Kisa kisa kisa:k?sak?sa.qxd.qxd

advertisement
Sağlık Sektöründen KISA KISA... Haberler
Nebivololün Hemodinamik Özellikleri
Klinik Maliyetleri Azaltabilir mi?
Nebivololü diğer ß-Blokerlerden belirgin şekilde ayıran kendine özgü
özellikleri, Kamp O. ve ark.’nın yeni
yayımlanan derlemesinde ayrıntıları
ile anlatıldı.
Seçici ß1-Blokajının ve Nitrik Oksit
Salınımının Hemodinamik Etkileri ve
Klinik Önemi başlıklı yazıda, nebivololün ß1-adrenerjik reseptörlere karşı
yüksek affinitesi olan üçüncü jenerasyon ß-adrenerjik reseptör antagonisti (ß Blokör) ve ayrıca endotelyal
L-arjinin/nitrik oksit (NO) yolu ile etkileşime geçerek vazodilatasyona sebep olduğu ve bu ikili etki mekanizmasının, nebivololün hemodinamik
özelliklerini belirlediği vurgulandı.
Bu özelliklerin, kalp hızı ve kan basıncında (KB) azalmalar, sistolik ve
diyastolik fonksiyonlarda iyileşmeleri
sağladığı, KB’daki azalmaya bağlı
olarak, NO kaynaklı etkilerin periferal vasküler dirençte azalmaya ve
kardiyak debiyi koruyarak atım hac-
minde artmaya sebep olduğu da
vurgulandı. Akış kaynaklı dilatasyon
ve koroner kan akımı rezervinin de
nebivolol uygulanması sırasında artış gösterdiği, diğer hemodinamik
etkilerin, pulmoner arter basıncı,
pulmoner oklüzyon basıncı, egzersiz
kapasitesi ve sol ventriküler ejeksiyon fraksiyonu üzerinde yararlı etkiler olarak sayılabileceğini belirten
Kamp ve ark., ayrıca nebivololün,
geleneksel ß-blokörler gibi lipid metabolizması ve insülin hassasiyeti
üzerinde yan etkilere sahip olmadığını bildiriyor. Nebivololün belgelenmiş hemodinamik etkilerinin, hipertansiyon ya da kalp yetmezliği olan
hastalarda gelişmiş klinik sonuçlar
sağladığını belirten Kamp ve ark., hipertansiyon hastalarında, nebivolol
le bradikardi vakalarının çoğunlukla
şu anda mevcut olan ß-Blokörlerle
olan bradikardi vakalarından çok daha nadir görüldüğünü, periferal vazodilatasyon, antioksidan aktivite ve
endotelyal disfonksiyonun normale
dönmesi gibi NO kaynaklı faydalarla
birlikte bu durumun, kardiyovasküler vakalardan korunmayı büyük ölçüde kolaylaştıracağını belirttiler.
Ayrıca, nebivololün özellikle yorgunluk ve cinsel disfonksiyon gibi ß-blokörler ile ilişkilendirilen olaylara karşı
yüksek tolerabilite profili çizdiğini,
SENIORS çalışmasıyla da nebivololün kalp yetmezliği hastalarında
tüm nedenlere bağlı ölüm ve KV nedenli hastaneye yatışlarda anlamlı
azalma sağladığını belirttiler.
Kamp ve ark, nebivololün, NO salımı
üzerindeki etkilerinden dolayı geleneksel ß-blokajının çok daha üstünde faydalar sağlayan etkili ve iyi tolere edilen bir ajan olduğu ve bu özelliğinin ona diğer ß-blokörlerde olmayan hemodinamik özellikler, kardiyoprotektif aktivite ve iyi bir tolerabilite
profili kazandırdığını belirttiler.
