T.B.M.M. B:140 13.7.1995 0:2 mek ki, insanoğlu, bunu bencilce kullandı. Nitekim, Avrupa Topluluğunca hazırlanan Beyaz Kitap­ ta, insanoğlunun, doğal kaynakları aşırı derecede kullandığı ve fazla faydalandığına işaret edilerek, Avrupalı, yeni kalkınma startejilerinde, bu tersliğin düzeltilmesi gereği üzerinde önemle durmak­ tadır. Şimdiye kadar, serbest piyasaya doğal kaynakların fiyatı yansımıyordu; yani, insanlar, doğal kaynakları^ bir serbest mal olarak görüyordu; dolayısıyla, ürüne intikal eden fiyatta, doğal kaynak­ ların herhangi bir bedeli söz konusu değildi, öyleyse, doğal kaynak, bir serbest mal demekti. Bu do­ ğal kaynakların bitebilir olduğunu artık anlamalıyız. Doğal kaynakların, müracaat edildiği, tahrip edildiği ve hoyratça kullanıldığı kadar, er az, ilave edilmeye, korunmaya da ihtiyacı vardır. Sanayi sektörünün, doğal kaynaği daha az olan -giderek üreten- üretim yapmadı lazım gelmek­ tedir. Doğal kaynaklar tahrip edilmeyen, az tahrip edilen yerde -yaşam süresi uzun ürünlerin çıktı-: ğı yerde, hem kalkınma sağlanacak- hem doğal kaynakların korunmasını hem de sürdürülebilir kal­ kınmanın sağlanmasını ortaya koyan staratejiler vardır. Bu starateji içerisinde, özel önemi haiz ba­ zı sektörler dikkatle izlemeye alınmıştır. Değerli milletvekilleri, dünyanın doğal dengesini ve insanlığın geleceğini düşünmeyen bir kal­ kınma hareketini benimsemek mümkün olmadığı gibi gerçekçi de gözükmemektedir; ancak, her alanda olduğu gibi, çevrenin korunmasında da bilimsel kaynaklara dayanan uygulanabilir ilke ve politikaların takip edilmesi zorunludur; bu ise, çevre korumacılıkta gösterilecek çabaların ekono­ mik kalkınmayı ve refahı durdurma gibi bir sonuç doğurmasına da neden olabilir. Çevre korumacılıkta en rasyonel yaklaşımı, kalkınma hareketiyle çevre değerleri arasında uzun vadede kurulması gereken koruma -kullanma dengesi- teşkil etmektedir; yani, kalkınma, çev­ re korumanın bağımlı faktörüdür. Çevreyi ihmal eden her yatırım projesi, uzun dönemde, yalnızca ekonomiye değil sosyal hayatın gelişme ve değişimine de olumsuz etki edebilir. Diğer önemli bir ilke ise, insan sağlığının genel refah politikalarında temel faktör olarak be­ nimsenmesi gereğidir. Nihayet, çevre değerleri kapsayan araştırmalara dayanan çevre düzeni, plan­ ların kültürel ve manevî değerler açısından nesilleri birbirine bağlayan bir köprü vazifesi görmesi­ ni ilke olarak kabul etmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son yıllarda, hiçbir şey yapılmasın, tabiata dokunulma­ sın, insanlığın yaşaması için gerekli enerji, altyapı, bazı sanayi ve turizm tesislerinden vazgeçilsin şeklinde, hiç de gerçekçi olmayan, bir anlamda "teorik çevrecilik" adı verilen bazı görüşler geliş­ mektedir. Diğer yandan, toplumları belirli tüketim kalıplarına yönlendiren, bu yüzden, üretirken ve tüketirken artıkların yarattığı kaynak israfının temelini de teşkil eden bir kalkınma gayretiyle kar­ şılaşılmaktadır. Dünya tüketim ekonomisi, tasarruf ekonomisine dönüşmüş; israf edileni ise verimli hale dö­ nüştürecek bir hedefi gerçekleştirmek ve politikayı takip etmekle karşı karşıya gelmiştir; çünkü, kirlenme ve tahribat, israfın ve hayat felsefesinin doğal bir sonucudur. Çevre korumacılık, kalkınmanın zıttı bir hedef değildir ve olmamalıdır; ancak, doğal kaynak­ lar açısından yok olma tehlikesi bulunan alanlar ve hassas bölgeler, mutlaka, koruma bölgesi ola­ rak ayrılmalı ve kullanıma açılmalıdıf. Sayın milletvekilleri, çevreyle ilgili müesseseleşme konusunda da söyleyeceklerimiz olmalı­ dır. Çevre korumaya yönelik çok sayıda hukukî düzenleme yapıldığını görmekteyiz. Mevzuat in­ celendiğinde, bazı aksaklık ve tekrarlar göze çarpmakta, bu da, uygulamada güçlüklere neden ol­ maktadır. Bir kere, 2872 sayılı Çevre Kanunu günün ihtiyaçlarına cevap veremez hale gelmiştir. Kanunî müeyyideler daha ziyade kirlillik boyutuna önem vererek, koruma boyutunu ihmal etmek- 6 0 -