Hicret Edebilmek Beşiğin, yurdun, yuvan Mekke'de bunalırsan Medine'ye göçerdin. Biz dünyadan nereye Göçelim ya Muhammed? İdris YAVUZYİĞİT [email protected] Hicret: Davada birliğe, imanda sadakate, kardeşlikte zirveye çıkmanın adıdır. 25 Ekim 2014 Cumartesi 1 Muharrem 1436 َّ َ ه ُ ُ َ َ َ َ َ َ َ َ َ ْاّلل ب َا ْم َوالهم ُ الذين امنوا وهاجروا وجاهدوا فى سبيل ََْ ُ ْ َ ْ َ ُ َ َ َ ً ْ َ ه َاّلل َو ُاولئ َك ُه ُم ْال َفائ ُزون وانفسهم اعظم درجة عند “İman edip de hicret edip, mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad edenler, Allah katında en büyük dereceye sahiptirler. İşte bunlar murada ermiş olan mutlu kullardır.” (Tevbe, 9/20) ْ ُ ُ َ ْ َُ َ َ ْ ُ َُ ْ َ ْ ُ ْ ُ َ ْ ُ َ َ َ َّ َ َ فالذين هاجروا وأخرجوا من ديارهم وأوذوا في سبيلي وقاتلوا وقِتلوا َ ْ ُ َ ْ َ ُ َ ه َ َّ َ ْ ُ ْ َ ه ً َ َ ُ ََْ َ ْ َ َ َّ َّ َ ْ ْ ُ ألكفرن عنهم سيئاتهم وألدخلنهم جنات تجري من تحتها األنهار ثوابا َّ ُ ْ ُ ُ َ ُ ه َ ه َ همن عند اّلل واّلل عنده حسن الثواب “…Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve öldürülenlerin de andolsun, günahlarını elbette örteceğim. Allah katından bir mükafat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükafatın en güzeli Allah katındadır.” (Al-i İmran, 3/195) ُ َ ْ ْ َ َ ْ َ َ َّ َ ْ َ ُ ه َّ َ َّ َ ُ ه ْ ئ َ َ َ ى ُ فمن كانت هجرته الى، إنما االعمال بالنيات وإنما لكل امر ما نو ه ه َُ ْ َ ُ َ َ ُ َ َو َم ْن َك َان ْت ه ْج َرُت ُه الى ُد ْنيا،اّلل َو َر ُسوله اّلل ورسوله فهجرته الى َ َ َ َ َ ُ ُ ْ َ َُ َْ َ ْ ْ .ُيص ُيب َها أو امرأة ينكحها فهجرته الى ما هاجر إليه Hz. Ömer (r.a) anlatıyor: "Resûlullah (a.s) buyurdular ki: "Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır. Öyleyse kimin hicreti Allah'a ve Resûlüne ise, onun hicreti Allah ve Resûlünedir. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalığa veya nikâhlanacağı bir kadına ise, onun hicreti de o hicret ettiği şeyedir." [Buhârî, Bed'ü'l-Vahy 1,] 1. Hicret nedir? 2. Kuranda hicretle ilgili hangi bilgilere rastlamaktayız? 3. Peygamberlerin ortak özelliklerinden birisi de hemen hemen her peygamberin hicreti yaşamalarıdır. Bu hususta hangi örnekleri zikredebiliriz? 4. Müslümanlar neden önce Habeşistan’a hicret etmişlerdir? 5. Hicreti hazırlayan sebepler nelerdir? 6. Hicret esnasında Müslümanların karşılaştıkları sıkıntılar nelerdir? 7. Efendimizin hüzün yılında taife gitmesi bir hicret midir? 8. Efendimizin hicret hazırlıkları nasıldır? Hicret konusunda almış olduğu tedbirleri nasıl değerlendirmek gerekir? 9. Hicret safhalarını ve bu yolculuk esnasındaki hangi olaylarla karşılaşmıştır? 10. Hicret bugün ne anlama gelmektedir? Nasıl anlamalıyız? Bizlerde hicret ederek hicret sevabına nail olabilir miyiz? HİCRET NEDİR? HİCRET NEDİR? Sözlükte, "terketmek, ayrılmak, ilgisini kesmek" anlamına gelen hicran mastarından isim olan hicret "kişinin herhangi bir şeyden bedenen, lisanen veya kalben ayrılıp uzaklaşması" demektir. Ancak kelime daha çok "bir yerin terk edilerek baş kabir yere göç edilmesi" anlamında kullanılır. Terim olarak genelde gayri Müslim ülkeden İslam ülkesine göç etmeyi, özelde ise Hz. Peygamberin ve Mekkeli Müslümanların Medine’ye göçünü ifade eder. Medine'ye göç eden Müslümanlara "Muhacir", Rasülü Ekrem'e ve Muhacirlere yardım eden Medineli Müslümanlara da "Ensar" unvanı verilmiştir. (TDV İslam Ansiklopedisi, "hicret" maddesi, c. 17) HİCRET NEDİR? “Hicret” bir beldeden diğerine iş bulma veya daha iyi yaşam şartlarına kavuşma vb. gibi bir göç hareketi değildir. Kişi, Doğduğu, büyüdüğü topraklardan, Kültür ve geleneklerden; Alıştığı yaşam şeklinden, Arkadaşlarından, dostlarından, ailesinden; Malından mülkünden ve topraklarından ayrılmaktadır. "göçebe olmayan (yerleşik) bir kimse için felaketlerin en büyüğü" olarak Hz. Peygamber hicreti tavsif eder (Nesai, Sünen, Bey’at, 12). HİCRET NEDİR? Bütün bunlar Niçin? Allah ve Rasulü için, Dini Mübin'i İslam'ı yaşamak, yaşatmak, neşretmek ve yeni bir İslam topluluğu oluşturmak ve oluşan bu toplumu sayıca çoğaltarak koruma ve desteklemek için çıkılan bir yolculuk. Gittikleri yerde neyin kendilerini beklediğini, başlarına nelerin geleceğini bilmeden, ev, iş, aş olmadan bir yolculuktur bu. HİCRET KUR’AN-I KERİMDE NASIL GEÇMEKTEDİR? HİCRET KUR’AN-I KERİMDE NASIL GEÇMEKTEDİR? 1. İmanın gereği İnkar edenlerin iman edenleri yurtlarından çıkarmakla tehdit etmeleri (İbrahim 13) 2. Peygamberleri yurtlarından çıkaran kavimlerin örnekleri (Araf 88, Hud 80, Hicr 65) 3. Hicret edenlerin ve onlara yardım edenlerin büyük mükafat elde edecekleri. (Tevbe 20, Enfal 74, Haşr 9) 4. Hicret edenlerin günahlarının örtüleceği (Ali İmran195) 5. Ganimet mallarında hicret edenler için hak bulunduğu (Haşr 8) 6. Hz. İbrahim ve Hacer validemizin samimiyet ifadesi (Ankebut 26) 7. Kafirlere boyun eğmektense hicret edilmesi gerektiği, Hicret etme hususunda bahane ileri sürenlerin durumu hakkında meleklerin ne diye hicret etmediniz Allah’ın arzı geniş değil miydi? Sorusu (Nisa 97-100) 8. Efendimizi yurdundan çıkaracakları haberi (İsra 76-77, Enfal 30, Tevbe 40, Kasas 85) HİCRET PEYGAMBERLERİN ORTAK ÖZELLİĞİ GİBİDİR HİCRET KUR’AN-I KERİMDE NASIL GEÇMEKTEDİR? Hz. Adem ve Havva ebeveynimizin cennetten yeryüzüne adım atışlarıyla başladı insanlığın ilk hicret hikayesi. TARİHTE PEYGAMBERLERİN HİCRETİ َ ال َّال ْذين َك َف ُروا ل ُر ُسله ْم َل ُن ْخر َج َّن ُك ْم م ْن َا ْرض َنا َاو َ َو َق َ َّ َّ َ ْ ُ َ ْ ُ ُّ َ ْ ْ َ ْ َ َ َ َّ َ َالظالين َّ ُ ُ لِتعودن فى ملِتنا فاوحى اليهم ربهم لنهلكن “İnkâr edenler peygamberlerine dediler ki: "Ya sizi mutlaka yurdumuzdan çıkaracağız, ya da mutlaka dinimize döneceksiniz!" Rableri de onlara: "Zâlimleri mutlaka helak edeceğiz" diye vahyetti.” (İbrahim, 14/13) HİCRET: PEYGAMBERLERİN VE İNANANLARIN YOLCULUĞU Hicret bütün peygamberlerin ve onlara iman eden insanların ortak kaderidir. Allah peygamberleri ve onlara iman eden Mü'minler kafirler tarafından hicret edilmeye zorlanmışlar, onlar da imanları uğruna vatanlarını yurtlarını bırakıp hicret etmişlerdir. PEYGAMBERLERİN HİCRETİ • • Hz. Nuh, hicretin gemisini karada yapmayı öğretti. Tuğyan olan yerde tufan olurdu. Nitekim tufan isyan edenler için bir felaket, iman edenler için bir hicret oldu. Hz. İbrahim muhacirlerin piriydi. İnsanlığa küfürden, zulümden ve şirkten nasıl hicret edileceğini öğretti. Nemrud'un zulüm diyarından ََ َ ه inancını özgürce yaşayabileceği bir toprak arayışı için çıkarken; وقال انى ُ " ُم َهاجر الى َرهبى ا َّن ُه ُه َو ْال َعDoğrusu ben Rabbimin emrettiği ُزيز ْال َحكيم • • yere hicret ediyorum.”(Ankebut, 29/26) demişti. Hz. İbrahim Urfa’dan Babil’e, Babil'den Harran'a, Mekke’ye Harran'dan Mısır'a oradan da Suriye'ye hicret etmiştir. Hz. Hacer, hicretin kutlu gelini, Şam diyarlarından Mekke’ye gelmiş, Hz. İsmail hicretin bebeğiydi. Bebeğin hicreti, kendisini babasının elindeki bıçağın altına kadar getirdi. O hicretin teslimiyet olduğunu öğretti. PEYGAMBERLERİN HİCRETİ Hz. Lut kavminin azgınlık ve ahlaksızlıkları karşısında Cenab-ı Haktan aldığı emirle bir gece vakti inananlarla birlikte yurdundan çıkmış, arkasına dönüp bakmadan gitmesi istenilen yere gitmiştir. (Hud, 11/80-81; Hicr, 15/65) Sodom ve Gomore’ye gitmiştir. َين َام ُنوا َم َعك َ اس َِت ْك َب ُروا م ْن َق ْومه َل ُن ْخر َج َّن َك َيا ُش َع ْي ُب َو َّالذ َ ال ْالَ َ َُل َّال ْ ذين َ َق َ ْ َ َ َْ َ ْ َ َ َّ َ َال َا َو َل ْو ُك َّنا َكا هين َّ ُ ُ َ من قريتنا او لِتعودن فى ملِتنا ق ر Hz. Şuayb'in kavmi “Kavminden ileri gelen kibirliler dediler ki: "Ey Şu'ayb! Ya mutlaka seni ve seninle beraber inananları kentimizden çıkarırız, ya da dinimize dönersiniz!" Dedi ki; "İstemesek de mi (bizi yurdumuzdan çıkaracak veya dinimizden döndüreceksiniz?)” (Araf, 7/88) diyerek onu ve Mü'minleri hicrete zorlamışlardı. PEYGAMBERLERİN HİCRETİ • • • • • • • Hz. Yakub'un gözü, kaybettiği Yusuf'un ardından hicret etti; Yusuf'un iffet gömleğiyle tekrar dönmek üzere. Hz.Yusuf'un hicreti ise Kenan topraklarından kuyulara atılmak, köle diye satılmak, iffet, liyakat, hikmet, hizmet ve gayretle Mısır'a sultan olmaktı. Hz. Yusuf, “Bir muhacir ne yapabilir?” sorusunun en çarpıcı cevabıydı. Hz. Musa, prenslikten çobanlığa, saraydan ağıla, imkândan mahrumiyete hicreti öğretti. Hz. Musa'nın hicreti, “Sen muhacir olmayı seçersen, denizler sana yol verir, dağlar önünde eğilir, çöller sofranı hazırlar” demekti. Hz. Musa muhacir doğdu, muhacir öldü. Mısır'dan Medyen'e oradan Mısır'a, Mısır'dan da Filistin'e hicret etmiştir. Hz. Davud iktidarın hicretin atı olduğunu, Hz. Süleyman güç ve servetin hicretin ayakkabısı olduğunu öğretti. Hz. Zekeriyya ve Yahya, şehadetin bir hicret olduğunu öğrettiler. Hz. İsa, insanlığı nefret ve zulümden sevgi ve merhamete hicrete çağırdı. KUR’AN KISSALARI HİCRET ALTYAPISINI OLUŞTURUYOR Zaten Kur'an'da, özellikle Mekkî ayetlerde sık sık geçmiş peygamberlerin kavimleri tarafından yurtlarından çıkarılmış olması hususuna ithafta bulunulması da, esas itibariyle gerek Hz. Peygamber'i, gerekse Mekke'li Müslümanları psikolojik olarak hicret olgusuna hazırlama hedefini taşımaktaydı. O, bilindiği gibi Hz. Peygamber tevhidin dejenere olmasına bağlı olarak şirkin egemen olduğu, adaletin herkes için geçerli ve uygulanabilir olmaktan uzaklaştığı, kabilecilik anlayışının baskısıyla toplumsal bünyenin parçalandığı ve kabileler arası çatışmalarla insan hayatının heder edildiği, kan davalarının genel