. (Kitabı Ali’ye Ahmet verdi.) “Bu, o, kim”
sözcükleri, “kitap, Ali, Ahmet” adlarının yerini tuttuğu
için zamir görevindedir.
Zamirler sözcük ve ek durumunda olmak üzere ikiye
ayrılır.
A. Sözcük Hâlindeki Zamirler
1. Kişi Zamirleri
2. İşaret Zamirleri
3. Belgisiz Zamirler
4. Soru Zamirleri
B. Ek Hâlindeki Zamirler
1. İlgi Zamiri
2. İyelik Zamirler
A.Sözcük Hâlindeki Zamirler
1. Kişi (Şahıs) Zamirleri
İnsan isimlerinin yerine kullanılan zamirlerdir: "ben,
sen, o, biz, siz, onlar."
5
2

Bu zamirler, cümlelerde çeşitli çekim ekleri alarak
kullanılabilir.
‘’Benim onu tanıdığımı söylemişsin.’’
‘’Sizin görüşünüze katılmıyorum.’’
‘’Bu konuda sana ve bana haksızlık yapıldı.’’
Not: Bu cümlede, yönelme hal ekini (-e, -a) alan I. ve II.
tekil kişi zamiri olan “ben” ve “sen” sözcükleri “bana” ve
“sana” biçimine dönüşmüştür.

Kişi zamirleri tamlayan eki (ilgi eki)ni alabilirler;
iyelik eklerini almazlar.
Bu durumda şahıs
zamirleri tamlamalarda ancak tamlayan olarak
kullanılabilirler.
Bu tamlamalarda sonradan
tamlayan düşebilir. Çünkü tamlanandaki iyelik
ekleri zaten şahıs anlamı taşımaktadır:
Benim kalemim, senin defterin, onun çantası, bizim
okulumuz, sizin sınıfınız, onların bahçeleri, bizlerin
kaygısı, sizlerin iyiliği.....gibi
kalemim, defterin,
bahçeleri….gbi.
[52]
çantası,
okulumuz,
sınıfınız,
 Bu tür tamlamalarda
istenirse düşürülmez:
tamlayan
vurgulanmak
Çocuklar yalnız sizin sözünüze inanırlar. (Başkasının
değil, senin. Burada "sizin" kelimesi atılırsa cümle
başka türlü anlaşılır.)
Biz bugün senin misafiriniz. (Başkasının değil, senin.)
 Tamlayan atıldığında yanlış anlaşılma olacaksa
atılmaz:
Onun eşyalarını bize getir. > Eşyalarını bize getir
Senin doğum tarihini bilen yok mu? >Doğum tarihini
bilen yok mu?
 Dönüşlülük Zamiri
Dönüşlülük zamiri, “kendi” sözcüğüdür. Dönüşlülük
zamiri , iyelik eki alarak kullanılabilir:
Kendi – m Kendi – n Kendi – si Kendi – miz Kendi – niz
Kendi – leri
Dönüşlülük
zamiri,
kişi
zamirinin
yerine
kullanılabildiği gibi, kişi zamiriyle birlikte, cümleye
pekiştirme anlamı katacak şekilde de kullanılabilir.
‘’Bu soruyu kendim çözdüm.’’
5
3
‘’Bu soruyu ben kendim çözdüm.’’
Birinci cümlede “kendim” sözcüğü I. tekil kişiyi
belirtecek şekilde, kişi adılının yerine; ikinci cümlede
kişi adılıyla (ben) birlikte, cümleye pekiştirme anlamı
katacak şekilde kullanılmıştır.
2. İşaret (Gösterme) Zamiri
İsimleri, yerini işaret yoluyla, göstererek tutan
zamirlerdir. İşaret zamirleri tekil ve çoğul olarak
kullanılabilir.
Başlıca işaret zamirleri şunlardır: "bu, şu, o, bunlar,
şunlar, onlar, öteki, beriki, bura, şura, ora, burası,
şurası, orası, böylesi, şöylesi, öylesi..."
“Bu bana dedemden kaldı.”
“O dün kapıya bırakılmış.”
“Şunlar neden masanın üzerinde duruyor.”
“Şu senin değil mi?”
“Bunlar en sevdiğim kitaplarımdır.”
‘’Ötekini bana ver.’’
‘’Burası da fena değil.’’
‘’Orası çok uzak.’’
‘’Böylesi, insanı rahatsız eder.’’
‘’Öylelerinden her zaman kaçarım.’’

“O ve onlar” zamirleri hem işaret hem de şahıs
zamiri olarak kullanılabilir. Bu zamirler insan
isimlerinin yerine kullanılırsa şahıs, insan dışındaki
nesnelerin yerine kullanılırsa işaret zamiridir.
“O, tatilde dayısının yanına gidecek.”
“Onlar,
sınıfın
en
çalışkan
öğrencileridir.”
cümlelerindeki altı çizili zamirler insanların yerine
kullanıldığından şahıs zamiri,
“O, okula giderken cebinden düşmüş.”
“Onlar, bayatladığı için çöpe atılacak.” cümlelerindeki
altı çizili zamirler, insan dışındaki nesneleri karşıladığı
için işaret zamiridir.

"bu, şu, o, öteki, beriki, böylesi, şöylesi, öylesi"
kelimeleri çeşitli görevlerde kullanılır. Bu
kelimelerin sıfat mı zamir mi olduklarını anlamak
için şu soruları sorarız:
--İsmin yerini mi tutuyorlar, yoksa ismi niteliyor ya da
belirtiyorlar mı?
Zamirler ismin yerini tutar; sıfatlar isimle birlikte
kullanılır.
--Cümle içinde kullanılırken bu sözcüklerden sonra
virgül (,) kullanılmış mı?
İşaret sıfatlarından sonra virgül kullanılmaz. Bu
sözcüklerden sonra virgül kullanılmışsa bu sözcükler,
zamirdir.
--Tekilleri ve çoğulları var mı?
Sıfatların çoğulları yoktur; zamirlerinse vardır.
--Hâl eklerini alıyorlar mı?
Sıfatlar hâl ekleri almaz, zamirler alır.
bu: Bunu biliyor musun? (işaret zamiri)
Bu bilgiyi nereden aldın? ( işaret sıfatı )
şu: Şunu görmüştüm. (…………………………………...)
Şu eşyaları taşıyalım. (………………………………...)
Şunları da siz götürün. (……………………………….)
o: O bu akşam geç gelecek. (…………………………………...)
O, benim elmam. (…………………………………...)
O elma benim. (…………………………………...)
öteki: Öteki kitabı ver. (…………………………………...)
Ötekini bana ver. (…………………………………...)
öylesi: Öylesinden her zaman kaçarım. (………...………...)
Öylesi insanlardan her zaman kaçarım:
(…………………..)
3. Belgisiz zamirler
Birden fazla ismin yerini tutan ya da hangi ismin yerini
tuttuğu açıkça belli olmayan zamirlerdir.
 İşaret zamirleri iyelik eki almazlar; diğer isim hâl
eklerini alabilirler. Dolayısıyla isim tamlamalarında
ancak tamlayan olabilirler.
bundaki, burada, onlarla, şundan, ötekiler...
bunun rengi, buranın havası, ötekinin bahçesi
[53]
Başlıcaları şunlardır: "biri, birisi, hepsi, kimi, kimisi,
tamamı, tümü, bütünü, bir kısmı, her biri, başkası,
hiçbiri, herkes, kimse, hiç kimse, çoğu, bazısı, birkaçı,
birazı, birçoğu, pek çoğu, pek azı, her biri, öteberi,
falan, filan, şey..."
Hepsini tekrar çağırdılar.
Kimi de gelmeyi hiç düşünmedi.
Tamamından sen sorumlusun.
Herkes böyle düşünmez.
Aşağıdaki cümlelerde belgisiz zamirleri bulup altlarını
çiziniz.
Kimse senin gibi olamaz zaten.
Çarşıdan ne kadar öteberi aldın?
Birkaçı dün de gelmişti.
Bazıları bu sabah gelmeyi düşündüler.
Biri yer biri bakar; kıyamet ondan kopar.
İnsanların pek çoğu bu konuda bilinçsizdir.
Çalışanların pek azı hak ettiğini alır.
Bazısı da hep mağdurdur.
Elindekilerin tümünü yere bırak.
Bütününü görmeden bir şey diyemem.
Bir kısmını görmekle karar verilmez.
Her biri ayrı özellikler taşır.
Başkasının yerine konuşamam.
Hiçbiri bunu uygun görmez.
Falanın filânın ne dediği önemli değil.
Kendisine bir şey söyleyecektim.
Bu cümlede “nereye” sözcüğü cümleye soru anlamı
katmamıştır; ama yine de görevce soru zamiridir.
 Soru zamirleri isim tamlamasında tamlayan da
tamlanan da olabilir.
Kimin yanında bozuk para var?
Bu da neyin nesi?
Bizim neyimiz eksik?
B. Ek Durumundaki Zamirler
1. İlgi zamiri (-ki)
-Eklendiği kelimeye bitişik yazılır ve bir ismin yerini
tutar.
-Belirtili isim tamlamasında tamlananın yerine kullanılır.
-Tamlayan eklerinin( -in) üzerine gelir.
-Büyük ve küçük ünlü kurallarına uymaz; sadece -ki şekli
vardır:
‘’Ahmet’in çantası okulda kalmış, Ali’ninki nerede?’’
Bu cümleden “-ki” ekinin, tamlanan durumundaki
“çanta” adının yerini tuttuğu anlaşılmaktadır.

Bazı ikilemelerde ikinci ve anlamsız olan kelime
zamirdir.
Para mara istemem.
Kalem malem alacağım.
 Belgisiz zamirlerin de sıfatlardan ayırt edilme yolu
bütün zamirlerde (özellikle işaret zamirlerinde)
olduğu gibidir.
 Belgisiz zamirler isim tamlamasında hem tamlayan
hem de tamlanan olabilir:
Öğrencilerin pek çoğu
Pek çoğunun velisi
5
Adamın kimsesi yoktu
4
Kimsenin işine karışmam.
Antalya’nın
denizi
Muğla’nınkinden
güzeldir.
(Muğla’nın denizi)
Cemal'in defteri seninkinden daha düzenli. (Senin
defterinden)
Bizimki yine okuldan sonra parka gitmiş. (Bizim çocuk)
Türkçede üç tür "ki" vardır:
4. Soru zamirleri
Adın yerini soru yoluyla tutan sözcüklerdir. Soru
zamirinin cevabı, bir ad ya da başka bir zamirdir.
Başlıcaları şunlardır: Kim (kime, kimi, kimde, kimden,
kimler…) Ne (neyi, neye, neler, nesi, neyin…) Nere
(nerede, nereden, neresi, nereyi…) Hangisi (hanginiz,
hangimiz, hangileri…)
Kaçı (kaçıncısı, kaçınız,
kaçımız…)
‘’Beni dün akşam kim aradı?’’
Bu cümlede, “kim” sözcüğü, soru anlamı taşımaktadır ve
yerine cevap olarak bir ad gelebilmektedir. “Seni dün
akşam arkadaşın aradı.” cevabında görüldüğü üzere
“arkadaş” adı, “kim” sözcüğünün yerine cevap olarak
gelebilmektedir.
Bana çarşıdan ne aldın? (gömlek)
Bütün bunları kimden duydun? (Ali’den)
Buranın neyi meşhur? (fındığı)
Geçen yaz, nereyi gezdin? (Konya’yı)
Bu tablolardan hangisini beğendin? (şunu)
Kalemlerin kaçını sana verdi? (üçünü)
Not: Soru zamirleri, cümlelerde her zaman soru anlamı
taşımaz; fakat bu sözcükler yine de soru zamiridir.
‘’Onun nereye gideceğini bilmiyorum.’’
[54]
A. "ki" Bağlacı
Sadece "ki" biçimi vardır.
Kendinden önceki ve sonraki kelimelerden ayrı yazılır.
Türkçe değil, Farsça bir bağlaçtır ve Türkçe cümle
yapısına aykırı olarak kullanılır.
Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeliYağmur yağmadı ki mantarlar ortaya çıksın.
Bir şey biliyor ki konuşuyor.
B. "-ki" İlgi Zamiri
Eklendiği kelimeye bitişik yazılır ve bir ismin
(tamlananın) yerini tutar.
Büyük ve küçük ünlü kurallarına uymaz; sadece ‘’-ki ‘’
şekli vardır:
senin kalemin>seninki,
düşüncesi>onunki...vb.
Ali'nin
eli>Ali'ninki,
onun
C. "-ki" Yapım Eki (Sıfat yapan –ki)
İsimlere eklenerek yer ve zaman bildiren sıfatlar türeten
ektir.
Zaman
bildiren
kelimelerin
sonuna
doğrudan
eklenirken, yer bildiren sıfatlar türetirken "-de" hâl ekiyle
birlikte kullanılır.
Çoğunlukla ‘’-ki’’ ve az da olsa ‘’-kü’’ şekilleri vardır:
bu yılki sınav, yarınki maç, dünkü film, bugünkü aklım...
masadaki kitaplar, duvardaki saat, evdeki hesap...vb.
2. İyelik zamiri
Adların sonuna gelerek onların kime veya kaçıncı kişiye
ait olduklarını gösteren eklere "iyelik eki" veya ‘’iyelik
zamiri’’ denir.
İyelik eklerinin, iyelik zamiri olarak adlandırılmasındaki
neden ad tamlamalarında tamlayanın (kişi zamirinin)
yerini tutmasıdır.
İyelik zamirleri:
1. tekil – m
2. tekil – n
3. tekil – ı
1. çoğul - miz
2. çoğul - niz
3. çoğul - ları
kitab-ım, kitab-ın, kitab-ı,
kitab-ımız, kitab-ınız, kitap-ları
masa-m, masa-n, masa-s-ı,
masa-mız, masa-nız masa-ları
su-y-um, su-y-un, su-y-u,
su-y-umuz, su-y-unuz, su-ları
ne-y-im, ne-y-in, ne-y-i/ne-s-i,
ne-y-imiz, ne-y-iniz, ne-leri
YAPILARINA GÖRE ZAMİRLER
5
5
1. BASİT (YALIN) ZAMİRLER
Başka bir sözcükle birleşik yapı oluşturmamış, kök
hâlindeki zamirlerdir. Çekim eki alabilirler.
bu, o, sen, kim, şey, ne, kendi, bunlar, öylesi….vb.
2. BİRLEŞİK ZAMİRLER
İki şekilde karşımıza çıkar:
*Birden çok sözcüğün
zamirlerdir:
birleşmesinden
oluşan
bura(bu ara), birçoğu (bir çok), birazı (bir az), kimse (kim
ise), birtakımı (bir takım)
*Birden fazla kelimenin değişik yollarla öbekleşerek
oluşturdukları zamirlerdir.
Öteki beriki, falan filân, şundan bundan, herhangi biri, ne
kadarı...
3.EK
İlgi
ve
HÂLİNDEKİ
iyelik
zamirleri
ek
ZAMİRLER
hâlindedir.
Benimki, kalemimiz
Not: Zamirler, yapım eki alarak türemiş yapıda
kullanılamazlar. Zamir, yapım eki aldığında tür
özelliğini kaybeder ve ad, sıfat ya da zarf olur.
Kimliğimi almadan evden çıkmışım. (kim – lik)
ad
Senin gibi bencil insanları hiç sevmiyorum. (ben – cil)
sıfat
ad
Yaşlı adam bu hayatta kimsesiz kaldı. (kimse – siz)
zarf
eylem
[55]
DESTANSI (EPİK) ANLATIM
Yapma destanlar ise yeni ve yakın çağlarda toplumu
etkileyen bir olayın belli bir sanatçı tarafından
söylenmesiyle oluşan eserlerdir. Diyebiliriz ki yapma
destanlar, doğal destanların özellikleri dikkate alınıp ona
benzetilmesiyle oluşturulmuş metinlerdir. Yani destansı
anlatımın çıkış noktası doğal destanlardır.
Destansı anlatım; tarihe dayanan, tarihten ilham alan,
milletlerin başından geçen çeşitli olayları, felâketleri,
sevinçleri ve bu olaylarda önemli roller oynayan
kahramanları, olağanüstülükler temelinde aktaran;
evrenin oluşumunu, insanın yaratılışını; milletlerin
ortaya çıkışlarını ve ölüm hakkındaki düşüncelerini
heyecan ve coşku uyandıracak biçimde anlatan
hikâyelerdir.
Doğal destanlarda anlatılan olayların gerçekleşip
gerçekleşmediği ya da gerçekleşmişse bile kesin olarak
ne zaman gerçekleştiği, destanların yayılma dönemi olan
kuşaktan kuşağa aktarım sırasında ne kadar değişikliğe
uğradığını belirleyebilmemiz mümkün değildir. Çünkü
bu destanlarda tarih ve mitoloji iç içedir. Ancak yapma
destanlarda olağanüstülükler ve abartmalar olmasına
rağmen anlatılan olaylar, olayın oluşum zamanı, yeri ve
kahramanları daha gerçek ve kesindir.
Destansı Anlatımın Özellikleri:


Aklın ve bilimin yerini doğaüstü güçlerin ve
efsanelerin egemen olduğu dönemlerde meydana
gelen ve destanlara konu olan “olaylar”, kaynağını
toplumun vicdanından alır. Olaylar, belgelere
dayandırılamasa bile ait oldukları kavmin ya da
toplumun dünya görüşünü, felsefesini ortaya
koyması bakımından önemlidir.
Doğal destanlardaki mitolojik ögelerin, tanrıların, ilahi
birtakım
özellikler
gösterenlerin
yerini
yapma
destanlarda insanüstü güçleri ve zekâlarıyla toplumu
yok oluştan kurtaran gerçek tarihsel kahramanlar yer
alır.
Destanlardaki
“olay
kahramanları”
insanüstü
özelliklere sahiptir. Destan kahramanı ki hemen
hemen hepsi erkektir sahip olduğu insanüstü güçle
halkını yok olmanın eşiğinden kurtarıp çoğu zaman
kendini ulusu için feda eder ve çok zor bir sorunu
çözer.
Mehmet Akif Ersoy’un ‘’Çanakkale Destanı’’, Kayıkçı
Kul Mustafa’nın “Genç Osman Destanı” Fazıl Hüsnü
Dağlarca’nın “Üç şehitler Destanı’’ , Nazım Hikmet’in
‘’Kuvayi Milliye Destanı’’ yapma destanlar arasında yer
alır.
Destan kahramanı, ya halkını büyük bir beladan
(canavar, ejder gibi doğaüstü güçlerden veya doğa
güçlerinden) ya da kendinden sayıca çok, kuvvetçe
üstün düşmandan kurtararak insana özgü değerlerin
(erdemin,
cesaretin,
ahlakın,
özgürlüğün,
bağımsızlığın, yiğitliğin…) simgesi hâline gelir.
5
6
Destansı anlatımının diğer anlatım türleriyle benzerlik
ve farkları :

Destansı anlatımda kahramanlar anlatılırken yiğitçe
bir söyleyişle okuyucunun etkilenmesi sağlanır yani
“hareket” ögesi ön plana çıkarılır. Bu nedenle bu
anlatımda “fiiller”in kullanılması çok önemlidir.
Fiillerden yararlanılarak hareketlilik sağlanır.


Olay örgüsüne sahip olmaları nedeniyle “destansı
anlatım”la “öyküleyici anlatım” arasında büyük
benzerlikler vardır. Ancak öyküleyici anlatımla
oluşturulan roman, öykü gibi edebi metinlerde estetik
bir kaygıyla “kurmaca” bir dünya yaratılırken
destansı anlatımda önemli olan şey, toplumun
zihninde derin izler bırakmış “tarihi bir olay ya da
kişi”nin olağanüstülüklerinin anlatılmasıdır.
Öyküleyici anlatımla oluşturulan eserlerde yaşanmış
ya da yaşanması muhtemel olan her türlü kurmaca
olay ve kişi anlatılırken destansı anlatımda yalnızca
tarihe mal olmuş kişi ve olaylar anlatılır.
Destanlar, tarih öncesi dönemlere ait toplumları idare
eden güçlerin serüvenlerini anlatan, anlatma esasına
bağlı metinlerdir. Bu özellikleriyle roman, öykü,
tiyatro, şiir gibi edebi türlere ve tarihsel metinlere
kaynaklık etmiştir. Bu metinlerin bazı bölümlerinde
destansı anlatım kullanılabilirken bazı bölümlerinde
de başka anlatım türleri kullanılabilir.

Destansı anlatımın özelliklerini her ne kadar roman,
öykü, tiyatro, şiir gibi edebi türlerde rastlayabilsek de
bu anlatımın en güzel örneklerini doğal ve yapma
destanlarda görmekteyiz.
Doğal destanlar, milletlerin ortak ürünü olan ve büyük
olaylar sonucunda, tarihin bilinmeyen bir evresinde
oluşan, uzun, manzum eserlerdir. “Türeyiş, Göç,
Bozkurt, Oğuz Kağan, Alper Tunga, Şu, Ergenekon,
Manas, Satuk Buğra Han, Cengiz Han, Edige..”
Türklerin doğal destanlarından bazılarıdır.
[56]
Destansı anlatımda anlatılan olay ve kişiler az ya da
çok mutlaka olağanüstü motiflerle süslenerek
anlatılır. Bu durum destansı anlatımla olayları nesnel
bir bakış açısıyla aktararak tarihi birer belge özelliği
gösteren tarihsel metinler ve konusunu gerçek
yaşamdan alan öğretici metinler (anı, günlük, gezi
yazısı, biyografi, mektup) arasındaki önemli bir
farktır. Bu metinlerde yaşananların gerçek yaşamla
örtüşmesi bakımından dilin “göndergesel işlevi”;
destansı anlatımda dilin “şiirsel (sanatsal) işlevi”
kullanılır. Okuyucunun millî duygularına seslenerek
onda heyecan ve coşku uyandırması destansı anlatımı
“coşku ve heyecana bağlı anlatım”a daha da
yaklaştırmaktadır.
ADSIZ TEPE'NİN İLK ALINIŞI

Konularını ve konu etrafındaki kahramanları hatta
kahramanların maceraları milletin ortak hayal gücü
temeline dayandırılan destansı anlatımda “biz”
merkezli bir anlatımla “toplumsallık” söz konusuyken
her türlü duygunun okuyucuda hissettirilmesi
amacında olan coşku ve heyecana bağlı anlatımda
“ben” merkezli bir anlatımla “bireysellik” söz
konusudur. Destansı anlatım, ulusların ortak ülküsü
ortaya konularak millî bilincin gelişmesine yardımcı
olması sebebiyle “millî değerler‘’ yüceltilmeye çalışılıp
okuyucu bu yönüyle coşkulandırılır. Coşku ve heyecana
bağlı (lirik) anlatımda bu şekilde tek yönlü olma
zorunluluğu yoktur. Destanlarda “olaylar ve kişiler”
anlatılır. Şiirde şairin bir şey anlatma zorunluluğu değil
kendi “ben”inden yola çıkarak imgelerle yarattığı düşsel
dünyasında duygularını okuyucuya “hissettirme”
kaygısı vardır. Yani destansı anlatımda "yaşananlar"
anlatılırken coşku ve heyecana bağlı anlatımda şair,
"hissettiklerini" dile getirir.
Destansı anlatımın, coşku ve heyecana bağlı anlatımla
farklılıklar göstermesine rağmen destansı anlatımda
şiirsel birtakım ögelerden yararlanılabilir. Dizelerden
oluşan bu metinlerde ölçü, uyak gibi ahenk ögelerinden,
mübalağa, benzetme ve istiare (eğretileme) gibi anlam
sanatlarından yararlanma bunun en belirgin örneğidir.

