ÜNİTE 1: 20. YY BAŞLARINDA DÜNYA I.DÜNYA SAVAŞI’NIN SEBEPLERİ (1914-1918) Savaşın Genel Nedenleri 1-Fransız İhtilali sonucunda ortaya çıkan düşüncelerin hızla yayılması 2-Sanayi İnkılâbı sonucunda gelişen sanayi, beraberinde hammadde ve Pazar ihtiyacını da ortaya çıkarmıştı. Hammadde ve Pazar ihtiyacı ise sömürgeci devletleri karşı karşıya getirdi. (savaşın ana sebebi) 3-Almanya ve İtalya’nın siyasi birliklerini kurmaları sonucunda Avrupa’nın siyasi dengesinin bozulması 4-Bloklar arası silahlanma yarışının hızlanması Savaşın Özel Nedenleri 1-Almanya ile İngiltere arasında ortaya çıkan siyasi ve ekonomik rekabet 2-Fransa’nın Sedan Savaşı sonucunda Almanya’ya kaptırdığı Alses Loren bölgesini geri almak istemesi 3-Boğazları ele geçirip sıcak denizlere inmek isteyen Rusya’nın Almanya ve Avusturya–Macaristan’ı etkisiz hale getirme düşüncesi. 7- ABD Avrupa’daki bu olaylara aktif olarak katılmama politikası izledi. Monroe Doktrini denilen bu politika sayesinde İngiltere ve Fransa 2. Dünya Savaşına kadar rahat hareket etmişlerdir. 8-İngiltere ve Fransa’nın İtalya’ya vermeyi kararlaştırdıkları İzmir’i Boğazlara yakın olmasından dolayı İngiliz çıkarlarını tehdit edecek bir güç olmasından çekinmeleriydi. Bu nedenle İtilaf devletleri ile İtalya arasında ilk görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştır. 9-Konferans sonunda, itilaf devletleri sömürgecilik anlayışı yerine “Manda ve himaye” sistemini ortaya atmışlardır. 10- İtalya’ya vaad edilen Batı Anadolu Bölgesi İngiltere’nin isteği ile Yunanistan’a bırakıldı. İtalya konferansı terk etti MONROE DOKTRİNİ: Amerikan Cumhurbaşkanı Monroe'nin, 2 Aralık 1823'de "Monroe Doktrini" olarak bilinen prensiplerini kongreye sunduğu doktrin. Doktrinin ana maddeleri şunlardı; a. Elde ettikleri ve sürdürdükleri özgür ve bağımsız durumları ile Amerika Kıta’ları bundan böyle Avrupa devletlerinden herhangi birinin kolonileştirme isteklerine konu olamaz. 4-Rusların Slavları birleştirme (Panslavizm) politikasının Avusturya-Macaristan’ı etkilemesi (Slav-Germen çatışması) b. Kutsal İttifak Devletleri'nin siyasal sistemi Amerika'nınkinden tamamen farklıdır. Kendi sistemlerini bu yarım kürenin herhangi bir yerinde yaymak için yapacakları herhangi bir girişimi barış ve güvenliğimiz için tehlikeli görürüz. 5-Rusya’nın Balkanlara yönelik politikasının Balkanlar üzerinden Orta Doğuya açılmak isteyen Almanya’yı tedirgin etmesi. c. Avrupa ülkelerinin herhangi birinin mevcut kolonilerine, ya da ona tabi olan bölgelere hiç müdahale etmedik ve etmeyeceğiz. 6-Siyasi birliğini geç tamamlayan İtalya’nın yeni sömürgeler ele geçirmek ve Akdeniz’de etkili olmak istemesi. 7- Avusturya-Macaristan Veliahtı’nın Bosna-Hersek ziyareti sırasında öldürülmesi savaşın başlaması için bir kıvılcım olmuştur.(savaşın başlamasını sağlayan olay) PARİS BARIŞ KONFERANSI ( 18 OCAK 1918) ● ABD’nin I. Dünya Savaşı’na girmesiyle beraber savaş İtilaf Devletlerinin lehine dönüşmüş İttifak Devletleri yenilgiye uğrayarak savaştan çekilmiştir. ● Paris Barış Konferansı I. Dünya savaşına katılan devletler arasında yapılacak barışın esaslarını belirlemek amacıyla toplanmıştır. ● Konferansa 32 devlet katılmış, İngiltere, ABD, Fransa ve İtalya konferans kararları üzerinde etkili olmuştur. ● Konferansta Almanya ile Versailles, Avusturya ile Saint Germen, Macaristan’la Trianon ve Bulgaristan’la yapılacak Neuilly Antlaşmaları’nın hükümleri kabul edilmiştir. ● İtilaflar Osmanlı Devleti üzerindeki çıkarlarında anlaşamadıkları için Osmanlılarla yapılacak barış antlaşması ertelenmiştir. PARİS KONFERANSINDA ALINAN KARARLAR: 1- Bu devletlerin oluşturduğu Milletler Cemiyeti kuruldu. 2- Galip devletler Wilson ilkelerine uymayarak ağır şartları olan antlaşmalar hazırladılar. ABD de Avrupa ile ilişkileri en alt düzeye indirdi. 3- Ermeniler ilk defa bu konferansta Doğu Anadolu’da Bir Ermenistan Devleti kurulması fikrini dile getirdi. Avrupa destekledi. 4-Savaş sırasındaki gizli antlaşmaların uygulanması karara bağlandı. d. Avrupa devletlerinin kendilerini ilgilendiren sorunlar yüzünden yaptıkları savaşlarda hiçbir zaman taraf tutmadık ve böyle bir davranış siyasetimize de uymaz. ● Bu doktrin ABD’nin I. Dünya Savaşı’na kadar dış siyasetinin temelini oluşturmuştur. I. Dünya Savaşı’na katılan ABD savaş sonrasında toplanan Paris Konferansı’nda istekleri yerine getirilmediğini görünce II. Dünya Savaşı’na kadar tekrar Monroe Doktrini’ne ( yalnızlık politikası ) göre dış politikasını yürütmüştür. I. DÜNYA SAVAŞI’NI BİTİREN BARIŞ ANTLAŞMALARI a. Almanya - Versay ( Versailles ) Antlaşması (28 Haziran 1919) ● Almanya Alses bölgesi ve Fransa’ya Saar bölgesini; deniz aşırı bölgelerini İngiltere, Fransa, Belçika ve Japonya’ya bıraktı. ● Almanya Avusturya ile birleşmemeyi garanti etti ● Almanya Yugoslavya ve Çekoslovakya’yı tanıdı ● Almanya ekonomik yükümlülüklere uyacağını ve savaş tazminatını vereceğini kabul etti ● Askerlik mecburi olmaktan çıkarıldı b. Avusturya - Saint-Germain Antlaşması ( 10 Eylül 1919 ) ● Almanya ile birleşmemeyi garanti etti ● Avusturya Macaristan, Yugoslavya ve Çekoslovakya’yı tanıdı. ● Mağlubiyetin gerektirdiği yükümlülükleri kabul etti. c. Macaristan - Trianon Antlaşması (4 Haziran 1920 ) ● Topraklarının bir kısmını kaybetti. ● Ağır bir savaş tazminatı ödemeyi kabul etti. 5- İngiltere ve Fransa Wilson ilkelerine ters düşmemek için savaş tazminatı yerine “savaş onarımı” sömürgecilik yerine “mandahimaye sistemi” getirerek uygulanmasını sağladılar. d. Bulgaristan - Neuilly Antlaşması (27 Kasım 1919 ) ● Bulgaristan Gümülcine ve Dedeağaç’ı Yunanistan’a; Dobruca’yı Romanya’ya bıraktı. ● Denizle bağlantısı kesildi ve ordusu sınırlandırıldı. 6- Bu konferansta Almanya, Avusturya ve Bulgaristan’ın antlaşma taslağı hazırlanırken Osmanlının ki sonraya bırakılmıştır. Çünkü Rusya’ya verilen bölgelerin Rusya’nın savaştan çekilmesiyle yeniden paylaşılması gerekiyordu. Not: Bu antlaşmalarla İngiltere ve Fransa Wilson İlkelerine aykırı hareket etmiş kendi çıkarlarına uygun bir Avrupa siyasi haritasının çizilmesini sağlamışlardır. e. Sovyet Rusya - Brest – Litowsk Antlaşması ● Bu antlaşmalara göre Sovyet hükümeti 3 Mart 1918′de Ukrayna, Polonya ve Baltık topraklarıyla Finlândiya’dan çıkmayı kabul ediyor ve 1878 yılında ele geçirdiği Kars, Ardahan ve Batum’u Osmanlı İmparatorluğu’na geri veriyordu. ● Bitme noktasına gelen ekonomiyi canlandırmak amacıyla Lenin N.E.P ( novaya ekonomiçeskaya politika) adı verilen yeni bir ekonomik politika ilan etmiştir. N.E.P ( NOVAYA EKONOMİÇESKAYA POLİTİKA) I. DÜNYA SAVAŞI’NIN SONUÇLARI &Tüccara ve küçük esnafa kolaylıklar sağlandı. & Tarım ürünlerine el koymasından vazgeçilerek, köylülere ürünlerini pazarlama özgürlüğü verildi. &Yabancı sermayeye bazı imkânlar tanındı. I. Dünya Savaşı’nın Galip Devletler Açısından Sonuçları İNGİLTERE En büyük rakibi Almanya’nın saf dışı bırakmış, Avrupa’dan gelebilecek tehditlerini önlemiştir. & Sömürgecilik yarışında tek başına kalmıştır. & Ortadoğu’da manda rejimleri kurmuş, yeni sömürgeler elde etmiş ve dünyanın en önemli gücü haline gelmiştir. ABD;Avrupa ile ilişkileri zayıflamış Monroe Doktrini’ne geri dönmüştür. FRANSA &Almanya ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun yenilmesi ile sınırlarına karşı oluşan tehditleri önlemiştir. & Alsas Loren’i geri almış, & Suriye’de manda rejimi kurmuştur. İTALYA &Avusturya’dan aldığı topraklarla sınırlarını kuzey yönünde genişletmiştir. & Batı Anadolu’da vaat edilen toprakların Yunanistan’a verilmesinden dolayı İngiltere’yle ilişkileri gerginleşti. JAPONYA; Almanya’dan Mançurya’yı aldı ve Uzakdoğu’da aldığı yerlerle önemli bir güce ulaştı. GENEL SONUÇLAR ● Rus, Alman, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı imparatorlukları yıkılmış yeni milli devletler kurulmuştur. ● Litvanya, Letonya, Estonya, Finlandiya, Yugoslavya, Çekoslovakya, Polonya, Macaristan, SSCB ve Türkiye kurulan yeni devletlerdir. ● Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılması, Almanya, Avusturya Macaristan ve Rusya’daki değişiklikler Orta Doğu ve Avrupa’da dengelerin bozulmasına ve otorite boşluğuna neden olmuştur. ● Dünya Barışını korumak amacıyla Milletler Cemiyeti kurulmuştur. ● Sömürgecilik mandacılık adını aldı. İngiltere ve Fransa Ortadoğu’da manda adı altında yeni sömürgeler elde etti. & Yirmi kişiden az çalışanı olan küçük sanayi işletmelerinin devletleştirilmesinden vazgeçildi &Ancak devlet bankalar, büyük sanayi kuruluşları ve ulaşım üzerindeki egemenliğini devam ettirdi. ● 1 Ocak 1923’te Çarlık Rusya’ya bağlı olan topraklar üzerinde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kuruldu. Böylece Rusya, Azerbaycan, Beyaz Rusya, Ermeni, Estonya, Gürcistan, Kazak, Kazak, Kırgız, Letonya Litvanya, Moldova, Ukrayna, Tacik, Türkmen ve Özbek Sovyet Sosyalist Cumhuriyetlerinden ve bazı özerk devletlerden meydana gelen bir birlik oluşturuldu. ● Lenin döneminde siyasi ve ekonomik alanlarda merkeziyetçi politika izlenmiş, her şey Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin kontrolüne verilmiştir. JOSEPH STALİN DÖNEMİ ●Lenin’in 1924’te ölümü üzerine yönetimi Joseph Stalin ele geçirdi. ● Stalin döneminde beş yıllık kalkınma planı hazırlandı. ●Tarımda küçük toprakların makineleşmiş büyük çiftliklere dönüşmesi için “Kolektifleştirme Politikası” izlenmiştir. Ancak bu politika halkın büyük tepkisine yol açmış, yüz binlerce insanın ölümüne yol açmıştır. ● Ağır sanayide önemli ilerleme sağlanmış, eski fabrikalar modernleştirilmiştir. ●Özellikle traktör, demir çelik üretiminde artış sağlandı. ●1950’den sonra Sibirya’daki petrol, gaz ve maden rezervleri işletilmeye başlandı. ● Stalin döneminde toplum üstünde baskı kuruldu. Muhalifler tasfiye edildi. Eşitlik prensibine aykırı olarak toplumda ve gelir dağılımında dengesizlik vardı. ●İşçilerin hayat statüsüne karşı köylüler büyük bir sefalet içindeydi. ● 1930’lardan sonra eğitim öğretimde mecburilik getirilmiş, bilim ve teknoloji alanlarında büyük gelişmeler sağlanmıştır. ● Milliyetçilik, demokrasi fikirleri yaygınlık kazandı. SOVYETLER BİRLİĞİNİN GÜÇLENMESİ KURULUŞU VE ● Çanakkale Cephesi’nde İtilafların yenilgiye uğramasıyla beraber istediği yardımı alamayan Çarlık Rusya’sında 1917 yılına gelindiğinde hayat şartları giderek ağırlaşmış, yolsuzluk, açlık ve vurgunlar çarlık rejimine karşı muhalefeti artırmıştı. ●Kadın işçilerin başlattığı isyan hareketine askerlerinde katılmasıyla isyan bir devrime dönüşmüştür. ● Çar II. Nikola’nın tahttan çekilmesiyle kurulan geçici hükümetinde ömrü uzun olmamıştır. ●Vladimir Ilyiç Lenin'in Petersburg’a dönmesiyle geçici hükümeti desteklemekten vazgeçen Bolşevikler, “barış, toprak ve ekmek” vaadiyle de halkı kendi yanına alarak Ekim 1917’de yönetimi ele geçirmişlerdir. ● İktidarı ele geçirdikten sonra Lenin, İttifak Devletleri ile 1918 yılında Brest Litowsk Antlaşmasını imzalamıştır. ●Bunun üzerine İtilafların desteğini alan Çarlık yanlısı Beyaz Ordu ile Bolşeviklerin kurduğu Kızıl Ordu arasında 3 yıl boyunca bir iç savaş yaşandı. ●Bolşeviklerin zaferiyle sonuçlanan iç savaşın da etkisiyle ekonomik düzen alt üst olmuş, milyonlarca insan (13 Milyon) kıtlık yüzünden ölmüştür. SOVYETLERİN ORTA ASYA POLİTİKASI ● XVI. yüzyıldan sonra iyice güçlenen Ruslar, XIX. yüzyılda Doğu Türkistan hariç Orta Asya’daki bütün Türk topluluklarını hâkimiyet altına almışlardır. ● XX. yüzyılın hemen başında Çarlık Rusya’nın baskıcı idaresine karşı Türkleri ve diğer Rus hakimiyetindeki toplulukları harekete geçirmiş ve 1905 İhtilali yaşanmıştır. ● Bu ihtilalin etkisiyle kültürel çalışmalara ağırlık veren Türkler, Yusuf Akçura ve İsmail Gaspıralı’nın çalışmalarıyla 1905 yılında “ Rusya Müslümanları I. Kongresi” ni toplamıştır. ●1906’da yapılan ikinci ve üçüncü kongrenin ardından Müslüman Birliği Partisi kurulmuştur. ● Rusya’nın baskısının artması üzerine “ Rusya Müslüman Türk Kavimlerinin Haklarını Koruma Cemiyeti” kurulmuştur. ●Rus Çarlığından siyasi ve kültürel hakların verilmesini isteyen Türkler uluslararası alanda destek aramaya başlamıştır. ●Talep ettikleri haklara karşı daha fazla baskı gören Türkler ise 1916’da “Milli İstiklal Ayaklanması”’nı başlatmışlardır. ● 1917’de “ Bütün Rusya Müslümanlarının I. Kurultayı” toplandı. Ancak Sovyetlerin Orta Asya’da istilacı bir hareket başlatması üzerine Türk kavimleri ayrı ayrı mücadele etmeye başlamıştır. ● Bu gelişmeler üzerine Sovyet yönetimi İngilizlerin desteklediği Türklerin ve diğer milletlerin bağımsızlık hareketlerini engellemek için milletlere kendi kaderlerini tayin hakkı vermiş bu yolla zaman kazanmayı amaçlamıştır. ●Bunun üzerine Tatar Türkleri 1917’de Ufa şehrinde “İdil-Ural Devleti’ni”, Kazaklar “Alaş Orda Özerk Cumhuriyeti’ni” ve Hokand’da Özerk Türkistan Cumhuriyeti’ni kurmuştur. ● Sovyetler iktidara geldikten sonra Orta Asya’da iki temel politika olarak kültürel ve ideolojik dönüşümle bölgedeki hâkimiyeti güçlendirmeyi benimsemiştir. & Sovyetler bu amaçlara ulaşmak için Orta Asya’da; devlet otoritesini güçtü tutma, bölgeyi ekonomik bakımdan dışarıya bağımlı hale getirme, kültürel ve ideolojik baskı uygulama gibi yöntemlere başvurmuşlardır. TÜRKİSTAN’IN PARÇALANMASI: Sovyetler bölgede “ Sovyet Milletleri ” anlayışı çerçevesinde çok sayıda ve suni sınırlar meydana getirerek Türkistan’ın parçalanmasını sağlamaya çalışmışlardır. Bunun için; - Bölgeyi dünyanın diğer bölgelerinden özellikle Türk ve Müslüman bölgelerinden tecrit etme, ● Basmacı Hareketi’nin başarıya ulaşamamasında, & Korbaşı denen Türkistanlı liderlerin kendi aralarında düzenli bir birlik ve merkezî bir kumandanlık kuramamaları, & Savaşlarda tank, uçak, top ve zehirli gaz gibi silâhlar kullanan Ruslara karşı mücahitlerin makineli tüfeklerinin bile olmayışı & Dışarıdan yardım alamamaları etkili olmuştur. Zeki Velidi Togan 1890’da Başkurdistan’da doğdu. 1911 yılında Türk ve Tatar Tarihi adlı eserini yayınladı. 1916’da Rum Meclisi Duma’ya Ufa temsilcisi olarak gitti. Bolşevik İhtilali’nden sonra Türklerin durumunun düzeltilmesi için çalışmalar yaptı. Daha sonra Enver Paşa ile birlikte Basmacı Hareketi içinde yer aldı. Türkistan Milli Birliğini kurdu ve ilk başkanı oldu. Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver, Fuat Köprülü ve Yusuf Akçura’nın teşvikiyle Türkiye’ye geldi. Doktorasını tamamladıktan sonra bir süre Avrupa’da kaldı. 1939’da Türkiye’ye dönerek İstanbul Üniversitesi Umumi Türk Tarihi Kürsüsünü kurdu. 1970 yılında vefat etti. - İslam kültürü ve kurumlarını ortadan kaldırma gibi uygulamalara başvurmuşlardır. Ortadoğu’daki Gelişmeler a) Ortadoğu’nun Tanımı ve Önemi ● Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarının kesişme bölgesinde yer alır. Kuzeyden Rusya Federasyonu, doğudan Hindistan, güneyden Hint Okyanusu, güneybatıdan Afrika ülkeleri ve kuzeybatıdan ise Avrupa ülkeleriyle sınırlıdır. Ortadoğu’nun Stratejik Önemi BASMACI HAREKETİ: ● Dünya petrol rezervlerinin %80i, doğalgaz rezervlerinin ise yaklaşık %50 sine sahip olması - Orta Asya Türk kültürü ve tarihine ait izleri silme, - Bölge halklarının farklı alfabeler kullanması sağlayarak birbirleriyle anlaşmasını engelleme, 1918 yılından itibaren Türkistan'ın bağımsızlığı için ortaya çıkan millî ayaklanmalara ve mücadeleye Basmacı hareketi denir. ● Bolşevik İdaresi bu mücadeleye katılanların daha önce “ çete ve basmacılık” faaliyetlerine katıldığını öne sürerek bu Milli Mücadeleye “ Basmacılık” demişlerdir. ● Basmacı Hareketi 1918 yılında Korbaşı Ergaş'ın liderliğinde Hokand şehrinde başladı ve kısa zamanda tüm Türkistan’a yayılmıştır. ●Hokand'da üç gün içinde Ruslar tarafından 10.000'den fazla Türkistanlı öldürüldü. ●1918'de kırktan fazla korbaşının (Türkistanlı lider) önderliğinde yapılan mücadelelerde ayaklanmalar Fergana vadisine yayıldı. ●Bu bölgede Ruslarla birlikte hareket eden Ermeniler 180 köyü ateşe verdiler ve yaklaşık 20.000 kişiyi öldürdüler. ●18 Ağustos 1919'da Rus orduları Türkistan cephesi kumandanlığına getirilen Frunze'nin belirttiği gibi Sovyetler'in amacı bütün Türkistan'ı işgal etmekti. Basmacılar ile Kızıl Ordu arasında çok kanlı savaşlar oldu. ●Fergana vadisinde Mehmed Emin Beg, Şîr Muhammed Beg, Nur Muhammed Beg, Hal Hoca ve Korbaşı Parpi gibi liderlerin emri altındaki mücahidler zaman zaman Sovyet ordusuna kayıplar verdirdiler ve mücadelelerini 1921'e kadar sürdürdüler ● 1921’e kadar Türkistan’da geçici hükümetler kurulmuş ancak başarı sağlanamamıştır. Enver Paşa'nın 8 Kasım 1921'de Türkistan'a gelip başa geçmesiyle daha da şiddetlenmiştir. ● Enver Paşa’nın Türkistan'daki millî mücadelelerin başkumandanı olmasından sonra Ruslar önemli kayıplar verdiler ve 19 Nisan 1922'de barış istemek zorunda kaldılar. ●Fakat Enver Paşa, "Barış antlaşmasının ancak Türkistan topraklarındaki Sovyet askerlerinin çekilmesinden sonra söz konusu olabileceğini belirterek" bu teklifi reddetti. ●Bu sıralarda Semerkant şehrinde Türkistan Türk Müstakil İslâm Cumhuriyeti kurulmuştur. ● 1922’de başlayan Sovyet genel saldırısında Enver Paşa’nın şehit edilmesi üzerine mücadele zayıflamıştır. ● 1924'te başlayan Basmacı Hareketi’nin ikinci devresinde mücahitler silâh buldukça mücadeleye devam ettiler. ● Bu mücadeleler de 1935'e kadar sürdü ve bu tarihte Ruslar Basmacılık harekâtına kesin olarak son verdiler. ● Önemli su yatakları( Fırat, Dicle, Asi) ve su yollarına ( Süveyş Kanalı, Hürmüz Boğazı, İstanbul ve Çanakkale Boğazları ) sahip olması, ● Üç büyük ilahi dinin kutsal kentlerinin bölgede bulunması . Bu yüzden bölge 19. yüzyılın başlarından itibaren büyük devletlerin bölge üzerinde siyasi üstünlük kurma çabalarının yoğunlaşmasına sebep olmuştur. ORTADOĞU’NUN PAYLAŞILMASI Sykes – Picot Antlaşması ●I. Dünya Savaşı’nda Arap Yarımadasında etkili olmak isteyen İngiltere, Mac Mahon gizli antlaşmasıyla Mekke Şerifi Hüseyin’in desteğini kazanmış ve Arapları Osmanlılara karşı ayaklandırmayı başarmıştır. ●İngiltere’nin bu şekilde Ortadoğu’da hâkimiyet kurması Fransa’nın tepkisini çekmiş ve Rusya’nın da onayıyla İngiltere ve Fransa arasında Sykes Picot Antlaşması imzalanmıştır. ●9 Mayıs 1916’da imzalanan antlaşmaya göre: Rusya’ya; Trabzon, Erzurum, Van ve Güneydoğunun bir kısmı, Fransa’ya Doğu Akdeniz, Adana, Antep, Urfa, Musul ve Suriye kıyıları, İngiltere’ye Hayfa ve Akka limanları, Irak’ın ortası ve güneyi verilmiştir. ●Bunun yanında Arap yarımadası ve çevresinde Arap devletleri konfederasyonu veya İngiltere ve Fransa’nın kontrolünde bir Arap devletinin kurulması kararlaştırılmış, ●İskenderun limanının serbest olması, Filistin’de uluslar arası bir yönetimin kurulması kararlaştırıldı. ● Birinci Dünya Savaşı’nın ardından İngiltere ve Fransa Nisan 1920’de San Remo Konferansını toplamış ve Ortadoğu’yu kendi aralarında paylaşmıştır. Buna göre & İngiltere Irak, Filistin ve Ürdün’ü & Fransa ise Suriye ve Lübnan’ı almıştır. & Bunun yanında İngiltere daha önce işgal ettiği Kıbrıs ve Mısır’ı kendisine bağlamıştır. İNGİLTERE VE ORTADOĞU: ●XIX. yüzyılda sömürgelerine giden en kısa yol Mısır üzerinden geçtiği için bu bölgeye özel bir ilgi gösteren İngiltere, XX. yüzyılın başlarında petrolün de önemli bir enerji kaynağı olduğunun anlaşılmasıyla Ortadoğu üzerindeki yayılmacılığını giderek artmıştır. ● I. Dünya Savaşı sırasında Mekke Şerifi Hüseyin’le işbirliği yapan İngiltere savaşın sonunda isteklerine ulaşarak bölgenin en büyük gücü haline geldi. İNGİLTERE’NİN KONTROLÜNDEKİ BÖLGELER ARABİSTAN: ●19. yüzyılda Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanan Vahhabi mezhebine bağlı olan Suud’lar I. Dünya Savaşı’ndan sonra Mekke şerifi Hüseyin ve oğlu Ali’yle mücadele ederek Arabistan’a egemen olmuşlardır.. ●Abdülaziz İbni Suud, 1926 Ocak ayında kendisini "Hicaz Kralı " ilan etti. 1932'de de bütün bu topraklar üzerindeki Suud egemenliği Suudi Arabistan Krallığı adını aldı. ●Suudi Arabistan 1933 ve 1936 da Amerikan petrol şirketi ARAMCO'ya (Arabian-Amerikan Oil Company) petrol imtiyazları vermiştir ki, bu Birleşik Amerikan'ın Orta Doğu'ya girmesi bu şekilde olmuştur. ●Yemen ise Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından sonra fiilen bağımsız olmuştur. IRAK: ●San Remo Konferansı ile Musul dâhil Irak’ın İngiliz Mandasına girmesi kabul edilmiştir. ●İngiltere, Suriye krallığından indirilen Kral Faysal’ı yaptırdığı bir referandumla Irak Kralı seçtirmiştir. ●Ancak Irak’ta feodal bir yönetim tesis etmek isteyen İngiltere bu amacı milletçiler tarafından tepkiyle karşılanınca bu tutumundan vazgeçerek 1922 yılında Irakla bir antlaşma imzalamıştır. ●Bu antlaşma İngiltere’ye Irak'ın iç ve dış işlerinin idaresinde geniş yetkiler vermekteydi. ●Bu antlaşma Irak milliyetçilerinin baskısını hafifletmeyince, 14 Aralık 1927 de, Irak üzerindeki kontrolünü biraz daha gevşeten ikinci bir antlaşma yaptı. ●Nihayet 30 Haziran 1930 Antlaşması ile Irak'a tam bağımsızlık verdi. Ancak bu antlaşma ile İngiltere ile Irak dış politikada daima birbirlerine danışacaklar, bir saldırı halinde İngiltere Irak'a yardım edecek ve Irak ordusunu İngiltere yetiştirecekti. ÜRDÜN: Mekke Şerifi Hüseyin’in oğlu Abdullah’ın krallığında ve İngiltere’nin mandasında kurulmuştur. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1946’da bağımsızlığını kazanmıştır. FİLİSTİN: ●Araplar için bir başka hayal kırıklığı da, Filistin'in Suriye'den ayrılarak İngiltere'nin mandası altına konması ve İngiltere'nin de, Filistin'de bir Yahudi anavatanı kurulması için almış olduğu sempatik davranış oldu. ●Yahudilerin Filistin'de bir anavatana sahip olma faaliyetleri, yani Siyonizm hareketi, 1880'lerde Rusya'da ortaya çıkan Yahudi aleyhtarlığı karşısında Rusya Yahudilerinin Filistin'e göç etmek zorunda kalmaları ile başlamış ve Budapeşte'li Yahudi gazeteci Dr. Theodor Herzl'in 1896 da yayınladığı "Yahudi Devleti" adlı eseriyle hızlanmıştır. ● Herzl 1897 de Dünya Siyonist Teşkilatı'nı kurmuş ve Avrupa ve Amerika'daki nüfuzlu ve zengin Yahudiler, büyük devletler nezdinde teşebbüslerde bulunarak Filistin'de bir Yahudi devleti kurmak için çalışmışlardır. ● Siyonistler savaş sırasında Başkan Wilson'a da etki yapmışlar ve Wilson'un da Siyonizm davasına kazanılması, İngiltere’yi de bu davaya karşı sempatik ve destekleyici bir durum almaya götürmüştür. ●Bunun sonucu, Balfour Deklarasyonu adını alan belge, Yahudilerin anavatan davasında bir dönüm noktası olmuştur. ●İngiltere Dışişleri Bakanı Balfour, 2 Kasım 1917 de, Siyonist Federasyonu Başkanı zengin bankacı Lord Rothschild'a gönderdiği bir mektupta İngiltere'nin Filistin'de bir Yahudi anavatanının kurulmasını kabul ettiğini resmen bildirmiştir. ●Bu bildirge, 1918 yılı içinde, sırasıyla, Fransa, İtalya ve Birleşik Amerika tarafından da kabul ve desteklenmiştir. ●Paris Barış konferansında Emir Faysal, Halep’ten Mekke'ye kadar uzanacak Arap İmparatorluğu içinde Balfour Deklarasyonuna uygun olarak, Yahudilere mahalli muhtariyet verileceğini bildirdiyse de, Faysal’ın bağımsız Arap devleti bile gerçekleşmedi. ●Buna karşılık, San Remo konferansında İngiltere'nin Filistin'in mandasını eline geçirmesi ve ilk günden itibaren Yahudilerin Filistin'e göç etmelerine göz yumması, Araplar üzerinde sert tepki yaptı. ●Araplarla Yahudiler arasında silahlı çatışmalar başladı. Bu çatışmaların en önemlileri 1921, 1929, 1933 ve 1937–39 yıllarında olmuştur. ●Almanya'da Hitler'in iktidara geçtikten sonra Yahudi düşmanlığı politikasına başlaması ile Almanya ve İtalya da Filistin'deki Arapları Yahudilere karşı kışkırtmışlar ve Araplara, gizli olarak, para ve malzeme yardımında bulunmuşlardır. ●1937 de başlayan çarpışmalar sırasında, 1938 yılında, 3.717 Arap ve Yahudi ölmüş bulunmaktaydı. 1937 de başlayan ayaklanma ancak 1939 Mayısında sona erdirilebilmiştir. ●Arapların tepkisinde rol oynayan etkenlerden önemli biri de, Filistin'e yapılan Yahudi göçleri olmuştur. Her ne kadar, İngiltere mandater devlet olarak bu Yahudi göçü için bazı sınırlamalar koymuş ise de, 1922 yılında 590.000 araba karşı 84.000 kadar olan Yahudi sayısının, 1932 de 770.000 araba karşılık 181.000'e yükselmesine engel olamamıştır. ●1933–35 yılları arasında Filistin'e 134.540 Yahudi göç etmiştir. Bu ani Yahudi göçü, Filistin Araplarını daha da korkutmuş ve bunun içindir ki 1937–39 çarpışmaları hepsinin en şiddetlisi olmuştur. ●Filistin'deki bu duruma bir çare bulmak ve Araplarla Yahudilerin bir arada yaşamalarını sağlamak amacı ile İngiltere Filistin’in sakinleşmesi için birçok plan ve konferans düzenlemişse de da bir sonuç vermemiştir. ●Bunun üzerine, İngiltere, 1939 Mayısında yayınladığı bir planda, on yıl içinde Filistin'e bağımsızlık vereceğini bildirmiş ve Filistin'e Yahudi göçünü de beş yıllık bir sürede 75.000 sayısı ile sınırlamıştır. ●Göçün sınırlanması Yahudilerin hiç hoşuna gitmediği gibi, Araplar da bu planı tatmin edici bulmamışlardır. Filistin, II.Dünya Savaşına bu şartlar içinde girdi. ● Filistin meselesinin 1930'lardan itibaren şiddetlenmesinde, 1930 da Irak'ın ve 1936'da da Suriye'nin hukuken bağımsızlıklarını almasından sonra Filistin Araplarıyla yakından ilgilenmelerinin de önemli etkisi olmuştur. MISIR: ●İngiltere, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde ve I. Dünya Savaşı sırasında Mısır üzerinde hakimiyet kurma çabası Mısır milliyetçilerinin muhalefetiyle karşılaşmıştır. ●Said Zaglül'ün 1919 başlarında kurduğu Vafd Partisi bütün memlekette ayaklanma ve gösterilere başvurarak, İngiltere’ye karşı milliyetçi hareketin öncülüğünü ele almıştır. ●Ancak Zaglül ve diğer ayaklanma liderlerinin sürgüne gönderilmesi İngiltere’ye bir yarar sağlayamayınca 28 Şubat 1922 de yayınladığı bir deklarasyonla, Mısır'ın bağımsızlığını ilan etti ve Hıdiv I. Fuat da bu deklarasyonu kabul ile Kral (Melik) unvanını aldı. ●İngiltere Mısır'ın bağımsızlığını ilan etmekle beraber, Mısır'ın Süveyş Kanalı'nın ve Mısır'daki yabancıların haklarının savunmasını üzerine alıyor ve Sudan üzerindeki kontrolünü elinde tutuyordu. İRAN: ●1907 Anlaşması ile İran, İngiltere ile Rusya arasında nüfuz bölgelerine paylaşılmıştı. ●Çarlık Rusya’nın yıkılmasından sonra İngiltere tek başına İran üzerinde nüfuz kurma yoluna gitti ve İran'a 9 Ağustos 1919 da bir antlaşma imzaladı. ●Bu antlaşma ile İngiltere, İran'ın idare ve askeri teşkilatını düzenleme görevini üzerine alıyor ve ayrıca İran'a teknik ve mali alanlarda yardım vaad ediyordu. ● Ancak 1925’te Kaçar Ailesi’nin egemenliğine son veren Ahmet Rıza Pehlevi kendisini Han ilan etti. ●Bundan sonra Rıza Şah geniş ve köklü reformlar yaparak memleketi batılılaştırma politikasınI izlemiş din adamlarının etkisini kıramamakla beraber eğitimde ve askeri alanda önemli reformlar yapmış ve kapitülasyonlara son vermiştir. ●Kendisine Türkiye’yi örnek alan Rıza Şah Atatürk ve Türkiye ile yakın ve samimi münasebetler kurdu. FRANSA’NIN KONTROLÜNDEKİ BÖLGELER ● Yeni Anayasa, Almanya devlet yapısı ve Fransa Anayasasına göre uyarlanmış 1889’da ilan edilmiştir. ● Kast düzeni kaldırılmış, gerçekleştirilmiştir. toprak ve vergi düzeltimi ● Millet Meclisi, siyasal partiler ve Danışmanlar Kurulu oluşturulmuştur. ● Şintoculuk dini yaygınlaştırılmaya Budacılık bastırılmaya çalışılmıştır. Japonya’da teknolojide gelişme sağlamak için 3 yola başvuruluyor: 1)Geçici olarak yabancı uzmanlar çağırılıyor. 2)Yurtdışına eğitim için öğrenci gönderiliyor. 3) Eğitim düzeninde değişikliklere gidiliyor ve kamusal eğitim hakkı sağlanıyor SURİYE VE LÜBNAN: ●San Remo Konferansı Filistin'in Suriye'den ayrılması ve Suriye ve Lübnan Fransız mandasına verilmesi kabul edilmiştir. ●1920 yılında toplanan Suriye Ulusal Kongresi, Lübnan ve Filistin’i sınırları içine alan Suriye Krallığını kurdu. ●Başına Kral Faysal’ın geçtiği bu devlet San Remo Konferansı’nda tanınmadı. ● Suriye’yi işgal eden Fransa bölgede sıkı bir askeri rejim kurdu. ●Lübnan’ın sınırları genişleterek ayrı bir devlet haline getirdi. ●Ancak Fransa’nın Suriye’yi eyaletlere ayırarak federal bir düzen oluşturmak istemesi Suriye halkının tepkisini artırdı. ●Fransa’ya karşı başlayan bu mücadele 1936’ya kadar devam etmiştir. ●Ancak Faşizmin iktidara geldiği İtalya’nın Habeşistan’ı işgal etmesi ve Akdeniz’deki tehdidini artırması üzerine Fransa 1936 Eylülünde Suriye ve 1936 Kasımında da Lübnan ile ittifak antlaşmaları yaparak her iki devletten çekilmeyi kabul etti. JAPONYA – ÇİN VE JAPONYA – RUSYA SAVAŞLARI JAPONYA’DAKİ GELİŞMELER 1929 EKONOMİK BUHRANI (KARA PERŞEMBE) 1929 yılında Amerika’da başlayan ve tüm dünyayı uluslar arası ekonomik durgunluk ve krize denir. Krizin Sebepleri MEİJİ RESTORASYONU (1868-1912) ● 1850’li yıllara kadar diğer ülkelerle birkaç olay dışında çok fazla münasebet kurmayan Japonya’da imparator Mutsihito’nun hükümdarlığı dönüm noktası olmuştur. ● Mutsihito tahta geçtikten sonra Japonya’yı batıya açacak köklü ve kalıcı reform süreci başlamıştır. Bu yüzden bu döneme Meiji (Aydın Hükümet Çağı) denir. ● Ancak bu reformlar önce halk ve aristoktokrat savaşçı bir sınıf oluşturan Samurai’ler tarafından tepkiyle karşılanmış fakat hükümetin kararlı tutumunun sonucunda reformlar hayata geçirilmiştir. BU DÖNEMDEKİ ÖNEMLİ GELİŞMELER: ●Takvim değiştirildi. ● Meiji Restorasyonuyla güçlenen Japonya 1894 yılında Kore’yi ele geçirmek için Çin’le savaşmıştır. ● Çin’i yenen Japonlar Rusya’nın ve diğer devletlerin tepkisini çekince aldıkları yerleri geri verdi. ● Japonya 1904-1905 yıllarında İngilizlerden destek alarak Mançurya’da Ruslara saldırdılar. Rusları yendiler. Bu savaştan yararlanan Japonya Kore’yi işgal etti. ● Japonya’nın Uzakdoğu Asya’da yeni bir güç olarak ortaya çıkması İngiltere ve ABD’nin bu ülkeyle ilişkilerine belirleyici bir etki yapmış, Japonya’yla ilişkilerini güçlendirmeye özen göstermelerine yol açmıştır. ● Bu durumun etkisiyle Japonya yabancı devletlere verdiği kapitülasyonları kaldırma fırsatı bulmuştur. Aynı zamanda I. Dünya Savaşı’nda bu durumdan yararlanarak Alman sömürgelerini ele geçirmeyi başarmıştır. ● Amerikan ekonomisinin büyük bölümünün holdinglere dayanması ● Bankacılık sisteminin kötü yapılandırılmış olması, şirket ve bankalarda yeterli denetimin yapılmaması ● Başkan Hoover yönetiminin tecrübesiz olmasından dolayı krize zamanında ve etkili şekilde müdahale edememesi ● Amerika’nın o dönemde dünyanın en önemli kredi veren ülke durumunda bulunması ve I. Dünya Savaşı’nda verdiği kredileri geri alamaması ●Giyinme şekli batı tipine göre düzenlendi. ● Avrupa’nınkine benzer bir bankacılık sistemi getirildi. ● Bilhassa İngiltere ile yaptıkları mal ithalatı antlaşmalarına, alışılmadık maddeler koydurdular. Belli bir miktar dış alım için, belli sayıda insanına İngiltere’nin ihtisas düzeyinde eğitim vermesini istediler. ● Çağdaş bir düzenli ordu kurulmuş, subaylar eğitim için Batılı ordu ve donanma akademilerine gönderilmiştir. ● 1872 de çıkarılan bir kanunla kadın ve erkek her Japon için ilköğretim zorunlu oldu. ● 1871 de ilk gazete yayınlandı. 1873 de mecburi askerlik sistemi kabul edildi. ● 1871 de "Daymiyo" denen derebeylik sistemine son verilerek ülke çağdaş bir şekilde idari bakımdan organize edildi. ● 1870 de ilk demiryolu yapımına başlanmış iken, yirmi yıl sonra, 1890 da demiryollarının uzunluğu 7200 kilometre idi. ● 1868–1898 arasındaki otuz yıllık devrede 2190 fabrika yapıldı. Krizin Gelişmesi ● New York Borsası 1928 yılının başından 1929 yılı Ekim ayının başına kadar olan süreçte gittikçe yükseliyor ve yüksek fiyat/kazanç oranı getiriyordu. ●Ancak 3 Ekim 1929 tarihine gelindiğinde, yukarıda sayılan sebepler doğrultusunda borsanın ilerlemesi durmuş hatta birkaç büyük holdingin hisse senetleri düşmüştü. ●Bu düşüş 21 Ekim günü yabancı yatırımcıların hisse senetlerini ellerinden çıkarmalarıyla hızlandı ve “Kara Perşembe” olarak anılan 24 Ekim 1929 Perşembe günü borsa dibe vurdu. ● Bu hızlı çöküş 4,000 kadar bankanın batmasına, birçok insanın mal varlığını kaybetmesine sebep oldu. ● Amerikan ekonomisini vuran bu kriz Amerika’nın ithalat ve İhracat yaptığı ülkeleri ve dünya bankacılık sistemini de olumsuz yönde etkileyince krizin etkileri önce Avrupa’yı daha sonra tüm dünyayı vurdu. Krizin Sonuçları: Bunalım dünyada 50 milyon insanın işsiz kalmasına, yeryüzündeki toplam üretimin %42 oranında ve dünya ticaretinin de %65 oranında azalmasına neden olmuştur. &Bu süreçte 4.000 kadar banka batmış, binlerce insanın mal varlığı yok olmuştur. &Bu insanlar açlığa sürüklendi ve sebze ve meyve yetiştirip satarak yaşamaya çalıştılar. &Piyasadaki para bir anda yok olduğu için insanlar ihtiyaçlarını karşılamada takas yoluna giderek bir nevi değiş-tokuş ekonomisine geri döndüler. &İnsanlar maddi varlıklarıyla beraber sosyal konumlarını ve ruh sağlıklarını da kaybettiler. &Bunalımın etkileri II. Dünya Savaşı’na kadar yaklaşık 10 yıllık bir periyotta devam etti. KRİZİN TÜRKİYE’YE ETKİLERİ ● Buhran tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’yi olumsuz yönde etkilemiştir. Hükümet devletçi - korumacı iktisat politikasına ağırlık vermek zorunda kalmıştır. ●Dış ticaret ve döviz üzerinde denetim artmış, ithalata sınırlamalar getirilmiştir. MİLLETLER CEMİYETİ ● ABD’nin, I. Dünya Savaşı’na girmeden kabul edilmesini sağladığı Wilson İlkelerinde uluslar arası barışı koruyacak bir kurumun oluşturulması prensibi savaş sonunda hayata geçirilmiştir. ● Paris Barış Konferansı’nın 25 Ocak 1919'da yapılan toplantısında; uluslararası barışı ve güveni sağlayacak ve devam ettirecek bir Milletler Cemiyeti kurulmasına karar verilmiş, İsviçre’de 1919'da "Cemiyet-i Akvam" (Milletler Cemiyeti) adıyla kurulmuştur. ● Amacı, ülkeler arasında yaşanabilecek sorunları barışçı yollarla çözmek, uluslar arası anlaşmazlıkların savaşa dönüşmesini engellemekti. ●6 Temmuz 1932'de Cemiyet-i Akvam, Türkiye'yi üyeliğe davet etmiş, 9 Temmuz'da TBMM Türkiye’nin Milletler Cemiyeti'ne giriş davetini onaylamış ve 18 Temmuz 1932'de Türkiye, Cemiyet-i Akvam'a resmen üye olmuştur. ● 20 yıl süreyle dünya milletlerine hizmet veren bu cemiyet tüm çabalara rağmen İkinci Dünya Savaşı'nın çıkmasını engelleyememiştir. ● Cemiyetin başarısız olmasında: & Cemiyetin bünyesinde savaşı önleyici tedbirlerde boşlukların mevcut olması ● 4 Nisan 1929 tarihinde İstanbul Üniversitesi’nde yapılan “ Yerli Malı Kullanma ve Koruma” adlı toplantıda yerli malı kullanımı yemini edilmiş, ardından Yerli Malı Haftası’nın kutlanması kararı alınmıştır. &Yaptırımların yetersiz olması, ● M. Kemal’in desteğiyle TBMM Başkanı Kazım Özalp “ Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti’ni” kurmuştur. Böylece halkın yerli malı kullanımına teşvik edilmesi ve özendirilmesi amaçlanmıştır. &Amerika Birleşik Devletleri'nin Milletler Cemiyetinden ayrılması ile önemli bir uluslararası gücün yitirilmesi ve cemiyetin etkinliğini kaybetmesi ● 1930-1933 yılları arasında ithalatta hızlı bir daralma yaşanmıştır. & Bir yandan insan haklarını korumaya çalışıp diğer yandan kolonileşme ve manda sisteminin garantisi durumunda olmasının yarattığı çelişki ● İhracat gelirlerinin azalması ve ticaret açığı sorununun önem kazanması,1929-1930 yıllarında iktisat politikasında önemli değişikliklere yol açmıştır. ● Türk hükümeti, 1930 taksitini ödeyemeyeceğini anladı ve Duyun-u Umumiye İdaresini yeni bir anlaşmaya zorladı. ● Merkez Bankası kurma kararı alındı ve bu da yeni dış kredi bulma gereksinimini artırdı. ● Türkiye de üretilen pamuğa karşı dış talebin Dünya buhranı nedeniyle zayıfladığı bir dönemde kurulan devlet tekstil fabrikaları pamuğa karşı iç talebi büyük ölçüde genişletti. ● Tarım ürünlerinin fiyatlarında hızlı bir düşüş görüldü. ● Ziraat Bankası ve gelişmekte olan kooperatifler, köylüler borçlarını ödemekte güçlük çektikleri için, ciddi sıkıntılarla karşılaştı. ● Mali kriz içine giren hükümet, 1930 yılında, makine kullanan çiftçilere uygulanan vergi iadesini, traktör başına belli bir tazminat ödenmesi koşuluyla kaldırdı. ● Krizden tüm dünya gibi olumsuz etkilenen Türkiye ekonomisini güçlendirebilmek amacıyla ithalat ve ihracatını artırıcı politikalar izlemeye başlamıştır. ● Türkiye 1933’de dış ödemelerde uygulamasına başlanan kliring ve takas sistemini uyguladı. (Kliring sistemi malını alanın, malını alma ilkesine dayanır.) ● İhraç mallarının standardizasyonuna önem verilerek, ihracat bu yönden de teşvik edildi ● İhraç edilen fındık ve yumurtadan başlayarak, ihraç mallarında kalite kontrolüne gidildi. Bu kontrolü yapması amacıyla Türk Ofis kurulmuştur. ● Türk Ofis’e kontrol ve teftiş görevi yanında piyasa araştırmaları yapma, uluslar arası ticaret ve ödeme anlaşmalarını hazırlama görevi verildi. ● Bu tedbirlerin sonucunda: ihracatla ithalat arasındaki denge 52 seneden beri ilk defa 1930 da aktif duruma girdi. İhracat ithalatı aşarak, Türkiye’nin dış ticaret açığı kapandı ve devam eden 9 yıl boyunca ihracat, ithalatın daima üstünde kaldı. & Önemli konularda oy birliği prensibinin uygulanması, & Politik ve hukuki sorunların çözümünü engellemesi, BARIŞ DÜZENİNİN KORUNMASI ÇABALARI LOCARNO ANTLAŞMASI ● I. Dünya Savaşı’ndan sonra Fransa'nın, Milletler Cemiyeti'ne rağmen, Almanya'ya karşı güvensizliğinin sürmekteydi. Çünkü Fransa, Versailles Antlaşması ile saptanan sınırları Almanya'nın kabul etmeyeceğini ve ilk fırsatta bunu karşı harekete geçeceğinden kuşkulanıyordu. ● Bu tarihlerde Almanya da, tamirat ve tazminat sorununda Fransa ile iyi ilişkiler kurarak, kolaylıklar sağlamak istiyordu. Bu nedenle Alman Hükümeti, Şubat 1925'te, Fransa'ya bir nota göndererek, bir karşılıklı güvenlik paktı kurulmasını önerdi. ● Bunun üzerine Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Belçika, Polonya ve Çekoslovakya arasında, 5 Ekim 1925'te, Locarno'da bir konferans toplandı. Görüşmeler sonunda, 16 Ekim 1925'te, Locarno Antlaşması hazırlandı ve bu, 1 Aralık 1925'te, Londra'da imzalandı. ● Konferansa katılan devletleri savaştan korumak ve bu devletler arasında çıkacak her türlü anlaşmazlığı barış yoluyla çözümlemek amacıyla yapıldığı belirtilen Locarno Antlaşmasına göre: 1) Almanya, batı sınırlarının, yani Fransa ve Belçika sınırlarının kesin ve sürekli olduğunu kabul ediyordu. ●Bu konuda bir anlaşmazlık çıkarsa kuvvete başvurulmayacak, sorun Milletler Cemiyeti'ne götürülecekti. İngiltere ve İtalya da bu statünün kefili olacaklardı. 2) Bütün anlaşmazlıklar barış yoluyla çözümlenecekti. 3) Bu Antlaşma; Almanya, Milletler Cemiyeti'ne üye olur olmaz yürürlüğe girecekti. ● Locarno Antlaşması’yla Almanya batı sınırlarının kesinliğini kabul ederken Polonya ve Çekoslovakya sınırlarının kesinliğini garanti etmemiştir. ●Buna karşı Fransa’nın Polonya ve Çekoslovakya ile ikili antlaşmalar imzalayarak onlara yardım edeceğini kabul etmesi antlaşmanın zaaflar içerdiğini gösterir. ● Locarno Antlaşması’yla Almanya: uluslararası işbirliğine girmiş oldu. Alsace - Lorraine'den kesin olarak vazgeçtiğini dolaylı olarak kabul etti. ●Antlaşmalardan hemen sonra da, 1926'da, Milletler Cemiyeti'ne üye oldu ve böylece yeniden Avrupa büyük devletleri arasına eşit koşullarla girmiş bulundu. ● Bu suretle, Avrupa'da yeni bir dönem başlamış oldu. Bu antlaşmayla kıtada siyasi gerginlik azaldı. Ancak Hitler’in iktidara gelmesi sorunları tekrar başlattı. KELLOG PAKTI ● Locarno Antlaşması’yla kendini tam olarak güvende hissetmeyen Fransa 1927'de de, ABD’ye aralarında hiçbir zaman savaş etmeyeceklerine dair bir ebedi barış pakt yapılmasını önerdi. ● Monroe Doktrini’ne göre tekrar kendi kıtasına çekilen ABD, bu öneriye Amerika'nın sadece Fransa ile değil, bütün dünya devletleriyle böyle bir paktın yapılmasından ve savaşın kanun dışı ilan edilmesinden yana olduğunu bildirerek cevap verdi. ● Ancak bu öneri Fransa’nın herhangi bir saldırı durumunda müttefiklerine yardım etme yükümlülüğüyle çelişince Fransa Dışişleri Bakanı Briand ile Amerika Dış İşleri Bakanı Kellog arasında diplomatik yazışmalar başladı. ● Dış İşleri Bakanı Kellog’un bu öneriyi İngiltere, Almanya, İtalya ve Japonya'ya da bildirmesi üzerine 27 Ağustos 1928'de Paris'te, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Almanya, İtalya, Japonya, Polonya, Çekoslovakya ve Belçika arasında Kellog Paktı imzalandı. ●Bundan sonra bütün devletler pakta katılmaya davet edildi. Nitekim aynı yıl içerisinde Pakta, Sovyetler Birliği ve Türkiye (resmi olarak 8 Temmuz 1929'da) de dâhil belli başlı bütün devletler katıldılar. ● Kellog Paktı’na göre: 1) Taraflar, uluslararası anlaşmazlıkların çözümlenmesi için savaşa başvurmayı kınadıklarını ve savaşı birbirleri ile ilişkilerinde ulusal siyasetin bir aracı olarak kabul etmediklerini ve savaştan vazgeçtiklerini, ulusları adına resmen açıkladılar. 2) İmzası olan devletler, niteliği ve kökeni ne olursa olsun, aralarındaki anlaşmazlıkların çözümlenmesi için, yalnız barış yollarına başvurmayı kabul etmişlerdir. ● Kellog Paktı ile savunmaya dayanmayan savaş kanun dışı sayılmış ve devletlerarası ilişkilerde barışçı yollara başvurulması esas alınmıştır. Not: Barışın sürekliliğini sağlamak amacıyla yapılan Locarno Antlaşması, Kellog Paktı ve daha önce kurulmuş olan Milletler Cemiyeti, bundan sonra baş gösteren uluslararası anlaşmazlıklara pratik bir çözüm getirememiş, yeni bir dünya savaşının çıkmasını önleyememiştir. SAVAŞ SONRASI AVRUPA I. Dünya Savaşı’nın olumsuz etkileri ve milyonlarca insanın hayatını kaybetmesi Avrupa’da siyasi, ekonomik ve sosyal alanlarda önemli değişimlere sebep oldu. ●Savaş öncesi yoğun bir şekilde ABD’ye yapılan göçler azaldı. Devletlerin istihdam ve çalışma şartlarını düzenlemesi göç hareketlerinin azalmasında etkili oldu. ● İnsan haklarına verilen değeri artması demokrasinin güçlenmesini sağladı. 