Cervarix’in 18-25 Yaş Arası Kadınlardaki Etkisi Doğrulandı
Tüm dünyada kadınların karşı karşıya olduğu en ciddi sağlık sorunlarından biri olan rahim ağzı kanserine
karşı GlaxoSmithKline (GSK) tarafından geliştirilen dünyada 106 ülkede
ruhsatlı olan Cervarix aşısının, 18-25
yaş arasındaki genç kadınlarda hastalığa karşı etkin korunma sağladığı
doğrulandı. Ruhsatlı bir HPV aşısının
etkinliği konusunda yapılan en geniş
klinik çalışma olarak nitelendirilen
PATRICIA HPV - 008’in yeni sonuçları, Avrupa Cinsel Organ Enfeksi62
Actual
Medicine
yonları ve Neoplazi Araştırma Örgütü’nün (EUROGIN) Monako’da düzenlediği bilimsel bir toplantıda sunuldu. Prof.Dr. Anne Sarewski tarafından açıklanan araştırma sonuçlarına göre, 18-25 yaş grubundaki kadınlarda, Cervarix’in servikste kansere yol açan HPV tip 16 ve 18 kaynaklı
kanser öncüsü lezyonlara (CIN2 +)
karşı %96,2 gibi son derece yüksek
etkinlikte koruma sağladığı gösterdiği bildirildi. Çalışma kapsamında, bu
grupta yapılan başka bir analiz ise
Mart 2010
Sağlık Sektöründen KISA KISA ... Haberler
18-25 yaş grubundaki kadınların sadece %1’iden daha azında hem HPV
16 hem de 18 enfeksiyonu olduğunu, dolayısıyla 18-25 yaş grubundaki tüm kadınların %99’ unun HPV
aşısından yarar sağlayabileceğinin
doğrulandığı kaydedildi. Klinik çalışma ile ilgili olarak Monako’daki toplantıya sunulan diğer veriler ise genç
kadınları Cervarix ile aşılamanın vaka
sayısında ciddi oranda azalmaya yol
açtığı ve hastalığın tedavi maliyetlerini düşürdüğü yönündeki görüşleri
destekledi. GSK Türkiye Medikal
Direktörü Dr. İpek Yürekoğlu konu
hakkında açıklama yaparak: “Yapılan
klinik araştırmanın sonuçları, 18-25
yaş grubundaki kadınların aşılanmasının hastalığa karşı etkin korunma
sağladığını ve kamu yararı açısından
çok olumlu sonuçlar verdiğini gösteriyor. Rahim ağzı kanserine karşı sağlık politikalarını oluşturan ve uygulayan yetkililerin bu alandaki bütün verilere sahip olması büyük önem taşıyor. GSK, tüm dünyada ve Türkiye’de rahim ağzı kanserine karşı kamu sağlığını korumak amacıyla yürütülen çalışmalara destek vermeye
devam edecektir” dedi.
“Kara Akciğer” Ödüllü Film
Sigara ve Sağlık Ulusal Komitesi (SSUK) tarafından yapılan açıklamada, tüm dünyada gişe rekorları kıran, birçok ödül toplayan ve verdiği
mesajlarla tartışılmaya devam eden Avatar’ ın, Amerika’da büyük bir tartışmanın daha
parçası olduğu hatırlatıldı. Filmde
Sigourney Weaver’in oynadığı karakterin sürekli sigara içiyor olmasının,
sigara karşıtı gruplar tarafından ciddi
bir halk sağlığı tehdidi olarak görüldüğü, sigara karşıtı gruplara göre
sorunun, Amerika’da ve dünyada
milyonlarca çocuğun bilet almak
için sinema salonlarına koşarak gittiği PG-13 reytingli filmin, çocuklar ve
gençler için yapılmış bir film kategorisinde olmasından kaynaklandığı
belirtildi. Çocuklar ve gençler tarafından büyük bir ilgiyle izlenen filmde sigara içilen sahnelerin genç nesil
üzerinde büyük tehdit oluşturduğunu düşünen sigara karşıtı grupların
filme, “kara akciğer” ödülü verdiği
belirtildi.