5 
7







Destansı Anlatımla Oluşmuş Metinlerin Özellikleri:
Koçaklamalar, destanlar, millî marşlar ve kahramanlık
şiirleri destansı anlatımdan yararlanılarak oluşturulur.
Destan, şiir, hikâye, roman ve tiyatro gibi edebi
metinlerde destansı anlatımdan yararlanılabilir.
Tarihi olaylar, kahramanlıklar, olağanüstü olaylar ve
kişiler anlatılır.
Sözcükler yan ve mecaz anlamlarıyla kullanılır.
Anlatımda abartıya (mübalağa) başvurulur.
Eserlerde yiğitçe bir söyleyiş vardır.
Yapıp etmeler yani fiiller ön plandadır.
Sürekli bir hareket vardır.
Etkileyici bir özellik taşır.
Önek Metinler:
SİVASTOPOL
……….
Derken, tabur komutanı yine işaret verdi. Yine subaylar
fısıltıyla konuşarak emri birbirlerine ilettiler ve kara bir
duvar gibi duran 1. bölük çöktü. Onlara "Yere yat!" emri
verilmişti. 2. bölük de yere yattı ve Pest, eline sivri bir
şeyin battığını duydu. Yalnız, 2. bölüğün komutanı
ayakta kalmıştı. Kılıcını sağa sola savurup hiç durmadan
konuştukça tıknaz silueti bir öne bir arkaya gidip
geliyordu.
"Pekâlâ,
adamlarım!
Haydi,
şimdi,
aslanlarım!
Kurşunlarımızı
israf
etmeyip
bu
süprüntüleri
süngümüzle temizleyeceğiz. "Hurra!" diye bağırdığımda
hepinizin arkamdan geldiğini görmek istiyorum. Kimse
geride oyalanmasın. Birbirinizden ayrılmamalısınız, bu
en önemlisi... Onlara kim olduğumuzu gösterelim ve
yüzümüzü kara çıkarmayalım, tamam mı arkadaşlar?’’
TOLSTOY
[57]
Topçu da ateşini tepeye çevirmişti,
Havadan yağıyordu toz, duman, kelle, bacak.
Biz daha ilerdeyiz hemşerim,
Ölüm bize n’apacak?
İniltilerle, küfürlerle dolduk taştık, dakikalarca,
Gövdemiz geliyordu yaşamamıza dar.
Yarısı kara, yarısı al bir zaman geçti üstümüzden
Kimse bilmez ne kadar.
Genişliyordu tepenin üstü, kıpkızıl mağaralarca,
Şehit şehit, in in.
Alıyordu bileklerine, kara kuvvetini,
Herkes, yanında düşenin.
Hiç silahı yoktu ellerinden başka, boğuşuyordu.
Çevrilmişti bir süngü çemberiyle gide gide.
Nihayet devrildi beş yarayla birden,
İhtiyat mülâzım Fahri Efendi de.
Nihayet kurtarmıştı bir kâfir, boynunu.
Meçhul bir Mehmetçiğin gerilmiş parmaklarından.
Onun kaçışı hepsine bulaştı,
Kaçtılar, şahadet bayraklarından.
Fazıl Hüsnü Dağlarca
MOHAÇ TÜRKÜSÜ
Bizdik o hücumun bütün aşkıyla kanatlı;
Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı.
Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle,
Canlandı o meşhur ova at kişnemesiyle!
Fethin daha bir ülkeyi parlattığı gündü;
Biz uğruna can verdiğimiz yerde göründü.
Gül yüzlü bir âfetti ki her busesi lale;
Girdik zaferin koynuna, kandık o visale!
Dünyaya veda ettik, atıldık dolu dizgin;
En son koşumuzdur bu! Asırlarca bilinsin!
Bir bir açılırken göğe, son defa yarıştık;
Allah’a giden yolda meleklerle karıştık.
Geçtik hepimiz dört nala cennet kapısından;
Gördük ebedi cedleri bir anda yakından!
Bir bahçedeyiz şimdi şehitlerle beraber;
Bizler gibi ölmüş o yiğitlerle beraber.
Lakin kalacak doğduğumuz toprağa bizden
Şimşek gibi bir hatıra nal seslerimizden!
Yahya Kemal Beyatlı
KOÇAKLAMA
EYLEM (FİİL)
Mert dayanır namert kaçar
Meydan gümbür gümbürlenir
Şahlar şahı divan açar
Divan gümbür gümbürlenir
Fiiller, iş, oluş, hareket bildiren sözcüklerdir.
Örnek:
Bu yaz tatilinde köyümüze gideceğiz.
Şimdi askerdeki amcama mektup yazıyorum.
Dilekçenizi ay sonuna kadar bana vermelisiniz.
Öğretmenimizin anlattığı fıkraya uzun süre güldük.
Yiğit kendini öğende
Toplar menzili döğende
Şeşber kalkana değende
Kalkan gümbür gümbürlenir
Fiiller, bildirdikleri hareketin özelliğine göre üç gruba
ayrılır:
Top atılır kal’asından
Hak saklasın belasından
Köroğlunun narasından
Her yan gümbür gümbürlenir
Köroğlu
1-İŞ (KILIŞ) FİİLLERİ
İş-kılış fiilleri bir işi, hareketi anlatan fiillerdir. Bu işi
yapan bir özne vardır ve bu işten etkilenen bir nesne
bulunur. Nesne bulunduğu için bu fiiller geçişli fiillerdir
diyebiliriz. Bu yüzden iş-kılış fiillerinin başına “onu”
kelimesini getirdiğimizde anlamlı bir ifade oluşur. “Neyi,
kimi” sorularına cevap verirler. Örneğin;
Ahmet, elindeki taşı suya attı.
(nesne) (fiil)
GENÇ OSMAN DESTANI
İbtida yürüyüş oldu Bağdat'a
Sıçradı hendeği geçti Genç Osman
Vuruldu bayraktar, kaptı bayrağı
İrişti bedene dikti, Genç Osman
Cümlesindeki “atmak” sözcüğü iş-kılış fiilidir. “atmak”
eylemi öznenin etkisiyle bir nesnenin üzerinde; yani
Ahmet’in etkisiyle taş üzerinde gerçekleşmiştir. Ayrıca
bu fiilin iş-kılış fiili olduğunu anlayabilmek için
kelimenin başına “onu” kelimesi getirilebilir ya da “neyi,
kimi”
sorularına
cevap
verdiğine
bakılabilir.
Neyi attı? = Taşı – onu attı
Kurşunlarım yağmur gibi yağarken
Tütünlerim gökyüzünde dönerken
Yıkılası Bağdat seni döğerken
Şehitlere serdâr oldu, Genç Osman
5
8
Eğerlensin kır atımın ikisin
Fethedeyim düşmanların hepisin
Sabah namazları Bağdat kapısın
Mevlâ izin verdi, açtı Genç Osman
İŞ (KILIŞ) FİLLERİNE ÖRNEKLER
(onu)
sil(mek), anlat(mak), temizle(mek), yaz(mak), al(mak),
taşı(mak), kaldır(mak), sev(mek)
iç(mek), kullan(mak),
ısıt(mak), topla(mak), karıştır(mak), dinle(mek)…..vb.
Karac'oğlan bunu böyle söyledi
Askerleri dağı taşı boyladı
Bir Bağdat'ı da gayet mehdeyledi
Bin yiğide bir baş oldu Genç Osman
Karacaoğlan
2-OLUŞ FİİLLERİ
Oluş fiilleri, herhangi bir etki altında olmaksızın bir
varlıkta kendiliğinden oluşan değişikliği anlatan
fiillerdir. Oluş eylemiyle, nesnenin üzerinde gerçekleşen
değişimin istem dışı olduğunu yani isteyerek olmadığını
anlarız. Oluş fiillerinde zaman unsuru vardır, eylemin
gerçekleşmesi için belli bir sürenin geçmesi gerekir,
çünkü zamanla ortaya çıkan durumu anlatırlar. Bu
eylemler nesne alamadıkları için geçişsizdirler.
Dolayısıyla iş-kılış fiilinden farklı olarak “onu”
kelimesini başına getiremeyiz, “neyi, kimi” sorularına
cevap vermezler.
Örneğin;
Beş sene içinde çok hızlı yaşlandı.
cümlesindeki “yaşlanmak” eylemi oluş fiilidir. Çünkü
yaşlanma eylemini gerçekleştiren bir özne yoktur bu fiil
istem dışı, kendiliğinden gerçekleşmiştir. Ayrıca geçişsiz
olduğunu da başına onu kelimesini getirerek
anlayabilirsiniz. yaşlanmak
OLUŞ FİLLERİNE ÖRNEKLER
sarar(mak), küflen(mek), bayatla(mak), paslan(mak),
uza(mak), büyü(mek), sol(mak), acık(mak), eri(mek),
olgunlaş(mak), çürü(mek), körel(mek), soğu(mak) …vb.
[58]
3.DURUM FİİLLERİ
Öznenin içinde bulunduğu durumu anlatan fiillerdir.
Eylem öznenin kendi iradesi ile gerçekleşmiştir; ancak
yapılan işten etkilenen herhangi bir nesne yoktur,
nesneye
ihtiyaç
duyulmaz.
Dolayısıyla
nesne
alamadıkları için geçişsiz fiillerdir, “neyi, kimi”
sorularına cevap veremezler, başına “onu” sözcüğü
getirildiğinde anlamsız olur.
Örneğin;
‘’Bebeğimiz doğduğundan beri ilk kez güldü.’’
cümlesinde “gülmek” eylemi bebeğin içinde bulunduğu
durumu ifade etmiştir. Gülme eylemi bebeğin kendi
iradesi ile meydana gelmiş ancak bu gülme eyleminden
etkilenen
bir
nesne
yoktur.
Gülme
eylemini
gerçekleştirmek için herhangi bir nesneye ihtiyaç
duyulmaz. Geçişsiz fiil olduğunu sözcüğün başına onu
kelimesi getirerek anlayabiliriz. ‘’Onu güldü’’ uygun
olmamaktadır.
DURUM FİLLERİNE ÖRNEKLER
Uyu(mak), otur(mak), sus(mak), ağla(mak), dur(mak),
çık(mak), yürü(mek), gel(mek), koş(mak), bak(mak),
yüz(mek) …vb.
5
9
FİİL ÇEKİMİ
Fiillerin kip ve şahıs bildirecek biçimde düzenlenmesine
fiil çekimi denir. Fiil çekiminde kip mutlaka bulunur,
ancak şahıs bazen bulunmayabilir.
Fiil kök ya da gövdesi + Kip eki + Şahıs Eki = Çekimli fiil
Oku +
Kurut +
Bak +
Gel +
Söyle +
yor +
acak +
ar
+
meli +
miş
um
sın
ız
ler
……
= Çekimli fiil
= Çekimli fiil
= Çekimli fiil
= Çekimli fiil
= Çekimli fiil
ŞAHIS (KİŞİ) EKLERİ
Şahıs ekleri, eylemin hangi şahıs tarafından yapıldığını
gösterir. Türkçede ben sen, o biz, siz onlar olmak üzere
altı şahıs vardır. Fiillerin bu şahıslara göre
çekimlenmesini sağlayan şahıs ekleri şunlardır:
1.Tekil Şahıs Eki (Ben): -m, -ım, -im, -um, -üm
2.Tekil Şahıs Eki (Sen): -n, -(s)ın, -(s)in, -(s)un, -(s)ün
3.Tekil Şahıs Eki (O) : ………… (eki yoktur)
1.Çoğul Şahıs Eki ( Biz) : -ız, -iz, -uz, -üz, -k
2.Çoğul Şahıs Eki (Siz ): -(s)ınız, -(s)iniz, -(s)unuz, (s)ünüz
3.Çoğul Şahıs Eki (Onlar): -lar, -ler
Görmeli – (y) – im
Görmeli – sin
Görmeli
Görmeli – (y) – iz
Görmeli – siniz
Görmeli – ler
NOT: Fiillerin teklik üçüncü şahıs çekiminde şahıs eki
yoktur, ancak yine de teklik üçüncü şahıs ifadesi taşırlar.
Not: Kişi ekleriyle iyelik ekleri karıştırılmamalıdır. "Kişi
ekleri"
eyleme
gelerek
onları
kaçıncı
kişinin
gerçekleştirdiğini gösterirken "iyelik ekleri" isimlere
gelerek onların kaçıncı kişiye ait olduğunu gösterir.
‘’Bilgisayar – ım – ı
İsim
iyelik eki
getir – di – m.’’
fiil
kişi eki
FİİL KİPLERİ
Eylemlerin bir işi, durumu veya oluşu ortaya koyuş
biçimlerine kip denir. Kipler, haber ve dilek kipleri
olmak üzere ikiye ayrılır.
A. Haber (Bildirme) Kipleri
Çekiminde kesin bir zaman ifadesi olan fiiller haber
kipindedir. Haber kiplerinin beş çekimi vardır.
1.di’li (Bilinen, Görülen ) Geçmiş Zaman Kipi
2.miş’li (Öğrenilen, Duyulan) Geçmiş Zaman Kipi
3.Şimdiki Zaman Kipi
4.Gelecek Zaman Kipi
5.Geniş Zaman Kipi
[59]
1. -di’li Geçmiş (Görülen / Bilinen) Zaman Kipi
(-dı, -di, -du, -dü, -tı, -ti, -tu, -tü) Eylemin, söylenme
anından önce yapıldığını bildirir. Anlatan kişinin,
eylemin yapılışını gördüğünü ya da bildiğini ifade eder.
TEKİL
ÇOĞUL
1. kişi geldim
geldik
2. kişi geldin
geldiniz
3. kişi geldi
geldiler
‘’gör-‘’ fiilini di’li geçmiş zaman kipine göre
çekimleyiniz.
*
*
*
*
*
*
2.-miş’li Geçmiş (Öğrenilen / Duyulan) Zaman Kipi
(-mış, -miş, -muş, -müş)
Eylemin, söylenme anından önce yapıldığını bildirir.
Anlatan kişinin, eylemin yapılışını başkasından
duyduğunu, öğrendiğini ifade eder.
TEKİL
ÇOĞUL
1. kişi gelmişim
gelmişiz
2. kişi gelmişsin
gelmişsiniz
3. kişi gelmiş
gelmişler
Öğrenciler, dün müzeye gitmişler.
Okulun futbol takımına katılmışsınız.
Not:- miş’li geçmiş zaman kipi cümleye sonradan farkına
varma anlamı katabilir.
Dün akşam fazla yemek yemişim.
Televizyon karşısında uyuyakalmışım.
Not: -miş’li geçmiş zaman kip eki cümleye bir durumu
tespit etme anlamı da katar.
Resmi çok güzel yapmışsın.
Elbisen kirlenmiş.
‘’gör-‘’ fiilini
çekimleyiniz.
*
*
*
*
*
*
miş’li
geçmiş
Not: “-makta, – mekte, -mada, -mede” ekleri de cümleye
şimdiki zaman anlamı katar. Bu ek mastar ekiyle "-de"
hal ekinin kaynaşmasından oluşmaktadır.
Dışarıda çisil çisil yağmur yağmakta. (yağıyor)
Hafif rüzgâr esmede (esiyor) bu akşam vakti.
Güneş bütün azametiyle parlamakta. (parlıyor.)
Örnekler:
Karşıdaki binayı bugün boyadılar.
Evimizin önünü temizledik.
Bunları yapmamızı siz söylediniz.
6
0
Çocukların kahvaltısını hazırlıyorum.
Misafirleri karşılamak için kapıda bekliyoruz.
zaman
kipine
göre
‘’gör-‘’ fiilini şimdiki zaman kipine göre çekimleyiniz.
*
*
*
*
*
*
4. Gelecek Zaman Kipi (-ecek, -acak)
Eylemin söylendiği andan sonra yapılacağını ifade eder.
Anlatım önce, eylem sonra gerçekleşir.
TEKİL
1.kişi geleceğim
2.kişi geleceksin
3.kişi gelecek
ÇOĞUL
geleceğiz
geleceksiniz
gelecekler
Ödevimi yarına kadar bitireceğim.
Ay sonunda tatile çıkacaklar.
‘’gör-‘’ fiilini gelecek zaman kipine göre çekimleyiniz.
*
*
*
*
*
*
5. Geniş Zaman Kipi (- r, -ar, -er)
Eylemin herhangi bir zamanda yapılabildiğini gösterir.
Yani, geçmiş, gelecek ve şimdiki zamanı kapsar.
TEKİL
1.kişi gelirim
2.kişi gelirsin
3.kişi gelir
ÇOĞUL
geliriz
gelirsiniz
gelirler
Her akşam dişlerimi fırçalarım.
Servis şoförümüz her zaman vaktinde gelir.
3. Şimdiki Zaman Kipi (-yor)
Eylemin, söylendiği anda yapılmakta olduğunu bildirir.
Eylemin yapılışı ile anlatım aynı anda gerçekleşmektedir.
TEKİL
ÇOĞUL
1.kişi gel(i)yorum
gel(i)yoruz
2.kişi gel(i)yorsun
gel(i)yorsunuz
3.kişi gel(i)yor
gel(i)yorlar
Not :Parantez içinde gösterilen yardımcı ses, ünlüyle
biten fiillerde görülmez: Örn: "uyu - yor"
[60]
Not: Geniş zamanın olumsuzu yapıldığında, kip eki (-r, ar, -er) düşer; olumsuzluk eki (-ma, -me), 1. tekil ve çoğul
kişi çekimlerinin dışında, “-maz, -mez” biçimine
dönüşür.
gel – ir – im
gel – ir – sin
gel – ir
gel – ir– iz
gel – ir– siniz
gel – ir – ler
gel – (me) – m
gel – (mez) – sin
gel – (mez)
gel – (me) -y -iz
gel – (mez) – siniz
gel – (mez) – ler
3. Dilek-Şart (Koşul) Kipi (-se, -sa)
Bazı cümlelere dilek, bazı cümlelere şart anlamı katar.
‘’gör-‘’ fiilini geniş zaman kipine göre çekimleyiniz.
*
*
*
*
*
*
TEKİL
1. kişi gelsem
2. kişi gelsen
3. kişi gelse
Bugün birlikte ders çalışsak.
Boyum uzasa da basketbolu daha iyi oynasam.
Otobüs erken kalksa derse zamanında yetişirdik.
B. Dilek (Tasarlama) Kipleri
Zaman anlamı taşımayan kiplerdir. Bu kiplerle
çekimlenen eylemler, bir tasarı halinde olduğundan
zaman kavramı taşımaz.
1. Gereklilik Kipi
2. İstek Kipi
3. Dilek-Şart Kipi
4. Emir Kipi
‘’gör-‘’ fiilini dilek şart kipine göre çekimleyiniz.
*
*
*
*
*
*
1. Gereklilik Kipi (-meli, -malı)
Eylemin yapılmasının gerekli, zorunlu olduğunu ifade
eder.
TEKİL
1.kişi gelmeliyim
2.kişi gelmelisin
3.kişi gelmeli
4. Emir Kipi (---)
Eylemin yapılması gerektiğini buyruk şeklinde bildirir.
Kişi kendine emir veremeyeceği için birinci tekil ve
birinci çoğul şahsın emir çekimi yoktur.
ÇOĞUL
gelmeliyiz
gelmelisiniz
gelmeliler
TEKİL
1.kişi –
2.kişi gel
3.kişi gelsin
Derslerime günü gününe çalışmalıyım.
Bu kitapları mutlaka okumalısın.
6
1
ÇOĞUL
gelin, geliniz
gelsinler
Bir kez daha denesin.
Burayı hemen terk et.
Bu konuyu sessizce dinleyin.
Kapalı alanlarda sigara içmeyiniz.
‘’gör-‘’ fiilini dilek şart kipine göre çekimleyiniz.
*
*
*
*
*
*
Not: Emir kipi dışındaki kiplerle çekimlenmiş eylemlerde
üçüncü tekil kişi eki yoktur.
gel – di – m (eylem + kip eki + 1. tekil kişi eki)
gel – di
(eylem + kip eki + –-- )
gel – sin
(eylem + – + 3. tekil kişi eki)
Not: Gereklilik kipi bazen cümleye ihtimal anlamı
katabilir.
Şimdiye dek ödevini bitirmiş olmalı.
‘’gör-‘’ fiilini gereklilik kipine göre çekimleyiniz.
*
*
*
*
*
*
2. İstek Kipi (-e, -a)
Cümleye istek, dilek, temenni anlamı katar.
TEKİL
1. kişi geleyim
2. kişi gelesin
3. kişi gele
ÇOĞUL
gelsek
gelseniz
gelseler
ÇOĞUL
gelelim
gelesiniz
geleler
Bu çekimlerden en çok birinci tekil ve birinci çoğul
şahıslar kullanılır.
Bugün seninle sinemaya gidelim.
Doğum günüme eski arkadaşlarımı da çağırayım.
‘’gör-‘’ fiilini istek kipine göre çekimleyiniz.
*
*
*
*
*
*
[61]
EYLEMLERDE OLUMSUZLUK
Eylemlerde olumsuzluk, kip eklerinden önce eyleme
olumsuzluk eki (-me, -ma, -mez, -maz ) getirilerek
yapılır.
Eylem + Olumsuzluk Eki (-me, -ma) + Kip + Kişi Eki
Söyle +
me
+ di +
Aşağıdaki cümlelerde yapılan zaman kaymasını
bulup örnekteki gibi boşluklara yazınız.
Gelecek yıl üniversiteyi bitiriyor. (bitirecek)
(şimdiki zaman kipi, gelecek zaman kipi yerine)
Ekinler her yıl temmuzda sararıyor. (………...………..)
( …………………………………………………….)
Bir gün Nasrettin Hoca eşeğe ters biniyor. (…….….….…..)
( …………………………………………………….)
İlk şiiri uzun yıllar önce yayımlanır. (……………….…….)
( …………………………………………………….)
Yıl sonunda yaylada buluşuruz. (………….……….……)
( …………………………………………………….)
Bu kitabı önceden okumuş olacak. (………………………..)
( …………………………………………………….)
Arkadaşlar, sınav kâğıtlarını verelim. (……………...……)
( …………………………………………………….)
Allah gönlünüze göre versin. (…………………….…….)
( …………………………………………………….)
k
gel – me – miş – sin (öğrenilen geçmiş zaman)
gel – me – di – m (………………….…...…………..)
gel – mi– yor – um (……………….……..…………)
gel – me – y – eceğ – im (…………….……………..)
gel – me – m (…………………….……..…………..)
gel – mez – sin (……………………………………..)
gel – me – y – e – lim
(……… ...…………………..)
gel – me – se – n (………….……………………….)
gel – me – meli – sin
(…….………………………..)
gel – me
(……………………………...)
FİİL ÇEKİMLERİNDE SORU
6
2
Fiil çekiminin soru şekli "mı, mi" soru eki ile yapılır.
Fiil çekiminde "mi", bazen kip ekiyle kişi eki arasında,
bazen kişi ekinden sonra gelir.
BASİT ZAMANLI EYLEM
Eylem,
tek
zaman/kip
bildirecek
çekimlenmişse “basit zamanlı eylem”dir.
Bildin
- bildin mi?
Bilmişiz bilmiş miyiz?
Biliyorsun - biliyor musun?
Bilmeliyim - bilmeli miyim?
Bilsek bilsek mi?
Bileyim bileyim mi?
eylem + kip eki + kişi eki
Evin eşyalarını akşama kadar ancak taşıdılar.
basit zamanlı
eylem
(taşı – dı –
lar)
eylem -di’li
kişi
geçmiş eki
zaman
FİİLLERDE ANLAM (ZAMAN) KAYMASI
Fiil çekimlerinde kullanılan kip ve zaman ekleri her
zaman kendi anlamlarında kullanılmaz. Bu ekler
birbirlerinin yerlerine de geçebilir. Bu durum sadece kip
ekleriyle değil, cümlenin anlamıyla da ilgilidir.
Cümlede yüklemin çekimlendiği kip veya zamanla işin
yapıldığı kip veya zamanın farklı olmasına anlam
(zaman) kayması denir.
"Babamlar geliyor." cümlesinde şimdiki zaman eki "yor" kendi anlamında kullanılmıştır. Eylemlerin
söylenme ve yapılma zamanı aynıdır.
"Babamlar yarın geliyor." cümlesinde ise "-yor" eki
kullanılmış, fakat ek kendi anlamında değildir. Çünkü
eylem "şu an" yapılmıyor, "sonra" yapılacak. O hâlde bu
cümlede şimdiki zaman, gelecek zamanın yerine
kullanılmıştır.
"Bu soruları daha sonra çözeriz." cümlesinde fiil geniş
zamanda çekimlenmiş, iş gelecek zamanda yapılacak.
"Keloğlan'ın yolu bir gün bir kasabaya düşer."
cümlesinde geniş zaman, geçmiş zaman yerine
kullanılmış.
Bazı cümlelerde ise haber kipleri dilek kiplerinin yerine
kullanılır.
"Bu cami de Selçuklulardan kalma bir eser olacak."
cümlesinde gelecek zaman, gereklilik kipi (olmalı)
anlamında kullanılmıştır.
[62]
biçimde
Aşağıdaki cümlelerde fiiller tek kip eki aldıklarından
basit zamanlıdır.
Yeni şirket binasını yakında göreceksin.
(gör – ecek – sin) gelecek zaman
Hemen oturup dedeme mektup yazdım.
(…………………………………………………)
Sipariş ettiğim kitap dün gelmiş.
(…………………………………………………)
Bu sorunun cevabını biliyorum.
(…………………………………………………)
İşinizi çok çabuk yapmalısınız.
(…………………………………………………)
Bu haberi birlikte okuyalım.
(…………………………………………………)
Hastanın durumunu bir de ona sorsanız.
(…………………………………………………)
*
*
*
*
*
*
BİLEŞİK ZAMANLI (ÇEKİMLİ) EYLEM
Birden fazla kip eki alan eylemdir.
‘’Senin anlattıklarını ben zaten biliyordum.’’
cümlesinde “bilmek” eylemi önce “şimdiki zaman kipi
eki”ni ardından “-di’li geçmiş zaman kipi eki”ni alarak
(bil – i – yor – du – m) iki kip ekine sahip olmuştur.
Dolayısıyla bu eylem, bileşik çekimlidir.
Ona sürpriz yapacağımızı biliyormuş.
Bu konuda bir şey biliyorsan söyle.
Bu cümlelerin birincisinde “bilmek” eylemi “şimdiki
zaman kipi”nin yanında “-miş’li geçmiş zaman kipi”ni
de alarak (bil – i – yor – muş); ikincisinde de “şimdiki
zaman kipi”nin yanında “şart kipi”ni alarak (bil – i – yor
– sa – n) bileşik çekimli eylem olmuştur.
Not: Bileşik çekimli eylemde, ikinci kip “idi, imiş, ise”
biçiminde okunarak da bulunabilir.
Senin anlattıklarını ben zaten biliyor idim.
Ona sürpriz yapacağımızı biliyor imiş.
Bu konuda bir şey biliyor isen söyle.
Böylece -cümlelerin tamamını okumak şartıyla- bileşik
eylemler yanlışsız olarak bulunabilir.
6
3
Verilen örneklerde görüldüğü gibi, bileşik çekimli
eylemlerde ikinci kip “-di’li geçmiş zaman kipi, -miş’li
geçmiş zaman kipi ve şart kipi” olmak üzere üç şekilde
karşımıza çıkar. Buna göre, bileşik zamanlı eylemler üçe
ayrılır:
1. Hikâye Bileşik Zaman
Basit zamanlı eylemlere ikinci kip eki olarak “di’li
geçmiş zaman kipi” eki getirilerek yapılır.
Şu şekilde gösterilebilir:
‘’eylem + haber/dilek kipi + idi + kişi eki’’
eylem + haber/dilek kipi + imiş + kişi eki
Ona her zaman aynı soruyu sorarmış.(sorarmış)
Bu cümlede, “sor-” eylemi, “geniş zaman kipi”yle
çekimlendikten sonra ikinci kip olarak “-miş’li geçmiş
zaman kipi”ni aldığı için bileşik çekimlidir ve “geniş
zamanın rivayeti” olarak adlandırılır.
Aşağıda, ‘’sor-‘’ eyleminin
farklı kiplerle rivayet
bileşik çekimi verilmiştir.
soruyormuş (soruyor imiş / şimdiki zamanın rivayeti)
soracakmş
(soracak imiş / gelecek zamanın rivayeti)
sormuşmuş (sormuş imiş / -miş’li geçmiş zamanın rivayeti)
soraymış
(sora imiş / istek kipinin rivayeti)
sorsaymış
(sorsa imiş / şart kipinin rivayeti)
sormalıymış (sormalı imiş / gereklilik kipinin rivayeti)
‘’gör-‘’ fiilini gelecek zamanın rivayetine göre tüm
şahıslarda çekimleyiniz.
*
*
*
*
*
*
3. Şart Bileşik Zaman
Basit çekimli eylemlere ikinci kip eki olarak “dilek –
koşul kipi” eki (-se, -sa) getirilerek yapılır.
Her gün kitap okuyordu. (okuyor idi)
Bu cümlede, “oku-” eylemi, “şimdiki zaman kipi” ekini
aldıktan sonra ikinci kip olarak “-di’li geçmiş zaman
kipi”ni aldığı için, bileşik çekimlidir ve “şimdiki
zamanın hikâyesi” olarak adlandırılır.
Aşağıda, bir
verilmiştir.
okurdu
okuyacaktı
okuduydu
okumuştu
okuyaydı
okusaydı
okumalıydı
2. Rivayet Bileşik Zaman
Basit çekimli eylemlere ikinci kip eki olarak “-miş’li
geçmiş zaman kipi” eki getirilerek yapılır.
Şu şekilde gösterilebilir:
eylemin farklı kiplerle hikâye bileşik çekimi
(okur idi / geniş zamanın hikâyesi)
(okuyacak idi / gelecek zamanın hikâyesi)
(okudu idi / – dili geçmiş zamanın hikâyesi)
(okumuş idi / miş’li geçmiş zamanın hikâyesi)
(okuya idi / istek kipinin hikâyesi)
(okusa idi / şart kipinin hikâyesi)
(okumalı idi / gereklilik kipinin hikâyesi)
‘’gör-‘’ fiilini gereklilik kipinin hikayesine göre tüm
şahıslarda çekimleyiniz.
[63]
Şu şekilde gösterilebilir:
eylem + haber/dilek kipi + ise + kişi eki
Öğretmenini dinlersen başarılı olursun. (dinler isen)
Bu cümlede, “dinle-” eylemi, “geniş zaman kipi”yle
çekimlendikten sonra ikinci kip olarak “şart kipi”ni
aldığı için bileşik çekimlidir ve “geniş zamanın şartı”
olarak adlandırılır.
Aşağıda, bir eylemin farklı kiplerle şart bileşik çekimi
verilmiştir.
dinliyorsa
(dinliyor ise / şimdiki zamanın şartı)
dinleyecekse (dinleyecek ise / gelecek zamanın şartı)
dinlediyse
(dinledi ise / -di’li geçmiş zamanın şartı)
dinlemişse
(dinlemiş ise / -miş’li geçmiş zamanın şartı)
dinlerse
(dinler ise / geniş zamanın şartı)
dinlemeliyse (dinlemeli ise / gereklilik kipinin şartı)
2. Ekeylem ad soylu sözcüklere gelerek onları yüklem
yapar.
Yüklemle ilgili olarak yaygın ve yanlış bir düşünce
vardır. Yüklemin hep eylemden oluştuğu zannedilir.
Bunun nedeni de, yüklemin mutlaka kip ve şahıs eki
alarak yargı bildirmesidir. Hâlbuki kip ve şahıs ekini, ad
soylu sözcükler de alabilir ve yargı bildirebilir. Bu da
ekeylem (i-) sayesinde olur.
‘’gör-‘’ fiilini di’li geçmiş zamanın şartına göre tüm
şahıslarda çekimleyiniz.
*
*
*
*
*
*
‘’Mehmet, dün çok hastaydı.’’
cümlesinin yükleminin (hasta) eylem olmadığı
görülüyor. Eylem olmayan bu yüklem, ekeylem
sayesinde, eylemlere getirilen “-di’li geçmiş zaman kipi”
ekini almıştır.
(hastaydı < hasta i – di)
hasta – i
– di
ad
ek fiil kip eki
Ek eylem, ad soylu sözcüklere dört farklı kipte gelir.
EK EYLEM (EK FİİL)
Sözcük özelliğini yitirip ek durumuna gelen “imek (i-)”
eylemidir.
4 şekilde bulunur.
Belirli geçmiş zaman : ‘’idi’’
Belirsiz geçmiş zaman : ‘’imiş’’
Koşul : ‘’ise’’
Geniş zaman: "-im, -sin, -dir; -iz, -siniz, -dirler"
6
4
Ek eylemin “basit çekimli eylemleri bileşik çekimli
yapmak” ve “ad soylu sözcükleri yüklem yapmak” gibi
iki görevi vardır.
1. Ek eylem, basit çekimli eylemlere gelerek onları
bileşik çekimli yapar.
Bir eylem iki tane kip eki almaz, ikinci kip, eylemlere
ekeylem sayesinde gelir. Basit çekimli eylemlerden sonra
gelen ek eylem, hikâye, rivayet, şart bileşik çekimli
eylemler meydana getirir.
Bu soruyu daha önce de çözmüştüm. (çöz – müş – tü – m)
Görüldüğü gibi, bu cümledeki “çöz-” eylemi, “-miş’li
geçmiş zaman kipi” ekini aldıktan sonra, ekeylem
sayesinde bir de “-di’li geçmiş zaman kipi” eki almıştır.
Yani basit çekimli eylem, ekeylem sayesinde bileşik
çekimli hale gelmiştir.
Konuşmada ve yazmada ekeylem (i-) genellikle düşer.
(çöz – müş – tü – m < çöz – müş i – di – m)
1. Ek Eylemin di’li Geçmiş Zaman Çekimi (idi)
‘’Onun kardeşi bu hastanede doktordu.’’ (doktor idi)
Bu cümlede, ad olan “doktor” sözcüğü ekeylem
sayesinde “-di’li geçmiş zaman kipi” ekini alarak yüklem
olmuştur. “doktor” sözcüğünün “-di’li geçmiş zaman
kipi” ile çekimi aşağıdaki gibidir.
TEKİL
ÇOĞUL
1. kişi doktordum – doktorduk
2. kişi doktordun –
doktordunuz
3. kişi doktordu –
doktordular
2. Ek Eylemin miş’li Geçmiş Zaman Çekimi (imiş)
Sabah sabah kapıyı çalan postacıymış. (postacı imiş)
Bu cümlede, ad olan “postacı” sözcüğü ek eylem
sayesinde “-miş’li geçmiş zaman kipi” ekini alarak
yüklem olmuştur. “postacı” sözcüğünün “-miş’li geçmiş
zaman kipi” ile çekimi aşağıdaki gibidir.
TEKİL
1. kişi postacıymışım
2. kişi postacıymışsın
3. kişi postacıymış
3. Ek Eylemin Şart Çekimi (ise)
Ek eylemin şartı, eklendiği sözcüğü genellikle yüklem
yapmaz, cümleye şart anlamı katar.
Gelen simitçiyse birkaç simit alalım. (simitçi ise)
TEKİL
1. kişi simitçiysem
2. kişi simitçiysen
3. kişi simitçiyse
Terliyken soğuk su içersen hastalanırsın.
Onlar, İstanbul’a haftaya gelecekmiş.
Bu cümlelerde de “içersen (içer isen), gelecekmiş (gelecek
imiş)” eylemleri, iki kip eki alarak ekeylem sayesinde
bileşik zamanlı hale gelmiştir.
[64]
ÇOĞUL
postacıymışız
postacıymışsınız
postacıymışlar (postacılarmış)
ÇOĞUL
simitçiysek
simitçiyseniz
simitçiyseler
4. Ek Eylemin Geniş Zaman Çekimi
Ek eylemin geniş zaman çekimin ek eylem (i-)
kullanılmaz; çekim kişi ekleriyle yapılır. "-im, -sin, -dir;
-iz, -siniz, -dirler"
Ben bu okulda öğretmenim.
Bu cümlede, ad olan “öğretmen” sözcüğü, ekeylemin 1.
tekil kişi ekini alarak yüklem olmuştur. “Öğretmen”
sözcüğünün “geniş zaman” ile çekimi aşağıdaki gibidir.
TEKİL
1. kişi öğretmen – im
2. kişi öğretmen – sin
3. kişi öğretmen – dir
ÇOĞUL
öğretmen – iz
öğretmen – siniz
öğretmen – ler
*Ben bir şairim.
* Sen onurlusun. * Ahmet Bey
sinirlidir. *Biz şairiz. * Sizler onurlusunuz.
* Onlar
sinirlidirler.
Ekeylemin geniş zaman 3. tekil biçimi (-dir) çoğu kez
kullanımdan düşer:
*
Bu
çocuk
çok
efendi.
*Burası benim memleketim. (memleketimdir.)
(efendidir)
Anlama kesinlik katmak gerektiğinde "-dir" eki özellikle
kullanılır, düşürülmez.
*
Bu
çocuk
çok
* O benimdir, o benim milletimindir ancak
efendidir.
Not: -im, -sin, -iz, -siniz eklerini diğer çekim ekleriyle
karıştırmamalıyız:
6
5
*
Defter-im
kayboldu.
*Çalışıyor-um.
* Ben çalışkan-ım (ek eylem)
(iyelik
(kişi
eki)
eki)
Not: Ek eylem, adların dışındaki sözcüklere de gelerek
onları yüklem yapar.
Bu kitabı öğretmenin masasına koyan bendim. (ben idim)
(Zamir, ek eylem alarak yüklem olmuştur.)
Şirketin kâr raporları tam beklediğimiz gibiydi. (gibi idi)
(Edat, ek eylem alarak yüklemin içinde yer almıştır.)
Ek Eylemin Olumsuzu
Ekeylemin olumsuzu “değil” ilgeciyle (edatıyla) yapılır.
Aldığınız ev çok genişmiş.
Aldığınız ev çok geniş değilmiş.
Dün hava oldukça güzeldi.
Dün hava oldukça güzel değildi.
Ben bugün çok yorgunum.
Ben bugün çok yorgun değilim.
Çok hastaysan hemen eve git.
Çok hasta değilsen hemen eve git.
Ek Eylemle İlgili Karşılaştırmalı Örnekler
Ekeylemin, basit çekimli eylemleri bileşik çekimli
eylem yapmak ve ad soylu sözcükleri yüklem
[65]
yapmak görevlerini çeşitli örneklerle birlikte
gördük.
Ekeylem bu görevlerde kullanılırken, şekil
benzerliğinden
dolayı
başka
sözcüklerle
karıştırabilir. Şimdi, böyle kullanımları aşağıdaki
karşılaştırmalı örneklerde görelim.
Babam, iş günleri evden erken çıkardı.
(“çık-” eylemi geniş zamanın hikâyesiyle çekimlenmiş)
Arkadaşım, cebinden bir avuç şeker çıkardı.
(“çıkar-” eylemi -di’li geçmiş zamanla çekimlenmiş)
Daha öğrenciyken adını duyuran bir yazardı.
(“yazar” adı, ek eylem sayesinde yüklem yapılmış)
Ünlü sanatçı, öykülerini hep sabahları yazardı.
(………………………………………………………)
Ninem her akşam bize masal okurdu.
(………………………………………………………)
Babam, son derece dikkatli bir okurdu.
(………………………………………………………)
Küçükken, ayakkabılarımı annem bağlarmış.
(………………………………………………………)
Burayı güzelleştiren, bu yemyeşil bağlarmış.
(………………………………………………………)
YAPILARINA GÖRE FİİLLER
Yapılarına göre fiiller üç grupta incelenir.
‘’hasta olmak, kahrolmak, teşekkür etmek, rica etmek,
affetmek, nazar etmek, ferman eylemek….vb.’’
A) BASİT FİİLLER
Hiçbir yapım eki almamış fiillerdir. Fiil köklerine gelen
çekim
ekleri
(zaman,
şahıs)
fiilin
anlamını
değiştirmediğinden böyle fiillere de basit fiil denir.
UYARI 1: Bu türle yapılan birleşik fiilde bir ünlü
düşmesi ya da bir ünsüz türemesi varsa birleşik fiil
bitişik yazılır.
* Dostluk bir şemsiyeye benzer; insan onları ancak kötü
havalarda ister.
* İstediğim her şeyi yaptım.
*.O bu konuda birçok şey biliyor.
* Seninle daha önce de konuşmuştuk.
* Akşamı seyredeyim senin bakışlarında.
* Bir gün yeniden bana döneceğini hissediyorum.
* Dönsen de seni asla affetmeyeceğim.
* Sabreden derviş muradına ermiş.
*Senin gözlerinde hapsoldum ben.
B) TÜREMİŞ (GÖVDE) FİİLLER:
UYARI 2 : ‘’Et- , ol- ‘’ yardımcı eylemleri tek başına bir
anlam taşıyorsa ve önündeki isimle kaynaşmamışsa
kendi görevinde kullanılmış demektir yani asıl fiildir.
Yapım eki almış fiillerdir. Türkçede fiil türetmenin iki
yolu vardır:
1) İsim kök ya da gövdelerinden fiil türetme:
*güzel-leş-
*sarı-ar-
*az-al-t-
*ben-imse-
*sivri-l-t-
*yaş-a-t-
*ışıl-da-
*göz-le-
*ince-l-t-
III. KURALLI BİRLEŞİK FİİLLER
*su- sa-
İki fiilin birleşmesi yoluyla oluşur. Tamamı bitişik
yazılır. Dört grupta incelenir:
* kan-a-
2) Fiilden fiil türetme:
6
6
* Ben ettim sen etme.
* Köyümüzde şimdi kirazlar olmuştur.
* Elindeki gömlek ancak beş milyon lira eder.
* Boş zamanlarımda kütüphanede olurum.
1) Yeterlilik Bileşik Fiili ( fiil + e bil-) :
*sev-in-
*çık-ar-
*bak-ış-
* öl-dür-t-
*taşı-t-
*at-ıl-
*kan-dır-
*koş-tur-
Cümleye gücü yetme, olasılık, rica anlamı katar. Fiilin
üzerine –e bilmek getirilerek oluşturulur.
Yaz-abil-ir-im
Söyle-y-ebil-di-m
*Okula geç kalırsam öğretmenim kızabilir.
*Bu genç yaşımda ölebilirim..
*Sınıfı kolayca geçebilirim.
*Bunlar tek elimle taşıyabilirim.
*İstediği her şeyi alabilmiş.
*Sen de bizimle gelebileceksin.
*Bir bardak su alabilir miyim?
C) BİRLEŞİK FİİLLER:
En az iki sözcüğün birleşmesiyle oluşan fiillerdir.
Üç grupta incelenir:
I.ANLAMCA KAYNAŞMIŞ BİRLEŞİK FİİLLER:
Bir isimle bir fiilin anlam yönünden birleşip kaynaş
masıyla oluşur. Bu sözcüklerden biri ya da ikisi gerçek
anlamını yitirir. Deyimlerin çoğu bu türe örnektir.
UYARI: Yeterlilik fiilinin olumsuzunda bil- fiili düşer.
Fiilin üzerine ‘’-ama , -eme’’ getirilerek yapılır.
* Sen kimsin ki bana kafa tutuyorsun?
* Bu tehditlerinle gözümü korkutamazsın.
* Annemin yemekleri hoşuna gitti mi?
* Odasında kitaplarına göz atıyordu.
* Adama laf anlatmaktan dilimde tüy bitti.
* Konuşulanlara ben de kulak kabarttım.
* İş için yüzlerce kişi başvurmuştu.
* Yapabilirim - yapamam. (yeterlilik birleşik fiilinin
olumsuzu)
* yaparım - yapmam ( geniş zamanın olumsuzu)
* Görebilirsin - göremezsin (yeterlilik birleşik fiilinin
olumsuzu)
* Atamam kendimi mavi denize dünya güzel.
(yeterlilik birleşik fiilinin olumsuzu)
II. YARDIMCI FİİLLERLE YAPILAN BİRLEŞİK FİİLLER:
İsim soylu bir sözcüğün üzerine ‘’et- , ol- , kıl- , eyle- ‘’
gibi yardımcı eylemler getirilerek yapılır.
* Seven bu gönül seni asla terk etmeyecek.
* Hayat uykuyla uyanıklık arasında dans eder.
* Bu usanç duyan gözlerim bir şeyde karar kıldı.
* Seyreyleyelim mehtabı yıldızların altında.
[66]
2. Tezlik Birleşik Fiili: (Fiil+i ver-):
Cümleye tezlik, çabukluk anlamı katar.
‘’Koş-uver-dim
Bak-ıver-in’’
*Uzanıp tutuver elimi ne olur geri dön.
*Akşamın derin kızıllığında kayboluverdim.
*Uzanıverse gövdem taşlara boydan boya.
*Polisler kaçan hırsızı yakalayıverdi.
*Annesini görünce yanına koşuverdi.
*Hadi çayınızı içiverin de gidelim.
NOT: Olumsuzluk eki ‘’-ma, -me’’ asıl eylemden sonra
veya yardımcı fiil olan ‘’ver-‘’ den sonra getirilebilir.
* Sen de o filmi görmeyiver.
* Her şeye maydanoz oluverme.
Emredici Anlatımın Özellikleri:
3. Süreklilik Birleşik Fiili (fiil+ e dur-, e kal-, e gel-…vb.):

Cümleye devam etme, süreklilik anlamı katar.
‘’Gid-edur-un
Bak-akal-dım’’
6
7
EMREDİCİ ANLATIM
İster sözlü ister yazılı olsun dinleyeni ya da okuyanı bir
işi yapmaya, bir eylemde bulunmaya, bir davranışı
gerçekleştirmeye zorlayan, onlara telkin ve önerilerde
bulunan metinlerde kullanılan anlatım türüne
“emredici anlatım” denir.
“Zincir takmadan yola çıkmayınız!”, “İnşaata beresiz
girilmez!” cümleleri emir ve yasaklar içermesi
nedeniyle emredici anlatıma örnektir.
Emredici anlatımın söz konusu olduğu cümleler, bir
işin nasıl yapılması gerektiğine ilişkin talimatlar içerir.
“Emniyet kemeri takmadan yola çıkmayınız!”
cümlesinde
yolcuları
emredici
bir
anlatımla
yönlendirme söz konusudur.
Karşılıklı konuşmalarda da emredici anlatımdan
yararlanılır. Bir babanın çocuğuna, “Bugün mutlaka
dükkâna
uğra!”
sözünde
emredici
anlatıma
başvurulmuştur.

* Bu hikaye yıllardır süregelir.
* Televizyonun karşısında uyuyakalmışım.
* Gidedursun turnalar, gurbet ellere
* Listede ismimi göremeyince listeye bakakaldım.
* Sizi işinizden alıkoymak istemem.
4. Yaklaşma Bileşik Fiili (fiil+ e yaz-) :
Eylemin gerçekleşmesine çok az bir zaman kaldığını
ifade eder. Cümleye neredeyse olacaktı anlamı verir.
* Kaldırımda yürürken düşeyazdım.
* Onu karşımda görünce korkudan öleyazdım.
* Heyecandan kalbim durayazdı.

Emredici anlatım, okura (ya da dinleyene) bir
şeyleri emreder. Okuyucudan söyleneni yerine
getirmesini ya da iş, eylem ve davranışlarına son
vermesini ister.
Emredici metinler oluşturulurken:
*Alıcıyı belli bir alana kanalize etme, yönlendirme ve
telkin etmek amacıyla emredici ifadeler kullanılır.
*İkinci tekil ve çoğul kişi “sen, siz” zamirleri sıkça
kullanılır.
*Gereklilik kipine (–malı), emir kipine ve kip kayması
yoluyla emir anlamı veren gelecek zaman kipine (–
ecek), yeterlilik eyleminin geniş zaman (–ebilir)
çekimine sıkça başvurulur.
*Sözde öznelerden ve edilgen çatılı eylemlerden
yararlanılır.
Emredici anlatım birçok metinde kullanılır.
*Kanun, tüzük, yönetmelik, genelge, yönerge gibi
mevzuat metinlerinde;
*Kullanma ve montaj kılavuzlarında, ürün tanıtım
yazlarında,
ilaç
prospektüslerinde,
reklam
metinlerinde, el ilanlarında ve yemek tariflerinin
anlatıldığı metinlerde;
*Spor müsabakaları ve oyunlarda uyulacak kurallarda,
yarışma ve sınav kurallarını belirten metinlerde;
*Siyasi söylevlerde, ideolojik buyruk ve düşüncelere
yer veren propaganda amacıyla oluşturulmuş
metinlerde;
*Vasiyetname ve siyasetnamelerde;
*Felsefe ve ideoloji metinlerinde; dinsel buyrukları
bildiren metinlerde emredici anlatım türü kullanılır.
[67]

