albert bandura-sosyal bilişsel kuram

advertisement
DAVRANIŞCI YAKLAŞIM
Davranışçı yaklaşımların daha çok psikomotor davranışların öğrenilmesini açıkladığı kabul
edilir.
Öğretim İlkeleri :
Yaparak öğrenme esastır.
Öğrenmede, pekiştirme önemli bir yer tutar. Pekiştirme, davranışların tekrar edilme sıklığını
arttıran uyarıcıların verilmesi işlemidir
Becerilerin kazanılmasında ve öğrenilenlerin kalıcılığının sağlanmasında tekrar önemlidir
Öğrenmede güdülenmenin çok önemli bir yeri vardır.
KLASİK KOŞULLANMA
Koşulsuz (şartsız) uyarıcı;
Organizma için doğal olan ve tepkiyi otomatik olarak meydana getiren uyarıcıdır.
Koşullu (şartlı) uyarıcı;
Başlangıçta organizma için nötr uyarıcı iken, yani bir hareketi başlatıcı etkisi yokken,
koşulsuz uyarıcı ile birlikte verilerek koşulsuz uyarıcının meydana getirildiği etkiyi bir süre
sonra tek başına verildiğinde ortaya çıkaran uyarıcıdır.
Koşullu (şartlı) tepki;
Sadece koşullu uyarıcının meydana getirdiği doğal, otomatik tepkidir.
Koşulsuz tepki;
Koşulsuz uyarıcının organizmada meydana getirdiği doğal ve otomatik tepkidir.
Doğal uyarıcı ile koşullu uyarıcının birlikte verilişi beş değişik işlem yolu ile olabilir:
1. Eş zamanlı Koşullanma:
Koşullu uyarıcı ile doğal uyarıcı aynı anda verilir.Salya başlayınca koşullu uyarıcı
kesilir.
2. Gecikmeli Koşullanma:
Koşullu uyarıcı verilir bir süre sonra doğal uyarıcı(et) verilir. Salgılama başlayınca
koşullu uyarıcı kesilir.
3. İz Koşullanma:
Koşullu uyarıcı(zil sesi) verilir fakat doğal uyarıcı (et) verilmeden önce kesilir. Daha
sonra doğal uyarıcı verilir.
4. Geriye Koşullanma:
Burada Koşullu uyarıcı doğal uyarıcıdan sonra verilir. Bu tür koşullamada hemen
hemen öğrenme hiç gerçekleşmez.
5. Zamana Bağlı Koşullanma:
Burada doğal uyarıcı belirli zaman aralıklarıyla verilir. Böylece bir önceki doğal
uyarıcıdan itibaren geçen zaman Koşullu uyarıcı görevi yapar hale gelir. Koşulu davranım
genellikle, doğal uyarıcının verilmesi gereken zamandan kısa bir süre önce görülür.
Koşullanma İlkeleri
» Bitişiklik : Koşullu ve koşulsuz uyarıcıların art arda verilmesi durumu
» Habercilik : Klasik koşullamanın meydana gelebilmesi için koşullu uyarıcının,
kendisinden sonra koşulsuz uyarıcının geleceğine ilişkin haber verici nitelikte olması
gerekmektedir.
» Pekiştirme : Klasik koşullamada pekiştirme, koşulsuz uyarıcının meydana getirdiği etkidir.
Pekiştirme, öğrenilen tepkinin organizmaya yerleşmesi ve aynı şekilde devam etmesi için
yapılan işlem, pekiştireç ise bu işlem sırasında kullanılan araçlardır.
» Genelleme : Aynı türden olan ya da birbirine benzer uyarılara karşı daha önce kazanılan
tepkinin verilmesi. Bir başka deyişle, koşullu uyarıcıya benzer diğer uyarıcılara da koşullu
tepki gösterme durumudur.
» Ayırt etme : organizmanın koşullama sürecinde kullanılan koşullu uyarıcıyı diğerlerinden
ayırt ederek tepkide bulunma eğilimidir.
» Gölgeleme: İki koşullu uyarıcı birlikte verildiğinde ise, koşullama daha çok dikkati çeken
koşullu uyarıcıya karşı meydana gelmekte, diğeri ise etkisiz kalmaktadır.
» Sönme : Koşullu uyarıcının artık tek başına koşullu tepkiyi oluşturamaması. Bir başka
deyişle, koşullu tepkinin kaybolması
» Kendiliğinden geri gelme : Sönen koşullu tepkinin yeniden ortaya çıkması
» Öğrenilmiş çaresizlik: Organizmanın ne yaparsa yapsın durumu değiştiremeyeceğini
öğrenerek pasif olması ve bu pasifliği de tüm istenmeyen durumlara genellemesidir.
Klasik Koşullanmanın Sınıf Ortamındaki Yeri
Korku Şartlanması
Örneğin; sınav korkusu olan bir öğrenci, sınav kağıtlarını görünce heyecanlanabilir. Bu
heyecan onun sınav başarısını düşürebilir. Öğrencinin bu korku tepkisinin korkusuzluğa
dönüşmesi için, sınav başlamadan önce öğrenciye rahatlık sağlayacağı düşünülen bir olay
yaratılabilir. Örneğin bir fıkra anlatarak öğrencinin heyecan düzeyi düşürülebilir. Bu olay
birkaç kez tekrarlandığında, anlatılan fıkraya geliştirilen tepki sınava girme olayına
gösterilmeye başlar. Öğrenci sınava korkmadan girmeyi öğrenir.
Tutumların Şartlanması
Bir çok çocuk okulda meydana gelen olumsuz davranışlar karşısında okula karşı olumsuz
tutum geliştirebilir veya bunun tersi olabilir. Bununla birlikte dikkat edildiğinde okula ve
öğretmene karşı olumlu tutum aynı zamanda öğrencinin başarısını en çok etkileyen temel
faktördür.
EDİMSEL KOŞULLANMA
Davranışın arkasından olumlu uyarıcı verilerek yapılan koşullamaya edimsel koşullanma
denir.
Örneğin; öğrenci sorunun doğru cevabını bilir ve öğretmeni ona aferin der.
Tepkisel Davranış
Işık karşısında gözbebeğimizin büyüyüp küçülmesi, terlememiz, yüzümüzün kızarması
tepkisel davranışlardır.
Edimsel Davranış
Konuşma, yürüme, bisiklet sürme ya da balık tutma gibi davranışlar edimsel davranışlardır.
Edimsel Koşullanma Süreci
-Yoksunluk
-Beslenme Mekanizması
-Manivelaya Basma
Edimsel Koşullanma İlkeleri
-Pekiştirici uyarıcıyla izlenen tepkiler tekrarlanma eğilimindedir,
-Pekiştirici uyarıcılar edimsel davranışların meydana gelme olasılığını arttırır.
Olumlu Pekiştireç
Ortama konulduğunda bir davranışın yapılma olasılığını artıran uyarıcıdır.
Olumsuz Pekiştireç
Ortamdan çıkarıldıklarında belirli bir davranışın yapılma olasılığını artıran uyarıcıdır.
Organizmaya rahatsızlık veren uyarıcıdır.
• Ceza
• Sönme
• Kendiliğinden Geri Gelme
• Biçimlendirme / Şekillendirme
• Ayırt Edici Uyarıcı ve Tepkiler
• Ayırt Edici Edim
• Zincirleme
• Batıl Davranışlar
• Koşullu Anlaşma
• Premack İlkesi
•
Pekiştirme Türleri
Sürekli Pekiştirme
En basit pekiştirme tarifesidir. Deneğe yeni bir şey öğretilirken kullanılır.
Kesikli Pekiştirme
Aralıklı Pekiştirme
Sabit Aralıklı Pekiştirme: Organizmanın belli bir zaman dilimi içinde yer alan
davranışları pekiştirilir. Önemli olan belli bir sürenin geçmesidir. Örneğin her ay maaş
almak,dönem ödevleri vs.
Değişken Aralıklı Pekiştirme: Zaman sabit değildir. Ortalama zaman önemlidir.
Oranlı pekiştirme (Ürün Önemli)
Sabit Oranlı Pekiştirme: Organizmanın belli bir sayıdaki davranışı pekiştirilir.
Örneğin 5 doğru cevaba bir puan verilmesi.
Değişken Oranlı Pekiştirme: Değişen sayılardaki tepkiler pekiştirilir. Önemli olan
ortalama bir tepki sayısının pekiştirilmesi
BİTİŞİKLİK KURAMLARI (WATSON-GUTHRIE)
Watson öğrenmede, sadece bitişiklik ve sıklık ilkelerini kabul etmekte, pekiştirmenin
gereğine inanmamaktadır.
En Son ve En Sık İlkesi: Watson, öğrenmede pekiştirme ya da ödüllendirmeden söz
etmemiştir. Watson’a göre bir uyarıcıya verilecek tepki, o uyarıcıya karşı en son yapılmış ve
en sık tekrarlanmış tepkidir. Bu ilkeye en son ve en sık tepki ilkesi adı verilmektedir.
Guthrie Öğrenmenin tek bir ilkeyle açıklanabileceğini savunmuştur. Bu tek yasa bitişikliktir.
Bir uyarıcıya karşı yapılan tepkinin, daha sonra, aynı uyarıcıyla karşılaşıldığında da
gösterilme eğilimi vardır. Bir başka deyişle Guthrie’nin bitişikliği uyarıcı-tepki bitişikliğidir.
• Öğrenmede Tek Deneme
• Sonunculuk İlkesi
• Hareket Eden Uyarıcı
• Güdülenme / Dürtüler
• Amaçlar
• Pekiştirme
• Ceza
• Unutma
Guthrie’nin Cezanın Uygulanışına İlişin Görüşü
- Ceza, cezalandırılan davranışın zıttı olan bir davranışı meydana getirmelidir.
- Ceza, cezalandırılan davranışı meydana getiren uyarıcının bulunduğu bir durumda
uygulanmalıdır.
- Sadece duyguları tahrik eden ceza, cezalandırılan davranışın süreğenleşmesini
sağlamaktadır.
Premack İlkesi
Bu ilke, "herhangi iki tepkiden, yapılma ihtimali yüksek olan, yapılma ihtimali düşük
olanı pekiştirir" kuralına dayanmaktadır. Pekiştireç olarak, uyarıcı yerine faaliyet
kullanılmaktadır. Premack ilkesi uygulanırken, hangi davranışların öğrenci için daha yüksek
ve daha düşük düzeyde pekiştirici olduğu iyi belirlenmelidir.
