ONKOLOJİDE KİŞİYE ÖZEL TEDAVİ YÖNTEMİ

advertisement
analiz
ONKOLOJİDE KİŞİYE ÖZEL
TEDAVİ YÖNTEMİ
Prof. Dr. Gökhan Demir
Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı
Akılcı kanser tedavisi ne demektir?
Akılcı kanser tedavisi, son yıllarda
onkolojide en çok tartışılan ve onkolojinin en hızlı gelişen alanlarından biri. Son 10 yıl içerisinde kanser
hücresinin nasıl davrandığını, nasıl
çoğaldığını, nasıl metastaz yaptığını,
bunun yanı sıra vücudun bağışıklık
hücrelerine karşın nasıl direndiğini
öğrenmeye başladık. Hücre içindeki
mekanizmaları çözmeye başladıkça
bu bilgiler bize başka bir bilgiyi daha
getirdi. Her tümörde bu mekanizmaların birbirinden farklı olabileceğini
gördük. Eskiden çok kaba gruplar
içinde, mesela akciğer kanseri, meme
kanseri, kolon kanseri diye sınıfladığımızda bütün akciğer kanserleri
aynı şekilde davranırmış gibi tedavi
60
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2016
yapardık. Ama hastaların bir kısmı
tedaviye cevap verirdi, bir kısmı vermezdi. Şimdi bu tümör hücrelerinin
moleküler ve genetik düzeyde birbirlerinden farklı olduklarını görmemiz,
o dönemlerde neden bazı hastaların
tedaviye cevap verip bazılarının vermediklerini de bize gösterdi. Dolayısıyla her kişinin tümörünün kendine
özgü farklar taşıdığını öğrendik ve
bu gelişme akılcı kanser tedavisinin
ilk adımı oldu.
Bu farkları gördükten sonra genetik
farklara karşı birtakım hedefli tedaviler, akıllı moleküller geliştirildi ve
biz artık tümörün kaba histolojik sınıflaması dışında, moleküler genetik
özelliklerine bakarak, o tümöre özgü
birtakım tedaviler yapmaya başladık.
Kişiye özgü tedavi denilen, tümöre
özgü tedavi denilen, kişiselleştirilmiş
tedavi denilen kavramlar, yani akılcı
tedavi bu anlama geliyor.
Moleküler tümör profilleme nedir?
Bu alanda hangi aşamalara gelindi,
hastalara ne gibi faydalar sağlıyor?
Eskiden beri tümör hücrelerinde
genetik bozukluklar olduğunu biliyorduk. Ama son yıllarda genetik
bozukluklara yönelik birtakım hedefli tedaviler gelişmeye başladı. O aşamadan itibaren tümör hücrelerinde
genetik bozukluklar var mı tarayalım,
bunun ardından tedaviye başlayalım
demeye başladık. Ama eskiden elimizdeki teknoloji sınırlıydı, sadece
birkaç genetik bozukluğa bakabiliyorduk. Halbuki moleküler biyolojideki ve genetik alanındaki gelişmeler
‘next generation sequence’ olarak
adlandırılan bir yöntemi bize sundu.
Bu yöntem tümör hücrelerinde bilinen bütün mutasyonların, yani insan
vücudundaki tümörlerden çıkan bütün mutasyonların taranmasına imkan sağlıyor.
Eskiden birkaç genetik değişikliğe
bakabiliyor ve tedaviyi ona göre
belirleyebiliyorduk. Mesela akciğer
kanserlerinde sadece üç genetik
değişikliğe bakabiliyorken, genetik
profilleme ile 200’ün üzerinde gene
bakıyoruz. Akciğer kanseri örneğinden gidersek, akciğer tümörlerinde
çok sık olmayan, daha çok böbrek
tümörlerinde görülen bir mutasyon
bazen bir hastamızda karşımıza çıkabiliyor. O zaman böbrek tümöründe etkili olan bir ilacı, akciğer
tümörü olan hastamızda kullanabiliyoruz. Dolayısıyla akılcı kanser
tedavisinin bir basamağı da budur.
Genetik haritalanma ya da tümörün
genetik parmak izi dediğimiz durum, tümörün bütün genetik haritasını çıkartmak ve o tümöre özgü en
uygun tedaviyi seçerek kullanmak
ilkesine dayanıyor.
Moleküler tümör profilleme en çok hangi
kanser türlerinde kullanılmaktadır?
Bütün kanser türlerinde kullanıyoruz.
Özellikle meme kanserleri, akciğer
kanserleri, kolon kanserleri, melanom kanserlerinde daha sık kullanılıyor.
nun kesin cevabını henüz bilmiyoruz.