KUTADGU BİLİG
Emredici anlatımla oluşturulan metinlerde bilgi
verilerek bir yönlendirme olduğu için “açıklayıcı” ve
“öğretici” anlatımdan ve dilin “alıcıyı harekete
geçirme işlevi” nden yararlanılır.
ÖRNEK METİNLER:
KANUN HÜKMÜ VE AMİRİN EMRİ
MADDE 24.
(1) Kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza
verilmez.
(2) Yetkili bir merciden verilip yerine getirilmesi görev
gereği zorunlu olan bir emri uygulayan sorumlu olmaz.
(3) Konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine
getirilemez. Aksi takdirde yerine getiren ile emri veren
sorumlu olur.
(4) Emrin, hukuka uygunluğunun denetlenmesinin
kanun
tarafından
engellendiği
hâllerde
yerine
getirilmesinden emri veren sorumludur.
6
8
Eğer bugün herkes iyi olsun dersen, ey memleketin
büyüğü, kendin iyi ol!
Halk bozulursa yoldan çıkarsa beyler düzene sokar,
bey yoldan çıkarsa onu kim durultur?
Saadete ulaşmış, bu saadetiyle memlekette şöhret
bulmuş ünlü insan ne der, işit!
Saadet kime gelip ona uyum sağlarsa, onu yukarı
kaldırıp başını göğe ulaştırır.
ÇOCUKLAR HIZLI BÜYÜR.
Bir bakmışsınız ki göz açıp kapayıncaya kadar on
sekiz yaşına gelivermişler. Çocuğunuz için yatırım
yapmayı ertelemeyin. Gelin ..X Bankasına onun adına
bir Kumbara Fonu Hesabı açtırın. Büyüdüğünde
çocuğunuzun çok işine yarasın. Siz de onun adına iyi
bir şeyler yapmanın gururunu yaşayın.
KARAYOLLARINDA TRAFİĞİN AKIŞI
MADDE 46. Karayollarında trafik sağdan akar. Aksine
bir işaret bulunmadıkça sürücüler:
a) Araçlarını, gidiş yönüne göre yolun sağından, çok
şeritli yollarda ise yol ve trafik durumuna göre hızının
gerektirdiği şeritten sürmek
b) Şerit değiştirmeden önce gireceği şeritte, sürülen
araçların emniyetle geçişini beklemek
c) Trafiği aksatacak veya tehlikeye sokacak şekilde şerit
değiştirmemek
d) Gidişe ayrılan en soldaki şeridi sürekli olarak işgal
etmemek zorundadırlar.
BÖREK TARİFİ
YGS SINAV KURALLARI
Adayların sınava, cep telefonu, çağrı cihazı, telsiz,
fotoğraf makinesi vb. araçlarla, silah ve benzeri teçhizatla
girmeleri; sınav süresince, birbirleriyle konuşmaları,
kopya çekmeleri veya çekilmesine yardımcı olmaları,
salondaki görevlilere soru sormaları, birbirlerinden
kalem, silgi vb. şeyler alıp vermeleri, hesap makinesi,
sözlük vb. yardımcı araçlar kullanmaları, sınav
salonunda sigara, pipo, puro vb. içmeleri, başkalarını
rahatsız edecek şekilde bir şeyler yiyip içmeleri ve sınav
düzenini bozacak başka davranışlarda bulunmaları sınav
kurallarına aykırıdır.
“Veysel der kafanı nafile yorma
Dünya fani değil çöküp oturma
Adım at ileri avara durma
Yoldaş ol refaha kavuşanlara”
Aşık Veysel
ATATÜRK'ÜN GENÇLİGE HİTABESİ
‘’Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk
cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbâlinin yegâne temeli budur. Bu
temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbâlde dahi seni
bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahili ve harici
bedhahların olacaktır. Bir gün istiklâl ve cumhuriyeti
müdafaa mecburiyetine düşersen vazifeye atılmak için
içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini
düşünmeyeceksin!....’’
[68]
‘’Bir kabın içine sütü, yumurtayı, sıvı yağı koyun ve
çırpın. Başka bir kabın içine beyaz peyniri,
maydanozu koyun ve karıştırın. Düz bir zemin
üzerine
bir
tane yufkayı
serin.
Sütlü
karışımdan yufkanın her tarafına sürün. Başka bir
yufkayı yağladığınız yufkanın üzerine serin ve sütlü
karışımdan sürün. Yufkanın her tarafına peynirli
maydanozlu karışımdan serpin….’’
ŞİİR ÖRNEĞİ:
FİİL ÇATISI
2. EDİLGEN FİİL
Cümlede, eylemin nesne alabilip alamamasına ya da
öznenin, eylemde bildirilen işle ilgili olarak gösterdiği
özelliğe eylem çatısı denir. Dolayısıyla, yüklemi eylem
olmayan cümlelerde çatı aranmaz.
Edilgen eylemin yüklem olduğu cümlelerde özne,
yüklemde bildirilen işi yapmaz; başkasının yaptığı
işten etkilenir.
Eylemler çatısı bakımından iki grupta incelenir:
A. Öznesine Göre Fiiller
1. Etken Fiil
2. Edilgen Fiil
3. Dönüşlü Fiil
4. İşteş Fiil
Edilgen eylem, “-n” ve “-l” ekiyle türetilir ve cümleye
“başkası tarafından yapılma” anlamı katar. Edilgen
eylemin yüklem olduğu cümlede özne “sözde özne”
olarak adlandırılır.
B. Nesnesine Göre Fiiller
1. Geçişli Fiil
2. Geçişsiz Fiil
3. Oldurgan Fiiller
4. Ettirgen Fiiller
Sınıfımıza yeni bir başkan seçildi.
I.ÖZNESİNE GÖRE FİİLLER
Türkçede eylemler, öznenin eylemle
gösterdiği özelliğe göre dörde ayrılır.
ilgili
olarak
1. ETKEN FİİL
6
9
Yüklemde belirtilen eylemi, öznenin kendisi yapıyorsa
bu tür eylemlere “etken eylem”, özneye de “gerçek
özne” denir.
Çocuk, yaramazlık yapan küçük kardeşine bağırdı.
Bu cümlede “bağırmak” eylemi
“bağırma”
işini
doğrudan
gerçekleştirmektedir.
etkendir; çünkü
özne
(çocuk)
Aşağıdaki cümlelerde eylemler, altı çizili özneler
tarafından doğrudan yapıldığı için etken çatılıdır.
Bu cümlede yükleme “Seçilen kim?” sorusunu sorarsak
öznenin “Yeni bir başkan” olduğunu görürüz. Ancak “I” ekini alan “seçildi” eylemi, özne tarafından değil,
başkası tarafından yapılmıştır. Yani burada özne, işi
yapan öğe değil; başkasının yaptığı işten etkilenen
öğe durumundadır. Dolayısıyla burada gerçek özne
değil, “sözde özne” vardır.
Aşağıdaki cümleleri incelediğimizde, eylemlerin
başkaları tarafından yapıldığını, dolayısıyla bu
eylemlerin edilgen çatılı olduğunu görüyoruz.
Okulumuza yeni bilgisayarlar alınmış.
Bayram öncesi caddeler güzelce temizlendi.
Kasabamıza yeni parklar yapılacak.
Sınavda birinci olan öğrenci ödüllendirildi.
Sınavı bitirmeden çıkmamamız gerektiği söylendi.
Bu yazarımızın yapıtları dili yalın olduğu için çok
okunur.
Cadde ve sokaklar bayraklarla süslendi.
Örnek yaz:
Babam, evimize yeni mobilyalar almış.
Bulutlar, ağır ağır geçti üzerimizden.
Dün gece aniden kar yağdı.
İhtiyar, deniz kenarında gemileri seyrediyordu.
Kuşlar, gün batmadan yuvalarına dönüyordu.
Ünlü şair, daha çok, aşk şiirleri yazıyormuş.
Öğretmenimiz, derste güzel şiirler okurdu.
Not: Cümlede, gizli özne, yüklemde bildirilen işi
doğrudan kendisi yaptığından aynı zamanda gerçek
öznedir.
Ödevlerini bir an önce yapmalısın. (sen)
Bu cümlenin yüklemi, gizli özne olan “sen sözcüğüdür.
Eylem özne tarafından yapıldığı için, “yapmak” eylemi
etkendir.
[69]
Not: Edilgen çatılı cümlelerde işi yapan, cümle içinde
geçse bile eylem yine “edilgen”dir.
Suçlu, polis tarafından Bursa’da yakalandı.
Bu cümlede, “yakalanma” işinin “polis tarafından”
yapıldığı görülüyor. Ancak yükleme sorulan
“Yakalanan kim?” sorusuyla,”suçlu” sözcüğünün
özne olduğunu görürüz. Dolayısıyla “yakalandı”
eylemi, “-n” ekini alıp “başkası tarafından yapılma”
anlamı taşıdığı için edilgen bir eylemdir.
Not: Edilgen eylem ve dönüşlü eylem; aynı eklerle
oluşturulduğundan karıştırılabilir. Edilgen çatılı
eylemlerin öznesi sözde öznedir, yani eylemi
gerçekleştiren belli değildir. Dönüşlü fiillerin öznesi ise
gerçek öznedir, yani eylemi gerçekleştiren öznenin
kendisidir.
Örnek yaz:
Onu aramadığım için bana kırılmış.
Bu cümlede “kırılma” eylemini öznenin kendisi
yapmış, yaptığı işten de kendisi etkilenmiştir. Yani
yüklem dönüşlü bir eylemdir.
Öğrenciler bahçedeyken sınıfın camı kırılmış.
2.
DÖNÜŞLÜ FİİL
Bu cümlede bildirilen “kırılma” eylemini öznenin
kendisi değil, bir başkası yapmıştır. Dolayısıyla eylem
edilgen çatılıdır.
Örnek yaz:
Özne, yüklemde belirtilen eylemi hem yapıyor hem de
yaptığı bu eylemden etkileniyorsa bu tür eylemlere
“dönüşlü eylem” denir.
Dönüşlü eylemler de edilgen fiiller gibi “-I” ve “-n”
ekiyle türetilir. Dönüşlü eylemin yüklem olduğu
cümlede “kendi kendine yapma” anlamı vardır.
Dönüşlü fiillerde özne gerçek öznedir.
7
0
Çocuk, yaptığı hata nedeniyle dövündü.
Bu cümlede öznenin (çocuk) “dövünme” işini kendisinin
yaptığını ve bu işten yine kendisinin etkilendiğini
görüyoruz. Dolayısıyla cümlenin yüklemi dönüşlü bir
eylemdir.
Aşağıdaki cümlelerin yüklemlerini incelediğimizde,
öznelerin, yüklemde bildirilen işi “kendi kendilerine
yaptıklarını ve yaptıkları işten yine kendilerinin
etkilendiklerini” görüyoruz.
3.
İŞTEŞ FİİL
Yapılması için birden fazla öznenin gerektiği
eylemlerdir, işteş çatılı eylemler “-ş” ekini alır.
Bazı fiiller ise kök olarak “-ş” ile bitmiştir ve işteş
özellik gösterir.
Sınavı kazandığımı duyunca çok sevindim.
Babam, uzun yıllar çalıştığı işyerinden ayrıldı.
Sarsıntıyı duyunca hemen telefona sarıldı.
Prova saati yaklaşınca elbiselerini giyindi.
Dedesi her zaman madalyasıyla övünürdü.
Ayna karşısında dakikalarca süslendi.
Çocuk, arkadaşıyla yok yere dövüştü.
Örnek yaz:
İşteş eylemler, öznelerin işi yapma durumuna göre ikiye
ayrılır:
A. KARŞILIKLI İŞTEŞ FİİL
Bu cümlede “dövüştü” eylemi, “-ş” ekini aldığı ve birden
fazla kişi tarafından yapılmayı gerektirdiği için işteş bir
eylemdir, işteş eylemlerde özne tekil bile olsa yüklemde
bildirilen iş, birden fazla kişiyi gerektirir.
Özneleri bir
eylemlerdir.
işi
karşılıklı
olarak
yapan
işteş
Ünlü yazarla geçen yıl bir kitap fuarında tanıştık.
Bu cümlede iki kişinin karşılıklı olarak birbirini tanıması
anlatıldığı için “tanışmak” eylemi karşılıklı işteş bir
eylemdir.
[70]
Aşağıdaki cümlelerin
eylemlerdir.
yüklemleri,
karşılıklı
işteş
B. Nesnesine Göre Fiiller
1.
GEÇİŞLİ FİİL
Toplantıda yeni projeyi uzun uzun tartıştık.
Onunla en son geçen ay görüşmüştüm.
Yurtdışındaki arkadaşımla birkaç yıl mektuplaştık.
Yıllar sonra gördüğüm arkadaşımla hasretle kucaklaştık.
Kazandığımız parayı akşamüstü paylaştık.
Not: Bazı eylemlerde “-ş” eki kalıplaştığı için sözcükten
ayrılmaz. Gerçekleştirilmesi için birden fazla kişi
gerektiren yani anlamca işteşlik taşıyan bu eylemler de
işteş eylemdir.
Nesnesi olan ya da nesne alabilen eylemlere “geçişli
eylem” denir. Nesneyi, yükleme sorduğumuz “neyi,
kimi, ne” sorularıyla bulduğumuz için, bu sorulara
cevap veren eylemler geçişlidir.
İki dargın arkadaş bu bayramda barıştı.
Gençliğinde okul takımında güreşirmiş.
Ben bu kitabı geçen yaz okumuştum.
Askerdeki arkadaşıma mektup yazdım.
B. BİRLİKTE İŞTEŞ FİİL
Bu cümlelerde “okumuştum” eylemi “bu kitabı”
nesnesini, “yazdım” eylemi “mektup” nesnesini
aldığından geçişli bir eylemdir.
Aynı işi hep birlikte yapma anlamı taşıyan işteş
eylemlerdir.
Öğretmenin anlattığı fıkraya bütün sınıf gülüştü.
Bu cümlede, eylem, bir işi karşılıklı olarak yapma değil;
hep birlikte yapma anlamı taşıdığı için “gülüşmek”
eylemi birlikte işteş bir eylemdir.
Aşağıdaki cümlelerin yüklemleri, birlikte işteş eylemdir.
7
1
Aşağıdaki cümlelerde eylemler, altı çizili nesneleri aldığı
için geçişlidir.
Topladığı çiçekleri vazoya yerleştirdi.
Babam, pazar sabahları gazete alırdı.
Diploma törenine kuzenini de davet etti.
Öğretmenimiz derste bize fıkra anlatırdı.
Not: Geçişli eyleme sahip olan cümlelerde kimi zaman
nesne bulunmaz. Bu eylemler nesne almasalar da
geçişlidir. Önemli olan, o eylemin nesne alabilmesidir.
Park görevlisini gören çocuklar sağa sola kaçıştı.
Yırtıcı kuşlar köyümüzün üzerinde uçuşuyordu.
Çocuklar heyecanla denize koşuştular.
Hepimiz küçücük bir odaya doluştuk.
Yolcular havalimanında bekleşiyordu.
Herkes yeni arabanın başına üşüştü.
Öğretmen çok güzel anlattı.
Öğretmen konuyu çok güzel anlattı.
Not: Bazı eylemler, aldığı ek nedeniyle işteş gibi gözükse
de tek başına yapılabildiğinden işteş değildir. Cümlede
özne birden çok bile olsa, iş bir kişi tarafından
gerçekleştirilebiliyorsa o eylem işteş değildir.
Bu cümlede nesne bulunmamasına rağmen, istenirse
cümleye nesne getirilebildiği için “anlatmak” eylemi
geçişlidir.
2.GEÇİŞSİZ FİİL
Yolcular trene zor yetişti.
Bu cümlede “yetişmek” eylemi, birden fazla özne
almasına rağmen işteş değildir. Çünkü bu eylemde
bildirilen iş, bir kişi tarafından da yapılabilir. Aşağıdaki
cümlelerde eylemler, bir kişi tarafından da yapılabildiği
için işteş çatılı değildir.
Yorucu bir günün sonunda dağa ulaştık.
Otobüsten iner inmez kalabalığa karıştı.
Aylarca bu sınav için çalıştı.
Uzun süre geçmesine rağmen buraya alışamadı.
Nesne alamayan eylemlerdir. Geçişsiz eylemler, “neyi,
kimi, ne” sorularına cevap veremez. Geçişsiz
eylemlerin yüklem olduğu cümlelere dışarıdan
herhangi bir nesne getirilemez.
Onun anlattığı fıkraya hepimiz güldük.
Babamla hafta sonları balık tutmaya gideriz.
Bu cümlelerde yüklem olan “güldük” ve “gideriz”
eylemleri nesne alamadığı için, geçişsiz bir eylemdir.
Aşağıdaki cümlelerde eylemler, nesne alamadıkları için
geçişsizdir.
Dün gece televizyondaki film çok geç başladı.
Küçük kardeşim bugün erkenden uyandı.
[71]
Geleceğe her zaman umutla baktık.
Okul sonrası annesine ev işlerinde yardım ediyordu.
Araba durdu.(geçişsiz)
Arabayı durdurdu. (oldurgan)
Not: Nesneyi bulmak için yükleme sorduğumuz “neyi,
kimi, ne” sorularına “onu” sözcüğünü ortak bir cevap
olarak verebiliriz. Cümleyi “onu” sözcüğü ile birlikte
okuyarak cümledeki eylemin geçişli olup olmadığını
kolayca anlayabiliriz.
Saçları uzamış. (geçişsiz)
Saçlarını uzatmış. (oldurgan)
Sabahtan beri burada (onu) bekliyorum. (uygun)
Balonu uçan çocuk bir süre (onu) ağladı. (uygun değil)
İşe başladım.(geçişsiz)
Dersleri başlattım.(oldurgan)
Bu cümlelerde nesne yoktur. Cümlelere “onu”
sözcüğünü getirdiğimizde “beklemek” eyleminin geçişli,
“ağlamak” eyleminin geçişsiz olduğunu görürüz.
Aşağıdaki fiilleri oldurgan yapınız.
Not: Türkçede bazı eylemler yeni anlamlar kazanarak
hem geçişli, hem geçişsiz olarak kullanılabilmektedir. Bir
cümledeki eylemin geçişli olup olmadığı sorulduğunda
sadece eylemi değil, cümleyi bütünüyle okumak gerekir.
Bütün gün çarşıda boş boş gezmiş. (geçişsiz)
Sınıfça ilçemizdeki müzeyi gezdik. (geçişli)
Arkadaşım az önce buradan geçti. (geçişsiz)
Afrikalı atlet sporcuların hepsini geçti. (geçişli)
Fırtına, üç gün sürdü. (geçişsiz)
Tepsiyi fırına sürdü. (geçişli)
Her sabah koşarım.(geçişsiz)
Yıllarca bu topraklarda at koşturduk.(oldurgan)
dolaşmak -başlamak-gelmek –
gitmek-kaynamak—
pişmek-göçmek—
birikmek--
4.ETTİRGEN FİİL
Not: Geçişsiz fiiller, edilgen yapıldığında cümlede
özne bulunmaz.
7
2
Yemekten sonra hep salonda oturulur. (edilgen-geçişsiz)
Yüklem
Bu fıkraya uzun süre gülündü. (edilgen-geçişsiz)
Yüklem
3.OLDURGAN FİİL
Geçişli bir fiilin üzerine “-r,-t,-tır” eklerinden biri
getirilerek fiil yeniden geçişli yapılıyorsa o fiil
“ettirgen” çatılı bir fiildir.
Bu durumda eylemin geçişlilik derecesi arttırılmış olur
ve kimi zaman işi bir başkasına yaptırma, ettirme
anlamı katar.
Geçişli Eylem
açmak
okudu
duymak
Ettirgen Eylem
aç – tır – mak
oku -t -tu
duy – ur – mak
Bu kitapları okudum. (geçişli)
Bu kitapları okuttum.(ettirgen)
Geçişsiz bir fiilin üzerine “-r,-t,-tır” eklerinden birinin
getirilerek fiilin geçişli yapılmasına “oldurgan” çatılı
fiil denir.
Geçişsiz Eylem
dolmak
ağlamak
düşmek
Oldurgan Eylem
dol – dur – mak
ağla -t – mak
düş – ür – mek
Her şeyi kırdım. (geçişli)
Her şeyi kırdırdım. (ettirgen)
Yeni aldığım daireyi boyadım.(geçişli)
Yeni aldığım daireyi boyattım. (ettirgen)
Kumaşı ölçüsüne göre kestim. (geçişli)
Kumaşı ölçüsüne göre kestirdim.(ettirgen)
Adam öldü. (geçişsiz)
Adamı öldürdü. (oldurgan)
Aşağıdaki fiilleri ettirgen yapınız.
Günler zor geçiyor.(geçişsiz)
Günlerini zor geçiriyor.(oldurgan)
beklemek—
yemek—
görmek—
[72]
FİİLİMSİ (EYLEMSİ)
ödemek-bağlamak-dinlemek-boyamak-bulmak--
Fiillerden belirli eklerle türetilip ad, sıfat veya zarf
görevinde kullanılan sözcüklerdir. Adından da
anlaşıldığı üzere, fiile benzeyen ancak fiil gibi
çekimlenemediği için eylem olmayan sözcüklerdir.
Fiilimsiler, fiillerden farklı olarak kip eklerini almazlar.
Fiil Çatısıyla İlgili Cümle İncelemeleri
Çocukların boyları bu yıl çok uzamış.
Öznesine göre:
Nesnesine göre:
Onunla yarın buluşmak üzere sözleştik.
Öznesine göre:
Nesnesine göre:
Dağın tepesine bir saat sonra çıkılacak.
Öznesine göre:
Nesnesine göre:
Bu zor günlerimde anılarıma tutundum.
Öznesine göre:
Nesnesine göre:
Ellerindeki fırsatı kıskançlıkları yüzünden kaçırdılar.
Öznesine göre:
Nesnesine göre:
Bir Akdeniz kentinin tuz kokan sabahlarında
uyanıyorum.
Öznesine göre:
Nesnesine göre:
Aradığınız kitabı buldunuz mu?
Öznesine göre:
Nesnesine göre:
7
3
Yağmurun yağması, çiftçileri çok sevindirdi.
Bu cümlede “yağ-” eylemi, “-ma” ekini aldıktan sonra bir
de adlara gelen tamlanan ekini (-sı) almış. Yani bu
sözcük, isim gibi kullanılmış. Ayrıca, cümleyi
“Yağmurun
yağmaması,
çiftçileri
kara
kara
düşündürüyor.” biçiminde söylediğimizde aynı eylemin,
“eylem olumsuzluk eki” olan “-ma”yı aldığını yani
eylem anlamını devam ettirdiğini, eylem gibi
kullanıldığını görüyoruz. İsim çekim eki (-sı) alan,
eylem gibi çekimlenmeyen; ama eylem olumsuzluk ekini
alarak eylem anlamını taşıyan bu sözcük, bir eylemsidir.
Bozulan konserveleri fabrikaya iade etti.
Bu cümlede “bozul-” eylemi, “an-” ekini alarak
“konserve” adının sıfatı olarak kullanılmıştır. Cümleyi,
“Bozulmayan konserveleri rafa dizdi.” biçiminde
söylersek, sıfatın aynı zamanda, eylem olumsuzluk
ekini (-ma) aldığını, yanı eylem anlamını devam
ettirdiğini görüyoruz. Aldığı ekle sıfat alarak kullanılan,
aynı zamanda eylem anlamı taşıyan bu sözcük bir
eylemsidir.
Yaz akşamları, eve ancak hava kararınca girerdik.
Bu cümlede “karar-” eylemi “-ınca” ekini alarak “gir-”
eyleminin
zamanını
belirtmiş,
zarf
olarak
kullanılmıştır.
Cümleyi
“Yaz
akşamları
hava
kararmayınca eve girmezdik.” biçiminde söylersek,
zarfın aynı zamanda eylem olumsuzluk ekini (-ma)
aldığını görürüz. Aldığı ekle zarf olarak kullanılan, aynı
zamanda eylem anlamı taşıyan bu sözcük bir eylemsidir.
Verilen örneklere göre, eylemlerden türeyen eylemsiler;
ad, sıfat, zarf görevinde kullanılmaktadır. Buna göre
eylemsiler üçe ayrılır:
1. İsim-Fiil (Adeylem)
Fiillerden “-me (-ma), -mek (-mak), -iş (-ış, -uş, -üş)”
ekleriyle türetilip isim görevinde kullanılan sözcüklerdir.
Haftanın ilk günü okula gitmekten hoşlanmazdı.
Bu cümlede eylem (git-), “-mek” ekini alarak eylemsi
olmuştur. Çünkü bu sözcüğe, eylem olumsuzluk ekini
getirebildiğimiz gibi, sözcüğün, ad çekim eki olan “-den
hal eki”ni aldığını görüyoruz.
Aşağıdaki örneklerde, koyu yazılan sözcükler isimfiildir.
Kitap okumak en büyük tutkumdur.
[73]
Çocuk yatmamak için türlü bahaneler öne sürüyordu.
Yol kenarları, parklar çiçeklenmeye başladı.
Üç günden beri aramamasına üzüldüm.
Öğretmenimizin şiir okuyuşunu çok beğeniyorum.
Söz verdiği halde gelmeyişine kızdım.
2. Sıfat-Fiil (Ortaç)
Örnek yaz:
Harman yerinde, sararmış otlar bir köşeye yığılmıştı.
Eylemlerden -an(-en), -ası(-esi), -mez(-maz), -ar(-er, -r),
-dik(-dık, -tik, -tık), -ecek(-acak), -miş(-mış)” ekleriyle
türetilip sıfat görevinde kullanılan sözcüklerdir.
Bu cümlede, “sarar-” eylemi, “-mış” ekini alarak “ot”
adını niteleyen bir sıfat olmuştur. Eylem olumsuzluk
ekini (-ma) de alabilen (sararmamış) bu sözcük aynı
zamanda eylem anlamı taşımaktadır. Dolayısıyla
“sararmış” sözcüğü sıfat-fiildir.
Aşağıdaki cümlelerde koyu yazılan sözcükler, sıfatfiildir.

İsim
fiiller,
kullanılabilir.
kalıplaşarak
sıfat
görevinde
Kırılan camı değiştirmek için camcı çağırdık.
Burası gerçekten görülesi bir yermiş.
Kervanımız geçilmez çölleri geçti.
Küçük kasabalarda hep bildik sorunlarla karşılaştık.
Bize, evde, yapacak bir iş bırakmamıştı.
Babam süzme yoğurdu çok sever.
İki yakayı asma köprüyle birbirine bağlayacaklar.
Bu cümlelerde, isim-fiil ekini alan “süzme, asma”
sözcükleri, “yoğurt, köprü” adlarını niteleyerek sıfat
görevinde kullanılmıştır.
Örnek yaz:
Not: Eylem olumsuzluk eki “-ma, -me” adeylem eki “ma, -me” ile şekilce benzerlik gösterir. Cümlenin
anlamından bunu fark edebiliriz.
7
4
Bu okula gitme konusunda karar sizin.
Eğer hastaysan, yarın okula gitme, dedi.

Birinci cümlede “gitme” sözcüğü, isim fiil ekini alarak
eylemsi olmuştur, ikinci cümlede, “gitme” sözcüğü,
emir kipinin 2. tekil kişisi ile çekimlenmiş, olumsuzluk
ekini (-me) almış bir eylemdir.
Sıfat-fiiller, öteki sıfatlar gibi adlaşabilir.
Not: Bazı eylemler, isim fiil eklerini alıp kalıplaşarak bir
varlığa ad olur. Bu sözcükler artık eylemsi değildir.
Örnek yaz:
Soruyu bilenler ödüllendirildi.
Tanıdıkları onu artık aramıyordu.
Çocuk gördüklerini annesine anlattı.
Şu kazmayı küreklerin yanına koyun.
Burayı kazmayı sakın unutmayın.
Birinci cümlede “kaz-” eylemine gelen “-ma” eki, onu
kalıcı bir ad haline getirmiş, sözcük, eylem anlamını
tamamen yitirmiş. İkinci cümlede ise “kaz-” eylemi “ma” ekini almış; ama eylemsi anlamını yitirmemiştir.
Böylece ikinci cümledeki “kazmayı” sözcüğünü
“Burayı kazmamayı kararlaştırdık.” biçiminde, eylem
olumsuzluk ekiyle birlikte kullanabilir ve onun
eylemsi olduğunu açıkça görebiliriz.
Sıfat-fiiller, “-dik” ve “-acak” ekiyle birlikte tamlanan
(iyelik) eki alabilir.
Aşağıdaki cümlelerde, isim fiil ekini aldığı halde bir
varlığa ad olarak fiilimsi özelliğini kaybeden sözcükler
koyu renk olarak yazılmıştır.
Sıfat-fiiller bazen sıfat görevinde kullanılmayabilir.
Gideceğim günü size haber veririm.
Sanatçı, yazdığı mektupları kitap haline getirmiş.
İstediğiniz kitapları adresinize yollayacağız.
Bu konuyu daha önce öğrendiğimi söylemedim.
Onun beni kırmayacağını sanıyorum.
Bu görevi çok istediğinizi biliyorum.
Yakında geleceğimi ona haber verin.
Ahmet dünkü YGS denemesine girmemiş.
Gerekli bilgileri danışmadan alabilirsiniz.
Dondurma, en çok, yaz aylarında tüketilir.
[74]
Not: Sıfat-fiil eklerini alan bazı sözcükler kalıcı isim
olur
Not: Bazı sözcükler bağ-fiil eki almış görünse de
bağ-fiil olmayabilir.
Geçmişini bilmeyen geleceğine yön veremez.
Yoksullara yakacak yardımı yapıldı.
Ünlü yazarla okurlar arasında sıkı ilişki olmalı.
Evimizin giderlerini düzene sokmalıyız.
Bu su, nisan ayında çağlayan haline gelirdi.
Sabahları dolmuşa yetişmek için koşturuyordu.
Ona danışmadan bu konuda karar verme.
Başvuru için danışmadan belge alabilirsiniz.
Bu cümlelerin birincisinde “danışmadan” sözcüğü
“danış-” eylemine getirilen “-madan” ekiyle yapılan ve
eylemin nasıl yapılacağını, durumunu bildiren bir bağfiildir. İkinci cümlede ise “danışma” adına “-den” hal
eki getirilmiştir. Dolayısıyla bağ-fiil değildir.
3. Zarf Fiil (Bağ-Fiil, Ulaç)
Eylemlerden “-ip, (-ıp, -up, -üp), -erek (-arak), -meden
(-madan), -meksizin (-maksızın), -dikçe (-dıkça, tıkça), -ince (-ınca),-eli (-alı),-ken,-a (…-a …-a), …-r …mez (…- r …-maz), -esiye (-asıya), -casına (-cesine)”
ekleriyle
türetilip
zarf
görevinde
kullanılan
sözcüklerdir. Cümleleri zaman veya durum yönüyle
tamamlar.
Kasadaki domatesleri, seçerek aldı.
Bu cümlede, “seç-” eylemi, “-erek” ekini alarak
yüklemin nasıl yapıldığını belirtir. Yani zarf
görevindedir. Bu sözcük, eylem olumsuzluk ekini (-me)
de alabildiği için zarf fiildir.
Aşağıdaki cümlelerde koyu renkli sözcükler bağfiildir ve bunların cümleye kattığı anlamlar
karşılarında verilmiştir.
7
5
Çocuklar güle oynaya evlerine gittiler. (durum)
Dersten onu beş geçe çıktılar. (zaman)
Zaman yel olup akıyor, kuş olup uçuyor. (durum)
Çiftliğe doğru istemeyerek yürüdü. (durum)
Sorulara düşünmeden cevap verdi. (durum)
Yine farkına varmaksızın senli benli olduk. (durum)
Çocuğun yüzüne baktıkça onu hatırlıyordu. (zaman)
Akşam olunca komşular bahçede toplanırdı. (zaman)
Okulunu bitireli bir yıl bile olmamıştı. (zaman)
Ders çalışırken odada kimseyi istemezdi. (zaman)
Sofraya oturur oturmaz bir bardak su istedi. (zaman)
Toprak yağmuru doyasıya içmişti sanki. (durum)
Yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyordu. (durum)

Zarf fiil eklerinden “-ken” ad soylu sözcüklere de
eklenebilir. Bu durumda, eklendiği sözcüğe zarf
görevi kazandırır ama onu eylemsi yapmaz.
Yağmur yağarken evden dışarı çıktım.
Konuya başlarken bazı kaynak kitaplar tavsiye etti.
Dün evdeyken kapının zili çalıverdi.
Babam öğrenciyken burada kimsecikler yokmuş.
Bu cümlelerin birincisinde “yağ-” eylemine gelen ve
ikincisinde “başla-” eylemine gelen “-ken” eki zarf-fiil
oluştururken,
üçüncüsünde
“ev”
ismine,
dördüncüsünde “öğrenci” ismine geldiği için zarf-fiil
oluşturmamıştır.
[75]
Aşağıdaki cümlelerde, şekilce zarf-fiillere benzeyen ama
fiilimsi olmayan sözcükler koyu olarak yazılmıştır.
Annemin yaptığı sarmadan iki tane aldım. (ad)
İnşaattaki tahta kalıp bugün sökülecek. (ad)
ve yiğit olma isteği vardır. Masalda üstün gelmek
isteyen kötü varlıklar, insanın bir işe girişirken
içinde
çırpınan
başarısızlık
korkusunun
yansımasıdır.
ÖĞRETİCİ ANLATIM
Öğretici anlatım; açıklama, aydınlatma, bilgi verme
amaçlarıyla hazırlanan metinlerde kullanılan anlatım
türüdür.




7
6


Öğretici Anlatımın Özellikleri:
Öğretici anlatımın kullanıldığı metinlerde amaç “bilgi
vermek” olduğundan anlatım nesnel özellik taşır.
Okuyucunun kolay anlayabileceği bir üslupla
düzenlenen bu metinlerde bilginin düzenli bir
biçimde verilmesi öğrenmenin sağlıklı ve kalıcı
olmasını sağlar.
Öğretici anlatımda dilin daha çok “göndergesel
işlev”i kullanılır. Bu nedenle söz sanatlarına ya da
dilin bünyesine mal olmamış yan ve mecaz anlam
ifade eden sözcük ve söz gruplarına yer verilmez.
Sözcükler gerçek anlamlarıyla kullanılır. Bilgiler
kesin ve kısa ifadelerle dile getirilirken anlatımın
açık, yalın, akıcı ve duru olmasına dikkat edilir.
Masal dünyası renkli ve sihirli bir dünyadır. Bu gizemli
dünyanın kahramanları aslında insanlardır ama
hiçbirinin adı sanı yoktur. Daha çok gerçeküstü
olaylara dayanan masalların içten içe yürüyen bir özü,
gerçek bir yönü vardır. Bundan dolayı usta masalcılar,
masal deyip geçmeyin; kökleri vardır geçmişte, dayanır
durur dağ gibi…Dalları vardır üstümüzde; yeşerir
gider bağ gibi, derler.’’
Yukarıdaki metinde masalın ne olduğu ve özellikleri
hakkında bilgi verilerek "öğretici anlatım" kullanılmış.
AÇIKLAYICI ANLATIM
Açıklayıcı anlatım okuyucunun eksik ya da yanlış
bildiği ya da hiç bilmediği bir konuda ona doğru ve
yeni bilgiler sağlamayı ve onu bilgilendirmeyi
amaçlayan metinlerde kullanılan anlatım türüdür.
Açıklayıcı Anlatımın Özellikleri:
Öğretici metnin anlaşılması ve yorumlanması için
okuyucunun verilen bilgiyi kavrayabilecek bilgi
birikimine sahip olması gerekmektedir. Örneğin bir
sözcüğü kök ve eklerine ayırırken öğrenci yapım ve
çekim ekleri hakkında bilgi birikimine sahip
olmalıdır.
Verilen bilgiler, örnekler ve tanımlarla pekiştirilerek
okuyucunun
bu
bilgileri
daha
sonra
da
kullanabilmesi veya öğrendiği diğer bilgilerle
gerektiğinde bir bağ oluşturabilmesi amacıyla
zihninde
saklamasını
sağlar.
Örneğin
tarih
derslerinde Türklerin dönemsel olarak sosyal ve
siyasal durumunu öğreniriz. Bu bilgiyi edebiyat
derslerinde metin zihniyetini belirlerken kullanırız.
Tarih dersinde öğrendiğimiz bilginin edebiyat
dersindeki bir inceleme için kullanabilmekteyiz.
Grafik, şema, tablo, fotoğraf, resim gibi “dil dışı
göstergeler”den de yararlanılır ve gerektiğinde
üzerinde durulan konuyla ilgili terimlere başvurulur.
Öğretici anlatım ansiklopedilerde, ders kitaplarında,
tarihi, felsefi, bilimsel ve diğer öğretici metinlerde
kullanılır.

Açıklayıcı metinlerde “bilgi iletme” amacı
güdülür ancak bu yapılırken anlaşılmayı amaçlar
yani bir sorunu aydınlatmaya ya da onun
anlaşılmasını kolaylaştırmaya çalışır. Çözüm
getiren, ortada olan belli bir sorunu irdeleyen bir
türdür.

Açıklayıcı anlatımlarda başlangıçta bir soru, bir
sorun olduğu varsayılır ve bunlar açıklanmaya
çalışılır. Yani bir metnin açıklama olabilmesi için
örtük ya da açık “niçin” ve “nasıl” sorularının
yanıtı verilmelidir. “Sınav sistemimiz hakkında
ne düşünüyorsunuz, şiir çevirilerinde sanatsal
tadın kaybolduğu görüşünde misiniz, romanda
bulunması gereken nitelikler nelerdir, tarihsel
gelişim içinde Türkçenin dünya dilleri
arasındaki yeri nedir?” gibi sorulara verilecek
yanıtlar açıklayıcı anlatıma birer örnek olacaktır.
ÖRNEK METİN:
EKOSİSTEM NEDİR?
‘’Canlı organizmalarla cansız çevre elementleri birbiriyle
ÖRNEK METİN:
MASAL
‘’Masal, asıl söyleyeni belli olmayan, olayları bilinmeyen
bir zamanda ve ülkede geçen, gerçek olaylar yanında
doğaüstü olaylara da yer veren, olağanüstü kişilerin
bulunduğu ve kendine özgü anlatım biçimi olan kurmaca
metindir. Masallarda kötülük, iyilik, doğruluk,
cisimlendirilmiş kişilerin savaşları, düşleri, olağanüstü
güçlerin yardımıyla engelleri aşma çabaları görülür.
Her masalda başarı ve mutluluk peşinde koşan bir
kahraman ve ona engel olmaya çalışan varlıkların
çatışması yer alır. Her insanın iç dünyasında iyi
[76]
sıkı sıkıya bağlıdır. Karşılıklı olarak madde alışverişi
yapacak biçimde birbirlerine etki yapan canlı
organizmalarla, cansız maddelerin bulunduğu herhangi
bir doğa parçası bir ekosistemdir.
Ekosistem yaklaşımı, bireysel organizmalar ya da
topluluklardan çok tüm alanın işlevlerinin nasıl
olduğuyla ilgilenir. Bir alandaki canlı organizmalar ve
cansız çevreleriyle olan ilişkilerine bakar. Bir ekosistem,
temel olarak abiyotik maddeler, üreticiler, tüketiciler ve
ayrıştırıcılardan oluşur. Ekosistemlerde yaşam, enerji
akışı ve besin döngüleriyle sürer. Açık bir sistem olan
ekosistemde, enerji ve besin giriş çıkışı süreklidir.’’
Yukarıdaki metinde yazar, konunun daha iyi anlaşılması
için çözümlemeler yaparak niyetini açık bir biçimde
ortaya koyar. Aktardığı bilginin okur tarafından
anlaşılmasına öncelik verir. Metnin daha iyi anlaşılması
için düşünceleri, belli bir düzen ve tutarlılık içinde
oluşturur. Ele aldığı konuyu bir bütün olarak aktarır.

Açıklayıcı anlatımla oluşturulan metinlerde yazarın
konusunda yetkin (tecrübeli) olması yeterli değildir.
Aynı zamanda yazarın bilgisini okura aktarırken
anlaşılır bir dil de kullanması gerekmektedir.
Anlaşılır bir dil kullanamıyorsa metnin okunurluğu
ve yararı kalmayacaktır. Bilgilerin doğru, açık ve
kesin bir şekilde dile getirilmesi konunun
bütünlüğünü, metnin anlaşılırlığını sağlayacaktır.
Bunun için de “açıklık, duruluk, doğallık, özlülük”
ilkelerine uyulması gerekir. Bu sayede farklı anlam ve
yorumlara neden olacak belirsizlikler ve okuyucunun
zihninde yazarın metinde ne demek istediğiyle ilgili
bir soru işareti oluşmayacaktır.

Metin yazarı, konunun eksiksiz anlaşılması için
metnin hedef kitlesini doğru belirlemeli ve yazısını
buna göre oluşturmalıdır. Yazar, okuyucunun
bireysel özellikleri yani kültürel durumu, yaş,
cinsiyet,
sosyal
çevre,
“sen/siz”
ayrımı,
gündelik/edebi dil kullanımı gibi dil düzeylerini
hesaba katarak gerekirse metnin anlaşılmasını
kolaylaştıracak
resim,
şema
ve
grafiklerle
destekleyerek
“dil
dışı
göstergeler”den
de
yararlanabilmeli

Bir metnin ilk satırından son satırına kadar aynı
anlatım türüyle yazılması beklenilmez. Yazının
akışına, gelişimine göre değişik anlatım türleri
kullanılabilir. Ancak bazı yazı türlerinde açıklayıcı
anlatım türünün daha ağır bastığını görmekteyiz.
Fıkra, makale, deneme, eleştiri, gezi, röportaj gibi
öğretici yazı türlerinde açıklayıcı anlatım edebi
türlerden daha fazla kullanılır. Çünkü bu yazılar,
düşünce yazılarıdır.
7
7

Açıklayıcı
anlatım;
ders
kitaplarında,
ansiklopedilerde, gazete haberlerinde, bilimsel
metinlerde, tanıtım yazılarında, öğretilerin yer
aldığı metinlerde; makale, deneme, köşe yazısı,
eleştiri, anı, gezi yazısı, biyografi, otobiyografi gibi
öğretici metinlerde; az da olsa roman, öykü, tiyatro
gibi olay çevresinde gelişen edebi metinlerde
kullanılır.

Açıklayıcı anlatımda dilin “göndergesel işlev”inden
yararlanılır. Bu nedenle metinlerde söz sanatlarına,
sözcüklerin mecaz ve yan anlamlarına yer verilmez.
Sözcüklerin gerçek anlamlarında kullanılmasına
dikkat edilir.

En önemli benzerliği amaçta görmekteyiz. Her ikisi
de okuyucuyu belli konularda “bilgilendirme”yi
hedefler.

Öğretici anlatımda yazar nesnel olmak zorundayken
açıklayıcı anlatımda yazar öznel davranabilir, kişisel
düşüncelerini de dile getirebilir.

Öğretici anlatımda yapılan açıklamalar ve verilen
bilgilerle okuyucuda bir davranış veya yeteneğin
geliştirilmesi, değiştirilmesi ya da düzenlenmesi
amaçlanırken açıklayıcı anlatımda bu amaç çok da
önemli değildir.

Öğretici anlatımda bilginin okuyucu için somut
yararları olması, bu bilgileri daha sonra da
kullanabilmesi beklenir. Açıklayıcı anlatımda böyle
bir amaç zorunlu değildir
ÖRNEK METİN:
CÖMERTLİK – ADALET
‘’Cömertlik elindeki parayı, malı ve mülkü
esirgemeyip gerekli yerlere ve kimselere vermekten
zevk duymak ve eli açık olmaktır. Cömert kişi,
başkalarına verdiği para ve
malın değeri üzerinde çıkar düşüncesinden uzaktır.
Onun
amacı, dağıttığı servetin karşısındakilere verdiği
mutluluğu izlemektir. Adalet de haklı olana hakkını
vermek olduğuna göre cömertlikle temelde birleşir.
Cömert olmayan kişinin adaletli olması olanak dışıdır.
Çünkü parayı ve malı, yararlanmamak ya da
başkalarına yararlandırmamak için elinde tutan kişi,
haklı olmasa da bir şey dağıtmak zorunda kaldığından
daima çıkarını düşünür. Onun için de adaletten
ayrılmak zorunda kalır.’’
(Arif Hikmet Par, Açıklamalı Özdeyişler)
YEMEK YEMEYİ TETİKLEYEN ETMENLER
‘’Yemek yeme alışkanlıklarımız, geçmiş deneyimlerimiz
yoluyla öğrendiklerimizden büyük ölçüde etkileniyor.
Birçok insanın öğle yemeğini aynı saatte yediğine dikkat
ettiniz mi? Normal şartlar altında farklı kişilerin farklı
metabolik hızlara sahip olduğunu, kahvaltıda
yediklerinin çeşitlilik gösterdiğini ve bedenlerindeki
depolanmış yağ miktarının değişik yüzdelerde
bulunduğunu göz önünde aldığımızda öğle yemeğine
aynı saatte oturmaları beklenmeyecek bir durum. Ancak
klasik olarak birçoğumuz düzenli yemek saatlerinde
yemeye koşullandığımızdan aşağı yukarı aynı saatlerde
acıkıyoruz. Diğer bir deyişle, enerjiye ihtiyaç
duyduğumuzdan değil, yemek zamanı geldiği için
yiyoruz. Yemek zamanının geldiğini haber veren saat
aslında bir şekilde Pavlov'un ziliyle aynı görevi görüyor.
Öyle ki, yemek yeme davranışını tetikleyen beklentileri
arttırarak bedeni sindirime hazırlıyor. Örneğin, kandaki
insülin artışı glukoz kullanımını arttırarak kısa süreli
açlık hissi yaratıyor.’’
Açıklayıcı anlatımla öğretici anlatımın ortak ve
farklı yanları :
Açıklayıcı anlatımla öğretici anlatımın birbirine benzer
yönleri bulunmaktadır.
[77]
3. Tanımlama
Bir kavram ya da nesneyi cümleler hâlinde, ayırt edici
özellikleriyle birlikte vermeye “tanımlama” denir.
KANITLAYICI ANLATIM
Kanıtlayıcı anlatım; bir düşünceyi, bir yargıyı
değiştirmek, desteklemek ya da düşüncenin yanlışlığını
kanıtlamak (ispat etmek) için başvurulan bir anlatım
türüdür. Bir bakıma okuyucunun herhangi bir konudaki
duygu ve düşüncesini değiştirmektir, okuyucuyu
inandırmak veya ikna etmek amacıyla belgelerden
yararlanmadır.
Öznel de nesnel olabilir.
Örnek:
Eğitim, yetişkin kuşağın yetişmekte ve gelişmekte olan
çocuklara, gerek toplum ve gerek kendi hayatları için
yardımlar yapmasıdır. Çocuklar ilk yaşlarından itibaren
çevrelerinde bulunan yetişkinlerle bir arada yaşarlar ve
her zaman onların dikkat ve bakımına muhtaçtırlar.
Okuldaki ilişki, gencin kendi kendini idare edebileceği
zamana kadar sürer. İşte öğretmenlerle çocukların bu
şekilde birbirine bağlı bulunmalarına eğitsel ilişki denir.
Kanıtlayıcı Anlatımın Özellikleri:
 Kanıtlayıcı anlatım, makale, eleştiri, fıkra, röportaj,
deneme gibi yazılı; konferans, açık oturum, münazara
gibi sözlü anlatımlarda kullanılır.
 Kanıtlayıcı
anlatımla
oluşturulan
metinlerin
temelinde her zaman bir düşünce savunması vardır.
Ve bunun için de önce görüş ortaya konulur, sonra bu
görüşün
doğruluğunu
ispatlayacak
delillere
başvurularak ikna edici bir dil kullanılır.
Savunulan Düşünceyi Kanıtlama Yolları:
1. Dipnot Kullanma
Savunulan
görüş
ve
düşüncenin
doğruluğunu
destekleyerek okuyucu ikna edilmeye çalışılır. Aynı
zamanda verilen bilginin doğruluk ve güvenirliliği ile
ilgili olarak okuyucuya denetim imkânı sağlanır.
2. Kaynak Gösterme (Bibliyografya)
7
8
Tanımlama yönteminde düşünceyi karşımızdakine
doğrudan veririz. “Bu nedir?”, “Bu ne değildir?”, “Bu
kimdir?” sorularının yanıtıdır.
Araştırma ve incelemelerde yararlanılan belgelere
“kaynak”; bu belgelerin yazının sonunda belirtilmesine
de “kaynakça” denir. Yazarken hangi kaynaklardan
yararlanmış, bilgi almışsak bunların bir liste hâlinde
yazının ya da eserin sonunda verilmesine de “kaynak
gösterme” denir. Kaynakça dipnot olarak sayfanın altına
verilebileceği gibi daha çok kitabın sonuna “Kaynakça”
başlığı altında da verilebilir.
Savunulan düşüncenin kaynağı gösterilerek okuyucu
ikna edilmeye çalışılır.
Örnek:
‘’Dilin mevcut yapısı, onun kullanıldığı toplum içindeki
işlevi, dili kullananların ona karşı takındıkları tutum gibi
birtakım ölçütler, standart dilin tanımlanmasına
yardımcı olur. Standart dil, kullanıldığı toplum
içerisindeki yerel ve sosyal tabakalara has izleri taşımaz,
ağızlar üstüdür, norm oluşturucudur, biçimleme
farklılıklarını azaltır.* Bu, herhangi bir şekilde
seçilmiştir, duygu ve düşüncelerin yazılı olarak ifade
edilmesinde uyulacak kurallar da belirlenmiştir.’’
* Demir, Nurettin – Yılmaz, Emine, Türk Dili El Kitabı,
Grafiker Yayınları,
Ankara, 2003.
[78]
Anlatıcı görüşünü belirtmeden önce "eğitim"in,
belirttikten sonra da "eğitsel ilişki"nin tanımını yaparak
düşüncesini kanıtlama yoluna gitmiş.
4. Örneklendirme
Savunulan düşüncenin örneklendirilmesi okuyucunun
ikna edilmesinde önemlidir. Metinde karşı çıkılan
görüşün geçersiz olması için bu görüşün gerekli
kanıtlarla çürütülmesi gerekir. Savunulmaya ya da
çürütülmeye çalışılan görüş, kanıtlarla ve bu kanıtlar
da örneklerle desteklenir. Örneklendirme, soyut bir
düşüncenin anlaşılmasına kolaylık sağlar. Örneklerin, bir
görüşü somut bir biçimde ortaya koyma ve kanıtı daha
ayrıntılı anlatma işlevi vardır. Kanıtların genellikle somut
örneklerle desteklenmesi inanılırlığı artırır.
Örnek:
‘’On dokuzuncu yüzyılın parlaklığıyla gözleri
kamaştıracak olan gür sesli sanatına yol açmak için
Voltairelerin, Diderotların, Rousseauların ne şartlar
altında, ne ağır savaşlara giriştiklerini hep biliyoruz.
Yalnız Fransızları anımsıyorum. Çünkü sanatın
özgürlüğü adına Fransa’da kazanılan zaferler bütün
dünya için örnek olmuş, başka Avrupa ulusları, kültür
düzeylerinin yükseklik derecesine göre az ya da çok
arkadan, Fransa’daki bu parlak gelişmeyi izlemişlerdir.
Gogollar, Tolstoylar, Dostoyevskiler, insan hakları
fikrinin gelişip yerleşmesinde büyük etkisi olan eserlerini
Çarlık istibdadı (baskısı) altında yazabildilerse bunu
Fransa’dan esen dayanılmaz özgürlük rüzgârlarının
sayesinde yapabilmişlerdir.’’
Parçada sanatın özgürleşmesi adına felsefeci ve
yazarların cesareti, öncü kimliği örnek verilerek görüş
kanıtlanmış.
5. Karşılaştırma
İki olgu, iki durum ya da iki nesnenin, birbirine benzeyen
veya farklı olan yanlarını ayrıntılı bir biçimde ortaya
koyma ve birinin üstünlüğünü ikna etmedir
7. Sayısal Verilerden Yararlanma
Anlatımı inandırıcı kılmak amacıyla bir düşünceyi,
sayısal bilgilerden, istatistiksel sonuçlardan hareketle
kanıtlama ve somutlaştırma yoluna gitmedir.
Titanic
Örnek:
‘’Titanik filminin hemen başında, belgesel kıvamında
yansıyan görüntüler, belki de filmin içerdiği aşk öyküsü
kadar etkileyiciydi. Su altı kamerasının, dev geminin
yosun ve midye kaplı köprü üstünden kamaralara kadar
uzanan yolculuğu, gizemli ve ürperticiydi.
(…)
Filmin Türkiye’de gösterime girmesiyle birlikte, yeni
kuşaklar
Titanik
efsanesiyle
tanıştılar.
Koca
transatlantiğin inşası, ilk yolculuğuna çıkışı, buzdağına
çarpışı, batışı ve yüzlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan
trajik finali belleklere kazında. Kendi trajedilerimiz ise
belleklerimizin ya da denizin derinliklerinde gömülü
kaldı.
…Onlar seksen yıl önceki acıları insanlık tarihinin ortak
trajedisine dönüştürürken bahriyeliler (denizciler)
dışında Dumlupınar’ı (45 yıl önce Çanakkale’de batan
Türk gemisi) bu topraklarda bile hatırlayan kalmadı.’’
7
9
Parçada iki deniz faciası karşılaştırılarak toplumumuzda
büyük bir acının yaşanmasına neden olan Dumlupınar'ın
günümüzde unutulmuş olmasının derin üzüntüsü
kanıtlanmaya çalışılmış
‘’Anne babalarıyla davranış benzerlikleri araştırılan
üniversite öğrencileri, mizaç ve beğenme ilgilerinde karşı
cinsle olan ebeveynle daha çok benzerlik göstermiştir.
%40’tan fazla erkek çocuk, anneleriyle aynı oranda kız
çocuk da babalarıyla benzerlik göstermişlerdir.’’

Kanıtlayıcı anlatımda yazar, hitap ettiği kesimin
kültür düzeyini ve beklentilerini dikkate almak
zorundadır. Metin, doğrudan karşıt düşünceyi
savunan bir okur kitlesi için hazırlanmışsa onları ikna
etmek yerine, görüşlerinin savunulacak tutarlı bir
yönünün olmadığı vurgulanır. Metin, karşıt
düşünceyi pek bilmeyen ya da fazla ilgi duymayan
okur için hazırlanmışsa söz konusu karşıt düşüncenin
ciddiye alınacak bir yönünün olmadığı biçiminde bir
görüşle olaya yaklaşılır. Bu okur tipini en kesin ikna
biçimi, okuyucunun yazarla özdeşim kurmasını
sağlamaktır. Böylece okuyucu kanıtlanacak düşünceyi
benimseyip sahiplenecek, karar verme yetkisi
kendisindeymiş izlenimine kapılarak düşünceye
kolaylıkla inanacaktır.