Bu ilkenin uygulandığı öğrenciler, ikinci davranışa kilitlendiği için ilk davranışı
istenilen şekilde yapamayabilirler. Çünkü zihni alacağı pekiştireçle meşguldür.
Diğer yandan, bu ilkenin çok sık uygulanması, yapılan her olumlu işin karşılığını
istemeye yol açabilir. Bu nedenle ihtiyatlı olarak kullanılmalıdır.
Bir öğretmen öğrencisine "ödevini yaptıktan sonra oynayabilirsin" dediğinde, ya da
sınıftaki öğrencilere "matematik sorularını çözdükten sonra resim yapabilirsiniz" teklifini
getirdiğinde Premack ilkesini kullanmaktadır.
Alışkanlıkları Yok Etme Yöntemi
Örneğin, çocuğunu özel bir okula göndermek isteyen anne, bu fikre karşı olan babaya yavaş
yavaş fikrini kabul ettirir. Okulun niteliklerinden bahseder daha sonra resmi okulları yumuşak
bir şekilde eleştirir.
Eşik Yöntemi: Uyarıcı çok az dozda verilerek istenmeyen tepkinin çağrışımı, ortaya çıkması
engellenir.
Bıktırma Yöntemi: Tüm uyarıcılar orijinal tepkiden, bir başka değişle, istenmeyen tepkiyi
yapmaktan yoruluncaya, bıkıncaya kadar verilir. Örneğin, atı eyere alıştırmak için, atın üstüne
eyer yerleştirilir, üstüne de atı terbiye eden kişi biner ve at eyeri atmaktan vazgeçinceye kadar
koşturulur. Yorulunca eyeri atmaktan vazgeçip normal olarak yürümeye başlar.
Zıt Tepki Yöntemi: İstenmeyen davranışı meydana getiren uyarıcı ile birlikte, ona zıt olan
onunla rekabet edebilecek istenen davranışı meydana getiren uyarıcı sunulur. Örneğin,
kediden korkan bir çocuğa annesi kedi hediye eder. Kedi korku yaratan uyarıcıdır. Anne ise
sevilen güven duyulan uyarıcıdır. İkisi birlikte sunulduğunda anneye duyulan güven kediye
karşı da olacaktır.
BAĞLAŞIMCILIK KURAMI (THORNDIKE)
-Bağlaşımcılık: Thorndike uyarıcı ve tepkinin sinirsel bir bağla bağlandığına inanmaktadır,
Bu kuram bağlaşımcılıktır. Bağlaşım, uyarıcı ve tepki arasında sinirsel bağın kurulmasına
işaret etmektedir.
-Seçme ve Bağlama
-Öğrenme küçük adımlarla oluşur.
Thorndike’nin Öğrenme Kuramının Temel Kanunları
Hazır Bulunuşluk Kanunu
- Bir kişi, etkinlik göstermeye hazır ise, etkinliği yapması mutluluk verir.
- Bir kişi, etkinlik göstermeye hazır fakat, etkinliği yapmasına izin verilmese, bu durum
bireyde kızgınlık yaratır.
- Bir kişi, etkinlik yapmaya hazır değil ve etkinliği yapmaya zorlanırsa kızgınlık duyar.
Tekrar Kanunu
-Uyarıcı tepki arasındaki bağ kullanıldıkça güçlenir. Tekrar yasasının bu bölümü kullanma
yasası olarak adlandırılmaktadır. Tekrar devam etmediğinde, ya da sinirsel bağ
kullanılmadığında uyarıcı durumlar ve tepkiler arasında bağlaşımlar zayıflar. Tekrar yasasının
bu bölümüne de kullanılmama yasası adı verilir.
Etki Kanunu
Uyarıcıya karşı yapılan tepki, haz verici bir durum yaratırsa, uyarıcı ve tepki arasındaki bağın
gücü artmaktadır. Pekiştirme ile davranış biçimlendirile bilinirken; cezalandırma, istenmeyen
davranışı yok etmemektedir.
BİLİŞSEL YAKLAŞIM
Bilişsel psikologlar insanı edilgen (pasif) bir yaratık olarak değil, algılayan, uyarıcıları
işleyen, anlamlandıran etken (aktif) bir sistem olarak görürler. Onlara göre insanı diğer
canlılardan ayıran en belirgin özellik, insanın gelen uyarıcıları işleyebilme,
anlamlandırabilme yeteneğidir.
Biliş: Kısaca insan zihninin dünyayı ve çevresindeki olayları anlamaya yönelik yaptığı
zihinsel işlemlerin bütünüdür.
• Dıştan alınan uyarımların algılanması
• Elde edilen bilgilerin belleğe depolanması
• Hatırlanması
• Zihinsel ürünlerin kalite ve mantık yönünden değerlendirilmesi, biliş kapsamına giren
zihinsel süreçlerle ilgili etkinliklerdir.
Temel İlkeleri
• Öğrenme süreçleri insana özgü olabilir.
• Zihinsel olaylar araştırmanın odağıdır.
• Bireyler öğrenme sürecinde aktif bir biçimde yer alır.
• Bilgi örgütlenir.
• Açık davranış değişikliği görülmeyebilir.
• Eski bilgi-yeni bilgi ilişkilendirilir
Bilişsel Yaklaşımın Öğretim İlkeleri
• Yeni öğrenmeler önceki öğrenmelerin üzerine inşa edilir
• Öğrenme bir anlam yüklemedir
• Öğrenme uygulama şansı tanımalıdır
• Öğretmen otorite figürü olmamalıdır
• Öğrenme, öğretmen ve öğrencinin karşılıklı etkileşimi ile gerçekleşir
Davranışçı Yaklaşımla Bilişsel Yaklaşım Arasındaki Farklar
• Davranışçı psikologlar ,davranışa neden olan ve davranışı takip eden uyarıcıları
gözleyerek, öğrenmeye açıklık getirmeye çalışmışlardır.
Bilişsel kuramcılar ise, uyarıcının birey tarafından algılanmasından itibaren, bireyde
meydana gelen içsel süreçler ve öğrenmeye etki eden bireysel özelliklerle ilgilenmektedirler.
• Davranışçı yaklaşıma göre davranış öğrenilir,
Bilişsel yaklaşıma göre bilgi öğrenilir. Bilgide meydana gelen değişiklikler davranışa
yansır.
• Her iki yaklaşımda pekiştireçlere önem verir.
• Davranışçı yaklaşımda pekiştireç davranışı kuvvetlendirir ve dıştan verilen
pekiştireçler öğrenmede önemli rol oynar.
Bilişsel kuramcılara göre dıştan verilen pekiştireçler öğrenen için , yaptığı davranışın
doğruluğu hakkında dönüt sağlar.
• Her iki yaklaşımda da öğrencinin aktif olmasını gerektirir.
• Ancak davranışçı yaklaşımda uyarıcılarla etkileşimde bulunmak ve pekiştireç almak
için aktif olmalıdır.
Bilişsel yaklaşımda ise öğrenen, dikkatini kontrol ederek uyarıcıları seçerek, onları anlamlı
hale getirip kodlayarak öğrenme sürecinde aktif olarak katılır.
• Davranışçı kuramlar çoğunlukla hayvanlar üzerinde araştırmalar yaparak öğrenmeyi
açıklayan genel ilkeleri bulmaya çalışmışlar. Bu nedenle basit davranışların kazandırılması
üzerinde durmuşlardır.
Bilişsel kuramcılar ise kavram ve ilke öğrenme problem çözme eleştirel düşünme gibi
bilişsel yönü ağırlık taşıyan daha karmaşık davranışların öğrenilmesi açıklamaya
çalışmışlardır.
BİLİŞSEL KURAMLAR
Gestalt Yaklaşımı
Gestalt sözcüğü yapı biçim örüntü anlamına gelmektedir. Buna göre bir bütünü oluşturan
parçalar arasındaki ilişkiler algılama ve öğrenme açısından çok önemlidir. Öğeler arası
ilişkiler, Gestalt psikolojisinin özünü oluşturur. Gestalt psikolojisinin temsilcileri
davranışların bir bütün olduğunu, bunun parçalara ayrılamayacağını savunmuşlardır.
Gestalt Yaklaşımının İlkeleri
Şekil-Zemin İlişkisi
Bütün algılamalarda bir şekil ve bir zemin vardır.
Süreklilik İlkesi
Algı alanında bulunan ve aynı yönde giden birimlerin birbiriyle ilişkili görünme eğilimine
süreklilik ilkesi denir.
Benzerlik İlkesi
Bazı özellikler şekil renk gibi birbirine benzer olan nesneler birlikte kümelendirerek
algılanma eğilimi gösterirler.
Yakınlık İlkesi
Yerleştirme yönlerine göre birbirine daha yakın olan nesneler birlikte kümelendirerek
algılanırlar.
Tamamlama ilkesi
Bir nesne şekil vb. uyarıcının tümü görülmese bile tümü görülüyormuş gibi algılama tam
olur.
Gestalt Kuramının Eğitime Yansıması
• Öğrencilerin içeriğin yapısını ve öğeleri arasındaki ilişkiyi görmeleri sağlanmalıdır.
• Öğrenciler bir bütün olarak tanınmaya çalışılmalıdır.
• Öğretim programları öğrenciyi etkin kılacak şekilde planlanmalı,uygulanmalı ve
değerlendirilmelidir.
• İçsel pekiştireçlere önem verilmelidir.
• Yeni öğrenme konuları öğrencilerin ön bilgileriyle ilişkilendirilerek kazandırılmalıdır.
• Öğrenmeyi sağlamak için fiziksel çevrenin yanı sıra psikolojik çevrede
düzenlenmelidir.
• Olumlu bir ders için çok örnek verip,açıklamaları öğrencilerin yapması beklenmelidir.
• Öğrencilerin yeni öğrendikleri bilgileri unutmamaları için öğrenciler tekrar yapmaya
yönlendirilmelidir.
Bilgi İşleme Kuramı
Bu kuram bireyin bilgiyi toplama, örgütleme, depolama ve hatırlama aşamalarıyla ilgilenir.
Birey belli bir zaman ve yerde öğrendiği bilgiyi istediği yer ve zamanda uygulama yetisine
sahiptir. Bu kuram bireyin;
• Bilgiyi toplama
• Örgütleme
• Depolama
• Hatırlama
aşamalarıyla ilgilenir.
Bilgiyi İşleme Kuramının İki Temel Sayıltısı Vardır:
-Öğrenme sürecine öğrenci aktif olarak katılmak zorundadır. Birey dışarıdaki uyarıcıların
duyu organlarına gelmesini beklemek yerine, onları arama eğilimindedir. Birey etkileşim
kurduğu uyarıcılara kendisi anlam verir ve yorumlar.
