SAĞLIK SEKTÖRÜNDEN KISA KISA HABERLER Alcon, DAİLİES® TOTAL1® Kontakt Lenslerini Kullanıma Sundu Alcon, DAILIES® TOTAL1® değişken su içerikli kontakt lens ailesini, hipermetroplar için artı dereceli lensleri de kapsayacak şekilde genişletti ve hipermetropi hastaları için artı değerlerde DAILIES® TOTAL1® kontakt lensleri 2016 Ocak ayından itibaren Türkiye pazarına sunuldu. DAILIES® TOTAL1® kontakt lensleri, sadece bir kez takılabilir ve günlük kullan-at lensler olup tek kullanımlıktır. Kontakt lensler (-0,50D) - (-6,00D) (0.25 D’lik aralıklarla); (-6.50D) - (-10,00D) (0,50 D’lik aralıklarla) güç derecelerinde mevcuttur ve şimdi (+0,50) - (+6,00D) (0.25D’lik aralıklarla) arasında artı derecelerde de mevcut hale gelmiştir. Alcon EMEA Profesyonel İşler Direktörü Dr. Inma Perez-Gomez “DAILIES® TOTAL1® kontakt lensleri 2011’de dünya pazarına girdiğinde, aynı anda hem yüksek nefes alabilirliği hem de konfor sağlaması ile kontakt lens alanına yeni bir bakış açısı getirdi. Artık hipermetropi için refraktif düzeltmeye ihtiyacı olan kişiler de bu lenslerden faydalanabiliyorlar” dedi. Uzun süre kalıcı konfor ve üstün nefes alabilirliğin faydalarını tek lenste sağlayan DAILIES® TOTAL1® kontakt lensleri, yüzeyindeki %80’lik su içeriğiyle korneal yüzeyi taklit etmek üzere tasarlanmış olup, tüm gün kullanımdan sonra bile yüzey kayganlığının %100’ünü devam ettirerek, yüksek gün-sonu konforu sağlıyor. Bio-Oil ile Cildinizi Yaza Hazırlayın! Bio-Oil’in içeriğinde A ve E vitaminlerinin yanı sıra Papatya, Lavanta, Biberiye ve Kalendula gibi cildin yenilenmesine yardımcı olan doğal bitki özleri yer alıyor. çok dert ettiğiniz çatlak izlerinizden kurtulmanıza yardımcı oluyor. Baharda vücudunuza Bio-Oil ile bakım yaparak değişim rüzgarları estirin! Nemlendirici etkisi sayesinde cildinizi yaza hazırlayın! Bio-Oil en az 3 ay boyunca günde iki kez çatlak izlerinin üzerine dairesel hareketlerle masaj yapılarak uygulanmalıdır. Hamileliğin üçüncü ayından sonra karın, göğüs, bel, kalça, uyluk gibi çatlak izi oluşumuna yatkın bölgelere uygulanmaya başlanmalıdır. Bio-Oil’in içerisinde yer alan patentli formülü Purcellin yağı ise bitki özlerinin ve vitaminlerin cilt tarafından hızlıca emilmesini sağlıyor. Böylece cildin yenilenme sürecine destek olurken, ciltte yağlı bir his bırakmıyor. İşte bu özel içeriklerle Bio-Oil kendinize en Türkiye’de Her 10 Kişiden 7’si Otizmi Duymamış! GFK Türkiye sponsorluğunda Tohum %29’u otizmi duyduklarını belirtmiştir. Bireylerin Otizm Algısı ve Bilgi Düzeyi” bölgesinin 15 ilinde 1.237 kişi ile yüz yüze görüşülerek Türkiye’nin otizm farkındalık karnesi çıkarıldı. araştırmasında, Türkiye’nin 7 coğrafi Araştırmaya hangi bir fikrim yok cevabı verilmiştir. Otizm Vakfı için yapılan “Türkiye’deki 56 katılanların Actual Medicine yalnızca Otizmin tedavisinin nasıl olacağına ilişkin soruya ise %73 oranında her- Cilt:24 Sayı:2 2016 SAĞLIK SEKTÖRÜNDEN KISA KISA HABERLER lanlardan otizmi duyanların sadece %18’i tedavi edilebileceğini düşünüyor. Yoğun, sürekli ve özel eğitim otizmin tek tedavisi olmasına rağmen, araştırmaya katılanlar