Kanıtlayıcı anlatımda yazar, okuyucuya güven
vermek, onun düşüncelerine de saygı göstermek ve
onu
anlatılanlara
inanıp inanması
yönünde
engellemiyor izlenimi vermek ister. Bunun için de
şüphe ve tereddüt gösteren “belki, ola ki, ihtimaldir
ki, şu da olanaklıdır, şu da düşünülebilir” gibi
sözcükler kullanabilir. Bu sayede okur, kendi
düşüncesine de saygı duyulduğunu hisseder.

Kanıtlayıcı anlatımda dilin "göndergesel, heyecana
bağlı ve alıcıyı harekete geçirme işlevleri"nden
yararlanılır.
6. Tanık Gösterme
Anlatılan konuyu desteklemek amacıyla başkalarının
görüşlerinin çoğunlukla tırnak içinde belirtilmesidir.
Sözleri tanık olarak alınan kişinin büyüklüğü, ününün
yaygınlığı ve konunun uzmanı oluşu, tanıklığın
geçerliliğini artırır ve konuyu inandırıcı kılar.
Örnek:
Eğitim, yüzyıllarca yalnız geleceği düşünmüş ve çocuğu
şu veya bu şekilde bir adam yapmaya çalışmakla onun
bugününe hiç önem vermemiştir. Bunun yanlış bir şey
olduğuna ilk önce Fransız pedagogu Montaigne işaret
etmiş ve Rousseau, büyük bir açıklık ve tutkuyla:
“Çocuğa adam gözüyle bakmamalı, adam olmadan önce
onu çocuk olarak araştırmalıdır.” demiştir.
Parçada görüşün desteklenmesi için Montaigne ve
Rousseau, tanık olarak gösterilmiş ve düşünce
kanıtlanmaya çalışılmış.


[79]
Kanıtlayıcı anlatımın diğer anlatım türlerinden farkı
:
Kanıtlayıcı anlatımda amaç; inandırma ve bir
başkasına yazarın kendi görüşünü kabul ettirmedir.
Bu yönüyle öğretici ve açıklayıcı anlatımdan ayrılır.
Çünkü
öğretici
ve
açıklayıcı
anlatımda
“bilgilendirme” amacı güdülür.
Tartışmacı anlatımla farkı ise tartışmacı anlatımda tezantitez vardır. Yani üzerinde tartışılan bir konu
vardır. Örneğin, “Yabancı şiirler çevrilirken
anlamından bir şey kaybeder mi yoksa kaybetmez
mi?” bir tartışma konusu olabilir. Yazar hangi
düşünceyi savunuyorsa onu öne çıkararak diğer
düşünceyi çürütür ve karşısındakinin o konudaki
“kanı”larını değiştirmek ister. Kanıtlayıcı anlatım ise
bilgi vermeyi amaçlayan, bir düşünceyi ortaya koyan
bütün anlatılarda kullanılır ve yazar, o konuyla ilgili
TARTIŞMACI ANLATIM
olarak kendi düşüncesini ortaya koyduktan sonra
karşısındakini “inandırmak” için kanıtlar ileri sürer.

Tartışma, birbirine karşıt iki görüşten birini doğrulamaya
veya benimsetmeye yönelik anlatım türüdür.
Kanıtlayıcı anlatımla oluşturulan metinler, edebi
metinlere de benzemez. Bir görüşü savunmak
amacıyla değişik tanımlamalar, açıklamalar, düşünce
biçimleriyle doğru ve yanlışları sınıflandırmak olan
kanıtlayıcı anlatım, olay örgüsü ve zamansal bir
yerleştirmeyi gerektiren öykü, roman, tiyatro,
masaldan ya da imgeler, soyut tasarımlar, hayaller ve
estetik bir söyleyiş gerektiren şiir gibi edebi
metinlerden oldukça uzaktır.
Tartışmak; ikna etmek, inandırmak, kanıtlamak, antiteze
karşı bir tez ortaya koymak, bir bakış açısını
savunmaktır.
Diyebiliriz ki tartışmacı anlatım ile kanıtlayıcı anlatım
her zaman iç içedir. Çünkü tartışmanın olduğu her yerde
kanıtlamadan da söz etmek mümkündür. Tartışmayı bir
anlatım türü, kanıtlamayı da tartışmadaki düşünceyi
destekleyen, geliştiren bir anlatım tekniği olarak da
değerlendirebiliriz.
Örnek:
MİZAH VE İNTERNET
Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de mizah
sanallaşmaktadır. Sözlü mizahtan yazılı mizaha, oradan
da elektronik ve dijital mizaha ya da ikinci sözlü kültür
ortamı mizahına geçiş, sanılandan daha hızlı
gerçekleşmektedir. İnternet ortamında, yerleşik mizah
gelenek ve ürünlerinin (fıkra, öykü, karikatür, anlatı vb.)
yanında, farklı bir mizah türü, bir başka deyişle “sanal
mizah kültürü” de oluşmakta ve gelişmektedir. Sanal
sohbet odalarında, farklı mizah dilleri ve anlayışları
gelişmektedir. Bu kapsamda “komik fotoğraf, ses ve
görüntü kayıtları” kültürel sınırları aşarak bütün
insanlığa mal olmaktadır. Yine bu dünyada “smiley” adlı
yuvarlak kafalar gülümsetilmekte ya da kahkaha
attırılmaktadır.
8
0
Bununla birlikte müstakil mizah sitelerinde Türk mizah
kültürünün ünlü fıkra tipleri “Nasreddin Hoca,
Bektaşi, Temel, İncili Çavuş” arzı endam etmeye
devam etmektedir. Sözlü kültürün diğer gelenekleri gibi
mizah geleneği de yeni ürünlerle zenginleştirilerek sanal
dünyada yaşatılmaktadır. Türk sanal mizah külliyatı,
bugün küresel bağlamda ilgiyle paylaşılmaktadır. Sözlü
kültürün en aktif geleneklerinden biri olan mizah,
internet sayesinde hiçbir dönemde olmadığı kadar
değişme ve belgelenme yeteneğine sahip olmuştur.
Böylelikle Türk mizahı, yeni tip, aktör, ortam, vesile,
konu,
ürün
ve
araçlarla
dönüştürülerek
zenginleştirilmekte ve yaygınlaştırılmaktadır.
Tartışmacı Anlatımın Özellikleri:
 Tartışmada, “tez” ve “antitez” olmak üzere iki görüş
vardır. “Tez”, savunulan; “antitez” ise karşı çıkılan
görüştür. Genellikle önce “antitez” ortaya konulur,
sonra bu düşüncenin eksik yanları, tutarsız yönleri ya
da yazar tarafından kabul edilmeyen yönleri belirtilir.
Bu sayede antitez, eksik ya da tutarsız yönlerden
hareketle çürütülür ve bu düşünce yerine yazar, aynı
konuyla ilgili olarak yeni bir yaklaşımı yani “tez”ini
ortaya koyar.
 Tartışmacı metinde yazar ile okuyucu arasındaki
ilişkide seçilen sözcük ve düzenlenen cümle özellikleri
yani üslup çok önemlidir. Yazar görüşlerinde doğru ve
haklı olduğunu belirtmek için olası bir kuşkunun
olmadığını açıklayan “sözgelimi; kuşkusuz, elbette, hiç
kuşku yok ki, şüphesiz, muhakkak, eminiz ki, şu
bellidir ki, asla, kesinlikle” gibi sözcükler kullanır.
Doğruluk
derecesini
belirten
bu
sözcüklerin
kullanılması, tezin kabul edilmesi açısından önemlidir.

(Emin Özdemir, Medya, Kültür ve Edebiyat)
Yukarıdaki metinde yazar, mizahın internet sayesinde
sanal ortamlara taşındığını ve kendince yeni bir dil
geliştirdiğini verdiği örneklerle kanıtlamaktadır.
Çoğunlukla “şimdiki zaman” ya da “geniş zaman”
kullanılır. Bu sayede tartışmanın her zaman geçerli
olacağı izlenimi verilir. Tartışmacı metinler, genellikle
birinci tekil ya da çoğul kişi (ben, biz) ağzıyla söylenir.
Bu da yazarın kendi düşüncesini belirtmesi için gerekli
bir durumdur.
Örnek:
‘’Bilimin bir işlevi de iyi ile kötüyü göstermesidir. İyi ile
kötüyü belirlemede de toplum içinde büyük
anlaşmazlıklar çıkar: Eskiyi savunanlara göre eski olan
her şey iyidir, yeni olan her şey kötüdür. Yeniliği
savunanlar ise tümüyle bunun tersini düşünürler. Oysa
bu yollardan ikisi de yanlıştır. Çünkü bir şeyin iyi ya da
kötü olması, eski ya da yeni olmasına bakmaz. Bu önemli
sorunun çözümünü de ancak bilimden bekleyebiliriz:
Bilim, iyi ile kötü sorununu, doğru ve yanlış sorunu
biçiminde koyarak çözümler.”
(Ziya Gökalp, İlme Doğru)
Bu parçada
Antitez: Bilimin iyi ile kötüyü, eski ile yeniyi göstermesi
Tez: Bilimin doğru ve yanlış göstermesi)
[80]

Tartışmacı anlatımda okuyucunun, metni okumadan
önce kabul etmediği ya da düşünmediği bir konuda,
yazar gibi düşünmesini sağlamak amaçlanır. Yani
okuyucunun ikna edilmesi temel şarttır. Yazar, bu
ikna esnasında seslendiği toplumun kültür düzeyine
ve beklentilerini dikkate almak zorundadır. Örneğin
dinsel bir konuda yazılacak bir tartışmada okurun
inançlarına saygı, toplumsal ölçütlerini dikkate almak
gibi ayrıntılara; sözcük seçimi, üslup gibi özelliklere
dikkat edilmelidir.

Tartışmacı anlatımda düşünceler kısa ve net ifadelerle
dile getirilir. Karmaşık ve anlaşılması güç cümleler,
ses akışını bozan, söylenmesi zor sözcükler
kullanılmaz. Yani anlatımın akıcı ve açık olmasına
dikkat edilir. Gereksiz sözcüklere yer verilmez,
tekrara düşmemeye yani duru bir anlatım olmasına
özen gösterilir. Sözcükler yan ya da mecaz
anlamlarda değil, gerçek anlamlarında kullanılır.


8
1 

Örnek:
"Yaşayan dil" diye bir kavram dilbilim sözlüğünde
yoktur. Böyle bir varsayış; dili "canlı bir organizma"
sayan donmuş bir anlayışın ürünüdür. Dil olaylarını
nedenleriyle kavrayamayan, bunlar arasında bir
bütünsellik kuramayanların bir yakıştırmacasıdır.
Timurtaş da bu yakıştırmacılardan biridir. Şöyle ki,
kendisinin ya da çevresindekilerin kullandıkları
sözcükleri ölçü olarak alıyor, "yaşayan dil" diyor buna.
Bunun gibi kendi söz dağarcıklarının dışında kalan
sözcüklere de "uydurma dil" adını takıyor.
(Emin Özdemir, Dil ve Yazar)
Yazar, parçada dil kavramına yakıştırılan sıfatların
dilbilimsel bir yanlış olduğu görüşünde. Antitezi
çürütmek için Timurtaş'ı örnek olarak veriyor. Bu sayede
görüşünün doğruluğunu kanıtlıyor.
‘’Dil özleşmesine karşı olanların ikide bir ileri sürdükleri
görüşlerden biri de bu: Babalarla çocuklar birbirlerini
anlayamaz olmuşlar. Ben bunda korkulacak, üzülecek bir
yan göremiyorum. Uygarlık değiştiren bir toplumda
babalarla çocuklar elbette anlaşamayacak. Bu konuya
dokunanlar nedense yalnızca dil anlaşmazlığını
görüyorlar da öbür anlaşmazlıkları görmezlikten
geliyorlar. Bugün babalarla çocuklar arasında bilgi,
inanç, töre, dünya görüşü vb. bakımlardan anlaşmazlık
yok mu? Dünyanın öküz boynuzu ucunda durduğuna
inanan kişinin oğlu dünyanın boşlukta döndüğüne
inanıyor; padişahlığı öven kimsenin torunu, “Türkiye
Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa” görevini
yükleniyor.
Tartışmacı anlatımda yazar, düşüncesini sorucevapla, devrik cümlelerle ortaya koyarak okuruyla
sohbet eder gibidir. Ancak yazarın savunduğu bir
“tez”i olduğu için de “antitez”e yönelik eleştirici bir
bakış açısı vardır.
Tartışmacı anlatımla açıklayıcı anlatımı birbirine
karıştırmamalıyız. Açıklayıcı anlatımda okura bir
“düşünce”, “bilgi” verilir. Tartışmacı anlatımda
yalnız düşünce verilmekle kalmaz yazar öne sürdüğü
düşünceyi inandırmaya çalışır. Yani yazar, “tez”ini,
“antitez”e karşı savunur.
Tartışmacı anlatım ders kitaplarından reklam
metinlerine, raporlardan kurum içi bilgilendirici ve
yönlendirici yazılara kadar çok çeşitli metinlerde
kullanılabilir. Diğer yandan her metin içinde
tartışmacı anlatım örneklerine de rastlamak
mümkündür. Yerine göre bir edebi metinde de
tartışmacı anlatım olabilir ancak bir öyküdeki
tartışma ya da kanıtlama düşünsel amaç için değil
edebi bir kaygıyla kullanılmıştır.
Tartışmacı anlatımda dil “göndergesel işlev”dedir.
Tartışmada başarılı olmak için şunlara dikkat
edilmelidir:
1. Konuyu ve konu üzerinde ileri sürülecek öneriyi iyi
kavramak.
2. Kanıtları iyi seçmek
3. Konu dışına çıkmamak
4. Karşıt olunan düşüncenin, doğru olmayan yönlerini
bulmak ve ortaya koymak
5. Konunun gerektirdiği ölçüde tanımlara, tanık
göstermelere, örneklere, karşılaştırmalara ve istatistiklere
başvurmak
6. İşlenen konunun açık, tartışmaya uygun nitelikte ve
tek yönlü olması gerekir. Aksi takdirde inandırıcılık
özelliği ortadan kalkar. Örneğin, öznel bir önerme olan
“İlkbahar bütün çirkinlikleri geride bırakıp yeşili ve bin
bir çeşit çiçeğiyle tabiat doyumsuz bir görüntüye
dönüşür.” yargısı kişiden kişiye değişeceğinden sağlıklı
bir tartışma olmaz.
[81]
Dünün efendi-köle temeline dayanan toplumu ile
bugünün insan eşitliği temeline dayanan toplumu
arasında görüş ayrılığı olduğu gibi dil ayrılığı da olacak
elbette. Dün, yüksek mevkideki kişiye "arz-ı ubûdiyyet"
ederim (kulluğumu sunarım) diyen babanın oğlu, bugün
aynı mevkideki kişiye saygılarımı sunarım demekle
yetiniyor. Dün, konuşma sırasında oğlundan, kızından
söz ederken, "mahdum bendeniz" (oğlum kulunuz),
"kerime câriyeniz" (kızım cariyeniz) diyen babanın
çocuğu, bugün, sadece "oğlum, kızım" diyor. Günün
birinde şu efendim sözünden de kurtuluruz belki.
Biz babalarla çocukların anlaşamamalarından değil, asıl
anlaşmalarından korkmalıyız. Eğer anlaşırlarsa gelişme
durmuş demektir.
(Cevdet Kudret, Dilleri Var Bizim Dile Benzemez)
Yazar, parçanın başında antitezi belirterek bu görüşün
yanlışlığını okuyucuya göstermeye çalışıyor. Görüşünü
desteklemek için günlük yaşamdan örnekler veriyor ve
düşüncelerini somutluyor. Karşılaştırmalar sayesinde
kanıtlama yapıyor. Anlatımındaki doğallık ve sözde soru
cümlesiyle okuyucu kendini yazarın karşısındaymış gibi
hissediyor. Bu samimiyet okuyucunun, yazarın tezine
daha sıcak bakmasını sağlıyor.
ZARF (BELİRTEÇ)
Aşağıdaki cümlelerde durum belirteçlerinin altını
çiziniz.
Fiilleri, fiilimsileri, sıfatları ve kendi türünden sözcükleri
çeşitli yönlerden belirten sözcüklere zarf (belirteç) denir.
İhtiyar, kapıyı yavaşça açtı.
Dün aldığımız yumurtalar bayatmış.
Sınavda çok kolay sorular vardı.
Çocuk ne güzel konuşuyordu.
Bu cümlelerin birincisinde, “yavaşça” sözcüğü “açmak”
eylemini “durum” yönüyle; ikincisinde, “dün” sözcüğü
“aldığımız” eylemsisini “zaman” yönüyle; üçüncüsünde
“çok” sözcüğü “kolay” sıfatını “miktar” yönüyle;
dördüncüsünde “ne” sözcüğü “güzel” zarfını derece
yönüyle belirttiğinden belirteç görevinde kullanılmıştır.
Buna göre, zarfları şu şekilde gruplandırabiliriz:





Durum (Hal) Zarfı
Zaman Zarfı
Yer – Yön Zarfı
Azlık – Çokluk (Miktar) Zarfı
Soru Zarfı
Eylemleri ve eylemsileri zaman yönünden belirten
sözcüklerdir. Eylemlere ve eylemsilere sorulan “Ne
zaman?” sorusunun cevabıdır.
Bu cümlede “yarın” sözcüğü “gitmek” eyleminin “ne
zaman” yapıldığını belirttiğinden, zaman belirtecidir.
Aşağıdaki cümlelerde koyu renkli sözcük veya söz
öbekleri zaman belirtecidir.
Eylemleri ve eylemsileri durum yönünden belirten
sözcüklerdir. Eylemlere ve eylemsilere sorulan “Nasıl?”
sorusunun cevabıdır.
Küçük çocuk, koşarak yolun sonundaki evine gitti.
Bu cümlede, “koşarak” sözcüğü, “gitmek” eyleminin
nasıl yapıldığını belirttiğinden durum belirtecidir.
Benden, böyle söylememi istemişti.
Bu cümlede, “böyle” sözcüğü, “söyleme” eylemsisinin
nasıl yapıldığını belirttiği için durum belirtecidir.

2. ZAMAN ZARFI (BELİRTECİ)
Babam, yarın Ankara’ya gidecekmiş.
1. DURUM (HAL) ZARFI /BELİRTECİ
8
2
Güneş, dağların ardından usul usul yükseliyordu.
Bir araba, olay yerinden hızla uzaklaştı.
Çamurlara bata çıka yürüyorduk.
İşlerini eksiksiz yapan bir insandı.
Bugün size mutlaka uğrarım.
Çocuk birden ağlamaya başladı.
Babamlar belki yarın buraya gelir.
Cümlede fiilleri, fiilimsileri bazen nitelik anlamının
yanında kesinlik, olasılık, yineleme ve sebep
anlamlarında da belirtebilir.
Oraya asla gitmeyeceğim. (Kesinlik anlamlı zarf)
O, bu çalışmasıyla sınavı mutlaka kazanır. (Kesinlik
anlamlı zarf)
Annesi belki yarın bize de gelir. (Olasılık anlamlı zarf)
Sürekli aynı konuyu konuşuyor? (Yineleme anlamlı zarf)
Kazanma hırsıyla yarışmaya tekrar katıldı. (Yineleme
anlamlı zarf)
Yaşlı adam bakımsızlıktan öldü. (Niçin öldü? –
Bakımsızlıktan)
Arkadaşlarına küstüğünden sokağa çıkmıyor. ( Neden
çıkmıyor? – Küstüğünden)
Beklediğiniz otobüs şimdi gelir.
Kuşlar, sonbaharda güneye göç eder.
Siparişlerimiz hâlâ gelmedi.
Aşağıdaki cümlelerde zaman belirteçlerinin altını
çiziniz.
Az önce seninle konuşan kimdi?
Olanlardan sonra artık buralarda kalamam.
Yazın bu şirin kasaba turist akınına uğrar.
Dediklerini, ona bu akşam söylerim.
Not: Cümlede zaman anlamı taşıyan her sözcük,
belirteç görevinde olmayabilir. Eğer sözcük, “Ne
zaman?” sorusuna cevap veriyorsa belirteçtir;
vermiyorsa belirteç değildir.
Akşam, maça gideceğiz. (belirteç)
Akşam, şairlerin ilham kaynağıdır. (ad)
Annemler gece yola çıkacak. (belirteç)
Şiirlerinde, gece önemli bir yer tutar. (ad)
3. YER – YÖN ZARFI (BELİRTECİ)
Eylemleri ve eylemsileri yer ve yön ilgisiyle
tamamlayan sözcüklerdir. Eyleme, eylemsiye sorulan
ve ek almadan “Nereye?” sorusunun cevabı olan şu
sözcüklerdir.
‘’ aşağı, yukarı, içeri, dışarı, ileri, geri, öte, beri…’’
Yaşlı kadın, kapıyı açmak için aşağı iniyordu.
Bu cümlede “aşağı” sözcüğü “inmek” eyleminin “hangi
yöne doğru” yapıldığını belirttiğinden, yer-yön
belirtecidir.
[82]
Aşağıdaki cümlelerde koyu renkli sözcükler, yer-yön
belirtecidir.
Yağmur başladı, hemen içeri girelim.
Birazdan hep birlikte dışarı çıkarız.
Azıcık ileri gider misiniz?
Çok konuşan insan, çok yanlış yapar.
Aşağıdaki cümlelerde yer-yön belirteçlerinin altını
çiziniz.
Rahat edemediysen beri gel biraz.
Yukarı çıkmak için bütün gücünü kullanmalısın.
Hatasını anlayıp geri döneceğini düşünmüştüm.
Aşağı ineceğim, istediğin bir şey varsa alayım.
Park etmek için önce ileri git, sonra direksiyonu kır.

Bu cümlede “çok” sözcüğü, eylemsi olan “konuşan”
sözcüğünü belirtmiştir.
Ben, kardeşimden daha hızlı koşuyorum.
Bu cümlede “daha” sözcüğü, zarf olan “hızlı” sözcüğünü
belirtmiştir.
Not: “En” ve “daha” sözcükleri; sıfatı, adlaşmış sıfatı ve
zarfı üstünlük yönüyle belirtir. Bu durumlarda bu
sözcükler üstünlük zarfı olarak adlandırılır.
Yer yön belirten sözcükler cümlede farklı
görevlerde kullanılabilir. Eğer çekim eki alarak
kullanılırsa isim, ismi etkileyecek şekilde
kullanılırsa sıfat olur.
İçeriye girdi ve elindeki çiçeği annesine uzattı.
(İçeri sözcüğü fiile sorulan nereye sorusuna cevap verse
de “e” yönelme hal eki aldığı için yer yön zarfı değil
isimdir.)
8
3
Şimdi de belirteçlerin; eylemsileri, sıfatları, adlaşmış
sıfatları ve belirteçleri nasıl derecelendirip belirttiklerini
görelim:
Sonbahar, en güzel mevsimdir.
Bu çocuktan daha çalışkanını görmedim.
Bizimle gelmeni en çok ben istiyorum.
Ben, hepinizden daha çok sevindim.
5. SORU ZARFI (BELİRTECİ)
İçeri çok soğuk, üzerine bir şeyler al. (İçeri sözcüğü
isimdir. )
Yukarı kata küçük bir çocuk çıktı.(Yukarı sözcüğü ismi
nitelediği için sıfattır.)
Beni yukarıda bekle.(Hal eki aldığı için isimdir)
Eylemleri soru yoluyla belirten sözcüklerdir.
4. AZLIK – ÇOKLUK (MİKTAR) ZARFI / BELİRTECİ
Aşağıdaki cümlelerde koyu renkli sözcükler, soru
belirtecidir.
Eylemleri, eylemsileri, sıfatları, adlaşmış sıfatları ve
belirteçleri miktar yönüyle belirten sözcüklerdir. Azlıkçokluk belirtecini bulmak için ilgili sözcüğe “Ne kadar?”
sorusu sorulur.
Sıkça kullanılan miktar belirteçleri şunlardır: ’’ az, çok,
fazla, pek, azıcık, biraz, oldukça, daha, en…’’
Onunla bu konuyu çok tartıştık.
Bu cümlede “çok” sözcüğü “tartışmak” eyleminin “ne
kadar”
yapıldığını
belirttiğinden,
azlık-çokluk
belirtecidir.
Aşağıdaki cümlelerde koyu renkli sözcükler, azlıkçokluk belirtecidir.
Yıllardır bu şehirdeyim; ama burayı pek sevmedim.
Tarlada çalışırken kendini fazla yorma.
Akşamleyin sahilde arkadaşlarla biraz dolaştık.
Aşağıdaki cümlelerde zaman belirteçlerinin altını
çiziniz.
Sen kalk azıcık da biz oturalım.
Bundan sonra az görüşelim mümkünse.
Seni dün, sahilde bayağı bekledim.
Birazcık konuştu, sonra sahneden indi.
Görmeyeli oldukça değişmişsin.
[83]
Çanakkale gezisi nasıl geçti?
Bu cümlede “nasıl” sözcüğü “geçmek” eyleminin “nasıl”
yapıldığını soru yoluyla belirttiğinden, soru belirtecidir.
Bu karanlıkta oraya nasıl gideceksiniz?
Köye ne zaman varırız?
Misafirlerimiz bizi kapıda ne kadar beklemişler?
Bunları bana neden daha önce söylemedin?
Niçin okula erkenden gidiyorsunuz?
Bana niye bağırıyorsun ki?
Ne gülüp duruyorsunuz orada?
Not: “Ne” sözcüğü cümle içinde değişik görevler
kazanabilir.
Bana hediye olarak ne aldın? (soru adılı)
Buraya ne gün geleceksin? (soru sıfatı)
Bu çocuk ne ağlıyor? (soru belirteci)
DÜŞSEL (FANTASTİK) ANLATIM
Düş ya da rüya, uyurken zihinde beliren olayların,
düşüncelerin bütününe verilen isimdir. Düş kelimesi
gerçek olmayan şeyler için, imge için de kullanır. Aynı
zamanda gerçekleşmesi istenen şeyler, umutlar için de
düş kelimesi kullanılabilir. Düşsel kelimesi ise düşle ilgili
olan, hayali şeyler için kullanılır. Bu yüzden düşsel ya da
fantastik anlatım gerçek olmayan, hayalî anlatım
demektir.
İmgeye dayalı, hayali, olağanüstü olayların anlatımında
düşsel (fantastik) anlatımdan yararlanılır. Düşsel ya da
fantastik anlatımda olay, konu ve kişiler olağanüstü
niteliklere sahiptir. Bu anlatım türünde hayal ürünü
olaylar belli bir plan çerçevesinde anlatılır.
Düşsel (fantastik) anlatımda zaman öğesi bazen “zaman
ötesi” bir özellik gösterir; belirli veya belirsiz olabilir.
Örneğin masallarda zaman öğesi “bir varmış bir yokmuş,
evvel zaman içinde”, “zamanın birinde” gibi sözlerle
ifade edilir. Bu sözlerden de anlaşılacağı üzere düşsel
anlatımda söz konusu olan zaman hayali bir zamandır.
Düşsel (fantastik) anlatımda mekân gerçekte olmayan,
gündelik yaşamda ulaşma olanağı bulunmayan,
olağanüstü bir yerdir. Kimi zaman Kaf Dağı’nın ardıdır,
kimi zaman periler ülkesidir, kimi zaman da devlerin,
cinlerin yaşadığı hayali bir yerdir. Söz konusu mekân,
anlatıcının hayal dünyasında yarattığı bir mekândır.
Olay, yer, kişi ve zaman da çoğunlukla hayalidir.
Zaman zaman gerçek yaşamdan kişiler olsa bile bu
kişiler, yaptıklarıyla ve nitelikleriyle gerçek olmayan
kişilikler hâline bürünür. Düşsel (fantastik) anlatımda
insan dışındaki varlık ya da kavramlar kişileştirilebilir.
Örneğin masallarda bütünüyle hayal ürünü olan bir kişi
çok zor bir işi başarır. Bunu yaparken de çoğu zaman
olağanüstü özellikleri olan, büyüleyici bir kişiliğe
bürünür.
8
4
Düşsel öğelerin egemen olduğu fantastik romanlarda
kahramanların şeytanla, meleklerle, vampirlerle veya
daha başka türden hayali varlıklarla konuşması, onlarla
etkileşim içinde bulunması söz konusudur.
Düşsel (fantastik) anlatımlarda olaylar -bütünüyle hayal
ürünü olsa da- yaşadığımız dünyanın koşullarına
uydurulmuş, gerçek bir zemine oturtulmuş olabilir. Aynı
şekilde kişiler de yaşadığımız dünyanın gerçekleriyle
bağlantılıdırlar.
Düşsel (fantastik) anlatım, fabllarda, masallarda,
şiirlerde, korku romanlarında, bilim kurgu romanlarda
ve filmlerde sıkça kullanılan bir anlatım yöntemidir.
Bilim kurgu romanlarında bilimsel merak ile hayalin yani
düşün iç içe geçtiği bir anlatım vardır.
[84]
Örnek Metin:
Uyuduğum koltuğu görünmez bir elin sarsmasıyla
uyandım. Gözlerimi açtım. Burası benim odam değil.
Sanki gökyüzünde uçan bir balonun içindeyim. Dokunduğum her şey yumuşacık. Kalkmak istiyorum.
Aman Allah'ım! O da ne? Ayaklarım "pıt pıt" diye
damlayan birer su damlası olmuş. Eyvah! Ayakkabımın
teki su oldu bile. Artık ayağım çıplak, Panikleyip hareket
ettikçe su damlaları hızlanıyor. Yerde bir gölcük oluştu.
Artık sağ bacağım dizime kadar yok. Sol bacağım çoktan
göl olmuş durumda. Öylece sessiz, duygusuz yerde
biriken suya, kendime bakıyorum. Hareket etmediğim
zaman damlama işi de duruyor. Öyleyse hareketsiz
kalmalıyım. Nefes bile almaya korkuyorum." Burada
bana yardım edecek kimse yok mu?" Oh! İşte annem
elinde paspasla içeri girdi. Beni görmüyor. Su
birikintisini yani ayaklarımı, bacaklarımı siliyor.
Bağırıyorum, duymuyor... Bu sırada Pati içeri girdi.
Tamam, o beni kurtaracak; ama üstüme oturuyor.
Eriyorum. Su olup yere dökülüyorum. Annem beni
kovaya topluyor.
8
5
Örnek Metin:
“Ne istiyorsunuz?” diye sorudu Mrs. Ttt.
“Siz bir Marslısınız!” dedi adam ve gülümsedi.
“Bu kelime kesinlikle size bildik değil. Bu bir dünya
deyimi.”
Başıyla adamlarını işaret etti. “Biz Dünya’danız. Ben
kaptan Williams. Mars’a ineli henüz bir saat olmadı. İşte
buradayız. İkinci Mars Seferi! Bir ilk Mars Seferi
yapılmıştı ama başına ne geldi bilmiyoruz. Her neyse işte
buradayız. Ve siz de karşılaştığımız ilk Marslısınız!”
“Marslı mı?” Kadın, kaşlarını kaldırdı.
“Demek istediğim şu, güneşten bu tarafa dördüncü
gezegende yaşıyorsunuz, değil mi?”
“Çok basit!” diye tersledi kadın onu süzerek
“Ve biz – Kaptan, tombul, pembe elini göğsüne bastırdı –
biz de Dünya’danız. Değil mi beyler?”
“Evet, efendim!” dedi bir koro.
“Burası Tyrr gezeni” dedi kadın, “Eğer asıl adını
kullanmak isterseniz…”
(Ray Bradbury)
Örnek Metin:
Bir zamanlar, üç oğlu olan bir değirmenci varmış.
Değirmenci ölünce büyük oğluna değirmen, ortanca
oğluna eşek, küçük oğluna da kedi miras kalmış. Küçük
oğul bu duruma çok üzülmüş. “Kedi ne işine yarar ki
insanın?” diye yakınmış. “Pişirip yiyemezsin bile.” Kedi
bunu duymuş ve hemen cevap vermiş. “Kötü bir mirasa
sahip olmadığınızı göreceksiniz efendim. Bana boş bir
çuval ve bir çift de çizme verirseniz, neye yarayacağımı
görürsünüz.” Şaşkınlıktan ağzı bir karış açık kalan
çocuk, kedinin istediklerini yapmış. Kedi çizmeleri
giyince ayna karşısına geçmiş ve kendini pek beğenmiş.
Sonra kilerden taze bir marulla güzel bir havuç seçip
ormanın yolunu tutmuş…
[85]
EDAT (İLGEÇ)
Cümle içinde sözcükler arasında çeşitli anlam ilgileri
kuran ve cümleye değişik anlamlar katan, tek başına bir
anlamı olmayan sözcüklerdir. Başlıca edatlar şunlardır:
‘’gibi, sanki, göre, kadar, için, üzere, -e doğru, -e karşı, e karşın, -e rağmen, -e değin, -e dek, -den dolayı, -den
başka, ile, yalnız, ancak, sade, sadece, tek, bir, denli,
değil…’’
Şimdi aşağıdaki cümlelerde, belli başlı
cümlelere ne gibi anlamlar kattığını görelim:
ilgeçlerin,
Gibi
Annem, melek gibi biriydi. (benzerlik)
Zil çaldığı gibi dışarı çıktık. (tezlik)
Birazdan fırtına çıkacak gibi. (tahmin, olasılık)
Sanki
Everest, sanki bir dev çadırdı. (benzerlik)
Babam, sanki seni dinler de! (inanmama)
Sanki birazdan yağmur yağacak. (tahmin, olasılık)
Göre
Kafama göre bir dost bulamadım. (uygunluk)
Sana göre hangimiz suçlu? (kanaat, görüş)
Bu sınav dünküne göre daha kolaymış. (karşılaştırma)
Kadar
Bu işi akşama kadar halletmeliyim. (zaman, süre)
Elmalar elim kadardı. (benzerlik)
Durakta bir saat kadar bekledim. (yaklaşık)
Hiç kimseyi senin kadar sevmedim. (karşılaştırma)
Tilki kadar kurnaz bir adam. (derece, ölçü)
İçin
Ders çalışmak için kütüphaneye gitti. (amaç)
Senin için herkes iyi şeyler söylüyor. (hakkında)
Kardelen, benim için apayrı bir çiçekti. (görecelik)
Trafik sıkıştığı için geç kaldım. (neden-sonuç)
Bu hazırlıkları konuklar için yaptık. (aitlik)
Çocukları için her fedakârlığı yapardı. (uğruna, yoluna)
Üzere
Yarın getirmek üzere arabayı alabilirsin. (şartıyla)
Teşekkür etmek üzere sahneye çıktı. (amacıyla)
Anlaştığımız üzere yarın buluşuruz. (şekilde, tarzda)
Uçağımız kalkmak üzereydi. (zaman)
Doğru
Çocuklar sahile doğru yürüyorlar. (yön)
Akşama doğru buralar sakinleşir. (zaman)
Karşı
Güneşe karşı yavaş yavaş yürüyorduk. (yön)
Sabaha karşı köye vardık. (zaman)
Başka
Benden başka herkes maça gitmiş. (dışında, hariç)
Not: “Doğru, karşı, başka” sözcükleri, cümle içinde
edat dışında değişik görevler kazanabilir.
İnan bana, doğru söylüyorum. (belirteç)
Sence doğru tarafa mı gidiyoruz? (sıfat)
Sonunda doğruyu buldum. (ad)
Not: “Ancak” sözcüğü, cümle içinde değişik görevlerde
kullanılabilir.
Burası karşıdan, çok net gözüküyor. (ad)
Evimiz şehrin karşı yakasındaydı. (sıfat)
Çok çalıştım; ancak ödevimi bitiremedim. (ancak=ama >
bağlaç)
Misafirler, akşama ancak gelebildiler. (belirteç)
Sana başka, bana başka konuştu. (belirteç)
Bize başka bir adres verdiler. (sıfat)
Bunu başkasından duymuş. (adıl)
Birinci cümlede, “ancak” sözcüğünün yerine “ama”
getirilebildiği için “ancak” bağlaçtır. İkinci cümlede
“ancak” eylemin yapılış zamanını belirttiği için
belirteçtir.
İle
Annemler uçakla gelecekmiş. (araç)
Elini bıçakla kesmiş. (gereç)
Bahçede, arkadaşlarıyla oynuyor. (birliktelik)
Öğretmen, telaşla içeri girdi. (durum)
Ağaçların devrilmesiyle yol kapandı. (neden-sonuç)
Not: “İle”, yerine “ve”
getirilebiliyorsa bağlaç olur.
getirilemiyorsa
Rağmen, Karşın, Denli, Değil, Dolayı
edat;
Şiir ile romanı çok severim. (ile=ve > bağlaç)
Gençken şiir ile çok ilgilendim.
Bu cümlelerin birincisinde “şiir ve roman” denilebildiği
için “ile” bağlaçtır; ikincisinde “ile” yerine “ve”
getirilemediği için “ile” edattır.
8
6
Yalnız, Sade, Sadece, Bir, Tek
Dünkü toplantıda yalnız sen yoktun. (sadece)
Ben bu konuda sade ona inanırım. (yalnız)
Sadece dinlenmek istiyorum. (yalnız)
Pikniğe bir o gelmemişti. (yalnız)
Tek sen misin sevdiğine kavuşamayan? (yalnız)
Not: “Yalnız” sözcüğü, yerine “ama” getirilebiliyorsa
bağlaç olur.
Dün seni çok bekledim;
(yalnız=ama > bağlaç)
yalnız
Ancak
Bizi oraya ancak sen götürebilirsin. (sadece)
Bu arabaya ancak on milyar veririm. (en çok)
sen
gelmedin.
Bu cümlede “yalnız” yerine “ama” getirilebildiği için
“yalnız” sözcüğü bağlaçtır.
Not: “Yalnız, sade, sadece, bir, tek” sözcükleri, cümle
içinde ilgeç dışında değişik görevler kazanabilir.
Dedem, yalnız bir insandı. (sıfat)
Sahilde, yalnız dolaşıyordu. (belirteç)
Sade bir görünümü vardı. (sıfat)
Sanatçı, çok sade yaşıyordu. (belirteç)
Onunla bir boydayız. (sıfat)
Bir sen bir ben biliyoruz bunu. (bağlaç)
Olanları bana bir bir anlattı. (belirteç)
Çocuk, tek kelime konuşmadı. (sıfat)
Herkes gidince ben tek kaldım. (belirteç)
Bağırmama rağmen beni duymadı. (tersine olarak)
Fakirliğine karşın hep mutlu biriydi. (tersine olarak)
Seni ölünceye değin unutmayacağım. (zaman)
Yağmur geceye dek devam etti. (zaman)
Beni bu denli sevdiğini bilmiyordum. (derece)
Burası dediğin kadar güzel değil. (olumsuzluk)
Trafikten dolayı sınava geç kaldım. (neden-sonuç)
-e hal eki ile kalıplaşmış olanlar
‘’-e dair , -e doğru, -e değin, -e dek , -e göre , -e kadar, -e
karşın, -e rağmen..’’
Bu dergide şiire dair çok yazı yazıldı.
Sabaha dek gözüme uyku girmedi.
Eve kadar benimle birlikte geldi.
Bütün söylediklerine rağmen onu affettim.
-den hal eki ile kalıplaşmış olanlar
‘’-den başka , -den beri , -den dolayı , -den ötürü…’’
Yıllardan beri bu köyde yaşamaktalar.
Zayıflıktan dolayı sık sık hastalanıyor.
Çalışmadığından ötürü hiçbir şey elde edemiyor.
Senden başka kimse bunu anlayamaz.
NOT: -den hal eki tek başına sebep anlamı
taşıyabildiği için dolayı veya ötürü kelimesi ile birlikte
kullanılması anlatım bozukluğu olarak değerlendirilir.
Sebep anlamı sağlamak için sadece “-den” hal eki
kullanılması yeterlidir.
Zayıflıktan sık sık hastalanıyor.
Çalışmadığından hiçbir şey elde edemiyor.
[86]
GELECEKTEN SÖZ EDEN ANLATIM
Yaşadığımız andan daha ilerideki zaman dilimini gelecek
olarak ifade ederiz. Gelecekten söz eden anlatıma da
geleceğe yönelik duygu, düşünce ve beklentilerin dile
getirildiği anlatım diyebiliriz.
Gelecekten söz eden anlatımın kullanıldığı metin türleri:
roman (özellikle bilim kurgu türündeki romanlar),
hikaye, tiyatro, şiir, deneme olabilir. Bu tür metinlerde
eldeki verilerden yola çıkılarak geleceğe ait tahmin
yapılabilir. Varsayımda bulunulabilir. Olandan çok
olması beklenen anlatılır. Gerçekleşmesi mümkün olan
tasarı ve düşünceler (ütopyalar) anlatılır.
Gelecekten söz eden anlatım, fallarda, burçlara yönelik
tahminlerde, meteorolojik tahminlerde de kullanılır.
Gelecekten söz eden kimi metinlerde bilimsel verilerden
yararlanılabilir. Bazılarında ise anlatılanlar bütünüyle
bilim kurgudan ve kehanetten ibarettir. Öykü, roman
gibi edebi metinlerde ise yazar, geleceğe yönelik
düşüncelerini, planlarını veya beklentilerini düş gücüyle
yoğurup anlatabilir.
Gelecekten söz eden anlatımların özünde varsayım ve
tahminde bulunma olduğu için bu tür anlatımların
kullanıldığı metinlerde olasılık ve tahmin bildiren
“olasıdır, olacaktır, olabilecektir, belki, ihtimal ki, büyük
olasılıkla” gibi sözlerden yararlanılır.
‘’Gelecekten Söz Eden Anlatım” ile ”Düşsel Anlatım”
arasında benzerlik ve farklılıklar vardır. Gelecekten söz
eden anlatımda ve düşsel anlatımda kişinin kendi hayal
dünyasındakiler dile getirilir ve buna göre bir anlatım
yolu seçilir. Düşsel anlatımda gerçeklikle ilgisi olmayan,
tamamen çağrışımlara dayalı olaylar, kişisel, zamanlar
anlatılır ve bu yapı unsuruyla konu ve tema oluşturulur.
Gelecekten söz eden anlatımda ise gerçeklerden yola
çıkılarak tahmine dayalı bir anlatım yolu benimsenir.
Yani gelecekten söz eden anlatım gerçeğe daha
yakındır.
8
7
Gelecekten Söz Eden Anlatımın Özellikleri





