DAVRANIŞCI YAKLAŞIM Davranışçı yaklaşımların daha çok psikomotor davranışların öğrenilmesini açıkladığı kabul edilir. Öğretim İlkeleri : Yaparak öğrenme esastır. Öğrenmede, pekiştirme önemli bir yer tutar. Pekiştirme, davranışların tekrar edilme sıklığını arttıran uyarıcıların verilmesi işlemidir Becerilerin kazanılmasında ve öğrenilenlerin kalıcılığının sağlanmasında tekrar önemlidir Öğrenmede güdülenmenin çok önemli bir yeri vardır. KLASİK KOŞULLANMA Koşulsuz (şartsız) uyarıcı; Organizma için doğal olan ve tepkiyi otomatik olarak meydana getiren uyarıcıdır. Koşullu (şartlı) uyarıcı; Başlangıçta organizma için nötr uyarıcı iken, yani bir hareketi başlatıcı etkisi yokken, koşulsuz uyarıcı ile birlikte verilerek koşulsuz uyarıcının meydana getirildiği etkiyi bir süre sonra tek başına verildiğinde ortaya çıkaran uyarıcıdır. Koşullu (şartlı) tepki; Sadece koşullu uyarıcının meydana getirdiği doğal, otomatik tepkidir. Koşulsuz tepki; Koşulsuz uyarıcının organizmada meydana getirdiği doğal ve otomatik tepkidir. Doğal uyarıcı ile koşullu uyarıcının birlikte verilişi beş değişik işlem yolu ile olabilir: 1. Eş zamanlı Koşullanma: Koşullu uyarıcı ile doğal uyarıcı aynı anda verilir.Salya başlayınca koşullu uyarıcı kesilir. 2. Gecikmeli Koşullanma: Koşullu uyarıcı verilir bir süre sonra doğal uyarıcı(et) verilir. Salgılama başlayınca koşullu uyarıcı kesilir. 3. İz Koşullanma: Koşullu uyarıcı(zil sesi) verilir fakat doğal uyarıcı (et) verilmeden önce kesilir. Daha sonra doğal uyarıcı verilir. 4. Geriye Koşullanma: Burada Koşullu uyarıcı doğal uyarıcıdan sonra verilir. Bu tür koşullamada hemen hemen öğrenme hiç gerçekleşmez. 5. Zamana Bağlı Koşullanma: Burada doğal uyarıcı belirli zaman aralıklarıyla verilir. Böylece bir önceki doğal uyarıcıdan itibaren geçen zaman Koşullu uyarıcı görevi yapar hale gelir. Koşulu davranım genellikle, doğal uyarıcının verilmesi gereken zamandan kısa bir süre önce görülür. Koşullanma İlkeleri » Bitişiklik : Koşullu ve koşulsuz uyarıcıların art arda verilmesi durumu » Habercilik : Klasik koşullamanın meydana gelebilmesi için koşullu uyarıcının, kendisinden sonra koşulsuz uyarıcının geleceğine ilişkin haber verici nitelikte olması gerekmektedir. » Pekiştirme : Klasik koşullamada pekiştirme, koşulsuz uyarıcının meydana getirdiği etkidir. Pekiştirme, öğrenilen tepkinin organizmaya yerleşmesi ve aynı şekilde devam etmesi için yapılan işlem, pekiştireç ise bu işlem sırasında kullanılan araçlardır. » Genelleme : Aynı türden olan ya da birbirine benzer uyarılara karşı daha önce kazanılan tepkinin verilmesi. Bir başka deyişle, koşullu uyarıcıya benzer diğer uyarıcılara da koşullu tepki gösterme durumudur. » Ayırt etme : organizmanın koşullama sürecinde kullanılan koşullu uyarıcıyı diğerlerinden ayırt ederek tepkide bulunma eğilimidir. » Gölgeleme: İki koşullu uyarıcı birlikte verildiğinde ise, koşullama daha çok dikkati çeken koşullu uyarıcıya karşı meydana gelmekte, diğeri ise etkisiz kalmaktadır. » Sönme : Koşullu uyarıcının artık tek başına koşullu tepkiyi oluşturamaması. Bir başka deyişle, koşullu tepkinin kaybolması » Kendiliğinden geri gelme : Sönen koşullu tepkinin yeniden ortaya çıkması » Öğrenilmiş çaresizlik: Organizmanın ne yaparsa yapsın durumu değiştiremeyeceğini öğrenerek pasif olması ve bu pasifliği de tüm istenmeyen durumlara genellemesidir. Klasik Koşullanmanın Sınıf Ortamındaki Yeri Korku Şartlanması Örneğin; sınav korkusu olan bir öğrenci, sınav kağıtlarını görünce heyecanlanabilir. Bu heyecan onun sınav başarısını düşürebilir. Öğrencinin bu korku tepkisinin korkusuzluğa dönüşmesi için, sınav başlamadan önce öğrenciye rahatlık sağlayacağı düşünülen bir olay yaratılabilir. Örneğin bir fıkra anlatarak öğrencinin heyecan düzeyi düşürülebilir. Bu olay birkaç kez tekrarlandığında, anlatılan fıkraya geliştirilen tepki sınava girme olayına gösterilmeye başlar. Öğrenci sınava korkmadan girmeyi öğrenir. Tutumların Şartlanması Bir çok çocuk okulda meydana gelen olumsuz davranışlar karşısında okula karşı olumsuz tutum geliştirebilir veya bunun tersi olabilir. Bununla birlikte dikkat edildiğinde okula ve öğretmene karşı olumlu tutum aynı zamanda öğrencinin başarısını en çok etkileyen temel faktördür. EDİMSEL KOŞULLANMA Davranışın arkasından olumlu uyarıcı verilerek yapılan koşullamaya edimsel koşullanma denir. Örneğin; öğrenci sorunun doğru cevabını bilir ve öğretmeni ona aferin der. Tepkisel Davranış Işık karşısında gözbebeğimizin büyüyüp küçülmesi, terlememiz, yüzümüzün kızarması tepkisel davranışlardır. Edimsel Davranış Konuşma, yürüme, bisiklet sürme ya da balık tutma gibi davranışlar edimsel davranışlardır. Edimsel Koşullanma Süreci -Yoksunluk -Beslenme Mekanizması -Manivelaya Basma Edimsel Koşullanma İlkeleri -Pekiştirici uyarıcıyla izlenen tepkiler tekrarlanma eğilimindedir, -Pekiştirici uyarıcılar edimsel davranışların meydana gelme olasılığını arttırır. Olumlu Pekiştireç Ortama konulduğunda bir davranışın yapılma olasılığını artıran uyarıcıdır. Olumsuz Pekiştireç Ortamdan çıkarıldıklarında belirli bir davranışın yapılma olasılığını artıran uyarıcıdır. Organizmaya rahatsızlık veren uyarıcıdır. • Ceza • Sönme • Kendiliğinden Geri Gelme • Biçimlendirme / Şekillendirme • Ayırt Edici Uyarıcı ve Tepkiler • Ayırt Edici Edim • Zincirleme • Batıl Davranışlar • Koşullu Anlaşma • Premack İlkesi • Pekiştirme Türleri Sürekli Pekiştirme En basit pekiştirme tarifesidir. Deneğe yeni bir şey öğretilirken kullanılır. Kesikli Pekiştirme Aralıklı Pekiştirme Sabit Aralıklı Pekiştirme: Organizmanın belli bir zaman dilimi içinde yer alan davranışları pekiştirilir. Önemli olan belli bir sürenin geçmesidir. Örneğin her ay maaş almak,dönem ödevleri vs. Değişken Aralıklı Pekiştirme: Zaman sabit değildir. Ortalama zaman önemlidir. Oranlı pekiştirme (Ürün Önemli) Sabit Oranlı Pekiştirme: Organizmanın belli bir sayıdaki davranışı pekiştirilir. Örneğin 5 doğru cevaba bir puan verilmesi. Değişken Oranlı Pekiştirme: Değişen sayılardaki tepkiler pekiştirilir. Önemli olan ortalama bir tepki sayısının pekiştirilmesi BİTİŞİKLİK KURAMLARI (WATSON-GUTHRIE) Watson öğrenmede, sadece bitişiklik ve sıklık ilkelerini kabul etmekte, pekiştirmenin gereğine inanmamaktadır. En Son ve En Sık İlkesi: Watson, öğrenmede pekiştirme ya da ödüllendirmeden söz etmemiştir. Watson’a göre bir uyarıcıya verilecek tepki, o uyarıcıya karşı en son yapılmış ve en sık tekrarlanmış tepkidir. Bu ilkeye en son ve en sık tepki ilkesi adı verilmektedir. Guthrie Öğrenmenin tek bir ilkeyle açıklanabileceğini savunmuştur. Bu tek yasa bitişikliktir. Bir uyarıcıya karşı yapılan tepkinin, daha sonra, aynı uyarıcıyla karşılaşıldığında da gösterilme eğilimi vardır. Bir başka deyişle Guthrie’nin bitişikliği uyarıcı-tepki bitişikliğidir. • Öğrenmede Tek Deneme • Sonunculuk İlkesi • Hareket Eden Uyarıcı • Güdülenme / Dürtüler • Amaçlar • Pekiştirme • Ceza • Unutma Guthrie’nin Cezanın Uygulanışına İlişin Görüşü - Ceza, cezalandırılan davranışın zıttı olan bir davranışı meydana getirmelidir. - Ceza, cezalandırılan davranışı meydana getiren uyarıcının bulunduğu bir durumda uygulanmalıdır. - Sadece duyguları tahrik eden ceza, cezalandırılan davranışın süreğenleşmesini sağlamaktadır. Premack İlkesi Bu ilke, "herhangi iki tepkiden, yapılma ihtimali yüksek olan, yapılma ihtimali düşük olanı pekiştirir" kuralına dayanmaktadır. Pekiştireç olarak, uyarıcı yerine faaliyet kullanılmaktadır. Premack ilkesi uygulanırken, hangi davranışların öğrenci için daha yüksek ve daha düşük düzeyde pekiştirici olduğu iyi belirlenmelidir. Bu ilkenin uygulandığı öğrenciler, ikinci davranışa kilitlendiği için ilk davranışı istenilen şekilde yapamayabilirler. Çünkü zihni alacağı pekiştireçle