Devlet Olma Şartları

advertisement
Son İktisadî
Kararlar
Hükümeti
uç
•
-
•
DEVLET * 24 AĞUSTOS 1970 * SAYFA : 2
Batı Trakya Cumhuriyeti
Milletlerin tarihinde ilâhı ışığın parladığı
saatler, günler hatta aylar vardır.
İşte ben Ağustos'u hep Öyle düşünürüm,
tarihimiz boyunca nurla yıkanmış bir ay diye.
Sayın Azmi Güleç, «Ağustos Güneşi» nde Ma
lazgirt'i şiirleştirmiş.. Oysa, Malazgirt, Muhaç, Büyük Taarruz, Başkumandanlık Mey •
dan Savaşı ve Batı Trakya'da kurulan İlk
Türk Cumhuriyeti; Ağustos güneşinin Türk­
lüğe armağan ettiği büyük tarihlerdir.
Ben bugün Batı Trakya'da kurulan ilk
Türk Cumhuriyetinden bahsetmek isterim.
Çünkü galiba; en az bildiğimiz bu.
Batı Trakya Cumhuriyetinin kuruluşu,
tarihimizin sayısız destanlarından biridir. F a ­
kat değeri, daha çok, hayatı sönmek üzere o lan bir devletin çocuklumun akıllara durgun­
luk veren mucizesinde belirlenir....
Bu mucize; 1912—1913 Balkan yenilgesînden sonra olmuştur. Güzelim Trakya ş e ­
hirleri bir bir düşüyor; Bulgar, Yunan, Sırp
askerleri, sivil çeteleri Türk köyleri üzerinde
aman vermez vahşetlerini sürdürüyorlar. Hırs­
larına ölmek bile kâfi değil. Yunanlılar ceset­
leri parça parça edip, yakıyorlar. Boğan, kah­
reden rezil bir daman var Trakya'nın üzerin
de...
Büyük devletler arabuluculuk masalı ile
büyük lokma peşinde .Bab'ıâli ise tam anlamı
ile çaresiz.. Bu sırada 10. Kolordunun başın da Enver Bey vardır.
Kumandan önce vatanseverliğinden şüp­
he etmediği arkadaşlarım toplar çevresine.
Kuşçubaşı Eşref Beyi, Umum Çeteler Kuman
danhğı ile görevlendirir ve ilk Kuva-ı Milliye
Kıtaları kurulur.
Gençleri, orta yaşlıları hatta ihtiyarları
île birbirinden uzak uzak biten köklerin ço cılklarıdır bu kıtalardakiler. Sultanî ve Erzu •
ram Dadaş çeteleri, Galatasarayb gençler. Çer
kezler, Kafkasyalılar, Uşak taburları hatta ha
pishanelerden elenmiş mahkûmlar.. Bunları
bir araya getiren vatan aşkıdır, millî ülküdür.»
Şahlanış güçlü ve çetin olur ondan sonra
zaferler zincirine, halkalar tek tek eklenir.
Murat Bey tepeleri, Marmara Ereğlisi,
Tekirdağ... Edirne... Trakyalılardan kurulan
Milis Kuvvetleri, Kuva-ı Milliye Kuvvetleri •
ııin gücüne güç katıyorlar..
Ne yazık Bab-ı Ali öz topraklarını tanı­
mama durumundadır.. Fakat zafere gidenler
durmuyor, yorulmuyor, tükenmiyor. İlahi» çe, Yenice, Harmanlık kurtarılıyor. Gömül •
cine, Dimitoko, tskeçe almıyor.
Artık Türkün kalbi Trakya'da atmakta •
dır. Devlet; ağır baskılar altında zaferi redde­
diyor... O zaman, mucizeyi yaratanların tek
görevi kalmaktadır. Batı Trakya'da müstakil
ü
İmanını sırf pisikolojik bir hal
• olmaktan yükseltip, hayatın ya­
şanma prensipleri olarak uygula ma gücünü gösterebilenler saygı
ve taktirle anacağımız kimseler­
dir. İçtimaî bünyemiz, artık hiç
bir millî değer bakımından koru­
yuculuk vasfına sahip değildir.
Sosyal kontrol, ferdî millî değer ler istikametine zorlamak bir ya­
na, tam tersi istikâmette çalışmak
tadır. Topyekûn kültür vasıtaları
mız uzun yıllardır cemiyeti bir
burjuva materyalizmi ve giderek
diyalektik maddeciliğin değerler
çizgisine oturtmaya çalışmaktadır.
En adisinden maddecilik ve taklit
kültür hayatımızın hakim güçleri­
dir ve gün geçtikçe fert üzerindeki
baskılarını arttırmaktadır. Tek ke
lime ile, cemiyetimiz ipini kopar­
mıştır ve buna karşı fert koruyucusuyuz, savunmasızdır. Kendini
bu sele kaptıranlar, ruhî ve içti
maî münasebetleri bakımından
Türk'ten başka her şey olmuşlar­
dır. Halâ bu selin üstünde durduk
lannı zannedenler için ise durum
daha az acıklı değildir. Belki do
sadece sosyal bir verasetin şuur alt
larında saklı tuttuğu değerlere laf
zen sahip çıkmaya çalışanlar, za-<
man zaman bu kaynaktan gelen
bir çatışma ve dengesizliğin buh­
ranını yaşamakta ve sonunda iki
yüzlülüğün aşağılık perdesine bü­
rünerek kendileri gibi, bütün diğer
lerini de aldatmaktadırlar. Şüphe
yok ki, her iki halde olanlar da
birbirinden aciz ve aşağılıktırlar.
Bunun içindir ki, tam bir Müslü­
man Türk gibi düşünen, inanan,
iki yüzlülüğün çemberini kırmış
inandığı gibi yaşayan insanlar bi­
zim asırlardır dinmeyen, doyumla
mayan hasretimizdir. Bu gün. mil
liyetçi bir düzen getirmenin kavga­
sını yaparken de dayanağımız bun­
lar olacak, ancak, bu halleri ile
yotmiyeceklerdir. Çünkü, inanmış
vo yaşayan tek tek insanlar içtimaî
bir hareketin muharrik gücü ola mazi ar.
Bütün içtimaî inkılâpların kay­
nağı ve hareket noktası ferdin ge
çireceği ruhî inkılâptır. Ancak bu
değişme, ferdî bir şuur hali olarak
kaldığı sürece aksiyon gücünden
mahrumdur. îçtimaî inkılâbın ger­
çekleşmesi için, ferdî değiştirmeye
hâkim olan prensiplerin kollektif
bir şuur ve heyecan halinde teza­
hürü, tabir caizse, imanın içtimaileşmesi gerekmektedir. Bir içtimaî
inkılâbın tamamlanması ve artık
semerelerini vermeye başlaması
bu halin gerçekleştirilmiş olmasına
bağlıdır.
Nevzat KÖSOĞLU
Türkiye bugün, işaret ettiğimiz
manâsı ile bir inkılâbı gerçekleştir
menin şartlarından mahrumdur.
Tek tek inanmış insanlar vardır,
bunların tam bir Müslüman Türk
gibi yaşadıklarını kabul etsek bile,
cümlesinin cennet yollarını aramak
la meşgul olduğundan şüphe yok­
tur. En halisleri kendi postlarını
kurtarmanın kavgasını yapmakta­
dırlar. Halbuki kollektif bir düzen
şuuruna ulaşılması halinde, bir
Müslüman Türk gibi duyan, düşü
nen ve yaşayan bu seçkinler, yarın
ki inkılâbımızın teminatı olacak lardır. Bugün, bir teşbihin kopuk
taneleri gibidirler ve içtimaî hare­
ket bakımından hiç bir tesir ve gü
ce sahip değildirler. İnkılâbımızın
ilk ve tek şartı bu teşbih taneleri­
ni millet kadar çoğaltıp, onları ip
lige dizmek, ferdi şuur hallerini iç
timaî şuur seviyesine yükseltmek­
tir. O zaman, «Bir millet kendini
değiştirmedikçe, biz de onun hali­
ni değiştirmeyiz» mealindeki ilâhi
emir gereğince inkılâbımız bütün­
bir Türk Devleti kurmak..
Gün 26 Ağustos, yıl 1913 Batı Trakya'da
ilk Türk Cumhuriyeti kurulur; bütün şehir ve
kasabalarda aynı gün neşredilen «İstiklâl ve
Hürriyet» beyannamesi ile Trakyahlara ve bü
tün dünyaya ilân edilir. CumhurreLsi; müder­
ris Salih Hoca'dir. Türk'ün Ay—Yıldızı ile
süslenen bayrakları beyaz, yeşil ve siyah renk
ler üzerinedir..
Şimdi bu bayrak; tarihimizin en büyük
hatıralanndan biridir. Ve Batı Trakya Türk' ünün gönlünde büyük bir özlemin ifadesidir..
Lozan Andlaşması ile Bulgaristan'ın yeri
nn bu kez Yuanlılara bırakılan Batı Trakya'­
nın acısını pek çok Milletvekili TBMM'de di­
le getirmişti.. Aydın Mebusu Hoca Esat E fendi kürsüde hıçkınrkcn :
«Yunanlıların eline 600.000 Türk'ü tes­
lim ediyorsunuz. Otuz seneye varmaz, bunla­
rın yarısını bulamıyacaksmız.» diye haykır mıştı... O gün, 21 Ağustos 1923'tü... Aradan
kırk yedi yıl geçti... O gün Esat Efendi ile
Türk'ün yüreğinde kopan hıçkırık bugün din miş değildir... O günün altı yüz bin Türk'ünün
yerine bugün Batı Trakya'da 125 bin Türk
vardır...
Yunan'ın asimile gayretleri ile her geçen
saat biraz daha ezilen, çaresizlik içinde kıvra­
nan ve bütün ümitleri ile Türkiye'ye dönük
125 bin Türk..
MİLLİYETÇİ İNKILÂP
lenecek ve (milletimiz) Hakk'ın
kendisine yüklediği büyük tarihî
görevlerin kavgasına başlayabile çektir.
Ne var ki, bütün bir millet ola­
rak bu içtimaî şuur seviyesine yük­
selmenin kültür vasıtalarına sahip
değiliz. Türkiye'de kültür vasıtala­
rına sahip olan eller ve bunların
yöneldiği istikâmetler göz önüne
alınırsa, milliyetçilerin millî düzen
şuurunu vatan sathında gerçekleş­
tirebilmelerinin muhal olduğunu ka
bul etmek zorunda kalırız; çünkü
bu vasıtalar, millî eğitim, basın,
radyo, televizyon, tiyatro ve sine­
madır ki, hepsi de bizden alabildi­
ğine uzak ellerdedir.
Görülüyor ki, bizim inkılâbı mız güçlü bir iktidar olduktan son
ra asıl şumûl ve muhtevası ile ger
çekleşmeye başlıyacak, bu da, kül
tür hayatının tanzimi yoluyla başa
rılacaktır. Bugün, inkılâbımızın
bir merhalesi olarak milliyetçi fik
ri iktidar yapmak zorundayız Bu
merhaleyi de, henüz bütün bir mil
lete hakim kılamadığımız, fikrin iç
timaî şuur halini kendi bünyesi içinde başaran ve yaşatan bir mil­
liyetçi kadro aşacaktır.
(Söğüt)
Daha önce dergimizde ilânını okuduğunuz «MİLLİYETÇİ EKO­
NOMİ DÜZENİ» genişletilerek aşağıda belirtilen bölümlerle yemden
kitap halinde çıktı.
MİLLİYETÇİ TÜRKİYE
MİLLİYETÇİ
TOPLUMCU
DÜZEN
Dr. Kurt KARACA
MİLLİYETÇİ — TOPLUMCU DÜNYA GÖRÜŞÜ
^
MİLLİYETÇİ — TOPLUMCU KÜLTÜR DÜZENİ
MİLLİYETÇİ — TOPLUMCU EKONOMİ DÜZENİ
MİLLİYETÇİ — TOPLUMCU SENDtKA GÖRÜŞÜ
Hata 7.50 kuruş. Meme adresi: P.K. 284 Bakanlıklar — ANKARA
Siparişler; 10 adede kadar posta pulu karşılığında üzerindeki fiattan,
10 adetten fazlalar için % 20 tenzilâtlı ve ödemeli olarak gönderdir.
NOT : Okuyucularımız pul göndermeden 10 adetten
aşağı ödemeli kitap istemektedir.
İmkânsızlığımız dolayıstvle 10 adetten aşağısı için
maalesef ödemeli gönderemiyoruz.
Okuyucularımız 10 adetten aşağı kitap istekleri için
mutlaka pul göndermelidirler.
«
; *i
m
Üniversitelerde imtihanlar fcftfhyor.,
>
•İne girdiğini göstermektedir. Oysa gerekil vasat önceden v*
gerçeklere uygun şekilde öylesine plânlanmış olmalıydı ki htt
kûmet yetkililerinin bocalama işareti sayılabilecek bu tarz be
yanlarına lüzum kalmasın. Nitekim bizden önce devalüasyon
yolunu seçmiş olan Fransa ve İngiltere'nin arzu edilen sonuç­
lara ulaşmaları bilgili, ehliyetli ve ciddî bir tatbikatın eseri
olmuştur.
Oevletdee Milim
'
İktisarâ Tedbirler Yeterümiılir?
DEVALÜASYON kararının sosyal ve iktisadî bünyemiz
üzerindeki çeşitli tesirleri tedricen ortaya çıkmaya başladı. Hü­
kümetin, bu karan müteakip kuvvetli bir ihtimal olarak beli­
ren enflasyon tehlikesini bertaraf etmek için aldığı tedbirlerin
ne nisbette geçerli olacağını zaman gösterecektir. Ancak şu
andaki belirtiler bu konuda iyimser olmamızı mümkün kılmı­
yor.
Develüasyondan beklenen faydaların başında dış ticaret
dengesinin mümkün olduğu kadar sağlanması, ihracatın artırıl­
ması, ithalâtın zaruri maddelere öncelik tanımak suretiyle kı­
sılması gibi hususlar gelir, tç piyasada istikrarın sağlanması
ise talepleri rahatlıkla karşılayabilecek, spekülatif hareketleri
önleyebilecek tedbirlerin alınması ile mümkün olabilir Devalü
asyon karan Ue birlikte dış kredilerin sağlanmış olması alı­
nacak tedbirleri kolaylaştıracak amillerin başında gelir. Bi­
zim gibi devlet murakabesinin son derece zayıf, fırsatçılar
için vurgun vasatinin bulunduğu ülkelerde, devalüasyon hare
ketini, malî ve iktisadî bir kırıze dönüşerek önüne geçilmez
enflasyonist dalgalanmalara yol açması ürkütücü bir ihtimal
olarak daima mevcuttur.
Bu kötü ihtimalin tahakkuk etmemesi için polisiye ted­
birlere sığınmak güçsüzlüğün İşareti olur. Piyasa sarflarım li­
beral esaslar üzerinden yumuşak bir devlet murakabesi şek­
linde hazırlayan bir ülkede, sert bir dönüş yaparak cezaî müey
yidelerle, istikrar sağlamaya çalışmak ekonomik kanunların
işleyişi Ue tenakuz teşkil eden bir tutum olur. Bunun en güzel
misâline 1956—1957 yıllarında millî korunma kanununun
tatbiki sırasında yaşadık. Bu tatbikatın nasıl bir fiyaskoyla so
nuçlandığı hatırlardadır. Şimdi bil cümle spekülatif davranış
ların sert müeyyidelerle önleneceğini ileri sürmek hükümetin
devalüasyon kararı tatbikatında belirli bir bocalama içerisi-
Bizde onbeş günlük bir tatbikatın ortaya koyduğu man­
zara şudur: Gazete sütunlarında ilk günlerde yer alan milyar­
lık kredi haberleri tevsik ve tasdik edilmemiş aksine bu ha­
berlerin birer balon olduğu hususunda zihinlerde ciddî şüp­
heler uyanmıştır. Devalüasyon kararının bazı muteber çevre­
lere sızdırılmış olması daha ilk anda haksız ve gayri meşru
kazançlar sağlanmasına imkân hazırlanmıştır. Hükümetin bü­
tün direnmesine yahut direnir görünmesine rağmen zincirleme
bir fiyat artışı dalgası gittikçe tesirli bir şekilde resmî ve özel
sektöre istilâ etmiş durumdadır. Akla gelebilecek her madde­
nin fiyatı ölçüsüz bir şekilde yükselirken enflasyon tehlikesi
gittikçe artmaktadır. Bu artışların doların 15 lira üzerinde fi­
yat bulması suretiyle devalüasyonun bütün müsbet tesirlerini
imkânsız hale getirebilecek bir sonuca ulaşması, bizzat Ma­
liye Vekilinindc ifade ettiği gibi ciddî ve düşündürücü bir ko­
nudur.