Beklentiler, tahminler ve varsayımlar üzerine kurulur.
Olandan çok, olması istenen veya beklenen olaylar
anlatılır.
Verilerden yola çıkılarak geleceğe yönelik tahminlerde
bulunulur.
Yaşanan andan daha sonraki bir zamanda gerçekleşecek
olay ve durumlardan söz edilir.
Anlatımda kullanılan fiiller ya gelecek zaman kiplidir ya
da fiilin kipi, gelecek zaman anlamı taşır.
[87]
Örnek Metin:
Bundan elli yıl sonra, dünyanın yüzde 80’inde ulaşım
sorunu olmayacak. Her ülke, metro sistemini mükemmel
bir hâle getirecek. Şimdiki yollar ise insanların çok daha
iyi bir hayat sürmesi için kullanılacak. Hava trafiği biraz
yoğunlaşacak ancak, şimdiki trafiğe göre çok rahat olacak.
10 kişiden 7’sinin uçan arabası olacak. Ancak özel bir
sistem sayesinde, hava trafiği diye bir sorun söz konusu
bile olmayacak. Şehirlerarası yolculukların hepsi, özel
uçaklarla yapılacak.
Örnek Metin:
Düşle ki kötülük diye bir şey yok. Bunu başarmak kolay
eğer bir kez denersen. Ayaklarımızın altında yemyeşil
vadiler, üzerimizde yalnız gökyüzü. Düşle ki “yarın”
kaygısı diye bir şey yok. Tüm insanlar sadece “bugün”
için yaşıyor. Hırslar tükenmiş, açgözlülüğe gerek
kalmamış. Herkesin mutlu olduğu bir dünya. Düşle ki
tüm insanlar barış içinde yaşıyor. Hayalperest olduğumu
söyleyebilirsin; ama umudum var. Düşle…
Örnek Metin:
Hava Tahmin Raporu
Günün
Meteorolojik
Yorumu
(Genel
Durum): Yapılan son değerlendirmelere göre yurdun
büyük bir bölümünde görülecek olan yağışlar, Akdeniz ile
iç Anadolu'nun güneyinde etkili olacak.
Hava Sıcaklığı: Yağışla birlikte güney ve iç kesimlerde
3 ila 5 derece azalacak, diğer yerlerde önemli bir
değişiklik olmayacak.
BAĞLAÇ
Cümle içinde aynı görevde olan ya da anlamca birbiri ile
ilgisi bulunan sözcükleri, sözcük gruplarını, anlam
bakımından birbiri ile ilgili cümleleri bağlayan
sözcüklere “bağlaç” denir.
Cümlede birden fazla özne, birden fazla sıfat, belirtili
nesne, zarf, tamlayan, tamlanan, yüklem vb görev yapan
her türlü kelime ve cümleleri birbirine bağlar.
Bağlaçlar tek başına anlamı olmayan ve cümlede bir
görevi olan sözcüklerdir. Bağlama görevi yanında
cümlede çeşitli anlam ilgileri de kurabilirler.
Cümleden çıkarıldıklarında cümlenin
bozulma olmaz; fakat daralma olabilir.
anlamında
Bağlaçlar kendinden önceki ve kendinden sonraki
sözcüklerden ayrı yazılırlar. (ile, ise bağlaçları istisna.)
Bağlaçlara
benzediğini
ve
bağlaç
olduğunu
düşündüğünüz birleşik yazılmış olanlar bağlaç değil
ektir.
8
8
İLE BAĞLACI
Çoğu zaman “ve” bağlacı ile eş görevli kullanılır.
Ancak bu bağlaç cümleleri bağlama göreviyle
kullanılmaz.
Güneş ile dünya arasındaki uzaklığı soruyor. (İsimleri
bağlar)
Gelmesi ile gitmesi bir oldu. (Fiilimsileri bağlar)
Annesi ile teyzesi termal otelde konakladılar. (Özneleri
bağlar)
KARIŞTIRILABİLEN DURUMLAR:
İle sözcüğü
cümlede sözcükler arasında anlam ilgisi kurarak edat
olarak da görev yapabilmektedir, bu durumda bağlaç
olan “ile”yle karıştırmamak gerekir. Bunun için
cümledeki ile sözcüğü yerine “ve” bağlacı getirilir.
Anlamda bozulma olmuyorsa ile sözcüğü bağlaçtır.
Bu para ile nasıl geçinebileceğimi bilmiyorum. (Edat) (ile
≠ ve)
Amcası ile halası bahçede semaverin başındaydı. (Bağlaç)
(ile = ve)
Hiç bir cümle ögesi olmazlar.
AMA, FAKAT, LAKİN, ANCAK, YALNIZ, OYSA,
OYSAKİ, HALBUKİ BAĞLACI
Bağlaçların yerine uygun olan bir noktalama işareti
konulabilir.
Karşıtlık anlamı kazandıran bağlaçlardır. Genellikle
cümleleri bağlama görevi üstlenirler.
En sık kullanılan bağlaçlar şunlardır:
‘’ama, fakat, lâkin, ancak, yalnız, oysa, oysaki, hâlbuki
ve, ile
ki
de, dahi, bile,
çünkü, zira
madem, mademki
veyahut, yahut, veya, ya da
şayet, eğer, ise
öyleyse, o halde, kısacası, demek ki, nitekim
yoksa, anlaşılan
ne……ne (de), ya….ya (da), gerek…gerek(se), ha……..ha,
ister…..ister(se), kâh……….kâh, de…..de
hatta, hele, öyle ki, üstelik, ayrıca, hem, hem de,

yine, gene
ne var ki , ne yazık ki
yeter ki,
meğer…’’
Gitar çalıyorum ama kemanı daha çok seviyorum.
Kitabı daha bitiremedim ama keyifle okuyorum.
Sevmek ama sevilmemek işte bütün mesele bu.
İyi koştu fakat birinci olamadı.
Benimki aşk değil lakin onu çok seviyorum.
Kimsesi yoktu ancak kendine bakabilecek kadar da
güçlüydü.
Oysa ne çok sevmiştim seni. (Öncesinde başka bir
cümlenin varlığı anlaşılıyor)
Paketi zamanında yerine ulaştıramadım oysaki yola çok
erken çıkmıştım.
Arabayla gideceğini biliyordu halbuki. (Öncesinde başka
bir cümlenin varlığı anlaşılıyor)
VE BAĞLACI
Türkiye ve Hırvatistan bu sene şarkı yarışmasına
katılmadılar. (Özneleri bağlar)
Çarşıdan gazete ve ekmek aldım. (Eş görevli sözcükleri
(bsiz. nesne) bağlar)
Okuldan geldim ve dershaneye gittim. (Cümleleri
bağlar)
Bahçedeki otları yoldum ve bir köşeye yığdım.
(Cümleleri bağlar)
Yaramaz ve çalışkan bir çocuk. (Sıfatları bağlar)
Pahalı elbiseler ve ayakkabılar aldı. (Tamlananları aynı
zamanda isimleri bağlamıştır.)
Bu yazıda, Çehov’u ve Sait Faik’i anlatıyor. (Nesneleri
bağlar)
[88]
Not: Bazı bağlaçlar cümlenin başında bulunabilir. Bu
bağlaçlar, kendinden önceki cümleyi anlamca
kendinden sonraki cümleye bağlar.
Oysa ne umutlarla gelmiştik bu şehre!
Bu cümlede “oysa” bağlacı, öncesinde, “Bu şehirde
umduğumuz hiçbir şeyi bulamadık.” anlamında bir
cümlenin söylendiğini göstermekte ve iki cümleyi
birbirine bağlamaktadır.
KARIŞTIRILABİLEN DURUMLAR:
Ancak kelimesi “sadece” anlamında kullanılırsa edat,
“olsa olsa, en çok, daha çok, güçlükle” anlamlarında
kullanılırsa zarf, “ama, fakat” anlamlarında kullanılırsa
bağlaç olur. Ancak kelimesinin yerine bu anlamlardan
hangisi getirilebiliyorsa sözcük türü de o olur.
Ancak kendisi bu işi başarabilirdi. (Sadece = Edat)
Yollar buzlu olduğundan eve ancak gelebildi. (Güçlükle
= Zarf)
Çok istedi ancak elde edemedi. (Fakat = Bağlaç)
Yalnız kelimesi bir ismi nitelerse niteleme sıfatı, bir fiili
veya fiilimsiyi nitelerse durum zarfı, “ama, fakat”
anlamlarında kullanılırsa bağlaç, ya da bir isim olarak
kullanılabilir. Yalnız kelimesinin cümle içindeki
anlamlarına göre sözcük türü belirlenir.
Kırşehir’e kadar yalnız onun için gittim. (Sadece = Edat)
Kırşehir’e kadar gittim; yalnız Boztepe’ye uğramadım.
(Ama, fakat = Bağlaç)
Kırşehir’e kadar yalnız gittim. (Yalnız = Zarf)
Ankara, yalnız bir hayat sürmek için ideal yerdir . (Sıfat)
Kİ BAĞLACI
Bağlaç olan “ki” çoğunlukla cümleleri bağlama görevi ile
kullanılır.
Kimi zaman da cümlelere çeşitli anlamlar katarlar.
8
9
Diğer sözcüklerden daima ayrı yazılır.
Bu bağlacın sesli ve sessiz harflerinde değişiklik olmaz
(kı, ku, kü şekilleri yoktur.)
Canı sıkılmış ki bizimle gelmedi. (Neden-sonuç)
Artık erken yatmalı ki okula geç kalmasın. (Koşul-Şart)
Yakışıklı ki yakışıklı bir sevgilisi var. (Pekiştirme)
Nietzsche der ki: “En büyük delilik, denize tuz atmaktır.”
Sen ki beni çok iyi tanırsın. (Özneyi pekiştirme)
Yarın buraya döner mi ki? (Kuşku, kaygı)
Beni anlamıyor ki… (Yakınma)
Dışarı çıktım ki ortalığı sel götürüyor. (Şaşma)
KARIŞTIRILABİLEN DURUMLAR: İlgi zamiri olan
“ki”, sıfat yapan “ki” eki ve bağlaç olan “ki”
karıştırılmamalıdır. İlgi zamiri (eki) ek olduğu için
birleşik yazılır. Bir ismin yerini tutar. Sıfat yapan ki de
birleşik yazılır; ancak bağlaç olan “ki” başlı başına bir
sözcüktür ve ayrı yazılır.
Odanınki salonun perdesinden daha gösterişliydi. (İlgi
zamiri)
Odanın perdesi yıkanmadı ki takayım. (Bağlaç)
Odadaki eşyaları topladım. (Sıfat yapan ki)
DE BAĞLACI
Bağlaç olan “de” her zaman kendinden önceki
sözcükten ayrı yazılır.
Ünsüz benzeşmesine göre çeşitleri yoktur. Yani “d”
sesi sertleşerek “t” olmaz. Sadece de, da şekilleri
vardır.
Bulunduğu cümlede çeşitli anlam ilgileri kurabilir.
Cümlede var olan anlam ilgilerini (eşitlik, gibilik,
katılma vb) pekiştirir.
O dergiyi ben de okudum. (Eşitlik, gibilik)
Size de bir tablo yapabilirim. (Başkasına yaptığım gibigibilik)
Burayı da görmemiştim. (Başka bir yeri görmediğim
gibi-gibilik)
Önce kendin çalış da sonra benden çalışmamı iste.
(Kızgınlık)
Size ne oluyor da işimize karışıyorsunuz.(Azarlama)
Okula bir gel de oradan çarşıya gidersin. (İstek)
Ne iyi ettiniz de yemek getirdiniz. (Memnuniyet)
Okuyacak da bana yardım edecekmiş. (Alay)
Buraya gelmişsin de bize uğramamışsın. (Yakınma)
Oyuncak da oyuncak diye tutturdu. (İnat)
Bu sınavı kazanacak da ben göreceğim. (Küçümseme)
KARIŞTIRILABİLEN DURUMLAR:
Bağlaç olan de ile bulunma hal eki olan “de” ve
yapım eki olan “de”yi karıştırmamak gerekir.
De bağlacı ayrı yazılır ve cümleden çıkarıldığında
cümlenin anlamı bozulmaz.
Bugün sabah bahçe de temizlendi. (Bağlaç)
Bugün sabah bahçe temizlendi. (Cümlenin anlamı
bozulmaz ancak daralma meydana gelebilir.)
Hal eki olan ve yapım eki olan “de” hem birleşik
yazılır hem de çıkarıldığında cümlenin anlamında
bozulma olur.
Bugün bahçede mangal yakacağız. (Hal eki)
Bugün
bahçe
mangal
yakacağız.
(Cümleden
çıkarıldığında cümlenin anlamı bozulur.)
Sözde bize gelecektin. (Yapım Eki)
Okulun gözde öğrencilerinden biriydi.( Yapım eki)
Bağlaç olan “de”nin sadece “da, de” şekilleri varken
diğerlerinin “da, de, ta, te” şekilleri mevcuttur.
Sokak da iyice sessizleşmişti. (Bağlaç)
Son günlerde hep sokakta karşılaşıyorduk. (Hal eki)
BİLE, DAHİ BAĞLACI
O gün, beni sen bile dinlememiştin. (de)
Benimle bir kelime konuşmadı bile. (üstelik)
En yakın arkadaşlarım dahi beni unuttu. (de)
[89]
ÇÜNKÜ, ZİRA BAĞLACI
Bu bağlaçlar başına geldikleri cümleyi kendisinden
önceki cümlelere bağlarlar.
Düğününüze gelemedim; çünkü hastalandım.
Bu soruyu çözemedim; çünkü konuyu kavrayamamışım.
İpleri sıkıca bağlamalısın zira yıkılacak gibi duruyor.
Bu yıl ürünler iyi çıktı zira yağmurlar boldu.
MADEM, MADEMKİ BAĞLACI
Bu bağlaçlar başına geldikleri cümleyi daha sonrakilere
bağlarlar.
Mademki buraya geldiniz, bir çayımızı için.
Kitabı okumayacaktın madem, neden satın aldın?
9
0
ÖYLEYSE, O HALDE, KISACASI, DEMEK Kİ,
NİTEKİM BAĞLACI
Özet anlamı kazandıran bağlaçlardır. Kendinden
önceki cümle veya cümleleri özet veya sonuç cümlesine
bağlarlar.
Sınıfta çok ses var; o halde dersi burada bitiyorum
arkadaşlar.
O halde bu konuyu anlamadığını düşünüyorum.
Öyleyse bu işten vazgeçelim artık.
Kısaca seninle aynı ortamda bulunmaktan çok
memnunum.
Demek ki onu bugüne kadar kimse anlayamamış.
Nitekim yapayalnız kaldığını kendisi de anlamıştı.
(Sonuç olarak)
VEYAHUT, YAHUT, VEYA, YA DA BAĞLACI
Bunlar birbirine denk olan, birbirinin yerini
tutabilecek olan iki unsuru birbirine bağlayan,
birbiriyle karşılaştıran bağlaçlardır. Bağladıkları iki
unsurun, iki kelime, kelime gurubu veya cümlenin
arasına girerler.
YOKSA, ANLAŞILAN BAĞLACI
Çoğunlukla olasılık anlamı kazandıran bağlaçlardır.
Roman veya öykü ikisini de okumayı çok severim.
Annen yahut baban okula gelsin.
Müzik ya da resim dersini seçebilirsin.
Akşam veyahut gece yarısı yola çıkarız.
NE……….NE (DE), BİR… BİR, YA……..YA (DA),
GEREK…GEREK(SE),
İSTER……..İSTER(SE),
,
DE…….DE BAĞLACI
ŞAYET, EĞER, İSE BAĞLACI
Şayet, eğer bağlaçları koşul-şart ifade eder veya şart
anlamını kuvvetlendirirler.
Başına geldikleri cümleyi daha sonraki cümle veya
cümlelere bağlarlar.
İse bağlacı kendinden önceki sözcükle birleşik
yazılabilir. Eklendiği sözcüğe göre “se, sa” şeklinde
değişiklik gösterebilir.
Eğer son soruyu bilseydik, yarışmayı kazanacaktık.
Şayet paranız biterse beni arayın.
Bugün güzel yemekler olduğu için yemekhaneye gittik,
Ahmet ise bizle gelmedi.
Ben hızlı hızlı yürüdüm annemse arkamdan ağır
adımlarla geliyordu.
KARIŞTIRILABİLEN DURUMLAR:
Not: “ise” sözcüğü ek-fiil olarak da kullanılabilir. Ek
fiiller isim soylu sözcükleri yüklem yaparken, basit
zamanlı fiilleri de bileşik zamanlı yapar. Cümlede koşulşart anlamı sağlar. Baglaç ile farkı ek fiilin olumsuzu
yapılabilirken bağlaç olan “ise” nin olumsuzu
yapılamaz ve şart anlamı da sağlamaz.
Yola erken çıkarsa yetişebilir. (çıkmazsa-ek fiil)
Böyle
konuşmaya
devam
ederse
kendi
kaybeder.(etmezse-ek fiil)
Tansiyonu yüksek, ateşi ise normalin üstünde. (Bağlaç)
[90]
Yoksa bu akşam bana sürpriz mi yapacak.
Siz karışmayın yoksa bu sorun çözülmez.
Anlaşılan yemeği hemen yapamayacak.
Çoğunlukla karşılaştırma anlamı sağlayan bağlaçlar
olmakla birlikte cümlede değişik anlam ilgileri
oluştururlar.
Memlekete ne seni ne de annemi götürüyor. (Nesneleri
bağlamıştır. Cümleye olumsuzluk anlamı katar. İkinizi
de götürmüyor.)
Ne adımızı anan var ne de halimizi soran. (olumsuzluk adımızı anan ve halimizi soran yok)
Ne kış ne yaz, ille de güz ille de güz. (olumsuzluk - kış ve
yaz değil)
Ne küserim ne incinirim. (olumsuzluk - küsmem de
incinmem de)
Not: “Ne… ne” bağlacı, sıfatları ve belirteçleri
derecelendiren “ne” belirteci ile karıştırılmamalıdır.
Aşağıdaki
cümlelerde
“ne”
sözcüğü
belirteç
görevindedir
Ne şirin, ne güzel bir köydü burası.
Ne bitkin, ne suskun duruyor bugün herkes.
BİR… BİR
Bir sen varsın kalbimde bir de o hatıralar.
Çiçeklerden bir kardeleni bir nilüferi severdi.
Not: “Bir… bir” bağlacı, sıfat ve belirteç olan “bir” ile
karıştırılmamalıdır.
Çarşıdan bir kitap, bir defter aldım. (sıfat)
Yaşadıklarını bana bir bir anlattı. (belirteç)
HEM… HEM(DE), YA… YA(DA), HA… HA, GEREK…
GEREK(SE), İSTER… İSTER(SE), KÂH……..KÂH,
DE… DE
Evimiz hem okula hem yurda çok yakındı.
Ya evde derslerine çalış ya bizimle sahile gel.
Ya bu odayı temizlersin ya da bir daha buraya gelmezsin.
Ha o gelmiş ha sen gelmişsin, bizim için aynı.
Gerek sen gerek o, yarın izin kullanabilirsiniz.
İster kitap oku ister müzik dinle.
Kâh ağlıyor kâh gülüyor, kimseyi umursamıyordu.
Evini de arabasını da çok ucuza satmış.
EDATLAR İLE BAĞLAÇLAR
ÖNEMLİ FARKLAR:
ARASINDAKİ
EN
1) Bir edatın ilk görevi kelimelere kelime öbeklerine ya
da cümlelere şu ya da bu anlam ilgisini kazandırmaktır.
Hiç kuşkusuz bu anlam ilgisini kurarken edatın
bağlayıcılık görevi de sezilir; ama bu görev ikinci planda
kalır.
Bir bağlacın ilk görevi ise cümleleri kelimeleri ya da
kelime öbeklerini bağlayıcılıktır. Hiç kuşkusuz bu
bağlayıcılığı yaparken bir takım anlam ilgileri de sezilir;
ancak bu ilgiler ikinci planda kalır.
2) Edatlar cümlenin bir öğesi olurken bağlaçlar bir öğe
özelliği göstermez. (Öğe içinde yer alabilirler).
9
1
Sabaha karşı eve gelmişlerdi. (Edat-Zarf Tümleci)
Kitapları ve defterleri çantasına koydu. (Nesne) (“Ve”
bağlacı nesneleri birbirine bağlamıştır.)
3) Edatlar cümleden çıkartılamaz. Aksi takdirde cümle
anlamsızlaşır. Bağlaçlar cümleden çıkartılınca cümlenin
anlamı daralsa da cümle anlamsızlaşmaz.
Senin gibisini görmedim. / Senin görmedim. (Cümle
anlamsızlaştı. Bu nedenle “gibi” edattır.)
Koştum ama yetişemedim. / Koştum yetişemedim.
(Cümle anlamını pek kaybetmedi. Bu nedenle “ama”
bağlaçtır.)
DİKKAT! Bu özellik her zaman için geçerli olmayabilir...
[91]
SÖYLEŞMEYE BAĞLI ANLATIM
İki veya daha fazla kişinin, bir konu üzerinde, karşılıklı
konuşturulmasına söyleşmeye bağlı (diyalog) anlatım
denir.
Söyleşmeye bağlı anlatımda iki kişinin karşılıklı
konuşmasına “diyalog”, kişinin kendi kendine yaptığı
konuşmaya ise “monolog” denir.
Söyleşmeye bağlı anlatım bulunulan mevki, bağlam ve
konuşulan kişiye göre değişebilir. Çünkü kişi,
yakınlarıyla daha rahat ve içten konuşabilirken resmî bir
kurumda ciddi bir üslupla konuşmak zorunda kalır.
Televizyonlardaki
söyleşmeye
dayalı
programlar
tartışma sanat ve spor programlarıdır. Bu programların
her birinde farklı söyleşme şekli olabilir. Birisinde bir
yönetici eşliğinde ve masa etrafında 3-5 kişinin bir konu
hakkında doğaçlama yoluyla söyleşmesi olabilirken
diğerinde iki kişi sırayla bir konu hakkında önceden
yaptıkları hazırlıklar doğrultusunda konuşabilirler.
Söyleşmeye
Türleri:
Bağlı
Anlatımın
Kullanıldığı
Metin
“Sohbet, diyalog, panel, forum, açık oturum, münazara,
mülâkat, röportaj, roman, hikâye, tiyatro, manzum
hikâye…” gibi türler söyleşmeye bağlı anlatım
çevresinde
oluşur.
Bu
metinler
daha
çok.
“diyaloglardan’’ oluşur. Ancak edebi eserlerdeki
kahramanların iç konuşmaları “monologlara’’ dayanır.
Tartışma türlerinin bütününde söyleşmeye bağlı anlatım
kullanılırken roman, hikaye, masal, fabl, mesnevi.. gibi
edebi metinlerin bazı bölümlerinde kullanılır.
9
2
Bir mülâkatta, röportajda ya da sohbette yalnızca
konuşma varken tiyatroda ise hem konuşma hem de
konuşmanın bağlamı vardır. Söyleşmenin yeri, zamanı,
biçimi, sahneye giriş – çıkış gibi unsurlar belirtilir.
Tiyatronun en belirgin yönlerinden biri de göstermeye
dayalı olmasıdır. Tiyatro, olayı anlatmaz; gösterir.






Örnek Metin:
Satıcı 1: Gel, gel. Malın iyisi burada; gel vatandaş
hormonlu değil tamamen organik; gel vatandaş. Şifalı bu
elmalar gel vatandaş!..
Satıcı 2: Yerli malı bunlar. Almadan geçme, vitamin
yükü kabağa gel dolmasını yap türlüsünü yap gel
vatandaş!..
Köylü Satıcı: (Hiç bağırmaz. Sadece kasanın önünde
oturmaktadır gelene gidene bakar.)
(ilk iki satıcı köylü satıcıyı işaret ederek aralarında
konuşur.)
Satıcı 1: Kardeş bu ne ayak tanıyo musun?
Satıcı 2: Bilmem ilk defa gördüm ördeği, iyi valla
oturduğu yerden… Ne koymuş sepete görüyor musun?
Satıcı 1: Ne olacak be birader! Bi kasa kurtlu elma
Satıcı 2: (Diğer satıcıya köylüyü işaret ederek) Bak
şimdi. Hop birader hayırlı işler. Ne satıyosun kardeş;
elma mı onlar?
Köylü Satıcı: (Sesin geldiği tarafa bakar; ama cevap
vermez…)
Örnek Metin:
Şu kış günleri yok mu sevemiyorum bir türlü… Kendi
kendime : “İnsanların çalışırken en çok düşündükleri, en
çok eğlendikleri mevsim kıştır. Uzun gecelerde ocak
başına büzülüp ne yapacağına şaşırıp kişioğlu aklını
işletmiş; hakikatleri, sırları araştırmış; masallar
uydurmuş; insanlar, yasalar koymuş. Medeniyeti kışın
getirdiği ihtiyaçlar yaratmış değil mi?” derim ama
olmuyor işte, boşuna. Ta gençliğimde Remy de
Gourmont’un bilmem hangi kitabında okuduklarımdan
kalma bu yankı kandıramıyor beni. Doğru sözler, doğru
ya, beni avutmaya, güz sonu içimi sarmaya başlayan o
korkuyu andırır perişanlığı gidermeye yetmiyor…
(Nurullah Ataç)
Söyleşmeye Bağlı Anlatımın Özellikleri

Örnek Metin:
Tekrar sordu:
– Söyle yavrum, o roman ne diyor?
Genç kız büyük gözlerini kaldırdı. Kitabı dizlerine
indirdi. Nazik bir şive ile, “Büyükanneciğim, Fransızca
bir roman işte…” dedi. Lakin büyük nine merak
ediyordu, mutlaka anlamak istiyordu:
– Adı ne?
– Desenchant…
– Ne demek?
– Sevinçten, saadetten mahrum kadınlar demek.
– Onlar kimmiş?
– Biz… Türk kadınları…
(Ömer Seyfettin, Bahar ve Kelebekler)
Jestler, mimikler ve bedensel davranışlar anlatımı
destekler.
Karşılıklı konuşmaların seviyesi, bağlama ve konuşan
kişilere göre değişir.
Görme ve işitme duyularıyla ilgili ayrıntılardan
yararlanılır.
Vurgu ve tonlama anlatımın etkisini artırır.
Söyleşmenin yeri, zamanı, biçimi, sahneye giriş,
sahneden çıkış gibi unsurlar söz konusudur.
Tekrarlar ifadeyi kuvvetlendirir.
Dil, çoğunlukla göndergesel, heyecana bağlı veya
sanatsal işlevde kullanılır.
[92]
Örnek Metin:
……..
Şimdi biraz şiire dönelim. Siz edebiyat literatüründe şair
sınıfından mısınız, yoksa yazar mı?
- Pek çoğu beni şair sınıfına sokar. Fakat ben kendimi şair
olduğu kadar yazar ve gazeteci olarak da görüyorum.
Senaryo da yazıyorum. Yani ben edebiyatın, yazım
dünyasının içindeyim.
- Son bir sorumuz var Sayın İlhan. Edebiyatımız, hangi
işlevi yüklenmesi gerektiğinin bilincine sizce vardı mı?
- Tam anlamıyla varmış diyemem. Henüz modalardan
kurtulamadılar. Yine de birkaç önemli yazarımızın
olduğunu kabul etmek gerekir. Şu andaki durumumuz,
cumhuriyet sonrası Türk edebiyatı çizgisine girmiştir.
Bu durum Tanzimat sonrası olan Batı etkileriyle
eşdeğerdedir. Taklit edebiyatı gelişmiştir. Artık Türk
edebiyatının ulusal bilincine varması lazım. Şu an var
olan kozmopolitliği de ilericilik sayıyor bazı yazarlarımız.
İşin en komik ve acı olan yanı da bu. Aynı durum Türk
edebiyatında olduğu gibi, sanatın her dalında, Türk
sinemasında bile var. Estetik düzeyde ulusal özellikleri
kavramak ve öncelikle ulusal bir bileşime ulaşmak
gerekir.
(Attila İlhan'la Mülakat -Tüles HASDEMİR)
ÜNLEM
Birine seslenmek için veya çeşitli duygularımızı
(şaşkınlık, korku, sevinç, şaşma, beğenme, acıma,
üzüntü...) anlatmak için yararlandığımız sözcük
türüdür.
Bu kelimelerin yanında dilek, emir, tehdit gibi anlamlar
taşıyan kelimeler, cümleler ve yansıma sözcükler de
ünlem değeri kazanabilir.
Bu bakımdan ünlemler ikiye ayrılabilir :
A. Asıl Ünlemler
B. Ünlem Değeri Kazanmış Kelime ve Sözler
A.ASIL ÜNLEMLER
Asıl görevi ünlem olan kelimelerdir. Başka görevlerde
kullanılamazlar. Seslenme veya duygu anlatırlar.
1.Seslenme Ünlemleri
Ey Türk Gençliği!
Hey! Biraz bakar mısın?
Bre! Ne yaptın sen?
Hişt! Buraya gel!
Şşt! Sus bakayım!
Bunların yanında adlar ve özel adlar da seslenme
ünlemi olarak kullanılabilir.
9
3
Anne! Hemşehrilerim! Tanrım! Mehmet!... gibi.
2.Duygu Ünlemleri
Ee, yeter artık!
Aa! Bu da ne?
Eh! Fena değil.
Ay, elim!
Hah, şimdi oldu!
Hay Allah!
Vah
Vay sersem!
Aman dikkat!
Eyvah!
İmdat! Boğuluyorum!
zavallı!
Geç
kaldım!
B. ÜNLEM DEĞERİ KAZANMIŞ KELİME ve
SÖZLER
Anlamlı kelimelerin bazılarına vurgu ve tonlama
yoluyla ünlem değeri kazandırılabilir. Bunlar da duygu
ya da seslenme anlatır.
Komşular!
Babacığım!
Simitçi!
Çok ilginç!
Ne kadar güzel!
Çabuk eve git!
Ne olur yardım et!
Çık dışarı!
[93]
buraya
baksan
a!
Sen
buraya
baksana!
Söylediklerimi yazsan a! Söylediklerimi yazsana!
MİZAHİ ANLATIM
ÜNLEMLERİN ÖZELLİKLERİ:
1. Yansıma kelimelerin hemen hemen tümü ünlem
olarak kullanılabilir.
Çat! Güm! Hav! Miyav! Tıs!
4.
Ünlemlerin bulunduğu cümleye ünlem cümlesi denir.
5.
Ünlem işareti, ünlem ifadesinden hemen sonra
kullanılabileceği
gibi
cümlenin
sonunda
da
kullanılabilir:
Eyvah, geç kaldım!
Eyvah! Geç kaldım!
4. Ünlem olan sözcük, cümlenin her yerinde
kullanılabilir.
5. Ünlemler, isim soylu sözcük oldukları için isimlere
gelen çekim eklerini de alabilir; ancak bu ekleri
aldıklarında isim görevi yaparlar.
Ahı, ahını, ahından, ahlar...
"Ahı gitmiş vahı kalmış."
6. Ünlemler ikileme biçiminde kullanılabilir.
aman aman!, vah vah!, pisi pisi!
7. Ünlemlerin gerçek değeri söyleyişte belirginleştiği
için ünlemler, vurgu ve tonlama ile ilgilidir.
9
4
8. Hayvanları korkutmak amacıyla kullanılan sözcükler
de ünlemdir.
Hoşt!, pist!, kışt!, deh!
Olayların gülünç, alışılmadık ve çelişkili yönlerini
yansıtarak insanları düşündürmeyi, eğlendirmeyi ya
da güldürmeyi amaçlayan anlatım türüdür
Mizahi
unsurları
oluşturmada
karşılaştırmalar,
durumlar, hareketler, kelime ve kelime gruplarından
yararlanılabilir.
Mizahi anlatımın okuyucuyu düşündürmenin ve
eğlendirmenin yanında diğer bir amacı da eleştiridir.
Kişilerin, kurumların, toplumların eksik, kusurlu, hatalı
söz ve davranışları mizahi anlatımla eleştirilir. Bu
eleştiriyle eksikliklerin, hataların, kusurların ortadan
kaldırılması amaçlanır.
Mizahi anlatımda kusurlara, eksikliklere, hatalara
dikkati
yoğunlaştırabilmek
için
abartmalardan
yararlanılır. Abartma yönüyle kişilerin, kurumların,
toplumların eksilikleri gözler önüne serilir. Bu
bakımdan mizahi anlatımda gerçeklerden sapma söz
konusu olabilir. Mizahi anlatımda dilin kullanımı
çoğunlukla değiştirilerek gülünç durumlar ortaya
çıkarılır. Bazen de argo yoğun şekilde kullanılabilir.
Mizahi
anlatımlarda
günlük
konuşmaya
ait
unsurlardan sıkça yararlanılır.
Mizahi Anlatımın Kullanıldığı Metin Türleri:
“Karagöz, orta oyunu, meddah, köy seyirlik oyunu”
gibi geleneksel tiyatro türlerinde mizahi anlatımdan
bolca yararlanılır. Bu türlerin ortak yönü gülmecenin
şive taklitlerine ve dil oyunlarına dayanmasıdır. Bu
türler doğaçlamayla gelişir. Önceden belirlenen yazılı
bir metne bağlı kalınmaz. “Komedi” türü tiyatrolar,
“taşlama” ve “hiciv” türündeki şiirler, “fıkralar”
mizahi anlatıma ait unsurları içerir. “Roman, hikâye,
tiyatro, sohbet, deneme” gibi türlerde yer yer mizahi
anlatıma başvurulur. Bu türlerde kalem oynatan
sanatçılar anlatımı etkili kılmak için mizah unsurundan
yararlanabilir. “Karikatürler” de mizahi anlatımın
içinde yer alır.
9. Dua ve yemin sözcükleri de ünlemdir.
amin!, inşallah!, vallahi!...
Başlıca ünlemler ve kurdukları anlam ilgileri:
Of, bu kadar çalışma yeter! (bıkkınlık)
Vah vah, yazık oldu çocuğa! (acıma, üzülme)
Eyvah, çocuk düştü. (şaşırma,korku)
Ah! Elime iğne battı, (acı duyma)
Ah, nerede gençliğim! (özlem)
Üf! Arabaya bak. (beğenme, şaşırma)
Hey, baksanıza bir dakika! (seslenme)
Eh, yetiyor çok şükür! (haline razı olma)
Alo, sesim geliyor mu? (seslenme)
Hey, orada biri var mı? (seslenme)
Arkadaş, bakar mısın? (seslenme)
Tanrım, bana yardım et! (seslenme)
Zavallı, çok acı çekiyor! (acıma)
Yazık, çok çalışkan bir çocuktu! (üzülme)
Aferin size! (beğenme)
Hadi, öyle olsun! (onaylama)
Hay hay, geliriz! (kabul etme)
Kızarım ha! (korkutma)
Çantamı kurcalama e mi! (tembih)
Ee! Artık diyecek bir şey yok. (beğenme)
Öff! Bu ne biçim çorba!(tiksinme)
Mizahi Anlatımın Özellikleri

Olayların gülünç, alışılmadık ve çelişkili yönleri
yansıtılır.

Okuyucuda uyandırılmak istenen etkiye göre
düzenlenir.

Kahramanlar genellikle soylu kişilerden
seçilmez, sıradan kişilerdir. Bu nedenle günlük
konuşmaya ait unsurlar sıkça kullanılır.

Ses, hareket, konuşma ve görünüş taklitleri
mizah unsuru olarak kullanılır.

Mizahi unsurlarda abartı ve gerçekten sapma
vardır.

Mizahi unsurları oluşturmada karşılaştırmalar,
hareketler,
kelime
ve
kelime
gruplarından
yararlanılabilir.
NOT:"E!" ünlemi fiillerin sonuna geldiğinde fiille
kaynaşabilir: Okula gitseniz e! Okula gitsenize! Sen
[94]