otizmin tedavisinde kullanılan temel yöntemin hastanede tedavi olduğunu belirtiyor. Erken tanı ve eğitim otizmin tek tedavisi olmasına rağmen, araştırmaya katılanlar otizmin tedavisinde kullanılan temel yöntemin hastanede tedavi olduğunu belirtmişlerdir. Bilimsel araştırmalar, erken tanı ve doğru bir eğitim yöntemi ile yoğun olarak eğitim alan çocukların yaklaşık yüzde ellisinde otizmin belirtileri kontrol altına alınabildiğini, gelişim sağlanabildiğini, hatta bazı otizmli çocukların ergenlik yaşına geldiklerinde diğer arkadaşlarından farkı kalmadığını göstermektedir. Ancak araştırmaya katı- Doğuştan gelen ve genellikle yaşamın ilk üç yılında fark edilen karmaşık bir nöro-gelişimsel bozukluk olan otizmin, beynin ve sinir sisteminin yapısını ya da işleyişini etkileyen bir sürecin sonucu ortaya çıktığı düşünülmektedir. Otizmin genetik temelleri olabileceği, çevresel faktörlerle tetiklendiği görüşü̈ hakimdir. 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık günü sebebi ile açıklama yapan Tohum Otizm Vakfı Genel Müdürü Betül Selcen Özer; “Otizmin görülme sıklığı günümüzde çok büyük bir hızla artıyor. 1985 yılında her 2.500 çocuktan birine konan otizm tanısı, günümüzde doğan her 68 çocuktan birisi için konulmakta. Otizmin görülme sıklığından hareketle ülkemizde, 0-18 yaş grubu arasında yaklaşık 352.000 otizmli çocuğumuzun ve gencimizin eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlerden faydalanmak için beklediğini biliyoruz. GFK Türkiye’ye Türkiye’de otizmin bilinirliği konusunda bize çok önemli veriler sağlayan araştırması için çok teşekkür ediyoruz. Bu araştırmanın sonuçları bir kez daha gösterdi ki otizm farkındalığı konusunda daha çok çalışmalıyız. Erken tanı ve eğitimin otizmin tek çaresi olduğunu her platformda dile getirmeliyiz. Buradan herkesi 2 Nisan günü gerçekleşecek “Otizme Mavi Işık Yak” kampanyamıza destek vermeye, otizm farkındalığı konusunda sesimiz olmaya, otizmli bireylerin ve ailelerinin yanında olmaya çağırıyorum” dedi. TJOD Sağlık Bakanlığı’nı Sezaryen Oranını Düşürmek İçin İşbirliğine Davet Etti İlk 1000 Gün Gebe ve Çocuk Beslenmesi Kongresi” 3-5 Mart tarihleri arasında yapıldı. Prof.Dr. Cansun Demir Anne ve bebek beslenmesinin önemini konu alan ve Yükseliş İktisadi ve Stratejik Araştırmalar Vakfı tarafından bu yıl dördüncüsü Ankara’da gerçekleştirilen “Fetal Hayattan Çocukluğa Cilt:24 Sayı:2 2016 Kongreye katılan Türkiye Jinekoloji ve Obstetrik Derneği (TJOD) Başkanı Prof.Dr. Cansun Demir de kongrede Kadın Doğum Uzmanı Sn. Dr. Sare Davutoğlu ile bir görüşme gerçekleştirdi. Prof.Dr. Demir, Dr. Sare Davutoğlu’ nun Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı olmasının kendileri için bir şans olduğunu belirtirken yüksek sezaryen oranlarını dernek olarak kendilerinin de istemediğini belirtti. Actual Medicine Prof.Dr. Cansun Demir, Dr. Sare Davutoğlu ile yaptığı görüşme sırasında Sayın Sare Davutoğlu’nun bir kadın doğum uzmanının yüksek lisans tezinde, “Kadın doğum hekimlerinin doğuma bakış açıları” konusunu ele aldığını anlattığını, “Biz onda gördük ki hekimler kendileri için öncelikle