Bu arada dış kredilerin temin edilmemeleri halinde en­
düstrimizin çok zor bir duruma düşeceği söylenebilir. Ham­
madde ve diğer zaruri mallar ithal edilemediği taktirde baş
gösterecek kriz millî sanayimizin birçok dallanma koruması
sonucunu doğuracak buradan zincirleme olarak birbirini et­
kileyen çeşitli iş kollarında genel bir iktisadî ve mail çöküntü
baş gösterecektir. Bundan evvelki sayılarımızda da belirttiği­
miz gibi siyasî kanaatlerimiz ne olursa olsun temennimiz Hü­
kümetin salim çıkış yollarına ulasabilmesidir. Türk milliyetçi­
leri siyasî hasımlarım millî felâketler içerisinde yenik görmek
istemezler. Üstelik sosyo—ekonomik buhranlar, komünizm
tehlikesini arttıran menfî şartlan hazırladıkları cihetle, millt
şuur sahipleri için bu konuda hükümetin başarısı büyük se­
vinç ve ses olacaktır.
Suda varki; milletimizi tehdit eden kızıl tehlikenin mev­
cudiyeti haksızlıklara usulsüzlüklere göz yummayı gerektir­
mez. Hükümet bu kararla büyük bir tarihi ve millî vebali yük
lenmiştir. Milletimize en az bir nesil boyunca büyük fedakâr­
lıklar tahmil eden bu iktisadi operasyonun bazı kimselerin sA
bekülatif kazançlar temin etmelerine yolaçması halinin baş
sorumlusu hükümet yetkilileri olacaktır. TÜRK MlLlETt
güç şartların içerisinde var olma kavagsı yaparken ufak bir
zümrenin meşru olmayan kazançlar üzerinde tatlı bir nayat
yaşamalarına göz yummak kimsenin hakkı olmasa gerek mil­
let halinde yasamanın Uk şartlarından biride müşterek mü­
kellefiyetlere birlikte katlanmaktadır. Maddi ve manevî im­
kânlarından millet yararına en ufak bir pay bile ayırmayı dü­
şünmeyecek kadar bencil olanlara millî sorumluluklarını ha»
tırlatmak devletin vazifesidir.
Salıibi ve Mes'ul Müdürü ... tbrahim MfcTIN
DEVLET
I I
Teknik Sorumlu ... Mehmet Nedim BUDAK
HAFTALIK MİLLİYETCt SÎYASÎ GAZETE * PAZAR TESİ GÜNLERt ÇIKAR * 150 KURUŞ
j*
ev Türk kendine don.
İKİNCİ YIL
73. SAYI ADRHS : P.K. 284 Bakanlıklar — ANKARA Telefon: 12 58 10
HAVALE ADRESİ : Devlet Posta Çeki No: 10021849
İLANLAR : Arka sayfa renkli 2.500.— TA tek renk 2 000— TL. * tc savlalar santimi «0— T.L * ABONE: Yıllık 7».- Ti- Altı ayhk 55.— TJL
Dıs memleketler lan ücret 0ü misil alınır * Daftıtım ı GA ME DA Dl/ul ve Baskı • Gttnet Matbaacılık TJLŞ. ANKARA
Ergenekon
MEKTUPLARI
MALAZGİRT'TEN BU GÜNE
26 Ağustos, Malazgirt Zaferinin 899. yıl dönümüdür. Büyük za­
ferler milletlerin hayat damarlarıdır. Onların yıldönümlerini kutla mak, sık sık anmak milletlerin yaşama gücünü arttırır. Malazgirt için de büyük kutlama törenlerinin tertiplenmesi gerekir. 900. yıl dö­
nümü dolayısıyla tertiplenecek törenlerin siyasî sebeplerle İstanbul'un
500. Fetih Yıldönümüne benzetileceğine dair endişelerimiz mevcuttur.
Temennimiz endişelerimizin yersiz olduğunu görmektir.
Malazgirt, Türk tarihinde birçok benzerleri olan meydan muha­
rebelerinden biridir. Fakat neticeleri bakımından en önemlileri a r a ­
sındadır, özellikle Bizanslılara karşı kazanılan zaferlerin en şanlısıdır. Bundan daha mühim zafer de İstanbul'un Fethidir. Bir tarihçinin
deyimiyle; «Dandânakan'da kazandan zaferi Malazgirt tamamlamış,
İstanbul'u taçlandırmıştır.» Malazgirt, savaşa katılan askerlerin sayısı
bakımından Türk kahramanlığının, kumanda bakımından Türk asker­
liğinin. Rum ordusundaki Hıristiyan Türklerin Alp Arslan tarafına geç
mesi bakımından Türk millî şuurunun en yüksek örneklerinden biri­
sidir.
Anadolu'nun Türk vatanı olması Malazgirt'ten itibaren 105 yıl
süren mücadeleler neticesi 1176 da Mirya Kefalon zaferi ile gerçek
leşmiştir. Daha doğru bir ifadeyle Türkler Anadolu'yu ikinci bir
yurt yapmak ve bu düşüncelerini Bizanslılara kabul ettirmek için
Malazgirtten itibaren 105 yıl mücadele etmişlerdir. Ancak bu tarihden itibaren Bizanslılar Anadolu'da Türkler'in önünden gerilemeye
başlamışlardır. Bu gerileyiş Viyana'ya kadar devam etmiştir. İkinci
Viyana kuşatmasının başarısızlıkla neticelenmesi Türklerin Hıristi yan dünyası önünde ilerlemesini durdurmuştur. Daha sonra da Türktslâm Medeniyetinin hayatiyetini kaybetmesi neticesi, Hıristiyanlar
ilerlemeye başlamış, önce orduların ilerlemesi şeklinde devam eden
akın, bugün de kültür istilâsı dolayısıyla, eskisinden daha tehlikeli bir
şekilde varlığını sürdürmektedir. Bu sebeble, Atalarımız bu topraklan
yurt .tapmak için nasıl 105 \ıl mücadele etmişler ve bu zaman içinde
bir çok zaferler kazanmışlar ise, çeşitli sebebler dolayısıyla Türk Va
tanı olmak özelliğini kaybetmeye başlayan Anadolu'yu yeniden Türk­
leştirmek için gayret göstermek, tabir caiz ise Anadolu'yu yeniden
fethetmek zorundayız. Malazgirt Zaferinin mânâsı üzerinde dururken,
günümüz hâdiselerini gözden uzak tutmak ve sırası gelmişken mazi­
den alınması gereken dersi almamak doğru bir davranış olamaz.
Malazgirt Zaferinin bizce en önemli yanı yukarıda da belirttiği­
miz gibi Türk kahramanlığının, Türk askerliğinin, Türk millî şuuru rmn üstünlüğünü ortaya koymasıdır. Bunu şöyle de özetleyebiliriz.
Malazgirt madde üstünlüğünün manevî kuvvete mağlubiyetinin timsa­
lidir. Zira tarihçilerin ifadelerine göre Malazgirt'te karşılaşan ordular­
dan; Bizans 200 bini aşkın, Türkler ise ancak 50 bin kadardı. Fakat Bi
zans'ın ordusunda ne din ne soy, ne dil, ne de ülkü birliği mevcuttu
m ordusunda ne din, ne soy, ne dil, ne de ülkü birliği mevcuttu.
Halbuki Türk Ordusu hermânâda tam bir birlik manzarası arzedi yordu. Bütün İslâm dünyası gözlerini Malazgirt'e çevirmiş, Halife'nin
emriyle dualarını oraya yöneltmişti. Başta Sultan olmak üzere «ölür­
sek şehit, kalırsak gazi» anlayışıyla harbe hazırlanmışlardı. Sultan
Alparslan'ın şu duası dikkate değerdir: «Ya Rabbi! Seni kendime vekil
yapıyor ve azametin karşısında yüzümü yere sürüyor, senin uğrunda
savaşıyorum. Ey Tamım! Niyetim halistir, bana yardım et; sözlerim
de hilaf varsa beni kahret!» Yine Sultan'ın askerlerine hitaben yaptığı
şu konuşma mücadeleye verdiği mânâyı, biraz da Türklerin kazanma
sındaki hikmeti ortaya koyar niteliktedir: «Burada artık Allah'tan baş
k? bir sultan yoktur; emir ve kader benim değil onun elindedir. Bu
sebeble benimle birlikte savaşmakta veya savaştan uzaklaşmakta tamamiyle serbestsiniz.» Bunun üzerine askerler hep birlikte «Asla em­
linden ayrılmayız» diye heyecanla bağırmışlardır. Elbette böyle bir
kumandan ve böyle bir asker muzaffer olacaktı. Bunun ötesi yoktu.
Malazgirt Zaferinin bir başka ehemmiyeti de Bizans ordusunda
bulunan Hıristiyan Pcçenek ve Uz Türklerinin harp başlar başlamaz
Alparslan tarafına geçerek, Bizans ordusunun paniğe kapılmasına se
beb olmasıdır.
Günümüzde de Türk Milletinin varlık—yokluk mücadelesi veril
inektedir. Mücadelenin kazanılması Anadolu'nun vatan yapılmasını
ve Türk—İslâm medeniyetinin hâkimiyetini sağlayacaktır. Kaybedil­
mesi de Anadolu toprakları üzerinde bulunan son Türk Devletinin
bağımsızlığını kaybetmesi mânasını taşır. Bu sebeble mücadelenin ka
2anılması şarttır. Bugünkü mücadelenin bir tarafında birlik ve dâva
disiplininden yoksun «sağ cephe», diğer tarafında bütün zararlı grup
lar vardır. Bizim kavgayı kazanacağımıza imanımız tamdır. Çünkü
dağınık «Sağ cephe» içinde birlesebilen «Alparslan»a «asla emrinden
ayrılmayız» diyebilen imanlı ve disiplinli bir grup meydana gelmekte­
dir. F.sasen Malazgirt, bir Islâm-Hıristiyan savaşı mânâsı arzettiği
halde, zaferi kazanan İslâm'ın hamiliğini yapan Müslüman-Türkler4i. Diğer mUslüman milletler dua ile yetindiler. Bugünkü kavgayı da
bütün «sağ cephe» değil, dâvasına bağlı, liderinin mutlak emrinde, di
üplinli imanlı milliyetçiler yapacaktır. Bundan hiç kimsenin şüphesi
©İrilin!
Cezmi KIFUTMUOÖLU
olaylar • düşünceler • yorumlar
• hükümet güç
dunımin
Ö N C E K İ hartanın sonunda D e mirel iktidarının «Şerlok Holmes»
özentisi içinde verdiği devalüas yon kararından
sonra
yapılan
zamlar piyasanın süratle yüksel meşine sebebiyet vermiştir. Bir ta
raftan iktidarın temel ihtiyaç mad
delerine yaptığı zamların yanı sı­
ra imalâtçıların da yaptığı zam lar esnafı da etkilemiş, devalüas yondan hükümetin beklediği fay­
danın sağlanamıyacağı gerçeği baş
ta hükümet yetkilileri olmak üze­
re bir çok çevrelerce anlaşılmaya
başlanmıştır. Bu sebeple Başbakan
Sanayi, Maliye Bakanları
geçen
hafta düzenledikleri çeşitli toplan­
tılarla fiatların
yükseltilmemesini
sanayicilerden istemişlerdir. H a t ­
tâ bu ara gerek Başbakan ve ge­
rekse Bakanlar sanayicileri tehdit­
ten geri durmamışlardır. Buna kar
şı sanayiciler, zam kapısının h ü ­
kümet tarafından açıldığını ifade
ederek hükümeti suçlamışlardır.
Devalüasyondan sonra fiat ar­
tışlarını kontrol etmek ve sun'i fi­
at artıranlara karşı alınacak ted­
birleri tesbit etmek için Başbakan­
lıkta toplanan bir «Ekonomik k o ­
mite» bazı kararlar almıştır. Buna
göre, özel sektörün istihsal ettiği
mal ve hizmetlere yapılması zaru­
rî olan zamların ekonomik komite
tarafından tesbit edilmesi ve bu
komitenin izin alınması gerekmek
tedir. Aksi halde 1567 sayılı ka nun hükümleri uygulanacaktır. Bu
kanuna göre haksız zam yapanla ra şu cezalar verilecektir:
Hakiki ve hükmî şahıslara 1 000
— 200.000 lira arasında ağır pa
r a cezası ve 7 'aydan beş yıla ka
dar ticaret ile meslekten men.
Hükmü şahısların mesul
mü­
dürleriyle fiilde iştiraki olan memulara beş aydan beş yda kadar
hapis, cezaları tekerrür ettiği za
man iki kat olacaktır.
Hükmî şahısların merkezleri ta­
rafından işlenmiş cezalar o mües­
sesenin Türkiye'deki bütün teş kilâtına şamildir.
Kanuna göre, bu kanuna aykı •
n hareket edenler hakkında Sav cılar ya doğrudan doğruya, ya d a
Maliye Bakanlığının yazılı talebi
üzerine takibata geçeceklerdir.
Mahkeme lüzum gördüğü tak. dirde duruşmanın sonunu bekle­
meksizin sanıkların müesseseleri ni geçici olarak faaliyetten men e
debilecektir.»
Demirel'in başkanlığındaki E k o
nomik Komite, fiyatlarını
sabit
tutmıyan müesseselere devlet yar­
dı minin kesilmesine de karar ver­
miştir. Buna göre, bu müesseseler
hiçbir teşvik tedbirinden yararlan
dırılmıyacaklardır. Böylece bu mü
esseseler yatırım indirimi, güm rük muafiyeti, kredi temini ve ö n
çelik kolaylıklarından yoksuh bı­
rakılmış olacaklardır.
Başbakan Ekonomik Komitenin
toolantısından sonra
verdiği d e ­
meçte, «Alınmış bulunan ekono mik tedbirlerin başarıya ulaşması
fiyatların makul seviyelerde tutul­
masıyla mümkündür. Haksız k a ­
zançların önlemesi için mevcut bii
tün tedbirlere başvurulacaktır. B ü
tün vatandaşların çeşitli spekülas­
yonlara karşı uyamk olması lâzım
dır» demiştir.
aJ$
P a r a değerinin değiştirilmesinin,
bütün fiyatların arttırılması ve bir
zam furyasını gerektiren iş olma­
dığını belirten Demirel, şunları '
söylemiştir:
« — Dış memleketlerden
ithal
edilmeyen malların veya bünyesin­
de dış memleketlerden ithal edil miş unsurlar bulunmayan malların
paranın dış karşılığı değişti diye fi
yatlarının artması için sebep yok­
tur.
. j
Dış memleketlerden ithal edilen
veya bünyesinde dış memleketler den ithal edilmiş unsurlar bulunan
malların fiyatlarının ise, derhal art
tırılması için bir sebep mevcut do
ğildir. Zira, para değerinin yeni du
rumuna göre, henüz ithalâta va
kit olmuş ve bu değer üezrinden
mal gelmiş değildir ki hemen fiyat
ların arttırılması cihetine gidilmiş
olsun Kaldı ki, para
değerinde
meydana gelen değişiklik,
ithal
mallarının veya bünyesinde ithal
unsuru bulunan malların fiyatları nın aynı ölçüde arttırılmasını ge­
rektirmez Merkez Bankamız bekliyen transferleri süratle yapacak
bütün tedbirleri almıştır.
Ayrıca
Damga Resmi % 25 den % 10'a
indirilmiştir. Bunlara ilâveten T ü r
kiyede bazı ithal mallarında bugün
teessüs etmiş fiyatların da eski p a
r a değeri üzerinden olmadığı bir
gerçektir. Bütün bu sebeplerle her
kesin para değerinde meydana ge­
len nisbet ölçüsünde, her malın fi
yatının artacağı gibi bir yanlış kanaata varmaması lâzımdır.
j
P a t a değerinin değiştirilmesi ha
linde yaratılan psikolojik ortamda
herkesin bir zam hevesine kapıl­
ması veya öyle gösterilmesi, aslın
da kâfi miktarda mal ve hizmet
mevcut olduğu ahvalde çok kısa
zamanda tesirsiz hale gelir. A n cak, hükümet, böyle bir
psikolo­
jik ortamda dahi, fiyatların mâkul
seviyeler üzerinde artmasını önle­
mek, imalâtçıların veya ithalâtçı­
ların karşısında olmak kararında dır.
Birkaç gün Önce çıkardığım g e ­
nelgede de ifade ettiğim gibi, dev­
letin ürettiği mal ve hizmetlerde
herhangi bir artış
olmayacaktır.