-Önbilgiler ve bilişsel beceriler öğrenmeyi etkiler. Bireyin ön bilgileri ve bilişsel becerileri
duyularına gelen uyarımları anlamasına ve yorumlamasına yardımcı olur.
Bellek : Geçmiş yaşantılardan öğrenilmiş şeyleri akılda tutabilme gücü olarak tanımlanabilir.
Bellek Türleri
Bilgiyi işleme kuramına göre üç tür bellek
vardır
a. Duyusal kayıt
b. Kısa süreli bellek / İşleyen Bellek
c. Uzun süreli bellek
Duyusal Bellek
• Bilgiyi edinmenin ilk aşamasıdır. Bu aşamada çevredeki uyarıcılar , uyarıcının
özelliğine göre, beş duyu organımızdan biri tarafından alınarak sinirleri uyarır.
• Bu sırada uyarıcının izi yaklaşık 1-3 saniye duyusal belleğe kayıt olur.
• duyusal kayıt anlık bellek olarak da isimlendirilir.
• Bilginin duyusal kayıtta korunma süresi duyu organına göre farklılık gösterir
• Ayrıca uyarıcının şiddeti de ( görüntünün parlaklığı, sesin yüksekliği) uyarıcının
duyusal kalıtta kalma süresini uzatır.
• Ancak hangi duyu olursa olsun süre oldukça kısadır.
Kısa Süreli Bellek
• Kısa süreli bellek duyusal belleğe gelen bilgilerin davranışa dönüşmesini ya da uzun
süreli belleğe kodlanmasını sağlar.
• Kısa süreli bellekte bilgiyi korumak için sürekli tekrar etmek gerekir
• Kısa süreli bellekte bilgiler etkindir.
• Kısa süreli belleğin hem bilgi tutma süresi, hem de kapasitesi sınırlıdır
• Kısa süreli bellekte bilginin kalma süresi yaklaşık 20-30 saniyedir
Bilginin kısa süreli bellekte daha uzun süre kalması için;
Gruplama, küçük parçaları ilişkilendirerek geniş parçalar haline getirme, zihinsel tekrar
gerekir.
Kısa süreli belleğin iki yaşamsal işlevi vardır:
Birincisi, bilgiyi kısa süre için de olsa depolamaktır. İkinci önemli işlevi de, zihinsel
işlemlerin yapılmasıdır. Bu nedenle çalışan bellek olarak da adlandırılır.
Öğrenmeyi ve hatırlamayı doğrudan etkileyen bu işlevler şunlardır:
Karşılaştırma – eşleştirme, Bütünleştirme, Tekrar, Davranış
Kısa süreli belleğe gelen bilgi;
a) bireye gerekli değilse unutulur,
b) bilgiyi korumak için tekrar edilir,
c) kodlanarak ya da
d) uzun süreli bellekteki bilgilerle ilişkilendirilerek bilgi işlenir.
Uzun Süreli Bellek
• Bilgiyi işleme modelinde bilgiyi, özellikle iyi öğrenilmiş bilgiyi, uzun süre saklayan
kısmına uzun süreli bellek adı verilmektedir
• Uzun süreli bellekte bilgiyi, istediğimiz uzunlukta ve miktarda depolar ve asla
unutmayız
• Uzun süreli bellekte bilgiler kaybolmaz, ancak bilgi, uygun biçimde kodlanmamış ve
uygun yere yerleştirilmemişse, geri getirmede zorluklarla karşılaşılır
• Kısa süreli bellekte olduğu gibi, uzun süreli belleğe bilgi hızla girmez, biraz zaman ve
güç gerekir.
Uzun Süreli Belleğin Bölümleri
• Anısal bellek (episodic memory): kişisel yaşantılarla ilgili bölümdür
• Anlamsal bellek (semantic memory): uzun süreli belleğin kurallar, genellemeler,
kavramlar, problem çözme becerileri gibi genel bilgilerin yer aldığı bölümdür.
• İşlemsel belleği (procedure memory): belli bir işlemin nasıl yapıldığına ilişkin
bilgilerin saklandığı bellek bölümüdür .
BELLEĞİN GELİŞTİRİLMESİ
Kümeleme ve bellek genişliği
Kümeleme olayından yararlanarak her küme içine giren birimlerin sayısını arttırabiliriz.
Böylece kısa süreli bellek 7 birimlik bir kapasitede kalsa bile her birimin içeriği daha
karmaşık ilişkilerin bulunduğu bir küme oluşturur
Hayal Etme (İmgeleme) ve Kodlama
Hayal etme yoluyla hatırlamayı kolaylaştırmak mümkündür. Hatırlamayı kolaylaştırmak
için hatırlanacak bilgiyi veya olayı kodlama sırasında belleğe yardımcı olacak bir düzenleme
kullanmak gerekir.
Herkes kendine göre belleğe yardımcı bir düzen geliştirebilir. Ancak en çok kullanılan 2
türü vardır. 1: yer çağrışımlı yöntem. 2: anahtar kelime yöntemi.
Bağlam
Bir konu belirli bir yerde belirli saatlerde belirli bir süre için öğreniliyorsa o konu en iyi
yine aynı koşullar altında hatırlanır
Örgütleme (organize etme)
Öğrenme aşamasında öğrenilecek bilgiyi size anlamlı gelecek biçimde örgütlemektir
Ara-bul-geriye getir için alıştırma yapma
Bir bilgiyi kodlarken onu nasıl arayıp-bulup-geriye getireceğinizi planlar ara-bul-geriye
getir ip uçlarını açık seçik belirterek alıştırma yaparsanız hatırlamanız o kadar kolaylaşır.
Altı Aşamalı Bellek Geliştirme Yöntemi
Aşama 1. Gözden geçirin
Aşama 2. Soru hazırlayın.
Aşama 3. Okuyun
Aşama 4. İlişkiler kurun
Aşama 5. Tekrar edin.
Aşama 6. Yeniden gözden geçirin
Yürütücü Kontrol Süreçleri
Öğrenme sırasında dış dünyadaki uyarıcıların duyu organları tarafından alınması ve
sırasıyla duyusal, kısa süreli ve uzun süreli belleğe işlenmesi ve gerektiğinde yeniden
çağrılması için gerekli olan süreçlere yürütücü kontrol süreçleri denir.
Algı
İnsanların çevrelerinden duyu organlarına gelen ayrı ayrı uyarımların anlamlı biçimde
örgütleyerek duyumlarına anlam veren süreçtir. Büyük ölçüde geçmiş yaşantılara dayalıdır.
Algıyı etkileyen bir başka etken Beklentilerdir.
• Tamamlama
• Yakınlık
• Benzerlik
• Basitlik
Zemin – Figür İlişkisi
İnsanlar çevrelerindeki birçok uyarıcıdan bazılarını figür bazılarını ise zemin olarak
algılarlar
Birey figür olarak algıladığı uyarıcıyı öğrenir.
Algıda Seçicilik
-Yabancı farklı uyarıcılar dikkat çekicidir.
-Çok yalın ve karmaşık uyarıcılardan çok orta derecede karmaşık uyarıcılar daha dikkat
çekicidir.
-Öğrenilmiş ipuçları dikkat çeker
-Bireyin beklenti ve ihtiyaçlarını karşılayan uyarıcılar dikkat çeker
Dikkat
• Öğrenme, dikkat etme süreciyle başlar.
• Uyarıcı ya da uyarıcılara tepkiye yönelmedir.
• Hangi bilginin kısa süreli belleğe geçip geçmeyeceğini belirler. Bilgiyi işleme süreci
dikkat ile başlar.
Kodlama
• Uzun süreli bellekte var olan bilgi ile kısa süreli bellekteki bilginin ilişkilendirilerek
transfer edilmesidir
Hatırlama
• Uzun süreli bellekteki bilgiler yeri geldikçe hatırlama süreci ile kısa süreli belleğe
çağrılarak etkin hale getirilir.
Örgütleme
• Düzenleme ya da bilgiyi gruplama, tutarlı yapılar oluşturma, kodlamaya yardım eden
önemli bir süreçtir.
SOSYAL ÖĞRENME KURAMI
Sosyal öğrenme kuramı, davranışların kazanılmasını bilişsel süreçlerle açıklayarak davranışçı
kuramcılardan ayrılır. Ayrıca öğrenmede sosyal faktörleri vurgulayarak davranışçı ve bilişsel
kuramların arasında yer alır.
VYGOTSKY-SOSYOKÜLTÜREL TEORİ
Vygotsky , bireyin etkileşimde bulunduğu, ailenin, arkadaşların, öğretmenlerin, kısacası içinde
yaşadığı çevrenin, ve bunların iletişim için kullandığı yazı, konuşma, dil ve kültürel sembollerin
öğrenme üzerine etkilerini açıklayan bir yaklaşımın kurucusudur.
Vygotsky’e (1978) göre bilişsel gelişim çocuğun o toplumun daha gelişmiş üyeleri ile etkileşimin
ürünüdür. Bu etkileşim sayesinde çocuk daha sonra karşılaştığı sorunları çözerken kullanabileceği
birikimi elde eder, yeni ve karmaşık zihinsel beceriler kazanır (Çeçen, 2000).
Vygotsky’nin yaklaşımı, sosyal öğrenme ve bilişsel öğrenme teorilerini birleştirmektedir.
Vygotsky’nin gelişim ve eğitime getirdiği en önemli kavram “Yakın Gelişim Alanı” (Zone of
Proximal Development)dır. Bu aynı zamanda Vygotsky’nin en çok bilinen kavramıdır.. Vygotsky’e
göre çocuk için öğrenmede temel iki düzey vardır . Bunlardan birincisi hali hazırda var olan gelişim
düzeyidir; çocuğun herhangi bir yetişkinin yardımı olmaksızın, bağımsız olarak kendi kendine
sağlayabileceği gelişim düzeyidir.İkincisi ise ileri gelişim düzeyi; bir yetişkinin rehberliğinde
çalıştığında gösterebileceği potansiyel gelişim düzeyidir. Bu ikisi arasındaki fark, çocuğun “Yakın
gelişim alanıdır” (Kerr,1999; akt, Çeçen,2000).