sezaryeni tercih ediyor. Doğal olarak buna inanıyorlar. Bunun doğru olduğuna, bunun daha iyi olduğuna inanıyoruz. Belki aldığımız eğitimin de katkısı ile bu böyle. Belki bunu değiştirme konusunda da bizlerden başlayarak bu toplantı ve benzeri toplantılar güzel bir başlangıç 57 SAĞLIK SEKTÖRÜNDEN KISA KISA HABERLER olacaktır” değerlendirmesinde bulunduğunu söyledi. TJOD Başkanı Prof.Dr. Cansun Demir, Dr. Sare Davutoğlu’na sezaryen oranlarının düşürülmesi için dernek olarak bazı önerilerde bulunduklarını ve Dr. Sare Davutoğlu himayelerinde Sağlık Bakanlığı ile bu konuda ortak bir çalıştay talep ettiklerini dile getirerek; “Kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarının düşük performans puanlarının arttırılması gerektiğini vurgulayarak, emek yoğun bir iş olan normal doğum için devlet hastanelerinde ve SGK anlaşmalı yani devlet hastanesi gibi çalışan özel hastanelerde performansların arttırılması gerektiğine yönelik önerilerimi belirttim. Normal doğum sırasında olası sorunlar için doğum hekimlerine malpraktis davalarından muafiyet sağlanması ya da olası komplikasyonları Sağlık Bakanlığı veya oluşturulacak bir havuz tarafından ödenmesinin hekimlere bir güvence olacağını ve sezaryen oranlarının düşürülmesinde etkili olacağına dair düşüncelerimi paylaştım. Ebeliğin geliştirilip aktif hale getirilmesi gerektiğini söyledim. Sigara için Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı başarılı medya programları gibi dernek ile işbirliği içerisinde TV programları, filmler vs. ile halkın bilinçlendirilmesi gerektiğini söyledim. Sayın Dr. Sare Davutoğlu bir kadın doğum uzmanı olarak önerilerimize katıldığını ve desteklediğini belirttiler, biz de TJOD olarak bu çalıştayın oluşturulması için gerekli organizasyonu hızlıca başlatacağız” dedi. Yeni Tedaviler Sayesinde Kanser Ölümlerinde Yüzde 22 Azalma Saptandı! Prof.Dr. Gül Başaran Kanser haftası dolayısıyla görüşleri paylaşan Acıbadem Üniversitesi İç Hastalıkları/Tıbbi Onkoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Gül Başaran, tedavisinde devam eden tüm olumlu gelişmelere rağmen kanserin hala küresel bir sağlık sorunu olduğunu dikkat çekti: “Dünya Sağlık Örgütü’nün 2012 raporuna göre yıllık yeni tanı almış kanser hastası sayısı yaklaşık 14 milyon ve bu sayının önümüzdeki yir58 mi yılda 22 milyona çıkması bekleniyor. En sık görülen kanserler; akciğer kanseri (1,8 milyon vaka, tüm kanserlerin yüzde 13’ü), meme kanseri (1,7 milyon kanserlerin yüzde 11,9’u), bağırsak kanseri (1,4 milyon, tüm kanserlerin yüzde 9,7’si). Erkeklerde en sık görülen kanserler; akciğer, prostat, bağırsak, mide ve karaciğer kanserleri, kadınlarda görülen en sık kanserler ise meme, bağırsak, akciğer, rahim ağzı ve mide kanserleri. Ülkelerin gelişmişlik durumuna ve coğrafi yerleşimlerine göre bu sıralamada farklılıklar olabiliyor.” Dünya genelinde kanser ile ilgili yeni tedavilerin geliştirilmesine yönelik yatırımlar arttı. İlaç endüstrisi 2014 yılında ilaç araştırma ve geliştirme için 51 milyar dolar harcadı. 