Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 4, Sayı

advertisement
_____________________________________________________________________________________
Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 37, Aralık 2016, s. 461-468
Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date
21.11.2016
Yayınlanma Tarihi / The Publication Date
22.12.2016
Dr. Ahmet Salih İKİZ
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Siyaset Bilimi Bölümü
[email protected]
DEMOKRAT PARTİ DÖNEMİ TÜRK DIŞ POLİTİKASI
Öz
Çok partili döneme geçişin öncülü olan DP ekonomik alanda ülkede köklü bir değişime de neden olmuştur. Yüksek kalkınma hızına erişimi sağlayan dönemde aktif
bir dış politika da izlenmiştir. Özellikle ABD ile ilişkiler yüksek düzeyde seyretmiş
ve ülkemiz soğuk savaşın temellerinin atıldığı bu dönemde Batı Bloğuna yönelmiştir. Geçmiş dönemin aksine daha proaktif bir dış politika güdülmüştür. ABD’nin 2.
Dünya savaşı sonrası Truman doktrini altında sosyoekonomik yapıda önemli değişme kaydedilmiştir. Türkiye’nin savunma ekseni NATO üyeliği ile desteklenmiş,
batı kulübü olan AB’ye üyelik başvurusu yapılmıştır. Ortadoğu ülkelerine yönelik
dış politikada ABD ve Batı eksenli bir yönelimle hareket edilmiştir. Özellikle Kıbrıs konusunda İngiltere yeni bir oyuncu olarak soruna müdahil olmuştur. Bu çalışmada 10 yıllık DP döneminin sayılan temel dış politika dinamikleri incelenecektir.
Anahtar kelimeler: DP, Türk Dış Politikası, Türkiye ABD İlişkileri
Demokrat Parti Dönemi Türk Dış Politikası
TURKISH FOREIGN POLICY DURING DEMOCRAT PARTY ERA
Abstract
Democrat Party was a key element in Turkish political life due to the challenges it
succeeded in first multiparty regime experience in Turkey. During the DP era Turkey has sustainable high growth rates with active foreign policy. Turkish foreign
policy highly influenced by USA and altered to western block in pre cold war period. Compared to former governments DP choose to follow much more proactive
foreign policy that made changes in Turkish socioeconomic structure under the
post war Truman doctrine of USA. During a decade Turkey both become a NATO
member and applied EU membership. The foreign policy towards Middle East and
Arab World highly affected and shaped by western interests of US. The Cyprus issue becomes an international conflict with the intervention of UK. In our article
we will focus the foreign policy of DP during its governance.
Keywords: Democrat Party, Turkish Foreign Policy, Turkey-USA Relations
1. II. Dünya savaşı sonrası Dış Siyasi Değişim
İzleyen iki Dünya savaşı sonrasında yeni savaşları önlemek için küresel istikrarı sağlayacak bir
uluslararası sistem arayışı ortaya çıktı. Böylece üçlü sacayağını oluşturacak bir oluşumu
1990’ların başına kadar gözlemledik. Bu Batı Dünyasında Fordist üretim düzeni, Doğu Avrupa’da Sovyetizm ve üçüncü dünyada kalkınmacılık olarak ortaya çıktı. Bölgeler arası politik,
ekonomik ve ideolojik ilişkiler bu sacayağı tarafından belirlendi. (Amin,2000)
2. Dünya savaşı süresince Mihver ve Müttefik devletler Türkiye gibi tarafsız ülkeleri kendi yanlarına çekme çabası içinde bulunmuşlardır. 1945 yılı itibari ile Türkiye savaş mağlupları Almanya ve Japonya ile ilişkilerini kesmiş ve oluşmaya başlayan çift kutuplu Dünya düzeninde
ABD ekseninde yer almaya özen göstermiştir. 1946 yılında Stalin yönetiminin Boğazlar konusundaki istekleri yarattığı gerilim nedeni ile Batı Bloğunu temsil eden ABD ile yakınlaşmaya
yönelik bir itki oluşturmuştur. Bu 1923 sonrası batı yönlü kültürel devrimlerin ülke içinde demokratik alanda da etkili olmasına yol açmıştır.
Soğuk savaşın ilk rüzgârlarının esmeye başladığı dönemde Türkiye ABD ve SSCB bloklarının
sınırında bulunan bir ülke olmuştur. SSCB coğrafi nüfuzunu Bulgaristan, Romanya, Yugoslavya
ve Arnavutluk ekseninde pekiştirirken, ABD savaş sonrası güç ve nüfuz kaybetmiş İngiltere,
Almanya, Fransa ve diğer Batılı ülkelerin kendi etki alanında kalmasına yönelik dış politika
projeksiyonu yapmıştır. Bir tampon ülke konumundaki Türkiye bu dönemde gerek ekonomik ve
gerekse askeri güç olarak, olası bir SSCB stratejik baskısı karşısında bir güç bloğu içinde bulunma ihtiyacını hissetmiştir.