Filmde yapılan sigara reklamına ilişkin bir paylaşım sitesinde tartışma
başlatan Sakarya Üniversitesi Tütün
Kontrolü Koordinasyon Kurulu Başkanı Dr. Pınar Pazarlı; “Filmde, günümüzden iki yüz yıl sonra, insanlık bilimin doruğuna ulaşmışken, hala sigara olacakmış ve hatta; bir bilim kadını tarafından hem de kapalı alanlarda ve laboratuvarda içilebilecekmiş gibi bir izlenim yaratılmaya çalışılmış. Bugünkü bilimsel veriler ışığında; dünyada tamamen dumansız
kapalı alanlar yaratmak çabası hakimken ve sigara içimi konusunda
önemli bir değişim rüzgarı başlamış-
ken, sizce bu bir tesadüf mü?
Bence değil. Sohbetlerim sırasında bu durumdan bahsettiğimde neredeyse hemen
herkesin Sigourney Weaver
ın sigaralı sahnesini net olarak hatırlaması oldukça enterasan... Bu hem sevindirici hem de
üzücü bir durum. Sevindirici bir durum çünkü sigara içmenin “normalize edilmiş bir davranış” olması durumu artık değişiyor, beyinler artık o
sahne içinde birinin sigara içiyor olmasını anormal ya da farklı bir durum olarak algılıyor ve dikkatlerini
çekiyor. Ayrıca bu sahne, filmin bütün akışı içinde o kadar göze batıyor
ve o kadar rahatsız ediyor ki, bu durum bana sigara endüstrisinin ürün
yerleştirme tekniklerinde beceriksizleştiğini düşündürüyor. Ama yine de;
sigara içiciliği yani nikotin bağımlılığı; pek çok genç ve çocuğun bilinçaltına, hala bu tür görüntülerle bilinçli olarak bulaştırılıyor” dedi.
Dünya Sigarayı Boykot Günü
Dünya Sigarayı Boykot Günü nedeni
ile Türk Psikiyatri Derneği’nden yapılan açıklamada; sigara ve tütünün
dünyada en yaygın kullanılan bağımlılık yapıcı madde olduğu ve kullanımı önlenebilir ölüm nedenlerinin ba64
şında geldiği hatırlatılırken, her yıl
yaklaşık 5 milyon kişinin sigara ve
tütün kullanımına bağlı hastalıklar
nedeniyle hayatını kaybettiğinin tahmin edildiği, dünyada ölüm olaylarının başında yer alarak ilk sıraya yerActual
Medicine
leşme eğiliminde olduğu hatırlatıldı.
Sigara kullanımının gelişmiş ülkelerde alınan önlemler ve toplumun bilinçlenmesi sonucunda giderek azalma eğilimi göstermesine rağmen,
gelişmekte olan ülkelerde sigara tüMart 2010
Sağlık Sektöründen KISA KISA ... Haberler
ketiminin arttığına dikkat çekildi. Ülkemizde sigara kullanım yaşının düşerek, kullanımın yaygınlaştığı, yapılan çalışmaların erişkin nüfusun
%50’ den fazlasının düzenli bir şekilde sigara kullandığını, sigara kullanımının da tüm yaş gruplarında yaşam
süresini 16 yıl, 35-69 yaş grubunda
ise 22 yıl kısalttığının yapılan çalışmalarla gösterildiği bildirildi.
Açıklamada ayrıca; sigaraya başlama yaşı ile bağımlılık şiddeti arasındaki ilişkiye dikkat çekildi: “Sigaraya
başlama yaşı düştükçe bağımlılık
gelişmesi olasılığı artmaktadır. Ergenlik döneminde sigara kullanmaya başlama, bağımlılık gelişme riskini artırmaktadır. Bu nedenle 18 yaş
altındaki kişilere sigara satılmaması,
sadece yasal değil, halk sağlığı açısından da uyulması gereken bir zorunluluktur. Gençler arasında sigara
kullanım nedenleri incelendiğinde
merak ilk sırada yer almaktadır. Büyüdüğünü kanıtlamak, farklı olmak,
stresten kurtulmak gibi nedenler ergen sigara kullanımındaki için diğer
nedenler olarak sayılabilir. Bu nedenle sigara kullanımı ile ilgili merak
uyandırıcı, özendirici tutumlar sigara
kullanımı açısından risk oluşturmaktadır. Sigaraya kolay ulaşım, fiyat,
evde sigara kullanan kişilerin bulunması sigara kullanımını artırmaktadır. Ergenlerde sigara bağımlılığının
çok daha kolay ve hızla geliştiği unutulmamalıdır. Sigara bağımlılığı, diğer bağımlılık tedavileri ile benzer ilkelerle yürütülmelidir. Bu nedenle tedavi bir psikiyatri uzmanı tarafından
yürütülmelidir” denildi.
