TBMM B : 54 20 . 12 . 1990 O : 1 Şimdi, bakalım, acaba ANAP

advertisement
T.B.M.M.
B : 54
20 . 12 . 1990
O:1
Şimdi, bakalım, acaba ANAP döneminde "serbest piyasa, rekabet" gibi kavramlar ger­
çekten var mıdır? Varsa, bunlar topluma ne oranda yansımıştır?
Bir kere, işe, konsolide bütçe açısından bakalım. Konsolide bütçenin gayri safi millî hâsı­
laya oranı yüzde 26-27 civarında öngörülmüş ise de; KİT'ler, fonlar, döner sermayeli kuruluş­
lar da dahil edildiğinde, Türkiye'de kamu sektörünün nispî payı yüzde 40'lara, 45-Iere dayan­
maktadır. Bunun manası çok açık olarak, daha ülkenin tüm ekonomisinin yarısına yakın bir
bölümünü devlet yönetmektedir; hatta o kadar ki, bu nispî müdahale, her yıl belli bir oranda
da artma eğilimi göstermektedir.
Geçen sene bütçenin gayri safi millî hâsılaya oranı yüzde 21'lerde iken, 1991 yılında ise
bu rakam yüzde 27'lere yükselmiştir. ANAP, bu sistemin sadece sözünü etmektedir, uygula­
maya henüz geçememiştir. "Serbest piyasa ekonomisi" ve "rekabet" kavramlarının gerçekleş­
mesinde en önemli tatbikatlardan birisi, devletin küçültülmesi, piyasanın büyütülmesidir. Ta­
biatıyla, böyle bir yapı içinde devletin ekonomik olarak piyasa aleyhine büyütülmesi, ister iste­
mez, devletin, yaratılan kaynaklara da müdahalesinin kaçınılmaz kılmaktadır. Toplanan mev­
duatın yüzde SO'si kamu mevduat bankalarındadır. Bunun kredi olarak dağıtılması ise, doğru­
dan doğruya hükümetin ve hatta Başbakanlığın otoritesi altındadır.
Şimdi, böyle bir durumda kredi kullanmada, kamu bankaları açısından, ihtiyaç sahipleri
itibariyle fırsat eşitliğinden ve dolayısıyla serbest rekabet ortamından bahsedebilmek mümkün
olabilir mi? Tabiatıyla olmaz. Duyuyoruz; "senden olursa öyle, benden olursa öbür taraftan",
şeklinde, kredi talepleri arasında muhtelif adam kayırmalar söz konusu olduğu her zaman, her
fırsatta dile getirilmektedir.
1991 yılı bütçesi içinde en garip kalem, yatırım kalemidir: Yüzde 14 civarındadır. Bu büt­
çe, çok büyük boyutta açık verecektir. Bizim tahminlerimize göre, 20 trilyonla kalmayacaktır,
tıpkı 1990 bütçesinde olduğu gibi, bu da en az yüzde 50 artarak, 30 trilyondan aşağı olmaya­
caktır. tşte böyle bir bütçede transfer ve personel harcamalarından kesinti yapılmayacağına göre,
yatırım harcamaları, bu bütçe içinde kuşa dönecektir.
Enflasyonist baskının bu bütçede, 1990 yılı bütçesinden çok daha fazla olacağı kesindir.
Çünkü, büyük oranda verilen bu açık, bir yerde para basarak karşılanacağına veyahut da yük­
sek faizle, iç borçlanmayla kapatılacağına göre, hem enflasyonu davet edecek, hem de yukarı­
da söylemeye çalıştığım şekilde, devletin büyüme payını; yani gayri safi millî hâsıla içindeki
müdahale payını artırarak, her şeyi olumsuz hale getirecektir.
Bunun olumsuz etkilerini, en başta vatandaş çekecektir, özel veya devlet sektörü olarak
hiç fark etmez; bu sıkıntıları sanayici, yatırımcı çekecek ve sanayi yatırımları da olumsuz yön­
de etkilenecektir. "Olumsuz yönde etkilenecektir" diyoruz; çünkü, talep yetersizliğini ve enf­
lasyonun baskısıyla alım gücünü daha da olumsuz etkileyecek ve sanayi mamulü üretim ve ya­
tırımı konusunda olumsuz etkisini sürdürecektir.
Sayın milletvekilleri, sanayi sektörünün mevduat bankalarından kullandıkları kredi oran­
ları da, esasen, yıllar itibariyle giderek azalmıştır. Onun için, bankalar para satamaz olmuş
ve birtakım tüketici kredileri satmak için yarışa girişmişlerdir.
Bu, tüketici kredileri iyi bir şey; ancak, bunun da faizleri çok yüksek ve biraz acımasızca.
Banka kârlarından fedakârlık yapılıp, vatandaşlara hiç olmazsa daha düşük oranda tüketici
kredileri verilmesinin yolları aranmalıdır.
Küçük esnaf ve sanatkârların kullandığı kredi oranları ise, kalkınmış ülkelerle kıyaslandı­
ğında son derece yetersizdir.
— 172 —
Download