Öte yandan ABD Truman doktrini adı verilen Avrupa politikasını Marshall yardımı ile önemli
ölçüde destekleyerek bölgenin kalkınma hamlesinde bir itici güç oluşturmuştur. Savaşta önemli
ölçüde yıkıma uğrayan Avrupa devletleri böylece küresel ölçekte tarihi koloniyel güçlerinden
ABD lehine bir çekilme içine girmişlerdir. Savaş öncesi küresel bir güç olan İngiltere bu pozisyonunu eski kolonisi olan ABD ye bırakmıştır. ABD Avrupa’da aynı zamanda demokratik yönetim sürecine etkili olmaya önem vermiştir.
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 37, Aralık 2016, s. 461-468
462
Demokrat Parti Dönemi Türk Dış Politikası
SSCB’nin güç bölgesi yaratmaya yönelik Stalin dönemi politikaları ABD için oldukça önemli
bir tehdit arz etmiş ve ABD çevreleme ve kıyı kenar politikaları ile SSCB üzerinde stratejik
üstünlük kurmayı amaçlamıştır. Kıyı kenar politikası ile deniz kuvvetlerini güçlendirmiş ve
Dünyanın her yerinde etkin olabilecek mobil bir savaş gücü oluşturmuştur. Diğer yandan SSCB
çevresindeki ülkelerde nüfuzunu arttırarak baskılama gücünü arttırmıştır. Böylece coğrafi olarak
uzak olduğu bir bölgede etkin olmayı amaçlamış ve başarmıştır. ABD Batı blokundaki askeri
gücünü ekonomik temelli uluslararası kuruluşlar ile pekiştirmiştir. Bunun diğer ülkeler üzerinde
yansıması NATO, IMF ve Dünya Bankası ile AB gibi ABD’nin istediği istikrara hizmet edecek
uluslararası kuruluşların teşkil edilmesidir. Burada temel amaç Avrupa kıtası içinde gelecekteki
çatışmaları ve savaşları önleyecek, stabiliteyi sağlayacak yeni bir sistem ve güç dengesinin kurulması olmuştur. Bu projenin ekonomik ayağı Marshall yardımları ve AKÇT ve AET’nin kurulması, askeri ayağı NATO şemsiyesinin oluşturulması, ayrıca diğer yandan bu ülkelerde demokratik, katılımcı ve hür yönetimlerin desteklenmesi olmuştur. Bu ABD eksenli dış politik
ortam kendi bloğu içindeki ülkelerde de içsel bir basınç ve değişim yaratmıştır. Almanya ve
Fransa imparatorluk çağlarından beri süregelen çatışmacı politikalarından vazgeçmişler, İngiltere askeri üslerinin bir kısmını ABD’ye devretmiştir. Orta Doğu bölgesindeki enerji kaynaklarına
yakınlık, SSCB ile sınırlarının bulunması ve Batı yönelimli kalkınma politikaları bu uluslararası
sistemde Türkiye’ye önem atfetmiştir. Yeni bir Dünya düzeninin kurulma süreci böylece Türkiye çevresinde başlamıştır.
2. II. Dünya Savaşı Sonrası Türkiye’de İç Siyasi Dinamikler
Genç Türkiye Cumhuriyeti 1923 sonrasında ekonomiden sosyal hayata pek çok alanda radikal
ve köklü değişiklikler yapmıştır. Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere cumhuriyetin kurucu babaları Batı ülkelerinin emperyalist işgallerine karşı verdikleri savaşı kazanmalarına rağmen
ülkemizin kurucu değerlerini Batı temelli esaslar dâhilinde şekillendirmişlerdir. Bu nedenle
kanuni altyapıdan giyim kodlarına pek çok yenilik batı kökenlidir. Sınai alanda azgelişmiş, eğitim seviyesi düşük ve yetersiz ülkede demokratik talepler oldukça düşük seviyede idi ve tüm
reformlar tepeden aşağı yönlü yapıldı.
Türkiye, ABD merkezli 1929 ekonomik krizinden gecikmeli de olsa etkilendi ve hemen ardından sınırlarına dayanan 2. Dünya savaşı ile karşılaştı. Savaşın yıkıcı etkilerine maruz kalmamakla birlikte ihtiyati tedbirler de ekonomik ve sosyal gelişmeye önemli ölçüde ket vurdu. Tek
Parti rejimi dış finansmana dayanmayan, ülke içi dinamiklerle üretimi arttırmayı amaçlarken,
ödemeler bilançosunda zayıflık olmaması amaçlanıyordu. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası
kapatılması izleyen dönemde de etkisini göstermişti. Bununla birlikte Dünya düzeni içinde Türkiye bağlantısız bir şekilde ayakta durmayı başarmıştır.