Ancak bu konuyla ilgili çok yoğun
çalışmalar yürütülüyor. Fakat tümör
profillemeden tümörlerin homojen
olmadığını, heterojen olduğunu, birbirlerinden çok farklı yapılara sahip
olabildiği ve her farklı yapıya özgü
ayrı bir tedavi yaklaşımının olması
gerektiğini öğrendik.
Kanserin erken aşamalarında yapılan
moleküler tümör profillemenin tedavi
açısından avantajları nelerdir?
Akılcı kanser tedavisinin hastaların ilaç
yükü üzerine etkileri var mıdır?
Şu andaki standart henüz tümör
profilinin ileri evredeki hastalarda çıkartılması ve tedavinin ona göre saptanmasıdır. Koruyucu tedavi programlarında tümör profillemenin yeri
üzerinde şu anda çalışmalar yürütülüyor. Dünyada en fazla araştırılan
konulardan biri budur. “Koruyucu tedavi programlarını tümör profilleme
üzerine belirleyebilir miyiz?” sorusu-
Kanser tedavisindeki ilke şudur: Bütün onkolojik ilaçlar, ağır yan etkileri
olan ilaçlar olduğu için doğru hastaya doğru ilacı verebilmek, yani akılcı
onkolojik tedavi yapmak önemlidir.
Onkolojik tedavilerde genellikle klinikte kullandığımız yanıt oranları
vardır. Yanıt oranı, diyelim ki bir ilacın
yüzde 40 oranında bir kanser türüne yanıt vermesi anlamına geliyor.
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2016
61
Dolayısıyla bu ilacı verdiğiniz her 100
hastadan 40’ının bu ilaçtan faydalanacağı, 60’ının ise ilaçtan faydalanmamasına rağmen ilacın yan etkisine maruz kalacağı anlamına geliyor.
Bütün bu yeni kuşak profilleme, akılcı
onkolojik tedaviler bize o ilacın yarar
sağlayacağı 40 hastayı bulup ilacı sadece o hastalara verme ilkesi üzerine
kuruluyor. Dolayısıyla doğru hastaya
doğru ilacı verebilmek için bu uygulamaları yapıyoruz. Diğer yandan,
yarar sağlamayacak hastayı o ilacın
yan etkisinden korumak anlamına
da geliyor. Eskiden bir anlamda el
yordamıyla yapılan uygulamalardı
bunlar. Şimdi ise hastanın hangi ilaçtan yararlanacağını belirliyoruz. Tıpta
buna prediktif faktör, yani öngörücü
faktör diyoruz. Prediktif faktörleri
belirleyerek tedaviye başladığımız
zaman hem doğru hastaya doğru ilacı vermiş oluyoruz, hem de hastaları
gereksiz ilaç yan etkilerinden korumuş oluyoruz.
Kanser tedavisinde kişiye özel sağlık
hizmetleri Türkiye’de ve dünyada hangi
aşamada bulunuyor?
Öncelikle Türkiye bu alanda çok hızlı gelişiyor. Uzun bir zaman bu alan
ABD’nin tekelindeydi. Ardından Avrupa ülkelerinde birkaç laboratuvar
kuruldu. Çünkü bu hizmet son derece yüksek bir teknolojik donanım
gerektiriyor. Uzun yıllar biz de tümör
örneklerini yurtdışına göndererek,
Amerika’ya göndererek test ettiriyorduk. Ama şimdi ülkemizde de bu
alanla ilgili çok önemli gelişmeler, çalışmalar var. Türkiye’de ‘next generation sequency’ yapan laboratuvarlar
kuruluyor ve çok yakın zamanda bu
alanda yurtdışı bağımlılığından kurtulacağız.
Kişiye özel kanser tedavisi hastanın
ömrüne nasıl etki ediyor?
İleri evre hastalıklardan söz ettik şu
ana kadar. Ancak kanser erken teşhis
edildiğinde tam olarak şifaya kavuşabilen bir hastalık. Bunu gayet net
biliyoruz. Birçok tümör grubunda, en
sık rastlanılan tümör gruplarında, örneğin akciğer kanseri, meme kanseri,
kalın bağırsak kanseri, mide kanse-
62
SAĞLIK ve İNSAN / MART 2016
rinde vb. hastalık erken teşhis edildiğinde bugünkü teknolojiyle hasta
tam olarak şifaya kavuşabiliyor. Konuştuğumuz konu ise daha ileri evre
hastalıkları kapsıyor. Yani metastaz
yapmış, vücudun başka organlarına
yayılmış tümörün tam olarak cerrahi
olarak çıkarılmasının mümkün olmadığı hastalardan bahsediyoruz. Bunlarda da bu yeni yöntemlerle, yeni
teknojilerle hastalığı tam olarak ortadan kaldıramasak bile kronik bir hastalık haline çevirebiliyoruz. Eskiden
üç ay, beş ay yaşabilen hastalar şimdi
üç yıl, beş yıl, altı yıl, yedi yıl yaşayabiliyorlar. Yeni yöntemlerin, yeni teknolojilerin, yeni ilaçların sayesinde.
