ÜNİTE 1 BİR KAHRAMAN DOĞUYOR Kazanımlar: 1-Atatürk’ün çocukluk dönemini ve bu dönemde içinde bulunduğu toplumun sosyal ve kültürel yapısını analiz eder. 2-Atatürk’ün öğrenim hayatı ile ilgili olay ve olguları kavrar. 3-Atatürk’ün askerlik hayatı ile ilgili olay ve olguları kavrar. 4-Örnek olaylardan yola çıkarak Atatürk’ün çeşitli cephelerdeki başarılarıyla askeri yeteneklerini ilişkilendirir. 5-Atatürk’ün fikir hayatının oluşumuna gelişimine etki eden Selanik, Manastır, Sofya ve İstanbul şehirlerindeki ortamın rolünü fark eder. 6-Atatürk’ün 1919’ a kadar bulunduğu görevler ve yaptıkları ,Milli Mücadele liderliği açısından yorumlar. **İslamcılık Akımı: İslamcılık düşüncesine göre toplumu bir arada tutan temel faktör dindir. Hangi ulustan olursa olsun, bütün Müslümanlar halifenin etrafında toplanmalıdır. İslamcılar, Batı'nın Osmanlı'ya göre çok ileride olduğunu kabul ediyorlardı. İmparatorluğun çöküş durumu söz konusudur. Ancak bunun sebebi İslam dini değildir. İslamiyet, bilime ve yeniliklere açık bir dindir. Batı'nın bilim ve teknolojisi alınmalıdır; bunda bir sakınca yoktur. Ancak Batı'nın ahlakı bizden daha ileri değildir. Onların ahlakının ve yaşantısının taklit edilmesi yanlıştır. Batının tekniği alınmalı, ama taklitçilik olmamalıdır. **Türkçülük Akımı: BATIYA ERKEN AÇILAN KENT:SELANİK Osmanlı Devleti içinde yaşayan Türkleri milli bir duygu ile bilinçlendirmeyi amaçlamıştır. Balkan Savaşlarından sonra Osmanlıcılık akımının zayıflaması ile Osmanlı yönetimine hâkim olan düşünce akımıdır. Türkçülüğün en ateşli savucusu Enver Paşa’dır. Turancılık düşüncesi ise sadece Türkiye'de yaşayanları değil, dünyanın her yerindeki Türkleri kapsayan bir harekettir. Özellikle Ortaasya ‘da yaşayan Türklerle bir çatı altında toplanmayı amaç edinir. Türkçülük siyasi birlikteliği, Turancılık sosyal, kültürel ve ekonomik birlikteliği temsil eder. 20 dk. Selanik bugün Yunanistan’ın bir şehridir. Selanik, Rumeli’de Ege denizi kıyısında yer alan ve Osmanlı-Avrupa ticaretinin önemli noktalarından biriydi. Deniz ve demiryolu ulaşımı gelişmişti. Üsküp, Belgrat, Manastır ve İstanbul’a demir yolu ile bağlıydı. Gelişmiş bir kent olan Selanik Atatürk’ün fikri zenginliğinin ve ufkunun gelişmesine olumlu etki yapmıştır. Şehirde, çoğunluğu Türkler olmak üzere Rum, Bulgar, Ermeni, Yahudi ve Sırplar yaşamaktaydı. Bu çok uluslu yapı, konuşulan dil, inançlar, gelenek ve görenekler ülkede çok zengin bir kültürel yapının oluşmasını sağlamıştı. Fakat bu milletler Fransız İhtilalı’nın yaydığı milliyetçilik akımından etkilendiler. Emperyalist devletlerinde kışkırtmasıyla bağımsızlık için isyan ettiler. ATATÜRK’ÜN HAYATI 1.Çocukluğu, Ailesi, İçinde Yaşadığı Sosyal Ortam ve Yetişme Tarzı Mustafa Kemal, 1881 yılında Selanik'te doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır. Ali Rıza Efendi, 1871 yılında Zübeyde Hanım'la evlendi. Bu evlilikten Mustafa Kemal’in kendisinden başka 5 kardeşi oldu; Fatma, Ahmet, Ömer, Naciye, Makbule. küçük yaşlarda ölmüşlerdir Ali Rıza Efendi, önceleri gümrük memurluğu yapıyordu. Daha sonra bu görevinden ayrıldı ve kereste ticaretiyle uğraşmaya başladı. Zübeyde Hanım; zeki, sağduyulu, sağlam karakterli, gelenek ve göreneklerine bağlı bir hanımefendiydi. Mustafa Kemal'in en iyi şekilde yetişmesi için anne ve babasının çok büyük katkıları olmuştur. Mustafa Kemal'in çocukluk ve gençliği, Osmanlı Devleti’nin en sıkıntılı yıllarına rastlar. Onun yaşadığı şehir olan Selanik, 19. yüzyılın sonlarında sık sık çatışmalara sahne olan Makedonya bölgesindedir. Bu bölge aynı zamanda Avrupa’daki kültür hareketlerinin ve siyasi gelişmelerin etkisi altındaydı. Mustafa Kemal'in kişiliğinin oluşmasında ailesinin, aile çevresinin, öğrenim gördüğü okulların ve yaşadığı ortamın etkili olduğu görülmektedir. Osmanlı aydınları devletin parçalanmasını önlemek amacıyla çeşitli fikir akımları ( Osmanlıcılık, Batıcılık, İslamcılık, Türkçülük )geliştirdiler. **Osmancılık Akımı: Osmanlıcılık devletin siyasi bütünlüğünü sürdürebilmesi için ortaya çıkarılmıştır. Bu düşünceye göre Osmanlı İmparatorluğu'nun sınırları içinde yaşayan herkes ırk, din, dil ayrımı olmaksızın eşit kabul edilmeli; herkes aynı haklara sahip olmalıdır. Bu, devletin yıkılmaktan kurtulması için şarttır. **Batıcılık Akımı: Devleti kurtarmak ve modernleştirmek amacıyla Tanzimat'tan sonra ortaya çıkan fikir akımlarından biridir. Batıcılık fikrinin temelini Tanzimat dönemindeki ve daha önceki ıslahat hareketleri oluşturur. Batıcılara göre Osmanlı Devleti'nin en önemli sorunu Batılı olamamaktan kaynaklanmaktadır. Tek kurtuluş yolu çağın fikir ve ihtiyaçlarına uygun medeni bir devlet ve millet haline gelmek, yani Batılılaşmaktır. 1 okulları ile yabancı okullar da faaliyetteydi. Bu okulların her biri kendi amaçları doğrultusunda eğitim yapıyordu. Bu durum Atatürk'ün yetiştiği dönemde ülkede eğitim birliği olmadığını gösterir. M. Kemal Okulda: ---İlkokul: Annesinin isteğiyle (1888) Mahalle mektebine kısa süre giden Mustafa, eğitim hayatına (1888) Şemsi Efendi Mektebinde devam etmiştir. Selanik’in ilk özel Müslüman okuludur Mahalle mekteplerinden farklı olarak bu okulda, yeni öğretim metotları uygulanmakta; okumayı ve yazı yazmayı kolaylaştıracak araç gereçler kullanılmaktaydı. Babasının ölümü üzerine Mustafa Kemal (7 yaşında iken) Annesiyle birlikte dayısının çiftliğine yerleşmiştir. Bu nedenle eğitimi bir süre aksamıştır. ---Ortaokul: Mustafa'nın öğrenim görmemesi annesini çok üzüyordu. Bu nedenle Zübeyde Hanım oğlunu öğrenimine devam etmesi için tekrar Selanik'e gönderdi. Mustafa, Selanik'te Mülkiye Rüştiyesine (sivil ortaokul) yazıldı (1892). Arapça Öğretmeni Hafız Efendi’den dayak yiyince, zaten orada okumasını istemeyen büyükannesi onu derhal okuldan aldırdı. Selanik sokaklarında gördüğü üniformalı subaylardan etkilenen Mustafa 1893 yılında Selanik Askeri Rüştiyesi (ortaokul) sınavlarına girdi ve sınavı kazandı. Mustafa’nın derste gösterdiği başarılardan etkilenen Matematik öğretmeni Yüzbaşı Mustafa Bey Kemal adını verdi. Mustafa Kemal'in matematiğe olan ilgisi hayatinin sonraki dönemlerinde de devam etti. Yazmış olduğu "geometri" kitabi bu ilginin en güzel örneğidir. ---Lise: Mustafa Kemal, Selanik Askeri Rüştiyesini bitirdikten sonra, 1896 yılında Manastır Askeri idadisine (lise) başladı. Mustafa Kemal derslerde gösterdiği basarıyla hem öğretmenlerinin hem de arkadaşlarının takdirini kazandı. Bu okulda sınıf arkadaşı Ömer Naci sayesinde edebiyata ve hitabete ilgi duydu. Fransızca özel dersleri aldı. Tarih öğretmeni Kolağası Tevfik Bey’in tarih bilgisi onda tarih bilinci uyandırmıştır. İdadide başlayan bu tarih sevgisi hayatının sonuna kadar artarak devam etmiştir. Manastır Askerî İdadisi’ndeki eğitimi sırasında Atatürk’ü en çok etkileyen olay 1897 tarihli Türk-Yunan Savaşı olmuştu. Türk Ordusu’nun savaş meydanında parlak bir zafer kazanmasına rağmen barış masasında zararlı çıkmasına içerleyen Atatürk, coşkun bir vatan sevgisiyle dolmuştu. Bir arkadaşı ile gönüllü olarak savaşa katılmak için girişimde bulunsa da bu arzusunu gerçekleştirme imkânı bulamadı. ---Harp Okulu: Manastır Askeri İdadisini bitirdikten sonra 1899 yılında Harp Okulu’na girdi. 1902 ‘de Teğmen rütbesiyle mezun oldu. ---Harp Akademisi: Harp Okulundan sonra öğrenimine İstanbul Harp Akademisi, kurmay sınıfında devam etti. (1902). 1905 yılında Harp Akademisinden Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle mezun oldu. Cepheden Cepheye Mustafa Kemal *Şam’a atanması(1905): İlk görev yeri olarak Şam’a 5. Ordu emrindeki 30. Süvari Alayına atandı. Burada subaylara askeri bilgiler verecek ve bölgedeki asayişi sağlayacaktı. Suriye'de bulunduğu sırada yakın arkadaşlarıyla Vatan ve Hürriyet Derneğini kurdu (Ekim 1906). *Manastır 3. Ordu Komutanlığı: Burada Selanik bölümünde de görev aldı. *31 Mart Olayı (13 Nisan 1909): İstanbul'da meşrutiyet karşıtlarının çıkardığı 31 Mart Ayaklanmasını bastırmak ve düzeni sağlamak amacıyla hazırlanan Hareket Ordusu’nda kurmay yüzbaşı olarak Mahmut Şevket Paşa ile birlikte görev yaptı. Not: 13 Nisan’daki isyan Rumi takvime göre 31 Mart tarihine denk geldiği için bu isim verilmiştir. *Trablusgarp Savaşı (1911): SEBEP: İtalya'nın gelişen sanayisi için hammadde ve pazar arayışı, bunun içinde Osmanlının elindeki Trablusgarp'a saldırması. Osmanlı Devleti Trablusgarp'a (Libya) karadan asker gönderemiyordu. Çünkü Mısır İngilizlerin olduğundan kara yolu bağlantısı kesikti. Osmanlı Donanması zayıf olduğundan denizden de Trablusgarp’a müdahale edemedi. Bu yüzden aralarında M.Kemal ve Enver Bey'in de bulunduğu gönüllü subaylar bölgeye giderek burada İtalyanlara karşı başarılı savaşlar yaptılar. (Tobruk,Derne,Bingazi) Trablusgarp'ı ele geçirmekte zorlanan İtalyanlar Oniki Ada ve Rodos'u işgal ettiler. Bu sırada Balkan Savaşı patlak verince Osmanlı Devleti barış imzalamak zorunda kaldı. Bu başarılarından dolayı Mustafa Kemal binbaşılığa terfi ettirildi. 1912 yılında İtalyanlarla Uşi Antlaşması yapıldı. Bu anlaşmaya göre: ** Kuzey Afrika’daki son toprak parçası Trablusgarp ve Bingazi İtalyanlara verildi. ** Oniki ada geçici olarak İtalyanlara bırakıldı. (Balkan Savaşı sırasında Yunanlıların eline geçmesin diye) NOT: İtalyanlar Balkan Savaşından sonra sözlerinde durmayarak adalardan çekilmediler. II. Dünya Savaşından sonra adalar Yunanistan'a geçti. NOT: MUSTAFA KEMAL’İN İLK ASKERİ BAŞARISI. * Gelibolu’ya görevlendirilmesi: Balkan Savaşı tehlikesi belirince Gelibolu’ya görevlendirildi. Burada bulunduğu dönemde bölgeyi tanıma fırsatı bulmuş ve Çanakkale savaşlarında düşmanın nereden çıkarma yapacağını tahmin etmiştir (İleri görüşlülük). NOT: Atatürk’ün yetiştiği dönemde Osmanlı Devleti sınırları içinde farklı özelliklerdeki okullar mevcuttu. Bir tarafta dini derslerin ağırlıkta olduğu mektep ve medreseler; diğer tarafta Batı tarzı okullar, askeri okullar ve çeşitli meslek okulları vardı. Bunun yanında azınlık 2 I. BALKAN SAVAŞI(1911-1912) Nedenleri: - Fransız ihtilâlinin etkisi ile milliyetçilik hareketlerinin yaygınlaşması - Rusya'nın Akdeniz'e inmek için Balkan halklarını kışkırtması(Panslavizm) - Osmanlı Devleti'nin Trablusgarp savaşında yenilmesi ve iyice zayıflaması *** Balkan Devletlerinin Karadağ, Sırbistan, Yunanistan, Bulgaristan 1912 Ekim ayında, Osmanlı Devleti'ne saldırmasıyla savaş başlamıştır. Savaşı Osmanlı Devleti kaybetmiştir. Bu kargaşadan yararlanan Arnavutluk bağımsızlığını ilân etmiştir. düştüğü anlaşmazlık sebebiyle istifa etmiş İstanbul’a dönmüştür. Londra Konferansı (1913) Balkan Devletleri İle Osmanlı Devleti arasında imzalanmıştır. - İmroz ve Bozcaada dışındaki adalar Yunanistan'a verildi. - Midye-Enez hattı Bulgaristan ile sınır kabul edildi. - Midye-Enez çizgisinin batısındaki topraklar kaybedildi. DÖRT ŞEHİR VE M.KEMAL * Kurtuluş Savaşı (1921-1922): Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmesiyle itilaf Devletleri Türk topraklarını işgale başladılar. Bu durum karşısında Mustafa Kemal Samsun'a çıkarak Kurtuluş Savaşı’nı başlatmış ve zafere ulaştırmıştır. Atatürk, Kurtuluş Savaşı'nın her aşamasında Türk Milletine önderlik etmiş, Türk halkını düşmana karşı birleştirmiştir. Başkumandan olarak orduyu yönettiği Sakarya Meydan Savaşı ve Başkumandanlık Meydan Muharebesi'ni kazanmıştır. Ardından da Türk milletinin her alanda çağdaşlaşmasını hedef alan inkılapları gerçekleştirmiştir. Selanik: Osmanlı’nın batıdaki en gelişmiş şehridir. İşlek bir limana sahiptir. Avrupa ile demiryolu bağlantısı vardı. Farklı milletler bir arada yaşıyordu. Bir çok dilde yayınlanan gazete vardı. Avrupa’da çıkan gazete ve dergileri (Kitapları) anında okuma imkanı vardı. Burada Meşrutiyeti ilan ettirmek isteyen İttihat ve Terakki Cemiyeti faaliyette idi. M.Kemal de bu cemiyete girdi,ancak görüş farklılığından02 dolayı geri çıktı. Deniz ve demiryolu bağlantısı ile Avrupa’daki fikir akımları kolayca Selanik’e geliyordu. Padişahın baskısının az olması ve farklı ulusların bir arada yaşaması dolayısıyla bu fikir akımları yerleşiyordu. II. BALKAN SAVAŞI(1912-1913) Nedeni: - Londra Antlaşmasında Bulgaristan'ın fazla toprak kazanması -Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ'ın Romanya'yı da yanlarına alarak Bulgaristan'a savaş açmaları Sonucu: Bulgaristan savaşı kaybedince Osmanlı Devleti'de bu durumdan yararlanarak Edirne ve Kırklareli'yi tekrar geri almıştır. Savaş sonucunda Bulgaristan'la "İstanbul Antlaşması" imzalanmıştır. Buna göre Edirne, Kırklareli, Dimetoka, Osmanlı'ya Kavala ise Bulgaristan'a verildi. Yunanistan ile de "Atina Antlaşması" imzalanmış, Selanik, Yanya ve Girit adası Yunanistan'a verilmiştir. NOT: Bab-ı Ali Baskını ile İttihat Terakki Cemiyeti Yönetimi ele geçirerek padişahı etkisiz hale getirdi. 1918’e kadar yönetimde İttihat ve Terakkinin sözü geçti. Manastır:(Makedonya) Atatürk, Manastır Askeri İdadisi’ni okumak için Manastır’da bulundu. Manastır’da, birçok konsolosluk ve Avrupalılara ait birçok yayın vardı. Manastır Mustafa Kemal'in fikir hayatının oluşmasında büyük etkiye sahiptir. Manastır’da vatan ve hürriyet şairi Namık Kemal,Türkçülüğü savunan Mehmet Emin Yurdakul ile tanıştı. M.Kemal’in tarih bilincinin gelişmesinde öğretmeni Mehmet Tevfik Bey’in rolü büyüktür. Burada bazı Fransız düşünürlerinin eserleriyle tanıştı. 1897 Türk-Yunan Savaşı-savaşta başarılı olunmasına rağmen barış masasında istenilenin alınamaması M.Kemal’i derinden etkiledi. * Çanakkale Savaşı (1915): Mustafa Kemal'in askeri yönden tanınmasını sağlayan, I. Dünya Savaşı'nda Çanakkale Cephesindeki savaşlar olmuştur. Mustafa Kemal Çanakkale Cephesi'nde üstün bir askerlik yeteneği sergileyerek önemli savunmalar yaptı. Mustafa Kemal ve emrindeki tümen (19. Tümen) , Anafartalar ve Arıburnu'nda düşmanı ağır bir yenilgiye uğrattı. * Kafkasya Cephesi(1916): M.Kemal Çanakkale’deki başarılarının ardından Ruslara karşı mücadele verilen Kafkasya cephesinde 16.Kolordu komutanı olarak görevini sürdürdü. Burada Ruslar karşısında dağınık halde olan birlikleri bir araya getirerek Rusların elinden Muş ve Bitlisi geri almayı başardı. İstanbul: İstanbul Osmanlı’nın başkentiydi ve Osmanlı’nın en gelişmiş şehriydi. M. Kemal, İstanbul’da hem asker hem öğrenci olarak bulunmuştur. Mustafa Kemal'in İstanbul’da bulunduğu Beyoğlu (Pera) ve Galata civarı, şehrin Batı’ya açılan yüzüydü. Avrupa elçiliklerinin yoğun olduğu bir semtti. Sosyal ve kültürel yönden hareketli bir semttir. Mustafa Kemal, okul yıllarında, arkadaşlarına konferans niteliğinde konuşmalar yaparken sonraki yıllarda da İstanbul’da evinde arkadaşlarıyla toplantılar düzenlemiş, * Suriye Cephesi(1917): 7. ordu komutanlığına atandı. 1918 yılında 7.ordunun da bağlı olduğu Yıldırım Orduları Grubuna komutan olarak atanmış, burada Arap ve İngiliz kuvvetlerini durdurmayı başarmıştır. Alman komutan ile 3 ülke sorunlarını tartışmıştır. Ayrıca o yıllarda arkadaşlarıyla gazete ve dergi hazırlamıştır. İstanbul her ne kadar Türk başkenti olsa da, Osmanlı’nın son dönemlerinde Gayrimüslimler daha etkin olmuştur. Gayrimüslimler İstanbul’da birçok tiyatro ve eğlenceler düzenliyorlardı. 6-İleri Görüşlülüğü Atatürk, ileriyi çok iyi gören bir önderdi: “Yolunda yürüyen bir yolcunun yalnız ufku görmesi yetmez. Muhakkak ufkun ötesini de görmesi ve bilmesi gereklidir.” diyordu. Atatürk’ün ileri görüşlülüğüne en çarpıcı örnek, 1932’de Amerikalı General Mac Arthur’la yaptığı görüşmede, 1939’da çıkacak ve 1945 yılına kadar devam edecek olan İkinci Dünya Savaşı’nı ve sonuçlarının nasıl olacağını ifade etmesidir. 7-İyi Kalpliliği Atatürk, yüreği sonsuz iyilik ile dolu bir ruh yüceliğine sahipti. Kendisine en fazla kötülük edenlere dahi barışmaya her zaman hazırdı. Bir gün: -“Ben onları affederim, çünkü kalbim vardır; onlar beni affetmezler, çünkü kalpsizdirler.” demişti. 8-Açık Sözlülüğü Atatürk, her konuda doğruyu söylemekten ve konuşmaktan yana olan bir önderdi. Bu konuda şöyle demektedir:”Ben düşündüklerimi, sevdiklerime olduğu gibi söylerim. Aynı zamanda gereği olmayan bir sırrı kalbinde taşıyacak güçte olmayan bir adamım. Çünkü ben, bir halk adamıyım. Ben, düşündüklerimi daima halkın önünde söylemeliyim. Yanlışım varsa halk beni uyarır.” 9-İnsan ve Millet Sevgisi Atatürk’ün özelliklerinden biri de insan sevgisidir. Bu anlayış iledir ki,”Yurtta barış, dünyada barış”ilkesi ile bütün insanlığın barış ve huzur içinde yaşamasını istemektir. Her önder, milletini sever, onu yükseltmeyi amaç edinir. Atatürk’ün, milletine olan sevgisi ve güveni sonsuzdu.”Benim için en büyük ödül, milletin en ufak beğenme ve değer vermesidir” diyordu. 10-Yersiz Acıma Duygusunu Kontrol Atatürk’ün, cumhuriyeti kurmada ve inkılâpları gerçekleştirme-de, bu özelliğin önemi büyüktür. Türkiye Cumhuriyetinin bütünlüğüne, Türk milletinin bağımsızlığına ve inkılâplara zarar vermeye çalışanlara karşı, en sert tepkileri göstermekten kaçınmazdı. 11-Mantıklılığı / ( Akılcılığı ) Atatürk’ün en önemli yönlerinden biri de,her işinde mantık kurallarının dışına çıkmaması, her sorunun çözümünde mantık kurallarına göre hareket etmesidir. Atatürk,”Akıl ve mantığın çözümleyemeyeceği mesele yoktur.”diyerek bunu vurgulamıştır. 12-Çok Cepheliliği Atatürk,askerlikten sanata,hukuktan eğitime,tarihten dil konusuna kadar her alanda düşünmüş,yeni fikirler üretmiş ve topluma yeni hedefler göstermiştir. 13-Eğitimciliği Eğitimin, millet hayatındaki önemini Atatürk, şöyle belirtiyordu:”Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür,bağımsız, şanlı,yüksek bir toplum olarak yaşatır yada milleti esarete ve sefalete sürükler." 03 14-Yöneticiliği / ( Teşkilatçılığı ) Atatürk’ün önemli kişisel özelliklerinden biri de üstün bir yönetici olmasıdır. Atatürk bu konuda”Verdiğiniz emrin yapılmasından emin olmak istiyorsanız,ta en son gerçekleşme ucuna kadar kendiniz onun başında bulunmalısınız.” diyerek, yöneticilik konusundaki başarısının sırrını açıklamıştır. Sofya ( Bulgaristan) : Mustafa Kemal, 27 Ekim 1913'te Sofya Askeri Ateşeliği'ne atanmıştır. Bir yıldan fazla süren bu görevi sırasında Atatürk, Balkanların ekonomik, politik ve sosyal ortamında bütün azınlıkları, dış güçleri, bunların emellerini ve çeşitli dinleri tanımış; bu büyük karışıklık ortamında kendini yetiştirmişti Burada sosyete tarafından tanınan, halk tarafından sevilen bir yüzbaşı idi. Sosyal hayat çok canlıydı. Düzenlenen birçok balo, yemekli toplantıda üst düzey Avrupalı yetkililerle görüştü. Bulgaristan’da kalan Türklerle yakından ilgilendi. Türklerin yaşadığı yerleri ziyaret etti. Türkçe yayınlanan gazetelerle irtibat kurdu. Bulgar meclisinin toplantılarına katıldı. M. Kemal gözlemlerinin yer aldığı raporlarına kendi analizlerini de ekleyerek hükümetine gönderdi. Atatürk’ün Kişilik Özellikleri 1-Vatanseverliği Atatürk, vatanı ve milleti için yaptıklarını asla yeterli bulmayan engin bir ruh yüceliğine sahipti. Sahip olduğu mal varlıklarını,millete bağışladığı günlerde,”Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere,Türk milletine canımı vereceğim “demişti. 2-İdealistliği Atatürk’ün en güçlü yönlerinden biri, idealist olması idi. Öğrenciliğinden beri, tüm davranışlarında bu özelliği dikkati çekmiştir. Bir gün, “En büyük eseriniz hangisidir?” sorusuna şöyle cevap verir: “Benim yaptığım işler, biri diğerine bağlı ve gerekli olan şeylerdir. Fakat bana yaptıklarımdan değil, yapacaklarımdan bahsediniz.” demişti. 3-Hakikati Arama Gücü Atatürk, her konuda gerçekçi düşünen bir önderdi. Hiçbir işi şansa bırakmazdı. “Bizim akıl, zekâ ile hareket etmek şiarımızdır.” diyordu. 4-Yaratıcılığı Atatürk, en zor anlarda dahi üstün yaratıcı düşünceleriyle, sorunlara çözümler bulan ve bunları başarıyla uygulayabilen bir önderdi. Yaratıcı düşünceleriyle kimsenin hayal dahi edemediği işleri başarabilmiştir. . 5-Sabırlı ve Disiplinli Oluşu Atatürk’ü her alanda başarıya ulaştıran özelliklerden birisi de, sahip olduğu sabır ve üstün disiplin anlayışıdır. Hiçbir konuda aceleci olmayan Atatürk, önce düşünür, araştırır, tartışır ve ondan sonra kararını verir ve bu kararı uygulardı. 16 Mayıs 1919’da Samsun yolculuğuna çıktığında, gelecekte neler yapacağını milli bir sır olarak saklamış ve günü geldiğinde her birini gerçekleştirmiştir. Sakarya ve Büyük Taarruz öncesi TBMM’de karşılaştığı tüm eleştirileri, büyük bir sabır örneği göstererek anlayışla karşılamıştır. 4 15-Sanat Severliği “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuştur” diyen Atatürk,milletlerin oluşmasında ve yücelmesinde sanatın büyük etkisi olduğu inancındaydı. 16-Rehberliği / ( Yönlendiriciliği ) 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal,Türk milletinin bu en zor günlerinde,rehber olarak izlenmesi gereken yolu gösteriyordu:”Türk’ün onuru ve yetenekleri yüksektir,büyüktür.Böyle bir ulusun,tutsak yaşamaktansa yok olması daha iyidir.Öyleyse,ya bağımsızlık ya ölüm!”Türk milleti,Atatürk’ün rehberliğinde,kısa zamanda düşmana karşı örgütlenerek,verdiği mücadelede sonunda bağımsızlığına kavuştu. 17-Gurura Yer Vermemesi Büyük işler başarmış, inkılâplar gerçekleştirmiş olan Atatürk, hiçbir zaman gurura kapılmamıştır. Atatürk’ün “ben yaptım, ben kazandım”,gibi kendini öven sözler kullandığı görülmemiştir.Aksine, gerçekleştirdiklerinin hepsini millete mal edip,”Türk milleti başardı” demiştir. 18-Ümitsizliğe Yer Vermemesi Yeni Türk alfabesinin ilk şekillerini hazırlayan komisyon, yeni harfler için en aşağı beş yıllık bir geçiş süresi düşünmüştü. Atatürk ise, bu geçiş için üç aylık bir süreyi yeterli buluyordu. Konuştuğu komisyon üyesi, üç aylık süreyi duyunca dona kalmıştı. Atatürk, konuşmasına şöyle devam eder:”Ya üç ayda tatbik ederiz, yahut hiç tatbik edemeyiz.” Atatürk’ün belirttiği gibi, üç ayda yeni harflerin kullanılmasına geçildi ve kısa zamanda da başarı sağlandı. 19-Metodlu Çalışması / ( Planlılığı ) Atatürk’ün en büyük özelliklerinden biri de,her şeyin sırasını, zamanını çok iyi bilmesi ve metotlu çalışması idi.Atatürk, 1927 yılında verdiği büyük Nutuk’ta,metotlu çalışma konusunda uyguladığı yöntemi şöyle özetler: “...Uygulamayı birtakım evrelere ayırmak ve olaylardan yararlanarak milletin duygu ve düşünceleri üzerinde işlemek ve adım adım ilerleyerek amaca ulaşmayı çalışmak.” 5 ÜNİTE 2 / MİLLİ UYANIŞ YURDUMUZUN İŞGALİNE TEPKİLER RUSYA **Öteden beri Rusya’nın en büyük amacı , boğazları ele geçirerek sıcak denizlere inmek ve İstanbul merkezli büyük bir slav devleti kurmaktı. **Bu amaclarını gerçekleştirmek için akraba oldukları Osmanlı himayesindeki Slav halkı ve ortodoksları Osmanlıya karşı kışkırtmışlardır. Kazanımlar: 1.Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin durumunu, topraklarının paylaşılması ve işgali açısından değerlendirir. 