Investigator Academy Eğitimleri Devam Ediyor
Novo Nordisk BANS (Business Area
Near East South Asia) Medikal ve
Klinik Araştırmalar Departmanı’nın
bir eğitim projesi olan “Investigator
Academy”’ İyi Klinik Uygulamalar
(Good Clinical Practice) kursu ile devam ediyor.
Novo Nordisk’ten yapılan açıklamada; hastalıklarla daha etkin bir şekilde mücadele edebilmek ve yaşam
kalitesini daha üst seviyelere eriştirebilmede büyük önem taşıyan Klinik
Araştırmaların, İlaç Geliştirmenin en
önemli aşamalarından biri olduğu
belirtilirken, hastalarla direkt iletişimde olan araştırmacıların da klinik
çalışmaların en önemli yapı taşı olduğu kaydedildi. Hasta haklarının
korunması ve çalışmaların kurallara
Mart 2010
uygun olarak yürütülmesi için araştırmacıların ulusal ve uluslararası düzenlemeleri iyi bilmesi gerektiği ve
“Investigator Academy"nin, araştırmacıları bu alanda bilgilendirerek
klinik araştırmaların kalitesini arttırmayı, bu yolla da Hasta haklarının
korunmasına yardımcı olmayı hedeflediği bildirildi.
Klinik araştırmalarda yer alan ve yer
almayı planlayan araştırmacıların bu
alandaki eğitim ihtiyaçlarına cevap
vermek üzere, Novo Nordisk BANS
Medikal ve Klinik Araştırmalar Departmanı tarafından 2009 yılında hayata geçirilen Investigator Academy
eğitimlerinin kendi alanında uzman
ve deneyimli oldukları bilinen eğitmenlerin iş birliği ile gerçekleştiridiğil ve verilen eğitimlerin akredite
edilmiş sertifikalar ile belgelendirildiği belirtildi. İyi Klinik Uygulamalar
Kursu (Good Clinical Practice
Course)’nun da bağımsız ve kar
amacı gütmeyen bir eğitim kuruluşu
olan Vienna School of Clinical Research iş birliği ile yapıldığı bildirildi.
Actual
Medicine
“Investigator Academy”, Türkiye,
Hindistan, İran, Irak, İsrail, Suriye,
Ürdün, Pakistan, Lübnan, Afganistan, Bangladeş, Nepal, Butan, Maldiv Adaları ve Sri Lanka’daki (BANS
Bölgesi) tüm araştırmacıların katılımına açık olduğu hatırlatılırken, “Investigator Academy” eğitimlerine
araştırmacıların ücretsiz olarak katılabildikleri, araştırmacıların programa katılımlarının Novo Nordisk
BANS Medikal ve Klinik Araştırmalar
Departmanı’nın koşulsuz katkıları ile
gerçekleştirildiği bildirildi.
Geçen yıl gerçekleştirilen ilk eğitiminde yer alan BANS Bölgesi ülkelerinden 62 katılımcının, eğitimlerini
başarı ile tamamlayarak sertifikalarını aldığı bildirildi.“Investigator Academy”de verilen eğitimlerin, araştırmacıların eğitim ihtiyaçları doğrultusunda belirlendiği, Ocak 2010 tarihi
itibari ile dünya genelinde, Novo
Nordisk’in destekleyicisi olduğu, 73
ülkede yürütülen, 62 adet aktif klinik
araştırma ve bu klinik araştırmalarda
tedavi edilen yaklaşık 245.683 hasta
bulunduğu bildirildi.