1920’lerden sonra erkeklerin seçme ve seçilme hakkı üzerindeki kısıtlamalar kaldırıldı. Bazı ülkelerde kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı. ● Savaşın etkisiyle gelişen ağır sanayi, silah ve motorlu taşıt üretimindeki artış devam etti. Özellikle sanayileşen ülkelerde teknolojik gelişmeler ekonomik atılımları hızlandırdı. ● 1920’li yıllarda gıda ve hammadde fiyatlarında görülen hızlı düşüş, çiftçileri ve köylüleri özellikle Doğu ve Orta Avrupa’yı olumsuz yönde etkiledi. ● SSCB dış ticari faaliyetleri sınırladı, Almanya’da ise büyük bir enflasyon ortaya çıktı. İşsizlik hızla yükseldi. ● Almanya’nın dışında diğer Avrupa ülkelerinde ekonomik düzen 1924’lerden sonra yavaş yavaş iyileşmeye başladı. ●Demiryolu hattının geliştirilmesiyle şehirler büyümeye başlamış, köyden kente göç istikrarlı bir seviyeye ulaşmıştır. ● Savaş sırasında ve sonrasında büyük bir ekonomik büyüme yaşayan ABD, ülkelerini savaş sonrasında yeniden inşa etmek isteyen Avrupa devletlerine büyük miktarlarda kredi verdi. ●Ancak ABD borsasının çöküşünün ardından ABD’nin verdiği kredileri geri istemesi Avrupa’daki ekonomik çöküntüyü daha da artırdı. ●Şirketler iflas etti ve fabrikalar kapandı. Almanya’da üretim kapasitesi giderek azaldı ve çalışanların yarıya yakını işsiz kaldı. ●Paranın değerini yitirmesiyle halk takas usulü alışverişe başlamak zorunda kaldı. ● Rusya’da ise Lenin’in uygulamaya koyduğu Yeni Ekonomik Politika’nın (NEP) ülke kaynaklarının kullanımını artırmasıyla ekonomik canlanma görülmeye başlandı. ●Stalin’in ortaya koyduğu Beş Yıllık Kalkınma Planı ise sanayide hızlı bir gelişmeye sebep oldu. Ancak tarımda uygulanan kollektifleştirme ( makineleşmiş büyük çiftliklerin kurulması) politikası 1930 lu yıllarda tarımda büyük bir düşüşe yol açtı. ● Almanya’da 1920’lerde görülen ekonomik bunalım 1930’larda azalmaya başlamış, ekonomik büyüme sağlanmaya başlamıştır. a) İngiltere: İngiltere, savaşın sonunda imparatorluğun en geniş sınırlarına ulaştı. Ancak ülkenin yeniden kalkındırılmasında istenilen başarı elde edilemedi. İşsizlik önemli boyutlara ulaştı. b) Fransa: İngiltere gibi Fransa’da ülkenin yeniden imar edilmesine çalışıldı. Büyük kamu harcamalarının yapılması ekonomik gelişmeyi sınırladı. İTALYA’DA FAŞİZM Fikir: FAŞİZM Politika: “BİZİM DENİZ”; (Akdeniz çevresinde Roma İmparatorluğunu yeniden kurmak) ●Birinci Dünya Savaşı'na büyük ümitlerle giren İtalya, yenen devletlerden olmasına rağmen, savaştan yorgun çıkmış ve savaş sonunda yapılan Antlaşmalardan da istediklerinin çoğuna kavuşamamıştı. ●Bu durum İtalyan 'kamuoyunda müttefiklerine 'karşı bir kırgınlık ve kızgınlık yaratmıştı. ●İtalya'daki bu durum, 1919'da kurulmuş olan Benito Mussolini liderliğindeki Faşist Partisi'nin işine yaradı. ●Ağustos 1922'de işçilerin genel greve gitmeleri üzerine, 28 Ekim 1922'de, Mussolini yönetiminde Faşist Partisi Roma üzerine yürüdü. Hükümet, çekilmek zorunda kaldı. ●Kral III. Vittori Emanuel de, 30 Ekim 1922'de, Başbakanlığa Mussolini'yi getirdi. Böylece İtalya'da Faşist yönetim kurulmuş oldu. ●Mussolini hükümeti kurduğu ilk dönemlerde kanun hakimiyetine, kamu düzenine büyük önem verdi. Sendikal haklara önem verdi ve özel sektör yatırımlarını destekledi. ●1924’ten sonra muhalefetin baskısını artırması üzerine iktidarla muhalefet arasındaki çekişme giderek arttı. ●1926’da Mussolini yeni bir anayasa yürürlüğe koyarak muhalefeti tavsiye etti. Sendikal hakları yasakladı. ●Partisi dışında bütün siyasi partileri yasakladı. Muhalefet milletvekillerinin üyeliklerini iptal etti. ●Sürekli barışın mümkün olmadığını ileri sürerek Roma İmparatorluğu’nu tekrar kurmak için gündeme gelen “Bizim Deniz” politikasını hayata geçirmeye çalıştı. ALMANYA’DA NAZİZM Fikir: NAZİZM (Almanya’da Ari ırkın <Germenlerin> üstün ırk olduğunu ileri süren, aşırı milliyetçi ve saldırgan ideolojidir.) Politika: HAYAT SAHASI (Almanya'nın sınırları dışında kalmış bulunan bütün Almanların birleştirilmesini ve bir tek devlet altında toplanması) ●Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Almanya, daha savaşın sonlarında büyük iç sorunlarla karşı karşıya kalmıştı. ●Bu arada, 1918 Kasım ayı başlarında askeri bir ayaklanma olmuş, 9 Kasım 1918’de İmparatorluğa son verilerek, Cumhuriyet ilan edilmiş ve 11 Kasımda da mütareke imzalanmıştı. ●Bundan sonra Almanya'daki iç karışıklıklar daha da çoğalmıştı. ●Grevler, ayaklanmalar sürüyordu. Böylece Almanya, iç politika ve ekonomik yönlerden tam bir kargaşa ve çöküntü içine düşmüştü. ●Ülke bu durumda iken, 28 Haziran 1919'da, Versailles Antlaşması imzalandı. Bunun getirdiği ağır koşullar, Almanya'nın iç düzenindeki bunalımı daha da çoğalttı. ●Versay ve St. Germain Antlaşmalarının kaldırılmasını, Almanya'nın sınırları dışında kalmış bulunan bütün Almanların birleştirilmesini ve bir tek devlet altında toplanmasını, «Hayat alanı» elde etmeyi esas almıştı. ●Versay Antlaşmasının koyduğu sınırlayıcı durumu ortadan kaldırdı. ●Arkasından, askersiz alan olan Ren bölgesini işgal etti. Bu da Avrupa’da yeni siyasi sorunlara yol açtı. ALMANYA’DA HİPER ENFLASYON İSPANYA’DA FRANCO DÖNEMİ ●İspanya’da 1923’te ordu yönetime müdahale ederek bütün demokratik kurumları ortadan kaldırmış ve askeri bir yönetim kurmuştur. ●Ancak bu yönetimde başarı sağlayamayınca demokrasiye tekrar geçilmiş kralın ülkeyi terk etmesiyle cumhuriyet ilan edilmiştir. ●Cumhuriyet döneminde din ve din adamlarına karşı tavır alınması, toprak reformuyla köylülerin zenginlerin mallarını silahlı çatışmalara yol açtı. ●Bu gelişmeler 17 Temmuz 1936 - 1 Nisan 1939 tarihlerinde İspanya'da milliyetçiler ile cumhuriyetçiler arasında iç savaş yaşanmasına yol açtı. ●Cumhuriyetçiler Valencia’da, Milliyetçiler Burgos’ta hükümet kurdu. Bu iç savaşı Avrupalı devletler çıkarları doğrultusunda desteklediler. ●Almanya milliyetçileri Fransa ve SSCB ise cumhuriyetçileri destekledi. ●Üç yıl süren ve İspanya'da büyük yıkıma yol açan iç savaş, 1 Nisan1939'da milliyetçilerin Madrid’i ele geçirmesiyle sonlanmıştır. ●Savaşın sonucunda İspanya'da Franco'nun, 1975'deki ölümüne kadar sürecek olan, diktatörlüğü dönemi başlamıştır. ●Franco yönetimi ilk dönemlerde dışlanmış BM’ye alınmamıştır. Ancak Soğuk Savaş döneminde oluşan siyasi dengeler İspanya’yla Batılı devletlerin ilişkilerinde değişikliğe yol açmış İspanya önce 1955’te BM’ye alınmıştır. ●1958 yılında ise Avrupa Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’na üye olmuştur. Alman hükümeti geniş ölçüde para basılarak finanse edilen büyük bir açığa sahipti. Nominal para arzında 1922’deki on altı misli artış, 1923’teki artışla karşılaştırıldığında çok küçüktü. Hükümet daha hızlı baskı makinaları almak zorunda kalmıştı. Ocak 1922’de 1 reichmarka malolan bir içkiyi satın almak için Ekim 1923’te 192 milyon reichmark gerekiyordu. İnsanlar alışverişe gittikleri zaman parayı bir yerden bir yere el arabasında taşıdılar. ●Ağustos 1919’da ilan edilen Weimar Anayasası ile demokratik düzene geçildi. Ancak bu anayasada siyasi, sosyal ve ekonomik sorunları çözmede yetersiz kaldı. ●İşte Almanya böyle bir ortamda bulunurken, Nasyonal Sosyalist Parti (Nazi Partisi) 1924 Seçimlerinde ilk kez parlamentoya girdi. ●1929 yılında ortaya çıkan dünya ekonomik buhranı Almanya’nın sanayi üretimini oldukça azalttı. İşyerleri iflas etmeye, işsizlik giderek artmaya başladı. ●Bütçe açığının kapatılması için vergilerin artırılması, bir yandan da savaş tazminatının ödenmesinde sıkıntı yaşanması Nazi Partisinin güçlenmesine ve taraftarlarının çoğalmasına yol açtı. ●1932 yılında yapılan seçimlerde en güçlü parti olarak çıkan Nazilerin çıkması üzerine Cumhurbaşkanı Hindenburg, 30 Ocak 1933'te, başbakanlığa Hitler'i atadı. Böylece Nazi Partisi iktidara gelmiş oldu. ●Bundan sonra Hitler, meclisi feshederek seçimlere gitti. Ancak, 1933 Mart ayında yapılan seçimlerde Nazi Partisi yine çoğunluğu sağlayamadı. ●Bununla beraber Hitler, baskı ile parlamentodan dört yıl süreyle olağanüstü yetkiler aldı. Bununla, tam anlamıyla bir diktatörlük yönetimi kurmak için harekete geçti. ●İlk iş olarak da diğer partileri kapattı. Alman ulusunun ekonomik, kültürel ve sosyal hayatını kontrol altına aldı. ●Nazi iktidarı sırasında Almanya’da; toplumun tüm kesimlerine Nazi iktidarını kabul ettirmek için büyük şirketlere yüksek kazanç büyük toprak sahiplerine Avrupa’da yeni topraklar vaat edilmiştir. ●Yeni toprakların elde dilmesiyle işsizlere iş imkanı sağlanacağı, bürokrat, öğretmen ve diğer meslek sahiplerine itibar sağlanacaktı. ●Hitler öncelikle büyük iş çevrelerinden destek alma yoluna başvurmuş onlarla yaptığı toplantıdan sonra tek başına iktidara gelmiştir ●Birlik havası ve genişleme ideali ile halktan mutlak bir disiplin istendi. Özgürlükler kısıtlandı. ●Gestapo ( Alman Gizli Servisi) halkın üzerinde sınırsız bir denetim kurdu. ●Naziler disiplin, emirlere bağlılık, görev bilinci, düzen, cesaret gibi özelliklerin Alman ırkında olduğunu ileri sürerek Almanların başka ırklarla karışmaması, diğer milletlerden üstün olduğunu ileri sürüyordu. (Nazizm) ●1934 yılında açılan “Adolf Hitler Okulları”nda propagandaya yönelik gençler yetiştirilmeye başlanmış, düşünen, sorgulayan bilim adamı, yazar ve sanatçılar engellenmiştir. ●Nazi ideolojisiyle bağdaşmayan kitaplar yasaklanmış, meydanlarda yakılmış, Alman Tarihi ırkçı bir şekilde yeniden yazılmıştır. ● “Halk Toplumu” denilen bu yeni düzende gençler toplu bir şekilde eğitilmeye, yaşamaya başlamış bunun yanında fakirlere yemek dağıtılmış, halka ucuz araba imkânı sağlanmıştır. Halkın konut sıkıntısı giderilmeye çalışılmıştır. İKİ SAVAŞ ARASI DÖNEMDE DÜNYA ● I. Dünya Savaşı toplumları siyasi, ekonomik, kültürel vb. birçok yönden etkiledi. ●Savaş sırasında yaşanan ekonomik sıkıntılar savaştan sonra tüketim isteğinin artmasında ve sanayinin gelişmesinde etkili oldu. ●Sanayide kullanılan petrol ve elektrik günlük hayata girdi; evlerde elektrikli araçların kullanımında artış görüldü. ●Avrupa'da kara ve demiryolları yapılarak ulaşım kolaylaştırıldı. ●Dünyada taşıt yapımında seri üretim yaygınlaştı. ●Kıtalar arası ulaşımda gemilerin yanında havacılık teknolojisinin gelişmesiyle birlikte uçaklarda kullanılmaya başlandı. ● Bu dönemde şehircilik ve mimari gelişti. Mimari bir akım olan Bauhaus şehir planlaması konusunda yenilikler getirdi. ●Yeni bir mimari tarz başlatılmasını savunan Bauhaus akımının temsilcileri 1933'te Nazilerin baskıları sonucu farklı ülkelere giderek bu anlayışı geliştirip yaygınlaştırdı. ●Yine bu dönemde yüksek binalar, geniş düzenli caddeler ve yeşil alanları ile büyük şehir projeleri tasarlandı. ABD'de New York'ta 1931'de tamamlanan "Empire State Building" ile beraber gökdelenlerin sayısında artış görüldü. ● İletişim araçlarının gelişmesiyle haberleşme kolaylaştı. Dünyanın en ücra köşelerindeki halklar, kültürleri ile beraber tanındı. ●Yazılı basında önemli baskı sayısı artışı oldu. Radyonun önem kazanması ile "konuşan basın" dönemi başladı. Radyo siyasi faaliyetlerde vazgeçilmez bir iletişim aracı olarak kullanıldı. ● Radyo aracılığıyla caz, klasik müzik, tiyatro da halka ulaştı. ● Fotoğraf, çizgi film, sinema gibi görsel sanatlardaki gelişmeler kitle kültürünün şekillenmesine yardımcı oldu. ●Yazılı basın, fotoğraflarla desteklendi. Savaş öncesi çocuk yayınları çerçevesinde başlayan çizgi filmler, büyük gelişme kaydetti. Avrupa'da "Tintin (Tenten), Barbar", Amerika'da "Popeye (Temel Reis), Superman" gibi çizgi film kahramanları bu dönemde doğdu. ●1895'te ortaya çıkan sessiz sinema, 1920'li yılların sonuna doğru, sesin de kullanılması ile kitle iletişim aracı olarak önemini devam ettirdi. (Lumiere Kardeşler’in 28 Aralık 1895 tarihinde Paris’te yapılan ilk halka açık film gösteriminden başlayarak, sessiz filmler canlı müzik eşliğinde gösterilmekteydi.) ●1927 yılında ilk sesli sinema filmi yapıldı (Şarkıcı Al Jolson'un oynadığı Caz Şarkıcısı'dır {The Jazz Singer) ●30'lu yıllarda ekonomik buhranı konu alan filmlerin yapılması sinema izleyicilerinin sayısını arttırdı. ● Dünyadaki siyasi gelişmelere paralel olarak sinema propaganda aracı olarak kullanıldı. ● Almanya'da rejim değişikliğine bağlı olarak Albert Einstein başta olmak üzere bazı bilim adamlarının ülkelerini terk etmeleri ile bilim milletlerarası bir kimlik kazandı. ●Bu dönemde fizik alanında önemli gelişmeler görüldü. &Einstein'in izafiyet teorisi yeni bir çığır açtı. & Fizik bilimi, nükleer protonu (Rutherford, 1919), & Pozitif elektronu (Anderson, 1931) & Nötronu (Chadwick, 1934) keşfetti. & Frederic et İrene, Joliot-Curie ve Enrico Fermi, yapay radyoaktiviteyi buldu. & Uranyum fizyonu 1939'da Almanya'da gerçekleştirildi. Böylece nükleer enerji alanındaki gelişmeler birbirini takip etti. ● Sağlık sahası başta olmak üzere biyoloji biliminde önemli ilerlemeler sağlandı. ●Bazı hastalıkların tedavisi için aşı ve ilaçlar bulunurken organ nakline başlandı. özellikle Almanya ve kuzey ülkelerinde birçok sanatçı ve yazarı hareketin bünyesinde toplamayı başardı. ●Aynı zamanda bazı sinemacılar da bu ekole önemli eserler kazandırdı. ●İki savaş arasında klasik müziğe dönüş yaşandı. Özellikle Orta Avrupa'dakiler başta olmak üzere birçok müzisyen, klasik eserleri folklorik unsurlarla birleştirmeyi amaçlıyordu. ●Aynı dönemde ABD'nin savaşa girmesi ve Avrupa üzerinde etkili olmasıyla caz, bütün Batı dünyasında yayılma fırsatı buldu. ● 1929 Alman romancı Erich Maria Remarque'nin ''Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok''adlı romanı yayımlandı. ( Bu eserde Remarque savaşın mutlak kötülüğünü 19 yaşındaki bir askerin gözünden anlatır.) ● Albert Einstein: 1922’de Nobel Fizik Ödülünü kazandı. Yaptığı çalışmalarla bilim dünyasında yeni bir çığır açan Einstein hem modern fiziğin temellerini atmış hem de bilim adamı tiplemesinin en önemli simgesi haline gelmiştir. ( Özel Görelilik Teorisi (1905), Görelilik (İngilizce çevirileri 1920 ve 1950), Genel Görelilik Teorisi (1916), Brown Devinimi Teorisi Üzerine Araştırmalar (1926), ve Fiziğin Evrimi (1938).) ● Amerikalı Edwin Hubble, Samanyolu'ndaki yıldızları saptadı ve başka galaksiler olduğunu ispatladı. İKİ DÜNYA SAVAŞI ARASINDA TÜRK DIŞ POLİTİKASI ●Lozan Antlaşması’ndan sonra bu anlaşmaya çözülemeyen sorunların çözümüne çalışılmıştır. ●1930’lu yıllarda ise özellikle Avrupa’da ortaya çıkan Faşizm ve Nazizm rejimlerinin tehditlerine karşı sınırların güvenliğine yönelik tedbirlere başvurulmuştur. a) Temel İlkeler ● Milli Bağımsızlıktan ödün vermemek ve milli gücümüze dayanmak, ● Milli sınırlarımıza bağlı kalmak ●Banting ve Best 1922'de insülini ayrıştırmayı başardı. ● Misak-ı Milli’den taviz vermemek ●Tüberküloza karşı ilk etkili silah olan BCG aşısı 1921'de Calmette ve Guerin tarafından bulundu. ● Devletlerarası anlaşmazlıkları ve iç sorunları barış yoluyla çözmek (Yurtta Sulh, Cihanda Sulh) ●1929'da Alexander Fleming penisilini keşfederek antibiyotiklerin gelişeceği alanı açtı. ● Sosyal bilimler, ihtisas alanlarını belirleyerek bir yenilenme sürecine gitti. Psikoloji önem kazandı ve bu alanda yeni akımlar ortaya çıktı. ●Felsefe alanında Fenomenoloji (Metafiziğe karşı çıkarak somut yaşantıyı temel alan felsefi görüş.) ve Varoluşçuluk bu dönemde ortaya çıkan akımlardır. ● 1929'da tarih biliminde Fransız ekolünün ortaya çıkışı ile geleneksel tarih anlayışında önemli değişiklikler yaşandı. Yeni tarih anlayışı ile geleneksel tarihin temel öğesini oluşturan; savaş tarihi, kral ve imparatorlar tarihi, önceliğini kaybetti. Yeni tarih anlayışı, yerel tarih, sosyal, ekonomik ve medeniyet konularını öne çıkardı. ● I. Dünya Savaşı sonunda Batı medeniyeti ve bu medeniyetin dayandığı değerlerin sorgulanması, Avrupa edebiyatını etkiledi. ●İki savaş arasında, birçok yazar yaşadıkları toplumlara karşı eleştirel gözle bakarak eserlerini bu doğrultuda verdiler. John Steinbeck'in Gazab Üzümleri (1939) adlı eseri 1929 krizinden sonra Amerika'nın sosyal ve ekonomik durumunu anlatan önemli eserlerden biridir. ●Bazı romancılar da buhranlı bir dönemden geçen Avrupa'yı konu edinmekten kaçınarak otobiyografi tarzını tercih etmişlerdir. 1929’da Adolf Hitler, Mein Kampf'ı (Kavgam) yayımladı. ● İki savaş arası dönemde tiyatro da bir yenilenme sürecine girdi. Aktör ve seyirciye eleştiri hakkı tanınarak günümüz tiyatrosuna öncülük edildi. ● I. Dünya Savaşı'nın tam ortasında Zürih'te, bütün toplumu ve burjuva sanatını tamamen ve sert bir şekilde reddetmeye dayalı "Sürrealizm" akımı doğdu. &Sürrealizm kendini daha ziyade resim sanatında gösterdi. ●Geçmişle bağlarını koparan sürrealist ekolün dışında, savaş öncesinde de var olan ekspresyonizm (dışa vurumculuk), ● Dünya barışına katkıda bulunmak ● Ulusun hayatı tehlikede olmadıkça savaşa girmemek ● Diğer devletlerin içişlerine karışmamak ve kendi içişlerimize karışılmasına fırsat vermemek b) Atatürk’ün II. Dünya Savaşı’yla ilgili Görüşleri ● Atatürk 1930’lu yıllarda ileri görüşlülüğü yeni bir dünya savaşının çıkacağını ortaya koymuş ve Avrupa’daki gelişmelerin sonuçlarını açık bir şekilde ifade etmiştir. ● Atatürk aşağıdaki sözleriyle Avrupa’daki gelişmelerin ortaya çıkardığı tehlikeleri ve yeni bir savaşın adımlarını açık bir şekilde ifade etmiştir. ● “ Çok zaman geçmeden Avrupa’da bir fırtına kopacak, bu müthiş kasırga, dünyanın her tarafına yayılacak ve insanlık umumî bir harp felâketinin bütün kötülükleri ile bir kere daha karşılaşılacak…” ● “Bence, dün olduğu gibi yarın da Avrupa’nın mukadderatı, Almanya’nın alacağı vaziyete bağlı bulunacaktır. Fevkalâde bir dinamizme sahip olan bu yetmiş milyonluk çalışkan ve disiplinli millet, üstelik millî ihtiraslarını kamçılayabilecek siyasî bir cereyana kendisini kaptırdı mı, er geç Versay Antlaşması’nın tasfiyesine girişecektir.” ● “Eğer Mussolini, gelecekteki bir harpte İtalya’nın görünürdeki heybet ve azametini, harp haricinde kalmak suretiyle, gerektiği şekilde istismar edebilirse, barış masasında başlıca rollerden birini oynayabilir. Fakat korkarım ki İtalya’nın bugünkü şefi, Sezar rolünü oynamak hevesinden kendisini kurtaramayacak ve İtalya’nın askerî bir kuvvet yaratmaktan, henüz çok uzak olduğunu derhal gösterecektir.” MİLLETLER CEMİYETİ’NE GİRİŞ ● Milletler Cemiyeti sürekli büyük devletlerin çıkarlarını koruduğundan Türkiye, cemiyete girmeyi düşünmemiştir. ●Musul Meselesi’nde de Milletler Cemiyeti İngiltere’ye taraf olmuştur. Türkiye, İngiltere'nin geniş nüfuzu altında bulunan Milletler Cemiyeti'ne güvenle bakamadığından bu teşkilata üye olma hususunda bir talebi yoktu. ● Ancak 1930’lu yılların başından itibaren İngiltere ve Fransa’yla ilişkilerin normalleşmeye başlaması, uluslararası alanda işbirliğine verilen önemin artmasından dolayı Milletler Cemiyeti’ne üyeliğe olan isteksizliği ortadan kaldırmıştır. ● 1932 Temmuz'unda İspanya'nın teklifi, Yunanistan'ın desteğiyle Türkiye Milletler Cemiyeti'ne üye olmuştur (18 Temmuz 1932). ● Böylece “ Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi için önemli bir adım atılmıştır. BALKAN ANTANTI ● 1933’te Almanya’da Nazilerin iktidara gelmesi ile Balkanlar’da Almanların tehdidi arttı. ●İtalya ile Almanya arasında kurulan ittifakın Balkanlardaki devletleri tehdit etmesi üzerine Türkiye, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya arasında işbirliği sağlandı. TÜRKİYE e YUNANİSTAN YUGOSLAVYA a ROMANYA e ● 9 Şubat 1934’te nu devletlerarasında yapılan ittifakla Balkan Antantı kuruldu. Türkiye böylece batı sınırlarını güvence altına alma konusunda önemli bir adım atmıştır. ● Balkan Antantına göre; devletler birbirlerinin toprak bütünlüğün tanıyacak ve birbirlerinin içişlerine karışmayacaktır. Ayrıca birbirlerine haber vermeden herhangi bir Balkan devletiyle siyasi bir antlaşma yapmayacaklarını kararlaştırmışlardır. NOT: Balkan Antantına Balkanlarda olmasına rağmen Arnavutluk ve Bulgaristan katılmamıştır. Arnavutluk: İtalya’ya sınır komşusu olduğu ve İtalya’nın baskısından çekindiği için Bulgaristan: Yunanistan’la yaşadığı Makedonya sorunu ve II. Balkan Savaşında balkan ülkeleri kendine saldırdığı için MONTRÖ BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ ● Avrupa’da ortaya çıkan savaş tehlikesine karşı Türkiye, 10 Nisan 1936'da Boğazlar üzerindeki sınırlamaları kaldırmak amacıyla Lozan Antlaşması'nı imzalayan devletlere birer nota gönderdi. 1936’da; & İtalya’nın Habeşistan’ı işgal etmesi, & Almanya’nın Ren bölgesine girmesi & Japonya’nın Mançurya’ya saldırması ●Türkiye bu notada savunmasının ve egemenlik haklarının korunması için Boğazlarla ilgili hükümlerin düzeltilmesini istemiştir. ●Türkiye'nin bu isteği ilgili devletler tarafından olumlu karşılanmıştır. ● İsviçre'nin Montreux (Montrö) şehrinde bir konferans toplandı(22 Haziran 1936). Bu konferansa Türkiye, İngiltere, Fransa, Sovyetler Birliği, Japonya, Yunanistan ve Yugoslavya devletleri katıldı. ● Konferans sonunda Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalandı (20 Temmuz 1936). İtalya'da iki yıl sonra bu sözleşmeyi tanımıştır. ● Montrö Sözleşmesi'ne göre: 1. Lozan Antlaşması'nda kurulmuş olan Boğazlar Komisyonu kaldırılarak bütün yetkileri Türkiye Cumhuriyeti'ne devretmiştir. 2. Lozan Antlaşması ile Boğazların iki yanında askersiz duruma getirilen yerlerde, Türkiye asker bulundurabilecek ve tahkimat yapabilecektir. 3. Ticaret gemilerinin her iki yönde Boğazlardan geçişi serbest olacaktır. 4. Savaş gemilerinin geçişi ise zaman ve ağırlık bakımından sınırlandırılacaktır. 5. Türkiye, savaşa girer veya bir savaş tehlikesi ile karşılaşırsa Boğazları istediği gibi açıp kapatabilecektir. ● Boğazlarda asker bulundurulması ile Türkiye’nin Doğu Akdeniz'de önemi artmış ve milletlerarası dengede önem kazanmıştır. ● Egemenlik haklarımızı sınırlandıran hükümler kaldırılmıştır. ● Ancak Türkiye’nin Boğazlarda tek başına söz hakkına sahip olması II. Dünya Savaşı’ndan sonra Boğazlarda üs sahibi olmak isteyen SSCB ile Türkiye arasındaki ilişkileri olumsuz etkilemiştir. SADABAT PAKTI ● İtalya'nın Doğu ülkelerini hedef olan istilâ politikasının bir sonucu olarak Orta Doğu'da ortak bir savunma sistemi kurma amacıyla Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında Tahran'daki Sadabat Sarayı'nda imzalanmıştır. Hatırlatıcı Kelime: Atatürk İlkeleri Inkılap Tarihi AFGANİSTAN İRAN IRAK TÜRKİYE ● Sadabat Paktı'na göre dört devlet, 1. İlgili devletler birbirine saldırmayacaklar. 2. Birbirinin iç işlerine karışmayacaklar. 3. Milletler Cemiyeti’ne bağlı kalacaklar & Paktın imzalanmasından sonra İngiltere ve ABD'de bu gelişmeden memnuniyet duyduklarını belirtmişlerdir. HATAY MESELESİ ● Kurtuluş Savaşı sırasında 20 Ekim 1921’de Fransa ile imzalanan Ankara Antlaşması’na göre Hatay ve İskenderun için özel bir yönetimin kurulması kabul edilmiş idi. ● Fransa, Suriye’den çekilirse Hatay ve İskenderun’un kendi geleceklerini belirleme hakları olacak, Türk parası kullanılacak ve Türkçe resmi dil olacaktı. ● Fransa, Alman tehdidi nedeniyle Avrupa politikasına ağırlık vermek zorunda kalınca 1936’da Suriye ve Lübnan’dan mandasını kaldırdı. ● Mustafa Kemal Atatürk, Milletler Cemiyeti ve Fransa’ya bir nota vererek Hatay’ın durumunun yeniden ele alınmasını ve Hatay’a bağımsızlık verilmesini istedi. ● Hatay’ın geleceğinin belirlenmesi için halkoyu yapılmasına karar verildi. ● Yapılan halk oylamasından sonra 2 Eylül 1938’de bağımsız Hatay Cumhuriyeti kuruldu. 30 Haziran 1939’da Hatay Milli Meclisi aldığı bir kararla Türkiye’ye katıldı. İlk ve tek Cumhurbaşkanı; Tayfur SÖKMEN İlk ve tek Başbakanı; Abdurrahman MELEK II. ÜNİTE;II. DÜNYA SAVAŞI SAVAŞIN NEDENLERİ ●I. Dünya Savaşı’nda galip gelen İtilaf Devletleri askeri, siyasi ve ekonomik çıkarlarını korumak amacıyla mağlup devletlerle ağır yükümlülükler ve sınırlamalar getiren antlaşmalar imzalamıştı. ●Rus Çarlığı, Osmanlı ve Avusturya – Macaristan İmparatorlukları parçalandı. Avrupa’da etnik bakımdan birbirinden farklı ulusların yaşadığı ( Yugoslavya, Çekoslovakya) devletler kuruldu. ●Rusya’nın komünizmi benimsemesi uluslararası alanda yalnız kalmasına yol açtı. ●Osmanlıların yıkılmasıyla İngiltere ve Fransa Ortadoğu’da hâkimiyet kurdu. ●Almanya ile imzalanan Versay Antlaşması ağır yükümlükler içermesi hem Alman halkının tepkisine yol açtığı gibi hem de Fransa’nın Almanya’yı kendisine karşı tehdit olarak görmesine yol açtı. ●Fransa’nın çabalarıyla başlayan Locarno Antlaşması ve barışın devamını sağlama süreci Dünya Ekonomik Buhranı’nın ortaya çıkardığı ekonomik sıkıntı, Nazizm ve Faşizm’in tehditleri, Japonya’nın Mançurya’ya saldırması gibi gelişmeler Avrupa’yı yeni bir savaşın eşiğine getirdi. II. DÜNYA SAVAŞININ SEBEPLERİ ● Almanya’nın 1919’da imzalanan Versay Antlaşması’nın haksız maddeler içerdiğini ve yeniden gözden geçirilmesini istemesi ● I. Dünya Savaşı’ndan sonra yapılan barış antlaşmalarıyla çizilen sınırlar milliyetçilik esasına uygun olmadığından etnik çatışmalar ve sınır sorunları ortaya çıkmasına sebep olması ● İtalya’nın savaşı kazandığı halde isteklerine ulaşamaması ve iktidara gelen Faşistlerin saldırgan bir politika izlemesi ● İmparatorluk kurmak isteyen Japonya’nın Asya’dan Avrupa Devletlerini çıkararak sömürge imparatorluğunu genişletmek istemesi ● I.Dünya Savaşı‘nın devletlerarasındaki dengeleri alt üst etmesi savaştan sonra huzursuzluğun artması ●Dünya barışını korumak amacıyla Cemiyeti’nin görevini yerine getirememesi kurulan Milletler ● Japonya’nın Mançurya’yı, İtalya’nın Habeşistan’ı işgal etmesine ve Almanya’nın ise Rhur Bölgesini silahlandırmasına Milletler Cemiyeti’nin herhangi bir yaptırım uygulayamaması ● İtalya ve Almanya’nın İspanya’daki iç savaşta cumhuriyetçi yönetime karşı faşist General Francisco Franco’nun saflarında savaşmak üzere asker göndererek yeni silah ve uçaklarını da denemeleri SAVAŞ ÖNCESİ GELİŞMELER JAPONYA: ●Japonya, 1920'li ve 1930'lu yıllarda Uzak Doğu'nun en güçlü devleti oldu. ●Uzak Doğu'da topraklarını genişletmek isteyen Japonya, doğal kaynaklar açısından zengin olan Mançurya ve Çin'e egemen olup Asya içlerine kadar yayılmak istedi. ●Bu gelişmeler, Uzak Doğu'da çıkarları olan Avrupa devletlerini, Japonya'ya karşı birtakım önlemler almaya sevk etti. ●1922 "Washington Deniz Silahsızlanması Konferansı" bu amaçla yapıldı. Burada Japonya'nın Çin'e yönelik tehdidini azaltmak için kararlar alınırken Japon deniz kuvvetleri de sınırlandırıldı. ●1929 Ekonomik Buhranı'nın çıkması, Japonya'nın yumuşak yayılma politikasını değiştirdi. Bu tarihten itibaren Japonya, yayılmacı politikasını askerî güce dayandırdı. ●1931’de Mançurya’nın işgal ederek Çin’e yöneldi. ●1933’te Milletler Cemiyeti’nden çekilen Japonya “ Asya Asyalılarındır” parolasıyla Batılıların Çin’le olan ilişkilerini kesmesini istedi. ●1938’te Çin topraklarını ele geçirmeye başlayan Japonya Batılıların Doğu Asya’dan atılmasını savunan “ Yeni Düzen’i” ilan etti. ●Bu durumlara karşı İngiltere ve ABD gibi devletler Uzak doğu’daki çıkarlarını korumak için Çin’e yardım etmeye başladı. Japonya’nın Asya’da saldırgan bir politika izlemesinde, & Almanya’nın Ren Bölgesini, İtalya’nın Habeşistan’ı işgaline yaptırım uygulanılmaması, & Almanya ile İtalya arasında Berlin - Roma Mihveri’nin kurulması, & İspanya iç savaşının yaşanması ve İngiltere’nin savaşın çıkmasını önlemeye yönelik başlattığı Yatıştırma Politikasının Japonya’ya karşı büyük bir tepkinin ortaya çıkmasını önleyeceği düşüncesi, &1936’da Almanya ile pakt yapılması ile SSCB’nin baskı altına alınması & ABD’nin Monroe Doktrini’ne göre tarafsızlığını koruması gibi sebepler etkili olmuştur. İTALYA: ●I. Dünya Savaşı’ndan istediklerini elde edemeyen İtalya’da savaşın getirdiği ekonomik, sosyal ve siyasi sıkıntılar milliyetçiliği güçlendirdi. ● Aşırı milliyetçi ve ırkçı iddiaları olan Mussolini bundan yararlanarak iktidara geldi. ●Mussolini önce demokratik kurumları ortadan kaldırarak demokratik diktatörlük rejimi kurdu. ●Ülkede bulunan diğer etnik gruplara karşı asimilasyon politikası izleyerek onları zorla İtalyanlaştırmaya çalıştı. ●Roma İmparatorluğunu yeniden kurma amacı milli bir ülkü haline getirilerek saldırgan bir dış politika izlendi. ●Yugoslavya’ya baskı yapılarak serbest şehir olan Fiume alındı. ●Yunanistan’ın Korfu adası işgal edildi. ● Arnavutluk nüfuz altına alındı. ●Bu gelişmeler Yunanistan ve Yugoslavya’yı telaşlandırdı. 1934 yılında yapılan Balkan Antantı ile Türkiye, Yugoslavya, Yunanistan ve Romanya sınırların korunması konusunda birbirlerine güvence verdi. & İtalya’nın bu şekilde Akdeniz’de hâkimiyet kurmak istemesi Fransa ile ilişkileri gerginleştirdi. &İtalya Fransa’ya karşı Almanya’yı denge unsuru olarak görmesi İtalya –Almanya ilişkilerini güçlendirdi. &Buna karşı İngiltere’de Fransa’ya karşı İtalya’yı denge unsuru olarak görmüş bu yüzden 1935’e kadar İngiliz-İtalyan ilişkileri normal şekilde devam etti. ●1934 yılında İtalya gelişen sanayisine hammadde bulabilmek, ekonomik sıkıntılarını azaltmak ve Japonya ve Almanya’nın saldırganlığından cesaret alması 1934’te Habeşistan’a saldırmasına yol açtı. ●İtalya’ya karşı uluslararası alanda ortak bir cephenin kurulamaması ve Habeşistan’a askeri yardım yapılmaması üzerine İtalya Habeşistan’ı tamamen işgal etti. Böylece İtalya Akdeniz’de kuvvetli bir duruma geçti. İtalya’nın Habeşistan’a saldırısını bahane eden Almanya Ren Bölgesini silahlandırmış, Locarno Antlaşması’nı feshetmiştir. ●Mussolini, Akdeniz'e "Bizim Deniz" (mare nostrum) diyordu.. Bu amaçla İtalya, 5 Kasım 1937'de, Roma'da imzalanan bir anlaşmayla Anti-Komintern Paktı'na katıldı. DEVLETLER ARASI BLOKLAŞMA ●İtalya Almanya’nın Avusturya’ya birleşmesinden endişe duyması üzerine 1935 yılında İtalya, Fransa ve İngiltere arasında ortak cephe kuruldu. ●Ancak İtalya’nın Habeşistan’ı işgal etmesi, Fransa’da Halk Cephesi’nin iktidara gelmesiyle SSCB ile ilişkilerin güçlenmesi üzerine bu cephe dağılmıştır. ●Almanya’nın 1936’da Avusturya’nın ayrı bir devlet olarak kalacağını taahhüt etmesi üzerine Berlin – Roma Mihveri kuruldu. ●1936’da Japonya ile Almanya arasında pakt yapıldı. Almanya’nın SSCB’nin konünizm rejimine karşı olması Japonya’nın da Asya’da toprak kazanmak istemesi iki devlet arasındaki ilişkileri güçlendirdi. (Berlin –Tokyo Mihveri) ●Berlin – Tokyo Mihveri’ne 1937’de İtalya’nın katılmasıyla Berlin-Roma-Tokyo Mihveri kurulmuş oldu. ANTİ KOMİNTERN PAKT ●25 Kasım 1936'da Almanya ile Japonya arasında AntiKomintern Paktı yapıldı. Bu pakta 1937’de İtalya’da katıldı. Bu paktın yapılış nedenleri ve amaçları antlaşma metninin giriş bölümünde şöyle belirtilmiştir: "Almanya ve Japonya, Komintern denilen Komünist Enternasyonali'nin hedefinin mevcut bütün vasıtalardan yararlanarak devletlerin parçalanması ve boyun eğdirilmesi olduğunu bilerek; Komünist Enternasyonali'nin devletlerin iç işlerine karışmalarına seyirci kalmanın yalnız onların iç barış ve düzenini tehlikeye sokmakla kalmayarak, dünya barışını da tamamen tehdit ettiği kanaatinde olarak; komünist bozgunculuğuna karşı ortak savunma için birlikte çalışma isteği ile... anlaşmaya varmışlardır." ALMANYA: ●Hitler’in 1933 yılında iktidara gelmesinden itibaren savaşın sonuna kadar izlediği strateji, üç aşamalı bir stratejidir. I.AŞAMA: Alman ekonomisinin düzenlemesi II.AŞAMA; Alman kara, deniz ve hava kuvvetlerinin, Versay Anlaşmasıyla getirilen sınırlamalardan kurtulması III.AŞAMA; Almanca konuşan nüfusun yaşamakta olduğu bölgelerin, Alman topraklarına katılması I.AŞAMA: Alman ekonomisinin düzenlemesi ●Hitler, iktidara gelmesinin hemen ardından Alman ekonomisinin düzenlemesini hedef almıştır. ●Gerek I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmasının, gerekse de 1930 yılındaki genel ekonomik buhranın sonucunda Alman ekonomisi ciddi sıkıntılar içindeydi. ●Yaşanan yüksek enflasyon, aşırı boyutlara varan işsizlik ve bunlara bağlı olarak sanayideki üretim hammadde düşüklüğü, Hitler’in izlediği ekonomi politikalarıyla kısa sürede kontrol altına alınmıştır. II.AŞAMA; Alman kara, deniz ve hava kuvvetlerinin, Versay Anlaşmasıyla getirilen sınırlamalardan kurtulması ●Ekonominin düzene sokulmasının ardından stratejisinin ikinci adımında Hitler, Alman kara, deniz ve hava kuvvetlerinin, Versay Anlaşmasıyla getirilen sınırlamalardan kurtulmasını sağlamıştır. III.AŞAMA; Almanca konuşan nüfusun yaşamakta olduğu bölgelerin, Alman topraklarına katılması ●Bu stratejik evrenin adımları, 12 Mart 1938 de, Avusturya’nın ilhak edilmesiyle başlamıştır. ●Ardından ikinci adım olarak Çekoslovakya toprakları içindeki Sudet bölgesidir. ●Hitler’in baskısıyla 29 Eylül 1938 günü imzalanan Münih Anlaşmasıyla Sudet bölgesi Almanya’ya verilmiştir. ●Konferans, Alman, İtalyan, İngiliz ve Fransız başbakanlarının katıldığı, Çekoslovakya’nın temsilci bulundurmadığı bir anlaşmadır. ●Anlaşmanın hayata geçirilmesi konusunda Hitler, hiç zaman kaybetmemiştir. Anlaşma,1 Ekim 1938'de yine silah kullanılmaksızın, uluslararası anlaşmalara dayanılarak, nüfusunun yüzde elliden fazlasını Almanların oluşturduğu Sudet bölgesinin Almanlarca işgal edilmesine dayanmıştır. ●15 Mart 1939'da ise Çekoslovakya’nın kalanını da topraklarına eklemeleri anlaşmada yer almıştır. ●Bu olaylara kadar Hitler, stratejisinin adımlarını atarken, silah kullanmamıştır. DANZİG SORUNU ●Ancak geriye tek sorunlu bölge kalmıştır: Danzig bölgesi. ●Versay Anlaşmasıyla Polonya'ya verilen Danzig bölgesi, halen Alman yönetiminde olan Doğu Prusya ile Almanya arasındaki kara bağlantısını kestiğinden, Alman Hükümeti, Polonya hükümetinden, Doğu Prusya'yla arada bir kara bağlantısı oluşturulması yönünde bir teklifi görüşmesini istemiş ve böylece Danzig Sorunu ortaya çıkmıştır. ●3 Mayıs 1939'da Sovyet Dışişleri Komiseri olan Litvinov görevden alınarak yerine Vyaçeslav Mihayloviç Molotov atanmıştır. Bu atama Sovyet dış politikasında keskin bir dönüşe işaret etmiştir. ●Litvinov döneminde Sovyetler Birliği, Alman yayılmacılığına karşı İngiltere ve Fransa ile bir protokol oluşturmak için girişimlerde bulunmuş, ne var ki her seferinde reddedilmişti. ●Molotov döneminde ise Sovyetler Birliği, Alman hükümeti ile bir saldırmazlık paktı için çalışmıştır. Uzun diplomatik görüşmeler sonucunda 24 Ağustos 1939 günü Sovyetler Birliği ile Almanya arasında bir saldırmazlık paktı imzalanması karara bağlanmıştır. ●Almanya: Öncelikle Orta Avrupa, ardından Doğu ve Batı Avrupa'yı Almanya topraklarına katmak amacındadır. ●İkincil planı ise Asya'ya özellikle Rusya ve Yakın Doğu'daki stratejik noktaları ele geçirmektir. İNGİLTERE: ( YATIŞTIRMA POLİTİKASI): Yatıştırma politikası, İkinci Dünya Savaşı'na giden dönemde İngiltere Başbakanı Neville Chamberlain'le özdeşleşen politikaya verilen isimdir. &Appeasement politikası olarak da adlandırılır. & Chamberlain Hitler'in esas ilgi alanının doğuda olduğuna inandığı için Komünist SSCB'ye karşı kendileriyle ittifaka gireceğini, hatta Hitler'i Sovyet topraklarına yöneltebileceğini umut etmiş, Çekoslovak toprağı olan Südetlerin Almanya'ya verilmesinden sonra daha önce Bismarck'ın yaptığı gibi Hitler'in de artık kazandıklarını elinde tutmaya çalışacağını ummuştu. Fakat Hitler, taleplerini devam ettirerek bu düşünceyi boşa çıkarmıştır. &29 Eylül 1938 tarihinde büyük devletlerin Südetleri Almanya'ya verme kararı almasına yol açan Münih Anlaşması, yatıştırma politikasının doruk noktasıydı. &Konferanstan dönen Chamberlain uçaktan indiğinde "Size bugün onurlu bir barış getirdim" diyecekti. &Fakat 15 Mart 1939'da Almanya hiçbir Almanın yaşamadığı Çekoslovakya topraklarının geri kalanını işgale başlayınca, yatıştırma politikasının bittiğini ilan etmek zorunda kaldı. &Takip eden haftalarda İngiltere Polonya'ya garanti verdi ve ciddi savaş hazırlıklarına başladı. Ancak, büyük bir savaşı önlemek için geç kalınmıştı. FRANSA: ●Fransa 1924'te, Sovyet Rusya da 1935'te Çekoslovakya ile birer ittifak yapmışlardı. ●Fransa, bu ittifak gereğince yardıma geçmek için, İngiltere'nin de harekete geçmesini istiyordu. ● Fakat İngiltere, böyle bir yardıma hemen kalkışmak istemeyince, o da İngiltere'yi izledi ve İngiltere’nin Yatıştırma Siyasetini destekleyici bir tutum sergiledi. ABD: ●Savaşın başında tarafsız kalan ABD sonraları Fransa ve İngiltere'ye silah yardımı yapmıştır. ●Almanya'nın kışkırtmaları sonucunda Japonya tarafından Pearl Harbour’a saldırıya uğramış ve kesin olarak savaşa girmiştir. ●ABD'nin savaşa girmesi ile savaşın seyri değişmiş, Almanya genişleme politikası yerine var olan sınırlarını koruma politikasını uygulamıştır. SSCB: ●Almanya’nın Avrupa’da izlediği yayılmacı siyasetini devam ettirmesi ve Hitlerin Münih Antlaşması’yla kendisine verilen ödünlerle yetinmemesi İngiltere ve Fransa’yı SSCB ile birlikte üçlü bir ittifak arayışına itmiştir. ●Ancak aralarındaki görüş farkları bunun gerçekleşmesine meydan vermedi. ●Bu konuda üç devlet arasında görüşmeler sürerken de, 23 Ağustos 1939'da, Almanya ile Sovyet Rusya arasında bir "Saldırmazlık Paktı"nın yapıldığı açıklandı. Bu Pakt'a göre: ● İngiltere ve Fransa, Almanya ve İtalya’nın saldırgan politikasına karşı SSCB ile ittifak arayışına girmiş ancak başarılı olamamıştı. ● Almanya ile saldırmazlık paktı yapan SSCB, Polonya ve Fransa’yı işgal eden Almanya’nın Barbarossa Harekâtı’yla kendi topraklarında işgallere başlaması üzerine Müttefik grubuna geçmiştir. ● ABD ise Japonya’nın Pearl Harbour Baskını’ndan sonra Müttefiklerin tarafına geçerek savaşa girmiştir. MÜTTEFİK DEVLETLER FRANSA ABD ● Almanya ve Rusya, tek olarak veya diğer devletlerle ortaklaşa birbirlerine karşı her türlü saldırgan hareketten kaçınacaklardı. İNGİLTERE ● Taraflardan birisi üçüncü bir devletin saldırısına uğrarsa, diğer taraf hiçbir şekilde bu üçüncü devleti desteklemeyecekti. 1940’a kadar Neville Chamberlain ● Taraflardan hiçbiri doğrudan ya da dolaylı olarak diğer taraf aleyhine yönelik bir devlet gruplaşmasına katılmayacaktı. ● Antlaşmanın süresi on yıl olacaktı. ●Almanya, bu suretle Rusya'nın tarafsızlığını da sağladı. İki devlet Baltık Bölgesini ve Polonya’yı gizli şekilde paylaştı. SAVAŞIN AVRUPA’DA BAŞLAMASI VE YAYILMASI ● Almanya, 29-30 Ağustos 1939 gecesi, Polonya'dan Danzig serbest şehrinin kendisine geri verilmesini, Koridor bölgesi için plebisit yapılmasını, seferberliğin kaldırılmasını ve bu konuları görüşmek üzere bir Polonya temsilcisinin 30 Ağustos günü Berlin'de bulundurulmasını istedi. ●Polonya büyükelçisi, Alman yetkilileri ile ancak 31 Ağustos 1939 akşamı temas kurabildi. Almanya bu durumu, Polonya'nın istenen temsilciyi göndermemesi şeklinde yorumlayarak, Polonya tarafından isteklerinin reddedildiğini açıkladı. ● Ertesi günü, 1 Eylül 1939'da, Alman birlikleri savaş ilan edilmeksizin Polonya sınırlarını aşarak bu toprakları işgale başladı. ● Almanya'nın bu girişimi karşısında İngiltere ve Fransa, Almanya'dan askeri harekâtını durdurmasını, birliklerini Polonya'dan geri çekmesini istediler. Fakat bir cevap alamadılar. ●Bunun üzerine İngiltere ve Fransa, 3 Eylül 1939'da Almanya'ya savaş ilan ettiler. Böylece de İkinci Dünya Savaşı başlamış oldu. SAVAŞIN TARAFLARI: A) MİHVER DEVLETLERİ: ● Bu dönemde Almanya’nın başında Adolf Hitler, İtalya’nın başında Benito Mussolini ve Japonya’nın başında Hideki Tojo bulunuyordu. ● Hitler, İtalya ve Japonya ile 1940 yılında Berlin'de “Üçlü Pakt” imzaladı. ● Bu pakt, Avrupa ve Afrika’nın düzenlenme hakkını Almanya ve İtalya’ya, Asya'nın düzenlenme hakkını da Japonya veriyordu. ● Daha önce (1939) İtalya ve Almanya arasında imza edilen Çelik Pakt, 1939 Avrupa Savaşı'nın başlamasına sebep olmuş, 27 Eylül 1940 tarihinde Çelik Pakt'a Japonya'nın da katılması ile Üçlü Pakt'ın meydana gelmesi, savaşın, tüm dünyaya yayılmasını sağlamıştır. Liderler; MİHVER DEVLETLERİ ALMANYA İTALYA JAPONYA Adolf Hitler Benito İmparator Mussolini Hirohito MÜTTEFİK DEVLETLER: İngiltere, Fransa, SSCB ve ABD LİDERLER ● Taraflar, ortak çıkarlarına değinen konular hakkında karşılıklı bilgi edinmek üzere, sürekli olarak birbirleriyle temas halinde kalacaklardı. 1945’e kadar Winston Churcill 1945’ten sonra Clement Attle Vichy Hükümeti’nin Lideri Mareşal Henry Philippe Petain Nisan 1945’e kadar Franklin Roosevelt İngiltere’de Fransız Direniş Hareketi Lideri Charles De Gaulle 1945’ten sonra Henry Truman RUSYA Joseph Stalin Savaşın Yayılması ●Savaş öncesinde Almanya, 1938’de Avusturya’yı, işgal etmiş ve Çekoslovakya’dan Sudet Bölgesini almıştı. ●Bu duruma Batılı devletlerin fazla tepki gösterememesi Almanya ve müttefiklerini daha da cesaretlendirdi. ●15 Mart 1939’da Almanya Prag’a girerek Çekoslovakya’yı işgal etti. Macaristan Rutenya’yı işgale başladı. ●Hitler baskı yoluyla Litvanya’dan Memel’i aldı. İtalya ise daha önce nüfuzu altına aldığı Arnavutluk’u işgal etti. ● Bu gelişmelere İngiltere ve Fransa büyük tepki gösterdi. Bunun üzerine Almanya ile İtalya arasında Çelik Pakt kuruldu. ●Almanya’nın Romanya’yla da bir ticaret antlaşması yaparak Romanya’yı da nüfuzu altına alması üzerine İngiltere Yatıştırma Politikasından vazgeçti. SAVAŞ ESNASINDA BLOKLAR MİHVER DEVLETLER; & Almanya, & Japonya, & İtalya, & Bulgaristan, & Romanya MÜTTEFİK DEVLETLER; & İngiltere, & Fransa, & ABD, & Rusya, & Yunanistan, & Belçika, & Danimarka, & Norveç, & Polonya, & Çin SAVAŞ ÖNCESİ GELİŞMELER 1936 İTALYA SSCB FRANSA İNGİLTERE 13 Ocak; Fransa’da halk oylaması ile Saar’ı aldı. 16 Mart; Mecburi askerlik sistemi getirildi, asker sayısını 550 bine çıkardı 14 Nisan; Almanya’y a karşı İngiltere ve Fransa ile ortak cephe oluşturup Almanya’yı protesto etti. 7 Mart; Ren Bölgesine asker sevk etti. 9 Mayıs; Habeşistan’ a saldırdı. 14 Nisan; Almanya’ya karşı ortak cephe oluşturup Almanya’yı protesto ettiler. & Rusya ile yakınlaştı. 15 Mart; Mecburi askerlik süresi uzatıldı. & İngiltere savunmasını güçlendirdi. 1 Kasım; Berlin- Roma Mihveri kuruldu. & BerlinTokyo Mihveri kuruldu. 6 Kasım; İtalya’nın Alman-Japon Paktına katılmasıyla Berlin- Roma- Tokyo Mihveri kuruldu. 1938 & Çin’e saldırdı 13 Mart; Almanya ile Avusturya birleşti. 28 Mayıs; Sudet’in verilmemesi üzerine Çekoslavakya’yı işgal etme kararı aldı. 29 Eylül; Münih Konferansı’ na katıldı. &Uzakdoğu’ da Fransa’ya ait Çinhidi’ ni ele geçirdi. 29 Eylül; Münih Konferansı’na katıldılar. 22 Mayıs; Almanya ile İtalya Çelik Paktı imzaladı. 1939 1939 15 Mart; Çekoslavakya’yı işgal etti. 23 Mart; Litvanya’dan Memel bölgesini aldı 23 Ağustos; SSCB ile Saldırmazlık Paktı imzaladı 1 Eylül; Polonya işgali ile II. Dünya Savaşı başladı. ABD &Almanya ile ticari ilişkileri kesti. &ABD’ye yaklaştı. & Milletler Cemiyetine üye oldu. 25 Kasım; Japonya ile pakt imzalandı. BerlinTokyo Mihveri kuruldu. 1937 JAPONYA Avrupa’daki gelişmelerde tarafsızlığını korudu. 1933 28 Ocak; Polonya ile saldırmazlık ant. imzaladı. Gizlice silahlanarak ordusunu güçlendirdi. 1935 & Naziler iktidara geldi. & Silahsızlanma Konferansı ve Milletler Cemiyetinden çekildi 1934 ALMANYA 23 Ağustos; Almanya ile Saldırmazlık Paktı imzalayarak Polonya’yı paylaştı. 3 Eylül; Almanya’ya savaş ilan ettiler. II.DÜNYA SAVAŞI CEPHELER ALMANYA’NIN SAVAŞTIĞI CEPHELER 23 Ağustos’ta SSCB ile saldırmazlık paktı yapan Almanya, 1 Eylül 1939’ da Polonya’ya saldırarak işgale başlamıştır. ●İngiltere ve Fransa Almanya’ya 3 Eylül’de savaş ilan etmiştir. ● Ancak hızlı bir şekilde Almanların Polonya’yı işgal etmesi üzerine SSCB’de doğudan Polonya’yı işgale başlamış Alman ve SSCB işgalini durduramayan Polonya teslim olmuştur. ● Nisan 1940’da Almanya, Norveç’e saldırdı. Amaçları: *Denizaltıları için üsler kurmak *İsveç’in kuzeyindeki madenlerden çıkartılarak denizyoluyla Norveç’in Narvik limanına getirilen demire el koymak, *Baltık Denizine egemen olmak ● Norveç’in işgaliyle beraber Danimarka’da Alman saldırısını önleyemeyince teslim olmak zorunda kaldı. ● 10 Mayıs 1940’ta Almanya bu defa Belçika, Hollanda ve Lüksemburg’un işgal etti. Yardıma gelen İngiliz ve Fransız orduları da püskürtüldü. 