2-Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanması ve uygulanması karşısında Osmanlı yönetiminin, M. Kemal’in ve halkın tutumunu değerlendirir. 3-Kuva-yı Milliye ruhunun oluşumunu, milli cemiyetleri ve milli varlığa düşman cemiyetlerin faaliyetlerini analiz eder. 4-M. Kemal’in Milli Mücadele’nin hazırlık döneminde yaptığı çalışmaları milli bilincin uyandırılması, milli birlik ve beraberliğin sağlanması açısından değerlendirir. 5-Misak-ı Milli’nin kabulünü ve TBMM’nin açılışını ulusal egemenlik , tam bağımsızlık ilkeleri ve vatanın bütünlüğü esası ile ilişkilendirir. 6-Hıyanet-i Vataniye kanununun çıkarılma gerekçelerini ve uygulama sürecini değerlendirir. 7-İstanbul yönetimince imzalanan Sevr Antlaşmasına karşı M. Kemal’in ve Türk milletinin tutumunu değerlendirir. 8-M. Kemal’in Milli Mücadele’yi örgütlerken karşılaştığı sorunlara bulduğu çözüm yollarını, onun liderlik yeteneği ile ilişkilendirir. ALMANYA **1871 gibi geç bir dönemde siyasi birliklerini oluşturdular. **Ana hedefleri İngiliz ve Fransızların ulaşamadığı zengin topraklara yayılmaktı. **Ayrıca Osmanlı Devleti’ni kullanarak Ortadoğu balkanlarda etkin olma istiyorlardı. **Osmanlı Devletinde okul demir yolu vb yatırımlar yaparak Osmanlıya ihtiyacı olduğu askeri uzmanlar göndererek Osmanlı ile dostane ilişkiler kurdular. Amaçları Osmanlı Devletini kendi taraflarına çekip rakipleri İngiltere Fransa ve Rusya’yı zor durumda bırakmaktı İNGİLTERE **İlk buhar gücünü bulup sanayi inkılabını gerçekleştirmişler, gelişmiş gemiler yaparak okyanus ötesinde sömürgeler elde etmişlerdir.Dünya ticaretini ele geçirmişlerdir. **Uzun yıllar çıkarları gereği Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünden yanaydı ve Osmanlı yı korudu. Çünkü Osmanlı Devleti İngiltere’nin ham madde kaynağı ve ürettiği malları satabileceği bir pazar konumundaydı. **Osmanlı Devleti’nin himayesinde olan Orta doğu petrol yatakları İngiltere için çok önemli bir yer arz ediyordu **Daha sonra 19. yy’ın sonlarından itibaren çıkarları gereği bu politikalarından vazgeçtiler. Bağımsızlık hareketlerini destekleyerek Arapları Osmanlıya karşı ayaklandırdılar. KONU 1: CEPHELERDE OSMANLI DEVLETİ 2 ders saati ----Birinci Dünya Savaşı’na Katılan Devletlerin Osmanlı Devleti İle İlgili Planları---ABD **Bağımsızlığını geç bir zamanda(1776) kazanmış bir devlet olmasına karşın verimli tarım arazileri , ham madde bolluğu ve her türlü dış tehlikelerden uzak olmaları sonucu hızlı geliştiler. ** Dünya siyasetinde söz sahibi olmak için Dünya’nın her tarafıyla ekonomik ilişki kurdular. **Osmanlı Devleti’nde de kurdukları okul ,hastane, matbaa gibi kurumlar aracılığı ile kısa sürede nüfuz sahibi oldular. İTALYA **Birliğini geç tamamladı(1871). Diğer devletlerle rekabet edebilmek için sömürge arayışı içine girdi. *Güçsüz Osmanlı devleti elinde olan ayrıca kendisine yakın olan Kuzey Afrika Trablusgarp‘a göz dikmiş, başarılı olamamasına karşın bu sırada Balkan Savaşları’nın çıkması üzerine yapılan Uşi Antlaşması ile Trablusgarp’ı ele geçirdi. Bu savaştaki tecrübeleri Osmanlı Devlet’inden hala toprak alabilmek için büyük devletlerin desteğine ihtiyaçları olduğunu gösterdi. AVUSTURYA-MACARİSTAN **Osmanlı Devleti’nin balkanlardan tamamen çıkarılmasını ve kendilerinin bu bölgeye hakim olmasını istiyorlardı. **Devletin çok uluslu olmasından dolayı Fransız İhtilali ile yayılan milliyetçilik akımı sonucunda imparatorluğun bütünlüğü tehlike altına girdi. ** Rusların desteklediği Sırplarla mücadele edebilmek için Almanya gibi güçlü bir devletin desteğine ihtiyaç duydular. FRANSA **Osmanlı devleti ile geçmişte her bakımdan ilişkileri mevcuttu.(Siyasi, ticari dini) **Fransız İhtilali ile yayılan özgürlük adalet ve milliyetçilik düşünceleri sonucu Osmanlı Devleti bu durumdan son derece olumsuz etkilenmiş ve zor duruma düşmüştür. **Sanayileşmesi ile birlikte yeni sömürgeler elde etmek isteyen Fransa Osmanlı Devleti’nin topraklarına göz dikmiştir. Ermeni ve başka milletleri kullanarak Osmanlıya baskı yapmışlardır. 6 A-BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DÜNYANIN GENEL DURUMU: olaydan etkilenmiştir.) Özellikle Balkanlarda birçok devlet Osmanlı Devleti’nden ayrılmak için isyan ettiler.Osmanlıya karşı Milliyetçilik Akımının etkisiyle ilk isyan eden millet Sırplar ; ilk bağımsızlıklarına kavuşan millet ise Yunanlılar’dır. Osmanlı devlet adamları bu kötü gidişatı engellemek için özellikle 1800 ‘li yıllardan itibaren Batılı Islahatlar yaptılar. II. Mahmut köklü ve kalıcı yenilikler yapılmadan devletin güçlenemeyeceğine inanmıştı. Bu amaçla tüm devlet kademelerinde Avrupa-i Tarzda yenilikler yaptı. II.Mahmut döneminde yapılan bu yenilikler Tanzimat ve Islahat Fermanlarıyla da desteklendi. 1839 yılında yayınlanan Tanzimat fermanıyla hukuk,yönetim, maliye, eğitim alanlarında yenilikler yapıldı. 1856 yılında yayınlanan Islahat Fermanı ‘yla da azınlıklara geniş haklar verildi. Osmanlı devlet adamları,yapılan bu tüm yeniliklerle Avrupa’nın baskısının azaltılabileceği ve buna bağlı olarak devletin bu kötü gidişatının durdurulabileceğini düşündüler. Bu amaçla,yeniliklere daha sonra da devam edilmiş olup, II. Abdülhamit zamanında(1876) I.Meşrutiyet ilan edildi. Kanun-i Esasi hazırlandı.Osmanlı Mebusan Meclisi toplandı. Fakat Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) nedeniyle I.Meşrutiyete son verildi. İttihat ve Terakki Cemiyetinin çalışmalarıyla 1908 yılında II. Meşrutiyet ilan edildi. Mebusan Meclisi ikinci kez toplandı. II. Meşrutiyet’in ilanı sırasındaki karışıklıktan Avrupalı Devletler istifade ettiler. Avusturya Bosna Hersek’i , Yunanistan Girit’i işgal etti. Henüz Osmanlı Devleti’nden kopmamış olan Bulgaristan da bağımsızlığını ilan etti. I-Fransız İhtilali 19.Yüzyılda dünyayı sarsan iki önemli olay Fransız İhtilali ve Sanayi İnkılabı’dır. Fransız İhtilali önce Avrupa’yı etkilemiş daha sonra da etkileri tüm dünyaya yayılmıştır. Fransız İhtilali sonucunda önem kazanan Milliyetçilik Düşüncesi her milletin bağımsız yaşama duygusunu öngörüyordu. Yani, Her millet kendi geleceğini,yine kendisi tayin edebiliyordu.Bu anlayış bir çok milleti içinde barındıran imparatorlukların aleyhineydi. Milliyetçilik Akımının yukarıda dile getirilen tesiri ile bir çok ayaklanmalar oldu. Her millet,yaşadıkları topraklar üzerinde kendi geleceklerini tayin etmek için ayaklandılar. Bu ayaklanmalar sonucu yeni devletler kuruldu. Ayrıca Fransız İhtilali ile Eşitlik,Hürriyet Adalet,Bağımsızlık ve Milliyet gibi kavramlar ortaya çıktı. II-Sanayi İnkilabı Sanayi İnkılabı, basit aletlerden büyük makinelerin ve fabrikaların kurulması olayıdır. 1800’li yıllarda ilk önce İngiltere’de ortaya çıkan Sanayi İnkılâbı 19.yüzyılın ikinci yarısından sonra tüm Avrupa’da etkili olmaya başladı. Sanayi İnkılâbı sonucunda, üretim arttı. Hammadde kaynağı ve ürünleri satacak Pazar bulma önemli bir sorun haline geldi. Aynı zaman da Sanayi İnkılabı Sömürgeciliğin büyümesine de neden oldu. Devletler ekonomik alanda birbirleriyle rekabete başladılar İngiltere geniş bir sömürge İmparatorluğu kurdu.Ardından Fransa ve diğer Avrupa Devletleri de sömürgeler elde etme yarışına girdiler. Böylece devletlerarası sömürgecilik yarışı başladı. (Sömürgecilik: Bir devletin, kendi sınırları dışındaki Trablusgarb Savaşı-1911 İtalya siyasi birliğini geç kurduğu için(1870-71) sömürgeciliğe geç başlamıştı. Osmanlı Devletinin Kuzey Afrika’daki toprakları İngiltere(Mısır)ve Fransa (Cezayir,Tunus)tarafından işgal edilmişti. İtalya da Osmanlı Devletinin Kuzey Afrika’daki son toprağı olan Trablusgarp ve Bingazi’ye (Bugünkü Libya) göz dikti. Çünkü Osmanlı Devleti iyice zayıflamıştı ve buraları hem karadan,hem de deniz gücü olarak savunabilecek gücü yoktu. İtalya,1911 yılında; Avrupa Devletlerinin de onayını alıp Osmanlı Devletine bir nota vererek , buraların kendine ait olduğunu bildirdi.Osmanlı Devleti’de böyle bir durumun kabul edilmeyeceğini İtalya’ya bildirmesi sonrasında,İtalyanlar, Trablusgarp ve Bingazi’ye (Bugün kü Libya) asker çıkardılar. Osmanlı Devleti Trablusgarp’a karadan ve denizden yardım gönderemedi.Bunun üzerine bazı gönüllü Subaylar (Mustafa Kemal,Enver Paşa…) Trablusgarp’a giderek yerli halkı İtalyanlara karşı teşkilatlandırdılar. Derne,Tobruk’ta İtalyanlara karşı başarılı savaşlar yapıldı. Bu arada İtalya Osmanlı Devletini barışa zorlamak amacıyla on iki adayı da işgal etti. Bu durum devam ederken Balkan Savaşı patlak verdi. İki farklı bölgede düşmana karşı savaşamayacağını anlayan Osmanlı Devleti İtalyanlarla Uşi Antlaşmasını imzalamak zorunda kaldı.(1912) Bu anlaşmaya göre; topraklarda egemenlik kurması, o toprakların yeraltı ve yer üstü kaynaklarına sahip olarak ekonomik ve siyasi çıkarlar elde etmesidir.) Bu yarışta başlangıçta Almanya ve İtalya, siyasi birliklerini tamamlayamadıklarından, İngiltere’nin başlatmış olduğu Sanayi İnkilabı’na ayak uyduramadılar. (Siyasi Birlik: Devlet-Halk Bütünleşmesi) 1870-71 yıllarında Almanya ve İtalya’nın siyasi birliklerini tamamlamaları ile birlikte Sanayi İnkilabı içinde kendileri de yer almaya başladılar. Bu durum,devletler arasındaki çıkar çatışmaları ile birlikte bloklaşmaya neden oldu.Tüm bu olanlar,Birinci Dünya Savaşının başlamasına neden oldu. B.BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİ’NİN GENEL DURUMU: I-Tanzimat ve Islahat Fermanları Birinci ve İkinci Meşrutiyet Dönemleri Osmanlı Devleti kuruluşundan itibaren hızla büyüyerek bir dünya devleti haline geldi fakat bu durumu sonuna kadar koruyamadı. 18.yüzyıldan itibaren gerilemeye başladı. 19.yüzyıldan itibaren de topraklarının büyük bir bölümünü kaybetti. Özellikle Fransız İhtilali sonucunda dünyaya yayılan Milliyetçilik Akımı en çok Osmanlı Devleti’ni etkiledi. (Osmanlı ile birlikte, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve bunun gibi tüm imparatorluklar bu 7 ** Trablusgarp ve Bingazi İtalya’ya bırakıldı ** On iki Ada geçici olarak İtalya’ya bırakıldı. Meriç Nehri her iki ülke arasında sınır kabul edildi.(Edirne Osmanlı Devletine kaldı.) Batı Trakya Bulgaristan’a bırakıldı. Yunanistan’la da Atina Anlaşması(1913) imzalandı. Bu anlaşmaya göre; Bozcaada ve Gökçeada dışındaki tüm Ege adaları Yunanistan’a verildi. Selanik ve Girit adası da Yunanistan’a bırakıldı. Uşi Antlaşmasının Önemi: Bu anlaşmayla Osmanlıların Kuzey Afrika’daki son toprakları da elden çıktı. Ayrıca Trablusgarp Savaşından cesaret alan Balkan Devletleri Osmanlı Devletine karşı savaş açtılar. BALKAN SAVAŞLARI-1912-13 Yunanistan, Sırbistan, Karadağ ve Bulgaristan Osmanlı Devletinin Balkanlarda varlığına son vermek amacıyla aralarında anlaştılar. Osmanlı Devletinin Trablusgarp ile uğraşmasından faydalanan Balkan Devletleri, Osmanlı Devletine karşı saldırıya geçtiler. Karadağ’ın Osmanlı Devletine saldırması üzerine Balkan Savaşları başladı.(1912) BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI (1914-1918) Savaşın Nedenleri: Genel sebepler Sömürgecilik Yarışı ve devlet çıkarları üzerine kurulu Ekonomik Rekabet. Hammadde ve Pazar Arayışı. Milliyetçilik Akımı. Silahlanma Özel sebepler Almanya ve İngiltere arasındaki Ekonomik Rekabet / Çekişme. İttifak ve İtilaf Devletlerinin oluşması / Bloklaşmalar İtalya’nın siyasi irliğini yeni tamamlamış olması ve hammadde arayışı Almanya – Fransa arasındaki Alsas – Loren sorunu Avusturya ve Rusya’nın Balkanlardaki çıkar çatışmaları. Avusturya-Macaristan veliahdının Sırplar tarafından öldürülmesi. / Bu sebep,Birinci Dünya Savaşı’nın kıvılcımını başlatan sebeptir. Balkan Savaşlarının Nedenleri: Rusya’nın Balkan Devletlerini Osmanlı Devletine karşı kışkırtması.(Rusya’nın Panislavizm Politikası’nın Sonucu) Osmanlı Devletinin Trablusgarp Savaşı ile uğraşması. Milliyetçilik Hareketleri I.BALKAN SAVAŞI: Yunanistan, Sırbistan, Bulgaristan, Karadağ kendi aralarında anlaşarak Osmanlı Devletine çeşitli yönlerden saldırıya geçtiler.Makedonya, Sırplar ve Karadağlılar tarafından işgal edildi.Bulgaristan Batı Trakya’yı tamamen işgal ederek Edirne ve Kırklareli’ye kadar ilerlediler. Bulgar orduları Çatalca önlerine kadar geldiler. Yunanlılar tüm Ege adalarını işgal etti. Savaş devam ederken Arnavutluk da bağımsızlığını ilan etti.(Osmanlı Devletinden ayrılan en son Balkan Devletidir.) Bu kötü durum karşısında Osmanlı Devleti barış istemek zorunda kaldı. Avrupalı Devletlerin arabuluculuğuyla Londra Anlaşması İmzalandı.(1912) Bu anlaşmaya göre; Osmanlı Devleti Midye-Enez çizgisinin batısında kalan tüm topraklarını kaybetti. Edirne ve Kırklareli elimizden çıktı. Arnavutluk bağımsız oldu Ege adaları elimizden çıktı Devletler arasındaki çıkar çatışmaları İttifak ve İtilaf Gruplarının doğmasına neden oldu. Üçlü İtilaf Devletleri(Anlaşma) İngiltere ------ Fransa ------- Rusya Savaş başladıktan sonra İtalya Yunanistan Romanya Brezilya A.B.D Japonya Portekiz Üçlü İttifak Devletleri(Birleşme) Almanya ---- İtalya-----Avusturya/Macaristan Savaş başladıktan sonra İtalya ( Savaşmadan İtilaf tarafına geçti) Osmanlı Bulgaristan (İtilaf tarafında iken Çanakkale Savaşından sonra İttifak tarafına geçti) II. BALKAN SAVAŞI: Birinci Balkan Savaşı sonrasında Osmanlı Devletinin kaybettiği toprakları Balkan Devletleri kendi aralarında paylaşamadı.En büyük payı Bulgaristan’ın aldığını iddia eden diğer Balkan Devletleri Bulgaristan’a savaş açtılar. Bu savaşa Romanya da katıldı. Yunanistan, Romanya, Sırbistan,Karadağ Bulgaristan’la savaşırken Osmanlı Devleti de durumdan yararlandı.Daha önce kaybettiği Edirne ve Kırklareli’mi geri aldı. Avrupalı Devletlerin araya girmesiyle Bükreş Anlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya Balkanlarda sınırları kalmadığı için Osmanlı Devleti katılmadı.Osmanlı Devleti Bulgaristan’la İstanbul Anlaşmasını (1913) imzaladı. Bu anlaşmaya göre; Savaşın Başlaması: Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahdı Saraybosna’yı ziyarete gelmişti. Burada Sırplı bir öğrenci tarafından 28 Haziran 1914 yılında öldürüldü. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, bu suikastı bahane ederek Sırbistan’a savaş açtı. Rusya Sırbistan’ın yanında yer aldı. Fransızlar Rusya’yı destekledi. Almanya’da Avusturya-Macaristan imparatorluğu ile aynı grupta olduğundan Avusturya’nın yanında savaşa katıldı. Böylece savaş kısa zamanda Avrupa’ya ve tüm dünyaya yayıldı. Savaşın ilk yıllarında Almanya’nın içinde bulunduğu grup, birçok cephede başarı kazandı. 8 Osmanlı Devletinin Savaşa Katılması: Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı'na girmesini istemeyen İtilaf Devletleri bu nedenle Osmanlı Devleti'ne kapitülasyonları kaldırmayı ve ekonomik alanda yardım etmeyi vaadettiler. Ancak Almanya, Osmanlı Devleti'nin kendi yanında savaşa girmesini sağlamak amacıyla Osmanlı devlet adamları ile gizli görüşmelere başladı. Osmanlı Devleti savaşın başlamasıyla birlikte tarafsızlığını ilan etti. Trablusgarp ve Balkan Savaşlarından yenik çıkan Osmanlı Devleti yeni bir savaşa hazır değildi. Osmanlı Devleti'nin Savaşa Girmesinin Sebepleri Kaybettiği yerleri geri almak istemesi, İngiliz, Fransız ve Rus sömürgesi altında yaşayan Müslüman milletleri bağımsızlıklarına kavuşturmakistemesi, Siyasi yalnızlıktan kurtulmak istemesi, İngiltere, Fransa ve Rusya'nın Osmanlı Devleti'ne karşı düşmanca politikalar izlemesidir Almanya'nın Osmanlı Devleti'ni kendi yanında savaşa katmak istemesinde; Osmanlının Jeopolitik konumundan yararlanarak yeni cepheler açtırmak ve kendi üzerindeki savaş yükünü azaltmak Osmanlı halifesinin gücünden yararlanarak İngilizlerin müslüman sömürgelerini ayaklandırmak Osmanlı’yı Mısır’a saldırtarak İngilizlerin sömürgelerine giden yolu kesmek Rusya'ya, Boğazlar yoluyla yardımda bulunulmasını engellemek istemesi etkili oldu Osmanlı Devleti'nin Almanya yanında savaşa katılmasında; Almanya’nın savaşı kazanacağı inancı Osmanlı subaylarının Almanya'ya duydukları hayranlık Kaybettiği toprakların itilaf devletlerinde olması NOT: İngiliz ve Fransızlar Osmanlı Devletinin Almanya' nın yanında savaşa girmesini istemiyorlardı. Çünkü cephelerin genişlemesini istemiyorlardı. Bu yüzden Osmanlı Devletine savaşa girmemesi durumunda Kapitülasyonları kaldırmayı önerdiler. Osmanlı Devleti ise tek taraflı olarak kapitülasyonları kaldırdığını ilan etti. OSMANLI DEVLETİ'NİN SAVAŞA GİRİŞİ Akdeniz’de bulunan iki Alman Savaş Gemisi(Goben-Breslaw) İngiliz donanmasının önünden kaçarak İstanbul’a geldiler ve Osmanlı Devletine sığındılar.Osmanlı Devleti bu iki gemiyi satın aldığını söyledi.Daha sonra bu iki geminin isimlerini Yavuz ve Midilli olarak değiştirdi. Bu gemiler Enver Paşa’nın talimatıyla Karadeniz’e açılarak Rus limanlarını topa tuttu. Böylece Osmanlı Devleti de I.Dünya Savaşına katılmış oldu (03Ekim1914) ------Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nda Savaştığı Cepheler-----KAFKASYA CEPHESİ / (ARALIK 1914) Osmanlı Devletinin I.Dünya Savaşına girmesinden sonra açtığı ilk cephedir. Enver Paşa tarafından Rusya'ya karşı açıldı. Amaç; ** Kafkasları ele geçirerek Orta Asya Türkleri ile bağlantı kurmak, **Hazar Denizi'nin doğusundan hareket ederek İngiltere denetimindeki Hindistan'a saldırmak, ** Kafkasya'daki petrol yataklarının kontrolünü ele geçirmek istenmesidir. Enver Paşa komutasındaki 150 bin kişilik Osmanlı ordusu Doğu Anadolu’da Ruslara karşı saldırıya geçti. Osmanlı Ordusu daha düşmanla karşılaşmadan salgın hastalık, açlık, soğuk gibi afetler yüzünden Sarıkamış’ta 90 bin askerimiz şehit oldu.(1914) Ruslar bahar aylarında saldırıya geçerek Doğu Anadolu bölgesini işgal ettiler. Mustafa Kemal Çanakkale savaşlarından sonra Muş ve Bitlis’i düşman işgalinden kurtardı.(1916) 1917 yılında Rusya’da çıkan Bolşevik (Kominizm) İhtilâli Rusların bu bölgeleri kendiliğinden terk etmelerine neden oldu.Rusya Birest Litowsk Anlaşması ‘yla I.Dünya Savaşından çekildi.(1918) 9 07 Bu anlaşmayla Rusya daha önce aldığı Kars,Ardahan, Batum’u Osmanlı Devletine geri verdi. BİLGİ NOTU: Kafkas cephesinde Enver Paşa komutasındaki doksan bin asker Kars Sarıkamış’ta donarak şehit olmuştur. Enver Paşa Almanya ile Osmanlı Devletinin savaşa girmesi için anlaşma imzalayan Osmanlı Harbiye Nazırıdır. SURİYE-FİLİSTİN CEPHESİ Kanal harekatının bir devamı niteliğindedir. Süveyş Kanalı'ndan kuzeye doğru ilerleyen İngiltere'yi durdurmak için açıldı. Türk ordusunun başında Alman General Liman Van Sanders bulunuyordu. Alman generalin başarısız olması üzerine cepheye gönderilen Mustafa Kemal İngiliz kuvvetleri karşısında Türk askerlerini esir düşmekten kurtardı. ÇANAKKALE CEPHESİ / (1915) İngiltere ve Fransa müttefikleri olan Rusya’ya gerekli askeri yardımı sağlamak için boğazlara hâkim olmak istiyordu. (Baltık Denizini Alman denizaltıları kapatmıştı.) Rusya’ya yardım edilebilecek tek yol boğazlar kalmıştı. Aynı zamanda boğazların ele geçirilmesiyle İstanbul işgal edilecek, Osmanlı Devleti de savaş dışı kalacaktı. İtilaf Devletleri bu amaçlarla Çanakkale Cephesini açtılar. İngiliz ve Fransız gemileri Çanakkale Boğazına yığınak yaptılar.18 Mart 1915’te teknik bakımdan üstün olan İtilaf Devletleri Boğazı geçmek amacıyla hareket ettiler. Fakat Türk Ordu-sunun olağanüstü savunmasıyla karşılaştılar ve pek çok kayıplar vererek geri çekildiler Bunun üzerine İtilaf Devletleri karadan İstanbul’a ulaşmak üzere Gelibolu’ya asker çıkardılar.İngiliz ve Fransız sömürgelerinden de birçok asker getirdiler.Tarihin en kanlı kara savaşları burada meydana geldi.Türk Askeri Conkbayırı, Anafartalar, Arıburnu bölgelerinde Mustafa Kemal’in önderliğinde başarılı savunma savaşları yaparak tarihe “Çanakkale Geçilmez”diye yazdırdı. HİCAZ VE YEMEN CEPHESİ İngilizler Arap Yarımadasını işgal etmek için Yemen’e asker çıkardılar. Ayrıca Hicaz Emiri Şerif Hüseyin’e çok miktarda para yardımı yaptılar. Türk ordusu İngiliz ve Araplara karşı mücadele ettiyse de başarılı olamadı. İngilizler Yemen’i alarak Hicaz’a tamamen hakim oldular. GALİÇYA, ROMANYA VE MAKEDONYA CEPHESİ Osmanlı Devleti bu cephelerde Ortaklarına (Bulgaristan, Avusturya-Macaristan) yardım etmek amacıyla savaştı. SAVAŞIN SONA ERMESİ 1917 yılında Rusya’nın savaştan çekilmesi üzerine İttifak Devletleri İtilaf Devletlerine karşı üstünlük kurmuşlardı. Ancak bu durum uzun sürmedi. Almanya’nın ABD Ticaret Gemisi / Denizaltı ‘nı batırması sonrasında Amerika Birleşik Devletleri İtilaf Devletlerinin yanında savaşa girdi. Amerikan birlikleri o zamana kadar hiç savaşa katılmamıştı. Almanya güçlü, dinamik olan Amerikan orduları karşısında tutunamadı. İngiliz, Fransız ve ABD birliklerinden oluşan güçlü müttefik kuvvetleri Batı Cephesinde Almanya’yı çökerttiler. Diğer cephelerde de Almanya’nın başarısızlıkları artmaya başlamıştı. Böylece savaşın sonunda İttifak Devletleri savaşı kaybettiklerini belirterek (yenilerek) yenen devletlerle ateşkes anlaşmasını imzaladılar. Çanakkale Savaşının Sonuçları: Çanakkale Cephesinde yenilgiye uğrayan İtilaf Devletleri dünyada prestij kaybettiler. I.Dünya Savaşının uzamasına neden oldu. (Cephelerin çoğalmasıyla savaş geniş alanlara yayıldığı için, ister istemez savaşın süresi de uzamıştır.) İtilaf Devletlerinin yardımı Rusya’ya ulaşmadığı için Rus ekonomisi iyice bozuldu. Rusya’da çarlık rejimi yıkılarak yerine Bolşevik rejim kuruldu ve Ruslar I.Dünya Savaşından çekildi. Bulgaristan Almanya’nın(İttifak Devletleri) yanında savaşa katıldı. Çanakkale Savaşları Milli Mücadele ruhunun başlangıcı oldu. Mustafa Kemal’in milli mücadelede önder olmasında Çanakkale Savaşlarının büyük rolü vardır. Yarım milyon insan öldü. ---I.DÜNYA SAVAŞININ SONUÇLARI-- Bazı İmparatorluklar yıkılarak yerine yeni devletler kuruldu.(Polonya, Çekoslovakya, Yugoslavya, Macaristan, Türkiye) Yeni rejimler (Yönetim Şekilleri) ortaya çıktı. (Kominizim, Faşizm, Nazizm.) Devletlerarasındaki güç dengeleri bozuldu. Milyonlarca insan öldü. Birçok şehirler yakılıp yıkıldı. Sürekli barış sağlamak ve anlaşmazlıkları çözmek için Cemiyet-i Akvam ( Milletler Cemiyeti ) kuruldu. Sorunların çözümü sağlanamadığı için II. Dünya Savaşının çıkmasına neden oldu. Sömürgecilik, Mandacılık haline dönüştü. İttifak devletleri yenildi. Tank, denizaltı ve uçaklar ilk defa kullanıldı. IRAK CEPHESİ ***Almanların isteği üzerine açılmıştır. İngiltere'nin, Türk kuvvetlerinin Hindistan'ı tehdit etmesini önlemek, Bölgedeki petrol yataklarını ele geçirmek, Rusya ile birleşip bölgedeki Türk kuvvetlerini etkisiz hale getirmek istemeleridir. Osmanlılar KUTÜ'L AMARE'de bazı başarılar elde ettilerse de daha sonra Musul'a çekilmek zorunda kaldılar. 