T.B.M.M. B:140 13.7.1995 0:4 İsterseniz, önce, Anayasamızın plandan ne anladığını bilmek zorunluluğu var, ona bir baka­ lım. 1982 Anayasasının 166 ncı maddesi şöyle diyor : "Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı, Özellikle sanayinin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini, ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirilmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını planlamak, bu amaçla gerekli teşkilatı kurmak Devletin görevidir. " Devlete bu görev verildikten sonra yine aynı maddede, planın, neleri öngöreceği ayrıntılı bir şekilde verilmektedir; aynen aktarıyorum: " Planda millî tasarrufu ve üretimi artırıcı, fiyatlarda is tikrar ve dış ödemelerde dengeyi sağlayıcı, yatırım ve istihdamı geliştirici tedbirler öngörülür; ya­ tırımlarda toplum yararlan ve gerekleri gözetilir; kaynakların verimli şekilde kullanılması hedef 'alınır. Kalkınma girişimleri, bu plana göre gerçekleştirilir." . Üstelik bu Anayasa, askerî bir dönemde hazırlanmış ve toplum olarak demokratik açılımları sağlamadığı için, eleştirdiğimiz ve değiştirmeye çalıştığımız bir anayasadır. Bu tür bir anayasada bile, planlamadan vazgeçilemez. Planlama, bir araç olarak görülmekte ve devletin sosyal boyutu ihmal edilmemektedir. Bunlar, anayasada böyle yer alınca, doğaldır ki, toplum, siyasî iktidarlardan anayasanın gereğini yerine getirmesini ister; ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmanın gerçekleş­ mesini bekler ve topyekûn bir kalkınma hamlesinin kendisine getireceği refahı düşler. Peki, siyasî iktidar, anayasa gereği, planları hazırlamakla toplumun beklentilerini karşılamış olur mü? Bu soru­ nun yanıtı, toplumun örgütlülük düzeyine bağlıdır. Planda, toplumun farklı kesimlerinin taleplerinin yer alması önemli bir aşamadır ve demokra­ tik bir plan için, olmazsa olmaz koşuludur; ancak, bu, tek başına yeterli değildir. Toplumun farklı kesimlerinin, kendi örgütleriyle siyasal iktidar düzeyinde baskı oluşturamadığı ve bir baskı grubu gibi çalışamadığı durumlarda, bu hedefler kâğıt üzerinde kalır. Zaten, sivil toplum örgütlenmesinin güçlü olmadığı toplumlarda, farklı kesimlerin, bırakınız taleplerinin gerçekleşmesini, taleplerini seslendirmesi bile son derece güçtür. Nitekim, Yedinci Plan öncesi, Beşinci ve Altıncı Plan dene­ yimleri hafızalardadır. Bu Planların hazırlık aşamalarında, toplumun farklı kesimlerinin hiçbir ka­ tılımı olmamıştır. Doğal olarak da, bu kesimlerin talepleri, Plan metnine yansıtılmamıştır. Zaten, o dönemde "alternatifimiz yok" diyen bir siyasal anlayışa sahip bir partinin, bundan rahatsız olması da beklenemezdi. İşte, çağdaş plan, bu beklentilere yer veren ve bunların gerçekleşmesi için toplumun farklı ke­ sitlerinin örgütlenmesinin yolunu açan bir plandır. Yedinci Beş Yıllık Planı değerlendirirken, bu öl­ çütlerle değerlendirme zorunluluğu vardır; bu ölçütlere dayalı olmayan her türlü değerlendirme, afakîdir, nesnel değildir, gerçekçi değildir, samimi değildir. Üzülerek söylemeliyim ki, maalesef, dünkü ve bugünkü görüşmelerde, sırf muhalefet olsun diye, bu tür değerlendirmeler yapılmıştır. Sayın Yılmaz, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı üzerinde konuşurken, kendi iktidarlarının iki planlı dönemindeki politikalarını başarılı bulduğunu iddia etmektedir. Bu, son derece yanlış bir değerlendirmedir. Plan metninde yer alan 5 Nisan kararlarının gerçekleri incelendiğinde, 1991'de iktidarı terkeden ANAP'ın nasıl bir. enkaz bıraktığıfu sergilediği açıkça görülmektedir. 1990'h yıl­ ları nasıl ipotek altına aldığı daha ayrıntılı bir şekilde incelenerek Plan metnine aktarılsaydı, bu po­ litikanın sorumlusu olarak ANAP'ın adı verilseydi, ANAP sözcülerinin bu tür değerlendirmeler yapması, son derece güç olurdu. Zaten, aksi geçerli olsaydı, altın dönemler olarak adlandırılan be­ şinci ve altıncı dönemin ardından, 5 Nisan kararları gibi bir istikrar programına gerek duyulmazdı. Bizatihi böyle bir programa başvurulması, ANAP politikalarının iflasının bir belgesidir; bunu bir iftihar belgesi olarak sunmak, olguları reddetmektir. Vine, 80'li yıllarda, sağlık, eğitim, gelir dağılımı, özetle, tüm sosyal yaşam felce uğratılmıştı. "Ucuz işçi cenneti" diye tüm dünya ülkelerine lanse edilen bir ülke durumuna getirilmiş olan Tür- 119- ,