Devletin dışında kalan mal ve hiz­
metlerde ise fiyat artışlarının za­
rurî olduğu hallerde bu zarure tin, 18 sayılı kararın 2 1 . madde­
sine göre kurulu bulunan komite­
ye belgelerle tevsiki gerekmekte­
dir. Bu hususlara aykırı hareket o
denler hakkında 1567 sayılı k a nun ile mezkûr kanunun ek ve tâ­
dilleri mucibince takibat yapılaca
ğı gibi, bu gibi müesseseler çeşit
li teşvik tedbirlerinden istifade et
tirilmeyeceklerdir. Ayrıca bu m ü ­
esseseler hakkında, dış ticaret r e
jimi ile olanlar dahil her türlü ik­
tisadî tedbire başvurulacaktır. Ne
tice olarak, memleketin
iktisadî
hayatına yeni bir hız ve yön ver­
mek için alınmış bulunan bu ted­
birlerin haksız kazançlara âlet e dilmesine ve bu suretle tesirsiz h a
le getirilmesine hükümet
bütün
imkân ve vasıtaları ile karşı koy»
çaktır.»
DEVLET * 24 A G ü S t O S 1970 * SAYFA : S
^...ı.ı.-.i.1.1.'.'.'.'.'.'.'.'-'.'.-!-'
..ı.ı.ı.'.ı.'.'.'.'.'.'.V» • !|v!v!ffRj
TURANCILIK
TURAN bütün Türk'lerin yaşadıktan
topraklardır. Yakutların, Altay 1 ürkleri ııiıı,
Karakırgızlann, Türkistan'lıların, Özbeklerin,
Karakalpaklann, Oğuz Boylarının, Kazan
Türkleri'nin, Başkurtların, Çavuşların, Meçerlcrin, Kırını Türklerinin, Karaim 'İniklerinin,
Nogayların, Kundurların, Kunukların, Kara çayların, Azerbaycanlıların, İran Türklerinin,
Suriye Türklerinin, Irak, Bulgaristan, Roman­
ya, Kıbrıs Türklerinin, Gagauzların, Make •
donya Türklerinin ve Anadolu Türklerinin ya
sadıkları topraklardır TURAN...
Azami program ise; tek bir Türk devleti
halinde, federatif bir bütün teşkil etmele
Son 50 yılın tarihinde, genellikle Asya
Türklerinin arasında, bu ülkü kanlı mücadele­
ler vermiş; Türkçü Enver Paşa'dan, Marksist
Sultan Galiev'e kadar şehitlerin kanlan Türk'­
ün öz topraklarını sıılaınıstır. Türkiye'de Tu­
rancılık I I I I I I Al) VE TERAKKİ kadroları
içinde başlamış TÜRK OCAKLARI'nda ideo
lojisi yapılmıştır.
Bugün, Türk devletleri ve boylan ara •
sında siyasi ilişkiler yoktur. Aralarına demir perdeler gerilmiştir. Fakat Türk'lüğün iç dina
mizmi bütün demirperdelere rağmen, yaşamak
ta, varlığını şu veya bu şekilde hissettirmekte­
dir.
1. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı tmpa
ratorluğu yıkılmış; tttilıad ve Teraki'nin bir ki
sun idealist liderleri, Rusya'ya kaçarak, Tu ran ülkesini Rus boyunduruğundan kurtar­
mak için kesif bir mücadele vermişlerdir İş­
te bu sıralarda Enver Paşa Sultan Galiev—Ze
ki Velidi Togan müşterek mücadelelerinin
stratejisini çizerek iş bölümü yapmışlardır.
Turancılık ülküsünün asgari programı esir Türklerin bağımsızlıklannı kazanmalan,
siyasî rejimleri ne olursa olsun, hür yaşama (arıdır.
Enver Paşa Türkistan'da basmacı hare ketinin başına geçmiş fakat şehit olmuştur.
Sultan Galiev, Bolşevik Partisi içinde, Müslü
man—Türk gurubunu toplamış; fakat Stalin
tarafından tasfiye edilmiştir. Zeki Velidi To­
gan da Rusya'dan kaçarak mücadelesini ölün
ceyc kadar yürütmüştür.
Turan'ın bir parçası olan Anadolu'yu da
Mustafa Kemal'in önderliğindeki İstiklâl Sa­
vaşı kurtarmışta*.
Mustafa Kemal Atatürk'ün sağlısında
TURANCILIK, saygı gören bir ülkü İdi. inö­
nü'nün tek parti döneminin son yıllarında,
Türkçülerin tevkifi ile İHANET olarak gös t er ildi. 3 Mayıs 1944 tarihinden sonra da
Türklüğün en büyük mânevi gıdası, dinamiz­
mi olan Turancılık, karanlık acılara maruz
bırakıldı.
özellikle 1960, 27 Mayıs'ından sonra,
Turancılık yeniden Milliyetçi Türk Gençliği­
nin, asgarî ve azami programı ile Ülküsü ol muştur...
Aclarr SAYILGAN
*•
olaylar • düşünceler • yorumlar • olaylar • düşünceler
t BAKANLARIN GEZİSİ
Ayrıca Sanayi, Maliye ve Ulaş­
tırma Bakanları İzmir ve İstanbul'
da sanayicilerle yaptıkları toplantı»
da sanayicilerin dertlerini dinlemiş
ler ve fiat artışı yapılmamasını is
lemislerdir. İzin irde yapılan toplan
tıdan sonra basın toplantısı düzen
leyen bakanlar özetle şöyle konuş­
muş! ardır:
«— Son defa alman mali ve
ekonomik kararların, sanayi ma­
mullerinin fiyatlarında para ope rasyonu nisbetinde akış bulacağı
iddiası varit olamaz. Zira kur deği
sikliğinden önce bir Amerikan do­
lan maliyetinin 9 TL. devalüas yondan soma ise İS Ura olduğu
tarzındaki bir hesap ameliyesi doğ
ru değildir. Çünkü damga resmi
dolayısıyle 11.25 lira idi. Ayrıca
transferlerin en az bir yıl bekleme­
si sebebiyle bu kurun gerçek mali
yeti yüksek teminat nisbetlerinin
uygulanması ile Merkez Bankası­
na ^ e p o edilen sanayici likitleri nin faiz yükleri dolayısiyle ger çek dolar maliyeti 11.25 liranın
çok üzerindedir. Bizim kanaati miz odur ki, dolann gerçek mali yet artışı yüzde 20 civanndadır.
Ancak bu artışı bazı yan tedbir lerle hafifletme yolu bulunmuştur.
Bunlar, yatırım mallarında ve ham
maddelerde ithal vergi ve resimle
rinin hafifletilmesi ve hatta demir
de olduğu gibi muafiyet seviyesi­
ne kadar indirmek suretiyle eski it
hal maliyetine nazaran yüzde 10'luk bir artış yaratmakda mümkün
olmuştur, denilebilir ki, ithal mal
lanndaki devalüasyon oranında bir
fiyat artışı olacağı yanlış bir fara
ziyedir.»
1970 yılının Türkiyede önemli
sosyal ve malî kararlar alındığ» bir
yıl olduğunu belirten bakanlar, çe
şitli konulardaki görüşlerini şöyle
özetlemişlerdir:
«— Personel Kanunu, Ortak
Pazar Geçiş Dönemine giriş kara
n, sosyal adaleti gerçekleştirmek
üzere çıkarılan vergi reformları ka
nunlan, para operasyonu ve bunu
destekleyici diğer kararlar, birbir
leriyle ahenkli ve irtibatlıdır. Bun
hırın münferit politikalar olarak de
ğil, birbirlerini
tamamlayan bir
tedbirler manzumesinin paralel
parçaları olarak mütalaası gere­
kir.
Sanayicilerimizin ısrarla üzerin­
de durduktan transfer gecikmeleri
sebebiyle ihtiyaçlarının
üzerinde
talepte bulunmuş olanların taleple
rinden kısmen veya tamamen vaz­
geçme hallerinde teminatlarının
yüzde 10'unun yanacağına dair it­
halât rejimi kararnamesi hükmü­
nün 15 gün içinde vazgeçilen itha
lât taleplerinde uygulanmayacağı­
na dair karar alınmıştır.»
İstanbul'daki toplantıda ise
sanayiciler ilk zamlann hükümet­
ten geldiğini ifade etmiş yer ve
hükümetin son zam.ve vergi politi
kasını tenkit etmişlerdir. Maliye
Bakanı ise, sanayicilerin yaptıkla­
rı zamlara karşı, gerekirse hiikü metin gümrük indirimi yaparak it
halat yapacağım belirtmiştir.
şunu bilmelidir ki, çağdaş ülkeler­
le aramızdaki mesafeyi süratle ka
patacak hızlı kalkınma mekanız ması henüz kurulmuş değildir.
Türk halkının tasarruf ve yatırım
potansiyeli ikinci ve üçüncü dere
cedeki spekülatif ve enflasyonist
inşaat ve arsa yaürımlariyle heder
edilmektedir. Bunun delilleri orta
dadır:
1 — Yılardır, sermaye piyasası
nı tanzim eden, halkın gönüllü ta
sarraflarına güven kazandıran bir
kanun çıkarılmamıştır. Oysa bu
kanun çok önemlidir.
2 — Döviz sağlayan kaynak
lar makine ve fabrika imâl eden
ağır sanayinin kurulmasına hasredilmemiştir.
3 — Yabancı sermaye ithala
ta (ikame) alternatif olarak
nimsenmemiştir.
4 — İktisadî ve mâlî teşvik­
ler sanayileşmeye göre tanzim • -»
dilmemiştir.
5 — Büyük sanayi yatırımla
rııun gerçekleşmesi gayesiyle her
meslek dalı için bir YATIRIM
KURUMU öngörülmemiştir. Bu
gayeyle örnek bir kanun çıkarıl mamıştır.
•
6 — Toprak, tarım ve köy
reformları konusunda da halk
beklemeğe, oyalanmaya, atlatıl maya alıştınlmaktadır. Buna ül­
kücü gençliğin tahammülü kalma
mıştır.
7 — En önemli temel tedbir­
lerden biri olarakta faktör gelirle-
• Tüıkeş İktsrcâi
dolun iyimser
MHP Genel Başkanı Alpars­
lan Türkeş Almanya seyahatine
çıkmadan önce memleketimizin ik­
tisadî durumu bakında bir beya nat vermiş ve şunları söylemiştir:
«İçinde bulunduğumuz i k t i ­
sadî durum ve kalkınma çabaların
da iyimser olmaya imkân yoktur.
Zira, iktidar çoğunluğu DFMtREL'in şahsında züğürt avuntu sundan öteye geçmeyecek bazı ka
nunlar ve tedbirlerle yetinmek ve
üstelik bunlar üzerinde siyasî spe
külasyonlar yapmak eğiliminde­
dir. Bütün vatandaşlar kesinlikle
TURKEŞ -
be­
Almanya'ya giderken-
a
^ J J Î S J ^ ^
İ
t?
BİR CUMA SABAHI ALLAH'A KARŞI
MALAZGİRD'DE ELLİ DÖRT BtN ER
BESTELEDİLER EN GÜZEL MARŞI
i
ALLAHÜ EKBER, ALLAHÛ EKBER.
Ömer Rüsih ÖZTÜRKMEN
TÜRKLER, tarihte uzun asırlar boyunca, cihan hâ
kimiyeti mefkuresine inanmış ve bunun gerçekleşmesi
için mücadele etmiş bir millet olmakla başka kavimler
arasında çok mümtaz bir mevkie sahiptirler. Daha doğ­
rusu maddî manevî kudret Türklerin tarihte çok defa
yer yüzüne taşmalarına, hakimiyetlerini üç kıt'a üzerin­
de yayımalarına âmil olmuş ve bunun icabı böyle bir
mefkure doğmuştur; veya bu ülkü, Türk kudretinin geliş­
mesine ve dünya fütuhatına yardım etmiştir, ingilizce bir
tetkikle mevcudiyet ve şümulünü meydana koyduğumuz
üzre, lslâmdan önce ve sonra, iki büyük devrede, türlü
delil ve belirtileriyle göze çarpan bu mefkûr*. M.ö. II.
asırdan XVI. asra kadar, yâni 1800 yıl gibi cidden çok
uzun bir zamana şamil olarak, Türk tarihinin azamet da
vhierini içine alır. OGUZNAME de de akisler bırakmak
suretiyle Oğıızhan (Mete) ile başlıyan ve V. asırda Atillâ
ile nihayet bulan birinci safhada Türkler, Hun Hîong-nu
vesair adlarla, uzakdoğudan Avrupa'nın içlerine kadar
hâkimiyetleriylc birlikte yayılmışlardır. ORHUN abideleri ve diğer
kaynaklarla sabit olduğu üzere, cihan hâkimiyeti mefkuresi, Gök ««
Türkler zamanında daha şuurlu ve belirli bir mahiyet alır. Gök •
Türkler ve tâbileriyle Türk hâkimiyeti birinci devredeki coğrafî saha
(ara kadar intişar eder. İslâmiyetin kabulü ile bu şuur İslâm mefkûresiyJe de birleşerek yeni bir takım dinî ve kudsî unsurlar kazanır ve
daha fazla kuvvet bulur. Selçuklular ve kollan ile fütuhat sahasını
değiştiren bu mefkure, İslâm dünyasiyle Anadoluya hâkim olmak
üzre, daha istikrarlı ve azametli bir devreye intikâl eder. Türklerin
cihan hâkimiyeti hamlelerinde,' dördüncü devreyi teşkil eden, Osman
lı İmparatorluğunun kurulması ile Akdeniz havzasında bulunan bir
çok eski kavim ve medeniyetlerin yurdu fetihlerine girer. İlk defa,
Akdeniz olmak üzre, bu hâkimiyet karalardan denizlere de intikâl
etmiş olur. Türkler, bu sefer, Akdenize ve Orta Avrupa'ya kadar ye­
ni bir medeniyet ve hâkimiyetin mümessili olurlar. Orta Asya, İran*
Hindistan ve bütün Şarkî Avrupa diğer Türklerin hâkimiyetine gir­
mekle bu mefkure kudretinin son mertebesine erişir.
\
Türk kudretinin, dört devrede yaptığı bu büyük cihan hâkimiye
ti hamleleri, tabiatiyle, millî tarihin pek çok zaferlerle dolmasına sebeb olmuştur. Lâkin Malazgird Meydan Muharebesi bunlar arasın­
da cidden müstesna bir mevkii işgal eder, hatta onun bu istisnaî du­
nunu, geniş ölçüde Türk tarihinin hududlarını aşar ve doğurduğu bü
yük neticeler dolayıstyle, beşerin mazisinde en ehemmiyetli hadiseler
den* birini teşkil der. Çok umumî bir tarih bilgisi ve şuuruna sahip bir
Türk aydını için bile Malazgird zaferi, bize yeni bir devre açmakla
ve yeni bir vatan hazırlamakla, derin bir mânâ taşır. Lâkin hadise,
modern bir tarihçi görüşü ile mütalâa edilince onun derhal cihan
şümul ehemmiyet ve tesirleri göze çarpar. Bu sebeple, bu büyük za­
fer günü millî bir bayram olarak kutlanmağa, kutsileştirilmeye ve
bize bugün ile birlikte bu vatanı bahşeden Alparslan da Millî tarihi­
nin arslanı ve garp TÜRKLERİNİN ATASI olarak tazim ve tebcile
lâyıktır. Nitekim lslâmdan önceki Türkler de Gök - Türklerin kur­
tuluş ve hâkimiyetine delâlet eden ERGENEKON BAYRAMINI
asırlarca dinî ve millî ir gün olarak tesbit etmişlerdir.
Tarihin büyük dönüm noktalarında birini teşkil eden Malazgird
zaferinin ilk mühim neticesi, şüphesiz, islâm ve hıristiyan dünyaları­
nın kaderini değiştirmekle meydana çıkar. Gerçekten hıristiyanlık ve
islâmiyet, kendi imân, ve görüşlerine göre birer dünya nizâmı ve akl
de birliği kurmak gayesiyle, bütün orta çağlar boyunca, birbirleriyle
hâkimiyet ve üstünlük mücadelesine girişmişlerdi. Hıristiyanlık put­
perest Roma, Yunan ve yakın Şarkın kargaşalık halinde bulunan
inançlarını yıkarak kendi düşüncesine uygun manevî bir ahenk kur­
maya çalışırken yeni çıkan İslâmiyet daha anî ve mucizevî bir haya
tiyet hamlesiyle ve daha cihan şümul bir dâva Üe ortaya atflarak,
yalnız, onun genişlemesini durdurmadı; bizzat hristiyanlığın yayılmış
olduğu ülkelerde bile kendi medeniyet ve akidelerinin hâkimiyetini
de kurmaya muvaffak oldu. Bununla beraber İslâm, ilk hamle ile,
Sâsânî Iranı derhal yıktığı halde hıristiyan dünyasının lideri Bizans
İmparatorluğunun sadece kanatlarını kırabilmiştir. Akdenizin doğu,
batı ve cenup sahillerine süratle sahip olan müslümanlar bir kaç
asır kadar da bu denizde hâkimiyetlerini muhafaza ettiler, öyleki
İbn-i Haldun'un müstehziyane ifadesiyle, HIRİSTİYANLAR, O U N
MÜDDET, AKDENIZDE ARTIK BİR TAHTA PARÇASI bile
yüzdüremiyorlardı.
