Monetarist İktisadi Yaklaşım ve Maliye Politikası

advertisement
MONETARİST YAKLAŞIM VE İKTİSAT POLİTİKASI
1.MONETARİST OKULUN ORTAYA ÇIKIŞI VE TANITIMI
2.MONETARİST YAKLAŞIMIN TEMEL ÖNGÖRÜLERİ
3.PARANIN MODERN MİKTAR TEORİSİ
4.DOĞAL İŞSİZLİK ORANI VE PHİLLİPS EĞRİSİ ANALİZİ
5.MONETARİST YAKLAŞIMDA PARA POLİTİKASI
6.MONETARİST YAKLAŞIM VE MALİYE POLİTİKALARI
ORTAYA ÇIKIŞI
1929 Ekonomik Bunalımı’ndan sonra ve özellikle de II. Dünya Savaşı’nı izleyen dönemde,
maliye politikası araçları ile yönlendirilen talep yanlı iktisat politikaları yoğun bir şekilde
uygulanmıştır. Bu dönemde para politikaları uygulamaları, sadece, faiz oranlarını yeterli bir
ekonomik büyüme trendinin sürdürülmesini kolaylaştıracak düzeyde tutmak amacıyla sınırlı
tutulmuştur.
Genel uygulamalar bu yönde olmasına karşın, literatürde para arzı, nominal gelir ve
enflasyon
arasındaki
ilişkileri
ampirik
düzeyde
inceleyen
çalışmalar
da
gerçekleştirilmiştir.1950’li yıllarda Milton Friedman ve öğrencileri para teorisi ve para
politikası konusunda ciddi bilimsel araştırmalar yapmışlardır. Söz konusu araştırmalar ,1956
yılında Friedman’ın Paranın Miktar teorisi üzerine çalışmalar isimli çalışma ile
yayınlanmıştır.Bu yayınla beraber Monetarist Yaklaşım gündeme gelmiştir.
Temel görüşleri;
 Ekonomik yaşamı etkileyen en temel faktör parasal değişmelerdir. Bu görüşe göre,toplam
talebi,dolayısıyla üretimi,istihdamı ve fiyatlar genel seviyesini belirleyen temel unsur para
arzında meydana gelen değişmelerdir.
 Ekonomide istikrarsızlığın çoğu,hükümetlerin izlediği maliye politikasından ve merkez
bankasının firmalar ve kişiler arasında farklılık yaratan para politikası uygulamalarından
kaynaklanır.Ekonomi esas itibariyle istikrarlıdır ve kendi haline bırakıldığnda yaygın bir
işsizlik ve enflasyon gibi istikrarsızlıklara sürüklenmez.Ekonomideki bu tür sorunların
sebebi para ve maliye politikalarındaki müdahalelerden kaynaklanır.
 Küçük modellerin uygulanması daha güvenilir sonuçlar verir ve bu modellerin
hazırlanması daha ekonomik olur.
 Bu teorinin başlıca taraftarları;Milton Friedman,David Laidler,Michael Parkin,Harry
Johnson,Karl Brunner,Alan Meltzer ve Alan Walters’tır.
Monetarist Yaklaşımın Temel Öngörüleri
1
Monetarist yaklaşıma göre ekonomide iktisadi sorunların gerisinde yatan temel sorun para
arzının aşırı miktarda artırılmasıdır.Bu nedenle mevcut iktisadi sorunların giderilmesinde para
politikası etkili bir iktisat politikası aracı olarak kullanılabilir.Monetarist Yaklaşım’ın para
politikası ile ilgili görüşlerini analiz etmek için bu konuda ileri sürdükleri anahtar önermeleri
bilmek gerekir.Söz konusu önermeler aşağıdaki şekilde özetlenebilir:
 1-Para miktarı büyüme oranı ile nominal gelirin büyüme oranı arasında kesin olmamasına
karşın tutarlı bir ilişki vardır.Para milktarındaki hızlı büyüme nominal gelir artışı
sonucunu doğurur.
 2-Birinci maddedeki belirtilen ilşkiyi çıplak gözle gözlemlemek mümkün değildir.Çünkü
para miktarındaki büyümenin geliri etkilemesi belirli bir zaman sürecini
gerektirmektedir.Burada kesin bir süre belirtmek yanıltıcı olur.
 3-Ortalama olarak parasal büyüme oranındaki bir değişikliğin nominal gelir büyüme
üzerinde meydana getirdiği etkiyi yaklaşık 6-9 ay gibi bir süre sonra gözlemlemek
mümkündür.Söz konusu bu süreyi tek tek bireyler açısından değişmez bir ölçüt olarak
doğru değildir.
 4-Nominal gelir büyüme oranındaki değişiklik genellikle ilk olarak hasıla üzerinde etkili
olmakta fiyatlar üzerinde hemen hemen hiç etkili olmamaktadır.Parasal büyüme oranının
azaltılması neticesinde yaklaşık6-9 ay gibi bir süre geçtikten sonra nominal gelir büyüme
oranı ve fiziksel hasıla da düşüş gözlenir.Buna karşın fiyat artış oranı çok az etkilenir.