65
Sağlık Sektöründen KISA KISA ... Haberler
AstraZeneca’dan Rosuvastatin İçin Açıklama
AstraZeneca Şubat 2010’da bazı yayınlarda yer alan rosuvastatin (Crestor) ilacı ile ilgili haberlerin, bilimsel
gerçekleri yansıtmadığı, yanlış yönde endişe yaratan bu haberlerin tedavi altındaki hastaların tedavilerini
yarım bırakmalarına sebep olarak
mevcut kardiyovasküler hastalık
risklerini artıracağına dikkat çekilerek; şu açıklamada bulunuldu: “Lancet’de, 17 Şubat 2010 tarihinde yayınlanan bir makalede 13 büyük statin çalışmasında kullanılan 5 farklı
statin, 91.140 hastayı kapsayan bir
meta analizde değerlendirilmiş ve bu
kapsamda statin tedavisi ile yeni diyabet gelişimi arasındaki ilişki araştırılmıştır. Haberlerde yer aldığı gibi
statin kullanan her 100 hastadan 9’
unda diyabet geliştiği bilgisi gerçeği
yansıtmamaktadır. Araştırma sonucunda, statin tedavisi ile kontrol grubu arasında yeni diyabet gelişiminde
%9 fark bulunmuştur. Plasebo kullanan 45.619 hastanın %4.5’inde diyabet gelişimi gözlenirken, statin teda-
visi alan 45.521 hastanın %4.89’unda diyabet gelişimi gözlenmiştir.
%4.89 ile %4.5 arasındaki relatif fark
%9’dur. Bu araştırmada yer alan statinler arasında, diyabet riski ile ilişki
açısından belirgin fark görülmediği
belirtilmiştir. Haberlerde belirtildiği
şekliyle rosuvastatin ilacımızın diğer
statinlere oranla daha riskli olduğu
iddiası doğru değildir. Orta ve yüksek riskli hastalarda kısa ve orta dönem statin kullanılmasının kardiyovasküler olayları azaltıcı faydalarının,
diyabet gelişiminde izlenen bu küçük risk artışına göre çok daha ağır
bastığı vurgulanmıştır. Orta veya
yüksek riskli hastalarda ya da mevcut kardiyovasküler hastalığı olanlarda klinik pratikte seçilecek tedavinin,
bu sonuçlar gözönüne alınarak değiştirilmemesi gerektiği bu çalışmanın araştırmacıları tarafından makalede açıkça belirtilmiştir.
Haberlerde yer alan “diyabet riskinin
Türkiye’deki prospektüste yer almadığı” konusu ise haksız bir suçlama-
dır. Prospektüs konusundaki başvuru süreci Temmuz 2009’da başlatılmıştır. Bu konudaki gelişmeler ve
süreç dünyada ve Türkiye’de şu aşamadadır; rosuvastatin ile yürütülen
güncel klinik çalışma sonuçları ve
güvenlik profili AstraZeneca tarafından Amerikan Sağlık otoritesine sunulmuş ve FDA onayını takiben diyabet ile ilgili uyarılar ABD’deki prospektüsün, yan etkiler bölümüne Şubat 2010’da dahil edilmiştir. Aynı
başvuru Avrupa Sağlık otoritesine
Nisan 2009’da, TC. Sağlık Bakanlığı’na Temmuz 2009’da sunulmuş ve
prospektüs onay süreçleri halen devam etmektedir.
Ayrıca, diyabet gelişimi ile ilgili bilgileri de içeren 5 yıllık Periyodik Güvenlik Güncelleme raporu da, Haziran 2009’da TC. Sağlık Bakanlığı’na
sunulmuştur. Sağlık otoritesinin görüşleri ve değerlendirmeleri sonucunda gerekli düzenlemeler Avrupa’da ve Türkiye’de prospektüsümüze
yansıtılacaktır.”
