Kisakisakisa 2016_kısakısa.qxd

advertisement
SAĞLIK SEKTÖRÜNDEN
KISA KISA HABERLER
Alcon, DAİLİES® TOTAL1® Kontakt Lenslerini
Kullanıma Sundu
Alcon, DAILIES® TOTAL1® değişken su
içerikli kontakt lens ailesini, hipermetroplar için artı dereceli lensleri de kapsayacak şekilde genişletti ve hipermetropi hastaları için artı değerlerde
DAILIES® TOTAL1® kontakt lensleri
2016 Ocak ayından itibaren Türkiye
pazarına sunuldu. DAILIES® TOTAL1®
kontakt lensleri, sadece bir kez takılabilir ve günlük kullan-at lensler olup
tek kullanımlıktır. Kontakt lensler
(-0,50D) - (-6,00D) (0.25 D’lik aralıklarla); (-6.50D) - (-10,00D) (0,50 D’lik aralıklarla) güç derecelerinde mevcuttur
ve şimdi (+0,50) - (+6,00D) (0.25D’lik
aralıklarla) arasında artı derecelerde
de mevcut hale gelmiştir.
Alcon EMEA Profesyonel İşler Direktörü Dr. Inma Perez-Gomez “DAILIES®
TOTAL1® kontakt lensleri 2011’de
dünya pazarına girdiğinde, aynı anda
hem yüksek nefes alabilirliği hem de
konfor sağlaması ile kontakt lens alanına yeni bir bakış açısı getirdi. Artık
hipermetropi için refraktif düzeltmeye ihtiyacı olan kişiler de bu lenslerden faydalanabiliyorlar” dedi.
Uzun süre kalıcı konfor ve üstün nefes
alabilirliğin faydalarını tek lenste sağlayan DAILIES® TOTAL1® kontakt lensleri, yüzeyindeki %80’lik su içeriğiyle
korneal yüzeyi taklit etmek üzere tasarlanmış olup, tüm gün kullanımdan
sonra bile yüzey kayganlığının
%100’ünü devam ettirerek, yüksek
gün-sonu konforu sağlıyor.
Bio-Oil ile Cildinizi Yaza Hazırlayın!
Bio-Oil’in içeriğinde A ve E vitaminlerinin yanı sıra Papatya, Lavanta, Biberiye ve Kalendula gibi cildin yenilenmesine yardımcı olan doğal bitki özleri yer alıyor.
çok dert ettiğiniz çatlak izlerinizden
kurtulmanıza yardımcı oluyor. Baharda vücudunuza Bio-Oil ile bakım yaparak değişim rüzgarları estirin! Nemlendirici etkisi sayesinde cildinizi yaza
hazırlayın! Bio-Oil en az 3 ay boyunca
günde iki kez çatlak izlerinin üzerine
dairesel hareketlerle masaj yapılarak
uygulanmalıdır. Hamileliğin üçüncü
ayından sonra karın, göğüs, bel, kalça,
uyluk gibi çatlak izi oluşumuna yatkın
bölgelere uygulanmaya başlanmalıdır.
Bio-Oil’in içerisinde yer alan patentli
formülü Purcellin yağı ise bitki özlerinin ve vitaminlerin cilt tarafından hızlıca emilmesini sağlıyor. Böylece cildin
yenilenme sürecine destek olurken,
ciltte yağlı bir his bırakmıyor. İşte bu
özel içeriklerle Bio-Oil kendinize en
Türkiye’de Her 10 Kişiden 7’si Otizmi Duymamış!
GFK Türkiye sponsorluğunda Tohum
%29’u otizmi duyduklarını belirtmiştir.
Bireylerin Otizm Algısı ve Bilgi Düzeyi”
bölgesinin 15 ilinde 1.237 kişi ile yüz
yüze görüşülerek Türkiye’nin otizm
farkındalık karnesi çıkarıldı.
araştırmasında, Türkiye’nin 7 coğrafi
Araştırmaya
hangi bir fikrim yok cevabı verilmiştir.