10 ZORUNLU GÖÇ, NEDEN? * Ermeniler, 1876 tarihine kadar Osmanlı Devletine bağlılıklarını en uzun süre koruyan gayrimüslim toplum olma özelliğini taşıyordu. * 19.yy’dan itibaren başta Rusya ve İngiltere’nin kışkırtmaları ile isyana teşvik edilen Ermeniler, 1890’lı yıllardan itibaren örgütlenerek isyanlarçıkarmışlar, yaşadıkları bölgelerde Türk halkını katletmeye başlamışlar, I.Dünya Savaşında Kafkas Cephesinde Ruslarla birlikte Türk ordusuna karşı savaşmışlardır. * Ermenilerin bölge halkına zarar verici bu faaliyetleri son olarak Van ‘da çıkan isyan üzerine 27 Mayıs 1915 te Sevk ve İskan Kanunu-Tehcir Kanunu- çıkarıldı. Tehcir Kanunu: Birinci Dünya Savaşında Ermenilerin Anadolu’dan Suriye ve Irak’ın kuzeyine göç ettirilmesini sağlayan göç kanunudur. * Bu kanun gereğince ordu ve bölge halkının güvenliği için bazı Ermeniler, ülkenin güvenli bölgeleri olan Suriye ve Irak’ın kuzey vilayetlerine geçici olarak göç ettirilmiştir. * Osmanlı Devleti tehcir sırasında Ermenilerin zarar görmemesi için Ermenilerin iaşe ve güvenliğinin sağlanması, yerleşmeleri için kredi verilmesi gibi çok büyük harcamaları içeren önemli tedbirler almışsa da bazı Ermeniler, salgın hastalılar ya da hırsızlık saldırıları sonucu hayatlarını kaybetmişlerdir. *Ancak Osmanlı Devleti göç sırasında ihmali görülen yetkilileri cezalandırmayı ihmal etmemiştir. . Yalnız günümüzde Ermeniler bu dönemde 1,5 milyon Ermeni’yi öldürdünüz diyerek haksız soykırım iddialarında bulunuyor. Bizim arşivlerimizi incelemek için herkese açtık gelin sizde arşivlerinizi açın soykırım iddiaları olmadığını tartışalım diyoruz yaklaşmıyorlar. İddiaların amacı Türkiye’nin dünya kamuoyunda itibarını sarsmak ve daha bazı topraklarımızda hak iddia etmeleridir. KONU 2: BAĞIMSIZLIĞA GİDEN YOL 2 ders saati --GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER-WİLSON İLKELERİ (8 OCAK 1918) ABD Cumhurbaşkanı Woodrow Wilson, I.Dünya Savaşı sonrasında yapılacak barışın esaslarını yayınladığı on dört ilke ile burada açıklamış, Wilson ilkelerine göre; o Bütün milletler, kendi geleceğine kendisi karar verecektir. o I. Dünya Savaşı'nda yenen devletler, yenilenlerden savaş ve toprak tazminatı almayacaktır. o Dünya barışını tehdit eden silahlanmaya son verilecektir. o Devletlerarası barışı sağlamak için Milletler Cemiyeti kurulacaktır. İtilaf devletleri de ABD’yi yanlarında tutmak istediklerinden dolayı bu ilkeleri kabul ettiklerini bildirmişlerdir. Wilson ilkeleri görünürde dünya barışını sağlamaya yöneliktir. Fakat sömürgeci devletler bu ilkeleri kendi lehlerine çevirmişlerdir. Bunun yanında Wilson ilkelerine uymayarak, kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmişler ve dünya barışını tehlikeye sokmuşlardır. Wilson İlkeleri içinde Osmanlı Devletini doğrudan ilgilendiren madde nedir? Osmanlı Devleti’nin Türk olan bölgelerinin egemenliği tanınacak. Ancak, Türk olmayan bölgelere kendi kendilerini yönetme Hakkı tanınacak. Boğazlar bütün milletlerin gemilerine açık olacak. Bu durum uluslararası garanti altında olacak. OSMANLININ SAVAŞTAN ÇEKİLME NEDENLERİ Bulgaristan’ın savaştan çıkması ile Almanya ile bağlantımızın kesilmesi Savaştığımız cephelerde yenik durumda olmamız Savaşa sokan İttihat ve Terakki yöneticilerinin ülkeyi terk etmesi Amerika’nın yayınladığı Wilson İlkelerine güvenmemiz MONDROS ATEŞKES ANLAŞMASI ve SONRASI Ateşkes(Mütareke): Barış imzalanıncaya kadar silahların terki anlamına gelen, savaş durumuna geçici olarak son veren bir anlaşmadır.Kesin durum barış anlaşmasının imzalanması ve hükümetler tarafından onaylanması ile belli olur ve anlaşma maddeleri yürürlüğe girer.Ancak İtilaf Devletleri barış anlaşması imzalanmasını beklemeden ateşkesten hemen sonra Anadolu’yu işgale başlayacaklardır.. Almanya’nın I.Dünya Savaşı’nda yenilgiye uğramasıyla ittifak Devletleri savaşı kaybetti. 30 Ekim 1918’de Limni Adası’nın Mondros Limanı’nda bir İngiliz savaş gemisinde İtilaf Devletleri adına İngiltere ile Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanmıştır. Osmanlı Devleti’ni Bahriye Nazırı Rauf (Orbay) Paşa, İtilaf 11 Devletleri adına İngiltere’yi Akdeniz filosu komutanı Amiral Calthorpe temsil etmiştir Osmanlı ordusunun terhis edilmesi, ulaşım ve iletişim bölgelerin kaybedilmesi, donanmanın İtilaf devletlerinin elinde olması Osmanlı Devleti'ni savunmasız bırakmıştır. Mondros bir ateşkesten çok antlaşma niteliği taşımaktadır. Mondros'tan hemen sonra itilaf devletleri işgallere başladı.(İngiltere Musul'u işgal ederek ilk işgali gerçekleştirdi.) Bu işgallere karşı Türk halkının ilk tepkisi bölgesel direniş cemiyetleri etrafında toplanmak olmuştur. İşgallerin resmen başlaması Kurtuluş savaşının başlamasına neden oldu. İtilaf Devletleri daha önceden Osmanlı Devletinin Topraklarını çok önceden kendi aralarında gizli anlaşmalarla paylaşmışlardı. Osmanlı Devleti heyeti bu plana itiraz etti ise de sonuçta bir şey değişmedi. Bunun sonucunda MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI İMZALANDI (30 EKİM 1918) Anlaşmanın Maddeleri: ANLAŞMAYA BAĞLI OLARAK YAPILAN İŞGALLAR: —İngiltere’nin Mondros Ateşkes’ine göre işgal ettiği yerler nerelerdir? Musul, İskenderun, Urfa, Antep, Maraş, Kars ve Batumu tamamen işgal etmiştir. İngiltere, işgal etmiş olduğu Urfa, Antep ve Maraş’ı daha sonra Fransızlara bırakmıştır. Ayrıca İngiltere; Afyon, Eskişehir, İzmit, Samsun ve Merzifon. Musul, ilk işgal edilen bölgedir --Fransa’nın Mondros’a göre işgal ettiği yerler nerelerdir? Mersin, Dörtyol, Toros tünelleri, Adana çevresi ile İngiltere’den devraldığı Urfa, Antep, Maraş bölgesini işgal etmiştir. Ayrıca, doğu Trakya’daki tren istasyonları ile Afyon tren istasyonunu işgal etmiştir. —İtalya’nın Mondros’a göre işgal ettiği yerler nerelerdir? Bodrum, Kuşadası, Marmaris, Fethiye, Konya, Burdur, Antalya ve çevresini işgal etmiştir. -İtilaf Devletleri Donanmaları Boğazlar *Antlaşmanın uygulamasında ortaya çıkan sorunlardan dolayı Ahmet İzzet Paşa hükümeti istifa edecektir. Çanakkale ve İstanbul Boğazı İtilaf Devletlerinin denetimine geçecek.(1) Osmanlı ordusu terhis edilecek, donanmasına ve silahlarına el konacak.(5) İtilaf Devletleri kendi güvenliklerini tehdit eden bir durum ortaya çıkarsa herhangi bir stratejik noktayı işgal edebilecekler. (7.Madde) İtilaf Devletleri bütün Osmanlı liman ve tersaneleri ile demiryollarından yararlanacak.(8) Toros tünelleri İtilaf Devletlerinin denetimine verilecek.(10) Bütün haberleşme ve ulaşım araç ve gereçleri İtilaf Devletlerine bırakılacak.(12) Doğuda yani vilayeti site’de(altı ilde) (BESDEV) (Sivas, Erzurum,Van,Bitlis,Elazığ,Diyarbakır) karışıklık çıkarsa İtilaf Devletleri buraları işgal edecek (24.Madde) ANLAŞMANIN ÖNEMİ: Osmanlı devleti fiilen sona erdi. 24.Madde ile doğuda Vilayeti bir Ermeni Devleti kurulması düşünülmüştür. Anlaşmanın en önemli maddesi 7.Madde idi. İtilaf Devletleri bu maddeyle (Anadolu’nun işgaline ortam) hazırladı. Osmanlı Devleti, boğazlar üzerindeki hakimiyetini kaybetmiştir. Anadolu toprakları işgale açık hale gelmiştir. PARİS KONFERANSI (18 OCAK 1919) Konferansa hakim olan devletler; İngiltere, ABD, Fransa, Japonya ve İtalya’dır. Amaçları: Avrupa’nın sınırlarını yeniden gözden geçirmek Osmanlı topraklarının nasıl paylaşılacağına karar vermek Batı Anadolu ve Ege’yi İtalya’ya değil, daha güçsüz olan Yunanistan’a vermek İtilaf Devletleri’nin İttifak Devleri ile yapacakları kesin barış antlaşmalarının şartlarını görüşmek Bu konferansta barış görüşmelerinin yapılması beklenirken, Osmanlı Devleti'nin toprakları paylaşılmış, Batı Anadolu toprakları, Yunanistan'a bırakılmıştır. UYARI !!!! Batı Anadolu'nun İtalya yerine Yunanistan'a bırakılmasının nedeni, güçlü bir İtalya'nın Akdeniz'de varlığının İngiltere'nin sömürge yollarını tehdit edebileceği düşüncesidir. Güçlü bir İtalya yerine, güçsüz olan Yunanistan tercih edilmiştir. Sonuçları: Sömürgeciliğin yerini ilk kez “manda” fikri aldı. Osmanlı Devleti dışındaki devletlerle yapılacak barış antlaşmalarının şartları belirlendi. Milletler Cemiyeti ( Cemiyet-i Akvam ) kuruldu. Ermeni sorunu ilk kez uluslar arası bir konferansta görüşüldü. 12 İtilaf devletleri arasında ilk görüş ayrılıkları başladı. -----Konferansta, görüşmelerden sonra barış şartları belirlenmiş ve yenilen devletlerle şu antlaşmalar yapılmıştır: Almanya ile .......> VERSAY Avusturya ile .......> SAİNT GERMEN (Sen Cermen) Macaristan ile ......> TRİANON ( Triyanon) Bulgaristan ile .......> NÖYYİ Osmanlı ile .......> SEVR barış antlaşmaları imzalanmıştır. CEMİYETLER ZARARLI CEMİYETLER 1-AZINLIKLARIN KURDUĞU ZARARLI CEMİYETLER: Ülkedeki Rum, Ermeni gibi azınlıkların kurduğu cemiyetlerdir. Bunlar itilaf Devletlerinden destek almışlardır. a-Mavri Mira: İstanbul Rum Patrikhanesince kuruldu. Amacı; Çeşitli illerde çeteler kurmak ve Yunanistan lehine propaganda yapmaktır. (Büyük Yunan Devleti kurmak ve Bizans’ı yeniden canlandırmak) b-Pontus-Rum Cemiyeti: Merzifon Amerikan Kolejinde kuruldu. Pontus adlı bir gazeteleri vardı. Amacı: Samsun ya da Trabzon merkez olmak üzere; İnebolu(Sinop)’dan Batum’a kadar bir Pontus Rum Devlet’i kurmak. c- Etnik-i Eterya: Mavri Mira ve Rum Pontus cemiyeti ile ortak çalışmıştır. Rumların yaşadığı her yeri Yunanistan’a katmak. d-Hınçak(Çan Sesi) ve Taşnak: Osmanlı Devleti’nde yaşayan Ermenilerce kurulmuştur. Doğu Anadolu’da Ermeni devleti kurmaya çalışmışlardır. e) Ermeni İntikam Alayları: Çukurova’da bir Ermeni Devleti kurmak için örgütlenmişlerdir. f) Musevi Macabi Alyans Cemiyeti: Filistin’de bir İsrail Devleti Kurmak amacıyla örgütlenmiştir. İZMİR’İN İŞGALİ (15 MAYIS 1919) İzmir ve çevresi 1.Dünya Savaşı sırasında İtalya’ya verilmişti. Fakat İngiltere Paris Barış Konferansı’nda sahte belgelere dayanarak; ** Batı Anadolu nüfusunun çoğunluğunun Yunanlı olduğunu ** Türklerin Yunanlıları öldürmek üzere olduğunu ileri sürdü ve buranın Yunanistan’a verilmesini sağladı. Buna sinirlenen İtalya konferansı terk etti. 15 Mayıs 1919’da Megola İdea’yı (Büyük Ülkü / Amaç) gerçekleştirmek isteyen Yunanistan İzmir’i işgal ederek binlerce Türkü öldürdü. İzmir işgaline Hasan Tahsin(Gazeteci) (Beşer Gazetesi) ilk kurşunu attı. İşgalin Önemi: 1-Kuvayı Milliye ortaya çıkmaya başladı 2-Milli bilinç uyandı 3-Halkı Milli Mücadele için örgütlemek kolaylaştı 4-Mitingler düzenlendi 5-Reddi İlhak Cemiyeti kuruldu 6-Halk, işgalcilere güvenilemeyeceğini anladı. AZINLIKLARIN KURDUĞU CEMİYETLERİN ORTAK ÖZELLİKLERİ 1. Bulundukları yerdeki güvenliği bozarak 7. maddenin uygulanmasını sağlamak. 2. Türkleri göçe zorlayarak kendi nüfuslarını çoğaltmak. 3. Türk milli birliğini bozmak ve bağımsız devletler kurmak. AMİRAL BRİSTOL RAPORU: İzmir’in işgali dünya kamuoyunda büyük bir yankı ve kınamaya sebep olunca; olayın sorumlusu durumunda olan İtilaf devletleri kamuoyunu yatıştırmak ve İzmir bölgesindeki durumu öğrenebilmek için bölgeye Amiral Bristol önderliğinde bir rapor heyeti göndermişlerdir. Bristol Raporunun İçeriği: 1-Bölgedeki olayların sorumlusu Türkler değil; Rumlardır. 2-Bölgede Türkler çoğunluktadır. 3-Yunanlıların bölgeyi işgali ilhaka yöneliktir. Böl-genin güvenliğini sağlamaya yönelik değildir. 4-Bölgeden Yunanlılar çekilerek; bölgeye İtilaf devletlerinin güvenlik birlikleri yerleşmelidir. Bristol Raporunun Önemi: 1-Yunanlıların Paris Konferansına sahte rapor verdiği ortaya çıkmıştır. 2-Yunan işgalinin niteliği dünyaya duyurulmuştur. 3-İşgalin gereksiz ve haksız olduğu belirtilmiştir. 4-İlk defa uluslararası bir belge Türk Milli Mücadelesinin haklılığını göstermiştir. 2-TÜRK VEYA MÜSLÜMANLARIN KURDUĞU CEMİYETLER (MİLLİ VARLIĞA DÜŞMAN CEMİYETLER) a) Kürt Teali Cemiyeti İstanbul’da kuruldu. Amacı: Yabancı bir devletin himayesinde Doğu’da Kürt Devleti kurmaktır. Önemli bey ve aşiretlerin milli mücadeleyi desteklemeleri üzerine etkisine yitirmiştir. b) Teali İslam Cemiyeti: İstanbul’daki medrese hocalarınca (müderris) kuruldu. Hilafet ve saltanata bağlılığı savunmuş, milli mücadeleye karşı çıkmıştır. Kurtuluşu halifenin buyruğu altına girmekte görmüşlerdir. c) Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası İstanbul’da kuruldu. Amacı: Padişah ve hilafete bağlı kalmayı sağlamaktı. Damat Ferit’i destekliyordu. Meşrutiyet yanlısıydı. d) Hürriyet ve İtilaf 1911 yılında mecliste İttihat ve Terakki Partisine karşı bir tepki olarak kurulmuştur. Milli mücadeleye karşı çıkmıştır. e) İngiliz Muhipler Cemiyeti İstanbul’da kuruldu. Amacı: Osmanlı Devleti ile İngiltere arasındaki dostluğu kuvvetlendirmek ve Osmanlı devletini İngiliz himayesine almaktır. f) 13 Wilson İlkeleri Cemiyeti İstanbul’da, aydın, yazar ve gazetecilerce kurulmuştur. Osmanlı Devletinin kurtuluşunu ABD himayesine görmüşlerdir. TÜRK VEYA MÜSLÜMANLARIN KURDUĞU CEMİYETLERİN ORTAK ÖZELLİKLERİ 1. Saltanata ve hilafete bağlı görünmeleri 2. Milli mücadeleye karşı olmaları 3. İşgalci devletlerce desteklenmeleri ya da işbirliği yapmaları 4. Kurtuluşu yabancı himayesinde görmeleri halkının haklarını savunmak amacıyla Trabzon'da kuruldu. Pontus Rum ve Etnik-i Eterya Cem. karşı kurulmuştur f) Kilikyalılar Cemiyeti Fransız ve Ermenilerin Adana ve çevresindeki emellerine ve işgallerine karşı 21 Aralık 1918'de Ali Fuat Paşa'nın girişimleriyle İstanbul'da kuruldu. Cemiyet, Adana'nın Fransız işgaline karşı savunulmasında etkili olmuştur. Ermeni İntikam Alayları ve Hınçak ve Taşnak Cem. Karşı kurulmuştur. g) Milli Kongre Cemiyeti II. Meşrutiyet döneminde Türkçülük fikrini ve Türk milliyetçiliği hareketini Milli Eğitim vasıtalarıyla yaymak amacıyla kurulan "Milli Talim ve Terbiye Cemiyeti"üyeleri tarafından 29 Kasım 1918'de İstanbul'da kuruldu. Partiler üstü bir cemiyet olarak kurulan Milli Kongre Cemiyeti'nin amacı; Türkler hakkında dünyada yapılmış ve yapılmakta olan propagandalara yayın yoluyla karşı koymak ve Türk milletinin haklarını, tarihi vazifelerini, medeni vasıflarını belirtmekti. 1919 yılında Milli Kongre Türkler hakkında tanınmış yazarların sözlerini, dünya kamuoyunda Türklerin durumu ve Ermenilerin Müslümanlara yaptıkları zulümler hakkında vesikalar ve Fransızca eserler yayımlayarak etkili olmuştur. MİLLİ CEMİYETLERİN ORTAK ÖZELLİKLERİ 1. Mondros Ateşkes Antlaşmasından sonra ( İzmir’in işgal edilmesiyle) kuruldular. 2. Düşman işgalini önlemek ve Türk milletinin bağımsız yaşamasını sağlamayı amaç edinmişlerdir. 3. Önceleri yayın yoluyla mücadeleyi, sonraları silahlı mücadeleyi benimsemişlerdir. 4. Türk halkını teşkilatlandırmak için bölgelerinde kongreler toplamışlardır. 5. Ortaya çıkmalarında Türk milliyetçiliği vardır; milli mücadelenin temelini atmışlardır. 6. Sivas Kongresinde birleştirilerek Anadolu ve Rumeli Müdafa-ı Hukuk adını almışlardır (Daha sonra Halk Fırkası adıyla partiye dönüşmüştür.) YARARLI (MİLLİ) CEMİYETLER Başlangıçta Türk’ün haklı davasını yayın yoluyla ve propagandayla savunmaya çalışmışlarsa da; işgalci devletlerin haksız tutumu ve İzmir’in işgali bu tür mücadelenin yeterli olamayacağını göstermiş ve silahlı mücadeleye başlamışlardır. Her Cemiyet bir zararlı cemiyete karşı kurulmuştu ve sadece kendi bölgesini savunuyordu, aralarında koordinasyon yoktu. a) Trakya Paşaeli Müdafa-ı Hukuk Cemiyeti Edirne’de kuruldu. İlk kurulan cemiyettir. Amacı mütarekeden sonra azınlıkların taşkınlıkları ve işgaller karşısında Trakya'da yaşayan Türklerin haklarını koruyup, direnişi sağlamak ve gerekirse silahla karşı koymaktı. Mavri Mira Cemiyetine karşı kurulmuştur. b) İzmir Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti 2 Aralık 1918'de kurulmuştur. Cemiyet İzmir'in Yunanlılara verilmesini engellemeye, İzmir'in Türklüğü hakkında propaganda yoluyla dünya kamuoyunu inandırmaya ve haklarını korumaya çalışmıştır. Mavri Mira Cemiyetine karşı kuruldular. c) İzmir Redd-i İlhak Cemiyeti İzmir'de kurulan bu cemiyetin ilk adı "Müdafaa-i Vatan Heyeti" dir. İzmir'in işgalinden bir gün önce Redd-i İlhak Cemiyeti adını almıştır. Cemiyetin amacı; İzmir'in haksız olarak Yunanistan tarafından işgalini önlemek, İzmir ve çevresinin Türklere ait olduğunu dünyaya duyurmaktı. İzmir'in işgalinden sonra silahlı direnişe geçen Redd-i İlhak Cemiyeti'nin çalışmalarıyla Kuvay-ı Milliye birlikleri kuruldu. Ayrıca cemiyet Balıkesir ve Alaşehir Kongrelerinin toplanmasında etkili olmuştur. d) Şark Vilayetleri (Doğu Anadolu) Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Cemiyet ilk önce Doğu illerindeki Müslüman halkın haklarını korumak amacıyla İstanbul'da kuruldu. 10 Mart 1919'da "Erzurum Müdafaa-i Hukuk" şubesi açıldı. Erzurum Müdafaa-i Hukuk şubesi, Doğu Anadolu'nun Ermenistan'a verilmesini engellemek amacıyla hızla örgütlenmeye ve çevre illerle ilişki kurmaya başladı. Taşnak ve Hınçak Cemiyetine karşı kurulmuştur. Ayrıca cemiyet Ermenilerle mücadele etmek, Doğu illerinde Türklerin Ermenilere sayıca üstün olduğu kadar tarih, kültür ve uygarlık yönüyle de üstün olduğunu kanıtlamak için Fransızca Le Pays, Türkçe Hâdisât ve Albayrak gazetelerini çıkarmış, bu bölgeden göç edilmemesi, bilim, iktisat ve din alanlarında teşkilatların kurulması, bölgenin saldırılara karşı korunması, bölgenin haklarının savunulması gibi kararlar almıştır. e) Trabzon Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Trabzon ve yöresine yönelik Rum Pontus Devleti'nin kurulmasını engellemek ve Ermeni iddialarına karşı bölge KUVAYİ MİLLİYE Mondros Ateskes Antlaşması’nın imzalanmasından sonra başlayan düşman işgaline karşı, İstanbul hükümetinin sessiz kalması üzerine, halkın vatanını korumak üzere işgalci güçlere başlattığı silahlı direniş hareketine verilen addır. Osmanlı Devleti’ne bağlı olmayan bu kuvvetler Türk milletine dayanan ve onun adına faaliyet gösteren bir direniş hareketidir. Kuvayi Milliye’nin Özellikleri Bölgesel amaçlıdır. Kendi bölgelerini korumak amacıyla kurulmuştur. Disiplinli ve düzenli birlikler değillerdir. İşgallere karşı vatanı korumak amacıyla kurulan birliklerdir. Milliyetçilik duygusu hâkimdir. Askerlik bilgi ve teknik bakımından eksik birliklerdir. Belli bir merkeze bağlı değildirler. Düzenli ordunun temelini oluşturmuşlardır. Düzenli ordu kuruluncaya kadar düşmanı oyalamışlar, TBMM'ye karşı çıkan ayaklanmaları başarıyla bastırmışlardır 14 KUVAYİ MİLLİYE'DE İLK SİLAHLI DİRENİŞ OLAYI Kuvayi Milliye’nin işgallere karşı ilk direnişi 19 Aralık 1918 tarihinde Hatay-Dörtyol'da Fransızlara karşı olmuştur. İkinci direniş ise İzmir'in işgalinden sonra Batı Anadolu'da Yunanlılara karşı olmuştur. Düzenli ordunun kurulmasıyla birlikte Kuvayi milliye kaldırılmıştır. Kuvayi Milliye’nin kaldırılma nedenleri Belli bir otoriteye bağlı olmayışları Askeri teknik ve bilgi bakımından eksik oluşları İhtiyaçlarını karşılamak için halka baskı yapmaları Düzenli orduya sahip olan Yunanlılara karşı tam olarak başarı sağlayamamaları. 3. KONU : ….VE MİLLİ MÜCADELE BAŞLIYOR M. KEMAL’İN SAMSUN’A ÇIKIŞI ve MİLLİ BİLİNCİN UYANDIRILMASI M.Kemal'in Mondros Antlaşması'nın hükümlerine karşı çıkması üzerine İstanbul Hükümeti, Suriye-Filistin’de Yıldırım Orduları Komutanlığı'nı kaldırarak M.Kemal'i İstanbul'a çağırmıştır. M.Kemal, İstanbul'da işgalci devletlerin donanmasını görünce, 'Geldikleri gibi giderler', diyerek, kurtuluşa olan inancını belirtmiştir. M.Kemal, Ahmet İzzet Paşa'nın Kabinesi'nde Harbiye Nazırı (Savunma Bakanı) olmak için gayret gösterdiyse de bunda başarılı olamamıştır. Arkadaşı Fethi Okyar ile beraber Minber(Kürsü) adlı bir gazete çıkararak kamuoyunu aydınlatmak ve halk üzerinde yönlendirici bir etkide bulunmayı amaçlamıştır M.Kemal İstanbul'da yapılabilecek bir şey olmayınca Anadolu'ya geçmenin yollarını aramıştır. 13 Kasım 1918 tarihinde İstanbul’a gelen Mustafa Kemal, İstanbul’dan Samsun’a gitmek için ayrıldığı 16 Mayıs 1919 tarihine kadar geçen yaklaşık 7 ay boyunca ülkenin çerisinde bulunduğu durumdan çıkış yolları üzerinde durdu. Kuvayi Milliye'nin sağladığı faydalar ve özellikleri 1) Milli Mücadele’nin ilk silahlı direniş gücü olmuşlardır. 2) Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra Anadolu’nun işgali üzerine başlayan bölgesel hareketlerdir. 3) Kuva-ı Milliye birlikleri arasında ilişki az olup, kendi bölgelerini kurtarmaya çalışmışlardır. Tek bir merkeze bağlı değillerdir. 4) Mondros Ateşkes Antlaşması ile terhis edilen askerler de bu harekete katılmışlardır. 5) Düşmanın ilerlemesi yavaşlatmıştır. Yunan ordularının Anadolu’da rahatça ilerlemelerini engellemişlerdir. 6) Türk köylerini Rum ve Ermeni çetelerinin saldırılarına karşı korumuşlardır. 7) Halka moral vermiş ve ulusal bilincin gelişmesine katkı sağlamıştır. 8) Düzenli ordu kuruluncaya kadar halkı korumuştur. 9) TBMM'ye karşı başlayan iç ayaklanmaların 10) bastırılmasında çok önemli fayda sağlamıştır. 11) Kurtuluş Savaşı'nın örgütlenmesi için zaman kazandırmıştır. 12) Kuvayı Milliye, düzenli ordular kuruluncaya kadar TBMM'ye zaman kazandırmış ve ülkede TBMM'nin hâkim ve tek güç haline gelmesine ortam hazırlamıştır. 13) Kuva-ı Milliye daha sonra kaldırılarak Düzenli Ordu kurulmuştur (8 Ekim 1920) Mustafa Kemal'in Samsun'a Çıkışı Samsun ve çevresinde Pontus Rum çeteleri Türklere saldırmıştır. İngilizler Avrupa kamuoyunu yanıltarak, saldırıların Türkler tarafından gerçekleştirildiğini bildirmiştir. İngiltere, Samsun ve çevresinin silahsızlandırılmasını, yoksa bu bölgeyi işgal edeceğini söylemiştir. İngilizlerin baskıları sonucu Damat Ferit Paşa sadrazam olmuştur. M.Kemal Padişah iradesiyle 9.Ordu Müfettişliği'ne atanmıştır (30 Nisan 1919). M.Kemal, sivil yöneticilere de emir verme yetkisini istemiş ve bu yetkiyi almıştır. M.Kemal 16 Mayıs 1919'da yanındaki 17 kişi ile birlikte Samsun'a deniz yoluyla hareket etmiş ve 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ulaşmıştır. M.Kemal'in 9.Ordu Müfettişliği'ne Atanmasını Sağlayan Etkenler M.Kemal'in İttihat ve Terakki karşıtı olması. Padişah Vahdettin’in veliahtlık döneminden itibaren M.Kemal'i yakından tanıyor olması. M.Kemal'in daha önceki başarıları. M.Kemal'in Samsun'daki Görevleri Bölgede güvenliğin sağlanması. Mondros Ateşkes Antlaşmasının hükümlerinin uygulanmasını sağlamak Bölgedeki silah ve cephanenin toplanması. Halka silah dağıtan kuruluşların ortadan kaldırılması. 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a 9. Ordu müfettişi olarak çıkan Mustafa Kemal’in resmi görevi Samsun ve çevresinde güvenliği bozan olayları incelemekti. 25 Mayıs 1919’a kadar Samsun’da kalan Mustafa Kemal bölgede yaptığı incelemeler ve değerlendirmeler sonucunda bir rapor hazırlayarak İstanbul’a gönderdi. ( 22 Mayıs 1919) 15 Bu raporda;( Samsun Raporu) Bölgedeki karışıklıkların sebebi Rumlardır. Eğer Rumlar siyasi emellerinden vazgeçerlerse bölgede huzur ve asayiş kendiliğinden sağlanır. Türklüğün yabancı mandası ve kontrolüne tahammülü yoktur. İzmir'in Yunanlılar tarafından işgali haksızdır, işgal geçicidir. Türk Milleti milli hakimiyet ve Milli bağımsızlık arzusundadır. NOT: Bu raporla Mustafa Kemal, ilk kez resmi görevine ters düşmüştür. --Milli Mücadele döneminde yayınlanan ilk ulusal genelge; HAVZA GENELGESİ (28-29 MAYIS 1919) Amaç; **Türk halkında milli bilinci uyandırmak. **izmir’in işgali ve İşgallere karşı Türk halkını harekete geçirmek. ****M.Kemal Havza'da hazırladığı bir genelgeyi ülkenin askeri ve mülki amirlerine bildirmek için telgraflar çekmiştir. Genelgenin içeriği şunlardır: 1. Büyük ve heyecanlı mitingler düzenlenecek ve işgaller protesto edilecek. 