Örnek: Altı yaşındaki bir çocuk oyuncağını kaybetmiş ve babasından yardım istemiştir. Babası en son
oyuncağı nerede gördüğünü sormuş çocuk hatırlamadığını söylemiştir. Babası daha sonra soruları
artırarak, odanın içinde mi dışında mı, banyo da mı, mutfakta mı gibi hatırlatıcı ve yönlendirici
sorular sorunca çocuk hatırlamış ve evet arabada bırakmıştım demiş. Bu durumda, problemi ne çocuk,
ne de baba tek başına çözmüştür. İkisi birlikte çözmüştür. Bu şekilde üst düzey öğrenmelerde,
etkileşim çocuğun yakın gelişim alanını geliştirir (Woolfolk,1998, akt;Çeçen,2000).
Çocuğun öğrenme kapasitesinin artırmak için, çevresindeki yetişkinlerle, öğretmenlerle ve diğer
çocuklarla etkileşmesi sağlanmalıdır. Çocuğun onları gözlemesi, onlarla oyun oynaması, onlardan
yardım alması, bu “Yakın Gelişim Alanı”na olumlu etki eder. Vygotsky çocuğun kavram
gelişiminde sosyal çevrenin ve kültürün etkisinin sadece doğrudan yardım alarak değil, dil yoluyla
dolaylı olarak ta var olduğunu belirtir.
Vygotsky, çalışmalarını, bilişsel gelişimde "sözlü düşünce" başlığı altında, dilin rolü üzerine
yoğunlaştırmıştır.Vygotsky’e göre tüm kişisel psikolojik süreçler, çocuk ve yetişkinler arasında oluşan
etkileşimle başlar. Bunun etkileşimin en önemli öğelerinden biri “dil” dir. İnsanların bütün kişisel
psikolojik süreçleri, kültür tarafından biçimlendirilmiş sosyal süreçler olarak başlar.
Sosyal çevre kültürü ve dili oluşturur, dil kavram gelişimini etkiler, kavramlar düşüncenin
temel taşlarıdır, böylece dil düşünceyi etkiler .
Vygotsky’ e göre oyun , çocuğun düşünce ve dil gelişiminde önemli bir yere sahiptir. Oyun, okul
öncesi bir çocuk için Yakın Gelişim Alanının ortaya çıkmasında büyük bir etkiye sahiptir.
Sonuçlar:
1.Düşünce ve konuşma öz oluşum bakımından farklı köklere sahiptir
2. Çocukta konuşmanın gelişmesinde düşünce öncesi bir aşama, düşüncenin gelişiminde ise dil öncesi
bir aşamanın varlığı kesinlikle saptanabilir.
3. Bu ikisi belirli bir ana kadar birbirlerinden bağımsız doğrultular izlerler.
4. Belirli bir noktada bu doğrultular kesişir ve bunun üzerine düşünce sözlü, konuşmada ussal hale
gelir.
“Çocuğun zihinsel gelişimi düşüncenin toplumsal araçlarına yani dile egemen olmasına bağlıdır “
(Vygotsky,1998, s.81)
Vygotsky’nin düşüncelerden yola çıkarak, öğretimsel uygulamalarda dikkat edilecek unsurlar
şunlardır:

Çocuğun dile hakim olması için gelişme çağında onunla sürekli konuşulmalı, sorduğu sorular
cevaplanmalı, ona hayal gücünü geliştirecek masallar anlatılmalıdır.

Öğretmenler, öğrenmenin sosyal yanını göz ardı etmemelidirler. Öğrencinin, diğer öğrencilerle
ve öğretmenlerle etkileşimleri, ona sosyal, duygusal ve bilişsel özellikler kazandırır. Bu sosyal
etkileşimlerle çocuk ben merkezcilikten uzaklaşır. Diğer çocukların bilgiyi nasıl kazandıklarını
öğrenir. Kendini açıklamasına, başkalarının fikir, görüş ve sorunlarını tartışmasına katkıda bulunur.
Özellikle Vygotsky, yetişkin rehberliğinin, yakınsal gelişim alanını etkili olarak kullanmayı
sağlayarak çocuğun bilişsel gelişiminin hızlandırdığını belirtmektedir( Glassman,1994,
akt;Çeçen,2000).

Çocuğun diğer çocuklarla etkileşimi bilişsel gelişimini besler.

Öğretim, çocuğun gelişimini ileriye götürebildiği ölçüde iyidir. Öğretim, çocuğun yakın gelişim
alanını etkili olarak kullanmasını sağlamalıdır. Bu nedenle, doğrudan bire bir öğretim ve çocukların
çocuklarla ve yetişkinlerle etkileşimlerini sağlayan öğretim biçimleri çocuğun bilişsel gelişiminde
önemli rol oynar

Çocukların nasıl düşündüğü ve bilişsel gelişimin nasıl oluştuğu, onlara yapılacak öğretimin nasıl
olması gerektiğini belirlemektedir.
 Çocuklar yetişkinler gibi düşünemezler. Bu nedenle eğitimciler öncelikle çocukların nasıl bilişsel
işlem yaptıklarını, problemlere, olaylara nasıl baktıklarını diğer bir deyişle bilişsel gelişim düzeylerini
tanımalıdırlar..
ALBERT BANDURA-SOSYAL BİLİŞSEL KURAM
Vygotsky’nin öğrenmede sosyal çevrenin önemini vurgulaması onun çalışmalarının başka bilim
adamları tarafından genişletilmesi ve çeşitlendirilmesine yol açmıştır. Bandura bu konuda çalışarak,
sosyal çevrenin ve model almanın öğrenme üzerine etkilerini, ilkelerini ve süreçlerini ortaya koyan
Sosyal Bilişsel Kuramı ortaya koymuştur.
Her ne kadar Vygotsky birebir doğrudan etkileşim ve çocuğa yardım yoluyla bilişsel kapasitenin
artırılması konusunda fikir belirtmişse de, sonuçta birey içinde bulunduğu sosyal çevreden
etkilenmektedir. Bandura ise tam bu noktada dikkatleri başka bir yöne çekerek, aslında her şeyin
yalnızca doğrudan etkileşimle değil, başkalarının davranışlarını gözleyerek de, model alarak da ,
öğrenilebildiğini vurgulamıştır. Vygotsky’nin fikirlerine karşı değil bir bakıma tamamlayıcı bir görüş
ortaya atmıştır.
Bandura, bireyin her zaman doğrudan öğrenmek zorunda olmadığını, başkalarının deneyimlerini
gözleyerek de pek çok şeyi öğrenebileceğini savunur.
Bandura’ya Göre Gözlem Yoluyla Öğrenme:
Bandura’ya Göre Gözlem Yoluyla Öğrenme sadece bir kişinin diğer kişilerin etkinliklerini basit
olarak taklit etmesi değil, çevredeki olayları bilişsel olarak işlemesiyle kazanılan bilgidir. Taklit
yoluyla öğrenme ve gözlem yoluyla öğrenme aynı şey değildir.
Sınavda arkadaşının kopya çekerken yakalandığını gören bir öğrenci, aynı duruma düşmemek için
kopya çekmeden soruları cevaplamaya çalışır. Bu durumdaki öğrenci, gözlemleri sonucunda
öğrenmiş; ancak, modeli taklit etmemiştir. Bandura göre öğrenme pekiştirmeye gerek olmadan sürekli
meydana gelir; ancak o bilgiye ihtiyaç duyulduğunda gözlenebilir davranış olarak ortaya çıkar
Bandura, öğrenme ve performans ayırımını 1965’te yaptığı bir deneyle açıklamaya çalışmıştır:
Bu deneyde çocuklar üç gruba ayrılmışlardır ve bu üç gruba üç ayrı film izlettirmiştir.
1.grup, oyuncak bir bebeğe vuran, döven saldırgan bir modelin pekiştirildiği bir filmi izlemiş,
2.grup, saldırgan modelin cezalandırıldığı,
3.grup ise saldırgan modele ne ceza nede pekiştireç verilen filmler izlemiştir.
Daha sonra her 3 gruptaki çocuklara birer bebek verilmiş ve saldırganlık davranışları ölçülmüştür.
Bulgulara göre;
Pekiştirilen modeli izleyen çocukların saldırganlık davranışları en yüksek;
Cezalandırılan modeli izleyen çocukların saldırganlık davranışları en düşük;
Ne cezalandırılan ne de pekiştirilen modeli izleyenlerin ise iki grup arasında yer aldığı
görülmüştür.
Cezalandırılan modeli izleyen çocuklar da saldırganlığı öğrenmişler ancak uygulamaya
(performansa) dönüştürmemişlerdir.
Sonuç olarak, çocuk neyi görürse aynen taklit etmemiş, başkalarının geçirdiği yaşantılardan
etkilenerek öğrenmiş ve öğrendiklerini bu doğrultuda davranışa dönüştürmüştür.
Böylece ;Bandura öğrenme ve performansın birbirinden ayrı kavramlar olduğunu ve bireyin davranışı
başkasının geçirdiği yaşantıdan etkilendiğini deneyle açıklamıştır.
Öğrenmeyi Sağlayan Yaşantılar:
Bandura’ya göre öğrenmeyi etkileyen ve modelden edinilen dolaylı yaşantılar şunlardır:
Dolaylı Pekiştirme : Davranışı pekiştirilen modeli izleyen birey, modelin davranışını sıklıkla
taklit eder.
Örneğin, sınıfta öğretmenin istendik davranışı gösteren öğrencileri övmesi ve yüceltmesi diğer
öğrencileri istendik davranışı yapmaları yönünde cesaretlendirir.
2.
Dolaylı ceza : Modelin olumsuz davranışının cezalandırılması, gözleyenlerin benzer
davranışlarda bulunmasını engeller.
Örneğin;sınıfta saldırgan davranışlar gösteren öğrencinin öğretmen tarafından cezalandırılması,diğer
çocukların saldırgan davranışlar göstermelerini engellemektedir.Saldırganlık cezalandırılmadığında
ise,çocuklar saldırganlığı taklit etme eğiliminde olurlar
3.
Dolaylı güdülenme : Gözlenen davranış değer verilen bir ürünle sonuçlanırsa kişi o davranışı
yapmak için istek duyar. Arkadaşının sabırla çalışıp başarılı olmasını gözleyen öğrenci, başarılı olmak
için çalışmak gerektiğini anlar.
Örneğin; burs kazanan öğrenciyi gören diğer öğrenci, kendi düzeyinin de uygun olduğunu
bilirse burs kazanmak için harekete geçebilir.
4.
Dolaylı Duygu : İnsanlar doğrudan zarar görmedikleri halde bazı nesne ,kişi,yada olaylardan
korkarlar. Bunun sebebi gözleyen kişinin modelin mimik,ses, bağırma yada ağlamalarından
etkilenerek dolaylı yaşantı kazanması ve aynı korkulara sahip olmasıdır.