 5-Ortalama olarak fiyatlar üzerindeki etki gelir ve hasıla üzerindeki etkiden yaklaşık 6-9
ay sonra meydana gelir.Dolaysıyla parasal büyümedeki bir değişiklik ile enflasyon
oranındaki değişiklik arasındaki toplam gecikme 12 ile 18 ay arasında değişen bir süreyi
kapsar.
 6-Parasal değişim ile gelir değişimi arasındaki ilişkiler parasal büyümenin etkilerindeki
gecikme olgusu dikkate alınsa dahi mükemmel değildir.
 7-Kısa vadede parasal değişiklikler esasen hasıla düzeyini etkileyebilir.Uzun vadede ise
parasal genişleme fiyatları etkiler.Hasılanın nasıl etkileneceği ise girişimcilik yaratıcılık
ve çalışkanlık sanayi ve hükümet yapısı gibi reel faktörlere bağlıdır.
 8-Kamusal harcamaların enflasyonist etkiler doğurup doğurmaması tercih edilen
finansman yöntemine bağlıdır.
 9-Para miktarındaki bir değişikliğin hangi yollarla ulusal gelir üzerinde etkili olduğu
konusunu çok basit bir şekilde göstermek oldukça zordur.Genellikle ilk etki gelir üzerinde
gözlenmez.Para miktarındaki değişiklikler mevcut kıymetli varlıkların tahvillerin hisse
senetlerinin ve diğer fiziksel sermaye bileşenlerinin fiyatları üzerinde etkili olur.Bu tür
likidite etkisini gelir hesaplarından ziyade bilançolarda gözlemlemek mümkündür.İster
açık piyasa işlemlerine başvurmak neticesinde ister bireylerin ve firmaların diğer
varlıklarına kıyasla daha yüksek nakit artışı sağlamaları neticesinde olsun yükselen
parasal genişleme oranı piyasada nakit fazlalığı olgusunu doğurur.Ellerinde nakit fazlası
olan
bireyler
finansal
varlık
alımına
yönelerek
pörtföylerini
yeniden
düzenlerler.Unutmamak gerekir ki bir bireyin harcaması diğer bireyin gelirini
oluşturur.Dolayısıyla nakit miktarını sadece parasal otorite artırabilir.
MODERN MİKTAR TEORİSİNİN TEMEL ÖZELLİKLERİ
2
1. Nominal milli gelirdeki değişmeleri açıklayan ana unsur para arzındaki değişmelerdir.
2. İstikrarlı bir para talebinin bulunması durumunda ,ekonomide gözlenen istikrarsızlığın
sebebi, Merkez bankasının para arzı ile oynamasıdır.
3. Para arzındaki değişmeler ile parasal milli gelirdeki değişmeler arasında zaman gecikmesi
bozulmaya değişkendir.Bu zaman aralığında ekonominin başlangıçtaki şartları değişmiş
olabilir.
4. Uzun dönemde fiyat istikrarını sağlamak için , para arzı iktisadi büyüme hızı oranında
arttırılmalıdır.Buna Friedman’ın sabit parasal genişleme oranı kuralı denir.
Para Talebi Teorisi Olarak Paranın Modern Miktar Teorisi
Klasik makro iktisat teorisine göre klasik miktar teorisi, para arzı ile fiyatlar genel seviyesi
arasında doğru yönlü bir fonksiyonel ilişki kurmaktadır. Paranın dolanım hızının ve üretim
miktarının kısa dönemde sabit varsayılması durumunda, para arzı örneğin %5 artarsa, fiyatlar
genel seviyesi de %5 artar. Keynes, paranın dolanım hızını son derece değişken kabul ettiği
için, klasik miktar teorisinin ortaya koyduğu bu ilişkiyi önemsemedi.
Ortodoks paracı teorinin kurucusu Milton Friedman, Klasik miktar teorisi üzerinde bazı
değişiklikler yaparak, onu modern miktar teorisi haline dönüştürdü ve para talebini bu teori ile
izah etti. Bir başka ifade ile Friedman’a göre paranın modern miktar teorisi, bir para talebi
teorisidir. Her ikisi de para talebi teorisi olduğundan paracıların modern miktar teorisi ile
klasik miktar teorisinin Cambridge yaklaşımı birbirine benzer.
Para talebi,bireylerin işlem,ihtiyat ve spekülasyon güdüleri ile üzerlerinde nakit olarak
tutmak istedikleri para miktarıdır. Friedman’a göre para talebi,talep edene bir fayda akımı
sağlar ve üç faktöre bağlıdır.