manada bir toplumsal kaynaşmayı imkansız kıldığı, güçlünün gücü nedeniyle haklı, güçsüzün zayıflığı nedeniyle haksız olarak görüldüğü, Servetin zenginler arasında döndüğü, köleliğin bir kader olarak kabul edildiği, kişinin bir gün mutlaka hesaba çekileceği endişesiyle kötü davranışlardan kaçınmasında ve iyi davranışlar sergilemesinde son derece etkili bir faktör olan ahiret inancının hemen hemen yok olduğu bir toplumsal yapı ve çevrede ortaya çıktı. HİCRETİN HABEŞİSTAN YOLU MÜSLÜMANLARIN İLK HİCRETİ: HABEŞİSTAN Müslümanların başına gelenlere çok üzülen Peygamberimiz (a.s), bir grup Müslüman'ın Habeşistan'a hicret etmesine izin verdi. Peygamberliğin 5. Yılında 1. Habeşistan hicreti Hz. Osman ve Rukayye’nin de dahil olduğu 16 kişilik bir grup tarafından gerçekleştirildi. Peygamberliğin 7.Yılına gelindiğinde işkenceler daha da artınca 2. Habeşistan hicreti gerçekleştirildi. Bu hicrete Ca’fer b. Ebî Tâlib başkanlığında 77 erkek 13 bayan katıldı. Bu günkü Etiyopya dediğimiz ülke Müslümanları bağrına basan Necaşi’nin memleketi Habeşistan 4000 KM HİCRETİ HAZIRLAYAN SEBEPLER PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED’İN (S.A.V) HİCRETİ َّ َ َ َ َ ُ َ ْ َ َ ً َ َ ْ َ ُ ْ ُ َ ْ َ َ َ ُّ َ ْ َ َ ُ َ ْ َ ْ وان كادوا ليسِتفزونك من االرض ليخرجوك منها واذا ال يلبثون خَلفك اال ً ْ َ َ َّ ُ ُ َ َ َ َ ُ ُ ْ َ َ ْ َ َ ْ َ ْ َ ْ َ ْ َ َ َّ ُ ً َ قليَل () سنة من قد ارسلنا قبلك من رسلنا وال تجد لسنتنا تحويَل “(Ey Muhammed!) Yakında seni yurdundan çıkarmak için, muhakkak ki rahatsız edecekler ve o takdirde onlar da senin ardından pek az kalacaklardır. Bu, senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlerimiz hakkındaki sünnetimizdir. Bizim sünnetimizde herhangi bir değişme göremezsin.”(İsra, 17/76-77) PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED’İN (S.A.V) HİCRETİ Allah elçilerinin sonuncusu, alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz Hz. Muhammed de insanları, şirki ve küfrü, vahşet ve zulmü terk edip sadece Yüce Yaratana ibadete, adalete, merhamete, insanî erdemlere davet etmekteydi. Hz. Peygamber daha yeni peygamber olmuşken peygamberliğin ileriki yıllarında yurdundan hicret etmek zorunda kalacağını Varaka b. Nevfel tarafından söylenmiştir. Peygamberimiz Mekke'de doğmuş ve İslâmiyet'i tebliğ etmek üzere burada görevlendirilmişti. Peygamberimizin çağrısını duyanlar ona inanıyor ve etrafında toplanıyorlardı. Çünkü Peygamberimiz o toplumda “el-Emîn Güvenilir'' diye tanınmış, güzel ahlâkıyla herkes tarafından sevilmişti. Yalan konuşmadığı ve kimseyi aldatmadığı herkesin ortak inancı idi. Onun için de söylediği dinleniyor ve herkese güven veriyordu. PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED’İN (S.A.V) HİCRETİ Müslümanların sayısı günden güne artıyor ve Allah'ın dini gönüllerde yer ediyordu. Ancak Mekke'de söz sahibi olan Kureyş kabilesi ileri gelenleri bundan endişe duyuyor, toplum üzerindeki etkinliklerini yitireceklerinden ve çıkarlarının sona ereceğinden korkuyorlar, bunun için de bu duruma engel olmak istiyorlardı. Günbegün Müslümanların çoğaldığını görünce; Kurulu müşrik düzenlerinin bozulacağını, Haksız kazancın önleneceğini Değirmenlerinin suyunun kesileceğini, Keyfi muamele ve zulümlerinin önleneceğini, Makam ve mevkilerini kaybedeceklerini anlayınca ezmeye başladılar. Abdullah b. Abbas (ra) işkencelerle ilgili olarak şu özet bilgiyi vermektedir: “Müslüman olmuş kimseye öyle dayak atar, öyle aç ve susuz bırakırlardı ki uğradığı bu feci durumdan sebep (ayağa kalkmak şöyle dursun) doğrulup oturamazdı bile…” Yasir ailesinden Yasir’i, Sümeyye’yi, Ammar’ı, Bilal’i hatırlamak hiçte zor olmasa gerek… İŞKENCE ÖRNEKLERİNDEN BİRİ İlk Müslümanlardan Habbab Bin Eret (R.A.) Ebû Abdillah künyesiyle maruf olan Hz. Habbâb b. Eret, Cahiliye devrinde esir alınmış, ancak bu esaret onu, Allah Resûlü nün memleketine getirmiş, Mekke de bir köle olarak satılmıştır. Nübüvvetin 6. senesinde İslâm ı kabul eden ve Müslümanlığını ilk açığa vuranlardan olan Hz. Habbâb (r.a.), bazı rivayetlere göre ise, İslâm ı ilk kabul eden 6 kişiden biridir. Hz. Habbâb ın (r.a.) İslâm a girdiği dönemde Müslüman olup da İslâmiyet ten bahsetmek, Mekke de büyük suç sayılıyordu. Müslümanlığını söyleyebilmek malını, canını, izzet ve haysiyetini ayaklar altına almayı göze almak demekti. Fakat Hz. Habbâb, kimseden korkmadan, kimseden çekinmeden Müslümanlık tan bahsetmeye başladı. Hz. Habbâb (r.a.) demirci idi. Kılıç yapardı. Resûlullah (s.a.s.) onu çok severdi. Arasıra yanına çağırırdı. Bu durum Habbâb ın (r.a.) efendisi Ümmü Enmar’a haber verilince, bu kadın, kızgın demiri alıp Habbâb’ın (r.a.) boynuna sürerek ona işkence etmeye başladı. Habbâb (r.a.), Resûlullah a (s.a.s.) şikayette bulundu. Bunun üzerine kadın, baş ağrısına yakalandı. Izdırabından feryâdu figâna başladı. Kendisine dağlama yapmasını tavsiye ettiler. Kadın, Habbâb’a (r.a.) emreder, o da kızgın demir ile onun başını dağlardı. Böylece Allah, Resûlü nün duasıyla kadını yaptığının misliyle cezalandırıyordu. İŞKENCE ÖRNEKLERİNDEN BİRİ İlk Müslümanlardan Habbab Bin Eret (R.A.) Habbâb ın (r.a.) boynuna kızgın demirler takılmış, kızgın güneşte bırakılmış, sırtına kızgın taşlar konulmuş, bu şekilde sırtının bütün etleri gidinceye kadar eziyet edilmiş ama o, kafirlerin bütün eziyetlerine karşı sabretmiştir. (Meryem/19: 78€-81; Kehf/18: 18) İmam Şa’bî anlatıyor: Bir defasında Hz. Ömer (r.a.), Bilâl’e (r.a.) (Mekke devrinde) müşriklerden çektikleri sıkıntı ve ızdırabları sormuştu. Habbâb (r.a.), ileri atılarak şöyle dedi: Ey Emirel€Mü minîn! Şu sırtıma bak. Hz. Ömer (r.a.), Habbâb’ın (r.a.)’ın sırtındaki yara izlerini görünce, Hiç bugüne kadar böylesini görmemiştim mukabelesinde bulundu. Habbâb (r.a.), şöyle devam etti. Müşrikler, benim için bir ateş yaktılar ve beni ateşin içine attılar. Ateşi vücudumda eriyen yağlar söndürmüştü. PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED’E (S.A.V) İŞKENCE Mekkeli müşrikler bütün insanlığa rahmet olarak gönderilen bu Yüce Elçi’ye ve ashabına akla hayale gelmedik işkence ve zulmü reva gördüler. O’na kucak açma, O’nunla insanlık onuruna yeniden ulaşma yerine; O’nu dışladılar, hayatına kastettiler. Hz. Peygambere neler yapmadılar ki: HİCRETİ HAZIRLAYAN SEBEPLER NELERDİR? HİCRETİ HAZIRLAYAN SEBEPLER NELERDİR? 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. Müşriklerin Baskı Ve İşkencelerinin Artması, Öldüresiye Dövmeleri Hz. Peygamberi Öldürme Teşebbüsleri (Ömer'in Gelişi Ve İmana Ermesi 616) İlahi Tebliğin Yayılmasını Engelleme Gayretleri Müslümanlara Ve Muttalipoğullarına Uygulanan 3 Yıllık Boykot (617-620 Kız alıp verme, Selam verme, hal hatır sorma, Yiyecek satmak, vermek yasaklandı ve Açlıktan karınlarına taşlar bağladılar. Buldukları ağaç yapraklarını ve kemik parçalarını kaynatarak çocuklarına çorba diye içirdikleri günler yaşandı) Hz. Peygamberin 4 Yaşındaki En Büyük Oğlu Kasım’ın Vefat Etmesi (620) Henüz Acısı Dinmeden Diğer Oğlu Abdullah’ın Vefatı Ve As B. Vail, Ebu Cehil Gibi Adamların Efendimizi Ebter Diye Alaya Almaları Amcası Ve Koruyucusu Ebu Talip’in Hastalanarak Vefatı 3 Gün Sonrasında Eşi Hz. Hatice Annemizin 65 Yaşında Ramazan Ayında Vefatı (Senetü’l Hüzn) Taif’e Sakif Kabilesini Ve Süt Annesi Halime’nin Kabilesi Beni Sa’d’ı İslam'a Davet Etmek Üzere Zeyd B. Harise İle Gitmesi. Ancak Burada Da 3 Km Boyunca Taşlanması HİCRETİN TAİF YOLCULUĞU TAİF’E GİDİŞ VE TAŞLANMA Hüzün Yılının Ardından Taif’te Umut Arayışı Hz. Peygamberin hayat arkadaşı, Allah’ın kendisini selamıyla şereflendirdiği Hz. Hatice validemiz ve en büyük destekçisi olan amcası Ebu Talib'in ölümleri, müşriklere fırsat verdi, onların işkence ve baskıları dayanılmaz hale geldi. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern), Şevval ayının bir gününde, yanına Zeyd İbn Harise'yı de alarak Taif'e gitti. Taif, bağ ve bahçeleriyle meşhur, yeşillikler içinde bir yerdi. Mekke'ye yaklaşık doksan kilometre mesafede idi ve Efendimiz'in anne tarafından akrabaları yaşıyordu. Aynı zamanda burası, ömrünün ilk yıllarında gelip yanında kaldığı Efendimiz'in süt annesi Halime-i Sa'diye'nin memleketine de yakın bir bölgeydi. 