İslâm âleminin büyük kudretine ve müslüman medeniyetinin
göz kamaştırıcı üstünlüğüne rağmen, asırlarca karalarda ve denizlerrfWW>nT<WW)TTii >»
»SöSîîJîîîl^^
azgirt Zaferi ve
Anadoluda 1uRE€ Destanı
de ric'at eden hristiyan dünyası bir türlü mukavemetten vazgeçmiş
değildi. Böylece, bu günkü tabiri kullanmak caizse, bu iki âlem bir
birinden DEMİR BİR PERDE ile ayrlmış olarak yanyana yaşadı.
Bu vesile ile sadece şu kadarını kaydetmeliyiz ki bu perdenin beri ta
rafında, islâm hâkimiyetinde bulunan hristiyanlar daima din hürri­
yetine ve yaşama haklarına sahip oldukları halde, öte tarafta hıristi-»
yanların hâkimiyetinde kalan müslümanlar, yalnız orta çağda değil*
yeni zamanlarda bile bu imkânlara sahip olmadılar. İslâm orduları,ya? - kış, asırlarca Bizans topraklarına saldırdı ise de Toros silsile­
si - Erzurum hattı ötesinde devamlı bir fetih vuku bulmadı. Hattâ
İslâm medeniyetinin en yüksek seviyeye eriştiği X. asırda artık İs­
lâm kavimleri hayatiyetini kaybettiği ve siyasî dinî ve içtimaî müca­
deleler islâm dünyasını büyük bir buhrana sürüklediği için Bizanslılaı derhal müdafaadan taarruza geçtiler; büyük İslâm bölgelerini is­
tilâ ve hattâ bizzat halifelik merkezlerini bile tehdid ettiler.
Selçukluların zuhuru ile durmuş olan taarruz ve istâlaları da tekrar
lamak kararında idi. İşte, Malazgird meydan muharebesi islâm ve
hıristiyan âlemlerinin kaderlerini tayin ile alâkalı böyle bir zamanda
ve bu şartlar içinde vukuu buluyordu. Selçuk devleti böyle bir mu
harebeye hazır bulunmadığı için İslâm dünyası cidden korku ve en­
dişe içinde idi. Bizzat sultan ve Abbasî halifesi bu endişeyi duyanla
rın başında idi. Bu sebeple her ikisi de bütün kuvvetlerini cepheye
sevkeden imparatora sulh teklifinde bulunmuştu. Lâkin kuvvetinden
mağrur ve zaferden emin bulman imparator, sultanın hazırlanma ih
timalini düşünerek bunun ancak Selçuk payitahtında mümkün olabi
leceği ifadesiyle, bu müsait sulh tekliflerini red eyledi.
Alparslan, 80.000 den fazla olmayan ordusu ile, kahir düşman
kuvvetlerine karşı muharebeyi kabule mecbur bulunurken endişesi
cidden büyük idi. Bu münasebetle mağlûbiyet ve ölüm ihtimallerini
hesap ederek ordusu huzurunda ahd ve vasiyetlerini yapmak lüzu­
munu duydu. Son tesellisi, islâmın bu büyük gününde ve onun uğ­
runda şehit olmak idi. Halife de bütün islâm, ilim ve din adamlarını
bu kadar gününde, camilerde Allahın Türk Ordusuna yardım» ve
islâmın zaferi için, duaya davet etti. Dua sesleri camilerde yükseldi
ği bir günde, muharebenin hayırlı olacağı ümidiyle saflar kuruldu ve
26 Ağustos 1071 Cuma günü iki ordu karşılaştı. Muharebenin çere
yan tarzı ve neticesi malûmdur, ilk islâm askerleri Kadisiye ve Yermükte nasıl bir avuç kuvvetle koca Sâsânî ve Bizans imparatorlukla
tını yıkmış veya parçalamış ise Malazgird'de de ayni şey olmuş: ma
nevî kuvvet maddî üstünlüğü yere sermiştir. Zaten Kur'anda da bu
hususa dair bir beşaret müslümanları daima cesaretlendirmişti. Bi­
zans ordusunda hizmet gayrimüslim Uz (Oğuz) ve peçenek Türkleri
nin ırkdaşlarını tanıyarak Selçuk saflarına geçmesiyle başlar.
İslâm dünyasının iç ve dış tehlikelerle böyle bir buhrana maruz
kaldığı bu asırdadır ki Türkler Islâmiyeti kabul ve XI. asırda da Sel
çuk İmparatorluğunu tesis etmek suretiyle islâm dünyasına taze bir
kan aşıladı ve onu inhilâlden kurtardılar. Bununla beraber Selçuk
İmparatorluğunun kuruluşundan (10-40) Malazgird zaferine (1071)
kadar, geçen 30 yıl zarfında, henüz Bizanslılara karşı kafi bir teşeb
buse geçilmiş değildi. Zira bu devrede Selçuklular islâm dünyasının
iç meseleleri ve birliği ile meşgul bulunuyorlardı. Bu sebeple uzun
müddet Türk - Bizans münasebetleri küçük ölçüde mücadelelerden
ibaret kaldı. Nüfus kasâfeti ve yersizlikden sıkıntı çeken ve birbirini
sıkıştıran göçebeler, Boy Beyleri idaresinde aileleri ve sürüleri ile
göçerek kendilerine yurt ve hayvanlarına otlak bulmak maksadiyle
Anadolu sınırlarından içeri giriyorlardı. Selçuk hükümdarları, islâm
sultanı sıfatiyle, müslüman memleketleri ve ahalisini korumak için,
bu insan akımnı Orta Asyadan Anadoluya doğru sevk ediyorlardı.
Müslümanların ve bizzat halifenin şikâyet ve arzulan da müslüman
ülkelerini bu akınlardan korumaya matuf idi. Esasen Selçuk devleti
de bu nufüs kesafetinin bir baskısı neticesinde kurulmuştu' Bu su­
retle bütün boy beyleri, bütün göçebeler kendilerine yurt bulmak
için Anadoluya göçmek zaruretini kavramış ve bu husus herkesin
şuuruna yerleşmişti. Tuğrul Bey ve Alparslan tarafından yapılan Şar
kî Anadolu seferleri; Kulamış, Afşin, vesair kumandanlar idaresin­
de sevk edilen bazı merkezî kuvvetler müstesna, Malazgird kadar
Anadoluya yapılmış Türk akın ve Fetihleri hep bu göçebe Türk boy
larmın eseri idi. Boy Beyleri idaresinde Anadoluya giren Türkler Si
vas, Kayseri ve Konya'ya kadar ilerlemişler birçok bölge, şehir ve ka
sabaları işgal etmişlerdi. Fakat bu fetihler henüz kat'i bir mahiyette
olmadığı gibi Selçuk - Bizans hudutlarında da esaslı ve hususiyle
hukukî bir değişiklik bahis mevzu değildi. Bu sebeble Bizans toprak
lan içinde Anadoluda, Türkler henüz bir takım mahallî veya muvak
kat adacıklar halinde bulunuyor ve seyyar koloni teşkil ediyor idi.
Öyle ki Bizanslar bunlar üzerine kuvvetler sevk ettiği zaman göçebe
ler ya mahsur bir durumda kalarak mücadele eder veya büyük kuv­
vetle karşılaştıkları zaman bölgeyi terk edip başka bir sahaya gider­
lerdi. Fakat tamamiylc çekilmek ve Anadoluyu bırakmak bahis mev
zuu değildi. Zira onlar için tekrar Türkistana dönmek hem faydasız,
hem de imkânsızdı. Binaenaleyh Oğuz Türkleri ya Anadolu'da kendi
lerhıe Yurt bulacak veya orada ölecekler idi.
I
Malazgird muharebesine kadar ne Bizans Türkleri Anadoludan
"çıkarmak teşebbüsleri bir semere vermiş ve ne de islâmın iç mesele­
leri ile meşgul bulunan Selçuk devleti, bu kısmî istilâları kat'i bif
fütuhat şekline sokarak ırkdaşlanna emin bir yurt sağlamak, islâmın,
bu eski rakibini ezerek tarihî vazifesini ve cihangirlik mefkuresini
gerçekleştirmek imkânını bulabilmişdir. Nitekm, Mısırda hâkim bu­
lunan Şiî Fâtimî devleti islâm dünyasının birliği ve selâmeti için cid
dî bir engel teşkfl ediyordu. Hattâ Tuğrul Bey zamanında onun mev
İdi bir derece sarsılmış ve bu sebeple de istanbul camiinde namı­
na okutulmakta olan hutbe, Abbasî Halifesi ve Selçuk Sultanı adına
çevrilmiş idi. Lâkin Şii'ler, henüz Selçuklular idaresinde bulunan
Sünni islâm dünyasiyle rekabet iddiasından vazgeçmiş değildi. Bu
Sünnî - Şii rekabeti dolayısiyledir ki Malazgird muharebesi arefesin
de Alparslan Bizanslılarla değil Fatimîlilerle hesaplaşmak zaruretini
duyarak Suriye seferine çıkmış bulunuyordu.
ı
Bu Selçuk - Fâtifî rekabetinden faydalanmak isteyen Bizans
imparatoru Romanos Diogenes devletinin bütün imkânlarını seferber
ederek 200.000 kişilik büyük bir ordu ile harekete geçerken yalnız
Anadoluyu mutlak surette Türklerden kurtarmak niyetinde değildi',
O, ay m zamanda, İslâm dünyasına karşı evvelki asırda başlamış v*
îwj^2iîn*faî»»n öfiafös»^^^
Bu büyük zaferin bir hususiyeti de tarihte ilk defa bir Bizans
imparatorunun islâmlara esir olması idi. Zaferin büyük ehemiyeti do
layısiyle Türk - İslâm dünyası bayram yapmış, bu uğurlu gün islâ­
mın KADİSİYE ve YERMUK gibi ilk büyük zaferleri meyanında
tebcil ve Alparslan da ulu Peygamberin eshabı olan gaziler arasın
d? tazim edilmiştir. Malazgrit zaferine daha ilk zamanlarda atfedi­
len bu ehemmiyet ve onun Uk büyük islâm zaferleriyle mukayesesi,
tarihin neticeleri dolayısiyle de, isabetli olmuştur. Gerçekten İrana
Ve Bizans'a karşı ilk zaferler kazanılmamış olsaydı, nasıl islâmiyet
Arabistan çöllerinde boğulmağa mahkûm olur ve beşeriyetin eski
çağ ve Avrupa medeniyetlerini birbirine ulaştıran ve üçüncü büyük
eseri olan islâm medeniyetinin vücud bulması imkânsız idi ise Sel­
çuklular zuhur etmemiş ve Malazgird zaferi elde edilmemiş olsaydı
müslüman kavimleri ve İslâm medeniyeti de öylece daha onbirinci
asırda sahneden çekilirdi. Neticede bu medeniyet, XVI. aşıra kadar
Üstünlük ve hayatiyet bahşeden Anadolunun Türkleşmesi ile üç ki
ta üzerinde dünya nizâmına âmil olan Osmanlı imparatorluğunun
kurulmasına imkân veren hadiselerin şümulü iyice muhakeme edilir­
se Malazgird zaferinin cihanşümul mânası ve tarihte nasıl bir dönüm
noktası teşkil ettiği daha kolay anlaşılır. Malazgird zaferinin, islâm
ve hıristiyan dünyalarının kaderine tesir eden bu ehemiyetinden son
ra, ilk büyük netice, hiç şüphesiz, Anadolunun fethi ve Türklesmestdir. Halifelik ordularının asırlarca mücadelelerine rağmen, Bizans­
lılardan koparamadıklan bir ülkenin şimdi islâmın hamisi Türklerin
Ve göçebe Oğuzlar tarafından hayatî ehemmiyeti hazidir. İslâmın ilk
fetihleriyle sadece kanatları koparılan, fakat X. asırda tekrar kanat­
lanıp taarruza geçen Bizans Anadolunun fethi ile bel kemiğini kavbe
derek artık tedrici bir ölüme mahkûm edilmiş oldu. Nitekim Malazgirtten sonra Bizans'ın mukavemeti kalmadığı için, Türkler yirmi yıl
zarfında çadırlarını boğazlar, Marmara ve Adalar denizi sahillerin­
de dikmeğe muvaffak oldular. Müslüman Selçuklular Anadoluyu
açarken, onların gayrimüslim ırkdaşları «Peçenek» Uz (Oğuz) Türk­
leri de Balkanlara iniyordu. Böylece Türklerin dünyaya bu üçüncü
ta^ma devresinde Bizans imparatorluğu Asya'da ve Avrupa'da tam
bir Türk KISKACI içine girmiş bulunuyordu, öyleki Frenkler haçlı
seferleri ile Türkler üzerine büyük akınlar yapmamış olsaydı lstanbulun fethi, balkanlara geçmek ve Avrupada birleşmek ilk Selçuk
yayılışında mümkün olacaktı. Bununla beraber şarkî Avrupaya ve
balkanlara gelen Türkler müslüman olsa ve Anadoludaki ırkdaşlan
gibi yeni bir medeniyet mümessili olarak oralarda yerleşselerdi Türk
tarihinin akışı daha başka bir mahiyet alır ve bahis mevzuu engeller
de daha kolay bertaraf edilirdi.
Türkler Anadoluda henüz yerleşmekte iken Haçlı seferlerinin
açtığı yeni bir mücadele devresi bir asır kadar sürdü ve Türkleşme
faaliyetini geri attı. Bu durumda onlar orta Anadoluya çekilmeğe
»•$%! *îrfl
lM|itl|^»Ml'»M«İİİin<^^
mecbur oldular. Diğer taraftan Anadoluda teşekkül eden öteki Türk
devletleriyle cereyan eden rekabet kavgaları da bu buhranı arttırıyor
du. Vaziyetten faydalanan Bizanslılar sahilleri işgal ile Anadoluyu
istirdat ümitlerini besliyorlardı. Malazgirt zaferinin öldürücü tesirle­
rine rağmen Bizans'ın istirdad teşebbüsleri bir asır kadar devam et­
ti. Nihayet Anadoluda Türk birliğinin kurucusu ve bu vatanın ikinci
banisi II. Kılıçarslanın Manuel komnenos'e karşı kazandığı (Myrokephalon) Kumdanlı zaferi (1176) Bizansın Anadoluyu kurtarma
ümit ve teşebbüslerine ebediyyen son vermiş ve Malazgrit'ten sonra
bu ikinci zafer sayesinde bu memleket artık kat'i bir şeküde bir Türk
vatanı olmuştur.
Malazgirttcn sonra Bizanslılar haçlı müdahaleleri sayesinde bir
kaç asır daha ömürlerini uzattı ve hattâ bir ara belini doğrultur bir
hale geldi ise de Türk - İslâm dünyası karşısında bir daha ciddî
bir rakip kuvvet vasfını kazanamadı. Böylece hıristiy ani iğin müdafaa
ve taarruzu artık ORTODOKS şarktan KATOLİK garbe intikâl et­
ti. Viyana önlerine, X VI. asra kadar devam eden bu müdafaa bun­
dan sonra taarruz şeklini aldı. Malazgirt zaferinin hıristiyan dünyası
üzerinde icra eylediği akisler yirmibeş yıl sonra Türklere karş» sel
gibi akan haçlı seferlerini meydana getirdi. Mamafih bu seferlerin
doğuşunda Bizansın Malazgirt münasebetiyle giriştiği tahrikleri, Fath
illilerin Kudüsü işgalcri ve nihayet Avrupa'nın orta çağda içinde bu­
lunduğu derin cehalet ve taassubu da göz önünde tutmak icap eder.
Nitekim garp hıristiyanlann gayesi Türkleri Anadoludan çıkarmak de
ğil Kudüsü ele geçirmekti. Diğer taraftan Türklere karşı düşmar ve
rumlara karşı dost olarak gelen haçlılar tamamiyle aksi hislerle dön
müş idiler. Zira onlar bu seferler esnasında Bizanslıların daima hiy
le ve hiyanetlerine uğradıkları halde, Türklerden, esaret zamanlannda, sadece merhamet ve âlicenaplık görmüşlerdi. Bundan dolayıdır
ki orta çağ Avrupasında asalet ve kahramanlığın ancak Türklerle
Franklara ait olduğu kanaati yerleşmiş, bu iki kavmin aynı ırkî men
şeden gelip kardeş olduklarına dair de bir takım efsaneler teşekkül
etmiş ve bu iki şövalye ırk arasında yalnız bir din farkı bulunduğu
düşüncesi devrin kroniklerine geçmiştir.