ABD merkezli iki kutuplu Dünya düzeni içinde SSCB’nin Stalinist baskısı ülkemizi yeni bir
güvenlik konseptine yöneltti. Bununla birlikte Avrupa demokratik yapısı ve siyasi sistemi çok
partili rejimi temel almıştı. Bu durum ülke içinde siyasi sistemin yeniden yapılandırılmasını
gerektiriyordu. 1938 sonrasında İnönü döneminde de iktidar partisi CHP parti devlet yapısını
korumakta ve ülkede siyasi sistem içinde herhangi bir muhalif güç bulunmamaktaydı. Organize
bir muhalefetin olmaması savaş sonrası ağır ekonomik sıkıntılarla birleşince ülke içinde bir güç
sıkışması yarattı. Mevcut hukuksal çerçeve tek parti rejimini geçerli kıldığı için diğer siyasi
partiler için yasal altyapı yoktu. Bu duruma rağmen iktidar sahibi CHP içindeki bazı kesimler
uygulanmakta olan ekonomi politikası ve müdahaleci yapıdaki toprak reformu başta olmak üzere bazı düzenlemelere yönelik hoşnutsuzluklarını belirtiyorlardı. Parti içi bu gurubun ekonomik
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 37, Aralık 2016, s. 461-468
463
Demokrat Parti Dönemi Türk Dış Politikası
alanda liberalizasyon, sosyal ve kültürel alanda muhafazakârlığa dönüşüm yolundaki bu eleştirileri karşılık bulmuyordu.
Bu süreçte değişimin başlangıcı Batı blokuna yönelme ile başladı. Çok partili sistem uzun yıllardır batı demokrasilerinin temel değerlerinin başında gelmekteydi. Demokrasinin en temel
kontrol ve denge (check balance) fonksiyonu bu sayede işlerlik kazanmıştı. Muhalefet oluşumu
ve farklı siyasi görüşler parlamenter sistemin sağlıklı yürümesi için bir elzem olagelmişti. Bu
durumda soğuk savaş düzeni içinde Türkiye batı bloku içinde yer almanın temel koşulu olan
çok partili siyasi rejime geçiş yaptı. 7 Ocak 1946 yılında ilk muhalif oluşum yine CHP içinden
çıkmış ve DP kurulmuştur. DP CHP’nin çocuğudur. (Ortaylı,2010) Celal Bayar, Atatürk’ün çok
değer verdiği bir vekildi. Adnan Menderes ise Serbest Fırka döneminde Aydın İl başkanı olarak
görev yapmış ve Ata’nın dikkatini çekmiştir.
DP merkez sağ olarak adlandırılacak AP, DYP ve ANAP çizgisi ile Türk siyasi hayatında
önemli bir yer tutmuştur. Siyasi hareket ve partinin lideri Adnan Menderes sonrasında Süleyman Demirel ve Turgut Özal, benzer şekilde bu damardan beslenmişlerdir. (Güzel,2008) Bu
durum yıllar sonra sağ partilerin yoksulları unutması üzerine yeni siyasi oluşum olan AKP’nin
de başarısında önemli bir etkendir. Yıllar boyunca merkez sağın içinde bulunan muhafazakâr
kesim AKP ile iktidara geldiğinde bizatihi merkez sağın yerine oturmuştur. (Kurt,2009) Siyasi
ideoloji ekseninde sol hareket, eşitlik, işbirliği, sınıf mücadelesi ve ekonomik hayata devlet
müdahalesi ile tanımlanırken sağ ve muhafazakâr sağ, bireycilik, pozitif özgürlük ve iktisadi
liberalizm çerçevesinde tanımlanır.(Heywood,2014) Bu durumda CHP ve DP bazı taban kaymaları yaşamıştır. Örneğin CHP sempatizanı bazı gurupların Türkçülük ve milliyetçilik söylemleri
1940’larda önemli merhale kaydetmiştir.(Bora,2009) İlginç olan 3 Mayıs 1944 yılında kapatılan
Milliyetçiler derneğine yönelik filtre ve blokajın muhafazakâr DP döneminde de devam etmesidir. Bu nedenle DP ilk başlarda siyasi alanda CHP politikalarının bir kısmını izlemiştir. Bu siyasi hareket, izleyen dönemlerde İdris Küçükömer tarafından “Türkiye’de sol sağdır, sağ soldur
“olarak tanımlanacak ve siyaset teorisi düzleminde Dünya ölçeğinden farklı bir yerde bulunacaktır. Demokrat Parti ile sol ideolojinin temsilcisi Cumhuriyet Halk Partisinin aydınlanma,
batıcılık, evrenselcilik ile bir arada tutmaya çalıştığı düşük gelir gurubundaki rejime yabancılaşmış kitleler kendilerini siyaseten seçkinci olarak sınıflanan sağ parti şemsiyesi altında daha
rahat ifade edebileceklerini düşünmüşlerdir. DP Mithat Paşa’nın 1876 Anayasası ile başlattığı
demokratikleşme ve sivillerin üstün hale gelişinin son aşamasıydı.(Karpat,2010) 1950 yılında
meyve veren süreç kısa sürede tekrar kesintiye uğradı.