13 Mayıs’ta Sedan’da Alman tankları Meuse Irmağı’nı geçti ve Fransa’nın içlerine doğru ilerledi. Hollanda 14 Mayıs’ta teslim oldu. ● Alman tankları kuzeye, kıyıya doğru ilerledi ve geri çekilen Müttefiklerin önünü kesti. Belçika 27 Mayıs’ta teslim oldu. ● Bunlar olurken Fransa, Alman sınırında Maginot Hattı adıyla anılan savunma hattını kurdu. Kuzeydeki İngiliz birlikleri, Belçika’nın savaşa girmemesi nedeniyle Almanlarla hiç karşılaşmadı. MAGİNOT HATTI ●Fransa, Alman tehdidine karşı 1930’lu yıllarda Maginot Hattı adıyla dünyanın en güçlü savunma hattını inşa etmeye başladı. ●Bu hat İkinci Dünya Savaşı’nda test edildi. ●Hatta birbirine bağlı savunma kuleleri ve yer altı sığınakları mevcuttu. Ancak hattın iki tane zayıf noktası vardı. (Kuzeyde Belçika sınırı ve Ardennes Ormanları) ●Fransızlar kuzeyde Belçika sınırından saldırı beklemelerine karşı Almanlar Ardennes Ormanlarından saldırı başlatarak Maginot Hattı’nı delmeyi başardı. ●Böylece kısa sürede Fransa’yı işgal etmeyi başardılar. ● Belçika’da sıkışıp kalan İngiliz ve Fransız birlikleri büyük kayıplar verdi. İngiliz deniz güçlerinin yardımıyla Dunkerque kıyılarından 346 bin kadar Müttefik askeri kurtarıldı; ama silah, araç ve gereçler geride bırakıldı. ● 14 Haziran’da Almanlar Paris’e girdiler, 22 Haziran’da da Fransızlar ateşkes antlaşmasını imzaladılar. Not: Almanlar Redhondes’te –I.Dünya Savaşından sonra ateşkes imzaladıkları gar ve aynı tren vagonunda- Fransızlara ateşkes imzalattılar(22 Hz.1940) ● Alman güçleri Kuzey Fransa’yı ve bütün Atlas Okyanusu kıyılarını işgal etti. ● Almanya’nın kontrolünde Faşizmi benimseyen Mareşal Henry Philippe Petain, Vichy şehrinde bir hükümet kurdu. ● Hitler bir sonraki hedef olarak İngiltere’yi seçti. Alman hava kuvvetleri Güney İngiltere’deki havaalanlarını ve limanlarını her gün bombalamaya başladı. ● İngilizlerin kesin direnişiyle karşılaşan Almanlar, ardından Londra’yı ve İngiltere’nin iç bölgelerindeki kentleri de bombaladı. Bu baskınlar pek çok sivilin ölümüne ve büyük zarara yol açtı. ●1942’de Hitler, Karadeniz ve Hazar Denizi arasında bulunan Kafkasya petrol yataklarını ele geçirmeyi hedefledi. ●Bir Alman ordusu Ağustosta Maykop’taki petrol merkezine ulaştı. Daha kuzeydeki Stalingrad kentine yönelik saldırıları ise başarısız oldu. ●SSCB birlikleri kenti sonuna kadar savundu ve kış bastırınca karşı saldırıya geçtiler. 250.000 kişilik Almanya ve Romanya birliklerini kuşattılar ve Şubat 1943’te bu birlikler teslim oldu. ●SSCB’nin II. Dünya Savaşı’nın bu en büyük kara çarpışmasındaki başarısı Almanları Kafkasya’dançekilmek zorunda bıraktı. ●1943 yazı başlarken SSCB orduları Almanları geri sürdü ve 1944 başında Polonya’ya çok geçmeden de Romanya’ya girdi. Böylece Almanya’nın doğu cephesindeki geri çekilişi hızlandı. Not: Bu savaşta SSCB büyük yıkıma uğradı ve yaklaşık 20 milyon insanını yitirerek II. Dünya Savaşı’nda en çok can veren ülke oldu BARBAROSSA HAREKÂTI: ●10 Haziran 1940’da İtalya, Almanya’nın yanında savaşa girdi. ●1940 sonbaharında İtalyanlar Somali’nin İngiliz egemenliğindeki bölümünü ele geçirdiler. ●Kuzey Afrika’daki Libya o zaman İtalya’nındı. Kızıldeniz kıyısında bulunan Eritre ve Somali’nin bir bölümü de İtalya’nındı. ●Etiyopya 1935’te İtalya’nın işgali altına girmişti. ●İtalya’nın bölgedeki güçleri ana üssü Mısır’daki İngiliz güçlerinden çok üstündü. ● İtalya, Mısır’ı ele geçirmek için taarruza geçmişse debaşarılı olamamıştır. Daha sonra Almanlar Rommel komutasında asker göndermiş ve mihver devletleri burada Kahire’ye kadar ilerlediler. ●Ancak buradaki İngiliz direnişi başarılı oldu. İngilizler daha sonra taarruza geçti, bu saldırı El - Alameyn zaferiyle sonuçlandı. ●Bundan sonra Almanlar ve İtalyanlar, Batı Çölü boyunca geri çekilmek zorunda kaldı. ●28 Ekim 1940’da İtalya, Doğu Akdeniz üstünlüğünü ele geçirmek için Yunanistan’a saldırıp Ege Denizi’ne inmeyi planlamışsa da başarılı olamamıştır Hitler’in SSCB ile 1939’da yaptığı saldırmazlık paktının asıl amacı, Almanya’nın aynı zamanda hem batıda, hem doğuda savaşmak zorunda kalmasını önlemekti. 1940’ta Fransa’yı çökertip İngilizleri Avrupa’dan sürünce Hitler, SSCB’ye saldırmaya karar verdi. Hızlı bir harekâtla SSCB üzerinden Ortadoğu’ya inmeyi tasarlamıştı. Harekât 22 Haziran 1941’de başladı. ● Alman Harekâtı’nın başlaması üzerine Finlandiya, Bulgaristan, Macaristan ve Romanya’da SSCB’ye savaş açtılar. ●Almanlar sonbaharda Leningrad kentine, Aralık ayında da Moskova’nın banliyölerine ulaştılar. ●Ama kış geldiğinde Alman birlikleri yorulmuş, savaşma güçleri azalmıştı. ● Ardından SSCB’nin karşı saldırısı başladı. Tasarılarında bu harekâtın kış gelmeden tamamlanması öngörüldüğü için, Alman askerlerinin giysileri soğuk kış günlerine uygun değildi. Büyük kayıplar verdiler ve SSCB’nin içlerinde tutunabilmelerine karşın başlangıçtaki güçlerini bir daha kazanamadılar. İTALYA’NIN SAVAŞTIĞI CEPHELER ●İtalya savaş öncesinde 1935 yılında Habeşistan’ı, 1939’da Arnavutluk’u işgal etmişti. KUZEY AFRİKA CEPHESİ: JAPONYA’NIN SAVAŞTIĞI CEPHELER PEARL HARBOUR BASKINI: ●7 Aralık 1941’de Pazar günü sabah saatlerinde, Japon uçak gemilerinden havalanan 360’ın üzerindesavaş uçağı, Hawaii Adalarındaki Pearl Harbour deniz üssünde bulunan ABD savaş gemilerine saldırdı. ●Japonlar bombaladıkları 8 savaş gemisinden 6’sını batırdı ya da kullanılamaz hale getirdi; ama üssün kendisi pek zarar görmedi. ●Uçak gemileri o anda başka yerde oldukları için bu saldırıdan kurtuldu. ●Bu olay üzerine ABD Kongresi 8 Aralık 1941’de Japonya’ya üç gün sonra da Almanya ve İtalya‘ya savaş ilan etti. ●Pearl Harbor baskınıyla aynı gün, Formoza’dan kalkan Japon uçakları Filipin Adalarına saldırdı. ●Bu adalar daha sonra Japon birliklerince işgal edildi. General Douglas Mac Arthur komutasındaki ABD ve Filipin güçleri yenildiler ve bölgeyi boşaltmak zorunda kaldılar. ●Japonlar 1942 Mayısı’nda Filipin’i ele geçirdiğinde 36 bin kadar asker ve 25 bin sivili esir aldılar. ●Japonlar saldırılarını sürdürerek ABD’den Guam ve Wake adalarını, İngiltere’den de Hong Kong’u aldılar. ●Japon askerleri daha sonra Tayland üzerinden hareketle Malaya’yı işgal etti ve yarımadanın alt bölümlerine, Singapur’a doğru ilerlediler; ●Singapur 1942 Şubatı’nda teslim oldu. ●Daha sonra, Saravak, Brunei, Borneo, Timor, Cava, Sumatra, Selebes, Yeni Britanya, Solomon Adaları, Yeni Gine’nin doğusu, Gilbert Adaları, Andaman Adası ve Aleut Adaları da Japonya’nın eline geçti. ●Buraları savunmaya çalışan müttefik deniz güçleri büyük kayıplar verdi, askerlerinin pek çoğu öldü veya esir edildi. ● Bu saldırılar sonucunda Japonya, Güneydoğu Asya’nın denizden ulaşımını denetleyen adaları ele geçirdi. ●Japonlar ayrıca Çinhindi ve Tayland’dan geçerek Birmanya’yı da işgal etti ve oradaki İngiliz birliklerini Hindistan’a çekilmek zorunda bıraktılar. ●Güney Asya’ya kurdukları üslerden Avustralya’ya hava saldırıları başlattılar. MİHVER DEVLETLER Almanya Bulgaristanİtalya Romanya Japonya MÜTTEFİK DEVLETLER: İngiltere Belçika ABD Danimarka SSCB Norveç Çin Polonya Fransa Davut GÜNEŞ Niksar Anadolu Öğretmen Lisesi Tarih Öğretmeni ABD’NİN SAVAŞTIĞI CEPHELER ●II. Dünya Savaşı başladığı dönemde ABD tarafsız siyasetini sürdürdü. Ancak ABD kamuoyu Yahudilere karşı tutum, Hitler’in diktatörlüğü, saldırgan politikası ve demokrasi karşı tutumu nedeniyle Almanya’ya karşıydı. ●Savaşta Almanya’nın İngiltere ve Fransa’ya üstünlük sağlamaya başlamasıyla tarafsızlık politikasını değiştiren ABD önce İngiltere’ye ekonomik ve askeri yardımda bulunmuş daha sonra “ Ödünç Verme ve Kiralama Yasası’nı” çıkardı. ●Böylece bedeli savaş sonunda ödenmek şartıyla her türlü malzemeyi müttefik devletlere verebilecekti. ●9-10 Ağustos 1941 tarihinde ABD Başkanı Franklin Roosevelt ve İngiltere Başbakanı Winston Churcill beş günlük bir toplantıdan sonra 14 Ağustos 1941’de Atlantik Bildirisi yayınlandı. KUZEY AFRİKA ÇIKARMASI ● General Dwight D. Eisenhower komutasındaki İngiliz ve ABD askerlerinden oluşan 100 bin kişilik bir kuvvet Fas ve Cezayir kıyılarına bir çıkarma yaptı. ●Müttefikler önce doğuya, Tunus’a ilerledi ama Akdeniz üzerinden hava ve deniz yoluyla getirilen güçlü Alman birliklerince durduruldu. ●1943 Ocak ayı sonunda Montgomery’nin ordusu Batı Çölünü geçerek Tunus’a girdi. ●Zorlu çarpışmalardan sonra müttefik orduları Mayıs 1943’te Alman ve İtalyan kuvvetlerini çökertti. İTALYA ÇIKARMASI ● Müttefikler Kuzey Afrika’daki başarılarını 1943 Temmuzunda Sicilya’yı işgal ederek sürdürdü. ●Sicilya'nın yitirilmesi ve İtalya’nın müttefiklerce bombalanması İtalyan diktatörü Benito Mussolini’yi çekilmeye zorladı. ●Eylül başlarında İtalya teslim oldu ve Malta’daki donanmasına el kondu. Bu olay İtalya’da müttefikler ile Almanları karşı karşıya bıraktı. ● Ekimde Napoli’ye ulaşan müttefikler yarım adanın ortalarında güçlü bir Alman savunması tarafından durduruldu. ●1944 Ocağında müttefikler Anzio’ya çıkarak bu savunma hattının ardına geçmeye çalıştılar. Polonya birliklerinin Cassino’yu almasından sonra Anzio’daki kuvvetlere katılmak üzere kuzeye doğru ilerlemeyi başardılar ve 4 Haziran’da Roma alındı. NORMANDİYA ÇIKARMASI ● Fransa’nın kurtarılması için daha çok ABD, İngiliz ve Kanada birliklerinden oluşan Müttefik güçleri 1944 Mayısı’nda İngiltere’nin güney kıyılarında toplandı. ● Ayrıca bu birlikleri denizin öbür kıyısına götürmek üzere 4.000 gemi ve çıkarma aracı ile bunları korumak için savaş gemilerinden oluşan bir filo da hazırdı. ● Avrupa’nın geri alınması için oluşturulan Müttefik güçlerinin başkomutanı General Eisenhower’dı ● Almanlar Müttefiklerin Dover Boğazı’ndan saldıracaklarını sanıyorlardı. Oysa çıkarma, Cherbourg ile Le Havre arasında yer alan Normandiya kıyısında başladı. ●6 Haziran’da paraşüt birlikleri, bombardıman uçakları desteğinde askerler ve tanklar gemilerden kıyıya çıktı. ●Almanlar kıyıya engeller ve mayınlar yerleştirilmişti, ama akşama doğru General Montgomery’nin komutasındaki 85 bin asker kıyıya ulaşmayı başardı. ● Almanları Kuzey Fransa boyunca batıya süren Müttefikler 25 Ağustos 1944’te Paris’i kurtardılar. ●Eylülde General Eisenhower Fransa’daki Müttefik kuvvetleri komutanlığına getirildi. ●ABD birlikleri güneye, İngiliz ve Kanada orduları ise Belçika’ya ilerledi. Müttefiklerin ilerleyişi Şubatta da sürdü. ● Alman tanklarının çoğunluğu doğu cephesine gönderilmişti. Martta Ren’i geçen Müttefikler Almanya’ya doğru hızla ilerledi; Alman güçlerini yararak Hollanda’ya girdi. ●Nisan 1945’te ABD birlikleri Leipzig, Karl-MarxStadt ve Münih’i aldı; Elbe ırmağı üzerindeki Torgau’da SSCB birlikleriyle buluştu. ●Daha kuzeyde Montgomery’nin askerleri Elbe’yi geçerek Hamburg’a girdi ve ardından Baltık Denizi’ndeki Lübeck ve Wismar’a doğru ilerlediler. SSCB CEPHELERİ ● Alman işgallerinin başlaması üzerine SSCB olası bir Alman saldırısına karşı batıda “tampon devletler” oluşturmak amacıyla, üç Baltık ülkesini, Estonya, Letonya ve Litvanya’yı işgal etti. ● Ardından SSCB, Finlandiya’dan birliklerine Finlandiya topraklarına girme hakkının verilmesini istedi. ● Finlandiya SSCB’nin koşullarını kabul etmek zorunda kaldı. ● Normandiya Çıkarmasının başarılı olması üzerine Rusya doğuda yalnız kalmış ve ilk önce Romanya’yı sırası ile Bulgaristan’ı, Macaristan’ı, Yugoslavya’yı, Çekoslovakya’yı, Arnavutluk’u, ve Almanya’nın bir kısmını ele geçirmiş hepsine savaş tazminatı yüklemiş savaştan uğradığı zararları karşılamaya çalışmıştır. HAVA SALDIRILARI ●İngiltere’nin Kıta Avrupa’sına asker çıkarmasını geri püskürten Almanya, bundan sonra İngiltere’ye yoğun şekilde hava saldırılarına başlamıştır. ● İngiltere’de özellikle hava gücünün SSCB’ye yoğunlaşması üzerine önemli Alman kentlerini ve lojistik tesisleri bombardımana başlamıştır. DENİZ SAVAŞLARI ● Savaşın başında İngiltere ve Fransa‘nın güçlü donanmaları vardı. Alman donanması ise, daha güçlü olmakla birlikte, modern ve etkiliydi. Uçak gemisi yoktu, ama savaş gemileri ve hızla artan denizaltı gücüyle ticaret gemilerine büyük zararlar verebiliyordu. ● Akdeniz’de İngiliz Deniz gücünün üstünlüğü sayesinde askeri ve erzak taşıyan düşman gemileri batırılarak Kuzey Afrika harekâtına yardımcı olundu. ●Ne var ki İngiliz donanması da Alman denizatlılarının ve kıyıda üstlenmiş savaş uçaklarının saldırılarıyla ağır kayıplar verdi. Düşman uçaklarının yarattığı tehlike yüzünden İngiliz gemileri Batı Çölündeki savaş için gerekli desteği Cebeli Tarık Boğazı ve Akdeniz’den getirmek yerine çoğunlukla Ümit Burnu ve Süveyş kanalı yolunu izleyerek sağladılar. ● Atlas okyanusundaki asıl savaş Alman denizaltılarıyla oldu. Bu savaş gece gündüz durmaksızın sürdü. Uçak gemilerinden ve kıyıdaki hava üslerinden kalkan savaş uçakları, savaş araç ve gereçlerini taşıyan ticaret gemileri konvoylarını korumaktaydı. ●Ama Alman denizaltılarına engel olmak çok güçtü. Savaş süresince bu deniz altılar müttefiklerin 23.351 ticaret gemisini batırdı; buna karşılık 782 Alman denizaltısı yok edildi. SAVAŞIN SONA ERMESİ 1945 başlarında, Almanya’nın artık uzun süre savaşamayacağı ortaya çıkmıştı. Müttefik liderler, ABD başkanı Roosevelt, İngiltere başbakanı Churchill ile SSCB’nin önderi Stalin Kırım’daki Yalta kentinde toplandılar ve Almanya’nın koşulsuz olarak teslim alınmasında anlaştılar. ●Ayrıca savaş sonrası Avrupa’ya ilişkin planlar da yaptılar. Ocak 1945’te SSCB askerleri Oder Irmağı’nı aşarak Silezya’ya girdi. ●Güneyde ise Şubatta Budapeşte’ye, Nisan başında da Viyana’ya girdiler ve Berlin’e doğru ilerlediler. ●25 Nisanda Berlin’i kuşattılar. Kentin merkezindeki bir yer altı sığınağından savunmayı yönetmekte olan Hitler savaşın yitirildiğini kavrayarak 30 Nisan’da intihar etti. Amiral Karl Dönitz’i kendi yerine atamıştı. ● Dönitz’in temsilcileri Reims’e Müttefiklerle görüşmeye gitti. Batıda Müttefiklere teslim olmayı; ama doğuda SSCB ile savaşmayı sürdürmeyi istiyorlardı. ●Eisenhower Almanların her yerde koşulsuz teslim olmaları konusunda ısrar etti. Almanya’nın teslim olması 8-9 Mayıs 1945’te gece yarısı gerçekleşti. JAPONYA’NIN TESLİM OLMASI ● 1943’te Japon Deniz Kuvvetleri’nin komutanı Yamamoto’nun ABD tarafından öldürülmesiyle üstünlük ABD’ye geçti. ●Mac Arthur komutasındaki ABD kuvvetlerine yenilen Japon Donanması Leyte Savaşı’ndan büyük bir bozguna uğrayarak imha edildi. ●ABD bu defa Pasifik adalarını ele geçirmek için Japonya’nın kıyı kentlerini yoğun bir biçimde bombalamaya başladı. ●Bu sırada başkan Truman, Japonların direnişini kırmak ve savaşı kısaltmak gerekçesiyle atom bombası kullanmaya karar verdi. ●Atom bombası ABD’de gizlice geliştirilen ve büyük yıkım gücü olan bir silahtı. 6 Ağustos 1945’te ABD hava kuvvetlerinin bir bombardıman uçağı (Enola Gay) Hiroşima kenti üzerine ilk atom bombasını attı. ●3 gün sonra gücü azaltılmış bir atom bombası da Nagasaki’ye atıldı. ●Bu bombalar Hiroşima’da 200 bin Nagasaki’de 80 bin sivilin ölmesine ve on binlerce kişinin yaralanmasına yol açtı bu kentler büyük ölçüde yıkıldı. Bitki örtüsü büyük zarar gördü. Atom bombasının yol açtığı radyasyonun etkisi yıllarca sürdü. Radyasyon nedeniyle insanlar daha sonra da sakatlandılar ve öldüler. ●8 Ağustos’ta SSCB’de Japonya’ya savaş açtı ve Japonların elinde bulunan Mançurya ve Kore’yi işgale başladı. ●Bunun üzerine Japonya 2 Eylül’de resmen teslim oldu ve II. Dünya Savaşı sona erdi. I.Atom Bombası:Küçük Çocuk II.Atom Bombası:Şişman Adam İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI KONFERANSLAR CASABLANCA KONFERANSI (Fas) (14–24 Ocak 1943) *ABD Başkanı F.Roosevelt ile İngiltere Başbakanı W.Churchill arasında yapılmıştır *Konferans Kuzey Afrika cephesinden sonra savaşın nasıl şekillendirilmesi konusunu görüşmek üzere toplanmıştır. ALINAN KARARLAR 1.Rusya üzerindeki baskıyı hafifletmek için Sicilya'ya çıkarma yapmak ve Almanya üzerindeki baskıyı arttırmak 2.Balkanlarda ikinci bir cephenin açılmasını mümkün kılmak için, Türkiye'nin de savaşa katılması konusunda gerekli askeri hazırlıkları yapmak; 3.Almanya'nın mukavemeti yeteri kadar zayıflayınca Avrupa'da da bir cephe açmak ve nihayet "Almanya, Japonya ile İtalya kayıtsız şartsız teslim oluncaya kadar" mücadeleye devam etmek. Not: Mihver'in "kayıtsız-şartsız" teslim konusunda Konferans'ta alınan karar, Mihver devletlerine hiçbir ümit ışığı bırakmaması ve sonuna kadar dayanma kararını kuvvetlendirmesi ve dolayısıyla da savaşın uzamasına sebep olmuştur. Not:Bu konferanstan sonra W.Churcill Adana’ya gelerek İsmet İnönü ile görüşmüş ama Türkiye savaşa girmeyi kabul etmemiştir.(30 Ocak 1943) WASHİNGTON KONFERANSI (12–26 MAYIS 1943) Kod Adı:Trident Knf *Kuzey Afrika cephesinin tasfiyesi üzerine alınacak yeni tedbirleri görüşmek üzere toplandı. *ABD Başkanı F.Roosevelt ile İngiltere Başbakanı W.Churchill arasında yapılmıştır ALINAN KARARLAR 1.İtalya'nın saf dışı kılınması için bu memleketin işgali.Bu işgal gerçekleştirilirse, Almanya'nın bütün Balkanlardaki durumu zayıflayacak, 2.İkinci Cephenin Fransa'da açılması işi 1944 ilkbaharında tamamlanacaktır. 3.Savaş sonrası düzeni için Churchill tarafından ileri sürülen şu fikirler kabul edilmiştir: Barışı koruma sorumluluğu Birleşik Amerika, İngiltere, Sovyet Rusya ve Çin'e verilecekti. Bu dört devletin teşkil ettiği Dünya Konseyi'ne bağlı olmak üzere, Avrupa, Amerika ve Uzakdoğu Bölge Konseyleri kurulacaktır. Avrupa'da bir konfederasyon kurulacak ve bu, Tuna, Balkan ve İskandinav federasyonlarını ihtiva edecektir. Türkiye, Balkan Federasyonu'na dâhil olacaktır. İngiltere ile Rusya arasında da kuvvetli bir Fransa bulunacak ve ayrıca, Polonya ile Çekoslovakya Sovyetlerle iyi geçineceklerdir QUEBEC KONFERANSI (Kanada) ( 14–24 AĞUSTOS 1943 ) *Churchill ve İngiliz Genelkurmayı ile Amerikan Genelkurmayı arasında Quebec'de yapılmıştır. (Kanada’da) *İtalya'da Mussolini'nin birdenbire düşmesiyle ortaya çıkan yeni durum karşısında, ikinci cephe meselesini yeni bir açıdan ele almak amacı ile toplanmıştır. ALINAN KARARLAR 1.Bu konferansta Churchill, İtalya'da ortaya çıkan yeni durum dolayısıyla, ikinci cephenin Fransa yerine, Türkiye'nin de savaşa katılmasıyla Balkanlarda açılmasında çok ısrar etmiş, fakat görüşünü kabul ettirememiştir. 2.İkinci cephenin Fransa'da Normandiya kıyılarında açılmasına karar verilmiş ve bunun hazırlanması sorumluluğu da Amerikalılara bırakılmıştır. Not:Bu konf.da nükleer silah geliştirmek için bilgi paylaşımı öngören gizli ant.imzalandı I. MOSKOVA KONFERANSI Ekim 1943’te Moskova’da Dışişleri Bakanları düzeyinde toplanan, Tahran Zirvesi’nin hazırlığı niteliğindeki ve II. Dünya Savaşı’nın yürütülmesinin yanı sıra savaş sonrası düzen ile ilgilenen Konferanstır. Not: Savaş sonrası düzeni için yapılan ilk toplantı olarak kabul edilmektedir. Konferansa İngiltere’den Sir Anthony Eden, ABD’den Cordell Hull, Sovyetler Birliği’nden Vyacheslav Molotov ile Çin Dışişleri Bakanı katılmıştır ALINAN KARARLAR 1.Sovyetler Birliği Almanya’ya karşı nihai zafere kadar savaşacağı konusunda güvence verdi. 2.Sovyetler Birliği, savaştan sonra kurulacak olan uluslararası kuruluşu destekleyeceğini söyledi. 3.Avusturya’nın işgale uğramış dost bir ülke olduğu ve savaştan sonra kendisiyle bir barış anlaşması yapılmasının söz konusu olmadığı konusunda anlaşmaya varıldı. 4.Almanya’da Nazizm’in İtalya’da Faşizmin tasfiyesi kararlaştırıldı. 5.Türkiye konusunda ise Türkiye’den önce hava alanlarının kullananımı talep edilecek, 1943 yılının sonuna doğru da savaşa katılması konusunda girişimde bulunulacaktı. Eden – Menemencioğlu Görüşmesi (5-6 Kasım 1943) *İngiltere Dışişleri Bakanı Anthony Eden, Moskova Konferansı’ndan dönerken Kahire’de Türk Dışişleri Bakanı Numan Menemencioğlu ile bir araya geldi. **Eden, Türkiye’den hava üslerini açmasını ve yılsonuna kadar savaşa kayılmasını istedi. Alman hava kuvvetlerinin Ege’deki üstünlüğünü kırmak için İngiltere’nin Güneybatı Anadolu’daki havaalanlarına şiddetle ihtiyaç duyduğunu söyleyerek Türkiye’nin savaşa katılmasından kaynaklanacak avantajlardan bahsetti. Bu önerinin reddi halinde İngiltere’nin Türkiye’ye göndermekte olduğu yardımı keseceği uyarısında da bulundu. ● Bu istekler Dışişleri Bakanı Menemencioğlu tarafından reddedildi. Müttefiklere hava üsleri vermek ve savaşagirmek arasında hiçbir fark yoktu. Hava üsleri verildiği takdirde Almanya Türkiye’nin büyük kentlerini bombalayabilir ve Türkiye savaşa sürüklenebilirdi. Türkiye ise savaşa katılmak için hazırlıklı değildi. KAHİRE KONFERANSI (22-26 Kasım 1943) II. Dünya Savaşı sonra Uzak Doğu'daki gelişmeleri değerlendirmek maksadıyla; ABD Başkanı F.Roosevelt, İng. Bşbk. W.Churchill ve Çin Başkanı Chiang Kai-Shek arasında Kahire'de yapıldı **Konferansta kesin bir sonuca varılamadı. **Ayrıca bu konferansta Türkiye’nin savaşa girme durumu da görüşülmüş ama bir sonuca varılamamıştır Not:Konferansa Türkiye'den İsmet İnönü katılmıştır. TAHRAN KONFERANSI (Eureka K.) (28 KASIM–1 ARALIK 1943) Tahran Konferansı, Roosevelt, Churchill ve Stalin arasında yapılmıştır. ALINAN KARARLAR ● Rusya’nın baskıları sonucunda ikinci cephenin 1 Mayıs 1944 açılması kabul edilmiştir. ● İkinci cephe ile ilgili olarak, Türkiye'nin de savaşa katılmasına karar verilmiştir.(Stalin: “Gerekirse enselerinden yakalayarak Türkleri savaşa sokacağız) ● Savaş sonrası barış düzeninin korunması için bir milletlerarası teşkilat kurulması fikri bütün taraflarca kabul edilmekle beraber, Ruslar, dört büyük devlet arasına Çin'in de katılmasına yine itiraz etmişler, fakat isteklerini kabul ettirememişlerdir. ● Oder Nehri'ne kadar olan Alman topraklarının Polonya'ya verilmesi kabul edilmiştir Not:Bu konf.da SSCB boğazları istemiştir II. MOSKOVA KONFERANSI (9–20 Ekim 1944) ● Stalin’le Churcill arasında yapılmıştır. Yapılma amacı Balkan topraklarında nüfuz alanlarının paylaşımıdır. ALINAN KARARLAR ● Romanya, Rus, Yunanistan İngiliz nüfuzuna terk edildi. Yugoslavya ve Macaristan %50 İngiliz, %50 Rus nüfuzu altında olacaktı. Bulgaristan için bu oranlar, %75 Rus, %25 İngiliz idi. Bu yüzde oranlarının anlamı, kabinelere girecek ve orada temsil edilecek siyasal eğilimlerin oranlarıydı. ● Almanya için kurulacak Müttefik Kontrol Komisyonu'nda Fransa'ya da yer verilmesi ile Montreux Sözleşmesi'nin değiştirilmesi de kabul edildi. YALTA KONFERANSI (Kırım Konf.) ( 4-11 ŞUBAT 1945) Almanya’nın çökmesinden ardından hangi bölgelerin kimin denetiminde olacağı ya da kimlerin nereleri kurtaracağı konusunda anlaşmazlıklar çözüme kavuşturmak ve hem de savaş sonrası dünyasının ana çizgileriyle düzenlenmesi amacıyla SSCB’nin Yalta Kenti'nde toplanmıştır. ● Konferansta ABD’yi Roosevelt, İngiltere’yi Churchill ve SSCB’yi Stalin temsil etmiştir. ALINAN KARARLAR SSCB, Almanya'nın teslim olmasından kısa bir süre sonra Japonya'ya savaş açmayı ve Uzak Doğu savaşına katılmayı kabul etti. ● Almanya üç işgal bölgesine ayrılacak, fakat İngiltere ve Amerika kendi bölgelerinde Fransa'ya da bir kısım bırakacaklardı. Aynı şekilde Berlin şehri de ortak işgalaltında bulunacaktı. ● Almanya'nın 20 milyar dolar tamirat borcu ödemesi ödeme şeklinin müteakip müzakerelere bırakılması kararlaştırıldı ● Birleşmiş Milletlerin kurulması da kabul edildi.l Mart 1945'e kadar ortak düşmana savaş ilan etmiş olanların üyeliğe alınmalarına karar verildi. Not: Bu karar üzerine Türkiye, 23 Şubat 1945'de Almanya ve Japonya'ya savaş ilan etti. ● Varşova'da bulunan geçici Polonya Hükümeti'nin en kısa zamanda gizli oya dayanan serbest ve demokratik seçimler yapması kararlaştırıldı. ● Nazi Almanyası’na bağlı olan uydu ülkelerde demokratik rejimlerin kurulacağı açıklandı. ● Boğazlar statüsünün SSCB lehine değiştirilmesine,Türkiye'nin de haberdar edilmesine kararverildi. Konferansın sonunda ABD ve İngiltere “Avrupa Üzerine Bildiri’yi” yayınladı. POTSDAM KONFERANSI (17 Tem.- 2 Ağst 1945) Barışın nasıl sağlanacağı konusunu görüşmek üzere toplanmıştır. ABD, SSCB ve İngiltere arasında yapılmış son toplantıdır. ● Alınan kararlar şunlardır: ● Sovyetler Birliği, 16 Ağustos 1945'te Polonya ile yaptıkları bir antlaşma ile Polonya-SSCB sınırını Curzon Çizgisi olarak kabul ettirdiler. ● Almanya Konusunda: Almanya'daki tüm Nazi kurumlarının ortadan kaldırılması, Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık, Fransa ve Sovyetler Birliği işgal bölgelerinde ayrı ayrı demokratik rejimlerin kurulmasınakarar verilmiştir. ● Alman savaş endüstrisinin barış ekonomisinin gereksinimlerine göre yapılandırılması, Tamirat borcu için herhangi bir rakam tespit edilmemesi, Sovyetler Birliği'nin, ABD, Birleşik Krallık ve Fransız işgal bölgelerinden herhangi bir tamirat borcu talep etmemesi kabul edilmiştir. ● Barış ekonomisi için gerekli olmayan endüstriyel teçhizatın pek az bir kısmının Sovyetler Birliği'ne verilmesine, Alman donanmasının büyük bölümünün tahrip edilmesine ve savaş suçlularının yargılanmasına karar verilmiştir. II. DÜNYA SAVAŞI’NIN SONUÇLARI ● ABD, İngiltere ve SSCB savaştan galip çıktı. ● Komünizm hızla yayılmaya başladı. SSCB Orta Avrupa ve Balkanlar'da kendisine bağlı komünist yönetimler kurdu. ● Nazizm ve Faşizm rejimleri son buldu. ● 10 Şubat 1947’de İtalya, Romanya, Bulgaristan, Macaristan ve Finlandiya ile Paris’te barış antlaşmaları imzalanmıştır. ● Sömürgecilik dönemi sona ermeye başladı. Mısır, Hindistan, Pakistan, Tunus, Fas, Cezayir, Libya bağımsız oldu. ● Atom bombası ile dünya artık Nükleer Çağa adım attı. ● İtalya savaştan sonra ekonomik ve siyasi alanda yeniden yapılanmaya gitti. 1946’da cumhuriyeti ilan edildi. ●Savaştan mağlup ayrılan Japonya ABD tarafından işgal edildi. Savaş sırasında ve savaştan önce aldığı toprakları geri verdi. ABD Japonya’ya tekrar savaşa girmesini engelleyen demokratik bir anayasanın hazırlanması, ordunun kaldırılması ve eğitimde köklü bir yeniliğe gidilmesi konularında baskı yaptı. ● Savaştan önce uluslar arası politikadan dışlanmış olan Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri tarafından kurtarıcı olarak karşılandı. Avrupa’nın yarısı üzerinde hâkimiyet kuran SSCB çok büyük bir güç haline geldi. ● Savaşta atom bombasını kullanan ABD savaştan en az etkilenen devlet oldu ve çok önemli bir güç haline geldi. Savaşın sonunda kurulan BM, IMF gibi teşkilatların yönetim merkezi ABD oldu. Büyük bir altın rezervini ( dünyanın % 75’i), dünya sanayi üretiminin yarısını ve dünya ticaretinin % 25’ini elinde bulunduran ABD, Avrupa merkezli dünya sisteminin değişmesine yol açtı. ● ABD ve SSCB dünya lideri olma yarışına girdiler. Sıcak savaş artık yerini Soğuk Savaşa bıraktı. Soğuk savaş NATO - Varşova Paktı arasında 1991'e kadar devam etti. ● ABD, Çin, İngiltere, Fransa ve SSCB öncülüğünde BM kuruldu. ● Birleşmiş Milletler Antlaşması (BM Şartı), 25 Nisan 1945'de San Francisco'da (ABD) toplanan BM Uluslararası Örgütlenme Konferansı (San Francisco Konferansı) sonucunda, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 51 ülke tarafından 26 Haziran 1945'de imzalandı, 24 Ekim 1945'de yürürlüğe girdi. II. DÜNYA SAVAŞI’NDA TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI Türkiye II. Dünya Savaşı’na katılmadı. Ama savaş boyunca izlediği yansızlık siyasetinde zaman zaman büyük baskılara maruz kaldı. ● Türkiye 1939’da savaş olasılığının iyice artması üzerine toprak bütünlüğünü korumaya yönelik ittifak anlaşmaları sağlamak amacıyla bazı girişimlerde bulundu. Almanya ve İtalya’nın saldırgan tutumları karşısında doğal olarak bu girişimler İngiltere, Fransa ve SSCB’ye yönelikti. ● İlk görüşmeler sonucu 12 Mayıs 1939’da İngiltere’yle, 23 Haziran’da Fransa’yla Türkiye’nin de “Barış Cephesi” içinde yer aldığını açıklayan ortak bildiriler yayımlandı. Ama SSCB ile yapılan görüşmelerden bir sonuç alınamadı. 1939 ANKARA ANTLAŞMASI ● Bunun üzerine 19 Ekim 1939’da Ankara’da Türkiye-İngiltereFransa İttifak Anlaşması imzalandı. Anlaşmaya göre Türkiye bir Avrupa devletinin saldırısına uğrarsa İngiltere ve Fransa yardımda bulunacak, buna karşılık Avrupa’da çıkacak bir savaş Akdeniz’e yayılırsa Türkiye’de İngiltere ve Fransa’ya yardımda bulunacaktı. Bu antlaşmanın Türkiye’ye getirdiği sorumluluklar İngiltere ve Fransa’nın yapmayı taahhüt ettiği yardımlara bağlandı. Türkiye antlaşmaya ek bir protokol ekleyerek SSCB ile savaşmasını gerektirecek herhangi bir sorumluluk üstlenmeyeceğini İngiltere ve Fransa’ya kabul ettirmiştir. ●Savaşın Balkanlara doğru yayılma eğilimi göstermesi üzerine Türkiye, Balkan Antantı’na bağlı ülkelerle de işbirliğini güçlendirmeye çalıştı. Ama Şubat 1940’ta Belgrad’da toplanan Balkan Antantı Bakanlar Konseyi bu yönde olumlu bir karar alamadan dağıldı. ● 10 Haziran 1940’ta İtalya’nın da katılmasıyla savaş Akdeniz’e yayılınca Türkiye’nin 1939 Ankara Anlaşması’yla üstlendiği yükümlülükler gündeme geldi. Ancak Fransa’nın kısa bir süre sonra teslim olması, İngiltere’nin de bu konuda ısrarlı davranmaması Türkiye’yi savaştan uzak tuttu. ● 1941 yılında SSCB’ye saldırmaya hazırlanan Almanya güney kanadını güvenceye almak amacıyla Türkiye’ye bir saldırmazlık anlaşması önerdi. Türkiye bunu hemen kabul etti. 18 Haziran 1941’de imzalanan bu anlaşma Türkiye’nin savaş dışı kalma siyasetinde yeni bir aşama oldu. ● Bunu 10 Ağustos 1941’de SSCB ile İngiltere’nin ortak notası izledi. Savaşın iyice yoğunlaştığı bu dönemde her iki ülke Türkiye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olduklarını bildiriyorlardı. Buna karşılık Türkiye’den 1936 Montrö (Montreux) Sözleşmesi’ni tam olarak uygulayarak İstanbul ve Çanakkale boğazlarını savaş gemilerine kapalı tutulmasını istiyorlardı. ●1943’te Müttefiklerin üstünlüğü belirince İngiltere bu kez savaşın bir an önce bitmesine katkıda bulunmak ve zaferin nimetinden pay almak gibi görüşlerle Türkiye’yi Müttefiklerin yanında savaşa sokmaya çalıştı. ●Churchill bu amaçla 30 Ocak 1943’te Adana’ya gelerek İsmet İnönü’yle görüştü. İnönü, Churchill’in Türkiye’nin en geç Ağustos 1943’te savaşa katılması isteğine karşı, bunun gerekli silahların, savaş araç ve gereçlerinin verilmesi durumunda olanaklı olabileceğini söyledi. ● Bu konudaki görüşmeler sürerken Müttefikler 14–24 Ağustos tarihlerinde Kanada’nın Quebec kentinde, 19- 30 Ekim’de de Moskova’da düzenledikleri toplantılarda Türkiye’yi savaşa katmak yolundaki baskıyı arttırma kararı aldılar. ● 28 Kasım–2 Aralık tarihlerinde bir doruk toplantısı yapan Churchill, Roosevelt ve Stalin de bu kararı onayladı. Bunun üzerine Churchill ve Roosevelt 3 Aralık 1943’te İsmet İnönü’yü Kahire’ye davet ederek bu konudaki kesin isteklerini ilettiler ve Türkiye’nin Şubat 1944’te savaşa katılması durumunda her türlü yardımı keseceklerini bildirdiler. ● İsmet İnönü’nün askeri ve stratejik gerekçelerle savaşa katılmayı reddetmesi üzerine Mart 1944’te İngiltere, Nisan 1944’te de ABD Türkiye’ye askeri yardımı durdurdu. ● Diplomasi alanında da baskılar sürüyordu. Bu baskılara bir süre daha direnen Türkiye savaşın gidişinin iyice belirginleşmesi üzerine 2 Ağustos 1944’te Almanya ile siyasal ilişkilerini kesti. Bunu 6 Ocak 1945’te Japonya ile ilişkilerini kesmesi izledi. ● Müttefik liderleri Şubat 1945’te toplanan Yalta (Kırım’da) Konferansı’nda, yeni kurulacak Birleşmiş Milletlere yalnızca 1 Mart 1945’e kadar Almanya’ya savaş açmış ülkelerin katılmasını içeren bir karar aldılar. ● Bunun üzerine Türkiye 23 Şubat’ta Almanya’ya savaş ilan etti. Bu sırada Almanya’nın yenilgisi kesinleşmiş olduğundan fiilen savaşa girmedi. II. DÜNYA SAVAŞI’NDA TÜRKİYE’DEKİ ÖNEMLİ GELİŞMELER a) Siyasal Gelişmeler ● Dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü’dür. İnönü Dönemi “ Milli Şef “ dönemi olarak adlandırılır. ● CHP, TBMM’de tek parti olarak görev yapmaktadır. ● Bu dönemde Alman Nazizm’i ve İtalyan Faşizmi’nin etkisiyle Turancı ( Türkçü) akımlar güçlenmiştir. Almanya ise bu akımı destekleyerek Türkiye’nin SSCB’ye karşı savaş açmasını sağlamak istemiştir. Ancak hükümetin savaş dışı kalma politikası izlemesi ve savaşın sonuna doğru Almanya’nın yenilebileceğinin ortaya çıkması hükümeti SSCB ile ilişkileri düzeltmeye yönlendirmiştir. Bunun için 18 Mayıs 1944’te Bakanlar Kurulu, İçişleri Bakanlığının Türkçü ve Turancılara karşı aldığı önlemleri onaylamış ve bu kesimin faaliyetleri önlenmiştir. b) Askeri Gelişmeler ● II. Dünya Savaşı’na hazırlık amacıyla 1938 Mayısında İngiltere ile 6 milyon sterlinlik silah alımı kredisini içeren bir Askeri kredi antlaşması imzalandı. ● Devlet gelirlerinin %43’ü savunma harcamalarına ayrılıyordu. ● Çatalca’da muhtemel bir Alman işgaline karşı Çakmak Hattı’nın yapım çalışmaları başlamıştır. ● Savaşın başlamasının ardından genel seferberliğe gidilmiş, 1.300.000 kişi silâhaltına alınmıştır. Davut GÜNEŞ Niksar Anadolu Öğretmen Lisesi Tarih Öğretmeni ÜNİTE 3 : SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ SOĞUK SAVAŞ KAVRAMI VE SOĞUK SAVAŞA GEÇİŞ DÖNEMİ ● II. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD ile SSCB arasında Küba Krizine kadar sürekli bu olaydan SSCB’nin dağılmasına kadar dönem dönem görülen gerginlik ve sınırlı çatışmaya Soğuk Savaş denir. ( Soğuk Savaş özellikle siyasi, psikolojik, ekonomik, bilimsel ve teknoloji alanlarında görülmüştür.) "Soğuk Savaş" deyimi ilk kez 1947 yılında ABD'li Bernard Baruch tarafından kullanılmıştır. ● II. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa ve Asya'da, güçler dengesinde büyük boşluklar meydana geldi. ●Dengeler beklenildiği gibi hemen kurulamadı. Bu durumun oluşmasında, yenilen devletlerle birlikte galip devletlerden İngiltere ve Fransa'nın da savaştan büyük ölçüde yıpranmış olarak çıkması önemi rol oynadı. ● Avrupa'da Almanya'nın Asya'da Japonya'nın yerini tek başına dolduracak nitelikte bir devlet yoktu. ●Bununla beraber Batılı devletler barışı tesis ettiklerine inanarak ve Birleşmiş Milletler Teşkilatının varlığına güvenerek ordularının büyük bir kısmını terhis ettiler. ● Bu ortamda savaştan sonra güçlü olarak ayakta kalabilenle ise siyasi ve ekonomik doktrinleri birbiriyle çatışan ABD ile SSCB idi. ● Ordusunu ve sanayisini güçlendiren SSCB Orta, Doğu ve Güneydoğu Avrupa'da etkisini artmaya başladı ve bu bölgedeki ülkeleri bir ölçüde kendi şemsiyesi altına aldı. ● Bundan korkan ABD ve İngiltere, Batı Avrupa'da ve başka yerlerde Sovyet yanlısı komünist partilerin iktidara gelmemesi için çeşitli girişimlerde bulundular. ●Bu gelişmeler iki taraf arasında karşılıklı ittifakların ortaya çıkmasına( NATO, Varşova Paktı gibi) ve gerginliğin giderek tırmanmasına yol açmıştır. ● 1945'e kadar uluslararası ilişkilerin ve dünya politikasının merkezi Avrupa idi. Asya, Afrika ve Latin Amerika, XX. yüzyılın ortalarına kadar uluslararası politikada aktif bölgeler değildi. ● Ancak savaş sonunda farklı kıtalar ve bölgeler dünya politikasında aktif rol oynamaya başladı. Asya'da Çin Halk Cumhuriyeti ve Hindistan gibi geniş ve kalabalık nüfuslu iki ülkenin ortaya çıkışı ve Japonya'nın büyük bir ekonomik kuvvet olarak tekrar güç kazanması ile bu kıta, milletlerarası politikada önemli bir güç hâline geldi. ● Asya ve Afrika'daki sömürge hâlindeki ülkeler, bağımsızlığını kazanmaya başladı. Böylece "Üçüncü Dünya" veya "Bağlantısızlar Bloku" adı verilen yeni bir blok doğdu. ● Aynı zamanda II. Dünya Savaşı sırasında hava sahasının kullanımı ile ortaya çıkan yeni rekabet alanı, bu dönemin sonlarına doğru teknolojik gelişmelere paralel olarak uzaya kadar taşındı. ● Kore ve Vietnam savaşları, Berlin Sorunu, 1956-59 yılları arasında Ortadoğu'daki çekişme, U-2 casus uçağı olayı, Küba krizi gibi olaylar soğuk savaşın doruğunu oluşturmuştur. ●Ancak Küba Krizi Soğuk Savaş için bir dönüm noktası oluşturmuş, nükleer savaş tehlikesinin ne kadar yakın olduğunu ortaya koymuştur. II. DÜNYA SAVAŞI’NDAN SONRA DÜNYA SİYASETİNİ ŞEKİLLENDİREN GELİŞMELER Bu dönemde uluslar arası siyaseti şekillendiren dört önemli gelişme yaşanmıştır: ● Geleneksel güç dengesinin merkezi ve en önemli öğesi olan Avrupa'nın ve Avrupa devletlerinin savaşta büyük bir tahribatla çıkması ● Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği'nin savaştan sonra süper güç haline gelmiş olmaları, ● Nükleer silahların geliştirilmesi, ● Dünyanın çeşitli bölgelerindeki sömürgeci devletlere karşı ulusal bağımsızlık hareketlerinin başlaması, İKİ KUTUPLU DÜNYA DÜZENİ ● II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa'nın bir güç merkezi olarak dünya politikası sahnesinden çekilmesinden sonra, dünya en az yirmi yıl kesin çizgiyle ABD ve Sovyetler Birliği'nin çevresinde " iki kutuplu " bir nitelik kazandı. ● Bu iki kutuplu dünya Doğu Bloğuyla Batı Bloğu, “kapitalizmliberalizm-demokrasi” ile “komünizm” veya ABD ile SSCB etrafında arasında meydana gelmiştir. ● Bu düzende dünya devletleri ya iki bloktan birisini seçmiş ya da Bağlantısızlar Hareketine katılan devletler gibi her iki bloğa da eşit mesafede durmaya çalışmıştır. SOĞUK SAVAŞA YOL AÇAN GELİŞMELER I. YÜZDELER ANTLAŞMASI ● " Tarihte " Yüzdeler Antlaşması " diye geçen bu antlaşmada, Churchill ve Stalin arasında 1944 Ekim'inde gerçeklesen ve amacı Doğu Avrupa'da etki alanlarının kesin olarak saptanması olan anlaşmayla İngiltere ve Rusya Doğu Avrupa'da sahip olacakları üstünlüğü yüzdelerle belirlemişlerdir. Doğu Avrupa Ülkeleri Macaristan Bulgaristan Romanya Yugoslavya Yunanistan İNGİLTERE’NİN PAYI %50 %25 %10 %50 %90 SSCB’NİN PAYI %50 %75 %90 %50 %10 ●Churchill'in anılarından yazdıklarından anlaşıldığına göre, bu anlaşma o andaki savaş durumu düzenlemesiydi. ● Hemen savaş sonrasının bu karar ve gelişmeleri, Avrupa'nın, komünizmin kıtada çökmesine kadar süren, bölünmüşlüğünü başlatmıştır. ●Bu kararlar, Batı’nın Doğu Avrupa'daki gücünün sınırının ve bölgedeki Sovyet üstünlüğünün önemli bir göstergesidir. BERLİN BUHRANI ●II. Dünya Savaşı'ndan sonra, Almanya'nın tümünde yapıldığı gibi Berlin şehri de dört işgal bölgesine ayrılmıştı. ●SSCB’nin kendi işgal bölgesinden Batılı devletleri çıkarmak istemesi Almanya’nın birleşmesini önlemiş, iki taraf arasında anlaşma bir türlü sağlanamamıştır. ● Bunun üzerine ABD, İngiltere ve Fransa kendi işgal bölgelerinde Federal Alman Cumhuriyeti, SSCB ise kendi işgal bölgesinde Demokratik Alman Cumhuriyeti’ni kurmuştur. ● Bu bölünmenin bir sonucu olarak 1961 yılında Berlin’i ikiye ayıran Berlin Duvarı inşa edilmeye başlamıştır. NÜKLEER SİLAH DENETİMİNDE ANLAŞMAZLIK BARUCH PLANI (ABD) AVRUPA’DA KOMÜNİST ÜLKELER & Atom enerjisinin geliştirilmesi ve kullanımının tüm aşamalarını denetleyecek olan bir uluslararası Atom Geliştirme Kuruluşu'nun kurulması & İhlallere karşı bu kuruluşa sınırsız denetleme yetkisinin tanınması & Atom silahının yapımıyla ilgili her türlü ihlalin en sert biçimde cezalandırılması & Kuruluş tam denetim kurduktan sonra atom silahının yapımının yasaklanması ve mevcut atom stoklarının yok edilmesi & Anlaşmayı ihlal edenlerin cezalandırılmasını engellenmemesi için Güvenlik Konseyindeki veto sisteminin değiştirilmesi ● Baruch Planı, Sovyetler Birliği tarafından kabul edilmemesine rağmen, daha sonra ABD tarafından nükleer silahsızlanma konferanslarında ortaya konan önerilerin temelini oluşturması açısından önemlidir. ● Sovyetler Birliği'nin planı reddetme nedenleri ise; & Planın uygulanmasıyla ABD’nin atom silahı yapabilme yeteneğine sahip tek devlet olarak kalması; & ABD’nin, BM'de karar verme sürecine egemen olması, & ABD’nin BM’nin bir kuruluşu olan Atom Komisyonu'nu da etkisi altına alabileceği düşüncesi; Enerji & Planın tartışıldığı sırada Sovyetler Birliği atom silahının gizlerini ele geçirip bu silahı çok kısa bir süre içinde yapabilme uğraşı içindeydi. ●Bu nedenlerden dolayı bu planı kabul etmeyen Sovyetler Birliği ile ABD arasındaki gerginlik daha da büyüdü. SSCB’NİN KOMÜNİZM’İ YAYMA ÇABALARI ● II. Dünya Savaşı’nın doğrusunda Avrupa’nın doğusu (Yugoslavya ve Arnavutluk dışında) Sovyet ordusu tarafından kurtarılmış, Fransa, İtalya ve Almanya’nın Batısı ise İngiliz ve ABD ordularının denetimi altında kalmıştı. ● Böylece siyasal iktidarı ele geçirebilecek güçlü Komünist partilerin bulunduğu Fransa ve İtalya’da bu partiler iktidardan uzak tutulabilmişken, savaşı izleyen ilk üç yıl içinde Sovyetler Birliğinin etki alanı içinde kalan sekiz ülkede (Doğu Almanya, Polonya, Çekoslovakya, Macaristan, Romanya, Bulgaristan, Arnavutluk, Yugoslavya) Marksist-Leninist partiler siyasal iktidarı ele geçirmişlerdir. ● Komünist partisinin büyük ölçüde oy alabildiği Çekoslovakya ve işgalden kurtuluşlarını Sovyet ordularına borçlu olmayan Yugoslavya ve Arnavutluk dışında komünist hareketin zayıf olduğu bu ülkelerde sosyalist rejimlerin kuruluşunda Sovyet askeri varlığı önemli pay sahibi olmuştur. ● Savaşın yarattığı güç dengesi ve savaştan hemen sonra Sovyetler Birliği ile Batılı güçler arasında gerginleşen ilişkiler soğuk savaş- Yugoslavya ve Arnavutluk dışında bu ülkelerin sürekli olarak Sovyetler Birliği’nin yörüngesinde kalmasına yol açmıştır. ● Yugoslavya Nazi işgaline karşı Yugoslav halklarının silahlı direnişini örgütlemiş olan Tito yönetiminde 1948 yılından sonra Sovyetler Birliğine karşı çıkmış ve ondan sonra da bağımsızlığını titizlikle korumuştur. ●Arnavutluk da 1961 yılında Sovyetler Birliği’nden kopacaktır. ● Öteki altı ülke ise gerek ülke içi sosyalist uygulamalar, gerekse dış politika bakımından Sovyetlerin sadık bir izleyicisi oldular. ●Bu etkiden sıyrılmaya çalıştıklarında da hep Sovyet müdahalesi ile karşılaştılar. ● Sovyetler Birliği 1953’te Doğu Almanya’ya ve 1956’da Macaristan’a askeri birlikler gönderdi. 