90 km TAİF’E GİDİŞ VE TAŞLANMA Taif yolunda, önce Sakiflilerin yanına gitti. Çünkü o gün için Sakifliler, Taif'in ileri gelen eşrafı olarak biliniyor ve çevrelerinde itibar görüyorlardı. ilk muhataplan, Amr İbn Umeyr'in üç oğlu idi. Allah'ı bir bilip davasına sahip çıkmaya ve risalet vazifesinde kendisine yardımcı olmaya onları davet etti. Ancak Taif, Mekke'yi aratmayacak kadar çetin gözüküyordu. Kardeşlerden birisi: «Allah, Senden başka peygamber olarak gönderecek birisini bulamadı mı,» diye Peygamberi alaya aldılar. Halbuki, onca mesafeyi, belki bir şeyler anlarlar düşüncesiyle yürüyerek gelmiş; onların önlerinde, cennete giden bir kapı aralamak istemişti. Efendiler Efendisi, Taif'te on gün kaldı ve bu süre zarfında kendisine inanan çıkmadı. - “Ey Muhammed! Bizim yurdumuzdan uzak dur da, nereye gidersen git”, diyorlardı. Hz. Zeyd, kendini siper etmiş, yağmur gibi başlarına düşen taşlara karşı Allah Resülü'nü korumaya çalışıyordu. Başlanna yağan taşların ardı arkası kesilmiyordu. Neredeyse tam üç kilometrelik mesafeyi taş yağmuru altında geçtiler. Allah'ın Habibi Resül-ü Kibriya'nın da ayaklanndan kan damlıyordu. Zeyd ise, zaten başı ve gözü yarılmış; kan-revan içinde kalmıştı. TAİF’E GİDİŞ VE TAŞLANMA VE DUAYA SARILMA Efendiler Efendisi, bir ağacın altına çekilip kendini Allaha arz etmek üzere namaz kıldı ardından da Allaha dua ederek yalvardı. Daha duasını bitirmemişti ki, yanında Cibril-i Emin ve dağlara hükmeden melek beliriverdi. - Ya Muhammed! Şüphesiz Allah (celle celaluhü), kavminin Sana söylediklerinden ve yüz çevirip yapa geldiklerinden haberdar oldu. Ve işte, Sana bunları reva görenlere istediğin her şeyi yapması için dağlara hükmeden meleği gönderdi! Bu arada dağlara hükmeden melek de Efendimiz' e selam vermiş ve ardından da: - Şayet istersen ya Muhammed! Ben, şu iki dağı bunların üzerine geçirmek için geldim, diyordu. Rahmet Peygamberi Allah Resülü, ani bir refleksle hemen tepki verdi: - Hayır, asla! Umuyorum ki ben, Allah (celle celaluhü), bunların da neslinden kendisine ibadet eden ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayan kullar yaratacak! BESMELEYLE ALLAH’A GİDEN YOLDA TAŞLANMA VE DUAYA SARILMA Taif’te bir köle: Üzüm Salkımı ve Addas Efendimiz'in namaz kılıp dua edişini uzaktan seyreden iki kişi vardı; bunlar, aleyhte komplo kurmada çoğu zaman önsafta yer alan Rebia'nın iki oğlu Utbe ve Şeybe idi. Ancak o gün Allah Resülü'ne reva görülenler karşısında Utbe ve Şeybe bile insafa gelmişlerdi, bu kadarı da olmaz dercesine, başından bu yana Resül-ü Kibriya'yı seyrediyorlardı. Nihayet yanlanna, köleleri Addas'ı çağırdı ve: - Şu üzümlerden bir parça topla ve şu tabağa koy da orada duran adama götür de yesin, diyerek, salkımlan Efendiler Efendisi'ne götürmesini söylediler. Addas, kalktı ve topladığı üzüm salkımlannı alıp Efendimiz'in yanına geldi. - Buyurun, yiyin, diye ikram etti. Allah Resülü, çok tabii olarak, üzümlere elini uzatırken, 'Bismillahirrahmanirrahim' demiş ve ardından yemeye başlamıştı. O'nun bu sözünü duyan Addas, olduğu yerde donakalmıştı; zira bu sözü, buralarda bilip söyleyen kimseye rastlamamıştı. Önce Allah Resülü'nü iyice süzdü ve ardından da: - Allah'a yemin olsun ki bu sözleri, bu beldelerde söyleyen kimse yoktur, dedi. - Sen nerelisin, hangi dine mensupsun ey Addas, diye sordu. - Ninovalı ve Hristiyan'ım, diyordu. Bu ismi duyunca Allah Resülü - Salih kardeşim Yunus İbn Metta'nın memleketi, diye iç geçirdi. Gözleri dört açılmıştı Addas'nı ve hemen sordu: - Sen, Yunus İbn Metta'yı nereden biliyorsun? - O, benim kardeşimdir; o da bir nebi idi, Ben de bir Nebi'yim! Bunun ötesinde sorulacak başka bir soru olamazdı ve işin burasında Addas, önce Efendimiz'in ayaklarına kapandı; belli ki buna muktedir olamayacaktı. Ardından ellerinden öpmek istedi, doyasıya ... Sonra da, mübarek başından öptü, defalarca ... Günün bütün sıkıntısını unutturacak bir neticeydi bu ... Bir insan daha gelmişti ya, dünya bomba olup patlasa ne önemi vardı? HİCRETİN MEDİNE HAZIRLIĞI AKABE BİATLARI MEDİNEYE HİCRET HAZIRLIĞI VE AKABE Mekke müşriklerinin yaptıkları dayanılmaz hale gelince Peygamberimiz İslâm güneşine başka ufuklar aramayı düşündü. Hac münasebetiyle Mekke'ye gelmiş olan Yesrip (Medine) lilerden bazılarıyla Akabe denilen yerde toplantı yaptı. Onlara islamı anlattı ve müslüman olmalarını istedi. Tebliğin 10. Yılında ilk görüşme gerçekleşmiş ve burada 6 kişi , 11. Yılında ikinci görüşme gerçekleşir ve 12 kişi Müslüman olduğunu ifade ederler. Buna ilk biat denir ve efendimiz daha önce Habeşistana hicret etmiş ve dönmüş olan Mus’ab b. Umeyr’i ilk öğretmen olarak medine’ye gönderir. Böylece İslâmiyet Medîne'ye girmiş olur. Ve Orada Müslümanlar Mus'ab b. Umeyr'in gayretiyle çoğalmaya başladılar. Bu arada efendiler efendisini Allah teala huzuruna kabul eder ve kutlu mucize Mirac gerçekleşmiş olur. Allah peygamberine darlıklar içerisinde rahatlama ve huzura kavuşma imkanı verir. Ve risaletin 12. yılında 75 kişi hac zamanı Mekke'ye gelir ve 2. biat gerçekleştirilir. Bu biatta Medineliler Hz. Peygamber ve ashabını Medine’ye davet ederler. MEDİNEYE İLK HİCRET Peygamberimiz de Mekke'den Medîne'ye göç etmek isteyenlere izin verdi ve şöyle buyurdu: َ يت َد َار ه ْج َرت ُك ْم َذ ُ إ هني ُأ َ ات َن ْخل َب ْي َن َال َب َِت ْين َو ُه َما ْال َح َّرَتان َف َه َاجر ر َاج َر ق َب َل ْالَدينة َ َم ْن َه “Sizin hicret edeceğiniz yerin iki kara taşlık arasında hurmalık bir yer olduğu bana gösterildi.'' (Buhari, Menakıp, 45) Peygamberimizin bu izin ve teşviki üzerine Medine'ye hicret başladı. 1 muharrem 1 / perşembe 15 temmuz 622 de başlayan hicret kafile kafile tam 3 ay sürdü (temmuz, ağustos, eylül). Kısa zamanda pek çok kimse Hz. Ömer de dahil olmak üzere Medîne'ye göç etti. HİCRETTE ASHABI KİRAMIN ÖRNEKLİĞİ SAHABENİN HİCRETLE İLGİLİ BİR ÖRNEK Ashabtan Talha b. Ubeydullah ve Suheyb bin Sinan er-Rumi birlikte hicret yolculuğuna çıkmışlardı. Suheyb sanatı ile ünlü biriydi. Müşrikler onun gidişini haber alınca bırakmak istemediler. O ise “Biliyorsunuz ki; ben sizin en iyi ok atanınızım. Allah`a yemin ederim ki; bir çoğunuz ölmeden bana ilişemez. Beni kendi halime bırakın diyerek hicret konusundaki kararlılığını gösterdi. Süheyb er-Rumi, hicrete karar verdiğinde Mekkeli müşrikler onun hiç bir şeyi yok iken kendi memleketlerine yoksul biri iken geldiğini ve kendi memleketlerinde varlıklı hale geldiğini eğer buradan göç ederse gideceği memlekette bu imkanları bulamayacağını söylediklerinde Suheyb: -Eğer tüm malımı-mülkümü size bağışlarsam hicret etmeme izin verir misiniz? Dediğinde müşrikler evet dediler. Suhyeb de her şeyini onlara bırakmtı. Bu haber Hz. Peygamber'e geldiğinde "Suhayb kazandı, Suhayb kazandı" demiştir. (Şakir, Mahmud, İslam Tarihi, c.1, s. 328) SAHABENİN HİCRETLE İLGİLİ BİR ÖRNEK Hz. Ömer, Hişam ve Ayyaş ile hicret etmeye karar verirler ve buluşma noktası ayarlarlar. Vakit gelince Hz. Ömer evinden kılıcını kuşanıp yayını omzuna atmış ve mızrağını bir eline, oklarını da diğerine alarak Kâbe’ye doğru yol alıyordu. İnsanlar, Kâbe’nin avlusuna dolmuş onu seyrederken o, önce tavafa başladı ve yedi kez tavaf etti Allah'ın evini. Ardından, Makam-ı İbrahim'e geldi ve burada iki rekât namaz kıldı. Daha sonra da, orada bulunan her bir insan halkasının yanına gelerek, Müslümanlara reva gördükleri bunca eziyet ve işkenceden dolayı önce onlara: - “Kahrolsun şu kara yüzler! Şu burunları da Allah, sürüm sürüm süründürsün,” diye çıkışıyor ve ardından da: -“Sizlerden kim, annesini gözyaşına boğmak, çocuklarını yetim ve hanımını da dul bırakmak istiyorsa, şu vadinin arkasında karşıma çıksın” diyerek, iman karşısında cephe oluşturanlara açıktan meydan okudu. (İbn Abdi'l-Berr, Üsildü'l-Ğabe, 1/819) Elbette onlar, Hz. Ömer gibi birisinin karşısına öyle kolay çıkılamayacağını çok iyi biliyorlardı. Onların gücü, sadece zayıf ve korumasızlara yetiyordu ve yola koyulup da bahsini ettiği vadiye doğru ilerlerken, sadece arkasından bakakalmışlardı. Hz. Ömer, Hişam ve Ayyaş ile anlaştıkları yere geldi; orada kendisini bekleyen sadece Ayyaş İbn Ebi Rebia idi. Ayrıca, Hz. Ömer'in gelişini bekleyen yaklaşık yirmi kadar insan vardı. Hz. Ömer gibi birisine arkadaş olmayı yeğlemiş, zayıf ve güçsüz insanlardı. SAHABENİN HİCRETLE İLGİLİ BİR ÖRNEK Abdullah Bin Cahş el-Esedî Rasâlullah (s.a.) ile yakın akrabalık bağı olan halasının oğlu ilk Müslümanlardan biridir. Kardeşi Zeyneb binti Cahş Rasûlullah'ın (s.a.) sevgili eşi dolayısıyla kayınbiraderidir. Ve o, İslâm'da sancaktarlığa tayin edilen ilk kişidir. Bütün bunlarla beraber o "Mü'minlerin Emîri" olarak çağrılan ilk kişidir. Önce Habeşistan'a daha sonra da Medine-i Münevvere'ye Hicret ederek iki Hicretin de ecrini almıştı. Medine-i Münevvere'ye Ebû Seleme'den sonra ilk Hicret eden Abdullah b. Cahş ve bütün ailesidir. Abdullah b. Cahş (r.a.)'ın evi Mekke-i Mükerreme'nin en güzel ve en zengin evi idi. Onların Hicretinden sonra Mekke'li müşrikler çıkıp dolaşıyor ve kimin Hicret ettiğini kontrol ediyordu. Bu arada Abdullah (r.a.)'ın evine Ebû Cehil ve Utbe b. Rebîa'nın da aralarında bulunduğu bir grup gelip onun ve ailesinin malına-mülküne sahip olduğu, istediği şekilde hareket ettiği haberi kendisine ulaşınca Rasûlullah'a durumu anlattı. Bunun üzerine ALLAH'ın Rasûlü (s.a.): - Bunun karşılığında ALLAH'ın (c.c.) cennette sana daha güzel bir ev vermesi hoşuna gitmez mi? diye Hz. Abdullah'a (r.a.) sorunca; - Elbette ya Rasûlallah, dedi. - Öyleyse o (cennet evi) senindir, dedi. Böylece Hz. Abdullah'ın (r.a.) üzüntüsü geçti, gözleri sevinç gözyaşları ile parladı, kalbi mutmain oldu. SAHABENİN HİCRETLE İLGİLİ BİR ÖRNEK Acılı Bir Hicret Olayı ve Ümmü Seleme Asıl ismi Hind'di. Babası Mahzunoğullarından Ebu Umeyye, annesi Atike bint Amir'dir. Ümmü Seleme, Abdullah bin Abdu'l Esed ile evlenmişti. İslam'ın ilk devirlerinde müslüman olan bu İslam ailesi, Mekke'de zulüm ve işkencenin had safhaya varması üzerine Habeşistan'a hicret etmişlerdi. Mekke müşriklerinin Müslüman oldukları şayiasından dolayı, yeniden büyük bir umutla Mekke'ye dönmüşlerdi. Allah Teala, hicret için seçilen yerin Medine olduğunu bildirince Ebu Seleme derhal Medine'ye ulaşmak için hazırlanmaya başladı. Ümmü Seleme anlatıyor: "Akabe bey'atından bir sene önce idi. Kocam Ebu Seleme, Medine'ye hicret etmeyi kararlaştırdığında benim için de bir deve hazırladı, ve oğlum Seleme'yi kucağıma koyup devenin yularını çekmeye başladı. Benim kabilem olan Beni Muğire'nin adamları bizi görünce yanımıza geldiler ve ona: - Bu genç