1970’lerde kanser için başlatılan savaştan bu yana kanser ölümlerinde %22 azalma olduğu ve bunun yüzde 80’ninin yeni tedavilere bağlı olduğu belirtiliyor. Actual Medicine Kanser tedavisindeki gelişmeler temel olarak kanser biyolojisinin daha iyi anlaşılması ile birlikte hızlandı. İnsan Genom Projesi’nde (DNA haritasını çıkarmayı öngören proje) öğrenilen bilimsel teknoloji ve klinisyenlerin aynı tedaviyi alan benzer tümör özellikleri olan hastaların farklı klinik seyir izlediklerini gözlemlemesi herkesin kanserinin kendine özgü olduğunu gösterdi. Hastanın tümöründe saptanan birtakım moleküler değişiklikler hem o kanserin nasıl seyredeceğini hem de hangi tür tedavilere yanıt vereceğini gösterebiliyor. Son 15 yılda keşfedilen tümörün yaşaması ve ilerlemesini sağlayan moleküler faktörler ve bunlara karşı geliştirilen hedefe yönelik tedavi ilaçları kanser tedavisinde yeni bir dönemi başlattı. Günümüzde tümöre özel tedavi olarak uyguladığımız bu tedaviler meme, akciğer, kolon, melanom, baş boyun kanserleri, lenfoma gibi pek çok kanser türünde yüz güldürücü sonuçlara ulaşmamızı sağladı.” Cilt:24 Sayı:2 2016 SAĞLIK SEKTÖRÜNDEN KISA KISA HABERLER “Hemofili Hastaları Hatıra Ormanı”nda 2.000 Ağaç Umutla Büyüyecek! “Hemofili Hastaları Hatıra Ormanı” için 2.000 ağaç dikimi gerçekleşti. Çukurova Hemofili Derneği, Çukurova Üniversitesi ve Pfizer’in koşulsuz katkıları ile hemofili hastalarının sorunlarına dikkat çekmek, erken teşhis ve ömür boyu sürecek tedavi konusunda hastaları ve toplumu bilinçlendirmek için Dünya Hemofili Günü farkındalık haftası kapsamında, Çukurova Hemofili Derneği Başkanı Prof. Dr. Ali Bülent Antmen ve Çukurova Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof.Dr. Şeref Erdoğan’ ın katılımıyla Çukurova Üniversitesi Balcalı Kampüsü içinde hemofilik hasta ve hasta yakınlarının da katılımıyla Ülkemizde yaklaşık 5.000 kayıtlı hemofili hastası olduğunu vurgulayan Prof.Dr. Ali Bülent Antmen proje ve hastalık hakkında şu bilgileri verdi: “Hemofili hastalarının sorunlarına dikkat çekmek, erken teşhis ve ömür boyu sürecek tedavi konusunda hastaları ve toplumu bilinçlendirmek ve “Hemofiliyi unutmamak adına, hatıra ormanı oluşturuyoruz!” sloganı ile 2.000 ağaç dikimi gerçekleştirdik. Hemofili hastalığı vücutta ortaya çıkan her türlü kanamanın, pıhtılaşma sistemindeki bir bozukluk nedeniyle zamanında durdurulamaması olarak bilinen ve insanlık tarihinde de rol oynamış olan önemli bir hastalıktır. Hemofili hastalığı coğrafi ve etnik bir farklılık göstermeksizin 10.000 doğumdan 1’inde görülmektedir. Bu hastalık sa- dece erkek çocuklarında görülür, kız çocukları ise taşıyıcı olurlar. Hemofili hastalarının yaklaşık %65-70 kadarında ailenin önceki nesillerinde de hastalık bulunmakta ve bunlara “familyal tip hemofili” denmektedir. Kalan %30 kadar olgu ise annede gelişen mutasyonların sonucunda ortaya çıkan “sporadik tip hemofili” olgularıdır. Nadir de olsa gende ortaya çıkan mutasyona bağlı olarak kızlarda da hemofili hastalığı görülebilir. Ömür boyu sürecek doğru tedaviler ile sakat kalmadan önce düzenli faktör profilaksisi yapmak, sakatlığın önlenmesi ve sosyal hayattan kopmamak adına önemli bir önlem. Gen tedavisi ise, hemofili hastalarının bir süredir bekledikleri bir tedavi seçeneği. Gelecekteki 5 yıl içinde gen tedavisi konusunda umut ışığı var. Bu tarihin yakın bir gelecek olması çocuklarımız adına sevindirici.” Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı’nın Hazırladığı “Serebral Palsi Aile Rehberi” Kitabı Çıktı lanan “Serebral Palsi Aile Rehberi” Türkiye’de bu alanda ailelere temel kaynak sağlayan ilk kitap olma özelliğini taşıyor. Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı (TSÇV), Cerebral Palsy (CP) engeli bulunan çocukların ailelerine bebeklikten yetişkinliğe adım adım yol gösterecek “Serebral Palsi Aile Rehberi” kitabını hazırladı. TSÇV Akademik Kurul Başkanı Prof.Dr. Muharrem İnan’ın editörlüğünü üstlendiği kitap, alanında uzman 12 bilim insanının katkılarıyla tamamlandı. CP’li bebeğin doğumundan başlayarak yetişkinliğe kadar olan süreçte ailelere yol göstermek amacıyla hazırCilt:24 Sayı:2 2016 Serebral Palsi (CP)’nin yolun en başından itibaren müdahale gerektiren bir engel durumu olduğunu söyleyen TSÇV Akademik Kurul Başkanı Prof.Dr. Muharrem İnan “Ailelerin bebeklikten yetişkinliğe adım adım izlemesi gereken yolları doğru ve tek bir kaynaktan aktarmak üzere yola çıktık. GünümüzActual Medicine 59 SAĞLIK SEKTÖRÜNDEN KISA KISA HABERLER de bilgi kirliliği çok fazla. Ailelerin bilgilere ulaşırken yaşadığı zorluklar, bu kitabın hazırlanmasında bizleri yönlendirdi, birçok sorunun yanıtını kitapta sunduk. Ailelerin gündelik yaşamlarını kolaylaştırmak ve onların yanında olduğumuzu hissettirmek istedik” dedi. Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı Genel Direktörü Nigar Evgin “Vakfımız çatısı altında CP alanında bilimsel çalışmalara öncülük etmenin ve toplumda bu konuda farkındalık yaratacak projeler yürütmenin yanı sıra, özel gereksinimli çocukların eğitim ve rehabilitasyonunu en iyi şekilde desteklemeye çalışıyoruz. Bugüne kadar CP’li çocukları olan anne babaların hep yanında olmak için gayret ettik. Akademik Kurulumuzun tecrübesi ve bilgi birikimiyle oluşan bu kaynak kitabın ailelerimize birçok konuda yol göstereceğine inanıyorum” dedi. Ailelere yol gösterecek konuların 9 farklı başlıkta sunulduğu kitapta Riskli Bebek, Serebral Palsi’li Çocuğa Nörolojik Yaklaşım, Serebral Palsi’li Çocuklar ve Eğitimleri, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Yaklaşımları, Ergoterapi, Serebral Palsi’li Çocuklarda Sindirim Sistemi Sorunları ve Beslenme, Serebral Palsi’de Ortopedik Sorunlar, Serebral Palsi ve Beyin Cerrahisi, Serebral Palsi’ li Çocuklarda Görülen Ürolojik Sorunlar ve Yönetimi konuları işlendi. En Güçlü Silah Bağışıklık Sistemi ile Kanser Tedavisi! Andrew Schiermeier Şehram Zayer Merck-Pfizer, onkolojide son 50 yılın buluşu olarak değerlendirilen “bağışıklık sistemi ile kanser tedavisinde” 20 klinik çalışma yürütüyor. Geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye gelerek, yeni geliştirilen kanser tedavilerine yönelik araştırmaların masaya yatırıldığı ve paylaşıldığı toplantıya katılan Merck-Pfizer İmmüno-onkoloji İşbirliği Genel Mü60 dürü Andrew