1968’de ise yine Sovyetlerin öncülüğünde beş Doğu Avrupa ülkesi Çekoslovakya’daki yönetimi askeri bir müdahale ile değiştirdi. ●Arnavutluk’ta Enver Hoca önderliğindeki Milli Kurtuluş Cephesi 29 Kasım 1944'de iktidara gelerek komünist idareyi kurmuştur. Kendi İsteği İle Kabul Edenler Arnavutluk, Yugoslavya Çekoslovakya SSCB Baskısı İle Kabul Edenler Doğu Almanya, Polonya, Macaristan, Romanya, Bulgaristan, SSCB’den Bağımsız Hareket Edenler Yugoslavya Tito liderliğinde 1948’ten sonra Arnavutluk, Enver Hoca liderliğinde 1961’den sonra AVRUPA DIŞINDA KOMÜNİZM’İN YAYILMASI KÜBA DEVRİMİ: ●26 Temmuz 1953 Moncada Kışlası İsyanıyla başlayan devrim hareketi 1 Ocak 1959`da Batista’nın kovulması ve Santa Clara, Santiago de Cuba şehirlerinin Fidel Castro, Che Guevara, Raul Castro liderliğindeki isyancılar tarafından ele geçirilmesiyle son bulmuştur. ●Başbakanlığa gelen Fidel Castro ABD’nin kendisini iktidardan uzaklaştırmak istemesi sebebiyle SSCB ile yakın ilişki kurmuştur. ● Ülkedeki özel işletmeler kamulaştırılmış ve sosyalist idareye geçilmiştir. ÇİN DEVRİMİ: ●1934’te komünist devrimi amaçlayan Mao Tse-Dung’un kuvvetleriyle milliyetçi Çan Kay Şek kuvvetleri arasında II. Dünya Savaşı sırasında Japon saldırılarına karşı birlikte mücadele etmiştir. ●Ancak savaştan sonra komünistlerle cumhuriyetçiler arasında iç savaş yoğunlaşmış ABD’nin desteğini alan milliyetçiler 1946 ve 47 yıllarında iktidarı ele geçirmiştir. ●Milliyetçilerin kötü bir yönetim sergilemesi üzerine komünistler 1949 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ilan ederek yönetimi ele geçirmişlerdir. ● Çin’de komünizm’in kurulması SSCB’nin Asya’da büyük bir müttefike kavuşmasını sağlamıştır. KUZEY KORE DEVRİMİ: ● Kim İl Sung önderliğindeki komünistler 1946 yılında Kore İşçi Partisi’ni kurmuş, 25 Ağustos 1948 yılında hem güney hem de kuzey bölgelerinde yapılan genel seçimlerde Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti tüm Kore halkını temsil eden tek meşru devlet organı olarak kabul edilmiştir. ●Ancak daha sonra 1950 yılında başlayan Kore Savaşı sonunda Kore 38. kuzey enlemi sınır olmak üzere Kuzey ve Güney Kore olmak üzere ikiye ayrılmıştır. ●Kuzey Kore Komünist rejimi, Güney Kore ise demokrasi benimsenmiştir SOĞUK SAVAŞ GELİŞMELERİ DOĞU BLOKU’NUN KURULMASI KOMİNFORM: ●Stalin, 5 Ekim 1947'de "Amerikan emperyalizminin bir aleti" olarak tanımladığı Marshall Planı'na (Avrupa Ekonomik Kalkınma planı) karşıt bir girişim olarak; SSCB, Polonya, Bulgaristan, Çekoslovakya, Romanya, Macaristan, Yugoslavya, Fransa, İtalya komünist partileri liderlerini bir araya getiren Kominform'u kurmuştur. ● Kominform, görünüşte Marshall Planı'na mukabele amacına yönelik bir adım olarak takdim edilmişse de, gerçekte amacı, dünya ve özellikle Avrupa Komünist hareketinin koordinasyonu ve Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı ertesinde lağvedilen 3. Enternasyonal'in fonksiyonlarını üstlenmekteydi. COMECON (Karşılıklı Ekonomik Yardımlaşma Konseyi) (25 Ocak 1949) ● Sosyalist ülkeler arasında ekonomik işbirliği ve dayanışma amacıyla kurulan(25 Ocak 1949) ve Batı'da COMECON olarak adlandırılan uluslararası örgüt. 5-8 Ocak 1949'da Moskova'da yapılan görüşmelerden sonra kurulan CMEA'nın merkezi Moskova'dadır. ●Örgütün temel amaçları; ekonomik gelişme için uzmanlaşma ve işbirliğine dayalı planlar hazırlamak: hammaddelerin üretim ve dağıtımını yönlendirmek, üye ülkeler arasında ve öbür ülkelerle ticareti geliştirmek için ortak girişimde bulunmak; bilimsel ve teknik araştırmalarla işbirliği yapmaktır. ● CMEA üyesi ülkeler tüm yeryüzündeki sanayi üretiminin 1/3'den ve ulusal gelirin 1/4'den fazlasını sağlamaktaydı. Yüzölçümü 25 milyon km2 olan üye devletlerin topraklarında yaklaşık 400 milyon kişi yaşamaktaydı. VARŞOVA PAKTI (14 MAYIS 1955) ● 14 Mayıs 1955'te S.S.C.B, Çekoslovakya, Bulgaristan, Macaristan, Polonya, Doğu Almanya ve Arnavutluk (1968'de çekildi) tarafından kurulmuştur. ●Kurulma amacı NATO saldırısına karşı Doğu Avrupa ülkelerini savunmaktır. ● Varşova Paktı, Londra ve Paris Antlaşmaları ile Federal Almanya’nın NATO’ya girmesi ve NATO’ya bağlı olarak Batı Avrupa Birliği’nin kurulmasıyla Avrupa’da doğan ve giderek artan savaş tehlikesine karşı biçimlendi. ●Pakt kurucularına göre bu gelişmeler, barışsever devletlerin güvenliği bakımından bir tehdit oluşturuyor ve savunma sağlayıcı karşı önlemlerin alınmasını gerektiriyordu. ● Varşova Paktını kuruluşunu izleyen süreçte, SSCB ile üye ülkeler arasında zincirleme bir biçimde ikili yardım anlaşmaları imzalandı. ● Anlaşmalarda uluslararası ilişkilerde tehdit ve kuvvete başvurma kınanarak, üyelerin bunu önlemek konusunda gerekli tüm çabayı gösterecekleri belirtilmişti. VARŞOVA PAKTI’NIN ÖZELLİKLERİ - Üyelerin ortak çıkarlarını birbirlerine danışacaklardır. ilgilendiren tüm sorunlarda - Avrupa’da silahlı bir saldırı durumunda üyelerin tek tek ya da ortak bir biçimde kendilerini savunacaklardır - Birleşik Komutanlık kurulacaktır. - Siyasal Danışma Komitesi kurulacaktır. - Üyelerin bu anlaşmanı amaçlarıyla herhangi bir uluslararası bağlantıya girmeyecekleri ve girişimde bulunmayacaklardır. - Tarafların birbirleriyle ekonomik ve kültürel ilişkilerini daha ileri boyutlarda bir dostluk ruhu içinde davranacaklardır. - Bu sözleşmenin toplumsal ve siyasal sistemleri göz önüne alınmaksızın öteki tüm devletlere açıktır. - Antlaşma 20 yıl geçerli olacaktır. Sürenin bitiminden bir yıl önce, anlaşmayı sona erdirme isteğinin belirtilmemesi durumunda, anlaşma 10 yıl daha uzayacaktır. - Varşova Paktı’nın en yüksek siyasal organı Siyasal Danışma Komitesi’dir(CPC). - Doğu ile Batı arasında ortak güvenlik sağlayan bir pakt yürürlüğe girince, Varşova Paktı’nın kaldırılması göz önüne alınabilir. SSCB’NİN YAYILMASINA KARŞI TEPKİLER ● 1924'ten beri SSCB'yi yöneten Stalin, 5 Mart 1953'te Moskova'da öldü. ● Daha Stalin ölmeden önce baş gösteren siyasi çatışmalar ve onun ölümüyle ortaya çıkan iktidar mücadelesi bloktaki sarsıntıları iyice arttırdı. ● SSCB'nin hâkimiyet politikasına karşı gerek rejim ortaklığı olan devletlerde gerekse uydu devletlerde tepkiler ortaya çıktı. Blok içindeki bu sarsıntılar SSCB'nin dış politikasını da etkiledi. YUGOSLAVYA’NIN KOMİNFORM’DAN ÇIKARILMASI ● Yugoslavya'nın Kominform'dan ve Moskova'dan kopmasında: diğer uydu ülkelerde olduğu gibi, Sovyetler Yugoslavya'yı da tam manasıyla kontrolleri altına almak istemişler, fakat Yugoslav lideri Tito buna müsaade etmemiştir. ● Çünkü Yugoslavya'nın komünist rejim altına girmesi, Sovyet askerleri veya Sovyet Rusya'nın sayesinde değil, Tito ve "Partizan"larının Almanlara karşı yaptığı silahlı mücadele sonunda olmuştu. ● Diğer uydu ülkelere göre bu farklılık, Tito'ya, Moskova'ya karşı davranışında büyük bir bağımsızlık sağlamış ve Moskova da bunu hazmedememiştir. ● Tito Yugoslavya'da kendi komünist rejimini kurduktan sonra Moskovaya dayanmakla beraber, onun kendisine özgü tasarıları vardı. ● Tito, kendisini Balkanların en büyük lideri yapmak istiyordu. Bu amaçla, Bulgaristan, Romanya ve Macaristan ile çeşitli işbirliği anlaşmaları ve ittifak antlaşmaları imzalanmıştı. ● Tito, bu ülkeleri Belgrad etrafında toplamak ve hatta Yunanistan'da Markos galip geldiği takdirde Yunanistan'ı da katarak, bir Balkan Federasyonu kurmak istiyordu. Bu ise Sovyetleri ürküttü. ● Sovyetler, Tito'nun da aynen Sovyet komünizmini ve sistemini tatbik etmesini istemişler, Tito ise buna karşı gelerek, komünizmi Yugoslavya'nın milli şartlarına göre tatbik etme çabasında idi. ● Tito'nun bu hareketi, milletlerarası komünizm hareketinde ilk "milli komünizm" çabası olarak kabul edilebilir. ÇİN – SSCB ANLAŞMAZLIĞI ● SSCB’nin 1956 yılında Cominform’un kaldırılması kararını alması komünizmin dünya çapındaki zaferini isteyen komşu komünist devlet Çin Halk Cumhuriyeti ile Sovyetler Birliği'nin arasını daha da açmıştır. ● Bu Çin-Sovyet görüş ayrılığı 1967'de Muhafızların Pekin'deki Sovyet elçiliğini kuşatmasıyla patlak vermiştir. ● 1969'da da Çin - Sovyet sınırında anlaşmazlıklar yaşanmıştır. MACARİSTAN’DA TEPKİLER ● Macarlar Sovyet Rusya destekli Komünist idareyi kaldırmak üzere 23 Ekim 1956′da başkaldırdılar. ● Bir öğrenci mitingi şeklinde başlayan olaylar bir anda tüm ülkeye yayıldı. ● Fakat Rus tankları devreye girerek ihtilalı kanlı bir şekilde bastırdı. 10 Kasım’da her şey bitmişti. Ruslar Orta Avrupa’da kontrollerini böylece sağlamlaştırdılar. ● Çatışmaların sonunda 2500 Macar öldürülmüş 13.000′i yaralanmış, 200.000′i de mülteci olarak vatanlarından kaçmak zorunda kalmışlardı. Binlerce Macar Sibirya’daki çalışma kamplarına ölüme gönderilmişlerdi. ÇEKOSLOVAKYA’DA TEPKİLER ● 1967 yılında Çekoslovakya Komünist Partisi Genel Sekreterliğine Alexander Dubçek’in getirilmesiyle “Prag Baharı” denilen olaylar başlamıştır. ●Dubçek’le başlayan "milli komünizm", "insancıl komünizm" gibi liberal sayılabilecek hareketler Sovyetlerin 1968 Ağustosunda bu ülkeyi askerleriyle işgal etmesiyle sona ermiştir. BATI BLOKU’NUN KURULMASI TRUMAN DOKTRİNİ ● 1946 yılında Sovyet Rusya üç ana yönde yayılma çabalarına girişmiştir. 1) İran üzerinden Orta Doğu petrolleri ve Basra Körfezi'yle Hint Okyanusu, 2) Türkiye üzerinden Boğazlar, Ege Denizi ve Doğu Akdeniz 3) Yunanistan üzerinden Doğu Akdeniz. ● Bu üç yönün geleneksel olarak İngiltere'nin hayati ilgi ve çıkar alanları olmasına karşı SSCB’ye durduracak güçten yoksun olması İngiltere’yi ABD’yi dünya siyasetine çekmek için hareketlendirdi. ● İngiltere 1947 Şubatında Amerikan hükümetine, biri Türkiye ve diğeri de Yunanistan hakkında olmak üzere iki memorandum (muhtıra) verdi. ●Bu memorandumlarda, Türkiye'nin Batı savunması için önemi belirtilerek Türkiye'ye hem ekonomik ve hem de askeri yardım yapılması gerektiği, İngiltere'nin bu yardımları yapamayacağı ve hatta Yunanistan'daki askerlerini dahi geri çekmek zorunda bulunduğu ve dolayısıyla sorumluluğun Amerika'ya düştüğü belirtildi. ● Bunun üzerine Başkan Truman Amerikan Kongresi'ne 12 Mart 1947 günü gönderdiği mesajında, Türkiye ve Yunanistan'a 400 milyon dolarlık askeri yardım yapılması için kendisine yetki verilmesini istedi. ● Bu mesajda Türkiye'nin toprak bütünlüğünün korunmasının Orta Doğu düzeninin korunması için bir zaruret olduğu belirtiliyor ve Türkiye ile Yunanistan'ın durumlarının birbirine bağlılığı şöyle anlatılıyordu: "Eğer Yunanistan silahlı bir azınlığın kontrolü altına düşerse, bunun Türkiye için sonuçları çok ciddi olur. Böyle bir durumda karışıklık ve düzensizlik bütün Orta Doğu'ya yayılabilir." ● Truman Doktrini savas sonrası Amerikan dış politikasında, sonuçları günümüze kadar ulaşan, Amerika’nın Monroe Doktrini’ni terk ederek, SSCB’ye karşı aktif bir dış politika izlemesini sağlamıştır. MARSHALL DOKTRİNİ ( PLANI) ● İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde, ABD tarafından Avrupa ülkelerine yardımda bulunmak ve bu ülkeleri kısa zamanda geliştirip güçlenmelerini sağlamak amacıyla hazırlanan bir programdır. ● Marshall Programı'nın başlıca iki amacı vardır; & Birincisi, sağlanacak dış yardımlarla Avrupa ülkelerinin yıkılan ekonomilerinin onarımına ve kalkınmalarının gerçekleştirilmesine katkıda bulunmak, & İkincisi, komünizmin Batı Avrupa'daki yayılışına engel olmaktı. ● SSCB’nin II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’ya karşı tehditlerinin artması üzerine ABD Dışişleri Bakanı George C. Marshall, Avrupa'ya programlı yardım yapılması önerisinde bulundu. Bunun üzerine bir Avrupa Onarım Programı (European Recovery Program) hazırlandı. ● Marshall Programı, 1948 yılında Başkan Truman tarafından imzalanan bir kanun ile kabul edildi. Program dört yıllık bir süreyi kapsamaktaydı. ● Avrupa ülkeleri aralarında gerekli işbirliğini gerçekleştirmek ve Marshall yardımlarını dağıtmak üzere Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü (OEEC)'nü kuruldu. ● 17 Batı Avrupa ülkesinden her biri, 1948-1951 dönemini kapsayan bir plan hazırlayacak, ekonomisini toparlayacak, üretimini artıracak ve dış açığı azaltacak önlemler alacaktı. ● Marshall Planı savaş sonrası dönem dünyada "Soğuk Savaş”ın başlangıç dönemidir. Dolayısıyla ABD, ne pahasına olursa olsun Komünizmin yayılışına set çekmek istiyordu. ● Avrupa Onarım Programı'nın uygulandığı dört yıllık süre içerisinde ABD, Avrupa'ya 11.4 milyar $ yardım yaptı, bunun %90'i doğrudan hibe şeklinde idi. En fazla yardım alan ülkeler İngiltere (%24), Fransa (%20), Federal Almanya (%11) ve İtalya (%10) idi. YUNAN İÇ SAVAŞI ●II. Dünya Savaşı'nda Yunanistan'da "Ulusal Kurtuluş Ordusu" (ELAS) ve "Hür Demokratik Yunan Ordusu" (EDES) örgütleri Alman işgaline karşı başarılı mücadeleler vermişti. ● İki grup arasında politik çekişmelerden dolayı 1944'te başlayan mücadele 1948'e kadar devam etmiş ve iç savaşa dönüşmüştü. ● ● ELAS. SSCB ve Yugoslavya'dan, EDES ise ABD ve İngiltere'den destek görüyordu. ● 1950'ye kadar süren çatışmaların sona ermesinde Cominformdan çıkarılan Yugoslavya'nın çetecilere yaptığı yardımı kesmesi ve ABD tarafından yürürlüğe konan Truman Doktrini etkili olmuştur. BATI AVRUPA BİRLİĞİ ● 1948’de Komünistlerin Çekoslovakya’da iktidarı ele geçirmeleri, SSCB’nin yayılmacı siyasetini ve tehditlerini ortaya koyması bakımından Batılı devletler için bir alarm oldu. ● Bu şartlar içinde, İngiltere ve Fransa ile Belçika, Hollanda ve Lüksemburg arasında, 4 Mart 1948 de Brüksel’de başlayan toplantı, 17 Mart 1948 de Batı Avrupa Birliği’ni kuran bir antlaşmanın imzası ile sona erdi. ●Bu antlaşmaya göre beş devlet, aralarındaki her türlü işbirliğinden başka, taraflardan biri Avrupa’da bir silahlı saldırıya uğradığı takdirde, diğerleri her türlü vasıtalarla onun yardımına gideceklerdi. ● Batı Avrupa Birliğine başlangıçta, İskandinav Ülkeleri de dahil edilmek istenmişse de, bu ülkeler, Sovyetler Birliği ile komşulukları dolayısıyla, bu devleti kışkırtmak istememişler ve bu ittifaka dahil olmaktan kaçınmışlardır. ● Batı Avrupa Birliği Avrupa’daki Sovyet tehdit ve yayılmasına karşı alınmış ilk askeri tedbir olmuştur. ●Fakat Amerika’nın bu ittifak içinde olmayışı, Batı Avrupa Birliğini Sovyetler karşısında bir denge unsuru olmaktan yoksun bırakmıştır. ● 1948 yılının gelişmeleri, Batılıları ve Amerika’yı, daha geniş bir ittifak sistemi kurmaya sevk edecek ve NATO ortaya çıkacaktır. NATO(NORTH ATLANTİC TREATY ORGANİZATİON) ● Marshall Planı ve Truman Doktrini, Sovyetlerin Orta Doğu ve Avrupa'da girişmiş oldukları yayılma faaliyetlerine karşı Birleşik Amerika'nın almış olduğu ilk tedbirlerdi. ●Fakat 1948 Berlin Buhranı’yla Sovyetlerle işbirliği yapma imkânı kalmadığı anlaşıldı. Çünkü şimdi Sovyetler, bir barış düzeninin kurulmasından ziyade, mümkün olduğu kadar geniş alanları komünist kontrolü altına sokmanın çabası içindeydi. ●İşte bu netice, Amerika’yı, Sovyetlere karşı “Durdurma (containment) Politikası” takibine götürmüştür. Yani, Amerika bundan sonra Sovyet yayılmasını durdurmak için gerekli tedbirleri alacaktır ki, bu tedbirlerin en etkilisi 4 Nisan 1949 da kurulan NATO veya Kuzey Atlantik İttifakı olacaktır. ● SSCB’ye karşı kurulan Batı Avrupa Birliği’nin bu devlete karşı tek başına yeterli olmayacağının görülmesi ABD’yi Monroe Doktrini politikasından döndürdü. ● Senatör Vandenberg Nisan ayında Senatoya sunduğu bir karar tasarısında, Amerika Cumhurbaşkanına, Amerika'nın güvenliğini ilgilendiren ve karşılıklı yardıma dayanan "bölgesel ve diğer ortak anlaşmalara" katılma yetkisinin verilmesini istedi. ● Vandenberg'in bu teklifi 11 Haziran 1948 de Amerikan Kongresi tarafından kabul edildi ve bu karara bundan böyle Vandenberg Kararı denildi. Not: Vandenberg Kararı, Amerika'nın 1823'ten beri tatbik etmekte olduğu Monroe Doktrinini terk ettiğini gösteriyordu. ● Amerika, dış politikasında bu esaslı değişikliği yaptıktan sonra, Batı Avrupa Birliğini daha müessir ve geniş bir ittifak sistemi haline getirmek için Kanada ve Batı Avrupa ülkeleri ile temasa geçti ve bu temaslar ve müzakereler sonunda 4 Nisan 1949 da 12 Batılı ülke arasında, kısa adı ile NATO (North Atlantic Treaty Organization) denen Kuzey Atlantik İttifakı kuruldu. ●Antlaşmanın başında, bu ülkelerin, milletlerin, demokrasi ilkeleri ile kişi hürriyetleri ve hukuk üstünlüğüne dayanan hürriyetlerini ve ortak savunmaları ile barış ve güvenliklerini korumak için birleşmiş oldukları belirtiliyordu. İçlerinden birine yapılmış bir saldırı hepsine yapılmış sayılacaktı. ● NATO'nun kuruluşu ile Sovyetlerin Avrupa'daki yayılması, o günden bugüne, durdurulmuştur. Lakin 1949'a gelinceye kadar da Avrupa'nın mühim bir kısmını sınırları içine katmışlar veya kontrolleri altına almışlardır. ●Sovyet Rusya, 1940-1945 yılları arasında Avrupa'da 450.000 Km. toprağı ve 24 milyon kadar nüfusu sınırları içine katmıştır. ●1945-1948 yılları arasında ise, 1 milyon Km. toprak ile 92 milyon nüfusu da kontrolleri altına almışlardır. ● Türkiye ve Yunanistan'ın 1952 de, Batı Almanya'nın 1955’de ve İspanya'nın da 1982 yılında NATO'ya katılması ile NATO üyelerinin sayısı 16'ya yükselmiştir. ●1997 Madrid Zirvesi ile birlikte de Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya örgüte üye olmuşlar, böylece üye sayısı on dokuza ulaşmıştır. Not; Günümüzde üye sayısı 26’dır. AVRUPA KONSEYİ ● 5 Mayıs 1949′da, Avrupalı 10 devletin katılımıyla kurulan birliktir. Bunlar: Belçika, İngiltere, Danimarka, Fransa, Hollanda, İrlanda, İsveç, İtalya, Lüksemburg ve Norveç’tir. ●Birliğin amacı, üye ülkelerin ortak mallarını ve ilkelerini koruma ve yayma; iktisadi gelişimlerini sağlamak amacıyla, aralarında daha sıkı bir işbirliği oluşturmaktır. ● Konsey, esas olarak, üye ülkelerin hükümet temsilcileriyle, parlamento üyelerinden oluşmuştur. Buna ek olarak, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ile Avrupa İnsan Hakları Divanı da kuruldu. ● Bu iki komisyon da, Konsey’in merkezi olan Strazburg’ta çalışmaya başlamıştır. ●Türkiye, Avrupa Konseyi’ne 1949 yılında katıldı. Avrupa Konseyi’nin üye sayısı, kuruluşundan yirmi yıl sonra 18′e yükseldi. ● Konsey'in çalışma alanları insan hakları, medya, hukuki işbirliği, sosyal dayanışma, sağlık, eğitim, kültür, spor, gençlik, yerel demokrasiler, sınır ötesi işbirliği, çevre ve bölgesel planlamadır. AVRUPA KÖMÜR VE ÇELİK TOPLULUĞU ● Schuman Planı 9 Mayıs 1950'de Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman'ın Batı Almanya ve Fransa'da çelik ve kömür üretimini denetleyecek tek bir organ oluşturması ve bu ortaklığın diğer Avrupa ülkelerinin üyeliğine ve Birleşmiş Milletlerin işbirliğine de açık tutulması konusunda önerdiği plandır. ●Bu plan 18 Nisan 1951’de Batı Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda, Lüksemburg ve İtalya Dışişleri Bakanlarının katıldığı Paris konferansında kabul edilmiş ve Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu kurulmuştur. ● Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu 1958 Roma Antlaşmasıyla, "Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu"na (EURATOM) dönüştü. AVRUPA EKONOMİK TOPLULUĞU ● Avrupa Ekonomik Topluluğu, 25 Mart 1957 tarihinde imzalanan Roma Antlaşması ile kuruldu. ●Topluluk, Altı kurucu üye arasında, (Belçika, Almanya, Fransa, Hollanda, Lüksemburg ve İtalya) ekonomi politikalarının yaklaştırılmaları yoluyla bir ortak pazarın kurulmasını, ekonomik faaliyetlerin uyum içinde gelişmesini, dengeli ve sürekli bir gelişme sağlanmasını, istikrarın artmasını, topluluk üyesi ülkeler arasındaki ilişkilerin daha sıkılaştırılmasını öngörmekteydi. ● 1 Ocak 1958'de yürürlüğe giren Roma Antlaşması, üye ülkeler arasında önce gümrük birliğini, yani malların gümrük vergisi ödenmeksizin üye ülkeler arasında serbestçe alınıp satılmasını öngörmüştü. ●Ancak Roma Antlaşması'nda nihai hedefi sadece ekonomik değil ortak tarım, ulaştırma, rekabet gibi diğer birçok alanda ortak politikalar oluşturulması, ekonomik politikaların yakınlaştırılması, ekonomik ve parasal birlik kurulması, ortak bir dış politika ve güvenlik politikası oluşturulmasıdır. ROMA ANTLAŞMASI (1957) a. Üye ülkeler arasındaki gümrük haklarının ve ticaret eşyalarının giriş ve çıkışına karşı kısıtlamaların kaldırılması, b. Diğer ülkelere karşı ortak bir gümrük tarifesinin ve ticaret politikasının belirlenmesi, c. Üye ülkeler arasında insanların, hizmetlerin ve sermayenin özgür geçişinin karşısındaki engellerin kaldırılması, d. Tarım alanında ortak bir politikanın belirlenmesi, e. Ulaşım alanında ortak bir politikanın düzenlenmesi, f. Ortak Pazarda rekabeti koruyan ve garantileyen bir rejimin kurulması, g. Üye ülkelerin ekonomik politikalarını koordine etmeyi ve ödemelerdeki eşitsizliğe çare bulmayı sağlayan usullerin uygulanması. h. Ortak Pazarın işleyişi için gerekli olan tedbirlerde ulusal yasaların yakınlaşması, I. İşçilerin iş imkânlarını geliştirmek ve yaşam seviyelerinin yükselmesine yardımcı olmak amacıyla bir Avrupa Sosyal Fonunun oluşturulması, i. Yeni kaynakların oluşturulmasıyla topluluğun iktisadi ilerlemesini kolaylaştırmaya yönelik bir Avrupa Yatırım Bankasının kurulması, j. Ticari muameleleri artırmak, sosyal ve ekonomik gelişme için ortak çabaları takip etmek amacıyla deniz ötesi toprakların ve ülkelerin ortaklığı ● Bu amaca ulaşmak için AET Antlaşması, yürürlük tarihinden (1 Ocak 1958) itibaren 12 yıllık bir geçiş dönemi içinde malların, kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımının sağlanmasını ve sosyal Avrupa’nın kurulmasını öngörmüştür. ●Geçiş döneminde ortak tarım ve ulaştırma politikaları saptanacak, üye devletlerin ekonomi politikaları ve gerekli ulusal mevzuatları yakınlaştırılacak ve rekabetin bozulmamasına ilişkin önlemler alınacaktır. ORTADOĞU’DAKİ GELİŞMELER ● I. Dünya Savaşı'ndan sonra İngiltere ve Fransa'nın kışkırtmaları sonucunda Orta Doğu'da Osmanlı Devleti egemenliğinde yaşayan bazı Arap toplulukları millî devletlerini kurabilmek için ayaklanmışlardı. ●SSCB yönetiminin Çarlık dönemine ait gizli anlaşmaları açıklaması ve ABD'nin de sömürgeci politikalara karşı çıkması, İngiltere ve Fransa'nın planlarını bozmuştu. Bunun üzerine İngiltere ve Fransa manda yönetimleri kurarak bölgedeki egemenliklerini devam ettirmişlerdi. ● I. Dünya Savaşı'ndan yıpranarak çıkan Avrupa devletleri, Orta Doğu ülkelerinin bağımsızlık mücadelelerine karşı koyacak durumda değildi. ●Ayrıca SSCB ve Nazi Almanyasından gelen tehditler İngiltere ve Fransa'nın hareket alanını kısıtlıyordu. Sömürgeci devletler gittikçe artan bir muhalefetle karşılaştılar. ●Muhalefetin öncülüğünü ya halk içinden çıkan geleneksel yöneticiler ya da eğitimli seçkinler yapıyordu. ●1930'ların ekonomik bunalımıyla ortaya çıkan toplumsal huzursuzluklar, muhalefet liderlerinin halk desteğini arkalarına almalarında önemli bir etkendi. Bu şartlar İngiltere ve Fransa'nın bölgedeki etkinliklerinin azalmasına neden olmuştu. ● Bu gelişmeler üzerine bölge ülkeleri bağımsızlıklarını kazanmaya başladı ve monarşi yönetimleri kuruldu. Pek çok ülkede asgari ölçülerde de olsa kendi kendini yönetme hakkı kabul edildi. Birçok Müslüman ülkede milliyetçi ve modernleşme yanlıları iktidara geldi. ● II. Dünya Savaşı'ndan sonra Soğuk Savaş Döneminde Batılı devletlerin ABD, Doğu Bloku ülkelerinin ise SSCB önderliğinde iki kutba ayrıldığı dünyada özellikle Müslüman toplumlar kendilerini bu iki kutbun dışında tutmaya çalıştılar. ●Bununla beraber bağımsızlık sürecinde Batı karşıtlığının artması ve sosyalist bloktan da gelen destek, Mısır, Suriye, Irak gibi bölge ülkelerinin Doğu Bloku ile ilişkilerinin gelişmesini sağladı. ● Batılı devletler, kültürel ve dinî özelliklerini bir tarafa bırakarak bu devletleri gelişmekte olan ülkeler statüsündeki blokların dışında değerlendirdiler. ● Bölgenin zengin yer altı kaynaklarına sahip olmasına rağmen ekonomik açıdan gelişememiş halk, bu zenginlikten faydalanamamıştır. ●Manda döneminin mirası olarak toplumlardaki etnik ve dinî parçalanmışlık, Orta Doğu ülkeleri için sorun teşkil etmeye devam etmiştir. ● Etnik ve dinî kaynaklı sorunlar bölge ülkelerinde günümüze kadar süren iç çatışmalara sebep olmuştur. Bu da ülkelerin siyasi, ekonomik ve kültürel gelişmesini de engellemiştir. SÜVEYŞ KRİZİ ● 23 Temmuz 1952’de Hür Subaylar Komitesi’nin yaptığı askeri darbeyle Yarbay Cemal Abdünnasır Mısır’ın yönetimini ele geçirmiştir. ● Abdünnasır iktidara geldikten sonra Arap ülkeleri arasında bir kolektif güvenlik paktının, yani bir askeri ittifakın kurulması bir yandan da "İslam Kongresi" adı altında bir birlik kurulması için çalışmaktaydı. ● Bu gelişmelerle Nasır'ın gerçekleştirmek istediği şey, Doğu ve Batı blokları arasında bir "Üçüncü Blok" idi. Şüphesiz bu Blok'un başında Mısır ve Nasır bulunacaktı. Ancak Bağdat Paktı’nın kurulması Nasır’ın planlarını bozmuştu. ● İsrail’le Gazze’de başlayan çatışmaları üzerine Mısır ABD ve İngiltere’den silah satın almak istemiş ancak bu reddedilince Çekoslavakya üzerinden SSCB’den silah satın alma yoluna gitmiştir. ● Bu durum Amerika, İngiltere ve Fransa tarafından tepkiyle karşılandı. Bu arada Mısır için çok önemli bir proje olan Asvan Barajı için ABD ve Dünya Bankasından istenen kredi teklifinin Amerikan Senatosu tarafından engellenmesi Süveyş Buhranı’nı başlattı. ● 1956 yılında Nasır, yıllık 100 milyon dolar geliri olan İngiliz Fransız ortaklığındaki Süveyş Kanalı’nı millileştirdiğini ilan etti. ● Bunun üzerine olaya Macaristan İhtilalleri’nden yüzünden SSCB’nin çok fazla müdahil olmadığını gören ABD, İngiltere ve Fransa, Süveyş’in Mısır’ın kontrolünden çıkarılması için birçok girişimde bulundu ancak başarılı olamadı. ● Nasır’ın Süveyş’in milletlerarası kontrole bırakılması teklifini reddetmesi üzerine İngiltere, Fransa ve İsrail bir araya gelerek Süveyş’i ele geçirmek için bir plan hazırladı. ●Bu plana göre İsrail Mısır’a savaş açacak, İngiltere ve Fransa ise taraflar arasındaki savaşa son vermek için bölgeye asker çıkaracak ve kanalı ele geçireceklerdi. ● Bu plan gereğince İsrail, 29 Ekim 1956 günü birdenbire Mısıra karşı saldırıya geçti. İngiltere ve Fransa taraflara verdikleri çatışmanın sona erdirilmesi ültimatomunun ardından Akdeniz üzerinden bölgeye asker çıkarmaya başladı. ● İngiltere ve Fransa’nın amacı kanalı ele geçirmek ve Nasır’ı iktidardan indirmekti. Bu arada Polonya ve Macaristan Ayaklanmalarını bastırmaya başlayan SSCB, İngiltere, Fransa ve İsrail’e savaşın hemen durdurulmasını isteyen mesajlar gönderdi. ● SSCB Başbakanı Bulganin aynı gün Amerika Cumhurbaşkanı Eisenhower'a da bir mesaj göndererek, Amerika ve Sovyet Rusya’nın Mısıra ortak bir kuvvet göndererek savaşı durdurmalarını istiyor ve bu savaş durdurulmadığı takdirde bunun Üçüncü Dünya Savaşına gidebileceğini söylüyordu. ●Amerika ortak kuvvet teklifine şiddetle karşı geldi ve Sovyetler Mısıra asker gönderdiği takdirde Amerika’nın gereken tedbirleri alacağını bildirdi. ● Amerikan hükümeti ve kamuoyu İngiltere ve Fransa’nın giriştiği bu saldırıyı tasvip etmemişti. Zaten bu devletler saldırı planlarını hazırlarken, Amerikaya bir şey hissettirmemeye bilhassa dikkat etmişlerdi. ● Bu sebepten Amerika’nın tepkisi sert oldu. Fransa ve İsrail’e sert bir ihtarda bulunarak Mısır topraklarından çekilmelerini istedi. İki taraftan gelen bu ağır baskılar karşısında bu devletler daha ileriye gidemediler ve Mısırdan çekilmek zorunda kaldılar. ●Süveyş Kanalı da temizlenerek 1957 Martında dünya deniz trafiğine yeniden açıldı. ● 1956 Süveyş buhranının en mühim neticesi, şüphesiz, Sovyet Rusya’nın Orta Doğudaki prestijini ve tesirini yok edilmek istenirken daha da artmış olmasıydı. 1957 SURİYE BUNALIMI ● II. Dünya Savaşı öncesinde Fransa’dan bağımsızlığını kazanan Suriye’de 1950’li yıllarda art arda hükümet darbeleri yaşanmıştır. ●Ancak 1955’ten sonra iktidara gelen Mısır lideri Cemal Abdün Nasır’la beraber SSCB’yle yakınlaşması komşularını rahatsız etmiştir. ● Suriye’nin 1956 yılında SSCB ile yardım antlaşması imzalaması üzerine Türkiye, Irak ,Ürdün,İsrail ve Lübnan tarafından tepkiyle karşılanmıştır. ● Bu ülkelerin inancı Sovyetlerin şimdi Suriye'de bir "köprübaşı" kurdukları ve Suriye'nin bir "Moskova uydusu" haline geldiğiydi. ● Bunun üzerine Amerikan Başbakanı Eisenhower ise, Başbakan Menderes'e gönderdiği mesajda, Suriye'nin bir saldırısı karşısında Türkiye Irak ve Ürdün'ün bu ülkeye karşı askeri bir harekâta girişmek zorunda kalması halinde, Amerika'nın kendilerine derhal silah yardımı yapacağını bildirdi. ● Bu gelişmeler üzerine Türkiye’nin Suriye sınırına yığınak yaparak askeri tatbikatlar yapması Türkiye – Suriye ilişkilerini daha da gerginleştirdi. ● SSCB’nin karşı baskılarını artırdığı dönemde ABD’nin Türkiye’ye büyük bir destek vermesi, Suudi Arabistan’ın Türkiye ile Suriye arasında arabuluculuk yapması, Ürdün kralı Hüseyin’in Suriye’ye karşı tavrını yumuşatması üzerine kriz çözüme kavuşmuştur. LÜBNAN BUNALIMI ( 1958) ● 1957 Haziranında Lübnan'da yapılan genel seçimlere Cumhurbaşkanı Camile Chamoun’un hile karıştırarark kendisinin görev süresini 4 yıl daha uzatacak bir parlamento seçtirmesi ve Amerika’nın yayınladığı Eisenhower Doktrini’ni desteklemesi siyasal bir krize sebep olmuştur. ● Halbuki, yarısı Hıristiyan, yarısı Müslüman olan Lübnan halkının Müslüman-Arap kesimi esas itibariyle Nasır taraftarı idi ve Eisenhower Doktrinine aleyhtardı. ● Lübnan halkının ikiye bölünmesinden sonra muhalif bir gazetecinin öldürülmesiyle olaylar Beyrut ve Trablus'da (Tripoli) grevlere dönüştü. ● Cumhurbaşkanı Chamoun, 13 Mayısta Amerika, İngiltere ve Fransa’ya başvurarak, bütün bu yapılanların bir yabancı (bilhassa Suriye'nin) müdahalesinin eseri olduğunu bildirdi ve bu sebeple Lübnan'a yardım yapılmasın istedi. ● Bu arada Irak’ta monarşinin yıkılması ve Bağdat Paktı’nın zarar görmesi müdahale yanlısı olmayan ABD’nin fikrini değiştirdi. ABD yaklaşık 15.000 askeri Lübnan’a çıkardı. ● ABD’nin baskıları üzerine Chamoun cumhurbaşkanlığının süresini uzatmamayı kabul etti. Genel Kurmay Başkanı Şahab’ın Lübnan parlamentosu tarafından cumhurbaşkanı seçilmesiyle buhran yatışmıştır. BAĞDAT PAKTI ● Fransa ve İngiltere’nin Ortadoğu’daki etkinliğini azalınca Sovyet Rusya'nın Orta Doğu'ya sızmasını önlemek maksadıyla Orta Doğu ülkeleri arasında bir ittifak kurma fikri, esasında Amerika'dan gelmiş, fakat fikir Türkiye tarafından gerçekleştirilerek, 1955 Şubatında Türkiye ile Irak arasında Bağdat'ta bir ittifak antlaşması imzalanmıştır. ●Nisan 1955'te İngiltere, Eylül 1955'te Pakistan ve Kasım 1955'te İran Bağdat Paktına katılarak, ittifak genişletilmiştir. ● Bağdat Paktı Ortadoğu’yu üçe bölmüştür. PAKTA KARŞI TARAFSIZLAR KATILANLAR ÇIKANLAR TÜRKİYE IRAK, İRAN PAKİSTAN MISIR, SURİYE, S. ARABİSTAN YEMEN ÜRDÜN LÜBNAN Not; Ortadoğu ülkelerinin bu şekilde olmak üzere gruplaşması SSCB’nin işini kolaylaştırmış, paktın amacına ulaşmasını engellemiştir. ● Amerika, Arap devletlerinin tepkisini fazla çekmemek için pakta resmen üye olmadı, ama üye devletlere askeri teknik ve ekonomik yardımda bulunacağını belirterek paktın güçlenmesine çalıştı. ●Sovyetler Birliği'nin tehdidine ve yayılmasına karşı, NATO ile SEATO'yu birleştiren Bağdat Paktı'nın kurulması Türk-Sovyet ilişkilerini daha da gerginleştirdi. Ayrıca, Irak hariç Arap devletleri ile Türkiye arasındaki münasebetler olumsuz bir seyir takip etmeye başladı. Bu paktın kurulması Ortadoğu’nun liderliğinin Türkiye’ye geçmesi Arap dünyasını kendi çatısı altında toplamak isteyen Mısır lideri Nasır’ı endişelendirmiştir. Nasır, paktın kurulmasından sonra batı aleyhtarlığını artırmış, SSCB ile ilişkilerini sıkılaştırmıştır. Bu da Süveyş Krizine ortam hazırlamıştır. CENTO ● Irak’ta yapılan askeri darbenin ardından monarşinin yıkılması üzerine 24 Mart 1959'da da Irak, Bağdat Paktı'ndan çekildiğini resmen açıkladı. ●Irak'ın ayrılmasından sonra Pakt'ın merkezi Ankara oldu. 18 Ağustos 1959'da da Bağdat Paktı'nın adı 'Merkezi Antlaşma Örgütü" yani "CENTO" olarak değiştirildi. ● CENTO'nun ilk toplantısı, 7-9 Ekim 1959'da Washington'da yapıldı. Örgüt, aslında savunma amacıyla kurulmuş olmasına rağmen; faaliyetlerini, üyeler arasında ekonomik, kültürel ve teknik işbirliği konularına yöneltti. ABD, örgüte daha fazla destek vermeye başladı. ●Bu şekliyle 20 yıl devam eden örgüt, 12 Mart 1979'da Pakistan'ın ve İran'ın ayrılması ile dağılma noktasına geldi. ●Türkiye, 13 Mart 1979'da, bu devletlerin CENTO'dan ayrılması kararlarını saygıyla karşıladığını ve bu durumda CENTO'nun bölgedeki işlevini fiilen kaybettiğini, örgütün ilgili anlaşma hükümleri gereğince sona erdirilmesi için gerekli işlemlerin yapılacağını açıkladı. ●Böylece, Bağdat Paktı'nın bir devamı şeklinde olan CENTO, hukuken olmasa bile fiilen sona ermiş oldu. EİSENHOWER DOKTRİNİ ● ABD özellikle 1956 yılında ortaya çıkan Süveyş krizinden sonra Arap Dünyasında Batılı devletlerin imajının zedelendiğini bunun yerine SSCB’nin prestijinin arttığını anlamıştır. ● Bu durumu düzeltmek için Başkan Eisenhower 5 Ocak 1957 de Amerikan Kongresine gönderdiği mesajda Süveyş Krizinden sonra SSCB’NİN Süveyş Kanalına ve Batı'nın Orta Doğu'daki petrol kaynaklarına hakim olarak, bölgeyi siyasi kontrolleri altına almaya ve Batı Bloğuna bu sayede büyük bir darbe vurmaya yakın olduğunu belirtmiştir. ● Bu şartlarda yapılacak iki şey vardı: Biri, bölge ülkelerinin ekonomik sıkıntılarının giderilmesine yardımcı olmak; diğeri de, ister ikili, ister toplu münasebetler yoluyla, bu ülkelere, komünizm hegemonyasının neler getirebileceğini anlatmak ve bunların komünizme karşı koymalarına yardım etmekti ● Bu gerekçelerle başkan Eisenhower 5 Ocak 1957 de Kongreye gönderdiği ve Eisenhower Doktrini adını alan mesajda bütün bu hususları açıkladıktan sonra, Kongre'den kendisine aşağıdaki yetkilerin verilmesini istiyordu: 1) Bağımsızlığını korumak için ekonomik kalkınma çabası içine giren Orta Doğu ülkelerine ekonomik yardım yapmak. 2) Bunlardan isteyen ülkelere askeri yardım yapmak. 3) Bu ülkelerin istemeleri şartıyla, "milletlerarası komünizmin kontrolü altında bulunan bir ülkeden gelecek açık silahlı saldırılar karşısında, Amerikan silahlı kuvvetlerinin kullanılması ● Eisenhower Doktrini iki bakımdan Amerikan dış politikası için mühim bir gelişmeyi ifade etmekteydi. Birincisi, Amerika'nın Orta Doğu ile bağlantı alanını bir hayli genişletmesidir. Her ne kadar Amerika Orta Doğu ile ilgisini ilk defa Truman Doktrini ile göstermiş ise de, Truman Doktrini sadece Türkiye ve Yunanistan'a ve yine sadece askeri yardım yapılmasını öngörmekteydi. ●Hâlbuki Eisenhower Doktrini, bütün bir Orta Doğu bölgesini içine alıyor ve Amerikan askerinin kullanılması suretiyle, bölgedeki ülkelerin komünizme karşı savunulmasını da üzerine alıyordu. ABD’NİN KOMÜNİZME KARŞI YARDIM PLANLARI Planın Adı TRUMAN DOKTRİNİ MARSHALL PLANI EİSHONHOWER DOKTRİNİ Yardım Edilecek Ülkeler Türkiye ve Yunanistan Batı Avrupa Ülkeleri Ortadoğu Ülkeleri Yardım Miktarı 400 Milyon $ 1,4 Milyar $ Doğrudan askeri yardım ÜRDÜN BUHRANI ● Ürdün Kralı Hüseyin, Mısır ve Suriye ile birlikte Eisenhower Doktrinine ilk karşı çıkanlar arasında yer almakla beraber, bu doktrinden ilk faydalanmak isteyen kişi kendisi oldu. ● 1948-1949 Arap-İsrail savaşı sırasında Filistin'den kaçan bir milyona yakın Filistinli Arap’tan yarım milyon kadarı Ürdün'e sığınmıştı ve bunların büyük çoğunluğu hararetli Nasır taraftarı idi. Nasır'ın Filistin'i tekrar kendilerine kazandıracağına inanıyorlardı. ● Durum bu şekilde iken Ürdün'de 1956 Ekiminde yapılan seçimleri Nasırcılar kazandı ve Başbakanlığa Nabulsi geldi. Kral Hüseyin ile Başbakan Nabulsi arasında ilk günden başlayan sürtüşme, 1957 Nisanında tam bir çatışma içine girdi. ●Nabulsi, sol eğilimli Genelkurmay Başkanı Ali Abu Nuvar'la işbirliği yaparak Amman üzerine tank birlikleri sevk etmeye hazırlanırken, Kral tarafından Başbakanlıktan düşürüldü. Kral Hüseyin, Nabulsi'yi bertaraf ederken, Amerika'nın ve Suudi Arabistan'ın da desteğini sağlamıştı. ● 13 Nisan’da krala bağlı kuvvetlerle sosyalist subaylar arasında çatışmalar başladı. Olaya Mısır ve Suriye’nin de dahil olması Başbakan ve Genel Kurmay Başkanı’nın Suriye’ye kaçması üzerine halk sokaklara döküldü ve grevler başladı. ● Gelişmeleri endişe ile takip eden Amerika bütün ağırlığını Ürdün'ün yanına koydu. Amerika, bir yandan "Ürdün’ün bağımsızlık ve toprak bütünlüğünü hayati ehemmiyette telakki ettiğini" bildirirken, öte yandan da Akdeniz'deki Amerikan VI. Filosu 25 Nisanda Beyrut açıklarında demir atıyordu. İsrail’e de fırsattan yararlanmaması hususunda uyarıda bulunulmuştu. ● Irak ve Suudi Arabistan da Ürdün'ün yanında yer aldılar. Hatta Irak hükümeti yayınladığı bir bildiride, Ürdün'de krallık rejiminin yıkılması halinde, Irak'ın Ürdün'e asker sokacağını açıkladı. ●Arap dünyasının üç monarşisi sıkı bir dayanışma içine girmiş bulunuyordu. Bu dayanışma Amerika'nın desteği ile birleşince, Kral Hüseyin karışıkları ve ülkesine yönelen tehlikeyi bertaraf etmeye muvaffak oldu ve iç kriz de böylece kapandı. ●Böylece Ürdün Eisenhower Doktrini’nden yararlanan ilk ülke oldu. İSRAİL’İN KURULMASI ( 1948) ● İsrail Devleti’nin kurulmasında Balfour Deklarasyonu oldukça önemli bir paya sahiptir. Lord Arthur Balfour, 2 Kasım 1917 tarihinde uluslararası Siyonist hareketin liderlerinden olan Lord Rothschild'e bir mektup göndererek, Filistin topraklarında bir Musevi devleti kurulması konusunda İngiliz hükümetinin destek vereceğini bildirmiştir. ● İngiltere, Filistin'deki durumun daha kötüye gitmesini önlemek için 1939 yılında, Filistin'e yapılacak Yahudi göçlerini çok sınırladı. Fakat bu sefer Avrupa'nın çeşitli yerlerinden Yahudiler Filistin'e kaçak olarak girmeye başladılar. ●Bu kaçak göçleri HAGANAH adlı gizli bir teşkilat organize ediyordu. ●Filistin'deki İngiliz kuvvetleri bu kaçak göçleri önlemeye çalışınca İngiliz askerleri ile Yahudiler arasında silahlı çatışmalar çıktı. ●Bu çatışmalarda IRGUN adlı Yahudi tedhiş teşkilatı aktif bir rol oynamakta idi. ● II. Dünya savaşı biter bitmez ABD başkanı Truman, İngiliz hükümetine başvurarak 100.000 Musevi’nin derhal Filistin topraklarına gönderilmesini talep etti. ● İngiltere bir süre uğraştıktan sonra, Filistin'den yakasını kurtarmaya karar verdi ve 2 Nisan 1947 de meseleyi Birleşmiş Milletlere götürdü. ●Meseleyi ele alan Genel Kurul, iki haftalık müzakerelerden sonra, Filistin meselesine bir çözüm bulması için bir özel komisyon kurdu. Bu komisyona büyük devletler sokulmamıştı. ● B.M. Filistin Komisyonu, 16 Haziran-24 Temmuz tarihleri arasında bizatihi Filistin'de yaptığı incelemelerden sonra, Ağustos ayında raporunu yayınladı. ●Bu raporda Komisyon, oybirliği ile, Filistin'in bağımsızlığını teklif ediyordu. Lakin bu bağımsızlık nasıl olacaktı? ●Bu noktada Komisyon ikiye ayrıldı. 1) Kanada, Çekoslovakya, Guatemala, Hollanda, Peru, İsveç ve Uruguay’ın desteklediği çoğunluk teklifine göre, Filistin Araplarla Yahudiler arasında taksim edilmeli ve iki ayrı bağımsız devlet kurulmalıydı. Kudüs şehri ise milletlerarası statüye sahip olmalıydı. 2)Hindistan, Yugoslavya ve İran tarafından desteklenen azınlık teklifine göre de, Filistin, Yahudi ve Arap devletlerinden meydana gelen "federal" bir devlet olmalıydı. ●Yahudiler çoğunluk planını, Araplar ise azınlık planını tuttular. Çünkü Araplara göre, azınlık planı veya teklifi, Filistin'in toprak bütünlüğünü korumaktaydı. ● Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 27 Kasım 1947'de, Filistin Komisyonunun çoğunluk teklifini benimsedi ve 13 aleyhe ve 10 çekimsere karşı, 33 oyla Filistin’in Araplarla Yahudiler arasında taksimine karar verildi. ●Fakat karara göre, Filistin'de kurulacak Yahudi ve Arap devletleri arasında bir ekonomik birlik kurulacak ve Kutsal Kudüs şehri de milletlerarası statüye sahip olacaktı. ● Genel Kurulunun taksim kararı bütün Arap dünyasında tepki ile karşılandı. ●Arap ülkeleri 17 Aralık 1947 de Kahire'de yaptıkları toplantıda, Filistin'in taksimi kararını önlemek için savaşa gitme kararı aldılar. ● B.M. kararı üzerine İngiltere yaptığı bir açıklamada, 15 Mayıs 1948'den itibaren Filistin'deki bütün kuvvetlerini çekeceğini ilan etti ve Nisan 1948'den itibaren kuvvetlerini çekmeye başladı. ●Bu çekme işinin tamamlanmasından bir gün önce de, David Ben Gurion başkanlığında 14 Mayıs 1948 günü Tel-Aviv'de toplanan Yahudi Milli Konseyi, İsrail Devleti'nin kuruluşunu ilan etti. ● İsrail Devleti kurulur kurulmaz, Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Irak orduları 15 Mayıstan itibaren İsrail’in üzerine yürümeye başladılar. Birinci Arap-İsrail savaşı başlamıştı. İşin ilginç tarafı, Amerika yeni İsrail devletini 14 Mayıs günü tanıdığı halde, Sovyet Rusya Arap-İsrail savaşının çıkmasından iki gün sonra tanıdı. Yani Sovyetler açıkça Araplara karşı cephe almıştı. 1948-49 ARAP-İSRAİL SAVAŞI Bir yıl kadar sürdü. İsrail’in ancak 75.000 kişilik muntazam bir ordusu olmasına ve beş Arap devletinin saldırısına uğramasına rağmen, Araplar her yerde ağır yenilgiye uğradılar. İçlerinde en iyi savaşanı Ürdün ordusu oldu. ● Savaş çıktığı andan itibaren Birleşmiş Milletler de bir ateşkes sağlamak için taraflar arasında aracılık çabalarına girişti. ● Bu çabalara, Arapların beceriksizliği hem de yenilgileri de eklenince Arap ülkeleri için İsrail ile ateşkes imzalamaktan başka çare kalmadı. ●İsrail-Mısır ateşkes anlaşması 24 Şubat 1949 da Rodos'ta, İsrailLübnan ateşkes anlaşması 23 Mart 1949 da Ras-en Nakura'da, İsrail-Ürdün ateşkesi 3 Nisan 1949 da Rodos'ta ve İsrail-Suriye ateşkesi de 20 Temmuz 1949 da Manahayim'de imzalandı. ●Irak’ın İsrail ile sınırı olmadığı için herhangi bir ateşkes anlaşması imzalaması da söz konuşulmadı. ● İsrail Araplarla yaptığı muharebelerde çok başarılı olduğu için, ateşkes anlaşmalarının çizdiği fiili sınırlar içindeki İsrail toprakları, Birleşmiş Milletlerin taksim kararında kendisine verilenden çok genişti. 1948-1949 ARAP-İSRAİL SAVAŞI’NIN SONUÇLARI: ● Savaş Filistin'de yaşayan bir milyon kadar Arabı yerinden yurdundan etmiş ve bir Mülteciler Meselesi ortaya çıkmıştır. ● Arap ülkeleri içinde en kuvvetli orduya sahip olduğu sanılan Mısır’ın, savaşta en ağır yenilgiye uğrayanlardan olması, Mısır'da monarşinin, yani Kral Faruk rejiminin devrilmesine ortam hazırlamıştır. Not: Mısır’da Arap İsrail Savaşları’ndan sonra krallık rejiminin zayıflaması Kral Faruk rejiminin devrilmesine ve yerine Cemal Abdün Nasır’ın iktidara gelmesine yol açmıştır. ● Küçük bir İsrail ordusu karşısında beş Arap devletinin askeri gücünün yenik duruma düşmesi, Arap dünyasında "milliyetçilik" duygusunu güçlendirmiş ve bir Arap Milliyetçiliği hareketi ivme kazanmıştır. ● Savaşın sonunda barış antlaşması yapılmaması ilerde Arap İsrail Savaşlarının tekrar çıkmasına ortam hazırlamıştır. ●İsrail Filistin topraklarının hemen hemen dörtte üçünü ele geçirdi. ●Keza, taksim kararına göre, Kudüs şehri milletlerarası statüye sahip olacağı halde, savaşın sonunda yarısı İsrail’in eline geçti, yarısı da Ürdün'de kaldı. 1967 savaşında İsrail Kudüs'ün diğer yarısını da ele geçirecektir. Not: Amerika, İngiltere ve Fransa, 25 Mayıs 1950 de bir Deklarasyon yayınlayarak, Arap ülkelerine ve İsrail’e, ancak bunların iç güvenliklerinin gerektireceği kadar silah satacaklarını ve bunu da, bu silahların başka bir devlete karşı kullanılmaması şartı ile yapacaklarını bildirdiler. Kısacası, Batılılar Orta Doğuya bir silah ambargosu tatbik etmişlerdir. UZAKDOĞUDAKİ GELİŞMELER ● Avrupa'da NATO'nun ve dolayısıyla Doğu ve Batı blokları arasında dengenin kurulması üzerine, bu iki blok arasındaki çatışmalar ve soğuk savaş gelişmeleri, Avrupa'dan Uzak Doğuya kaymıştır. ● Bu bölgede oldukça etkin konumda olan SSCB ve Çin’i rahatsız eden iki konu vardı. 1)Amerika'nın Güney Kore'de bulunması 2) Fransa'nın da hala güney-doğu Asya'da, yani Hindiçininde bulunması ve Amerika'nın da Fransa'yı desteklemesi ●Bunun içindir ki, 1950-54 arasında Uzak Doğu çatışmalarının iki temel gelişmesi Kore Savaşı ile Hindiçini Savaşı olmuştur. ÇİN HALK CUMHURİYETİ’NİN KURULUŞU ● Eylül 1949'da Mao'nun yönetimi ele geçirmesi ile Çin'de komünist yönetim iş başına gelmişti. Çin'deki rejim değişikliği, ülke içinde büyük değişikliklere neden olduğu gibi Çin'in dış siyasetini ve uluslararası politikayı da etkilemiştir. ● Çin'deki yeni rejim, SSCB ve müttefikleri tarafından hemen tanınarak Çin'le otuz yıllık dostluk ve ittifak antlaşması imzalandı. Bu durum Asya'daki güçler dengesinde Doğu Bloku’nun ağırlığını artırmasına neden oldu. ● Çin, ideolojisine uygun dış politika izleyerek ABD'ye karşı Kore Savaşı'na girdi. 