meşguldür. Diğer yandan, bu ilkenin çok sık uygulanması, yapılan her olumlu işin karşılığını istemeye yol açabilir. Bu nedenle ihtiyatlı olarak kullanılmalıdır. Bir öğretmen öğrencisine "ödevini yaptıktan sonra oynayabilirsin" dediğinde, ya da sınıftaki öğrencilere "matematik sorularını çözdükten sonra resim yapabilirsiniz" teklifini getirdiğinde Premack ilkesini kullanmaktadır. Alışkanlıkları Yok Etme Yöntemi Örneğin, çocuğunu özel bir okula göndermek isteyen anne, bu fikre karşı olan babaya yavaş yavaş fikrini kabul ettirir. Okulun niteliklerinden bahseder daha sonra resmi okulları yumuşak bir şekilde eleştirir. Eşik Yöntemi: Uyarıcı çok az dozda verilerek istenmeyen tepkinin çağrışımı, ortaya çıkması engellenir. Bıktırma Yöntemi: Tüm uyarıcılar orijinal tepkiden, bir başka değişle, istenmeyen tepkiyi yapmaktan yoruluncaya, bıkıncaya kadar verilir. Örneğin, atı eyere alıştırmak için, atın üstüne eyer yerleştirilir, üstüne de atı terbiye eden kişi biner ve at eyeri atmaktan vazgeçinceye kadar koşturulur. Yorulunca eyeri atmaktan vazgeçip normal olarak yürümeye başlar. Zıt Tepki Yöntemi: İstenmeyen davranışı meydana getiren uyarıcı ile birlikte, ona zıt olan onunla rekabet edebilecek istenen davranışı meydana getiren uyarıcı sunulur. Örneğin, kediden korkan bir çocuğa annesi kedi hediye eder. Kedi korku yaratan uyarıcıdır. Anne ise sevilen güven duyulan uyarıcıdır. İkisi birlikte sunulduğunda anneye duyulan güven kediye karşı da olacaktır. BAĞLAŞIMCILIK KURAMI (THORNDIKE) -Bağlaşımcılık: Thorndike uyarıcı ve tepkinin sinirsel bir bağla bağlandığına inanmaktadır, Bu kuram bağlaşımcılıktır. Bağlaşım, uyarıcı ve tepki arasında sinirsel bağın kurulmasına işaret etmektedir. -Seçme ve Bağlama -Öğrenme küçük adımlarla oluşur. Thorndike’nin Öğrenme Kuramının Temel Kanunları Hazır Bulunuşluk Kanunu - Bir kişi, etkinlik göstermeye hazır ise, etkinliği yapması mutluluk verir. - Bir kişi, etkinlik göstermeye hazır fakat, etkinliği yapmasına izin verilmese, bu durum bireyde kızgınlık yaratır. - Bir kişi, etkinlik yapmaya hazır değil ve etkinliği yapmaya zorlanırsa kızgınlık duyar. Tekrar Kanunu -Uyarıcı tepki arasındaki bağ kullanıldıkça güçlenir. Tekrar yasasının bu bölümü kullanma yasası olarak adlandırılmaktadır. Tekrar devam etmediğinde, ya da sinirsel bağ kullanılmadığında uyarıcı durumlar ve tepkiler arasında bağlaşımlar zayıflar. Tekrar yasasının bu bölümüne de kullanılmama yasası adı verilir. Etki Kanunu Uyarıcıya karşı yapılan tepki, haz verici bir durum yaratırsa, uyarıcı ve tepki arasındaki bağın gücü artmaktadır. Pekiştirme ile davranış biçimlendirile bilinirken; cezalandırma, istenmeyen davranışı yok etmemektedir. BİLİŞSEL YAKLAŞIM Bilişsel psikologlar insanı edilgen (pasif) bir yaratık olarak değil, algılayan, uyarıcıları işleyen, anlamlandıran etken (aktif) bir sistem olarak görürler. Onlara göre insanı diğer canlılardan ayıran en belirgin özellik, insanın gelen uyarıcıları işleyebilme, anlamlandırabilme yeteneğidir. Biliş: Kısaca insan zihninin dünyayı ve çevresindeki olayları anlamaya yönelik yaptığı zihinsel işlemlerin bütünüdür. • Dıştan alınan uyarımların algılanması • Elde edilen bilgilerin belleğe depolanması • Hatırlanması • Zihinsel ürünlerin kalite ve mantık yönünden değerlendirilmesi, biliş kapsamına giren zihinsel süreçlerle ilgili etkinliklerdir. Temel İlkeleri • Öğrenme süreçleri insana özgü olabilir. • Zihinsel olaylar araştırmanın odağıdır. • Bireyler öğrenme sürecinde aktif bir biçimde yer alır. • Bilgi örgütlenir. • Açık davranış değişikliği görülmeyebilir. • Eski bilgi-yeni bilgi ilişkilendirilir Bilişsel Yaklaşımın Öğretim İlkeleri • Yeni öğrenmeler önceki öğrenmelerin üzerine inşa edilir • Öğrenme bir anlam yüklemedir • Öğrenme uygulama şansı tanımalıdır • Öğretmen otorite figürü olmamalıdır • Öğrenme, öğretmen ve öğrencinin karşılıklı etkileşimi ile gerçekleşir Davranışçı Yaklaşımla Bilişsel Yaklaşım Arasındaki Farklar • Davranışçı psikologlar ,davranışa neden olan ve davranışı takip eden uyarıcıları gözleyerek, öğrenmeye açıklık getirmeye çalışmışlardır. Bilişsel kuramcılar ise, uyarıcının birey tarafından algılanmasından itibaren, bireyde meydana gelen içsel süreçler ve öğrenmeye etki eden bireysel özelliklerle ilgilenmektedirler. • Davranışçı yaklaşıma göre davranış öğrenilir, Bilişsel yaklaşıma göre bilgi öğrenilir. Bilgide meydana gelen değişiklikler davranışa yansır. • Her iki yaklaşımda pekiştireçlere önem verir. • Davranışçı yaklaşımda pekiştireç davranışı kuvvetlendirir ve dıştan verilen pekiştireçler öğrenmede önemli rol oynar. Bilişsel kuramcılara göre dıştan verilen pekiştireçler öğrenen için , yaptığı davranışın doğruluğu hakkında dönüt sağlar. • Her iki yaklaşımda da öğrencinin aktif olmasını gerektirir. • Ancak davranışçı yaklaşımda uyarıcılarla etkileşimde bulunmak ve pekiştireç almak için aktif olmalıdır. Bilişsel yaklaşımda ise öğrenen, dikkatini kontrol ederek uyarıcıları seçerek, onları anlamlı hale getirip kodlayarak öğrenme sürecinde aktif olarak katılır. • Davranışçı kuramlar çoğunlukla hayvanlar üzerinde araştırmalar yaparak öğrenmeyi açıklayan genel ilkeleri bulmaya çalışmışlar. Bu nedenle basit davranışların kazandırılması üzerinde durmuşlardır. Bilişsel kuramcılar ise kavram ve ilke öğrenme problem çözme eleştirel düşünme gibi bilişsel yönü ağırlık taşıyan daha karmaşık davranışların öğrenilmesi açıklamaya çalışmışlardır. BİLİŞSEL KURAMLAR Gestalt Yaklaşımı Gestalt sözcüğü yapı biçim örüntü anlamına gelmektedir. Buna göre bir bütünü oluşturan parçalar arasındaki ilişkiler algılama ve öğrenme açısından çok önemlidir. Öğeler arası ilişkiler, Gestalt psikolojisinin özünü oluşturur. Gestalt psikolojisinin temsilcileri davranışların bir bütün olduğunu, bunun parçalara ayrılamayacağını savunmuşlardır. Gestalt Yaklaşımının İlkeleri Şekil-Zemin İlişkisi Bütün algılamalarda bir şekil ve bir zemin vardır. Süreklilik İlkesi Algı alanında bulunan ve aynı yönde giden birimlerin birbiriyle ilişkili görünme eğilimine süreklilik ilkesi denir. Benzerlik İlkesi Bazı özellikler şekil renk gibi birbirine benzer olan nesneler birlikte kümelendirerek algılanma eğilimi gösterirler. Yakınlık İlkesi Yerleştirme yönlerine göre birbirine daha yakın olan nesneler birlikte kümelendirerek algılanırlar. Tamamlama ilkesi Bir nesne şekil vb. uyarıcının tümü görülmese bile tümü görülüyormuş gibi algılama tam olur. Gestalt Kuramının Eğitime Yansıması • Öğrencilerin içeriğin yapısını ve öğeleri arasındaki ilişkiyi görmeleri sağlanmalıdır. • Öğrenciler bir bütün olarak tanınmaya çalışılmalıdır. • Öğretim programları öğrenciyi etkin kılacak şekilde planlanmalı,uygulanmalı ve değerlendirilmelidir. • İçsel pekiştireçlere önem verilmelidir. • Yeni öğrenme konuları öğrencilerin ön bilgileriyle ilişkilendirilerek kazandırılmalıdır. • Öğrenmeyi sağlamak için fiziksel çevrenin yanı sıra psikolojik çevrede düzenlenmelidir. • Olumlu bir ders için çok örnek verip,açıklamaları öğrencilerin yapması beklenmelidir. • Öğrencilerin yeni öğrendikleri bilgileri unutmamaları için öğrenciler tekrar yapmaya yönlendirilmelidir. Bilgi İşleme Kuramı Bu kuram bireyin bilgiyi toplama, örgütleme, depolama ve hatırlama aşamalarıyla ilgilenir. Birey belli bir zaman ve yerde öğrendiği bilgiyi istediği yer ve zamanda uygulama yetisine sahiptir. Bu kuram bireyin; • Bilgiyi toplama • Örgütleme • Depolama • Hatırlama aşamalarıyla ilgilenir. Bilgiyi İşleme Kuramının İki Temel Sayıltısı Vardır: -Öğrenme sürecine öğrenci aktif olarak katılmak zorundadır. Birey dışarıdaki uyarıcıların duyu organlarına gelmesini beklemek yerine, onları arama eğilimindedir. Birey etkileşim kurduğu uyarıcılara kendisi anlam verir ve yorumlar. -Önbilgiler