Hicret, zafere inanıp hedefe kilitlenmektir

advertisement
On5yirmi5.com
Hicret, zafere inanıp hedefe kilitlenmektir
15 Kasım 2012... Yeni bir hicri yılın ilk günü... Yani, 1 Muharrem 1434... Ayın
hareketlerini esas alan takvimin başlangıcı.
Yayın Tarihi : 15 Kasım 2012 Perşembe (oluşturma : 10/20/2017)
15 Kasım 2012... Yeni bir hicri yılın ilk günü... Yani, 1 Muharrem 1434... Ayın hareketlerini esas alan
takvimin başlangıcı.
Hicret, İslam Tarihi'nin muhteşem olaylarından biri ve dönüm noktasıdır. Peygamber Efendimiz'in
(s.a.v) doğumu (571) veya İslam'ın başlangıç tarihi olan 610 yılı değil de; İslam'ın hamle ve aksiyona
geçtiği Hicret'in (622) takvim başlangıcı kabul edilmesi çok anlamlıdır.
İslam, hayata hükmetmek, kötülükleri ortadan kaldırmak, belirleyici olmak için gelmiştir. Bütün iyilik
ve güzellikler İslam'da toplanmıştır. O, Allah'ın hak dinidir. Batıl arızidir ve yok olacaktır: "Yine de ki:
Hak geldi, batıl yok olup gitti. Zaten batıl yok olmaya mahkumdur." (İsra, 81) Yüce Rasül (s.a.v)
buyurur: "İslam üstündür, ondan üstün bir şey yoktur.".
Efendimiz'in (s.a.v) 23 yıllık peygamberlik döneminin 13 yılı Mekke'de, 10 yılı da Medine'de
geçmiştir. Mekke Dönemi iman, azim, sabır, direnme ve hazırlık dönemidir. Medine Dönemi ise,
uygulama ve aksiyon dönemi. Yani, İslam davetinin bütün insanlığa ulaştırıldığı dönem.
Hicret, görünüşte vatanı terk etme, kaçma gibi görünse de; gerçekte vatanın korunması ve garanti
altına alınmasını amaçlar. Hicret, tekrar dönmek için ayrılmaktır. İdeali unutmamak, hedefe doğru
yay olup gerilmek, ok'u daha ilerilere fırlatmaktır. Adeta, bir atletin hız ve hamle yapabilmek için
geçici olarak geri geri çekilmesi, sonra da daha uzun mesafeye atlamasıdır. Allah Rasülü (s.a.v)
Mekke'de son ana kadar direnmiş; ancak evinin etrafı kuşatılıp can emniyetinin kalmadığı bir
noktada hicret stardını vermiştir.
HİCRET İMANDA KARARLILIKTIR
Hani, Kureyşliler Allah Rasülü'ne (s.a.v) "Ne istersen verelim: Reislik, zenginlik, kadın... Yalnız şu
söylediklerinden vazgeç" teklifi yapmışlardı ya! Kutlu Nebi (s.a.v) de "Bir elime ay'ı, bir elime güneşi
bile verseniz davamdan vazgeçmem!" demişti. Bu söz dava karalılığının zirvesidir. Müşriklerin ay ve
güneşi getirip avuç içine koyabilmeleri mümkün olmadığı gibi; Yüce Rasül (s.a.v), "Benim de
İslam'dan vazgeçmem mümkün değil" mesajını vermiştir.
Bu kararlılık, Allah davasında samimi olan her Müslüman için en güzel örnektir. İnancının emniyeti
için mala, mülke, dünya menfaatine ve vatana aldırış etmemektir. Müslümanın vatanı, inancını
yaşayabildiği yerdir.