2. İstanbul Hükümeti'ne protesto telgrafları çekilecek. 3. Büyük devletlerin temsilcilerine uyarı mektupları ve telgrafları çekilecek. 4. Mitinglerde Hıristiyan halka zarar verilmeyecek. Not: Mustafa Kemal Paşa bu madde ile itilaf Devletleri’ni işgal bahanesi yaratılmamasını istemiştir. --Havza Genelgesinin önemi Genelgeden sonra yurdun değişik yerlerinde düzenlenen mitingler, Havza Genelgesi'nin halk üzerindeki etkisini göstermektedir. Mustafa Kemal Paşa Türk halkını Milli mücadele fikri etrafında birleştirmeye başlamıştır. AMASYA GENELGESİ (TAMİMİ)( 22 Haziran 1919) Amasya Genelgesi, Mustafa Kemal tarafından hazırlanmıştır. Havza’da çalışmalarını tamamlayan Mustafa Kemal 12 Haziran’da Amasya’ya geçti. Bir genelge hazırladı TAMİM NEDİR: İdarenin üst kademelerinden, kendilerine bağlı teşkilata ve bütün memurlara verilen yazılı talimattır. yeni adı genelgedir. Genelgeyi hangi komutanlar imzaladı? Rauf Orbay, Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy, Kazım Karabekir , Konya’da bulunan Ordu müfettişi Mersinli Cemal Paşa’nın da onayı alındıktan sonra tüm asker ve sivil makamlara gönderildi. Mustafa Kemal, genelgeyi neden diğer komutanlara da imzalattı? 1. Genelgenin kişisellikten çıkarak halkın gözündeki önemini artırmak 2. İstanbul basınının kendisi aleyhindeki propagandasını kırmak için halkın güvenini kazanmış olan komutanlara imzalattı. Genelgenin amacı; işgallere karşı Anadolu’da başlayan direniş hareketini (Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerini ) tek merkezden yönetmek, bunu sağlamak için de ulusal bir kongrenin toplanmasını sağlamaktır Amasya Genelgesi’nin Maddeleri 1. Vatanın bütünlüğü, milletin istiklâli tehlikededir. gerekçe Yorum: • Milli mücadelenin gerekçesi belirtilmiştir. 2. İstanbul Hükümeti, üzerine aldığı sorumluluğu yerine getirememektedir. Bu hal, milletimizi âdeta yok olmuş göstermektedir. -gerekçe Yorum: • Kendisini Samsuna gönderen İstanbul Hükümetine karşı gelen Mustafa Kemal Paşa böylece yetki ve görevlerini aşmış bunun sonucunda İstanbul’a geri çağırılmıştır. 3. Milletin istiklâlini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.-- Amaç ve yöntem Yorum: • Genelgenin en önemli ve kapsamlı maddesi bu maddedir. • Kurtuluş savaşının yöntemi ve amacı belirtilmiştir. • Milli Mücadelenin millete danışılarak yani demokratik bir yöntemle gerçekleştirileceği ifade edilmiştir. • Milli mücadelenin amacının milletin iradesine dayanan bir yönetim kurmak olduğu belirtilmiştir. • Yönetim şeklinin değiştirileceği dolaylı olarak belirtilmiş üstü kapalı bir şekilde cumhuriyet yönetimine işaret edilmiştir. 4. Milletin içinde bulunduğu bu duruma göre harekete geçmek ve haklarını yüksek sesle cihana işittirmek için her türlü tesir ve denetimden uzak milli bir heyetin varlığı zaruridir. –temsil kurulu Yorum: • Bu maddenin sonucu İlk kez Erzurum Kongresinde “Temsil Heyeti” adıyla bölgesel bir kurul oluşturulmuştur. Bu kurul Sivas Kongresinde tüm yurdu temsil eder hale getirilmiştir. 5. Anadolu'nun her bakımdan emniyetli yeri olan Sivas'ta bir kongre toplanacaktır. Yorum: • Yurt çapındaki bölgesel direniş çalışmalarının tek bir merkezde toplanması amaçlanmıştır. 6. Bunun için her ilden milletin güvenini kazanmış üç temsilcinin mümkün olduğu kadar çabuk yetişmek üzere Havza Bildirisine Tepkiler: 1- Mustafa Kemal’in bu çalışmaları İtilaf Devletlerinin tepkisine neden olmuştur. İtilaf Devletleri 67 Türk aydınını tutuklayıp Malta’ya sürgüne gönderdiler. 2- İstanbul Hükümeti 8 Haziran’da Mustafa Kemal’i geri çağırdı. Fakat Mustafa Kemal bu emre uymamıştır. 3.M. Kemal ise kömür ve benzin yokluğun nedeniyle gecikeceğini ileri sürerek bir oyalama taktiği uygulamıştır. Tarihteki Önemi Havza Genelgesi Mustafa Kemal’in Samsun’a çıktıktan sonra işgallere karşı ilk resmi tepkisidir. 16 yola çıkarılması gerekmektedir. Bu temsilciler, Müdafaa-i Hukuk, Redd-i İlhak cemiyetleri ve belediyeler tarafından seçilecektir. Yorum: • Alınacak kararların kişisel olmaktan uzak milli kararlar olması amaçlanmıştır. • Delegelerin Milli mücadele yanlısı ve halkın güvenini kazanmış kişiler olmaları sağlanmaya çalışılmıştır. 7. Her ihtimale karşı, bu meselenin bir milli sır halinde tutulması ve temsilcilerin, lüzum görülen yerlerde, seyahatlerini kendilerini tanıtmadan yapmaları lazımdır. Yorum: • Genelge kararlarının uygulanmasının İstanbul Hükümeti ve İtilaf devletleri tarafından engelleneceği hatırlatılmıştır. • Sivas Kongresinin toplanmasının engellenebileceği belirtilmiştir. 8. Doğu illeri için, 10 Temmuz'da Erzurum'da bir kongre toplanacaktır. Bu tarihe kadar diğer illerin temsilcileri de Sivas'a gelebilirlerse; Erzurum Kongresi'nin üyeleri, Sivas genel kongresine katılmak üzere hareket edecektir. • Böyle bir ortamda Tokat üzerinden Erzurum’a hareket eden Mustafa kemal Paşa Erzurum’da İstanbul ile haberleşmesini bir süre daha sürdürmüş ancak bunun bir fayda sağlamayacağını görünce 7-8 Temmuz 1919 gecesi çok sevdiği askerlik görevinden de istifa etmiştir. Bu karardan sonra Mustafa kemal Paşanın İstanbul Hükümetine resmi açıdan bağlılığı ve emirleri uygulama zorunluluğu kalmamıştır. Bu olaydan itibaren Mustafa kemal Paşa artık sivil bir kişi olarak ulusal direnişi teşkilatlandırmaya çalışacaktır. Sivil olarak gerçekleştirdiği ilk çalışma Erzurum Kongresinin başkanlığını yürütmek olmuştur. --Milli mücadelenin gerekçesi, yöntemi ve amacı ilk kez nerede belirtilmiştir? Amasya Genelgesinde ERZURUM KONGRESİ ( 23 Temmuz - 7 Ağustos) M.Kemal Askerlikten istifa etmesine rağmen Anadolu’daki askeri birlikler hala emirlerini dinliyor gereğini yapıyorlardı. Hiçbir yetkisi kalmayan M.Kemal'e Kazım Karabekir, Kolordusu ile emrinde olduğunu bildirmiştir. Toplanma Sebebi: Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin ve Trabzon Muhafaza-i hukuk-u Milliye Cemiyetinin girişimleriyle Doğu Anadolu’daki Ermeni ve Karadeniz Bölgesindeki Rum tehlikesine karşı alınacak tedbirleri görüşmek için toplanmıştır. 23 Temmuz’da toplanan Erzurum Kongresine 56 kadar temsilci katılmış ve Mustafa Kemal kongre başkanlığına seçilmiştir. ( Kongreye Erzurum, Trabzon, Sivas, Bitlis ve Van illeri katılmış) Alınan Kararlar: • Karar: Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür parçalanamaz. Yorum: • “Milli sınırlar” ifadesi ilk kez kullanılmıştır. • Bu madde Misak-ı Milli kararlarında da yer almıştır. • Karar:Her türlü yabancı işgaline ve müdahalesine millet birlikte karşı koyacaktır Yorum: • Bölgesel güçlerin birleşerek hareket etmesi gerektiği vurgulanmıştır. • Bu amaçla ilk önemli adım olarak Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu’daki direniş cemiyetleri birleştirilmiş ve “Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” oluşturulmuştur. • Karar:İstanbul Hükümeti vatanın bağımsızlığını sağlayamazsa bu amaçla geçici bir hükümet kurulacaktır.Bu hükümetin üyeleri Milli Kongre tarafından seçilecektir.Kongre toplantıda değilse seçim işini Temsil heyeti yapacaktır. Yorum: • Alınan kararların uygulanabilmesi için bölgesel bir Temsil heyeti oluşturulmuştur. Bu heyetin başkanlığına da Mustafa kemal seçilmiştir. • Karar:Milli kuvvetleri etkili, milli iradeyi egemen kılmak esastır. Yorum: • Ulusal iradenin hakim kılınması gerektiği belirtilmiştir. İlk defa acıkca cumhurıyetten bahsetmıstır. • Karar:Hıristiyan ahaliye siyasi hakimiyetimizi ve sosyal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilemez. 9. Mevcut askeri ve milli örgütler kesinlikle dağıtılmayacak, komuta bırakılmayacak ve başkalarına teslim edilmeyecektir. Yorum: • Gerektiğinde silahlı bir mücadelenin yapılacağı ifade edilmiştir. • Mondros Ateşkes Antlaşmasına karşı çıkılmıştır. Amasya Genelgesi’nin Önemi: 1- Amasya Genelgesi Milli Mücadelenin programını teşkil etmektedir. 2- Milletin bağımsızlığını kurtarmak ifadesi ile Kurtuluş Savaşı’nın ‘Amacı”; Milletin bağımsızlığını yine Millet kurtaracaktır, ifadesi ile de Kurtuluş Savaşı’nın “Yöntemi” açıklanmıştır 3- İstanbul Hükümeti ilk kez yok sayılmıştır (ilk tepki) (3. madde) 4- İlk kez milli egemenliğe dayalı bir yönetimden bahsedilmiştir. (3.madde) 5- Türk İnkılâbı’nın İhtilal Safhası başlamıştır. •daha sonra toplanan bütün kongrelerin ve oluşturulan teşkilatların temeli bu genelgeye dayanmıştır. • İstanbul hükümeti’ne karşı açıkça cephe alınmasına rağmen saltanata açıkça karşı çıkılmamıştır. Tarihteki Önemi Amasya Genelgesi İtilaf Devletleri ve İstanbul Hükümeti’ne bir uyan niteliği taşıdığından aynı zamanda bir “ihtilal Beyannamesi”dir. Mustafa Kemal genelgeyi gönderdiği İstanbul’daki bazı kişilere yazdığı özel mektupta “Artık İstanbul Anadolu’ya hakim değil, tabi olmak zorundadır” ifadesini kullanmıştır. --------Mustafa Kemal Paşa Amasya’dan Sivas’a oradan da Erzurum’a gitti. ( 3 Temmuz ) Amasya Genelgesi’ne Tepkiler • İstanbul Hükümeti genelge maddelerinin yasa dışı olduğunu ilan etmiş ve uygulayacak olanların tutuklanacağını açıklamıştır. • Mustafa Kemal Paşa İstanbul Hükümetinin İstanbul’a gelmesini istemesine rağmen bu emri yerine getirmediği için müfettişlik görevinden alınmış hakkında tutuklama kararı çıkarılmıştır. 17 Yorum: • Azınlıklardan ve kapıtulasyonlardan ılk defa bahsetmıstir. • Karar: manda ve himaye yönetimi kabul olunamaz. Yorum: • manda ve hımaye ılk kez reddedılmıstır. • Karar: Mebuslar Meclis derhal toplanmalı ve hükümet denetlenmelidir. Yorum: • İstanbul Hükümeti denetim altında olmadığı için milleti temsil edemediği bir kez daha belirtilmiştir. • Meclisin açılarak milli iradenin her yerde egemen kılınması amaçlanmıştır. • Ulusal iradeye verilen önem dile getirilmiştir. • Karar:Toplanan ulusal güçler ve ulusal irade Padişahlık ve Halifelik makamını kurtaracaktır. Yorum: • Ulusal egemenliğe ters düşen böyle bir kararın alınmasının temel nedeni,ulusal birlik ve beraberliğin güçlenmesini sağlamaktı. Çünkü Ulusal Mücadeleyi yürütenler arasında saltanat ve hilafet taraftarı kişiler de bulunuyordu. Erzurum Kongresinin Milli Mücadeledeki Yeri • Bölgesel bir kongre olmasına rağmen, alınan kararlar bütün yurdu ilgilendiren nitelikler taşımıştır. • Erzurum Kongresinin sonucunda “ulusal egemenliği koşulsuz olarak gerçekleştirmek” görüşü ortaya çıkmıştır. • Kongrede alınan kararların takibini ve uygulanmasını sağlamak için 9 kişilik bir Temsil Heyeti oluşturulmuş, başkanlığına da Mustafa Kemal Paşa getirilmiştir. Bu heyet yetkileri bakımından sadece bölgesel bir heyetti. Fakat Sivas Kongresinde yetkileri bütün yurdu kapsayacak şekilde genişletilecektir. • Erzurum Kongresinde yalnızca iç politika ile ilgili konular değil dış politika ile ilgili gündemler de görüşülmüştür. Bu nedenle kongre ulusal bir meclis gibi hareket etmiştir. • Erzurum kongresi başlamadan önce her türlü yetkisinden arınmış olan Mustafa Kemal Paşa’nın Erzurum Kongresinde başkan seçilmesi ve Temsil heyeti başkanlığına getirilmesi halkın Mustafa Kemal Paşa’ya güvendiğini göstermiştir. • Doğu Anadolu’daki direniş hareketleri birleştirilmiş böylece bütün yurttaki direnişlerin birleştirilmesi yolunda ilk adım Erzurum’da atılmıştır. • İstanbul Hükümeti Kongrenin engellenmesini ve Mustafa Kemal Paşa’nın tutuklanmasını istemiş fakat İstanbul Hükümetinin bu istekleri yerine getirilmemiştir. Bu durum İstanbul Hükümetinin güvenirliğini ve otoritesini yitirdiğini bir kez daha göstermiştir. • Bu kararlar yurdun her yerindeki bütün resmi makamlara ve İtilaf devletlerinin temsilcilerine de gönderilmiştir Erzurum Kongresi'nin Sonuçları: Kongrenin kararları tüm yurtta sevinçle karşılanmıştır. İstanbul Hükümeti kongrenin meşru olmadığını ilan etmiştir. İşgalci güçler, olayı geçici bir isyan hareketi olarak değerlendirmişlerdir. Kongre 38 temsilcinin katılımıyla başlamıştır. 11 Eylül’e kadar süren kongre çalışmalarında iki önemli sorun göze çarpmıştır. 1. Başkanlık sorunu: Rauf Bey’inde içinde bulunduğu bir grubun üyelerinin M. Kemal’i başkan seçtirmek istememeleri 2. Mandaterlik sorunu: Bazı delegelerin ABD mandaterliğini savunmaları ve bunun tek yol olduğunu savunmaları. Sivas Kongresi’nde Alınan Kararlar Erzurum Kongresinde alınan kararlar aynen kabul edilmiştir. Mondros Ateşkesi ile belirlenen sınırlarımız ayrılmaz bir bütündür. Osmanlı hükümeti görevini yapamadığı takdirde hilafet ve saltanatın, vatan ve milletin korunması için korunması için her türlü tedbir alınmıştır. Osmanlı Mebusan Meclisi derhal toplanmalıdır. Tüm yararlı cemiyetler tek bir çatı altında birleştirilmiştir (Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti) Temsil Heyeti yurdun bütününü temsil eder. Sivas Kongresi’nin Önemi ve Sonuçları: 1.Sivas Kongresi, dağınık bir durumda olan ve birbirinden habersiz çalışan savunma kuruluşlarını birleştirmiş; Anadolu ve Trakya’daki cemiyetleri bir çatı altında toplamıştır. (Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti) 2. M. Kemal, Temsil Kurulu başkanı sıfatı ile Anadolu’daki tüm vilayetlerin İstanbul ile bağlantılarını kesmelerini istemiştir. ( ilk kez) 22 gün süren protesto sonucu ve Anadolu’da gelişen milli hareketlerin etkisi sonucunda, Damat Ferit Paşa istifa etmek zorunda kalmış; yerine Ali Rıza Paşa Hükümeti kurulmuştur. Milliyetçi kimlik taşıyan bu kabinenin İstanbul’da iş başına geçmesi, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele için kazanılan ilk zaferdir. Temsil Heyetinin İstanbul Hükümetine karşı kazandığı ilk siyasi başarıdır. 4.Toplanışı ve kararları bakımından ulusaldır. 5.Türk ulusu adına söz söyleme yetkisi Temsil Heyeti’ne verilmiştir. 6.Tüm yararlı cemiyetlerin birleştirilmiş olması Kurtuluş Savaşı’nı tek elden yürütmek, bütünlüğü ve beraberliği sağlamak amacı taşımaktadır. 7.İrade-i Milliye adlı bir gazete çıkarılarak halka doğru haber aktarmak amaçlanmıştır. 8.Sivas Kongresi TBMM’nin ilk provası niteliğindedir. Kongre TBMM Temsil Heyeti Hükümet 9.Ankara’da bulunan Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Batı Anadolu Milli Kuvvetler Genel Komutanlığı’na atandı. İlk kez yürütme yetkisi kullanılmıştır. 10.En çok tartışılan konu manda ve himaye olmuş, fakat kesin olarak reddedilmiştir. --Sivas Kongresinde alınan başlıca kararlar nelerdir? 1-Ülke genelindeki milli cemiyetler “ Anadolu ve Rumeli müdafaa-i hukuk cemiyeti” adıyla birleştirildi. 2-Manda ve Himaye fikri kesin olarak reddedildi. 3-İrade-i Milliye adıyla bir gazete çıkarıldı. 4-Ali Fuat Cebe soy Batı Anadolu Kuva-yi Milliye komutanlığına atanmıştır. 5-Meclisin açılması bir kez daha istendi. SİVAS KONGRESİ (4-11 EYLÜL 1919) Kongrenin Amacı: ülke genelinde faaliyet gösteren milli cemiyetleri tek çatı altında birleştirmek, milli birlik ve beraberliği sağlamak ve Temsil Heyeti’nin yetkilerini arttırmaktır. 18 --Sivas Kongresi ile Erzurum Kongresi arasındaki fark nedir? Erzurum’un aksine Sivas Kongresi tüm ülkeyi ilgilendiren bir kongre olmuştur. --Sivas Kongresinden sonra İstanbul Hükümetinde ne gibi bir değişiklik olmuştur? Bu kongreden sonra padişah Anadolu ile uyumlu olmak için Damat Ferit’i görevden aldı. Damat Ferit’in yerine vatansever Ali Rıza Paşa başbakan oldu. KONU BAŞLIĞI 4: EGEMENLİK MİLLETİNDİR KAZANIM:MİSAKI MİLLİNİN KABULUNU VE TBMM AÇILIŞINI ULUSAL EGEMENLİK TAM BAĞIMSIZLIK İLKELERİ VE VATANIN BÜTÜNLÜĞÜ ESASI İLE İLİŞKİLENDİRİR KAVRAMLAR: MEBUSAN MECLİSİ,AMASYA GÖRÜŞMESİ,MİSAKI MİLLİ,kanuni esasi,güçler birliği ilkesi,ağnam vergisi Amasya Görüşmeleri (Protokolü) 20-22 Ekim 1919 Damat Ferit istifa edince yerine Ali Rıza Paşa sadrazamlığa getirilmiştir. Ali Rıza Paşa Anadolu’nun tuttuğu vatansever bir kişiliğe sahipti. Anadolu’daki Milli Mücadele ile yazışmalar başladı. Ancak bazı konularda anlaşma sağlanamayınca İstanbul hükümeti adına Bahriye Nazırı Salih Paşa’yı Temsil Kuruluyla görüşmeler yapmak üzere Amasya’ya gönderdi. Temsil Heyeti adına M. Kemal, Rauf Orbay ve Bekir Sami Bey katıldı. Ali Rıza Paşa Hükümeti, milli mücadeleyi kontrolü altına almak. Mustafa Kemal ise Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde alınan kararları bu hükümete onaylatmak için bu görüşmeler gerçekleşmiştir. Amasya Görüşmeleri öncesi Mustafa Kemal görüşme teklifini İstanbul Hükümeti’nden gelmesi koşuluyla görüşmelere katılmayı kabul etmiştir. Bu durum, Mustafa Kemalin Anadolu’daki hareketin İstanbul Hükümeti’nce tanınmasına önem verdiğinin göstergesidir. Salih Paşa İstanbul’a ulaştığında, bu esasları hükümete kabul ettireceğini, eğer ettiremezse istifa edeceğini söyleyerek İstanbul’a döndü ve çalışmalara başladı Alınan Kararlar İstanbul Hükümeti Temsil Heyetini tanıyacak ve Sivas Kongresi kararlarını kabul edecektir. Seçimler yapılıp meclisi mebusan kurulacak mebusan meclisinin İstanbul da toplanması uygun değildir. Anadolu’da, güvenli bir yerde toplanması. İstanbul hükümeti, temsil heyetinin rızası olmadan barış görüşmelerine katılamayacak ve barış antlaşması imzalanmayacaktır. Azınlıklara hiçbir şekilde ayrıcalık verilmeyecektir. Türk vatanının bütünlüğü ve bağımsızlığı kazanılacaktır. Sonuçları: İstanbul hükümeti bu görüşmeye katılıp protokolü imzalamakla Temsil Kurulu’nu ve Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni resmen tanımıştır. Milli davaya karşı çekingen davranan birçok kişinin tereddütleri ortadan kalkmış ve bunlar milli hareketin yanında yer almışlardır. Halk egemenliği kavramı ön plana çıkmıştır. Görüşmeden sonra İstanbul hükümeti sadece bu karar uymuş ve mebusan meclisinin İstanbul’da toplanmasını kabul etmiştir. İstanbul Hükümeti bu görüşmeler ile temsil heyetini resmen tanımış oldu. Böylece Anadolu İstanbul bağlı olmaktan çıkıp İstanbul Anadolu’ya bağlı hale geldi. Böylece Anadolu ihtilali hukuki bir zemine kavuştu. Amasya Görüşmelerinin Önemi Amasya’da yapılan görüşme ile İstanbul Hükümeti’nin temsilcisi olan Salih Paşa, Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde alınan kararları tanımış oluyordu. Bu durum Temsil Heyeti için önemli bir başarıdır. Çünkü İstanbul Hükümeti temsilcisinin Amasya’ya gitmesi Temsil Heyeti ile Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin hem varlığını hem de gücünü hukuken tanıdığı anlamına gelmekteydi. Bu durum Anadolu’daki kurtuluş hareketi açısından siyasi bir zaferdir. --İstanbul Hükümeti Sivas Kongresi Temsil Heyeti'nin varlığını ne zaman tanımışlardır? Amasya Görüşmelerinde Temsil Heyeti’nin Ankara’ya Gelişi (27 Aralık 1919) İstanbul Hükümeti, İstanbul dışında toplanma isteğini kabul etmemişti. M. Kemal’in Mebuslar Meclisi’nin İstanbul’da toplanması kararıyla ilgili endişeleri vardı. Düşman askerlerinin kol gezdiği ve zararlı cemiyetlerin yoğun faaliyet sahası olarak kullandığı İstanbul, Meclis için hiç de güvenli bir yer değildi. Meclis’in İstanbul’da toplanma fikri kesinlik kazanınca M. Kemal de bu fikre uymuş ve Erzurum’dan mebus adaylığını koymuştur. Erzurum mebusu seçilen M. Kemal ve Temsil Heyeti, seçilen mebuslarla görüşmek üzere Sivas’tan Ankara’ya doğru yola çıkmıştır. 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelmiştir. Bundan sonra Ankara, Milli Mücadele’nin merkezi haline gelmiştir. Ankara ili, Erzurum ve Sivas'tan sonra Milli Mücadele'nin yeni merkezi olmuştur. Ankara’nın Merkez Olarak Seçilmesinde; Ankara’nın İstanbul’a ve cephelere yakın olması Demiryolu ulaşımı ve telgraf hattının buradan geçmesi Ankara’nın işgal edilememiş olması etkili olmuştur. Batı Anadolu cephesine yakındır İstanbul'daki gelişmeleri daha yakından izleme imkanının bulunması. Ankara'nın Ali Fuat Paşa'nın kontrolü altında olması. Anakaraya yerleşen Mustafa Kemal müdafaa-i hukukçu milletvekillerini Ankara’ya çağırarak meclisi mebusan da yapılacak çalışmalar için şu direktifleri verir. a. meclise toplantıya gitmese bile kendisinin Mebusan Meclisi'ne başkan seçilmesini istemiştir. b. mecliste bir müdafaa hukuk grubunun oluşturulması ve bu grubun meclisteki tüm çalışmalar ağırlığını koyması c. tüm kişi ve kurumları bağlayacak kararların alınması d. Misak-ı milli kararlarının meclise kabul ettirilmesi e.M.Kemal, mecliste alınacak kararların metnini kendisi hazırlamıştır. f.Ankara'da Hakimiyet-i Milliye adlı gazete yayınlanmaya başlamıştır. 1919 seçimleri işgallere rağmen oldukça rahat geçmiştir. Çünkü İtilaf Devletleri toplanacak Osmanlı Mebuslar Meclisi’nden kendileri aleyhine bir karar çıkmayacağından emin oldukları için seçimleri engellememiştir. İrade-i Milliye ve Yenigün gazeteleri ise seçimlerde propaganda görevi üstlenmişlerdir. 19 Son Osmanlı Mebusan Meclisi ve Misak-ı Milli Kararları Meclis-i mebusan Kanun-i Esasi’ye dayanarak 12 Ocak 1920 de İstanbul’da toplanır. Ancak Mustafa Kemal başkan seçilmediği gibi müdafa-i hukuk grubu da kurulmaz. Bu grubun yerine felah-ı vatan grubu kurulur. Meclis başkanının sarayın adayı olan Reşat Hikmet Bey olması M. Kemal’in isteklerinin kolay kolay kabul edilmeyeceğinin ve meclis üzerinde padişah baskısının hissedildiğinin göstergesidir. Tüm bu olumsuzluklara rağmen meclis-i mebusan 28 Ocak 1920 de misak-ı milli kararlarını alır. Bu kararlar: 1. 20 Ekim 1918 günü yani Mondros ateşkesinin imzalandığı gün işgal edilmiş topraklar milli sınırlarımızdır. 2. bir zamanlar Osmanlı egemenliğinde olan ancak şu anda işgal altında bulunan Müslüman Arapların yaşadığı toprakların geleceği, orada yaşanların kararları ile belirlenmelidir. 3. Batı Trakya ile Kars, Ardahan ve batum için gerekirse halk oyuna gidilebilir. 4. Azınlıklara, çevre ülkelerde Müslüman azınlıklara tanınan haklar kadar haklar tanınacaktır. 5. İstanbul’un ve Marmara denizinin güvenliği sağlandığında, boğazlar dünya ticaretine açılacaktır. 6. kapitülasyonlar ve duyun-ı umumiye kaldırılmalıdır. 7. Bağımsızlığımızı ve ekonomik gelişmemizi engelleyecek hiçbir sınırlandırma kabul edilemez. Misak-ı Milli Kararlarının Önemi 1. Milli kurtuluş savaşının hedefleri belirtilmiştir. 2. Milli sınırlara belirginlik getirilmiştir. ( 1. Madde )Batı Trakya ile Kars Ardahan ve batum için halk oylaması önerilmesi sorunlara öncelikle barışçıl çözüm arandığının bir kanıtıdır. Bu bölgelerdeki Türk nüfusunun çokluğu da halk oylaması istenmesinin bir diğer sebebidir. 3. Bu belge kurtuluş savaşının diplomatik dayanağı olmuştur. 4. Misak-ı Milli kararları ile Mustafa Kemal’in bağımsızlıkla ilgili görüşleri Osmanlı parlamentosu tarafından yasallaştırılmıştır. Kurtuluş savaşının gerekçesi Amasya genelgesiyle hedefleriyse Misak-ı Milli kararlarıyla belirlenmiştir. 