hanımını memleket memleket dolaştırmana izin verir miyiz sanıyorsun" diyerek devenin yularını elinden çekip aldılar ve beni ondan ayırdılar. Bu durumu gören Ebu Seleme'nin kabilesi: "Madem siz adamımızdan hanımını aldınız, biz de oğlumuzu sizin elinizde bırakmayız" dediler ve oğlum Seleme'yi aralarında çekiştirmeye başladılar. Ta ki çocuğun eli yerinden çıktı. Sonunda Ebu Seleme'nin kabilesi oğlumu aldı, Ebu Seleme Medine'ye hicret etti. Böylece ben hem kocamdan, hem çocuğumdan ayrılmış olarak Mekke'de kaldım. O ise, Mekke müslümanlarından Medine'ye hicret eden ilk kişi olmuştu. Bir sene boyunca her sabah Ebtah denilen yere çıkar, akşama kadar gözyaşı döker, akşamleyin de geri dönerdim. SAHABENİN HİCRETLE İLGİLİ BİR ÖRNEK Bir gün amca oğullarımdan birisi beni bu durumda görünce bana acıdı ve kabileme: "Bu zavallı kadını kocasından ve oğlundan ayırdınız, ne diye hala serbest bırakmazsınız?" diye çıkıştı. Onlar da bana: "İstiyorsan kocanın yanına git" dediler. Abdul'Esed oğulları da yanlarında bulunan oğlum Seleme'yi bana geri verdiler. Çocuğumu kucağıma aldım, deveme bindim ve yanımda Allah'dan başka kimse olmaksızın Medine'ye doğru yola çıktım. Ten'im'e vardığımda Abdü'd-dar oğullarından Osman bin Talha ile karşılaştım. Bana: Ey Ebu Umeyye'nin kızı, nereye gidiyorsun? dedi. - Medine'ye kocamın yanına gitmek istiyorum, dedim. - Yanında bir kimse yok mu? diye sordu. - Allah'dan ve şu çocuğumdan başka kimse yok, dedim. Bunun üzerine: - Vallahi sen kimsesiz ve yalnız bırakılamazsın, dedi ve devemin yularından tutup benimle birlikte yola düştü. Allah'a yemin ederim ki Araplar içinde ondan daha hayırlı ve efendi bir arkadaş görmedim. Her ineceğimiz yere varışımızda deveyi çöktürdükten sonra arkasını dönüp uzaklaşıyor, ben inince gelip deveyi götürüyor ve onu bir ağaca bağlıyor, kendisi de bir başka ağacın altına uzanıyordu. Hareket zamanı gelince de kalkıp deveyi getiriyor, çöktürdükten sonra da arkasını dönüp: - Haydi bin, diyordu. Küba görününce: - Ebu Seleme buradadır, sen artık gidersin, güle güle git, dedikten sonra Mekke'ye geri döndü. Medine'lilere, Ümmü Seleme'nin Mekke'den geldiği söylenince inanamadılar. SAHABENİN HİCRETLE İLGİLİ BİR ÖRNEK Bir gün amca oğullarımdan birisi beni bu durumda görünce bana acıdı ve kabileme: "Bu zavallı kadını kocasından ve oğlundan ayırdınız, ne diye hala serbest bırakmazsınız?" diye çıkıştı. Onlar da bana: "İstiyorsan kocanın yanına git" dediler. Abdul'Esed oğulları da yanlarında bulunan oğlum Seleme'yi bana geri verdiler. Çocuğumu kucağıma aldım, deveme bindim ve yanımda Allah'dan başka kimse olmaksızın Medine'ye doğru yola çıktım. Ten'im'e vardığımda Abdü'd-dar oğullarından Osman bin Talha ile karşılaştım. Bana: - Ey Ebu Umeyye'nin kızı, nereye gidiyorsun? dedi. - Medine'ye kocamın yanına gitmek istiyorum, dedim. - Yanında bir kimse yok mu? diye sordu. - Allah'tan ve şu çocuğumdan başka kimse yok, dedim. Bunun üzerine: - Vallahi sen kimsesiz ve yalnız bırakılamazsın, dedi ve devemin yularından tutup benimle birlikte yola düştü. Allah'a yemin ederim ki Araplar içinde ondan daha hayırlı ve efendi bir arkadaş görmedim. Her ineceğimiz yere varışımızda deveyi çöktürdükten sonra arkasını dönüp uzaklaşıyor, ben inince gelip deveyi götürüyor ve onu bir ağaca bağlıyor, kendisi de bir başka ağacın altına uzanıyordu. Hareket zamanı gelince de kalkıp deveyi getiriyor, çöktürdükten sonra da arkasını dönüp: - Haydi bin, diyordu. Küba görününce: - Ebu Seleme buradadır, sen artık gidersin, güle güle git, dedikten sonra Mekke'ye geri döndü. Medinelilere, Ümmü Seleme'nin Mekke'den geldiği söylenince inanamadılar. Allah Elçisinin mübarek hanımlarından ve tüm Müslümanların analarından biri olan Ümmü Seleme duasının mana ve bereketiyle Ebu Seleme 'den sonra, ondan daha hayırlısının nasip olabileceğini anlamış oldu. Kendisi kadın sahabelerin, fıkhı en iyi bilenlerindendi. Rasul'ü Ekrem'den 378 hadis rivayet etmiştir. Cenaze namazı Baki kabristanında kılındı ve oraya gömüldü. SAHABENİN HİCRETLE İLGİLİ BİR ÖRNEK Hazret-i Rukiyye -radıyallahu anhâ- Resulullah'ın İkinci Kızı Hazreti Rukıyye radıyallahu anhâ, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin ikinci kızı... Zâtü'l-Hicreteyn = İki Hicret sahibi lakabına mazhar çilekeş bir iman eri... Aile olarak kocasıyla ilk Hicret eden muhâcirlerden... İslâm davâsı uğruna akla hayale gelmedik eziyetlere ve çeşitli ibtilâlara maruz kalan ve o belâları sabırla geçiştirmesini bilen örnek neslin örnek insanları... Peygamberimizin ilk vefat eden kızı... Birgün büyük amcaları Ebû Talib ile birlikte bir heyet evlerine geldi. Amcazâdelerinin akrabalığını arzu etmekteydiler. Hoşbeş ettikten sonra sadede gelindi ve Ebû Talib söze başladı. Şöyle dedi: "Yeğenim Zeyneb'i Ebü'l-Âs İbni Rebî'e verdin. O gerçekten şerefli bir hısımdır. Rukıyye ile Ümmü Gülsüm'ü de amcanın Ebû Leheb'in oğulları Utbe ve Uteybe'ye istemeye geldik. Şeref ve soy bakımından onlar da geri değillerdir. Vermeyeceğini zannetmem." dedi. Neticede bir takım endişelerle birlikte evlenmelerine karar verildi. Rukıyye ve Ümmü Gülsüm'ün evliliğinin karara bağlandığı günlerden birgün sevgili babaları Allah'ın elçisi seçilmişti. Aile efradı olarak Zeyneb, Rukıyye, Ümmü Gülsüm ve Fâtıma inandı. Kureyş müşrikleri Hz peygamberi engellemek için çeşitli çareler aradılar ve onu üzmek için kızlarının boşanmasına karar verdiler. Kureyş'in azılı müşrikleri bir heyet halinde önce Ebû Leheb'in çocuklarına nişanlarını attırdılar. Utbe Rukıyye'den, Uteybe'de Ümmü Gülsüm'den ayrıldılar. SAHABENİN HİCRETLE İLGİLİ BİR ÖRNEK Allah Teâlâ, Rasûlü'nün iki genç yavrusuna eski kocalarından daha hayırlı sâlih, kerîm, asîl bir aileye mensub, zengin, yumuşak huylu, iyi ahlâklı ve İslâm'a ilk giren sekiz kişiden ve Cennetle müjdelenen on sahâbîden biri olan Osman İbni Affan (r.a.)'ı nasîb etti. İki Cihan Güneşi Efendimiz onunla Rukıyye (r.anhâ)'yı evlendirdi. İlk Hicret kafilesinde sevgili damadı Hz. Osman ile sevgili kızı Rukıyye'de vardı. Vatandan, âileden ve rahmet pınarı Efendimiz'den ayrılmak onlar için ne kadar zordu. Fakat müşriklerin zulmüne de dayanılacak gibi değildi Medine'ye Hicret izini verilmişti. Onlar da aile olarak tekrar Medine'ye Hicret ettiler. Böylece Allah yolunda iki Hicret sevabı kazandılar. Rukıyye (r.anhâ) ikinci Hicret yurdu Medine'de oğlu Abdullah'ı dünyaya getirdi. Çileli hayat sona ermiş gibiydi. Birgün hiç beklenmedik bir hadise oldu. Beşikteki çocuğun yüzünü bir horoz gagaladı. Abdullah'ın yüzünü yaraladı. Yüz kısmındaki yaralar kısa zamanda yayıldı. Etrafı yara-bere içerisinde kaldı. Mikrop kapan ve önü alınamıyan bu yaralardan çocuk kurtulamadı. Birkaç gün içinde Abdullah dünyasını değiştirdi. Bu sıkıntılar onun ateşinin yükselmesine ve Humma hastalığına yakalanmasına kadar sağlığını etkiledi. Hz. Rukıyye Peygamberimizin ilk vefat eden kızıydı. Daha henüz 22 yaşlarındaydı. Cenazesini Ümmü Eymen (r.anhâ) yıkadı. Medine halkı Bakî kabristanına taşıdı ve oraya defnedildi. SAHABENİN HİCRETLE İLGİLİ BİR ÖRNEK Mus'ab bin Umeyr Hakk'ı kabulde ve kabul ettiği Hakk'ı tebliğde yıldızlaşan genç sahabelerin başında hiç şüphesiz Mus'ab bin Umeyr gelmektedir. Mus'ab b. Umeyr diğer bazı genç sahabeler gibi Mekke'nin ezilen sınıfından değildi. Aristokrat bir ailedendi. Maddî refahın içinde yaşıyordu. Sosyal nüfuzu vardı. Peygamberimizin açıklamasına göre Mekke'nin en güzel genciydi. Yolu gözlenen ve arzulanan bir mahbubdu. İslamî davete muhatap olunca inananlardan oldu. O, bedenini zulümden kurtarmak için değil ruhunu zulmetlerden kurtarmak için inandı. İnandığı için kaderi alaya alınmak, yardımsız bırakılmak, işkenceye maruz kalmak ve hapsedilmek oldu. Oldu ama yapılan zulümler ve sürdürülen tehditler Mus'ab b. Umeyr'i bir kat değil bin kat daha İslam'a bağladı. Manevî baskıların ve maddî işkencelerin tahammül edilemez boyutlara ulaştığı dönemde ilk müminlerden bazılarıyla birlikte ve izn-i peygamberi ile Habeşistan'a Hicret eder. Mekke'de insanı putlaştırma ve güçlüyü egemen kılma politikasını sürdüren Ebu Cehil gibi baş Tağutların Müslüman olduğu şayiası üzerine Mekke'ye döner. Gizlice gerçekleştirilen ilk akabe görüşmesinde Medineli Müslümanların İslam Dinini tebliğ edip öğretecek bir muallim istemeleri üzerine Allah'ın Rasûlü Mus'ab'ı görevlendirir. O, cahiliyetin değer yargılarına göre soylu bir aileye mensuptu. Hiç kimse onun Müslümanlığını çıkar ve nüfuz sağlama gibi batıl bir sebebe dayandıramazdı. Uzun yıllardır İslami bilgi ve amel içinde gelişmişti. İnancı uğrunda çileler çekmiş, yardan ve yurttan geçerek Hicret etmişti. İmanın, bilginin amelin ve çilenin potasında yoğrulan Mus'ab hikmete dayalı bir metotla, güzel öğütlerle ve yıldırmayacak bir azimle tebliğ yapabilirdi. Üstelik bilgisi ihlası ve sabrını taçlandıracak hitabet gücü de vardı. Mus'ab'ın tebliğ çalışmaları kısa sürede semeresini vermiş, Medine Allah'ın Rasülü'nü ve ilk müminleri bağrına basacak şekilde Müslümanlarla hayatiyet kazanmıştı. SAHABENİN HİCRETLE İLGİLİ BİR ÖRNEK İkrime'nin Hicreti Kin Diyarından Din Diyarına Ebû Cehil'in oğludur. İkrime'de düşmanlıkta babasından geri kalmayan, Peygamber'e eza ve cefa eden birisiydi. İkrime, Kafir babası île beraber Bedir cengine iştirak etmiş, Peygamber ordusuna karşı savaşmış, sahabîlerden Rafi' bin Mualla'yı şehid etmişti. Uhud