ve bilişsel beceriler öğrenmeyi etkiler. Bireyin ön bilgileri ve bilişsel becerileri duyularına gelen uyarımları anlamasına ve yorumlamasına yardımcı olur. Bellek : Geçmiş yaşantılardan öğrenilmiş şeyleri akılda tutabilme gücü olarak tanımlanabilir. Bellek Türleri Bilgiyi işleme kuramına göre üç tür bellek vardır a. Duyusal kayıt b. Kısa süreli bellek / İşleyen Bellek c. Uzun süreli bellek Duyusal Bellek • Bilgiyi edinmenin ilk aşamasıdır. Bu aşamada çevredeki uyarıcılar , uyarıcının özelliğine göre, beş duyu organımızdan biri tarafından alınarak sinirleri uyarır. • Bu sırada uyarıcının izi yaklaşık 1-3 saniye duyusal belleğe kayıt olur. • duyusal kayıt anlık bellek olarak da isimlendirilir. • Bilginin duyusal kayıtta korunma süresi duyu organına göre farklılık gösterir • Ayrıca uyarıcının şiddeti de ( görüntünün parlaklığı, sesin yüksekliği) uyarıcının duyusal kalıtta kalma süresini uzatır. • Ancak hangi duyu olursa olsun süre oldukça kısadır. Kısa Süreli Bellek • Kısa süreli bellek duyusal belleğe gelen bilgilerin davranışa dönüşmesini ya da uzun süreli belleğe kodlanmasını sağlar. • Kısa süreli bellekte bilgiyi korumak için sürekli tekrar etmek gerekir • Kısa süreli bellekte bilgiler etkindir. • Kısa süreli belleğin hem bilgi tutma süresi, hem de kapasitesi sınırlıdır • Kısa süreli bellekte bilginin kalma süresi yaklaşık 20-30 saniyedir Bilginin kısa süreli bellekte daha uzun süre kalması için; Gruplama, küçük parçaları ilişkilendirerek geniş parçalar haline getirme, zihinsel tekrar gerekir. Kısa süreli belleğin iki yaşamsal işlevi vardır: Birincisi, bilgiyi kısa süre için de olsa depolamaktır. İkinci önemli işlevi de, zihinsel işlemlerin yapılmasıdır. Bu nedenle çalışan bellek olarak da adlandırılır. Öğrenmeyi ve hatırlamayı doğrudan etkileyen bu işlevler şunlardır: Karşılaştırma – eşleştirme, Bütünleştirme, Tekrar, Davranış Kısa süreli belleğe gelen bilgi; a) bireye gerekli değilse unutulur, b) bilgiyi korumak için tekrar edilir, c) kodlanarak ya da d) uzun süreli bellekteki bilgilerle ilişkilendirilerek bilgi işlenir. Uzun Süreli Bellek • Bilgiyi işleme modelinde bilgiyi, özellikle iyi öğrenilmiş bilgiyi, uzun süre saklayan kısmına uzun süreli bellek adı verilmektedir • Uzun süreli bellekte bilgiyi, istediğimiz uzunlukta ve miktarda depolar ve asla unutmayız • Uzun süreli bellekte bilgiler kaybolmaz, ancak bilgi, uygun biçimde kodlanmamış ve uygun yere yerleştirilmemişse, geri getirmede zorluklarla karşılaşılır • Kısa süreli bellekte olduğu gibi, uzun süreli belleğe bilgi hızla girmez, biraz zaman ve güç gerekir. Uzun Süreli Belleğin Bölümleri • Anısal bellek (episodic memory): kişisel yaşantılarla ilgili bölümdür • Anlamsal bellek (semantic memory): uzun süreli belleğin kurallar, genellemeler, kavramlar, problem çözme becerileri gibi genel bilgilerin yer aldığı bölümdür. • İşlemsel belleği (procedure memory): belli bir işlemin nasıl yapıldığına ilişkin bilgilerin saklandığı bellek bölümüdür . BELLEĞİN GELİŞTİRİLMESİ Kümeleme ve bellek genişliği Kümeleme olayından yararlanarak her küme içine giren birimlerin sayısını arttırabiliriz. Böylece kısa süreli bellek 7 birimlik bir kapasitede kalsa bile her birimin içeriği daha karmaşık ilişkilerin bulunduğu bir küme oluşturur Hayal Etme (İmgeleme) ve Kodlama Hayal etme yoluyla hatırlamayı kolaylaştırmak mümkündür. Hatırlamayı kolaylaştırmak için hatırlanacak bilgiyi veya olayı kodlama sırasında belleğe yardımcı olacak bir düzenleme kullanmak gerekir. Herkes kendine göre belleğe yardımcı bir düzen geliştirebilir. Ancak en çok kullanılan 2 türü vardır. 1: yer çağrışımlı yöntem. 2: anahtar kelime yöntemi. Bağlam Bir konu belirli bir yerde belirli saatlerde belirli bir süre için öğreniliyorsa o konu en iyi yine aynı koşullar altında hatırlanır Örgütleme (organize etme) Öğrenme aşamasında öğrenilecek bilgiyi size anlamlı gelecek biçimde örgütlemektir Ara-bul-geriye getir için alıştırma yapma Bir bilgiyi kodlarken onu nasıl arayıp-bulup-geriye getireceğinizi planlar ara-bul-geriye getir ip uçlarını açık seçik belirterek alıştırma yaparsanız hatırlamanız o kadar kolaylaşır. Altı Aşamalı Bellek Geliştirme Yöntemi Aşama 1. Gözden geçirin Aşama 2. Soru hazırlayın. Aşama 3. Okuyun Aşama 4. İlişkiler kurun Aşama 5. Tekrar edin. Aşama 6. Yeniden gözden geçirin Yürütücü Kontrol Süreçleri Öğrenme sırasında dış dünyadaki uyarıcıların duyu organları tarafından alınması ve sırasıyla duyusal, kısa süreli ve uzun süreli belleğe işlenmesi ve gerektiğinde yeniden çağrılması için gerekli olan süreçlere yürütücü kontrol süreçleri denir. Algı İnsanların çevrelerinden duyu organlarına gelen ayrı ayrı uyarımların anlamlı biçimde örgütleyerek duyumlarına anlam veren süreçtir. Büyük ölçüde geçmiş yaşantılara dayalıdır. Algıyı etkileyen bir başka etken Beklentilerdir. • Tamamlama • Yakınlık • Benzerlik • Basitlik Zemin – Figür İlişkisi İnsanlar çevrelerindeki birçok uyarıcıdan bazılarını figür bazılarını ise zemin olarak algılarlar Birey figür olarak algıladığı uyarıcıyı öğrenir. Algıda Seçicilik -Yabancı farklı uyarıcılar dikkat çekicidir. -Çok yalın ve karmaşık uyarıcılardan çok orta derecede karmaşık uyarıcılar daha dikkat çekicidir. -Öğrenilmiş ipuçları dikkat çeker -Bireyin beklenti ve ihtiyaçlarını karşılayan uyarıcılar dikkat çeker Dikkat • Öğrenme, dikkat etme süreciyle başlar. • Uyarıcı ya da uyarıcılara tepkiye yönelmedir. • Hangi bilginin kısa süreli belleğe geçip geçmeyeceğini belirler. Bilgiyi işleme süreci dikkat ile başlar. Kodlama • Uzun süreli bellekte var olan bilgi ile kısa süreli bellekteki bilginin ilişkilendirilerek transfer edilmesidir Hatırlama • Uzun süreli bellekteki bilgiler yeri geldikçe hatırlama süreci ile kısa süreli belleğe çağrılarak etkin hale getirilir. Örgütleme • Düzenleme ya da bilgiyi gruplama, tutarlı yapılar oluşturma, kodlamaya yardım eden önemli bir süreçtir. SOSYAL ÖĞRENME KURAMI Sosyal öğrenme kuramı, davranışların kazanılmasını bilişsel süreçlerle açıklayarak davranışçı kuramcılardan ayrılır. Ayrıca öğrenmede sosyal faktörleri vurgulayarak davranışçı ve bilişsel kuramların arasında yer alır. VYGOTSKY-SOSYOKÜLTÜREL TEORİ Vygotsky , bireyin etkileşimde bulunduğu, ailenin, arkadaşların, öğretmenlerin, kısacası içinde yaşadığı çevrenin, ve bunların iletişim için kullandığı yazı, konuşma, dil ve kültürel sembollerin öğrenme üzerine etkilerini açıklayan bir yaklaşımın kurucusudur. Vygotsky’e (1978) göre bilişsel gelişim çocuğun o toplumun daha gelişmiş üyeleri ile etkileşimin ürünüdür. Bu etkileşim sayesinde çocuk daha sonra karşılaştığı sorunları çözerken kullanabileceği birikimi elde eder, yeni ve karmaşık zihinsel beceriler kazanır (Çeçen, 2000). Vygotsky’nin yaklaşımı, sosyal öğrenme ve bilişsel öğrenme teorilerini birleştirmektedir. Vygotsky’nin gelişim ve eğitime getirdiği en önemli kavram “Yakın Gelişim Alanı” (Zone of Proximal Development)dır. Bu aynı zamanda Vygotsky’nin en çok bilinen kavramıdır.. Vygotsky’e göre çocuk için öğrenmede temel iki düzey vardır . Bunlardan birincisi hali hazırda var olan gelişim düzeyidir; çocuğun herhangi bir yetişkinin yardımı olmaksızın, bağımsız olarak kendi kendine sağlayabileceği gelişim düzeyidir.