1. Elde tutulacak maksimum para miktarını belirleyen servete(sürekli gelire)
2. Parayı elde nakit olarak tutmanın sağlayacağı getiri ile parayı finansal aktiflere (tahvil,
bono, hisse senedine) veya reel aktiflere(fiziki ürünler, dayanıklı tüketim malları, evler,
arsalara)yatırmanın sağlayacağı getirinin karşılaştırılmasına,
3. Para talep edenin zevkleri ve tercihlerine,
Friedman’ın para talebi analizi, sürekli gelir teorisinin belirli bir aktifin talebine
uygulanmasıdır. Sürekli gelir bireyin serveti olup, geçmişteki, bugünkü ve gelecekteki
gelirlerinin bir ortalamasıdır. Sürekli gelire servet de denilmektedir.
Birey servetini aktifler arasında; paranın, finansal aktiflerin marjinal getirileri birbirine eşit
olacak şekilde paylaştırır.
Friedman’ın para talebi fonksiyonu, az sayıda değişkenin istikrarlı bir fonksiyonu olup şöyle
yazılabilir:
Burada,
MD=f(Yp, R,Pe, u)
MD=reel para talebi,
Yp=sürekli gelir(servet)
R =finansal aktifleri getiri oranı(faiz oranı),
Pe=beklenen enflasyon oranı,
3
u =para talep enlerin zevkleri ve tercihleri,
karşılığında kullanılmıştır.
Ceterus paribus,para talebi,
Sürekli gelir (servet)seviyesi arttıkça,
1
Finansal aktiflerin getiri oranı (faiz oranı)azaldıkça,
2
Beklenen enflasyon oranı düştükçe artar.
3
Buna karşılık para talebi,
Sürekli (servet)seviyesi azaldıkça,
1
Finansal aktiflerin getiri oranı arttıkça,
2
Beklenen enflasyon oranı yükseldikçe azalır.
3
Bireyler,portfolyolarında,marjinal getirileri birbirine eşit olacak şekilde,nakit para,finansal
aktif ve reel aktif bulundururlar.Faysa maksimizasyonu yapan Biray;paranın,finansal ve reel
aktiflerin marjinal getirilerinin eşit olmaması durumunda ,eşitlik sağlanıncaya kadar servetini
para ve farklı aktifler arasında paylaştırmaya devam eder.Buna portfolyo ayarlama süreci denir
ve bu süreç Ortodoks paracı makro teoride ,para arzı değiştiğinde reel sektörün nasıl
etkileyeceğini gösteren bir mekanizma sağlar.Mekanizma şöyle çalışır:
1. Başlangıçta bireylerin toplam servetini para, finansal ve reel aktiflerin arasında, bunların
marjinal getirileri eşit olacak şekilde bölüştüğünü varsayalım
2. Merkez bankası açık piyasa işlemleri ile bireylerin ellerindeki finansal aktiflerin satın alıp
karşılığını ödeyince para arzı artar ve faiz oranı düşer. Bireylerin portfolyo dengeleri bozulur.
3. Monetaristlere göre, para, finansal ve reel aktiflerin yakın bir ikamesidir. Keynes’e göre
para, sadece finansal aktiflerin(tahvil) yakın ikamesidir.Bu nedenle ,Keynezlerde para talebinin
faize duyarlılığı yüksek,monetaristlerde ise düşüktür.
Yani,Keynezlerde para talebinin faize duyarlılığı yüksek olduğu için,para arzı arttığında faiz
oranında meydana gelen küçük bir düşüş,para arzı ile para talebini eşitler.Para arzı artış faiz
oranında önemsiz bir düşüş sağladığına göre,faiz oranındaki düşüşün yol açacağı yatırım artışı
ve milli gelir artışı önemsiz kalacaktır.Ortodoks paracılarda para talebinin faize duyarlılığı
düşük olduğu için,para arzındaki artış faiz oranını önemli ölçüde düşürse bile,para arzı ile para
talebi eşitlenmez.Eşitliğin sağlanabilmesi için,fiyatlar genel seviyesi ve milli gelir seviyesinin
yükselmesi gerekir.Fiyatlar genel seviyesi milli gelir nasıl yükselecektir? Monetaristler
portfolyosunu ayarlamaya çalışan birey,eline geçen fazla para ile finansal ve reel aktifler satın
almaya başlar ve bu durumda talebi artan finansal aktiflerin fiyatı ile reel aktiflerin fiyatları
yükselir.Reel aktiflerin fiyatlarının yükselmesi reel aktif üretimini arttırır.Bir yandan fiyatlar
genel seviyesinin yükselmesi,öte yandan reel aktif üretiminin artması parasal milli geliri
arttırır.Böylece Ortodoks paracılarda hem faiz düşüşü hem de milli gelir artışı ile
dengelenir.Bu nedenle paracılarda para politikası daha önemlidir. Modern miktar teorisine
göre reel para talebi ile reel para talebini belirleyen sınırlı değişken arasında istikrarlı bir ilişki
mevcuttur.Bu sebeple paranın dolanım hızı da istikrarlıdır.