Dil daha çok, sanatsal (şiirsel) işlevde kullanılır.
Taklit: İnsanların ya da
hareketlerle taklit edilmesi.
Mizahi Anlatımla İlgili Kavramlar
İroni: Söylenen sözün tersini kastederek kişiyle veya
olayla alay etme.
Humor: Ciddi bir tavırla söylendiği hâlde alay olduğu
belli olan ince, hoş nükte.
Nükte: İnce anlamlı, düşündürücü ve şakalı söz, espri.
Komik: Gülme duygusu uyandıran, güldürücü, gülünç.
Kara mizah: Yalnız güldürmeyi değil, düşündürmeyi ve
yergiyi de amaçlayan mizah türü.
Parodi: Bir edebi eserin özünü bozmadan komik bir şekle
sokularak yeniden yazılması ya da canlandırılması.
Taşlama: Bir kişiyi, bir yeri, bir şeyi vb. kusurlu yanlarını
alaycı bir dille yeren halk şiiri türü.
Hiciv: Bir kişiyi, bir yeri, bir şeyi vb. kusurlu yanlarını
alaycı bir dille yeren divan şiiri türü.
Karikatür: İnsan ve toplumla ilgili her tür olayı konu
alarak abartılı biçimde belirten, düşündürücü ve
güldürücü resim.
9
5
hayvanların
söz
ve
Ve benzeri gibi yöntemler ile edebi eserlerde komedi
yaratılmaktadır.
Örnek Metin:
Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda insan beğenmez
Medrese kaçkını softa bozgunu
Selam vermek için kesen beğenmez
Alemi ta'n eder yanına varsam
Seni de yanıltır bir mesele sorsan
Bir cim çıkmaz eğer karnını yarsan
Camiye gelir de erkân beğenmez
Bir çubuğu vardır gayet küçücek
Zu'm-ı fâsidince keyif sürecek
Kırık çanağı yok ayran içecek
Kahvede fağfuri fincan beğenmez
Aslında neslinde giymemiş hâre
İş gelmez elinden gitmez bir kâre
Sandığı gömleksiz duran mekkâre
Bedestene gelir kaftan beğenmez
……
Kazak Abdal
Mizahi anlatımda gülmeyi sağlayan unsurlar:
Örnek Metin:
Yanlış anlaşılmalar: Kahramanlardan birinin söylenen
sözü veya kendinden istenilenleri ısrarla yanlış anlaması.
Mesela Karagöz’ün bir deyim ya da bir sözü yanlış
anlaması.
Budalalık, saflık: Bir kahramanın olayları anlayıp
kavrayamaması. “Amiri memur; memuru amir sanması”
Zıtlık: Bir biri ile zıt eşya ya da varlıkların bir arada
gösterilmesi. “Zengin ve fakirin birlikte yaşaması.”
Olağandışılık: Bir olay, olgu ya da durumun
olduğundun farklı gösterilmesi. “Bir adamın çok hızlı
koşması.”
Aykırı söz: Bir sözün olmayacak yerde söylenmesi.
Kargaşa: Kahramanlar arasındaki sözlü ya da fiili kavga.
İtibar düşürme:
düşürülmesi.
Mevki
sahibi
bir
kişinin
küçük
Davranış sivriltme: Herhangi bir karakter özelliğinin
abartılması. “Bir kahramanın aşırı cesur ya da cimri
gösterilmesi.”
Yalan: Olayların yalan yüzünden çıkmaza sokulması.
[95]
TAM AÇLIĞA ALIŞIRKEN
Zorlu bir kış olmuş... Nasrettin Hoca'nın parası
tükendikçe tükenmiş. Ne yapacağını şaşırmış.
Sonunda çareyi masrafı kısmakta, aza katlanmakta
bulmuş. Bu arada, eşeğinin yemini kıstıkça kısmış
Nasrettin Hoca.
Azaltmış...
Azaltmış... Her gün biraz daha azaltmış...
Hayvancağız, yavaş yavaş gücünü yitirmeye
başlamış. Yemini azaltmasına karşın, eşeğin
yaşadığını gördükçe seviniyormuş Nasrettin Hoca. Ve
günbegün, yemi azaltmayı sürdürmüş.
Ama bir sabah ahıra gittiğinde ne görsün, hayvan
ölmüş.
Nasrettin Hoca:
Ahh çekmiş derinden, tam açlığa alışırken öldü
zavallıcık...
ama..
Örnek Metin:
KARAGÖZ
(Karagöz
gelir,
HACİVAT
-
içeri
Karagöz'üm
girerler.)
hoş
-
Eeee,
aması
ne
demek
oluyor?
HACİVAT - Bahşişini almadan önümden çekilmiyorsunuz.
geldin!...
KARAGÖZ
-
Senin
iyiliğin
O
nasıl
için
öyle
yapıyoruz.
KARAGÖZ - Hoş bulduk Hacı Cavcav, hoş bulduk!... Ver
elini
öpeyim!
HACİVAT
HACİVAT
KARAGÖZ - Köftehor, el öpüp de bayram bahşişimizi
almasak
görenler
ne
der?
-
Efendim,
KARAGÖZ Bayramlaşma
Pataklarım
el
bu
ne
el
öpmesi?...
ha, öğrenemedin mi?
öpmesi
tabi...
HACİVAT
-
-
Hiçbir
oluyor
şey
bakalım?
demezler...
KARAGÖZ - Ben öğretirim. "Hacivat, bayramda elini öpen
Karagöz ile çocuklarına ve torunlarına bahşiş vermedi, çok
ayıp
etti"
derler.
HACİVAT - Tamam, biliyorum da, bayramın daha ilk
gününde
bu
kaçıncı
bayramlaşma?
KARAGÖZ - Köftehor, kaçıncı olursa olsun, bayramlaşma
kötü
mü?
HACİVAT - İşin aslını astarını bilmezlerse tabii ayıplarlar.
Fakat ben de senin çocuklarını torunlarını peşine takıp,
benden bahşiş almak için kaç defa elimi öptüğünü söylersem
ya
sana
ne
derler?
HACİVAT - Canım kötü olur mu? Bayram güzel,
bayramlaşma
çok
güzel
ama...
KARAGÖZ - Bir şey demezler, beni ayıplamazlar.
KARAGÖZ - İyi ya, benim bayramın ilk günü fırsat
buldukça senin elini öpmem de hepsinden güzel...
HACİVAT
HACİVAT - Artık yeter efendim! Bayram namazından
sonra
sabah
câmide
bayramlaştık.
-
Allah
Allah,
neden?...
KARAGÖZ - Köftehor, sen Hacivat'sın, Ben Karagöz'üm!...
Hem gülüp geçerler, hem de "Aferin, Karagöz ne akıllı, işini
bilen
adammış..."
derler.
9 KARAGÖZ - Yalan söyleme! Bayram bahşişi almak
6 herkesin içinde ayıp olur diye dışarıda bayramlaştım.
HACİVAT - Hiç güleceğim yoktu. Hah hah hah!...
HACİVAT - Her ne ise... Beraber yürüdük, evlerimize
ayrılırken tekrar bayramlaştın! Yine ses çıkarmadım.
KARAGÖZ - Hah hah ya, ben seni şimdi iyi güldürürüm.
Unuttum zannetme de hele şu el öpme bayram bahşişimi ver
bakalım
Hacı
Cavcav!
KARAGÖZ - Hele ses çıkar da göreyim. "Hacivat benimle
bayramlaşmıyor, elini öptürmüyor" diye bağırırım.
HACİVAT - Pekâlâ, az olacak ya kusura bakma! (Verir.)
HACİVAT - Zaten ben de, sana inanan çıkar da eşe dosta
bayram
günü
rezil olurum
diye
çekiniyorum.
KARAGÖZ - Zararı yok, üstünü sonra tamamlarsın! (Alır.)
KARAGÖZ
Cavcav!...
HACİVAT - Nasıl oldu da bu sefer yalnız geldin?
HACİVAT - İyi yapıyorum ya, durmadan elini öpen sadece
sen olsan ona da razıyım. Çocukların torunların daha
câmide iken senin arkanda kuyruk olmaya başladı.*
KARAGÖZ - Kim dedi yalnız geldiğimi? Çoluk çocuk da
yola
çıkmışlardır.
Sen
paraları
hazırla.
-
İyi
yapıyorsun
Hacı
HACİVAT - Aman Allah'ım, sen bana sabır ver!
KARAGÖZ - Ağzını bozma, bayram demem pataklarım.
Köftehor ben kedi miyim de arkamda kuyruk uzasın?
KARAGÖZ - Tamam Hacı Cavcav, anlaştık! Allah sana
sabır versin, sen de bize her bayramda el öptükçe bahşiş ver.
(Karagöz
ve
sonra
Hacivat
giderler.)
HACİVAT - Yani, sen elimi öperken bir bakıyorum ki onlar
da
arkanda
sıraya
girmişler.
KARAGÖZ - Ne olacak ya?... Senin arkanda sıraya
girecekler de, senden sonra ben çocuklarımın, torunlarımın
mı
elini
öpeceğim?
HACİVAT - Allah iyiliğini versin! Öyle değil... Yani
onların da senden sonra el öpmelerine de bir şey dediğim yok
[96]
ŞİMDİ TEST ZAMANI (BAĞDAŞIKLIK) T12
1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde çoğul eki gereksiz
kullanılmıştır?
A) Anılar zaman zaman, insanı geçmişte bir yolculuğa çıkarır.
B) İki kardeş heyecanla, babalarının işten dönüşünü beklerdi.
C) Şehrin kalabalığından bunalanlar, yalnızlığı bir çıkış olarak
görür.
D) Bu bahçede pek çok değişik renklerde çiçeğe rastlamanız
mümkündür.
E) Yalan en çok, sizi seven ve size değer veren kişileri yaralar.
2. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde gereksiz sözcük yoktur?
A) Sanatçı, son romanında yaşadığı hayatını ele almış.
B) Eşyalarını odaya gelişigüzel rastgele atmasına çok
sinirlendim.
C) Mutlu sonla biten romanlar bana her zaman daha ilgi çekici
gelmiştir.
D) Erzurumda sürekli ve aralıksız yağan kar tüm yolların
kapanmasına neden oldu.
E)Yaşadıklarınız,
söyledikleriniz
unutulur
fakat
hissettirdikleriniz asla unutulmaz.
3. Her şeyden önce, hayattan zevk almasını öğreneceksin.
Bu
cümlelerdeki
anlatım
bozukluğunun
nedeni
aşağıdakilerden hangisidir?
A) Sözün yanlış yerde kullanılmasından
B) Gereksiz sözcüklere yer verilmesinden
C) İyelik ekinin gereksiz kullanılmasından
D) Sözcüğün anlamına uygun kullanılmamasından
E) Özne-yüklem uyuşmazlığından
9
7
4. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde sözcüğün yanlış anlamda
kullanılmasından kaynaklanan bir anlatım bozukluğu yoktur?
A) Ormanda yetişen bir çam fidanını bahçenizdeki saksıya
ekemezsiniz.
B) Arabayı boyatırsak daha yüksek bir ücretten satabiliriz.
C) Ona verdiğim parayı küçümseyerek elinin tersiyle itti.
D) Eğer sen de istersen her şeye yeniden başlayabiliriz.
E) Para olayını halledebilirsem ben de sizinle tatile çıkarım.
5. Kolumdaki gördüğün yara, çocukken geçirdiğim bir kazanın
acı hatırasıdır.
Bu cümledeki anlatım bozukluğunun nedeni aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Yanlış anlamda sözcük kullanılmasından
B) –ki ekinin gereksiz kullanılmasından
C) Nesne eksikliğinden
D) Gereksiz sözcük kullanılmasından
E) Çelişen ifadelere yer verilmesinden
6. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bağdaşıklık ilkelerine
uyulmamasından kaynaklanan bir anlatım bozukluğu söz
konusudur?
A) Bir yazarın, halkın yüreğine seslenebilmesi için öncelikle,
yapıtlarında içtenliği ön planda tutmasına bağlıdır.
B) Fırtınanın şiddeti ne denli güçlü olursa olsun martı, sevdiği
denizden asla vazgeçmez.
C) Gerçek şu ki, herkes seni incitecek; yapman gereken tek şey,
acı çekmeye değer birini bulmak.
D) Yazarlar ve aydınlar, tarihi olaylardan ders çıkararak
topluma önderlik ederler.
E) Düşünmek ve söylemek kolaydır; zor olan, bunları yapmak
ve başarı ile sonuçlandırmaktır.
[97]
7. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde sözcüğün yanlış yerde
kullanılmasından kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır?
A) Sonunda, o adamla daha önce nerede karşılaştığımı
hatırladım.
B) Gözlerini kapayıp kendini dalgaların eşsiz sesine bıraktı.
C) Bütün gün tanıştığım o adamdan neden bu kadar etkilendiğimi
düşündüm.
D) Benim için buraya kadar gelmesi büyük bir incelikti doğrusu.
E) Işık ve rengi kullanışı büyüleyici bir ortam hazırlamış tabloya.
8. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde diğerlerinden farklı bir
anlatım bozukluğu vardır?
A) En büyük zevkimiz, akşam çimenlere uzanıp gökteki yıldızları
izlemekti.
B) Yokuştan aşağı inerken elimdeki bavul sanki iki kat
ağırlaşmıştı.
C) Bellirli bir eğitimden geçmemiş olan kişiler onun şiirlerindeki
anlam inceliğini göremez.
D) Bu iş yerinde aşağı yukarı tam dört yıldan beri çalışıyorum.
E) Çok sık olmasa da onunla karşılıklı görüşmeye devam ediyoruz.
9. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde kişi zamiri eksikliğinden
kaynaklanan bir anlam belirsizliği söz konusudur?
A) Kardeşini uzun zamandır hiç kimse görmemiş.
B) Giysini kurutmak için sobanın yanında durabilirsin.
C) Ellerin ne kadar da ince ve ürkek...
D) Arabasını kapının önüne park edip gitti.
E) Hiçbirimiz onun sözlerine güvenemeyiz artık.
10. Köyümüz kanalın yakınındadır. Yalnız sular Beyşehir
Göl’ünden gelinceye kadar öyle azalır ki değil üç karışlık bostanı,
dönüm dönüm tarlaları bile doyuramaz.
Bu cümledeki anlatım bozukluğunun nedeni, aşağıdakilerin
hangisinde doğru açıklanmıştır?
A) Anlamca çelişen ifadelerin bir arada kullanılması
B) Sözcüklerin yanlış sıralanmasından kaynaklanan mantık
yanlışlığı
C) Aynı anlama gelen sözcüklerin art arda sıralanması
D) Farklı sözcüklerle ifade edilerek deyimin kalıbının bozulması
E) Sözcüklerin cümledeki anlam bağıntısına uymaması
11. I. Kardeşim sanırım hatasını anlamış olmalı ki bizden özür
diledi. (Çelişen ifadelere yer verilmesi)
II. Yapılan kazıda çok eski tarihlere ait antika ev eşyalarına
rastlanmış. (Gereksiz sözcük kullanımı)
III. Artık onu görmek istemiyordum, kendimle baş başa kalacak
bir yer arıyordum. (Ek eylemin gereksiz kullanılması)
IV. Bu kentte yaşadığım süreç içinde çok iyi insanlarla tanıştım.
( Sözcüğün anlamına uygun kullanılmaması)
V. Benim gibi insanlara güven duymayı öğrenmeniz gerek.
(Virgül eksikliğinden kaynaklanan anlam belirsizliği)
Yukarıda numaralı yerlerin hangisinde cümlede yer alan
anlatım bozukluğu yanlış açıklanmıştır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
ŞİMDİ TEST ZAMANI (BAĞLAŞIKLIK)
1. (I) İhtiyar adam sustu. (II) Rüzgar durmuştu, ormandan hafif
sesler geliyordu. (III) Ağaçların üzerinde, uzun ve atlas bir etek
dolaşıyormuş gibi fısıltılar vardı. (IV) Yapraklar, piyano
tellerinin çıkardığı hafif, ince uğultuya benzeyen acayip
seslerle kımıldıyorlardı. (V) Orman dev büyüklüğünde bir çocuk
gibi mışıl mışıl uyuyordu ve bu sesler onun nefesleriydi.
Yukarıda numaralı cümlelerin hangisinde özne–yüklem
uyuşmazlığından kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
2.
Aşağıdaki
cümlelerin
hangisinde
bağlaşıklıktan
yararlanılmamıştır?
A) Turisler valizlerini toplamış, otobüsün gelmesini bekliyordu.
B) Yeğenini koruyup kolluyor, evlatlarından ayırmıyordu.
C) Çocukluk günlerini düşünüyor, özlemle söz ediyordu.
D)Söylediklerimi dinlemek istememiş, bana inanmayı
reddetmişti.
E) Elindeki peyniri kediye verdikten sonra oradan ayrıldı.
9
8
3. Bir insanın zekası verdiği cevaplardan anlaşılmaz; ne sormuş
ona bakılır.
Bu cümledeki anlatım bozukluğunun benzeri aşağıdakilerin
hangisinde vardır?
A) Onun yazılarında sözü uzatmak, büyütmek, eklemeler
yapmak yoktur.
B) Cahille sohbet etmek güçtür çünkü aklına ne gelirse söyler.
C) Şiirleri, alttan akan ılık su şeridi gibi, ince bir size bırakıyor
içimize.
D) Yaşar Kemal, eserlerinde Orta Anadolu’yu ve insanını
merkez almıştır.
E) Oturduğu koltuktan bir türlü kalkamadı demek ki çok
yorulmuş.
4. I. Görevli, parkta takılan gençleri görünce yaklaştı, birkaç
soru sorup oradan uzaklaştı.
II. Çocuğa biraz para verdikten sonra köşedeki markete yolladı.
III. Bu sözlerin yanlış ve gerçekleri yansıtmadığını gayet iyi
biliyorsun.
IV. Basın toplantısında, transferin henüz gerçekleşmediği
söylenerek açıklama yaptı.
Numaralı cümlelerde aşağıdaki anlatım bozukluklarından
hangisinin örneği yoktur?
A) Özne – yüklem uyuşmazlığı
B) Nesne eksikliği
C) Dolaylı tümleç eksikliği
D) Çatı uyuşmazlığı
E) Eylemsi eksikliği
5. Ardıç kokuludur babam, onurludur, kıt kanat geçinir ama
kimseye el açtığını görmedim şimdiye dek.
Bu cümledeki anlatım bozukluğunun giderilmesi için
aşağıdaki değişikliklerden hangisi yapılmalıdır?
A) “kimseye” sözcüğü yerine “ “hiç kimseye” getirilerek
B) “şimdiye dek” yerine “ şimdiye kadar” denilerek
C) “babam” sözcüğünü cümlenin başına ekleyerek
D) “el açtığını” sözü yerine “ el kaldırdığını” denilerek
E) “ama” sözcüğünden sonra “babamın” getirilerek
6. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ek eylem eksikliğinden
kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır?
A) Konuşma yeteneği olan biri ama öne çıkma taraftarı değildi.
B) Çocuk resim yapıyordu, biz de ilgiyle onu izliyorduk.
C) Ne yapacağını bilemiyor, derdine bir çare arıyordu.
D) Birçok ülkede, kapalı alanda sigara içmek yasak.
[98]
E) Yazar, anlatımına yorumunu katmamış, olduğu gibi
yansıtmıştır.
7. I. Asos’u çok sevmişti, dönmeyi düşünmüyordu.
II. Doktor, hastanın yağlı yiyecekler ve sigara kullanmasını
yasakladı.
III. Kadının sinirleri iyice bozulmuş ve çok üzülmüştü.
IV. Su iyice kaynamadan tuz katmak suyun kaynamasını
geciktirir.
V. Hayattan zevk almasını, dolu dolu yaşamasını isterdim.
Yukarıda numaralı cümlelerin hangilerinde dolaylı tümleç
eksikliğinden kaynaklanan anlatım bozukluğu vardır?
A) I. ve III. B) II. ve IV. C) III. ve V. D) I. ve IV. E) IV. ve V.
8. Şiir, gizemli bir bileşim olduğundan düz yazıya çevrilmesi,
anlamından çok şey kaybettirir.
Bu
cümledeki
anlatım
bozukluğunun
nedeni
aşağıdakilerden hangisi olabilir?
A) Dolaylı tümleç eksikliğinden
B) Yardımcı eylem eksikliğinden
C) Tamlayan eksikliğinden
D) Nesne-yüklem uyuşmazlığından
E) Çatı uyuşmazlığından
9. “Ne…ne…” bağlacıyla bağlanan cümlelerde kesinlik
bildiren zarf kullanılmadığı sürece yüklem olumlu olmalıdır.
Aşağıdakilerin hangisinde bu kurala uyulmamasından
kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır?
A) Her şeyden sıkılmış, bunalmıştı; bir süredir ne evinde ne iş
yerinde huzur bulamıyordu.
B) Ayrılık ne yaman şeymiş; ne onunla yapabiliyorum ne de
onsuz.
C) Senden ne köy olur ne kasaba, diyerek beni herkesin
içinde azarladı.
D) İçe kapanık olduğundan ne sosyal ne de spor etkinliklerine
katılıyordu.
E) Yıllar hızla geçmişti, artık ne eski sağlığına ne de
güzelliğine asla dönemeyecekti.
10. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde tamlama yanlışından
kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır?
A) Her şey güzel olacak; belki bugün değil ama elbet bir gün.
B) İzleyiciler şu sıralar en çok, yerli ve macera filmlerine ilgi
gösteriyor.
C) Yazar, hayatı ya da tarihi bir olayı kendisine model alır.
D) Kampta, masmavi bir deniz ve gökyüzü karşıladı bizi.
E) O yıllarda ben toplumcu sen ise sosyalist şiirler
yazıyordun.
11. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde yüklem eksikliğinden
kaynaklanan bir anlatım bozukluğu söz konusudur?
A) Her insan huzur verir. Kimi gelince, kimi gidince…
B) İftarda sadece biraz çorba biraz da salata yemişti.
C) Tüm bunların yalan ve hayalden ibaret olduğunu
biliyorsun.
D) Akşamları temiz hava almak ve stres atmak için
yürüyordu.
E) Bu akşam Ahmet bizde, Fırat ise sizde kalacak.
ŞİMDİ TEST ZAMANI AD (İSİM) T16
1. Topluluk adı, aynı türden varlıkların grup adıdır.
Buna göre, aşağıdakilerin hangisinde topluluk adı vardır?
A) Kentli, taşradan gelenlere kucak açmak istemiyordu.
B) Elindeki desteyi masaya bırakıp çocuklara seslendi.
C) Penguen belgeseli çekmek için Kuzey Kutbu’na gitti.
D) Botanik parkında binlerce bitki çeşidi vardır.
E) Umut, fakirin ekmeğidir derdi büyük annem.
2. Bu küçük kasaba, geniş ve derin bir vadinin içinde
kurulmuştu. Dik, kayalık tepenin üstündeki çok eskilerden
kalma kalesi, görkemiyle etkiliyordu insanı. Alçacık damlı
dükkânların bulunduğu tarihi çarşının güzelliği de görülmeye
değerdi.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisinin örneği yoktur?
A) Soyut ad
B) Çoğul ad C) Özel ad D) Tür adı
E) Somut ad
3. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizili sözcük ad
değildir?
A) Tezgahta satılan dolmalık biberleri inceledi.
B) Bir yorgunluk kahvesi iyi gelirdi doğrusu.
C) Her hareketinde bir soyluluk vardır.
D) Karşıdaki fidanlık saklanmak için uygun.
E) Yeni bir tuzluk almaya karar verdi.
9
9
4. I. Grup
II. Grup
Tekil ad
Kediler
Çoğul ad
Demet
Topluluk adı
Gazeteyi
Soyut ad
Defterden
Tür adı
Yukarıda I. grupta verilenlerden hangisi II. gruptaki
örneklerden herhangi biriyle ilişkilendirilemez?
A) Tekil ad B) Çoğul ad C) Topluluk adı D) Soyut ad E) Tür adı
5. Aşağıdaki dizelerin hangisinde özel ad kullanılmamıştır?
A) Uzanıp Kanlıca’nın orta yerinde bir taşa
Gözümün yaşını yüzdürdüm Hisar’a doğru
B) Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
C) Yıldızları bir bir sildim gökyüzünden
Yerine gözlerini koydum, gözlerini
D) Tuna boyunda seyran olur
Bahar gelir de bir sabah ansızın salına dolana
E) Delibozuk bir uçurtmaydın Ahmet
Takıldın tellere sonunda
6. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde topluluk adı
kullanılmıştır?
A) Bahar mevsiminde yaylalar yaşanılacak yerlerdir.
B) Mahalleden, dağılan çöpün bıraktığı ağır koku yayılıyordu.
C) Bir ekip oluşturup hemen proje hazırlıklarına başladık.
D) Çiçek doğadaki saflığın, dirilişin bir sembolüdür.
E) Bu işten sonuç alamazsa askeri devreye sokacaktı.
[99]
7. Aşağıdakilerin hangisinde renk bildiren sözcük ad
görevinde kullanılmıştır?
A) Baharla birlikte doğa, beyaz papatyalarla bir gelin gibi
görünür.
B) Üzerindeki mavi önlüğü çıkarıp bizimle tek tek vedalaştı.
C) Hastalığı tam geçmemiş olmalı ki yüzü sapsarı görünüyor.
D) Onca kalabalığa rağmen kırmızı elbiseli kadın dikkat
çekiyordu.
E) Bir yer hayal ettim, yeşili daha yeşil, mavisi daha mavi
olan.
8. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde somut bir ad aldığı ekle
soyut anlam kazanmıştır?
A) Bu olay, insanlık tarihinin kara bir lekesidir.
B) Büyük bir sevinçle, olanları anlatmaya başladı.
C) Sınav sorularının çözümü bugün yapılacak.
D) Tarladaki korkuluk çocukların eğlencesiydi.
E) Gazeteci, haber yapmak için olay yerindeydi.
9. Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik,
Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden.
Martılar konuyor omuzlarıma,
Gözlerin İstanbul oluyor birden.
Bu dizelerde aşağıdakilerden hangisinin örneği yoktur?
A) Özel ad B) Türemiş a. C) Soyut a. D) Çoğul a. E) Topluluk a
10. Nilüfer çiçeği saflığın ve temizliğin simgesidir. İnsan, iyi ve
kötüyü
ayırt
edememeye
başladığında
kalbinin
derinliklerinde karanlık kök salmaya başlar. Sevgiyi
aydınlatan ışık yavaş yavaş karanlığın gölgesinde körleşir.
Oysa karanlığın içindeki çamurda büyümesine rağmen
erdemlerinden, saflığından ve temizliğinden vazgeçmeyen bu
çiçek hayata, tutkulara, nefse ve kibre karşı duruşuyla
‘umudu’ simgeler.
Bu parçadaki sözcüklerle ilgili olarak aşağıdakilerin
hangisinde bir bilgi yanlışı vardır?
A) “İyi” ve “ kötü” sözcükleri ad görevinde kullanılmıştır.
B) Somut ve soyut adlara yer verilmiştir.
C) “İnsan” genel anlamlı kullanılmasına rağmen tekil addır.
D) “Nilüfer çiçeği” özel ad olarak kullanılmıştır.
E) Metinde hem soyut hem çoğul bir isme yer verilmiştir.
11. I. Seni bir kez gülümseten hiçbir şey için üzülme.
II. Üzülme, her gecenin ardında güneşli bir gün var.
III. Sokağın sonundaki o evde geçti tüm çocukluğum.
IV. Hayallerden vazgeçmek, yaşamaktan da vazgeçmektir.
V. Benim ondan beklediğim tek şey bana sahip çıkmasıydı.
Yukarıda numaralı cümlelerin hangisinde ad türünde bir
sözcük yoktur?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
12. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde cins adı, özel ad olarak
kullanılmıştır?
A) Sinan’dan kalma bu yapı, hala tüm görkemiyle ayakta
duruyor.
B) Bu konuda Pınar’dan yardım istemek yerinde olur.
C) Yardım konseri etkinlikleri İzmir’de devam edecek.
D) Türkiye, eskisi gibi bir hoşgörü ülkesi değil artık.
E) Eski Türklerde Budizm, Şamanizm inancı vardır.
ŞİMDİ TEST ZAMANI AD (İSİM) T17
1. Hep aynı duraktan binerdi otobüse. Hep aynı koltuğa
I
II
III
otururdu. Bir aydır yok. Durak bomboş onsuz ama gölgesi hâlâ
IV
O koltuğun üzerinde.
V
Yukarıda numaralı sözcüklerden hangisi bir varlığın kime,
neye ait olduğunu bildiren bir ek almıştır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
8. Sildim bütün yıldızları gökyüzünden
I
II
Yerine gözlerini koydum, gözlerini
III
Serdim saçlarını üstüne İstanbul'un
IV
Dudaklarının rengine boyadım her yerini
V
Yukarıda numaralı adlardan hangisi yapısına
ötekilerden farklıdır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
2. Aşağıdakilerin hangisinde “-lık” eki, eklendiği sözcüğe “yer”
anlamı katmıştır?
A) Aylığını alır almaz ev taksitini ödemek için bankaya
gidiyordu.
B) Apartman sakinleri kullanılmayan eşyaları kömürlüğe
koyuyordu.
C) Genç kız, güneşliğin altında oturmuş, denizi seyrediyordu.
D) İnsan gençliğinde her şeyi yapabilecek güçte bulur kendini.
E) Hazırlıklar tamamlanır tamamlanmaz yola çıkılacaktı.
9. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde yansımadan türemiş bir
ad kullanılmıştır?
A) Kapıyı tıklattı, sonra sessizce içeri girdi.
B) Sabahları kuşların ötüşüyle uyanmak ne hoş!
C) Köpekler havlıyor, bizi böylece uyarıyorlardı.
D) Güneşin parlak ışıltısı odama dolmuştu.
E) Udun sesine, suyun şırıltısı eşlik diyordu.
3. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizili sözcük ad durum
(hâl) eki almıştır?
A) Romanlarında sıradan insanlara yer verir.
B) Çocuklardan birkaçı adamın başına üşüştü.
C) İçten gülümsemeyle hepimizin gönlünü kazandı.
D) Adamın sabrı artık taşmak üzereydi.
E) Kuyudaki suyu tahlil etmek gerekiyordu.
1
0
0
4. “-cık,-cik” ekleri adlara küçültme anlamı katar.
Aşağıdakilerin hangisinde bu açıklamaya uygun bir örnek
kullanılmıştır?
A) Ufacık bir sorunda ailesini araması, eşini üzüyordu.
B) Uçaktan bakınca her şey minicik görünüyordu.
C) Gelincik tarlalarında doğanın tadını çıkardık.
D) Damlacık bize her gün annesini soruyordu.
E) Şu karşıdaki tepecikleri aşınca köye ulaşırsınız.
5. Boş yere canı yanmaz insanın; ya bir eksiklik vardır geleceğe
dair, ya da bir fazlalık geçmişten gelen.
Bu cümlede aşağıdakilerden hangisinin örneği yoktur?
A) Basit ad B) Ad tamlaması C) Soyut a D) Bileşik a E) Türemiş a
6. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizili ad hem yapım
hem çekim eki almıştır?
A) Ne hoştu batan güneşin ışıkları altında denizi seyretmek.
B) Onu en çok da başarısızlık korkutuyordu.
C) Bahçeden kopardığı çiçeklerden bir demet hazırladı.
D) Dosyaları kaptığı gibi müdürün odasına koştu.
E) Kızcağız ailesinden sevgi görmemişti ki hiç.
göre
10. I. Hanımellerinin eşsiz kokusu evin her yerine yayılmıştı.
II. Kapkaç yapan genç, polislerce kıskıvrak yakalandı.
III. Çocuklar, çimenlerdeki kırkayağı incelemeye koyuldu.
IV. Neyse ki turistlerin imdadına cankurtaran yetişti.
V. Burası, yeryüzünün eşsiz koylarından biriydi.
Yukarıda numaralı cümlelerin hangilerinde birleşik ad aynı
yolla oluşmuştur?
A) I. ve III. B) II. ve IV. C) III. ve V. D) I. ve V. E) IV. ve V.
11. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde basit, türemiş ve
birleşik adlar bir arada kullanılmıştır?
A) Şehrin dört bir yanını gökdelenler sarmışken nasıl mutlu
olalım?
B) Birçok ülke, burada neler yaşandığının farkında bile
değildi.
C) Balıkesir’de depremden zarar gören yüzlerce bina vardı.
D) Gecekonduda yaşayan bu onurlu gence yardımcı
olacaktık.
E) Derin vadileri aşarak bu ıssız kıyı kentine ulaşmıştık.
12. Onu kırmış olmalı yaşamında birisi
I
Dinledikçe susması, düşündükçe susması
II
Tek başına iki kişi olmuş kendisiyle gölgesi
III
Heykelini yontuyor yalnızlığın ustası
IV
V
Yukarıda numaralı adlardan hangileri türemiş yapılı değildir?
A) I. ve II. B) II. ve IV. C) III. ve IV. D) IV. ve V. E) I. ve III.
7. I. Günümüzde Ziya Paşalar, Ekremler eski önemini yitirdi.
II. Cumartesileri bir araya gelip dostlarla sohbet ediyoruz.
III. Kermes için tepsi tepsi börekler hazırlandı.
IV. Beni, ellili yaşlarda bir adamla tanıştırdı, dayısıymış.
Aşağıdakilerden hangisi “-ler” ekinin numaralı cümlelerde
eklendiği sözcüklere kattığı anlamlardan biri değildir?
A) Yineleme B) Benzerleri C) Küçümseme D) Yaklaşıklık
E) Abartma
[100]
ŞİMDİ TEST ZAMANI AD (İSİM) T18
1. Aşağıdaki dizelerin hangisinde tamlayanıyla tamlananı yer
değiştirmiş bir ad tamlaması vardır?
A) Uçarı kuşu sevdanın
Alıp başını gitmiştir
B) Ağlamak gelir içimden
Suları sızan bir testi gibi
C) İstanbul’un öyledir baharı
Bir aşk oluverdi aşinalık
D) Çıkabilir aydınlığa
Çıkabilir yer altından bütün kentler
E) Seni düşündükçe
Gül dikiyorum elinin değdiği yere
2. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizili söz grubu ad
tamlaması değildir?
A) Gözünün altındaki çizgiler yorgunluk belirtisiydi.
B) Öğle güneşi tarlada çalışanlarının işlerini zorlaştırıyordu.
C) Sonunda sanat aşkı baskın geldi ve doktorluğu bıraktı.
D) Adamın korkunç görüntüsü gözümün önünden gitmiyor.
E) İş hayatı sandığı gibi kolay değildi, pes etmişti.
1
0
1
3. Hamdi, Raif Efendi'nin tercümelerinde küçük bir daktilo
hatası bulsa, hemen zavallı adamı çağırıyor, bazen da bizim
odaya kadar geliyor, elindeki kağıtları eskimiş ahşap masaya
fırlatarak onu haşlıyordu.
Bu cümleyle ilgili olarak aşağıda verilen bilgilerden hangisi
yanlıştır?
A) “Raif Efendi’nin tercümeleri” zincirleme ad tamlamasıdır.
B) “Daktilo hatası” belirtisiz ad tamlamasıdır.
C) “Bizim oda” sözü, tamlanan eki düşmüş ad tamlamasıdır.
D) “Ahşap masa” takısız ad tamlamasına örnektir.
E) “Zavallı adam” sıfat tamlamasıdır.
4. Tamlayanı düşmüş ad tamlamalarında, tamlanana getirilen
-ler, -lar takısı, kimi durumlarda, sonuna geldiği sözcüğün
değil, tamlayanın çoğul olduğunu gösterir.
Aşağıdakilerin hangisinde bu kurala uygun bir durum vardır?
A) Eski günlerini yad etmek yaşlı adama çok iyi geliyordu.
B) Kitaplarını koliden çıkarıp raflara birer birer yerleştirdi.
C) Baba iflas edince o güzelim evlerini satıp bu küçücük eve
taşındılar.
D) Kar, şehrin sokaklarını beyaz bir örtü gibi kaplamıştı.
E) Arkadaşlarından ayrı kalma düşüncesi onu üzüyordu.
5. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ad tamlaması yoktur?
A) İnsanlar kalabalığın akıntısına kapılmış gidiyordu.
B) Saz sesleri gelmiyor artık kıyılarından.
C) Cağaloğlu yokuşunu tırmanırdık seninle.
D) İsterim ki hırçın rüzgarla saçların dağılsın.
E) İnsanların parlak sözleriydi beni aldatan.
6. Aşağıdaki dizelerin hangisinde hem belirtili hem belirtisiz
ad tamlaması kullanılmıştır?
A) Sen göreceksin, duyacaksın
Parıldayan bir sevi sıcaklığı
B) Bir rüyanın parçasıdı gözlerini açan
Ve karanlıklar içindeydi odan
C) Karşımda bir resim gibi şimdi
Kurmadığım düşlerin çizdiği, siz
D) Gecenin ufkundan yükselen ayı
Görelim, perdemiz üstüne vursun
E) Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
İçinden gülüyor bana derinden
7. Bir siyah kadındır ki kaldırımlarda gece
Dalgın bir hayal gibi eteğini sürükler
Gözlerim onun kara gözlerine değince
“Ey kaldırım çocuğu, haydi düş peşime, der.
Bu dizlerdeki sözcüklerle ilgili olarak aşağıdakilerin
hangisinde bir yanlışlık söz konusudur?
A) “Bir siyah kadın” sıfat tamlamasına örnektir.
B) “Gece” sözcüğü ad görevinde kullanılmıştır.
C) “Eteğini” sözcüğü tamlayanı düşmüş ad tamlamasıdır.
D) “Kaldırım çocuğu” belirtisiz ad tamlamasıdır.
E) “Dalgın hayal” takısız ad tamlamasıdır.
8. Çingene kızının türküsüydü bizi böylesine hüzünlendiren.
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bu cümledekine özdeş bir
ad tamlaması vardır?
A) Öğrenciler, öğretmen masasının etrafını çevrelemişti.
B) Şimdi geriye güzel günlerin hatırası kaldı.
C) Büyük hayallerin peşinden koştu hep.
D) Yılların verdiği bir tecrübeydi bizimkisi.
E) Sanırım artık yolun sonuna geldik.
9. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizili söz, ötekilerden
farklı bir ad tamlamasıdır?
A) Çocukluğumda, Vişne reçeli soframızın vazgeçilmeziydi.
B) Gözlerinden dökülen inci taneleri içimi acıtıyordu.
C) Ayakkabının gümüş tokası sallanıp duruyordu.
D) Peynir tatlısını ne güzel de yapardı annem.
E) Bir saksı çiçeği gibi solup gitmişti kadın.
10. Belirtili ad tamlamalarında tamlayan ile tamlanan arasına
sözcük girebilir.
Aşağıdakilerin hangisinde bu açıklamaya uygun bir örnek
kullanılmıştır?
A) Yıkık bir binanın önünde oynuyordu çocuklar.
B) Deniz fenerinin ışığı gemicilere yol gösteriyordu.
C) Yaşadığımız her anının tadını çıkaralım.
D) Denizin yaramaz çocuklarıdır martılar.
E) Kırılgan bir çiçekti, çabuk soldurdular.
11. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde tamlayanı ad,
tamlananı ad tamlaması olan bir zincirleme ad tamlaması
vardır?
A) Genç yaşına rağmen yaşamın acı yüzüyle tanışmıştı.
B) Sokak kapısının önünde oynayan kediyi izliyorduk.
C) Soğuk kış günlerini artık arkamızda bırakmıştık.
D) Köyün çamurlu yollarında zorlukla ilerliyoduk.
E) Rüzgâr değdikçe, evin bahçe kapısı gıcırtıyla inliyordu.
12. Yosun tutmuş sevda havuzundaki taşlar
Sonunda tükenmiş peteğin balı
Şimdi akşam çıkmazında bir yorgun ağaç
Menekşe bahçesinin haşarı dalı
Bu dizelerde aşağıdaki tamlamalardan hangisinin örneği
yoktur?
A) Belirtisiz ad tamlaması
B) Sıfat tamlaması
C) Zincirleme ad tamlaması
D) Belirtli ad tamlaması
E) Takısız ad tamlaması
[101]
Yukarıda altı çizili söz gruplarından hangileri sıfat
tamlaması değildir?
A) I. ve II. B) II. ve III. C) III. ve IV. D) IV. ve V. E) III. ve V.
ŞİMDİ TEST ZAMANI SIFAT (ÖNAD) T20
1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizili sözcük, niteleme
sıfatı değildir?
A) Çocukların kötü alışkanlıklar edinmemesi için onları sıkı
takip etmeliyiz.
B) Teknolojik gelişmeler insanı özgürleştirmek içindir,
köleleştirmek için değil.
C) Bir yorgunluk kahvesi içmeden dosyaları incelemeye
başlayamam.
D) Ahmet Bey, başarılı sunumuyla yöneticilerin dikkatini çekti.
E) Bunlar, sağlıklı insanın kafasından çıkacak fikirler olamaz.
2. Peşinden gidecek cesaretin varsa bütün hayaller gerçek
olabilir.
Bu cümledeki sıfatın türce özdeşi aşağıdaki cümlelerin
hangisinde vardır?
A) Son günlerde, onunla aramızda aşılmaz duvarlar vardı sanki.
B) Salgın hastalıkla mücadele etmek için önlemler alındı.
C) Yetkililer, bu konu hakkında yeni açıklamalarda
bulunacaklarmış.
D) Bu soğuk havada dışarıya çıkmak istediğine emin misin?
E) Ondan ayrılmak istemiyor, her anını onunla geçirmeye
çalışıyordu.
3. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde adlaşmış sıfat örneği
yoktur?
A) Yaşadığı yeri terk etme arzusundaki insan mutsuz bir
insandır.
B) En zoru da yüreğinde söyleyemeyeceğin sözlerin kalmasıdır.
C) Dilediğin kadar uzağa git, hep aynı gökyüzünü paylaşacağız.
D) Küçükle küçük olacak ama seviyesizin seviyesine asla
düşmeyeceksin.
E) Sevdiklerinize zaman ayırın, yoksa zaman sizi onlardan
ayırır.
1
0
2
4. Bir kömür dumanıyla tütsülendi akşamlar
Gurbete düşmüşlerin başına çöktü damlar
Son yolcunun gömüldü son adımları
Bekçi sert bir vuruşla kırdı kaldırımları
Bu şiirdeki sözcüklerle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi
söylenemez?
A) ”Bir” sözcüğü ad tamlamasının sıfatıdır.
B) “Gurbete düşmüşlerin” ifadesi adlaşmış sıfattır.
C) Şiirdeki sıfatların tümü basit yapılıdır.
D) “Son” sözcüğü, niteleme sıfatı olarak kullanılmıştır.
E) Bir ad hem niteleme hem belirtme sıfatı almıştır.
5. “Bir” sözcüğü, aşağıdaki cümlelerin hangisinde sayı sıfatı
olarak kullanılmıştır?
A) Bir gün, bu sözlerimin ne kadar doğru olduğunu
anlayacaksın.
B) Dün gece bir adam kahveye gelip seni ve arkadaşını sordu.
C) Etrafımda yardım isteyebileceğim bir kişi bile yoktu.
D) Böyle güzel bir akşamda evde oturmak olur mu?
E) Bir insan bu vahşet karşısında nasıl sessiz kalır?
6.
Şimdiki çocukların elinde bilgisayar, ipad ve son teknoloji
I
II
oyunlar var; bizlerin ise o yaştayken boyama kitabımız,
III
IV
pastel boyamız ve hayal gücümüz vardı. Acaba kim daha
V
mutluydu?
7. “İyi” sözcüğü, aşağıdaki cümlelerin hangisinde
ötekilerden farklı türde kullanılmıştır?
A) Çocuklarımıza iyi bir gelecek sağlamak için çalışıyoruz.
B) Yaralı adamın durumu pek de iyi görünmüyordu.
C) Arabasını iyi bir paraya satabilirse bir iş kuracakmış.
D) Her zaman, etrafında iyi arkadaşlar bulunduracaksın.
E) İyi insan olsa sana bir teşekkürü çok görür müydü?
8. Öyle büyük şeylerde gözüm yok hiç,
Küçük mutluluklar diliyorum; küçücük......
Bir çocuk saflığında gülüşler,
Islanmış çimenlerin kokusu,
Bahçedeki gül ağacı,mis kokulu çiçekler,
Gıcırdayan salıncak…
Bu dizelerde aşağıdakilerden hangisinin örneği yoktur?
A) Kurallı bileşik sıfat
B) Türemiş yapılı sıfat
C) Basit yapılı sıfat
D) İşaret sıfatı
E) Sayı sıfatı
9. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “ne” sözcüğü, soru sıfatı
görevinde kullanılmıştır?
A) Onlar buraya ne gün gelecek belli mi?
B) Ne şanslı bir çocuksun biliyor musun?