İkincisi ise ileri gelişim düzeyi; bir yetişkinin rehberliğinde çalıştığında gösterebileceği potansiyel gelişim düzeyidir. Bu ikisi arasındaki fark, çocuğun “Yakın gelişim alanıdır” (Kerr,1999; akt, Çeçen,2000). Örnek: Altı yaşındaki bir çocuk oyuncağını kaybetmiş ve babasından yardım istemiştir. Babası en son oyuncağı nerede gördüğünü sormuş çocuk hatırlamadığını söylemiştir. Babası daha sonra soruları artırarak, odanın içinde mi dışında mı, banyo da mı, mutfakta mı gibi hatırlatıcı ve yönlendirici sorular sorunca çocuk hatırlamış ve evet arabada bırakmıştım demiş. Bu durumda, problemi ne çocuk, ne de baba tek başına çözmüştür. İkisi birlikte çözmüştür. Bu şekilde üst düzey öğrenmelerde, etkileşim çocuğun yakın gelişim alanını geliştirir (Woolfolk,1998, akt;Çeçen,2000). Çocuğun öğrenme kapasitesinin artırmak için, çevresindeki yetişkinlerle, öğretmenlerle ve diğer çocuklarla etkileşmesi sağlanmalıdır. Çocuğun onları gözlemesi, onlarla oyun oynaması, onlardan yardım alması, bu “Yakın Gelişim Alanı”na olumlu etki eder. Vygotsky çocuğun kavram gelişiminde sosyal çevrenin ve kültürün etkisinin sadece doğrudan yardım alarak değil, dil yoluyla dolaylı olarak ta var olduğunu belirtir. Vygotsky, çalışmalarını, bilişsel gelişimde "sözlü düşünce" başlığı altında, dilin rolü üzerine yoğunlaştırmıştır.Vygotsky’e göre tüm kişisel psikolojik süreçler, çocuk ve yetişkinler arasında oluşan etkileşimle başlar. Bunun etkileşimin en önemli öğelerinden biri “dil” dir. İnsanların bütün kişisel psikolojik süreçleri, kültür tarafından biçimlendirilmiş sosyal süreçler olarak başlar. Sosyal çevre kültürü ve dili oluşturur, dil kavram gelişimini etkiler, kavramlar düşüncenin temel taşlarıdır, böylece dil düşünceyi etkiler . Vygotsky’ e göre oyun , çocuğun düşünce ve dil gelişiminde önemli bir yere sahiptir. Oyun, okul öncesi bir çocuk için Yakın Gelişim Alanının ortaya çıkmasında büyük bir etkiye sahiptir. Sonuçlar: 1.Düşünce ve konuşma öz oluşum bakımından farklı köklere sahiptir 2. Çocukta konuşmanın gelişmesinde düşünce öncesi bir aşama, düşüncenin gelişiminde ise dil öncesi bir aşamanın varlığı kesinlikle saptanabilir. 3. Bu ikisi belirli bir ana kadar birbirlerinden bağımsız doğrultular izlerler. 4. Belirli bir noktada bu doğrultular kesişir ve bunun üzerine düşünce sözlü, konuşmada ussal hale gelir. “Çocuğun zihinsel gelişimi düşüncenin toplumsal araçlarına yani dile egemen olmasına bağlıdır “ (Vygotsky,1998, s.81) Vygotsky’nin düşüncelerden yola çıkarak, öğretimsel uygulamalarda dikkat edilecek unsurlar şunlardır: Çocuğun dile hakim olması için gelişme çağında onunla sürekli konuşulmalı, sorduğu sorular cevaplanmalı, ona hayal gücünü geliştirecek masallar anlatılmalıdır. Öğretmenler, öğrenmenin sosyal yanını göz ardı etmemelidirler. Öğrencinin, diğer öğrencilerle ve öğretmenlerle etkileşimleri, ona sosyal, duygusal ve bilişsel özellikler kazandırır. Bu sosyal etkileşimlerle çocuk ben merkezcilikten uzaklaşır. Diğer çocukların bilgiyi nasıl kazandıklarını öğrenir. Kendini açıklamasına, başkalarının fikir, görüş ve sorunlarını tartışmasına katkıda bulunur. Özellikle Vygotsky, yetişkin rehberliğinin, yakınsal gelişim alanını etkili olarak kullanmayı sağlayarak çocuğun bilişsel gelişiminin hızlandırdığını belirtmektedir( Glassman,1994, akt;Çeçen,2000). Çocuğun diğer çocuklarla etkileşimi bilişsel gelişimini besler. Öğretim, çocuğun gelişimini ileriye götürebildiği ölçüde iyidir. Öğretim, çocuğun yakın gelişim alanını etkili olarak kullanmasını sağlamalıdır. Bu nedenle, doğrudan bire bir öğretim ve çocukların çocuklarla ve yetişkinlerle etkileşimlerini sağlayan öğretim biçimleri çocuğun bilişsel gelişiminde önemli rol oynar Çocukların nasıl düşündüğü ve bilişsel gelişimin nasıl oluştuğu, onlara yapılacak öğretimin nasıl olması gerektiğini belirlemektedir. Çocuklar yetişkinler gibi düşünemezler. Bu nedenle eğitimciler öncelikle çocukların nasıl bilişsel işlem yaptıklarını, problemlere, olaylara nasıl baktıklarını diğer bir deyişle bilişsel gelişim düzeylerini tanımalıdırlar.. ALBERT BANDURA-SOSYAL BİLİŞSEL KURAM Vygotsky’nin öğrenmede sosyal çevrenin önemini vurgulaması onun çalışmalarının başka bilim adamları tarafından genişletilmesi ve çeşitlendirilmesine yol açmıştır. Bandura bu konuda çalışarak, sosyal çevrenin ve model almanın öğrenme üzerine etkilerini, ilkelerini ve süreçlerini ortaya koyan Sosyal Bilişsel Kuramı ortaya koymuştur. Her ne kadar Vygotsky birebir doğrudan etkileşim ve çocuğa yardım yoluyla bilişsel kapasitenin artırılması konusunda fikir belirtmişse de, sonuçta birey içinde bulunduğu sosyal çevreden etkilenmektedir. Bandura ise tam bu noktada dikkatleri başka bir yöne çekerek, aslında her şeyin yalnızca doğrudan etkileşimle değil, başkalarının davranışlarını gözleyerek de, model alarak da , öğrenilebildiğini vurgulamıştır. Vygotsky’nin fikirlerine karşı değil bir bakıma tamamlayıcı bir görüş ortaya atmıştır. Bandura, bireyin her zaman doğrudan öğrenmek zorunda olmadığını, başkalarının deneyimlerini gözleyerek de pek çok şeyi öğrenebileceğini savunur. Bandura’ya Göre Gözlem Yoluyla Öğrenme: Bandura’ya Göre Gözlem Yoluyla Öğrenme sadece bir kişinin diğer kişilerin etkinliklerini basit olarak taklit etmesi değil, çevredeki olayları bilişsel olarak işlemesiyle kazanılan bilgidir. Taklit yoluyla öğrenme ve gözlem yoluyla öğrenme aynı şey değildir. Sınavda arkadaşının kopya çekerken yakalandığını gören bir öğrenci, aynı duruma düşmemek için kopya çekmeden soruları cevaplamaya çalışır. Bu durumdaki öğrenci, gözlemleri sonucunda öğrenmiş; ancak, modeli taklit etmemiştir. Bandura göre öğrenme pekiştirmeye gerek olmadan sürekli meydana gelir; ancak o bilgiye ihtiyaç duyulduğunda gözlenebilir davranış olarak ortaya çıkar Bandura, öğrenme ve performans ayırımını 1965’te yaptığı bir deneyle açıklamaya çalışmıştır: Bu deneyde çocuklar üç gruba ayrılmışlardır ve bu üç gruba üç ayrı film izlettirmiştir. 1.grup, oyuncak bir bebeğe vuran, döven saldırgan bir modelin pekiştirildiği bir filmi izlemiş, 2.grup, saldırgan modelin cezalandırıldığı, 3.grup ise saldırgan modele ne ceza nede pekiştireç verilen filmler izlemiştir. Daha sonra her 3 gruptaki çocuklara birer bebek verilmiş ve saldırganlık davranışları ölçülmüştür. Bulgulara göre; Pekiştirilen modeli izleyen çocukların saldırganlık davranışları en yüksek; Cezalandırılan modeli izleyen çocukların saldırganlık davranışları en düşük; Ne cezalandırılan ne de pekiştirilen modeli izleyenlerin ise iki grup arasında yer aldığı görülmüştür. Cezalandırılan modeli izleyen çocuklar da saldırganlığı öğrenmişler ancak uygulamaya (performansa) dönüştürmemişlerdir. Sonuç olarak, çocuk neyi görürse aynen taklit etmemiş, başkalarının geçirdiği yaşantılardan etkilenerek öğrenmiş ve öğrendiklerini bu doğrultuda davranışa dönüştürmüştür. Böylece ;Bandura öğrenme ve performansın birbirinden ayrı kavramlar olduğunu ve bireyin davranışı başkasının geçirdiği yaşantıdan etkilendiğini deneyle açıklamıştır. Öğrenmeyi Sağlayan Yaşantılar: Bandura’ya göre öğrenmeyi etkileyen ve modelden edinilen dolaylı yaşantılar şunlardır: Dolaylı Pekiştirme : Davranışı pekiştirilen modeli izleyen birey, modelin davranışını sıklıkla taklit eder. Örneğin, sınıfta öğretmenin istendik davranışı gösteren öğrencileri övmesi ve yüceltmesi diğer öğrencileri istendik davranışı yapmaları yönünde cesaretlendirir. 2. Dolaylı ceza : Modelin olumsuz davranışının cezalandırılması, gözleyenlerin benzer davranışlarda bulunmasını engeller. Örneğin;sınıfta saldırgan davranışlar gösteren öğrencinin öğretmen tarafından cezalandırılması,diğer çocukların saldırgan davranışlar göstermelerini engellemektedir.Saldırganlık cezalandırılmadığında ise,çocuklar saldırganlığı taklit etme eğiliminde olurlar 3. Dolaylı güdülenme : Gözlenen davranış değer verilen bir ürünle sonuçlanırsa kişi o davranışı yapmak için istek duyar. Arkadaşının sabırla çalışıp başarılı olmasını gözleyen öğrenci, başarılı olmak için çalışmak gerektiğini anlar. Örneğin; burs kazanan öğrenciyi gören diğer öğrenci, kendi düzeyinin de uygun olduğunu bilirse burs kazanmak için harekete geçebilir. 