4
Ortodoks Keynezyen Makro Teorinin Paracı Yaklaşımı Benimsemesi
Para arzındaki değişmelerin, parasal mili gelirdeki değişmelerin ana sebebi olup olmadığı
konusundaki Keynezyen-paracı tartışması,1970 yılında zirveye ulaştı. Tartışmalardan Ortodoks
paracı makro teori galip çıktı. Para arzındaki değişmeler parasal milli geliri değiştirmekteydi.
Bu tartışmalar sonucunda Keynezyen iktisatçı James Tobin’in katkılarıyla, paracı yaklaşım
ortodoks Keynezyen makro teoriye dahil edilmek suretiyle bir senteze ulaşıldı. Böylece
ortodoks Keynezyen makro iktisat teorisi, uzun süre dikkate almadığı paracı görüşleri teorisine
dahil etti.
Makro ekonomik teori ile politikanın her ikisi için temel mesele, ekonominin para arzı
değişmelerine karşı nasıl bir reel arz tepkisi verdiği konusu üzerinde yoğunluk kazanmaktaydı.
Para arzı değişmesinin fiyatları ve üretim miktarını etkileme derecesi cevabı araştırılan bir soru
idi.,Para arzının artması toplam talebi arttırmakta,artan toplam talep fiyatlar genel seviyesini
yükseltmekte, yükselen fiyatlar genel seviyesi reel ücreti düşürmekte, düşen reel ücret işgücü
talebini ve istihdam seviyesini yükseltmekte ve sonuç olarak reel üretim artmaktadır.
UYUMCU BEKLENTİLİ PHİLLİPS EĞRİSİ
3. Uyumcu Beklentili Phillips Eğrisi Analizi
Philips eğrisi
Philips eğrisi,işsizlik ile enflasyon arasındaki ters yönlü fonksiyonel ilişkiyi gösterir.İşsizlik
oranı arttığında enflasyon oranı azalmaktadır vice versa.
Eğri , Yeni Zelandalı iktisatçı A.W.Philips tarafından 1958 yılında İngiliz ekonomisi üzerine
yapılan bir istatiksel çalışmadan elde edilmiştir.
5
W*
%2
22
%2. 5
%5
U
W=parasal ücret değişme oranı,
U=işsizlik oranı,
Şekilde,parasal ücret değişme oranı(enflasyon oranı )ile işsizlik oranı arasındaki fonksiyonel
ilişki eğrisel ve ters yönlüdür.%5 seviyesindeki bir işsizlik oranında, parasal ücret değişme
oranı %0 dır.Bu tanıma göre,yukarıdaki şekilde verilen %5 işsizlik oranı doğal işsizlik
oranıdır.Buna karşılık,%2.5 seviyesinde bir işsizlik oranında ,% 2 oranında bir parasal ücret
değişme oranı bulunmaktadır.
R.G.Llipsey 1960 yılında ,eğriyi daha değişik bir yaklaşım ortaya koymuş ve Phillips
eğrisini,işgücü talebi fazlası oranı ile işsizlik oranı arasındaki bir ilişkiye çevirmiştir.
6
İşgücü
talebi
fazlası
(+)
%5
%10
e
%3
-%2
U
İşgücü
arzı
fazlası
(-)
Şekle göre, enflasyon artışına yol açmayan işsizlik oranı, yani doğal işsizlik oranı e’dir
.Doğal işsizlik seviyesinde parasal ücret artışı oranı
sıfırdır.
İşgücü piyasasında işgücü talebi fazlası bulunduğu zaman, firmaların daha fazla işçi
çalıştırmak amacıyla kendi aralarında yapacakları rekabet nedeniyle, parasal ücretler
yükselmekte ve parasal ücret cinsinden enflasyon artmaktadır.İşgücü piyasasında işgücü
talebi fazlalığı bulunduğu için de istihdam seviyesi yükselmekte ve işsizlik oranı düşmektedir.
Demek ki ekonomide parasal ücret cinsinden enflasyon artışına yol açan işgücü talebi
fazlalığı, işsizlik oranını azaltmaktadır. Nitekim şekilde işgücü talebi fazlalığından dolayı
parasal ücretin %5 oranında artması durumunda, işsizlik oranı %3 olmaktadır.
İşgücü piyasasında , işgücü arzı fazlalığı bulunduğu zaman , işçilerin işe girmek amacıyla
kendi aralarında yapacakları rekabet nedeniyle, parasal ücretler düşmekte parasal ücret
cinsinden enflasyon azalmaktadırİşgücü piyasasında işgücü arzı fazlalığı bulunduğu için
parasal ücretler ve dolayısıyla istihdam seviyesi düşmektedir, işsizlik oranı
yükselmektedir.Nitekim, parasal ücretin %2 oranında azalması durumunda işsizlik oranı
%10’a çıkmaktadır.
Buna göre,enflasyon oranı, işsizlik oranının azalan bir fonksiyonudur. Yani, işsizlik oranı
artarsa enflasyon oranı düşer vice versa.