Otizm Vakfı için yapılan “Türkiye’deki
56
katılanların
Actual
Medicine
yalnızca
Otizmin tedavisinin nasıl olacağına
ilişkin soruya ise %73 oranında her-
Cilt:24 Sayı:2 2016
SAĞLIK SEKTÖRÜNDEN
KISA KISA HABERLER
lanlardan otizmi duyanların sadece
%18’i tedavi edilebileceğini düşünüyor. Yoğun, sürekli ve özel eğitim otizmin tek tedavisi olmasına rağmen,
araştırmaya katılanlar otizmin tedavisinde kullanılan temel yöntemin hastanede tedavi olduğunu belirtiyor.
Erken tanı ve eğitim otizmin tek tedavisi olmasına rağmen, araştırmaya katılanlar otizmin tedavisinde kullanılan
temel yöntemin hastanede tedavi olduğunu belirtmişlerdir.
Bilimsel araştırmalar, erken tanı ve
doğru bir eğitim yöntemi ile yoğun
olarak eğitim alan çocukların yaklaşık
yüzde ellisinde otizmin belirtileri kontrol altına alınabildiğini, gelişim sağlanabildiğini, hatta bazı otizmli çocukların ergenlik yaşına geldiklerinde diğer
arkadaşlarından farkı kalmadığını göstermektedir. Ancak araştırmaya katı-
Doğuştan gelen ve genellikle yaşamın
ilk üç yılında fark edilen karmaşık bir
nöro-gelişimsel bozukluk olan otizmin, beynin ve sinir sisteminin yapısını ya da işleyişini etkileyen bir sürecin
sonucu ortaya çıktığı düşünülmektedir. Otizmin genetik temelleri olabileceği, çevresel faktörlerle tetiklendiği
görüşü̈ hakimdir.
2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık günü
sebebi ile açıklama yapan Tohum
Otizm Vakfı Genel Müdürü Betül Selcen Özer; “Otizmin görülme sıklığı günümüzde çok büyük bir hızla artıyor.
1985 yılında her 2.500 çocuktan birine
konan otizm tanısı, günümüzde doğan
her 68 çocuktan birisi için konulmakta. Otizmin görülme sıklığından hareketle ülkemizde, 0-18 yaş grubu arasında yaklaşık 352.000 otizmli çocuğumuzun ve gencimizin eğitim, sağlık ve
sosyal hizmetlerden faydalanmak için
beklediğini biliyoruz. GFK Türkiye’ye
Türkiye’de otizmin bilinirliği konusunda bize çok önemli veriler sağlayan
araştırması için çok teşekkür ediyoruz.
Bu araştırmanın sonuçları bir kez daha
gösterdi ki otizm farkındalığı konusunda daha çok çalışmalıyız. Erken tanı ve
eğitimin otizmin tek çaresi olduğunu
her platformda dile getirmeliyiz. Buradan herkesi 2 Nisan günü gerçekleşecek “Otizme Mavi Işık Yak” kampanyamıza destek vermeye, otizm farkındalığı konusunda sesimiz olmaya, otizmli bireylerin ve ailelerinin yanında olmaya çağırıyorum” dedi.
TJOD Sağlık Bakanlığı’nı Sezaryen Oranını Düşürmek İçin
İşbirliğine Davet Etti
İlk 1000 Gün Gebe ve Çocuk Beslenmesi Kongresi” 3-5 Mart tarihleri arasında yapıldı.
Prof.Dr. Cansun Demir
Anne ve bebek beslenmesinin önemini konu alan ve Yükseliş İktisadi ve
Stratejik Araştırmalar Vakfı tarafından
bu yıl dördüncüsü Ankara’da gerçekleştirilen “Fetal Hayattan Çocukluğa
Cilt:24 Sayı:2 2016
Kongreye katılan Türkiye Jinekoloji ve
Obstetrik Derneği (TJOD) Başkanı
Prof.Dr. Cansun Demir de kongrede
Kadın Doğum Uzmanı Sn. Dr. Sare Davutoğlu ile bir görüşme gerçekleştirdi.
Prof.Dr. Demir, Dr. Sare Davutoğlu’
nun Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı olmasının kendileri için bir şans
olduğunu belirtirken yüksek sezaryen
oranlarını dernek olarak kendilerinin
de istemediğini belirtti.