Kanser Bile Önlenebilir
Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği’nin, 4 Şubat Dünya
Kanser Günü’nde düzenlediği toplantıda kanser vakalarındaki artışa
değinen uzmanlar, önlem alınmazsa
2030 yılında 17 milyon kişinin kan66
serden hayatını kaybedeceğine dikkat çekti. Toplantıda Dernek Genel
Sekreteri Prof.Dr. Şuayib Yalçın,
Yönetim Kurulu Üyesi Doç.Dr.
Bilgehan Yalçın ve Yönetim Kurulu
Üyesi Prof.Dr. Dinçer Fırat konuşmacı olarak yer aldı. Kanserde en
hızlı artışın Türkiye’nin de içinde bulunduğu düşük ve orta gelirli ülkelerde olacağını belirten Prof.Dr. Şuayib
Yalçın, kanserlerin önlenebileceğini
belirterek: “Bu konunun en iyi yönü
ise kanserlerin %43'ünün potansiyel
olarak önlenebilir olmasıdır. Tütün
kullanımı, aşırı alkol tüketimi, güneActual
Medicine
şe fazla maruz kalma ve obezite ile
ilişkili kanserler için risk, bu risk faktörlerinden kaçınılması yanında sağlıklı beslenme ve düzenli fiziksel aktivite ve enfeksiyonlardan korunma
gibi sağlıklı yaşam davranışlarının
benimsenmesi ile önemli ölçüde azaltılabilmektedir” dedi. Konuşmasında kanserden korunabilmek için alınacak önlemlere de değinen Prof.
Dr. Yalçın: “Tütün ve tütün ürünleri
kullanmayın, pasif içicilikten kaçının.
Alkol tüketimini azaltın. Aşırı güneş
ışınlarından sakının. Sağlıklı kilo,
sağlıklı beslenme ve düzenli fiziksel
Mart 2010
Sağlık Sektöründen KISA KISA ... Haberler
aktiviteye dikkat edin ve kansere yol
açan enfeksiyonlardan korunun” dedi. Kanser Günü etkinlikleri kapsamında Sağlık Bakanı Prof.Dr. Recep
Akdağ’da bir açıklama yaptı. Kanser
hastalığının Türkiye’deki durumuna
dikkat çeken Prof.Dr. Akdağ, hastalığın önlenmesi için halkı bilgilendirmenin önemini vurguladı. 2015 yılına kadar devam edecek Ulusal
Kanser Programı’nı açıklayan Prof.
Dr. Akdağ, “kanseri önlemek için üç
noktaya dikkat etmek gerekiyor:
Sigarasız bir hayat, sağlıklı beslenme
ve spor. Önlemlerimizi alırsak gelecek yıllarda kanser görülme sıklığını
da azaltmış oluruz” dedi.
Dünya Psiko-Onkoloji Kongresi’ne Türk Başkan
ABD, Japonya ve birçok Avrupa ülkesinde geçtiğimiz yıllarda gerçekleştirilen Dünya Psiko-Onkoloji Kongresi’nin 13.’sü Antalya’da yapılacak. Dünyanın dört bir yanından, iki
bine yakın bilim adamının beklendiği kongreye, Türkiye’de kanser psikiyatrisi ile ilgili bilim dalını kuran, 20
yılı aşkın süredir kanserli hastaların
yaşadığı psikiyatrik sorunlar üzerine
bilimsel çalışmalar yürüten Prof. Dr.
Sedat Özkan, başkanlık edecek.