C) Bunları benden hâlâ ne saklıyorsun?
D) Doğum gününde sana ne almış?
E) Gençler, bu saatte ne bekliyorsunuz?
10. Daha güzel günlerimiz olacak, göreceksin.
Aşağıdakilerin hangisinde altı çizili sözcük, bu cümledeki
“daha” sözcüğüyle aynı görevde kullanılmıştır?
A) Yavrusuna sarılan bir anne gibi yalnızlığıma sarındım.
B) Biraz kendine zaman ayır, çok kötü görünüyorsun.
C) Büyük, geniş bir evde yaşamayı hayal ettim hep.
D) Ufacık bir umudum olsa vazgeçmez, direnirdim.
E) Belirsizlik, en kötü ihtimalden daha acı vericiydi.
11. Baş başa kalmış iki Hisar
Beklemekte sönük sahilleri.
I
Artık eski harpleri anlatır taş duvarlar
II
Kıyılarından geçen balıklara.
III
Şimdi sulara düşen çürümüş tahtalar
IV
Dalgalarda son oltanın yemleri.
V
Yukarıda numaralı sözcüklerden hangisi sıfat değildir?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
12. I. O yıllarda insanlar, yiyecek bir lokma ekmeğe muhtaçtı.
II. Benden o adamla aynı sofraya oturmamı beklemeyin.
III. O senin arkadaşın, bu yüzden onunla sen konuşmalısın.
IV. Kendini suçlama, o durumda kim olsa aynı şeyi yapardı.
V. O güzel insanları bir daha ne zaman görürüm kim bilir?
“O” sözcüğü, numaralı cümlelerin hangisinde sıfat
görevinde kullanılmamıştır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V
[102]
ŞİMDİ TEST ZAMANI SIFAT (ÖNAD) T21
1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ad tamlaması, bir başka
adı niteleme görevinde kullanılmıştır?
A) Yosun tutmuş kayalıklarda oturduk bir süre.
B) Yol yorgunu misafirlere sıcak kahve ikram etti.
C) Ünlü yazarın son kitabı bu ay satışa çıkıyor.
D) Aylarca boş kalan eve hırsızlar dadanmıştı.
E) Kirli giysilerin hepsini çamaşır sepetine koydu.
2. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde soru anlamı sıfatla
sağlanmıştır?
A) Nasıl bir işe bulaştığınızın farkında mısınız?
B) Bu konuyu ne zaman ve nasıl halledeceksin?
C) Daha kaç bahar senin yolunu gözlemeliyim?
D) Neden burdasın ve benden ne istiyorsun?
E) Yediğimiz bu pasta neyden yapılmış acaba?
3. Aşağıdakilerin hangisinde ikileme “Eski püskü bir resim
olarak
kimliğimde
taşıyorum
şimdi
çocukluğumu.”
Cümlesindeki göreviyle kullanılmıştır?
A) Paldır küldür yıkılır bulutlar
Gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
B) Rüzgara karşı kalem oynatır hayatım
Damla damla büyür beyninde bir gül
C) Usul usul bir kelebek yaklaşır
Konar yüreğimdeki çiçeğe
D) Boğulup gitsin sesim
Uçsuz bucaksız bir koroda
E) Sularda pul pul, toprakta tel tel
Çözülüp dağılsak
1
0
3
4. Aşağıdakilerden hangisinde bir sıfat, birden çok adı
nitelemiştir?
A) Güzel, ilginç fikirler bulmada üstüne yok doğrusu.
B) Masadaki cam tabaklar, bardaklar çizik içindeydi.
C) Küçük kız, kırmızı el çantasını boynuna asmıştı.
D) Eski günlerin hatrına ona bir şans daha vereceğim.
E) O hep büyük hayallerin, ideallerin peşinde koştu.
5. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizili sözcükler aynı
türde kullanılmıştır?
A) Kötü anılardan kaçmak istedikçe eski günleri hatırlatan
birileriyle karşılaşıyordum.
B) Dışarıda hatırı sayılır bir mart soğuğu vardı ama içim neşeli
kuş cıvıltılarıyla doluydu.
C) Sınırı geçtim; ülkemin güzel kokusunu duydum ve içime
derin derin çektim.
D) Kendimi asla şair saymıyorum; şiirle uğraşan sıradan bir
adamım ben.
E) Yol uzun sürmüştü, yolcuların tümü ağır bir uykuya teslim
olmuştu bile.
6. Aşağıdaki dizelerin hangisinde sıfat kullanılmamıştır?
A) Ve sabah türkü gibi yayılır
Salyangozların izleri uzar toprakta
B) Ve sonra çekip gitmek
Dalgın bir cırcır böceği gibi.
C) Bana böylesi garip duygular
Bilmem niye gelir, nereye gider?
D) Bu şiir senin ilk ve son konuğundu
Evet, yalnızlık bir seyirlik oyundu.
E) Usuldan bir rüzgar esiyor
Yaşlı incir ağacının dallarına yürüyen
7. Bütün güllerden derin bir sesi var gözlerinin
Baş edilmez o gergin kırılganlığınla senin
Her solukta sonsuzluk ve ölüm
Bu dizelerdeki sıfat türleri aşağıdakilerin hangisinde doğru
gösterilmiştir?
A) Niteleme – işaret – soru
B) Belgisiz – sayı – niteleme
C) İşaret – niteleme – belgisiz
D) Sayı – belgisiz – işaret
E) Niteleme – belgisiz – sayı
8. I. Söze sanat katmak, sözü gereksiz ayrıntılardan
arındırmaktır.(Niteleme sıfatı)
II. Yaşama gülümsemediğin gün, kaybolmuş bir gündür.
( Türemiş sıfat)
III. Geçmişi değiştiremezsin fakat gelecek daima elindedir.
(Adlaşmış sıfat)
IV. Aslında her birey, toplumu oluşturan bir tuğladır.
( Belgisiz sıfat)
V. Kalabalıklar içinde yaşamasına rağmen yapayalnız bir
insandı. (Bileşik sıfat)
Numaralı cümlelerin hangisinde ayraç içindeki sıfatı
örnekleyen bir kullanım yoktur?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
9. Küçücük bir kalpten sana açılan
Dünyalar kadar büyük bir ışık
Bu dizedeki sözcüklerle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi
söylenemez?
A) “Küçücük” sözcüğü küçültmeli sıfat olarak kullanılmıştır.
B) “Bir” sözcüğü her iki kullanımda da belgisiz sıfattır.
C) “Dünyalar kadar” sözü sıfatın derecesini bildirmektedir.
D) “Büyük” sözcüğü niteleme sıfatı olup basit yapılıdır.
E) “Işık” sözcüğü hem niteleme hem belirtme sıfatı almıştır.
10. Çekim eki alan niteleme ve sayı sıfatları adlaşır.
Buna göre, aşağıdaki cümlelerin hangisinde adlaşmış sıfat
vardır?
A) İnsan olgunlaştıkça, yanlışlara daha zor katlanır hale geliyor.
B) Kişi, gerçek sıcaklığı ve sevgiyi ancak ailesinde bulabilir.
C) Her iki çocuğa da sahip çıkmış, onları okutup yetiştirmişti.
D) Kadının taşlı, pullu elbisesi geceye pek uygun değildi.
E) Meraklı bir çocuktu ve hepimizi soru yağmuruna tutardı.
11. Öfke rüzgâr gibidir, bir süre sonra diner ama birçok dal
kırılmıştır bile.
Bu cümledeki altı çizili sıfatın yapıca özdeşi aşağıdakilerin
hangisinde kullanılmıştır?
A) İlkokul yıllarında o benim en yakın arkadaşım olmuştu.
B) Bugün gökyüzü her zamankinden daha parlak ve açıktı.
C) Hiçbir şey, onun yaşattığı acıları bana unutturamaz.
D) Haftanın yorgunluğunu atmak için yürüyüşe çıktı.
E) Evimizin penceresinden demiryolu rahatlıkla görünüyor.
12. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizili sözcük
küçültme sıfatı değildir?
A) Bahçeye derince bir çukur kazdı.
B) Zayıflıktan, bedeni ufacık kalmıştı.
C) Yüzü, morumsu bir renge dönüştü.
D) Sarımtırak kazağı ona nasıl yakışmış!
E) Çocuk, yüksekçe bir duvardan düşmüş.
[103]
ŞİMDİ TEST ZAMANI ZAMİR (ADIL) T23
1
0
4
1. Aşağıdaki dizelerin hangisinde kişi zamirine örnek
oluşturacak bir sözcük yoktur?
A) Onun saçları öğretti bana dalgayı
Çalkalandım durdum rüya içinde
B) Orhun zamanından kalma bir duvar
Onunla aynı yaşta ihtiyar çınar
C) Ölürken dönüp de bir bak bana
Senin için hayatın yüzü olacağım
D) Kendim ettim, kendim buldum
Gül gibi sararıp soldum
E) Yalnız bırakmayın beni hatıralar
Az yanımda kal çocukluğum
7. Aşağıdaki dizelerin hangisinde adın yerini tutan bir
sözcüğe yer verilmemiştir?
A) Gurbetten gelmişim yorgunum hancı
Şuraya bir yatak ger yavaş yavaş
B) Ah bütün sevdiklerim, her şey, herkes
Anlıyorum birbirinden mukaddes
C) Kendi bahçesinde dal olamayan biri
Girmiş bahçeme ağaçlık taslıyor
D) Kalırsa bir soru kalır benden
Yanıtı var mıdır bilmem
E) Camlarda bütün bulutlar delirmiş
Yağmur çocukları çırılçıplak
2. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “kendi” sözcüğünün
cümleden çıkarılması cümlenin anlamında bir daralmaya
yol açmaz?
A) Askerliğim bitince kendime bir iş arayacağım.
B) Bu, kendisinden beklemediğim bir hareketti.
C) Bunu kendisine sorsanız daha iyi olurdu.
D) Kendi ayakkabısını hızla giyip dışarı çıktı.
E) Herkese, hatta kendime bile yabancılaştım.
8. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizili sözcük, yapısı
bakımından ötekilerden farklı bir zamirdir?
A) Burada evlerin birçoğunun badanası bile yoktu.
B) Kime güvenip de bu kadar borcun altına girdin?
C) Bir şey söylememek için kendimi zor tutuyordum.
D) Bütün bunlardan sonra hala gitmek istiyor musun?
E) Orada neler gördü, neler yaşadı, bilmiyorduk.
3. Sonra bir gün bir zil çalacak yine
Hiç kimseler, kimsecikler duymayacak
Ne sınıflar ne iskeleler ne istasyonlar ne siz
Ta içimden birisi kalacak oralarda
Ben gideceğim
Bu dizelerdeki zamirlerle ilgili olarak aşağıdaki bilgilerden
hangisi yanlıştır?
A) Şiirde iki farklı türde zamir kullanılmıştır.
B) “Hiç kimseler” bileşik yapılı bir zamirdir.
C) “Siz” ikinci çoğul kişinin yerini tutmaktadır.
D) “Birisi” insanın yerini tuttuğu için kişi zamiridir.
E) “Oralarda” adın yerini işaret yoluyla tutmaktadır.
4. “Ne” sözcüğü aşağıdaki cümlelerin hangisinde zamir
görevinde kullanılmıştır?
A) Odada ne dönüp duruyorsun, anlamadım ki!
B) Ne mutlu günlerimiz oldu Ankara’da seninle.
C) Onun ne iş yaptığını hiç kimseler bilmiyor.
D) Sana güvenmiştim, sırrımı ona ne anlattın?
E) Sana ne söyledi de yüzün kıpkırmızı oldu?
5. Biz daha bahtiyardık meleklerden
Onlar kıskandı bizi
Evet, bu yüzden şahidimizdir ki herkes
Ve o deniz ülkesi
Bu dizelerde zamir türünde kaç sözcük kullanılmıştır?
A) 2 B) 3 C) 4 D) 5 E) 6
6. I. Kınalıada’ya ömrümde inmedim ama orayı öyle çok
severim ki... (İşaret zamiri)
II. Rumca konuşurken onu dinlemekten büyük zevk alırdım.
(Kişi zamiri)
III. Çocuklardan ikisi, diğerlerine olayı heyecanla anlatıyordu.
(Belgisiz zamir)
IV. Benim arabamda sorun yok, sizinkinde hasar var mı? (İlgi)
V. Genç adam, bu saatte nereye gideceğini bilemiyordu.
(Soru z)
Yukarıda numaralı cümlelerin hangisinde, ayraç içindeki
zamir türünü örnekleyen bir sözcük yoktur?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
9. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde hem tamlayanı hem
tamlananı zamir olan belirtili ad tamlaması kullanılmıştır?
A) Kendisinin bir sorunu oldu mu ortalığı ayağa kaldırırdı.
B) Kaygılanma, şunun şurasında yılbaşına ne kaldı ki?
C) Hiçbir şey beni bu derece mutlu edemezdi, inan.
D) Eşyaların fazlasını kömürlüğe koymaya karar verdi.
E) Hepsi de umutsuzdu; çoğunun ne işi ne de parası vardı.
10. Zamirler, adların yerini geçici olarak tutan sözcüklerdir.
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde zamir, bir cümlenin yerini
tutmuştur?
A) Seni seviyorum, bunu kaç kere söylemeliyim?
B) Masa bana lazım, oraya eşya koymayın.
C) Ahmet’i bize çağırdım, onunla konuşacağım.
D) Şirketi aradım ama kimse telefonu açmadı.
E) Seni her zaman koruyup kolladığımı bilmelisin.
11. Düşmüş içime gölgesi
I
II
Alacakaranlıkların
III
Bakmaktan korkuyorum
Aynasına suların
IV
V
Yukarıda altı çizili sözcüklerden hangileri iyelik (aitlik) eki
almamıştır?
A) I. ve III. B) II. ve IV. C) III. ve V. D) I. ve IV. E) IV. ve V.
12. “ Ve bazen hayattır sevmek, birini çok uzaktayken bile
yüreğinde taşıyabilmek.”
Bu cümledeki zamirin türce özdeşi aşağıdakilerin
hangisinde vardır?
A) Onun gidişiyle hayatımda birçok şeyin değiştiğini
söyleyebilirim.
B) Sahil ıpıssızdı oysa sabahları burada adım atacak yer
bulunmaz.
C) Benim için önemli olan, kişinin, içtenliğini daima
korumasıdır.
D) Sen hiç bu mevsimde kuşların göç ettiğini görmüş
müydün?
E) Bu boş, cahil ve dar kafalı insanlara ne söyleyebilirdim ki?
[104]
ŞİMDİ TEST ZAMANI ZAMİR (ADIL) T24
1. I. Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar
II. Ekşi salkımdan şarabı çıkaran kim
Toprağı ateşten, ateşi sudan
III. Şimdi kapanmıştır bütün kapılar
Üşüyoruz kimseler aldırmıyor
IV. Bir büyüdür buranın geceleri
Ayın ayrıdır pırıltısı yıldızınki başka
Numaralı dizelerde aşağıdaki zamir türlerinden hangisinin bir
örneği yoktur?
A) Kişi zamiri B) İşaret zamiri C) Soru zamiri D) İlgi zamiri
E) İyelik zamiri
2. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde belgisiz
kullanılmamıştır?
A) Kimi hiç konuşmayıp sadece beni dinliyordu.
B) Pek çoğunuz ödevleri okulda yapıyorsunuz.
C) Türkçe sorularının bazılarını yanlış çözmüş.
D) Böylelerini adam yerine koymak hata.
E) Her şey her ortamda konuşulmaz ki...
zamir
3. Sana uzak kentlerden birinde zamanın bir yerinde seni ve
senli günleri anımsattı akşam güneşi…
Yukarıdaki cümlede altı çizili sözcüklerin türü aşağıdakilerin
hangisinde doğru verilmiştir?
A) Zamir – Ad – Zamir – Zarf
B) Zamir – Zamir –Sıfat – Ad
C) Sıfat – Ad – Zamir –Ad
D) Ad- Zamir – Zamir –Zarf
E) Zamir –Zamir –Zamir –Sıfat
1
0
5
4. Yusuf bahçeden taşlığa geçilen kapıyı açar açmaz, yüzüne
I
II
ılık bir hava ile birlikte hafiften gelen bir ud sesi çarptı. Bunun
III
IV
ne olduğunu hiç düşünmeden, sokak üstündeki odaya doğru
yürüdü. Kapı parmak kadar aralıktı ve buradan dışarıya
turuncu bir ışık çizgisi uzanıyordu.
V
Altı çizili sözcüklerden hangileri bir varlığın kime, neye ait
olduğunu bildiren bir ek almamıştır?
A) I. ve III. B) II. ve III. C) II. ve IV D) I. ve IV. E) III. ve V.
5. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde soru zamiri yoktur?
A) Bu saatte tek başına nereye gidiyorsun?
B) Mersin’deki yazlık evi kaça sattınız?
C) Zavallı adamla niçin uğraşıyorsunuz?
D) Bu eşyaların hangileri sana ait?
E) Bu pastanın kremasını neden yaptın?
6. “Öyle” sözcüğü, aşağıdaki cümlelerin hangisinde zamir
görevinde kullanılmıştır?
A) Öyle iyi bir insan ki herkesin yardımına koşar.
B) Öyle havalarda denize açılmak çok tehlikeli.
C) Öyle bakıp da bana duygu sömürüsü yapma.
D) Ben öyle durumlarda susmayı tercih ederim.
E) Öylelerini bizim aile ortamına sokmamalısın.
7. I. Her yer sessiz ve aydınlıktı.
II. Dün kapına gelen bendim.
III. O zamanlar sen küçücüktün.
IV. Ağaçlar bizimle senli benliydi.
V. Bu, olduça eski bir hikâyeydi.
Yukarıda numaralı cümlelerin hangisinde zamir ek eylem
alarak yüklem görevi üstlenmiştir?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
8. Çöldeki kumlar gibi susuzum, canım benim, çatlayan
topraklar gibi susuzum. Ve mektupların nisan yağmuru...
Hind'in turnaları gökkubbeden dökülen damlacıkları toprağa
düşmeden içerlermiş. Kelimeler alnımı, ruhumu serinleten
birer buse. Onları senin ellerin yazmış, güzel ellerin. Bir
afyonkeş gibi akşamı bekliyorum. Postacı geç uğruyor
Server’lere ve yolda, bir elektrik direğinin altında vuslatın
hazları ile sermest, seni içiyorum. Bu acılar saadetin gölgesi,
bu acılar vuslatın dikenli yolu.
Bu parçayla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi
söylenemez?
A) Metin, coşku ve heyecana bağlı anlatıma örnek
oluşturmaktadır.
B) Metinde hem kişi hem işaret zamirine yer verilmiştir.
C) Zamirler cümleler arasında anlam ilgisi kurmuştur.
D) Metin, duyguları dile getirmek amacıyla oluşturulmuştur.
E) Metinde yan ve mecaz anlamlı sözcükler kullanılmamıştır.
9. Aşağıdakilerin hangisinde "ki", ilgi zamiri olarak
kullanılmıştır?
A) Sokağın sonundaki evde yıllardır kimse oturmuyor.
B) Bizimki son günlerde kendi kendine konuşup duruyor.
C) Oysaki hayatta bizi ailemizden başka kim anlar?
D) Yerdeki oyuncaklara takılıp az kalsın düşüyordum.
E) Akşamki yemekte bu konu uzun uzun konuşuldu.
10. Kenar mahalledeki evlerin önünden her geçişimde,
çoğunun ayrı ayrı maceralarını takip ederim. Kiminin
kaplamaları biraz daha kararmıştır, kimi öne biraz daha
çömelmiştir ve hepsi hastadır; onları seviyorum çünkü onlarda
kendimi buluyorum.
Bu parçadaki sözcüklerle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi
söylenemez?
A) İkiden çok belgisiz zamir kullanılmıştır.
B) “Onları” sözcüğü işaret zamiridir.
C) Dönüşlülük zamirine yer verilmiştir.
D) “Onlarda” basit yapılı bir zamirdir.
E) “Biraz” birleşik yapılı bir zamirdir.
11. Yaşamak, şu andan zevk almayı hayatın en büyük amacı
kılmaktır çünkü tek gerçek budur.
Bu cümledeki altı çizili sözcüklerin türü sırasıyla
aşağıdakilerin hangisinde doğru gösterilmiştir?
A) İşaret sıfatı – işaret sıfatı
B) İşaret sıfatı – işaret zamiri
C) İşaret zamiri – işaret zamiri
D) İşaret zamiri – işaret sıfatı
E) İşaret sıfatı – belgisiz zamir
12. I. Ben en çok da ışıl ışıl bakan gözlerini sevdim.
II. Arabanı bizim evin önüne park edebilirsin.
III. Sevgisi, beni her geçen gün ona bağlıyor.
IV. Sözlerinden, bize kırgın olduğunu anladık.
V. Küçükken dedesinin desteğiyle saza başlamış.
Numaralı cümlelerin hangisinde altı çizili sözcükte kullanılan
ek hem ikinci hem üçüncü kişiye ait olma anlamı katmıştır?
A) I. ve IV.
B) II. ve V.
C) I. ve III.
D) II. ve IV.
E) IV. ve V.
[105]
ŞİMDİ TEST ZAMANI FİİL (EYLEM) T26
1. “Eylemler anlattıklarının niteliğine göre kılış, oluş, durum
bildirebilir.”
Aşağıdakilerin hangisinde sözü edilen eylemlerin tümü
sırasıyla örneklendirilmiştir?
A) doymak – yatmak – almak
B) taşımak – susmak – uzamak
C) durmak – kazanmak – kararmak
D) delmek – büyümek –oturmak
E) sararmak – kırmak – acıkmak
2. I. Alanya’nın ağustos güneşinde kumlara uzanıp bronzlaştık.
II. Çocuk, annesinin yemekleriyle biraz toplamış, kendine
gelmiş.
III. Orta malı düşünceler yerine kendi düşünce ürününü
getirmelisin.
IV. Marmara Adası’nda akşamları hafif bir serinlik oluyor.
V. Kültür tutkunu Fransızlar, büyük şairi bağırlarına basmışlar.
Numaralandırılmış cümlelerin hangisinde eylem zaman
bildirmemektedir?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
1
0
6
3. Aşağıdaki eylemlerden hangisi farklı bir kiple
çekimlenmiştir?
A) Sanatçılar, sanatlarının gereklerine yerine getirebilmek için
dili iyi öğrenmelidir.
B) Batı ülkelerin yazarlarına ve arşivlerine dayanılarak özenle
hazırlanmış bu kitap.
C) Yüzümde geçmişten bir gülüş, ince bir sarmaşık gibi usul
usul sarıyor tenimi.
D) Yakın bir zamana kadar aklımı bileyen acılar, şimdi yavaşça
körelmeye başladı.
E) Araştırmacı, hangi sonuca varacağını önceden –gerçekten
istese bile– kestiremez.
4. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde çekimli eylem
kullanılmamıştır?
A) Eğlence programlarında yapılan yanlışlar, canlı yayın
heyecanına bağlanabilir.
B) Son zamanlarda popülerleşen edebi akımlara katılmayan
özgün bir yazardı.
C) Gözlerindeki rahatsızlık nedeniyle okuyamamak ayrı bir
hüzün veriyor ona.
D) Yabancılığın ve iletişimin sorunlarıyla böylesine acı bir
biçimde karşılaştım.
E) Sanatın, herhangi bir dalıyla uğraşan insanlar, toplumda
hafife alınırlar.
5. “Annem küçükken ailesiyle birlikte Kafkaslardan göç ediyor
Türkiye’ye.”
Bu cümlenin yüklemindeki zaman (kip) anlamı, aşağıdaki
cümlelerin hangisinde vardır?
A) İstiridye kabuklarını, şişe içinde gemi maketlerini
biriktiriyordu.
B) Genç adam, arkasına bile bakmadan yoluna devam ediyor.
C) Bir gazetede o günlerin siyasi değerlendirmesi yayımlandı.
D) Gerçekler, zamana bağlı olarak kendiliğinden de aşılabilir.
E) Sonunda istedikleri gibi güzel ve ucuz bir eve taşınmışlar.
6. Aşağıdaki cümlelerde yer alan eylemlerden hangisi dilek
kipiyle çekimlenmiştir?
A) Bildiğiniz üzere her konu herkesi aynı ölçüde
ilgilendirmeyebilir.
B) Kullanılan cümlelerin kısa, yalın ve anlaşılır olması gerekir.
C) Bilmediğimiz ya da yanlış bildiğiniz sözlere dikkat ediniz.
D) Okumak, haber almanın ve bilgi edinmenin bir başka
yoludur.
E) Okumayı hızlandırmak için engelleri ortadan kaldırıyoruz.
7. I. İşleri yetiştirmek için üç gündür gece gündüz çalışıyoruz.
II. Meraklanma, iş çıkışı hastaneye uğrayıp durumu iyi mi diye
bakarım.
III. Şu anda seninle ilgilenemem, akşam için yemek
pişiriyorum.
IV. Bu çocuk dizisi altı yıldır özel bir kanalda yayımlanıyor.
V. İşten yorgun gelmiş olmalı ki içeride mışıl mışıl uyuyor.
Yukarıda numaralı cümlelerin hangisinde eylem kipinde
anlam kayması söz konusudur?
A) I.
B) II. C) III. D) IV. E) V.
8. Ağaç olmuşsun bir defa
Bir kırın tepesinde
Yaşayacaksın ağacım
Yaşayacaksın,
Tek ağaç olsan da.
Bu dizelerle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
A) Kip kaymasına uğramış bir eylem kullanılmıştır.
B) Dört tane çekimli eyleme yer verilmiştir.
C) Ad kökünden türemiş eylem kullanılmıştır.
D) Kılış, oluş, durum eylemleri örneklenmiştir.
E) Dilek- şart kipiyle çekimlenmiş eylem vardır.
9. Aşağıdaki dizelerin hangisinde hem haber hem dilek
kipiyle çekimlenmiş eylemlere yer verilmiştir?
A) Aynalara bakma aynalar fenalık
Denizi, sonsuz olanı düşün artık
B) Ne dönüp duruyor havada kuşlar
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar
C) Geceler toprağa benimle inmiş
Kasırga benimle kopmuş denizde
D) Gurbetten gelmişim, yorgunum hancı
Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş
E) Yolcuyum bir kuru yaprak misali
Rüzgarın önüne katılmışım ben
10. I. İşin bitince bize haber verirsin.
II. Benden ne istediğini bilmiyorum.
III. Bu akşam bir araya gelsek…
IV. Yemekleri odamıza isteyelim.
Numaralı cümlelerde aşağıdaki eylem kiplerinden
hangisinin örneği yoktur?
A) Emir kipi B) İstek kipi C) Geniş zaman D) Şart kipi E) Şimdiki
zaman
11. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde eylemin kipi ve
cümledeki anlamı ayraç içinde açıklanırken bir yanlışlık
yapılmıştır?
A) O olaydan sonra Anadolu’ya büyük bir göç başlar. (Kipi geniş
zaman, anlamı geçmiş zaman)
B) Fatih Sultan Mehmet 1453’te İstanbul’u fethedecektir.
(Kipi gelecek zaman, anlam geçmiş zaman)
C) Acele etmeliyiz, yıl sonu toplantısı birazdan başlıyor.
(Kipi şimdiki zaman, anlam gelecek zaman)
D) Bu saatte kapıyı ısrarla çalan, ağabeyim olacak. (Kipi gelecek
zaman, anlam gereklilik kipi)
E) Beni kaybetmek istemiyorsan bu tavırları bırakacaksın.
(Kipi gelecek zaman, anlam şimdiki zaman)
[106]
1. “Bazı kişiler vardı, sürekli konuşuyorlardı, hiç susmazlardı,
çok şey konuştukları zannedilirdi. Fakat masallarda ‘Az gittik,
uz gittik, dere tepe düz gittik, altı ay bir güz gittik, bir de
ardımıza baktık ki bir arpa boyu yol gitmişiz.’ Tekerlemesinde
belirtildiği gibi geriye dönüp bakıldığında hiçbir şey
konuşmadıkları fark edildi. Çünkü bu tür insanların
konuşmaları boştu.”
Bu parçada kaç tane birleşik zamanlı (birleşik çekimli) eylem
kullanılmıştır?
A)1 B) 2 C) 3 D) 4 E) 5
7. I. Elindeki işi bitirmeye çalışıyordu.
II. Bir daha bu konuyu açmamalıymışız.
III. Bu kitabı iki gün önce bitirecektin.
IV. Keşke o gün sen de bizimle gelseydin.
Numaralı cümlelerde aşağıdakilerden hangisinin örneği
yoktur?
A) Gereklilik kipinin rivayeti
B) Geçmiş zamanın şartı
C) Gelecek zamanın hikayesi
D) Şart kipinin hikayesi
E) Şimdiki zamanın hikayesi
2. I. Onca bakıma, beslenmeye, istirahate rağmen
iyileşmemişti.
II. Vaktinde hazırlanıp gelseydin şimdi biz de onlarla oradaydık.
III. Uzun zamandır görmediğim okul arkadaşlarımı
düşünüyordum.
IV. Havada bir felaket, bir uğursuzluk dolaşıyordu nedense.
V. Almancılık olgusunu yalnızca bu sanatçımız dile getirmiştir.
Numaralandırılmış cümlelerin hangisinde ek eylem aldığı
halde basit zamanlı olan bir eylem vardır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
8. Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum
I
Bu dağların eskiden aşinasıdır soyum
II
III
Bekçileri gibiyiz ebenced buraların
IV
Görmediği gün yoktur sürü peşinde bizi
V
Yukarıda altı çizili sözcüklerden hangisi ek eylem almamıştır?
A)I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
3.
Aşağıdaki
cümlelerin
hangisinde
ek
eylem
kullanılmamıştır?
A) Tamamen anlaşılamamış, derinliği olan bir sanatçıydı.
B) Onunla şömine karşısında uzun sohbetlerimiz olmuştu.
C) İnsan dışında tiplemeyi ilk kez Adalet Ağaoğlu yapmıştır.
D) İlk öykünüzü yayımlamak isteyen yayınevi hangisiydi?
E) Başı her zamanki gibi yana eğik, gözleri ileri bakıyor.
9. Cemakanın kenarındaki liste gözüne ilişti. Tavukgöğüsünün
karşısında 17.5 kuruş yazılıydı. Demek kendisi bir tabak yese
parası yine de artacaktı. Muhallebiciye göğsünü gere gere
girdi. İçerisi kalabalık değildi. Köşedeki masada bir
delikanlıyla boyalı bir kız vardı. Erkek bir şeyler anlatıyordu.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisinin örneği yoktur?
A) Ek eylemin geniş zaman çekimi B) Ek eylemin olumsuzu
C) Basit zamanlı eylem
D) Birleşik zamanlı eylem
E) Ek eylem almış ad
ŞİMDİ TEST ZAMANI FİİL (EYLEM) T27
1
0
7
4. “Benim derdim baştan beri Türkçe yazmaktı. Türkçenin
inceliklerini kavrayabilmek, iyi bir yazar olabilmek için ilkokul
sıralarında okunması gereken bütün Türk klasiklerini
okumuştum. Edebiyata, özellikle de Türk edebiyatına
meraklıydım. Önce kendi dilimi düzene sokma gereğini
duydum. Onun için çeviriyle başlamaya karar verdim. Yabancı
yazarları dilimize iyi bir Türkçeyle aktardığıma inandıktan sonra
kendi kitabımı yayımlamayı göze aldım.”
Bu parçada aşağıdakilerden hangisi yoktur?
A) Ek eylem almış ad
B) Birleşik zamanlı eylem
C) Kılış eylemi
D) Dilek kipiyle çekimlenmiş eylem
E) Basit zamanlı eylem
5. Aşağıdaki cümlelerin hangisinin yüklemi ek eylemle
çekimlenmiş bir addır?
A) Bir zamanlar bu topraklarda başka uygarlıklar varmış.
B) Hasırları sökülmüş eski bir koltuk duruyordu balkonda.
C) Irmağı yüzerek geçen görülmemiştir bugüne dek.
D) Dilek ağacına kırmızı murat mendilini bağladı Emine.
E) Güneşli günlerde sabahleyin mutfak, aydınlık olur.
6. I. Ben pırıl pırıl bir gemiydim eskiden
II. İnanırdım saadetli yolculuklara
III. Adalar var zannederdim güneşli, mavi, dertsiz
IV. Bütün hızımla koşardım dalgalara
V. O zaman beni görseydiniz
Yukarıda numaralı dizelerin hangisinde ek eylem farklı bir
görevde kullanılmıştır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
10. Ek eylemin, genel olarak iki görevi vardır: 1. Basit zamanlı
eylemleri birleşik zamanlı yapar. 2. Adlara eklenerek onları
yüklem yapar.
Buna göre, aşağıdaki cümlelerin hangisinde ek eylem farklı
bir görevde kullanılmıştır?
A) Onu yeniden aramızda gördüğümüz için çok mutluyduk.
B) Tek derdi, bir an önce buradan ayrılıp başka eve taşınmaktı.
C) O bölgeye gitme konusunda genç adam oldukça istekliymiş.
D) Bir daha onlarla konuşmak istemezsen bunu anlayışla
karşılarım.
E) Bu, son yıllarda ülkemizde yaşanan olayları ele alan bir
yazıydı.
11. I. Onun bu garip davranışları hepimizin tadını kaçırdı.
II. Aşırı sıcaklar yüzünden ürünlerin tamamı sarardı.
III. Baba, oğlunun elinde sımsıkı tutarak yürüyordu.
IV. Bu son olay, aramızdaki tüm bağları kopardı.
V. Emniyet müdürü, suçlunun yakalandığını açıkladı.
Numaralı cümlelerin hangisinde birleşik zamanlı eylem
kullanılmıştır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
12. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ek eylemin geniş zaman
çekimi kullanılmıştır?
A) İnsanlar huzur ve güven içinde yaşamak isterler.
B) Şimdiye onlar çoktan buradan uzaklaşmışlardır.
C) Bir şeye sinirlendi mi kaşlarını havaya kaldırırdı.
D) Araştırma yapmak üzere kütüphaneye gidecekti.
E) Sabahların bu kadar güzel olduğunu bilmezdim.
[107]
7. Bakakalırım giden geminin ardından;
Atamam kendimi denize, dünya güzel;
Serde erkeklik var, ağlayamam.
Bu dizelerde kaç tane birleşik eylem kullanılmıştır?
A) 1 B) 2 C) 3 D) 4 E) 5
ŞİMDİ TEST ZAMANI FİİL (EYLEM) T28
1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde birleşik eylem yoktur?
A) Hiçbir zaman boyun eğmeyeceksin başkalarına.
B) Bana gönül koyman çok yanlış, sen de biliyorsun.
C) Yaşamı boyunca yoksullara, hastalara yardım etti.
D) Çok mutlu oldum eski okul arkadaşlarımı görünce.
E) Bu bölgede her yıl orman yangınları oluyor.
2. I. Yağmurun yağışını izlerken eski günlerime döndüm.
II. Bilimdeki gelişmeler, kendini arayan insanı mutlu etti.
III. Havuzun görkemli fıskıyesi birdenbire açılıverdi.
IV. Gökyüzünde karanlığı bölen ince bir ay umutla ışıldıyor.
V. Bir çığlık gibi ince, uzun bir ağıt yükselir köyün içinden.
Numaralandırılmış cümlelerde yer alan eylemler yapıları
bakımından eşleştirildiğinde hangisi dışta kalır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
3. Aşağıdaki dizelerin hangisinde birden çok birleşik eylem
kullanılmıştır?
A) Uzanırverse gövdem taşlara boydan boya
Alsa buz gibi taşlar alnımdaki ateşi
B) Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
İçinden gülüyor bana derinden
C) Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar
D) Gökyüzünün başka rengi de varmış
Geç anladım taşın sert olduğunu
E) Gitsem nereye gidebilirdim ki
Orda beni neyin beklediğini bilemem
1
0
8
4. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde yüklem, basit yapılı bir
eylemdir?
A) Henüz gün ağarmamışken erkenden dışarı çıkacakmış.
B) Çocuğun, hemen her gün durduk yere burnu kanıyordu.
C) Geç saatlere kadar çalıştığı için onu sakın uyandırmayın.
D) Biz onunla sadece ekmeğimizi değil, dertlerimizi de
bölüştük.
E) Rüzgâr, dalgın bir hayal gibi yaprakları sürüklüyordu.
5. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde sürerlilik bileşik eylemi
kullanılmıştır?
A) Artık çok geç biliyorum, gitmek istesem de gidemem.
B) Zaman su gibi akıyor, mevsimler ne çabuk geçiverdi.
C) Bu konuda dostuna güvenip her şeyi anlatabilirdin.
D) Anadolu’da bu efsane yüzyılladır böyle söylenegelmiş.
E) Sıcaktan olmalı, adam sokağın ortasında düşeyazdı.
6. Hele bir başlasın ılık yaz yağmurları,
I
Hele bir kanatlansın ufuklar,
II
Hele bir kere güneşler yansın,
III
Kertenkeleler üşümesin,
IV
Mevsim demlensin.
V
Yukarıdaki dizelerde altı çizili eylemlerden hangileri türemiş
yapılı değildir?
A) I. ve II. B) II. ve III. C) III. ve IV. D) IV. ve V. E) I. ve IV.
8. “Olmak” sözcüğü aşağıdaki cümlelerin hangisinde
yardımcı eylem olarak kullanılmamıştır?
A) Ona güvenerek bu işe kalkıştığı için pişman olmuştu.
B) Evimizin arka sokağında büyük bir gürültü oldu.
C) Seni karşısında görünce ne kadar da mutlu olmuştur.
D) Görevli, pasaport işlemlerinde çok yardımcı oldu.
E) Gözlerini benden kaçırınca suçluluğundan emin oldum.
9. (I) Yemyeşil ve şehre hâkim bir tepeden maviyle yeşilin
kucaklaştığı Yalova’yı seyrediyorum kuşbakışı. (II) Güneş
ufka doğru indikçe renkler beliriyor, büyüleyici manzaralar
göze çarpıyor. (III) Masmavi, çarşaf gibi deniz, renkler
cümbüşünü andıran gün batımı; beni, özlediğim soylu
yalnızlıklara doğru bir yolculuğa çıkarıyor. (IV) Feribotlar ve
deniz otobüsleri bembeyaz köpüklerle yol desenleri işliyor
uçsuz bucaksız mavilikte. (V) İnsan, bu sihirli yerden istese
de kopamıyor.
Numaralı cümlelerin eylemleri ile ilgili olarak
aşağıdakilerin hangisinde bir bilgi yanlışı vardır?
A) I.de yardımcı eylemle kurulan birleşik eylem
kullanılmıştır.
B) II.de anlamca kaynaşmış birleşik eylem örneği vardır.
C) III.nün yüklemi eylem kökünden türemiş bir eylemdir.
D) IV.de çekim eki almış basit yapılı eylem kullanılmıştır.
E) V.de yeterlilik eyleminin olumsuz çekimi örneklenmiştir.
10. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde eylem hem yapım
hem çekim eki almıştır?
A) Mustafa Çavuş, köşede duran İsmail’in yanına sessizce
sokuldu.
B) Hepsi de alay halinde Yeldeğirmeni Dağı’nın yolunu
tutmuştu.
C) Bir süre sonra bu kara bulutların dağılacağını umuyorum.
D) Köyde kalan ihtiyarlar, meraktan yerlerinde
duramıyordu.
E) Delikanlılar, kovaları ellerine alıp yangın yerine koştular.
11. Aşağıdakilerin hangisinde yeterlilik birleşik eylemi,
cümleye ötekilerden farklı bir anlam katmıştır?
A) Bu soru çok kolay, sen de rahatlıkla çözebilirsin.
B) Çocuğun üstüne çok gidersen her şey ters tepebilir.
C) Kendimi zorlarsam işleri iki gün içinde bitirebilirim.
D) Öyle inatçı ki onu hiçbirimiz bu konuda ikna edemedik.
E) Ben tek başıma da seni yenebilirim, iddiaya var mısın?
12. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde birleşik zamanlı bir
birleşik eylem kullanılmıştır?
A) Boşuna sevinmeyin; o, bu sevdasından kolay kolay
vazgeçmeyecektir.
B) Mutfak tezgahında biriken yüzlerce kirli tabağı iki saatte
yıkayıverdi.
C) Çocuklarla ben ilgilenecek ve onları her türlü tehlikeden
koruyacaktım.
D) Bugüne dek her sıkıntıyı birlikte atlattık, buna da bir
çözüm bulabiliriz.
E) Artık yağmur başlamış; o nemli, boğucu sıcak kasabamızı
terk etmişti.
[108]
ŞİMDİ TEST ZAMANI FİİLDE ÇATI T30
1. Nesne alıp almadıklarına göre fiiller "geçişli" ve "geçişsiz"
olarak ikiye ayrılır. "Neyi ve kimi?" sorularına cevap veren
fiiller geçişli, bu sorulara cevap vermeyenler geçişsizdir.
Bu tanıma göre aşağıdaki cümlelerden hangisinin yüklemi
geçişli bir fiildir?
A) Onun sözlerine, arkadaşı sinirli sinirli gülüyordu.
B) Hava güzel olursa çocuklar yarın maça gidecekler.
C) Babasıyla İstanbul'a gideceğine çok seviniyor.
D) Siz de bizimle sinemaya gelir misiniz?
E) Televizyondaki yeni diziyi ben de izledim.
2. Aşağıdaki cümlelerden hangisi özne–yüklem ilişkisi
yönünden diğerlerinden farklıdır?
A) Artık ekmekler, çöp kutusuna atıldı.
B) İki eski öğretmen meslekten atıldı.
C) Sokak köpekleri öğrencilerin üstüne atıldı.
D) Dün gece üç dört el silah atıldı.
E) Mikroplar ölsün diye sulara ilaç atıldı.
3. “Yaşar Kemal özellikle yalın dili ve duru söyleyişiyle sevilir.”
Bu cümlenin öznesine göre çatı özelliği aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Etken B) Edilgen C) Geçişli D) İşteş E) Dönüşlü
1
0
9
4. "Futbol maçında kolunu kırmış." cümlesinin yüklemi ile
aşağıdaki cümlelerden hangisinin yüklemi çatı bakımından
özdeştir?
A) Tam iki gün azgın dalgalarla boğuşmuş.
B) Kardeşim bu yıl ortaokula başlayacak.
C) Çocuk, denize buradan düşmüş.
D) Sergideki resimleri hayranlıkla seyrettik.
E) Yoldan gelip geçenlere bakıyorduk.
5. "Geçişli eylem kök ya da gövdelerine “ –r, –t, –tir –(dir)”
eklerinden birinin getirilmesiyle ettirgen çatılı eylem
oluşturulur."
Buna göre aşağıdaki cümlelerden hangisinin yüklemi ettirgen
değildir?
A) Ninem, konuğuna hiç değilse bir çay içirirdi.
B) Acıklı konuşmaya dayanamaz, gözleri yaşarırdı.
C) Öğrencilerine her zaman şarkı söyletirdi.
D) Öyle cana yakındı ki kendini hemen sevdirirdi.
E) Eve geç geleceğini mutlaka bildirirdi.
8. I. Korktuğumu görünce beni teselli etmeye başladı.
II. Onu, hazırladığı bildirilerden tanıyorduk.
III. Düşeceğini anlayınca tırabzanlara tutundu.
IV. Çocukları yanına çağırıp pasta ikram etti.
V. Şoför, yaralanan çocuğu orada bırakıp gitmiş.
Numaralandırılmış cümlelerin hangisi özne-yüklem ilişkisi
yönünden diğerlerinden farklıdır?
A) I B) II C) III D) IV E) V
9. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde yüklemi geçişli bir eylem
olduğu hâlde nesne kullanılmamıştır?
A) Bu işi de yapmazsan dilimden kurtulamazsın.
B) Yarışmada birinci olunca ödülünü müdürden aldı.
C) Buzlu yolda ayağım kayınca birden düştüm.
D) Yaşananlara dikkatli bakmazsan fark edemezsin.
E) Sorunların üstesinden ancak çalışarak gelebilirsin.
10. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde eylemi yapanla
eylemden etkilenen aynı kişidir?
A) Şirketin kasası bir süre önce soyulmuştu.
B) Yol kenarındaki bütün çöpler kaldırıldı.
C) Bütün gün mırıl mırıl serginden bahsetti.
D) Saçının telleri rüzgârda uçuşuyordu.
E) Söylediklerine çok ama çok kırılmıştı.
11. “(I) Batıdan hızla gelip gökyüzünü kaplayan kurşuni
bulutlar, güneşi tümüyle kapattı. (II) Göğü saran pırıltılı
