َا يا تانْصُ رُوهُ فاقادْ ناصَراهُ اّللَه ُ اِذْ اَخْراجاهُ الَاذ۪ينا

advertisement
Eylül-1985
HİCRET
Ömer ÖNEN
Din İşl. Yük. Krl. Uzmanı
‫جهُ الَ ا ۪ذي ان اك اف ُروا ثاانيا‬
‫اّلل ِا ْذ َا ْخ ار ا‬
ُ ‫اص ار ُه َه‬
َ ‫ِا َ اّل تانْصُ ُرو ُه فا اق ْد ن‬
‫اّلل ام اعناا‬
‫صاحب ۪ه اّل ت ا ْح از ْن ِا َنا َه ا‬
َ ‫اثْنايْن ِا ْذ ُه اما في ا ْلغاار ِا ْذ يا ُقو ُل ل‬
‫جع اال اكل امةا‬
‫اّلل َس ۪كيناتاهُ اعلايْه او َايَ ا اد ُه ب ُجنُو ٍد لا ْم ت ا ار ْوهاا او ا‬
ُ ‫فااا ْن از ال َه‬
‫َا‬
‫الس ْفلهى او اكل امةُ َه‬
ُ
ٌ‫ح ۪كيم‬
‫ااّلل اع ۪زي ٌز ا‬
ُ ‫اّلل هيا ا ْل ُعلْي ۜاا و َه‬
ۜ َ ‫ال ۪ذي ان اك اف ُروا‬
Muhterem Müslümanlar,
16 Eylül 1985 pazartesi 1 Muharrem, insanlık ve İslam
tarihinin dönüm noktalarından biridir. Müslümanlarca
takvim başlangıcı olarak kabul edilen Hz. Peygamberin
(s.a.v.) Mekke'den Medine'ye hicretinin 1406. yılıdır.
Bütün peygamberler, insanları hak dine, tevhid esasına
çağırmak
ve
kötülüklerden
uzaklaştırmakla
görevlendirilmişlerdir. Ama her asırda bu ulvi çağrıya
İcabet ederek ona gönülden inanan insanlar olduğu gibi
bunu kabul etmeyen kimseler de bulunmuştur.
Bundan 15 asır önce İslam’a gönül veren Müslümanlar
en sıkıntılı ve karanlık günlerini yaşıyorlardı. Yüce Allah'ın
salat ve selam'ının muhatabı, kainat kendisinin yüzü suyu
hürmetine yaratılan eşsiz insan Hz. Muhammed, Rabbi'nin
emirlerini ilk defa Mekke'de tebliğ etmeye başlamıştı. Bu
prensiplerin özünü, putların terki ile bir olan, eşi ve benzeri
bulunmayan, her şeyin sahibi ve yaratıcısı olan yüce Allah'a
ve O'nun emirlerine inanmak teşkil ediyordu.
Ancak Mekke'li müşrikler bu emirlere kulak bile
asmadılar. Cehalet ve dalaletten kaynaklanan bir taassup
içerisinde eşsiz peygamberle alay etmeye başladılar. O'nu,
risaletini tebliğ etmekten alıkoyacaklarını ve Allah'ın din
olarak
seçtiği İslam güneşini daha doğuşunda
söndüreceklerini sanıyorlardı. Allah'ın elçisi, müşriklerin
dayanılmaz istihzalarına, akla, hayale gelmeyen eziyetlerine
ve engellerine rağmen, görevini en zor şartlar içerisinde ve
en iyi bir şekilde yerine getiriyordu.
İslam'a gönül verenlerin sayısı çoğaldıkça, islam
düşmanlarının müslümanlara karşı kini, zulmü ve şiddetleri
de o nisbette artıyordu. Mekke inkarcıları sayıları oldukça
az olan Müminlere akıllara durgunluk verecek işkenceler
tatbik ediyorlardı. Mekke'de Müslümanlar canından bezmiş,
yaşayamaz hale gelmişlerdi. Buna rağmen karanlık günlerin
gidip, bir gün yerini nurlu ve aydınlık günlerin alacağına
candan inanıyorlardı. İşte bu nedenle tüm işkencelere tam
iman, metanet ve sabırla göğüs geriyorlardı. Onların
gözünde ne mal, ne evlat ve ne de vatan vardı. Tek
düşünceleri İslam'ı rahatça yaşayabilmek, yaymak ve onu
tüm gönüllere yerleştirmek için gidilecek huzurlu ve sakin
bir yerdi.