3. DP Dönemi Türk Dış Politikası
Ekonomik yapı, siyasi yapı ilişkisi içinde siyasi alandaki özgürlükçü gelişmeler liberal iktisat
politikası uygulamalarına yol açacaktır. Celal Bayar ve Adnan Menderes’in ekonomik kalkınma
dinamiklerini olumlu etkilemek için aktif dış politika uygulamaları da bir değişim rüzgârı yaratmıştır. Cumhuriyetin kurulmasından itibaren Yurtta Sulh Cihanda Sulh söylemi Türk dış
politikasının temeli olmuştur. Bu söylem dış politikada daha az yabancı ilişkiyi içermekte ve
statik çerçevedeydi. DP dönemi bu konuda ilklere imza atarak başta ABD olmak üzere batı ile
ilişkileri geliştirme yoluna gitmiştir. Bu süreçte NATO’ya üye olunmuş, Balkan Paktı kurulmuş
ve Ortadoğu ülkeleri ile ilişkiler geliştirilmiştir. Dış ekonomik ilişkilerde yapısal değişikliklere
gidilerek yabancı sermaye girişini teşvik etmeye yönelik liberal politikalar izlenmiştir. Kurumsal çerçevede bakıldığında batı güvenlik sistemine giriş bu yönde politikaların şekillendirilmesinde de rol oynamıştır. İktidara geldiği ilk dönemde 1950-1956 arasında DP dışişleri bakanı
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 37, Aralık 2016, s. 461-468
464
Demokrat Parti Dönemi Türk Dış Politikası
Mehmet Fuat Köprülüdür. 1956 yılından 1960 yılına kadar ise bu geminin dümeninde Fatin
Rüştü Zorlu oturmuştur. 10 yıllık iktidar döneminde Başbakan Adnan Menderes ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar olmuştur. Bu nedenle siyasi olarak kendi içinde sürekliliği bulunan bir dış
politikadan bahsedilebilir. Aktif bir dış politika uygulanan bu dönemin başlangıcında Türkiye
Dünya sistemi içinde Birleşmiş Milletler üyesi olmanın avantajına sahipti. Uluslararası sistem
tarafından bir genel kabul anlamına gelen bu üyelik DP döneminde iki önemli gelişme ile daha
da önemli hale gelmiştir.
İlki 1950’li yılında Kore’de uluslararası askeri güce katılarak Kuzey Atlantik Asamblesine üyelik yolu açılmasıdır. Böylece iki kutuplu Dünya düzenin Batı askeri kanadı içinde Türkiye de
yer almıştır. İzleyen yıllar ülkemizin böylece ulusal savunma sistemini bu minvalde şekillendirmesine yol açmıştır.
Diğer bir önemli gelişme ise Avrupa Birliğinin temeli sayılan Avrupa Ekonomik Topluluğuna
başvurunun yapılmasıdır. Böylece Avrupa kökenli yeni bir istikrarsızlığı önlemek amaçlı bu
kurumsal oluşumda bulunularak ekonomik refah artışı amaçlanmıştır. Günümüzde dış ticaretimizin yaklaşık yarısının bu bölge ile olduğu düşünülürse bu konuda önemli bir mesafe alınmış
olduğu anlaşılmalıdır.