mavilik kirlenip yok oldu. (III) Sonra taa ötelerden
yuvarlanarak adanın üstüne doğru gelen kapkara bulutlar
belirdi. (IV) Çok geçmeden çığ gibi birbirlerine eklenen kara
kümeler büyüyüp çoğaldı. (V) Önce iri damlalarla yağmur
yağmaya başladı, daha sonra da yağmurdan kaçış.”
Numaralandırılmış cümlelerin hangisi nesnesine göre
diğerlerinden farklı bir çatı özelliği göstermektedir?
A) I B) II C) III D) IV E) V
12. Aşağıdaki cümleleri çatı özellikleri bakımından
eşleştirildiğinde hangisi dışarıda kalır?
A) Kitap kapağı çok kısa sürede hazırlandı.
B) Büyümüş insan tavrıyla yanıtlıyor her soruyu.
C) Takımın başarısızlığına çıkar yol aranıyor.
D) Başarmak için bu işe dört elle sarıldı.
E) Ben de balon istiyorum, diye tepindi.
6. “Onunla cephede omuz omuza dövüştük.”
Aşağıdaki cümlelerden hangisinin yüklemi çatı bakımından
yukarıdaki cümleyle özdeştir?
A) Patlama sesini duyunca hepimiz kaçıştık.
B) Otobüse soluk soluğa yetiştiler.
C) Ona her akşam burada rastlayabilirsin.
D) Kardeşimle, Kızılay'da buluşacağız.
E) O güzelim ormanı bir gecede yakmışlar.
7. I. Buraya geleli nerdeyse on yıl oluyor.
II. Gidiyorum gurbeti gönlümde duya duya.
III. Umulmadık başarılar elde etti çalışarak.
IV. Gerçekleri gösteren insanlara kızmamalıyız.
V. Annemin yaptığı dolmalar, ne kadar lezizdi.
Numaralandırılmış cümlelerin hangisinde
aranmaz?
A) I B) II C) III D) IV E) V
çatı
özelliği
[109]
ŞİMDİ TEST ZAMANI FİİLDE ÇATI T31
1. I. Çevresine zarar veren insanın, kendisine yararı olmaz.
II. Geçen günkü partide onun da yokluğu hissedilmişti.
III. Çocukluk arkadaşıyla uzun yıllar boyunca yazıştı.
IV. Hata yapmamıza izin vermeden bizi yolumuzdan döndürdü.
Yukarıdaki cümlelerde aşağıdaki eylem çatılarından hangisine
örnek yoktur?
A) Edilgen B) Dönüşlü C) EtkenD) İşteş E) Oldurgan
2. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde sözde özne vardır?
A) Bu arada çocuk sobanın yanında uyumuştu.
B) Yataktan fırlar fırlamaz hemen giyindi.
C) İlkbahar gelince koyunlar taranırdı.
D) Annesi şaşkınlıkla etrafına bakındı.
E) Kedi, yemekten sonra uzun uzun yalandı.
3. “(I) Bırakınız herkes, orta malı düşünceler yerine, kendi
düşünce ürününü getirsin. (II) Kösteklemeyin, destekleyin. (III)
Piyasaya yanlışların sürülmesinden ürkmeyin. (IV) Akılcı
yaratıktır insan. (V) Nasıl olsa doğruya ulaşır.”
Numaralandırılmış cümlelerin hangisinde çatı özelliği
aranmaz?
A) I B) II C) III D) IV E) V
4. Aşağıdaki cümlelerden hangisinde eylemi yapan belli
değildir?
A) Bugün biraz daha fazla çalıştım.
B) Yağmurdan sonra hava açtı.
C) Arkadaşlar kıyıdan epey açıldılar.
D) Hız yapan arabayı polis, kenara çekti.
E) Bayram için sokaklar süslendi.
1
1
0
5. I. Ay, bulutların arkasından salınarak çıktı. (+)
II. Uzaktaki akrabalarından bir mektup aldı. (+)
III. Soba bugün akşama kadar harıl harıl yandı. (-)
IV. Sözleştiğimiz yerde seni bekleyeceğim. (+)
V. Tatlı yediğim için herhalde çok susadım. (-)
Yukarıda yüklemi geçişli olan cümlelerin sonuna (+), geçişsiz
olanların karşısına (-) işareti konulmuştur.
Buna göre kaç numaralı cümlede yanlış işaretleme
yapılmıştır?
A) I B) II C) III D) IV E) V
6. “Abim askere giderken komşularla da vedalaştı.”
Bu cümlenin çatı özelliği aşağıdakilerden hangisidir?
A) İşteş B) Etken C) Ettirgen D) Geçişli E) Edilgen
8. “Coşkunluk sarpa sardırdı beni
1
Sen ki hâlâ coşalım diyorsun.”
2
Yukarıdaki dizelerde altı çizili eylemlerin
aşağıdakilerin hangisinde doğru olarak verilmiştir?
1
2
A) oldurgan
etken
B) geçişli
dönüşlü
C) geçişsiz
edilgen
D) ettirgen
etken
E) dönüşlü
ettirgen
çatısı
9. I. Bu sergi herkes tarafından büyük ilgi gördü.
II. Yaylanın her yerinde çiçekler açmış.
III. Küçük bir alışverişten sonra ödeştiler.
IV. Dostluğumuz günden güne gelişiyor.
V. Bu faciada bile kılı kıpırdamadı.
Aşağıdaki cümlelerin hangisinin yüklemi, öznesine göre
diğerlerinden farklıdır?
A) I B) II C) III D) IV E) V
10. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde eylemin yapılışı
ötekilerden farklıdır?
A) Balo için üzerine yeni bir kıyafet diktirdi.
B) Gece telefon edip bize büroyu açtırdı.
C) Gürültü, yem yiyen bütün güvercinleri uçurdu.
D) Kadın, oğlu için bana bir mektup yazdırdı.
E) Yazdığım yazıyı beğenmeyip hepsini sildirdi.
11. Aşağıdaki cümlelerin hangisi çatısı
diğerlerinden farklıdır?
A) Sınavı kazandığımı duyunca çok sevindi.
B) Ders boyunca tahta en az beş kez silindi.
C) İstediğiniz yazılar biraz önce tamamlandı.
D) Edebiyat, uygar toplumlarda yüceltilir.
E) Aradıklarınız bu markette bulundu.
bakımından
12. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde eylemi birlikte ya da
karşılıklı yapma anlamı yoktur?
A) Arada bir onunla telefonda görüşüyorum.
B) Hem yürüyor hem arkadaşlarıyla şakalaşıyordu.
C) Mezun öğrencileriyle teker teker tokalaştı.
D) Yangını seyretmek için onlarca insan toplaşmış.
E) Sizi bulmak için iki saat boyunca dolaştım.
7. Aşağıdaki cümlelerden hangisi çatı özelliği bakımından
diğerlerinden farklıdır?
A) Derinliği olan kitaplar bana çok şey kattı.
B) Gerçekler, zamana bağlı olarak kendiliğinden aşılır.
C) Araştırıcı hangi sonuca varacağını önceden kestiremez.
D) Yaz sonuna kadar Büyükada’da kalmak ne güzel olurdu.
E) Annesinin hoş görmeyeceği davranışları sineye çekiyor.
[110]
ŞİMDİ TEST ZAMANI FİİLİMSİ T32
1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde diğerlerinden farklı bir
eylemsi vardır?
A) Sorunlarını arkadaşlarına açmaktan sürekli kaçınırdı.
B) Ne konuştuğunuzu hiçbir zaman merak etmedim.
C) Bence ciddiyet işi benimseyiştedir, candan bağlanıştır.
D) Korkulu düş görmektense uyanık kalmak hayırlıdır.
E) Köy meclisi yeni kararlar alabilmek için toplandı.
2. (I) Büyük, yeni otelin tek müşterisiyim. (II) Geniş terasta
oturuyorum.(III) Kahvaltıdan sonra odaya çıkıp ağır kepenkleri
indiriyorum. (IV) Odanın maviliği ve beyazlığı koyulaşıyor. (V)
Garip bir keder göğe kadar ulaşıyor bu alacakaranlıkta.
Yukarıda numaralandırılmış cümlelerin hangisinde eylemsi
kullanılmıştır?
A) I B) II C) III D) IV E) V
3. “Yurdunda veremediği şiir mücadelesini Avrupa’da
vermektedir.”
Aşağıdakilerden hangisinde bu cümlede yer almayan türde
bir eylemsi kullanılmıştır?
A) Tozla örtülmüş mobilyaların üstüne parmaklarıyla resim
çizdi.
B) Gazete yalnız günlük olaylara aktaran bir araç değildir.
C) Yazarlar, tüm korkutmalara karşın direnen kişilerdir.
D) Başasistan birkaç dakika daha beklememi rica etmişti bize.
E) Fazla okumayan insan, bu eksiğini kurnazlık yaparak gizler.
1
1
1
4. “Sabah güverteye çıktığım zaman, ılık bir rüzgâr vardı.
Ömrümde görmediğim bir manzarayla karşılaştım. Deniz,
çevresi kalemle çizilmiş gibi yusyuvarlak bir tepsi. Vapurumuz
o düzlükte fış fış ilerliyor güneşin altında pembe-beyaz
parlayan bir taş yığınına doğru.”
Bu parçada kaç eylemsi vardır?
A) 2 B) 3 C) 4 D) 5 E) 6
E) Yüksek bir olgunluğa erişen dillerle sanat ve bilim gelişir.
8. Aşağıdakilerin hangisinde bağ-eylem (ulaç) eylemin
zamanını belirtmemiştir?
A) Sıkıntıları biterken kendini yeniden doğmuş gibi hissetti.
B) Her aradığında yanı başında ben olayım isterdi.
C) Gözlerindeki yılgınlığı görünce başaramayacağını anladı.
D) Gözlerini iri iri açarak şaşkınlığını dışa vururdu.
E) O kitabı okuduğunda seveceğinden oldukça eminim.
9. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ad-eylem, sıfat-eylem,
bağ-eylem bir arada kullanılmıştır?
A) Yaşadığınız zamanı etkin bir biçimde değerlendirirseniz,
üretirseniz; zaman da bunun karşılığını size sunar.
B) İyi bir eleştirmen, bir ısırışta gerçek altını, gerçek
olmayandan bakıp ayırabilen eski Fenike sarrafları gibidir.
C) İnsanı her yönüyle anlatmak, yüceltmek için her sanatçı
kendine özgü bir dil yaratmıştır.
D) Tolkein, kötülükle ilgili sorular ortaya koymakla
kalmıyor, onlara yanıtlar verip çözümler de öneriyor.
E) Her insanın özünde alçak gönüllülük vardır, yeter ki bunu
ortaya çıkaracak ortam bulunsun.
10. “İşiniz belgesel çekmekse tarihi kaydettiğiniz
I
II
Duygusuna kapılırsınız. Omzunuzda ağırlığı altında
III
ezildiğiniz kameranızla yollara düşersiniz. Her şey kaybolup
IV
gitmekte, yok olup tükenmektedir.”
V
Bu parçada numaralandırılmış sözcüklerden hangisi
eylemsi değildir?
A) I
B) II
C) III D) IV E) V
11. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde birden çok eylemsi
kullanılmıştır?
A) Parası olmadığı zamanlar ne yapacağını şaşırırdı.
B) Yaz günlerinde güneş ışınlarından korunmak gerekir.
C) Basmakalıp görüşleri kolay kolay benimsemezdi.
D) Bavulu elinde biri, yana yakıla sizleri arıyordu.
E) Arabanın lastiğini değiştirirken üstüm başım battı.
5. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ad-eylem kullanılmıştır?
A) Ağaç fırtınaya dayanmak için bütün gücünü kullandı.
B) Komşularımızın yaptığı iyilikleri hiçbir zaman unutmadık.
C) Bizim de bir çift sözümüz vardı nar çiçeği üstüne.
D) Çaresizlik içindeki bulutlar gökyüzünde dolaşıyordu.
E) Bu adam taşıdığı damgayı hiçbir zaman silemeyecek.
6. “(I) Eski çamların bardak olduğu bir dünyada yaşıyoruz. (II)
Bunu görmeyenler ise gerçek mutluluğun anlamını yitirmiş,
zavallılardır. (III) Bunlar araçlarla amaçları birbirine karıştıran
dar görüşlü, bağnaz kişilerdir. (IV) Bunlar eski kavramların,
bilimsel bir evrende yeni özler, anlamlar kazanmış
olabileceğini hiç düşünmezler. (V) Düşünmek şöyle dursun,
düşünenleri horlar, küçümserler."
Numaralandırılmış cümlelerden hangisinde farklı türde bir
eylemsi vardır?
A) I B) II C) III D) IV E) V
12. “(I) Şimdi saat sekizde işbaşı yaptın ya… (II) Saat ona
kadar nefes almadan çalışıyorsun. (III) Saat on oldu mu ziller
çalar hemen. (IV) İşte o zaman on dakikalık mola başlıyor
demektir. (V) Çay mı kahve mi çeker gönlün, onu içersin.”
Numaralandırılmış cümlelerin hangilerinde eylemsi vardır?
A) I ve II B) II ve III C) III ve IV D) II ve IV E) IV ve V
7. “Sıfat-eylem, kimi zaman adlaşmış sıfat-eylem olarak
kullanılır.”
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde buna örnek bir kullanım
vardır?
A) Bu yapıt, kontrolden geçmiş bir çocuk kitabı gibi mi?
B) Kazandıklarıyla evini geçindiriyor, mutlu mesut yaşıyorlardı.
C) Dostu olmayan insanların yaşamları da oldukça zordur.
D) Denizden gelen ince bir esinti ağaçlarda oyalandı da
oyalandı.
[111]
ŞİMDİ TEST ZAMANI FİİLİMSİ T33
1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bağlaç görevi yapan bir
eylemsi kullanılmıştır?
A) Kalıplaşmış düşüncelere saplanıp insanlığın gelişmesini
engellememeliyiz.
B) Tüm renkli kişiliğine karşın sıkı disiplin kurullarından
vazgeçmezdi.
C) Siz, güler yüzlülüğün ciddiyetle bir arada olabileceğini
kanıtladınız.
D) Kötü insanlar, yeryüzüne serpilmiş bir avuç iyi insanı
sınamaya yarar.
E) Aşırılığa kaçan her şeyde gizlenmek, saklanmak istenen bir
şey vardır.
2. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde diğerlerinden daha çok
eylemsi kullanılmıştır?
A) Köylüler, büyük bir umutla yağmurun yağmasını
bekliyorlardı.
B) Hoyrat ellerde yitip gitmiş çocukluk, bir daha geri gelebilir
mi?
C) Evlerine gitmekten çok hoşlandığım insanlardı Ayten
teyzeler.
D) Beş duyunun hepsiyle birden algılayabileceğimiz pek az şey
vardır.
E) İnsanın işine inanması, verimli çalışabilmesi için amacını
bilmesi gerekir.
1
1
2
3. “Tarla açmaya çalışan bir adama benzetirim Orhan Veli’yi.
Yozlaşmış, verimi azalmış, alışılmıştan başkasını getirmeyen
alanı değiştirip yeniden ekilir duruma getirmek kolay değildir.
O güne kadar vazgeçilmez sayılanlar, yeniden kökler çıkarır,
tarlanın sınır taşlarını bozar. O, bunlara da direnir, bunları aşar,
eskileri çileden çıkarır. Biraz da Keloğlanca davranır eskilere.”
Bu parçada kaç eylemsi vardır?
A) 7 B) 8 C) 9 D) 10 E) 11
IV. Nikâhta gelinin fırlattığı çiçek arkadaşı tarafından kapıldı.
V. Sert yöntemler uygulayarak insanların bunaltmamalıyız.
Numaralandırılmış cümlelerde yer alan eylemsiler türleri
bakımından eşleştirildiğinde hangisi dışarıda kalır?
A) I B) II C) III D) IV E) V
8. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde sıfat-eylem
kullanılmıştır?
A) Edebiyatçı olan kişi, bilgiden çok sezgilerini kullanır.
B) Zirveye yaklaştıkça bulutlar alçacık görünüyor.
C) Yağmurun sesini dinleyerek kahvaltılarını ediyorlar.
D) Başımı kaldırıp bahçenin köşesindeki çınara baktım.
E) Gençler veda gecesinde dans ettiler, halay çektiler.
9. Aşağıdaki cümlelerde altı çizili sözcüklerden hangisi
eylemsi değildir?
A) Sorunların üstesinden ancak çok çalışarak gelebilirsin.
B) Koleksiyonlarını zenginleştirmek için pullarını değiştiler.
C) Geleceğin varsa göreceğin de var diyerek onu korkuttu.
D) Son zamanlardaki çalışmasıyla herkesin gözüne girdi.
E) Sen yanımdayken hiçbir şeyden korkmama gerek yok.
10. I. Uzun bir bekleyişten sonra buğulanmış bir ses kapladı
ortalığı.
II. Çocuk öyle hasta ki dudakları aralanıp tekrar
kapanıyordu.
III. Yalan üzerine kurulan mutlulukların ardında yatanları
anlattı.
IV. Soğuk havada yolculuk yapmak hoşuna gitmemiş
anlaşılan.
V. Ağaçlar, mücadeleci kişilikleriyle toprağa tutunmaya
çalışıyordu.
Numaralandırılmış cümlelerin hangi ikisinde farklı türde
eylemsilere yer verilmiştir?
A) I ve II B) III ve IV C) II ve V D) I ve IV E) IV ve V
11. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde sıfat-eylem farklı bir
görevde kullanılmıştır?
A) İnsan önce kullandığı renklerden başlamalı değişmeye.
B) Anlattıklarına bakılırsa duruma müdahale etmek gerekir.
C) Çevresine zarar veren insanın kendisine yararı olmaz.
D) Uyku tutmayan gecelerde yıldızlarla söyleşebilirsiniz.
E) Araştırdığı konuyla ilgili tüm dokümanları gözden geçirdi.
4. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde eylemsi yoktur?
A) İnandırıcı sözleriyle karşısındakini kolayca kandırır.
B) Aysun gecesini gündüzüne katarak sınava hazırlanıyor.
C) Kesme taşlardan yapılmış duvarları çan çiçekleri sarmış.
D) Okulun arka kapısının açıldığı yokuş Kuledibi’ne çıkıyor.
E) Kuşların uçuşundan belli, gün güzel olacak bugün.
5. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “-ma/-me” eki almış
sözcük, ad-eylem göreviyle kullanılmamıştır?
A) Abur cubur yemekle sağlıklı beslenme mi olurmuş.
B) Boyama kitapları, dedim sana kaç kere, farkında mısın?
C) Ortada halledilmesi gereken birçok problem var.
D) Hasta çocuğuna bir bardakçık süt içirmeye uğraşıyor.
E) Tarlaların nadasa bırakılmasının nedeni verimi artırmaktır.
12.
Aşağıdaki
cümlelerin
hangisinde
zarf-eylem
kullanılmamıştır?
A) Kırları, bahçeleri dolaşırken çocuklar gibi eğlendim.
B) Yavru kuşun kanadı iyileşeli zavallıcık uçma telaşında.
C) Verilmiş sözlerin mutlaka yerine getirilmesi gerekir.
D) Abim, turistlere rehberlik ederek yaşamını kazanıyor.
E) Güneş kaybolunca ay çiçekleri boyunlarını bükerler.
6. “Bir ozanın kendi dünyasını tüm ayrıntılarıyla tanıması
gerektiğine inanıyorum, öncelikle. Böyle olmazsa yapıtlarının
niteliğinde düşüşler olur. Benim tek derdim, içinde
bulunduğum dünyayı yapıtlarımda anlatmaya çalışmaktı.”
Bu parçada altı çizili eylemsilerden hangisi diğerlerinden
farklıdır?
A) I B) II C) III D) IV E) V
7. I. Küçükken her sayfanın soluna ne güzel kenar süsleri
yapardık.
II. Okumanın bir iyiliği de kişiyi yalnızlıktan kurmasıdır.
III. İyi bir yazar olmak için yalnızlığa tutunmak gerekebilir.
[112]
ŞİMDİ TEST ZAMANI ZARF (BELİRTEÇ) T35
1. “Zarflar yalnızca eylemleri, eylemsileri belirtmez, sıfatları ve
zarfları da belirtir.”
Aşağıdakilerin hangisinde bir zarf başka bir zarfı belirtmiştir?
A) Etrafındakilerin sorunlarıyla pek ilgilenmezdi.
B) Yıllığımız için pek çok firma reklam vermişti.
C) Suçlunun ifadesi büyük bir titizlikle alındı.
D) Arkadaşlarım yanımdan kırgın ayrıldı.
E) Bana dostça davranması beni çok etkiledi.
2. “(I) Büyük kapıdan girdiğinizde önce Hatıralar Pastanesiyle
karşılaşırdınız. (II) Vitrin pastalar, kekler, çikolatalarla
donatılmıştı. (III) Cam bir kapıdan kışlık salona girilirdi. (IV)
Burada, her masanın yanında duvarda bronz çerçeveli uzun
aynalar, oturanları yansıtırdı. (V) Aynaların üstünde çiçek
açmış abajurlar ortalığa sarı bir ışık verirlerdi.”
Numaralandırılmış cümlelerin hangisinde zarf kullanılmıştır?
A) I B) II C) III D) IV E) V
3. Artık bahar geldi, azıcık gülsün yüzün.”
Yukarıdaki dizede altı çizili zarfların türleri aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Zaman zarfı – durum zarfı
B) Azlık-çokluk zarfı – niteleme zarfı
C) Sınırlama zarfı – azlık-çokluk zarfı
D) Yer-yön zarfı – durum zarfı
E) Üstünlük zarfı – aşırılık zarfı
1
1
3
4. “Çok güzel bir gün daha sona erdi.” cümlesinde “çok”
sözcüğünün görevini aynen üstlenen sözcük aşağıdakilerden
hangisinde vardır?
A) Şampanyalar içilirken ne güzel seslendi konuklarına.
B) Roma’nın en lüks otellerinden birinde kalıyordum.
C) Öğretmenler kurulunda alınan kararları hemen açıkladı.
D) Sorunların altından kalkabilmek pek kolay olmayacak.
E) Tüm yaşamını hiç görmediği insanlar için harcadı.
5. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde yer-yön anlamlı bir sözcük
görevce diğerlerinden farklıdır?
A) Oğluma dışarı çıkıp oyun oynayalım, diye ısrar ediyorlardı.
B) Marketi geçtikten sonra az ileride aradığınız büroyu
göreceksiniz.
C) Kalabalık olan otobüste şoför, lütfen biraz daha öte gidin,
diyordu.
D) İçeri girerken mülakat iyi geçsin diye içimden dualar
mırıldanıyordum.
E) Sorunun yanıtını bilen öğrenci cevap vermeyip geri geçildi.
6. I. Güz bir hastalık gibi ilerliyordu.
Bir denizin üzgün kıyısında
II. Kimi insan derbeder,
Ömrünü heba edip gider
III. Çekik, mavi mavi gözlerin var ya
Önce gözlerindi en güzel ışık
IV. Şu yalan dünyaya geldim geleli
Tas tas içitim ağuları sağ iken
V. Yükseklerden uçan kara kara bulutlar
Serpiyor göklerden kucak kucak kar
Numaralandırılmış
dizelerin
hangisinde
kullanılmamıştır?
A) I B) II C) III D) IV E) V
7. I. Sınıftaki herkes de böyle mi düşünüyor?
II. Aldığın bu kitaplara kaç lira verdin?
III. Mademki sevmiyorum artık, onu düşünmek neden?
IV. Bugünkü konuyu kim özetlemek ister?
V. Bu yılki sınava kaç kişi girmiş?
Numaralandırılmış cümlelerin hangisinde soru anlamı zarfla
sağlanmıştır?
A) I. )B II. )C III. D) IV. )E V.
8. Sarsarak köprüleri
I
II
Devler geçti bu yollardan
III IV V
Yukarıda numaralanmış sözcüklerden hangisi zarftır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
9. “Çocukluğumuzda her şey ne kadar da basitti.”
cümlesindeki“çocukluğumuzda” sözcüğü ile aşağıdaki altı
çizili sözlerin hangisi görevce özdeş değildir?
A) Seni sözleştiğimiz yerde nerdeyse iki saat bekledim.
B) Doğanın akciğerleri, her gün acımasızca kesiliyor.
C) Bahar gelince ağaçlar bir gelin gibi donanır.
D) İstanbul’u gece uçaktan hiç seyrettiniz mi?
E) Bebek daha uyanmadı, lütfen sessiz olun.
10. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ölçü bildiren bir zarf
kullanılmıştır?
A) Mademki siz öyle istiyorsunuz, diyecek sözüm yok.
B) Köpek, taş kadar sert ekmeği ısırmaya çalıyordu.
C) Ben balığı severim, arkadaşım ise hiç sevmez.
D) Düzenli çalıştıktan sonra mutlaka başarırsın.
E) Çocuğun zekâsı ve tavrı etrafındakileri şaşırttı.
11. I. Ahmet Bey’i geçenlerde bir arkadaşıyla parkta görmüştüm.
II. Günleri saymaktan artık vazgeçiyorum canım çocuklarım!
III. Son günlerde onun düşüncesiz davrandığını görüyorum.
IV. Bu konuda epeyce geniş bir bilgisi olduğunu sanıyorum.
V. Şurada biraz dinlensek hepimiz için iyi olacaktır.
Numaralandırılmış cümlelerin hangisinde yapıca farklı bir
zarf kullanılmıştır?
A) I. )B II. C) III. )D IV. )E V.
12. “Bana nasıl oluyor da inanmıyor? Ona hiçbir zaman yalan
söylemedim. Beni hiç dinlemedi bile. Bu olaydan en çok o
pişman olacak. İşin sonu iyi görünmüyor.”
Bu parçada aşağıdaki zarf çeşitlerinden hangisi yoktur?
A) Ölçü zarfı
B) Zaman zarfı
C) Soru zarfı
D) Yer-yön zarfı
E) Durum zarfı
belirteç
[113]
E) Sen başlangıcı yaptın, artık işin gerisini bana bırak.
ŞİMDİ TEST ZAMANI ZARF (BELİRTEÇ) T36
1.“Gece” sözcüğü aşağıdaki cümlelerin hangisinde zaman
zarfı olarak kullanılmıştır?
A) Çocuklardan kaçan yavru kedi, gecenin karanlığında
kayboldu.
B) Film ödüllerinin verileceği geceye politikacılar da ilgi
gösterdi.
C) Bu hareketli kıyı kenti, gece derin bir sessizliğe gömülürdü.
D) Gece, tüm çirkinlikleri siyah bir örtüyle görünmez kılar.
E) Gecenin en önemli sürprizi, başkanın emekliye ayrılmasıydı.
2. Aşağıdaki dizelerin hangisinde ikileme zarf görevinde
kullanılmıştır?
A) Dolaşarak ilklim iklim
Doğru yolu soran bendim
B) Mevsimler duman duman
Mevsimler dört vagonlu bir tren
C) Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sadık yarim kara topraktır
D) Yüce yüce yaylaların var
Yalan dünya uçtan uca
E) Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
1
1
4
3. Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
I
Yavaş yavaş sallanıyor
II
Yapraklar ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
III
IV
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
V
Yukarıda numaralı sözlerden hangisi sözcük türü yönünden
ötekilerden farklıdır?
A) I. )B II.
C) III.
)D IV.
)E V.
4. I. Sanırım bu olay onun üzerinde derin bir etki bırakmış.
II. Tekrar bir araya gelip kitabın son şeklini vereceğiz.
III. Tüm şartlarımı zorlayıp onunla mutlaka konuşacağım.
IV. Sizden bir yanıt almak için üç yıl boş yere bekledim.
Numaralı cümlelerde aşağıdaki zarf türlerinden hangisinin
örneği yoktur?
A) Kesinlik zarfı B) Olasılık zarfı C) Yineleme zarfı D) Miktar zarfı
E) Zaman zarfı
5. (I) Şafak sökerken ağlar hazırdı. (II) Köylüler sahile çıkmış,
heyecanla ağları çekiyordu. (III) Kamil, sadece sekiz kişiyiz
demişti. (IV) Fakat şu anda iki taraflı iplere sımsıkı yapışan
hemen hemen bütün köylüydü. (V) Bu öyle bir havaydı ki, son
gayretleriyle çalışan insanların coşkusunu taşıyordu.
Yukarıda numaralı cümlelerin hangisinde zarf türünde bir
sözcük kullanılmamıştır?
A) I. )B II. C) III. )D IV. )E V.
6.Aşağıdaki
cümlelerin
hangisinde
yer-yön
zarfı
kullanılmıştır?
A) Yukarı kattakilerle geçen haftaki toplantıda tanışma fırsatı
buldum.
B) Küçük çocuk, aşağı bakarken az kalsın tepetaklak
düşüyordu.
C) Kitabın arka yüzünde roman hakkındaki eleştiriler yer alıyor.
D) Fazla zamanın yok, içeriye bir göz atıp hemen gitmeliyim.
7. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde sıfatı derecelendiren bir
zarfa yer verilmiştir?
A) Ben daha çok, kırda açan hercai çiçekleri sevdim.
B) Yaşı ufak olmasına rağmen gayet mantıklı konuşuyor.
C) İlaç işe yaramış olmalı ki daha sağlıklı görünüyor.
D) Adam son günlerde oldukça tuhaf tavırlar sergiliyor.
E) Tatili bizimle geçirmesi için dün ona epey dil döktüm.
8. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “-ca, -ce” ekiyle
türetilen sözcük ötekilerden farklı bir görevde
kullanılmıştır?
A) İyice düşünmeden bir karara varman doğru olmaz.
B) Çocuk, sesini çıkarmadan koltukta güzelce oturuyor.
C) Defalarca tartışmamıza rağmen bir sonuca ulaşamadık.
D) Zavallı kadın, orada oturanlara çaresizce bakıyordu.
E) Adam, uzunca bir süre soğukkanlılığını korudu.
9. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde soru zarfı yoktur?
A) Bu soğukta onca yolu yürüyerek buraya nasıl gelmişti?
B) Adamın bu küstahlığı ve cesareti nereden geliyordu?
C) Zor durumda kaldığında neden bizden yardım istemedin?
D) Bu çileli ve sancılı hayata daha ne kadar katlanacaktı?
E) Bu işte bir bit yeniği olduğunu ne zaman anladın?
10. I. İki buçuğa doğru Sami’nin ayakta duracak hali
kalmamıştı.
II. Uykusunun açılması için muslukta yüzünü defalarca yıkadı.
III. Gözleri ağır ağır kapanmaya başlamıştı ki sendeledi.
IV. Az kalsın, koca makinenin içine yuvarlanıyordu.
V. Artık dikkatini toplamanın yolunu bulmalıydı.
Numaralı cümlelerde kullanılan sözcüklerle ilgili olarak
aşağıdakilerin hangisinde bir bilgi yanlışı söz konusudur?
A) I.de edat öbeği zarf görevinde kullanılmıştır.
B) "Defalarca" türemiş yapılı bir zarftır.
C) III.de ikileme, durum zarfı görevi üstlenmiştir.
D) IV.de yaklaşıklık anlamı veren zarf öbeği vardır.
E) “Artık” basit yapılı bir zaman zarfıdır.
11. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde eylemin anlamını
durum yönünden etkileyen bir sözcük kullanılmıştır?
A) Bebeği, eski bir battaniyeyle sımsıkı sardı.
B) O olaydan sonra, aramızda bir soğukluk oldu.
C) Bu, hayal ettiğinden de güzel bir evdi.
D) İhtiyaç duyduğumuzda bize yardım edecekti.
E) Hepimiz toz içindeydik ve müthiş yorgunduk.
12. I. Yüzünde hâlâ o kötü günlerin yarattığı şaşkınlık vardı.
(Zaman zarfı)
II. Burada çiçekler bile daha güzel, daha alımlı. (Miktar zarfı)
III. Dışarısı karanlık olduğu için onu göremedim. (Yer-yön zf.)
IV. Bunca söze, hakarete rağmen nasıl sabrettin? (Soru zf.)
V. Elindeki çakıl taşlarını yavaşça yere bıraktı. (Durum zf.)
Yukarıda numaralı cümlelerin hangisinde ayraç içindeki
zarfı örnekleyen bir kullanım yoktur?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
[114]
ŞİMDİ TEST ZAMANI EDAT-BAĞLAÇ T38
1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “ile” bağlaç olarak
kullanılmıştır?
A) Konuşmalar daha önceden edinilmiş bilgi ve gözlemler ile
desteklenir.
B) Konu ile ilgili düşüncelerinizi destekleyen bilgi ve bulguları
belirtiniz.
C) Olayların toplumdaki yeri, önemi ve etkileri kesin bir dil ile
vurgulanır.
D) Dilin zengin anlatımından yararlanarak insanlara hoşgörü ile
yaklaşılmalıdır.
E) Beden dilini oluşturan mimikler ile jestler hareketlerimizi
kontrol altına alır.
2. “Trafik yoğun oldu mu derse geç kalıyorum.” Cümlesinde
“mi” sözcüğü aşağıdaki cümlelerin hangisinde bu cümledeki
görevi ve anlamıyla kullanılmıştır?
A) Geçmişin seyrini mi değiştirmek istiyorsun günümüzde?
B) Çok gezen mi bilir çok okuyan mı, demiş atalarımız.
C) Güzel mi güzel bir otelde çalışıyormuş on yıldan beri.
D) Heyecanlandı mı yerinde duramıyor bizim ufaklık.
E) Sulh istersem haksız olduğumu kabul etmiş olmaz mıyım?
3. Aşağıdakilerin hangisinde “için” ilgeci cümleye “amacıyla”
anlamı katmamıştır?
A) Seni görmediğim için çok üzüldüm geçen gün.
B) Bir malın çok satılması için o malın tanıtımı yapılmalı.
C) Ödülünü almak için Antalya’ya gitti ve bizi gururlandırdı.
D) Türkçe eğitimi vermek için gerekli alt yapı oluşturuldu.
E) Staj ve burs koşullarını öğrenmek için sizi aramıştım.
1
1
5
4. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde hem edat hem bağlaç
kullanılmıştır?
A) Folklor gerçeğin bilimidir, onun bize aşılayacağı düşünce de
niteliğine uygun olacaktır.
B) Uçağa, zifiri karanlığı bir bıçak gibi kesen o taşıta, ilk kez
bindiğimde şaşkınlığımı gizleyemedim.
C) Anıların, anlarla harmanlaştığı yaşamda, paylaşım, hayatın
tüm biçimlerinde geçerliyse değerlidir.
D) Elden düşme bir arabayla, hem de hiçbirimiz korkmadan,
dünyayı gezmeyi düşünüyorduk.
E) Bozgun duygusunu kötü bir durumdan kurtulmak için
motivasyon kaynağı olarak kullanın.
5. I. Elim sanata düşer usta, yürek acıya
Ölüm hep bana mı, bana mı düşer ustam?
II. Şanlı yurdum, her bucağım şanla dolsun;
Yurdum seni yüceltmeye antlar olsun.
III. Desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor.
IV. Aşk geldi kan gibi
Damarlarıma, derime doldu.
V. Ayrılık diye bir şey yok
Bu bizim yalanımız
Numaralandırılmış
dizelerin
hangisinde
kullanılmamıştır?
A) I. B)II. C) III. D) IV. E) V.
edat
6. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “de” bağlacı cümleye
“neden-sonuç” ilgisi katmıştır?
A) Anahtarını evde unutmuş da çilingirin gelmesini bekliyor.
B) Bu transfer fikri bize hoş gelse de bu şartlar altında zor.
C) Bu dünyada her şey para da para değil, yeter artık!
D) Yok arkadaşlarıyla ders çalışacakmış da… Hep aynı bahane.
E) Arkadaşının konuşmasını ben de pek beğenmedim.
7. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bağlaç kullanılmamıştır?
A) Öyle yanlış kitaplar okuyoruz ki boşu boşuna zamanımızı
ziyan ediyoruz.
B) Zihni olgunluk ölçülebilirse de hissi olgunluğu ölçmek
imkânsızdır.
C) Halbuki şiir, edebiyatın estetik ağırlığı en fazla olan
alanıdır.
D) Emek ve sabırla yoğrulmuş bir geleneğin adı olmuş
dondurma.
E) Her çocuk kendi davranış tarzlarını geliştirmeye önce
aileden başlar.
8. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “ki” bağlacı özneyi
vurgulamak için kullanılmıştır?
A) Bildiklerini söyle ki için rahat etsin, kendini sıkma.
B) Öyle ki hasretimsin, umutlara yazdıracağım adını.
C) Sen ki annemin dediklerini bile doğru dürüst dinlemedin.
D) Baktı ki yıllardır sürdürülen düzen ha bitti ha bitecek.
E) Gül ki gözlerin sakın solmasın, dedi ve gitti.
9. (I) Hacer, toprağı karıştırdığı parmağını eteğine silerek
önce bana sonra ileriye baktı. (II) Ben gözlerimi onun soluk
görünen yüzüne dikmiştim. (III) Bakışının hâlâ etkisi
altındaydım. (IV) İnsan ruhlarının ince ve derin kıvrımlarını
bütün karmaşıklığı ile anlayan bu genç yörük kızı sanki
birdenbire büyüyüvermişti. (V) Gözlerini çevirmiş; aşağıya,
yemyeşil ağaçları, taze ekinleri, koyu yaprak zeytinleri ile pırıl
pırıl yanan ovaya bakıyordu.
Numaralandırılmış cümlelerin hangisinde edat ve bağlaç bir
arada kullanılmıştır?
A) I. B)II. C) III. D) IV. E) V.
10. I. Onun gibilere buralarda pek rastlanmaz, yiğitliği dillere
destandır.
II. Gerçekçi betimlemeleri, o kenti gözümde bir tablo gibi
canlandırmıştı.
III. Sanırım evde işler yolunda gitmemiş, bugün biraz üzgün
gibiydi.
IV. Kız, kömür gibi gözlerini üzerimize dikerek adeta meydan
okuyordu.
V. Kitapta en çok da peri, ejderha, cadı gibi varlıklar ilgisini
çekiyordu.
Yukarıda numaralı cümlelerin hangisinde edat öbeği, zarf
görevinde kullanılmıştır?
A) I. B)II. C) III. D) IV. E) V.
11. Aşağıdaki dizelerin hangisinde bağlaç türünde bir
sözcüğe yer verilmemiştir?
A) Niksar’daki evimizdeyken
Küçük bir serçe kadar hürdüm
B) Kamyonlar kavun taşır ve ben
Boyuna onu düşünürdüm
C) Dağ karanlık, dere zindan
Ne nefes var ne ses var
D) O büyük kuşlar ki susarlar
Dalıp sükut denen derine
E) Şimdi bir rüzgâr geçti buradan
Koştum ama yetişemedim
[115]
ŞİMDİ TEST ZAMANI ÜNLEM T40
1. I. Ah! Nerede şimdi o eski bayramlar?
II. Yaptıklarını babana söylerim ha!
III. Tüh! Ben onlarla niye gitmedim?
IV. Ooo! Bu ne güzel gömlekmiş.
Aşağıdakilerden hangisi, altı çizili ünlemlerin bu cümlelere
kattığı anlamlardan biri değildir?
A) Uyarı B) Pişmanlık C) Beğeni D) Usanç E) Özlem
2. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde duygu ünlemi
kullanılmamıştır?
A) Ah, senin için ne üzüldüm bir bilsen!
B) Ha şimdi anladım neden böyle davrandığını!
C) Oh be, aradığımız çözüm sonunda bulundu!
D) Tüh be, bu fırsatı da elimizden kaçırdık!
E) Allah aşkına, onun söylediklerine nasıl inanıyorsun?
3. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir ünlem, ad göreviyle
kullanılmıştır?
A) Baş nereye giderse ayak da oraya gider.
B) Akıllı düşman akılsız dosttan hayırlıdır.
C) Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste.
D) Aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz.
E) Al malın iyisini çekme kaygısını.
1
1
6
4. I. Vah vah, yazık oldu gencecik adama! (Acıma)
II. Ah, ben ne aptalım, size dinlemedim. (Pişmanlık)
III. Üf! Adamın altındaki arabaya bak. (Beğenme)
IV. Hadi! Sizin istediğiniz gibi olsun. (Onaylama)
V. Oh! Ben de başına bir iş geldi sanmıştım. (Korku)
Yukarıda numaralı yerlerin hangisinde ünlemin cümleye
kattığı anlam ayraç içinde yanlış açıklanmıştır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
5. Ne duruyorsun be, at kendini denize
Geride bekleyenin varmış, aldırma
Görmüyor musun, her yanda hürriyet
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol
Git gidebildiğin yere...
Bu dizelerde aşağıdaki sözcük türlerinden hangisinin örneği
yoktur?
A) Sıfat B) Ünlem C) Bağlaç D) Zamir E) Zarf
6. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ünlem türünde
olmamasına karşın ünlem görevi üstlenen bir sözcük
kullanılmıştır?
A) Yaşasın, edebiyat sınavımız haftaya ertelenmiş!
B) Aferin, bu görevi de hakkıyla yerine getirdin!
C) Yazık! Sana yıllarımı boş yere harcamışım.
D) Ya! Benim hakkımda sana bunları mı anlattı?
E) Aman! O konuyu yeniden gündeme getirmeyin.
8. Aşağıdaki dizelerin hangisinde ünlem türünde bir sözcüğe
yer verilmiştir?
A) Her şey ne sıcaktı, her şey ne iyi
Hatta o karanlık, aysız geceler…
B) Ey şimal rüzgârı, hasret dolu tren
Bari o günlerin kokusunu getir
C) Erkenden çağırır ya deniz ya bahçe
Her yerde tükenmez kahkaha eğlence
D) Düşen bir öpüştür yanaklarından
Gözlerin gönlümde açan nergisler
E) Geldim işte mevsim gibi kapına
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ
9. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ünlem, cümleye
“isteklendirme” anlamı katmıştır?
A) Üzerine kalın giysiler giymeden sokağa çıkayım deme
ha!
B) Hah, biz de tam hazırlamış olduğundan projeden
bahsediyorduk!
C) Bravo, doğrusu bu gece bize harika bir gösteri
hazırlamışsınız!
D) Başaracağından şüphem yok, haydi bakalım, göster
kendini!
E) Yaa! Beğenmediğiniz çocuk bu yıl sınavda ilk yüze girdi.
10. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ünlem öbeği
kullanılmıştır?
A) Ah canım kızım, yanımda olmanı ne çok isterdim!
B) Yine mi aynı filmi izlettireceksin bize be !
C) Arkadaş, neden ısrarla bu konuyu anlatıyorsun?
D) Sen şunu bunu bırak da ne yapacağız onu söyle!
E) Eh ne diyelim, hayırlısı neyse o olsun !
11. I. Aman efendim bana öyle şeyler söyledi ki
donakaldım!
II. Sessiz olun, aman çocuğu sakın uyandırayım demeyin!
III. Aman dileyen bir insana eziyet edilir mi evladım!
IV. Aman onun adını duymak bile beni çileden çıkarıyor!
V. Aman otobüs kaçmadan ben durağa koşayım hemen!
Yukarıda numaralı cümlelerin hangisinde "aman" sözcüğü
ünlem görevinde kullanılmamıştır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
12. Terke mecburuz heyhat gamlı hayatımızı
En doyumsuz aşklara ederek bir gün veda
Yukarıda altı çizili sözcüklerin türü sırasıyla aşağıdakilerin
hangisinde verilmiştir?
A) Zamir – sıfat – sıfat – isim
B) Edat – sıfat – zamir – zarf
C) Ünlem – zarf – sıfat - isim
D) Bağlaç – zarf – ünlem - sıfat
E) Ünlem – sıfat – zarf - isim
7. Gece yarısı kaldırımların üstünde esen, hürriyet rüzgârıdır.
Ah, biz o rüzgârı severiz. Bin bir ihtiyaçla yüzleri yanan kaldırım
çocukları, o rüzgârlarla hırslarımızı soğuturuz.
Bu parçadaki sözcüklerle ilgili olarak aşağıdakilerin
hangisinde bir bilgi yanlışı vardır?
A) Belirtili ve belirtisiz ad tamlaması kullanılmıştır.
B) Birden çok sıfata yer verilmiştir.
C) Zaman zarfı söz öbeğinden oluşmuştur.
D) Ünlem, cümleye üzülme anlamı katmıştır.
E) Eylemler haber kipleriyle çekimlenmiştir.
[116]
1
1
7
[117]
1
1
8
[118]
1
1
9
[119]
1
2
0
[120]
Download