cenginde de üç şanlı sahabînin hayatını söndürmüştü. Hakikaten kendisi büyük bir cengaverdi. Ne var ki, kılıcını küfrün emrinde kullanıyordu. Kafir babasının intikamını almak için her seferde İslam ordusunun karşısına çıkıyordu... Kainatın Efendisi ve onun nur ordusu Mekke'yi fethetmişlerdi. Artık dünya İkrime'ye dar geliyordu. Ölüm korkusu bütün benliğini sarmış, çaresizlik belini kırmıştı... Allah Rasulünün kendisinden intikam alacağını düşünüyor ve gizlenecek delik arıyordu... Yemen istikametinde doğru Mekke'den kaçtı. Zevcesi Ümmü Hakim, İslam'a can atmış, iman nuru ile pırıldamış, ebedî saadeti elde etmişti. Derhal Rasûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) efendimizin mübarek huzuruna çıktı ve: - Ey Allahın Rasûlü, dedi, İkrime, kendisini öldüreceğinizden korkarak Yemen'e kaçtı. Ona eman verir misiniz? Rahmet Peygamber tatlı bir tebessümle buyurdular ki: - Ona eman verilmiştir!... SAHABENİN HİCRETLE İLGİLİ BİR ÖRNEK Ümmü Hakim yanına Rum kölesini alarak İkrime'nin ardınca yola düştü. Yolda Rum köle Ümmü Hakime kötülük etmek istedi ise de Ümmü Hakim, başkalarının da yardımıyla kendini ondan kurtardı ve köleyi bir yere bağlayıp Tihame sahilinde İkrime'ye ulaştı. İkrime, bir gemiye binmiş gitmek üzereydi. Geminin kaptanı ona: - Ey yabancı, dedi, canını kurtar!.. İkrime sordu: - Ne söyleyeyim? Kaptan gök gibi gürledi: - Allah'tan başka İlah olmadığını söyle!.. İkrime, rüzgar önünde savrulan kuru yapraklar gibi titreyerek: - Ah, dedi, ben zaten bunun için kaçtım!.. Mekke'den ta buralara kadar kocasının ardınca koşan Ümmü Hakim İkrime'ye seslendi: - Ey amca oğlu!.. Ben, insanların en hayırlısının, en iyisinin, akrabalarına en çok bağlı olanının yanından geliyorum. Canına kıyma, kendine yazık etme!.. İkrime bir an durdu. Bunun üzerine zevcesi yanına yaklaştı ve dedi: - Ey İkrime, senin için Allah'ın Rasûlünden eman diledim!... İkrime'nin gözlerinde bir ışıltı parladı, söndü: - Sen mi yaptın bunu? - Evet, eman verdi. Artık ölüm korkusuyla kaçmana sebep yok. Zaten kaçsan da ölümden kurtulamazsın ki... SAHABENİN HİCRETLE İLGİLİ BİR ÖRNEK Onun geliş haberi Allah'ın Rasulüne ulaşınca Kainatın Efendisi'nin mübarek dudaklarında bir tebessüm belirdi. İkrime gelip karşılarında durduğunda Nebiler Sultanı, Cennetleri bile imrendirecek bir bakışla gözlerinin içine bakıp: - Merhaba, ey süvari muhacir!.. dedi ve İkrime'yi kucakladı... İkrime Nebiler Sultanının önüne oturdu, kara kara gözlerini Allah sevgisine ayna olan Habîb-i Zîşanın mübarek yüzüne dikip: - Ey insanların en hayırlısı, dedi, zevcem, senin bana eman verdiğini söyledi, öyle midir? Allah'ın Rasûlü buyurdular ki: - Doğru söylemiş, sen emniyettesin!.. İkrime, başını yere eğip sordu: - Ey affetmeyi seven!.. Beni neye davet ediyorsun? Allah Rasûlü: - Seni, dediler Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim Allah'ın Rasûlü olduğuma şehadet etmeye; namaz kılmaya, zekat vermeye davet ediyorum!.. İkrime Konuştu: - Yemin olsun ki sen, sadece Hakk'a ve güzele, iyiye ve doğru şeylere davet ediyorsun... Allah'a yemin ederim ki sen, Nebiliğinden önce de bizim içimizde en doğru konuşan ve en iyi olandın... İyilik ağacı senin sayende meyve verdi... Ey güzelliklerin kendisinde toplandığı ve ihsanın kaynağı!.. Allah'tan başka İlah olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın kulu ve Rasûlü olduğuna şehadet ederim!.. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), ellerini şefkatle kaldırdı ve İkrime için dua buyurdu: - Ey Rabbim!.. İkrime'nin bana yaptığı bütün kötülükleri, senin nûrunu söndürmek için attığı her adımı affet!.. Yüzüme karşı ve gıyabımda söylediği sözleri de bağışla!.. SAHABENİN HİCRETLE İLGİLİ BİR ÖRNEK Amir İbni Fuheyre -radıyallahu anhAmir İbni Fuheyre radıyallahu anh Hicrette canı pahasına büyük hizmet gören fedakar bir yiğit... Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve Sıddîyk-Ekber efendimizle birlikte Hicret etme şerefine eren bir bahtiyar.... İslam davetini ilk duyan ve ona ilk icabet edenlerden. Aslen Ezd kabilesine mensup. Beni Teym kabilesinden Tufeyl ibn-i Abdullah'ın kölesi olarak tanınır. Karın tokluğuna çobanlık yapardı. Rasûlullah (s.a.) efendimizi sordu ve buldu. Onu görür görmez gönlü ışıyıverdi. Kelime-i şehadet getirerek İslam'a girdi. Müşriklerin acılı işkencelerine maruz kaldı. Kendisine yapılan işkencelere sabretti. Gönlünü şöyle teselli etti. Bu beden nasıl olsa çürüyecekti. Bu işkenceler nasıl olsa bitecekti. Çünkü her şey geçiciydi. Ama ruh ölmezdi. O devamlıydı. Onun gıdası ise imandı. İşte Amir ibni Fuheyre (r.a.) bu duygu ve düşüncelerle asla imanından taviz vermedi. Tam bir ihlas ve samimiyetle Rasûlullah (s.a.)'a teslim oldu. İslam davasındaki bu ihlas ve teslimiyeti ona nice kapılar açtı... Hz. Ebû Bekir (r.a.) onu satın aldı. İşkenceden kurtuldu. Azad etti ve hürriyetine kavuştu. Ashabına Hicret izni verilmişti. Bir müddet sonra da iki Cihan Güneşi efendimiz Hicret edecekti. Yol arkadaşı Hz. Ebû Bekir (r.a.) olacaktı. Amir ibn-i Fuheyre (r.a.) da bu iki sadık dosta hizmet edecekti. Resûl-i Ekrem efendimiz bir gece yarısı Hz. Ebû Bekir (r.a.)'a vardı. İlahi iradeden izin çıkmıştı. Hicret edilecekti. O da refiki olacaktı. Hazırlıklar yapıldı. Gece yarısı evden çıkıldı. Sevr mağarasında izlerini kaybettirip ertesi gece yola devam edilecekti. Amir ibni Fuheyre (r.a) de o iki sevgilinin yiyecek ve içecek ihtiyaçlarını temin edecek, ahvali onlara bildirecekti. Bu zorlu bir işti. Fedakarlık isteyen bir hizmetli. Hatta can tehlikesi söz konusuydu. Ama o iki sevgiliye canlar feda olsundu. Amir ibni Fuheyre sabah olunca sürülerini Sevr mağarasına doğru sürdü. Etrafı kollayarak mağaraya yaklaştı. O iki can dosta süt ve yiyecek verdi. Orada kaldıkları müddet bu şerefli hizmeti yerine getirdi. Cenab-ı Hak onun bu titiz, uyanık iş bilirliğine ve başarılı hizmetine karşılık büyük mükafat verdi. O da onlarla birlikte Hicret etti. SAHABENİN HİCRETLE İLGİLİ BİR ÖRNEK Ne büyük mazhariyet!.. Ne saadet!.. Ne şeref!.. Allah'ın Resulü, Habibi ve Sıddîyk-ı Ekber ile birlikte Hicret etmek... İnsan, teslimiyet, samimiyet ve hizmetteki titizliği ölçüsünde ne büyük şerefe eriyor.... Böyle güzel nimetlere kavuşuyor... Sabır ve sebatı sayes'inde ne yüce mertebelere ulaşıyor... Her hizmette samimiyet, fedakarlık ve iş bilirlilik başta geliyor... Rabbimiz bizleri de kendine kullukta, dinine hizmette samimi, fedakar ve işbilir yiğitler eylesin... Amin. İki Cihan Güneşi efendimiz Medine-i Münevvere'ye Hicret edince Ensar ile muhacir arasında kardeşlik kurmuştu. Amir ibni Fuheyre (r.a.) ile de Haris İbni Evs İbni Muaz'ı kardeş ilan etti. Bedir ve Uhud savaşlarına katılan Amir ibni Fuheyre (r.a.) İslam davasına gönül vermiş bir kahramandı. Rasûlullah (s.a.) Efendimizin itimadını kazanmış fedakar bir yiğitti. Necidlilere gönderilen irşad heyetî içindeydi. Bi'ri Maûne faciasında şehid edildi. Necid şeyhi Ebû Bera, Medine'ye gelerek Rasûl-i Ekrem (s.a.) Efendimizden İslam'ı öğretecek muallimler istedi. Sevgili Peygamberimiz de yetmiş kişilik bir irşad heyeti hazırladı. Amir ibni Fuheyre (r.a.) de bu seçkin heyetin içindeydi. Hicretin dördüncü senesiydi. Necidlilere gönderilen bu irşad heyeti Bi'ri Maûne'ye gelince tuzağa düşürüldü. Umeyye oğlu Amr'ın dışında bütün sahabiler şehid edildi. Bu irfan ordusunun uğradığı akıbet müslümanlar arasında unutulmaz bir acı oldu. Henüz kırk yaşlarında bulunan Amir ibni Fuheyre (r.a.) de burada şehid edildi. Şehadeti şöyle oldu: HİCRET ÖNCESİ EFENDİMİZİN HAZIRLIKLARI HİCRET ESNASINDA YAŞANAN OLAYLARDAN BAZILARI 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. Medine'ye ters istikamette olan Sevr mağarasına gidilmesi ve orada 3 gün boyunca saklanma kararı ve bu esnada bütün tedbirlerin alınması Yolları en iyi bilen ve iyi bir kılavuz olan Abdullah b. Uraykıt’ın yolculuk için tutulması Sürecek uzun yolculuk için develerin satın alınması, beslenmesi ve yol kılavuzu olarak tutulan Abdullah b. Uraykıt’a teslim edilmesi Yolculuk için gerekli azığın Ebu Bekir’in kızı Esma tarafından hazırlanması Efendimizin yanında bulunan ve müşriklere ait olan emanetleri Hz Ali’ye teslim etmesi Yolculuğa kimsenin fark edemeyeceği gece saatlerinde çıkmaları Ayak izlerinin fark edilmemesi için Hz. Ebu Bekir’in azatlısı Amir B. Füheyre’nin koyunları geçtikleri yerlerde otlatmasının kararlaştırılması ve aynı zamanda sütten istifade etme imkanı bulmaları Hz. Ebu Bekir’in oğlu Abdullah’ın geceleri Sevr mağarasına gelerek gün içerisinde yaşanan olayları haber vermesi HZ. PEYGAMBER, HZ. ALİ’Yİ EMANETLERİ TESLİM ETMEK ÜZERE GÖREVLENDİRDİ Peygamberimiz Hz. Ali'yi çağırdı ve: Ben Medîne'ye gidiyorum, sen bu gece benim yatağımda yat, örtünü üzerine al. Sabahleyin bu emânetleri sahiplerine ver ve sonra da hemen gel, buyurdu. HZ. EBU BEKİR’İN HİCRET İSTEĞİ Mekke'de Hz. Ebû Bekir, Hz. Ali ve Mekke'de müslüman oldukları için aileleri tarafından hapsedilmiş olanlarla köle ve cariyelerden başka kimse kalmamıştı. Hz. Ebû Bekir de hicret etmek istemiş, Peygamberimiz kendisine; – «Acele etme, bana hicret için izin verileceğini umuyorum, diyerek ona izin vermemişti. Hz. Ebû Bekir: – Anam babam sana fedâ olsun, gerçekten bunu umuyor musun? diye sordu. Peygamberimiz: – Evet, umuyorum, diye cevap verdi ve Hz. Ebû Bekir buna çok sevindi." (Buhari, Menakıp, 