a. Türkiye ABD ilişkileri
Pek çok kaynakta Türk ABD ilişkileri 1945 milatlı olarak incelenmiştir. Bunun başlıca nedeni
ABD’nin küresel hegemon güç olmasının bu tarihle başlamasıdır. Buna rağmen ABD ile Osmanlı ilişkileri çok daha eski tarihlere dayanır. 18. Yüzyılda ABD Osmanlı imparatorluğu topraklarında “dayı” lakaplı yöneticiler tarafından idare edilen Trablus, Cezayir ve Tunus ile ticari
ilişkiler kapsamında diplomasi başlatmıştır. (Erhan,2001) 2. Dünya savaşı sonrası ABD yarattığı
NATO güvenlik kalkanı ile Batı bloğuna yönelik dış politikanın çerçevesini belirledi. Bu dönemde Türkiye önemli bir müttefik haline geldi ve tarafların anlaşması sonucu Türkiye’nin
NATO üyeliği onaylandı. Bu süreç Türkiye için bir güvenlik şemsiyesi ihtiyacını karşılamasının
yanı sıra, Truman doktrini kapsamında Marshall ekonomik paketinden yararlanma imkânı sundu. Özellikle Sovyet tehdidini bertaraf etmek isteyen Türkiye Cumhuriyeti NATO güvenlik
şemsiyesini Türk ordusunu modernize etmek, savunma ve güvenlik harcamalarının mali yükünü
hafifletmek için de bir araç olarak gördü. 1950-1954 yılları arasında ABD Türkiye’ye yaklaşık 2
Milyar TL lik askeri teçhizat ve ekonomik yardımda bulundu. 1954 yılında Cumhurbaşkanı
Celal Bayar yaptığı ABD gezisinde Türkiye’nin komünist cephe karşısında demokrasi cephesi
içinde yer aldığını, laik bir devlet yapısı içinde yabancı girişimlere ve sermaye yatırımlarına
açık olduğunu belirti. (Albayrak,2004) Bu durum Türkiye’nin batı kulübü üyesi olarak muamele görmesi yönünde Dünya algısını yükseltti. Yabancı sermayeyi teşvik kapsamında bazı kanuni
düzenlemelerin mecliste gizli gündemle görüşülmesi tepki çekse de bu konuda gerekli girişimler
yapıldı. Türkiye DP döneminde Kore savaşı, Süveyş bunalımı, Lübnan ve Ürdün’deki krizlerde
tamamı ile ABD yanlısı bir dış politika ekseninde yer almıştır. Özellikle Kore savaşına katılma
gayretleri potansiyel NATO üyeliği için yapılan girişim olarak anlaşılmalıdır. ABD SSCB’nin
Ortadoğu’da güçlenmesi karşısında ortaya çıkan yalnızlığını bu dönemde Türkiye ile gidermiştir. ABD ile ilişkiler 1957 yılından itibaren kısmi bir momentum yitirmeye başladı. Menderes
hükümeti izleyen on yıllarda Türkiye’deki diğer hükümetlerin de iktidarın belirli aşamalarında
algıladığı ABD ve İMF destekli kalkınma programlarının yüksek kalkınma ve sanayi gelişmeye
yönelik yarar sağlamadığını keşfetti. Ayrıca ABD ülke içi kendine özgü kalkınma modellerinin
uygulanmasına sıcak bakmayıp tüketim sektörü önceliğine önem veriyordu. Bu Türkiye gibi
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 37, Aralık 2016, s. 461-468
465
Demokrat Parti Dönemi Türk Dış Politikası
ülkelerde kendi kalkınma modellerinin uygulanmasını engelliyordu. (Akgüç,1991) ABD dış
yardımının görece azalması ve sınai altyapı teknoloji transferinde isteksizlik önem taşıyordu.
Türkiye ekonomisi üzerine ABD’ye bilgi aktaran raportörlerden Max V. Thornburg tarım sektörüne dayalı bir kalkınma modelinin gerekli olduğunu buna tarıma dayalı bir sanayi eklemlenebileceğini fakat demir çelik, kimya gibi ağır sanayi yatırımlarına gereksinim olmadığın belirtmiştir. (Kaçmazoğlu,2012) Nitekim 1958 yılında ABD talep edilen dış yardımı vermeyi reddetti ve
döviz kurlarında doların 2.80 den 9,02 ye çıkarılmasını şart koştu.(Ahmad,2009) Bu durum
Türkiye’yi sınai kalkınma altyapısı sağlamaya yönelik alternatif blok arayışlarına itti.
b. Türkiye’nin Avrupa ile ilişkileri
DP döneminde Avrupa ülkeleri halen savaş sonrası yaralarını sarmakla meşgul oldukları için
aktif bir dış politika izleme gücüne henüz ulaşmamışlardı. Temel gelişme olası yeni Avrupa
kökenli siyasi krizlerin savaş alanına dönüşmemesi için çatısı kurulan Avrupa Kömür Çelik
Topluluğu idi. Zaman sürecinde Avrupa Birliğine dönüşecek AKÇT’nin temel işlevi bölgesel
istikrarı sağlamaktı. Bu sürece 1959 yılında Türkiye’de dâhil olmak için girişimlerde bulundu.