1956 Süveyş krizinde Batılı devletlere karşı Mısır'ı destekledi. ● Hindistan'ın güçlenen Çin'i bir tehdit unsuru olarak görmesi, Çin'in Hindistan sınır bölgesindeki Nepal, Bhutan ve Tibet'te ideolojisini yaymak istemesi, 1959'dan itibaren iki ülke ilişkilerinin bozulmasına neden oldu. ●Ayrıca Pakistan'ın Keşmir meselesinden dolayı Hindistan ile ilişkilerinin bozulması, Çin-Pakistan yakınlaşmasına sebep oldu. ● Çin, Malaya'da İngilizlerle ve Çin Hindi'nde (Vietnam, Laos, Tayland, Kamboçya) Fransızlarla mücadele eden devrimci gruplara ve Vietnam Savaşı'nda ABD'ye karşı komünist Kuzey Vietnamlılara destek oldu. ● İzlediği dış politikayla uluslararası alanda yalnız kalan ve SSCB ile ilişkileri bozulan Çin, 1960'ların sonundan itibaren Batılı devletlerle ilişkilerini düzeltmeye başlamış ve 1972'de BM'ye tekrar üye olmuştur. KORE SAVAŞI ● 1945 Mayısında Amerika ile Sovyet Rusya arasında yapılan bir anlaşmaya göre, savaş bittikten sonra Kore, Birleşik Amerika, Sovyet Rusya, İngiltere ve Çin'in ortak vesayeti altına konacaktı. ● 1945 Temmuzundaki Potsdam Konferansında da Sovyet Rusya Uzak Doğu savaşına katılmaya karar verince, askeri harekât bakımından Kore toprakları 38'inci enlem çizgisi ile ikiye ayrıldı ve bu çizginin kuzeyi Sovyet, güneyi de Amerikan askeri harekât sahası olarak kabul edildi. ● Fakat Sovyetler hemen Japonya’ya savaş ilan edip Uzak Doğu savaşına girmediler. Lakin ne zaman Amerika Hiroshima ve Nagasaki'ye atom bombalarını attı, o zaman Sovyetler hemen Japonya’ya savaş ilan edip, askerlerini Kuzey Kore'ye soktular ve 38'inci enlem çizgisine kadar ilerlediler. ●Böylece Kore, savaşın sonunda, kuzeyi Sovyet, güneyi Amerikan işgali altında olmak üzere fiilen ikiye bölünmüş oluyordu. ● Amerikan-Sovyet müzakereleri, öte yandan Birleşmiş Milletlerin çabaları, iki Kore'nin birleşmesini sağlayamadı. ● Bunun üzerine Amerika, 10 Mayıs 1948 de Güney Kore'de seçimler düzenledi ve bunun neticesinde de Syngman Rhee'nin başkanlığında Güney Kore Cumhuriyeti kuruldu. ● Sovyetler de Kuzey Kore'de 1948 Ağustosunda kendilerine göre bir seçim düzenlediler ve onlar da kuzeyde, 9 Eylül 1948 de Kore Halk Cumhuriyeti'ni kurdular. ● Kore Asya’nın stratejik bir bölgesiydi. Asya’ya ayak basmak için gayet avantajlı bir tramplen durumundaydı. ●Güney Kore'de ve Japonya'da Amerikan Kuvvetlerinin bulunduğu göz önüne alınınca, Amerika'nın stratejik bakımdan kuvvetli bir durumda olduğu açıktı. ●Sovyetler, komünistler Çin'de duruma hâkim oluncaya kadar bu duruma tahammül gösterdiler. Fakat Çin1949 sonunda komünist rejimin idaresi altına girince, Sovyetlerin Asya’daki kuvvet pozisyonları iyice güçlenmiş oluyordu. ● Bunun üzerine SSCB Amerika’yı Asya kıtasından atmak için Moskova'nın talimatı ile Kuzey Kore kuvvetleri 25 Haziran 1950 sabahından itibaren Güney Kore'ye karşı saldırıya geçti. Saldırının bütün sınır boyunca yapılması her şeyin önceden planlandığını gösteriyordu. ● Amerika Birleşmiş Milletleri derhal harekete geçti. Güvenlik Konseyi, Birleşmiş Milletler Antlaşması hükümleri gereğince, Güney Kore'nin yardımına gönderilmek üzere, çeşitli milletlerin askerlerinden meydana gelen, fakat esas yükü Amerika'nın sırtlandığı bir Birleşmiş Milletler Kuvveti teşkil etti. Bu kuvvetin komutanlığına Amerikalı General McArthur getirildi. ● 1950 Haziranında başlayan Kore savaşı, 1953 Temmuzunda Panmunjom Mütarekesinin imzası ile neticelenmiştir. Bu mütarekeyle Kuzey ve Güney Kore arasındaki sınır yine 38'inci enlemdi. Bu üç yıllık süre içinde taraflardan hiç biri kesin bir üstünlük gösterip zafere gidememiştir. Çünkü, 1950 Ekiminden itibaren Komünist Çin, gönüllü adı altında gönderdiği silahlı kuvvetleri ile Kore Savaşına dahil olmuştur. Bununla beraber, ne Sovyet Rusya ne Çin ne de Amerika, bu savaşı Kore'nin sınırlarının dışına taşırmamaya dikkat etmişlerdir. Zira yanlış bir hareket dünya savaşına yol açabilirdi. Not: Türkiye Birleşmiş Milletler Kuvveti'ne bir tugaylık bir kuvvetle katıldı. Böylece Türkiye NATO’ya katılma yolunda önemli bir adım atmıştır. SEATO ( MANİLLA PAKTI) ● Vietnam Savaşı Amerika’yı, Kore Savaşından sonra almaya başladığı savunma tedbirlerini daha da kuvvetlendirmeye sevk etti. ●Bu savaş, Güneydoğu Asya'nın karşı karşıya bulunduğu tehlikeyi açıkça gösterdiği gibi, bölgenin stratejik ehemmiyetini de arttırmıştı. ●Bu bölge komünizmin kontrolü altına düştüğü takdirde, Sovyet Rusya ve Çin, Singapur’a ve Malacca Boğazına da hâkim duruma geçerlerdi ki, bu da Pasifik Okyanusu’nun savunması açısından büyük mahzurlar ortaya çıkarırdı. ● Amerika'nın bu bölgeyi korumak istikametinde attığı ilk adım, şimdi tam bağımsızlıklarını kazanmış bulunan Tayland, Laos, Kamboçya ve Güney Vietnam'a askeri ve ekonomik yardımlarını arttırmak oldu. ● İkinci adım, SEATO veya Manilla Paktı denen Güney- Doğu Asya Antlaşma Teşkilatı (South East Asia Treaty Organization) nın kurulmasıdır. ● Bu kollektif savunma sistemi, Eylül 1954 de, Amerika İngiltere ve Fransa ile Uzak Doğu ülkelerinden Yeni Zelanda, Avustralya, Filipinler, Tayland ile Pakistan'ın katılması ile kurulmuştur. ● SEATO'nun imzası ile Amerika Sovyet Rusya ve müttefiki Çin etrafında, Avrupa'nın Atlantik kıyılarından Pasifiğe kadar uzanan bir ittifaklar çemberi meydana getirmiş oluyordu. ● Bu arada Amerika Komünizm’i benimseyen Çin’e karşı 2 Aralık 1955 de Milliyetçi Çin (Formosa) hükümeti ile de bir ittifak imzaladı. SEATO antlaşması gibi, bu ittifakın da süresi yoktu. SÖMÜRGECİLİĞİN SONA ERMESİ ● II. Dünya Savaşı ise milliyetçiliğin dünya genelinde yayılmasında ve sömürgeler üzerinde Batı egemenliğinin yıkılmasında belirleyici etken oldu. Batı Avrupa'- nın güçlü devletleri, Asya'dan Afrika'ya kadar uzanan bölgede sömürge halklarının kararlı bağımsızlık talebiyle baş edemeyecek kadar itibar ve güç kaybetmişlerdir. ●Bu durumda II. Dünya Savaşı'nda Batılı devletlerin üst üste aldığı askerî başarısızlıklar, sömürge altında yaşayan milletlerin bağımsızlık mücadelesine hız kazandırdı. ● Savaş yıllarında toplumların olaylara bakışında meydana gelen değişimle bağımsızlık düşüncesinin önem kazanması ve toprak ilhakının hoş görülmemesi, sömürgeciliğe karşı tepkinin artmasına yol açtı. ●Ayrıca Soğuk Savaş Döneminde sömürge halklarının bağımsızlık talebi, bu halkları yanlarına çekebilmek amacıyla sömürgeci devletlerin dışındaki bloklar tarafından da desteklendi. Böylece Asya'dan Afrika'ya kadar birçok ülke bağımsızlığını kazandı. ASYA I. HİNDİSTAN ● Hindistan Bağımsızlık Hareketi’nin lideri olan Mahatma Gandi ilk olarak Güney Afrika'da Hint topluluğunun vatandaşlık hakları için barışçı başkaldırı uyguladı. ●Afrika'dan Hindistan'a döndükten sonra yoksul çiftçi ve emekçileri baskıcı vergilendirme politikasına ve yaygın ayrımcılığa karşı protesto etmeleri için örgütledi. ● Hindistan Ulusal Kongresi'nin liderliğini üstlenerek ülke çapında yoksulluğun azaltılması, kadınların serbestisi, farklı din ve etnik gruplar arasında kardeşlik, kast ve dokunulmazlık ayrımcılığına son, ülkenin ekonomik yeterliliğine kavuşması ve en önemlisi olan Swaraj yani Hindistan'ın yabancı hâkimiyetinden kurtulması konularında ülke çapında kampanyalar yürüttü. ● Gandi Hindistan'da alınan Britanya tuz vergisine karşı 1930'da yaptığı 400 kilometrelik Gandi Tuz Yürüyüşü ile ülkesinin Britanya'ya karşı başkaldırmasına öncülük etti. 1942'de Britanyalılara açık çağrıda bulunarak Hindistan'ı terk etmelerini istedi. ● II. Dünya Savaşı’nın oldukça yıpranmış çıkan İngiltere daha fazla karşı koyamadı ve 14 Ağustos 1947’de Hindistan’ın bağımsızlığını tanımak zorunda kaldı. ● Hindistan 1947'de bağımsızlığını kazandıktan sonra iki bloka da dâhil olmayıp Bağlantısızlar Hareketi'nin önde gelen devletlerinden biri oldu. ●Keşmir meselesi sebebiyle 1965'te çatışmalar yaşadığı Pakistan'ın Çin ile ittifak yapması üzerine SSCB ile iyi ilişkiler kurdu. Soğuk Savaşın sona ermesiyle ABD ile olan iyi ilişkilerini daha da geliştirdi. ● Bugün kalabalık nüfusu ve askerî gücüyle önemli bir ülke hâline gelen Hindistan, buna rağmen kişi başına düşen millî gelir açısından hızlı bir büyüme gösterememiştir. ●Ülkede toplumsal, dinî, bölgesel nitelikli çatışmalar hâlâ devam etmektedir. Hindistan, yaşadığı sorunlara rağmen günümüze kadar demokratik hükümet şeklini koruyabilmiştir. II. PAKİSTAN ● 15 Ağustos 1947 yılından önceki tarihi Hindistan ile aynıdır. "Pakistan" adı ilk olarak, İngiltere´de öğrenim gören Müslüman öğrenciler tarafından 1940 yılında ortaya kondu. ● Müslüman Ligi'nin Muhammed Ali Cinnah'ın başkanlığındaki 23 Mart 1940 tarihli oturumunda Hindistan'ın Müslümanlar ve Gayrimüslimler arasında bölünmesi kararı alınmıştır. ● 14 Ağustos 1947 yılında Muhammed Ali Cinnah, Pakistan Genel Valisi olmuş ve Pakistan bağımsızlığını kazanmıştır. III. VİETNAM ● 19. yüzyılda Çinhindi Birliği içinde bir Fransız sömürgesi haline gelen Vietnam’da Fransa'nın ülkeyi ekonomik yönden sömürmesi ve siyasi baskısı, Fransız yönetimine karşı kuvvetli bir milli direniş hareketine sebep oldu. ●1930 ve 1945 yılları arasında Fransa'ya karşı hareketlerde komünistler 1941'de Vietnam Bağımsızlık Cemiyetini (Vietminh) kurdular. ● İkinci Dünya Savaşında Vietnam'ı işgal eden Japonya 1945'te teslim olunca, Vietminh birlikleri Hanoi'de iktidarı ele geçirdiler. ●Liderleri Ho Chi Minh Vietnam'ın bağımsızlığını ilan etti. ●Fransa güneyde milli ihtilali bastırmayı başardı. Fakat kuzeyde sömürge rejimini yeniden kurmak istemesi, Çinhindi Savaşlarının patlak vermesine sebep oldu. 1946'dan 1954'e kadar devam eden savaş, Fransa Dienbienphu Muharebesinde bozguna uğrayınca son buldu. ● 21 Temmuz 1954'te Cenevre Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma kararlarına göre geçici olarak ülke, kuzeyde komünist kontrolündeki Demokratik Vietnam Cumhuriyeti, güneyde Vietnam Cumhuriyeti olmak üzere iki ayrı devlete bölündü. Bölünme hattı 17. paraleldi. IV. DİĞER ÜLKELER ● MALEZYA, İngiliz hâkimiyetindeki sömürge devleti durumuna İngiltere, Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda ve Amerika Birleşik Devletleri'nin desteği ile 16 Eylül1963' te Malezya Federasyonu’nu kurarak son verdi. Bu federasyona Malezya, Singapur, Saravak, Sabah ve Brunei Sultanlıkları katılmış, 1965’te Singapur federasyondan ayrılmıştır. ● Uzun yıllar İngiliz sömürgeciliği altında kalan SEYLAN ADASI, 1948 yılında İngiliz Milletler Topluluğuna dâhil, bağımsız bir üye devlet olmuştur. ● ENDONEZYA’da Ahmed Sukarno 1927’de kurulan Milliyetçi Partinin başkanı olmasıyla beraber Hollanda’ya karşı yapılan bağımsızlık mücadelesi güçlendi. 17 Ağustos 1945’te Japonların teslim olmalarıyla Endonezya’da Ahmed Sukarno başkanlığında bir hükümet kurularak bağımsızlıklarını ilan ettiler. İlk önce bağımsızlığı tanımayan Hollanda, daha sonra Endonezya’nın bağımsızlığını tanımak zorunda kaldı. ● 1882’de İngiliz İstilasına uğrayan BİRMANYA ( Myanmar) II. Dünya Savaşı’nın sonunda Japon işgali bitince İngilizlere karşı bir bağımsızlık savaşı başlatarak, 4 Ocak 1948’de bağımsızlığını ilan etti. ● Güney Asya ülkelerinde II. Dünya Savaşı'ndan günümüze kadar karışıklıklar hüküm sürdü. Vietnam, Kamboçya gibi bazı ülkelerde bağımsızlık kazanıldıktan sonra iç savaşlar çıktı. İç çekişmelerin yanında Malezya ve Endonezya gibi komşu ülkeler arasında sınır çatışmaları yaşandı. Bölge ülkelerinin bir çoğunda uzun yıllar diktatörlük yönetimleri hüküm sürdü. Bu durum demokrasinin gelişmesini engelledi. Parlamenter sisteme geçişler yakın zamanda görülmeye başladı. ● Bölge ülkeleri Soğuk Savaş Dönemindeki siyasi şartlara bağlı olarak farklı bloklarla ilişki kurmuşsa da kendi aralarındaki sorunların çözümünde büyük güçlerin müdahalesini dengelemek, siyasi, ekonomik ve ticari alanda iş birliğini sağlamak amacıyla ASEAN (Güneydoğu Asya Milletleri Birliği)'ı kurdu (8 Ağustos 1967). Filipinler, Malezya, Tayland, Endonezya ve Singapur'un kurduğu bu Teşkilata daha sonra Brunei, Vietnam, Laos, Birmanya ve Kamboçya dâhil olmuştur. AFRİKA ● 1941'de Atlantik Paktında Roosevelt ve Churchill tarafından açıklanan ilkeler (hür irade ve özerklik) Afrika'daki Avrupa sömürgeciliğinin sonunun geldiğini belirtiyordu. ●Afrika'da sömürgeciliğin sona ermesi, İtalyanların Etiyopya ve Libya'dan çıkarıldığı 1940'lı yıllarda başladı. ● II. Dünya Savaşı’nın sona erdiği 1945’te Afrika’da ancak Fas, Mısır, Liberya ve Britanya Uluslar Topluluğuna bağlı olan Güney Afrika bağımsızlığa sahipti. AFRİKA’DA SÖMÜRGECİLİĞİN SONA ERMESİNDE & İngiltere ve Fransa’nın II. Dünya Savaşı’ndan oldukça yıpranmış şekilde çıkması, & İngiltere ve Fransa dışında Afrika’da sömürgeleri olan Almanya, Belçika, Portekiz ve Hollanda’nın savaşın yıkıcı etkilerine maruz kalması, & Afrika’da devletlerinin ekonomik yönden güçlenmeye başlamaları & Milliyetçiliğin güçlenmesi, ● Bu yönde atılan ilk adım 1957 yılında İngiltere’ye karşı bağımsızlığını kazanan Gana olmuştur. ● Gana’nın bağımsızlığını Nijerya ve Sierra Lione ( 1960) ve Gambiya ( 1965)’nın bağımsızlıkları izlemiştir. ● Kenya’da 1952’de “ Mau Mau” gizli örgütünün başlattığı İngiltere’ye karşı isyan hareketi 1963’te bağımsızlığın kazanılmasıyla sonuçlanmıştır. Tanganika ve Uganda’da bu dönemde İngiltere’ye karşı bağımsızlığını kazanmıştır. CEZAYİR OLAYLARI ●Fransa’ya karşı Afrika’da başlayan en önemli bağımsızlık hareketi Cezayir’de olmuştur. İkinci Dünya Savaşında (1942) Cezayir’i mukavemet merkezi olarak kullandı. ●Savaş bittikten sonra Cezayirliler gösterdikleri fedakârlığa karşılık bağımsızlık veya Fransızlarla aynı haklara sahip olmak istediler. Bu istek Fransızlar tarafından büyük bir tepki ile karşılandı ve halk katledilmeye başlandı. ● 1948’de Fransa buranın sömürge değil, Fransa toprakları olduğunu ilan etti. Dış dünyaya karşı yapılan bu ilana rağmen burayı bir sömürge olarak idare etmeye çalışmışlar ve asla Cezayir halkına Fransızlarla eşit haklar tanımamışlardır. ● Milli Kurtuluş Cephesi ve Cezayir Ulusal Hareketi’nin Fransa’ya karşı mücadelede teşkilatlanmaya başlayan halk, muntazam bir ordu kurmayı başardı. ●1954 senesinde bilfiil başlayan silahlı mücadele, 1956 senesinde bağımsızlığa kavuşan Fas ve Tunus’un da desteğini sağladı. Mücadele 1962’de Evian Antlaşması'nın imzalanması ve Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti adıyla bağımsızlığın kazanılmasıyla neticelendi. ● Fransa 1956 yılında Cezayir’i elde tutmak istediği için Fas ve Tunus’un bağımsızlığını tanımıştır. ● 1911 yılında İtalya’nın hâkimiyetine giren Libya (Trablusgarb) müttefik devletlerin yardımı ile 1951 yılında yabancıların idaresi son bularak Libya Krallığı kuruldu. 1953 yılında Arap Birliğine ve 1955 yılında da BM’ye üye oldu. ●Afrika'daki devletlerin, bağımsızlıklarını kazanmalarına rağmen insanlar dünya standartlarının altında yaşamaktadırlar. ●Kabilecilik anlayışının hâkim olması demokratikleşmenin önünde en büyük engeldir. Serbest seçim, özgür basın vb. kavramların toplum nazarında pek bir değeri yoktur. Ülkelerin çoğunda tek parti ve askerî diktatörlükler işbaşındadır. ● Bugün dünyanın en borçlu kıtası olan Afrika'da dünyanın en fakir ülkeleri yer almaktadır. Dış ülkelerden gönderilen yardımların çoğu verimli kullanılmamıştır. ●Ülkelerin dış ticaret hacmi son derece zayıftır. İnsan ve hayvan hastalıklarındaki artış, kötü yönetim, tarım arazilerinin azalması gibi sebepler üretilen gıda miktarının düşmesine neden olmaktadır. ●Sağlık sorunları, altyapı ve finansman eksikliği yüzünden en üst noktaya ulaşmıştır. ●1970'ten beri Afrika'nın dünya pazarındaki payı yarıya inerken dış borcu 20 kattan fazla artmıştır. ●Kıtada kara ve demir yolları, şehir ve kasabaların altyapıları son derece yetersizdir. Tüm bu olumsuzlukların yanında Batı kültürünün etkisi ve Batı'nın siyasi, iktisadi müdahaleleri Afrika'daki geri kalmışlığın sebepleri arasındadır. AFRİKA BİRLİĞİ TEŞKİLATI ● 25 Mayıs 1963 tarihinde kuruldu, 9 Temmuz 2002'de dağıldı. Afrika Birliği (AfB) - African Unity - AU, bu kurumun yerini aldı. ● Merkezi Etiyopya'nın Addis Ababa şehri idi. Örgüt Şartı'nı 32 devlet imzalamıştır. ● Teşkilatın amaçları; Afrika ülkeleri arasındaki birlik ve dayanışmayı geliştirmek, üyelerinin bağımsızlıklarını gözetmek, tüm kolonileşme biçimlerini ortadan kaldırmak. Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'ne ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ne uygun olarak uluslararası iş birliğini ilerletmek; üyelerinin ekonomi, diplomasi, eğitim, sağlık, bilim ve savunma politikalarını uyumlu hâle getirmektir. AFRİKA SAVAŞLARI Afrika Birliği, kıtada 1963 yılından bu yana meydana gelen 30 büyük savaşı şu şekilde sınıflandırmıştır: Bağımsızlık sonrası savaşlar, Siyasi savaşlar, Doğal kaynakların (petrol, bakır, altın vb.) kontrolü amacıyla yapılan savaşlar, Etnik savaşlar, Uyuşturucu ve elmas trafiğinin kontrolü amacıyla yapılan savaşlar. İÇ SAVAŞLARIN NEDENLERİ ●Ulusal bütünlüğü sağlayıcı etkenlerin olmaması nedeniyle ulusdevlet oluşumuna uyum sağlanamamıştır. Hâlihazırda, ulusdevlet süreci sancılı bir süreçtir. Avrupa'nın büyük imparatorlukları da yüzyıllar süren iç savaşlar sonrasında ulusdevletlere dönüşebilmiştir. Afrika ülkeleri ise bu sürecin henüz başındadır (Somali, Çad, Uganda). ●Sömürgeci güçlerin etnik, dinî ve diğer yerel gerçeklikleri göz ardı etmek suretiyle oluşturdukları yapay sınırlar çatışma tohumları ekmiştir (Eritre, Kamerun, Togo, Gana). ●Soğuk Savaş Döneminde büyük devletlerin kışkırtmalarıyla meydana gelen toplumsal ayaklanmalar ve bağımsızlık hareketleri ortaya çıkmış ve bu esnada bazı çatışma süreçleri tetiklenmiştir (Angola, Mozambik, Zimbabwe, Namibya). ●Kıta'da şiddetli bir etnik ayrımcılık ve düşmanlık hüküm sürmektedir (Burundi, Raunda, Liberya). ●Dinî farklılıklar önemli bir çatışma dinamiğidir (Sudan). ●Geçim kaynağı hâline gelen çok uluslu ve çok etnik yapılı çeteleşmeler pek çok çatışmaya kaynaklık etmektedir (Somali, Kongo, Fildişi Sahili). Zengin yer altı ve yer üstü kaynaklarına sahip Kara ●Kıta'nın, gelişmiş ülkelerin ham madde ihtiyacına hitap etmesi ve bu nedenle de neosömürgecilik faaliyetlerinin devam edecek olması, Afrika ülkelerindeki iç savaş ya da çatışmaların yabancı devletlerin müdahalesine açık olacağını ve çatışmaların devam edeceğinin habercisidir. SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE TÜRK DIŞ POLİTİKASI ● Türkiye II. Dünya Savaşı’ndan sonra SSCB’nin baskısı üzerine Batı Bloğu’na yakın bir politika izlemeye önem vermiştir. Bu durumun nedenlerine baktığımızda: & II. Dünya Savaşı sona ermeden 19 Mart 1945’te Moskova Büyükelçisi Selim Sarper’i kabul eden Molotov, Sovyet hükümetinin günün şartlarına ve II. Dünya Savaşı sonunda ortaya çıkan yeni duruma uygun olmadığı için esaslı değişiklikleri geciktirdiğine inandığı 17 Aralık 1925 tarihli Türk-Sovyet Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşmasını feshettiğini bildirmesi & Türkiye’nin yeni bir anlaşmanın yapılması önerisine karşı 7 Haziran 1945’te Molotov, Büyükelçi Sarper’e iki ülke arasında yeni bir antlaşma yapılabilmesi için; Boğazların Türkiye ile birlikte savunulması, bunu sağlamak için de Sovyetlere Boğazlarda deniz ve kara üsleri verilmesi, Montreux Sözleşmesinin değiştirilmesi, Kars ve Ardahan’ın Sovyetler Birliği’ne iade edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. & Bir yıl sonra ise 8 Ağustos 1946’da Boğazlarla ilgili görüşlerini içeren bir notayı Türkiye’ye vermiştir. Bu notada; Sovyetler Birliği, İkinci Dünya Savaşı içinde meydana gelen olayların, Montreux Sözleşmesinin Karadeniz devletlerinin güvenliğini sağlamakta yetersiz kaldığını ileri sürerek, Boğazlardan geçiş rejimini düzenleme yetkisinin Türkiye ile Karadeniz devletlerine ait olmasını ve boğazların Türkiye ile Sovyetler Birliği tarafından ortaklaşa savunulmasını istemiştir. Sovyet notası üzerine ABD ve İngiltere ile durumu görüşen Türkiye, bu istekleri reddetmiştir. & Sovyetler Birliği 24 Eylül’de ikinci bir nota vererek aynı istekleri tekrarlamıştır. Bu ortamda Türkiye, Sovyet tehlikesine karşı bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü koruyabilmek amacıyla, 1939 yılından itibaren ittifak içinde bulunduğu İngiltere’nin ve savaş sonunda dünyanın en güçlü devleti olarak ortaya çıkan ABD’nin desteğini aramıştır. Fakat gerek Türkiye’nin savaşta tarafsız kalmış olması, gerekse Türkiye’de büyük bir endişe uyandıran Sovyet davranışlarının batıda aynı tepkiyle karşılanmaması sebebiyle başlangıçta istediği desteği elde edememiştir. &Bu arada Yunanistan’da iç savaş başlaması ve komünizm tehlikesinin güçlenmesi üzerine İngiltere’nin de telkinleriyle ABD, Türkiye ve Yunanistan’a Truman Doktrini çerçevesinde yardım yapmaya başlamıştır. ● 12 Temmuz 1947’de Türk-Amerikan ikili antlaşmasını, 4 Temmuz 1948’de imzalanan ekonomik işbirliği antlaşması takip etti. Anlaşmadan sonra Marshall Planı çerçevesinde 1949–1951 yılları arasında Türkiye’ye ABD ekonomik yardım yaptı. 1951 yılından sonra bu yardım “Ortak Savunma Programı”na dâhil edilecektir. TÜRKİYE’NİN NATO’YA ÜYE OLMASI ● SSCB’nin yayılmacı bir politika izlemezi ve Cominform’u kurarak Doğu Bloku’nu oluşturması üzerine ABD SSCB’ye karşı ortak bir savunma örgütü kurulması kararını almış ve 4 Nisan 1949’da NATO (North Atlantic Treaty Organization)’yu kurmuştu. ● Türkiye’nin bu dönemde Avrupa Konseyi’ne üyeliğinin kabul edilmiş olmasına rağmen NATO’ya üye olma girişimleri özellikle İngiltere olmak üzere bazı Avrupalı devletler tarafından siyasi, ekonomik ve kültürel gerekçelerle reddedildi. ● Bu arada Türkiye’de DP’nin iktidara gelmesiyle beraber liberal eğilimli bir politika izlemesi ABD ile ilişkileri yeni bir istikamete yönlendirmişti. ● Bu durumu fırsat bilen DP yönetimi meclis kararı olmadan 4.500 kişilik bir askeri gücü (Tuğgeneral Tahsin Yazıcı komutasında) ABD’nin önderliğini üstlendiği NATO kuvvetlerine yardımcı olması için Kore’ye gönderdi. ● Kore Savaşı’ndan sonra Türkiye’nin NATO’ya alınması konusunda ABD’nin tavrı değişmeye başladı. Çünkü Kore Savaşı, İkinci Dünya Savaşından sonra artık çıkması beklenmeyen bölgesel savaşların hiç de ihtimal dışı olmadığını gösterecek ve NATO ülkelerini, özellikle de ABD’yi Sovyetler Karşısında daha etkili tedbirler almaya yöneltecektir. ●Sonuçta Sovyetler Birliği’ne karşı set çekme ve çıkabilecek muhtemel bir savaşta askeri üslere ihtiyaç duyulması sebebiyle ABD, Türkiye’nin NATO’ya alınmasını gerekli görecektir. ●Bu gelişmelerden sonra NATO Bakanlar Konseyi 15 - 20 Eylül 1951 tarihinde Türkiye ve Yunanistan’ın NATO’ya üye olarak alınmasına oybirliği ile karar verdi. ●T.B.M.M.’de 18 Şubat 1952’de Kuzey Atlantik Antlaşmasını tasdik etmiş böylece Türkiye NATO’ya resmen üye olmuştur. ●Türkiye'nin NATO'ya girişi ile Türkiye- ABD ilişkileri daha da gelişti. Türk topraklarının güvencesi NATO güvencesi altına alınmış oldu. ● Türkiye’nin NATO’ya alınmasında, Kore’deki askeri başarısı, uluslar arası sorunlarda Batılılarla birlikte hareket etmesi ve modern olmamakla beraber güçlü bir kara ordusuna sahip olmasının yanı sıra, Batı savunması için gerekli olan jeopolitik yerinin önemi, birinci derecede etkili olmuştur denilebilir. ● Türkiye’nin bu üyelikle Batılılara yaklaşma politikası, bir yandan ülkenin ekonomik kalkınması ve silahlı kuvvetlerinin modernizasyonu için gerekli kaynakların dış yardım yoluyla Batıdan kolay sağlanabileceğine inanılması gibi amaçlar etkili olmuştur. ABD, NATO STRATEJİLERİ VE TÜRKİYE NATO kuruluşundan itibaren savunma politikalarını "NATO Stratejisi" adı verilen ana Başlıklar altında toplamıştır. Bu stratejilerle ilgili kısaca şunlar söylenebilir: SINIRLI SAVAŞ STRATEJİSİ: NATO'nun kuruluş yıllarında ABD Hava Kuvvetleri zayıf olduğu için SSCB karşısında askerî sayısal dengenin sağlanması benimsendi. Bu yaklaşıma göre NATO'nun asker sayısının hızla artırılması planlandı. KİTLESEL KARŞILIK STRATEJİSİ: NATO için bu kadar asker beslemek hem çok pahalıydı hem de atom silahları kapasitesini hızla geliştiren SSCB, konvansiyonel (klasik silahlar) güçle durdurulmayacak bir niteliğe bürünmüştü. Bu çerçevede, benimsenen bu stratejiye göre NATO, SSCB'ye karşı kullanabileceği nükleer silahlar için üslere ihtiyaç duymaktaydı. ESNEK KARŞILIK STRATEJİSİ: SSCB'nin de etkili nükleer silahlar ve füzeler geliştirmesi, "nükleer caydırıcılık" kavramının yerini "nükleer denge" kavramına terk etmesine yol açtı. Olası bir saldırıda en son seçenek olarak nükleer silahlara başvurulacaktı. İLERİ SAVUNMA DOKTRİNİ: 1970'lerin sonlarında benimsenen bu doktrine göre çatışma, yerleşim merkezlerinden mümkün olduğunca ileride ve uzakta tutulmalıydı. Böylece merkezden uzak kanat ülkelere daha fazla yük düşüyordu. Bu nedenle üye ülkeler, kendi sınırlarından mümkün olduğunca uzakta savaşa gireceğinden bu ülkelerin hava kuvvetlerinin geliştirilmesine yönelik adımlar atıldı., SOĞUK SAVAŞ SONRASI NATO STRATEJİLERİ: Varşova Paktının dağıldığı bir ortamda NATO'ya gerek olmadığı tartışılırken Ekim 1991'de NATO, yeni bir strateji benimsedi. Buna göre, NATO'nun tek varoluş nedeninin toplu savunma olmadığı vurgulanıyor, İttifakın, üyelerinin güvenliğini etkileyen her türlü krizin yönetimiyle ilgilendiği belirtiliyordu. ●Nisan 1999'da NATO, yine bazı yeni ilkeler benimsedi. Üye ülkeleri tehdit eden etnik ve dinî rekabet, terörizm, insan haklan ihlalleri, bölgesel çatışmalar gibi konulan NATO'nun yakından takip ettiği belirtilerek NATO'ya yeni görev alanları oluşturuldu. AVRUPA KONSEYİ’NE ÜYELİK ● 5 Mayıs 1949’da 10 ülke-Belçika, Danimarka, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, İsveç ve İngiltere - merkezi Strasburg olmak üzere Avrupa Konseyi’ni kuran antlaşmayı imzalamışlardır. Şu an Avrupa Konseyi'nde 47 üye ülke bulunmaktadır. Türkiye 8 Ağustos 1949’da Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin davetiyle beraber Yunanistan ve İzlanda ile birlikte konseye katılmıştır. ● Türkiye’nin Avrupa Konseyi’ne girmesinde; & Batı bloğuna yakın olma amacı, &ABD ile ilişkileri güçlendirme isteği, & Avrupalı devlet statüsünde sayılma ve Türkiye’nin Avrupa ile her türlü alanda bütünleşmesini sağlama amaçları etkili olmuştur BALKAN İTTİFAKINA KATILMA ● ABD’nin Avrupa’da SSCB kontrolü dışındaki tek komünist devlet olan Yugoslavya ile NATO’ya girmesi kesin olan Yunanistan ve Türkiye’nin bir ittifak yaparak SSCB’nin Akdeniz ve Balkanlarda de yayılmasını engellemek istemesi üzerine Balkan İttifakı kurulmuştur. ● Bunun üzerine 1951 yılı sonuna doğru üç ülke arasında başlayan yakınlaşma 1952 boyunca da devam etmiş ve 28 Şubat 1953'te Ankara'da üç ülkenin Dışişleri Bakanları tarafından bir "Dostluk ve İşbirliği Antlaşması" imzalanmıştır. ●Bu antlaşmaya göre üç devlet ortak çıkarlarıyla ilgili konularda birbirlerine danışacaklar ve üye devletlerin Dışişleri Bakanları yılda en az bir defa toplanacaktı. Dışişleri Bakanları arasında süren toplantılar sonucu yeni ilerlemeler sağlanmış, 9 Ağustos 1954'te üç ülke arasında Bled Antlaşması imzalanmıştır. ●Bu antlaşmaya göre taraflar, aralarından herhangi birine ya da birkaçına yönelen bir saldırıyı kendilerine de yapılmış sayarak askeri güç de dahil her türlü önlemi alacaklardı. ● Ama daha paktın ilk günlerinden itibaren Türkiye ve Yugoslavya arasında görüş ayrılıkları ortaya çıkmış ve 1955'ten itibaren Sovyetlerle ilişkilerini düzeltmeye başlayan bu ülkenin pakta ilgisi azalmıştır. ●Türkiye ile Yunanistan arasında Kıbrıs sorununun ortaya çıkmasıyla da Paktın doğurduğu olumlu hava silinmeye başlamıştı. Pakt 1960 yılına kadar devam etmiş 1960 Haziranında da resmen sona erdiği açıklanmıştır. BAĞDAT PAKTI VE CENTO ÜYELİĞİ ● ABD’nin Sovyet yayılmacılığına karşı Ortadoğu’da ortak bir savunma ve işbirliği kurmak istemesi üzerine kurulan Bağdat Paktı’nın kuruluşunda Türkiye oldukça önemli bir rol oynamıştır. ● Türkiye hem NATO’ya girerken İngiltere’ye verdiği Ortadoğu’nun savunulmasında aktif rol alacağı sözünü yerine getirme hem de Ortadoğu’da etkinliğini artırma amacıyla paktın kurulmasına öncülük etmiştir. ● Ancak pakt kuruluş amacına ulaşamamış, Türkiye’nin SSCB ile ilişkilerini gerginleştirmiştir. Ayrıca pakta karşı çıkan başta Mısır olmak üzere Arap ülkeleriyle (Suriye, Suudi Arabistan ve Yemen) ilişkileri de olumsuz yönde etkilemiştir. ● Irak’ta monarşinin devrilmesi sonucunda pakttan ayrılma kararının alınması üzerine paktın merkezi Ankara’ya taşınarak CENTO ( Merkezi Antlaşma Örgütü - Central Treaty Organization) adını almıştır. ● ABD’nin yoğun desteğine rağmen 20 yıl devam eden örgüt, 12 Mart 1979'da Pakistan'ın ve İran'ın ayrılması ile dağılma noktasına geldi. SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE TÜRKİYE’DE MEYDANA GELEN ÖNEMLİ GELİŞMELER SİYASİ GELİŞMELER ● II. Dünya Savaşı’nın bitmesiyle beraber Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün demokrasiyi savunan müttefiklerle ilişkileri güçlendirmek istemesi çok partili hayata geçiş sürecini hızlandırmasına sebep olmuştur. DEMOKRAT PARTİ’NİN (DP) KURULUŞU ● Bu dönemde CHP’nin içinde Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu kabulü sırasında parti içi muhalefet oluşmuş bu muhalefetin başını Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan çekmiştir. ● Bayar, Menderes, Köprülü ve Koraltan’ın verdiği “ Dörtlü Takrir”in reddi üzerine bu kişilerin parti kurma çalışmaları başlamıştır. ● Partiden yazdıkları sert yazılar nedeniyle ihraç edilen Menderes, Köprülü ve Koraltan’a CHP’den ve milletvekilliğinden istifa eden Bayar’da katıldı. ●Celâl Bayar, 1 Aralık 1945'te parti kuracaklarını açıkladı. İnönü tarafından Çankaya Köşkü'ne çağrılan Celâl Bayar, cumhurbaşkanından gerekli desteği aldıktan sonra 7 Ocak 1946 günü Demokrat Parti (DP) kuruldu. 1946 SEÇİMLERİ ● DP’nin baskıları üzerine CHP Milletvekili Seçim Yasası’nı değiştirmiş ve Cumhuriyet tarihinde ilk defa tek dereceli seçim esasına geçilmiştir. ● Cumhuriyet Halk Partisi 396, Demokrat Parti 65 ve bağımsızlar 7 milletvekilliği kazanmıştır. ● Türkiye Cumhuriyetinin ilk çok partili genel seçimi olan bu seçim adli denetim dışında, açık oy, gizli sayım ve çoğunluk sistemi esasına göre yapıldı. (açık oy – gizli tasnif) Bu usulsüzlüklerinden dolayı "şaibeli seçim" şeklinde de anılmıştır. Bu genel seçim ile TBMM 8. dönem milletvekilleri seçilmiştir. 1950 SEÇİMLERİ ● Türkiye tarihinin ilk demokratik seçimleridir. Bu genel seçim ile TBMM 9. dönem milletvekilleri seçilmiştir. Bu seçimlerde ilk defa "gizli oy, açık tasnif" sistemi uygulanmıştır. Demokrat Parti İktidarı ● Demokrat Parti’nin kurulmasından ekonomik sıkıntıların artması üzerine ekonomik konularda hükümete olan tepkilerin artması üzerine DP ile CHP arasında ilişkiler gerginleşti. ●Bunun üzerine İsmet İnönü taraflar arasındaki gerginliği azaltmak amacıyla iki partinin liderleriyle görüşmeler yapmış ve 12 Temmuz Beyannamesi’ni yayınlamıştır. ( Beyannamede İnönü, siyasal partilerin Türk demokrasisinin vazgeçilmez unsurları olduğunu vurguladı.) ●Bu beyannamenin yayınlanmasından sonra partinin CHP’ye bağlı güdümlü bir demokrasi yürüttüğünü öne süren Fevzi Çakmak, Yusuf Hikmet Bayur, Kenan Öner, Osman Bölükbaşı, Sadık Aldoğan ve Yusuf Kemal Tengirşenk ,20 Temmuz 1948'de Millet Partisi'ni (MP) kurdu. ● 14 Mayıs 1950 günü yapılan seçimler Türkiye'de 27 yıllık tek parti devrini sona erdirdi.1923'ten beridir tek başına ülkeyi idare eden Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı halkoyu ile Demokrat Parti'ye devretti. Seçim sonuçlarına göre DP %52.7 oy alarak 408 milletvekilliği kazanmıştı. CHP %39.4 ile 69 milletvekili ile temsil edilme hakkı kazandı. ●Millet Partisi 1,bağımsızlar 9 milletvekiline sahip oldular.Atatürk'ten sonra 11,5 yıldır cumhurbaşkanlığı görevinde bulunan İsmet İnönü artık anamuhalefet lideriydi. ●22 Mayıs 1950 günü TBMM açıldı.Refik Koraltan başkanlığa seçildi.Ardından yapılan cumhurbaşkanlığı oylamasında DP Genel Başkanı, İzmir milletvekili Celâl Bayar 453 milletvekilinin katıldığı oylamada 387 oy alarak Türkiye Cumhuriyeti'nin üçüncü cumhurbaşkanı seçildi.Hükümeti kurmakla DP Aydın Milletvekili Adnan Menderes görevlendirildi.Aynı gün Menderes kendisinin ilk cumhuriyet'in 19.hükümetini kurdu. Not: 1950 seçimleri tarihimizde "Beyaz Devrim" olarak adlandırılmıştır. ● Bu dönemde Türkiye’ye Marshall Planı çerçevesinde ABD yardımları başladı. NATO’ya üyelik kabul edildi. 1954 SEÇİMLERİ ● CHP’nin ekonomik sıkıntılara ana muhalefet partisi olarak önemli çözümler getirememesi Demokrat Partiyi güçlendirdi. ●2 Mayıs 1954 seçimlerinde Demokrat Parti gücünü iyice arttırdı. DP 5,1 milyon oy alarak, Türkiye Cumhuriyeti Genel Seçimleri tarihinde (bugüne kadar) kırılamamış bir oy rekoru kırdı. Parti toplam oyların %57,5'luk kısmını almıştı. ● TBMM,17 Mayıs 1954'te açıldı. Celâl Bayar 513 milletvekilinin katıldığı oylamada 486 oy alarak bir defa daha cumhurbaşkanlığına seçildi. 27 EKİM 1957 SEÇİMLERİ ● Ekonomide yaşanan darboğaz ve siyasi çalkantılar nedeniyle DP seçimleri bir yıl önceye aldı.27 Ekim 1957 günü yapılan seçimler öncesinde kampanya oldukça sert geçti. ●Seçimler iktidarı zayıflattı, muhalefetin elini güçlendirdi. Seçimler öncesinde muhalefetin seçimlere bir cephe halinde girmesini engelleyen DP, yine de oy kaybından kurtulamadı. ●Sonuçlara göre DP %47,9 oyla 424 milletvekili çıkardı. ● Celâl Bayar 610 milletvekilinden 413 DP milletvekilinin katıldığı oylamada 413 oy alarak üçüncü defa cumhurbaşkanlığına seçildi. ● Demokrat Parti uyguladığı sosyal politikalar (ücretli hafta sonu tatili, işçilere sendika kurma izni, genel af vb.), 1947'de başlayan ABD yardımlarının bu dönemde artması ve II. Dünya Savaşı'nın ekonomik etkilerinin azalması 1954'te yapılan seçimlerde DP'yi 1950 seçimlerinden daha yüksek bir oyla (%57,5) tekrar iktidara taşımıştır. Ekonomi alanında CHP'nin devletçilik modeline karşı daha liberal bir ekonomi modelini benimseyen DP aralıksız on yıl iktidarda kalmıştır. ● Bu dönemde ekonomide ortaya çıkan olumsuzluklar hükümete karşı eleştirileri artırdı. Hükümetin Vatan Cephesi kurma ve muhalif gazeteleri kapatma gibi baskıcı politikası yanında CHP liderlerine de saldırılar başladı. 27 MAYIS ASKERİ MÜDAHALESİ ● İktidar – Muhalefet arasındaki çekişme hükümetin muhalif düşüncede olanları tutuklamaya kadar geniş yetkilere sahip bir Tahkikat Komisyonu kurmasına yol açtı. ●Mecliste yaşanan çekişme sokağa da yansıdı. İstanbul ve Ankara’da çıkan olaylar bu şehirlerde sıkıyönetimin ilan edilmesine yol açtı. ● Bütün bu gelişmelerin Milli Birlik Komitesi Türk Silahlı Kuvvetleri adına ülke yönetimine el koydu. Kara Kuvvetleri Komutanı Org.Cemal Gürsel başkanlığında bir hükümet kuruldu. Siyasi faaliyetler askıya alındı. ● Cumhurbaşkanı Celâl Bayar,TBMM Başkanı Refik Koraltan ve Başbakan Adnan Menderes başta olmak üzere Demokrat Parti'liler tutuklandı. Demokrat Parti, 29 Eylül 1960'da kapatıldı. ● Milli Birlik Komitesi idam cezalarından üçünü onayladı. Tutuklu bulunan Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu 16 Eylül 1961'de, Başbakan Adnan Menderes ise ertesi gün İmralı Adası'nda idam edildi. ●Celâl Bayar ve Refik Koraltan ile 11 kişinin idam cezası ömür boyu hapse çevrildi. 1961 ANAYASASI ● 1960 hükümet darbesinden sonra hazırlanarak 9 Temmuz 1961'de kabul edilen 1961 Anayasası olarak bilinen anayasa değişikliği, 1924 Anayasası'nı yürürlükten kaldırmıştır. ●1961 Anayasası, genç subayların yaptığı 27 Mayıs askeri müdahalesinin ardından, 37 yıllık bir dönemde gelişen politik yaşamın ve özellikle de çok partili siyasi ortamın ihtiyaçlarına daha iyi cevap verebilecek bir anayasaya gerek olduğu düşünülmüştür. ●Bu anayasa Soğuk Savaş dönemine aykırı olarak özgürlükleri arttıran Türkiye'nin en demokratik anayasasıdır. ● 9 Temmuz 1961'de halkın oyuna sunularak oylamaya katılanların %60,4’ü tarafından kabul edilmiştir. 1982 Anayasası'na kadar yürürlükte kalmıştır. ● 1961 ANAYASASI İLE; - Güçler ayrılığı sağlanmıştır. ( Yasama-Yürüme-Yargı ) - Yasama gücü: Cumhuriyet Senatosu ve Millet Meclisi olmak üzere iki meclistir. - Yürütmenin dışında bağımsız yargı organları kurulmuştur. - Yasamadan çıkan yasaların anayasaya uygunluğunu kontrol eden Anayasa Mahkemesi kurulmuştur. - Yürütmenin, yönetimin tüm eylemleri, kararları anayasal bir kuruluş olan Danıştay denetimine verilmiştir. Yani TBMM egemenlik hakkını kullanan tek organ olmaktan çıkıp Anayasa'da sözü edilen yetkili organlardan biri olmuştur. - Kişinin temel hak ve özgürlükleri Anayasa ile güvenceye alınmıştır. - 1961 Anayasası ile tam bir parlamenter sisteme geçilmiştir. Demokratik, sosyal ve hukuk Devlet Anlayışı güçlenmiştir. EKONOMİK GELİŞMELER ● 1946 seçimlerinden sonra yeni kurulan hükümet ekonomik problemlerin çözümü için yeni kararlar alınmasına ve ekonomide liberalleşmenin gerektiğine, inanıyordu. ●1947 yılı, ekonomi alanında da değişimlerin yaşandığı bir yıl oldu. "7 Eylül 1947 Kararları" ile Türk lirasının değeri % 50 (1 ABD doları = 280 kuruş) düşürülerek ithalat kolaylaştırılmış, bankaların altın satmalarına izin verilmişti. ●Türkiye'de devletçi ekonomiden liberal serbest pazar ekonomisine geçişin ilk adımı bu kararlarla gerçekleşmiştir. ● 1947 Türkiye İktisadi Kalkınma Planı hazırlanarak Marshall Planı çerçevesinde alınacak yardımlar için gerekli hazırlık yapılmıştır. Bu plan tarım, haberleşme, sulama, enerji, demirçelik, maden ve sanayi alanlarını temel etkinlik noktaları olarak kabul ediyor ve tarımsal gelişme üzerinde odaklaşıyordu ● Türkiye 1948’de Marshall Planı yardım kapsamına alınarak OEEC’ye (Avrupa İktisadi İşbirliği Örgütü) üye olmuştur. ● 1947 yılında IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlara üyelik kabul edildi. ● DP iktidarının ilk yıllarında Marshall yardımlarıyla desteklenen tarım, hızlı gelişme gösteren en önemli alanlardan biri olmuştur. Dışarıdan alınan krediler, ithal makinelerin alınmasında kullanılmıştı. Traktör sayısındaki artış, ekilip biçilen toprak miktarının da artmasına sebep olmuştur. Çok iyi giden hava koşulları da eklenince Demokrat Parti yönetiminin ilk üç yılında tarım ürünleri üretimi ve çiftçinin geliri oldukça artmıştı. Tarımdaki bu büyümenin öncülüğünde, ekonomi bir bütün olarak % 11-13 oranda büyüdü. ● 1951'de hükümet, Türkiye'de yabancı yatırımı teşvik etmek için bir yasa hazırladı. Böylece yabancı sermayenin Türkiye'de yatırım yapacağı bekleniyordu. Fakat bütün teşviklere rağmen yabancı yatırımlar da beklenen sonuç alınamadı. Liberalizme ilişkin bütün beklentilere rağmen devlet, yatırımların % 4050'sini yapmak zorunda kaldı. ● 1950-60 arasında 17 kamu iktisadi teşekkülü kuruldu. 19501954 yıllarında yatırımlar karayolu, inşaat, sanayi ve tarım alanlarında yoğunlaştı. ● Kara yolu yapımındaki hızlı gelişmeyle beraber, artan ithal otomobil ve kamyon sayısı, daha etkin bir pazarlama ve dağıtım olanağı sağladı. ●Demir yolları yapımı ise neredeyse tamamıyla durdu. Özel yatırımcıların isteksizliği ve sermaye yetersizliği büyük devlet işletmelerinin özelleştirilmesini engelledi. ● Türk ekonomisinin zayıflama eğilimi ilk kez Eylül 1953'te alman ekonomik önlemlerde kendisini gösterdi. Bu önlemlerle dışa açılma ve dünya ekonomisiyle hızlı bütünleşme dönemi sona erdirilerek ithalat ve döviz denetim altına alınmaya çalışıldı. Ekonomik canlanma dönemi 1954'te sona erdi. ● Tarımda büyüme modern tarım yöntemlerinin kullanılmasından çok ekili alanların genişletilmesine bağlı olduğundan, yaşanan kuraklıklar tarım üretimini düşürdü ve Türkiye yeniden buğday ithal etmek zorunda kaldı. ●Ekonomik büyüme % 4'e kadar düşerken dış ticaret açığı büyük bir hızla arttı. Hükümet buna rağmen ithalatı ve yatırımları devam ettirdi. Ancak Ağustos 1958'de hükümetin dış borca duyduğu gereksinim sonucu ilk kez IMF'den borç alındı. ● Plansız ekonominin ortaya çıkardığı olumsuzluklar ve ardından gelen askeri müdahale üzerine 1960 yılında Devlet Planlama Teşkilatı’nın kurulmasıyla tekrar planlı ekonomiye geçilmiştir. ● 1950-60 arası dönemde tarımda, hayvancılıkta, üretimde 194549 ve 1960-70 arası döneme göre oldukça önemli gelişmeler sağlanmıştır. SOSYAL VE KÜLTÜREL GELİŞMELER ● Türkiye'de II. Dünya Savaşı'ndan sonra birçok alanda yaşanan değişim, kültürel alanda da kendisini göstermiştir. ●Bu değişim iç ve dış sebeplerin etkisiyle gelişmiş ve yayılmıştır. Dış sebepler bağlamında dışarıdan alınan kredi ve yardımlarla ülkenin refah seviyesi yükselmiştir. ●İç sebepler ise refah seviyesinin artmasına bağlı olarak tüketimdeki artış ve alışkanlıkların değişmesi, tarım politikaları nedeni ile kırsal kesimden yeni bir sınıfın yükselmesi gösterilebilir. ●Bu dönemde insanlar tarımda hızlı makineleşmeyle beraber köyden kente göç etmeye başlamışlardır. Karayollarının gelişmesi ile kentleşme hızlanmış, kente gelenler kentin tüketim alışkanlıklarını benimsemiş ve tüketim kültürü toplumun alt katmanlarına doğru yayılmıştır. ● Bu dönemde başta caz olmak üzere Rock and Roll ve diğer müzik türleri Türkiye'yi etkisi altına almaya başlamıştır. Özellikle gençler radyolar ve plaklar aracılığıyla bu yeni müzik akımlarını takip ediyorlardı. ●Bu dönemin en önemli çıkışını önce bir radyo sanatçısı olarak ünlenen ve sonradan sahnelere geçen Zeki Müren yaptı. Müzeyyen Senar, Neşet Ertaş gibi isimler dönemin diğer ünlü sanatçıları arasında gösterilebilir. ● Batı etkisi savaştan sonra sinemada da hissedilmeye başlandı. Bu dönemde çevrilen Ö. Lütfi Akad'ın "Vurun Kahpeye" filminde Batı sinemasının izleri görülmüştür. ●1949-1959 arasında çoğu edebiyat eserleri ve yabancı filmlerden uyarlama 553 film çekildiği saptanmıştır. Bu dönemde Hollywood sineması dünyada olduğu gibi Türkiye'de de etkisini hissettirmiştir. ● 1940'tan sonraki yazar ve şairlerin daha çok sosyal gerçekçilik akımına bağlı kaldıkları görülür. Ülkenin içinde bulunduğu sosyal değişim ve gelişme bütün yönleriyle bu dönemin eserlerine yansıdı. Roman ve hikâye yazarları, II. Dünya Savaşı'nın toplumumuzda sebep olduğu çeşitli olumsuzlukları, çevrelerindeki yoksulluğu, geri kalmışlığı, köyden kente göçü ve bunun getirdiği sorunları, tarım sanayi ilişkilerini ve gelir dağılımındaki dengesizlikleri eserlerinde sıkça işlediler. Dilde özleşmenin yaşandığı bu dönemde sanatçılar eserlerine kendi siyasi düşüncelerini de yansıttılar. ● 1940'lı yıllarda ilk edebi hareket şiir alanında Garip Akımı ile başladı. Orhan Veli'nin öncülüğünü yaptığı grup, şiiri kurallardan soyutlamayı, anlatımda yeni bir dil kullanmayı ve gelenekçiliği bırakarak yenilikçilik ilkesini benimsedi. ●Garipçiler akımına karşı oluşan "İkinci Yeniler"in şiir anlayışının temelini konuşma dilinden uzaklaşarak edebi sanatı bolca kullanmak gibi ilkeler oluşturmuştur. ●Bu dönemin diğer bir akımı ise 1950'de ortaya çıkan Hisarcılar Grubu'dur. Bu grubu birleştiren temel amaç; toplumsal değerleri korumaktır. Sanatçı bağımsızlığı, yaşayan dil ve millî sanat temel ilkeleridir. ● Genel sağlık konusunda ise bu dönemde başta verem olmak üzere salgın hastalıklarla mücadele millî bir dava olarak kabul edilmiştir. ●Kırsalda yaşayan halkın sağlık hizmetlerinden yararlanabilmesi, sağlık personeli sayısının artırılması, personelin eğitim amacıyla yurt dışına gönderilmesi, genel bütçeden sağlığa ayrılan payın arttırılması sağlık politikasının temelini oluşturmuştur. ●Bu nedenle birçok sağlık merkezi, verem dispanserinin yanında Verem Hastaneleri ile Ankara Ebe ve Hemşire Okulu hizmete açılmıştır. Bu dönemde bütçeden sağlık alanına ayrılan pay 19501957 arasında on iki kat arttırılmıştır. SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE DÜNYADA MEYDANA GELEN BİLİMSEL, TEKNOLOJİK VE KÜLTÜREL GELİŞMELER ● 1930'larda büyük bir bunalım geçiren dünya, II. Dünya Savaşı'ndan sonra esaslı bir büyüme sürecine girdi. ●Büyük sanayi ülkeleri, 1945-1975 yılları arasında benzeri görülmemiş bir ekonomik büyüme yaşadılar. XX. yüzyılın ilk yarısında yalnızca iki kat artan dünyadaki toplam üretim, bu dönemde üç katına çıktı. Petrol, elektrik ve otomotiv gibi bazı sektörlerde üretim, on kat hatta daha fazla arttı. Yıllık % 5 civarında seyreden büyüme oranı bazı dönemlerde yavaşladıysa da üretimde uzun süreli bir gerileme yaşanmadı ve işsizlik hep çok düşük bir düzeyde kaldı. ● Bu dönemde göze çarpan diğer bir olgu, hızlı nüfus artışıydı. Nüfusun en hızlı arttığı bölgeler, Asya'nın, Afrika'nın ve Latin Amerika'nın yoksul bölgeleriydi. ●Savaşı takip eden 25 sene içinde Batıdaki sanayileşmiş ülkelerde doğum oranı büyük artış gösterdi. Sanayileşmeyle birlikte şehirlere göç hızlandı. ●Şehirlerin hızla genişlemesi ulaşımda otomobilin kullanılmasına ve otomobil kültürünün doğmasına neden oldu. ●Şehirleşmeyle birlikte insan hayatında geleneksel ilişkiler değişti. Büyük aileler parçalandı ve doğum oranında düşüş görüldü. ● Diğer açıdan şehirlerde ekonomik refaha kavuşamayan kitleler çoğu kez aşırı siyasi akımlar gelişmesine uygun ortam oluşturdular. ●Asya, Afrika ve Latin Amerika gibi ülkelerde iktidarın değiştiği (diktatörlüklerin kurulması, bağımsızlıkların kazanılması gibi) görüldü. ●Özellikle bloklara dâhil ülkeler belirledikleri toplumsal, ekonomik, siyasi ve askerî hedeflere ulaşmak için büyük çaba sarf etti. Soğuk Savaş ortamda her ülkede orduya büyük önem verildi. Askerî harcamalar arttı. ● Savaş yıllarında erkeklerin cephede olmaları kadınların birçok iş kolunda çalışmalarına sebep oldu. Savaştan sonra erkekler tekrar iş hayatına döndüyse de kadınlarda iş hayatında etkin olmaya devam ettiler. Bu dönemde birçok "kadın hareketi" ortaya çıktı. ●Savaş sonunda teknik alanda sağlanan gelişme günlük hayatı daha da kolaylaştırdı. Daha önce lüks olarak algılanan birçok ürün evlerde kullanılmaya başlandı. Tüketimin teşvik edilmesi reklam sektörünün hızla büyümesine sebep oldu. ● Radyo ve sinemanın önemi, televizyonun icadıyla azaldı. ●Bu dönemde aşırı nüfus artışı dünyada genç bir kitlenin oluşmasına sebep oldu. Ekonomik büyüme içinde rahat bir hayata sahip olan bu gençler yaşadıkları ortamı sorgulama imkânına sahip oldular. Bu tepkiler birçok alanda kendini gösterdi. ●Müzik alanında Amerikan hayat tarzını sorgulayan "Rock and Roll" müziği ortaya çıktı. 