Actual
Medicine
Prof.Dr. Cansun Demir, Dr. Sare Davutoğlu ile yaptığı görüşme sırasında
Sayın Sare Davutoğlu’nun bir kadın
doğum uzmanının yüksek lisans tezinde, “Kadın doğum hekimlerinin doğuma bakış açıları” konusunu ele aldığını
anlattığını, “Biz onda gördük ki hekimler kendileri için öncelikle sezaryeni
tercih ediyor. Doğal olarak buna inanıyorlar. Bunun doğru olduğuna, bunun
daha iyi olduğuna inanıyoruz. Belki aldığımız eğitimin de katkısı ile bu böyle. Belki bunu değiştirme konusunda
da bizlerden başlayarak bu toplantı ve
benzeri toplantılar güzel bir başlangıç
57
SAĞLIK SEKTÖRÜNDEN
KISA KISA HABERLER
olacaktır” değerlendirmesinde bulunduğunu söyledi.
TJOD Başkanı Prof.Dr. Cansun Demir,
Dr. Sare Davutoğlu’na sezaryen oranlarının düşürülmesi için dernek olarak
bazı önerilerde bulunduklarını ve Dr.
Sare Davutoğlu himayelerinde Sağlık
Bakanlığı ile bu konuda ortak bir çalıştay talep ettiklerini dile getirerek;
“Kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarının düşük performans puanlarının
arttırılması gerektiğini vurgulayarak,
emek yoğun bir iş olan normal doğum
için devlet hastanelerinde ve SGK anlaşmalı yani devlet hastanesi gibi çalışan özel hastanelerde performansların arttırılması gerektiğine yönelik
önerilerimi belirttim.
Normal doğum sırasında olası sorunlar için doğum hekimlerine malpraktis
davalarından muafiyet sağlanması ya
da olası komplikasyonları Sağlık Bakanlığı veya oluşturulacak bir havuz
tarafından ödenmesinin hekimlere bir
güvence olacağını ve sezaryen oranlarının düşürülmesinde etkili olacağına
dair düşüncelerimi paylaştım. Ebeliğin
geliştirilip aktif hale getirilmesi gerektiğini söyledim. Sigara için Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı başarılı medya
programları gibi dernek ile işbirliği içerisinde TV programları, filmler vs. ile
halkın bilinçlendirilmesi gerektiğini
söyledim. Sayın Dr. Sare Davutoğlu bir
kadın doğum uzmanı olarak önerilerimize katıldığını ve desteklediğini belirttiler, biz de TJOD olarak bu çalıştayın oluşturulması için gerekli organizasyonu hızlıca başlatacağız” dedi.
Yeni Tedaviler Sayesinde Kanser Ölümlerinde
Yüzde 22 Azalma Saptandı!
Prof.Dr. Gül Başaran
Kanser haftası dolayısıyla görüşleri
paylaşan Acıbadem Üniversitesi İç
Hastalıkları/Tıbbi Onkoloji Bölümü
Öğretim Üyesi Prof.Dr. Gül Başaran,
tedavisinde devam eden tüm olumlu
gelişmelere rağmen kanserin hala küresel bir sağlık sorunu olduğunu dikkat çekti: “Dünya Sağlık Örgütü’nün
2012 raporuna göre yıllık yeni tanı almış kanser hastası sayısı yaklaşık 14
milyon ve bu sayının önümüzdeki yir58
mi yılda 22 milyona çıkması bekleniyor. En sık görülen kanserler; akciğer
kanseri (1,8 milyon vaka, tüm kanserlerin yüzde 13’ü), meme kanseri (1,7
milyon kanserlerin yüzde 11,9’u), bağırsak kanseri (1,4 milyon, tüm kanserlerin yüzde 9,7’si). Erkeklerde en
sık görülen kanserler; akciğer, prostat,
bağırsak, mide ve karaciğer kanserleri,
kadınlarda görülen en sık kanserler ise
meme, bağırsak, akciğer, rahim ağzı
ve mide kanserleri. Ülkelerin gelişmişlik durumuna ve coğrafi yerleşimlerine göre bu sıralamada farklılıklar olabiliyor.”
Dünya genelinde kanser ile ilgili yeni
tedavilerin geliştirilmesine yönelik yatırımlar arttı. İlaç endüstrisi 2014 yılında ilaç araştırma ve geliştirme için 51
milyar dolar harcadı. 1970’lerde kanser için başlatılan savaştan bu yana
kanser ölümlerinde %22 azalma olduğu ve bunun yüzde 80’ninin yeni tedavilere bağlı olduğu belirtiliyor.