Caris Life Sciences moleküler profilleme
alanında dünyada devrim yaratan öncü
araştırma kuruluşlarının başında geliyor.
Yeni gelişmeler ne gibi yararlar sağlıyor?
Kişiye özel tedavinin oluşturulmasında anahtar rol oynayan öncü araştırma kurumları söz konusu. Eğer bu
yöntem rutin olarak bütün hastalara
uygulanabilirse, bizim çok daha yaygın olarak akılcı tedaviler yapmamız
mümkün olacak. Ve bence çok yakın
zamanda bu tedavi yöntemi rutine
geçecek. Yani bütün hastaların tümörlerinde önce bu analizler yapılacak, bu analizlerden sonra onkoloğun karşısına tedavi için gelinecek.
Henüz bu aşamada değil. Ancak bir
süre sonra bu gerçekleşecek. Bugüne kadar kanser tanısını hep biyopsi
yapılması, alınan biyopsinin mikroskop altında değerlendirilmesi, hücre tipinin belirlenmesi ve tedavinin
yapılmasıyla sınırlıyorduk. Halbuki
bugün geldiğimiz nokta ışık mikroskopisi patolojisinin yanı sıra mutlaka
genetik, prediktif diğer faktörlerin de
olduğu kapsamlı bir raporla ilk tanıda doktorun önüne gelecek ve rutine
geçtiği andan itibaren akılcı tedavilerden çok daha etkin olarak yararlanacağız.
Sözünü ettiğiniz bir süre ne kadar olacak
tahmininize göre?
Bence çok hızlı bir şekilde, birkaç yıl
içinde rutin hale gelecek. Çünkü bu
alan son derece hızlı gelişmektedir.
Onkoloji alanında başka ne gibi
gelişmeler yaşanıyor?
Onkolojide önemli gelişmelerden
biri de moleküler genetik teknikleri
uygulama şeklimizdir. Mesela tümör
hücresinden biyopsi alınıyor ve genetik analiz, genetik haritalanma bu
dokudan yapılıyor. Ardından tedaviler başlıyor. Fakat biz biliyoruz ki,
tümör hücreleri aylar içinde gittikçe
değişiyor. Yeni mutasyonlar oluşuyor, yeni genetik özellikler kazanıyor.
Çünkü tümör dokusu dinamik olarak
değişen bir doku. Oysa biz tüm bilgimizi o ilk aldığımız örnekteki genetik
harita üzerine kuruyoruz. Şimdi bu
konuyla ilgili yeni gelişmeler oluyor.
Hastanın kanında dolaşan tümör
DNA’sının avlanması ve bu tümör
DNA’sında tekrarlayarak genetik haritalanmanın yapılması ve zaman içindeki tümördeki genetik değişimin
saptanarak tedavinin dinamik olarak
değiştirilmesi söz konusu. Yani genetik değişikliklerde kendi içinde tümör
sürekli büyüdükçe değişen parametreleri belirlemek üzerine kurulu. Bu
parametrelerin dinamik takibi için
yeni bir alan söz konusu. Biz buna likit
biyopsi adını veriyoruz. Genetik haritalanmanın bir sonraki basamağı bu
olacak. Sadece tümör dokusundan
alınan biyopsi ile yetinilmeyecek, zaman içinde sürekli olarak kandaki tümör hücrelerinden çıkan DNA’lar izlenerek yeni haritalar oluşturulacak.
Bu çok önemli bir gelişmedir. Bir diğer gelişme konu ise şudur: Biz hala
tümör tanısı konusunda radyoloji ile
sınırlıyız. Hâlbuki bütün radyolojik
görüntüleme yöntemlerinin belli bir
hassasiyeti var. Uygulanan metodlar belli bir küçüklükteki lezyonları
göstermiyor. Oysa bir tümör modülü
milimetrenin beşte biri büyüklüğünde olduğun da bile bütün gelişimini
tamamlamış, metastaz yapma yeteneğine sahip bir tümör birimidir.
Üzerinde yeni çalışılan alanlardan biri
de tümörlerin radyolojik belirti vermeden önce DNA’da yaptıkları değişiklikleri vb. kanda dolaşan DNA’dan
tespit ederek tümören erken tanısını,
yani radyolojik aşamadan önceki dönemdeki molekülür tanıyı ya da genetik tanıyı koyabilmektir. Bu alan da
onkolojide en hızlı gelişen alanlardan
biri olarak öne çıkmaktadır.
Download