Türkiye’den ilk kez bir doktorun başkan olarak yer alacağı kongrede
kanser psikiyatrisi ile ilgili son gelişmeler ele alınacak. Kanser hastalarına psikiyatrik destek verilmesinin
önemini vurgulayan Prof. Dr. Sedat
Özkan: “Ülkemizde genel olarak
hastalığın medikal tedavisi dünya
şartlarında yapılmakta, ancak psikososyal boyutu yeterince önemsenmemektedir. Amacımız; kanseri tedavi ederken hastada ortaya çıkma
riski yüksek olan kaygı bozukluğu,
depresyon, çöküntü ve beyin işlev
bozukluğunu da tedavi etmek. Kişinin yaşadığı depresyon ister kansere
ister kemoterapiye bağlı biyolojik süreçlerden dolayı olsun, kişinin bağışıklık sisteminin çökmesini hızlandırır. Dolayısıyla kişinin tedaviye katılımı bozulur. Bu nedenle psiko-onkolojik tedavi, genel tedavinin ayrılmaz
bir parçasıdır. Kanser psikiyatrisinin
Orta Doğu, Doğu Avrupa ülkelerinde ve Türkî Cumhuriyetlerde de yaygınlaşması için bilimsel anlamda öncülük yapıyoruz. Kanser psikiyatrisiyle ilgili en kapsamlı uluslararası kongrenin Türkiye’de yapılmasında bu
faktör de etkili oldu” diye konuştu.
Türk Tıp Tarihinin İlk “e-kongre”si
Pfizer Türkiye’nin katkıları ile hekimlerin bilim dünyasındaki en güncel
bilgi ve deneyimleri paylaştıkları çok
önemli platformlar olan bilimsel
kongrelerin daha fazla hekim ile buluşabilmesi amacıyla, Türk tıp tarihinin ilk ‘e-kongre’ projesi uygulanmaya başlandı. Mart ayında da süren,
Mart 2010
www.kardiyovaskuler360.com adresinde başlayan ‘Kardiyoloji Özümsem-e’ isimli e-kongrenin bilimsel
oturumlarını bugüne kadar 2.000
hekim takip etti. Kongrenin hayata
geçirilmesi sürecinde Türkiye’nin
kardiyoloji alanının önde gelen hekimleri ile işbirliği yapılarak, Prof.Dr.
Ali Oto, Prof.Dr. Lale Tokgözoğlu ve
Prof.Dr. Zeki Öngen’in katılımıyla bilimsel bir kurul oluşturuldu. E-kongre hakkında açıklama yapan Prof.
Dr. Ali Oto: “Yoğun çalışma temposu
nedeniyle katılmakta güçlük çektiğimiz bilimsel platformlara alternatif
bir kanal yaratan ‘e-kongre’ projesi,
teknolojiyi ve bilimi kullanarak, yeni
bilgi ve geçmiş konulara ilişkin deActual
Medicine
ğerlendirmeleri Türk hekimlerinin
bilgisayarlarına kadar taşıyan inovatif
bir çözüm niteliği taşıyor” dedi.
Pfizer Türkiye Genel Müdür Yardımcısı Aylin Tüzel ise projeden memnuniyetini belirterek; “Pfizer Türkiye
olarak, günümüz teknolojisinin sağladığı avantajları kullanarak, hekimlerimizin ve sektörümüzün ihtiyaçlarına çözüm getirecek, bilim alanında
atılan adımları büyütecek farklı ve
yenilikçi projeler geliştirmek için çalışıyoruz. E-kongre projesi Pfizer
Türkiye’nin bu anlayışının yeni bir
meyvesidir. E-kongre’nin bu kadar
kısa sürede hekimlerimiz tarafından
benimsenmesi ve gördüğü ilgi bizi
çok mutlu etti” dedi.
67
Sağlık Sektöründen KISA KISA ... Haberler
Palyatif Bakım Eğitimi
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp
Fakültesi, Algoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Palyatif Bakım Derneği
Başkanı Prof.Dr. Süleyman Özyalçın
başkanlığında, Janssen Cilag işbirliği ile Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Palyatif Bakım
toplantısı düzenlendi. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Tıbbi
Onkoloji Bilim Dalı’ndan Prof.Dr. Sevil Bavbek, Ege Üniversitesi Algoloji
Bilim Dalı’ndan Prof.Dr. Meltem
Uyar, Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Algoloji Bilim Dalı’ndan Doç.Dr. Alp Yentur ve Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Başhekimi Doç.Dr. Adem Akçakaya’
da, Palyatif Bakım kavramı, felsefesi,
kapsamı ve ülkemizde bir uzmanlık
olarak gelişmesi yönünde yapılması
gereken hazırlık ve çalışmalar konusunda sunumlar gerçekleştirdi.