Phillips eğrisi, monetaristler tarafından kolayca benimsendi.Phillips eğrisini analizlerine dahil
ettikten sonra monetaristler:istihdam ve üretim teorilerini, ücret ve fiyat enflasyonu teorisi ile
birleştirme imkanı buldular.
 Friedman-Phelps Uyumcu Beklentili Phillips Eğrisi Analizi
7
Bu analizde kısa dönem ve uzun dönem Phillips eğrileri arasında ayırım yapılmaktadır.
U<UN
P>Pe
W*
U<UN
P=Pe
LPC
Pe
C
W1
B
U1
SPC2
U
SPC1
1.Şekilde LPC,uzun dönem uyumcu beklentili Phillips eğrisini SPC1 ve SPC2 kısa dönem
uyumcu beklentili Phillips eğrilerini göstermektedir.Şekilde dikey eksen(W*),parasal ücret
cinsinden enflasyon oranını, yatay eksen(U) ise işsizlik oranını göstermektedir.LPC
üzerindeki her noktada işsizlik oranı doğal işsizlik oranına eşittir.Bu durum UN sembolü ile
gösterilmektedir.Hatırlayacağınız gibi enflasyon artış oranı sıfır iken sahip olunan işsizlik
oranına doğal işsizlik oranı denir. Yani doğal işsizlik oranı,enflasyon artışına yol açmayan
işsizlik oranıdır.LPC üzerindeki tüm noktalarda ,parasal ücret artış oranı, fiyatlar genel
seviyesi ve beklenen enflasyon oranı birbirine eşittir ve sıfırdır.LPC nin solundaki fiyat
artışları enflasyon beklentisinden yüksek sağında ise fiyat artışları enflasyon beklentisinden
düşüktür.Ekonominin dengesi LPC ile SPC nin birbirinin kesiştiği noktada sağlanır.
1. Varsayalım ki ekonomi , A noktasında dengede olsun.A noktasında , UN doğal işsizlik
oranı
seviyesinde
ve
sıfır
parasal
ücret
artışı
oranı
düzeyinde
dengededir.Basitleştirmek amacıyla ,verimlilik artış oranının sıfır olduğunu
varsayalım.Bu durumda parasal ücret artış oranı(W*)sıfır,
fiyatlar genel seviyesi(P)sıfır ve beklenen enflasyon oranı (Pe) sıfır olsun.Yani ,
W*=P=Pe=%0 dır.
2. Merkez bankasının,genişletici para politikası ile toplam talebi arttırarak işsizliği UN’
den U1’e indirmeye karar verdiğini varsayalım.Merkez bankası, para arzını arttırarak
toplam talebi çoğaltmayı, artan toplam talep ile üretim ve istihdam seviyesini
8
yükseltmeyi ve
amaçlamaktadır.
işsizlik
oranını
doğal
işsizlik
oranının
altına
düşürmeyi
3. Para arzı artışıyla ortaya çıkan toplam talep fazlası, mal piyasasında fiyatlar genel
seviyesini ve işgücü piyasasında parasal ücreti arttıracaktır.Mal fiyatlarının parasal
ücretlerden daha hızlı ayarlandığını unutmayalım.Bu durumda, fiyatlar genel seviyesi
P’den P1’e ,parasal ücretler ise sıfırdan W*1’e yükselecektir.Bu durumda ekonominin
dengesi,SPC1 kısa dönem Phillips eğrisi üzerindeki A noktasından B noktasına
kayacaktır.Fiyatlar genel seviyesi,parasal ücretten daha fazla yükseldiğinde,işçilerin
reel ücretler düşeceği ve firmalar daha fazla işgücü talep edecekleri için,işsizlik oranı
azalmakta,UN’den U1’e düşmektedir.
4. Enflasyon beklentileri sıfır ,yani Pe =0 olan bir dönemden geçtikleri için durumun
değişmediğini varsayan işçiler, parasal ücretlerindeki bu artışı reel ücretlerindeki artış
sanacaklar ve işgücü arzlarını arttıracaklar.Yani,işçiler geçici bir para yanılması
olgusu içindedirler.işçilerin para yanılması, parasal ücretlerinde meydana gelen bir
artışı reel ücret artışı sanmalarıdır.
5. İşçiler, bir süre sonra parasal ücretlerinin yükselmesine rağmen reel ücretlerinin
düştüğünü fark edecekler,yani içinde bulundukları para yanılmasından uyanacaklar ve
enflasyon beklentilerini, yavaşça Pe=W*=0 ‘dan Pe=W1 şartlarına göre ayarlamaya
başlayacaklardır.İşçiler, para yanılmasından kurtulur kurtulmaz, parasal ücretlerini
arttırmak ve bu yolla eski reel ücret seviyelerine kavuşmak için firma,yani işveren
üzerinde baskıya başlayacaklar ve parasal ücretlerini yükselteceklerdir.