1.
Örneğin;birçok insan doğrudan kendileri zarar görmedikleri halde fareden,yılandan,hatta sınavdan
korkarlar.
5.
Model Özellikleri : Modelin özellikleri ne kadar gözlemcinin özelliklerine benzerse,
gözlemci o kadar modelin davranışına benzer davranış gösterir. Ayrıca, model ne kadar güçlü ve
yüksek statüde ise gözlemcinin üzerindeki etkisi o kadar fazladır .
Örneğin yukarıda bahsettiğimiz burs kazanan öğrenci örneğinde olduğu gibi.
Sosyal Bilişsel Kuramın Dayandığı Temel İlkeler:
1.
2.
3.
4.
5.
6.




Bandura’nın sosyal bilişsel öğrenme kuramının dayandığı temel olarak altı ilke vardır (Senemoğlu,
1998):
Karşılıklı belirleyicilik : Birey, Birey Davranışı ve Çevre üçlüsü karşılıklı olarak birbirlerini
etkilemekte ve bu etkileşimler bireyin sonraki davranışını değiştirmektedir. Örneğin; gürültülü bir
çevre çalışmayı engeller. Sürekli problem yaratan birey olumsuz bir sosyal çevre yaratır. Bu
etkileşimlerden yola çıkarak Bandura, davranışın çevreyi yarattığını belirtir.
Sembolleştirme kapasitesi : Bandura insanların, dünyanın kendisinden çok, bilişsel
temsilcileriyle etkileşimde bulunduklarını ; bilişsel temsilciler yoluyla dünyayı sembolik olarak
gördüklerini savunmaktadır. Geçmiş olaylar ve gelecek, zihinde canlandırılır , test edilir, beklenir.
Geçmiş ve geleceğin sembolü yada bilişsel temsilcisi olan düşünceler, sonraki davranışları etkileyen
yada onlara neden olan materyallerdir.(Bandura,1986)
Öngörü Kapasitesi : Gelecek için plan yapabilme kapasitesidir. İnsanlar gelecekte
başkalarının kendilerine nasıl davranacaklarını tahmin edebilmeli, hedef belirleyebilmeli, geleceği
planlayabilmelidirler. Düşünme , etkinlikten önce geldiğinden, insanlar ileriyi düşünebilmelidirler.
Dolaylı Öğrenme Kapasitesi
: Başkalarının deneyimlerini gözleyerek öğrenme
demektir.Eğer dolaylı öğrenme olmasaydı, insan kendi deneyimleriyle çok sınırlı bilgilere sahip
olurdu.
Öz Düzenleme Kapasitesi : İnsanların kendi davranışlarını kontrol edebilme yeteneği
demektir. İnsanlar ne kadar çalışıp ne kadar uyuyacağına, ne yiyip ne içeceğine ve toplumda nasıl
davranacağına kadar pek çok davranışlarını kendileri kontrol eder.
Öz Yargılama Kapasitesi : İnsanların kendileri hakkında düşünme, yargıda bulunma
kapasitesidir. Bu yargılar, bireyin bir işi yapmada ne derecede yeterli olacağına ilişkin görüşlerini
geliştirir. Bandura (1977), bireyin kendisi ile ilgili bu yargısına öz yeterlik adını vermektedir.
Öz yeterlik algısı dört kaynaktan elde edilir:
Bireyin kendi davranışları: ile kazanılan güven duygusu
Dolaylı yaşantı:kendine benzer modelin yaşantıları
Sözel ikna
Psikolojik durum:bireyin bir görevi başarma ya da başarısız olma beklentisi
Gözlem Yoluyla Öğrenme Süreçleri:
Gözlem yoluyla öğrenme dört temel süreci kapsamaktadır:
1.Dikkat Etme Süreci
2.Hatırda Tutma Süreci :
3.Davranışı Meydana Getirme Süreci:
4.Güdülenme Süreci:
Bandura’nın bilişsel sosyal kuramından pekiştirmenin iki önemli işlevi vardır. Bunlardan
birincisi; gözleyenlerde,modelin pekiştirilen davranışı gibi davrandıkları takdirde onların da
pekiştirileceklerine ilişkin beklenti yaratır. İkincisi ise, öğrenmenin performansa dönüştürülmesinde
harekete geçirici olarak işlev yapar. Yani öğrenilen şeylerin kullanılması için bireyi güdüler.
Bandura’nın önem verdiği bir başka pekiştirme türü ise içsel pekiştirmedir. Bireyin kendine değer
vermesini, yeterliğinin gelişmesinden zevk almasını sağladığından dolayı,bireyin kendi kendini
pekiştirmesi dışsal pekiştirmeden daha önemlidir.





Sosyal Bilişsel Kuram ilke ve süreçlerini göz önüne alarak öğretimsel bazı çıkarımlarda
bulunmak mümkündür;
Çocuklar model alarak öğrenirler,bu nedenle onlara model olan öğretmenlerin, ebeveynlerin ve
toplumda göz önünde olan ünlü kişilerin hareketlerine ve tutumlarına dikkat etmesi gerekir.
Öz yeterlik duygusu çok dikkat edilmesi gereken bir noktadır, bunun zedelenmemesi gerekir.
Öğrenciyi yetersiz hissettirecek kadar zor sınav ve ödevler verilmemelidir.
Pekiştireçlere önem verilmelidir,örneğin öğrencilere küçük başarılar için ek puanlar vererek başarı
hissi verilmelidir.
Ayrıca pekiştireçler güdülenmeye de yardım eder,bir başka deyişle öğrenilenlerin harekete
geçirilmesine neden olur. Önemli olan içsel güdülenmedir
Öz düzenleme ve öz yargılama kapasitesi kavramları üzerinde çok durulması gereken önemli
ilkelerdir. Eğitim ve öğretimin amacı, kendi davranış ve düşüncelerini kontrol eden , ve kendi
bildikleri ve yeterliği hakkında doğru yargılara varabilen bireyler yetiştirmek olmalıdır. Bu amacı
gerçekleştirmek okulda ve toplumda, içinde bireye sorumluluk aşılayan, aktif rol veren, kendine dönüt
verip değerlendirmesine fırsat tanıyan işbirlikli grup çalışmaları yaptırılmalı ve bu anlayışa uygun
düşen öğretme ve öğrenme ortamları oluşturulmalıdır.
Sosyal Bilişsel Kuramın Sınıftaki Örnekleri:
Bandura’ya göre gözlem yoluyla öğrenmeyi derste uygulamak için, gözlem yoluyla öğrenme
süreçlerini temel almak gereklidir. Bu süreçlere uygun etkinliklerde bulunarak amaca ulaşılabilir.
Dikkat: Öğrencinin, modelden etkilenmesi için sınıfa başarılı olmuş bir model getirilebilir, üniversite
sınavında yüksek puan almış bir öğrenci getirilip sınıfla sohbet etmesi sağlanır.
Hatırda tutma: Hatırlamayı sağlamak için
ders sırasında resim, grafik, harita,şekil
kullanılmalıdır.Bu kodlamaya ve bilginin geri çağrılmasına yardımcı olur.
Davranışı meydana getirme: Davranışı meydana getirmek öğrencinin hem fiziksel olarak
uygunluğuna, hem de kendini yeterli hissetmesine bağlı olduğu için, onlara güven aşılayacak, başarılı
olmalarını sağlayacak şekilde ödevler ve sınavlar verilmelidir.
Güdülenme: Öğrenilenlerin ortaya çıkarılması için ihtiyaç yaratılmalıdır. İşlenen konular sınıfta grup
çalışmaları ve tartışmalarla işlenmelidir. İçsel Pekiştireçler oluşması için öğrencilere, dersi, konuları
ve beraber çalışmayı sevdirmek gereklidir.
Çünkü önemli olan, öğrenilenlerin içselleştirilmesi, öğrencinin öz düzenleme, öz denetim sahibi
olmasıdır.
Model Alma Yoluyla Kazanılan Ürünler:
Bandura’ya göre, gözlemci modelden beş şey öğrenmektedir.
1. Birey başkalarını gözleyerek yeni bilişsel beceriler ve yeni psikomotor beceriler öğrenilebilir.
2. Bireyin modeli gözlemesi sonucu, önceki öğrenmiş olduğu yasaklar ya güçlenir ya da zayıflar.
3. Gözlemci için model, sosyal bir harekete geçirici olarak görev yapabilir. Yani gözlemci yeni
değerler,inançlar
kazanabilir.
4. Gözlemci, modelden çevrenin ve eşyaların nasıl kullanılacağını da öğrenir.
5. Gözlemci, modelin duygularını açıklama biçimini gözleyerek kendi de benzer biçimde duygularını
açıklayabilir.
YAPILANDIRMACILIK
Öğrenenlerin bilgiyi nasıl öğrendiklerine ilişkin bir kuram olarak gelişmeye başlayan
yapılandırmacılık, zamanla öğrenenlerin bilgiyi nasıl Yapılandırdıklarına ilişkin bir yaklaşım
halini almıştır. Öğrenme ezberlemeye değil öğrenenin bilgiyi transfer etmesine, varolan
bilgiyi yeniden yorumlanmasına ve yeni bilgiyi oluşturmasına dayanır.
Yapılandırmacı yaklaşıma göre bilgi, bilenden bağımsız bir şekilde doğada var değildir. Kişi,
bilgiyi diğer kişilerle etkileşerek yapılandırır; bilgiden kendi de çevresi de etkilenir. Yeni
bilgiler, gerçek deneyimler sonucunda eski bilgilerin üzerine yapılandırılır.
Yapılandırmacılık,
öğretimle ilgili bir kuram değil; bilgi ve öğrenme ile ilgili bir kuramdır ve bilgiyi temelden
kurmaya dayanır. Esas olan, bireye bilgi aktarmak değil, bilgiyi kendisinin oluşturmasını
sağlamaktır. Çünkü; birey tarafından oluşturulan bilgi, kişinin öğrendiğinden ve anladığından
daha çoktur.
YAPILANDIRMACI YAKLAŞIMIN TEMEL ÖĞELERİ
 Öğretim programında temel kavramlara ağırlık verilerek işlenir.
 Öğretim programı öğrenci sorunlarına göre yönlendirilir.
 Öğretme-öğrenme etkinlikleri; ikincil kaynaklar (ders kitapları, dergi vb) yerine
birincil kaynaklara (gerçek öğrenme ortamı) yöneliktir.