Haçlı taarruzlarına ve büyük Selçuk imparatorluğunun parça­
lanmasına rağmen İslâm dünyasının hıristiyan dünyası aleyhindeki
İnkişafı XVI. asra kadar devam etti. Dikkata şayandır ki XIII. asır­
da çıkan Moğol kasırgasının en büyük tahribat ve zayiatı Türkler
üzerinde vuku bulduğu halde, müslüman dünyasında yine Türkler
kısa bir duraklamadan sonra hayatiyetlerini muhafaza ederek tekrar
iktidarı ele aldı ve yayılmaya başladılar. Lâkin islâmın hamisi ve mü
messili olarak Selçuklular sayesinde Fatih Türkler karalarda muzafferane ilerlerken Akdenizde vuku bulan bir inkilâp Türk - tslâm
dünyasının kaderi bakımından büyük bir ehemiyet haizdir. Filha­
kika Selçuklulardan önce islâmlar karalarda ricat ederlerken denizler
de ve hatta İspanya'da henüz mevkilerini muhafaza ediyorlardı Hal
buki islâm dünyası Türklerin idaresinde karalarda müdafaadan taar­
ruza geçtiği sırada Akdenizde, tersine, ric'at başlamış ve deniz hâki­
miyeti tedricen hristiyaıılara kaptırılmıştı. Hattâ İspanya'dan geçen
şimalî Afrikalı Murabit ve Muvahhid'lerin hamlesi de Endülüs müslümanlarının uzun müddet mukavemetlerine imkân vermemişti
Malazgird zaferinden sonra başlıyan haçlı seferleri ne kadar
Garbın şuursuz bir hareketiyse İslâm medeniyetinin tesirleriyle bun­
ların Avrupa üzerindeki medenî neticeleri o derece ehemmiyetli ol­
muştur. Bu seferlerle birlikte Avrupa uyanmağa ve yeni medeniyet
hamlesi yapmağa başlarken Akdeniz hâkimiyeti de müslümanlardan
onlara intikal ediyordu. O şekilde ki, birinci seferden sonra haçlılar
tiddî bir islâm donanması ile karşılaşmadan Suriye ve Filistin liman
larına çıkabiliyorlardı. Selçuklular haçlı ve Bizans taarruzlarını kırıp
XIII. asırda keza XIV. asırda Aydın Oğullarının adalar denizindeki
müthiş teşebbüsleriyle tedricen Ak ve Karadeniz sahillerine çıktılar
ve mühim donanmalara da sahip oldularsa da artık Avrupalılar ile
rekabet edebilecek bir deniz küveti vücuda getiremediler
Hattâ,
Osmanlı İmparatorluğu XVI. asırda Viyana önlerine ve Atlas dağ
larına doğru ilerlerken Akdenizde de tam bir hâkimiyet kurmuşlardı.
Fakat Avrupalılar yeni bir medeniyet hamlesi içinde ve Okyanusla­
rın fethi ile meşgul bulundukları için Türk - İsâm dünyası artık kud
retinin son noktasına varmış; halbuki Avrupa hamlesine yeni başla­
mıştı. Böylece Müslüman Şark ile Hristiyan Garb arasında teessüs
eden medeniyet ve kuvvet muvazenesi tedeiren Avrupa'nın üstünlüğü
ve binaenaleyh karalar ve denizlerde ilerlemesiyle neticelendi Dik
kata şeyandır ki bu asırda bazı Türk mütefekkirleri Avrupa'lılarm
Okyanuslara açılması ve hâkimiyetleriyle Türk İslâm dünyasının sa­
rılmak ve iktisadî çöküntüye uğramak tehlikesini tamamiyle «drak et­
mişse de, bir tarafta artık hayatiyetini kaybeden bir islâm medeniye
ti, diğer tarafta yeni bir hayatiyet hamlesi almakta bulunan bir Avru
pa medeniyeti karşı karşıya idi. Bundan başka Türkten gayri bütün
islâm kavimleri asırlarca evvel dalmış olduklan uykuda berdevam
idiler. Türk milletini tek başına islâm medeniyetine altı asırdan da­
ha fazla bir hayatiyet veremiyeceği için o da yorulmuş ve uykuya
dalmış: bununla beraber ilk uyanma faaliyeti de geçen asırda yine
Türklerde başlamıştı.
i
(Devam edecektir)
föyf.0»*m
0fuu»ıTUJ*Ci*t
m
DEVLET * 24 AĞUSTOS 1970 * SAYFA : 8
I
olaylar • düşünceler • yorumlar • olaylar • düşünceler
rinde sanayileşme lenıne düzenle­
me yapılmamıştır. Zira, gayrî men
kûl kiralarındaki kazanç nisbeti
yıllık carî faizin çok üstündedir .
Bunun kesinlikle önlenmesi gere­
kir.
Sanayileşme lehine olarak
gayri menkûl kiralarının, arsa ve
inşaat kazançlarının yıllık
faiz
oisbeti altında olması sağlanma ılığından tefecilerin balkın kanaat­
kar lokmalarına tecavüzleri ve ik­
tisadî kalkınmayı kendi lehlerine o
tarak baltalamaları ve fiyat oyun lariyle halktan vergi ve hara(, al­
maları önlenmemiştir.
8 — Sosyal Sikortalar K
muyla TC Emekli Sandığının inşa
at yatırımları fiyat amilliğı ve enf
lasyonculuk huzur ve refah kun­
dakçılığı bakımından özel teşebbü
se emsal teşkil etmiştir.
* - N.UNUL IHTI Y ACİ NIN KARŞILANMASINDA ya­
pısal değişikliğe bağlı olarak yıl­
lık şehirleşmenin ısehre
akının)
ve şehirlerde ortaya çıkacak ihtiya
Cin I da üstünde plânlı bir konut
ve semt inşası öngörülmemiş, ve
İşe giren herkesten mecburi bir
konut primi keserek ve şahsın oBieklıliğmde borcunu ödemiş ola­
cağı hır sistem, bu amaçla'da bir
KONUT GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
kurumu 'esıs edilmemiştir
10 — uayrı Menkûl kirala finin bankaya yatırılması şan ko­
şulmamış cari tarzı aşan nispetle­
rin vcsaır vergilerin tahsili öngö­
rülmemiştir. Gayri Menkûl sahiple
t i de yükseltilen vergileri rahatlık
la kiracılara yansıtmıştır
11 — Tapu dairelerinde ar­
ta satışlarındaki cari faiz nispeti­
ni aşan Kazançlar tahsil yoluna gi
dUmcmıstir
12 — Kalkınmak için yatı rım, yatırım için tasarruf ve tasar
ruf için de fiyat istikran şan ol­
duğundan her nedense anti—enf­
lasyon ist tedbirlerde rant sahiple­
ri lehine olarak ihmal edilmiştir.»
öte yandan Milliyetçi Hare­
ket Partisi Genel Sekreter Yar dımcısı Süleyman Sürmen geçen
hafta TÜRKİYE ÜNÎVERSÎTE LERl VE OKULLARI KADE­
MELERİ
SENDİKASI
Genel
Kongresinde bir konuşma yapa rak özetle sövle demiştir:
«Biz, Milliyetçi Hareket Par­
tisi olarak, ferdiyetçiliği, esas alan ingiliz yutturması liberal ve
materyalist görüşün karşısında ol
duğumuz gibi, bir sınıfı, diğer sı
futların üzerine çullandırmak is­
leyen Marksist—Leninist zihniye­
tin de bütün gücümüzle karşısın­
dayız
Müdafaasını yaptığımız dü Cen, sımflararası dayanışma şuuru
BU esas alan, fırsat ve imkân eşit­
liğinden yana, sosyal adaleti ger­
çekleştirmek isteyen ve süratli kat­
lanma fikrini benimseyen Milli­
yetçi—Toplumcu görüştür Yobaz
lığa, madrabazlığa, düzenbazlığa,
devribazlığa ve tekmil hilebazlıklafft bu görüşle son verilmesini istiTürkiyemizi, aynı kan, aynı
İman, aynı vicdan, aynı irfan, ay• ı izan ve aynı mUIî heyecanı du­
yan insanların ülkesi olarak gör­
mek istiyoruz! inanıyoruz, güveniyonız ve millî hedeflere doğru, emin ve başarılı adımlarla yürüyoİUZ.
Azmimiz sonsuz, savaşımı?
da kararlıyız.»
:::,;.:;';:;:>?-:V>
işçiler suç
işlemiştir
İSTANBUL ve civanndaki ihti­
lâl denemesıyle Ue ilgili olarak ö r ­
fi idare mahkemelerinde devam eden duruşmalar sırasında dinlenen
subay şahitler işçilerine suç işledi
ğini ifade etmişlerdir ve askere si
lâh çekildiğini belirtmişlerdir
Tuğgeneral Vahit Güneri, işçile
re hoperlörle devamlı olarak hitap
ettiğini, kanunsuz hareketlerden
vazgeçiremediğini ifade etmiştir.
Mahkemeye sivil olarak gelen
Birinci Ordu Kurmay Yarbaşkanı
Tuğgeneral Vahit Güneri tanık o
iarak verdiği ifade de 16 Haziran
günü Ordu Komutanının emri ile
Ankara asfaltı üzerinde helikop terle keşif yaptığını belirtmiş ve
sözlerine şöyle devam etmiştir.
«Keşif sırasında bazı işçiler
gruplarının toplandığım gördüm.
En büyük topluluk Otosan önün­
de bulunuyordu. Toplum ve asker
den barikat yapılmıştı. Helikopter
den baktığım zaman önce düzenli
olan topluluğun sonradan dağınık
şekil aldığını, gördüm. Selimiye'­
ye döndüğüm zaman barikatların
yapıldığı ve bu topluluğun çeşitli
yollardan Üsküdara gittiklerim ar
kadaşlardan öğrendim. Üsküdara
hoparlörlü bir tej üe gitim ve bu
rada toplanan kalabalığa motor
kaputunun üzerine çıkarak hukuk
devletinde Anayasa devletinde ya
sadığımızı söyledim. Kanunsuz bir
yürüyüş yaptıklarım anlattım.
Kadıköy Kaymakamlığı önünde
de bu durumu tekrar ettim. Kay­
makamlık önünden Kurbalıdere
bölgesinde toplanan işçilerin bu lunduğu yere gittiğim zaman işçi
lerin ellerinde taş, sopa, ucu bezle
bağlanmış demir çubuk gördüm.
Taş ve sopalan Kurbalıdereye at urdun. Bu arada bir askerin ba­
şına taş atmışlar erin arkadaşı işçiyi
kovalıyordu.
Jepteki hoparlörün duyurma ka
biliyeti hakkında Yargıç tarafın­
dan sorulan soruyu tanık Gereral
şöyle cevaplandırmıştır:
«Jep, piskolojik, harp bölüğüne
ait bir araç olduğu için hoparlörün
den yapılan konuşma uzak mesa­
felerden duyulur. Topluluğun en
sonundaki işçinin dahi sözlerimi
duymuş olması lâzım» şeklinde ce
vaplandırmıştır.
Tanık General askere silâh kul­
lanmak için emir vermediğini, bir
jep'in yandığını gördüğünü, Kadı­
köy bölgesinde duyulan fakat ki­
min kullandığım bilmediği silâh
sesleri üzerine işçilerin dağıtmaya
başlamaları üzerine «madem kamı
na aykırı hareket etmiyorsunuz, o
halde niçin kaçıyorsunuz?» dediği
ni sözlerine eklemiştir.
Tanık olarak dinlenen Birinci
Ordu Karargâh Komutam Piyade
Albay Vahdi Çakar olay günü Bağ
dat caddesi üzerinde 350 kişilik bir
kuvvetle tertibat aldığım saat İS
şualarında 12-14 bin kişilik bir iş
çi grubunun gelmekte olduğunu
ve işçilere yaptıklan hareketin ka
nun dışı olduğunu söylediğini, fa­
kat söz dinlemediklerini bu büyük
kalabalığın gelmesi üzerine aske rin yolu açmak zorunluğunda kal­
dığım ve işçilerin serbestçe Kadı­
köy istikâmetine aktığını söylemiş
tir.
:
nişi karşısında tena naiüc Koncan
bir burjuva hükümeti, tamamen işçi
lerin kontrolü altına giren toanbul ve izmit'te örfi idare ilân et
mistir.»
;:. x .* :
üş.
ALMANYA'DAKÎ
MİLLİYETÇİLER
m
-•* V-
'4
i.
i
^gf
MlLLf MAHDUM — Rektör vekil­
liğinden istifa etti. Fakat Komsonıollar Rektör olmasını istiyor..
• OIiTÜ'ndte Durum
GEÇEN hafta içinde ODTÜ mü
tevelli heyeti, hükümet tarafından
tayin edilmiştir. Yeni
Mütevelli
Heyetinin üyeleri şunlardır:
Prof. Dr. Ahmet Kılıçbay, Prof.
Aziz Ergin, Prof. Dr. Ekrem Gök­
su, Prof. Dr. Fahir
Armaoğlu,
Dr. Şahap Kocatopçuoğlu, Ahmet
Tokuş, Osman Bozok, Akif Tuncel.
Yeni Mütevelli Hcyeü'nin tayi­
ninden hemen sonra «Komsomol
Çetesi» bir bildiri yayınlayarak
kendi kanaatleri dışında heyetin
vereceği bütün kararlara karşı ey­
leme geçeceklerini ifade etmişler­
dir. «Konsomol Çetesi» nin büdırisinde dikati çeken husus, Çete­
nin Rektör adaylarının Erdal tnö
nü ve Yaşar Gürbüz olmasıdır.
Şubat ayında cereyan eden olaylan hatırlayanlar ismet ördemir'in
Çete için artık «Devrimci» sayıl madiğidir. Erdal inönü'nün bun­
dan ders alması gerekir.
Ayrıca Mütevelli Heyetinin se­
çiminden sonra Rektörlük maka­
mını «fuzuli işgal eden» Erdal İnö
nü, istifa etmiş ve ODTÜ mensup
larına yazdığı mektupta Komso mol Çetesinin bildirisine paralel
olarak, Heyetin kendi fikirlerini
alması ve buna göre kararlar ver
meşini istemiştir.
neler oluyor
HAZİRAN ayında istanbul ve
İzmit dolaylarında «işçi Hareket­
leri »adı altında yapılan ihtilâl de­
nemesi üzerine Almanya'da bulu­
nan «Türk Toplumcular Ocağı»
adındaki marksist teşekkül de ha­
rekete geçmiş ve TIP kurucuların
dan ve DISK'in eski Genel Sekre
teri ibrahim Güzelcc'ye işçi bare
ketleriyle ilgili konferans verdit miş ve bu münasebetle yayınladık
lan bildiride işçileri ihtilâle teşvik
etmişlerdir.
«işçilerin savaşı devam etmek­
tedir» ve «Savaş işçi sınıfının ve
emekçi yığınlannın kesin zaferine
kadar sürecektir» sloganlarım ih­
tiva eden bildiride şöyle denilmek
tedir:
«Grev yapan işçilerin üzerine
Toplum Polisi saldırtılmış, üç işçi
kardeşimiz polis kurşunuyla şehit
düşmüştür, işçinin bu güçlü dire­
öte yandan Almanyadaki mil­
liyetçi işçi ve gençlerin kurduğu
«Berlin Türk Ocağı» ise bir büdi
ri yayınlamışlardır. Bildiride şöy­
le denilmektedir:
«Müeuer Millî Kültürleri, mil­
lî ahlaktan, Dinlen tarihler, ve
millî şuurları yaşadıkça yaşanar.
Türk milletini yıkmak ıstıyenıer,
onun dayandığı Millî Kültür te incilerini dinamitlemeyi Türk Genç
ligini Türk Kültüründen ve Anane
lerinden ayırmayı en sağlam bu*
yol olarak seçmışlredir. Ne acıdır
ki, Bugün Gençliği tarihi değerle
rinden habersizdir.
Millet içinde sınıflar ayıran ka­
pitalizm ve nede moskot emper­
yalizm haline gelen
komünizm,
Türk miletı için ne bir kurtuluş ve
nede kalkınma yolları olamazlar.
Bize üçüncü bir yol gerek Bu yol
dışardan ital edilmeyen tek kur­
tuluş yoludur. Türkçülük yoludur
kendine dönme yoludur. Biz milli­
yetçiler inanıyoruz ki Türkü an­
cak ve ancak yine Türkler kuna
racak. Türkün Türkten başka dos­
tu yoktur.
Sizlen birliğe, kardeşliğe Kut­
sal bir yolda beraber olmak omuz
omuza, el ele yürüyerek ayni çile
yi çekmeye, Vatan için Millet için
çalışmağa, Milliyetçiliği TURANA
yükseltirken Vatanımızı bir'ar ön
ce iktisaden Cennet haline getir­
meğe çağırıyoruz. Tanrının yar­
dımı ile Türkçü bu yolda bütün
Milliyetçilerle el ele vererek hedo
fe doğru yürüyeceğiz. Bu vol
OĞUZ HAN*ın ALPARSLANTN,
YUNUS EMRENIN
FATİHİN,
YAVUZUN ve ATATÜRK'ün to
runlan için açtığı hakikat volu dur. Türklük yoludur. Türk M ille
tini sevenler mücadeleye katili mz.»