Schiermeier, “Merck olarak yeni geliştirdiğimiz anti pdL1 molekülü hakikaten bizi çok heyecanlandırıyor. Çünkü 20 yıldır bu konuda araştırmalar yapılıyor olmasına rağmen ilk defa kendi bağışıklık sistemimizden yararlanarak kanserle mücadele etme yolunda bir adım atmış bulunuyoruz. Pfizer’in de geliştirdiği, benzer ama bizimkiyle aynı olmayan çeşitli molekülleri var. Bu sektördeki, bu alandaki rekabetin ne kadar yoğun olduğunu göz önünde bulundurarak 2014 yılının Eylül ayında alınan bir karar ile bu konuda stratejik bir işbirliği yapmaya karar verdik. Bu kararı vermemizdeki temel nedenlerden biri de Pzifer’in de bizimle aynı felsefeye sahip olmasıydı. Her iki tarafta hastalar üzerinde en iyi etkiyi yaratabilecek ilaçlar geliştirmek istiyor” diye konuştu. Üzerinde çalışılan 20 klinik araştırma olduğunu belirten Andrew Schiermeier, yeni tedavilerle ilgili şu bilgileri verdi: “Mevcut tedaviler kemoterapi odaklı. Kanseri durduruyor ama geçici bir süre. Kanser hücresi mutasyona uğrayarak tekrar ortaya çıkıyor. ÜzeActual Medicine rinde çalıştığımız tedavilerde ise ilk defa kanser hücreleriyle mücadeleyi kendi hücrelerimizle yapacağız. Yani kendi hücrelerimiz kanser hücrelerine bağlanıyor ve vücuda “bu hücreler burada olmamalı” mesajını veriyor. İnsanın bağışıklık sistemi aslında vücutta olmaması gereken yabancı hücrelerle mücadele etme konusunda çok güçlü olabiliyor. Bu tedavinin de özelliği, bağışıklık sisteminin gücünden faydalanılmasında yatıyor ve bu bizim elimizdeki en güçlü silahımız.” Gelecek yıl 350. yılını kutlamaya hazırlanan dünyanın eski ilaç ve kimya şirketi Merck, onkoloji alanında son 50 yılın en önemli buluşuna imza atmaya hazırlanırken, Türkiye Genel Müdürü Şehram Zayer, Türkiye’nin de Merck için çok önemli bir konuma sahip olduğunun altını çizdi. Inter Continental Bölgesi olarak adlandırılan 69 ülkenin Türkiye’den yönetildiğini vurgulayan Zayer, şu bilgileri verdi: “Merck olarak, ilaç ve kimya sektöründe orta ölçekli bir oyuncuyken bugün yaşam bilimleri, sağlık hizmetleri ve performans malzemeleri dediğimiz yüksek performansa Cilt:24 Sayı:2 2016 SAĞLIK SEKTÖRÜNDEN KISA KISA HABERLER dayalı kimyasallarda faaliyet gösteren global bir şirketiz. Ar-Ge bütçemiz 1.8 milyar euro. Türkiye’de onkoloji, nöro- loji, fertilite ve büyüme hormonu gibi niş alanlarda varız. İlk etapta Türkiye’ de klinik çalışmalar üzerine yatırım ya- pıyoruz. Bu da bilimsel çalışmaların Türkiye’ye yayılması ve gelişmesi için çok güzel bir araçtır.” Sandoz, Türkiye’nin 7 Farklı Şehrinde Eczacılarla Buluşuyor vam edecek ve giderek tüm Türkiye’yi kapsayacak. “Eczacılık ve İlaç” başlıklı toplantılarda, Prof.Dr. Ecz. Osman Özdemir ile Sandoz Türkiye ve Bağımsız Devletler Topluluğu (CIS) Başkanı Dr.Ecz. Teknolog Altan Demirdere konuşmacı olarak yer alacaklar. Altan Demirdere İlaç pazarının global lideri Sandoz, ilk olarak 1986 yılında gerçekleştirdiği “Eczacı Toplantıları” serisinin 3. Türkiye turuna 2016’da tekrar başladı. Adana’da başlayan toplantılar, Gaziantep’in ardından, 26 Mayıs Antalya, 2 Haziran Samsun, 22 Eylül Konya, 13 Ekim İzmir ve 24 Kasım