Actual
Medicine
Kanser tedavisindeki gelişmeler temel
olarak kanser biyolojisinin daha iyi anlaşılması ile birlikte hızlandı. İnsan
Genom Projesi’nde (DNA haritasını çıkarmayı öngören proje) öğrenilen bilimsel teknoloji ve klinisyenlerin aynı
tedaviyi alan benzer tümör özellikleri
olan hastaların farklı klinik seyir izlediklerini gözlemlemesi herkesin kanserinin kendine özgü olduğunu gösterdi.
Hastanın tümöründe saptanan birtakım moleküler değişiklikler hem o kanserin nasıl seyredeceğini hem de hangi
tür tedavilere yanıt vereceğini gösterebiliyor. Son 15 yılda keşfedilen tümörün yaşaması ve ilerlemesini sağlayan moleküler faktörler ve bunlara
karşı geliştirilen hedefe yönelik tedavi
ilaçları kanser tedavisinde yeni bir dönemi başlattı. Günümüzde tümöre
özel tedavi olarak uyguladığımız bu tedaviler meme, akciğer, kolon, melanom, baş boyun kanserleri, lenfoma
gibi pek çok kanser türünde yüz güldürücü sonuçlara ulaşmamızı sağladı.”
Cilt:24 Sayı:2 2016
SAĞLIK SEKTÖRÜNDEN
KISA KISA HABERLER
“Hemofili Hastaları Hatıra Ormanı”nda 2.000 Ağaç
Umutla Büyüyecek!
“Hemofili Hastaları Hatıra Ormanı”
için 2.000 ağaç dikimi gerçekleşti.
Çukurova Hemofili Derneği, Çukurova
Üniversitesi ve Pfizer’in koşulsuz katkıları ile hemofili hastalarının sorunlarına dikkat çekmek, erken teşhis ve
ömür boyu sürecek tedavi konusunda
hastaları ve toplumu bilinçlendirmek
için Dünya Hemofili Günü farkındalık
haftası kapsamında, Çukurova Hemofili Derneği Başkanı Prof. Dr. Ali Bülent
Antmen ve Çukurova Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof.Dr. Şeref Erdoğan’
ın katılımıyla Çukurova Üniversitesi
Balcalı Kampüsü içinde hemofilik hasta ve hasta yakınlarının da katılımıyla
Ülkemizde yaklaşık 5.000 kayıtlı hemofili hastası olduğunu vurgulayan
Prof.Dr. Ali Bülent Antmen proje ve
hastalık hakkında şu bilgileri verdi:
“Hemofili hastalarının sorunlarına dikkat çekmek, erken teşhis ve ömür boyu sürecek tedavi konusunda hastaları ve toplumu bilinçlendirmek ve
“Hemofiliyi unutmamak adına, hatıra
ormanı oluşturuyoruz!” sloganı ile
2.000 ağaç dikimi gerçekleştirdik.
Hemofili hastalığı vücutta ortaya çıkan
her türlü kanamanın, pıhtılaşma sistemindeki bir bozukluk nedeniyle zamanında durdurulamaması olarak bilinen
ve insanlık tarihinde de rol oynamış
olan önemli bir hastalıktır. Hemofili
hastalığı coğrafi ve etnik bir farklılık
göstermeksizin 10.000 doğumdan
1’inde görülmektedir. Bu hastalık sa-
dece erkek çocuklarında görülür, kız
çocukları ise taşıyıcı olurlar. Hemofili
hastalarının yaklaşık %65-70 kadarında ailenin önceki nesillerinde de hastalık bulunmakta ve bunlara “familyal
tip hemofili” denmektedir. Kalan %30
kadar olgu ise annede gelişen mutasyonların sonucunda ortaya çıkan
“sporadik tip hemofili” olgularıdır.
Nadir de olsa gende ortaya çıkan mutasyona bağlı olarak kızlarda da hemofili hastalığı görülebilir. Ömür boyu
sürecek doğru tedaviler ile sakat kalmadan önce düzenli faktör profilaksisi
yapmak, sakatlığın önlenmesi ve sosyal hayattan kopmamak adına önemli
bir önlem. Gen tedavisi ise, hemofili
hastalarının bir süredir bekledikleri bir
tedavi seçeneği. Gelecekteki 5 yıl içinde gen tedavisi konusunda umut ışığı
var. Bu tarihin yakın bir gelecek olması çocuklarımız adına sevindirici.”
Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı’nın Hazırladığı
“Serebral Palsi Aile Rehberi” Kitabı Çıktı
lanan “Serebral Palsi Aile Rehberi”
Türkiye’de bu alanda ailelere temel
kaynak sağlayan ilk kitap olma özelliğini taşıyor.
Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı (TSÇV),
Cerebral Palsy (CP) engeli bulunan çocukların ailelerine bebeklikten yetişkinliğe adım adım yol gösterecek “Serebral Palsi Aile Rehberi” kitabını hazırladı. TSÇV Akademik Kurul Başkanı
Prof.Dr. Muharrem İnan’ın editörlüğünü üstlendiği kitap, alanında uzman
12 bilim insanının katkılarıyla tamamlandı. CP’li bebeğin doğumundan başlayarak yetişkinliğe kadar olan süreçte
ailelere yol göstermek amacıyla hazırCilt:24 Sayı:2 2016
Serebral Palsi (CP)’nin yolun en başından itibaren müdahale gerektiren bir
engel durumu olduğunu söyleyen
TSÇV Akademik Kurul Başkanı Prof.Dr.
Muharrem İnan “Ailelerin bebeklikten
yetişkinliğe adım adım izlemesi gereken yolları doğru ve tek bir kaynaktan
aktarmak üzere yola çıktık. GünümüzActual
Medicine
59
SAĞLIK SEKTÖRÜNDEN
KISA KISA HABERLER
de bilgi kirliliği çok fazla. Ailelerin bilgilere ulaşırken yaşadığı zorluklar, bu kitabın hazırlanmasında bizleri yönlendirdi, birçok sorunun yanıtını kitapta
sunduk. Ailelerin gündelik yaşamlarını
kolaylaştırmak ve onların yanında olduğumuzu hissettirmek istedik” dedi.
Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı Genel
Direktörü Nigar Evgin “Vakfımız çatısı
altında CP alanında bilimsel çalışmalara öncülük etmenin ve toplumda bu
konuda farkındalık yaratacak projeler
yürütmenin yanı sıra, özel gereksinimli çocukların eğitim ve rehabilitasyonunu en iyi şekilde desteklemeye çalışıyoruz. Bugüne kadar CP’li çocukları
olan anne babaların hep yanında olmak için gayret ettik. Akademik Kurulumuzun tecrübesi ve bilgi birikimiyle oluşan bu kaynak kitabın ailelerimize birçok konuda yol göstereceğine
inanıyorum” dedi.
Ailelere yol gösterecek konuların 9
farklı başlıkta sunulduğu kitapta Riskli
Bebek, Serebral Palsi’li Çocuğa Nörolojik Yaklaşım, Serebral Palsi’li Çocuklar
ve Eğitimleri, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Yaklaşımları, Ergoterapi, Serebral Palsi’li Çocuklarda Sindirim Sistemi Sorunları ve Beslenme, Serebral
Palsi’de Ortopedik Sorunlar, Serebral
Palsi ve Beyin Cerrahisi, Serebral Palsi’
li Çocuklarda Görülen Ürolojik Sorunlar ve Yönetimi konuları işlendi.
En Güçlü Silah Bağışıklık Sistemi ile Kanser Tedavisi!
Andrew Schiermeier
Şehram Zayer
Merck-Pfizer, onkolojide son 50 yılın
buluşu olarak değerlendirilen “bağışıklık sistemi ile kanser tedavisinde” 20
klinik çalışma yürütüyor. Geçtiğimiz
günlerde Türkiye’ye gelerek, yeni geliştirilen kanser tedavilerine yönelik araştırmaların masaya yatırıldığı ve paylaşıldığı toplantıya katılan Merck-Pfizer
İmmüno-onkoloji İşbirliği Genel Mü60
dürü Andrew Schiermeier, “Merck olarak yeni geliştirdiğimiz anti pdL1 molekülü hakikaten bizi çok heyecanlandırıyor. Çünkü 20 yıldır bu konuda araştırmalar yapılıyor olmasına rağmen ilk
defa kendi bağışıklık sistemimizden yararlanarak kanserle mücadele etme
yolunda bir adım atmış bulunuyoruz.
