Son Dönem Geliflmelerle Birlikte AB’de ‘Pekiflen’ Türkiye Alg›s› Aynur LAHİ* Son zamanlarda Türk dış politikasında yaşanan gelişmeler ülke içinde olduğu kadar kendi sorunlarıyla boğuşan AB’de de merakla izlenmektedir. 2009 yılı İlerleme Raporu’nda bölge ülkeleri ile ilişkileri geliştirme konusunda Türkiye’nin yapıcı rolünden övgüyle bahsedilirken İran, Hamas ve özellikle İsrail ile ilişkilerde son dönemde yaşanan gelişmeler artık AB’de kafa karışıklığına neden olmaktadır. Türk dış politikasındaki ‘eksen kayması’, İslami ya da kimilerine göre ‘milliyetçi’ refleksler AB’de endişeye yol açmaktadır. AB’deki Türkiye algısının gerek kamuoyunda gerekse de liderler nezdinde çok olumlu olmadığı bilinen bir gerçektir. Türkiye’nin dış politikadaki etkinliğinin artması ile birlikte Türkiye’nin de değerinin arttığını ve küresel bir aktör olmak isteyen AB’ye ciddi faydalar sağlayabileceğini ifade eden görüşler bulunmakla birlikte bunlar çok cılız kalmaktadır. Buna karşılık ABD Savunma Bakanı Robert Gates’in Türkiye’nin AB tarafından doğuya itildiği şeklindeki eleştirisi üzerine AB’de geliştirilen karşıt görüşler Türkiye’nin dış politikadaki etkinliğinin AB’de nasıl algılandığını gözler önüne sermiştir. Bu çerçevede Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun ‘Bölgesel güç olarak Türkiye’nin AB üyeliği kolaylaşır’ tezinin fazlaca iyimser olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. ‘İslamileşen’ Türkiye Öncelikle Hükümetin Orta Doğu’da İran, Suriye, Hamas, Hizbullah gibi genel olarak * 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Avrupa Birliği Araştırmaları Merkezi Asistanı. Temmuz ’10 • Sayı: 19 21. YÜZYIL [3] Aynur Lahi Batı özel olarak da İsrail karşıtlığı ile bilinen radikal unsurlarla yakın ilişkiler kurması, AB ülkelerinde Türk dış politikasındaki İslam faktörünün sorgulanmasına neden olmakta ve AKP’nin İslami kimliği ‘eksen kaymasının’ temel gerekçesi olarak gösterilmektedir. Orta Doğu’nun istikrar içinde olması, sorunların diplomatik yollarla çözülmesi gibi AB ile ortak hedeflere sahipken ve İlerleme Raporu’nda da belirtildiği gibi Ortak Dış ve Güvenlik Politikası ile uyum söz konusu iken Türkiye’nin İsrail’e karşı sert söylemler benimsemesi, İslam Dünyası ile ilişkilere öncelik vermesi, AB’de ‘İslamileşen Türkiye’ imajının pekişmesine neden olmuştur. Özellikle AB’de İslam karşıtlığının arttığı bir dönemde Türk dış politikasında ‘İslam’ vurgusunun yoğunlaşması üyelik sürecini hızlandırmak yerine durmaya götürecek(zayıflatacak) ve AB kamuoyunda Türkiye aleyhtarlığının canlanmasına neden olacaktır. ‘Milliyetçilik Yükselişte’ Yıllarca Batı’nın çıkarlarının savunuculuğunu yapan Türkiye hem kendisine uygulanan çifte standartlardan bıkmış hem de ekonomik kalkınma, komşularla kurulan yakın ilişkiler ve etkinleşen dış politikadan aldığı özgüvenle artık kendi ‘ulusal çıkarlarının’ peşinde koşmaya karar vermiştir. Türk kamuoyunda İsrail ve AB karşıtlığının artmasını Türkiye’de ‘milliyetçiliğin yükselmesinin’ sonucu olarak gören görüşlere göre Türkiye [4] 21. YÜZYIL Temmuz ’10 • Sayı: 19 artık bağımsız bir bölgesel güç olma yolunda ilerlemektedir. Türkiye’nin şu anda takip ettiği politikaların ‘milli çıkarlarla’ ne kadar örtüştüğü konusunu bir kenara bırakacak olursak, milliyetçi reflekslerle hareket eden, tek yanlı politikalar takip etmeye hevesli bir Türkiye’nin AB’de yine çok olumlu karşılanmayacağı söylenebilir. Bu bağlamda Almanya’nın son dönem takip ettiği politikalara yönelik AB düzeyinde gösterilen tepkileri hatırlamak yeterli olabilir. Birçok konuda olduğu gibi dış ve güvenlik politikasında da ortak bir duruş sergileyemeyen, ortak kararlar almakta zorlanan AB, ulusal çıkarlarını AB çıkarları ile bütünleştiremeyen bir Türkiye’yi bünyesine katmak istemeyecektir. AB ile İlişkiler: Ucu Görünmeyen Süreç Türkiye’nin bölgesel etkinliğinin, AB’deki İslami ve milliyetçi Türkiye algısı nedeniyle bu şartlar altında üyelik yolunu açması pek muhtemel görülmemektedir. Fakat Türkiye’nin sadece AB’ye endeksli politikadan sıyrılıp dış politikada kendine yeni bir hareket alanı yaratması AB’nin Türkiye’nin bu avantajlarından faydalanmak istemesine, üyelik konusunu tekrar düşünmesine veya en azından (üyelik söz konusu olmasa bile) Türkiye’nin bölgesel güç olarak önemini kavramasına neden olabilir. 21. YÜZYIL