 Öğrencilerin bireysel görüşlerinin ortaya çıkmasını sağlanır.
YAPILANDIRMACI YAKLAŞIMIN TEMEL ÖZELLİKLERİ ŞUNLARDIR
 Öğrenmeyi yönlendirme ve kontrol etmede öğrenen merkezi rol oynar.
 Öğretmen rehberlik yapandır, bilgi sunan değildir,
 Öğrenmenin merkezinde bilgi değil, bilginin işlenmesi ve üretilmesi anlayışı
egemendir,
 Düşünmeyi öğrenme ve yaratıcılık temel esastır,
 Ana felsefe öğrenme değil öğrenmeyi öğrenmedir,
 Öğrenme sürecinin nasıl kurgulanacağı, öğrencinin bilişsel, duyuşsal ve fiziksel
kapasitesi ile bağlantılıdır ve doğaçlama olarak biçimlenir,
 Ne kadar öğrenildiği değil nasıl ve niçin öğrenildiği önemlidir,
 Öğrenme-öğretme süreci, öğrencinin yapabileceği ve geliştirebileceği etkinliklerle
yürütülür.
 Geçmişteki yaşantılarla yeni yaşantıları bütünleştirir.
YAPILANDIRMACILIK İLE İLGİLİ YANLIŞ ANLAYIŞLAR
Yanlış anlamalardan ilki, yapılandırmacılığın öğrenen merkezli olması nedeniyle öğrenim
hedeflerini belirleme ve planlamanın, geleneksel öğretime göre daha önemsiz olduğudur.
İkinci yanlış anlama ; öğrenenin tartışmanın içinde olması ve diğer sosyal etkileşimlere
katılım sağlamasının öğrenmeyi kendiliğinden meydana getireceğidir.
Üçüncü yanlış anlama; yapılandırmacılığa dayalı öğretimde anlatım ve açıklama yapmaması
gerektiği için, öğretmenin rolünün geleneksel yaklaşıma göre daha önemsiz olduğudur.
Yapılandırmacı öğrenme modelinin fen bilimleri eğitiminde 4 aşamalı bir uygulama
yapılabileceği önerilmektedir.
1.Aşama:
Bu aşamada öncelikle öğrencilerin dikkatini konuya çekebilmek için bir tanıtım
yapılır. Öğrencilerin ön bilgileri ve bu bilgiler içerisindeki yanlış fikirler ortaya çıkarılır. Bu
sınıf tartışması, yazılı testler yardımıyla yapılabilir. Böylece öğretmen dersini sınıfın
düzeyine göre hazırlama fırsatı bulur.
UYGULAMASI
Öğrencilerin dikkatini çekebilmek için sorular yöneltilir. Ve sınıf düzeyi tespit edilir.
1- Isı ve Sıcaklık nedir?
2- Sıcaklık ne ile ölçülür?
3- Isınan maddelerde ne gibi bir değişiklik gözlenir?
4- Genleşme nasıl olur. Neden maddeler ısınınca genleşir?
2. Aşama (Odaklama):
Öğretilmesi istenen kavramla ilgili deneyimler bu aşamada öğrenciye kazandırılır.
Öğretmenin rolü öğrencileri motive edici yaklaşımlar kullanma ve sorduğu sorularla onları
düşünmeye ve yorumlamaya sevk eder.
UYGULAMASI
Deneyler yapılır ve tartışma ortamı sağlanır.
Deney: Katıların genleşmesi;
Demir Halka ve Demir top. Isı kaynağı tutacak.
Oda sıcaklığında topumuz halkanın içinden rahatlıkla geçebilmektedir. Demir topumuzu
bir miktar ısıtırsak. Neler gözlemleriz?
3. Aşama (Mücadele):
Öğrencilerin düşüncelerini sorguladığı karşılaştırdığı ve değiştirdiği aşamadır. Bu aşamada
verilmek istenen kavram öğretmen tarafından verilir.
UYGULAMASI
Kısa tekrar aşaması;
Genleşmenin ne olduğunu kısaca tekrar edilir.
4.Aşama (Uygulama):
Yeni kazanılan bilginin başka durumlara öğrenciler tarafından uygulanması aşamasıdır. Bu
problem çözme, konu hakkında kompozisyon yazma, günlük hayattaki olaylarla bağlantı
kurma faaliyetlerinden yararlanarak yapılabilir. Bu aşamanın önemi yeni kavramların
pekiştirilmesini amaçlamaktadır.
UYGULANMASI
Uygulama aşaması, Öğrencilerin konuyu günlük yaşama uygulamalarını sağlamak.
1- Diş doldurmada kullanılan amalgam ile dişin çizgisel genleşme katsayısı niçin aynı
olmalıdır. Aynı olmazsa ne olur?
2- Tren raylarının perçinleri arasında boşluk bırakılı? Bunun sebebi ne olabilir?
3- Beton kalıplar arasında bırakılan boşlukların sebebi nedir?
4- İnce bir fincan mı yoksa kalın bir fincan mı içerisine sıcak bir şey koyulduğunda daha
çabuk çatlar?
JEAN PİAGET
Çocuklar yalnızca kendi keşfettikleri şeyleri gerçek anlamda kavrayabilirler. Onlara
bir şeyleri şipşak öğretmeye kalkıştığımızda, bunları kendilerinin yeniden keşfetmelerini
engellemiş oluruz.
Piaget'e göre zihin bilgiyi islerken özümleme (assimilation), uyma (accommodation),
dengeleme işlevlerini gerçekleştirmektedir.
Çevresiyle etkileşim içinde olan öğrenci bilişsel gelişim süreci içerisinde, zihninde
kendi dünyasını kurar ve kişisel yaşantıları, bilgiyi algılama ve yorumlama sonucunda
zihinsel yapısını inşa eder.
Bireyin bilişsel gelişimiyle çevresini ilişkilendirmiştir, dahası bilginin bu ilişkiden
doğduğunu; bilginin bireyin kendisi tarafından bilinçli ve etkin bir şekilde oluşturulduğunu
belirtmiştir.
Öğrenmenin temeli keşfetmektir.
Anlama, adım adım etkin bir katılım yoluyla oluşturulur.
Düşünce etkinlikten doğar; etkinlik içselleştirilir ya da zihne yerleştirilir ve düşünce gelişir.
Öğrenme sürecinde zihin her zaman aktif ve organize haldedir.
Sınıfta yapılan aktiviteler öğrenme açısından önemlidir.
Fen bilimlerine en büyük katkısı, öğrenme ortamında somut (concrete) materyalleri
kullanma ve araştırmaya dayalı öğrenmeyi teşvik etmesidir.
BULUŞ YOLUYLA ÖĞRENME (BRUNER)
 Öğrenmeyi, öğrenenin yeni fikirler oluşturduğu veya eski bilgilerine yeni kavramlar
eklediği aktif bir süreç olarak görür.
 Öğrenen; bilgi parçaları seçer, onları değişik durumlara transfer eder, hipotezler
oluşturur, kararlar verir ve bütün bunları bir bilişsel yapı içine yerleştirir.
 Bilişsel yapılar (şemalar, zihinsel modeller vs) kişinin tecrübelerine anlam kazandırır
ve onları düzenlerler. Bu şekilde kişi bilgisini geliştirmiş olur.
Bruner’in öğrenme teorisinin dört ana direği:
-Öğrencinin öğrenmeye hazır olmalıdır.
-Yapılandırılmış ve öğrencinin kolayca alabileceği (öğreneceği) bilgiler verilmelidir.
-Öğretilecek konular, öğrencilerin seviyesine göre yapılandırılmalıdır. Öğrenmeyi
zorlaştırmamak gerekir. Öğrenilecek malzemenin etkili bir şekilde ardışık olarak
sunulmalıdır.
-Öğrenmede pekiştireçler kullanılmalıdır.
Buluş Yoluyla Öğretme Temel Özellikleri
1) Bilgi hazır olarak verilmez, öğrencinin araştırıp bulması hedeflenir.
2) Öğrenilen bilgiler yeni durumlara transfer edilebilir.
3) Tüme varım yolu izlenir.
4) Zaman alıcıdır.
5) Üst düzey düşünme becerilerini geliştirmede etkilidir.
6) Öğrencilerin problem çözme yeteneğine dayanır.
7) Öğretmen, öğretime dikkat çekecek bir problemle başlar, çözüme götürücü örnekler
verir,hedef dışı etkinliklerde öğrenciyi uyarır.
8) Öğretmen önbilgileri verir. Öğrenci kavram ve genellemelere kendi ulaşır.
Yapılandırılmamış Buluş : planlanmamış, doğal bir ortamda kavramları, ilkeleri, bir
problemin çözümünü bireyin kendi kendine bulmasıdır.
Yapılandırılmış Buluş: Öğretmen kazandırılacak hedef ve davranışları belirler.
Sorular sorarak öğrencilerin ellerindeki verileri analiz etmelerine ve sonuca ulaşmalarına
yardım eder.
Öğrencilere ilk anda şaşırtıcı gelen ve onları düşünmeye sevk eden sorular sorulur.
Buluş Yoluyla Öğretim Yaklaşımının Üstün Yönleri
1- Öğrencilerin bilimsel düşünme becerileri gelişir.
2- Öğrenciler problem çözme becerileri gelişir.
3- Öğrencilerin etkili ve kalıcı öğrenmesi sağlanır.
Buluş Yoluyla Öğretme Yaklaşımının Yetersiz Yönleri
1- Dersi planlama daha çok zaman alır.
2- Uygun örneklerin seçimi için daha çok araştırma gerekir.
3- Öğretmen dersi iyi organize edemezse öğrencilerde yanlış ve eksik öğrenmeler oluşur.
4- Kalabalık sınıflarda uygulanması zorlaşır.
ANLAMLI ÖĞRENME
Ausubel’in “anlamlı öğrenme” (meaningfull learning) teorisi, bilgilerin öğrenciye sunularak
kazandırılmasıdır.
Anlamlı Öğrenmenin Başlaması İçin:
1- Öğrenilecek bilgiler kendi içinde bir bütünlük ve anlamlılık taşımalı;
2- Anlamlı öğrenme için öğrencide olumlu yönde hazırlık olmalıdır.
Hazırlanmış Bilgilerin Öğrencilere Sunularak Öğrenilmesinde şu hususlar yer alır:
1- Anlamlı öğrenmede; öğretmenin konuyu açıklaması yanında öğrencinin ilgili konuda
düşüncelerini, takıldığı noktaları, yeni bilgiler arasındaki ilişkileri ve sonuçları ortaya
çıkarması istenir.