6.Parasal ücretlerin beklenen enflasyon oranı kadar yükselmesi sonucunda LPC 1 eğrisi
LPC2konumuna kaydığı için, ekonominin dengesi B noktasından C noktasına hareket
eder.Bu durumda, firmalara aldıkları işçileri işten çıkaracaklardır.Çünkü reel ücretler
yükselmiştir.C denge noktasında işsizlik oranı U1’den tekrar UN doğal işsizlik seviyesine
döner.C noktasında reel ücret eski seviyesine kavuşmuştur.Mevcut fiyat artış oranı
beklenen enflasyon oranına eşitlenince(P1=Pe) parasal ücret artış oranı beklenen enflasyon
oranına eşit olunca (W1=Pe) yani para yanılması ortadan kalkınca işsizlik ile ücret
enflasyonu arasında uzun dönemde bir değiş tokuş olmadığı görülecektir.Ortodoks paracı
makro teoriye göre uzun dönemde işsizlikle enflasyon arasında birbirinin ters yönünde
hareket eden bir değiş tokuş yoktur.Ekonomi doğal işsizlik oranı seviyesinde (UN)
dengedeyken işgücü talebi fazlasıyla bulunmayacak ve parasal ücret artış oranı beklenen
enflasyon oranına eşit olacaktır.
Özetlersek,Ortodoks paracı teoride para kısa dönemde yanlı uzun dönemde ise yansızdır.Yani
para kısa dönemde reel değişkenleri etkiler uzun dönemde etkileyemez.
Friedman-Phelps Uyumcu Beklentili Phillips Eğrisinin Politika Sonuçları
Friedman-phelps uyumcu beklentili Phillips eğrisi analizi, para politikasının üretim ve
istihdamı arttırmada kısa dönemde etkili olsa bile uzun dönemde etkisiz olacağını gösterdi.
9
Ortodoks paracı makro teorinin bu tespitinin doğurduğu bazı politika sonuçları
bulunmaktadır. Bunları aşağıda inceleyeceğiz.
A. Kısa Dönem Üretim-İstihdam Kazançları ve Uyumcu Beklentiler Hipotezi
Ortodoks paracı makro iktisat teorisine göre, toplumda enflasyon beklentisi bulunmadığı
zaman, merkez bankası kısa dönemde para arzını arttırarak işsizliği doğal işsizlik
oranının altına indirebilir. Bu yolla ekonomi kısa dönemde üretim ve istihdam kazancı
elde edilebilir. Ancak, işçiler para yanılmasından kurtulduklarında, enflasyon
beklentilerini yükseltecekleri için, işsizlik tekrar doğal işsizlik oranı seviyesine geri
dönecektir.
Ekonomide beklenen enflasyon oranının yükseltilmesi süreci,Uyumcu Beklentiler
Hipotezi’ne göre zaman içinde tedrici olarak (derece derece) gerçekleşir.Ortodoks paracı
analizin dayandığı uyumcu beklentiler hipotezi şu anlama gelir:
Uyumcu beklentiler, hata yapılarak öğrenilen beklentilerdir ve ekonomik karar
birimleri enflasyona ilişkin beklentilerini, enflasyonun geçmişte aldığı değerlere göre
oluştururlar.Uyumcu beklentiler hipotezine göre, işçiler enflasyon beklentilerini, geçmişte
enflasyon hakkında yaptıkları son tahmin hatasının bir yüzdesine dayanarak oluştururlar.
Bir başka ifade ile, işçiler gelecekte enflasyonun ne olacağını tahmin ederken, fiyatlar
genel seviyesi artışı ile beklenen enflasyon oranı arasındaki farkın bir yüzdesine göre
karar verirler.
B. Hızlandırıcı Enflasyon Hipotezi
Enflasyon beklentisinin bulunmadığı ortamda, merkez bankası genişletici para politikası
uygulayarak kısa dönemde işsizlik ve istihdamı arttırabileceğini ve işsizlik oranını doğal
işsizlik oranının altına düşürebileceğini gördük. İşsizliğin kalıcı olarak doğal işsizlik oranının
altında tutulabilmesi için, merkez bankasının sürekli olarak genişletici para politikası
uygulamak zorunda kalması ve bu uygulamanın enflasyonu sürekli olarak hızlandırması
kaçınılmazdır. Merkez bankasının işsizliği kalıcı olarak doğal işsizlik oranının altında
tutabilmek için uyguladığı genişletici para politikasının, enflasyon beklentilerini arttırmasına
ve enflasyonu hızlandırmasına, bu yolla merkez bankasının sürekli olarak genişletici para
politikası uygulamak zorunda kalmasına Hızlandırıcı Enflasyon Hipotezi denir. Dikey
konumdaki uzun dönem uyumcu beklentili Phillips eğrisi, hızlandırıcı enflasyon hipotezine
göre çizilmiştir. İşsizliği sürekli olarak doğal seviyesinin altına çekmek teşebbüsü
enflasyonun yükselmesi ile sonuçlanacak ve merkez bankası sürekli parasal genişleme
yapmak zorunda kalacaktır. Çünkü işsizliği doğal seviyesinin altına indirmek için, sürekli
olarak fiyatlar genel seviyesini yükseltmek ve reel ücretleri doğal işsizlik denge seviyesinde