5. Misak-ı Milli ile milli ve bölünmez Türk vatanının sınırları çizilmiştir. 6.Erzurum ve Sivas kongreleri kararları Mebusan Meclisi tarafından da kabul edilmiştir. 7.Misak-ı Milli ile belirlenen sınırlar, Lozan Barış Antlaşması ve sonrasında bugünkü sınırlarımız oluşturulmuştur. 8.Misak-ı Milli'nin kabul edilmesi ile İtilaf Devletleri İstanbul'u işgal etmiş ve Mebusan Meclisi basılmıştır (16 Mart 1920). 9.Mebusan Meclisi'nin kapatılması TBMM'nin açılmasının zeminini hazırlamıştır. İstanbul’un Resmen İşgali ( 16 Mart 1920 ) Misak-ı Milli kararlarının alınmasından sonra, anlaşma devletlerinin İstanbul hükümeti ve meclisi mebusan üzerindeki baskısı artmıştır. Bu baskı üzerine Ali rıza paşa sadrazamlıktan istifa ederek yerine Salih paşa yeni hükümeti kurmuştur. Adana çevresinde Ermeniler'in katledildiği yolunda yalan haberler yayılmıştır. İtilaf Devletleri sözde katliamdan İstanbul Hükümeti'ni sorumlu tutmuş ve misakı milli kararlarını geri aldıramayınca da 16 Mart 1920 de İstanbul’u işgal ettiler. Meclisi mebus anı bastılar. Kendileri için tehlikeli gördükleri önemli şahsiyetleri malta adasına sürgün ettiler. İtilaf Devletleri Mebusan Meclis'inin kapatılması ile Milli Mücadele'nin sona ereceğine inanmıştır.İtilaf devletlerinin bu tutumu doğrudan milli iradeyi yok etmeye yöneliktir. İşgalin ardından Salih paşa istifa ederek sadrazamlığa yeniden Damat Ferit paşa getirildi. Damat Ferit Paşa Şeyhülislam'a Kuva-yı Milliye aleyhine bir fetva yazdırarak fetvayı ülkenin her yanına dağıtmıştır.Ardından da 11 Nisan 1920 de padişah Osmanlı meclisi mebusanı kapattı. İstanbul’dan kaçan bazı milletvekilleri Ankara’ya gelerek Milli Mücadeleye katıldılar. Bu da Ankara’da TBMM’ni açılışını hızlandırmıştır. İstanbul'u İşgal Eden İtilaf Devletlerinin Yayınladığı Genelge: 1. İşgal geçicidir. 2. İtilaf Devletleri'nin amacı işgal değil, Osmanlı Devleti'nin nüfuzunu arttırmaktır. 3. Anadolu'da isyan çıkarsa ya da Türkler katliam yaparsa İstanbul Türkler'den alınacaktır. 4. Herkes saltanatın merkezi olan İstanbul'un emirlerine uymak zorundadır. M.Kemal'in İstanbul'un İşgali Üzerine İtilaf Devletleri'ni Protesto Edişi ve Aldığı Önlemler: 1. İstanbul ile telefon ve telgraf görüşmeleri- haberleşme kesilmiştir. 2. İstanbul'da yapılan tutuklamalara misilleme olarak Anadolu'daki İtilaf Devletleri'nin görevli subayları tutuklanmıştır. 3. İstanbul ve Adana'dan düşman askerinin ulaşımını önlemek için Niğde Ulukışla'da ve İzmit Geyve çevresindeki demiryolları tahrip edilmiştir. 4. Eskişehir ve Afyon çevresindeki İngiliz kuvvetlerinin bölgeden çıkarılması ya da silahsızlandırılması kararlaştırılmıştır. 5. Anadolu'da bulunan resmi ya da özel bütün mali kuruluşların para ve değerli eşyaları belirlenerek İstanbul'a gönderilmesi yasaklanmıştır. 6.Vergilere el kondu. TBMM’NİN AÇILMASI (23 NİSAN 1920) -11 Ağustos 1923 İstanbul’un itilaf devletleri tarafından işgal edilmesi ve meclisi mebus anın kapatılması üzerine Mustafa Kemal heyeti temsiliye adına bir genelge yayımladı. 19 Mart 1920 tarihli bu genelge ile, yeni meclisin Ankara’da toplanacağını her sancaktan 5 kişinin 15 gün içinde seçilmesini istedi. Ayrıca Osmanlı mebusan meclisi üyelerinden İstanbul’dan kaçıp Ankara’ya gelebilenlerinde TBMM’ye kabul edilecekleri bildirildi. ( bunlar 27 Ekim 1920 tarihine kadar TBMM’ye kabul edilmişlerdir.) Böylece milli iradeye saygılı olunduğu, milli birlikten yana olunduğu ve Ankara’nın otoritesinin güçlendirilmek istendiği anlaşılmıştır. • TBMM 23 Nisan 1920 de Ankara’da, coşkulu bir törenle açıldı.TBMM ilk toplantısında 120 üye bulunuyordu. ( sonradan 380’e çıktı. ) • TBMM açıldığı gün Mustafa Kemal’i meclis başkanlığına seçti. 20 Meclis üç gruptan oluşmuştur: 1. Seçimle belirlenenler, 2. Kapatılan Mebusan Meclisi'nden gelenler, 3. Sürgünden dönen 14 milletvekili. Üyeler çok çeşitli mesleklerden oluşmuştur. I.TBMM’nin Özellikleri • TBMM yeni seçilen üyeler ve Osmanlı meclisi mebus anından gelen üyelerden oluşmuştur. • Tek meclisli parlamento sistemi benimsenmiştir. ( Üyeleri padişah tarafından seçilen ayan meclisi kaldırılmıştır. ) • Kamuoyunun tepkisine yol açamamak için yeni meclis olağanüstü yetkilerle donatılmış meclis adıyla açılmıştır. • TBMM’de mebuslar meclisinde olduğu gibi dini tartışmalar gözükmez. • Savaşı sevk ve idare eden bir yapıya sahip olduğu için ihtilalci bir meclistir. • Mebusan meclisinin devamı değildir. • Milli iradeye dayanan bir meclistir. • TBMM iç politikada halkçılık dış politikada bağımsızlığa saygı ilkesini temel etmiştir. • TBMM nin açılmasıyla temsil heyetinin görevi sona ermiştir. • Savaş koşullarında çabuk karar alıp, kısa sürede uygulamak için güçler birliği ilkesini 'Meclis Hükümeti Sistemi' benimsemiştir. • Öncelikle vatanın kurtuluşunu esas aldığı için, yeni bir devlet düzenine geçilmesini sağlayıcı yönleri ön plana çıkarılmamıştır. • TBMM ni ilk çıkardığı kanun ağnam vergisinin artırılması ile ilgilidir. Olağanüstü yetkilere sahip kurucu meclis özelliği taşır. ( Yeni Türk Devletinin temeli atılmıştır) Kurulan hükümet halk egemenliğine dayanır. ( padişah ve halifeye karşı gelmemiştir. Çünkü 600 yıllık bir geleneğe karşı gelmek birliğe ve beraberliğe ihtiyaç duyulan günlerde akıllıca olmazdı.) Farklı fikirler ve akımlar olduğu için demokratik bir meclistir. ( ülkenin kurtulması ortak hedeftir) Bu kadar farklı görüşe sahip insanları bir arada tutan düşünce 'yurdun bağımsızlığını' kurtarma düşüncesidir. 'Geçici bir hükümet reisi tanımak doğru değildir' denerek meclisin bağımsızlığı ve devamlılığı belirtilmiştir (2.madde). Kuruluş Amacı • Düzenli bir ordu oluşturmak. • Milli iradeyi gerçekleştirmek • Vatanı işgallerden kurtarmak • Milli birli ve beraberliği gerçekleştirmek • İstanbul’un işgali ve meclisi mebus anın dağıtılması Mustafa Kemal’e yeni bir devletin kurulması için gereken imkanı vermiştir. • TBMM’nin başkanlığına seçilen Mustafa Kemal vatanı işgallerden kurtarmak için, gereken önlemlerin artık meclis tarafından alınacağını bildirmiş ve vakit geçirmeden bir hükümetin meclis tarafından oluşturulmasını meclise önermiştir. Mustafa Kemal’in meclise verdiği önergede şu hususlar yer alıyordu. - Bir hükümet kurulmalıdır. - Geçici olarak bir hükümet başkanı ya da padişah vekili ortaya çıkarmak uygun değildir. - TBMM yasama ve yürütme yetkilerine sahiptir. - Mecliste seçilecek ve vekil olarak görevlendirilecek bir kurul, hükümet işlerine bakacaktır. Meclis başkanı bu kurulunda başkanı olacaktır. - Padişah ve halifenin bulunduğu baskıdan kurtulduğu zaman, meclisin belirleyeceği esaslar içinde durumu belli olacaktır. Bu önerge 20 Ocak 1921 Anayasası kabul edilinceye kadar Meclisin çalışma esaslarını belirlemiştir. Meclis Hükümet Sisteminin Özellikleri • Hükümet üyeleri meclis içinde ayrı ayrı oylanarak seçilir. • Meclis istemediği üyeleri düşürebilir. • Bir başbakan yoktur. • Meclis başkanı hükümetinde başkanıdır. • Bir devlet başkanı da yoktur. I.TBMM'nin Gerçekleştirdiği Çalışmalar TBMM açılmıştır (23 Nisan 1920). Hıyanet-i vataniye Kanunu çıkarılmıştır (29 Nisan 1920). İstiklal Mahkemeleri kurulmuştur (11 Eylül 1920). TBMM ilk anayasası olan Teşkilat-ı Esasiye'yi kabul etmiştir (20 Ocak 1921). İstiklal Marşı kabul edilmiştir (12 Mart 1921). Saltanat kaldırılmıştır (1 Kasım 1922). İzmir İktisat Kongresi toplanmış ve Misak-ı İktisadi kabul edilmiştir (18 Şubat-4 Mart 1923). Lozan Barış Antlaşması imzalanmıştır (24 Temmuz 1923). Teşkilat-ı Esasiye (1921 Anayasası - 20 Ocak 1921) Yunan ilerleyişi devam ettiğinden bir anayasa çıkarılması zorlaşmıştır. I.İnönü Savaşı'nın kazanılması üzerine M.Kemal bir önerge yayınlamıştır (13 Eylül 1920). Teşkilat-ı Esasiye adındaki bu önerge Türk Devleti'nin ilk anayasası olmuştur (20 Ocak 1921). 23 esas ve bir ek maddeden oluşmuştur. Kanun-i Esasi'nin Teşkilat-ı Esasiye ile çelişmeyen bölümleri yürürlükte kalmıştır. Türkiye Devleti'nin ilk anayasasıdır. 1921 Anayasası'nın Maddeleri 1. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. 2. Kanun yapmak (yasama) ve yürütme yetkisini kullanmak milletin tek ve gerçek temsilcisi olan TBMM'ye aittir. 3. Türkiye Devleti TBMM tarafından yönetilir ve hükümet 'TBMM Hükümeti' adını alır. 4. TBMM, iller halkınca seçilen üyelerden oluşur. 5. TBMM'de seçim iki yılda bir yapılır. 6. TBMM, hükümeti seçtiği vekillerle (bakanlarla) yönetilir. 7. Şer'i hükümlerin uygulanması TBMM'ye aittir. 8. Meclis başkanı hükümetin de başkanıdır. Önemi: Yeni Türk Devleti'nin kuruluşunun siyasi ve hukuki belgesidir. Güçler Birliği İlkesi kabul edilmiştir. Türk tarihinde ilk kez egemenlik ulusa verilmiştir. Meclis içinde İstiklal Mahkemeleri kurulmuş ve yargı gücü de kullanılmıştır. Ulusal birliğin bozulmaması için devletin rejimi belirtilmemiştir. TBMM, yaptığı anayasa ile Kurucu Meclis özelliğini göstermiştir. Meclis Hükümeti sistemi kabul edilmiştir. 21 Şer'i hükümlerin TBMM tarafından yerine getirilmesi kabul edildiğinden 1921 Anayasası laik bir anayasa değildir. 1921 Anayasası, 1924 Anayasası'nın ilanına kadar yürürlükte kalmıştır. 1921 Anayasası'nda Yapılan Değişiklikler Devletin rejiminin cumhuriyet olduğu belirtilmiştir (1923). Cumhuriyetin ilanı ile Meclis Hükümeti Sistemi sona ermiş Kabine Sistemi'ne geçilmiştir. Çerkez Ethem ayaklanmayı bastırmaya çalışmış, ancak Yunan ilerleyişi başladığından Batı Cephesi'ne geri çağrılmıştır. Yıl sonunda ayaklanma merkezden gönderilen güçler tarafından bastırılmıştır. 3) Afyon Ayaklanması Yunanlar'ın kışkırtması sonucu Çopur Musa Afyon'da 'Din elden gidiyor' diyerek ayaklanmıştır. Kuva-yı Milliye güçleri ayaklanmayı bastırmıştır. 4) Konya Ayaklanması Delibaş Mehmet, hükümet binasını basmış ve binaya el koymuştur. Milli güçler tarafından ayaklanma bastırılmıştır (22 Kasım 1920). 5) Milli Aşiret Ayaklanması Urfa Viranşehir'de Fransızlar'ın kışkırtmaları sonucu ayaklanmışlardır. Ayaklanma Kuva-yı Milliye tarafından bastırılmıştır. 6) Ali Batı Ayaklanması Midyat ve Nusaybin çevresinde çıkmıştır. 7) Şeyh Eşref Ayaklanması Bayburt'ta çıkmıştır. 8) Koçkiri Ayaklanması Erzincan, Zara ve Koçkiri çevresinde çıkmıştır. Ayaklanma, Amasya’da bulunan merkez ordusu tarafından bastırılmıştır. 9) Cemil Çeto Ayaklanması Garzan ve çevresinde çıkmıştır. C)Azınlıkların Çıkardığı Ayaklanmalar 1) Rum Ayaklanmaları Rumlar, Trabzon'da Pontus Rum Devleti'ni kurma düşüncesiyle ayaklanmışlardır. İngilizler tarafından desteklenmiştir. Kurtuluş Savaşı boyunca en uzun süren ayaklanma, Pontus Rum ayaklanmasıdır. Ayaklanma Şubat 1923'te bastırılabilmiştir. Trakya ve Batı Anadolu’daki Rum Ayaklanmaları: Yunan işgallerinin başlaması ile çıkartılmıştır. 2) Ermeni Ayaklanmaları Fransızlar'ın desteği ile Ermeni İntikam Alayı Adana ve çevresinde katliamlar yapmıştır. Ayaklanma Güneydoğu Anadolu'ya yayılmıştır. Milli Mücadele'nin kazanılması ile ayaklanmalar bastırılmıştır. D)Kuva-yı Milliye Taraftarı Olup Sonradan Ayaklananlar Bir merkezden yönetilmedikleri için kendi başlarına hareket etmekteydiler. Bu nedenle TBMM Kuvay-ı Milliye birliklerini Düzenli Orduya dahil etmek istedi. Bazı lider bunu kabul etmedi ve ayaklandılar. 1) Demirci Mehmet Efe Ayaklanması Denizli, Burdur, Dinar ve Çal çevresinde çıkmıştır. Ayaklanmayı I.İnönü savaşından önce Refet Bey bastırmıştır (30 Aralık 1920). 2) Çerkez Ethem Ayaklanması Kütahya, Gediz ve Demirci çevresinde çıkmıştır. Çerkez Ethem, I.İnönü Savaşı sırasında Düzenli Ordu'ya saldırmıştır. I.İnönü Savaşı'ndan sonra ayaklanma bastırılmıştır (24 Ocak 1921). Çerkez Ethem ve arkadaşları Yunanlar'a sığınmıştır. A.İstanbul Hükümetinin TBMM Hükümetine Karşı Tutumu • Mustafa Kemal ve yanındakiler, İstanbul sıkı yönetim mahkemesince idama mahkum edildiler. • Şeyhülislam tarafından bir fetva çıkarttırılarak, milli mücadeleciler dine karşı ihanetle suçlandılar. • Kuva-yi inzibatiye adıyla bir ordu kuruldu. TBMM’ye karşı ayaklanmalar desteklendi. • İtilaf devletlerine daha fazla bel bağlandı. B.TBMM’ye Karşı Ayaklanmaların Nedenleri: Bazı kişilerin manda ve himaye istemesi. Bazı insanların şahsi çıkarı için halkı kışkırtması Damat Ferit Paşa’nın işgalci güçlerin desteği ile Anadolu halkını Milli Mücadele’ye karşı kışkırtması Kuvay-ı Milliye’nin disiplinsiz hareket etmesi Azınlıkların kendi devletlerini kurma çabası İngiltere’nin Boğazları ele geçirmek istemesi Düzenli ordu kurulurken Kuvay-ı Milliye liderlerinin isyan etmesi İstanbul Hükümeti'nin TBMM aleyhine yayınladığı fetva. İstanbul Hükümeti'nin Anadolu üzerinde otorite kurmak istemesi. İtilaf Devletleri'nin Milli Mücadele'nin Padişah ve Halifeye karşı yapıldığı şeklindeki propagandaları. Asker kaçaklarının otorite boşluğundan yararlanmak istemeleri. Halkın askerlikten ve savaştan bıkması C. AYAKLANMALAR A. Doğrudan İstanbul Hükümetinin Çıkardığı ayaklanmalar 1. Aznavur Ayaklanması Ayaklanma Çerkez ethem ve kuvvetleri ile bastırılmıştır. 2. Kuvay-ı İnzibatiye (Hilafet Ordusu) Ayaklanması Geyve boğazındaki kuva-yi milliye birliklerine saldıran hilafet ordusunun er kadrosunun Ali Fuat paşa komutasındaki kuva-yi milliye birliklerine katılmasıyla ayaklanma bastırıldı. B)İstanbul Hükümeti ve İşgalci Devletlerin Kışkırtmaları İle Çıkarılan Ayaklanmalar 1) Bolu, Düzce, Hendek ve Adapazarı Ayaklanmaları Boğazların kontrolünü sağlamak için İngilizler'in desteği ile çıkarılmıştır. Ayaklanma, Çerkez Ethem'in yardımları ile Ali Fuat Paşa ve Refet Bey tarafından bastırılmıştır. 2) Yozgat Yenihan Ayaklanması Osmanlı Hanedanı'na bağlı ayanlardan olan Çapanoğulları Yozgat'ta, Aynacıoğulları ise Zile'de ayaklanmışlardır. 22 TBMM İsyanları Bastırmak İçin Aldığı Tedbirler İstanbul Hükümeti'nin çıkardığı fetvaya karşılık, 153 din adamı onayı ile Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi tarafından karşı fetva yazılarak Milli Mücadele'nin haklılığı halka duyurulmuştur. 29 Nisan 1920’de Hıyanet-i Vataniye Kanunu çıkartılmıştır. İsyan edenleri yargılama amacıyla İstiklal Mahkemeleri kurulmuştur. (11 Eylül 1920). Halkı uyarıp aydınlatmak, millet meclisine güveni pekiştirmek ve örgütlenmeyi sağlamak amacıyla Nasihat Heyeti kurulmuştur. Anadolu Ajansı kurulmuştur. İstanbul Hükümeti’nin işlemleri geçersiz sayılmış ve Damat Ferit TBMM kararı ile vatan haini ilan edilmişti. İstanbul Hükümeti ile tüm ilişkiler kesilmiş, (3. Kez) İstanbul'dan gelen evraklar geri gönderilmiş, İstanbul Hükümeti'nin yaptığı her türlü iş yok sayılmıştır. Düzenli Ordu kurularak Kuva-yı Milliye birlikleri kaldırılmıştır. Ayaklanmaların Sonuçları: Kurtuluş Savaşı uzamıştır. Milli Mücadele'nin kazanılması gecikmiştir. Yunanlar, Anadolu'da ilerleme fırsatı bulmuştur. Boş yere kardeş kanı dökülmüştür. TBMM gücünü, ayaklanmaları bastırmak için kullanmıştır. TBMM, tüm ayaklanmaları bastırarak Anadolu'da otoriteye hakim olmuştur. Not : Hıyanet-i Vataniye Kanunu ve Şeyh Said İsyanı olayıyla ilgili çıkarılan Takrir-i Sükun Kanunu, amaç bakımından birbirine benzer. İSTİKLÂL MAHKEMELERİ (11 Eylül 1920) Kuruluş Nedeni: TBMM'ye karşı ayaklanmaların çıkması. Anadolu'da eşkıyaların çoğalması ve iç güvenliği tehdit etmeleri. Kuva-yı Milliye birliklerinin düzensiz hareket etmeleri. Askerden firar edenlerin artması. TBMM'nin tüm yurtta otoriteyi eline almak istemesi. • Osmanlı hükümetiyle işbirliği yapanları cezalandırmak TBMM ilk hükümeti 2 Mayıs 1920’de kurdu. SEVR ANTLAŞMASI ( 10 AĞUSTOS 1920 ) I.Dünya Savaşı bitince toplanan Paris Barış Konferansı’nda İtilaf Devletleri Osmanlı Devleti’ni paylaşırken anlaşmazlığa düşmüşlerdir. Yunanistan’ın pastadan pay alma isteği İtalya’nın tepkisine yol açarken, bu konudaki görüşmelere I. Londra ve San Remo konferanslarında devam edilmiştir. Osmanlı Devleti’nden hiçbir devlet adamının çağırılmadığı San Remo Konferansı’nda hazırlanan taslak, İtilaf Devletleri tarafından 11 Mayıs 1920’de Tevfik Paşa başkanlığındaki Osmanlı Heyetine sunulmuştur. Ancak Tevfik Paşa taslakta yer alan maddelerin Osmanlı Devleti’nin dağılması anlamına geldiği ve bağımsızlık anlayışı ile bağdaşmadığını belirterek görüşmelere katılmamıştır. 22 Haziran 1920’de başlayan Yunan taarruzu sonrası İtilaf Devletleri Osmanlı Devleti’ne anlaşmayı kabul etmesi için 10 gün süre tanımıştır. Sevr taslağı padişahın başkanlığında toplanan “saltanat şurası”nda kabul edildi.Sevr antlaşması Ali Rıza Paşa hariç Osmanlı temsilcileri tarafından 10 Ağustos 1920 de imzalandı. Osmanlı devletini antlaşmaya iten etkenler: 1. Yunan taaruzu 2. İngiltere askeri gücünün yarattığı baskı 3. TBMM’nin açılmış olması 10 Ağustos 1920’de Paris yakınlarındaki Sevr Kasabasında imzalanan antlaşma 433 maddeden oluşmaktadır A) Sevr Antlaşması'nda Sınırlar Yunanistan'a, Trakya ve Batı Anadolu Fransa'ya, Sivas, Malatya, Adana, Urfa, Antep, Maraş ve Suriye İngiltere'ye, Musul dahil Irak ve Arabistan İtalya'ya, Güneybatı Anadolu verilecek. Osmanlı'ya, Giresun, Ordu, Samsun, Tokat, Amasya, Sinop Çorum, Kayseri'nin doğusu, Çankırı, Ankara, Eskişehir, Bolu, Zonguldak ve Bilecik Osmanlı Devleti'nde kalacak. Adalar'dan: İtalya'ya, Rodos ve Oniki Ada, Yunanistan'a, Diğer adalar bırakılacak. Doğu Anadolu'da: Bir Ermeni Devleti, bir de Kürt Devleti kurulacak. İstiklâl Mahkemeleri'nin Özellikleri: Mahkeme üyeleri TBMM üyeleri arasından seçilmiştir. İstiklâl Mahkemeleri'nin Yararları: Asker kaçakları orduya geri dönmüştür. Ayaklanmalar bastırılmıştır. İç güvenlik sağlanmıştır. Devlet organları işlemeye başlamıştır. Vergi ve asker alımları kolaylaşmıştır. Not 1: İstiklal Mahkemeleri ilk kez TBMM'ye karşı ayaklanmalar sırasında kurulmuştur. Not 2: Tekalif-i Milliye Emirleri'ne karşı çıkmalar başlayınca İstiklal Mahkemeleri yeniden devreye girmiştir. Not 3: Şeyh Said İsyanı sırasında İstiklal Mahkemeleri yine işlevini yerine getirmiştir. Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun Çıkarılmasındaki Amaçlar • Meclis iradesi karşı gelenleri ve ayaklanmaları önlemek • Kuva-yi milliye amaçları dışında iş yapmasını önlemek • Cezaların geciktirilmeden uygulanmasını sağlamak • Meclise olan güveni artırmak • Askere alma işini hızlandırmak ve orduyu güçlendirmek B) Siyasi Hükümler Boğazlar ve İstanbul: İstanbul, Osmanlı Devleti'nin başkenti olacak. Osmanlı, azınlıkların haklarını koruyamazsa İstanbul Osmanlı'nın elinden alınacak. Boğazlar, savaş ve barış zamanında bütün devletlerin gemilerine açık olacak. Boğazlar, Boğazlar Komisyonu tarafından yönetilecek, komisyonun ayrı bir bayrağı ve bütçesi olacak. Azınlıklar: Azınlıklara her milletten ve Türkler'den fazla hak verilecek C) Askeri Hükümler Mecburi askerlik kaldırılacak. Asker sayısı 50,700'ü geçmeyecek. 23 Orduda ağır silah bulunmayacak. Deniz gücü 13 küçük gemiyi geçmeyecek. D) Ekonomik Hükümler Osmanlı Maliyesi, İtilaf Devletleri'nin kontrolünde bulunacak. Bütçeyi İngiliz, Fransız, İtalyan ve Türkler'den oluşan bir komisyon belirleyecek. Osmanlı üyeleri bu komisyonda yalnızca danışman olarak bulunacak. Osmanlı Devleti savaş tazminatı ödeyecek. Kapitülasyonlar yeniden yürürlüğe girecek ve bütün devletler yararlanacak. Sevr Antlaşması'nın Önemi: Sevr Antlaşması ile Osmanlı yok sayılmıştır. Osmanlı Devleti Sevr ile başka devletlerin yönetimine bırakılmıştır. Galip Devletler Osmanlı'yı aralarında paylaşmışlardır. Azınlıklara geniş haklar verilmiş, Türkler'in kendi vatanındaki hakları kısıtlanmıştır. Mebusan Meclisi dağıtıldığından antlaşma onaylanmamış ve uygulanamamıştır. Bu yönüyle Sevr, 1878 Yeşilköy (Ayastefanos) Antlaşması'na benzer. Yunanlar antlaşmayı onaylatmak için Batı Anadolu'da ve Trakya'da ilerleyişe geçmişlerdir. İngilizler Bandırma ve Mudanya'ya asker çıkarmıştır. Sevr'in imzalanması, milletin Milli Mücadele'ye olan inancını arttırmıştır. Not : TBMM, Sevr'i imzalayanları vatan haini ilan etmiştir. Sevr antlaşması ile ortaya çıkan yoğun tepkiler üzerine Damat Ferit paşa hükümeti istifa ederek Tevfik paşa hükümeti kurulmuştur.yeni hükümet Mustafa Kemal ile anlaşma yolları arayacaktır. Not: Antlaşma Osmanlı Parlamentosu tarafından onaylanmadığı için hukuksal dayanaktan yoksundur. 24 Ermenistan Savaşı TBMM, Ermeni meselesini çözmek için Kâzım Karabekir Paşa'yı Doğu cephesi komutanlığına tayin etti. 24 Eylül 1920'de taarruza geçen Türk ordusu Ermenileri yenilgiye uğrattı. 30 Ekim 1920'de Kars zaferi kazanıldı. GÜMRÜ ANTLAŞMASI 3 ARALIK 1920 +TBMM ile Ermenistan arasında yapıldı. 1. Aras Nehri—Çıldır Gölü hattı sınır olacak 2. Kars, Sarıkamış ve Iğdır TBMM'ye verilecek 3. Ermenistan Sevr'i tanımayacak, Misak-ı Milli'yi tanıyacak 4. Ermenistan işgal ettiği yerlerden cekılecek. Ve toprak ısteklerınden vazgececek. ÜNİTE 3:YA İSTİKLAL YA ÖLÜM KURTULUŞ SAVAŞINDA CEPHELER KURTULUŞ SAVAŞININ ASKERİ STRATEJİSİ Önce Erzurum'da bulunan XV. kolordu komutanı Kâzım Karabekir Paşa aracılığıyla doğudaki Ermeni işgalini sona erdirmek Güney cephesinde Fransızlara karşı düzenli birliklerle savaşma imkanı olmadığından milis kuvvetleriyle bölgenin kurtuluşunu sağlamak Kurtuluş savaşının kaderini belirleyecek olan Batı cephesinde Yunanlılara karşı önce savunma savaşı yaparak oyalamak, gerekli hazırlıklar yapıldıktan sonra taarruz ederek düşmanı yurttan atmak Doğu Trakya'ya boğazlar işgal altında olduğundan yardım göndermek mümkün olmadığı için kendi imkanlarıyla kurtulmasını sağlamak Önemi: TBMM'yi ve Misak-ı Milli'yi ilk tanıyan devlet Ermenistan’dır. Ermeni meselesi sona erdi. Doğu cephesı kapandı. Ve buradakı bırlıkler batı cephesıne kaydırıldı. TBMM’nın ılk sıyası ve askerı basarısıdır. A- DOĞU CEPHESİ Ermeni Meselesi Ermeniler XIX. yy ortalarına kadar Osmanlı hakimiyetinde barış içinde yaşamışlar, devlete olan bağlılıklarından dolayı kendilerine "millet—i sadıka" denilmiştir. Fransız ihtilalinin etkisi ve Avrupalı devletlerin kışkırtmaları sonucu XIX. yy'ın sonlarına doğru Ermeniler bağımsız olma fikrine sahip olmuşlardır. Ermeni meselesi ilk kez Berlin Antlaşması'nda (1878) gündeme gelmiştir. Bu antlaşmada Osmanlı Devleti'nden Doğu Anadolu'da Ermeniler lehine ıslahatlar yapması istenmiştir. Sultan II. Abdülhamit Ermenilerin bağımsız olmalarını sağlayacak olan bu ıslahatları uygulamamıştır. I. Dünya Savaşı'nda Ermeni Sorunu ve Tehcir Kanunu Ruslar I. Dünya Savaşı'nda Kafkas cephesinde Ermenileri kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak bölgedeki Türkleri katlettirdiler. Ermenilerin doğuda sivil halka ve Türk ordusuna yönelik saldırıları üzerine İttihat—Terakki Hükümeti "Tehcir Kanunu"nu (1915) çıkararak katliamlara karışan Ermenileri Suriye ve Lübnan'a gönderdi. Rusya, 3 Mart 1918'de imzaladığı Brest Litovvsk antlaşması ile Kars, Artvin, Ardahan ve Batum'u Osmanlı Devleti'ne bırakmıştı. Fakat daha sonra Kars ve çevresini Ermeniler, Ardahan ve Batum'u Gürcüler işgal etti. Mondros ateşkes antlasmasında dogu anadoluda bır ermenıstan devletı kurulması maddesı konuldu. (24. Madde) Daha sonra sevr antlasmasıyla bu durum onaylandı. Ermeıstan bu maddeeye ve Wilson ılkelerıne dayanarak dogudakı halka zulm etmeye ve o bolgedekı turklerı goce zorlamaya basladı. Bunları kurdugu cemıyetler aracılıgıyla yapıyordu bu cemıyetler: hınçak ve tasnaktı. Ermenılerın kurdugu cemıyete karsı dogu anadoluda turkler tarafından DOGU ANADOLU MHC kuruldu ve ısgallere karsı koymaya basladı. TBMM, Osmanlı Devleti'nden kalan ve başında Kazım Karabekir Paşa'nın bulunduğu orduya hareket emri verdi. Not:1 cephenın kapanmasıyla sınırların kesınlesmsı farklı seylerdır. Dogu cephesı gumru ant. Kapandı. Dogu sınırı kars ant. Kesınlestı. Not2: Dogu sınırını ılgılendıen antlasmaları Gazı Buyuk Mustafa Kemal olarak kodluyoruz Gumru – Batum – Moskova - Kars Batum Antlaşması 23 Şubat 1921 TBMM ile Gürcistan arasında yapıldı. Artvin ve Batum çevresi TBMM'ye bırakıldı. Bu antlaşmalardan kısa bir süre sonra Ermenistan ve Gürcistan Sovyet Rusya'nın egemenliğine girdi. Bu antlaşmaların yerine daha sonra Moskova ve Kars antlaşmaları imzalandı. B- GÜNEY CEPHESİ Mondros Mütakeresi'nden sonra Musul , Antep, Maraş ve Urfa önce İngilizlerin işgaline uğramış, Paris Konferansından sonra Musul karşılığında Fransızlara devredilmiştir. Ayrıca Osmaniye, Adana ve Mersin’i Fransızlar; Antalya ve çevresini İtalyanlar işgal etmiştir. İngilizler bölge halkına yönelik baskılar yapmadıkları için ciddi bir direnişle karşılaşmadılar. Fransızlar bölgeyi Ermenilerle birlikte işgal ederek ağır baskılar yaptılar ve sivil halka yönelik katliamlar gerçekleştirdiler. Bu durum halkın tepkisine neden oldu. Sivas Kongresi'nde bölgeye komutanlar tayin edildi. Bölgede bütün halkın katıldığı bir Kuvay-ı Milliye hareketi başladı. Ve Kilikyalılar cemiyeti kuruldu Maraşta SUTCU IMAM ANTEPTE ŞAHIN BEY yerel kahramanlarımızdır. URFA’DA M. Kemal tarafından gönderilen ALİ SAİP BEY…. ANTEP TE ALİ KILIÇ BEY halkı orgutlemıstır. 