Genelde Avrupa, küresel sömürgeci gücünü birbirini izleyen Dünya savaşları sonrasında yitirmişti. Birçok eski üslerini elden çıkarmak zorunda kalmış ve ciddi ekonomik sorunlarla karşılaşmıştı. Bu durumda yükselen güç ABD yeni Dünya düzeninde, koloniyel Avrupa’nın yerini
almaya başlamıştı. Bu durumda DP ile Avrupa ülkeleri ABD ekseninde dış politika izlemekteydi. Ortadoğu ve Kıbrıs konusunda Fransa, İngiltere ve İtalya ile kimi anlaşmazlıklar oldu. Türkiye Kıbrıs’ta Türklerin self determinasyon hakkına sahip olduğunu savunmakta ve bu konunun
uzun sürmeden az katılımcı bir toplantı ile sonlandırılmasını amaçlamakta idi. (Armaoğlu,1963)
Bununla birlikte 1950 başlarında Türk hükümeti tarafından bir sorun olarak görülmeyen Kıbrıs
İngiltere’nin gayretleriyle 1954 yılında Birleşmiş Milletler gündemine alındı. İngiltere Kıbrıs
konusunda çıkarlarını korumayı bir diplomatik amaç olarak gördü ve Kıbrıs’ta Yunanistan Türkiye görüşmelerinde garantör ülke konumunda bulundu. Bu durum müzakereleri ikili düzeyden
bölgesel ve hatta küresel ölçeğe taşıdı. Böylelikle İngiltere Ada üzerinde hegemonik gücünü
muhafaza etti. Bu konuda en büyük kırılma 6-7 Eylül olayları çerçevesinde yaşandı ve Türkiye’deki Osmanlı tebaası Rum azınlığın İstanbul ve İzmir’i terk etmesi ile sonuçlandı. Bu durum
ülke içinde de azınlıklardan Türklere bir sermaye aktarımına yol açtı. Özellikle 1950 lerin sonlarına doğru DP iktidarı iç politikada yaşadığı sıkışmayı Kıbrıs odaklı bir dış politika ile çözümlemeye çalışmıştır. Böylelikle ülke içi ekonomik temelli sorunlar gündemini saptırmış oluyordu.
Nitekim 1959 yılında eşit haklara sahip iki toplumlu bir devlet modeli üzerinde taraflar arasında
anlaşmaya varıldı.
c. Ortadoğu ülkeleri ile İlişkiler
Osmanlı imparatorluğu döneminde Araplar kültürel ve sosyal alanda önemli etkilerde bulunmuşlardı. Kullanılan dilde pek çok kelime iki taraflı yani Osmanlıdan Arapçaya veya Arapçadan
Osmanlıya geçmişti.(Lewis,2010)Bu aynı zamanda İslam ile birlikte önemli bir katalizör olmuştu. Cumhuriyetin kurucu babaları kurucu değerleri Batı normlarında inşa ettiler. İzleyen on yıllardaki hükümetler günümüze dek iç kısımda Batılı nüveyi muhafaza ederken dış kabukta İslami bazı yenilikler getirdiler. Bu nedenle Cumhuriyet döneminde Türkiye’nin Ortadoğu politikası uzun yıllar boyunca mesafeli bir izolasyon ile belirlendi. Bunun temel sebeplerinin başında
bölgedeki bazı ülkelerde milliyetçi kökenli fikirlerin Osmanlı ve Türkiye karşıtlığında şekillenmesi oldu. Batı ülkelerinde eğitim gördükten sonra ülkelerine dönen Arap aydınları Müslüman
kimliklerini öne çıkartarak siyasi alanda görünürken aldıkları Batı eğitimi ile sömürgeci güç
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 37, Aralık 2016, s. 461-468
466
Demokrat Parti Dönemi Türk Dış Politikası
olarak İngiltere, Fransa gibi Batı ülkelerini almak yerine Osmanlı bakiyesi Türkiye’yi hedef
aldılar. 1948 yılında kurulan Siyonist temelli İsrail’i ilk tanıyan ülkelerden birisi olması ve
BM’de olumlu oy kullanması da Arap ülkelerinde Türkiye aleyhtarlığını arttırmıştır. Mısır ve
Suriye’deki şovenist Arap devlet adamları Nasırcı politikalar ile soğuk rüzgârlar estirmişlerdir.