Ülkü-Sen Bc^mı
Dr DtiJrsftâ lûûû
ycyınlm^j
Ülkücü Öğretmenler S e n d
kası (ÜLKÜ - SEN) Genel B a ş
kanı Doç .Dr. Recep Doksat bil
bildiri yayınlayarak «Türkiye'­
nin bugün bir milli eğitim poli­
tikası yoktur» demiştir. Dr. Dod
sat öğretmenlerin çeşitli tertip
lerle bölündüğünü ve bu bölün­
meler sonunda meslek itibarı
nın da sarsıldığım belirttiği bil
dirisinde özetle şöyle demekte*
dJr.
«MilU kurtuluşumuz: Kültürde özleşmeye yönelmemizi, mil­
li olan ülküye, ahlâka ve kültü.
re önem vermemizi gerektirir.
İlkokuldan üniversiteye k a d a r
Türk öğretmeninin kutsal göre­
vi. FİKİR'de. İS de, ÜLKÜ'de
ve MİLLİ DUYGU'da birlik kur­
maktır. Özellikle
.kendisini
TÜRK BİLEN, TÜRK HİSSE­
DEN, TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ
nin sevdalısı olanlar, dâvasına
şahin çıkmak mecburiyetinde­
dir. Bu bakımdan. «BİZE BİZ­
DEN FAYDA VARDIR!» diven,
«HFHSEY TÜRK İCİNT. TÜwK
e GÖRE ve O n u n YARARİNA
>
olaylar • düşünceler •yorumlar •olaylar •düşünceler
OLMALIDIR» inancını taşıyan
içine düştüğümüz m a d d i ve ma­
nevî KÜLTÜR PERİŞANLIĞI'nın ızdırabını duyan aydınların
ve öğretmenlerin h a r e k e t e geç­
m e s i ve birleşmesi şarttır.
Biz, mesleğimizi kademe,
zümre, menşe ve ideolojik ku­
tuplaşma sahası olarak görmü­
yoruz; Millete şekil ve r u h ve­
ren O'nun geleceğini teminat al­
tına alan, milletine kendisini ad a m ı ş FİKİR, RUH ve ÜLKÜ
sembolü olarak tanıyoruz.
öncü kabul ederek, araştırma
ve yaymlar yapmak b u ilmî ça
lışmaların yurt ölçüsünde ger­
çekleşmesine çalışmak;
Kültürde özleşmeyi şiar edin
mek,
Ülkemizin maddî ve mane
vi gelişmesinde öğretmene kut­
sal bir görev düştüğüne inana
rak, onu huzura kavuşturmalım
ŞART olduğunu gerekenlere a n
latıp duyurmak ve bu uğurda
tavizsiz, samimi b i r gayret gös­
termek.
Öğretmenin itibarını
ve
haklarını korumak, ÜLKÜnı? V e
EĞİTİMDE ahenk sağl i nak-)
tır.»
• Ülkücülerin
Faaliyetleri
DOÇ. DR. RECEP DOKSAT — t i kü - Se n Türk öğretmeninin e1*
güçlü sendikası olacak..
Ne hazindir ki, mevcut ve geç
m i ş yönetimler b u gerçeği gör­
m e m i ş , öğretmenliğin bir ihti­
sas işi olduğunun şuuruna erememişlerdir.. B u n d a n dolayı
küskünlerin sayısı artmış, mes­
lekî itibar zedelenmiş; art dü­
şünceli, şartlanmış kişiler, b u
fırsatlardan yararlanmak için h a
rekele geçmişlerdir. Netice ola
rak, kendi reklâmını yapanlar,
ikbal hastalan, SAMİMİYET­
SİZLER ve şamatacılar meslekî teşekküllerin başına ç ö r e k ­
lenmişler; bölünme, fikri ayrı­
lık ,ideoloiik çatışmalar ve h u
zursuzluk başlamıştır.
Biz, Milliyetçi - Toplumcu
bir görüsün gelişmesini, gerçek
leşmesîni savunuyoruz. Ataları­
mızdan miras kalan, üzeri küllennviş olan millî vicdan, mil*
1î iz'an. mi'lî irfan, mîllî îman ve
hevecan vfiniden alevîenmelidlr.
Millî dâvaların ürpHne azîm ve
cesareti*» vürümplivîz; vürüvecek nesilleri şuurlu olarak vetiştfrmelfviz. Öz f'Mr ve san'at kav
n?k'»**ıtnızı taftMt etmeli, vakan
c» kültür ı ı m n ı r l m m t<*mi>l#»ve|-Pİç m a n e v i Ao^er
V»ülrü*v»İPrîr™i
7İ verıM**** F*'*.»t«r»#l»»Tr»eHvîz. TTrntmavalım I'* İrfîl**^ cmnc«'i«
lîrmînln kA^ofî millî rfavnna^1^
r» r»;»-««rmek ve bu suretle yoketmektlr.
B ü t ü n b u acı gerçekleri
gördüğümüzden, mesleğimizin
itibarını, gelece&in vehametini
düşünerek, birlik ve samimiyet
sağlamak imanıyla, ÜLKÜCÜ,
ÖĞRETMENLER SENDİKASI'
m kurduk.
I AMACIMIZ :
Öğretmenler arasında meyda
n a cetV-ilen sun'i bölümlerin o r
tadan kaldırılmasına, meslekî
birlik ve dayanışmanın sağlan
masına, bütün ö&retmenleri sev
jrl. savgı ve TÜRKÇÜLÜK ÜL­
KÜSÜ çevresinde b i r araya ge
tirilmesine çalışmak;
?
Öğretmenlerin ekonomik, h u
kukî. idarî, kültürel, sosyal hak
ve çıkarlarını k o r u m a k ve ger­
çekleştirmek;
Eğitim ve öeretim düzeni­
nin bütünü ile TÜRK MİLLİ­
YETÇİLİĞİ mihrakına oturtul
m a s ı için, İLİM ESASLARINI
Türk Milliyetçilerinin yurt
sathında teşkilâtlanmasını sağlayan
Genç Ülkücüler Teşiklâtı'nın Kay­
seri YENİ MAHALLE GENÇ
ÜLKÜCÜLER TEŞKİLATI ku rulmuş ve bir kuruluş bildirisi ya­
yınlamışlardır. Bildiride özetle şöy
le denilmektedir:
«Gayemiz, çağlar üzerinden
aşarak ilim ve teknikte ileri 100
milyonluk Milliyetçi Türkiye'yi
kurmaktır. Bu şartlar içinde var ol
mak millî gerçeklerimize dönmek­
le mümkündür. Maceralı bir ha yat, hayatımızın da sonu olabilir.
Onun için binlerce yıl önce atala­
rımızdan BİLGE KAĞAN'ın aynı
tehlikeyi sezerek milletine hitap et­
tiği gibi biz de bütün Türk Milleti'ne sesleniyoruz: EY
TÜRK
TİTRE VE KENDİNE DÖN'. Ve
millî ülkünün savasını verecek olan bizlerin «AKINCI BOZKURT
LARIN» safında sen de yerini al.»
• • *
GENÇ ÜLKÜCÜLER T E Ş ­
KİLATI BOĞAZLAYAN ŞUBE -
TÜRKİYE MİLLÎ KÜLTÜR VAKFI
Oğuz YÜKSEL
Vakıf müessesesi, Türk—İslâm Medeniyetinin en önemli müesse­
selerinden biridir. İçtimaî yardımlaşmanın, sosyal adaletin gerçekleş­
mesinde en müessir vasıtadır. Vakıf müessesesi, içtimaî hedeflere yö­
nelir, içtimaî yardımlaşma ve dayanışma fikrine dayanır. Mensup ol­
duğumuz Türk soyunun, yeryüzünde bir içtimaî bütün halinde görün­
düğü ilk günden beri, ansan sevgisine, içtimaî yardım ve dayanışma
fikrine eriştiği, o ilk günlerden beri kurduğu çeşitli vakıf müessescle
rinden anlaşılmaktadır. Bu müesseselerden biri de Türkiye Millî Kül­
tür Vakfı'dır. Bu vakfı tanınmış ilim ve iş adamlarımız kurmuşlardır.
Bjşmda değerli bir insan, Ahmet Mustafaoğlu vardır.
Vakıf, kabiliyetli gençleri milletimizin arzu ettiği seviyede insan­
lar olarak yetişmesini hedef almaktadır. Nitekim Vakfın gayeleri ara­
sında bu hususlar yer almakta, bunun yanı sıra «Memleket kalkınma­
sı, Millî Birlik şuurunun gelişmesi için araştırmalar ve yayınlar» yapı­
lacağı belirtilmektedir.
Vakıf eğitim çalışmalarında şu esaslara dayanmaktadır:
«Eğitimin gayesi insanın gerçek vasıf ve kabiliyetlerini geliştir­
mek ve onu* mensup olduğu cemiyet içinde gerçek bir insan havalı ya
şaması için lüzumlu insan ve vasıtaları kazanmağa muktedir bir hale
getirmektir.
Türk çocukları, umumî kültür değerlerine sahip, millî kültür de
serlerine, an'anelerine bağlı, onlan devam ettirmek iradesine erişmiş,
yüksek karakterli, gerçek bir ilim adamının araştırıcı ve bulucu va sularını kazanmış; topluluk içinde kendine düşen vazifeleri ehliyetle
başarabilecek, ekip halinde çalışabilecek, yönetici, memleketin bu­
günkü maddî ve manevi şartlarını ve imkânlarım iyi tanıyan, içtimai
sorumluluk duygusu ile şuur ve iradesi gelişmiş; vücut bakmımdan da
gelişmiş, gerekli beden eğitimini devam ettiren, sıhhatli, müteşebbis
cesur ve mücadelesi olarak yetişecktir».
Vakıf kültür çalışmalarında is şu umum! esaslara dayanmaktadır:
«Kültür çatışmalarımızda millî bünyemizin yükseltici müsbef va­
sıf ve karakteristiğine aykırı hiç bir tutum ve faaliyet yer almayacak­
tır.
Kültürde şahsilik ve hürlük prensibini kabul ediyoruz. Fakat bu
prensibin yanında, vatandaşlar arasında kültür birliğini meydana ge­
tirmek ve korumak için kültürde millilik ve beşeriliği saelıvacak olan
gerekli şart ve imkanların gerçekleşmesine yardım edeceğiz.
Kültürde içtimaîlik ve millîliği milletimizi diğer milletlerden İçti­
maî bîr bütün İçtimaî bir şahsiyet olarak ayıran mlletimize has Türk—
İslâm kültür değerlerini ve unsurlannı ortak değerler olarak geliştir­
mek ve benimsetmek mânası da anlıyoruz.
Bütün kültür değerlerinin çaedaş medeniyetin zihniyet ve mefodlan ile işlenmesine taraftarız. Fakat, biz kültür çalışmaları memle­
ket çapında gerçekleştiği zaman Türkiye'de yeni bir Kültürün mey dana geleceğine inanıyoruz.»
Vakıf yöneldiği gaveler ve takip ettiği metod bakımından arzu­
ladığımız bir müessese özelliğini taşımaktadır. Temennimiz milleti mizce ilei eörmesi ve oavelerini gerçekleştirmesidir. Nitekim kumcu­
ları da «Bizler bu VflMi. aziz ve necip Türk Milletinin j»*ır1ard«n h«»ri
hasretini cek*«ği birl's»n ve refahın temini ile. lâvık olduğu medenî «e
vîveve vükselebUmesîne ke»*t^rtnl hasredecek olan b»l<»«,«ıri ve fj»Tİ*»*1e
Düetti»»* vfîstirmk makeodt île knruvoruz ve onu. AlJ^n ve hamiyet
sever Türk Milletine huzur içinde emanet ediyoruz» demektedirler.
St yayınladığı bildiride özetle şöy*
le denilmektedir: «Türkiye'de Jn*
deo—Grek menşe'li gayrî millî, kal1
pitalist sistem, milletimizin ideolflf'
jik bünyesine uymadığı için buh*
ranlar meydana getirecektir. Çün*
kü daha ilkokuldan başlayarak^
milletin iman ve ideolojisine uy«r
mayan gayrî millî, gayrî insanî/
gayrî ilmî telakkiler, Türk evlâtları
nın kafasına perçinleniyor, Türlri
Milletinin çocukları Yahudi Pantehizmi Yunan felsefesiyle meşgul
ediliyor.
$
Mücadele; milletin ahlâk, küf
tür ve hayatının devam edip etmi*
yeceği mücadelesidir. Türk Milli*
yetçileri ile Türk düşmanları ara­
sındadır. Türk milletinin yaşama*
sı, bu mücadelenin Türk Milliyet­
çileri tarafından kazanılması il*
mümkündür.»
• *
•
YOZGAT GENÇ ÜLKCCtl
LER TEŞKİLATI yayınladım, bil
diride özetle «Beynelmilel Sivo •
nizme bağlı komünist ve kapıtalisi
devletler, Dünyaya «NİZAM* ve
ren şerefli milletimizin üç kıta ye*
di deniz üzerindeki hakimiyetini
asırlarca süren ideolojik ve sinsi
bir-mücadele sonunda kısmen son
vermişlerdir. Şimdi 100 milvon esir Türk'ün ümidi, son Türk kal©»
sini yıkmak için çalışıyorlar Em­
peryalist Amerika ve millî azın*
lıklar, kültür emperyalizmi yoluy *
la, Türk Gençliğini vıpratıp soy*
suzlaştırmak için uğraşırken bif*
yandan da petrolden lüle tabına
kadar iktisadi kaynaklarımızı ha­
rıl harıl sömürmektedir
Batılı devletler ise bizi daha faz
la sömürcbilmek için bir Hristiyan
enternasyonali olan Ortak Pazar'a
sokmağa çalışıyorlar Ortak Pazar
iktisadî bir ölüm çukurudur
Bij
Milliyetçi Ülkücü gençler ORTAK
PAZARA HAYIR divoruz.» de*
mistir.
• * •
MİLLİYETÇİ
HAREKET
PARTİSİ GAZİANTEP G E N Ç ­
LİK KOLU 8. uyarma bildirisini
dağıtmış özetle şövle demiştir : |
Biz M.H.P. nın milliyetçi vm
Toplumcu gençleri olarak şu ger*
çeği muşahhade etmiş bulunuyor
ruzki A.P. Hükümeti ve onun ba­
şı failiyetlerini aşın solun istedi*
ği paralelde yürütmektedirler Sa­
tıhta birbirine zıt gibi
görünen
her iki teşekkülünde de müştereki
çabalarıyla memleketimiz Mutlak
bir uçurumun eşiğine getirilmiş*
tir. A.P. iktidarı Türkiye'yi eko m
nomik ve sosyal çıkmazlara süV
rüklüyerek komünizmin istediği aç
ve sefil bir ortam yaratmaktadır.
Ve hemen arkasından aşırı sol
tüm yıkıcı propaganda vuvalarıru
alarma geçirerek bu durumu istis­
mar etmektedir. İşte bu cün meni*
lekelin içine düştüğü anarşi ve ha
zursuzluklar bu gerçeklerden nok*
talanmaktadır. Aziz milletim son
günlerde senin izinle icra'î hükû*
met etmekte olan Demirel hükû •
meti yine senin mevcut durumu*
ye geleceğin üzerine veni zam v«
Devalüasyon gibi tehlikeli ve so­
rumsuz onerasvonlara eirismiş bu
lunmaktadır
Zaten huzur ve istikrar bulun
mayan memleketimizin bu ka r ar * .
dan sonra düşeceği dununu dü • :
şündükçe ürnerivoruz
MazhıiH
milletim bu kararla ithalat v* ih­
racatçı Yahudinin cüzdanı bıraş ;
nin süslediği başım koparıp yiyemediler. Gövde gitti, baş yaşıyor. Onu
da içten ve dıştan ezmeyeçalışıyorlar.
Devlet Olma
Şartları
Milletlerin yaşayabilmesi için şu üç şart mutlaka gereklidir :
l — Millî Ülkü. 2 — Manevî Birlik. 3 — iktisadî Güç Bunlara
sahip olan milletler, dış tehlikelere karşı kendilerini rahatça koruyabi­
lirler. Bir milleti yıkmak için en sağlam yol da, O'nun bu özellikleri­
ni yoketmektir. Asırlardan beri dış kuvvetlerin Üzerimizde oynadığı
oyunun merkezi buradadır.