45) Hz. Ebu Bekir’in kızı Esmâ (r.anh.) seyahat için gerekli hazırlığı yapmaya başladı. DÂRÜ'N- NEDVE'NİN KORKUNÇ KARARI Mekke'de müslümanlardan kimsenin kalmadığını, hepsinin Medîne'ye göç ettiğini gören Mekke ileri gelenleri telâşlanmaya başladılar. Hz. Muhammed de Medîne'ye hicret eder müslümanların başına geçerse kendileri için iyi olmayacağını, Şam ticaret yolu Medîne'den geçtiği için kapanabileceğini düşündüler. Mekke'de hemen hemen yalnız kalan Peygamberimiz için bir şeyler düşünmeli dediler. Bu amaçla Kureyş ileri gelenleri Ebu Cehil, Ebu Süfyan, Ebu’l Bühteri, Utbe B. Rebia, Cübeyr B. Mutim, Nadir B. Haris, Ümeyye B. Halef, Hakim B. Hizam Vb. "Dârü'n-Nedve" denilen önemli kararların alındığı yerde toplandılar. Toplantı son derece gizlilik içerisinde yapıldı. Toplantıda çeşitli görüşler ileri sürüldü, tartışıldı. İçlerinden bir kısmı, Muhammed (s.a.v.) in başka bir beldeye sürgüne gönderilmesini teklif ettiler. Bazıları da, onu bağlayıp her tarafı kapalı bir yerde ölünceye kadar hapsedelim, dedi. Bu görüşlerden hiçbiri kabul görmedi. Nihâyet Ebû Cehil şöyle dedi: Kureyş kabilesinin bütün kollarından birer temsilci seçelim. Bunlar aynı anda Muhammed’e hücûm edip öldürsünler. Kimin vurduğu belli olmasın. Böylece kanı bütün Kureyş kabilesine dağılmış olur. Haşimîler bütün Kureyş kollarına karşı çıkamıyacaklarından kan davasına kalkışamazlar, çaresiz diyete razı olurlar. Bu iş de böylece kapanmış olur, dedi. Ebû Cehil'in bu teklifi kabul edildi. Bu işi yapacak kırk kişi seçilerek toplantıya son verildi. Bir an evvel bu kırk kişinin görevlerini yerine getirmeleri istendi. DÂRÜ'N- NEDVE'NİN KORKUNÇ KARARINI ALLAH BİLDİRİYOR َوك َأ ْو ُي ْخر ُجوك َ وك َأ ْو َي ْق ُِت ُل َ ين َك َف ُرو ْا ل ُي ْثب ُِت َ َوإ ْذ َي ْم ُك ُر ب َك َّالذ َاّلل َخ ْي ُر ْالَاكرين ُ اّلل َو ه ُ َو َي ْم ُك ُرو َن َو َي ْم ُك ُر ه “Dârü'n-Nedve” de alınan kararla ilgili Kur'an-ı Kerîm de şöyle buyuruluyor: "Hani bir vakitler kâfirler, seni tutup bağlamak veya öldürmek veya (Mekke'den) sürüp çıkarmak için tuzak kuruyorlardı da onlar tuzak kurarken Allah da tuzaklarını bozuyordu. Öyle ya Allah tuzakların en iyisini kurar.'' (Enfal, 8/30) Allah, müşriklerin kararını Cebrâil (a.s.) aracılığı ile Peygamberimize bildiriyor ve Mekke'yi terkedip Medîne'ye hicret etmesini emrediyordu. HİCRETİN KUTLU YOLCULUĞU BAŞLIYOR HİCRET ESNASINDA YAŞANAN OLAYLARDAN BAZILARI 1. Peygamberi öldürene 100 deve verileceğinin ilan edilmesi 2. Müşriklerin Sevr mağarasının önün kadar gelmeleri ve Allah’ın yardımı, mağaranın kapısına örümceğin ağ kurması, güvercinin yumurtlayarak kuluçkaya yatması 3. Kinane kabilesine mensup müdlic oğullarında Süraka ile karşılaşma hadisesi ve Süreka’nın atının kumlara batması 4. Huzaa kabilesinden Ümmü Mabed (Atike Binti Halid)’in çadırına misafir olmaları ve burada zayıf ve sütten kesilmiş bir keçiyi efendimizin besmele çekerek sağması mucizesi 5. Medineye 3 km mesafede bulunan Kuba’ya ulaşmaları, burada Amr B. Avf oğullarına 14 gün misafir olmaları ve Kuba Mescidini inşa etmeleri 6. Hz. Ali’nin Kuba’da efendimize yetişmesi ve Cuma günü medineye hareket etmeleri 7. İlk Cuma namazını Ranuna denen vadiye geldiklerinde kılmaları 8. Sevinç gösterileri arasında Medine’ye giriş 9. Efendimizin devesinin ilk durduğu yerin yetim olan iki kardeş Sehl ve Süheyl’den satın alınması, ikinci durduğu Ebu Eyyub El Ensari’nin (Halid B. Zeyd) evinde 7 ay misafir kalması 10. Yesrib şehrinin isminin “Medinetu’r Rasul, El Medinetu’l Münevvere” olarak değiştirilmesi HZ. EBU BEKİRLE YOLCULUĞA ÇIKIŞ HZ. EBU BEKİRLE YOLCULUĞA ÇIKIŞ Hânei Saadetinden çıkan Resûli Ekrem Efendimiz, doğruca Hz. Ebû Bekir'in evine vardı. Kendileri için acele sefer malzemesi hazırlandı ve bir dağarcığa bir miktar azık kondu. Sonra, Resûli Ekrem Efendimizle Hz. Ebû Bekir, evin arkasındaki küçük kapıdan çıktılar ve Mekke'nin aşağısındaki, güneybatısına düşen, şehre üç mil (takriben bir buçuk saat) uzaklıkta bulunan Sevr Dağına doğru yol aldılar. Hz. Ebû Bekir, Efendimizin bazen önüne geçerek yürüyor, bazende arkasında kalarak yol alıyordu. Efendimiz, "Yâ Ebû Bekir! Niçin böyle yapıyorsunuz?" diye sordu. Hz. Ebû Bekir, "Önünüzü arkanızı gözetlemek, sizi korumak için yâ Resûlallah!" diye cevap verdi. SEVR MAĞARASINDA 3 GÜN SEVR MAĞARASINDA 3 GÜN Peygamberimiz ve Hz. Ebû Bekir Mekke'nin güneyinde bir buçuk saat mesafedeki Sevr dağına vardılar. Dağı tırmanarak zirvesindeki mağaraya gizlendiler. Mekke müşrikleri guruplar halinde her tarafta efendimizi arıyorlardı. Bulana yüz deve vereceklerini ilân etmişlerdi. Bazıları mağaranın ağzına kadar gelmişti. Hz. Ebû Bekir endişelenmeye başladı ve kulağına eğilerek efendimize: "Düşmanlar çok yaklaştı, o kadar ki, ayaklarının dibine bir baksalar bizi görecekler" dedi. Peygamberimiz ona cevap verdi: "Üzülme! Allah bizimle beraberdir.“ O esnada mağaranın ağzına kadar gelenlerden biri mağaranın içine girip aramak istemiş. Umeyye b. Halef ona: “Orada ne işin var? Aklını mı yitirdin. Baksana Muhammed doğmadan önce orada örümcekler ağ germiş, kuşlar yuva yapmış,” dedi ve içeriye girmesine engel oldu. SEVR MAĞARASINDA 3 GÜN Allah bir kulunu korumak istedikten sonra onun sebeplerini de yaratır. Konu ile ilgili Kur'an-ıْ Kerîm'de şöyle buyuruluyor: َ َّ َ اّلل إ ْذ أ ْخ َر َج ُه َّالذ ُ ص َر ُه ه ُين َك َف ُرو ْا َثان َي ْاث َن ْين إ ْذ ُه َما في ال َغار إ ْذ َي ُقول َ نص ُرو ُه َف َق ْد َن ُ إال َت َ صاحبه َال َت ْح َز ْن إ َّن ه ُ اّلل َم َع َنا َف َأ َنز َل ه َ ل َاّلل َسك َين َِت ُه َع َل ْيه َو َأ َّي َد ُه ب ُج ُنود َّل ْم َت َر ْو َها َو َج َعل َ َ َ َّ َ َ َ ُ و ْ ُّ ْ َ َ َ َ ُ ه َ ْ ُ ْ َ َ ه ُ َ َ كلمة الذين كفر ا السفلى وكلمة اّلل هي العليا واّلل عزيز حكيم “Eğer siz ona (Allah'ın Resûlüne) yardım etmezseniz (bu önemli değil); Allah ona yardım etmiştir. Hani kâfirler onu iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile birlikte Mekke'den) çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı, O, arkadaşına, üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir, diyordu. Bunun üzerine Allah ona (sükunet sağlayan) emniyetini indirdi. Onu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kâfir olanların sözünü alçalttı. Allah'ın sözü ise zaten yücedir. Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir.'' (Tevbe, 9/40) SEVR MAĞARASINDAN AYRILIŞ! Rebiülevvel ayının dördüncü Pazartesi günü idi. Mağaradan hareket saati gelmişti. Hz. Ebû Bekir, iki devesinden en üstün olanını Resûli Kibriya Efendimize takdim ederek, "Anam babam sana feda olsun yâ Resûlallah, buyur bin!" dedi. Resûli Ekrem, "Ben, benim olmayan deveye binmem!" diye karşılık verdi. Hz. Ebû Bekir tekrar, "O senindir! Babam anam sana feda olsun, buyur bin!" dedi. Resûli Ekrem, yine, "Binmem." dedi, "Satın aldığın bedeli bana söylemedikçe binmem!”Mecbur kalan Hz. Ebû Bekir, devenin fiyatını söyledi ve Peygamberimiz de onu kabul etti. Resûli Ekrem ve Hz. Ebû Bekir develerine bindiler. Hz. Ebû Bekir, yolda kendilerine hizmet etsin diye terkisine âzadlı siyah kölesi Amir b. Füheyre'yi de aldı. Yol göstermekte oldukça mahir olan Abdullah b. Üreykit önlerine düştü. Sevr Mağarasından ayrıldılar. MEDİNE’YE HAREKET BAŞLIYOR Peygamberimiz ve Hz. Ebû Bekir Sevr mağarasında üç gün üç gece kaldılar. Hz. Ebû Bekir'in küçük oğlu Abdullah geceleri gelir, Mekke'de olup bitenleri onlara bildirir, şafak sökerken şehre dönerdi. Dördüncü gün olunca Kureyşin kendilerini takip etme işinin gevşediğine inanarak mağaradan çıktılar. Bu yolculuğun ne kadar güç şartlar altında yapıldığını bugün anlamak mümkün değildir. Yiyecek yok, su yok, serinleyecekleri bir gölgelik yok. Her tarafı saran alev dalgaları çölü kasıp kavuruyor. Yedi gün yedi gece bu kızgın çöllerde, vâdilere dalarak, dağlara çıkarak yürüdüler. PEYGAMBERİMİZ HİCRETE BAŞLIYOR Peygamberimiz Mekke'den ayrılırken şu duygu dolu sözleri söylüyordu: َْ ُّ َ َ َ َّ َْ ُ ْ َ َ َّ َّ َ َّ َ َّ َ َّ َ ْ َ َ ه واّلل إنك لخير أرض اّلل وأحب أرض اّلل إلي واّلل لوال أني ُُأ ْخر ْج ُت م ْنك َما َخ َر ْجت "Ey Mekke, vallahi sen Allah katında yeryüzünün en hayırlı yerisin. Bana da en sevimli yerisin. Vallahi eğer buradan çıkmaya mecbur bırakılmasaydım, çıkmazdım." ( İbn Mâce, Menâsik, 103, 3099) İstikâmet Güney: Sevr Dağı 1 Rebiü’levvel 1 / 12 Eylül 622 Pazar … Kendisine İlk Vazifenin Verildiği Nur Dağına Adeta Veda Ediyordu… Mina’ya... Müzdelife’ye… Ve Arafat’a… Hayvan Otlattığı Meralara Da Elveda… Elveda Mekke! Diyerek yola çıkıyordu. PEYGAMBERİMİZE MEKKE’NİN MÜJDESİ VERİLİYOR َُ ْ َ َّ َّ َ َ َ َ َ ْ َ ْ ُ ْ َ َ َ ُّ َ َ َ َ ُ َّ ه َ َ إن الذي فرض عليك القرآن لرادك إلى معاد قل ربي أعلم من جاء ََ ْ َ ُ ْ َ َ َ ُّ ُ بالهدى ومن هو في ضَلل مبين Mekke'den Medîne'ye giderken yolda şu âyet-i kerîme nâzil oldu. “Kur'an-ı (okumayı, tebliğ etmeyi ve ona uymayı) sana farz kılan Allah, elbette seni (Mekke'ye) iade edecektir. De ki: Rabbim, kimin hidayeti getirdiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi bilendir '' (Kasas, 28/85) SÜRÂKA Kafile Medine'ye doğru ilerlerken birkaç defa takibe uğrayıp sorguya çekilmek istendi. Fakat bu teşebbüsler başarısızlıkla sonuçlandı. Bunlardan birisi şu şekilde gerçekleşti: Kinâne kabilesinin bir kolu olan Müdlicoğullarından Sürâka b. Mâlik, Kureyş'in va’detmiş olduğu ödülden haberdar olmuştu. Hz. Peygamber ve arkadaşlarının kabilelerinin yakınından geçtiğini