2- Ağırlık anlatım ve konuşmadadır, fakat bol örnek kullanılmalıdır.
3- Tümdengelim düşünme yolu kullanılır. Genel ilke ve kavramlar önce, ayrıntılar bunlara
bağlı olarak açıklanır veya gruplanır.
4- Mantıklı bir süre içinde gerçekleşir. Açıklanacak konu, bütünlük içinde ve konuyu
oluşturan unsurların birbirileriyle ilişkileri görülecek şekilde sıralanmalı ve işlenmelidir.
Anlamlı Öğrenme: Verilmek istenen bilginin tıpkısı gibi değil, yeni bilginin zihinsel
yapıda isimlendirilmesidir. Zihindeki yapıyı oluşturmak için isteyerek yapılan bir çabadır.
Öğrenme cisim ve olaylar ile doğrudan deneyimle gerçekleşir. Önceki bilgi ile yenisi arasında
etkili bağ kurmadır.
Ezbere Öğrenme: Verilmek istenen bilginin tıpkısı kazandırılır; yeni bilgi zihin
yapısında isimlendirilmez. Zihinde var olan bilgi ile yenisi arasında istekli bir çaba yoktur.
Öğrenme cisim ve olaylar ile doğrudan deneyim sonucunda gerçekleşmez. Önceki bilgiler ile
yenisi arasında etkili bir bağ kurulamaz.
GAGNE
Öğrenme, insanın beyninde gerçekleşir. Öğrenmede iç faktörler de dış faktörler kadar
önemlidir.
İç faktörler:
-Daha önce öğrenilmiş olan bilgiler,
-Zihinsel beceriler
-Bilişsel stratejiler
-Duyuşsal özellikler
Gagne, beş ana öğrenme kategorisi (öğrenme ürünü) belirlemiştir:
Sözel bilgiler: İsimler, kavramlar, özellikler, fonksiyonlar vs.
Zihinsel (entelektüel) beceriler
Bilişsel stratejiler: Her bireyin öğrenirken, hatırlarken, problem çözerken kullandığı kendine
has yöntemler.
Psikomotor beceriler: Ayakkabı bağlama, bisiklete binme, araba kullanma, ev aletlerini
kullanma. Gerekli bilgi ve bedensel olgunluk şarttır.
Tutumlar: Olaylara, kişilere, nesnelere karşı vaziyet alış.
Gagne, Entellektüel Becerileri Basitten Karmaşığa Doğru Sıralıyor
1. İşaret öğrenme. Şartlı refleks, korkular..
2. Uyaran-davranım arasında bağ kurma. Operant koşullanma
3. Basit zincirleme. Uyaran-tepki bağlantısını otomatikleştirme. Yazı yazma, araba kullanma.
4. Sözel bağ kurma, konuşma, şiir ezberleme
5. Ayırt etmeyi öğrenme. Farklı anahtarlar, farklı trafik ışıkları, farklı tepkiler
6. Kavram öğrenme, sınıflama yapabilme
7. İlke ve ilişkileri öğrenme
8. Problem çözme.
Gagne, Teorisi Dokuz Öğretim İlkesi Ve Bunlara Uygun Bilişsel Olgular Belirlemiştir
1. Dikkat etme (algılama)
2. Öğrenmenin amaçları hakkında bilgi toplama (ümitler, beklentiler ne?)
3. Daha önceki öğrenilenleri hatırlatarak uyarma (tekrar uyarma)
4. Yeni uyaranları sunma (seçici algılama)
5. Öğrenmede rehberlik etme (semantik kodlama)
6. Performansı ortaya çıkarma
7. Geribildirim verme (pekiştirme)
8. Performansı değerlendirme
9. Akılda tutmayı ve bilgi transferini geliştirme (genelleme)
Gagne’nin Öğrenme Prensipleri
1. Farklı öğrenme hedefleri için farklı öğretimler gerekir.
2.Öğrenme ortamlarını oluşturarak, öğrenmenin öğrenen üzerinde gerçekleşmesi
sağlanmalıdır.
3. Her öğrenme sonucu için özel öğretim işlemleri yapılmalıdır.
4. Öğrenme sıralaması, zihinsel becerileri ve öğretimin mantıklı bir sıraya konulması için
gereklidir.
Gagne, Öğrenmede Öğretim Teknolojilerinin Rolüne Şöyle İşaret Etmiştir
* Dikkat çek – Bilgisayarları kullan
* Hedefleri bil – soru sor
* Önceki öğrendiklerini hatırla, gözden geçir
* Uyaranları sun
* Öğrenmeye rehberlik et, örnekler ver
* Performansı ortaya çıkar – öğrencilerin farklı örnekler vermelerini iste
* Geribildirim ver – verilen örneklerin doğru olup olmadıklarını kontrol et
* Öğrenilenleri değerlendir – puanla ve teşvik et
* Öğrenmenin kalıcılığını ve yeni alanlara transferini sağla.
HÜMANİST (İNSANCIL) YAKLAŞIM
Çağdaş bir psikoloji akımıdır. Bu ekol psikolojinin insan boyutu ve psikoloji teorisinin insan
bağlamı ile ilgilidir.
Hümanistik yaklaşımın kökleri varoluşçu düşünceye dayanır
Bu yaklaşımın öncüleri; Rogers, Maslow, Sartre, Charolette, Bühler, Frankl, Binswagner’dir.
Kişilik gelişimi açıklanırken, benlik yapısı üzerinde durulmaktadır.
Benlik Yapısını Oluşturan Etmenler
Özben: Biyolojik kökenli gerçek içsel yaşantılar kaynaklarını Özben’den alırlar.
İnsanların tümü özbenleri açısından bazı yönleri ile birbirlerine benzerlerken, bazı yönleri ile
de birbirlerinden ayrılmaktadırlar. (yeme, içme, cinsel gereksinimler gibi fizyolojik özellikler;
sevilme güven duyma başarılı olma gibi psikoljik özellikler açısından tüm insanlar birbirine
benzer. Müzik resim sözel yetenekler gibi kişisel özellikler açısından da farklıdır.)
Özben yapı olarak kötü değil iyiye yöneliktir. Kötü tutumlar temel gereksinimlerin
doyurulmaması ve engellenmesi sonucunda oluşurlar. Özben’i cesaretlendirmek ve
gerçekleşmesine uygun bir ortam sağlamak gerekir.
Benlik Tasarımı:
Kişinin kendini algılayış biçimidir.
Dinamik bir yapıya sahiptir.
Doğuştan başlayan bir süreç içinde değişmeler geçirerek biçimlenmektedir.
ROGERS’İN EĞİTİM ANLAYIŞI
 Öğrencinin bir bütün olarak gelişmesini kolaylaştırmak için sınıf ortamında belirli
koşulların gerekmektedir.
 Öğrenciler kendilerini rahat hissettikleri bir sınıf ortamında öğrenmeye açık olurlar.
 Sınıf ortamının öğrenmeye açık hale gelmesinde anahtar kişi öğretmendir.
 Öğretmenin; Kabul edici, Empatik, Yargılayıcı olmayan bir tutumu olmalıdır.
 Öğretmen, öğrencileri, tutumları, değerleri, duyguları, dünyayı algılayış biçimleri ile
tanımaya çabalamalıdır.
 Öğrenciyi tanıdıkça ve onu anladıkça anlaşıldığı ve koşulsuz olarak kabul edildiği
öğrenciye hissettirildikçe, öğrencinin de iç görü kazanarak kendini keşfetmesi
kolaylaşacaktır.
 Öğrenciyi başlangıçta tümüyle özgür bırakmanın sakıncalarını kabul eder bunun
yerine derece derece, öğrencilerin uyum sağlayabilme düzeyleriyle orantılı bir artış içinde
özgürlük tanınmasını önerir.
Rogers’a Göre Ruh Sağlığına İşaret Eden Ölçütler
 Kişi çevrenin beklentilerine uymak yerine, özerk iradesiyle çevrenin beklentilerini
uzlaştırabilmeli. Davranışlarını bu yönde sergilemeli.
 Değişik yaşantılara açık olabilmeli.
 Kişi kendine karşı dürüst olmalı, olumlu ve zayıf yönlerinin farkında olmalı.
 Kendini ve başkalarını olduğu gibi kabul edebilmeli.
 Kişi, kendi kişilik yapısını, değişmez olarak algılamayıp, değişime açık bir süreç
olarak görebilmeli.
Abraham MASLOW
İhtiyaçların Hiyerarşisi Kuramı
 Maslow’un geliştirdiği bu kuramı genel
bir kalıp olarak görmek daha uygun olacaktır.
 Maslow ortalama bir kişinin fizyolojik
ihtiyaçlarının % 85 ini, güvenlik ihtiyaçlarının
% 70 ini, sosyal ihtiyaçlarının % 50 sini, saygı
görme ihtiyaçlarının % 40 ve kendini
gerçekleştirme ihtiyaçlarının % 10 unu tatmin
etmiş olabileceğini ileri sürmüştür.
 Maslow, güdüleri mertebeli bir yapı
içinde görür ve insanların alt basamaktaki
gereksinmeleri giderilir giderilmez üst
basamaktakileri doyurmaya yöneleceğini kabul
eder.
Bu basamaklar;
 Fizyolojik ihtiyaçlar: Yeme, içme, barınma vs.
 Güvenlik ihtiyaçları: Kendini güven ve emniyet içinde ve tehlikeden uzak hissetmek
 Ait olma ve sevgi ihtiyaçları: Başkaları ile ilişki kurmak, kabul edilmek ve bir yere ait
olmak
 Değer ihtiyaçları: Prestij, başarı, yeterli olmak ve başkalarınca benimsenip tanınmak
 Kendini gerçekleştirme ihtiyaçları: Kişinin amacını gerçekleştirmesi ve potansiyelini
ortaya çıkarması, kişisel tatmin, kişisel başarı, bilimsel buluşlar
Genel olarak bir alt basamaktaki ihtiyaçlar(gereksinmeler) doyurulmadan bir üst
basamağa geçilmez dedik.
Ancak, burada yapılan eleştirilerden birisi,bunun her zaman böyle olmadığı ve kişiden
kişiye değiştiği yönündedir.
Maslow’dan sonra bu kuramı yorumlayan Yoshio Kondo ya göre; birey bütün
düzeylerdeki ihtiyaçlara aynı anda sahip olabilir,ancak,göreli önemleri kişinin yaşam
standardına göre değişebilir.