Türkiye Arap coğrafyasında sahip olduğu kültürel yakınlığa rağmen bu ülkelerde Batı’nın güdümünde bir ülke algısı yaratmıştır. Bunda ABD’nin üye olmadığı halde desteklediği Bağdat
Paktı girişimi etkili bulunmaktadır. 1955 yılında Irak, Pakistan ve İngiltere ile Türkiye bölgede
istikrar sağlayıcı ortak politikalar gütmek amaçlı bir girişimde bulunarak Bağdat paktını kurmuşlardır. Paktın bölge dışındaki ülkelere de açık olması Mısır, Suriye ve Suudi Arabistan tarafından hoş görülmemiş ve Batı çıkarlarına alet olan bir örgüt olarak algılanmasına yol açmıştır.
İran’ın da katılımı ile Pakt üyeliği Şii bölgesine de yayılmıştır. Süveyş kanalının denetimi nedeni ile Mısır İngiltere ile ciddi anlaşmazlıklar yaşamış ve İngiltere bölgede geleneksel gücünü
yitirmiştir. Irak’ta Nasır etkisinde bir yönetimin göreve gelmesi bu ülkenin Bağdat Paktından
ayrılması yolunu açmıştır. DP döneminde Arap ülkelerinin çoğunda aydın bürokrat kesimin
içinde Osmanlı kökenli aileler mevcuttu. Nasırcı politikaları destekleyen SSCB bir yandan seküler hükümetleri ayakta tutarken diğer yandan da bölgede kendi çıkarlarına uygun yeni açılımlar peşindeydi. Bu nedenle ABD ilk İslami kökenli yayılmacı konseptini komünizm karşıtlığı
üzerine bu dönemde başlattı. Eskiden İngiliz etkisinde ılımlı İslami kabile ve ülkeler ABD tarafından desteklendi. Türkiye içindeki iç politika değişimi de buna önayak oldu. Bağdat Paktı ile
Türkiye, Arap ülkelerinde Batı’nın yegâne temsilcisi ve patronu olduğu imajı içine girdiğini
düşünmüştü. Bununla birlikte bölge ile ilgili pek çok konuda ve Birleşmiş Milletlerde emperyalist Batı’nın yanında bulunmaları pek çok Arap ülkesinde hoş karşılanmadı. Örneğin bir Mısır
karikatüründe Celal Bayar’ın Batının tasmalı köpeği olarak gösterilmesi oldukça rahatsız ediciydi. (Ahmad,2009) Genel olarak bakıldığında Ortadoğu ülkeleri iki kutuplu Dünya düzeni
içinde Türkiye’yi Batı bloğu içinde Avrupalı olarak algılayarak SSCB ile bir güç dengesi içinde
değerlendirmişlerdir. Adnan Menderes hükümeti demokratik ortamda iktidara gelen ilk ve tek
İslam ülkesi olarak Türkiye’nin Ortadoğu’daki Arap coğrafyasında bir etki yapmaya çalışmıştır.
Bu dönemde bölgeye yönelik yapılan açılımlar Doğu Batı ilişkilerinde SSCB ABD denklemi
içinde şekillenmiştir.
d. Doğu Bloku İle İlişkiler
Cumhuriyetin kuruluşundan 2. Dünya savaşı bitimine kadar olan dönemde Türkiye SSCB ilişkileri oldukça olumlu geçmişti. Bunda SSCB’nin antiemperyalist politikalara karşı Türkiye Cumhuriyetini desteklemesi ve Türkiye’nin Orta Asya ve Türki Cumhuriyetlerine yönelik Rus girişimlerini bu ülkenin iç işleri olarak değerlendirmesi önem taşıyordu. İkinci Dünya savaşı sonrası Stalinist Rusya Türkiye ile yapılan sınır ve boğazların kullanımı anlaşmalarını yenilemeyeceğini duyurunca bu Türkiye’de yeni iktidara gelen DP’yi daha da Batı Bloku ve ABD’ye yaklaştırdı. İki kutuplu Dünya düzeninde komşumuz SSCB Doğu Bloku lideri olurken Türkiye batı
blokunun NATO üyeliği çerçevesinde tampon ülkesi oldu. Bu durum iki ülke ve tarafları arasındaki uluslararası ilişkilerin kısmi olarak dondurulmasına yol açtı. İlk yıllarda Türkiye ticari
ve ekonomik ilişkilerinde bile oldukça sınırlayıcı bir politika güttü. Bunda DP’nin ilk döneminde ABD kaynaklı Marshall yardımlarına angaje olmasının etkisi büyüktü. SSCB ile ilişkiler
1955 sonrasında DP’nin ikinci döneminde bir değişime girdi. BU dönem SSCB’de post Stalinist
etkiler başlamıştı. Aynı dönemde Türkiye düşük büyüme ve ekonomik krizler nedeni ile sıkıntı
içindeydi. ABD’nin tüketim sanayisi kurulması politikası ağır sanayi hamlesini geciktirmekte ve
ülkenin dışa bağımlılığını arttırmakta idi. Menderes hükümeti bu nedenle sanayi altyapısını
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 37, Aralık 2016, s. 461-468
467
Demokrat Parti Dönemi Türk Dış Politikası
geliştirmek ve sanayileşmeye hız kazandırmak amacıyla coğrafi olarak daha yakın SSCB alternatiflerini ele almaya başladı. 1959 yılında Dışişleri Bakanları seviyesinde karşılıklı ziyaretler
ilişkilerin ısınmasına neden oldu. Bu girişimin altında Türkiye’nin ticari alanda ilişkilerin arttırılarak ABD bağımlılığını azaltma politikası rol oynuyordu. Dışişleri Bakanlığı seviyesinde başlayan ilişkiler Menderes’in Moskova ziyaretinin darbe nedeni ile gerçekleşmemesi üzerine durmuştur.