Sunumlarda Palyatif Bakım hizmetlerinin sağlık sistemi ile bütünleşebilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin ve ulusal Palyatif Bakım programlarının hazırlanması, narkotik ağ-
rı kesicilerin çeşitlendirilmesi, gerekli doz ayarlamalarının yapılması için
yönetmeliklerin oluşturulması ile hekim ve sağlık çalışanlarının konu
kapsamında bilinçlendirilmesinin
önemine değinildi. Prof.Dr. Özyalçın
yapılan çalışmalarla ilgili olarak: “Sadece kanser değil Alzheimer gibi romatoid artrit gibi bazı hastalıklar var
ki tıp henüz bu hastalıklara bütünüyle çare olamıyor. İşte Palyatif Bakım
bu hastaların, hastalıkları nedeniyle
veya tedavileri süresince oluşan yan
etkileri gidermek, hastayı rahat ettirmek ve gerektiğinde hasta yakınlarını beklenenlere karşı hazırlamak da
Palyatif Bakım’ın hizmet alanı içerisindedir” dedi.
Abbott Solvay’ı Satın Aldı
Abbott tarafından yapılan açıklama
ile; Belçika merkezli Solvay İlaç firmasının 4,5 milyar avroya (6,2 milyar
dolar) mal olan satın alma işlemlerinin tamamlandığı duyuruldu. Bu satın alma, Abbott'a geniş ve mevcut
ürün portföyünü tamamlayıcı nitelikte bir ürün portföyü sağlayacak ve
Abbott'un kilit öneme sahip gelişmekte olan pazarlardaki varlığını bü-
yütecek. İşlemin tamamlanma zamanı göz önüne alındığında, Abbott bu
satın almanın 2010 toplam satış rakamlarına, çoğunluğu ABD dışında
olmak üzere, yaklaşık 2,9 milyar dolar katkı yapmasını ve yıllık ilaç ARGE yatırımlarına da yaklaşık 500 milyon dolar ek getirmesini bekliyor. Abbott Yönetim Kurulu Başkanı ve
CEO'su Miles D. White, "Solvay İlaç'
ın satın alınması, Abbott'un kilit pazarlardaki varlığını güçlendirme ve
sürdürülebilir, sektör lideri bir büyüme gerçekleştirme stratejisinin önemli bir parçası. Bu satın alma, hem
Abbott hem de Solvay ürünlerini yeni
ve büyüyen pazarlara ulaştırmanın
yanı sıra AR-GE yatırımlarımızı büyütecek ve Abbott'a ilaç pazarında yeni
büyüme fırsatları sağlayacak" dedi.
Türkiye Talcid’e İletişimde Mükemmellik Ödülü
Türkiye Talcid®, Bayer AG’nin İletişimde Mükemmellik Ödülleri’nde
(Bayer Awards for Excellence in
Communications) Klasik Reklam68
Basılı İlanlar dalında birincilik ödülüne layık görüldü. Leverkusen’de gerçekleştirilen ve Bayer AG Yönetim
Kurulu Başkanı Werner Wenning’in
de katıldığı ödül töreninde, Türkiye
Talcid® ekibinde yer alan Grup Ürün
Müdürü Bilgen Tan ile Ürün Müdürü
Erdem Çınar ödüllerini Bayer AG
Kurumsal İletişim Başkanı Michael
Schade’den teslim aldı. Leverkusen’
de gerçekleştirilen ödül törenine Ba-
Actual
Medicine
yer’in bulunduğu farklı ülkelerden
toplam 200 iletişim uzmanı katıldı.
Törende konuşma yapan Bayer AG
Yönetim Kurulu Başkanı Werner
Wenning, konuşmasında iletişimin
önemini vurguladı. Ödül kazanan
projelerin verimliliklerinin kanıtlandığını belirten Wenning, yönetim kurulu üyeleri olarak her yıl yaratıcı ve
yenilikçi iletişim çalışmalarından etkilendiklerini de sözlerine ekledi.
Mart 2010
Download