4. Dolaylı Duygu : İnsanlar doğrudan zarar görmedikleri halde bazı nesne ,kişi,yada olaylardan korkarlar. Bunun sebebi gözleyen kişinin modelin mimik,ses, bağırma yada ağlamalarından etkilenerek dolaylı yaşantı kazanması ve aynı korkulara sahip olmasıdır. 1. Örneğin;birçok insan doğrudan kendileri zarar görmedikleri halde fareden,yılandan,hatta sınavdan korkarlar. 5. Model Özellikleri : Modelin özellikleri ne kadar gözlemcinin özelliklerine benzerse, gözlemci o kadar modelin davranışına benzer davranış gösterir. Ayrıca, model ne kadar güçlü ve yüksek statüde ise gözlemcinin üzerindeki etkisi o kadar fazladır . Örneğin yukarıda bahsettiğimiz burs kazanan öğrenci örneğinde olduğu gibi. Sosyal Bilişsel Kuramın Dayandığı Temel İlkeler: 1. 2. 3. 4. 5. 6. Bandura’nın sosyal bilişsel öğrenme kuramının dayandığı temel olarak altı ilke vardır (Senemoğlu, 1998): Karşılıklı belirleyicilik : Birey, Birey Davranışı ve Çevre üçlüsü karşılıklı olarak birbirlerini etkilemekte ve bu etkileşimler bireyin sonraki davranışını değiştirmektedir. Örneğin; gürültülü bir çevre çalışmayı engeller. Sürekli problem yaratan birey olumsuz bir sosyal çevre yaratır. Bu etkileşimlerden yola çıkarak Bandura, davranışın çevreyi yarattığını belirtir. Sembolleştirme kapasitesi : Bandura insanların, dünyanın kendisinden çok, bilişsel temsilcileriyle etkileşimde bulunduklarını ; bilişsel temsilciler yoluyla dünyayı sembolik olarak gördüklerini savunmaktadır. Geçmiş olaylar ve gelecek, zihinde canlandırılır , test edilir, beklenir. Geçmiş ve geleceğin sembolü yada bilişsel temsilcisi olan düşünceler, sonraki davranışları etkileyen yada onlara neden olan materyallerdir.(Bandura,1986) Öngörü Kapasitesi : Gelecek için plan yapabilme kapasitesidir. İnsanlar gelecekte başkalarının kendilerine nasıl davranacaklarını tahmin edebilmeli, hedef belirleyebilmeli, geleceği planlayabilmelidirler. Düşünme , etkinlikten önce geldiğinden, insanlar ileriyi düşünebilmelidirler. Dolaylı Öğrenme Kapasitesi : Başkalarının deneyimlerini gözleyerek öğrenme demektir.Eğer dolaylı öğrenme olmasaydı, insan kendi deneyimleriyle çok sınırlı bilgilere sahip olurdu. Öz Düzenleme Kapasitesi : İnsanların kendi davranışlarını kontrol edebilme yeteneği demektir. İnsanlar ne kadar çalışıp ne kadar uyuyacağına, ne yiyip ne içeceğine ve toplumda nasıl davranacağına kadar pek çok davranışlarını kendileri kontrol eder. Öz Yargılama Kapasitesi : İnsanların kendileri hakkında düşünme, yargıda bulunma kapasitesidir. Bu yargılar, bireyin bir işi yapmada ne derecede yeterli olacağına ilişkin görüşlerini geliştirir. Bandura (1977), bireyin kendisi ile ilgili bu yargısına öz yeterlik adını vermektedir. Öz yeterlik algısı dört kaynaktan elde edilir: Bireyin kendi davranışları: ile kazanılan güven duygusu Dolaylı yaşantı:kendine benzer modelin yaşantıları Sözel ikna Psikolojik durum:bireyin bir görevi başarma ya da başarısız olma beklentisi Gözlem Yoluyla Öğrenme Süreçleri: Gözlem yoluyla öğrenme dört temel süreci kapsamaktadır: 1.Dikkat Etme Süreci 2.Hatırda Tutma Süreci : 3.Davranışı Meydana Getirme Süreci: 4.Güdülenme Süreci: Bandura’nın bilişsel sosyal kuramından pekiştirmenin iki önemli işlevi vardır. Bunlardan birincisi; gözleyenlerde,modelin pekiştirilen davranışı gibi davrandıkları takdirde onların da pekiştirileceklerine ilişkin beklenti yaratır. İkincisi ise, öğrenmenin performansa dönüştürülmesinde harekete geçirici olarak işlev yapar. Yani öğrenilen şeylerin kullanılması için bireyi güdüler. Bandura’nın önem verdiği bir başka pekiştirme türü ise içsel pekiştirmedir. Bireyin kendine değer vermesini, yeterliğinin gelişmesinden zevk almasını sağladığından dolayı,bireyin kendi kendini pekiştirmesi dışsal pekiştirmeden daha önemlidir. Sosyal Bilişsel Kuram ilke ve süreçlerini göz önüne alarak öğretimsel bazı çıkarımlarda bulunmak mümkündür; Çocuklar model alarak öğrenirler,bu nedenle onlara model olan öğretmenlerin, ebeveynlerin ve toplumda göz önünde olan ünlü kişilerin hareketlerine ve tutumlarına dikkat etmesi gerekir. Öz yeterlik duygusu çok dikkat edilmesi gereken bir noktadır, bunun zedelenmemesi gerekir. Öğrenciyi yetersiz hissettirecek kadar zor sınav ve ödevler verilmemelidir. Pekiştireçlere önem verilmelidir,örneğin öğrencilere küçük başarılar için ek puanlar vererek başarı hissi verilmelidir. Ayrıca pekiştireçler güdülenmeye de yardım eder,bir başka deyişle öğrenilenlerin harekete geçirilmesine neden olur. Önemli olan içsel güdülenmedir Öz düzenleme ve öz yargılama kapasitesi kavramları üzerinde çok durulması gereken önemli ilkelerdir. Eğitim ve öğretimin amacı, kendi davranış ve düşüncelerini kontrol eden , ve kendi bildikleri ve yeterliği hakkında doğru yargılara varabilen bireyler yetiştirmek olmalıdır. Bu amacı gerçekleştirmek okulda ve toplumda, içinde bireye sorumluluk aşılayan, aktif rol veren, kendine dönüt verip değerlendirmesine fırsat tanıyan işbirlikli grup çalışmaları yaptırılmalı ve bu anlayışa uygun düşen öğretme ve öğrenme ortamları oluşturulmalıdır. Sosyal Bilişsel Kuramın Sınıftaki Örnekleri: Bandura’ya göre gözlem yoluyla öğrenmeyi derste uygulamak için, gözlem yoluyla öğrenme süreçlerini temel almak gereklidir. Bu süreçlere uygun etkinliklerde bulunarak amaca ulaşılabilir. Dikkat: Öğrencinin, modelden etkilenmesi için sınıfa başarılı olmuş bir model getirilebilir, üniversite sınavında yüksek puan almış bir öğrenci getirilip sınıfla sohbet etmesi sağlanır. Hatırda tutma: Hatırlamayı sağlamak için ders sırasında resim, grafik, harita,şekil kullanılmalıdır.Bu kodlamaya ve bilginin geri çağrılmasına yardımcı olur. Davranışı meydana getirme: Davranışı meydana getirmek öğrencinin hem fiziksel olarak uygunluğuna, hem de kendini yeterli hissetmesine bağlı olduğu için, onlara güven aşılayacak, başarılı olmalarını sağlayacak şekilde ödevler ve sınavlar verilmelidir. Güdülenme: Öğrenilenlerin ortaya çıkarılması için ihtiyaç yaratılmalıdır. İşlenen konular sınıfta grup çalışmaları ve tartışmalarla işlenmelidir. İçsel Pekiştireçler oluşması için öğrencilere, dersi, konuları ve beraber çalışmayı sevdirmek gereklidir. Çünkü önemli olan, öğrenilenlerin içselleştirilmesi, öğrencinin öz düzenleme, öz denetim sahibi olmasıdır. Model Alma Yoluyla Kazanılan Ürünler: Bandura’ya göre, gözlemci modelden beş şey öğrenmektedir. 1. Birey başkalarını gözleyerek yeni bilişsel beceriler ve yeni psikomotor beceriler öğrenilebilir. 2. Bireyin modeli gözlemesi sonucu, önceki öğrenmiş olduğu yasaklar ya güçlenir ya da zayıflar. 3. Gözlemci için model, sosyal bir harekete geçirici olarak görev yapabilir. Yani gözlemci yeni değerler,inançlar kazanabilir. 4. Gözlemci, modelden çevrenin ve eşyaların nasıl kullanılacağını da öğrenir. 