5 agustos 1920’de ADANA’DA Fevzi paşa ve M. Kemal’in katıldığı POZANTI KONGRESİ düzenlenmıstır. Ayrıca Adanadakı mucadeleye KARAİSALI koyunden din görevlisi MEHMET HOCA EFENDININ buyuk rolu olmustur. 25 İşgallere karşı ılk dırenıs bu bolgede basladı: ilk kursun olayı Hatay – Dörtyol.. Uzun mücadelelerden sonra; 11 Şubat 1920'de Maraş, 10 Nisan 1920'de Urfa, 8 Şubat 1921'de Antep kurtarıldı. Fransızlar Sakarya Savaşı'ndan sonra imzalanan Ankara Antlaşması (20 Ekim 1921) ile Anadolu'yu terkettiler. TBMM tarafından 1973’te Maraş'a "Kahraman", 1921’de Antep'e "Gazi", 1984’te Urfa'ya "Şanlı" unvanları verildi. amacıyla doguda ermenılerın yaptıklarını yapmaya baslamıslardır. Bunu uzerıne halkı kuvayı mıllıye bırlıklerını kurmustur. Ve IZMIR MHC VE REDDI ILHAK CEMIYETINI kurmuşlardır. Ayrıca bu BALIKESIR VE ALASEHIR KONGRELERINI DUZENLEMISLERDIR. SEVR BARIS ANT. Taslagı SAN REMA KONF. Hazırlanmıs ve Osmanlı devletıne sunulmustur. Osm. Hukumetı bunu kabul etmeyınce Yunanlılar 22 Haziran 1920'de saldırıya geçerek Balıkesir, Bursa, Uşak ve D. Trakya'yı işgal etmişlerdir. Bunun üzerine sıvas kongresınden sonra batı cephesı kuvayı mıllıye bırlıklerının basına atanan Ali Fuat Paşa TBMM'den izinsiz olarak Yunanlılara karşı 24 ekim 1920’de Gediz'de taarruza geçti. Ancak birliklerimiz yenilgiye uğradı. Sonuçta; - Bu durum düzenli ordunun gerekliliğini ortaya çıkardı. - Ali Fuat Paşa görevden alınarak Moskova büyükelçiliğine gönderildi. - Batı cephesi ikiye ayrıldı. Asıl Batı cephesine İsmet Bey, Batı cephesinin güney kısmına Refet (Bele) Paşa tayin edildi. Her ıkı cephede genek kurmay baskanlıgına baglandı. DÜZENLİ ORDUNUN KURULMASI 8 KASIM 1920 Sebepleri + Kuvay-ı Milliye birliklerinin halktan zorla para ve yardım toplamaları ve bu durumun halkın tepkisine yol açması. + Yunan ilerleyişini durduramamaları + Kuvay-ı Milliye komutanlarının merkezi otoriteden uzak, başlarına buyruk hareket etmeleri + Bölgesel kurtuluşu hedef almaları + Askerlık bılgı ve teknıgınden yoksun olmaları + Yeterli silah ve cephaneye sahip olmamaları. + Gedız taaruzunun basarısızlıkla sonuclanması. C- KURTULUŞ SAVAŞI VE İTALYANLAR Birinci Dünya savaşı sırasında İtalya'ya gizli anlaşmayla İzmir verilmişti. Paris Konferansı'nda (18 Ocak 1919) İngilizler Akdeniz'de güçlü bir İtalya istemedikleri için İzmir'in Yunanlılara verilmesini sağladılar. Bu olay anlaşmazlığa neden oldu. İtalyanlar Muğla, Antalya ve çevresini işgal ettiler. İtalyanlarla TBMM arasında ciddi bir savaş olmadı. Çünkü İtalyanların hem İngilizlerle arasının açılması hem de bu dönemde İtalya'da iç karışıklık olması savaş ihtimalini azalttı. İtalyanlar II. İnönü savaşından sonra Anadolu'dan çekilmeye başladılar (5 Temmuz 1921) Sakarya savaşından sonra tamamen çekildiler. D- DOĞU TRAKYA'NIN İŞGALİ ve KURTULUŞU) 15 Mayıs 1919'da İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edildi. İtilaf devletleri Sevr Antlaşması'nı kabul ettirmek için Yunanlıların tekrar taarruz etmelerini sağladılar. 22 Haziran 1920'den itibaren Yunanlılar Batı Anadolu'daki bazı yerlerle birlikte Doğu Trakya'yı da işgal ettiler. Boğazların işgal altında olması nedeniyle Anadolu'dan Doğu Trakya'ya yardım gönderilemedi. Bölgedeki Türkler Trakya-Paşaeli Cemiyeti'nin öncülüğünde kendi imkanlarıyla mücadele ettiler. Doğu Trakya, Mudanya Ateşkesi'nden (11 Ekim 1922) sonra savaş yapılmadan kurtarıldı. I. II. III. İNÖNÜ SAVAŞI 6-10 OCAK 1921 Savunma savasıdır Duzenlı ordunun yaptıgı lk savastır. Sebepleri 1. Yunanlıların Çerkez Ethem ayaklanması sonucu milli kuvvetlerin birbirleriyle mücadelelerinden yararlanmak istemesi 2. Türk ordusunun güçlenmesini engelleme düşüncesi 3. Sevr Antlaşması'nı Türk milletine zorla kabul ettirmek istemeleri 4. yunanlıların kutahya, eskısehırı ve ankarayı ele gecırıp sevrı zorla kabul ettırme dusuncelerı Sonuçları (TALİM-MİLAT) TBMM, kazandığı güçle, Teşkilat-ı Esasiye'yi hazırladı.(20 Ocak 1921) Afganistan ile Ankara Dostluk Antlaşması imzalandı. (1 Mart 1921) İtilaf devletleri TBMM'yi Londra Konferansı'na çağırdılar.(12 Mart 1921) İstiklal Marşı kabul edıldı. (12 Mart 1921) Sovyet Rusya ile Moskova Antlaşması imzalandı (16 Mart 1921) Ayrıca: Savaşı Türk ordusu kazandı TBMM'nin kurduğu düzenli ordunun ilk başarısıdır. BATI CEPHESİ Batı cephesi, Kurtuluş Savaşının en uzun süren ve en şiddetli savaşların yapıldığı cephesidir. Sebebi; Yunan işgalinin diğerlerine göre daha kanlı olması Yunan işgalinin kalıcı nitelik taşıması 1. Dünya savaşı oncesı İtalyanlara verılen İzmir Paris barış konferansında yunanlılara verılmıstır. Sebebı ıngılterenın guclu bır ıtalyayı ıstememesıdır. Mondros ateskesınden sonra 15 Mayıs 1919'da İzmir'i Yunanlıların işgali üzerine açılmıştır. Kuvay-i Milliye birlikleri ilk kez ortaya çıktı. (Ayvalık'ta). Yuanlılar ısgalden sonra Wilson ilkelerine dayanarak MAVRI MIRA VE ETNIKI ETERYA CEMIYETLERI IE BIRLIKTE oranın kendilerıne aıt oldugnun ıspatlamak 26 TBMM'nin otoritesi ve halkın TBMM'ye olan güveni arttı. İsmet Bey generalliğe terfi etti. Çerkez Ethem isyanı bastırıldı. Düzenli orduya geçiş hızlandı. TÜRK-AFGAN DOSTLUK ANTLAŞMASI 1 Mart 1921'de Moskova'da imzalandı. İlk kez bir İslam ülkesi TBMM'yi tanıdı. Anlaşmaya göre taraflardan biri saldırıya uğrarsa diğeri ona yardım edecektir. TBMM Afganistan’a subay ve Öğretmen gönderecektir. LONDRA KONFERANSI (23 ŞUBAT-12 MART 1921) Katılan devletler İngiltere - İtalya İstanbul Hükümeti Fransa - Yunanistan TBMM (Toplanmasında Etkili Olan Devletler: Fransa-ltalya TBMM temsilcisi : Bekir Sami Bey(Dışişleri bakanı) İstanbul Hükümeti Temsilcisi : Tevfik Paşa(Sadrazam) Konferanstaki Türk Tezi : Misak-ı Milli İtilaf Devletlerinin Tezi : Sevr Antlaşması İSTİKLAL MARŞI’NIN KABULÜ (12 MART 1921'DE) Milli eğitim bakanlığı tarafından düzenlenen yarışmada Mehmet Akif’in şiiri 724 şiir arasından 1. Seçilmiştir. Milli eğitim bakanı Hamdullah Suphi TANRIÖVER’dir. Milli marş ülkelerin bağımsızlık sembolüdür. Mehmet Akif ERSOY milli marsı kahraman ordumuza ıthafen yazmıştır. Zeki ÜNGÖR tarafından bestelenmiştir. Londra Konferansı'nın Toplanmasında Etkili Olan Sebepler TBMM'nin doğuda Ermenileri yenilgiye uğratması Güneyde Fransızlara karşı başarı kazanılması İnönü Savaşı'nda Yunanlıların yenilmesi TBMM'nin Sovyet Rusya ile yakınlaşması Not: İstanbul hukumetı dogrudan, TBMM dolaylı yoldan cagrılmıstır. M. Kemal dogrudan cagrılmadıkca katılmayacaklarını bıldırdi. Daha sonra İtalyanın dogrudan davetı uzerıne TBMM konferansa katıldı. MOSKOVA ANTLAŞMASI 16 MART 1921 Türk-Rus Yakınlaşmasının Nedenleri TBMM'nin doğuda Ermenilere karşı başarı kazanması Fransızlara karşı güneydeki halk direnişinin etkili olması Yunanlılara karşı I. İnönü zaferinin kazanılması İki ülke arasında karşılıklı elçilikler açılarak iyi ilişkilerin başlaması Mustafa Kemal Paşa'nın diplomatik çabaları Her iki ülkenin de düşmanlarının ortak olması Sovyet Rusya'nın Anadolu'daki milli mücadeleyi kendi rejimine dönüştürmek istemesi Maddeleri Osmanlı Devleti ile Çarlık Rusya arasındaki anlaşmalar geçersiz sayılacak İki taraftan birinin tanımadığı bir anlaşmayı diğeri de tanımayacak Sovyet Rusya Sevr'i reddedecek, Misak-ı Milli'yi tanıyacak Kapitülasyonların kalktığını Sovyet Rusya kabul edecek Rusya, TBMM ile Ermenistan ve Gürcistan arasında imzalanan antlaşmaları Batum'un Gürcistan'a verilmesi şartıyla tanıyacak ÖNEMİ Batum'un verilmesi Misak-ı Milli'den ilk tavizdir. Rusya, TBMM'yi tanıyan ilk Avrupa devletidir. Sovyet Rusya milli mücadeleye destek vermeyi kabul etti. Sovyet Rusya, Sevr antlaşmasını tanımadığını ilan etti. Doğu sınırımız güvence altına alındı. İtilaf Devletlerinin Amaçları Yunan kuvvetlerinin yeniden toparlanması için zaman kazandırmak TBMM konferansa katılmazsa Türklerin barışa karşı oldukları şeklinde propaganda yapmak Konferansa TBMM ile birlikte İstanbul hükümetini de çağırarak ikilik çıkarmak Barış yolu ile Sevr Antlaşması’nın şartlarını yumuşatarak kabul ettirmek Sevr’de yapılan değişiklik: --İzmir Türklere verilecek ancak sehırde Yunan kuvvetlerı bulunacak. --MC tarafından tayın edılen bir hrıstıyan valı tafafından yonetılecek. --Doğu anadoluda bir ermeni devleti kurulacak. TBMM'nin Londra Konferansı'na Katılma Sebepleri TBMM'nin barış taraftarı olduğunu göstermek. Misak-ı Milli'yi dünyaya duyurmak Türk ulusunu yasal temsilsinin TBMM olduğunu kanıtlamak. Londra Konferansında İstanbul Hükümeti temsilcisi Tevfik " Paşa "Sözü Türk milletinin yegane temsilcisi olan TBMM heyetine bırakıyorum" demiş, böylece itilaf devletlerinin istedikleri ikilik önlenmiştir. NOT:20 Ocak 1921 'de Teşkilat-ı Esasiye Kanunu kabul edildi.1921 Anayasası Yeni Türk devletinin ilk anayasasıdır. II. İNÖNÜ SAVAŞI 23-31 MART 1921 Sebepleri TBMM'nin Londra Konferansı'nda Sevr'i kabul etmemesi Yunanlıların I. İnönü mağlubiyetinin öcünü almak istemesi Türk ordusunun güçlenmeden yok edilmek istenmesi İngilizlerin Yunanlıları teşvik etmesi Yunanlıların işgallerini devam ettirmek istemesi Londra Konferansının Sonuçları İtilaf devletleri TBMM'yi resmen tanıdılar. TBMM ilk defa uluslararası bir kurulda varlığını gösterdi. Yunan kuvvetleri zaman kazanarak yeniden toparlandılar. TBMM barış yanlısı olduğunu ispatladı. Misak-ı Milli dünyaya duyuruldu. 27 Sonuçları Savaşı Türk ordusu kazandı. İtalyanlar işgal ettikleri yerlerden çekilmeye başladılar. Fransızlar Yunanlıları desteklemekten vazgectı. TBMM ile anlamsa yolları aramaya başladılar. Yanı ıtılaf devletlerı arasında görüş ayrılıkları cıktı. Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa'ya çektiği telgrafla "Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makus talihini de yendiniz" demiştir. Yunanlılar Türkleri yenmek için daha büyük kuvvetlere ihtiyaçları olduğunu anladılar. İngiltere'nin Yunanistan'a olan güveni sarsıldı. Halkın Türk ordusuna ve TBMM’ye duyduğu güven arttı. MAARİF (EĞİTİM KONGRESİ) 16TEMMUZ 1921 Kütahya – Eskişehir savaşı devam ettıgı sırada toplanmıştır. Ankara da 180 kişini katılımıyla ERKEK OGRETMEN OKULUNDA toplanmıstır. M. Kemal “cehaletle savas düşmanla savatsan daha az onemlı degıldır.” Dıyerek egıtıme verdıgı onemı gostermıstır. TEKALİF-İ MİLLİYE KANUNU ( MİLLİ YÜKÜMLÜLÜKLER BUYRUKLARI) 7- 8 AĞUSTOS 1921 M. Kemal baskomutan olduktan sonra ılk ıs olarak teklaıfı mıllıye emırlerının yayımlamıstır. Bu emırlerden once ordunun ıhtıyacını karsılamak ıcın halktan vergı toplanmak ıstemıs ancak uzun savslardan sonra Anadolu halkı yoksul duruma dusmustu. Gumruk vergılerını artırılması dusunulmus ancak bu da ıse yaramamıstır cunku İstanbul. İzmir, ıskenderun ve mersın lımanları ısgal altındaydı. Ordunun tasıt, gıyecek, sılah, insan, arac – gereç ihtiyacını karşılamak ve orduyu savaşlara hazırlamak için bu kanun çıkarılmıştır. Tekalif-i Milliye emirlerini sağlıklı bir şekilde uygulanabilmesi için İstiklal Mahkemeleri yaygınlaştırıldı. KÜTAHYA-ESKİŞEHİR SAVAŞLARI 10-24 TEMMUZ 1921 Sebepleri Yunanlıların İnönü savaşlarıyla kaybettikleri prestijlerini tekrar kazanmak istemeleri Türk ordusunun toparlanmasına fırsat vermeden ortadan kaldırma düşüncesi Ankara'yı alarak TBMM'yi dağıtmak ve Sevr'i Türklere kabul ettirmek istemeleri İtilaf devletlerinin desteğini yeniden kazanmak istemeleri --İsmet Paşa komutasındaki Türk ordusu Yunanlıların takviye kuvvetlerle aniden saldırmaları üzerine yenilgiye uğradı. Mustafa Kemal Paşa'nın tavsiyesiyle Türk ordusu Sakarya ırmağının doğusuna çekildi. Sakarya’nın doğusuna cekılmekle: ---Yunan kuvvetleri ıle aramızda mesafe oluşturma. ---Türk ordusunun daha fazla kayıp vermesini önleme .---Taarruz gücüne ulaşana kadar zaman kazanmayı amaclamıstır. Sonuçları Sakarya ırmağı iki ordu arasında sınır oldu. Afyon, Kütahya, Eskişehir işgale uğradı. İtalyanlar Anadolu'dan geri çekilme işlemini durdular. Fransızlar barış yapmaktan vazgeçtiler. TBMM'de tartışmalar başladı. **TBMM'nin Kayseri'ye taşınması gündeme geldi. **Düzenli ordunun kaldırılarak Kuvay-ı Milliye'ye geçilmesi fikri ortaya çıktı. SAKARYA SAVAŞI 23 AĞUSTOS-13 EYLÜL 1921 Sebepleri: Yunanlıların Türk ordusunu kesin olarak yok ederek Ankara'yı işgal etmek istemeleri 22 gün 22 gece savaş sürdü. Mustafa Kemal Paşa, "hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh da bütün vatandır vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla sulanmadıkça terk olunamaz" sözünü söyledi. Sonuçları Sakarya Savaşı Türk ordusunun zaferiyle sonuçlandı. 1683 2. Viyana kuşatmasından bu yana beri devam eden Türk ordusunun geri çekilişi sona erdi. Milli mücadelenin son savunma savaşıdır. Yunanlılar savunmaya çekilirken taarruz sırası Türklere geçti. İtalyanlar Anadolu'dan tamamen çekildiler. Fransızlarla Ankara antlaşması imzalandı. TBMM ile Sovyet Rusya hâkimiyetindeki Kafkas Cumhuriyetleri arasında Kars antlaşması imzalandı. Ukrayna ile dostluk anlaşması yapıldı. (2 Ocak 1922) Moskova Antlaşmasının hükümleri tekrarlandı TBMM tarafından Mustafa Kemal Paşa'ya "Gazilik" unvanı ve "Mareşallik" rütbesi verildi. Türk ordusunun Kurtuluş Savaşı'ndaki en büyük kaybı Sakarya Savaşı'nda oldu. İtilaf devletleri Sevr'i hafifleterek kabul ettirme girişiminde bulundular. Yunanlılar Doğu Trakya'dan İstanbul'a yapmak istedikleri saldırıdan vazgeçtiler. MUSTAFA KEMAL PAŞA'NIN BAŞKOMUTAN OLMASI 5 AĞUSTOS 1921 Yunan ilerleyişini durdurmak için Mustafa Kemal Paşa'nın ordunun başına geçmesi fikri gündeme geldi. TBMM'deki milletvekillerinin çoğunluğunun isteğiyle Mustafa Kemal Paşa başkomutanlığa seçildi. Savaşın kazanılması amacıyla daha hızlı kararlar alabilmesi ve uygulayabilmesi için Mustafa Kemal Paşa'ya TBMM'nin bütün yetkileri üç ay süre ile verildi. (Bu yetki daha sonra uzatıldı.) Bu yetkılerın verılme sebeı ıse hızlı karar alınabılmesını saglamaktır. Böylece Mustafa Kemal Paşa Erzurum Kongresi öncesi istifa ettiği askerlik mesleğine geri döndü. 28 KARS ANTLAŞMASI 13 EKİM 1921 TBMM ile Azerbaycan - Gürcistan - Ermenistan arasında imzalandı. Sovyet Rusya'nın hakimiyetine giren bu cumhuriyetlerle imzalanan, Moskova Antlaşmasının tekrarı niteliğinde bir antlaşmadır. Doğu sınırımız kesin olarak güvence altına alınmıştır. Yunanlıların çekilmesi üzerine Türk ordusuyla İngiliz kuvvetleri karşı karşıya geldiler. İtilaf devletleri ateşkes teklifinde bulundular. MUDANYA ATEŞKES ANTLAŞMASI 11 EKİM 1922 Katılan Devletler: İngiltere - İtalya - Fransa <-> TBMM Yunanlılar katılmadı. Yunanistan'ı İngiltere temsil etti. TBMM'nin temsilcisi ismet Paşa'dır. Maddeleri Türk ve Yunan kuvvetleri arasındaki savaş hali sona erecek Doğu Trakya 15 gün içinde Yunanlılarca boşaltılacak ve TBMM'ye teslim edilecek TBMM, barış antlaşması imzalanıncaya kadar Doğu Trakya'ya asker göndermeyecek ancak sekiz bin kadar jandarma kuvveti bulundurabilecek İstanbul ve Boğazların yönetimi TBMM'ye bırakılacak ancak barış yapılıncaya kadar İtilaf kuvvetleri İstanbul'da kalacak Türk kuvvetleri barış yapılıncaya kadar Çanakkalelzmit çizgisinde bekleyecek Önemi Kurtuluş savaşının silahlı mücadele bölümü sona erdi. İstanbul ve Doğu Trakya savaş yapılmadan kurtarıldı. Osmanlı devleti hukuken sona erdi. Lozan Antlaşması'na zemin hazırlandı. İngiltere'de Yunan yanlısı Lyod George Hükümeti istifa etti. İsmet Paşa'nın prestiji arttı. ANKARA ANTLAŞMASI 20 EKİM 1921 Sebepleri: Fransızların işgal bölgelerinde büyük bir direnişle karşılaşmaları Yunanlıların Türkleri yenemeyeceklerinin anlaşılması TBMM'nin Ermeni meselesini çözmesi Londra Konferansı'nda İtilaf devletlerinin aralarındaki anlaşmazlıkları giderememeleri Sakarya savaşının kazanılması üzerine Fransızlar antlaşma yapmak zorunda kaldılar. Antlaşmanın Maddeleri Taraflar arasındaki savaş hali sona erecek Savaş esirleri karşılıklı olarak serbest bırakılacak Hatay Fransızlarda kalacak ancak burada özel bir yönetim kurulacak. Ayrıca buradaki Türklere kültürlerini geliştirme hakkı verilecek ve resmi dil Türkçe olacaktı. Türkiye Selçuklu devleti kurucusu Süleyman Sahın mezarının bulundugu caber kalesi türk topragı olarak kalacak ve turk bayragı dalganacaktır. Fransa, Sevr Antlaşması'nı tanıyacak. Önemi: Güney cephesi kapandı. Hatay'ın kaybıyla Misak-ı Milli'den taviz verildi. Suriye sınırı güvenlik altına alındı. Güney illerimizdeki Ermeni meselesi sona erdi. İlk kez bir itilaf devleti Misak-ı Milli'yi ve TBMM’Yİ tanıdı. İtilaf devletleri grubu parçalandı. BÜYÜK TAARRUZ 26-30 AĞUSTOS 1922 Yapılan Hazırlıklar Bir yıla yakın hızlı ve gizli olarak savaş hazırlıkları yapıldı. Doğu ve güney cephelerinden takviye birlikler getirildi. Tekalif-i Milliye Kanunu bütün yurtta uygulandı. Orduya taarruz eğitimi verildi. Mustafa Kemal Paşa'nın başkomutanlık süresi uzatıldı. Türk ordusu 26 Ağustos 1922'de Afyon'dan taarruza geçti. Afyon'dan taarruz edilmesinin sebebi, Yunanlıların taarruzu Eskişehir'den beklemeleri Afyon’un ulaşım ve haberleşme açısından merkezi bir konumda olması Sonuçları: Yunanlılar büyük bir yenilgiye uğradı. 2 Eylül’de Uşak 9 Eylül'de İzmir, 18 Eylül'de Bursa düşmandan kurtarıldı. Mustafa Kemal Paşa "Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri" sözünü söyledi. Yunan başkomutanı esir alındı. Kurtuluş Savaşı başarıya ulaştı. Kurtuluş Savaşı'nın sıcak savaş dönemi bitti, diplomatik mücadele dönemi başladı. 29 ÜNİTE IV ÇAĞDAŞ TÜRKİYE YOLUNDA ADIMLAR TOPLUMSAL (SOSYAL)ALANDA YAPILAN İNKILAPLAR 25 Kasım 1925’de “Şapka Kanunu “ çıkarıldı. 30 Kasım 1925’de tekke , zaviye ve türbeler çıkarılan bir kanunla kapatıldı. Şeyhlik, dedelik, dervişlik, seyyitlik, çelebilik, türbedarlık” gibi unvanlar da kaldırıldı. (Laiklikle ilgilidir) 1934 çıkarılan bir kanunla din görevlilerinin dini elbiselerle ibadet yerleri dışında dolaşmaları yasaklandı. En yetkili kişi hariç (Diyanet İşleri Başkanı “”gibi) 1925 Yılında Hicri ve Rumi takvimler kaldırılarak Miladi takvim kabul edildi.1 Ocak 1926’dan itibaren uygulamaya geçildi. 1931 Yılında bir kanunla Okka ,arşın vb. yöresel ölçü birimleri yerine Kilo, metre ve litre gibi ölçü birimleri kabul edildi. 1935 Yılında hafta sonu tatili Cuma’dan Pazar gününe alındı. Soyadı Kanunu’nun Kabulü (21 Haziran 1934) : Kişilerin sosyal hayatta kolaylıkla tanınmaları, karışıklıkların önlenmesi için herkese Türkçe ve ahlaka aykırı olmayan birer soyadı verilmiştir. TBMM Mustafa Kemal’e “Atatürk” soyadını vermiştir. Bu kanunla beraber eski toplum zümrelerini belirten unvanlar kaldırıldı. Aynı kanunla Osmanlı nişan ve rütbelerini taşımak da yasaklandı. Türk Kadınına Siyasi Haklar Verildi. a) 30 Nisan 1930’da belediye seçimlerinde seçmen olma hakkı, b) 26 Ekim 1933’te muhtar seçme ve köy ihtiyar heyetine seçilme hakkı, c) 5 Aralık 1934’te milletvekili seçilme ve seçme hakkı verildi. NOT: Bir çok Avrupa ülkesinde Türk kadınından yıllar sonra milletvekili seçilme hakkı verilmiştir. Türkiye’de 1935 Yılındaki yapılan seçimlerde meclise 18 kadın milletvekili girmeyi başarmıştır. İNKILÂPLAR 1- SİYASAL ALANDA YAPILAN İNKILAPLAR Saltanatın kaldırılması ( 1 Kasım 1922) Ankara’nın başkent olması (13 Ekim) Cumhuriyetin ilanı (29 Ekim 1923) Halifeliğin kaldırılması (3 Mart 1924) Siyasi Partiler kuruldu. TBMM açıldı Ordunun siyasetten ayrılması (19 Aralık 1924) Anayasa’dan “Devletin dini İslam’dır” ibaresinin çıkarılması (10 Nisan 1928) Atatürk ilkelerinin anayasaya girmesi (1937) EĞİTİM VE KÜLTÜR ALANINDA YAPILAN İNKILÂPLAR 3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu ilan edildi. Eğitim öğretim laikleştirildi. Bütün okullar Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. Medrese ve okul ikiliğine son verildi Maarif Teşkilatı Hakkında Kanun (1926) : İlk ve orta öğretimin esasları tespit edildi. Eğitim-öğretim hizmetleri laik eğitim anlayışıyla modernleştirildi. (Laiklikle ilgilidir.) Millet Mektepleri’nin Açılması (1928) : Yeni Türk Alfabesi’ni “halka” öğretmek amacıyla okullar açılmıştır. 1Kasım 1928’de Latin alfabesi kabul edildi. 15 Nisan 1931’de Türk Tarih Kurumu kuruldu. 12 Temmuz 1932’de Türk Dil Kurumu kuruldu. 1924’te Topkapı Sarayı müze haline getirildi. Aynı yıl Etnografya Müzesi ve Güzel Sanatlar Akademisi açıldı. 