geçerli olan denge reel ücret seviyesinin altına çekmek gerekir. Bunun için fiyatlar genel
seviyesinin parasal ücretten daha hızlı büyümesi (dengesiz enflasyon) lazımdır. Bu durumda
işçiler sürekli olarak enflasyon beklentilerini yükseltmek ve nominal ücretlerin yükselmesi
için baskı yapmak durumunda kalacaklardır. Sonuç olarak, fiyatlar genel seviyesini sürekli
yükseltmek için sürekli parasal genişleme gerektiren bir sarmala girilecektir. Buna karşılık,
10
işsizlik oranı kalıcı olarak doğal işsizlik oranının üstünde tutulacak ise bu durumda da sürekli
olarak parasal daralma, yani deflasyon ortaya çıkacaktır. Bu analizde sabit bir enflasyon
oranının sağlanması için gerekli olan işsizlik oranı doğal işsizlik oranıdır.Doğal işsizlik
oranının altındaki işsizlik seviyelerinde sürekli enflasyon, üstündeki işsizlik seviyelerinde de
sürekli deflasyon yer alacaktır.Bir başka ifade ile ekonominin doğal işsizlik oranı
seviyesindeki uzun dönem dengesinde, üretim ve paranın dolanım hızını sabit bir oranda
büyüdüğü varsayımı altında, merkez bankasının parasal genişleme oranı (para arzı artış oranı),
enflasyon oranını belirleyecektir.
C.Enflasyonu Düşürmenin Üretim-İstihdam Cinsinden Maliyeti:Soğuk Hindi
Yaklaşımı ve Tedrici Yaklaşımı
Ekonomide enflasyonu düşürmek istediğimiz zaman, merkez bankasının para arzını
kısması , yani sıkı para politikası uygulaması gerekir. Sıkı para politikası uygulandığında
ise toplam talep azalır, üretim ve istihdam seviyesi düşer, işsizlik doğal işsizlik oranının
üstüne çıkar. Demek ki enflasyonu düşürmek istediğimizde, üretimi azaltmak ve işsizliği
arttırmak gibi bir bedel ödemek zorunda kalıyoruz. Buna enflasyonu düşürmenin üretimistihdam cinsinden maliyeti denir. Milton Friedman’a göre enflasyon parasal bir olgudur
ve para arzı artış oranı, iktisadi büyüme oranından büyük olduğunda ortaya çıkar.
Örneğin, para arzı artış oranı (parasal genişleme oranı) %7, iktisadi büyüme oranı %5 ise,
enflasyonun ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bu durumda, Ortodoks paracı makro iktisat
teorisine göre, enflasyon para arzı artış oranının azaltılmasıyla önlenebilir. Para arzı artış
oranının azaltılması ise üretim düşmesine ve işsizliğe yol açar. Burada cevaplandırılması
gereken soru şudur: Para arzı artış hızı Tedrici Yaklaşım’la zamana yayılarak mı
azaltılacaktır yoksa Soğuk Hindi Yaklaşımı’yla ani bir şokla mı aşağıya çekilecektir?
Enflasyonu önlemek amacıyla, sıkı para politikasını zamana yayarak değil de aniden ve
bir defada uygulamaya soğuk hindi yaklaşımı denir.
Monetarist Yaklaşımda Para Politikası
Monetarist iktisatçılar, reel ve finansal sektörler arasında farklılıklar olduğunu iddea
etmelerine karşın; literatürdeki çalışmalara bakıldığında bir çok Monetarist iktisatçının
Keynezyen iktisatçılar ile benzer tanımlamaları ve analiz aracı olarak aynı değişkenleri
kullandıklarını görmek mümkündür.Keynezyen ve Monetarist iktisatçılar arasındaki temel
farklılığı iktisadi aktivite düzeyinin belirlenmesinde para politikasına atfettikleri rol
belirler.Monetarist iktisatçılara göre para arzındaki değişiklikler ilk olarak ekonomik aktivite
düzeyini etkiler..Monetaristlere göre para arzındaki değişiklikler hasıla istihdam ve fiyatlar
düzeyinin belirlenmesinde en önemli faktördür.
Monetaristler para arzındaki artışların bütün reel ve finansal varlıkların talebini
etkileyeceğini iddea ederler.ekonomi tam rekabet ortamında olduğunda bütün varlıkların
fiyatları yukarı doğru tırmanır.Monetaristler paranın dolanım hızının da istikrarlı olduğunu
kabül edrler.Monetarist iktisatçılara göre para arzındaki değişiklikler reel hasıla ve istihdam
üzerinde sadece kısa dönemde etkili olur.Uzun dönemde para arzındaki değişikliklerin etkisi
sadece fiyatlar üzerinde etkili olur.Bu görüşün arkasında piyasa mekanizmasının işleyişine
11
duyulan güven yatmaktadır.Montaristlere göre piyasa ekonomisi doğası gereği istikrarlı olup
genel olarak tam istihdam seviyesine doğru bir yönelim sergiler.Ekonominin tam istihdam
hasıla düzeyini yakalaması nitelikli iş gücü sermaye ve teknolojik ilerlemeler gibi reel
faktörlere bağlıdır.Dolayısı ile para arzındaki değişiklikler daha çok fiyat değişikliliklerine yol
açar.