5. Gözlemci, modelin duygularını açıklama biçimini gözleyerek kendi de benzer biçimde duygularını açıklayabilir. YAPILANDIRMACILIK Öğrenenlerin bilgiyi nasıl öğrendiklerine ilişkin bir kuram olarak gelişmeye başlayan yapılandırmacılık, zamanla öğrenenlerin bilgiyi nasıl Yapılandırdıklarına ilişkin bir yaklaşım halini almıştır. Öğrenme ezberlemeye değil öğrenenin bilgiyi transfer etmesine, varolan bilgiyi yeniden yorumlanmasına ve yeni bilgiyi oluşturmasına dayanır. Yapılandırmacı yaklaşıma göre bilgi, bilenden bağımsız bir şekilde doğada var değildir. Kişi, bilgiyi diğer kişilerle etkileşerek yapılandırır; bilgiden kendi de çevresi de etkilenir. Yeni bilgiler, gerçek deneyimler sonucunda eski bilgilerin üzerine yapılandırılır. Yapılandırmacılık, öğretimle ilgili bir kuram değil; bilgi ve öğrenme ile ilgili bir kuramdır ve bilgiyi temelden kurmaya dayanır. Esas olan, bireye bilgi aktarmak değil, bilgiyi kendisinin oluşturmasını sağlamaktır. Çünkü; birey tarafından oluşturulan bilgi, kişinin öğrendiğinden ve anladığından daha çoktur. YAPILANDIRMACI YAKLAŞIMIN TEMEL ÖĞELERİ Öğretim programında temel kavramlara ağırlık verilerek işlenir. Öğretim programı öğrenci sorunlarına göre yönlendirilir. Öğretme-öğrenme etkinlikleri; ikincil kaynaklar (ders kitapları, dergi vb) yerine birincil kaynaklara (gerçek öğrenme ortamı) yöneliktir. Öğrencilerin bireysel görüşlerinin ortaya çıkmasını sağlanır. YAPILANDIRMACI YAKLAŞIMIN TEMEL ÖZELLİKLERİ ŞUNLARDIR Öğrenmeyi yönlendirme ve kontrol etmede öğrenen merkezi rol oynar. Öğretmen rehberlik yapandır, bilgi sunan değildir, Öğrenmenin merkezinde bilgi değil, bilginin işlenmesi ve üretilmesi anlayışı egemendir, Düşünmeyi öğrenme ve yaratıcılık temel esastır, Ana felsefe öğrenme değil öğrenmeyi öğrenmedir, Öğrenme sürecinin nasıl kurgulanacağı, öğrencinin bilişsel, duyuşsal ve fiziksel kapasitesi ile bağlantılıdır ve doğaçlama olarak biçimlenir, Ne kadar öğrenildiği değil nasıl ve niçin öğrenildiği önemlidir, Öğrenme-öğretme süreci, öğrencinin yapabileceği ve geliştirebileceği etkinliklerle yürütülür. Geçmişteki yaşantılarla yeni yaşantıları bütünleştirir. YAPILANDIRMACILIK İLE İLGİLİ YANLIŞ ANLAYIŞLAR Yanlış anlamalardan ilki, yapılandırmacılığın öğrenen merkezli olması nedeniyle öğrenim hedeflerini belirleme ve planlamanın, geleneksel öğretime göre daha önemsiz olduğudur. İkinci yanlış anlama ; öğrenenin tartışmanın içinde olması ve diğer sosyal etkileşimlere katılım sağlamasının öğrenmeyi kendiliğinden meydana getireceğidir. Üçüncü yanlış anlama; yapılandırmacılığa dayalı öğretimde anlatım ve açıklama yapmaması gerektiği için, öğretmenin rolünün geleneksel yaklaşıma göre daha önemsiz olduğudur. Yapılandırmacı öğrenme modelinin fen bilimleri eğitiminde 4 aşamalı bir uygulama yapılabileceği önerilmektedir. 1.Aşama: Bu aşamada öncelikle öğrencilerin dikkatini konuya çekebilmek için bir tanıtım yapılır. Öğrencilerin ön bilgileri ve bu bilgiler içerisindeki yanlış fikirler ortaya çıkarılır. Bu sınıf tartışması, yazılı testler yardımıyla yapılabilir. Böylece öğretmen dersini sınıfın düzeyine göre hazırlama fırsatı bulur. UYGULAMASI Öğrencilerin dikkatini çekebilmek için sorular yöneltilir. Ve sınıf düzeyi tespit edilir. 1- Isı ve Sıcaklık nedir? 2- Sıcaklık ne ile ölçülür? 3- Isınan maddelerde ne gibi bir değişiklik gözlenir? 4- Genleşme nasıl olur. Neden maddeler ısınınca genleşir? 2. Aşama (Odaklama): Öğretilmesi istenen kavramla ilgili deneyimler bu aşamada öğrenciye kazandırılır. Öğretmenin rolü öğrencileri motive edici yaklaşımlar kullanma ve sorduğu sorularla onları düşünmeye ve yorumlamaya sevk eder. UYGULAMASI Deneyler yapılır ve tartışma ortamı sağlanır. Deney: Katıların genleşmesi; Demir Halka ve Demir top. Isı kaynağı tutacak. Oda sıcaklığında topumuz halkanın içinden rahatlıkla geçebilmektedir. Demir topumuzu bir miktar ısıtırsak. Neler gözlemleriz? 3. Aşama (Mücadele): Öğrencilerin düşüncelerini sorguladığı karşılaştırdığı ve değiştirdiği aşamadır. Bu aşamada verilmek istenen kavram öğretmen tarafından verilir. UYGULAMASI Kısa tekrar aşaması; Genleşmenin ne olduğunu kısaca tekrar edilir. 4.Aşama (Uygulama): Yeni kazanılan bilginin başka durumlara öğrenciler tarafından uygulanması aşamasıdır. Bu problem çözme, konu hakkında kompozisyon yazma, günlük hayattaki olaylarla bağlantı kurma faaliyetlerinden yararlanarak yapılabilir. Bu aşamanın önemi yeni kavramların pekiştirilmesini amaçlamaktadır. UYGULANMASI Uygulama aşaması, Öğrencilerin konuyu günlük yaşama uygulamalarını sağlamak. 1- Diş doldurmada kullanılan amalgam ile dişin çizgisel genleşme katsayısı niçin aynı olmalıdır. Aynı olmazsa ne olur? 2- Tren raylarının perçinleri arasında boşluk bırakılı? Bunun sebebi ne olabilir? 3- Beton kalıplar arasında bırakılan boşlukların sebebi nedir? 4- İnce bir fincan mı yoksa kalın bir fincan mı içerisine sıcak bir şey koyulduğunda daha çabuk çatlar? JEAN PİAGET Çocuklar yalnızca kendi keşfettikleri şeyleri gerçek anlamda kavrayabilirler. Onlara bir şeyleri şipşak öğretmeye kalkıştığımızda, bunları kendilerinin yeniden keşfetmelerini engellemiş oluruz. Piaget'e göre zihin bilgiyi islerken özümleme (assimilation), uyma (accommodation), dengeleme işlevlerini gerçekleştirmektedir. Çevresiyle etkileşim içinde olan öğrenci bilişsel gelişim süreci içerisinde, zihninde kendi dünyasını kurar ve kişisel yaşantıları, bilgiyi algılama ve yorumlama sonucunda zihinsel yapısını inşa eder. Bireyin bilişsel gelişimiyle çevresini ilişkilendirmiştir, dahası bilginin bu ilişkiden doğduğunu; bilginin bireyin kendisi tarafından bilinçli ve etkin bir şekilde oluşturulduğunu belirtmiştir. Öğrenmenin temeli keşfetmektir. Anlama, adım adım etkin bir katılım yoluyla oluşturulur. Düşünce etkinlikten doğar; etkinlik içselleştirilir ya da zihne yerleştirilir ve düşünce gelişir. Öğrenme sürecinde zihin her zaman aktif ve organize haldedir. Sınıfta yapılan aktiviteler öğrenme açısından önemlidir. Fen bilimlerine en büyük katkısı, öğrenme ortamında somut (concrete) materyalleri kullanma ve araştırmaya dayalı öğrenmeyi teşvik etmesidir. BULUŞ YOLUYLA ÖĞRENME (BRUNER) Öğrenmeyi, öğrenenin yeni fikirler oluşturduğu veya eski bilgilerine yeni kavramlar eklediği aktif bir süreç olarak görür. Öğrenen; bilgi parçaları seçer, onları değişik durumlara transfer eder, hipotezler oluşturur, kararlar verir ve bütün bunları bir bilişsel yapı içine yerleştirir. Bilişsel yapılar (şemalar, zihinsel modeller vs) kişinin tecrübelerine anlam kazandırır ve onları düzenlerler. Bu şekilde kişi bilgisini geliştirmiş olur. Bruner’in öğrenme teorisinin dört ana direği: -Öğrencinin öğrenmeye hazır olmalıdır. -Yapılandırılmış ve öğrencinin kolayca alabileceği (öğreneceği) bilgiler verilmelidir. -Öğretilecek konular, öğrencilerin seviyesine göre yapılandırılmalıdır. Öğrenmeyi zorlaştırmamak gerekir. Öğrenilecek malzemenin etkili bir şekilde ardışık olarak sunulmalıdır. -Öğrenmede pekiştireçler kullanılmalıdır. Buluş Yoluyla Öğretme Temel Özellikleri 1) Bilgi hazır olarak verilmez, öğrencinin araştırıp bulması hedeflenir. 2) Öğrenilen bilgiler yeni durumlara transfer edilebilir. 3) Tüme varım yolu izlenir. 4) Zaman alıcıdır. 5) Üst düzey düşünme becerilerini geliştirmede etkilidir. 6) Öğrencilerin problem çözme yeteneğine dayanır. 7) Öğretmen, öğretime dikkat çekecek bir problemle başlar, çözüme götürücü örnekler verir,hedef dışı etkinliklerde öğrenciyi uyarır. 8) Öğretmen önbilgileri verir. Öğrenci kavram ve genellemelere kendi ulaşır. Yapılandırılmamış Buluş : planlanmamış, doğal bir ortamda kavramları, ilkeleri, bir problemin çözümünü bireyin kendi kendine bulmasıdır. Yapılandırılmış Buluş: Öğretmen kazandırılacak hedef ve davranışları belirler. Sorular sorarak öğrencilerin ellerindeki verileri analiz etmelerine ve sonuca ulaşmalarına yardım eder. Öğrencilere ilk anda şaşırtıcı gelen ve onları düşünmeye sevk eden sorular sorulur. Buluş Yoluyla Öğretim Yaklaşımının Üstün Yönleri 1- Öğrencilerin bilimsel düşünme becerileri gelişir. 2- Öğrenciler problem çözme becerileri gelişir. 3- Öğrencilerin etkili ve kalıcı öğrenmesi sağlanır. Buluş Yoluyla Öğretme Yaklaşımının Yetersiz Yönleri 1- Dersi planlama daha çok zaman alır. 2- Uygun örneklerin seçimi için daha çok araştırma gerekir. 3- Öğretmen dersi iyi organize edemezse öğrencilerde yanlış ve eksik öğrenmeler oluşur. 4- Kalabalık sınıflarda uygulanması zorlaşır. ANLAMLI ÖĞRENME Ausubel’in “anlamlı öğrenme” (meaningfull learning) teorisi, bilgilerin öğrenciye sunularak kazandırılmasıdır. Anlamlı Öğrenmenin Başlaması İçin: 1- Öğrenilecek bilgiler kendi içinde bir bütünlük ve anlamlılık taşımalı; 2- Anlamlı öğrenme için öğrencide olumlu yönde hazırlık olmalıdır. Hazırlanmış Bilgilerin Öğrencilere Sunularak Öğrenilmesinde şu hususlar yer alır: 1- Anlamlı öğrenmede; öğretmenin konuyu açıklaması yanında öğrencinin ilgili konuda düşüncelerini, takıldığı noktaları, yeni bilgiler arasındaki ilişkileri ve sonuçları ortaya çıkarması istenir. 