UMUT VE YAŞAMAK Son dönemlerde edebiyat dünyasının büyük ses getiren isimlerinden olan John Green ile Aynı Yıldızın Altında adlı eseri sayesinde tanıştım. Kanser hastası iki gencin umutlarını, hayatlarını ve geleceğe dair beklentilerini anlatan eserin olay örgüsü ve birçok insan tarafından aldığı olumlu eleştiriler esere olan merakımı arttırdı. Nitekim eserin okuyucuyu derinden etkileyen bir yönü vardır ki o da yazılı olan ve aslında kitabı en iyi şekilde tanıtan “Hayatın Anlamını Bulmanın, Aşık Olmanın ve Alınan Her Nefesin Farkına Varmanın Öyküsü” sözü. Yazarın, her kesimden insana hitap eden bu eseri, sadece dramatik bir aşk hikâyesi değil aynı zamanda okuyucunun hayata olan bakışını değiştirmeyi başarabilen nadir eserlerdendir. Eser, ana karakter olan Hazel Grace‟in okuyucuyu düşünmeye zorlayan birkaç cümlesi ile başlıyor. Ne var ki, aslında dramatik olan bu sözler daha kitabın başından okuyucuyu da genç kızın mutsuz, karanlık dünyasına çekiyor. Akciğer kanseri ile mücadele eden Hazel„in hayatını çoğunlukla evde kitap okuyarak geçiren ve ailesi de dâhil olmak üzere çevresindeki insanlara iletişim hâline geçmediğini fark etmem bende onun her gün ölüme bir adım daha yaklaştığını düşündüğünden depresif bir ruh haline sahip olduğu fikrini uyandırdı. Nitekim sadece bir grup yine kanser hastası olan insanın kurduğu destek gruplarına gitmek için evden çıkan Hazel‟in bu gruplarda da sessiz kalması ve kimseyle arkadaş dahi olmaya çalışmaması bende bu fikri pekiştirdi. Hazel‟in aksine kanser hastalığı yenmiş olan Augustus Waters yaşama bağlı olan, sürekli espriler yaparak eğlenmeyi bilen bir karakterdir. Başka bir deyişle, Augustus ve Hazel gerek iç dünyaları gerekse hayata bakış açıları birbirinden çok farklı olmasına rağmen aslında birbirini tamamlayan iki karakterdir. Eser, bu iki gencin romantik ilişkilerini anlatıyor gibi görünse de, kitapta ön plana çıkan unsur insanların hayata olan bakış açılarıdır. Augustus ve Hazel „in her ne kadar farklı düşünceleri olsa da yaşama beraber bağlanmaya çalışmaları, yaşadıkları tüm o zorluklara rağmen bir şekilde ayakta durmaları ve aldıkları her nefesi en iyi şekilde değerlendirmeye çalışmaları bende yazarın aslında insanların hayata olan bakışlarını değiştirmeyi, hayattan nasıl zevk alarak yaşamayı göstermek istediği fikrini oluşturdu. Özellikle, iki yıl önce dedemi kanser hastalığından kaybetmeme rağmen, eser sayesinde etkili tedavi yöntemleri olmayan bu hastalığın aslında biraz da hayata bağlı kalarak, umutları yitirmeyerek yenilebileceğini anladım. Doktorlara göre sadece üç ay ömrü bulunan dedemin hayata olan bağlılığı ve her anını sanki amansız bir hastalıkla mücadele etmiyormuş gibi mutlu geçirmeye çalışması sonucunda bir yıldan uzun bir süre yaşaması, bende aldığımız her nefesin mutlu olmaya yetecek kadar önemli olduğu ve hayata ne olursa olsun sımsıkı tutunmamız gerektiği fikrini pekiştirdi. Tüm bunlarla birlikte, Green eserinde sanılanın aksine ölümü değil yaşamın kendisini, sevgi ve ailenin önemini okuyucusuna yansıtmıştır. Hayatta hiçbir şeyin imkânsız olmadığını, her zaman bir umudun olduğunu ve insanların bu umudu asla kaybetmemeleri gerektiğini Hazel ve Gus‟un üzerinden aktarmaya alıştığını fark etmem kitabın adının neden Aynı Yıldızın Altında olduğunu sorgulamama neden oldu. Ne var ki Hazel ve Gus‟un karakterleri farklı olsa da umutlarının hatta yaşamlarının ortak olduğunu fark etmem sonucunda yıldızın aslında onların umutlarını sembolize ettiğini anladım. Sonuç olarak, edebiyat dünyasında büyük ses getiren John Green‟in yazmış olduğu Aynı Yıldızın Altında adlı bu eser gerek konusu gerekse olay örgüsü ile okuyucuyu derinden sarsmaktadır. Okuyucuyu ağlarken güldürmeyi ve aynı zamanda düşündürmeyi başaran bu eser hayatın bizlere ne kadar değerli olduğunu ve boşa harcamamamız gerektiğini bir kez daha göstermektedir.