Monetarist iktisatçılar aşağıda şematik gösterimde olduğu gibi Keynesyenlerden farklı
olarak doğrudan aktarım mekanizmasını savunmaktadır.Doğrudan parasal aktarım
mekanizmasına göre para arzındaki değişiklikler sadece yatırım harcamalarını değil toplam
talebin bütün bileşenlerini etkiler.
.Keynezyen İktisatçılar ile Monetarist iktisatçılar arasındaki en önemli teorik tartışma
konularından birisi de paranın dolanım hızının istikrarlı olup olmadığı konusudur.Burada
“istikrar” kelimesini “sabit” anlamında algılamamak gerekir.Nitekim Monetarist iktisatçılar
da paranın dolanım hızının 1940 lı yıllarda olduğudan daha hızlı olduğunu kabül
ederler.Günümüzde kredi kartları kullanımının yaygınlığı ödemelerin daha kısa aralıklarla
gerçekleştirilmesi gibi uygulamalar paranın dolanım hızına ivme kazandırmıştır.
Para
politikasındaki
değişiklikler
Para arzındaki
değişiklikler
Toplam
talepteki
değişiklikler
Nominal
GSYİ da
değişiklik
Yukarıda da ifade edildiği gibi monetarist iktisatçılara göre paranım dolanım hızı
istikrarlıdır.Bireyler diğer finansal ve reel aktiflerin yanı sıra ellerinde parada tutarlar.Elde
tutmak istenen para miktarı nominal GSYİH düzeyine bağlı olup belirli bir dönemde para
arzından bağımsızdır.Örneğin miktar denkleminin sağ tarafını ifade eden nominal GSYİH 500
katrilyon TL olduğunda söz konusu hasılanın satın alımı iöin gerekli para miktarı (paranın
dolanım hızı 5 olduğunu kabül edersek) 100 katrilyon TL dir.Para arzı elde tutulmak istenen
düzeyi aştığında bireyler istek fazlası likidite nedeniyle tahvil ve gayri menkul gibi
varlıklardan oluşan portföyleri içerisindeki nakit pozisyonlarını yeniden gözden
geçirirler.Arzu edilen miktardan fazla parası olanlar söz konusu likidite fazlasını
harcamalarını artırmak suretiyle erteleyebilir.Ekonominin genelinde bu yönde bir eğilim
ortaya çıktığında toplam talepte bir genişleme ortaya çıkacağından nominal GSYİH artar.
Monetarist İktisadi Yaklaşım ve Maliye Politikası
Monetarist yaklaşım M.Freidman ve aynı görüşleri paylaşan arkadaşları özellikle 19351960 döneminde uygulanan Keynezyen iktisadi politikalara tepkisel bir yaklaşım geliştirerek,
makroekonomik teorilere yeni bir boyut getirmiştir.1970’lerin ve 1980’lerin başında
Monetaristlergerek akademik gerekse politik çevrelerden birçok taraftar toplayarak
düşüncelerini yayımlamışlardır.En önemlisi 1970’lerin sonları sanayi ülkesinde uygulanan
iktisat politikalarını yönlendirmişlerdir.Son yirmi yıl boyunca monetarist yaklaşım gelişerek
“rasyonel beklentiler yaklaşımı” şeklinde kendini göstermiştir.
12
M.Friedman ve taraftarlar, Neo-klasik iktisat teorisi içinde yer alan “Miktar Teorisi” ni
yeniden ele almışlar ve iktisadi faaliyetler üzerinde para politikasının etkilerini
incelemişlerdir.1970’lerin en önemli sorunları olan işsizlik ve enflasyon üzerinde uygulanan
para politikalarının rolünü geliştirdikleri yeni miktar teorisi ile açıklamışlardır.
Klasik miktar teorisinde para yalnızca bir mübadele aracı olarak kabul edilir.Bu durumda
para arzında söz konusu olacak bir artış, toplam nominal talebi de arttıracak ve fiyatlar
yükselecektir.Burada önemli olan paranın dolaşım hızıdır.Miktar teorisinde paranın dolaşım
hızı, istikrarlı ve tahmin edilebilir olarak kabul edilir.
Monetarist iktisadi yaklaşım tüm iktisadi düşünceler okullarında olduğu gibi farklı
özelliklere sahiptir.Bunlar;
iPara arzı, nominal milli gelir büyüklüğünün temel belirleyicisidir.
iiFiyatlar ve ücretler esnektir.
iiiÖzel sektör istikrarlıdır.
ivEkonomide doğal bir işsizlik oranı mevcuttur.
13
Download