Bir Müslüman vatanında; ezan, namaz, cemaat, oruç ve İslam'ın diğer hükümlerini rahatça
yaşayabilmelidir. Böyle bir özgürlüğün oluşması için elinden geleni yapmalıdır. Eğer, bu mümkün
olmuyorsa, oradan hicret eder; fakat o toprakların da özgürleştirilmesi, yani İslam'ın yaşandığı yerler
haline gelmesi düşüncesini hiçbir zaman aklından çıkarmaz. Şu ayet bu gerçeği açıklar:
"Kendilerine yazık eden kimselere melekler, canlarını alırken: "Ne işte idiniz!" dediler. Bunlar: "Biz
yeryüzünde çaresizdik" diye cevap verdiler. Melekler de: "Allah'ın arzı geniş değil miydi? Hicret
etseydiniz ya!" dediler. İşte onların barınağı cehennemdir; orası ne kötü bir gidiş yeridir.
Erkekler, kadınlar ve çocuklardan aciz olup hiçbir çareye gücü yetmeyenler, hiçbir yol bulamayanlar
müstesnadır." (Nisa, 97-98)
Hicret, yalnız savunmada kalan edilgen bir tavır değil; aksine küfre, zulme, kötülüklülere razı
olmadığını gösteren aktif ve etkin bir duruştur. Müslümanların ve insanlığın huzur ve barış içinde
yaşayabileceği adil bir düzen kurabilmek için yurdunu, malını, mülkünü, işini ve yakınlarını terk
etmektir.
Hicret, inancı yaşama mücadelesidir. Aslolan İslam'dır. Allah'a kulluktur, hayatı kutlu bir dava uğruna
harcamaktır.
SAMİMİYET SINAVI
2. Akabe Bey'atı'nda Medineli Müslümanlar Peygamber (s.a.v) ve sahabesini şehirlerine davet
ettiler. Mekke'de bunalan müminler gizli veya açık hicrete başladılar. Hz. Ebubekir (r.a) de hicret
etmek istedi. Yüce Rasül (s.a.v) "Acele etme! Umulur ki, Allah bana da izin verir" buyurdu. Daha
sonra, birlikte hicret ettiler.
Sahabenin her birinin üstün özellikleri vardı. Fakat, Hz. Ebubekir (r.a) "Sıddik-i ekber - En büyük
sadık" idi. Allah Rasülü (s.a.v), bu hareketiyle hicret gibi zor işlerin ancak sadıklarla başarılabileceğini
gösterdi. Bu sebeple sadakat, bütün meziyetlerin önündedir.
Hicret, bedeviyetten medeniyete yürüyüştür. Tohumun kabuğunu çatlatıp filiz vermesi, bire bin
katarak başağa durmasıdır. İnanç ve dava uğrunda yapılan fedakarlığın zirvesidir.
Hicret, inancı uğrunda dünyaya ait her şeyi terk edebilme fedakarlığıdır.
Hicret, esaret ve karanlığı yarıp özgürlük ve aydınlığa çıkma mücadelesidir.
Hicret, düşmanların "bitme noktasına getirdik" sandıkları inanca yeniden hız ve hamle kazandırmak,
olayları belirleyici olma noktasına getirmektir.
Hicret, hangi gerekçe ile olursa olsun, Allah'ın indirdiklerinden taviz vermemektir. Tavize zorlayanlar
karşısında yeni arayışlar içine girerek taviz verilmeyecek bir atmosfer oluşturmaktır.
Bütün bunlar, kararlı dava adamları ihtiyacını ortaya koyar. Çünkü, dava adamı yapılmaz sanılanları
yapan, aşılmaz sanılan engelleri aşan insandır. Kendi iklimini oluşturan insan. Akşemsettin'in 2.
Mehmet'e nasihatında olduğu gibi: "Şartlara teslim olma! Sen şartlara teslim olmazsan, bir gün
şartlar değişir, sana teslim olur. Unutma ki, dağ ne kadar yüksek olursa olsun, yol onun üstünden
geçer."
"Allah yolunda hicret eden kimse, yeryüzünde gidecek bir çok güzel yer ve bolluk bulur. Kim Allah ve
Rasülü uğrunda hicret ederek evinden çıkar da sonra ölüm yetişirse, artık onun mükafatı Allah'a
düşer. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir." (Nisa, 100)
Müminlerin 1434 Hicret yılını tebrik ediyorum.
Şakir Tarım / Milli Gazete
Bu dökümanı orjinal adreste göster
Hicret, zafere inanıp hedefe kilitlenmektir
Download