Genç Osmanlı Birliğinin ülküsü, genişlemek ve güçlü bir Türkİslâm Devleti olmaktı. Bu amaca hızla ulaşıldı. Çünkü Mânevi Bir­
liğin desteği tamdı. İktisadi güç taziletli eller taralından ustaca kul­
lanılıyordu. 16. yüzyıldan sonra ise; kozmopolit, millî hedetten. manev. kuvvetten mahrum idareciler, yavaş yavaş bu unsurlarla beze­
nen komşuları önünde gevşedücr.
Buna paralel olarak, neme lâzımcılık, rüşvet, iltimas koca devlet
teşkilâtını kene gibi emdi. Müslüman olmakta yarışan, cihangir, ça­
lışkan, faziletli idarecilerin yerini, köhne çıkarların, korkaklığın ve
e\ yamalığın aleti olan devlet adamları aldı. Attık, zinciri kurtulan
koca «Aslan» uzaklaştıkça küçülüyordu. O'nu avlamak, ondan pay
almak ülküsüne yapışan dış devletler, tuzaklar hazırlamaya koyul dular. Hedeflen, Türk'ü telâmdan uzaklaştırmaktı. Orta Asya'dan da
ğınık boylar halinde gelen Türk Irkını tslâmın birleştirip güçlendir­
diğini biliyorlardı. Aslan'ı Önce içinden yıkmaya başladılar Ruhunu
paslandırdılar, mânevi birliğim gevşettiler, ülküsüz bıraktılar. Sıra kı­
lıca gelmişti. Vücudunu parçaladılar.. Fakat, millî ve dinî değerleri­
Ülkü ve Maneviyat yolunda şahlandıkça, İktisadî Gücü de arttı
koca Aslan'ın. Gücü arttıkça cesaretlendi ve yiğitleştl En büyük fe­
tihler, Meyt'ül Mal'ın en yüklü zamanlarında yapıldı. Akdeniz gölü
haline geldi. Aslan kendini kaybettikçe, kendi benliğinden uzaklaştık
ça, sabancı unsurlar tüylerini koparmakla işe başladılar.. îç ve Dış
Ticaret elimizden çıktı. Türk piyasasında gayrimillî oklar atılmaya
başlandı. Atılan her ok, Türk varlığının kalbine saplanıyordu. Kapi­
tülasyonların bize verdiği haklan kullanamadığımız gibi, yabancıla­
rın, onlara dayanarak elde ettikleri sorumsuz avantajlara da göz yum
muştuk. Koca Aslan'ın yulan cılız ellerdeydi çünkü. Çöken iktisadi cep
heyi düzeltmek bahanesiyle alman borçlarla daha da zayıfladı, hasta
düştü. Vücudunu kapıştılar.
İstiklâl Savaşı, parçalayanlarla, parçalanandan kalan başın mü­
cadelesidir. Manevî kalıntıları sayesinde coşan o yiğit baş, atmacaları
kaçırttı. Sopadan silâh, kağnıdan tank, yumruktan gülle yaptı Anası,
bacısı, kızı, kızanı bir ülkü için çalıştı: Yurdu kurtarma ülküsü. Türk
yiğidinin kutsal bir kaygusu vardı: Namusu, şerefi, dini kurtarma
kaygusu. Bu iki unsur kazandı son İstiklâl Savaşım. Zayıf olan ikti­
sadî gücün yerini, Türkün sabrı, kanaatkârlığı ve kahramanlığı aldı.
Görülüyor ki, Baş'ı devlet yapan, Millî Ülkünün, Manevî Birli­
ğin hemen kurulabilmesi oldu. Bunları kuvvetlendirecek ve tamamla­
yacak her gayret, Türk Milletinin yararınadır. İktisadî güç. her çare­
ye başvurularak kazanılmalıdır. Bu üç unsurun sağlamlaştınlmas!, Bü
yük Türkiye'nin kurulabilmesi için şarttır.
Ahmet Celi» ERTURK
'—•:
v
olaylar* düşünceler • yorumlar «olaylar • düşünceler
dana kabaracak sense biraz daha
yoksullaşacaksın bu karar stokçu
ve sorumsuz iş adamlarının, bay­
ramı seninse matem günün olacak
tır. Bu kararla senin yediğin ve
giydiğin her. şeyin fiatı hudutsuz­
ca yükselecek senin aldığın yevmi­
ye aynı kalacak dişinden tırnağın­
dan artıracak kara günler için bi­
riktirdiğin bir kaç kuruş değerin­
den otomatikman % 66 nisbetinde kaybedecektir.
Artık susmayacağız milletin
menfaati ve istiklâli mevzu bahis
olunca bizde direneceğiz halkın
bu haklı davalarını solun istisma­
rına bırakmıyıcağız asil milletim
ve gerçek Türk Milliyetçileri sîz­
leri bu mücadelede tek cephede
güç birliğine çağırıyoruz neme la­
zım dersen mücadeleden kaçarsan
sorumluluğun büyük olur.
BÜTÜN TÜRK'LER BÎR OR.
DU KATILMAYAN KAÇAK •
TIR.
* * *
jKuıda ouiuıum ve gerekse okul di
şında bulunan Türk Gençliğinin
teşkilâtı olarak bilinen Genç Ülkü
cüler Teşkilâtının Çankırı Şubesi
de kurulmuştur. Kuruluşu dolayı sıyla bir bildiri yayınlayan Çankı
rıh Ülkücüler şöyle demektedir ler.
«Milletimize Türkistan'ın Macar
istan'ın ve Orta Doğu'nun akıbeti
hazırlanıyor. Hainlikleri ve şeref­
sizlikleri kesinleşmiş olan kızıl ko
münist ve mason işbirlikçiler yur­
dumuzu önce anarşiye sonrada ih­
tilâle götürmek için çalışmakta dırlar. Buna karşılık Allah. Vatan,
Millet düşmanlarına karşı koyma­
nın adına faşistlik veya gericilik di
horlar.
Biz ne mason, ne komünist, ne
kapitalist, ne biri, ne bir diğer ola
mayız. Biz dinimize hürmetkar,
örf ve ananelerimize sadık. Türk lük gurur ve şuurunu idrak etmiş
kimseleriz. Türk'ün Türk'ten baş
ka dostu yoktur. «Ayıdan post, ga­
vurdan dost olmaz» Asırlardan be
ri hür olarak kimseye boyun eymeden yaşadık. Yine de beynelmi­
lel ihanetcilere karşı Allah yolun­
da ve Türklüğü yüceltmek için sa
vaşacağız.»
Kütahya Milliyetçi Hareket Par
tisi Gençlik Kolu da yayınladığı
bildiride çevrelerinin meseleleri ne temas ederek şunları söylemiş lerdir:
«Mahsulünü iktidar işbirlikçi­
lerine yok pahasına satan ve bu
parayla evinin ihtiyacım karşılaya­
mayan sefalet içerisinde yasayan
halkımıza vadedilen müreffet ve
mesut Türkiye burnudur? San ve
Şeref dolu bir tarih ve yurdun miraaalan, cihan medeniyetine ve
bansına yüzyıllarca önderlik ya­
yan bir milletin çocukları olarak i
cinde yaşadığımız hali atalarımı •
zın hatıralarına lâyık görmüyor,
MEMLEKET çapında ve gerek
Geri kalmış bir dünyaya mensubi­
yetten başka milletlerden yardım
dilenir olmaktan azap duyuyoruz.
Son vatan kalesinin de yıkıl •
mak istendiği; Komünistlerin. Ma
sonların, Siyonistlerin ve bütün
Türklük düşmanlarının korkusuz ca at oynattığı; yöneticilerin gaf •
let bataklığına saplandığı bu ka «
ranhk günlerde birlik olmanın,
Millî ve Dini değerlere bağlanma­
nın, yabancı ideolojilere karsı, ta
rihi ve miHÎ bir aksiyona geçme­
nin gaflet uykusundan uyanmama
artık zamanı gelmiştir.»
Milliyetçi Gençliğin Dergisi
Milli Çığır
Fiatı İSO Kuru?
Adres: Rüstempasa Yonta
Ycsildirck — İSTANBUL
TÜRKİYE'DE KÖY SOSYOLOJİSİNİN
ıs
••
OTUKEN
Aylık Türkçü Dergi
16 sahife. 100 kuruş.
abone 12.00 T.L.
MİLLtYETÇt HAREKETİN
TEMEL SORUNLARI
SESİ
Doç. Dr. Orhan TİİRKBOKAN
Ydlık
Adres: Küçükbebek Cad. Nu: 103
Bebek — İSTANBUL
MİLLİ HAREKET
Türkiye'de toprak reformunun sosyo - politik safhaları * Toplum*
sa' Plânlama ve bölge kalkınması * Kov kalkınması ve yerleşme (in­
leri + Köv esirim sistemi' * Kinlerde nüfus hareketleri * Iarımsal
kalkınma ve yeniliğin yayılması * Köy ve köylünün bütün meseleleri.
Atatürk Üniversitesi yayın (arından olan eser 312 sahife 22.00 TL. dır.
7î—
Aylık Milliyetçi Dergi
Beyazsaray N o : 41
Beyazıt — İSTANBUL
J
vr.vt.rr
* ?* AttlMttU» 1Y7V * SAYFA : II
Özerk Radyo Dedikleri
Her devlette değişik nisbette de olsa gaze
te okumayan, sinema koltuğuna
oturmayan
vardır, olacaktır. Bu n ispet okur—yazar nisbe
ti ile birinci derecede ilgili ve elbette doğru o
rantındır. İş esnasında gazete okuyabilmek ne
derece doğru ve mümkün ise, sinema İçinde va
kit ayırabilmek ve istenen konuda film sey­
redebilmek o derece kolay olmamak gere­
kir. Şehirde sinema ve gazete İdarehaneleri arasında ömrü geçen vatandaş, bir dağ köyün­
deki diğer vatandaşının aynı ihtiyaçların varlı­
ğından habersiz yaşadığım bilmek zorundadır.
Devlet bile istese, herhangi bir köylü içm za­
manında gazete bulabilmek ve okuyabilmek;
normal süreler Ue sinema seyredebilmek hele
kalkınma yolunda bulunan milletler için imkan­
sız, sömürülmeye, uyutulmaya devam eden mil
letier için ise ancak tam mânasiyle hayâl olabi­
lir.
Ne var ki yirminci asrın tekniği dağ - tepe
demeden, yollar uzun demeden her köye, her
eve girebilen gazeteyi ve sinemayı da hizmete
koymayı başarmıştır. Bu sesli gazete radyo, se
yircınin her an emrinde olan sinema da telci iz
yondur Hepsi bir yana, radyo buluşunun öne­
mi ve tuzumu hakkında münakaşaya girmek
bile ne derece doğru olur?
İnsanlık için kötü ve kötülük daima mev­
cut olmuştur, olmakta devam edeceği muhak­
kaktır Hal böyle olunca ilmin ve tekniğin her
ileri adımında kötülük peşinde koşanların fay
da temini için fırsat arayacağı tabiidir. Mevcut
durum bu konuda pratik ve sayısız misâllerle
doludur. Tıp hizmetindeki atom ile şehirleri sa
nlyede yoketmeye hazır bekleyen atom bomba
•» en güzel misâldir. Aynı şekilde belli kötülük
ter ve belirsiz kötüler elinde bir sinema, bir t e
levizyon, bir gazetede zararlı olabilmek duru­
mundadır Ve bu konuda en hassas kontrol el­
bette radyo üzerinde olmalıdır. Bu kontrol ise
tabiatiyle o devletin veya milletin maddi ve ma
nevi şartları gözününde tutularak yapılacaktır.
Netice olarak devlet sınırları {cindeki radyola­
rın, diğer sınırlar içindeki dinleyicilere göre de
ğil, kendisinin devamlı dinleyicileri için yayın
yapması lüzumu kendiliğinden ortaya çıkar.
Vatanda» gazeteler içinde fikri ve zikrine
uygun olanı seçer okur, »İlerini iyi olmayan fil
mc göndermeycbillr. Ama radyo heryerde ve
herkes için aynı yayım yapmakta olup, düğme
sini çevirmek kâfidir. Ne söyleyeceği, ne söyleteceği belli olamadığı, dinleyenlerin hlcbirince
evvelden bıTmemcdlği için testi kırıldıktan son
rald faydasız üzüntü ancak düğmenin kapatıl­
masına yarayabilir. Ama yine açılacak çaresiz
dinlenmeye devam edecektir. Çünkü vatandaşın
tek basma veya topluluk olarak istediği yayını
yaptırmaya gücü yetmeyecektir. Demokrasi ha­
vası içinde ancak sunulan yayım dinlemek mec­
buriyetindedir.
O halde özerklik namı diğer bağımsızlık ne
olaki?
Dağ başında ve ik vatandaş arasında bile ol
sa madem ki Hürriyet kelime manası kadar ba­
şıboşluk Içnde bırakılmamaktadır, haklar ve va
zifeler irtibatlı, karşılıklı ve sınırlı olmak m e o
burtyetindedir. O halde bir radyo için bağınv
sızlık veya namı diğer özerklik n c olaki???
Bağımsızlık hiç biryere bağh olmamak, f>
mir almamak değü mi? O halde bîr devlet sınır
U n içinde ve bir millet İçin yayın yaptığının
farkında olması gereken bir radyo için özerklik
ne olaki? Millet ç e ş i t l i maddî ve mane­
vî değerlere, şartlara ortak İnsanlar topluluğu olun­
ca, radyo bu değerleri ve şartların dışına çıkabil­
mek hürriyetine mi sahip olmahdır? üstelik karşıda olabilmeli midir?
Vatandaş okuyabildiği harfler Be dizilmiş ise
gazetesine sahip çıkar ve eline alır. Istemdiği la»imlan okumaya mecbur değildir Ama dinleyici
istediği yayın, dinleyebilmek, bekleyebilmek içio
istemediklerine de ku'^k vermek mecburiyetindedir.
Vatandaş dinlemeye mecbur, radyo vatandaşın is­
tediğini dinletimle mecbur değü; özerklik dedik­
leri bu ters orantın çözüm müdür?
Bir okuyucudan bir senelik guzeı ebede Kni pe
şin alıp, sene boyunca onüu eline kendi dilinden
olmayan gazeteler tutuşturup okumaya, hiç değilse
resimlere bakmaya mecbur edilmesi nasU basın
hürriyeti, basın özerkliği olarak kabul edilemez İse,
aynı keyfilik içindeki radyo yayını içm Özerklik
hakkı tescil ettirilemez
»
En kısa şekilde iladc ermek istiyorsak bütün
mazeretleri ve paravana kelimeleri bir kenara atıp,
MİLLİ RADYO yolunda en tosa zamanda ve en
kati şekilde karar vermek mecburiyetindeyiz. Ve­
rilen kararı tatbik edebilmek reiu ise MİLLİYETÇİ
IDARE'nin cesur ellerine ihtiyaç vardu. Özerk
radyo yerine MİLLİ RADYO ihtiyacından bahse­
derken ifade edilmek istenç, cihetteki Türk mille,
tinin son kalesi Türkiye'de nesilleri yıllardır milli­
yetsiz yetiştirme gayreti ve programı İçin seferber
edilen eğitimimizin etiket ve gösteriş milliliği değfldir.
Türkiye'de yapması gereken yayın serbestisine
kavuşamayan Devlet Radyosu, özerk olduktan son­
ra yapmaması gereken yayınlar için serbestliğe ka­
vuşmuştur. Özer olduktan sonra gerçek Türk mâl
leti tarafından tasdik edilmeyen, tasvip edilmesine
imkân olmayan programlan ile TÜRKİYE RAD­
YOLARI ancak solcu, sosyalist, mason ve emper­
yalist çevrelerin teveccühüne hak kazanmış, takdl
rinc nıa/har olmuştur. Bu işbirlikçi veya menfaat
ortaklarına elbette aydın, ilerici ve hele nefe mU-
İİnver ORAL
liyetçi geçinen sadece nüfusta Türk kayıtb birçok
vatandaşta destek olmaktadırlar. Özerklik
Türk
Milletinin menfaati için yapılması gcreicen yayın ve
çalışmaları kulakarkası yapmak, sabote edebilmek
hürriyetini birkaç kişinin keyfîne terkctmcyi sn!
lüzumla kılmaktadır? Yoksa özerklik aslında bü­
tün bu durumları koruyabilmek, devam ettirebil­
mek için bir kalkan mıdır? Veya özerkliği ters
mânada anlayıp tatbik etmek İsteyenler ve bu du­
ruma yardımcı olanlar bunu bir moda mı zannet­
mektedirler. Anayasa'da bildirilen, istenilen i «erk­
lik acaba ne olmalı, nasıl olmalıdır. Eğer bu çer­
çeve içinde cevap arayacak ve bulmak isteyecek
isek, giriş bölümünde kullanılan Türk milliyetçiliği
kelimelerine dikkat etmek mecburiyetindeyiz. O»
zerklik Türk Milliyetçiliğini karşıya almak, Türk
Milliyetçileri ile alay etmek, Müslüman Türk'ün
İnanışına ve kutsal topraklarına küfür etme hür­
riyeti
Özerklik müessesesi, mili inanışları uyutmak,
millî kuruluşları kurutmak, mili hedefleri unut­
turmak hak ve vazifesini kimden almıştır? Yanma
Türk milletini omuzlarında ve baslarında taşıya­
cak olan yem neafle zevksizlik, mesuliyctrizük, ter.
biyesizlik, dinsizlik ve miMiyetsizlik afyonunu yut­
turmak için özerklik kalkanı arasında saklanıp her
fırsatta saldırıya geçmek hakkı hangi milli ana­
yasada mevcuttur?