Kendini Gerçekleştirenlerin Özellikleri
1. Gerçekliği verimli bir şekilde algılarlar ve belirsizliğe tahammül edebilirler.
2. Kendilerini ve başkalarını oldukları gibi kabul ederler.
3. Düşünce ve davranış içtendir.
4. Kendi üzerinde yoğunlaşmaktan çok sorun üzerinde yoğunlaşırlar.
5. İyi bir mizah anlayışları vardır.
6. Çok yaratıcıdırlar.
7. Maksatlı olarak gelenek dışı olmamalarına karşın öz kültürlerinin içselleştirilmesine
dirençlidirler.
8. İnsanlığın refahı ile ilgilenirler.
9. Yaşamın temel deneyimlerini değerlendirebilirler.
10. Çok değil az insanla derin, tatmin edici kişiler arası ilişkiler kurarlar.
11. Hayata nesnel bir açıdan bakabilirler
TAM ÖĞRENME
Okulda öğrenme kuramı ya da tam öğrenme modeli,ek zaman ve öğrenme olanakları
sağlandığında,hemen hemen tüm öğrencilerin okullarda öğretilmek istenen tüm yeni
davranışları öğrenebileceğini ileri sürmektedir. Bloom’a göre; insanlar arasında zihinsel
güçler bakımından doğuştan gelen bazı farkların bulunduğunu inkar edilemez. Ancak bunlar
eğitimin ürünü olarak sonradan meydana getirilmekte olanların yanında hemen hemen bir
hiçtir.
Okulda öğrenmeyi birçok faktör etkilemektedir.Bunların bir bölümü öğrencinin
olgunlaşma düzeyi,genel yeteneği,öğretmenin kişilik özellikleri, ailenin sosyo-ekonomik
statüsü gibi öğretme-öğrenme süreciyle doğrudan geliştirilemeyecek faktörlerdir.Diğer
bölümü ise öğrencilerin dersle ilgili ön öğrenmeleri; ilgisi,tutumu,başarılı olabileceğine olan
inancı,öğretim hizmetinin niteliği gibi okullardaki öğretme-öğrenme süreci yoluyla
değiştirilebilir değişkenlerdir.
Eğitimin,dolayısıyla da okulların etkililik ve verimliliğini en yüksek düzeye çıkarabilecek
koşulları belirlemeye çalışan tam öğrenme modelinin üç temel değişkeni vardır.
1.Öğrenci nitelikleri
2.Öğretim hizmetinin niteliği
3.Öğrenme ürünleri
ÖĞRENCİ NİTELİKLERİ
Bilişsel Giriş Davranışları; Eldeki öğrenme ünitesi ya da ünitelerinin öğrenilebilmesi için
gerekli olduğu kabul edilen ön öğrenmelerdir. %50
Duyuşsal Giriş Özellikleri; Öğrencilerin belli bir öğrenme sürecine girerken, onların bu
süreç içinde gösterecekleri çabanın kaynağını oluşturduğu sanılan ilgiler, tutumları ve böyle
bir süreçte başarılı olacaklarına inanma ve güvenme derecesinden oluşan özellikler
bütünüdür. %25
Bloom,öğrencilerin duyuşsal özelliklerini, okulla ilgili, belli bir dersle ilgili ve akademik
benlik tasarımı olmak üzere üç grupta ele almaktadır.
Akademik Benlik Tasarımı ise öğrencinin akademik yönü baskın olan bir işte başarılı
olacağına inanma ve güvenme derecesi olarak tanımlanabilir. (Öğrencinin öğrenme
özgeçmişine dayalı olarak herhangi bir öğrenme birimini öğrenip öğrenemeyeceğine ilişkin
kendini algılayış tarzı) Diğer bir deyişle bireyin kendine karşı tutumudur.
ÖĞRETİM
Öğretim Hizmetinin Niteliği; Öğretimden istenen verimin elde edilebilmesi için,öğretim
hizmetlerinin öncelikle öğrencilerin giriş davranışlarına uygun olması gerekmektedir.
Öğretim hizmetinin niteliğini etkileyen 4 faktör bulunmaktadır. Bunlar:
*Öğrenciye Sunulan İşaretler(İpucu): Öğretme-öğrenme sürecinde öğrenciye neyi
öğreneceğini, bunları niçin ve nasıl öğreneceğini gösteren mesajların tümüne
işaretler(ipuçları) adı verilir. %14
*Öğrencinin Öğrenme Sürecine Etkin Katılımı: Öğrencinin istenen davranışı kazanması için
kendine sağlanan işaretlerle belli bir düzeyde açık ya da örtük olarak etkileşmesi ve bu çabayı
davranışı kazanıncaya kadar devam ettirmesidir. %20
*Pekiştirme: Davranışın tekrar edilme sıklığını arttırma işlemidir. Bu işlemde kullanılan
uyarıcılara pekiştireç adı verilmektedir. Olumlu pekiştireçlerin öğrenciye verilmesi, olumsuz
pekiştireçlerin de ortamdan çekilmesi davranışın yapılma olasılığını arttırmaktadır.
*Dönüt-Düzeltme: Dönüt, öğrenciye öğrenmelerinin doğruluğu ya da yanlışlığı hakkında
verilen mesajların tümüdür. Dönüt sadece öğrenme sonuçları hakkında bilgi vermekle
kalmayıp öğrencilerin öğrenme güçlük ve eksiklerinin giderilmesine hizmet ettiği ölçüde
öğrenme düzeyinin yükselmesine yardım edebilir.
Öğretim hizmetinin niteliği de giriş davranışları gibi kontrol edilebilir bir değişkendir.
Öğretim hizmetinin niteliğinin genel olarak bilişsel başarı ölçümlerinde gözlenen
değişkenliğin en az dörtte birini açıklayacak güçte olduğu tahmin edilmektedir.
Önce önkoşul olan davranışlardaki eksiklerin tamamlanarak öğrenme güçlüklerinin
giderilmesi amacıyla her ünite sonunda izleme değerlendirmeleri yapılması önerilmektedir.
(Formative evaluation)İzleme testleri, ünitede kazandırılmak istenen tüm davranışların ne
derece kazandırılmış olduğunu yoklayan testlerdir.
ÖĞRENME ÜRÜNLERİ
Bloom’un modelinde öğrenme ürünü, öğrencilerin başarısı, öğrenme hızı ve duyuşsal
özelliklerdir. Bloom’a göre eğer öğrencilerin giriş davranışları öğrenme işinin başında
eşitlenir ve her üniteden sonra öğrenme eksiklikleri tamamlanır, öğrenciler için nitelikli bir
öğretim hizmeti sunulursa, öğrenciler arasındaki bireysel farklılıklar giderek azalır ve
öğrencilerin başarılar artar. Okulda tam öğrenme modelinin hedefi de bunu sağlamaktır.
TAM ÖĞRENME MODELİNİN UYGULANIŞI
1. Dersin özel hedef ve hedef davranışları ile bu hedef ve davranışların kazandırılacağı
öğrenme ünitelerinin belirlenmesi.
2. Her bir ünitenin öğrenilebilmesi için gerekli önkoşul davranışların belirlenmesi.
3. Öğrencilerin önkoşul davranışlara sahip olup olmadıklarının (BGD)testi ile belirlenmesi.
4. BGD testi sonuçlarına göre,ünitedeki davranışların öğrenilmesi için gerekli fakat eksik olan
önkoşul davranışları tamamlama öğretimi yapılır.
5. Tamamlama öğretiminden sonra ünitede yeni davranışları kazandırmaya dönük öğretim
etkinlikleri uygulanır.
6. İzleme değerlendirmesi yapılır.
7. Yetersiz öğrenmeye sahip öğrenciler için ek öğrenme etkinliği düzenlenmesi
8. Ek öğrenme sonucu paralel test uygulanması
9. Tam öğrenme gerçekleştikten sonra yeni üniteye geçiş
ÖN KOŞULLAR
(GİRDİLER)
1.Her ünitenin hedef ve
davranışlarının
belirlenmesi,
Bilişsel
Duyuşsal
Devinişsel
Düzeyler için
2.Tam öğrenme
standardının ortaya
konması %80 öğrencinin
en az %70 puan alması
gibi
İŞLEMLER
(SÜREÇ)
4.İzleme testlerinin verilmesi,
Öğrenme güçlüklerinin ortaya
çıkarılması, tam öğrenmeyenlere ek
öğrenmenin sağlanması
ÖĞRENME ÜRÜNLERİ
(ÇIKTILAR)
7.Öğrenme düzeyini belirleyici
testlerin verilmesi
Öğrenme standardı
Öğrenme hızı
5.Öğretim hizmetlerinin niteliğinin
arttırılması, ipucu, dönüt-düzeltme,
pekiştirme, katılım
3.Öğretim niteliğin
belirlenmesi
6.Alternatif öğrenme kaynaklarının
seçilmesi, bire bir öğretim,küçük
gruplarla öğretim, okulda ek
öğretim,evde ek öğretim,programlı
öğretim,kaynak ve yardımcı kitaplarla
öğretim,akademik oyunlarla
öğretim,tekrar öğretim
8.Duyuşsal ürünlerin ortaya
çıkarılması
Akademik benlik
Kendine güven
Güdülenmişlik
Ruh sağlığı
9.Kalite kontrolün yapılması
MODELİN OLUMLU YÖNLERİ
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Her öğrencinin kendi hızında ilerlemesine imkan tanır.
Öğrenciye ihtiyacı olduğa kadar zaman verir.
Öğrenciler arasında eşitliği sağlar.
Öğrenme ürünleri sürekli olarak değerlendirilir.
Süreç öğrencilerin düzeyine göre ayarlanabilir.
Öğrencilerin başarı düzeylerinde olumlu etki yapar.
Aşamalı öğrenmede sonraki öğrenmelerde süre kısalır.
Akademik özgüvende artış sağlar
Öğrencilerin kendilerine olan güvenini artırır.
Öğrenci bir sonraki ünite için gerekli giriş davranışlarını-becerilerini kazanmış olur.
Öğretmenin öğretim için daha iyi hazırlanmasını sağlar.
MODELİN SINIRLILIKLARI
•
•
•
•
•
•
Daha çok zaman ayrılması.
Hazırlıkların çokluğu.
Öğretmen açısından uygulama zorluğu
Tüm öğrenciler aynı hızda ilerleyemez.
Yeniden öğretim yapıldığında çok çeşitli öğretim araçları gerekir.
Her bir ünite için farklı testler-sınamalar gereklidir.
Download