Pfizer’in de geliştirdiği, benzer ama bizimkiyle aynı olmayan çeşitli molekülleri var. Bu sektördeki, bu alandaki rekabetin ne kadar yoğun olduğunu göz
önünde bulundurarak 2014 yılının
Eylül ayında alınan bir karar ile bu konuda stratejik bir işbirliği yapmaya karar verdik. Bu kararı vermemizdeki temel nedenlerden biri de Pzifer’in de bizimle aynı felsefeye sahip olmasıydı.
Her iki tarafta hastalar üzerinde en iyi
etkiyi yaratabilecek ilaçlar geliştirmek
istiyor” diye konuştu.
Üzerinde çalışılan 20 klinik araştırma
olduğunu belirten Andrew Schiermeier, yeni tedavilerle ilgili şu bilgileri
verdi: “Mevcut tedaviler kemoterapi
odaklı. Kanseri durduruyor ama geçici
bir süre. Kanser hücresi mutasyona
uğrayarak tekrar ortaya çıkıyor. ÜzeActual
Medicine
rinde çalıştığımız tedavilerde ise ilk
defa kanser hücreleriyle mücadeleyi
kendi hücrelerimizle yapacağız. Yani
kendi hücrelerimiz kanser hücrelerine
bağlanıyor ve vücuda “bu hücreler burada olmamalı” mesajını veriyor. İnsanın bağışıklık sistemi aslında vücutta
olmaması gereken yabancı hücrelerle
mücadele etme konusunda çok güçlü
olabiliyor. Bu tedavinin de özelliği, bağışıklık sisteminin gücünden faydalanılmasında yatıyor ve bu bizim elimizdeki en güçlü silahımız.”
Gelecek yıl 350. yılını kutlamaya hazırlanan dünyanın eski ilaç ve kimya şirketi Merck, onkoloji alanında son 50
yılın en önemli buluşuna imza atmaya
hazırlanırken, Türkiye Genel Müdürü
Şehram Zayer, Türkiye’nin de Merck
için çok önemli bir konuma sahip olduğunun altını çizdi. Inter Continental
Bölgesi olarak adlandırılan 69 ülkenin
Türkiye’den yönetildiğini vurgulayan
Zayer, şu bilgileri verdi: “Merck olarak,
ilaç ve kimya sektöründe orta ölçekli
bir oyuncuyken bugün yaşam bilimleri,
sağlık hizmetleri ve performans malzemeleri dediğimiz yüksek performansa
Cilt:24 Sayı:2 2016
SAĞLIK SEKTÖRÜNDEN
KISA KISA HABERLER
dayalı kimyasallarda faaliyet gösteren
global bir şirketiz. Ar-Ge bütçemiz 1.8
milyar euro. Türkiye’de onkoloji, nöro-
loji, fertilite ve büyüme hormonu gibi
niş alanlarda varız. İlk etapta Türkiye’
de klinik çalışmalar üzerine yatırım ya-
pıyoruz. Bu da bilimsel çalışmaların
Türkiye’ye yayılması ve gelişmesi için
çok güzel bir araçtır.”
Sandoz, Türkiye’nin 7 Farklı Şehrinde
Eczacılarla Buluşuyor
vam edecek ve giderek tüm Türkiye’yi
kapsayacak.
“Eczacılık ve İlaç” başlıklı toplantılarda, Prof.Dr. Ecz. Osman Özdemir ile
Sandoz Türkiye ve Bağımsız Devletler
Topluluğu (CIS) Başkanı Dr.Ecz. Teknolog Altan Demirdere konuşmacı olarak
yer alacaklar.
Altan Demirdere
İlaç pazarının global lideri Sandoz, ilk
olarak 1986 yılında gerçekleştirdiği
“Eczacı Toplantıları” serisinin 3. Türkiye turuna 2016’da tekrar başladı.