öğrenir öğrenmez silahlanarak atına bindi ve harekete geçti. Resûl-i Ekrem ve arkadaşlarına yaklaşınca atının ayakları sürçtü. Tekrar toparlanarak atını mahmuzladı; bu defa atın ayakları kuma saplandı ve kendisi de yere düştü. Atını kendi çabasıyla kurtaramayıp olayda da fevkalade bir durum sezince eman diledi. Çünkü durum kritik idi; Sürâka dengesini kaybetmiş ve yaya kalmıştı. Hz. Peygamber ve arkadaşları dört kişi idiler. İsteselerdi onu öldürebilirlerdi. Ama bunu yapmayıp onu affettiler. O, atının Hz. Peygamber’in dua ettiği bir esnada düştüğünü söylemiştir. Hz. Peygamber Sürâka’nın yaklaştığını görünce “Allah’ım onu düşür”! diye dua etmiş, atı kapaklanan Sürâka “Ey Allah’ın nebîsi! Ne dilersen emreyle” demiş, Resûlullah da “Sen geride dur, arkamızdan gelenleri bırakma” demiştir. Sürâka verdiği bu sözü tuttu. Ayrıca kendisine bir emannâme verilmesini istedi. MEDİNE YOLUNDA KUBA VADİSİ: İLK CUMA NAMAZI Peygamberimiz 8 gün süren yolculuğun sonuna doğru yaklaşık 450 km yolu katedip Kubâya Milâdî 622 yılı 20 veya 23 Eylül 622 perşembe günü ulaşmıştır. Peygamberimiz burada ilk iş olarak Gülsüm b. Hedm'in hurmalarını kuruttuğu yerde bir mescid inşa etmiştir. Bu mescidin inşasında Peygamberimiz herkesle birlikte bir amele gibi çalışmıştır. İslâm'da ilk inşa edilen bu mescid kuba mescididir. MEDİNE YOLUNDA RANUNA VADİSİ: İLK CUMA NAMAZI Peygamberimiz Kuba’da 14 gün kaldıktan sonra bir Cuma günü Medîne'ye hareket etti. Ranuna vadisinde Beni Salim mahallesinden geçerken Cuma vakti girdiği için burada Cuma namazını kıldı. 8 ekim 622 İlk Cuma namazı burada kılınan namazdır. MEDİNE UFUKLARINDA YANKILANAN BÜYÜK COŞKU Yolculuğun sonunda Sevgili Peygamberimiz, Hz. Ebubekir ve beraberindekiler Medine’ye vardılar. Bu esnada bir iş için evinin yüksek kulesinden etrafı seyreden bir Yahudi, beyazlar giyinmiş bir kafilenin uzaktan gelmekte olduğunu gördü ve yüksek sesle: İşte günlerdir yolunu beklediğiniz devletli geliyor, diye haykırdı. Yollara dökülen Müslümanlar özlemle haykırmaya başladır. Ay doğdu üzerimize Veda tepesinden Şükür gerekti bizlere Allah'a davetinden Sen güneşsin sen aysın Sen nur üstüne nursun Sen süreyya ışığısın Ey sevgili Ey Rasul Ey bizden seçilen elçi Yüce bir davetle geldin Sen bu şehre şeref verdin Ey sevgili hoş geldin Ey Rasul sana söz verdik Doğruluktan ayrılmayız Sen ey esenlik yıldızı Senin sevginle doluyuz HİCRETİN AMACI NEDİR? HİCRETTEN KAÇINMAK? ََ ُ َ َ ُ َ َ ْ َّ َّ َ َ ه ُ َ َ ْ َ َ ْ َ ْ ُ َّ ُ ُ َ ْ ُ ْ ُ َ َْ فين فى اال ْرض قالوا ال ْم ذين ت َوف ُيه ُم اللئكة ظالمي ان ُفسه ْم قالوا فيم كنِتم قالوا كنا مسِتضع ان ال َ ُ ْ َْ ُ ه َ ض َع ْ ) ا َّال ْالُ ْس َِت97( صيرا َفين من َ اّلل َواس َع ًة َف ُت َهاج ُروا ُ فيها َف ُاولئ َك َم ْا ً ويه ْم َج َه َّن ُم َو َس َاء ْت َم تكن ارض َ ْ ْ َ َ َ ُ ً َ ه ً َ َ ُ ) فاولئ َك َع َس ى ه98( طيعون حيلة َوال َي ْه َِت ُدون َسبيَل ُ الر َجال َوالن َساء َوالول َدان ال َي ْس َِت ه اّلل ا ْن َي ْع ُف َو َ َ ُ َْ ْ ْ َ ه َ َ َع ْن ُه ْم َو َك ُ ان ه ْثيرا َو َس َع ًة َو َمن ً اغ ًما َك ) َو َم ْن ُي َهاج ْر فى َسبيل اّلل يجد فى االرض مر99( اّلل َع ُف ًّوا غ ُفو ًرا َ ْ ُ ْ ْ َ ْ ُ َ ً َ ه َ َر ُ ُ َّ ُ ْ ْ ُ ْ َ ْ ُ َ َ ْ َ َ َ َ ْ ُ ُ َ َ ه َ اّلل َو َك ُ ان ه ًاّلل َغ ُفورا يخرج من بيِته مهاجرا الى اّلل و سوله ثم يدركه الوت فقد وقع اجره على ً َر حيما "Melekler, kendilerine zulmeden kişilerin canlarını aldıklarında, onlara, "Ne işte idiniz?" derler. Onlar da: "Biz yer yüzünde zayıf kimselerdik." derler. Melekler: "Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi, siz de orada hicret etseydiniz ya?" derler. İşte bunların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü gidiş yeridir. Ancak gerçekten aciz ve zayıf olan, çaresiz kalan ve hicret etmeye yol bulamayan erkekler, kadınlar ve çocuklar hariç... Umulur ki, Allah bu kimseleri affeder. Allah çok affedici, çok bağışlayıcıdır. Her kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de bulur. Her kim Allah'a ve Peygamberine hicret etmek maksadıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, kuşkusuz onun mükafatı Allah'a düşer. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir." (Nisa, 4/97-100) HİCRET! İbni Abbas (ra) 'dan şöyle rivayet edilmiştir: Hz Peygamber döneminde, Müslümanlardan birtakım kimseler, müşriklerin yanında kalıyor böylece müşriklerin topluluğunu çoğaltmış oluyorlardı. Bir keresinde atılan bir ok gelip bunlardan birisine isabet eder veya vurulur, bu yüzden ölür. Bunun üzerine Allah: "Kendilerine yazık eden kimselere…" ayetini indirdi. (Buhari, Tefsir, 4230) HİCRET ALLAH VE RESULÜNEDİR ُ َ ْ ْ َ َ ْ َ َ َّ َ ْ َ ُ ه َّ َ َّ َ ُ ه ْ ئ َ َ َ ى ُ فمن كانت هجرته الى، إنما االعمال بالنيات وإنما لكل امر ما نو ه ه َُ ْ َ ُ َ َ ُ َ َو َم ْن َك َان ْت ه ْج َرُت ُه الى ُد ْنيا،اّلل َو َر ُسوله اّلل ورسوله فهجرته الى َ َ َ َ َ ُ ُ ْ َ َُ َْ َ ْ ْ .ُيص ُيب َها أو امرأة ينكحها فهجرته الى ما هاجر إليه Hz. Ömer (r.a) anlatıyor: "Resûlullah (a.s) buyurdular ki: "Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır. Öyleyse kimin hicreti Allah'a ve Resûlüne ise, onun hicreti Allah ve Resûlünedir. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalığa veya nikâhlanacağı bir kadına ise, onun hicreti de o hicret ettiği şeyedir." [Buhârî, Bed'ü'l-Vahy 1,] CİHAD DEVAM ETTİĞİ MÜDDETÇE HİCRET’TE DEVAM EDECEKTİR َ َ َ ْ َ َ َ ْ ْ َ َ َ ْ ْ َّ َ َ ُ ُ ْ َ ْ ُ َ ْ َ ْ َ ُ ْ َ َ ه إني تركت من خلفي وهم يزعمون أن الهجرة قد انقطعت قال ال َُت ْن َقط ُع ْاله ْج َر ُة َما ُقوت َل ْال ُك َّفار Abdullah b. Sa’d: “Ey Allah’ın Rasulü! Muhakkak ki ben, arkamda, artık hicretin sona erdiğine inanan bir toplum bıraktım” dedim. Peygamberimiz (s.a.v. ) “Küffarla cihad devam ettiği sürece, hicret sona ermeyecektir” buyurdular. (Nesai, Bey’at 9 ) HİCRET GÜNÜMÜZDE NASIL ANLAŞILMALIDIR MEKKENİN FETHİNDEN SONRA FİİLİ HİCRET KALKMIŞTIR Mekke'nin fethinden sonra İslam'ın artık takviye için muhacirlere ihtiyacı kalmamış olması ve Müslümanların da her yerde dinlerini istedikleri gibi tatbik edecek nüfuz ve kuvveti elde etmiş olmaları sebebiyle, Hz. Peygamber (s.a.) "Hicret Müessesesi"ni kaldırmaya karar vermiştir. Bu sebeple ricacı olarak gelen amcası Abbas'a şöyle der: "Mekke'nin fethinden sonra hicret mümkün değildir." Benzer bir istekle Mücaşi b. Mes'ud da Resulullah'tan: "Hayır! Artık seninle İslam üzere biat ederiz. Zira Fetihten sonra hicret yok" cevabını alır.(Müslim, İmaret 20 ) Hz. Peygamberimizin kaldırdığı hicret, Mekke ve havalisinden Medine'ye olan hicrettir. Ancak umumi manada hicret devam etmektedir. Zira Mekke Fethi'nden sonra, hicret, belli bir hâdise değil, bir kavramdır. Her an, her yerde ve her asırda kıyamete kadar baki kalacak bir mananın kavramsal ismi olmuştur. HİCRET HER TÜRLÜ GÜNAH VE KÖTÜLÜKLERDEN KAÇMAKTIR َّ َ َ َ ُ َ َ ُ َل َ اّلل َأ ُّي ْاله ْج َرة َأ ْف َ ض ُل َق َّال َأ ْن َت ْه ُج َر َما َكر َه َرُّب َك َع َّز َو َجل قال رجل يا رسو ْ َُ ْ َ َ ْ ُ َ ْ ْ َ َّ َ َ ْ َ َ ُ َّ َّ َ َّ َ َ َ َ ُ ُل َ هجرة الحاضر ان ت ر ج ه ة ر ج ه ال م ل س و ه ي ل ع اّلل ى ل ص اّلل و س ال ق و ر َيب إ َذا ُدع َي َو ُيط ُيع إ َذا ُأم َر َو َأ َّما ْال َحاض ُر َف ُهو ُ َوه ْج َر ُة ْال َبادي َف َأ َّما ْال َبادي َف ُيج ًَأ ْع َظ ُم ُه َما َبل َّي ًة ََأ ْع َظ ُم ُه َما َأ ْجرا Amr B. Abdullah’tan rivayetle Bir kişi Peygamberimiz (s.a.v. )’e “hicretin hangisi daha faziletlidir” diye sordu. Peygamberimiz (s.a.v. ) şöyle buyurdular: “Rabbinin hoşlanmadığı şeyleri terk etmendir. Hicret ikidir. Biri yerleşik olanın hicreti, diğeri de göçebe olanın hicretidir. Göçebe olana gelince, çağrıldığında icabet eder, emrolunduğunda ise itaat eder. Yerleşik olanın hicretine gelince; Hicret o kimse için felaketlerin en büyüğü olduğu gibi ecirlerinde en büyüğüdür.” (Nesai, Sünen, Bey’at, 12 (4162) c.7 s.144) HİCRET HER TÜRLÜ GÜNAH VE KÖTÜLÜKLERDEN KAÇMAKTIR َ َ ُ َّ ْاس َع َلى َأ ْم َواله ْم َو َأ ْن ُفسه ْم َو ْالُ َهاج ُر َمن ُ ْالُ ْؤم ُن َم ْن أمنه الن ُّ َ َ َ َ ْ َ َ َ َالذ ُنوب هجر الخطايا و “Mü'min, insanların canları ve malları konusunda kendisinden güvende Muhacir (Hakiki hicret) ise kötülüklerden ve günahlardan uzaklaşan (hicret eden) kimsedir .” ْ ْ ْ olduğu kimsedir. ْالُ ْسل ُم َم ْن َسل َم الُ ْسل ُمو َن م ْن ل َسانه َو َيده َوالُ َهاج ُر َمن ُاّلل َع ْنه ُ َّ َه َج َر َما َن َهى (İbni Mace, Fitne, 2 (3924) ) “Müslüman, Müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir. Hakiki muhacir, Allah'ın yasakladığı şeylerden kaçan, onları terk (hicret) eden kimsedir” (Buhari, İman, 9) BUGÜN HİCRETİ NASIL ANLAYACAĞIZ? "Hicret ikidir, biri kötülüklerden hicret, diğeri de Allah ve Resulü'ne hicrettir". (İbnu’l-Esir, Usdu’l-Gabe, Daru’l-Fikr, Beyrut 1994, c. 4 s 47) “Hakiki muhacir, Allahın üzerine haram kıldığı şeyleri terk edendir” ( Müsnedi İmam Ahmed, 3/ 412) BUGÜN HİCRETİ NASIL ANLAYACAĞIZ? Sahabeden Füdeyk Ebu Beşir ez-Zebîdî (r.a.) Resulullah'a gelerek: “Ey Allahın Resulü! İnsanlar zannediyorlar ki, hicret etmeyen helak olmuştur, (bu doğru mu?)”. Resulullah şu cevabı verir, “Ey Füdeyk! Namazı kıl, zekatı ver, kötülüklerden hicret et, ondan sonra yeryüzünde de dilediğin yerde otur.” ALLAH’IN YASAKLADIĞI ŞEYLERDEN UZAK DURMAK HİCRETTİR. 