1956-58 arasında bu müzik türünde Elvis Presley büyük bir çıkış yakaladı. ● II. Dünya Savaşı'ndan sonra fen ve sosyal bilimler hızlı bir gelişme gösterdi. 1920'lerde ABD'de 15 bin olan araştırmacı sayısı 1940'larda 400 bine ulaşmıştı. Savaş öncesi Almanya'dan liberal demokrasinin hâkim olduğu ülkelere yapılan beyin göçü bilimsel gelişmelere katkı sağladı. ● II. Dünya Savaşı sırasında geliştirilen bilgisayarlar insan yaşamını her alanda etkiledi. Savaş yıllarında Amerikalı bilim adamları tarafından ENİAC adlı ilk bilgisayarı yaptı. ● Siyasi ve sembolik öneminden dolayı nükleer olgu savaş sonrası teknik ilerlemenin temel alanlarından biri hâline geldi. Bu alandaki bilgi önce askerî alanda kullanıldı. Nükleer enerji daha sonra elektrik üretiminde de kullanıldı. ● Hidrojen atomlarının parçalanmasından elde edilen reaksiyonlarla, kıtalararası roketlerin yapılması olağanüstü genişlikte iletişim ve denetim ağlarının kurulmasına sebep oldu. ●Biyoloji alanında DNA'nın kimyasal yapısı çözüldü. ●Tarımsal alanda ilaçlarla, uygun tohumlukların seçilmesi ve gübrelemeyle, sanayide ilerlemiş tüm ülkelerde tarım hayatı kökten değişti. Kimya laboratuarlarında yapılan yeni sentetik maddeler, sanayide gittikçe önem kazandı. ● Seyahatlerde demir yolları ve gemiler kadar uçaklar da önemli bir yere sahip oldu. ●Televizyon, günlük hayatın bir parçası oldu. ●Uzak yerler arasında telefon iletişimi de gelişti ve birçok durumda mektupların ve telgrafların yerini alma eğilimi gösterdi. ●Bilim ve teknik alanındaki gelişmeler teknik eleman ihtiyacının artmasına, gelişmiş ülkelerle geri kalmış ülkeler arasındaki farkın büyümesine neden olmuştu. ● Mimari alanda savaştan sonra Avrupa'da şehirlerin yeniden inşa edilmesi yüzyılın ilk yarısında ortaya konan modellerin uygulanmasına imkân sağladı. Şehirlerde nüfusun artması, sıra evler ve toplu konutların yaygınlaşmıştır. Ayrıca kule ve gökdelenlerin inşasına da önem verildi. ● Savaşın Avrupa'da yayılması bilimde olduğu gibi sanat alanında da birçok kişinin Amerika'ya göç etmesine sebep oldu. ●Sürrealizm'in temsilcilerinden Breton, Duchamps, Masson gibi edebiyatçılar ve sanatçılar Amerika'ya göç ederek yaşamlarını burada devam ettirdiler. Bu akımın etkileri 1960'ların ortalarına kadar sürdü. ●Avrupa ve ABD'de soyut resim anlayışı gelişme gösterdi. Böylece New York, Paris için kullanılan sanatta "Batı'nın başkenti" unvanını aldı. ● Sporda Akdeniz'e kıyısı olan ülkelerin katıldığı bir organizasyon olan Akdeniz Oyunları, Ekim 1951'de ilk kez Mısır'ın İskenderiye kentinde düzenlendi. ●Ayrıca Avrupa'da UEFA Şampiyon Kulüpler Kupası 19551956 sezonunda ilk kez düzenlendi ve kupanın ilk sahibi İspanya'nın Real Madrid takımı oldu. Füze teknolojisinde sağlanan ilerleme sonucunda ilk uydu Sputnik SSCB tarafından uzaya gönderildi (1957). ● 1962 Telefon konuşmalarının yanında canlı televizyon görüntülerini de ileten Telstar adlı uydusu fırlatıldı. ●Böylece atmosfer ve uzayın keşfedilmesiyle, yerküremiz ve onun çevresi hakkında pek çok yeni bilgilere sahip olunmuştur. Bu gelişmeler uluslararası rekabeti uzaya taşıdı. BU DÖNEMDEKİ DİĞER ÖNEMLİ BULUŞLAR: ●Transistor ( 1947) , Kalp pili ( 1950) Lazer (1960), ● 1946 John Mauchy ve John Eckert'in geliştirdiği, Amerika'nın ilk elektronik bilgisayarı ENIAC halka gösterildi. ● 1947 Edwin Land bir dakikadan az bir sürede siyah beyaz fotoğraf çıkaran polaroid makineyi icat etti. ● 1948 Willard Franck Libby, radyoaktif karbonla (karbon 14) tarihleme yöntemini geliştirdi. ● 1949 İngiliz yazar George Orwell, ''1984''ü yazdı. ● 1949 SSCB'de ilk atom patlaması oldu. ● 1951 Kaptan Cousteau, Calypso Okyanus Gemisi'yle ilk yolculuğuna çıktı. ● 1952 İlk bilgisayar IBM-701 piyasaya çıktı. ● 1952 Fransa'yla İngiltere arasında ilk uluslararası televizyon bağlantısı kuruldu. ● 1952 Fransız romancı François Mauriac, Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldı. ● 1953 Francis Crick ile James Watson DNA molekülünün yapısını keşfetti. ● 1954 Nükleer enerjiyle çalışan ilk denizaltı Nautilus, ABD tarafından suya indirildi. ● 1962 Ünlü müzik topluluğu Beatles, ilk plağının kaydını yaptı ÜNİTE 4:YUMUŞAMA DÖNEMİ Yumuşama Dönemi Anlamı, Kökeni ve Ortaya Çıkışı ● Yumuşama, Soğuk Savaş döneminde Doğu-Batı ilişkilerinde çatışma ve gerginliğin azaldığı tarihsel bir dönemi tanımlamak için de kullanılmaktadır. ● 1962 Küba Bunalımı’ndan sonra ABD ile SSCB’nin nükleer bir savaşın eşiğinden dönmesi iki devleti birbirlerine karşı gerginliği azaltıcı ve daha yumuşak bir siyaset izlemeye yöneltmiştir. ● 1950'li yılların sonlarına doğru SSCB ve ABD'nin nükleer silahlanma yarışında birbirine denk güçler hâline gelmesi, dünyayı bir nükleer savaş eşiğine getirdi. ●Her iki devletin de çıkması muhtemel bir savaşta aynı şekilde zarar görecek olmaları, savaşa yol açacak çatışmaları engellemeyi zorunlu kıldı. ●Bu sebeple ABD Başkanı John Fitzgerald Kennedy ve SSCB Başkanı Nikita Kruşçev, 1961 yılında bir araya gelerek yumuşama sürecini başlattılar. ● Bu süreçte Bloklar, silahsızlanma ve bazı silahlarda sınırlandırma yolunu seçtiler. YUMUŞAMA DÖNEMİ POLİTİKALARI ● Doğu ve Batı Bloku arasındaki ilk ilişkiler, "1958 Berlin Buhranı" sonrasında Cenevre'de yapılan toplantılarla başladı. ●Toplantıların ardından ABD'nin daveti üzerine SSCB Devlet Başkanı Kruşçev, Eylül 1959'daABD'ye gitti. ●Camp David'de Einsenhovver ile Kruşçev ilk kez bir araya geldi. Bu görüşmeler sonunda anlaşmazlıkların müzakereler yoluyla çözümlenmesi kararlaştırıldı. ● Berlin konusunda Mayıs 1960'ta ABD, SSCB, İngiltere ve Fransa arasında Paris'te gerçekleştirilen liderler zirvesi sonuç vermedi. ●Haziran 1961'de Viyana'da ABD Başkanı Kennedy ile SSCB lideri Kruşçev aynı konuyu görüşmek üzere bir araya geldi. ●Gergin geçen görüşmelerin ardından NATO'nun kararlı tutumu karşısında SSCB'nin Berlin konusundaki katı politikasını terk etmesi ile iki ülke ilişkilerinde uzlaşma yolu açıldı. Moskova'da "SSCB-ABD Zirvesi" yapıldı (1963). ● Yumuşama Dönemiyle beraber Doğu ve Batı Avrupa devletleri arasında AGİK Görüşmeleri başlamış ve ilişkiler güçlenmiştir. ● ABD, SSCB’ye karşı denge unsuru sağlamak amacıyla Çin’le ilişkilerini güçlendirmiştir. ● ABD ile SSCB arasında nükleer savaş tehlikesini azaltmak amacıyla SALT ( Nükleer Silahları Sınırlandırma Görüşmeleri) Görüşmeleri başlamıştır. ● Doğu ve Batı blokları dışında “ Üçünçü Dünya Ülkeleri” denilen ülkelerin katılımıyla “ Bağlantısızlar Hareketi” ortaya çıkmıştır. ABD’nin Pekin Ziyareti ● Çin’in dış politikası hem SSCB hem de “ABD emperyalizmine” karşı çıkmak ve Üçüncü Dünya ülkeleri ile işbirliği yapmak çizgisini izliyordu. ● Aynı zamanda Çin, güneyinde ABD, kuzey ve kuzeybatısında ise SSCB’nin tehdidi altındaydı. SSCB’nin artan tehditlerine karşı ABD, güvenlik strateji dengesini kurmak için, Sovyet Rusya’ya karşı Çin’i kullanmak istemiştir. ● 1971′de Başkan Nixon’un ulusal güvenlik danışmanı Henry Kissinger’in Çin’e yaptığı tarihi ziyaret, iki ülke ilişkilerinin normalleşmesinin ilk adımını oluşturdu. ● Başkan Nixon’un 21-28 Şubat 1972′de yaptığı ziyaret ise iki ülkenin diplomatik ilişkileri olmadığı bir ortamda gerçekleşti STRATEJİK SİLAHLARI SINIRLANDIRMA ANLAŞMALARI ( SALT GÖRÜŞMELERİ) (1963-1979) ● Küba Bunalımı’nda ortaya çıkan nükleer problemin tehlikesinin anlaşılması üzerine, bir daha böyle bir problemle karşılaşmamak için ABD ve Rusya, Stratejik Silahlan Sınırlandırma Görüşmeleri 17 Kasım 1969'da Helsinki'de. (SALT-I) 26 Mayıs 1972 tarihli Moskova Anlaşması'nın yapılmasından altı ay sonra, 21 Kasım 1972'de Cenevre'de (SALT-II) olmak üzere iki ayrı görüşme yapılmış ve antlaşmalar imzalanmıştır. ● Daha sonra 1972 yılında Helsinki’de 35 devletin katılımıyla gerçekleşen Zirve Konferansı’nda aynı konuda görüşmeler yapılmış ve liderler; 1 Ağustos 1975 günü, uluslararası ilişkilerde temel barış ve işbirliğini kapsayan "Sonuç Belgesi"ni imzalamışlardır. ●Helsinki Konferansı'na katılan 35 devletin Dışişleri Bakanları, bu sonuç belgesi kararlarının sürekliliğini sağlamak amacıyla 6-9 Eylül 1983 tarihleri arasında Madrid'de toplandılar. Bakanlar, hazırlanan "Sonuç Belgesi" üzerinde görüşmeler yaptılar ve belgeyi imzaladılar. HELSİNKİ NİHAİ SENEDİ (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı) ( 1975) ● Batı Almanya'nın Doğu Almanya'yı tanıyan SSCB dışındaki Doğu Avrupa ülkeleriyle ilişkilerini kesmesi ve II. Dünya Savaşı sonrasında Polonya ve Çekoslovakya ile arasında ortaya çıkan sınırları tanımaması, Avrupa'daki istikrarsızlığın iki önemli unsurunu teşkil ediyordu. ● Batı Avrupa devletleri Avrupa güvenliği konusunda görüşmelere girişmeyi kabul etmiş, ancak buna paralel olarak "Karşılıklı ve Dengeli Kuvvet İndirimleri" müzakerelerine de başlanması önerisinde bulunmuştur. ●Doğu Bloku'nun da bu öneriyi kabul etmesi üzerine, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı, 15 Ocak 1973 tarihinde Helsinki'de çalışmalarına başlamıştır. ●1 Ağustos 1975'de Helsinki Nihai Senedi'nin (Sonuç Belgesi olarak da anılmaktadır) 33 Avrupa ülkesi (Arnavutluk hariç tüm Avrupa ülkeleri) ile ABD ve Kanada tarafından Devlet veya Hükümet Başkanları düzeyinde imzalanmasıyla hayata geçmiştir. ● Helsinki Nihai Senedi, II. Dünya Savaşı sonunda Avrupa'da oluşan sınırların ihlal edilmezliğini, dolayısıyla meşruluğunu tanımış, Batı Almanya'nın ısrarıyla, sınırların barışçı yoldan yer alması ilke itibariyle kabul edilmiştir. ● Helsinki Nihai Senedi'nin en dikkat çekici yönü, 35 imzacı devlet arasındaki ilişkilere rehberlik edecek 10 temel ilkenin ortaya konmasıdır. AGİK'in anayasası sayılan 10 ilke şunlardır: - Egemen eşitlik ve egemenliğe saygı, - Kuvvet kullanmaktan veya kuvvet kullanma tehdidinden kaçınma, - Sınırların ihlal edilmezliği, - Devletlerin toprak bütünlüğünün korunması, - Anlaşmazlıkların barışçı yollardan çözümü, - İçişlerine karışmama, - İnsan hakları ve temel özgürlüklere saygı, - Halkların eşit haklardan ve kendi kaderlerini tayin hakkından yararlanması, - Devletler arasında işbirliği, - Uluslararası hukuktan doğan yükümlülüklerin iyi niyetle yerine getirilmesi. Not: Nihai Senet, uluslararası hukuk açısından bağlayıcı bir belge olmayıp siyasi bağlayıcılığa sahip bulunmaktadır. YUMUŞAMA DÖNEMİ ÇATIŞMALARI Nükleer Silah Yarışı ve Soğuk Savaşa Son Verme Çalışmaları ● Nükleer silahların kullanılacağı bir savaşın yaratacağı büyük tahribatın uyandırdığı endişe ve korku, büyük devletleri, Soğuk Savaşa rağmen, yavaş yavaş barış içinde birlikte yaşama çarelerini aramaya yöneltmiştir. ●Nitekim büyük devletler, Doğu-Batı ilişkilerinin bir Zirve Konferansı yoluyla geliştirilmesi görüşünde birleşmişlerdir. ● Bu amaçla da Amerika Birleşik Devletleri, Sovyet Rusya, İngiltere, Fransa ve Federal Almanya arasında, 16 Mayıs 1960 tarihinde Paris'te Zirve Konferansı yapılması kararlaştırılmıştır. Ancak bu konferans yapılamadı. Çünkü 5 Mayıs 1960'ta, Sovyetler Birliği lideri Kruşçev, ülkesinin sınırlan içerisinde bir Amerikan U2 casus uçağının düşürüldüğünü açıklayarak, Washington Hükümeti'nden özür dilemesini istedi. ● Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Eisenhower’ın red cevabı üzerine, Sovyetler Birliği delegasyonu Paris'ten geri döndü ve konferans da toplanamadı. ● U2 uçağının düşürülmesiyle Washington ile Moskova arasında gerginliğin artmasından kısa bir süre sonra, 1962'de Küba bunalımı, bu iki "Süper Devleti" bu defa bir savaşın eşiğine kadar getirdi. KÜBA BUNALIMI VE İLİŞKİLERE ETKİSİ (1962) ● Fidel Castro'nun 1959 yılında iktidarı ele geçirmesinden sonra, 1960 ve 1961 yıllarında, komünistler Küba siyasetine hâkim oldular. ●ABD’nin Fidel Castro yönetimine karşı olması, muhalefeti desteklemesi ve Castro yönetiminin ABD şirketlerinin faaliyetlerini kısıtlaması ABD – Küba ilişkilerini gerginleştirdi. ●Bunun üzerine Küba Sovyet Rusya ile sıkı ilişkiler kurdu ve askeri bakımından güçlendi. ● SSCB ise ABD’ye karşı üstünlük kurmak amacıyla Küba'ya tüm dünyadan habersiz ABD’yi vurabilecek güdümlü füzeler yerleştirdi. ● Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Kennedy, 22 Ekim 1962'de yaptığı televizyon konuşmasında, Sovyetler Birliği'nin Küba topraklarına, Amerika'nın büyük bir kısımını vurabilecek nükleer başlıklı füzeleri gizlice yerleştirdiğini açıklayarak, Kruşçev'den füzelerin hemen sökülmesini istedi. ● Amerika Birleşik Devletleri Deniz Kuvvetleri harekete geçerek Küba'yı kuşattı. Bu durum iki süper devleti bir nükleer savaşın eşiğine kadar karşı karşıya getirdi. ● Nükleer savaş ihtimali karşısında ABD ve SSCB geri adım atmak zorunda kaldı. SSCB, Türkiye'deki ABD'ye ait Jüpiter füzelerinin sökülmesi karşılığında Küba'daki füzeleri sökebileceğini bildirdi. ABD'nin öneriyi kabul etmesi sonucunda karşılıklı füze sökümü ile Küba Buhranı çözüldü. ● Ancak, bunun ortaya çıkardığı büyük tehlike ve Amerika Birleşik Devletleri ile Sovyetler Birliği'nin politik ve askeri alanlarda dengeye ulaştıklarını anlamaları, bir çatışmayı önlediği gibi, iki devlet arasındaki ilişkilerde bir yumuşamanın, dolayısıyla bloklar arası ve devletlerarası ilişkilerde değişimin de başlangıcı oldu. UZAY VE DENİZLER HUKUKU GÖRÜŞMELERİ ● Önce SSCB’nin daha sonra ABD’nin uydu fırlatma teknolojisine ulaşmalarıyla beraber Uzay’ın kullanımının tartışılmaya başlanması üzerine Birleşmiş Milletler'de, 12 Aralık 1959'da, 24 üyeli "Uzayın Barışçı Amaçlarla Kullanılması Komitesi" kurulmuştur. ●Bu komitenin çalışmaları sonucunda Ay ve Diğer Gök Cisimleri Dahil, Uzayın Araştırılması ve Kullanılmasında Devletlerin Çalışmalarını Yönetecek İlkelere İlişkin Antlaşma" Genel Kurul tarafından, 27 Ocak 1967'de oybirliğiyle kabul edilmiş ve antlaşma 10 Kasım 1967'de yürürlüğe girmiştir. ● Uluslararası İlişkilerde Denizlerin Öneminin artmasıyla beraber bu konudaki hukuku belirlemek amacıyla 24 Şubat - 27 Nisan 1958 tarihleri arasında Cenevre'de toplanan Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Konferansı, daha önce Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na sunulmuş olan bir antlaşma taslağı üzerinde çalışarak, "Karasuları ve Bitişik Bölge Sözleşmesi", "Açık Denizler Sözleşmesi", "Kıta Sahanlığı Sözleşmesi", "Açık Denizlerde Balıkçılık ve Canlı Kaynakların Korunmasına dair Sözleşme"lerini kabul etmiştir. ●Cenevre Sözleşmeleri, deniz hukukunda en önemli gelişme ve bu alandaki başlıca kaynak olmuştur. ● Ancak Cenevre Sözleşmeleri’nde yer alan hukuki boşluklar üzerine toplanan Üçüncü Deniz Hukuku konferansı 1974 toplanmaya başlamış ancak 30 Nisan 1982 günü, Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri, Venezuela ve İsrail'in kullandıkları 4 aleyhte oya karşı 130 oyla kabul edilmiştir. Hazırlanan sözleşme, ülkelere karasularını 12 mile kadar genişletme hakkı vermektedir. Bunun Ege Denizi'nde uygulanması, Yunanistan'a haksız bir üstünlük sağlayacağı gibi, Türk gemi ve uçaklarının Ege'den Akdeniz çıkışlarını sınırlayacak bir durumu ortaya çıkaracağından, Türkiye daha konferansın başında, buna itiraz etmiş ve Ege gibi çok özel niteliklere sahip yarı kapalı denizlerin bu genel ilkenin dışında tutulmasını istemiştir. Ancak bu görüş, sözleşmede yer almadığı gibi, Türkiye'nin sonuç belgesine çekince koyma istemi de kabul edilmemiştir. Bu nedenle Türkiye, sözleşmenin oylanmasında red oyu vermiş ve sözleşme ile sonuç belgesini imzalamamıştır. VİETNAM SAVAŞI ● II. Dünya Savaşı’ndan sonra Japon işgalinin son bulmasıyla Fransız sömürgesi olan Vietnam’da Komünistlerle Milliyetçiler arasında iç savaş başlamıştı. ● ABD'de Fransa Vietnam'dan çekilince, Birleşmiş Milletler'le beraber, 17. paraleller sınır olmak üzere Kuzey ve Güney olarak ikiye ayrılmasını sağlamıştır. ● Kuzeydeki Komünistlerin güneye saldırmasıyla başlamış ABD’nin müdahalesiyle uluslar arası bir boyut kazanmıştır. ● ABD’den 19000 km uzakta cereyan eden savaş, televizyon sayesinde Amerikalıların oturma odalarına taşınmıştır. ●Savaş görüntüleri olarak ölen, yaralanan, acı çeken asker görüntüleri, savaş sırasında mağdur olan sivil halkın durumu, özetle kan ve gözyaşı, insanları savaştan soğutmuş ve böylece ABD kamuoyunun savaşa olan desteği her geçen gün azalmıştır. ● Savaşı S.S.C.B, Çin, Kuzey Kore, K.Vietnam kazandı. ● ABD, 1968 yılında Paris'te Kuzey Vietnam ile barış görüşmelerine başladı. Yeni başkan Nixon, ABD askerlerini Vietnam'dan çıkarma kararı aldı. ABD askerleri geri çekilirken saldırılarını da şiddetlendirdi. Bunun amacı Vietnam'ı barışa zorlamaktı. ●Paris'te yapılan görüşmeler sonucunda, Vietnam Barışı 27 Ocak 1973'te imzalandı. SSCB ve Çin'in ABD ile politik yakınlaşması antlaşmanın imzalanmasında etkili oldu. ●Antlaşmaya göre: ABD kuvvetleri Vietnam'dan çekilecek, esirler karşılıklı geri verilecek, Kuzey ve Güney Vietnam arasında yapılacak müzakerelerle birleşme gerçekleştirilecekti. ● Vietnam Savaşı'nın başlangıcında Çin-Sovyet ilişkilerinin düzelmesini sağlayacağı varsayılıyordu, fakat algı farklılıkları ilişkilerin daha da bozulmasına sebep olmuştur. ●Sovyet-Çin farklılıklarının derinleşmesi, çok kutupluluğu güçlendirerek Yumuşama(detente) sürecinin hızlanmasına sebep olmuştur. ●Böylece, A.B.D'nin Vietnam'ı bölme planı suya düşerken, Kuzey Vietnam ve Güney Vietnam 1975 yılında birleştiler. KEŞMİR SORUNU ● 1947'de Pakistan ve Hindistan İngiltere'den bağımsızlıklarını ilan ettiklerinde, Keşmir halkı yapılan mutabakata göre uygulanan seçim haklarını Müslüman Pakistan'dan yana kullanmıştı. ●Ne var ki, Hindistan alt kıtasındaki Müslüman bölgeleri gibi Pakistan'a katılması gereken Keşmir'in yöneticisi Mihrace Hari Singh'in ülkeyi para karşılığı Hindistan'a verip İngiltere'ye kaçmasıyla bu gerçekleşememişti. ●1947 Ekim ayında Pakistan'a bağlı güçlerin Keşmir'in bir bölümünü Srinagar'a kadar işgal etmesi üzerine, Hint Birlikleri'nin de Hindistan işgali altındaki Keşmir'in bugünkü yazlık başkent olan Srinagar'ı ele geçirmesiyle bir kontrol hattı şeklindeki bugünkü sınır ortaya çıktı. ●Böylelikle Keşmir Bölgesi, Pakistan'ın elindeki ve Keşmir'in yaklaşık yüzde 30'unu oluşturan Azad Keşmir (Özgür Keşmir) ve kalan kısmı işgal eden Hindistan kontrolündeki Keşmir Vadisi, Jammu ve Ladakh bölgeleri şeklinde ikiye bölünmüş oldu. Bu durum bugünün iki nükleer gücünün arasında yıllardır süren bir sorunu da kaçınılmaz şekilde ortaya çıkarmış oldu. AFGANİSTAN’IN İŞGALİ ● Afganistan’da kral Davud’un devrilmesinde sonra iktidara gelen Halk Partisi’nin Marksist ve Leninist politikalarına karşı halkın ayaklanması üzerine hükümet SSCB’den yardım istemiştir. ● Bu talep üzerine ve kısa sürede Afganistan'a çok sayıda Sovyet uzmanı ve askeri geldi. Sovyetler, 27 Aralık 1979'da ülkeyi fiilen işgal ettiler. Devlet başkanı Hafızullah Amin öldürüldü ve yerine Babrak Karmal getirildi. ● Sovyetler'in işgal hareketi, çok sayıda Afganlının Pakistan ve İran'a sığınmasına sebep oldu. ● ABD, Sovyetler'in bu teşebbüsü üzerine SALT-II Antlaşması'nı onaylamaktan vazgeçti ve 5 Ocak 1980'de bu ülkeye yaptığı tahıl ihracatını da durdurdu. ● Ayrıca Sovyet işgaline tepki olarak, ABD ve 70'e yakın ülke Moskova'da düzenlenen 1980 Yaz Olimpiyatları'na katılmadı. ● Sovyet işgaline karşı mücadeleye girişen Afgan Mücahitleri dış yardımlarda alarak hem Sovyet güçlerine hem de hükümet kuvvetlerine karşı başarılı oldu. Sovyetler işgal güçlerini daha da artırmalarına rağmen ülkenin tamamına hakim olmayı başaramadı. ● Çin, İran,Pakistan, Arap Ülkeleri ve batılı devletlerin tepkileri üzerine Birleşmiş Milletler harekete geçti. ● İslam Konferansı Örgütü İslamabad’da olağanüstü toplandı. ama sonuç alınamadı. ● 1982’de Afganistan Meselesini çözmek için Afganistan, Pakistan, ABD ve SSCB bir araya geldi. Uzun görüşmelerden sonra 14 Nisan 1988’de Cenevre’de Afganistan Sorunu’nu çözen antlaşma imzalandı. ● 1988- 89 yıllarında SSCB askerlerini Afganistan’dan çekildi. Ama Afganistan’da iç çekişmeler devam etti. konferanstan 27 maddelik bir bildirge ile Amerika ve Rusya’ya bir barış çağrısı çıktı. ● Bu Bildiride; BAĞLANTISIZLAR HAREKETİ ● 1950’lerden itibaren milletlerarası alanda yeni bir faktör olarak ortaya çıkan önemli olaylardan biri de Doğu ve Batı Bloklarının dışında Bağlantısızlık (Non-Alignment) adı ile yeni bir devletler gruplaşmasının ortaya çıkmasıdır. ● Bu hareketin ortaya çıkmasında Kore Savaşı sırasında bağlantısızlığını ilan eden Hindistan, Yugoslavya ve Mısır etkili olmuştur. ● Bağlantısızlık Hareketinin başlangıç noktası sömürgeciliğe karşı halkların kendi kaderlerini belirleme hakkını benimseyen Asya ve Afrika’dan 24 ülkenin katılımıyla 1955 Nisan’ında Endonezya’nın Bandung şehrinde toplanan Asya-Afrika Konferansı’dır. (Bandung Konferansı) ● Konferans’ın amacı; yeni bağımsız olan Afrika ve Asya ülkelerinin, ABD ve SSCB gibi iki büyük nükleer güç karşısında varlıklarını korumak için bir birlik ve dayanışma sağlamaktı. ●Fakat Konferansa katılan 29 devlet o kadar ‘’heterojen’’ yani siyasi sistem ve dış politikaları itibariyle birbirlerinden farklı idi ki, Türkiye NATO üyesi iken, Çin Halk Cumhuriyeti de SSCB’nin temsilcisi durumunda idi. ● Konferansta alınan kararlar içinde en etkili olanı “barış içinde bir arada yaşamanın beş ilkesi” olarak 1954 yılında Çin ve Hindistan Başbakanlarının dünyaya tanıttığı kararlardı. Bunlar: &Bir diğer sebep de iki süper gücün birinin ekonomik sistemi kapitalizm, diğerinin ise hem ekonomik hem de siyasi felsefesi komünizmdi. Her iki blok da birbirine zıt iki ayrı yaşama sisteminin temsilcileri idi. - siyasi bağımsızlık, - askeri ittifaklara katılmama, - kendi topraklarında başka ülkelere askeri üsse izin vermeme, - ikili ittifaklara girmeme, - milli kurtuluş savaşlarını desteklemeydi. ● Bağlantısızlık; hiçbir bloka veya askeri ittifaka bağlı olmama hareketidir. ●Bu hareketin ilk teşkilatlanması 1961 Yılı’nda Yugoslavya lideri Tito ile Mısır Devlet Başkanı Nasır’ın girişimleri ile olmuştur. ●Bu iki liderin teşebbüsleri ile Eylül 1961’de Belgrad’da 25 tarafsız ülkenin katılması ile bir konferans toplandı. Bu - Her türlü sömürgeciliğe karşı olunduğu, - Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki ırkçı ayırım sona erdirilmesi gerektiği, - Filistin-Arap halkının tüm haklarının tanınması, - Yabancı üslerin kaldırılması, - Silahsızlanma ve nükleer silahların yasaklanması, - Çin’in BM Teşkilatı’na kabulü isteniyordu. ● Bağlantısızlar Hareketi ikinci resmi toplantısını 5-10 Ekim 1964’te Mısır’da yaptı. Toplantı sonunda “ Barış ve Milletlerarası İş Birliği Programı” yayınlandı. ●Bu programa göre: bütün ülkelerin nükleer silahlardan vazgeçmesi, bütün yabancı üslerin tasfiyesi, devletlerin birbirlerinin içişlerine karışmaması, yeni sömürgeciliğe karşı çıkılması ve bu arada Kıbrıs’a self determinasyon hakkının tanınması istendi. ● Üçüncü toplantı 8-10 Eylül’de Zambiya’nın başkenti Lukasa’da yapıldı. Dördüncü toplantı 2006’da Küba’da 118 ülkenin katılımıyla yapıldı. Bağlantısızlar hareketinin ortaya çıkmasında: & Bağımsızlığını yeni kazanan devletlerin zayıflığı ve güçsüz olması, & Dünya dengesinde rol oynayan ve nükleer güce sahip olan iki süper güce karşı koymalarının mümkün olmaması, & Diğer taraftan bu güçlerden birine bağlanmayı da birine boyun eğmek olarak gördüler. &Bundan dolayı bu yeni devletlere bu sistemlerden birini seçmek mantıklı gelmediği için, yeni bir yol seçtiler. ● Bağlantısızlar, blokların nükleer gücüne karşı silahsızlanma politikasına başvurmuşlardır. Bağlantısızların silahsızlanmada kullandıkları ortam Birleşmiş Milletler olmuştur. ● Buradan çıkarttıkları bazı kararlarla, büyük devletlerin politikalarına istikamet vermeye ve de bloklar arasında denge kurmaya çalışmışlardır. Ancak BM’de büyük devletlerin veto silahı, diğer taraftan bu grubun kendi içerisindeki politika farklılıkları, Bağlantısızların BM’deki etkisini azaltmıştır. ● Bağlantısızlar Hareketine bağlı ülkeler Birleşmiş Milletler üyelerinin üçte ikisini, dünya nüfusunun %55’ni oluşturmuştur. ● Bağlantısızlar Grubu içerisinde, bilhassa Afrika’daki ülkelerin peş peşe askeri darbelerle uğraşmaları da etkilerini azaltmıştır. Bağlantısızlar için demokrasinin Batı anlamındaki örneğini Hindistan vermiştir. ● Sovyet Bloğunun dağılmasıyla Bağlantısızlık Hareketi de önemini kaybetmiştir. ARAP – İSRAİL SAVAŞLARI 1967-68 ARAP İSRAİL SAVAŞLARI Sebepleri; ● 1948-49 Savaşı sonrasında yurtlarından edilen Mültecilere İsrail’in uyguladığı baskı politikası ve buna karşı Filistinlilerin gerilla mücadelesine girmesi ● 13 Kasım 1966'da tank ve zırhlı araçlardan kurulu bir İsrail Birliği’nin Ürdün hududunu geçerek 4000 nüfuslu Samu Köyüne hücum ederek köy halkını yok etmesi ● 7 Nisan 1967'de, Suriye topçularına yapılan İsrail hava taarruzuna Suriye uçaklarının karşılık vermesi sonucunda 6 Suriye Uçağının düşürülmesi ● 5 Haziran 1967 günü saat 08:00'de İsrail birliklerinin taarruzuyla başlayan savaşta, İsrail önce Ürdün ve Suriye’ye karşı savunma ve Mısır’a karşı saldırı yapmıştır. ●Mısır’ın yenilmesi ve Süveyş Kanalı’nın ele geçirilmesi üzerine Suriye ve Ürdün’e saldıran İsrail ordusu Suriye’den Golan Tepelerini aldı. ● Birleşmiş Milletlerin, 10 Haziran 1967 günü saat 19.30’da "ateşkes" çağrısı üzerine çarpışmaya son verildi. ● SAVAŞIN SONUÇLARI & İsrail Süveyş Kanalına kadar olan toprakları ele geçirmiş, Suriye’den Golan Tepelerini almıştır. & Mülteci sorunu daha da artmıştır. & İsrail’le baş edemeyen Arap devletleri arasında işbirliğinin önemi ortaya çıkmıştır. & Arap ülkeleri, genişleyen İsrail sınırının kendi topraklarına da dayanacağı endişesiyle, mümkün gördüğü bütün olanak ve kuvvetlerini Mısır veya Suriye emrine vermiş ancak başarıya ulaşılamamıştır. & İsrail'in, ihtiyacı olan silahları ABD’den sağlaması; Arapları, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği ile daha sıkı iş birliğine sevk etmiştir. Bu da, Orta Doğu'da SSCB’nin etkisini arttırmıştır. & Arap ülkelerine malzeme gönderilmesi ve personelinin eğitilmesini sağlamak amacıyla Orta Doğu'ya yerleşen Rusların Akdeniz'de kurduğu deniz üsleri, NATO ve Türkiye için hayati önem taşıyan Akdeniz egemenliğini hissedilir derecede etkilemiştir. 1973 ARAP - İSRAİL SAVAŞLARI (YOM KİPPUR SAVAŞI) ● 1967 Savaşı sonrasında ümitlerini BM’ye ve ABD – SSCB görüşmelerine bağlamış olan Arap devletleri umduklarını bulamayınca hızla silahlanma faaliyetlerine girişmişlerdir. ● İşgal edilen Arap topraklarının topyekun bir mücadeleyle kurtarılacağı fikrinde birleşen Mısır ve Suriye İsrail’e karşı ortak bir harekat düzenlemeyi planlamıştır. ● Mısır ve Suriye orduları, İsrail'in en büyük bayramını kutladığı gün (Yom Kippur), yani 6 Ekim 1973 günü saat 14:00'de başlayan taarruzuna önce Suriye tarafına ağırlık vererek karşı koymuş, Suriye ordusunu bertaraf ettikten sonra Mısır’a yönelmiş Süveyş’in batısına asker çıkarmayı başarmıştır. ● 26 Ekim’de BM Barış Gücünün gelmesiyle İsrail ateşkese uymuştur. ● İsrail’in bu kararında SSCB’nin bölgeye tek taraflı da olsa asker göndereceğini açıklaması etkili olmuştur. ● Yom Kippur Savaşı İsrail'i; askeri, diplomatik ve ekonomik alanlarda ABD'ye eskisinden daha bağımlı kıldı. ●Savaşın hemen ardından başlayan, başını Suudi Arabistan'ın çektiği ve İsrail'i destekleyen ülkeleri hedef alan petrol ambargosu Mart 1974'e kadar sürdü. ●Ambargo sonucu petrol fiyatları yükselirken, dünya çapında benzin sıkıntısı baş gösterdi. CAMP DAVİD ANTLAŞMASI ● 1973'te gerçekleşen Yom Kippur Savaşı'ndan sonra ABD dışişleri bakanı Henry Kissinger Mısır'la İsrail arasında bir mekik diplomasisi başlattı. ●Bu diplomasinin ürünü de 17 Eylül 1978 tarihinde imzalanan Camp David anlaşması oldu. ● Anlaşmaya göre İsrail 1967 Haziran savaşında işgal ettiği Sina yarımadasından çekilecek buna karşılık Mısır, İsrail'i resmen tanıyacak ve onunla diplomatik ilişkileri başlatacaktı. Not; Böylece ilk kez bir Arap ülkesi İsrail'i resmen tanımış ve işgal ettiği topraklar üzerindeki varlığını meşru olarak tanımıştır. ●Anlaşma Gazze ve Batı Yaka bölgeleri hakkında ise tam bir açıklık getirmiyordu. ●Bu konuda sadece beş yıl içerisinde bu bölgelerde bir özerk yönetim kurulması için gerekli altyapı oluşturulması için çalışılmasını öngörüyordu. ●Camp David Anlaşmalarında Filistin meselesi ile ilgili şu kararlar alındı. • Gazze ve Batı Şeria'da yaşayan Filistinlilere, şekli ve mahiyeti, İsrail, Mısır ve Ürdün'ün ortak kararına göre belirlenecek beş yıllık bir süre için bir muhtariyet verilecek. • Bu muhtariyet döneminde İsrail, bu iki toprakta, kendi güvenliğini de sarsmayacak şekilde, asker miktarını asgariye indirecekti. • Muhtariyet döneminin üçüncü yılından itibaren, İsrail, Mısır, Ürdün ve Filistin muhtariyet idaresinin temsilcileri arasında, Batı Şeria ve Gazze'nin nihai statüsünü tespit edecek bir anlaşma için müzakereler yapılacaktı. •Bu anlaşma, Filistin halkının "meşru hakları" ile "adil istekleri"ni tanıyacaktı. • Bu dönemde İsrail ile Ürdün arasında barış müzakereleri ve İsrail'in güvenliğini sağlayacak düzenlemelerde yapılacaktı. ● Camp David Anlaşmalarına Avrupa Topluluğu destek verirken SSCB ve Arap ülkeleri tepki gösterdi. ● Arap ülkeleri (Suriye, Cezayir, Libya, Güney Yemen ve Filistin Kurtuluş Örgütü); & Mısır'a ekonomik boykot uygulanması, &SSCB ile ilişkilerin geliştirilmesi, & Ortak bir komutanlık kurulması & Arap Birliği merkezinin Kahire'den başka bir yere taşınması kararı aldılar. ● Camp David Anlaşmasına tepki gösteren Arap ülkeleri, Mart 1979'da Bağdat'ta toplanarak Mısır'ın bu anlaşmayı feshetmesini, Filistin meselesinde ortak hareket edilmesini ve bağımsız bir Filistin Devleti'nin kurulmasını kararlaştırdı. ● Camp David Anlaşması'nda çerçevesi belirlenen Mısır-İsrail Barış Antlaşması, planlanan sürede imzalanamadı. ●Camp David Antlaşması Neden İmzalanamadı? &İsrail ve Mısır'ın bu antlaşmanın maddelerini kendine göre yorumlaması, &İran'da gerçekleşen rejim değişikliği &ABD'nin tutumu, süreci sonlandırdı. ● 26 Mart 1979'da karşılıklı toprak bütünlüğü ve bağımsızlık düşüncesine saygı duymayı esas alarak bugünkü İsrail-Mısır sınırlarını çizen "İsrail-Mısır Barış Antlaşması" Washington'da imzalandı. ●Bu antlaşma, İsrail'in, güneyde güvenliğini garantilerken Mısır'ın Arap dünyası ile ilişkilerinin kopmasına yol açtı. ●Arap ülkelerinden Mısır'a yapılan ekonomik yardım kesilirken ABD, Mısır'a ekonomik yardımda bulundu. ● İsrail 27 Nisan 1982'de Sina'dan tamamen çekildi. ●Bu gelişmeler Orta Doğu'da ABD aleyhtarlığını artırırken Suriye gibi bazı ülkeleri SSCB'ye yakınlaştırdı. İsrail-Mısır Barış Antlaşması Neden Amacına Ulaşamadı?, ●İsrail'in muhtariyet vaadedilen Batı Şeria'da devamlı olarak Yahudi yerleşim merkezleri kurması, ●Kudüs'ü başkent yapması, ● Golan Tepelerini ilhak ettiğini açıklaması ile amacına ulaşamamış ve bölgedeki gerginliğin artmasını engelleyememiştir. 1948 ARAPİSRAİL SAVAŞI Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan, Irak--İsrail & BM kararıyla Filistin topraklarında İsrail Devletinin kurulması *İsrail başarılı oldu. *1949’da BM aracılığıyla ateşkes imzalandı. *Mülteciler sorunu ortaya çıktı -İsrail’i kurulduğu gün tanıdı. -İngiltere ile birlikte Filistin’e silah ambargosu uyguladı. -İsrail’i kurulduktan iki gün sonra tanıdı. -İsrail’in yanında yer alarak İsrail’e silah sattı. Mısır, İsrail (ABD, İngiltere ve Fransa desteği) & Mısır’ın Suveyş Kanalı’nı millileştirmesi, & Filistinlilerin ülkelerinden çıkarılması *Mısır yenildi. *BM kararıyla İngiltere ve Fransa Mısır’dan çekildi. *İsrail savaş öncesi sınırlarına (1949) geri döndü. *Ortadoğu, ABD ve SSCB’nin rekabet ve mücadele alanı oldu. -SSCB’nin bölgede güçlenmesini engellemek için İsrail-İngiliz-Fransız ortak saldırısına karşı çıktı. -Savaş sonunda Mısır’ın boşaltılmasında etkin rol oynadı. -Ortadoğu’da etkisini artırmak için Batılı devletlere karşı Arapları destekledi. -Mısır’a silah sattı. -Ortadoğu’da önemli bir konuma geldi. İsrailMısır, Suriye, Ürdün & Mısır’ın Akabe Körfezi’ni İsrail’e kapatması, & FKÖ’nün kurularak Ürdün’e yerleştirilmesi * İsrail, Doğu Kudüs, Golan Tepeleri, Sina Yarımadası ve Gazze’yi ele geçirerek topraklarını 4 kat genişletti. *İsrail, Tiran Boğazını ele geçirerek Suveyş Kanalına ulaştı. -SSCB ile savaşı önlemeye çalıştı; ama başaramadı. -Savaş sonrası BM görüşmelerinde İsrail’i destekledi. -Daha sonra Ortadoğu’yu SSCB’ye kaptırmamak için barışı sağlamada aktif rol oynadı. -Savaş sonunda Ortadoğu’da etkisini artırdı. -Suriye, Mısır ve Cezayir’de askeri üsler kurarak Akdeniz’de gücünü artırdı. -Bölgeye askeri ve ekonomik yardımlarda bulundu. *İsrail başarılı oldu. *1974 Mısırİsrail Barış Antlaşması ile Suveyş Kanalının hâkimiyeti Mısır’a bırakıldı. *Mısır, Sina Yarımadasının bir kısmını İsrail’den geri aldı. *Camp David Antlaşmalarına giden yol açıldı. *Barış görüşmelerinde öncü olan ABD’nin Ortadoğu’daki etkinliği arttı. *Arap ülkelerinin Batı ülkelerine petrol ambargosu uygulaması petrol krizine yol açtı. -SSCB ile birlikte hareket etti. -İsrail’i savaştan çekmeye çalıştı daha sonra da İsrail’e silah gönderdi. -SSCB’nin etkisini azaltmak için savaş sonrası barış görüşmelerine öncülük etti. (1974 Sina Ateşkesi ve 1978 Camp David Ant.) - Savaş sonrası Mısır ile ilişkilerini geliştirdi. -Suriye ve Mısır’ı yatıştırmaya çalıştı. - İsrail’in Suriye’de ilerlemesi üzerine ABD’ye çağrı yaparak savaşın derhal durdurulmasını istedi. - BM’de Arapları destekledi. - Bazı Arap devletleri üzerinde etkisini artırarak Akdeniz’e inebilme politikasını belli ölçüde gerçekleştirdi. 1973 YOM KİPPUR SAVAŞI 1967 ARAP-İSRAİL (ALTI GÜN) SAVAŞI SEBEPLERİ 1956 MISIR-İSRAİL SAVAŞI ARAP- İSRAİL SAVAŞLARI VE BÜYÜK DEVLETLERİN POLİTİKALARI SONUÇLARI ABD SSCB DEVLET LER İsrailMısır, Suriye & 1967 Arap- İsrail Savaşı sonucu Mısır ve Suriye’nin kaybettiği toprakları geri almak istemesi Not; Yom Kippur; Yahudilerin kutsal kabul ettikleri oruç tuttukları aydır. İNGİLTERE -Araplarla gerginleşen ilişkileri İsrail’in kurulmasıyla zirveye ulaştı. -Savaşta ABD ile birlikte hareket etti. 1952’den sonra bölgedeki etkinliği azaldı. FRANSA -II. Dünya Savaşından sonra iç ve dış sorunları nedeniyle Ortadoğu’da aktif bir politika izleyemedi. -1956’da Mısır’ın Suveyş Kanalını millileştirmesi üzerine gizli görüşmelerde İsrail’in Mısır’a saldırmasına karar verdiler. -İsrail’in saldırıya başlaması üzerine Suveyş Kanalı’nı işgal ettiler. -ABD ve SSCB’nin baskısıyla Mısır’dan çekildiler. -İsrail’e silah ambargosu koydu. -Bazı Arap devletlerine askeri ve ekonomik yardım yaptı. -Ortadoğu’da eski etkinliğini sağlayamadı İSLAM KONFERANSI ÖRGÜTÜ ( 1969) ● Church of God adlı tarikata bağlı Dennis Michael Rohan adında Avustralyalı bir Hıristiyanın 21 Ağustos 1969 tarihinde İsrail işgali altındaki Kudüs'te Mescid-i Aksa’yı kundaklamayı denemesinden sonra Ürdün Kralı Hüseyin'in önerisi ile Arap devletlerinin dışişleri bakanları 25 Ağustos 1969'da Kahire'de toplanarak bir "İslam Zirvesi" oluşturulması kararı verildi. ● 22-25 Eylül'de Fas'ın başkenti Rabat'ta Türkiye dâhil 24 ülkenin katıldığı bir "İslam Zirvesi" toplandı. ●Zirve sonunda yayınlanan bildiride, İsrail'in Kudüs'ü boşaltması ve 1967 Haziran savaşında işgal ettiği Arap topraklarından çekilmesi kararlaştırılırken İsrail'i tanımış olan devletlerin, İsrail ile diplomatik ilişkilerini kesmeleri istendi. ● İslam Zirvesi'nin ikincisi, 1974'te Pakistan'ın Lahor kentinde yapılmıştır. Zirvede Filistin ile ilgili alınan kararlar yanında, 1971'de Pakistan'a karşı ayaklanarak bağımsızlığını ilan eden Bangladeş'in Pakistan tarafından tanınması da sağlanmıştır. ●Böylece İslam Konferansları, İsrail meselesinin dışında, İslam dünyasının meselelerini tartışıp bu meselelere de çözüm getirmeye çalıştı. ● Örgütün merkezi Cidde’dir. Amacı İslam ülkeleri arasında iktisadi, sosyal, kültürel, bilimsel alanlarda işbirliğini güçlendirmek, uluslararası örgütlerle dayanışmayı yürütmektir. 57 üyeye sahip, Avrupa Konseyi veya Birleşmiş Milletler gibi uluslararası hukuk tüzel kişiliğini haiz bir uluslararası teşkilattır. ● İslam Konferansı Teşkilatı'nın 20 Ekim 1975 tarihli zirve toplantısında İslam Kalkınma Bankası'nın kuruluş planı onaylandı. Bugün İslam âleminin tek çatı altında toplandığı tek kuruluş sıfatına sahiptir. ● İKÖ: İslami Zirve, Dış İşleri Bakanlığı İslam Konferansı ve Daimi Sekretaryadan oluşur. ( 2005’ten itibaren genel sekreterlik görevini Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu yapmaktadır.) 1973 PETROL BUNALIMI OPEC (Organization of Petroleum Exporting Countries Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü) ●Bilinen dünya petrol rezervlerinin üçte ikisini ellerinde bulunduran ve petrol ihraç eden 12 ülkenin oluşturduğu konfederasyondur. 