Mersin’de de- Prof.Dr. Ecz. Osman Özdemir, “Değişen Eczacılık” başlıklı sunumunda, geleneksel dönemden insan odaklı uygulamalar dönemine kadar eczacılığın gelişimini ele alacak. Prof.Dr. Özdemir, “Yedi yıldızlı çağdaş eczacı kime denir?” sorusuna detaylarıyla yanıt vererek, Türkiye’deki iyi eczacılık uygulamalarını anlatacak. Sandoz Türkiye ve Bağımsız Devletler Topluluğu (CIS) Başkanı Dr.Ecz. Teknolog Altan Demirdere ise sunumunda “İlacın Tarihi, Modern İlacın Keşfi ve Dünyada ve Türkiye’de İlaç Sanayi” konularını detaylı olarak anlatacak. Bu organizasyonun, sağlık zincirinin hastaya en yakın halkası olan Eczacılar açısından önemini Demirdere şu sekilde değerlendiriyor: “Bugün dünyada 2 bini aşkın ilaç fabrikasında üretilen yaklaşık 800 bin ilaç ve bu ilaçların takdim edildiği 1.5 milyonun üzerinde farklı galenik form mevcut. İlacı son noktada hastaya sunan eczacılarımızın, hasta sağlığı ve akılcı ilaç kullanımı konusunda çok önemli rolü olduğuna inanıyoruz.” Dijital Çağda Hipokrat Yeminine Sadık Kalmak Stephen Cobb Cilt:24 Sayı:2 2016 ABD’de 2015 yılında büyük sağlık hizmeti ihlalleri yaşandığına dikkat çeken ESET Kıdemli Güvenlik Araştırmacısı Stephen Cobb, pek çok kişinin güvenlik ve gizlilik endişeleri nedeniyle sağlık hizmeti sağlayıcılarından bilgi saklamaya başladığını aktardı. Doktorların hippokrat yeminini hatırlatan Cobb, bununla gizlilik sözü de verildiğini, dijital çağda bu sözün daha büyük önem kazandığını anlattı. Stephen Cobb’nun verdiği bilgiye göre geçen yıl ABD’de sağlık sektöründeki altı büyük kuruluşa ait 100 milyondan fazla kişinin kaydı risk altına girdi ve bunun uzantısı olaActual Medicine rak pek çok kişi ihlal ataklarına maruz kaldı. Cobb, “2015 yılının siber güvenlik tarih kitaplarına “sağlık hizmeti ihlal yılı” olarak girmesi üzerine bu ihlallerin hasta-doktor bilgi alışverişine etkisini araştırmaya karar verdi. Stephen Cobb bu gelişmeler ışığında yaşları 18 ve üstü olan 750 Amerikan vatandaşına şu soruyu sordu: “Tıbbi kayıtlarınızın güvenliği ya da gizliliği hakkındaki endişeleriniz yüzünden sağlık hizmeti sağlayıcınızdan bilgilerinizi gizlediğiniz oldu mu?” Verilen cevaplara göre, soru sorulanların %13,2’ 61 SAĞLIK SEKTÖRÜNDEN KISA KISA HABERLER si gizlilik ile ilgili endişeleri yüzünden sağlık hizmeti sağlayıcısından bilgilerini saklamış. Cobb’a göre buradaki %13’lük oran dikkate değer bir orandır, çünkü daha önce yapılan çalışmalarda oranın daha düşük olduğu raporlanmış. Örneğin; ABD Sağlık Bakanlığı - Sağlık Bilgi Teknolojisi Ulusal Koordinatör Ofisi (ONC), 2012’den 2014 yılına kadar hastaların tıbbi kayıtlarının güvenliği ya da gizliliği hakkındaki endişeleri yüzünden sağlık hizmeti sağlayıcısından bilgilerini gizlemesini sırasıyla %7, %8 ve %5 oranında tespit etmiş. “2015 yılında yaşanan büyük çaptaki tıbbi kayıtların gizlilik ihlalleri, hastaların endişelerini iki katına çıkarmış görünüyor” diyen Stephen Cobb, “Bence hastaların teşhis ve tedaviyi baltalaya- cak şekilde bilgileri saklaması ile ortaya çıkan rakamlar endişe vericidir. Sağlık sektörü IT yöneticileri için söyleyebiliriz ki, bahsi