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. Batıldan, boş şey ve boş sözlerden Ömrü israf eden her türlü arzu ve istekten Şirkten, küfürden, nifaktan Günahın her çeşidinden Nefsin arzu ve isteklerine boyun eğmemek Dünyanın çekici arzularından Haramlardan, israflardan uzak durmaktır Bugün hepimiz Nuh’un gemisindeyiz. Kurtuluş ve selametimiz ömür gemimizi tevhid rotasında yüzdürebilmemize bağlıdır. Lakin gemi su almaya başlarsa, hepimiz bundan etkileniriz. HİCRET HER TÜRLÜ GÜNAH VE KÖTÜLÜKLERDEN KAÇMAKTIR O halde, bizler de Allah’ın yasakladığı şeylerden kaçınıp nefsimizin kötü isteklerini frenleyerek her an hicret halinde olabilir ve hicret sevabına nail olabiliriz. Allah'a tam manasıyla inanan insan, gönül Medine'sine ulaşmak yolunda, her haramdan sakınırken bir dağı geçer, her farzı yerine getirirken bir ovayı aşar, her iyilik yaptığında onun için bir adımdır. Her doğan gün onun ümidini arttırır, her batan gün aşk ve şevkini güçlendirir. O, kendi içinde hicreti yaşayandır. • Babasının sulbümde hicretini beklerken, Ana rahminde hicrettedir. • Ailesi ile iken, Toplum içinde iken hicrettedir. • Dünyada hicrettedir, yaşadığı çağda hicrettedir. • Namaz onun için Rabbinin yanına bir hicrettir. • Oruç bedeninin kötü arzularından hicrettir. • Hac bir hicret eğitimidir. • Zekât dünyanın hengamesi içine daldığın an, eşyadan bir hicrettir. HİCRETİN SONUÇLARI NELERDİR? HİCRETİN SONUÇLARI Hicretle, 23 yıl süren peygamberlik devrinin 13 yıllık "Mekke Devri" sona ermiş, 10 yıllık "Medine Devri" başlamıştır. Hz. Peygamber (s.a.s.), Medine’ye geldiklerinde, burada yaşayan yabancılarla, dayanışma temeli üzerine bir antlaşma imzalamıştı. Bu antlaşma, İslâm Dini’nin müslüman olmayan topluluklarla barış içinde yaşamaya ve onlarla daima iyi ilişkiler içinde olmaya ne kadar önem verdiğini göstermektedir. Peygamberimiz, Mekke’den gelen göçmenlerle Medine’li Müslümanlar, yani "Muhacirler" ile "Ensar" arasında kardeşlik kurmuştu. Bu kardeşlik esasına göre, Medineli Müslümanlar mallarının yarısını göçmen kardeşlerine vermişlerdi ki, tarihte bu dayanışma ve yardımlaşmanın bir benzerini daha göstermek mümkün değildir. Böylece, Medine şehrinde ilk İslâm topluluğu, kardeşlik ve dayanışma temelleri üzerinde oluşmaya başlamıştır. HİCRETİN SONUÇLARI Yüce Allah Kur’an’da; îmanları uğruna yurtlarını terk eden müminleri şu ayette övmektedir: ْ ُ َ َ َ ْ ُ َ َ َ ْ ُ َ َ َّ َ ه َص ُرو ْا ُأ َولئك َ اّلل َو َّالذ َ َ ين َآوو ْا َّو َن والذين آمنوا وهاجروا وجاهدوا في سبيل َ ْ َ َ ْ َّ ُ َّ ًّ َ َ ُ ْ ُ ْ ُ ُ هم الؤمنون حقا لهم مغفرة ورزق كريم “İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihat edenler ve (hicret edenleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya; işte onlar hakîkî müminlerdir. Onlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır” (Enfal, 8/74) ُْ َ َ ُ ْ ْ ين ُا ْخر ُجوا م ْن د َياره ْم َو َا ْم َواله ْم َي ْب َِت ُغو َن َف َض ًَل من َ ين َّالذ َ ال َهاجر للفقراء ٖ ٖ َه َ ْ َ ً َ َ ْ ُ ُ َ ه َ َ َ ُ َ ُ ُ َ ُ ُ َّ ُ ن اّلل ورضوانا وينصرون اّلل ورسوله اولئك هم الصادقو “(Allah'ın verdiği bu ganimet malları,) yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılmış olan, Allah'tan bir lütuf ve rıza dileyen, Allah'ın dinine ve Peygamberine yardım eden fakir muhacirlerindir. İşte doğru olanlar bunlardır.” (Haşr 8) HİCRETİN SONUÇLARI Yüce Allah Kur’an’da; îmanları uğruna yurtlarını terk eden müminleri bağrına basan Ensar’ı da şu ayette övmektedir: ََ َّ َ َ َ َّ ُ َّ َ َ ْ َ َ ْ َ ْ ْ ُ ُّ َن َ ْ َ َ َ َ ْ ْ َ َ َ ُ ن االيمان من قبلهم يحبو من هاجر اليهم وال يجدو ٖفى ٖ وال ٖذين تبوؤ الدار و َ ْ َ َ ْ َ َ ْ ُ ْ َ َ َ ُ ُ ر ْ َ َ ً َّ ُ ُ َ ُ ْ ُ و َ َ صدو هم حاجة مما اوتوا ويؤثر ن على انفسهم ولو كان بهم خصاصة ََ ُ َ ُ ُ ْ ُ ْ ُ ن َ َّ ُ َ َ ْ ُ َق ْ ومن يو شح نفس ٖه فاولئك هم الفلحو “Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Haşr, 9) HİCRET KAÇIŞ DEĞİLDİR Hicret, ilk Müslümanların, sıkıntılı günlerden kurtulmalarına ve kardeşlik esası üzerine kurulan toplum hayatına kavuşmalarına vesile olmuştur . • • • • • • • Hicret; Ensar ve Muhacirinin sergiledikleri dostluk ve kardeşliğin, milli birlik ve bütünlüğün en güzel timsalidir. Hicret; ilk müslümanların inançları uğruna gösterdikleri fedakarlığın doruk noktasıdır, Hicretle, İslâm güneşi dünyaya Medîne ufuklarından yayılmıştır. Hicret, İslam’ın hükümlerini yaşatacak ve yaşayacak yeni şartların ve mekanların aranışıdır. Hicret; Hak'kın batıla galip gelmesi ve islamı tümüyle yaşamanın azmidir. Hicret; tevhid inancının kalplerde kökleşmesinin, gerektiğinde mallardan ve canlardan feragat etmenin sembolüdür. Hicret; kaçış değil; hasrettir, ümittir, yüce hedefleri gerçekleştirme azmidir. Kendi iklimini bulma arayışıdır. HİCRET! Mekke'de zulüm ve haksızlık içinde yaşayan Müslümanlar eğer hicretle istiklâllerine ulaşmışlarsa, bizler de ruh dünyasında kötülüklerden, başkalarına haksızlık yapmaktan, yaşadığımız toplumda her türlü fitne ve fesattan, çocuklarımızı yaşadığımız çağa göre yetiştirmeye, başkalarına iyilik yapmaya, haksızlıklar karşısında mücadele etmeyi hicretle gerçekleştirebiliriz. ََ َ ْ َ ُ ن َ َ َّ َّ َ َّ ُ َّ َ َ ْ َ َّ َ َّ ْ َ ْ ُ َ ْ َ َ َّ ُ َّ ُ َ َ َّ َ ُّ َ َ يا أيها الذين آمنوا اتقوا اّلل ولِتنظر نفس ما قدمت لغد واتقوا اّلل إن اّلل خبير بما َعملو “Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın. Allah'tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” [Haşr 59/18] Allaha kavuşmayı Düşünen Salih Amel İşlemeli َ ً َ َ ْ َ ْ َ ْ َ َ َ َ َ َ ْ ُ َ َه ًصال ًحا َوَال ُي ْشر ْك بع َب َادة َ هبه أ َحدا َ فمن كان يرجو لقاء ربه فليعمل عمَل ر “…Artık kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, işte o Allah’ı razı eden imanına layık işler yapsın ve Rabbine kulluk ederken hiç kimseyi O’na ortak koşmasın!” [ Kehf 18/110] HİCRET! Hicret; İslâm davasının hedefe giden yolunda bir dönüm noktasıdır. Hicret; İslam toplumunun teşkilatlanması, bir güç haline gelmesi ve çevresine kendini kabul ettirmesi sürecinin ilk adımı olmuştur. Hicret; her vesile ile birlik, beraberlik ve dayanışmayı vurgulayan İslam’ın hayat bulmasına yol açan önemli bir olaydır. Hicret; imanın maddi güç karşısında kazandığı zaferin simgesidir. Hicret, Allah rızası için; anadan, babadan, yardan, diyardan, maldan, mülkten hatta candan, evlattan vazgeçişin, ibretli ve meşakkatli kıssasıdır. Hicret; her şeylerini Allah için, göz kırpmadan terk eden Mekkeli Muhacirler ile onları bağırlarına basan, muhtaç oldukları halde onları kendilerine tercih eden Medineli Müslümanların, Ensarın destanıdır. Hicret; fedakarlık, kardeşlik, ahde vefa, birlik ve beraberlik, değerlerin paylaşımı, özgürlük aşkı, adalet, saygı ve hoşgörü temelli bir kardeşliktir. Hicret; Manevi olarak Allah’ a giden bir yolculuk adeta bireysel isyandan takvaya bir geçiştir. Maddi olarak ablukaya alınmış engelli bir yerden özgürce inanmak ve yaşamak için engelsiz bir yere, daha güçlü gelmek için zayıfken gitmektir. Hicret; İmanın birikmiş bir su gibi akacak bir yol bulması ve karargah değişimidir. Hicret birkaç inatçı günahkara takılıp kalmadan binlerce bekleyene imdat olmak Ve onlara ilahi nuru taşımaktır. HİCRET! Hicret; İmkanların bittiği yerden imkan üretilecek yere gitmedir. Hicret; Vahyi bir medeniyete doğru bir yürüyüştür. Hicret; Genellikle korku diyarından ümit diyarına bir yolculuktur. Hicret; İnsanın kendini Rabbine adamasıdır. Hicret; Çok sevdiği diyarı çok sevdiği davası için terk etmedir. Hicret; Aslında ezelden ebede giden bir yolculuktur. Hicret; Allah sevgisini her şeyin üzerinde tutmadır. Hicret; Allah rızası için ciddi bir eğitim yapma ve yardımlaşmadır. Hicret; Işık, gölge ve su arayanlara yardıma koşmadır. Hicret; Anam, babam, canım sana feda olsun diyenlerin de bir sınavıdır. Hicret, gözü dönmüş, kana susamış canilerin arasından gönül dostlarına gitmedir. Hicret, peygamberin ve dostlarının yanıyorum, bitiyorum çığlığına bir imdattır. Hicret, ölümden korkmadan her ortamda Resullulah ile hareket ediyormuşçasına özdeşim kurma, onunla yolculuk yapma ve birlikte mana alemine göçmedir. SON SÖZ OLARAK HİCRET; Cimrilikten cömertliğe, Zulmetten nura, Dalaletten hidayete, Anarşiden sükunete, Zulümden adalete, Nefretten sevgiye, Kinden şefkate, Esaretten hürriyete, Kölelikten efendiliğe, Batıldan Hakk’a, Şeytandan Allah’a, Çirkinden güzele, Taassuptan sağduyuya, Zarardan kârâ göç etmektir. SON SÖZ: KARDEŞ OLALIM َ ْ َ ُ ْ َ ْ ه َ ً َ َ َ َ َّ ُ ْ َ ْ ُ ُ ْ ْ َ َ ه ْاّلل َع َل ْي ُك ْم إ ْذ ُك ُنِتم يعا وال تفرقوا واذكروا نعمت م ج اّلل ل ب ح ب وا م ص ِت اع و َ َ ْ ُ ُ ُ َ ْ َ َ َّ َ َ َ ْ َ ً َْ ُ ْ ْ َ ْ َ َانا َو ُك ُنِت ْم َع َل َى َش َفا ُح ْفرة أعداء فألف بين قلوبكم فأصبحِتم بنعمِته إخو َه َ َّ َ َ َ َ ُ ه ْ َ َ َ َ ُ َ ه ُ ه ُ َ ُ ْ َ َ َ َّ ُ ْ َ ْ َ ُ ن من النار فأنقذكم منها كذلك يبين اّلل لكم آياته لعلكم تهِتدو “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kuran’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz.” (Al-i İmran, 103) Bu Sunum Vaaz İdris YAVUZYİĞİT Tarafından; “Hz. Muhammed’in Hayatı” Martin Lings, “Peygamberimizin Hayatı” Hamidullah, “Efendimiz” Reşit HAYLAMAZ, “Hz. Muhammed Ve Evrensel Mesajı” İbrahim SARIÇAM, “Hz. Muhammed’in Hayatı” Salih Suruç, “Muharrem Ayı Ve Hicret” Ahmet ÜNAL, “İslam Tarihinin En Önemli Olayı Hicret” Lütfi ŞENTÜRK , “Hicret” Ahmet ÖZMEN, “Hicretin Arka Plânı” Mehmet ÖZDEMİR , “Hicret Ve İslam Tarihindeki Yer” Tahir TURAL’a Ait Kitap, Makale Ve Vaaz Örneklerinden İstifade Edilerek Hazırlanmıştır. Hepsine Teşekkürü Bir Borç Bilir Rabbimden iki cihan saadeti ve Kamil İman Dilerim.