Adana’da başlayan toplantılar, Gaziantep’in ardından, 26 Mayıs Antalya,
2 Haziran Samsun, 22 Eylül Konya, 13
Ekim İzmir ve 24 Kasım Mersin’de de-
Prof.Dr. Ecz. Osman Özdemir, “Değişen Eczacılık” başlıklı sunumunda, geleneksel dönemden insan odaklı uygulamalar dönemine kadar eczacılığın
gelişimini ele alacak. Prof.Dr. Özdemir, “Yedi yıldızlı çağdaş eczacı kime
denir?” sorusuna detaylarıyla yanıt
vererek, Türkiye’deki iyi eczacılık uygulamalarını anlatacak.
Sandoz Türkiye ve Bağımsız Devletler
Topluluğu (CIS) Başkanı Dr.Ecz. Teknolog Altan Demirdere ise sunumunda “İlacın Tarihi, Modern İlacın Keşfi
ve Dünyada ve Türkiye’de İlaç Sanayi”
konularını detaylı olarak anlatacak. Bu
organizasyonun, sağlık zincirinin hastaya en yakın halkası olan Eczacılar
açısından önemini Demirdere şu sekilde değerlendiriyor: “Bugün dünyada 2
bini aşkın ilaç fabrikasında üretilen
yaklaşık 800 bin ilaç ve bu ilaçların
takdim edildiği 1.5 milyonun üzerinde
farklı galenik form mevcut. İlacı son
noktada hastaya sunan eczacılarımızın, hasta sağlığı ve akılcı ilaç kullanımı
konusunda çok önemli rolü olduğuna
inanıyoruz.”
Dijital Çağda Hipokrat Yeminine Sadık Kalmak
Stephen Cobb
Cilt:24 Sayı:2 2016
ABD’de 2015 yılında büyük sağlık hizmeti ihlalleri yaşandığına dikkat çeken
ESET Kıdemli Güvenlik Araştırmacısı
Stephen Cobb, pek çok kişinin güvenlik
ve gizlilik endişeleri nedeniyle sağlık
hizmeti sağlayıcılarından bilgi saklamaya başladığını aktardı. Doktorların
hippokrat yeminini hatırlatan Cobb,
bununla gizlilik sözü de verildiğini, dijital çağda bu sözün daha büyük önem
kazandığını anlattı. Stephen Cobb’nun
verdiği bilgiye göre geçen yıl ABD’de
sağlık sektöründeki altı büyük kuruluşa
ait 100 milyondan fazla kişinin kaydı
risk altına girdi ve bunun uzantısı olaActual
Medicine
rak pek çok kişi ihlal ataklarına maruz
kaldı. Cobb, “2015 yılının siber güvenlik tarih kitaplarına “sağlık hizmeti ihlal
yılı” olarak girmesi üzerine bu ihlallerin
hasta-doktor bilgi alışverişine etkisini
araştırmaya karar verdi.
Stephen Cobb bu gelişmeler ışığında
yaşları 18 ve üstü olan 750 Amerikan
vatandaşına şu soruyu sordu: “Tıbbi
kayıtlarınızın güvenliği ya da gizliliği
hakkındaki endişeleriniz yüzünden
sağlık hizmeti sağlayıcınızdan bilgilerinizi gizlediğiniz oldu mu?” Verilen cevaplara göre, soru sorulanların %13,2’
61
SAĞLIK SEKTÖRÜNDEN
KISA KISA HABERLER
si gizlilik ile ilgili endişeleri yüzünden
sağlık hizmeti sağlayıcısından bilgilerini saklamış. Cobb’a göre buradaki
%13’lük oran dikkate değer bir orandır, çünkü daha önce yapılan çalışmalarda oranın daha düşük olduğu raporlanmış. Örneğin; ABD Sağlık Bakanlığı - Sağlık Bilgi Teknolojisi Ulusal
Koordinatör Ofisi (ONC), 2012’den
2014 yılına kadar hastaların tıbbi kayıtlarının güvenliği ya da gizliliği hakkındaki endişeleri yüzünden sağlık hizmeti sağlayıcısından bilgilerini gizlemesini sırasıyla %7, %8 ve %5 oranında tespit etmiş.
“2015 yılında yaşanan büyük çaptaki
tıbbi kayıtların gizlilik ihlalleri, hastaların endişelerini iki katına çıkarmış görünüyor” diyen Stephen Cobb, “Bence
hastaların teşhis ve tedaviyi baltalaya-
cak şekilde bilgileri saklaması ile ortaya çıkan rakamlar endişe vericidir.