2- Ağırlık anlatım ve konuşmadadır, fakat bol örnek kullanılmalıdır. 3- Tümdengelim düşünme yolu kullanılır. Genel ilke ve kavramlar önce, ayrıntılar bunlara bağlı olarak açıklanır veya gruplanır. 4- Mantıklı bir süre içinde gerçekleşir. Açıklanacak konu, bütünlük içinde ve konuyu oluşturan unsurların birbirileriyle ilişkileri görülecek şekilde sıralanmalı ve işlenmelidir. Anlamlı Öğrenme: Verilmek istenen bilginin tıpkısı gibi değil, yeni bilginin zihinsel yapıda isimlendirilmesidir. Zihindeki yapıyı oluşturmak için isteyerek yapılan bir çabadır. Öğrenme cisim ve olaylar ile doğrudan deneyimle gerçekleşir. Önceki bilgi ile yenisi arasında etkili bağ kurmadır. Ezbere Öğrenme: Verilmek istenen bilginin tıpkısı kazandırılır; yeni bilgi zihin yapısında isimlendirilmez. Zihinde var olan bilgi ile yenisi arasında istekli bir çaba yoktur. Öğrenme cisim ve olaylar ile doğrudan deneyim sonucunda gerçekleşmez. Önceki bilgiler ile yenisi arasında etkili bir bağ kurulamaz. GAGNE Öğrenme, insanın beyninde gerçekleşir. Öğrenmede iç faktörler de dış faktörler kadar önemlidir. İç faktörler: -Daha önce öğrenilmiş olan bilgiler, -Zihinsel beceriler -Bilişsel stratejiler -Duyuşsal özellikler Gagne, beş ana öğrenme kategorisi (öğrenme ürünü) belirlemiştir: Sözel bilgiler: İsimler, kavramlar, özellikler, fonksiyonlar vs. Zihinsel (entelektüel) beceriler Bilişsel stratejiler: Her bireyin öğrenirken, hatırlarken, problem çözerken kullandığı kendine has yöntemler. Psikomotor beceriler: Ayakkabı bağlama, bisiklete binme, araba kullanma, ev aletlerini kullanma. Gerekli bilgi ve bedensel olgunluk şarttır. Tutumlar: Olaylara, kişilere, nesnelere karşı vaziyet alış. Gagne, Entellektüel Becerileri Basitten Karmaşığa Doğru Sıralıyor 1. İşaret öğrenme. Şartlı refleks, korkular.. 2. Uyaran-davranım arasında bağ kurma. Operant koşullanma 3. Basit zincirleme. Uyaran-tepki bağlantısını otomatikleştirme. Yazı yazma, araba kullanma. 4. Sözel bağ kurma, konuşma, şiir ezberleme 5. Ayırt etmeyi öğrenme. Farklı anahtarlar, farklı trafik ışıkları, farklı tepkiler 6. Kavram öğrenme, sınıflama yapabilme 7. İlke ve ilişkileri öğrenme 8. Problem çözme. Gagne, Teorisi Dokuz Öğretim İlkesi Ve Bunlara Uygun Bilişsel Olgular Belirlemiştir 1. Dikkat etme (algılama) 2. Öğrenmenin amaçları hakkında bilgi toplama (ümitler, beklentiler ne?) 3. Daha önceki öğrenilenleri hatırlatarak uyarma (tekrar uyarma) 4. Yeni uyaranları sunma (seçici algılama) 5. Öğrenmede rehberlik etme (semantik kodlama) 6. Performansı ortaya çıkarma 7. Geribildirim verme (pekiştirme) 8. Performansı değerlendirme 9. Akılda tutmayı ve bilgi transferini geliştirme (genelleme) Gagne’nin Öğrenme Prensipleri 1. Farklı öğrenme hedefleri için farklı öğretimler gerekir. 2.Öğrenme ortamlarını oluşturarak, öğrenmenin öğrenen üzerinde gerçekleşmesi sağlanmalıdır. 3. Her öğrenme sonucu için özel öğretim işlemleri yapılmalıdır. 4. Öğrenme sıralaması, zihinsel becerileri ve öğretimin mantıklı bir sıraya konulması için gereklidir. Gagne, Öğrenmede Öğretim Teknolojilerinin Rolüne Şöyle İşaret Etmiştir * Dikkat çek – Bilgisayarları kullan * Hedefleri bil – soru sor * Önceki öğrendiklerini hatırla, gözden geçir * Uyaranları sun * Öğrenmeye rehberlik et, örnekler ver * Performansı ortaya çıkar – öğrencilerin farklı örnekler vermelerini iste * Geribildirim ver – verilen örneklerin doğru olup olmadıklarını kontrol et * Öğrenilenleri değerlendir – puanla ve teşvik et * Öğrenmenin kalıcılığını ve yeni alanlara transferini sağla. HÜMANİST (İNSANCIL) YAKLAŞIM Çağdaş bir psikoloji akımıdır. Bu ekol psikolojinin insan boyutu ve psikoloji teorisinin insan bağlamı ile ilgilidir. Hümanistik yaklaşımın kökleri varoluşçu düşünceye dayanır Bu yaklaşımın öncüleri; Rogers, Maslow, Sartre, Charolette, Bühler, Frankl, Binswagner’dir. Kişilik gelişimi açıklanırken, benlik yapısı üzerinde durulmaktadır. Benlik Yapısını Oluşturan Etmenler Özben: Biyolojik kökenli gerçek içsel yaşantılar kaynaklarını Özben’den alırlar. İnsanların tümü özbenleri açısından bazı yönleri ile birbirlerine benzerlerken, bazı yönleri ile de birbirlerinden ayrılmaktadırlar. (yeme, içme, cinsel gereksinimler gibi fizyolojik özellikler; sevilme güven duyma başarılı olma gibi psikoljik özellikler açısından tüm insanlar birbirine benzer. Müzik resim sözel yetenekler gibi kişisel özellikler açısından da farklıdır.) Özben yapı olarak kötü değil iyiye yöneliktir. Kötü tutumlar temel gereksinimlerin doyurulmaması ve engellenmesi sonucunda oluşurlar. Özben’i cesaretlendirmek ve gerçekleşmesine uygun bir ortam sağlamak gerekir. Benlik Tasarımı: Kişinin kendini algılayış biçimidir. Dinamik bir yapıya sahiptir. Doğuştan başlayan bir süreç içinde değişmeler geçirerek biçimlenmektedir. ROGERS’İN EĞİTİM ANLAYIŞI Öğrencinin bir bütün olarak gelişmesini kolaylaştırmak için sınıf ortamında belirli koşulların gerekmektedir. Öğrenciler kendilerini rahat hissettikleri bir sınıf ortamında öğrenmeye açık olurlar. Sınıf ortamının öğrenmeye açık hale gelmesinde anahtar kişi öğretmendir. Öğretmenin; Kabul edici, Empatik, Yargılayıcı olmayan bir tutumu olmalıdır. Öğretmen, öğrencileri, tutumları, değerleri, duyguları, dünyayı algılayış biçimleri ile tanımaya çabalamalıdır. Öğrenciyi tanıdıkça ve onu anladıkça anlaşıldığı ve koşulsuz olarak kabul edildiği öğrenciye hissettirildikçe, öğrencinin de iç görü kazanarak kendini keşfetmesi kolaylaşacaktır. Öğrenciyi başlangıçta tümüyle özgür bırakmanın sakıncalarını kabul eder bunun yerine derece derece, öğrencilerin uyum sağlayabilme düzeyleriyle orantılı bir artış içinde özgürlük tanınmasını önerir. Rogers’a Göre Ruh Sağlığına İşaret Eden Ölçütler Kişi çevrenin beklentilerine uymak yerine, özerk iradesiyle çevrenin beklentilerini uzlaştırabilmeli. Davranışlarını bu yönde sergilemeli. Değişik yaşantılara açık olabilmeli. Kişi kendine karşı dürüst olmalı, olumlu ve zayıf yönlerinin farkında olmalı. Kendini ve başkalarını olduğu gibi kabul edebilmeli. Kişi, kendi kişilik yapısını, değişmez olarak algılamayıp, değişime açık bir süreç olarak görebilmeli. Abraham MASLOW İhtiyaçların Hiyerarşisi Kuramı Maslow’un geliştirdiği bu kuramı genel bir kalıp olarak görmek daha uygun olacaktır. Maslow ortalama bir kişinin fizyolojik ihtiyaçlarının % 85 ini, güvenlik ihtiyaçlarının % 70 ini, sosyal ihtiyaçlarının % 50 sini, saygı görme ihtiyaçlarının % 40 ve kendini gerçekleştirme ihtiyaçlarının % 10 unu tatmin etmiş olabileceğini ileri sürmüştür. Maslow, güdüleri mertebeli bir yapı içinde görür ve insanların alt basamaktaki gereksinmeleri giderilir giderilmez üst basamaktakileri doyurmaya yöneleceğini kabul eder. Bu basamaklar; Fizyolojik ihtiyaçlar: Yeme, içme, barınma vs. Güvenlik ihtiyaçları: Kendini güven ve emniyet içinde ve tehlikeden uzak hissetmek Ait olma ve sevgi ihtiyaçları: Başkaları ile ilişki kurmak, kabul edilmek ve bir yere ait olmak Değer ihtiyaçları: Prestij, başarı, yeterli olmak ve başkalarınca benimsenip tanınmak Kendini gerçekleştirme ihtiyaçları: Kişinin amacını gerçekleştirmesi ve potansiyelini ortaya çıkarması, kişisel tatmin, kişisel başarı, bilimsel buluşlar Genel olarak bir alt basamaktaki ihtiyaçlar(gereksinmeler) doyurulmadan bir üst basamağa geçilmez dedik. Ancak, burada yapılan eleştirilerden birisi,bunun her zaman böyle olmadığı ve kişiden kişiye değiştiği yönündedir. Maslow’dan sonra bu kuramı yorumlayan Yoshio Kondo ya göre; birey bütün düzeylerdeki ihtiyaçlara aynı anda sahip olabilir,ancak,göreli önemleri kişinin yaşam standardına göre değişebilir. Kendini Gerçekleştirenlerin Özellikleri 1. Gerçekliği verimli bir şekilde algılarlar ve belirsizliğe tahammül edebilirler. 