Kısa vâden plânlarının akıbetinden endişe eden bazı ve belli Türklük
d ü ş m a n ı
ç e v r e l e r ,
kuvvetler
için
Ozerk radyo elbette el atılacak ilk yer, çörekle­
nilecek ilk çeşmebaşı Üstesinin başında olacak­
tır. Köylüsüne işçisine, talebesine, çiftçisine ve
ev kadınına tesir edebilecek uzun vadeli bir be
yin yıkama aleti olabilir, maalesef isteyerek ve
ya istemeyerek olabilmektedir.
Bizi, diğer devlet radyolarının özerk olup
olmadıkları, ne derece özerk oldukları bizim
özerk radyonun bu yarışta kaçıncı olduğu zer­
re kadar alâkadar edemez. Bizi, Türk Radyola­
rının Müslüman Türk Milleti için, onun arzusu­
na ve faydasına yapacağı yayın ve çalışmalar*
claki gayreti, başarısı alâkadar edebilir, edecektir.
Özerklik; mal sahibinin tasarruf hakkına
sahip olmamasını kanuna uydurabilme, c\ sa­
hibini bastırma açıkgözlük ve kurnazlığım hu­
kuk sahifeleri arasına Icaydırabilmiş, meşru saydırabilme çarkının dolabı mıdır?
özerklik milletten, halktan,
vatandaştan
kopma fırsatçılığı İçin başına buyruk olmak mı
dır?
özerklik milleti, halkı, millet, devlet, din
düşmanlarının menfaatleri uğruna özel eğitime
tâbi kılmak beraatını alma hürriyeti midir?
özerklik sihirli bir değnek değil ise, birkaç
yıldır tatbikatını İbretle seyrettiğimiz ve üze­
rinde ısrar edilen; aynı yolda daha ileri gidile­
bilmesi İçin zorla yeni müsaadeler koparabil­
mek uğruna hücumlar düznlencn ve kemi- din­
leyicilerini bile gruplara ayıran bu kargaşalık
nereye kadar gidecektir?
özerklik denen oyun komedi mi, dram mı­
dır?,
Özerklik hududunu kim, ne zaman tayin
edecek ve hangi milete, hangi halka müracaat
edilecektir?
Bağımsızlık içinde bağımsızlık ilân e t m e
ni n ve bağımsızlık savaşı sürdürmenin hele he
le tatbikatı görülüp tasvip edilmemesine rağ •
men bu İnat özerkliğinin sebebi nedir neticesi
nereye gidecektir?
Eğer özerklik İdeal bir yol, taydan bit ça­
lışma şekli ise ve böyle olduğunda müştereken
karar verebilirsek sınırlarımız İçindeki birçok
kuruluşları özerk yapmamız icabeder Kİ özerk­
lik çalışmasında İlk adım aile olmak durumun­
dadır Özerk aile ve özerk aile efradı.- Aile re­
isi kazandığı parayı hepsine dağıtacak eve gel
dlğinde yatak bulabfllrse uyuyacak, yemek bulabilirse karnım doyuracaktır. Ve kimseye ne
paranın sarf yerini, ne scrilmevcn yatağın hesa
bini sorabilecek, ne de üzeri boş yemek masa­
nın cevabını İsteyebilecektir. Bunları sonunadiktan sonra, ailenin ahlâki durumunu, istikba­
linin ne olacağım tabiatiyle hiç soranuyucak
veya cevapsız bırakılacaktır
Ne varki baba kazancım getirmediği veya
kazanamadığı zaman İse sert soruların tehdit­
lerin hücumuna uğrayacaktır. Baba hastalandı­
ğı veya elden—ayaktan düştüğü zaman herkes
başının çaresine bakacak, babada şikâvetçi ola­
cakta*. Ne çare ki baba artık yalnızdır parasızdır. Bu acı sonra özerk ailenin matem hıçkırık­
ları yok mudur?
Sonra... özerk öğrenciler ve öğretmenler...
Özerk işçiler... Özerk dişçiler... özerk polis
özerk ordu?...
Sonra... özerk meclis ve
özerk bakanlar... özerk
milletvekilleri...
başbakan...
Ö/erk
Cumhurbaşkanı...
I
Ve
Özerk Millet?
I I !
İşte o zaman başta radyonun
özerkliği ve
diğerleri son bulur. Millet özerklik pe İndi de­
ğil, millet olarak kalabilme, devlet olarak kaîa #
bilme savaşmdadu*.
özerklik millete kadar gelebilecekse başladı
ğı yerde bitmesi mukadderdir.
•
MUNTAZAM AİLESİ
P* Memduh Muntazam Bey Maliyede Mü mebizdir, Mülkiye mezunudur; yakası kolalı,
kıravatı ve mendili çorabına uygun, saçı düz­
gün taranmış, pabucu daima boyalıdır. Her
gün saat 08,42 de evden çıkar, tam 09'a 3 ka
la daireye ulaşır, Masanm üstü tertemizdir.
Çok şekerli kahvesini içer, oda arkadaşlarının
hatırını kibarca sorar, 09,30'da Müdür Beye
arzda bulunur. Müdür Bey kısaca talimatını
verir, ve onu savar. Aslında Müdür Beye bil­
direceği bir mesele yoktur, maksat varlığını ha
tırl atmak ve hürmetlerini sunmaktır.
«Yazılmasa da olur» cinsinden birkaç ev*
rakı hazırlar. Nokta, virgül, soru işaretlerine
dikkat eder, kâğıdın soldan 1/5'ini dosyala ma deliği için itina ile boş bırakır. Saat tam
17,00'de daireyi masası boşalmış olarak terkeder. 17,15'e kadar Kızılay'da bir tur atar. 17,
25'te evindedir.
Arasıra Müdür Bey Memduh Bcy'i hatır­
lar, hazırladığı bir müsveddeyi vererek kelime­
lerin imlâ kılavuzuna uygunluğunu kontrol et­
mesini ve noktalamaları yerleştirmesini ister.
Memduh Muntazam Bey'in en büyük saadeti
budur Eve döner ve Melahat Hanım'a derin
bir hazla olayı anlatır, gece sayısı bir kuruş­
tan konkin oynarlar. Melahat Hanım, kocası­
nın önemini belirten vak'ayı bütün dostlarına
nakleder, «Memduhcuğum olmasa hiç bir şey
yapamazlar, Müdür Bey yapayalnız kalır.»
der: «Hattâ geçen hafta Müdür Bey Memduhçuğuma demişti, —Memduhcuğum— demiş,
—Bir sana güveniyorum, gözü kapalı senin
kâğıtlarını imzalarım. Verdiğim müsveddeleri
hiç kimse senin gibi beyaza çekemez.— demiş.
Amma kardeş, bir türlü terfi ettirmiyorlar iş te. H<>o diğerlerinin hasedi yüzünden.»
rier Çarşamba sinemaya giderler. On
beş günde bir Müdür Bey'i ailece ziyaret eder­
ler. Ayda bir defa da Müdür Bey onlara gelir.
Son gelişlerinde Müdür Bey, «Kerataya bir
üst derece vermek için kadro istedim.» dedi.
Bunu duyan Melahat Manım'la Memduh Bey
ucuna iliştikleri koltuktan az daha yere kaya­
caklara»
Musa Muntazam Bey, babasının aktar
dükkânında çalışır. Yedi dükkân süprüntüsü
havılcan, misk, karabiber kutularının yerini gö
zu kapalı bilir. Her sabah saat 07,30'da evden
çıkar ve 08,00'de Bismillah çekerek kepengi açar eşyaları gözüyle kontrol eder. tik müş tenden aldığı parayı çenesine sürer ve kasaya
kor. O gün ödenecek bonoların listesini alır,
paraları sayar, her bono için kısım kısım ayı­
rır ve saat 09,00'da bankaya yollanır
Abdullah Bey'le arası açıktır. Bunca se­
nedir dükân komşuluğu yaptıkları adamı iyi
tanıyamadığına üzülür. Efendim, geçen sene
Musa'dan «öğleden sonra veririm» diye aldı ğı 500 lirayı taa ikindiden sonra iade etmiştir.
Esnaflığa yakışır mu bu hâl? Hani yüzüne de
gelmemiştir amma yine de belli etmiştir. O
zamandan beri Abdullah Bey'le mesafeyi aç­
mıştır. Ailece «Edalet» Partilidirler. Partinin
ilçe merkezi lüzum gördükçe teberru ister ve
50 lirayı yollarlar. Miting, nümayiş, yürüyüş
gibi şeylere karışmazlar. Dört yılda bir oyları­
nı atarlar. O gün Musa Bey lâcivert elbiseleri­
ni, Mücellâ Hanım şifon entarisini giyer, saçı­
nı maşa ile kıvırır, başörtüsünü şonlerkâri bağ­
lar, caminin avlusunda bekleyen efendi ba­
bayla buluşarak «Edalet» partisine rey verir ler. Herkes kendileri gibi iyi olsa Süleyman
Bey'in çok şeyler yapacağından şüpheleri yok­
tur. Ama gel gelelim, bu aşırı sağcılarla aşı-fi solcular yok mu, hep onlar işte. Bir de İnö­
nü. Tabiî, tnönü olmasa her şey düzelecektir.
Bunları düşünürler, yine de kimseye söylemez­
ler; ne olur ne olmaz.
Mücellâ Hanım Musa Bey'in amcasının
kızıdır. Helâl süt emmiş, yüzü gözü açılma­
dan Musa Bey'le baş göz edilmiştir. Akça pak
çadır. Tutumludur. Haftada iki gün Türkân
Şoray'm filmine giderler. Kayınvalde, «Ah,
hu zamane gençleri eğlencesiz edemezler»
diye söylenir. Kayınpederin himayesi oldukça
programları bozulmaz. Musa Bey Nakşibendî
Tarikine girmek için arkadaşları tarafından
teşvik edilmişse de sülük etmemiştir Görün mez şeyleri düşünmek, kendinden geçip kûl içinde erimek, yüreğinin çarpıntısını değiştir mek; bütün bunlar ona akıl almaz gariplikler
olarak görünmüştür.
Mücellâ Hanım'ın sandığında biriktirdi ği harçlıklarından bozdurduğu 18 Reşat altını
vardır.
Mes'ut Muntazam Bey Milletvekilidir. Adalet Partisine girmek için çok düşünmüştür.
D.P. devrildikten sonra elini eteğini çekmiş,
hattâ münasip yerlerde «Onlar da ipin ucunu
kaçırmışlardı.» diye bir iki defa da konuşmuş­
tur. 1965 seçimlerine kadar da partilerden uzak durmuş, Taşaronluk devrinden kalma pa­
rasıyla geçinmiş, göze batmamak için evden
pek çıkmamıştır. Sonra ilçe idare heyetine se­
çilmiş, son seçimlerde de hizipler birbirini ezerken aradan sıyrılıp listede dördüncülüğe
yükselmiştir. Halen «Hiç bir şeyi bozmama»
komüsyonunda âzadır. Lâcivert elbise giyer,
şapkası rölövedir. Komüsyon toplantılarına iç
tima saatında katılır. Hiç bir söze karıştığı gö­
rülmemiştir. Reylerini komüsyon başkanının
dediği yönde kullanır. Umumî Hey'et ve gu rup toplantılarına kruvaze ceketi ilikli olarak
kesiksiz devam eder. 41'lerle uzlaşmak tarafhsıdır. İNÖNÜ'dcn korkar. İçin için düşünür:
«Türkeş İnönü'yü bertaraf etse, komandolar
da sokulan ezse, sonra da kendilerini denize
a t sal ar: Feyzioğlu A.P.'ye girse. Bilgiçle Sü •
kan Süleyman Bey'den özür dilese, Süleyman
Bey de onların gözünü öpse. Halk Partisinin
başında hemşehrisi Mutlu Muntazam Bey gi­
bi birisi olsa; Meclis müzakerelerinde mebV
lar Başvekile teşekkür etmek için söz alsalar ne
Is
kadar iyi olacak...» Amma bu düşüncelerini
hiç söylemez. Kim bilir, belki yanlış anlavan
çıkar, ne olur ne olmaz...
Meclis dağılır dağılmaz ilk dolmuşla evi­
ne döner, pijamalarını giyer ve Son Havadis
Gazetesini eline alır, Avniye Yenik ve Panpan'
in yazılarını okur; komüsyon çalışmalarım ha
nımına anlatır. Hamdiye Hanım kocasını can'
kulağı ile dinler.
Bir defa gittikleri operayı sıkıcı, tiyatro­
yu berbat bulmuştur, amma yine de gitmeleri
gerektiğini düşünür. Fakat hep âtiye tehir edcr. Ev işlerinde başı tıraşlı, entarisi belden
robalı, eteği yerde sürünen 9 yaşındaki evlât­
lık «Raziye» kendisine yardım eder. Halinden
memnundur. Bu sene yazlığa gitmeği düşün mektedirler. Bir de «Yuva Yapı Kooperatifi»
ne hissedar oldular.
Yalnız meclis müzakerelerinin saat 07,00'
den sonra da devam ettiği nadir günlerde ha­
yatının intizamı bozulmakta, Mes'ut Bey'in pi­
jaması yatağın ayak ucunda melûl mctûl Ham­
diye Hanım'a bakmaktadır. Bu teessürünü hat
tâ kocasına bile açıklamaz. «Tabii ya Fcrruh
Bey duyarsa, sonra bu uzatmalı oturumları
belki de Sayın Başbakan istemiştir, neme lâ­
zım» der, susar.
Şimdi bir televizyon aldılar. Artık sine­
maya gitmek zahmeti de olmayacak
Yalnız
Cuma günleri Anafartalarda vitrin bakacak lar, yorulunca da hemşehrileri Ali Razi Bey'­
in dükkânında bir kahve içerler, sonra da bir
taksiyle eve dönerler.
Anafartalar iyidir. Orada boykot, işgal,
yürüyüş, yoktur. Esnaf, mütevekkildir, meb*
us beyi incitecek şeyler düşünmezler. Ara sıra
bir işleri için kart isterler. Mes'ut Bey adı, böl
gesi, komüsyonu yazılı kartının
arkasına
«Kardeşim» hitabıyla başlayan birkaç söz ya­
zarak verir. Hamdiye Hanım buna övünçlü
gözlerle bakarak sevinir ve kocası gözünde bi
raz daha büyür.
Muntazam Bey aileleri memnun, mesut
ve rahattırlar. Güneş saati gibi hiç şaşmayan
bir hayatları vardır. Günebakan çiçeği gibi ışığa
dönerler. Gözleri daima yere bakar Gözleri
kudrete dik bakamaz, kamaşır Yüreklerinin
atışı hiç değişmez. Onlar için düşünmek zah­
metli, söylemek külfetli, yapmak imkânsızdır.
Meçhul korkunçtur. Teslim olmuşlardır Önde
bulunan, kâsemen arkasında giden kovun gibi.
Hayalleri yoktur, hakikati de incelemez­
ler. Sadece yaşarlar, daha doğrusu «tenebbüt»
ederler. Ne korkarlar ne de korkulurlar Sa­
dece «başkaları kullansın» diye yaratılmışlar­
dır.
* :• : -t
İslâm Ülkelerinde
Anayasa Hareketleri
Alimden Rubailer
* * *
•
Flatı: 20 lira
İsteme Adresi: İrfan Ya­
yınevi. Babiall cad. No: 50
Cafcalofclu — İSTANBUL
Bir Yağmur Sonrası
(Şiirler)
(Şiirler )
• * •
Doç. Dr. Salih TUĞ
Yalnızlık Duyguları
Azmi GÜLEÇ
Defne yayınları. P.K. 421
ANKARA adresinden istenebi
lir.
••*
• * *
Rıdvan ERDOĞAN
G. Mehmet UYTUN
Fiatı: 4 TL.
Mithatpaşa cad. Sümer Ap.
11/8 Ankara adresinden pul kar
şıhğı temin edebilirsiniz.
F i y a t ı : 4 TL.
P.K. 11 Aıiıfartalar—
ANKARA adresinden isteyebi­
lirsiniz.
Pazartesi Günleri Ç ı k a r t İKİNCİ YIL <+> F i a t l
150
kuruş
Download