Muhterem Müminler,
Bu durum karşısında Peygamber efendimiz (s.a.v.)
müslümanların bir kısmının Habeşistan'a ve diğer yerlere
hicret etmelerine izin verdi. İşte bu hicretler nedeniyle
İslam, Mekke sınırlarını aşarak, diğer şehir ve ülkelere
ulaşmış ve orada yayılmaya başlamıştı. Bu durumu gören
Kureyş'in ileri gelen inkarcıları, ne yapacaklarını
şaşırmışlardı. Daha evvel Mekke'den dışarı atmaya
çalıştıkları müslümanları, bu defa İslam'ın yayılmasını
önlemek için, Mekke'de hapsetmek ve başka yerlere
göndermemek planları hazırlamaya başladılar. Allah
Rasûlü'nün vücudunu ortadan kaldırmayı düşünüyorlardı.
Lakin bu planlarında oldukça geç kalmışlardı. Çünkü
Mekke'de müslümanlar sayılacak kadar azalmıştı.
Peygamber efendimiz, Hz. Ebubekir, Hz. Ali ve ashabın
pek azından başka kimse kalmamıştı.
Bu olaylar devam ederken, nihayet Cenabı Hakk'ın izni
ile O'nun himayesinde Allah Rasûlü Hz. Muhammed'e ve
en sadık arkadaşı Hz. Ebu Bekir ile birlikte Medine'ye
hicret emri gelmiş, böylece Allah en sevgili kulu ve elçisini
korkunç bir suikastten kurtarmıştı. Hz. Peygamber, yanında
sadık dostu Hz. Ebubekir ile birlikte müşrikleri şaşırtmak,
izlerini kaybettirmek için Medine yönünün aksi
istikametinde hareket ederek "Sevr" dağında bir mağaraya
sığınmışlardı. Düşman bu iki yolcuyu bulmak için her tarafı
iyice aramışlar, mağaranın önüne gelmişlerdi, içerdekiler
dışardakilerin sesini duyuyorlardı. Bu arada Hz. Ebubekir
heyecanlanmış, vücudu titrer bir duruma gelmişti. Bunu
gören Hz. Peygamber "Üzülme, Allah bizimle beraberdir"
demişti.
Azız müminler,
Hutbemizin başında okuduğum ayeti kerimede bu olay
şöyle anlatılmaktadır. "Eğer siz O'na (Rasûlüme) yardım
etmezseniz şunu bilin ki inkarcılar O'nu (Mekke'den)
çıkardıklarında mağarada bulunan iki kişiden biri olarak
Allah O'na yardım etmişti. Arkadaşı Ebubekir'e, üzülme,
Allah'ın yardımı bizimledir diyordu. Allah ona güven
vermiş, görmediğiniz askerlerle onu desteklemiş, inkar
edenlerin, sözünü alçaltmıştı. Ancak Allah'ın sözü yücedir.
Allah güçlüdür, hakimdir. (1)
Muhterem Müslümanlar,
Hicret, müslümanların geçmişi hatırlamalarına ve
geleceğe hazırlanmalarına sebep olan büyük bir hadisedir.
Hicret, imanın küfre; hakkın ve adaletin zulme; ilim ve
irfanın cehalete karşı üstün gelmesinin başlangıç tarihidir.
Hicret, bir reaksiyon değil, "aksiyon"dur. Hicret, bir
mananın kabuğunun çatlaması ve neşvü nema bulması, gün
yüzüne çıkmasıdır. Hicret başlı başına bir olay, bir tarihtir.
Asırların biriktirmiş olduğu küfrü söndürecek büyük bir
gerçeğin hareket noktasıdır. Mucizeler meydana getiren
cihan inkılabı, tarihin seyrini değiştiren hareket, çaresizliğin
çöküntüsünü sineye çeken insanlığın vahim dramının
sonudur. Yeryüzündeki muzır mikropları yakıp kurutan
ilahi bir güneş; Hak dinin yayılmasını, cihanşümul olmasını
sağlayan büyük olaydır. Önce Arabistan'ı, sonra bütün
dünyayı aydınlatan, Kuran ve İslam ilminin öğretilmeye
başlanıldığı tarihtir. Hicret bir ri'cat değil, ilahi bir fetihtir,
İslamiyet’in cihana açılması bu olayla başlamış, İslam
gerçeği, bu olayla varlığını dünyaya duyurmuştur.
Peygamberin mübarek dudaklarından duyulan bu tebliğ ile,
son ve hak din, bu olaydan sonra ilahi vahiylerle
müesseseleşmiştir.
Hutbemizi sevgili Peygamberimizin konu ile ilgili bir
hadisi şerifi ile bitirelim. "Ameller niyetlere göredir. Kişi
için yalnız niyet ettiği şey vardır. Kimin hicreti Allah'a ve
Rasûlüne müteveccih ise, hicreti Allah ve Rasulünedir.
Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği
bir kadın için ise, hicreti hicret ettiği şey içindir". (2)
***
1) T evbe Suresi, Ayet: 40
2) Buhari, 1/20, Müslim, 111/1515
Download