9-14 Eylül 1960 tarihleri arasında Bağdat'ta toplanan bir konferans sonucunda petrol ihraç eden ülkeler teşkilatı anlamında "OPEC" kuruldu. ●Kurucu üyeleri: Suudi Arabistan, İran, Kuveyt, Irak ve Venezuela'dır. Kuruluşa sonradan Katar, Libya, Endonezya, Ekvador, Birleşik Arap Emirlikleri katılmıştır. ●Petrol ihtiyaçlarının, arzı sınırlı ve çok önemli bir hammadde kaynağına sahip olmalarına karşı petrol fiyatlarının uzun yıllar düşük yüzeyde kalması, OPEC'i kurulmasında rol oynayan en önemli faktördür. ●OPEC üyeleri kuruluşundan günümüze kadar tam bir fiyat anlaşması sağlayamadı. Petrol rezervi az olan üye ülkeler, petrol fiyatlarının yükseltilmesini isterken rezerv açısından zengin olan ülkeler fiyat yükseltilmesine karşı çıktılar. ●OPEC'in üye ülkelerin petrol ihtiyaçlarının, kotalarla sınırlandırarak petrol fiyatlarını artırma politikası 1972- 1981 yılları arasında fiyatlarını %750 artmasını sağlamıştır. ● Bu artışların önemli bir kısmı 1973 ve 1979 yıllarında gerçekleşmiştir. & 1980'lerin başında OPEC'in dünya petrol fiyatları üzerinde ki etkisi azalmaya başlamıştır. Bunun Sebepleri; -Batılı sanayileşmiş ülkenin başta kömür ve nükleer enerji olmak üzere farklı enerji kaynaklarına yönelmesi, -kendi ülkelerinde, petrol arama ve çıkarma çalışmalarına ağırlık vermesi, enerji talebini, kısmaya yönelik, tasarruf önlemleri almaları -Meksika, SSCB gibi başka ülkelerden petrol gereksinimleri karşılama gayretleri, ● OPEC 1982'de petrol fiyatlarını düşürmek, üretimini kısmak zorunda kalmıştır. Batının petrol talebini düşürmesinin örgütün kendi içindeki anlaşmazlıklar ve İran Irak savaşı nedeniyle zayıflamış olan iç bütünlüğünün daha da bozulmasına neden olmuştur. ● II. Dünya Savaşı'ndan sonra hızlı bir sanayileşme sürecine giren dünyada petrolün birçok sanayi dalında kullanılmaya başlanması, enerji kaynağı olarak taş kömürünün yerini almasına ve en önemli sanayi hammaddelerinden biri haline gelmesine yol açtı. ● II. Dünya Savaşı'ndan sonra Orta Doğu üzerinde hâkimiyetlerini yitirmeye başladığını anlayan Batılı devletler, petrol şirketleri aracılığıyla etkinliklerini devam ettirmeye çalıştılar. Şirketlere ayrıcalık veren ülkelerdeki milliyetçi gösteriler bu ülkelerin petrol satışından da pay istemelerine ve bazı ülkelerde de (İran vb.) petrol şirketlerini millîleştirilmesine neden oldu. Bu millîleştirme girişimleri karşısında Batılı Devletler petrol üreten başka ülkelere yönelerek üretimlerini arttırdılar ve fiyat kontrolünü ellerinde tutmaya devam ettiler. ● Bu tarihlerde petrol piyasasına girmek isteyen SSCB gibi ülkeler düşük fiyatlardan petrol satmaya başladılar. Bu gelişmelerden olumsuz etkilenen petrol üreticisi ülkeler, Ağustos 1960'ta OPEC'i kurdular. ● 1967 Arap – İsrail Savaşı’ndan sonra sorunun çözümünde istediğine ulaşamayan Arap Ülkeleri oldukça önemli bir enerji kaynağı durumunda olan petrolü Batı’ya karşın bir baskı aracı olarak kullanmak istemeleri krizin çıkmasına yol açmıştır. ● OPEC ülkeleri 1970-71 yıllarında kendi aralarında imzaladıkları Trablus ve Tahran anlaşmalarıyla petrol fiyatlarını kendi tekellerine almışlardır. ● 1973 Savaşı’ndan sonra OAPEC'in (Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri Teşkilatı) petrolü bir silah olarak kullanıp, ABD ve bazı Batı ülkelerine ambargo uygulaması ve petrol üretimini kısması üzerine dünya üzerinde petrol fiyatları kısa bir zamanda dört katına çıkmıştır. ● 17 Ekim 1973'te verdikleri fiyatları yükseltme kararı ile İsrail’in 1967'de işgal ettiği Arap topraklarından çekilinceye ve Filistinlilerin yasal hakları güvenceye kavuşturuluncaya kadar, petrol üretimini her ay yüzde 5 oranında kısma kararları kısa zamanda etkisini tüm dünya çapında hissettirdi ve krize dönüştü. ● Bunun üzerine Avrupa İktisadi İşbirliği Teşkilatı (E.E.C.), 6 Kasım 1973de yayınladığı bir bildiride, Güvenlik Konseyinin 242 ve 338 sayılı kararlarını desteklediklerini kuvvet yoluyla toprak kazanılmasını kabul etmediklerini, İsrail’in 1967de işgal ettiği topraklardan çekilmesini, bununla beraber, bölgedeki her devletin egemenlik, toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı ile, "güvenlikli ve tanınmış sınırlar içinde" barış içinde yaşama hakkına saygı gösterilmesi gerektiğin ilan ettiler. ● İngiltere ise, 6 Ekim 1973de, Orta Doğu ülkeleri için silah ambargosu ilan etmişti. Fakat Kasım ayında ambargo esas itibariyle İsrail’e yönelik bir şekil aldı. ● Bilhassa Suudi Arabistan, İsrail’i kesinlikle tutan Amerika ve Hollanda’ya karşı petrol ambargosu tatbik etti ise de, bu ambargo bilhassa Amerika’nın Orta Doğu politikasında hiç bir değişiklik ve tesir yapmadı. Kaldı ki, Amerika’nın bu ambargoya karşı tepkileri de bir hayli sert oldu. Hatta petrol üreten Arap ülkelerinin petrol politikası, Batının sanayini çökertecek hale geldiği takdirde, Amerika’nın Basra Körfezi bölgesine bir silahlı müdahale ihtimalinden veya bunun planlamasından dahi söz edildi. ● Arapların bu petrol silahına karşı Amerika’nın başvurduğu ikinci yol da, Avrupa İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) çerçevesinde, 1974 Ekiminde, Amerika, Kanada, Fransa hariç Ortak Pazar ülkeleri, Japonya, İspanya, Türkiye, Avusturya, İsviçre, İsveç ve Norveçin katılması ile Milletlerarası Enerji Ajansının (İnternational Energy Agency) kurulması oldu. ● Bu kuruluşun amacı, enerji ve fakat bilhassa petrolün sağlanmasında, kullanılmasında bir işbirliğini, dayanışmayı ve ortak planlamayı gerçekleştirmekti. PETROL KRİZİNİN SONUÇLARI: &Batının sanayileşmiş ülkeleri, artan petrol fiyatlarını kolaylıkla kendi sanayi mamullerine ve teknolojilerine yansıtarak ürettikleri ürünleri yine bu ülkelere sattılar. &Ayrıca petrol üreten ülkelerin petrol satışından elde edilen gelirleri Batı bankalarında değerlendirmesi, sanayileşmiş ülkelerin petrol zamlarından etkilenmesini engelledi. & Petrol üreten Arap ülkeleri, bilhassa geri kalmış veya gelişmekte olan Müslüman ülkeler için yeterli bir yardım programı da gerçekleştirmediklerinden, Batının zengin ülkelerine vurmak istedikleri darbenin acısı, bu Müslüman fakir ülkelerin sırtından çıkmıştır. ORTADOĞU’DAKİ GELİŞMELER IRAK ● 1958 yılında yapılan askeri bir darbeyle monarşinin yıkılarak cumhuriyet rejimine geçilen Irak’ta 17 Temmuz 1968'de gerçekleşen kansız bir darbenin ardından iktidar tamamen Baas Partisi’ne geçti. Baas Hareketi Baas Partisi, 1940'ta Şam'da kuruldu. "Yeniden doğuş" anlamına gelen Baas, Arap sosyalizminin yöntemleriyle Arap dünyasında bir yeniden doğuş gerçekleştirmeye çalışan siyasi anlayış ve partilere verilen isimdir. Partinin sloganı Birlik, özgürlük ve sosyalizm‘di. Baas Hareketinin amacı sosyalist bir sistemle yönetilen, birleşik, laik bir Arap toplumu kurmaktı. 1963'te Irak'ta, iktidara gelen Baas Partisi 1968'de yapılan darbeyle yönetime tam hâkim oldu. 1979'da ise yeni bir darbeyle Saddam Hüseyin tek başına yönetime geldi. ● Hükümete ağırlığını koyan Baas Partisi, örgütlü yapısıyla hemen hemen bütün kurumları ele geçirmeyi başardı. ● SSCB ile yakınlaşarak bu ülkeden ekonomik ve askerî yardım almaya başladı. ●Bu durum Batı'ya dönük bir politika takip eden İran ile arasındaki ilişkileri zayıflattı. ●Diğer taraftan, 1970'te İngiltere'nin Basra Körfezi'nden çekilmesinden sonra İran'ın, buraya tek başına hâkim olmak istemesi iki ülke ilişkilerini daha da gerginleştirdi. ● Baas Partisinin 1972'de, SSCB ile imzaladığı dostluk antlaşmasıyla beraber bu ülkeden silah satın almaya başlaması İran'ı tedirgin etti. Ancak 1975 Martında Cezayir'in arabuluculuğu ile imzalanan Cezayir Anlaşması'yla Irak ile İran arasındaki Şattülarap Su Yolu'nun en derin yeri sınır kabul edilirken karşılıklı dostluk ve iş birliğinin taahhüt edilmesi ilişkileri bir süreliğine düzeltti. İRAN ● 1953’te babasının yerine geçen Şah Muhammed Rıza Pehlevi’nin 1962 yılında hayat geçirmek istediği “ Ak Devrim”e ve bununla başlayan reformlara karşı başta ulema olmak üzere birçok kesim Şah’a karşı muhalefetini artırdı. ● Çünkü başta kadınlara oy verilmesi gibi yenilikler ulemanın tepkisini çekerken bir yandan da sanayileşme hamlesinin bir sonucu olarak milyonlarca köylü ve tarım işçisi topraklarını terk ederek şehirlere göç etmek zorunda kalmış ve ulemaların etkisi altına girmişti. ● Ekonomik sıkıntı yaşayan büyük bir kesimin ulemanın da yönlendirmesiyle Şah’a karşı Ocak 1978 yılında başlattığı isyan hareketi 1979 Şubatına kadar devam etti. Grevler ve gösteriler ülkeyi ve ekonomiyi felç ettiği ülkede Şah çareyi ülkeden kaçmakta buldu. ● Bunun üzerine Ayetullah Humeyni, büyük bir halk desteğiyle İran’a geri döndü. Ayetullah Humeyni 1962’de başlayan “Ak Devrim” reformlarına karşı gelen kesim içinde önemli bir siyasi önder olarak sivrilmiş, Şah kendisine rakip olabilecek Humeyni’yi sürgüne gönderme kararı alınca Humeyni Fransa’ya gitmişti. ● 1 Nisan 1979’da İran resmen İslami Cumhuriyet oldu. Aralık 1979’da ülke teokratik bir Anayasa’yı ve Humeyni’nin ülkenin dini lideri olmasını onayladı. ● Genel af çıkarıldı, belirli bir süre, düzenleme için müzik ve gazete yasağı konuldu. Beni Sadr cumhurbaşkanı oldu. ● Humeyni lider olduktan sonra hem ABD hem de SSCB’ye karşı uzlaşmaz bir turum izlemiş, Tahran’daki ABD Büyükelçiliğindeki rehine krizinden sonra İran - ABD ilişkileri kopmuştur. ● İran, dış politikada bağlantısızlık ilkesini benimserken ABD öncülüğünde kurulan CENTO'dan ayrıldı. ●SSCB ile daha önce imzalanan dostluk antlaşmasının bazı maddeleri tek taraflı feshedildi. ●Irak'ın Orta Doğu'da Mısır'dan boşalan güçler dengesini kendi lehine değiştirmek istemesi ve bu amaçla yayılmacı bir politika takip etmesi Irak-İran ilişkilerini olumsuz etkiledi. İRAN – IRAK SAVAŞLARI ● Soğuk Savaş dönemi boyunca iyi gitmeyen, İran-Irak İlişkilerinde 1969 yılında ABD’nin desteğini alan İran’ın önemli bir suyolu olan Şatt-ül Arap’ı almak istemesi ve bölgeye gemilerini göndermesi önemli bir dönüm noktası oldu. ● Bu arada İran silahlı çatışmalar sırasında körfez adalarını ele geçirdi. 1973 yılında tekrar kurulan ilişkilerin sonucunda 1975 yılında Cezayir Antlaşması imzalanmış ve bu antlaşmayla sınırın suyun en derin noktasından geçmesi ve İran’ın Irak’taki Kürtleri desteklememesi kabul edilmiştir. ● Ancak 1979 yılında İran’daki İslam devriminin sonucunda Humeyni’nin iktidara gelmesi ve Irak’ta büyük bir Şii çoğunluğun bulunması Şiilerin Humeyni tarafından kışkırtılacağını düşünen Irak devlet başkanı Saddam Hüseyin’i endişelendirdi. ● Bu arada Saddam Hüseyin, İran’ın Arap çoğunluğu olan Huzistan bölgesinin ele geçirilmesi fikrini ortaya attı. ● Camp David Antlaşması'yla Orta Doğu'da Mısır'ın etkinliğini kaybetmesi sonucunda ortaya çıkan otorite boşluğundan yararlanan Irak, Arap liderliği için çalışmalar başlattı. ●1979'da İran'ın rejim değişikliği sebebiyle yaşadığı iç sorunlardan yararlanmak isteyen Irak, Basra Körfezi'ne hâkim olmak için harekete geçti. ● İran’ın iki ülke arasında anlaşmazlık konusu olan bölgeden askerlerini çekmeyi reddetmesi üzerine 22 Eylül 1980’de Irak ordusu sınırı geçti ve Basra Körfezi'ne kadar ilerledi. Cezayir Anlaşması'nı feshettiğini açıkladı. ● Bir süre sonra İran, savaşta dengeyi sağlayarak Irak'ın işgal ettiği bazı toprakları geri aldı. ● İran-Irak Savaşı'nda Suriye ve Libya İran'ı; diğer Arap devletleri ise Irak'ı desteklediler. ●ABD, savaşın başlarında tarafsız kalmayı ve iki devletin toprak bütünlüğünün korunmasını esas aldı. ●SSCB savaş sırasında Basra Körfezi'nde etkili olmak ve Afganistan işgalinde serbest hareket edebilmek için İran'ın yanında yer aldı. ●Avrupa ülkeleri ise tarafsız bir politika izleme kararı alırken İran'daki rejim değişikliğinden dolayı Irak yanlısı tutum takındı. ● Sekiz yıl süren savaş 1988 Ağustos ayında yapılan ateşkes ile sonlandı. Ancak Birleşmiş Milletler gözetiminde yapılan barış görüşmelerinden sonuç alınamadı. İki ülke arasındaki barış, ancak Irak’ın Kuveyt’i 1990 Ağustos ayında işgali ve ABD ile savaşa tutuşma korkusuyla İran’dan aldığı toprakları geri vermesiyle gerçekleşti. SAVAŞIN SONUÇLARI & Irak-İran Savaşı, yaklaşık bir milyon insanın hayatına mal oldu. &Savaştan sonra iki ülkede de ekonomik sıkıntılar yaşandı. Savaşan taraflar ufak kazançlar için ekonomik kaynaklarını tüketti. Yaklaşık 150 milyar dolarlık bir kaynak yok oldu. &Savaşın sonucunda Irak-İran sınırı değişmedi. & İki ülkenin birbirlerinin petrol tesislerine saldırılar düzenlemesi sonucu petrol üretimi düştü, petrol fiyatları arttı. &İran-lrak Savaşı ile Arap ülkelerinin taraf olması Arap birliğinin bozulmasına ve İsrail'in Orta Doğu'da daha serbest hareket etmesine zemin hazırladı. &Bazı devletler tarafsız olmalarına rağmen bu iki devlete silah satarak önemli bir gelir elde etmiş oldu. & Savaş boyunca Irak, kendisini destekleyen devletlerden borç alarak silah satın almıştı. Bu borçları ödemekte zorlanması, 1990 yılında Kuveyt’e saldırarak oradaki petrol kuyularını ele geçirmeye çalışmasına yol açtı. Bu tavrı da Irak'ı uluslararası ilişkilerde yalnızlığa sürükledi ve desteksiz bıraktı. YUMUŞAMA DÖNEMİNDE DÜNYADA ORTAYA ÇIKAN ÖNEMLİ GELİŞMELER EKONOMİ ● Bu dönemde II. Dünya Savaşı’ndan sonra devletlerin ekonomik kalkınma politikalarına hız vermeleriyle beraber ekonomik kalkınmada önemli bir ivme yakalanmış bundan dolayı bu döneme “Muhteşem Otuzlar – (1945-75)” denmiştir. ● II. Dünya Savaşı sonrasında bilim ve teknolojideki ilerlemelerin sanayide kullanılması ile büyük bir verimlilik elde edildi. ●Önceki dönemlerde lüks sayılan merkezî ısıtma sistemi, evlere kadar suyun getirilmesi, çamaşır makinesi, telefon ve televizyonun yaygın olarak kullanılması insan hayatını kolaylaştırdı ●Sanayideki büyüme, enerji tüketimini artırırken enerji kaynağı olarak kömürün yerini alan petrol, kimya sanayiinde yeni ürünlerin ortaya çıkmasını sağladı. ●1970'lere kadar büyümenin kesintisiz devam etmesi işsizlik oranını da düşürdü. ● Dünya ekonomisindeki büyümeye bağlı olarak talep fazlası ürünleri pazarlama ihtiyacı reklam sektörünün önemini artırdı. İşlevleri artmaya başlayarak geniş kitlelere ulaşan radyo ve televizyon bu ürünlerin tanıtımında önemli birer araç hâline geldiler. ●Uydu teknolojisi sayesinde de televizyon programları uluslararası bir boyut kazandı. ●İlk kez "1964 Tokyo Olimpiyatları" canlı televizyon yayını ile tüm dünyaya ulaştırıldı. ●Dünya ticaret hacmi de büyük bir büyüme gösterdi. Uluslararası ticaret hacmi % 7 oranında büyüdü. ● Çin’de Mao’nun önderliğinde “Kültür Devrimi” başladı. Ancak devrim yüz binlerce Çinli’nin ölümüne yol açtı. ● Fransa’da “68 Kuşağı” öğrenci hareketleri başladı. Zamanla bu hareket öğrenci ve işçi hareketleri şeklinde dünyaya yayıldı. BİLİM VE TEKNOLOJİ ● Bu dönemde bilimsel ve teknolojik anlamda önemli buluşların yapılmasında Soğuk Savaş Dönemindeki bloklar arasındaki rekabet önemli bir etken olmuştu. ●Özellikle füze sistemlerinin geliştirilmesi iki süper gücü uzay yarışına itti. ● SSCB'nin 1957'de ilk uzay aracı olan Sputnik'i uzaya fırlatmasından bir yıl sonra ABD, Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesini (NASA) kurarak ilk uydusunu uzaya gönderdi. ●1961 'de Rus kozmonot Yuri Gagarin, Vostok-1 uzay aracı ile ilk kez uzaya giden insan oldu. ●1969'da ise Amerikalı astronot Neil Amstrong'un aya inmesi ile ABD uzay yarışında liderliği ele geçirdi. ● Başlangıçta ABD ile SSCB arasında devam eden uzay yarışına, daha sonra sınırlı olarak İngiltere, Fransa, Japonya ve Çin Halk Cumhuriyeti de katıldı. ●Devletler bütçelerinin önemli bir kısmını uzay çalışmalarına ayırdı. Bu da toplumların ihtiyacı olan alanlarda (eğitim, sağlık vb.) yapılacak olan yatırımları kısıtladı. ● Uzay araştırmaları sırasında yapılan buluşlar, insanoğlunun günlük hayatında kullandığı bazı ürünlerin (teflon, haberleşme uyduları gibi) geliştirilmesinde temel oldu. ●Uzay araştırmaları ülkelerin gelişmişlik düzeyinde bir ölçüt olarak kabul gördü. Öyle ki uzay çalışmalarında elde edilen başarılar, devletlerin iç ve dış politikalarında kullanılarak bir propaganda aracı hâline geldi. ● Savaş yıllarında yapılan ilk bilgisayar geliştirilerek 1970'te kişisel bilgisayar üretildi. ●1978'de üretilen APPLE'ın fabrikalarda kullanılmasıyla bilgisayar, sanayi alanına girmiş oldu. ● İletişim alanında telefon ile başlayan gelişmeler XX. yüzyılda görüntülü telefonla devam etti. ● Uydu teknolojisinin yerleşmesi ile iletişimde kıtalar arasındaki uzaklık ortadan kalktı. ● İletişimdeki bu sınır tanımaz gelişme İnterneti ortaya çıkardı.1969 yılında ilk olarak ABD'de bilim adamları arasındaki iletişimi sağlamak maksadı ile deneme niteliğinde olan "ARPANET" Amerikan Gelişmiş Savunma Araştırmaları Dairesi – Advanced Research Projects Agency Netvvork) kuruldu. ●Daha sonra "ARPANET" ABD'deki bütün üniversitelerin araştırma kuruluşlarının bilgisayarlarını bünyesinde toplayarak büyüdü. ● 1991'de ABD'de İnternetin, ticari amaçla kullanılmasını engelleyen tüm kısıtlamalar kaldırıldı. ●Bir yıl sonra grafik web tarayıcı "Mozaic" devreye girmiş ve İnternetin bir alt kümesi olan "World Wide Web"in (Geniş Dünya Ağı) yıllık büyüme hızı artmaya başlamıştır. KÜLTÜR ● Sanayileşmiş ülkelerin kent nüfusunun artmasında Üçüncü Dünya Ülkelerinden yapılan göçler de etkili oldu. ●İş merkezlerinin bulunduğu şehirlerin etrafındaki mahallelerde işçiler ve göçmenler yaşamaktaydı. Gelir düzeyi düşük aynı zamanda farklı etnik kökene sahip olan bu mahallelerde güvenlik sorunları çıkmaya başladı. ●Ekonomik gelir düzeyi yüksek olan kişiler ise şehir dışında müstakil evlerden oluşan yerleşim alanları oluşturarak buralarda yaşamaya başladılar. ● Bilimsel ve teknolojik gelişmelerle ulaşılan düzey ve gelecek konusundaki bilinmezlik, edebiyatta post modern (modern ötesi) anlayışın 1960'lardan itibaren hâkim olmasına yol açmıştır. ● Müzik alanında 1950'lerde ortaya çıkan "Rock And Roil" tarzı bu dönemde de etkisini sürdürmüştür. Bunun yanında dönemin siyasi ve politik çekişmelerini, savaş, göç vb. toplumsal sorunları dile getirmek amacıyla yeni müzik türleri ve grupları ortaya çıkmıştır. ●Heavy Metal müzik türü ve bu türün temsilcisi olan Rolling Stones grubu döneme damgasını vurmuştur. ●Savaştan sonra yeni bir boyut kazanan soyut resim anlayışı bu dönemde de etkisini devam ettirmiştir. ● Spor alanında olimpiyatlar, FİFA Dünya Kupası, Avrupa Futbol Şampiyonası, Akdeniz Oyunları, UEFA müsabakaları, FIBA Dünya Basketbol Şampiyonası ve FIVB Dünya Voleybol Şampiyonaları önem kazanmış, tv yayınları aracılığıyla tüm dünyaya ulaşan etkinlikler olmuşlardır. ●Türkiye 1971 yılında düzenlenen Akdeniz Oyunlarına ev sahipliği yapmıştır. YUMUŞAMA DÖNEMİNDE TÜRK DIŞ POLİTİKASI ● Bu dönemde Kıbrıs, Ege sorunları Orta Doğu'da Arap-İsrail Savaşları ve Ermeni terörü Türk dış politikasının belirlenmesinde etkili olmuştur. TÜRKİYE - AMERİKA MÜNASEBETLERİ ● 1960’lı yıllardan itibaren Türk Amerikan Münasebetlerinde Kıbrıs Meselesi önemli rol oynamıştır. ● Küba Krizine bağlı olarak 1963'te Türkiye'deki ABD'ye ait Jüpiter füzelerinin bilgi verilmeden sökülmesi ve Türk-Yunan meselelerinde ABD'nin Yunan yanlısı politikası iki ülke arasında güven bunalımına sebep olmuştu. ● Bu dönemde Kıbrıs Konusunda ABD’nin tavrını ortaya koyan Johnson Mektubu ve 1975-78 yılları arasındaki ambargo dönemi Türk – Amerikan ilişkilerinde sarsıntılara yol açmıştır. Johnson Mektubu: Kıbrıs’ta yaşanan çatışmaların artması ve Rum tarafının silahlanma kararı alması üzerine 2 Haziran 1964 tarihinde Türkiye hükümeti Kıbrıs’a çıkarma yapma kararını açıkladı ve gerekli hazırlıklara başladı. Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nde de askeri hareketlilik artmaya başlamıştı. Yaşanan gelişmelerden rahatsızlık duyan ABD, bölgede çıkacak bir savaşı kendi stratejik çıkarlarına aykırı bulmaktaydı. Bu nedenle ABD devreye girme ihtiyacı duydu. Başkan Johnson tarafından imzalanan ve daha sonraları “Johnson mektubu” olarak tarihe geçen ünlü mektup 5 Haziran 1964’te Türkiye başbakanı İnönü’ye iletildi. Mektupta, Türkiye'nin adaya tek taraflı müdahalesinin Türk ve Yunan tarafları arasında savaşa yol açabileceği ve NATO üyesi olan bu iki ülkenin savaşmasının kabul edilemez olduğu ifade edilmiştir. Türkiye'nin müdahale kararı almadan önce müttefiklerine danışması gerektiği anımsatılmıştır. Ayrıca bu savaşın Sovyetler Birliği’nin de Türkiye’ye müdahale ihtimalini doğuracağı ve NATO'nun böyle bir durumda Türkiye'yi savunma konusunda isteksiz olacağı ima edilmiştir. ABD'nin Türkiye’ye sağladığı askeri malzemenin bu müdahalede kullanılmasına izin verilmeyeceği belirtilmiştir. ●Mektubun ardından Türkiye müdahale kararından vazgeçmiştir. İsmet İnönü 21 Haziran 1964’te ABD’ye giderek başkan Johnson ile bir görüşmede bulunmuştur. ● O dönemde Batı bloğu içerisinde yer alan Türkiye, bu mektup sayesinde kendi ulusal çıkarlarının Batı bloğunun, özellikle de blok lideri ABD’nin çıkarlarıyla çeliştiği noktada bağımsız politikalar geliştirme konusunda sıkıntılar yaşanabileceğini görmüş, ABD'nin kimi zaman kendisini yalnız bırakabileceğini anlamıştır. ●Yumuşamanın imkânları çerçevesinde Batı Bloğundaki yükümlülüklerinden vazgeçmeden bir yandan başta Sovyetler Birliği olmak üzere Doğu Bloku ile diğer yandan genelde tüm 3.Dünya ile özel olarak bunun içindeki İslam dünyası ile ilişkilerinin geliştirilmesi hedeflenmiştir. 1975-78 Silah Ambargosu: Amerikan Kongresi’nin 1974 Kıbrıs Harekâtı’ndan sonra Türkiye’ye misilleme olarak 5 Şubat 1975'ten itibaren Türkiye'ye silah ambargosu uygulanması kararı almıştır. Böylece ABD Türkiye’ye silah yardımında bulunmayı kesmiştir. NATO içinde müttefik durumunda bulunan iki devletten birinin diğerine silah ambargosu tatbik etmesi Türkiye’nin dış politikadaki yalnızlığını bir kez daha gözler önüne sermiştir. TÜRKİYE – SSCB MÜNASEBETLERİ ● 1950-64 arası dönemde Türk - SSCB münasebetlerinde 1950 ile 1960 arasında Ortadoğu’da ortaya çıkan gelişmelerinin ortaya çıkardığı huzursuzluk devam etmiştir. ●1964’e kadar SSCB Türkiye’nin Kıbrıs’ı bir NATO üssü haline getirmesinden korktuğu için, Kıbrıs konusunda Türkiye aleyhinde bir politika izlemiş, Türkiye’nin adaya müdahalesine karşı çıkmıştır. ● Ancak ABD ile Kıbrıs Meselesi’nden dolayı yaşanan Johnson Mektubu Türkiye’nin SSCB ilişkilerini yeniden gözden geçirmesine yol açmıştır. ● Bu değişiklik neticesinde Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin'in 30 Ekim-6 Kasım 1964 tarihlerinde Moskova'ya yaptığı ziyaret önemli bir dönüm noktası olmuştur. ●6 Kasımda yayınlanan bildiride, iki husus ağır basmaktaydı: Biri, TürkSovyet münasebetlerinin, barış içinde bir arada yaşamanın beş temel prensibine dayandırılması gerektiği idi. İkincisi ise, Sovyetlerin, Kıbrıs'a dışarıdan müdahaleye karşı gelmelerine rağmen, adada iki ayrı milli toplum'un varlığını kabul etmeleriydi. ● 1964-70 arasında karşılıklı ziyaretlerle ortaya çıkan olumlu hava 1970’li yıllarla birlikte tekrar durgunluk ve soğukluk dönemi başlamıştır. ●1974 Kıbrıs Harekatı’na SSCB’nin karşı çıkması, Türk askerinin adadan çekilmesini istemesi, Garanti Antlaşmasını geçeriz sayması ve Kıbrıs meselesinin milletlerarası bir konferansta ele alınmasını istemesi Türk SSCB ilişkilerinde tekrar soğukluğa yol açmıştır. TÜRKİYE ORTADOĞU İLİŞKİLERİ ● 1955-59 arası dönemde Türkiye Ortadoğu devletleriyle siyasi çatışmalardan dolayı pek sıcak olmamıştır. Çünkü bu dönemde Batı Bloğuna dâhil olan Türkiye’nin Ortadoğu’da etkin olmasını istemeyen SSCB bölgedeki nüfuzunu devam ettirmek için Batıyla çatışma halinde olan Arap Ülkelerinin Türkiye’yle diyalog kurmasını önlemiştir. ● Ancak Türkiye, 1963-64’ten 1973 Petrol Krizine kadar olan dönemde ise Kıbrıs Meselesi’nden dolayı Ortadoğu devletleriyle ilişkilerin iyi olmasına önem vermiştir. ● Bu amaca yönelik olarak Türkiye1967 Arap – İsrail Savaşlarında Arap devletlerini destekleyerek Amerikan üslerinin Arap devletleri aleyhine kullanılmasını engellemiş, bu ülkelere insani yardımda bulunmuştur. ●1969’da kurulan İslam Konferansı Örgütü’ne üye olunarak Arap ve Ortadoğu devletleriyle ilişkilerin güçlendirilmesi amaçlanmıştır. ● 1973 Petrol Krizi’yle beraber yükselen petrol fiyatları Türkiye’nin Arap ülkeleriyle ilişkilerini güçlendirme ihtiyacını artırmış, özellikle bu ülkelerle ihracaat yapılması için girişimler artmıştır. ● Bu dönemde son olarak Arap ülkelerinin reddettiği Camp David Antlaşması da bu devletlerle olan münasebetler çerçevesinde Türkiye tarafından reddedilmiştir. KIBRIS MESELESİ VE TÜRK – YUNAN İLİŞKİLERİ ● Osmanlıların I. Dünya Savaşı’na girmesiyle İngiltere Kıbrıs’ı ilhak ettiğini açıklamış, Lozan Antlaşması’yla Türkiye bu durumu kabullenmişti. ● Ancak II. Dünya Savaşı’nın ardından İtalya’nın On İki Adayı Yunanistan’a vermesi Kıbrıs Meselesi’nin tekrar ortaya çıkmasına yol açtı. ● Kıbrıs'taki Rumlar, İngiliz yönetimi altındayken Adayı Yunanistan'a katma idealleri (Enosis) doğrultusunda faaliyetlerde bulundular. ●Enosis'i gerçekleştirmek için yapılan ilk önemli ayaklanma 1931'de görüldü. ●II. Dünya Savaşı'ndan sonra Kıbrıs konusuna daha çok ilgi gösteren Yunanistan, 1951'de Kıbrıs'ın kendisine verilmesi için İngiltere’ye resmen başvurdu. ● Bu girişimi olumsuz karşılanan Yunanistan, 1954'te Kıbrıs sorununu BM'ye taşıyarak meseleyi uluslararası bir konu hâline getirdi. ●Kıbrıs'ta self-determinasyon ilkesinin uygulanmasını isteyen Yunanistan'ın bu girişimi BM tarafından reddedildi. ●Bu gelişmeler, Türkiye'nin Kıbrıs konusunda harekete geçmesinde önemli rol oynadı. Böylece Kıbrıs sorunu, Türk dış politikasının en önemli konularından birisi hâline geldi. ● 1960'tan önce Yunanistan'ın Kıbrıs konusundaki isteklerinin BM tarafından reddedilmesi üzerine Rumlar, Kıbrıs'ta EOKA yer altı örgütünü kurarak önce İngilizler, sonra da Türklere yönelik tedhiş hareketlerine başladılar. ●Bu örgütün amacı: İngiltere’yi Kıbrıs'tan atmak, Türkleri imha etmek ve Enosis'i gerçekleştirmekti. Yunanistan'ın kışkırtma ve yardımlarıyla Rumların başlattıkları tedhiş hareketleri genişleyerek bir iç savaş hâlini aldı. ENOSİS Enosis, Megola idea hedefi çerçevesinde Kıbrıs'ın Yunanistan'a bağlanmasını ifade etmektedir. Kelime anlamı ilhak demek olan Enosis ilk Megali idea haritasının çizildiği 1791 yılından beri günde de olan bir konudur. Bir anlamda Kıbrıs sorununun da bu tarihten itibaren var olduğu söylenebilir. Kıbrıs'ta Yunan kilisesi, Patrikhane ve Yunan Hükümeti tarafından desteklenen Enosis hareketi, yıllar boyunca kilise ve okullarda yeni nesillere tanıtılmıştır. EOKA 1950'li yılların başlarında Kıbrıs Adası'nın Yunanistan'a bağlanması hedefine ulaşmak amacı ile Yorgo Grivas liderliğinde "gerilla savaşı" yapmak amacı ile kurulmuş bir gizli örgüttür. Grivas 1958 yılından sonra ise Kıbrıslı Türkleri hedef seçmiştir. ● 1959'da Türkiye ve Yunanistan başbakanları Zürih'te bir araya gelerek Kıbrıs anlaşmazlığını çözümlemek için görüşmelere başladılar. ●11 Şubat 1959'da Kıbrıs'ta bağımsız bir cumhuriyet kurulması kararı alınarak Zürih Anlaşması yapıldı. ●Daha sonra Türkiye, Yunanistan ve İngiltere Londra'da Kıbrıs Meselesi'ni ele aldılar. Londra toplantıların sonunda Zürih Anlaşması esas alınarak bağımsız bir Kıbrıs Devleti'nin kurulmasına karar verildi. ● Zürih ve Londra Anlaşmaları doğrultusunda 16 Ağustos 1960'ta bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edildi. Cumhurbaşkanlığına Rum lider Makarios, yardımcılığına da Türk lider Dr. Fazıl Küçük getirildi. ● Kıbrıs'ta sağlanan barış ortamı uzun sürmedi. Yunanistan'ın asker ve silah göndererek desteklediği EOKA, Türklere karşı tedhiş hareketlerine devam etti. ●Kıbrıs Türkleri de bu faaliyetlere 1955'te kurulan Türk Mukavemet Teşkilatı(TMT) vasıtasıyla karşı koymaya çalıştı. ●Makarios, 1963'te, Türk toplumu lideri Fazıl Küçük'e, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'ye anayasa değişikliği önerisinde bulundu. ● Türkiye'nin Makarios'un yaptığı önerileri reddetmesi, iki toplum arasındaki gerginliği arttırdı. Rum çeteleri Türk köylerini yakıp yıkarak 25 bin Türk'ü göçe zorladı. ●24 Aralıkta "Kanlı Noel" denilen ve 24 Türk'ün şehit edildiği olay üzerine Türk savaş uçakları Lefkoşa üzerinde ilk uyarı uçuşunu yaptı. AKRİTAS PLANI &21 Nisan 1966 tarihli Patris Gazetesi'nde yayınlanan bu plana göre Türk halkı ani bir saldırı ile yok edilecek ve Ada Yunanistan'a bağlanacaktı. &Bu planın hazırlayıcıları arasında AKRİTAS kod adlı İçişleri Bakanı Yorgacis, Cumhurbaşkanı Makarios, Meclis Başkanı Klerides gibi isimlerde bulunmaktaydı. ● 1964'te Yunanistan'ın Ada'ya daha çok asker ve silah göndermeye başlaması üzerine olayların büyümesinden endişelenen BM Güvenlik Konseyi, Barış Gücü kurulması kararı aldı. ●Ancak Barış Gücü Ada'ya henüz gelmeden Rum çetelerinin saldırıya geçmesi Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahale kararı almasına yol açtı. Ancak bu kararın uygulanmasını istemeyen ABD Başkanı Johnson, yazdığı mektupla Türkiye'yi kararından vazgeçirmeye çalıştı. ● Johnson'un mektubundan sonra yapılan diplomatik temaslar sonucunda Türkiye Kıbrıs'a müdahale kararını bir süre askıya aldı. ●Ancak BM Barış Gücü'nün Rum çetelerinin Kıbrıs'taki saldırılarını engelleyememesi üzerine 8-9 Ağustos 1964'te Türk Hava Kuvvetlerine bağlı savaş uçakları Rum mevzilerini bombaladı. ●Bu müdahale Kıbrıs Rum çetelerinin saldırı gücünü ve genel olma özelliğini kaybettirerek faaliyetleri sınırlı çatışmalar hâline dönüştürmüştür. ● 1968’den sonra başlayan Kıbrıs Görüşmelerinde Rum tarafının Kıbrıs Türk halkının haklarını görmezden gelerek Türkleri azınlık statüsünde yaşatma politikası 1974’e kadar devam etmiştir. ● Ancak 1974 senesi Türk – Yunan ilişkilerinde Kıta Sahanlığı sorunu çerçevesinde yeni bir sorun ve dönem başlattı. &Türkiye'nin Çandarlı adlı araştırma gemisinin, 1974 Mayısında, Ege Denizi'nin milletlerarası sularında ve Türkiye'ye göre de Türkiye'nin kıt'a sahanlığı içinde, petrol araştırmalarına başlaması üzerine, Yunanistan bu suların, kendisinin kıt'a sahanlığı içinde bulunduğu iddiası ile ortaya çıktı. ● Yine bu dönemde adayı ilhak etmek isteyen Yunanistan’ın bu amacının önünde engel olarak gördüğü Kıbrıs Rum lideri Makarios’u, Nicos Sampson’un düzenlediği bir darbeyle düşürdü. Böylece Yunanistan Kıbrıs’a açıkça müdahale de bulunmuş oldu. ● Sampson darbesini Türkiye, anayasa düzeninin yıkılması, gayrı meşru bir idarenin kurulması ve Kıbrıs konusundaki antlaşmaların ihlali saymış ve yeni idareyi tanımadığını bildirmiştir. Keza İngiltere sert bir şekilde, yeni hükümeti tanımadığını ilan etmiştir. ● Türkiye, Garanti Antlaşmasının 4'üncü maddesinin verdiği yetkiye dayanarak, İngiltere ile beraber Kıbrıs'a müdahale etmeye karar verdi ve Başbakan Bülent Ecevit, İngiltere hükümeti ile temas etmek üzere 17 Temmuzda Londra'ya gitti. ●Londra'da Başbakan Wilson ve Dışişleri Bakanı Callaghan ile yaptığı görüşmelerden umduğunu bulamadı. İngiltere müdahaleye yanaşmadı. ●İngiltere'ye göre, bu hadise küçük bir hadise değildi ve Birleşmiş Milletler ile NATO'da ele alınmalıydı. Başbakan Ecevit'in, Türkiye'nin tek başına müdahalesinden söz etmesine rağmen, İngilizler buna ihtimal vermemişlerdir. ● ABD’nin baskıları ve NATO Müzakerelerine rağmen Yunan Cuntasının Sampson’u adadan geri çekmemesi üzerine 20 Temmuz 1974 sabahı, Türk silahlı kuvvetleri, Türk jetlerinin havadan himayesinde, Girne bölgesinden Kıbrıs'a ayak basmaya başladı. ● Lefkoşe-Girne yolu üzerinde ve Lefkoşe yakınlarındaki Gönyeli'ye de havadan indirme yapıldı. Kıbrıs ve yunan kuvvetlerinin sert mukavemeti dolayısıyla şiddetli çarpışmalar oldu. ●22 Temmuz akşamı ateşkes yürürlüğe girdiğinde Türk kuvvetleri GirneLefkoşe yolunu kontrol altına almışlar ve Girne kıyılarında da bir genişleme yapmışlardı. ● 15 Temmuzdaki Sampson darbesi üzerine Güvenlik Konseyini harekete geçiren Türkiye olmuştur. Yunanistan'ın müdahalesi konusunda pek bir şey yapamıyan Güvenlik Konseyi, Türkiye'nin Kıbrıs'a çıkarma yapmaya başlaması üzerine birdenbire hareketlenmiştir. ●Güvenlik Konseyi, Kıbrıs harekatının daha ilk günü, 20 Temmuzda, aldığı 353 sayılı kararla, tarafları ateş-kese ve adadaki bütün yabancı kuvvetleri adadan çekilmeye ve bütün ülkeleri Kıbrıs'ın egemenlik, bağımsızlık ve toprak bütünlüğüne saygıya davet etti. ● Gerek Amerika'nın Türkiye ve Yunanistan nezdindeki faaliyetleri neticesi, gerek Kıbrıs'taki çıkarmanın askeri durumu dolayısıyla, Türkiye, Güvenlik Konseyi'nin 353 sayılı kararını kabul ederek 22 Temmuz 1974 saat 17.00'den itibaren ateş kesti. ● 23 Temmuz günü ise Yunan hükümeti istifa etti ve Cumhurbaşkanı Kizikis, eski başbakanlardan ve Fransa'da yaşamakta olan Constantin Karamanlis'i milli birlik hükümetini kurmak üzere Atina'ya davet etmiştir. ●Kıbrıs'ta da Sampson'un yerini Glafkos Klerides almıştır. Türkiye, Yunanistan ve İngiltere dışişleri bakanları 25 Temmuzda Cenevre'de toplandılar ve altı günlük bir çalışmadan sonra 30 Temmuz 1974'de Cenevre Deklarasyonu denen belgeyi imzalayarak yayınladılar. CENEVRE DEKLARASYONA GÖRE: 1) 1960 Anayasa düzenini yeniden tesisi hususunda üç dışişleri bakanı mutabık kalmakla beraber, bundan önce alınması gereken bazı acil tedbirler vardır. 2) Kıbrıs'ta taraflar, 31 Temmuz 1974 günü Türkiye saati ile 24.00'de kontrolleri altında bulundukları alanları genişletmeyeceklerdir. Yani, bu deklarasyona göre, Kıbrıs'ta ateşkes çizgisi, 22 Temmuz saat 17.00’deki çizgi değil, 30 Temmuz gece yarısı mevcut olan çizgidir. Çünkü, 22 Temmuzdan sonra Rumların saldırıları devam ettiği için, çatışmalar yeniden devam etmiş ve Türk kuvvetleri kontrolleri altındaki alanı genişletmiştir. 3) 30 Temmuz ateşkes çizgisinde, sadece Birleşmiş Milletler kuvvetlerinin kontrolu altında olacak bir güvenlik bölgesi tesis edilecektir. 4) Kıbrıs Rum ve yunan kuvvetlerinin muhasarası altında olan bütün Türk bölgelerinden bu kuvvetler çekilecek ve bu Türk bölgeleri Birleşmiş Milletler kuvvetlerinin koruması altına girecektir. 5) Kıbrıs'ta anayasa düzeninin yeniden tesisi için üç dışişleri bakanı 8 Ağustosta Cenevre'de yeniden biraraya gelecektir. Fakat anayasa düzeni tesis edilinceye kadar, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Rauf Denktaş, 1964 Anayasası gereğince, Cumhurbaşkanı görevlerini yürütecektir. Fakat bu durum, Kıbrıs Geçici Türk Yönetiminin devamına engel olmayacaktır. ● İkinci Cenevre Konferansı 8 Ağustosta başlamış ve 14 Ağustos sabahının erken saatlerinde hiç bir netice alamadan dağılmıştır. Zira, 30 Temmuz Deklarasyonuna rağmen, Rum ve Yunan kuvvetleri, Türk bölgeleri etrafındaki muhasarayı kaldırmadıkları gibi, ateşkese de riayet etmemişler ve çarpışmalar yine devam etmiştir. ● Kıbrıs'ta anayasa düzenini kurma amacıyla yapılan bu ikinci toplantıda, Türk tarafı, coğrafi esasa dayalı federatif sistem'i teklif etmiştir. Mamafih, bu federatif sistem kantonlara dayalı bir federatif sistem de olabilecekti. ●Fakat Kıbrıs Rum ve Yunan tarafının, anayasa düzeni konusunda kesin bir tavır almaktan kaçınıp, işi oyalama yoluna götürmesi ve ayrıca Kıbrıs'ta da Türklere karşı saldırılarına devam edip, 30 Temmuz Deklarasyonuna riayet etmemeleri üzerine 2'inci Cenevre Konferansı, 14 Ağustos sabahının ilk saatlerinde Türk heyeti tarafından kesilmiştir. ●Yine 14 Ağustos sabahında Türk Silahlı Kuvvetleri 2'inci Kıbrıs Harekâtına başlıyordu. ● 2'inci Kıbrıs Harekâtı 16 Ağustos 1974 akşamı saat 19.00’dan itibaren Türkiye'nin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin aynı günlü ve 360 sayılı kararına uyarak ateş-kesi kabul etmesiyle sona erdi. İki gün içinde Türk silahlı kuvvetleri, Magusa-Lefkoşe-Lefke- Kokkina çizgisine ulaşarak adanın % 38'ini ele geçirmişlerdi. ● 2'inci Kıbrıs Harekâtı, birincisinin aksine, dünya kamuoyunda Türkiye'nin aleyhine bir havanın doğmasına sebep olmuştur. 1. Harekât bir hukuki müdahale mahiyetinde telakki edilmesine mukabil, 2.Harekat bir toprak iktisabı ve bir işgal olarak telakki edilmiştir. Rumların Kıbrıs Türklerine uyguladığı zulmü görmezden gelinmiştir. ● B.M. Genel Kurulu, 1 Kasım 1974 tarih ve 3212 sayılı kararından sonra, meseleyi 1975 Kasımında da tekrar ele aldı. 1 aleyhte (Türkiye), 9 çekimsere karşı 117 lehde oyla kabul ettiği 20 Kasım 1975 tarihli ve 3395 sayılı karar, 3212 sayılı kararın hemen hemen aynısı idi. Yani Türk askerinin Kıbrıs'tan çekilmesini istiyor ve adadaki her iki toplumu da, eşitlik esası üzerinden müzakerelere davet ediyordu. ● Türk toplumu 13 Şubat 1975'te Rauf Denktaş'ın liderliğinde "Kıbrıs Türk Federe Devleti"ni kurdu. ● Toplumlararası görüşmeleri başlatan, başka bir deyişle Kıbrıs Rumlarını Türk toplumu ile müzakerelere mecbur eden hadise, 13 Şubat 1975'de Kıbrıs Türk Federe Devleti'nin kuruluşu olmuştur. ●Güvenlik Konseyi, 12 Mart 1975 günlü ve 367 sayılı kararında, bu kuruluşu kınamakla beraber, iki toplumu "eşitlik içinde" en kısa zamanda görüşmelere çağırıyordu. ● Toplumlararası görüşmelerin ilki 28 Nisan-1 Mayıs 1975 günlerinde Viyana'da yapıldı. Bundan sonra yine Viyana'da dört toplantı yapıldı ise de, yine herhangi bir netice elde edilemedi. ●KTFD Başkanı Rauf Denktaş'ın teklifi üzerine, 27 Ocak 1977'de Denktaş-Makarios zirve toplantısı yapıldı. Bu toplantıyı, 12 Şubat 1977'de ikinci bir zirve toplantısı takip etti. ● Bu ikinci zirveye B.M. Genel Sekreteri Kurt Waldheim de iştirak etti ve onun da uzlaştırma çabaları ile 12 Şubat 1977'de Denktaş ile Makarios arasında dört maddelik bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşmada iki temel unsur vardır. Birincisi, iki topluma dayalı "federal bir cumhuriyet" esası kabul edilmiştir. Devletin yapısı ve anayasa sistemi, hep bu federal sistem esasına dayanılmak suretiyle müzakere edilecektir. İkinci unsur ise, toprak düzenlemesinin, ekonomik yeterlik veya verimlilik ve toprak mülkiyeti prensiplerine göre yapılacağıdır. ● Taraflar arasında tıkanan görüşmeleri tekrar canlandırmak amacıyla bu defa ABD Türk ve Yunan taraflarına bir plan sunmuştur. Ancak bu plan hem Türk hem de Rum tarafını memnun etmediği için kabul görmemiştir. ● Bundan sonra toplumlararası görüşmeler Lefkoşe'de ve B.M. Genel Sekreterinin özel temsilcisi Peres de Cuellar gözetiminde yapılmaya başlandı. Bu görüşmeler de yürümedi. Anlaşmalara rağmen, tarafların görüşlerini bir noktada toplamak yine mümkün olmadı. ●Durum bu safhada iken Türkiye'de 12 Eylül 1980'de rejim değişikliği oldu ve toplumlararası görüşmelerde duraklamalar meydana geldi. ● 1980 yılına kadar yapılan görüşmelerde Türklerin Ada'daki siyasi varlığı Rumlar tarafından kabul edilmediği için sonuç alınamadı. ● BM Genel Kurulu, 13 Mayıs 1983'te Kıbrıs Rumlarını "Kıbrıs Hükümeti" olarak tanıma kararı aldı. ● Bu gelişmeler karşısında Türk toplumu da 15 Kasım 1983'te "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti"ni kurdu. Türkiye Cumhuriyeti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni kurulduğu gün tanıyan ilk devlet oldu. ● Buna karşılık, Yunanistan ve Kıbrıs Rum yönetimi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bağımsızlık kararını tanımayacaklarını açıkladı. Başta ABD, İngiltere, Fransa ve SSCB olmak üzere çeşitli ülkeler, bağımsızlık kararına karşı tepki gösterdiler. ●Bu arada İngiltere’nin önerisiyle, BM Güvenlik Konseyi "Ada'da Kıbrıs Cumhuriyeti dışında başka hiçbir hükümetin tanınmaması" kararını aldı. EGE ADALARININ SİLAHLANDIRILMASI ●Yunanistan, özellikle 1963 Kıbrıs bunalımından itibaren Ege Denizi'nde Türkiye kıyılarına yakın olan adalarla birlikte 1947'de İtalya'dan aldığı Meis ve On iki Ada'yı, Lozan Antlaşmasına aykırı olarak gizlice silahlandırmaya başladı. ●Bunun üzerine Türkiye bu konuyla ilgili 1964'ten itibaren farklı zamanlarda Yunanistan'a nota vermiştir. 1974'ten itibaren Yunanistan, Ege adalarını açık olarak silahlandırılmaya devam etti. Yunanistan adaları NATO tatbikatları kapsamına aldırtarak silahlanma faaliyetlerini meşrulaştırmak istemiştir. ● Yunanistan, 1980'de Türkiye'nin veto hakkını kullanmaması üzerine altı yıllık bir aradan sonra NATO'nun askerî kanadına döndü. Bu gelişmeden sonra da Yunanistan, Limni Adası'nı NATO savunma sistemi kapsamına aldırtmayı amaçlayarak 1983'te Limni'nin dâhil edilmediği hiçbir NATO tatbikatına katılmayacağını beyan etti. Buna karşı Türkiye Limni'nin statüsünün değiştirilmesini kabul etmeyeceğini açıklayarak tepki gösterdi. KITA SAHANLIĞI SORUNU ● Yunanistan 1961'den itibaren şirketlere Ege Denizi'nin kuzey ve batı kıyılarında petrol arama ruhsatı vermeye başladı.1970 başlarında arama ruhsat alanını Doğu Ege'yi kapsayacak şekilde genişletti. Böylece Yunanistan Ege Denizi'nde Türkiye ile deniz sınırlarını kendisine göre belirlemeye çalışması iki ülke arasında anlaşmazlığa sebep oldu. ● Yunanistan'ın Ege Denizindeki bu faaliyetleri üzerine Türkiye de 1973'te Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına Ege'nin açık deniz sularında ve kendi kıta sahanlığında petrol arama ruhsatı verdi. ●Yunanistan'ın bu duruma itirazı iki ülke arasında "Kıta Sahanlığı Sorunu" nu ortaya çıkardı. 1974 Kıbrıs Barış harekâtının gerçekleştirilmesi iki ülke ilişkilerini daha da gerginleştirdi. ● 1975'te yapılan ikili görüşmelerde anlaşmazlığının Uluslararası Adalet Divanında görüşülmesi konusunda prensip anlaşmasına varıldı. Ancak iki ülke hukukçularının yaptığı toplantıdan sonuç alınamadı. ●1976'da Türkiye'nin Sismik-I adlı araştırma gemisi ile Ege Denizi'nde bir araştırma yapması üzerine Yunanistan BM Güvenlik Konseyi ve Lahey Uluslararası Adalet Divanı'na başvurdu. BM Güvenlik Konseyi sorunun ikili müzakereler yoluyla çözümlenmesi kararı aldı. ●Uluslararası Adalet Divanı ise Yunanistan'ın Ege'nin uluslararası sularında Türkiye'nin petrol arama girişimlerinin durdurulması isteğini reddetti. ● BM Güvenlik Konseyi'nin ve Uluslararası Adalet Divanı kararlarından sonra iki ülke temsilcileri Bern'de bir araya geldi. Görüşmeler sonunda imzalanan "Bern Deklarasyonu" ile taraflar Ege Denizinde kıta sahanlığı ile ilgili hiçbir faaliyette bulunmamayı kabul etti. KARA SULARININ 12 MİLE ÇIKARILMASI SORUNU Kara Suları Konusunda Türk Tezi 1. Kara sularının genişliği konusunda geçerli genel, tekdüze bir kural yoktur ve olamaz. 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi'nde 12 millik kara suları genişliği azami olarak kabul edilmiştir ve her duruma otomatik olarak uygulanamaz. Ayrıca bu hak, sözleşmenin 300. maddesinde de belirtildiği gibi, kötüye kullanılamaz. 12 mil kuralının yapıla geliş niteliği de Türkiye için yoktur çünkü Türkiye III. Deniz Hukuku Konferansı tartışmaları sırasında buna karşı çıkmıştır. 2. Kara suları genişliği belirlenirken denizlerin coğrafî özelliklerinin dikkate alınması gerekmektedir. Kara Suları Konusunda Yunan Tezi 1.Kara sularının genişliğinin 12 mil olabileceği kuralı BM Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin 3. maddesinde kabul edilmiş ve imzacı devletler tarafından uygulanmış, yapıla geliş (örf-adet) niteliği kazanmıştır; dolayısıyla bir uluslararası hukuk kuralı olmuştur. 2. Yunan adaları ve ana karası ülkesel (teri-toryal) bir bütünlük oluşturmaktadır. Ülkesel bütünlük ilkesine uygun olarak, herhangi bir kural dışılık oluşturmayan Ege'deki Yunan adalarının kara suları için de 12 mil kuralı geçerlidir. 3. Kara sularını saptamak kıyı devletinin egemenlik yetkisindedir. ● Lozan Antlaşması’yla Ege Denizi'nde kara sulan genişliği 3 mil olarak kabul edilmişti. Bu genişlik 1936'da Yunanistan 1964'te Türkiye tarafından 6 mile çıkarıldı. ●1974'ten itibaren Yunanistan değişik dönemlerde kendi kara sularını 12 mile çıkaracağını ileri surdu. Bu durum Türkiye tarafından tepkiyle karşılandı. ● Ege Denizi'nin % 49'unu tüm devletlerin kullanımına acık olan uluslararası sular, % 43,6'sini Yunan kara sulan, % 7,4'unude Türk kara sulan oluşturmaktaydı. ●Ege Denizi'nde kara suları 6 milden 12 mile çıkması halinde uluslararası alan % 27,3, Yunan kara sulan % 64,1, Türk kara sulan % 8,5 seklinde değişecekti. Böylece Yunanistan, Ege Denizi'nde - adaların çokluğu nedeniyle büyük oranda egemenlik hakkına sahip olabilecek ve üstünlük sağlayabilecekti. Bu durum, Türk gemi ve uçaklarının Ege'den Akdeniz'e çıkışlarına büyük sınırlamalar getirecek, Bati Anadolu ve Boğazlar bölgesinin savunmasına da olumsuz etkileyecekti. ● Türkiye, 1976'da Yunanistan’ın kara sularını 6 milin üzerine çıkarmasını hiçbir zaman kabul etmeyeceğini ve böyle bir uygulamanın savaş nedeni olacağını açıkladı. EGE HAVA SAHASI (FIR HATTI - UÇUŞ BİLGİ BÖLGESİ) SORUNU ● Türkiye, Yunanistan’ın 1931'e kadar 3 mil olan hava kontrol sahasını 10 mile çıkarmasına iki ülke arasındaki iyi ilişkilerden dolayı tepki göstermedi. ●Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü (ICAO)'nun 1952'deki bölge toplantısında, Türkiye Ege kara su sınırını FIR hattı olarak kabul etmesi, Ege Denizi üzerindeki hava sahasının kontrolünü büyük ölçüde Yunanistan'a bıraktı. ● 1974'e kadar bir problem oluşturmayan FIR hattı, Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında Türkiye’nin güvenliğini tehdit etti. ●Türkiye 6 Ağustos’ta yayınladığı NOTAM (Notice to Airmen: Havacılara İhtar Bildirimi) ile yeni bir FIR hattı oluşturdu. Bu hatta göre; Türkiye yönünde uçuş yapan her uçak Türk kıyılarına 50mil kala durumunu ve uçuş planını Türk yetkililerine bildirecekti. ● Yunanistan ise, Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra, 16 Agustosta Ege Denizi'nin tümünü "tehlikeli bölge" ilan ederek ve bölgede FIR hizmetlerini durdurarak Ege semalarını uluslararası hava trafiğine, dolayısıyla da Türk sivil ve askeri uçaklarına kapattı. ●Türkiye’nin Ege'deki haklarını zedeleyen bu durum, özellikle sivil havacılık yönünden çeşitli zorluklarla karşılaşılmasına ve iki ülke arasında da yeni bir sorunun ortaya çıkmasına yol açtı. ● 1977'de Türkiye’nin, Ege hava sahasını Yunanistan ile ortaklasa kontrolü konusundaki girişimleri Yunanistan tarafından kabul edilmedi. NATO'nun Türkiye ve Yunanistan ile yaptığı temaslar sonucunda her iki tarafın da daha önceden almış olduğu Ege hava sahası ile ilgili kararlan yürürlükten kaldırmaları ile sorun çözüldü. Ege Denizi tekrar sivil hava trafiğine açıldı. TÜRKİYE’NİN ORTA DOĞU POLİTİKASI 1950-1960 yılları arasında Arap ülkelerinin SSCB'ye yaklaşmalarına karşılık NATO üyesi olması sebebiyle Türkiye Orta Doğu’da Batı’ya paralel bir politika izlemişti. 