2. Kendilerini ve başkalarını oldukları gibi kabul ederler. 3. Düşünce ve davranış içtendir. 4. Kendi üzerinde yoğunlaşmaktan çok sorun üzerinde yoğunlaşırlar. 5. İyi bir mizah anlayışları vardır. 6. Çok yaratıcıdırlar. 7. Maksatlı olarak gelenek dışı olmamalarına karşın öz kültürlerinin içselleştirilmesine dirençlidirler. 8. İnsanlığın refahı ile ilgilenirler. 9. Yaşamın temel deneyimlerini değerlendirebilirler. 10. Çok değil az insanla derin, tatmin edici kişiler arası ilişkiler kurarlar. 11. Hayata nesnel bir açıdan bakabilirler TAM ÖĞRENME Okulda öğrenme kuramı ya da tam öğrenme modeli,ek zaman ve öğrenme olanakları sağlandığında,hemen hemen tüm öğrencilerin okullarda öğretilmek istenen tüm yeni davranışları öğrenebileceğini ileri sürmektedir. Bloom’a göre; insanlar arasında zihinsel güçler bakımından doğuştan gelen bazı farkların bulunduğunu inkar edilemez. Ancak bunlar eğitimin ürünü olarak sonradan meydana getirilmekte olanların yanında hemen hemen bir hiçtir. Okulda öğrenmeyi birçok faktör etkilemektedir.Bunların bir bölümü öğrencinin olgunlaşma düzeyi,genel yeteneği,öğretmenin kişilik özellikleri, ailenin sosyo-ekonomik statüsü gibi öğretme-öğrenme süreciyle doğrudan geliştirilemeyecek faktörlerdir.Diğer bölümü ise öğrencilerin dersle ilgili ön öğrenmeleri; ilgisi,tutumu,başarılı olabileceğine olan inancı,öğretim hizmetinin niteliği gibi okullardaki öğretme-öğrenme süreci yoluyla değiştirilebilir değişkenlerdir. Eğitimin,dolayısıyla da okulların etkililik ve verimliliğini en yüksek düzeye çıkarabilecek koşulları belirlemeye çalışan tam öğrenme modelinin üç temel değişkeni vardır. 1.Öğrenci nitelikleri 2.Öğretim hizmetinin niteliği 3.Öğrenme ürünleri ÖĞRENCİ NİTELİKLERİ Bilişsel Giriş Davranışları; Eldeki öğrenme ünitesi ya da ünitelerinin öğrenilebilmesi için gerekli olduğu kabul edilen ön öğrenmelerdir. %50 Duyuşsal Giriş Özellikleri; Öğrencilerin belli bir öğrenme sürecine girerken, onların bu süreç içinde gösterecekleri çabanın kaynağını oluşturduğu sanılan ilgiler, tutumları ve böyle bir süreçte başarılı olacaklarına inanma ve güvenme derecesinden oluşan özellikler bütünüdür. %25 Bloom,öğrencilerin duyuşsal özelliklerini, okulla ilgili, belli bir dersle ilgili ve akademik benlik tasarımı olmak üzere üç grupta ele almaktadır. Akademik Benlik Tasarımı ise öğrencinin akademik yönü baskın olan bir işte başarılı olacağına inanma ve güvenme derecesi olarak tanımlanabilir. (Öğrencinin öğrenme özgeçmişine dayalı olarak herhangi bir öğrenme birimini öğrenip öğrenemeyeceğine ilişkin kendini algılayış tarzı) Diğer bir deyişle bireyin kendine karşı tutumudur. ÖĞRETİM Öğretim Hizmetinin Niteliği; Öğretimden istenen verimin elde edilebilmesi için,öğretim hizmetlerinin öncelikle öğrencilerin giriş davranışlarına uygun olması gerekmektedir. Öğretim hizmetinin niteliğini etkileyen 4 faktör bulunmaktadır. Bunlar: *Öğrenciye Sunulan İşaretler(İpucu): Öğretme-öğrenme sürecinde öğrenciye neyi öğreneceğini, bunları niçin ve nasıl öğreneceğini gösteren mesajların tümüne işaretler(ipuçları) adı verilir. %14 *Öğrencinin Öğrenme Sürecine Etkin Katılımı: Öğrencinin istenen davranışı kazanması için kendine sağlanan işaretlerle belli bir düzeyde açık ya da örtük olarak etkileşmesi ve bu çabayı davranışı kazanıncaya kadar devam ettirmesidir. %20 *Pekiştirme: Davranışın tekrar edilme sıklığını arttırma işlemidir. Bu işlemde kullanılan uyarıcılara pekiştireç adı verilmektedir. Olumlu pekiştireçlerin öğrenciye verilmesi, olumsuz pekiştireçlerin de ortamdan çekilmesi davranışın yapılma olasılığını arttırmaktadır. *Dönüt-Düzeltme: Dönüt, öğrenciye öğrenmelerinin doğruluğu ya da yanlışlığı hakkında verilen mesajların tümüdür. Dönüt sadece öğrenme sonuçları hakkında bilgi vermekle kalmayıp öğrencilerin öğrenme güçlük ve eksiklerinin giderilmesine hizmet ettiği ölçüde öğrenme düzeyinin yükselmesine yardım edebilir. Öğretim hizmetinin niteliği de giriş davranışları gibi kontrol edilebilir bir değişkendir. Öğretim hizmetinin niteliğinin genel olarak bilişsel başarı ölçümlerinde gözlenen değişkenliğin en az dörtte birini açıklayacak güçte olduğu tahmin edilmektedir. Önce önkoşul olan davranışlardaki eksiklerin tamamlanarak öğrenme güçlüklerinin giderilmesi amacıyla her ünite sonunda izleme değerlendirmeleri yapılması önerilmektedir. (Formative evaluation)İzleme testleri, ünitede kazandırılmak istenen tüm davranışların ne derece kazandırılmış olduğunu yoklayan testlerdir. ÖĞRENME ÜRÜNLERİ Bloom’un modelinde öğrenme ürünü, öğrencilerin başarısı, öğrenme hızı ve duyuşsal özelliklerdir. Bloom’a göre eğer öğrencilerin giriş davranışları öğrenme işinin başında eşitlenir ve her üniteden sonra öğrenme eksiklikleri tamamlanır, öğrenciler için nitelikli bir öğretim hizmeti sunulursa, öğrenciler arasındaki bireysel farklılıklar giderek azalır ve öğrencilerin başarılar artar. Okulda tam öğrenme modelinin hedefi de bunu sağlamaktır. TAM ÖĞRENME MODELİNİN UYGULANIŞI 1. Dersin özel hedef ve hedef davranışları ile bu hedef ve davranışların kazandırılacağı öğrenme ünitelerinin belirlenmesi. 2. Her bir ünitenin öğrenilebilmesi için gerekli önkoşul davranışların belirlenmesi. 3. Öğrencilerin önkoşul davranışlara sahip olup olmadıklarının (BGD)testi ile belirlenmesi. 4. BGD testi sonuçlarına göre,ünitedeki davranışların öğrenilmesi için gerekli fakat eksik olan önkoşul davranışları tamamlama öğretimi yapılır. 5. Tamamlama öğretiminden sonra ünitede yeni davranışları kazandırmaya dönük öğretim etkinlikleri uygulanır. 6. İzleme değerlendirmesi yapılır. 7. Yetersiz öğrenmeye sahip öğrenciler için ek öğrenme etkinliği düzenlenmesi 8. Ek öğrenme sonucu paralel test uygulanması 9. Tam öğrenme gerçekleştikten sonra yeni üniteye geçiş ÖN KOŞULLAR (GİRDİLER) 1.Her ünitenin hedef ve davranışlarının belirlenmesi, Bilişsel Duyuşsal Devinişsel Düzeyler için 2.Tam öğrenme standardının ortaya konması %80 öğrencinin en az %70 puan alması gibi İŞLEMLER (SÜREÇ) 4.İzleme testlerinin verilmesi, Öğrenme güçlüklerinin ortaya çıkarılması, tam öğrenmeyenlere ek öğrenmenin sağlanması ÖĞRENME ÜRÜNLERİ (ÇIKTILAR) 7.Öğrenme düzeyini belirleyici testlerin verilmesi Öğrenme standardı Öğrenme hızı 5.Öğretim hizmetlerinin niteliğinin arttırılması, ipucu, dönüt-düzeltme, pekiştirme, katılım 3.Öğretim niteliğin belirlenmesi 6.Alternatif öğrenme kaynaklarının seçilmesi, bire bir öğretim,küçük gruplarla öğretim, okulda ek öğretim,evde ek öğretim,programlı öğretim,kaynak ve yardımcı kitaplarla öğretim,akademik oyunlarla öğretim,tekrar öğretim 8.Duyuşsal ürünlerin ortaya çıkarılması Akademik benlik Kendine güven Güdülenmişlik Ruh sağlığı 9.Kalite kontrolün yapılması MODELİN OLUMLU YÖNLERİ • • • • • • • • • • • Her öğrencinin kendi hızında ilerlemesine imkan tanır. Öğrenciye ihtiyacı olduğa kadar zaman verir. Öğrenciler arasında eşitliği sağlar. Öğrenme ürünleri sürekli olarak değerlendirilir. Süreç öğrencilerin düzeyine göre ayarlanabilir. Öğrencilerin başarı düzeylerinde olumlu etki yapar. Aşamalı öğrenmede sonraki öğrenmelerde süre kısalır. Akademik özgüvende artış sağlar Öğrencilerin kendilerine olan güvenini artırır. Öğrenci bir sonraki ünite için gerekli giriş davranışlarını-becerilerini kazanmış olur. Öğretmenin öğretim için daha iyi hazırlanmasını sağlar. MODELİN SINIRLILIKLARI • • • • • • Daha çok zaman ayrılması. Hazırlıkların çokluğu. Öğretmen açısından uygulama zorluğu Tüm öğrenciler aynı hızda ilerleyemez. Yeniden öğretim yapıldığında çok çeşitli öğretim araçları gerekir. Her bir ünite için farklı testler-sınamalar gereklidir.