Sağlık sektörü IT yöneticileri için söyleyebiliriz ki, bahsi geçen oranlar dikkate alınarak daha iyi bir bilgi güvenliğinin oluşturulması, hem daha doğru
tıbbi sonuçların alınmasını hem de tıbbi sırların gözlerden uzak tutulmasını
sağlayacaktır“ tespitini yaptı.
Hasta bilgilerinin gizli tutulması, tıp biliminin kendisi kadar eskidir. Hipokrat
yemininin orijinal versiyonunda doktorlar hasta bilgilerini “göğsünde kutsal ve gizli” olarak taşıyacağına yemin
ediyor. “Hastalar gerekli bilgileri doktorlarıyla paylaşmazlarsa, doktorlar
güvenli ve etkili bir tedavi uygulayamazlar“ diyen Stephen Cobb, sözlerini
şöyle sürdürdürdü: “Elbette, insanların
bilgilerini söylememeyi tercih etmesi-
nin altında pek çok sebep bulunabilir.
Çoğu sebep bilgisayarlardan önce geliyor ve toplumun kendisi kadar eski
olan utanç, mahcubiyet ya da kınanma
korkusu olarak özetlenebilir. Fakat
hasta sağlık bilgilerinin dijital olarak
saklanması ve bununla birlikte yetkisiz
kişilerin bilgilere erişmesi ve suiistimal
etmesi korkusu, yeni bir endişe olarak
ortaya çıkıyor. Sonuç olarak dijital çağda da, hasta bilgilerinin gizliliği sözünü
verdiren Hippokrat yeminini tekrar hatırlamakta fayda var. Bu yemin, tüm
sağlık sektörü açısından giderek daha
anlamlı hale geliyor.“
Stephen Cobb’un ayrıntılı makalesi
linkten takip edilebilir: http://www.
welivesecurity.com/2016/02/18/security-privacy-patients-withholding
Pfizer, GlaxoSmithKline’ın İki Aşısını Bünyesine Kattı
Tolga Uluışık
Pfizer, meningokok menenjitine karşı
geliştirilen dört bileşenli ACWY aşılarını, yaklaşık 130 milyon $ (380 milyon
TL) karşılığında satın almak üzere
GlaxoSmithKline (GSK) ile global bir
anlaşma yaptığını açıkladı. Pfizer bu
anlaşmayla aşı portföyünü genişleterek, halk sağlığı konusunda verdiği ta62
ahhüdü güçlendiriyor. Halk sağlığında
dünya genelinde daha çok hastaya yarar sağlayacak fırsatları belirlemeyi
hedefleyen Pfizer, bu anlaşmalarla
son iki yılda dört yeni aşıyla portföyünü genişletmiş oldu. 2014’te ABD’de
10-25 yaş arası bireylerde serogrup B
meningokok hastalığına karşı koruma
amaçlı Pfizer’in kendi geliştirdiği aşının onaylanması, geçtiğimiz yıl Baxter’den serogrup C meningokok hastalığına karşı koruma amaçlı aşının satın alınması ve son olarak da GSK ile
yapılan anlaşma sonucunda, bu aşıların eklenmesiyle Pfizer, meningokokal
hastalığın önlenmesine ve salgınların
kontrol altına alınmasına odaklanan
bir portföy oluşturmuş oldu.
Actual
Medicine
Pfizer Türkiye Aşı İş Birimi Lideri Tolga
Uluışık, “Bu iki aşının portföyümüze
eklenmesi Pfizer için çok önemli bir
dönüm noktasıdır. Bu aşılar meningokok bakterisinin neden olduğu hastalıklara karşı koruma imkanı sağlarken,
halk sağlığı alanına yeni katkılar sunmamıza olanak tanıyacaktır. Pfizer
Türkiye olarak ülkemizde dört bileşenli konjuge aşının devir sürecini tamamlamış bulunuyoruz. Bu aşı çocuklarımızı, ölümcül olabilen meningokok
menenjitinin birden fazla tipine karşı
koruyabilmemizi sağlayacak. Bu da
dünya genelinde ciddi hastalıklarla
mücadele vizyonumuzu gerçekleştirmemize yardımcı olup, toplumun sağlık ihtiyaçlarını daha iyi karşılamamıza
destek olacaktır” dedi.
Cilt:24 Sayı:2 2016
Download