1963'te Türkiye - ABD ilişkilerinde meydana gelen değişiklik, Kıbrıs Meselesinde yalnızlıktan kurtulmak isteyen Türkiye’nin Orta Doğu politikasını da etkiledi. ● 1973 petrol krizine kadar olan dönemde Türkiye, Orta Doğu’ya açılma politikası izleyerek Arap ülkeleri ile ilişkilerini geliştirdi. ●1967Arap-İsrail Savasında Türkiye, ABD'nin Türkiye’deki üslerinden İsrail’e yardım etmesine izin vermedi. Bu savaşta Türkiye’nin Filistin halkının davasını desteklemesi Arap ülkeleri ile ilişkilerin yoğunlaşmasını sağladı. Türkiye 1969'daki Mescid-i Aksa yangınına büyük tepki gösterirken bu gelişme üzerine Rabat'ta toplanan İslam Zirve Konferansı’na katıldı. Böylece Arap dünyası ile ilişkilerini geliştirdi. ●1981 'deki İslam Zirvesi'ne Türkiye, ilk defa başbakan düzeyinde katildi. Türkiye günümüze kadar Batili devletlerle, Orta Doğu arasında bir denge unsuru olmaya gayret gösterdi. İsrail ile ilişkilerini devam ettiren Türkiye, Filistin meselesinde İsrail’in uluslararası hukuka aykin eylemlerine tepki gösterdi. ERMENİ TERÖR OLAYLARI VE ASALA ● 1975 yılında Lübnan’ın Beyrut şehrinde kurulan ASALA (Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia) kendisini Uluslararası Devrim Hareketi'nin bir parçası olarak kabul etmekte, Türkiye ile müttefiklerini can düşmanı saymakta ve Ermeni davasının ancak, silahlı mücadeleyle çözümlenebileceği görüşünü savunmaktadır. ÖRGÜTÜN AMAÇLARI: &1915 yılında Türkiye'de meydana geldiğini iddia ettikleri " Sözde Ermeni Soykırımı'nın" Türk Devletince itirafını sağlamak, &Türkiye’yi bu sözde soykırım nedeni ile tazminat ödemeye zorlamak, &Türkiye’nin işgal ettiğini iddia ettikleri Doğu ve Güneydoğu Anadolu yöremizdeki toprakların sözde yasal sahiplerine yani Ermenilere iadesini sağlamak : & Bu topraklar üzerinde müstakil bir Ermeni devleti kurmak & Bu toprakları Ermenistan Cumhuriyetine bağlı bir cumhuriyet haline getirmek ● Örgüt bu amaç için ilk eylemini Dünya Kiliseler Birliği’ne yaptığı bir bombalı saldırıyla başlatmış ama terör eylemlerini daha çok Avrupa’da Türk diplomatik temsilcilerine yönelik olarak gerçekleştirmiştir. ● 1973'te Los Angeles'te Başkonsolos Mehmet Baydar ve yardımcısı Bahadır Demir'in bir Ermeni terörist tarafından katledilmesi, Ermeni iddialarının dünya kamuoyuna duyurulması için yeni bir yöntemin ortaya çıkmasına sebep oldu. Bu olaydan sonra Ermeni teröristler, genellikle yurt dışındaki Türk temsilcilerini ve diplomatlarını hedef alan terör faaliyetlerine giriştiler. ● Ermeni teröründe, Türkiye’deki iç huzursuzluğun zirveye çıktığı 1979 yılından itibaren büyük bir artış gözlenmeye başlanmıştır. Ermeni teröristler, 21 ülkenin 38 kentinde, 39'u silahlı, 70'i bombalı, biri de işgal şeklinde olmak üzere toplam 110 terör olayı gerçekleştirmişlerdir. ● Bu saldırılarda 42 diplomatımız ile 4 yabancı hayatını kaybederken, 15 Türk ve 66 yabancı uyruklu kişi de yaralanmıştır. ● Ermeni terör örgütleri, amaçlarına ulaşabilmek için Türkiye'de etkinlik gösteren ayrılıkçı terör örgütleriyle iş birliği yapmıştır. Bu örgütler aynı zamanda Türkiye'- nin sorunlar yaşadığı bazı ülkelerle de yakın ilişkiler kurmuşlardır. ● 1983 Paris Orly Havaalanı saldırısından sonra örgüt birçok ufak gruba bölünmüştür. Zamanla örgüt içi çekişmeler ve anlaşmazlıklar ortaya çıkmış, kurucularından Agop Agopyan öldürülmüş, Ermeni halkından da yeterli destek göremeyip, tarih sahnesinden çekilmiştir. YUMUŞAMA DÖNEMİNDE TÜRKİYE’DE MEYDANA GELEN ÖNEMLİ GELİŞMELER ● 27 Mayıs Askeri Müdahalesi’nden sonra Kurucu Meclisin çalışmalara başlamasından sonra 12 Ocak 1961’de Milli Birlik Komitesi siyasi partilerin kurulmasına izin vermiş ancak mahkeme kararıyla kapatılan Demokrat Parti lehine propaganda yapılması yasaklanmıştı. ● 11 Şubat’ta Ragıp Gümüşpala başkanlığında Adalet Partisi(AP), Ekrem Alican başkanlığında Yeni Türkiye Partisi ( YTP ) ve Kemal Türkler ve Rıza Kuas önderliğinde Türkiye İşçi Partisi ( TİP) kuruldu. ● 27 Mayıs 1961’de yeni anayasa yapılan referandumla %60.4 oy alarak kabul edildi. ● 15 Ekim 1961'de yapılan seçimlerde Adalet Partisi, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ve Yeni Türkiye Partisi oyların % 62'sini alarak 277 milletvekili çıkarmışlardır. Cumhuriyet Halk Partisi ise 173 milletvekili çıkarmıştır. ●25 Ekim 1961'de 12. dönem TBMM toplandı ve askeri rejim sona erdi. ● 26 Ekim 1961'de yapılan seçimle tek aday Cemal Gürsel cumhurbaşkanlığına getirildi. ● Seçimlerden sonra cumhurbaşkanı tarafından görevlendirilen CHP lideri İsmet İnönü AP ile anlaşarak Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk koalisyon hükümetini kurdu. ● 1962’de siyasi çekişmelerin sonucu olarak CHP-AP koalisyon hükümeti dağıldı. Yerine AP’nin dışındaki meclisteki tüm partilerin katılımıyla yeni bir koalisyon hükümeti kuruldu. ● 17 Kasım 1963’te yapılan mahalli seçimlerin ardından YTP ve Cumhuriyetçi Millet ve Köylü Partisi ( CMKP) hükümetten çekilmiş, İnönü CHP ve bağımsız milletvekilleriyle yeni bir hükümet kurmuştu. ● 1965’te AP lideri Süleyman Demirel’in çabalarıyla Suat Hayri Ürgüplü başkanlığında yeni bir koalisyon hükümeti kuruldu. ● Bu dönemde AP ile TİP arasındaki sosyal ve gelir dağılımında adaletin sağlanması konularındaki tartışmalargiderek daha da büyüdü 1965 ERKEN GENEL SEÇİMLER VE AP İKTİDARI ● Bu tartışmalarla girilen 10 Ekim 1965 Erken Genel Seçimlerinde AP %52.87 oranlık oyla 240 milletvekili, CHP %28.75 oranla 134 milletvekili, MP %6.16 oranla 31 milletvekili, CMKP %2.24 oranla 11 milletvekili, YTP % 3.72 oranla 19 milletvekili, TİP %2.97 oranla 15 milletvekili çıkararak meclise girmeye hak kazanmıştır. ● AP iktidara gelirken yeni bir seçim kanunu, basın suçlarının affı, özel sektörün ve yabancı sermayenin desteklenmesi gibi vaatlerle iktidara gelmişti. SİYASİ GELİŞMELER Ancak bu dönemde NATO’nun Türkiye’yi koruyup korumayacağı tartışmaları, işçi ve öğrenci hareketleri giderek yoğunlaşmaya başlamıştı. ● Cemal Gürsel’in hastalığı sebebiyle cumhurbaşkanı seçimleri yapılmış 28 Mart 1966 yılında Cevdet Sunay Türkiye Cumhuriyeti’nin 5. cumhurbaşkanı olarak görev yapmaya başlamıştır. ● Öğrenci hareketlerinin giderek büyümesi ve siyasal çatışmaların artması üzerine hükümet: Milletin bütünlüğünü tehlikeye düşürecek yayınlar yapan, sınıf mücadelesini öne çıkaran, din, ırk veya bölgeye dayalı farklılıkları öne çıkararak ayrımcılık yapanlara ceza verilmesini öngören “ Anayasa Nizamını Koruma Kanunu Tasarısı’nı meclise sundu. ● Grevlerin ve öğrenci çatışmalarının arttığı bu ortamda yapılan 1969 Seçimlerinde halkın ancak %64.35’i oy kullanmış, AP iktidarı oy kaybetmesine rağmen milletvekili sayısını artırmayı başarmıştı. ● Bu dönemde hükümetin Türk Lirasının değerini %66 oranında düşürmesiyle birlikte enflasyonunda en az bu oranda artması hükümete karşı tepkileri artırdı. ● 23 Ocak 1970’de imzalanan bir protokol ile Türkiye’nin Avrupa Ortak Pazarı’na üye olması 22 yıllık bir geçiş sürecine bağlandı. ● Ekonomik çalkantıların, işçi grevlerinin artması ve sağ-sol çekişmesine dayalı öğrenci olaylarının yoğunlaşmasına karşı hükümetin tutumundan rahatsız olan üst düzey askeri yetkililer 11 Mart 1971’de Yüksek Askeri Şurayı toplamış ve bir muhtıra yayınlamıştır. Bu muhtırada “ Parlamento ve hükümetin tutum, görüş ve icraatlarıyla yurdun anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokulduğu> tespiti yapılmıştır. 12 EYLÜL ASKERİ MÜDAHALESİ ● 1979 ve 80 yıllarında çok sayıda siyasi amaçlı faili meçhul cinayetlerin gerçekleşmesi ( Abdi İpekçi, Nihat Erim, Fikret Ünsal, Mürsel Karataş …) 1961 ve 1982 Anayasalarının Karşılaştırılması ORTAK YÖNLERİ ● Her iki anayasanın da askeri müdahale sonucunda kabul edilmesi ● Her iki anayasanın da bir tarafı asker bir tarafı sivil kesimce oluşturulması ( 1961 Milli Birlik Komitesi – Temsilciler Meclisi, 1982 Milli Güvenlik Konseyi – Danışma Meclisi) ● İki anayasanın da halkoyuna sunularak kabul edilmesi ● her iki anayasayı hazırlayan sivil kesimin hükümet kurma ve bakanları düşürme yetkisinin olmaması ve seçimle değil atamayla iş başına gelmesi FARKLI TARAFLARI ● 1961 Anayasasının aksine 1982 Anayasasında anayasanın kabulüyle cumhurbaşkanlığının seçilmesi birleştirilmesi, ● 1982 anayasasının 1961’e daha sert olması, ● 1982 Anayasasına göre 1961 anayasası temel hak ve özgürlüklere daha fazla yer vermesi, ● 1982 Anayasasında özgürlüklere oranla devlet otoritesine daha çok önem verilmesi SİYASİ PARTİLERİN KAPATILMASI ● Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren ve Kuvvet Komutanları tarafından oluşturulan askeri yönetim Milli Güvenlik Konseyi adı altında 1983 genel seçimine kadar Türkiye'ye ilişkin tüm kritik kararları aldı. ● 1982 Anayasası’nın kabulünden sonra 24 Nisan 1983 tarihinde yeni Siyasi Partiler Kanunu kabul edildi. Bu kanunun kabulünden sonra kapatılan eski siyasi partilerin seçimlere katılması engellendi. ● TBMM’de birçok turun ardından yeni bir cumhurbaşkanı seçilememesi ● Konya’da şeriat içerikli Kudüs Mitinginin yapılması ● Dış ticaret açığındaki artış, döviz darboğazı, işsizlik ve ekonomik sıkıntıların giderek artması ● Sağ-sol gerginliğine dayanan siyasal ve toplumsal şiddet olaylarının yoğunlaşması gibi gelişmeler Genelkurmay Başkanı Kenan Evren liderliğindeki Ordu mensuplarının 12 Eylül 1980 günü devlet yönetimine el koyması sonucunu doğurmuştur. ● Bu müdahale ile Süleyman Demirel'in Başbakan'ı olduğu hükümet görevden alındı, Türkiye Büyük Millet Meclisi lağvedildi, 1970 sonrasında değiştirilen 1961 Anayasası tamamen rafa kaldırıldı ve Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı bir askeri dönem başladı. ●Bu dönem yaklaşık dokuz yıl sürdü.12 Eylül 1980 ardından partiler lağvedildi, parti liderleri önce askeri üslerde gözetim altında tutuldu, ardından yargılandı. Bu durum, siyasi partilerin sürekliliği konusunda tarihsel sorunlar yaşayan Türkiye'de siyasi temsilin demokratikleşmesi önünde yeni bir engel oluşturdu. 1983 SEÇİMLERİ ● 6 Kasım 1983 genel seçimine, kapatılan eski siyasi partilerin hiçbiri katılamadı. Milli Güvenlik Konseyi’nin izin verdiği Anavatan Partisi, Halkçı Parti ve Milliyetçi Demokrasi Partisi seçimlere katılabildi. ●Yapılan genel seçimleri Anavatan Partisi kazandı, Halkçı Parti ikinci ve Milliyetçi Demokrasi Partisi de sürpriz bir şekilde üçüncü oldu. ● Seçimlerden sonra milletvekillerinin parti değiştirmeleri sonucunda Doğru Yol Partisi ve Sosyal Demokrasi Partisi de meclise girdi. ●Daha sonra alınan başarısız seçim sonuçları nedeniyle Milliyetçi Demokrasi Partisi kendisini feshetti, Halkçı Parti ise Sosyal Demokrasi Partisi ile birleşerek Sosyal Demokrat Halkçı Parti'yi kurdu. ● 13 Aralık 1983’te Anavatan Partisi Başkanı Turgut Özal hükümeti kurdu. YUMUŞAMA DÖNEMİNDE TÜRKİYE’DE MEYDANA GELEN ÖNEMLİ GELİŞMELER EKONOMİK GELİŞMELER ● 1960’da Devlet Planlama Teşkilatı’nın kurulmasından sonra planlı ekonomiye girme çabaları başlamış, 1962 yılında yapılan bir yıllık ekonomi planının başarıya ulaşması üzerine beş yıllık kalkınma planları hazırlanmaya başlamıştır. ● 1963-1967 yılları arasındaki Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ile 19681972 yıllarını kapsayan İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ekonomik ve siyasi bunalımların sonunda istikrarlı bir büyüme hızı ve kalkınma sağlanması amacıyla 15 yıllık bir perspektif içinde hazırlanmıştır. ●Bu 15 yıllık perspektif içinde baslıca hedefler söyle sıralanabilir: Yılda yüzde 7'lik bir büyüme sağlanması, istihdam sorunun çözümlenmesi, dış ödemeler dengesinin sağlıklı bir yapıya kavuşturulması, her alanda yeterli sayıda ve üstün nitelikli bilim adamı ve teknik eleman yetiştirilmesi, bu hedeflerin sosyal adalet ilkesiyle uyumlu bir biçimde sağlanması. ● 1970'lerin sonuna doğru ulusal tasarruflar ve yatırımlar arasındaki uçurum genişlemiştir. İthalat, durgun ihracat karsısında hızla büyümüştür. ●Kamu İktisadi Teşebbüslerinin dengesi çarpıcı bir şekilde bozulmuştur. Bunun sonucunda bütçe açığı büyümüş ve enflasyonda hızlı bir artış olmuştur. Cari işlemler dengesi önemli ölçüde açık vermiştir. Bu açık, 1977'de GSMH'nin yüzde 8'ine ve döviz gelirlerinin yüzde 92'sine ulaşmıştır. ●Bu açıklar özel yabancı sermaye ve rezervlerle finanse edilmiştir. Fakat bu finansman sekli, diş borçların artması, borçlanma yapısının bozulması ve konvertibl ( çevrilgen) döviz rezervlerinin azalması seklinde üç alanda kötüleşmeye neden olmuştur. ● Bu ekonomik dengesizlikler sonucunda 24 Ocak 1980 Ekonomik İstikrar Kararları alınmıştır. Bu kararlarda: - %32,7 oranında devalüasyon ( kur ayarlaması) yapılarak günlük kur ilanı uygulamasına gidilmiş, - Devletin ekonomideki payını küçülten önlemler alınmış, - KİT'lerdeki uygulamaya paralel olarak tarım ürünleri destekleme alımları sınırlandırılmış, -Gübre, enerji ve ulaştırma dışında sübvansiyonlar kaldırılmış, - Dış ticaret serbestleştirilmiş, yabancı sermaye yatırımları teşvik edilmiş, kar transferlerine kolaylık sağlanmış, - Yurtdışı müteahhitlik hizmetleri desteklenmiştir. - İthalat kademeli olarak libere edilmiş, ihracat; vergi iadesi, düşük faizli kredi, imalatçı ihracatçılara ithal girdide gümrük muafiyeti, sektörlere göre farklılaşan teşvik sistemi ile teşvik edilmiştir. SOSYAL VE KÜLTÜREL HAYAT ● 1960-1980 yılları arasında Türkiye'de köyden kentegöç, gecekondulaşma, işçi sayısındaki artış ve daha önce başlayan sendikal faaliyetlerin yoğunlaşması gibi önemli toplumsal değişimler yaşandı. Sanayileşmeyle artan köyden kente göç çarpık kentleşmenin ortaya çıkmasında etkili oldu. ● Edebiyatta 1950 sonrasında görülen edebî akımlar etkilerini 1960'lara kadar sürdürdü. Garipçilere karşı ortaya çıkan "İkinci Yeni Akımı" 1960'ların ortalarına kadar etkisini devam ettirdi. Bu akımın temsilcileri arasında Edip Cansever, ilhan Berk, Cemal Süreya, Turgut Uyar ve Sazai Karakoç gibi isimler yer alır. ●Daha önceki dönemlerde başlayan "köy romancılığı" Fakir Baykurt'un "Yılanların Öcü", Şevket Süreyya Aydemirin "Toprak Uyanınca" eserleriyle ön plana çıkmıştır. ● 1960'lı yılların ortalarından itibaren "Toplumculuk" edebiyatta bir akım olarak ortaya çıktı. Şiir alanında bu tarzın temsilcilerinden Nazım Hikmet ve Ahmet Arif gibi isimler sayılabilir. Dönemin diğer bir önemli ismi, şiirlerinde mistik anlayışı kullanan Necip Fazıl Kısakürek'tir. Şairler yalnızca dünya görüşleriyle değil şiirleriyle de kendilerinden sonrakileri etkilemişlerdir. ● 1970'lerden itibaren toplumdaki politikleşmenin hızlanması, çarpık kentleşmenin meydana çıkardığı sorunlar ve işsizliğe bağlı dış göç, edebiyatın başlıca konularını oluşturdu. Attila İlhan, Adalet Ağaoğlu ve Vedat Türkali bu dönem romancıları içerisinde önemli bir yer tutar. ● Konularını genellikle halk hayatından ve Kurtuluş Savaşı'ndan alan Kemal Tahir bu döneme damgasını vuran yazarlarımızdandır. ●Haldun Taner konularını şehir hayatından seçerken hikâyelerinde ince gülmece ve hiciv anlayışını ustalıkla kullanmıştır. Tarık Buğra ise kişisel yaşantıların yanı sıra toplumsal ve tarihî meseleleri konu olarak seçmiştir. Yazar roman, hikâye ve tiyatro eserleriyle edebiyatımızda önemli bir yer edinmiştir. ● Bu dönem edebiyatında tiyatro, gezi, hatıra ve deneme, eleştiri türlerinde büyük gelişmeler yaşanmıştır. Gezi, hatıra türünde Yusuf Ziya Ortaç; deneme eleştiri türünde Nurullah Ataç, Mehmet Kaplan ve Cemil Meriç önemli yazarlarımızdandır. ● 1960-70 yılları tiyatro topluluklarının artması, yeni yazarların yetişmesi, yeni konularla yeni türlerin denenmesi ve seyirci sayısındaki artışla Türk tiyatrosu için önemli bir dönem olmuştur. ● 1960'tan önce kurulmalarına rağmen Dormen Tiyatrosu ve Kent Oyuncularının oluşturduğu Birleşik Sanatçılar Topluluğu 60'lı yıllarda Batı modelindeki özel topluluklara öncülük etti. Gülriz Sururi-Engin Cezzar, Nisa Serezli-Tolga Aşkıner toplulukları bunlardandı. ●Zeki Alaysa ve Metin Akpınar tarafından kurulan Devekuşu Kabare Tiyatrosu günlük konuların eleştirel bir biçimde ele alındığı müzikli güldürülerle tanınarak ön plana çıktı. ●Bu dönemde geleneksel Türk tiyatrosunun özelliklerinden yararlanılarak çağdaş Türk tiyatrosu oluşturma yolunda ciddi çalışmalar yapılmış, Batı tarzı müzikli oyunlar sahnelenmiştir. ●Politik hayattaki canlılık tiyatroya yansımış, köy, gecekondu ve göç sorunları oyunlara konu olmuştur. Keşanlı Ali Destanı, Yedi Kocalı Hürmüz, Kanlı Nigar, Sersem Kocanın Kurnaz Karısı, Üç Karagöz, Kurban, Sultan Gelin, dönemin farklı özelliklerini yansıtan eserlerdir. ● Geçmişte başlayan millîleşme ve anti-emperyalist düşüncenin etkisiyle 1970-1980'li yıllar artık yabancı oyunlardan ziyade yerli oyunların sahnelendiği yıllar olmuştur. ● Türk Sineması toplumsal sorunlara ağırlık vererek gelişme göstermiştir. Metin Akpınar, Zeki Alasya, Münir Özkul, Adile Naşit, Şener Şen ve Kemal Sunal sosyal içerikli konuları güldürü yoluyla işleyen filmlerde rol almışlardır. ●Orhan Gencebay'ın başrolünü oynadığı "Bir Teselli Ver" ile birlikte başlayan arabesk tarzı filmlerin yanında Amerikan kovboy filmlerinin örnek alındığı Türk filmleri de seyircinin beğenisine sunulmuştur. ●Bu dönemin önemli erkek oyuncuları arasında Cüneyt Arkın, Kartal Tibet, Ediz Hun, Tarık Akan, Tanju Gürsu, Tanju Korel; kadın oyunculardan ise Filiz Akın, Türkan Şoray, Fatma Girik ve Hülya Koçyiğit sayılabilir. ● 1963'te Metin Erksan'ın "Susuz Yaz" filmi, Berlin Film Festivali'nde "Altın Ayı" ödülünü kazanarak uluslararası alanda önemli bir ödülün sahibi oldu. ●Türk sinemasının gelişme göstermesiyle ilk kez 1964'te Antalya Film Festivali düzenlenmeye başlandı. Ömer Lütfi Akad, Metin Erksan ve Halit Refığ dönemin önemli yönetmenlerindendir ● 1970'lerden itibaren renkli film sayısı hızla artmasına rağmen televizyonun yaygınlaşması sinemaya olan ilgiyi azalttı. ● Yaşanan toplumsal değişim beraberinde yeni anlayışları, farklı fikir hareketlerini, yeni estetik değerleri de getirdi. ●Kırsaldan göç eden insanların var olan değerleri ile şehir kültürünün kaynaşması "arabesk" adı verilen yeni bir anlayışı ortaya çıkardı. İnsanlar şehir hayatından umduklarını bulamayarak hayal kırıklığı yaşadılar. Bu durum daha önceki dönemlerde ortaya çıkan arabesk müziğe de yansıdı.1960'lı yıllarda bu müzik, Arap müziğinden alınan ezgilere sözler yazılması şeklinde farklılık gösterdi. Özellikle Orhan Gencebay ile tanınan arabesk müzik, Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses, Hakkı Bulut ve İbrahim Tatlıses ile toplumun büyük kesiminde yaygınlaştı. ● 1960'lı yılarda Fecri Ebcioğlu'nun öncülüğünde aranjman (düzenleme) tarzı müzik ortaya çıktı. Bu tarz, yabancı müziklere Türkçe sözlerle şarkılar yazılarak oluşturuldu ve Türkçe bestelerin yolunu açtı. ●1965 yılında Türk müziğine yeni sesler kazandıran Altın Mikrofon Yarışması düzenlenmeye başlandı. Bu ilk yarışmada birinciliği kendi bestesi "Gençliğe Veda" ile Yıldırım Gürses aldı. ●Bu yarışmanın kazandırdığı müzisyenlerden Cem Karaca ve Erkin Koray, 60'ların sonunda yaptıkları çalışmalarla Popüler Batı Müziği'ne yeni bir yön verdiler. ●Moğollar isimli grupla 1970'te "ileri teknikle zengin folklor öğelerini birleştirmek" amacıyla Anadolu-rock adı altında yeni bir müzik tarzından ilk kez bahsedildi. Bu tarzın önemli isimlerinden biri de Barış Manço oldu. ● 1950’li yılların sonunda başlayan Avrupa’ya özellikle Almanya’ya yapılan işçi göçleri 1960’lı yıllarda yoğunluk kazandı. Zamanla bu işçilerin sayısı 3 milyonu buldu. &Parti politikalarını eleştirmeyi engelleyen bir dizi yasal engelin yürürlükten kaldırılması, ● Gorbaçov perestroika ile siyasi sistemi, devlet örgütünü ve hükümet yapısını yeniden düzenlemeyi hedeflemişti. Bunun için Gorbaçov, SSCB içindeki Letonya, Estonya ve Litvanya gibi cumhuriyetlerde başlayan bağımsızlık hareketlerine ve milliyetler sorununa çözüm bulmak için Aralık 1990'da "Egemen Devletler Birliği Antlaşması" fikrini ortaya attı. ● Gorbaçov, bu Antlaşma ile SSCB içindeki cumhuriyetler arasında daha sıkı bir ekonomik iş birliğini isterken, birlik içindeki en büyük cumhuriyet olan Rusya Federasyonu'nun lideri Boris Yeltsin, Mayıs 1990'da serbest pazar ekonomisi ve ekonomik bağımsızlık isteyerek Haziran 1990'da bağımsızlığını ilan etmişti. Aynı zamanda SSCB içindeki birçok cumhuriyet de bağımsızlığını ilan etmişti. ● Gorbaçov'un öne sürdüğü ve 10 cumhuriyet tarafından kabul edilen "Egemen Devletler Birliği Antlaşması"nın 20 Ağustos 1991 günü imzalanması kararlaştırıldı. ● SSCB'ye bağlı cumhuriyetlerdeki bağımsızlık ilanlarına karşı Gorbaçov'un gerekli tedbirleri almadığını düşünen ve "Egemen Devletler Birliği Antlaşmasına karşı olan ordu içindeki bazı komutanlar, bakanlar ve KGB liderinin aralarında bulunduğu bir grup, 18 Ağustos 1991 günü Gorbaçov'a karşı bir darbe yaptı. Gorbaçov ve ailesi Kırım'da ev hapsine alındı.19 Ağustos 1991 günü tanklar Rusya Federasyonu Parlementosunu çembere alırken, Boris Yeltsin darbeyi yapanlara karşı halkı her yerde gösteri ve grevler yapmaya çağırdı. ● Yeltsin'in çağrısı hem halktan hem de Batılı devletlerden büyük destek gördü. Kısa süre sonra darbe yapanlar dağılmak zorunda kalırken Yeltsin halkın gözünde bir kahramana dönüştürdü. ●Karışıklıktan yararlanan SSCB'ye bağlı cumhuriyetlerin tamamına yakını bağımsızlıklarını ilan etti. 19 Ağustos 1991'de Kremlin Sarayı'na 1917'den önceki Rus bayrağının çekilmesi, SSCB'nin tarihteki ömrünü doldurduğunun işaretiydi. ●Moskova'ya dönen Gorbaçov 24 Ağustosta Sovyetler Birliği Komünist Partisi liderliğinden istifa etti ve aynı gün Partinin faaliyetlerine son verildi. ● Rusya Federasyonu'nun lideri Boris Yeltsin, Mayıs 1990'da serbest pazar ekonomisi ve ekonomik bağımsızlık istemiş ancak SSCB’yi yıkılmaktan kurtaramamıştır. Bunun gerçekleşmemesi üzerine başta Baltık Ülkeleri ( Litvanya, Letonya, Estonya) olmak üzere SSCB’ye bağlı ülkelerin bağımsızlık ilanları başladı. &Yönetilenlerin siyasi elitlere karşı dava açabilmelerini olanaklı kılan düzenlemelerin yapılması, DOĞU BLOĞU’NUN DAĞILMASI ÜNİTE 5 – KÜRESELLEŞEN DÜNYA Soğuk Savaşın taraflarından biri olan Doğu Bloğu 1980'lerden itibaren büyük bir değişime mecbur kalmıştı. SSCB'nin mevcut sistemi işlemez durumdaydı. Buna rağmen SSCB bütün kaynaklarını nükleer silahlanmaya aktararak dünyadaki güçlü konumunu sürdürmek istiyordu. Fakat SSCB mevcut haliyle bu yarışı sürdürecek güce sahip değildi. SSCB’NİN DAĞILMASI 1) GLASNOST VE PERESTROYKA Perestroyka( Yeniden Yapılanma) : 1980’li yıllardan sosyalizmin artık işleyemez hale gelmesi üzerine ekonomiyi biraz serbestleştirerek devletin bütünlüğünü korumaya çalışan SSCB Devlet Başkanı Gorbaçov tarafından uygulanan politikadır. ●Genel olarak yaptığı reformlar devlet mekanizmasını hantallığından kurtarmak üzeredir. Perestroyka İlkesinin Getirdiği Başlıca Gelişmeler; &Verimsiz işleyen devlet kurumları ve işletmelerine özerklik, &Tek bir merkezden planlama yerine kendi üretim planlarını yapabilme, &Bütçe açıklarını merkezden kapatma yerine kapitalist sistemdeki gibi kar amaçlı üretime odaklanma, &Kaynakların silahlanma yarışı yerine ekonomik refahı arttırma üzerine kullanılması ve bu nedenle ABD ile silahsızlanma anlaşmaları yapılması GLASNOST( AÇIKLIK): 1985’ten itibaren Gorbaçov tarafından SSCB’nin demokratikleşmesine doğru değişim amacıyla uygulanmış politikaların tümüne verilen addır. Gorbaçov’un amacı halkın devlete güvenini artırmak için toplumun her düzeyinin katılabileceği, herkese söz hakkı tanınacak olan bir tartışma ortamını mümkün kılmaktı. GLASNOST İlkesinin Getirdiği Başlıca Gelişmeler; &Parti içi seçimlerde gizli oy sisteminin getirilmesi, &Bürokratizmi aşmayı ve bürokratik ayrıcalıkları ortadan kaldırmayı amaçlayan bir dizi düzenlemenin tatbik edilmesi, &Rüşveti ve adam kayırmayı önlemek için bir dizi yeni düzenlemenin getirilmesi, &Kamu hizmetlerinde parti yandaşı olmayanlara da yer verilmesi, &Sivil toplum örgütlerinin özgürce faaliyet gösterebilmesinin önündeki engellerin kaldırılması, &Basına sansür uygulanmasına son verilmesi, &Liberal demokrasinin tesis edilmesi için gerekli idari ve siyasi altyapının hazırlanması amaçlanmıştır. ● Gorbaçov, iktidarını güçlendirmek ve reformları gerçekleştirebilmek için güçlü bir siyasi destek istiyordu. SSCB'nin parlamentosu konumundaki Yüksek Sovyet'in Aralık 1988'deki toplantısında yetkileri genişletilen ve devlet başkanı seçilen Gorbaçov halktan da destek almak istiyordu. Bu amaçla çoğunluğu (2/3) halk tarafından seçilen üyelerden oluşan "Halk Temsilcileri Kongresi" kuruldu. Böylece halk ilk defa devlet yönetimine doğrudan katılma imkânı buldu. ● Gorbaçov, siyasi otoritesini güçlendirdikten sonra glastnost ve perestroikaya uygun olarak verimliliği ve ürün kalitesini yükselten, sanayi ve araştırmada çalışanlara maddi-manevi teşvikler getiren kararlar aldı. Sanayi işletmelerine üretim hedeflerini ve ürün fiyatlarını belirlemede özgürlük tanıdı. ● 1988'de "Sosyalist Teşebbüs Kanunu" ile işletmelerin yöneticilerine geniş yetkiler verildi. Gorbaçov bu ve benzeri yeniliklerle kapitalist sistemin üretimde başarıyı sağlayan yöntemlerini sosyalist sistemin içinde kullanmaya çalışıyordu. ● SSCB, 1989'da ani bir kararla 1979'dan beri işgal altında bulundurduğu Afganistan'- dan çekildi. Ekonomide, sanayide ve teknolojide geri kalınması, nükleer silahların azaltılması isteğine Afganistan'dan çekilme de eklenince süper güç SSCB imajı zedelendi. ● Macaristan Komünist Partisi, 9 Ekim 1989'da Marksizm'i terketti ve Macaristan Sosyalist Partisi adını aldı. 23 Ekim 1989'da Macaristan'ın resmi adı Macaristan Cumhuriyeti olarak değiştirildi ve çok partili sisteme geçildi. ● Kasım 1989'da Çekoslovakya "Kadife Devrimi" adı verilen kansız bir devrimle demokrasiye geçti. Bağımsızlık konusunda örnek mücadelelere sahne olan Çekoslavakya'da devletin adı, 29 Mart 1990'da Çekoslavakya Federal Cumhuriyeti olarak değiştirildi ve 26 Kasım 1990'da ülkede Komünist Partisinin öncülüğüne son verildi. ● 1993'te Çekoslovakya Çek Cumhuriyeti ve Slovakya olmak üzere iki ülkeye ayrıldı. ● Polonya'da, Polonya Komünist Partisi Merkez Komitesi 6 Ocak 1990'da kendisini feshetti ve Sosyal Demokrasi Partisi adını aldı. ● Bulgaristan'da, 15 Ocak 1990'da Komünist Partisi'nin hâkimiyetini öngören anayasa maddesi değiştirildi ve parti Bulgaristan Sosyalist Partisi adını aldı. ● Romanya'da, 20 Mayıs 1990'da ilk defa demokratik ve serbest seçimler yapıldı. ● Doğu Almanya, 3 Ekim 1990'da Batı Almanya ile birleşti. ● 12 Aralık 1990'da Arnavutluk'ta yeni partilerin kurulmasına izin verildi. ● 21 Mart 1990'da bir Uzakdoğu ülkesi olan Moğolistan'da Komünist Partisi'nin etkinliğine ve öncülüğüne son verildi. Ülkede çok partili siyasi hayata geçildi. ● Doğu Bloku'nu oluşturan bu devletlerde başlayan sistem değişikliği, çok partili hayatın başlaması ve pazar ekonomisine geçiş uygulamaları; Gorbaçov'un beklediği bütünleşme ve güçlenme çabalarını dağılmaya götürdü. Bu dağılma, ülkelere bağımsızlığı ve Blok'tan kopmaları getirdi. ● Ancak, bağımsızlık ilanları Sovyetler'in dağılmasını istemeyen Gorbaçov başta olmak üzere Rus yöneticileri tarafından tepki ile karşılandı. ● Nitekim bu gelişmeler üzerine, Doğu Bloku ülkelerini ekonomik yönden birbirine bağlayan COMECON (Karşılıklı Ekonomik Yardım Konseyi), 28 Haziran 1991'de üye devlet temsilcilerinin Budapeşte'de toplanıp kuruluşun feshine ilişkin protokolü imzalamalarıyla sona erdi. ●COMECON'un feshi kararını, NATO'ya karşı kurulmuş olan Varşova Paktı'nın 1 Temmuz 1991'de son verilmesi kararı takip etti. Böylece, Sovyetler Birliği'nin dağılmasını Doğu Bloku'nun dağılması olayı takip etmiş oldu. DOĞU BLOĞU’NUN DAĞILMASININ SONUÇLARI ● Gorbaçov'un "Her ulus istediği kalkınma yolunu seçme, kendi kaderini tayin etme, topraklarını ve insan kaynaklarını istediği gibi kullanma hakkına sahiptir." Açıklaması Doğu Avrupa'da da etkisini gösterdi. II. Dünya Savaşı'ndan sonra Sovyet hegemonyasına karşı ilk başkaldırıyı gerçekleştiren Çekoslovakya, Macaristan ve Polonya başta olmak üzere Doğu Avrupa'daki tüm Sovyet uydusu ülkelerindeki aydınlar ve milliyetçiler harekete geçti. ● İnsan hak ve hürriyetlerini kazanmak amacıyla başlayan bu hareketler zamanla Sosyalist Blokun temellerini sarsarak bağımsızlık mücadelesine dönüştü. Bu mücadeleyi doğrudan Moskova'ya karşı yapmak yerine öncelikle kendi ülkelerindeki sosyalist yönetimlerin tasfiyesi şeklinde gerçekleştirdiler. &Kısa süre sonra bu ülkelerdeki sosyalist yönetimler yıkıldı ve devletler SSCB'ye karşı bağımsızlıklarını ilan ettiler. &Bu devletlerden Çekoslovakya hiç bir çatışma olmadan Çek Cumhuriyeti ve Slovakya olarak ikiye ayrıldı. &Yakın Çağ'ın iki süper gücünden biri olan Doğu Bloku 1991 yılında tam bir çöküntü içine girdi. Bu olay 21. yüzyılın başında tarihin yeni bir döneminin de başlangıcını teşkil etti. Kısacası, Avrupa ve Asya'nın siyasi haritası değişti. & Sovyetler Birliği'nde ilk kopmalar Baltık ülkelerinde (Estonya, Letonya ve Litvanya) meydana geldi ve bunu diğerleri takip etti. &Asıl Rusya'yı oluşturan üç cumhuriyetten (Moskova Rusyası, Ukrayna Rusyası ve Beyaz Rusya) özellikle Ukrayna Rusyası'nın bağımsızlığını ilan etmesi, Sovyetler'in sonunu getiren en önemli gelişme oldu. &Eski Sovyetler'in dağılması, Türkiye'ye ek olarak beş Türk Cumhuriyeti'nin daha tarih sahnesine çıkmasını sağladı. Bunlar; Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Kazakistan olup, ayrıca Azerbaycan'a bağlı özerk bir cumhuriyet olan Nahçıvan ile Türkiye'nin ilişkileri yeni bir ivme kazandı. & Avrupa ve Asya haritası 1991'de yeniden değişirken, değişiklik Sovyetler'in dağılmasıyla sınırlı kalmadı. 1989'da Almanya birleşmesini tamamlarken, Yugoslavya parçalanmaya başladı. &1991 Haziran'ında Slovenya ile Hırvatistan bağımsızlıklarını ilan ederken, Sırbistan ağırlıklı Federal Ordu ile Hırvatlar arasında iç savaş başladı. & Bosna-Hersek ile Makedonya Avrupa Topluluğu'na başvurarak bağımsızlıklarının garanti edilmesini istediler. Bu gelişmeler Yugoslavya'yı parçalanmaya götüren gelişmelerin başlangıcını teşkil etti. &Kafkaslarda ise, Ermenistan'ın bir Azerbaycan toprağı olan Karabağ'a saldırması, Kafkasları önemli bir problem sahası durumuna getirdi. & Doğu Bloku'nun dağılması ile tam bir kaos ve istikrarsızlık dönemine girdi. Bozulan güç dengeleri, yerini, başlangıçta belirsizliğe bıraktı. &Ancak, geçen zaman içinde dünyanın yeniden yapılanması " Globalleşme " kavramı içinde ve ABD'nin liderliğinde yeniden şekillendirilmeye başlandı. SSCB'NİN DAĞILMASININ DÜNYA GÜÇLER DENGESİ ÜZERİNE ETKİLERİ ● Daha önce de görüldüğü üzere Soğuk Savaş Döneminde ABD önderliğinde Batı Blokuna karşılık, SSCB önderliğinde Doğu Bloku kurulmuştu. Bu iki blok askerî, siyasi ve ekonomik yönden büyük güce sahipti. ●Bunların dışında tarafsız olan ülkelerin oluşturduğu Bağlantısızlar Hareketi'nin dünya ölçeğinde ekonomik, siyasi ve askerî gücü çok azdı. ●Bu Blokların sahip olduğu nükleer silahların etkisinden dolayı çıkacak bir savaş, bütün dünyayı yok edebileceği için her iki taraf da büyük çaplı sıcak çatışmalara girmek yerine siyasi mücadeleyi seçiyor, dünyada bir denge unsuru oluşturuyorlardı. ● 1991 yılında SSCB'nin dağılması ile Doğu Bloku çöktü. Kontrol, Batı Blokunun dolayısıyla ABD'nin eline geçti. Artık ABD dünyanın lider ülkesi ve tek süper gücü olarak görülmeye başlandı. ●SSCB'ye üye olan devletlerden bazıları Rusya Federasyonu önderliğinde Bağımsız Devletler Topluluğunu kursalar da SSCB'nin dünya üzerindeki etkisine sahip olamadılar. ● 2001'de ülkesindeki terör olaylarını gerekçe gösteren ABD, Ekim 2001'de Afganistan'a, Nükleer silahlanmayı önlemek iddiasıyla Mart 2003'te de Irak'a askerî müdahalede bulundu. ●Afganistan müdahalesi ABD'ye önceden SSCB kontrolünde bulunan Orta Asya'daki zengin enerji kaynaklarına yakın olma imkânı verdi. Irak'a yaptığı müdahale ve sonrasındaki gelişmeler petrol bakımından çok zengin olan Basra Körfezi bölgesinin kontrolünün ABD'nin eline geçmesini sağladı. ● Avrupa Birliği ABD'ye karşı bir dengeleyici güç unsuru olmaya çalıştıysa da İngiltere'nin ABD'nin yanında yer almasından dolayı başarılı olamadı. ●Rusya ise son yıllarda tekrar eski gücüne ulaşmak için yoğun bir çaba içine girdi. ●Çin askerî, siyasi ve ekonomik yönden son dönemlerde önemli bir güç merkezi hâline gelirken Hindistan da gösterdiği teknolojik gelişmelerle ön plana çıkmıştır. ● 1996'da Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan'ın "Şanghay Beşlisi" adı ile kurdukları iş birliği yapılanması 2001'de Özbekistan'ın da katılımıyla "Şanghay İş Birliği Örgütü" adını aldı. ●Enerjinin bütün dünyada devletlerarası ilişkilerde ağırlık merkezi hâline geldiği günümüzde enerji kaynakları bakımından son derece zengin, genç nüfusa sahip, ekonomik yapısı güçlü bu örgütlenme artık dünyada önemli bir güç hâline gelmiştir. Hindistan, İran, Pakistan ve Moğolistan bu örgütlenmeye gözlemci ülkeler olarak destek vermektedir TÜRK CUMHURİYETLERİNİN BAĞIMSIZLIĞINI KAZANMASI 1) Alma Ata Zirvesi (21 Aralık 1991) ● 21 Aralık 1991'de Kazakistan'ın o zamanki başkenti Alma-Ata'da Rusya, Ukrayna, Beyaz Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan, Azerbaycan, Tacikistan, Ermenistan ve Moldova katılımıyla toplanan zirvedir. Gürcistan ise zirveye gözlemci olarak iştirak etmiştir. ● Alma-Ata Zirvesi ile Sovyetler Birliği'ni oluşturan 15 Cumhuriyet, 21 Aralık 1991'de Sovyetler Birliği'ne fiilen son vermiş oldu. Bunlardan 11 Cumhuriyet, her cumhuriyetin bağımsızlığı ve eşitliği ilkesi saklı kalmak kaydıyla, aralarında yeni bir yapılanma yoluna gittiler. ● Topluluğa Aralık 1993'te katılan Gürcistan, 2008 Güney Osetya Savaşı sonrasında Meclis kararı ile 15.08.2008'de BDT'den ayrılmıştır. Türkmenistan ise 2005'te üyelikten ayrılmış ve Topluluğa gözlemci ülke olarak katkıda bulunmaktadır. ●Siyasi bir birlik olarak kurulan BDT zamanla üye ülkeler arasında yapılan ekonomik iş birliği ve ortaklık anlaşmalarıyla ekonomik bir özellikte kazanmıştır. ●Günümüzde BDT, yaklaşık 240 milyonluk nüfusu, dünyanın toplam doğal kaynaklarının %25'i ve sanayi potansiyelinin % 10'una sahip önemli bir güç merkezi hâline gelmiştir. Devletlere ait Bilgiler Devletin Adı Bağımsızlık Tarihi Türkiye’nin Tanıma Tarihi Bağımsızlığı Sağlayan Lider Başkenti Para Birimi Yer altı Kaynakları Önemli Özellikleri DAĞLIK KARABAĞ SORUNU KAFKASYA’DA YENİ KURULAN DEVLETLER AZERBAYCAN 30.08.1991 09.11.1991 Ebulfeyz Elçibey “Halk Cephesi” BAKÜ Manat Petrol, doğal gaz ve demir ● Bakü-TiflisCeyhan petrol boru hattı İran, Rusya ve Ermenistan'ın bütün karşı çıkmalarına rağmen hayata geçirilmiştir ERMENİSTAN 21.09.1991 GÜRCİSTAN 28.04.1991 KAZAKİSTAN 16.12.1991 16.12.1991 16.12.1991 16.12.1991 Nursultan Nazarbayev ERİVAN Drami TİFLİS Lari Bakır Manganez ve perlit ASTANA Tenge Petrol,uranyum,demir, altın,kurşun,krom,çinko, doğal gaz, alüminyum Kazakistan’daki Ahmed Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi , Türk Dünyasının ortak üniversitesi olarak kabul edilir ● Nüfusunun büyük bir çoğunluğu Türk olan ve Azerbaycan toprakları içinde yer alan Dağlık Karabağ'a XIX. yüzyılın başlarından itibaren Rusya tarafından Ermeniler yerleştirilmiştir. ●Ermenilerin bölgede hâkimiyet kurmak istemelerinin çatışmalara sebep olması üzerine Dağlık Karabağ 1923'te SSCB tarafından özerk bölge statüsü verilmiştir. ●Stalin dönemi başta olmak üzere Karabağ'a Ermeni nüfusu yerleştirme politikası devam etmiş ve Ermeniler çoğunluk hâline getirilmiştir. ●1985'ten sonra SSCB'deki iç gelişmelerinden faydalanan Ermenistan, Karabağ'ı kendisine bağlamak istemiştir. Bu istek Halk Cephesi önderliğindeki Azerilerin tepkisine neden olmuştur. ● Şubat 1988'de çoğunluğu Ermenilerden oluşan Karabağ parlamentosunun Ermenistan'a katılma kararı, Ermeniler ile Azeriler arasında önce çatışmaya, sonra da bir savaşa dönüşmüştür. Gelişmeler üzerine 1990'da Moskova hükümeti, yayınladığı bir kararname ile bölgedeki yasal olmayan tüm silahlı kuruluşların kapatılmasını ve silahların teslim edilmesini istemiştir. ● Azerilerden silahlar toplanırken Ermenistan Meclisi bu kararnameyi kendi topraklarında uygulamamıştır. Azerilerin tamamen silahsız kalması üzerine Karabağ, Ermenistan tarafından işgal edildi. Hocalı başta olmak üzere birçok kentte çok sayıda sivil öldürülmüş veya göçe zorlanmıştır. Bugün BM'nin ve birçok uluslar arası kuruluşun Ermenistan'a Karabağ'daki işgali sona erdirerek çekilmesi yönünde yaptıkları telkinlere rağmen işgal hâlâ devam etmektedir. KARABAĞ'DA RUS POLİTİKASI Azerbaycan toprakları içinde bulunan Karabağ'ın 1823'teki nüfusunun % 75'i Türk'tü. Daha sonra Çarlık Rusyası Karabağ'a Ermeni nüfusunu yerleştirme Politikası gütmeye başladı. Bunun sonunda 1917'de Karabağ'daki Türk nüfusu oranı % 56'ya gerilemiştir. SSCB'nin kurulması ile özerk bir cumhuriyet olarak Azerbaycan'a bağlanan Karabağ'a Ermeni göçü, Stalin döneminde daha da yoğunlaştı ve nüfus çoğunluğu Ermenilerin eline geçti. Bugün Karabağ nüfusunun % 75'ten fazlası Ermeni'dir. ORTA ASYA’DA YENİ KURULAN DEVLETLER KIRGIZİSTAN ÖZBEKİSTAN TACİKİSTAN 31.08.1991 16.12.1991 09.09.1991 16.12.1991 16.12.1991 16.12.1991 Aksar Akayev BİŞKEK Som İslam Kerimov TAŞKENT Sum Altın, doğal gaz, alüminyum, kömür, Mermer,tungsten Rahman Nabiyev DUŞANBE Somani Altın, civa, uranyum Dünyaca ünlü yazar Cengiz Aytmatov bu ülke vatandaşıdır. Pamuk üretiminde dünya birincisidir Alüminyum, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin en az gelişenidir TÜRKMENİSTAN 27.10.1991 16.12.1991 Saparmurad Nazarov AŞKABAT Manat doğal gaz,sodyum sülfat,krom,sülfür, kurşun,petrol,iyot Orta Asya Türk Cumhuriyetleri içinde en büyük doğal gaz rezervine sahiptir. TİKA ( TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA AJANSI) ● Türkiye’nin başta Türk dilinin konuşulduğu ülkeler ve Türkiye’ye komşu ülkeler olmak üzere, gelişme yolundaki ülkelerin kalkınmalarına yardımcı olmak, bu ülkelerle; ekonomik, ticari, teknik, sosyal, kültürel, eğitim alanlarında işbirliğini projeler ve programlar aracılığı ile geliştirmek amacıyla 24 Ocak 1992’de kurulmuştur. TİKA’nın Görevleri ● Gelişme yolundaki ülkelerle ekonomik, ticari, teknik, sosyal, kültürel ve eğitim işbirliğini, bu ülkelerin kalkınmalarına katkıda bulunacak projelerle geliştirmek, ● Gelişme yolundaki ülkelerin kalkınma hedefleri ve ihtiyaçlarını da göz önüne alarak, ekonomik, ticari, teknik, sosyal, kültürel ve eğitim işbirliği ve yardım konularını belirlemek ve bu amaçla gerekli proje ve programları hazırlamak veya özel kuruluşlara hazırlatmak, ● Gelişme yolundaki ülkelerin bağımsız devlet yapılarının geliştirilmesi, mevzuatın hazırlanması, kamu görevlilerinin yetiştirilmesi, serbest piyasa ekonomisine geçiş sürecinde bankacılık, sigorta, dış ticaret, bütçe ve vergi sistemi gibi alanlarda ihtiyaç duyacakları yardımları sağlamak, bu ülkelere uzmanlar gönderilmesi, bu ülkelerden gelecek eleman ve öğrencilerin eğitim ve staj görmesi, bu kişilere burs tahsis edilmesi amacıyla gerekli düzenlemeleri ve koordinasyonu yapmak, ● Eğitim ve kültür alanlarındaki işbirliği programlarının, yurtdışında, Türk Kültür Merkezleri aracılığıyla yürütülmesi için gerekli düzenlemeleri yapmak. ● Ana hizmet ve görevleriyle ilgili konularda diğer kamu kurum ve kuruluşları ile gerekli işbirliği ve koordinasyonu sağlamak. ● TİKA’nın proje ve programlarının koordinasyonunu sağlamak üzere 20 ülkede 22 Program Koordinasyon Ofisi bulunmaktadır. Koordinasyon Ofisi bulunmayan ülkelere ait kalkınma yardımı çalışmaları bölgedeki en yakın Ofis tarafından gerçekleştirilmektedir. TİKA 2006 yılında da yapılanmasını geliştirecektir. Afganistan, Arnavutluk, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Etyopya, Filistin Ulusal Yönetimi, Gürcistan, Karadağ, Kazakistan, Kırgızistan, Kosova, Makedonya, Moğolistan, Moldova, Özbekistan, Senegal, Sudan, Tacikistan, Türkmenistan ve Ukrayna(Kırım)'da Program Koordinatörleri görev yapmaktadır. ÖZERK TÜRK CUMHURİYETLERİ Özerk cumhuriyetin adı Altay Cumhuriyeti Başkurdistan Cumhuriyeti Çuvaşistan Cumhuriyeti Dağıstan Cumhuriyeti Gökoğuz Cumhuriyeti Hakas Cumhuriyeti KabardinBalkar Cumhuriyeti Saha (Yakutistan) Cumhuriyeti Tataristan Cumhuriyeti Tuva Cumhuriyeti Karakalpak Cumhuriyeti Nahcivan Cumhuriyeti Sincan Uygur Özerk Bölgesi Kırım Cumhuriyeti Coğrafi konumu Geçim kaynakları Nüfusu Yüzölçümü (km²) 202.947 92.902 Tarım ve hayvancılık Avrupa kısmında Orta idil bölgesinde yer alır. 3.944.000 143.600 Tarım ve hayvancılık, petrol ve doğal gaz Volga Nehri'nin orta bölümünde yer alır. 2.000.000 civarında 18.300 İmalat sanayisi gelişmiştir Azerbaycan'ın kuzeyi, Hazar Denizi'nin batısında yer alır. 200.000 civarında 50.300 Tarım ve hayvancılık Moldova'ya bağlı özerk bir cumhuriyettir. 200.000 civarında 1.832 Tarım ve hayvancılık Güney Sibirya'da yer alır 300.000 62.000 Tarım ve hayvancılık Kafkas Sıradağlarının kuzeyinde yer alır. 700.000 12.500 Tarım ve hayvancılık Doğu Sibirya'da yer alır 1.500.000 3.103.000 Volga Nehri'nin kıyısında yer alır. 4.000.000 civarında 67.836 300.000 170.500 Tarım ve hayvancılık 1.200.000 165.000 Tarım ve hayvancılık 300.000 5.500 Tarım ve hayvancılık Çin sınırları içinde Sincan bölgesinde yer alır. 19.630.000 1.660.001 Tarım ve hayvancılık Karadeniz'in kuzeyinde Kırım Yarımadası'nda Ukrayna'ya bağlıdır. 2.000.000 26.945 Güney Sibirya'da yer alır Yukarı Yenisey Havzası'nda yer alır. Özbekistan'ın kuzeybatısında yer alır. Türkiye'nin doğusunda Azerbaycan'a bağlı özerk bir cumhuriyettir. Yer altı kaynaklan, avcılık ve ormancılık gelişmiştir. Yer altı kaynakları, tarım ve hayvancılık gelişmiştir Turizm, tarım ve hayvancılık