geçen oranlar dikkate alınarak daha iyi bir bilgi güvenliğinin oluşturulması, hem daha doğru tıbbi sonuçların alınmasını hem de tıbbi sırların gözlerden uzak tutulmasını sağlayacaktır“ tespitini yaptı. Hasta bilgilerinin gizli tutulması, tıp biliminin kendisi kadar eskidir. Hipokrat yemininin orijinal versiyonunda doktorlar hasta bilgilerini “göğsünde kutsal ve gizli” olarak taşıyacağına yemin ediyor. “Hastalar gerekli bilgileri doktorlarıyla paylaşmazlarsa, doktorlar güvenli ve etkili bir tedavi uygulayamazlar“ diyen Stephen Cobb, sözlerini şöyle sürdürdürdü: “Elbette, insanların bilgilerini söylememeyi tercih etmesi- nin altında pek çok sebep bulunabilir. Çoğu sebep bilgisayarlardan önce geliyor ve toplumun kendisi kadar eski olan utanç, mahcubiyet ya da kınanma korkusu olarak özetlenebilir. Fakat hasta sağlık bilgilerinin dijital olarak saklanması ve bununla birlikte yetkisiz kişilerin bilgilere erişmesi ve suiistimal etmesi korkusu, yeni bir endişe olarak ortaya çıkıyor. Sonuç olarak dijital çağda da, hasta bilgilerinin gizliliği sözünü verdiren Hippokrat yeminini tekrar hatırlamakta fayda var. Bu yemin, tüm sağlık sektörü açısından giderek daha anlamlı hale geliyor.“ Stephen Cobb’un ayrıntılı makalesi linkten takip edilebilir: http://www. welivesecurity.com/2016/02/18/security-privacy-patients-withholding Pfizer, GlaxoSmithKline’ın İki Aşısını Bünyesine Kattı Tolga Uluışık Pfizer, meningokok menenjitine karşı geliştirilen dört bileşenli ACWY aşılarını, yaklaşık 130 milyon $ (380 milyon TL) karşılığında satın almak üzere GlaxoSmithKline (GSK) ile global bir anlaşma yaptığını açıkladı. Pfizer bu anlaşmayla aşı portföyünü genişleterek, halk sağlığı konusunda verdiği ta62 ahhüdü güçlendiriyor. Halk sağlığında dünya genelinde daha çok hastaya yarar sağlayacak fırsatları belirlemeyi hedefleyen Pfizer, bu anlaşmalarla son iki yılda dört yeni aşıyla portföyünü genişletmiş oldu. 2014’te ABD’de 10-25 yaş arası bireylerde serogrup B meningokok hastalığına karşı koruma amaçlı Pfizer’in kendi geliştirdiği aşının onaylanması, geçtiğimiz yıl Baxter’den serogrup C meningokok hastalığına karşı koruma amaçlı aşının satın alınması ve son olarak da GSK ile yapılan anlaşma sonucunda, bu aşıların eklenmesiyle Pfizer, meningokokal hastalığın önlenmesine ve salgınların kontrol altına alınmasına odaklanan bir portföy oluşturmuş oldu. Actual Medicine Pfizer Türkiye Aşı İş Birimi Lideri Tolga Uluışık, “Bu iki aşının portföyümüze eklenmesi Pfizer için çok önemli bir dönüm noktasıdır. Bu aşılar meningokok bakterisinin neden olduğu hastalıklara karşı koruma imkanı sağlarken, halk sağlığı alanına yeni katkılar sunmamıza olanak tanıyacaktır. Pfizer Türkiye olarak ülkemizde dört bileşenli konjuge aşının devir sürecini tamamlamış bulunuyoruz. Bu aşı çocuklarımızı, ölümcül olabilen meningokok menenjitinin birden fazla tipine karşı koruyabilmemizi sağlayacak. Bu da dünya genelinde ciddi hastalıklarla mücadele vizyonumuzu gerçekleştirmemize yardımcı olup, toplumun sağlık ihtiyaçlarını daha iyi karşılamamıza destek olacaktır” dedi. Cilt:24 Sayı:2 2016