4. Sonuç
Demokrat Parti dönemi iktidarı iki ayrı dönem içinde incelenebilir. İlk dönem 1950-1955 arasında liberal, özgürlükçü ve yüksek kalkınma hızlarına erişilen dönemdir. Bunda ABD mahreçli
savaş sonrası yardım ve hibe programlarının etkisi oldukça yüksektir. Özellikle kırsal kesimde
ekonomik refah artışı muhafazakâr İslam’a yönelik ılımlı politikalarla atbaşı gitmiştir. İktidarın
bu döneminde dış politika daha yapıcı ve dengeleyici bir süreçte götürülmüştür. İkinci 5 yıllık
dönemde ekonomik alandaki dinamizm hızın kaybetmiştir ve yüksek oranlı devalüasyonlar halkın satın alma gücünü önemli ölçüde tırpanlamıştır. Bu durum iç siyasette savunmaya yönelik
saldırgan bir siyasi refleks ortaya koymuştur. Siyaset daha nobran, katı ve toleranstan yoksun
hale gelmiştir. Alınan yardımların verimliliği arttırıcı sınai altyapıyı yükseltmemesi ise alternatif
dış politika arayışları dâhilinde Doğu Blokuna yakınlaşmaya yol açmıştır. Aynı zamanda ülke
içi gerilimi dış politika aracı ile sönümlemeyi amaçlayan iktidar Yunanistan başta olmak üzere
bazı ülkelerle ilişkilerinde bunu bir kaldıraç olarak kullanma yoluna gitmiştir. Böylelikle dış
politika iç politikada bir araç haline getirilmiştir. Demokrasi içinde seçimle iktidara gelen bir
hükümetin siyaset dışı yöntemlerle 1960 yılında görevi bırakmak zorunda kalması tarihi bir
sürece de kapı aralamıştır ve gelecekte asker siyaset ilişkisini olumsuz etkilemiştir. Unutulmamalı ki Yassıada duruşmalarında görevli genç subay Kenan Evren yıllar sonra Milli Güvenlik
Kurulu toplantısında konuşma yaparken hemen arkasında emir subayı Çevik Bir bulunmaktaydı.
KAYNAKLAR
Akgüç Öztin, (1991), Politikada gerçeği arayış, Bağlam yayınları, İstanbul
Albayrak M., (2004), Türk Siyasi Tarihinde Demokrat Parti, Phonenix, İstanbul
Amin Samir, (2000), Entelektüel Yolculuğum, Ütopya yayınları, Ankara
Armaoğlu Fahir, (1963), Kıbrıs Meselesi (1954-1959) Türk Hükümeti ve Kamu Oyunun Davranışları
Bora T. Can K, (2009), Devlet Ocak Dergâh, İletişim Yayınları, İstanbul
Erhan Çağrı, (2001), Türk-Amerikan ilişkilerinin tarihsel kökenleri, İmge yayınevi, Ankara
Güzel Uğur, (2008), Özalcılık, Emre Yayınları, İstanbul
Heywood Andrew, (2014), Siyasi İdeolojiler, (çev. Bayram A., İnaç H. vd.) Adres yayınları,
Ankara
Kaçmazoğlu B.H., (2012), Demokrat Parti Dönemi Toplumsal Tartışmaları, Doğu yayınevi,
İstanbul
Karpat K, (2010), Asker ve Siyaset, Timaş yayınları, İstanbul
Kurt Ümit, (2009), AKP Yeni merkez sağ mı, Dipnot yayınları, Ankara
Ortaylı İlber, (2010),Türkiye’nin Yakın Tarihi, Timaş Yayınları, İstanbul
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 37, Aralık 2016, s. 461-468
468
Download