1933’te İstanbul Üniversitesi ve Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi açıldı. Ankara Hukuk mektebi (1925 – İlk yüksekokul), Yüksek Ziraat Enstitüsü (1933) Güzel Sanatlar Akademisi, Devlet Konservatuarı açıldı. NOT: Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nun kurulması Atatürk’ün Milliyetçilik ilkesiyle doğrudan ilgilidir. MİLLİ EKONOMİ ALANINDA YENİLİKLER 17 Şubat 1923 ‘de “İzmir İktisat Kongresi” toplandı .Milli ekonominin hedefleri belirlendi. Yatırım yapacak şirketlere kolaylık sağlanacağı, milli bankanın kurulacağı, demiryolu yapımına önem verileceği, yerli malı kullanımı teşvik edileceği belirtilmiştir. Ayrıca kongrede “Misak-ı İktisadi” (Ekonomi Andı) ilan edildi. Buna göre ekonomik kararlar uygulanırken ekonomik bağımsızlığın titizlikle korunması kararlaştırıldı. Özel teşebbüsün yetersiz olmasından dolayı 1930’dan itibaren “Devletçi” bir ekonomi politikası uygulanmaya başlanmıştır. Kapitülasyonların Kaldırılması (24 Temmuz 1923) : Lozan’da kesin olarak kaldırılmıştır. 3- İş Bankası’nın Kurulması (1924) : Özel sektöre destek sağlamak amacıyla ilk özel Türk bankası olan İş Bankası kuruldu. 4- Aşar Vergisi’nin Kaldırılması (17 Şubat 1925) : Köylünün rahatlatılması ve üretimin artırılması amacıyla aynı zamanda şer’i bir vergi olan aşar kaldırıldı. 5- Kabotaj Kanunu’nun Çıkarılması (1 Temmuz 1926) : Türkiye karasularında Türk gemicilerin ticaret yapmasına HUKUK ALANINDA YAPILAN İNKILAPLAR Yenilik Yapılmasının Nedenleri : § Osmanlı Devleti’nde hukuki birliğin olmaması § Modern hayatın ihtiyaçlarına cevap verememesi § Batı medeniyetine bir an önce geçmek için batı hukukuna yönelme gereği § Osmanlı hukuk sisteminin, laik devletin esaslarına uygun olmaması § Osmanlı hukuk sisteminde kadın hakları konusunda eksikliklerin olması § Mecellenin tamamlanamamış olması 20 Ocak 1921’de ilk anayasa Teşkilat-ı Esasiye ilan edildi. Cumhuriyetin ilanından sonra 1924 anayasası ilan edildi. 17 Şubat 1926’da Medeni Kanun ilan edildi. İsviçre’den alındı. a) Birden fazla kadınla evlenme yasaklandı. b) Mirasta ve boşanmada kadın erkek eşitliği geldi. 8 Mayıs 1928’de Borçlar Kanunu –İsviçre’den 10 Mayıs 1928’de Ticaret Kanunu—Almanya’dan 1Temmuz 1928’de Ceza Kanunu – İtalya’dan alınarak ilan edildi. 30 imkan tanınıyor, denizcilik geliştirilmeye çalışıyordu. (Milliyetçilikle ilgilidir.) 6- Teşvik-i Sanayi Kanunu (1926) : Özel sektörü sanayi alanına çekmek ve ona kredi sağlamak için çıkarılmıştır. 7- Tarım-Kredi Kooperatiflerinin Kurulması (1928) : Çiftçiye kredi, ucuz alet ve makine imkanı oluşturmaya çalışıldı. 8- Toprak Reformu (1929) : Topraksız köylüyü toprak sahibi yapmak hedeflenmiştir. Fakat tam başarılı olunamamıştır. 9- Birinci 5 Yıllık Kalkınma Planı (1933 – 1938) : Bu dönemde devlet, temel tüketim ve ara mallar sağlamak gayesiyle üç beyaz ve üç siyah projesine ağırlık vermiştir. Un, şeker, pamuk üç beyazı, kömür, demir ve akaryakıt ise üç siyahı oluşturuyordu. Bu temel malların üretilmesi ile döviz tasarrufu sağlandığı gibi, bu maddeler ile dışa bağımlılık da ortadan kalkacaktı. Hazırlanan bu plana göre özel sektörün gerçekleştiremeyeceği yatırımlar, devlet eliyle yapılmaya başlandı. Plan doğrultusunda dokuma, demir, kağıt, cam ve kimya alanlarında 1937’ye kadar onaltı fabrika kuruldu. Fabrikaların işletmeye açılmasıyla, dışarıdan alınan mallar yüzde elli oranında azaldı. “İkinci Beş Yıllık Plan” ise İkinci Dünya savaşı’ndan dolayı uygulanamadı. Fakat, 1945 yılına kadar süren savaş esnasında Türkiye, dışarıya muhtaç olmadan kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmiştir. Sümerbank’ın açılmasıyla elde edilen başarı, kuruluşların açılmasını teşvik etmiş ve maden işleri uğraşacak Etibank kurulmuştur. Böylece sanayide devletçilik ilkesi yerleştirilmeye çalışılmıştır. Not : Çağdaşlaşmanın en yoğun olduğu dönem 19231934 yılları arasıdır TİCARET ALANINDA GELİŞMELER 1924’te İş Bankası kuruldu.( İş sahiplerine kredi vermek amacıyla kuruldu) 1 Temmuz 1926 ‘da “Kabotaj Kanunu” çıkarıldı. Böylece Türk karasularında yolcu ve yük taşıma hakkı yalnızca Türk gemilerine verildi. Ayrıca Denizbank’ın kurulmasıyla denizcilik faaliyetleri artmıştır. BAYINDIRLIK ALANINDA GELİŞMELER Demiryolları yabancı şirketlerin elinden alınarak devletleştirildi. Yeni demiryolları yapıldı. Cumhuriyetin ilanından 1938 yılına kadar 3360 km demiryolu yapılmıştır. Osmanlı Devleti’nden 18335 km kalan karayolu 1948 yılında 45000 km’ ye çıkmıştır. Denizcilik alanında Kabotaj Kanunu çıkarılmış ve yeni liman ve iskeleler yapılmıştır. Pek çok yeni şehir ve kasaba inşa edilerek modern bir görünüm almıştır. TÜRKİYE’DE İNKILAP HAREKETLERİ Atatürk’ün inkılap anlayışı radikal ve köklü değişiklikler yapılması şeklindeydi. Özellikle Türk milletini son yüzyıllarda geri bıraktıran kurumları kaldırmak, yerine çağdaş kurumlar getirmek istiyordu. Zaten ulusal egemenlik anlayışına uygun kurulan bir devletin de yeni kurumlara ihtiyacı vardı. Bundan dolayı birbirini takip eden değişik alanlarda çeşitli inkılaplar yapılmıştır. ---- TBMM‘NİN AÇILMASI ----23 Nisan 1920 **İstanbul’un işgali üzerine İstanbul ile tüm ilişki kesildi. **M. Kemal İstanbul’dan kaçan milletvekillerinin TBMM’ye katılabileceğini bildirdi. Bu M. Kemal’in milli iradeye verdiği önemi gösterir. M. Kemal’in verdiği önerge aynen kabul edilir. Buna göre; 1-TBMM’nin üzerinde bir güç yoktur. * Bu madde saltanatın kaldırılıp Cumhuriyet yönetimine geçileceğinin göstergesidir. 2. Hükümet kurmak zorunludur. * Bu madde ile İstanbul Hükümeti yok sayılmış Türk Milleti adına söz söyleme yetkisinden mahrum bırakılmıştır. 3. Geçici olarak Hükümet Başkanı yada Padişah Vekili tayin etmek doğru değildir * Meclisin üstünlüğü ve sürekliliği vurgulanmıştır. 4. TBMM,Yasama ve Yürütme Yetkileri’ni kendinde toplamıştır. * Cumhuriyete geçileceği belirtilmiştir. 5. Padişah ve Halifenin durumu,baskıdan kurtulduktan sonra meclis tarafından kanunla belirlenecektir. * Milli Egemenliğe aykırı olan bu madde ortama uygun olmadığı için konmuştur. Birinci TBMM ‘nin Özellikleri ele alacak olursak; - Kurucu Meclistir. - İnkılapçı ve yenilikçidir. - Olağan üstü yetkilere sahiptir. - Güçler Birliği ilkesi benimsenmiştir. - Meclis Hükümeti sistemi uygulanmıştır. - Ulusal-Milli bir meclistir. (Azınlıklar yoktur) - Temsil Heyetinin görevi sona ermiştir. TARIM ALANINDA GELİŞMELER Köylünün durumunu düzeltmek için Aşar (Öşür) vergisi 1925’te kaldırıldı. Ziraat Bankasının verdiği kredi artırıldı. Çiftçinin tarımda makine , iyi tohum , gübre ve ilaç kullanımı teşvik edildi. Çiftçiye damızlık hayvan, tohum, fidan , borç para verildi. 1929’da “Tarım Kredi Kooperatifleri” kuruldu. SANAYİ ALANINDA GELİŞMELER 1925’te “Sanayi ve Maadin Bankası” kuruldu. (Yıpranmış Osmanlı tesislerini tamir etmek için.) 1927’de “Teşvik-i Sanayi Kanunu” çıkarıldı.(Halk sanayiye teşvik edildi, ancak halkın gücü olmadığından “Devletçilik” politikası izlendi.) 1933’te “İlk Beş Yıllık Sanayi Planı” hazırlandı. 1933’te Sümerbank kuruldu. 1938 ‘de “İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı” hazırlandı .Ancak 1939’da II. Dünya Savaşı’nın çıkması bu planın uygulanmasına engel olmuştur. Ülkedeki madenleri aramak için 1935’te Maden Tetkik Arama Enstitüsü (M.T.A) kuruldu. Madenleri işlemek içinde Etibank kuruldu. 1939’da Türkiye’nin ilk demir çelik fabrikası olan Karabük Demir-Çelik Fabrikası kuruldu. 31 ---- TEŞKİLAT-I ESASİYE’NİN KABULÜ ---1921 Anayasası / 20 Ocak 1921 TBMM’nin açılması yeni bir devletin kurulduğunu göstermek ve TBMM’ye yurt içi ve dışında işlerlik kazandırmak amacıyla ilk Anayasa kabul edilmiştir. Önemi Maddeleri ; 1. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir 2. Yasama ve yürütme yetkileri milletin gerçek temsilcisi olan TBMM’ye aittir. 3. Türkiye Devleti, TBMM tarafından yönetilir. Hükümet “TBMM Hükümeti” adını alır. 4. TBMM illerden seçilen üyelerden oluşur. Seçimler iki yılda bir yapılır. Önemi: 1. Güçler birliği ilkesi benimsenmiştir. 2. Meclis Hükümeti Sistemi benimsemiştir. 3. Savaş Anayasası olduğu için kısadır ve kişi hakları ile ilgili maddeler yoktur. Demokratik ve İhtilalci bir karaktere sahiptir. 4. Din İşlerinin meclisce yapılması, ilk anayasanın laik olmadığını gösterir. 5. İlk Anayasada, devletin yönetim şekli belli olmadığından Devletin Şekli ile ilgili ifade yer almaz. Not:* Cumhuriyetin İlanı ile Türk devletinin yönetim şeklinin cumhuriyet olduğu hükmü anayasaya eklenmiştir.(1924 Anayasası) *** cumhuriyetçilik ilkesi doğrultusunda yapılmıştır **Konferansın İsviçre'nin Lozan kentinde yapılması kabul edildi. ** Mudanya Ateşkes Antlaşmasından sonra barış esaslarını görüşmek üzere İsviçre’nin Lozan kentinde Lozan Konferansı toplandı (20 Kasım 1922). **Konferansa İstanbul Hükümeti de çağrılınca M. Kemal ikiliği önlemek ve Lozan’a tek katılmak için Saltanatı Lozan Antlaşması öncesi kaldırdı. **Konferansa Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya katıldı. Boğazlarla ilgili konular görüşülürken, Sovyet Rusya ve Bulgaristan da hazır bulundular. ABD gözlemci bulundu. Mudanya’daki başarısından dolayı Lozan’da TBMM’yi İsmet Paşa temsil etti. M. Kemal Misak-i Milli, Ermeni meselesi ve kapitülasyonlardan taviz verilmesini istedi. TBMM Heyetinin Lozan’daki Amaçları 1. Misak-ı Milliyi gerçekleştirmek. 2. Kapitülasyonları kaldırmak. 3. İtilâf devletleriyle olan sorunlarını çözmek. 4. Yeni Türk Devletinin, tanınmasını, bağımsızlığını sağlamak. Görüşmelerin Kesintiye Uğraması - Lozan görüşmeleri 22 Kasım 1922’de başlamıştır. - Bu görüşmelerde TBMM, Kapitülasyonlar, Musul, Ermeni Meselesi vs. gibi konularda taviz vermemiştir. Gerilen ortam nedeniyle görüşmeler 04 Şubat 1923’te kesilmiştir. Lozan görüşmelerinin kesildiği dönemde Türkiye'de iki önemli olay meydana gelmiştir. - İzmir I. İktisat Kongresi- 17 Şubat 1923 - I. TBMM'nin feshedilmesi 1 Nisan 1923 SALTANATIN KALDIRILMASI (1 Kasım 1922) Saltanatın kaldırılma nedenleri: 1-Lozan görüşmelerine çağrılarak ikilik yaratmayı önleme 2-Kurtuluş Savaşında padişahın olumsuz tutumu 3-M. Kemal’in yeni kurulan devlette saltanat yerine Cumhuriyeti istemesi 4- saltanatın milli egemenlik İlkesine ters düşmesi, (1921 any.) ** Lozan’a İstanbul hükümeti de çağrılınca M. Kemal Lozan Antlaşması öncesi saltanatla halifeliği ayırarak saltanatı kaldırdı. Son padişah Vahdettin ülkeyi terk edince halife olarak Osmanlı soyundan gelen Abdülmecit Efendi halife oldu. Lozan Görüşmelerinin Yeniden Başlaması ve Barış Antlaşmasının İmzalanması Lozan konferansının dağılması üzerine TBMM, boğazlar ve çevresini ele geçirmek için hazırlık yapmaya başladı. İngilizlerle savaş tehlikesi ortaya çıktı. İngiltere’de ise kamuoyu yeni bir savaşa karşı idi. Ayrıca İngiliz sömürgeleri çıkacak bir savaşta yardım göndermeyeceklerini, diğer Avrupa devletleri ise tarafsız kalacaklarını açıkladılar. Her iki tarafında savaşı göze alamaması, arabulucuların (İtalya ve Fransa’nın İngiltere’ye Baskı Yapması sonucu) devreye girmesi üzerine konferans yeniden toplandı. 24 Temmuz 1923'te Lozan Antlaşması imzalandı. Not-1 : 623 yıllık Osmanlı Devleti resmen sona erdi. Not-2 : Laikliğin ilk aşaması gerçekleşti. Not-3 : Milli egemenlik yolunda önemli bir adım atıldı. Not-4: İtilaf Devletlerinin ikilik çıkarma oyunları sona erdi. Not-5 :Cumhuriyetin ilanı için zemin hazırladı. *** cumhuriyetçilik ve laiklik ilkesi doğrultusunda yapılmıştır MADDELERİ : ZAFERİN VE BAĞIMSIZLIĞIN TESCİLİ LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI(24 TEMMUZ 1923): 1-SINIRLAR : Irak Sınırı : Musul konusunda anlaşmazlık çıkması üzerine Türkiye ile İngiltere arasında dokuz ay içerisinde çözülmek üzere ikili görüşmelere bırakıldı. Suriye Sınırı: 20 Ekim 1921'de imzalanan Ankara Antlaşmasına göre belirlendi. Batı Sınırı: Meriç nehri Yunanistan ile sınır oldu. Ege Adaları: Bozcaada ve Gökçeada Türkiye'ye, Oniki Ada İtalya'ya, diğer bütün Ege adaları silahsızlandırılması Konferansın Toplanma Yeri Sorunu **TBMM, konferansın İzmir'de toplanmasını istiyordu, böylece; Mustafa Kemal Paşa'nın konferansı etkilemesi kolaylaşacak Türk heyeti ile TBMM arasındaki haberleşme daha kolay sağlanacaktı. İtilaf devletleri ise uluslararası konferansların tarafsız ülkelerde toplanması gerektiğini bildirdiler. 32 şartıyla Yunanistan'a verildi. II. Dünya savaşından sonra imzalanan Paris Antlaşması ile 12 Ada Yunanistan'a verildi. Türkiye-İran sınırı 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşması’ndaki gibi kalmış, Zağros Dağları sınır kabul edilmiştir. Doğu sınırımız, Moskova ve Kars antlaşmalarına göre belirlenmiştir. Lozan’da sonradan sorun olan (Yarım Kalan) Konular 1- Hatay Sorunu ( Fransızlarla 1939’da imzalanan Ankara Antlaşması ile Türkiye’ye bağlandı.) 2- Irak sınırı (Musul Sorunu) (İngiltere ile sonra görüşmek üzere bırakıldı. Ancak alınamadı) 3- Boğazlar sorunu ( Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile çözülecek) 4- Yabancı okullar 5- Nüfus mübadelesi NOT: LOZANDA ÇÖZÜMLENEMEYEN TEK SORUN MUSUL MESELESİDİR. 2-BOĞAZLAR **Boğazların yönetimi başkanlığını bir Türk'ün yapacağı uluslararası komisyona bırakılacak **Boğazların her iki yakasında yirmişer km'lik alan silahsızlandırılacak **Ticaret gemileri serbestçe boğazlardan geçebilecek **Savaş gemilerine tonaj sınırlaması getirilecek. **Savaş ihtimali olduğunda Türkiye boğazlan silahlandırabilecek Not: boğazlardaki komisyonun varlığı bagızmsızlık haklarımıza aykırıdır. Önemi: 1-- Siyasî bağımsızlık yanında ekonomik bağımsızlık elde edildi. 2-- M. Kemal ülkeyi kalkındırmak ve geliştirmek için İnkılaplar dönemini başlatmasını sağladı. 3- I. Dünya Savaşı’nın en son imzalanan barış antlaşması Lozan’dır. 4- Uluslar arası bir anlaşmadır ve geçerliliğini günümüzde de korumaktadır. 5- Sevr’in geçersiz olduğu kabul ettirilmiştir. 6- İtilaf Devletleri Misak-ı Milli’yi ve Türk Devleti’nin bağımsızlığını kabul etmişlerdir. 7- Türk Kurtuluş Savaşı sömürge altındaki milletlere örnek olmuştur 3-İSTANBUL'UN DURUMU **İstanbul'un Lozan Antlaşması’nın TBMM'de onaylanmasından sonra bir buçuk ay içerisinde İtilaf devletlerince boşaltılması kararlaştırıldı. 4-KAPİTÜLASYONLAR **Kapitülasyonların bütün sonuçlarıyla birlikte kaldırılması kabul edildi. Milli Sınırlardan Milli Ekonomiye: 1. İZMİR (TÜRKİYE) İKTİSAT KONGRESİ (17 ŞUBAT 1923) 5-DIŞ BORÇLAR **En çok Fransa ile aramızda bu konuda sorun çıktı. **Düyun-u Umumiye İdaresi kaldırıldı. **Osmanlı borçları Osmanlı Devleti'nden ayrılan devletler arasında paylaştırıldı. **Borçların önemli bir kısmını Türkiye ödeyecekti. **Borçlar Türk lirası ya da Fransız frangı ile ve taksitler halinde ödenecekti. *** BORÇLAR 1954 YILINDA BİTMİŞTİR. ***Ülke ekonomisinin durumu Kurtuluş savaşında iyice bozulmuştu. Elde edilen askeri ve siyasi başarının bir benzeri ekonomik alanda da sağlanması şarttı. ***Ekonomiyi güçlendirmek ve milli ekonominin kurulmasıyla ilgili esasları belirlemek amacıyla Lozan görüşmelerinin kesintiye uğradığı dönemde 17 Şubat 1923'de İzmir iktisat kongresi toplandı bu kongreye çiftçi Tüccar, sanayici ve işçi kesimlerinden 1135 kişi katıldı. ****Burada Misak-ı iktisadi (ekonomik ant) kabul edildi. Kongrenin Toplanma Sebepleri: 1-Milli ekonominin amaçlarını ve amaçlara ulaşmak için izlenecek yöntemi belirlemek 2-Ekonomik bağımsızlığın yöntemini belirlemek 3-Milli ekonominin temellerini atmak Kongrede Alınan Bazı Kararlar: 1-Anonim şirketlerin kuruluşunu kolaylaştırmak 2-Milli bankalar kurmak 3-Demir yolları inşaatının hükümetçe bir programa bağlanması 4- Küçük imalattan büyük işletmelere geçilmelidir. 5-Yerli malının kullanımına önem vermek NOT: 12-18 ARALIK YERLİ MALI HAFTASI OLARAK BELİRLENMİŞ VE 1946’DAB BU YANA KUTLANMAYA BAŞLAMIŞTIR. 6-Teknik eleman yetiştirecek okullar açmak 7-Sanayi mallarının gümrük vergileri ile korunması 8-Ulaşım sorunlarının çözülmesi 9-Tüketim mallarının üretimine öncelik vermek 10-Yabancı kurumları millileştirmek 11. Hammaddesi yurt içinde olan sanayi kolları 6-PATRİKHANE **Yabancı kiliselerle ilişki kurmaması şartıyla patrikhane İstanbul'da kalacak + Seçilen patriği Türk hükümeti Onaylayacak 7-YABANCI OKULLAR **Türkiye'de bulunan bütün yabancı okullar Türk Milli Eğitim sistemine bağlı olacak. **Bu okullar Türk müfettişlerince denetlenecek. 8-SAVAŞ TAZMİNATI **Yunanistan'dan savaş tazminatı olarak sadece Edirne'nin Karaağaç istasyonu alındı. 9-AZINLIKLAR **Türkiye'de bulunan bütün azınlıklar Türk vatandaşı sayıldı. Böylece Avrupalı devletlerin içişlerimize karışmaları önlendi. 10-NÜFUS MÜBADELESİ **Batı Trakya Türkleri ile İstanbul Rumları hariç Yunanistan'daki Türkler ve Türkiye'deki Rumların yer değiştirmesi kararlaştırıldı. 33 geliştirilmelidir. 12. Özel teşebbüsün geçekleştiremediği yatırımlar devlet aliyle yapılmalıdır. **Kabine Sistemine göre, Bakanlar başbakan tarafından seçilir ve Cumhurbaşkanınca onaylanır **Meclis Hükümet sistemi, Yasama ve Yürütme meclise aittir. Güçler birliği vardır. Bakanların meclis içinden tek tek seçildiği yönetim şeklidir. Adaylar üzerinde anlaşma sağlamadığında hükümetin kurulması gecikir. Meclis başkanı aynı zamanda hükümetin de başkanıdır **devlet bakanların n*** cumhuriyetçilik ilkesi doğrultusunda yapılmıştır den tek seçildiği hükümet ÇAĞDAŞ DEVLETE DOĞRU: HALİFELİĞİN KALDIRILMASI (3 Mart 1924) **Hz. Peygamber (SAV), yaşadığı dönemde hem dinin hem de devletin başında bulunuyordu. Onun vefatından sonra devletin başına geçen kimselere halife denilmiştir. **İlk dört halife seçimle göreve gelmişlerdir. ** Emeviler döneminden itibaren halifelik babadan oğula geçen bir saltanat haline dönüşmüştür. **Yavuz Sultan Selim'in Mısır Seferinin ardından Halifelik Osmanlı padişahlarına geçmiştir. Osmanlı Devleti, İslam dünyasının lideri olmuştur. **1 Kasım 1922'de saltanat kaldırıldığı halde, devlet işlerine karışmayacağı düşüncesi ve halkın bağlılığı dikkate alınarak halifelik kaldırılmadı. Osmanlı ailesinden Abdülmecit Efendi TBMM tarafından halife seçildi. **Abdülmecit Efendi, Osmanlılarda padişah olmadığı halde halife olan tek kişidir. Halifeliğin kaldırma nedenleri: 1. Milliyetçilik ve milli egemenlik düşüncesi üzerinde kurulmuş olan yeni Türk devletinin yapısıyla saltanat ve halifeliğin bağdaşmaması, 2. Halife Abdülmecit Efendinin devlet başkanı gibi hareket etmeye başlaması. 3. Yapılacak inkılap çalışmalarının önünde halifeliğin bir engel gibi görünmesi Halifeliğin kaldırmasının sonuçları: 1. Laik devlet yapısının oluşturulması için en önemli adım atıldı. 2. İlerde yapılacak inkılâplara uygun bir ortam hazırlandı. 3. Milli egemenlik daha da güçlendi. 4. Ümmetçilik Anlayışı sona erdi. *** Laiklik ilkesi doğrultusunda yapılmıştır Açıklamalar: 1-Bağımsız ekonomi için ilk adım Lozan’da kapitülasyonların kaldırılması ile atıldı. 2-İzmir İktisat Kongresi bağımsız, liberal ve milli ekonomiyi benimsedi. 3-1930’da Merkez Bankasının kurulması Türk parasını yabancı sermayenin elinden kurtardı. 4-İzmir İktisat Kongresinde Misak-ı İktisadi kabul edildi. *** Devletçilik ilkesi doğrultusunda yapılmıştır ANKARA’NIN BAŞKENT OLMASI (13 Ekim 1923) Sebepleri: 1-Ankara 27 Aralık 1919dan itibaren Temsil heyetinin merkezi durumundaydı. (Temsil Heyetini Ankara’ya gelmesi) TEMSİL HEYETİ BURAYI BATI CEPHESİNE YAKIN OLMASI VE DEMİR YOLU BAĞLANTISI OLMASI NEDENİYLE SEÇMİŞTİ. 2-TBMM de Ankara da açılmıştır. 3-Türkiye’nin merkezi durumundaydı. 4-Kurtuluş Savaşı buradan yönetildi 5-Askeri ve coğrafi bakımından başkent olmaya uygundu. **13 Ekim 1923de Anayasada değişiklik yapılarak başkent yapılmıştır. *** cumhuriyetçilik ilkesi doğrultusunda yapılmıştır CUMHURİYET’İN İLANI (29 Ekim 1923) **Lozan Barış Konferansı sırasında iç politikada izlenecek konular gündeme geldi. Bu konular bazı milletvekilleri arasında tartışmalara yol açtı. İtilaf Devletleri bu durumdan faydalanmaya çalıştılar. Savaş durumu yeniden gündeme geldi. **Bunun üzerine TBMM, 1 Nisan 1923'te meclisi yenilemek için yeni bir milletvekili seçiminin yapılmasına karar verdi. Yapılan seçimler sonunda ikinci Türkiye Büyük Millet Meclisi kuruldu. Lozan Antlaşması'nı bu meclis onayladı. ********Birinci TBMM (1920-1923) Kurtuluş Savaşı'nı gerçekleştiren ve vatanı kurtaran meclisti. ********İkinci TBMM (1923-1927) ise inkılapları gerçekleştiren meclis oldu. Cumhuriyetin ilanı da ikinci TBMM tarafından gerçekleştirildi. ***TBMM’nin açılması, arkasından saltanatın kaldırılmasıyla millet egemenliği büyük ölçüde gerçekleşmişti. Ve devlet başkanlığı sorunu ortaya çıkmıştı. Halife Abdülmecit devlet başkanı gibi hareket ediyordu. Fakat kamuoyu hazır olmadığı için “Cumhuriyet” adı konmamıştı. Üstelik “Meclis Hükümeti” sistemi hükümet bunalımına yol açmıştı. Sonunda 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet ilan edildi. **Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı, **Fethi Bey TBMM başkanı, **İsmet Paşa başbakan oldu. Cumhuriyetin ilanıyla : 1- Devletin adı ve yönetim biçimi belirlenmiştir. 2- Devlet başkanı sorunu çözüldü 3- Yürütmeye işlerlik kazandırıldı. 4- Meclis hükümeti sisteminden kabine sistemine geçildi. Aynı Gün ; (3 mart 1924) 1- Şer’i ye ve Evkaf Vekaleti kaldırıldı (laiklik yolunda önemli bir adımdır. Yerine din konusunda halkı aydınlatmak için Diyanet İşleri Başkanlığı, vakıf mallarını korumak, yaşatmak ve işletmek amacıyla Vakıflar Genel Müdürlüğü kuruldu. 2- Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edildi (Eğitim ve öğretimin birleştirilmesi sağlandı). Laiklik ilkesi doğrultusunda yapılmıştır 3- Erkan-ı Harbiye Vekaleti kaldırıldı (genel Kurmayın politikayla uğraşması engellendi ve Genel Kurmay Başkanlığı kuruldu) cumhuriyetçilik ilkesi doğrultusunda yapılmıştır 4- Osmanlı hanedanının yurt dışına çıkarılmasına karar verildi. 5- Harbiye Nezareti kaldırıldı. (Yerine Savunma Bakanlığı Kuruldu) 34 EĞİTİM YENİLİKLERİ Sebepleri: 1-Eğitimi çağdaşlaştırmak 2-Milli demokratik ve laik bir toplum oluşturmak 3-Eğitimi birleştirmek 4-Eğitimdeki ikilik ve karışıklığı önlemek 5-Cumhuriyet rejimini güçlendirecek eğitim sistemini oluşturmak. 6-Kültür ikiliği ve çatışmasını önlemek. 1-CUMHURİYET HALK PARTİSİ (9 Ağustos 1923) **Böylece cumhuriyet tarihinin ilk siyasi partisi kurulmuş oldu. ** CHP devletçilik ilkesini benimsemiş olmasından dolayı kendisinden sonra kurulan partilerden ayrılır. Kurulma Nedenleri: - İkinci Mecliste (1923-1927) çoğunluğu sağlayarak, inkılaplar için ortam hazırlamak. - İnkılâpları halka anlatacak ve onları aydınlatacak kadroyu oluşturmak. Özellikleri: - Mustafa Kemal meclis çatısı altında bütün grupları birleştirmeyi denedi. Bunu başaramayınca kendisi gibi düşünen arkadaşlarıyla birlikte "Anadolu ve Rumeli Müdafaayı hukuk" grubunu kurdu. Bu grup daha sonra Atatürk'ün emriyle Halk fırkası adını aldı. (9 Eylül 1923). - Cumhuriyetin ilanından sonra ise ismi değiştirilerek Cumhuriyet Halk partisi oldu. - Türkiye Cumhuriyeti’nin İlk partisidir.(İktidar Partisi) - İnkılâpları gerçekleştiren parti olmuştur. - 1946 yılına kadar seçimlere tek başına girmiştir. - 1950 yılına kadar 27 yıl aralıksız iktidarda kalmıştır. - 1938’e kadar başkanlığını M.Kemal, 1938-1950 arasında ise İsmet İnönü yapmıştır. - Sosyal alanda, halkçılık, ekonomik alanda, devletçilik, yönetim alanında ise laiklik ilkelerini savunmuştur. TEVHİD-İ TEDRİSAT (ÖĞRETİM BİRLİĞİ KANUNU) (3 MART 1924) - Çağdaş ve modern bir Türkiye için eğitimin çağdaş ve laikleşmesi gerekiyordu. Bu amaçla eğitim alanında inkılaplar yapıldı. Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun kabul edilmesinin sonuçları: 1-Eğitim ve öğretimde birlik sağlandı. 2-Bütün okullar Milli Eğitim Bakanlığına bağlandı. 3-Eğitim devletçi, milliyetçi ve laik bir karakter kazandı. 4-Azınlık okullarının zararlı faaliyetleri durduruldu. 5-Yabancı okullara Türkçe dersleri kondu. 6-Medreseler kapatıldı. 7-İlköğretim zorunlu ve parasız duruma getirildi. 8-Eğitimde eşitlik sağlandı. 9-karma eğitime geçildi 10-Kültür çatışması önlendi Medreselerin Kapatılması - Osmanlılarda en önemli eğitim kurumları medreselerdi. Osmanlı devletinin yenileme ve çöküş dönemlerinde diğer kurumlar gibi medreseler de bozulmuştu. Tanzimat'tan itibaren batı tarzında eğitim veren okullar açılmıştı. Aynı zamanda azınlık ve yabancı ülkelerin okulları da bulunmaktaydı. Bu durum kültür çatışmasına neden oluyordu. Sebepleri: 1-Yeni rejim karşıtlarının yetişmesini önlemek 2-Kültür ikiliğini önemek 3-Din bilginine pek ihtiyaç olmaması 4-Medreselerin çağa ayak uyduramaması 5-Tutucuların kendi fikirleri doğrultusunda adam yetiştirmesini önlemek Ordunun Siyasetten Ayrılması: - 03 Mart 1924’te kabul edilmiş olan bir yasayla, hükümette yer alan “Genelkurmay Başkanlığı” siyaset dışında bırakılmıştır. - 19 Aralık 1924’te alınan bir kararla, askerlerin görevleri devam ederken milletvekili olamayacaklarına dair yasa kabul edilmiştir. • Böylece ordunun siyasetle olan bağı kesilmiştir. 2- TERRAKİPERVER CUMHURİYET FIRKASI (17 Kasım 1924) - Bu parti, kurtuluş savaşında Atatürk'le aynı saflarda bulunmuş olan bir grup sivil ve asker tarafından kuruldu: Bu kişiler Kazım Karabekir (partinin başkanı) Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Adnan Adıvar'dı - Atatürk yeni kurulan partiyi olumlu karşıladı. Çünkü demokrasilerde çok parti olmalıydı. Aynı zamanda hükümetin denetlenmesi için de muhalefet partilerinin bulunması gerekliydi. -** Parti ilk muhalefet partisidir. Parti programı şöyledir: **Parti liberal ve demokratiktir **Dini düşünce ve inançlara saygılıdır. **Cumhurbaşkanı olan kişinin milletvekilliği kaldırılmalıdır. **Hükümete ait çiftliklerle araziler köylülere dağıtılacaktır - Kısa zamanda amacından sapan parti aynı zamanda inkılâpları benimsemeyen kişilerin sığınabileceği bir yer durumuna geldi. Doğuda çıkan Şeyh Sait ayaklanmasında, partinin bazı yöneticilerinin de rolü olduğu gerekçesiyle, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatıldı. (5 Haziran 1925) ÇOK PARTİLİ SİYASİ HAYATA GEÇİŞ DENEMELERİ **Demokrasilerin düzgün işleyebilmesi için birden fazla partiye gerek vardır. M. Kemal bu nedenle çoklu parti için çalışmaların başlanmasını istiyordu. **M. Kemal’in isteği ile çok partili rejim denemeleri için kurulacak partiler ülke rejimini tehdit edince çok partili rejim denemelerine bir süre ara verilecek. 1946’da Demokrat Parti kurulması ile çok partili hayat başlayacak. 1950’ya kadar Cumhuriyet Halk Fırkası iktidarda kaldı.1950 yılında çok partili hayata geçildi 35 diyordu. Bu amaçla yakın arkadaşı Fethi Okyar'a yeni bir parti kurmasını istedi. Diğer kurulma nedenleri: 1. Cumhuriyeti ve Milli Egemenliği daha iyi uygulayabilmek. 2. Halkın her kesiminin görüşlerini mecliste yansıtabilmek. 3. Hükümeti denetleyerek daha iyi çalışmasını sağlamak. Parti proğramı şöyedir: **Cumhuriyetçi ve milliyetçi esaslara bağlı kalınacaktır. **Kadınlara siyasi haklar verilmelidir. **Serbest ekonomi (Liberalizm) modeli benimsenmiştir. **Paranın değerini koruyacak tedbirler alınacaktır. **Yabancı sermayenin ülkemize girmesi sağlanacaktır. ŞEYH SAİT İSYANI / 13 ŞUBAT 1925 ============================ Nedenleri; 1. Halifelik ve Saltanat yanlılarının kışkırtmaları. 2. Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası’nın, Cumhuriyet aleyhindeki tutum ve davranışları. 3. İngilizlerin Şeyh Sait ve yanlılarını kışkırtarak Musul sorununun İngiltere lehine sonuçlanmasını sağlamak istemesi. 4. Yapılan inkılapların halk tarafından tam olarak anlaşılamamış olması. 5. Güneydoğu Anadolu’da İngiltere destekli bir Kürt Devleti kurulmak istenmesi. Gelişimi; Musul’un Türkiye’nin eline geçmesini istemeyen İngiltere’nin kışkırtması ve desteği sonucu Şeyh Sait ; “Din Elden Gidiyor” sloganıyla Diyarbakır’ın Ergani ilçesinin Piran Köyünde 13 Şubat 1925’te ayaklanmayı başlattı. Kısa sürede Genç, Elazığ, Diyarbakır ve Bitlis’e yayıldı. İsyan bastırılamayınca Başbakan Fethi Okyar istifa etti. Yerine İsmet İnönü Hükümeti kuruldu. Bu dönemde ; Böylece Türkiye'nin üçüncü partisi olan Serbest Cumhuriyet Fırkası Fethi Okyar'ın başkanlığında kuruldu. (12 Ağustos 1930). - Demokrasinin gereği olarak kurulan bu parti kısa sürede laikliğe karşı olanların toplandığı bir parti haline geldi. - Fethi Bey, partinin devlet için tehlikeli olmaya başlaması üzerine partiyi kapatmak zorunda kaldı. (17 Kasım 1930) • Parti kapatıldıktan bir hafta sonra Menemen Olayı meydana geldi. • Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kendi kendini kapatması ikinci kez Çok Partili Hayatı kesintiye uğratmıştır MENEMEN OLAYI / 23 ARALIK 1930 ============================ Nedeni; - Cumhuriyet ve laik düzeni benimsemeyen grupların rejimi yıkıp kendi sistemlerini getirmek istemeleri. ** 04 Mart 1925’te Takrir –i Sükûn Kanunu çıkarılarak Olağanüstü Hal ilan edildi. ** İstiklal Mahkemeleri yeniden kuruldu. SONUÇLARI; - Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası, isyanda rol aldığı gerekçesiyle 05 Haziran 1925’te kapatıldı. • Böylece çok partili hayata geçiş denemesi başarısızlıkla sonuçlanmış oldu. - İngiltere bu isyanı kullanarak Musul sorununu Türkiye aleyhine sonuçlanmasını sağlamıştır. - Şeyh Sait İsyanı, Cumhuriyet rejimine yönelik ilk isyandır. (Laik düzene yönelik ilk isyan hareketidir.) NOT: şeyh Sait isyanından sonra halkı yenilik harekatları konusunda bilgilendirmek ıcın İSTANBUL ÜNİ. TALEBE BİRLİĞİ öğrencileri tarafından AYDINLATMA KURULU oluşturularak ana doluya gonderılmıstır. Gelişimi: Nakşibendi Tarikatı’na mensup Derviş Mehmet “Din elden gidiyor, şeriat isteriz” sloganıyla ayaklandı. Asteğmen (Matematik Öğretmeni) Kubilay şehit ettiler. Sonuçları; - İsyan bastırılmış ve suçlular yakalanarak cezalandırılmıştır - Bu isyan cumhuriyet tarihinde rejime yönelik olarak çıkan ikinci isyandır. - Türkiye’de Çok Partili Hayata geçişi geciktirmiştir. - Yaşanan 2 olay (Şeyh Sait İsyanı ve Menemen Olayları) Türkiye’de henüz Çok Partili Rejim için ortamın uygun olmadığını göstermiştir. ATATÜRK’E SUİKAST GİRİŞİMİ / 16 HAZİRAN 1926 ==================================== Şeyh Sait ayaklanmasının bastırılması ve Terakkiperver Cumhuriyet fırkasının kapatılmasından sonra Cumhuriyete karşı olanlar Mustafa Kemal'e bir suikast düzenlemeye karar verdiler. Suikast planını Mustafa Kemal Paşanın İzmir'e geleceği gün gerçekleştireceklerdi. -Bu plan Mustafa Kemal'in İzmir'e yapacağı gezinin bir gün gecikmesi üzerine suikastçıları kaçıracak kayıkçının İtirafı ile ortaya çıktı. Suikastçılar silahlarıyla birlikte yakalandılar ve istiklal mahkemesinde gerekli cezaya Çarptırıldılar. -Mustafa Kemal suikast girişimi sonrasında: “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacak, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” demiştir. Açıklama: 1-Halkın istek ve şikâyetlerinin meclise daha iyi yansıması için çok partili hayat denendi. Fakat gerek halk buna hazır olmadığından gerekse inkılâplar tam olarak oturmadığından dolayı çok partili hayatın uygulanması sonraya bırakıldı. 2- Çok partili hayata geçiş 1950’de Demokrat Parti ile başlamıştır. ÇAĞDAŞ UYGARLIĞA DOĞRU ADIMLAR: Kılık-Kıyafet( Şapka) Kanunu (25 Kasım 1925) 3-SERBEST CUMHURİYET FIRKASI (12 Ağustos 1930) 1929 yılında, Dünyada büyük bir ekonomik kriz yaşandı. Ülkemiz de bundan etkilendi. Hükümetin ekonomik programı bazı milletvekilleri tarafından eleştirildi. Mustafa Kemal “yeni bir parti kurulursa hükümet daha iyi denetlenebilir” Sebepleri: 1-Türk halkının görünümünü çağdaşlaştırmak 2-Ayrılık ifade eden giysilerin giyimini durdurmak. 3-Çağdaşlaşmayı ve kıyafet birliği sağlamak. 36 HUKUK VE AİLE: Hukuk: Vatandaşların devletle ve birbirileriyle olan ilişkilerini düzenleyen kurallar bütünüdür. Açıklamalar: 1-Şapka devrimi Kastamonu’dan başlatılmıştır. 2-Kadınların giyimi konusunda kanun çıkarılmayıp; bu durum doğal haline bırakıldı. 3-3 Aralık 1934’de çıkarılan bir kanunla din adamlarının ibadet yerlerinin dışında dini kıyafet giymeleri yasaklandı. (Diyanet İşleri Başkanı, Patrik ve Haham Başı bu kuralın dışında tutuldu.) Medeni Kanunun Kabulü (17 Şubat 1926) **Avrupa devletlerinde modern hukuk kuralları uygulanırken Osmanlı Devleti’nde Tanzimat döneminde dini kurallara dayalı “MECELLE” adı verilen kanun hazırlanmıştı. Mecelle ihtiyaçlara cevap veremediği için 1926 yılında Türk milletinin örf ve hukukuna en yakın olan ve Avrupa’daki en yeni medeni kanun olan İsviçre Medeni Kanunundan alınarak hazırlandı. Miladi Takvimin Kabulü (26 Aralık 1925) Sebepleri: 1-Avrupa ile Türkiye arasındaki ilişkileri (özellikle ticari) kolaylaştırmak İsviçre Medeni Kanununun Türk Medeni Kanunu Olarak Kabul Edilmesinin Sebepleri: 1-Mevcut kanunların en yenisi olması 2-Demokratik olması. 3-Akılcı ve pratik olması. 4-Kadın ve erkek eşitliğine uygun olması. Açıklama: 1-Aynı gün uluslar arası saat ölçüsü kabul edildi. 2-1931’de Avrupaî tarz ağırlık ve uzunluk ölçüleri kabul edildi: Uzunluk: metre Ağırlık: kilogram Sıvı: litre 3-1935’de haftalık tatil Cumadan Pazara alındı. 4-1928’de uluslararası rakamlar kabul edildi. 5-Uzunluk ve ağırlık alanındaki değişiklikler ve hafta tatilinin değiştirilmesi Avrupa ile ticari ilişkileri kolaylaştırmaya yöneliktir. Medeni Kanunun Getirdiği Yenilikler: 1.Aile hukukunda kadın-erkek eşitliği sağlandı. 2.Resmi nikah ve tek kadınla evlilik esası kabul edildi. 3.Kadına da boşanma hakkı verildi. 4.Mirasta kadın erkek eşitliği sağlandı. 5.Mahkemelerdeki şahitlikte kadın erkek eşitliği getirildi. 6.Kadınlara istediği mesleğe girebilme hakkı tanındı. 7.Boşanma durumunda çocukların hakları güvence altına alındı. NOT: Medeni Kanun kadınlara siyasal haklar vermemiştir Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması (30 Kasım 1925) Tekke; tarikatların toplantı, tören, eğitim yeridir. Zaviye ise tekkenin daha küçüğüdür. Tekke ve zaviyeler Osmanlı devletinde tarikatların faaliyet yaptığı yerlerdi. Osmanlı devletinin son zamanlarında Tekke ve zaviyeler esas görevlerinden uzaklaştılar. Halkın din duygularının istismar edildiği yerler haline geldi. Asker kaçaklarının ve başıboş insanların toplandığı yer haline geldiler. Önemi: 1-Türk halkının bilime, akılcılığa ve laik düşünceye yönelmesi açısından önemli bir adım atıldı. 2-Birlik beraberliğin sağlanması yönünde önemli bir adım atıldı. 3-Türkiye’nin falcılar, şeyhler, dervişler ve büyücüler ülkesi olamayacağı ispatlandı. Hukuk alanında diğer yenilikler: - Türk Ceza Kanunu: İtalya’dan alındı - Borçlar Kanunu: İsviçre’den alındı. - Türk Ticaret Kanunu: Almanya’dan alındı. - İcra ve İflas Kanunu TC ANAYASALARI 1921ANAYASASI (TEŞKİLAT- ESASİYE) 1924 ANAYASASI 1961 ANAYASASI 1982 ANAYASASI 1-1921 Anayasası-Teşkilat-ı Esasiye Kanunu(20 Ocak 1921) Teşkilat-ı Esasiyenin Özellikleri: 1-Olağan üstü durum için hazırlandığından dolayı geniş kapsamlı değildir. Temel hak ve hürriyetlere yer verilmemiştir. 2-Milli Egemenliği yansıtan ilk siyasi belgedir. 3- Laik bir anayasa değildir. 4- En önemli değişikliğini cumhuriyetin ilanı ile gördü. 5- Yeni devletin kurulduğunu belgeledi. 6- Meclis hükümeti sistemi benimsendi. 7- Güçler Birliği ilkesi kabul edilmiştir.Buna göre kanun yapma, yürütme yetkisi ve yargı milletin tek temsilcisi olan TBMM’ye verilmiştir. Bu madde Kurtuluş Savaşı yıllarında daha çabuk karar alabilmek için uygulanmıştır. Açıklamalar: 1-Aynı gün şeyh, derviş, mürit gibi unvanların kullanılması ve kurumlarla ilgili elbiselerin giyilmesi ve muskacılık yasaklandı. 2-Türbeler kapatılırken Yavuz ve Fatih gibi Türk büyüklerinin türbelerinin kapatılmaması; Türk İnkılâbının tarihi kökleri koparmaya yönelik olmadığını gösterdi. 37 2-1924 Anayasası (20 Nisan 1924): Kapsamı: 1-. En uzun ömürlü anayasamızdır. 2- İnkılaplar dönemi anayasası olduğundan dolayı, en fazla değişikliğe uğrayan anayasamızdır. 3-1928’de, anayasadan “devletin dini İslam’dır” maddesi atılarak, anayasa laikleşti. 4-1937’de Atatürk ilkeleri anayasaya alındı. 5-1934’de kadınların seçme ve seçilme hakkı anayasaya alındı. 6-Vekiller 4 yılda bir seçilir. 7-Seçme yaşı 22; seçilme yaşı 30’dur. 8-Cumhurbaşkanı 4 yılda bir seçilir. Tekrar seçilebilir. 9-Seçme ve seçilme erkekler aittir. 10-. Kabine sistemi geçerlidir. AYRAMI(1 TEMMUZ 1926) KABOTAJ bir devletin kendi limanlarında yolcu ve yük tasıma hakkıdır. Ülkemizde Cumhuriyetten önce ticaretin çoğunluğu gayrimüslimler tarafından yürütülüyordu. Deniz taşımacılığının çoğu da gayrimüslimlerde idi. 1 Temmuz 1926’da Kabotaj Kanunu çıkarılarak Türk kıyılarında deniz taşımacılığı, limanlar arasında gemi işletmeciliği ve taşımacılığı Türk vatandaşlarına ve Türk gemilerine verildi. ***Ülkemizde 1 Temmuz denizcilik ve kabotaj bayramı olarak kutlanmaktadır. BİR DEVRİN ANALİZİ: NUTUK Nutuk (Söylev)yeni Türkiye devletinin yazılan ilk tarihidir. **Yazarı Mustafa Kemal Atatürk’tür. **1919-1927 yılları arasında olan olayları yazmıştır. M. Kemal Nutukla ülkeyi nasıl kurduklarını ve hedeflerini anlatmıştır. ** M. kemal Nutuk’a “1919 senesi Mayısın 19’uncu günü Samsun’a çıktım” sözleriyle başlar; Türk gençliğe seslenişle bitirmiştir. **Nutuk, Atatürk tarafından kurulan Cumhuriyet Halk Partisinin 15-20 Ekim tarihleri arasında Ankara da toplanan İkinci Kongresinde okunmuştur. Konuşma otuz altı buçuk saat sürmüştür. Nutuk yazılırken incelenen belgeler şunlardır: ***Erzurum ve Sivas kongresi zabıtları ***Kişisel yazışmalar ***TBMM tutanakları ***1919 – 1927 yılları arasındaki gazete koleksiyonları 3-1961 Anayasası: Kapsamı: 1-Kuvvetler ayrılığı prensibi benimsendi. 2-Cumhuriyet senatosu kuruldu. 3-Nispi temsil sistemi benimsendi. 4-Anayasa mahkemesi kuruldu. 5-Kişisel hak ve hürriyetler genişletildi. 6-Cumhuriyetin nitelikleri değişmez kabul edildi. 7-Sosyal hukuk devleti anlayışı benimsendi. 8-Yürütme sınırlandırıldı. 9-Cumhurbaşkanlığı sembolikleştirildi. 10-Üniversiteler, TRT, DPT ve MGK anayasaya a-lındı. 11-Anayasa Mahkemesi, Kanun Hükmünde kararname çıkarma, Yüksek Savcılar Kurulu, Yüksek Hakimler Kurulu ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi benimsendi. 12-Meclis 450 üyeden, cumhuriyet senatosu 150 üyeden oluştu. 13-Vekiller 4 yılda bir; senatörler 6 yılda bir seçilecektir. 14-Siyasi parti hakları anayasaya alındı. - Nutuk’u üç aşamaya ayırmıştır: 1- Birinci aşama: 19 Mayıs 1919’dan 23 Nisan 1920 TBMM’nin açılışına kadar kısımı, 2- İkinci aşama: 23 Nisan 1920’den 29 Ekim 1923 Cumhuriyetin ilanı dönemini 3- Üçüncü aşama: 29 ekim 1923’ten 1927 tarihlerini kapsayan Cumhuriyet dönemini anlatmıştır. 1961 Anayasasının Özellikleri: 1-27 Mayıs 1961 askeri darbesi sonucunda hazırlandı. 2-Yapılan darbeyi haklı gösterme eğilimindedir. 3-Siyasi iktidarın uygulamalarına karşı olduğu için bir tepki anayasasıdır. HARF İNKILÂBI’NDAN MİLLET MEKTEPLERİ’NE: Türk Harflerinin Kabulü (1 Kasım 1928) Sebepleri: 1-Arap harflerinin okuma ve yazmayı zorlaştırması. 2-Avrupa ile ilişkilerin kolaylaştırılmak istenmesi 3-Halkı çağdaşlaştırmak 4-Öz Türkçe’yi yeniden canlandırmak 5-Okuma yazma oranını artırmak 6-Arap alfabesinin Türkçe’nin yapısına uymaması Sonuçları: 1-Türk dilinin gelişmesi sağlandı 2-Okuma yazma oranı ve yazılan basılan eser sayısı arttı 3-Çağdaşlaşma yolunda önemli adım atıldı NOT:24 Kasım1928 yılında Millet Mektepleri açılarak eğitim seferberliği başlatılmıştır. Mustafa Kemal bu mekteplerde 24 Kasım 1928’de ders verdiği için, kendisine başöğretmen denilmiştir. ---- Mustafa Kemal okuryazar oranını arttırmak ülkeyi cehaletten kurtarmak için 7’den 70’e herkese okuma öğretmek için Mahalle Mekteplerini kurdurmuş. Buralarda halkın okuma yazma öğrenmesi için çalışmalar yaptırmıştır. 4-1982 Anayasası: Özellikleri: 1-12 Eylül 1980 askeri darbesi sonucunda hazırlanmıştır. 2-1982’de yapılan referandum sonucunda hem anayasa hem de cumhurbaşkanı belirlendi. 3-Kişisel hak ve hürriyetler kısıtlandı 4-Cumhuriyet senatosu kaldırıldı. 5-Millet vekili sayısı 400 olarak belirlendi. (1987’de 450’ye çıkarıldı.) 6-Milletvekili seçimlerinin 5; cumhurbaşkanlığı se-çiminin 7 yılda bir yapılması kabul edildi. 7-Bir tepki anayasasıdır. 8-Yapılan darbeyi haklı gösterme eğilimindedir. 9-Yürütmeyi güçlendirmeye çalışmıştır. 10-Değişmeyecek hükümleri çoktur. 11-Cumhurbaşkanlığı sembolik olmaktan çıkarıldı KABOTAJ B 38 **1926’da ticaret hayatında Türkçe **1927’de çıkarılan kanunla sokak adlarının Türkçeleştirilmesi **1928’de çıkarılan kanunla Arap rakamlarının kaldırılarak uluslararası rakamların kullanılması kabul edildi. **Şehrin planlı gelişmesi için yarışma düzenlemiş 1928 yılında. Yarışmayı Alman Mimar Hermann Jansen (Herman Yansen) kazanmıştır. **Ankara’nın gelecek 50 yılı düşünülerek 300 bin nüfuslu şehir planı yapmıştır. Ankara’yı bahçelerle yeşilliklerle kaplı bahçe şehir olarak planlamıştır. MİLİ KÜLTÜRÜMÜZ AYDINLANIYOR: ÇAĞDAŞ ÜNİVERSİTE YOLUNDA: İSTANBUL ÜNİ. **Osmanlı zamanında kurulan Darülfünun (İstanbul üniversitesi) çağın gereklerine uygulanması için M. Kemal İsviçreli bilim adamı Malche’den rapor istemiş. BU RAPORDA: **Dil derslerine önem verilmelidir. **Öğretim üyelerinin bilimsel ve araştırmacı özelliklerinin artırılması **Üniversitelere sınavla öğrenci alınması **Üniversitelerde sosyal tesislerin yapılması **Kongre ve konferansların düzenlenmsi. **1 kasım 1933’te Mecliste üniversite reformlarını açıklamış bu doğrultuda Darülfünun yerine modern eğitime uygun olan İstanbul Üniversitesi açılmıştır. AYRICA: ** Ankara Hukuk mektebi (1925 – İlk yüksekokul), ** 1926 yılında Gazi Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü **1936 Dil veTarih – Coğrafya Fakültesi **1936-1937 yılları arasında İstanbul’da bulunan Mülkiye mektebi Ankara’ya taşındı ve Siyasal Bilgiler Fakültesi olarak değiştirildi. **Tıp, hukuk, fen ve edebiyat fakültesi ve sekiz enstitüden oluştu. Dışarıdan getirilen öğretim üyeleri ile de modern ve bilimsel eğitim başlatıldı. İstanbul Üniversitesi kendinden sonra açılacak üniversiteler örnek oldu. TÜRK TARİH KURUMUNUN KURULMASI (15 NİSAN 1931) ***Türk Tarihi Tetkit Cemiyeti adıyla kurulmuştur. 1935 yılında TTK adını almıştır. *** 1932 yılında türk bılım ınsanlarının bulundugu “BİRİNCİ TÜRK TARİH KONGRESİ TOPLANMIŞTIR.” ***1930 TILINDA “TÜRK TARİHİNİN ANA HATLARI” ADINDA DÖRT CİLTLİK TARİH KİTABI OKULLARA DAGITILMISTIR. TTK’ nın Kurulmasının Sebepleri: 1-Türk vatanının bütünlüğüne karşı girişilecek tertipleri tarihi kanıtlarla etkisiz hale getirmek. 2-Türklerin üstün medeni kabiliyetini ve dünya medeniyetine yaptığı hizmetleri gözler önüne sermek. 3-Türk milletine atılan iftiraları cevaplandırmak. 4-Türk Tarihinin derinliklerini bilimsel olarak araştırmak. 5-Ortak tarih bilinci oluşturulacak 6-Anadolu’nun eski halkını araştırmak. Açıklama: 1-Türk Tarih Kurumunun kurulması ulusçulukla ilgilidir. 2-Osmanlı devletinde sadece Selçuklu ve Osmanlı tarihiyle birlikte İslam tarihi okutuluyordu. (Tarih anlayışı ümmetçi) TÜRK DİL KURUMUNUN KURULMASI (12 TEMMUZ 1932) Türk Dili Tetkit Cemiyeti Adıyla Kurulmustur. TDK’ nın Kurulma Sebepleri: 1-Türkçe’yi yabancı dillerin etkisinden kurtarmak. 2-Türkçe’nin kökenlerini araştırmak. 3-Türkçe’yi zenginleştirmek. 4-Türkçe’yi bilim dili haline getirmek. 5-Türkçe’yi halkın anlayacağı şekle getirmek. 6-Dil çalışmalarını planlı hale getirmek 7-Türkçe’nin zenginliğini ortaya koymak 8-Türk dilini öz benliğine kavuşturmak. 9-Konuşma dili, yazı dili ve bilim dili arasındaki farkları gidermek. 10-Dildeki Osmanlıcılığı bitirmek 11-Halk ile aydınlar arasında dil uzlaşması sağlamak 12-Resmi dil ile halk dili arasındaki farkları gidermek. DEVLET TOPLUM EL ELE: SAĞLIK **Milli Mücadelen çıkan halkın sağlık sorunlarını çözmek için 1892’de kurulmuş aşı evleri kaldırılarak 27 Mayıs 1928 tarihinde Refik saydam Hıfzıssıhha enstitüsü kuruldu. **İlk Hıfzısıhha enstitüsüne sağlık bakanı refik saydam’ın adı verildi. **1923’te Sağlık Bakanlığı kurulmuştur. **Verem o önemde yaygın bir hastalıktı. Bu amaçla: ----1923’te İzmir Veremle Mücadele Cemiyeti; ----15 ağustos 1924’te İstanbul’da Sanatoryum; ----1925’te Veremle mücadele için ilk Dispanser; ----1927’de İstanbul Veremle Mücadele Cemiyeti; ----1930’da “Umumi Hıfzısıhha Kanunu” çıkarıldı. (Umumi Hıfzısıhha Kanunu ile veremlilerin ihbar edilmesi ve önlem alınması ile ilgili kanundur.) ** Behçet hastalığını ilk kez 1937 yılında Hulusi Behçet tanımladığı için hatalık onun adıyla anılır. **Kurulan diğer kurumlar: Kızılay, Yeşilay, Verem Savaş dernekleri çocuk esirgeme kurumu gibi sosyal kuruluşlar kuruldu. **1932 yılında serum, 1934’te çiçek aşısı, 1937’de kuduz aşısı ülkemizde ihtiyacı karşılayacak oranda üretilmeye başlandı. KIZILAY: 1868 yılında Osmanlı yaralı ve hasta askerlere yardım cemiyeti adıyla kuruldu. Her türlü afet ve savaşta önemli görevler üstlendi. 1877 yılında Açıklamalar: 1-TDK’ nın kurulması ulusçuluk ile ilgilidir. 2-1932’de Halk Evleri açıldı. 3-1936-1937kış aylarında Arapça geometri terimlerinin yerine Türkçe geometri terimlerinin kullanıldığı geometri klavuzu yayımlanmıştır. BİR CUMHURİYET KENTİ: ANKARA **M. Kemal Ankara’nın Cumhuriyete yakışır bir şehir olması için çabalar harcamıştır. **Ankara’da fakülteler Üniversiteler kurmuş. 39 Hilali Ahmer adını aldı. Kurtuluş savaşı sırasında önemli görevler üstlendi ve 1935 yılında Kızılay adını aldı. YEŞİLAY: 5 Mart 1920 tarihinde Hilali Ahdar ismiyle İstanbul’da kurulmuştur. Bu cemiyetin amacı, alkollü içki, sigara ve uyuşturucu madde kullanımını özel sektör ve devlet organları işbirliğiyle en az miktara indirmektir. E. Türkiye idman cemiyeti kurulmuş ve Türkiye ilk kez Paris olimpiyatlarında temsil edilmiştir. F. Yine sanatçı yetiştirmek için Güzel sanatlar akademisi ve konservatuarlar açılmıştır G. Halk müziği alanında derleme çalışmaları yapılarak 1937 yılında folklor arşivi kuruldu H. 1932’de batılı anlamda ilk orkestra olan Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası kuruludu. MODERN TARIMIN DOĞUŞU **Tarım milli ekonominin temeli kabul ediliyordu. Bu alanda gelişme sağlamak için köylünün durumunu iyileştirmek gerekiyordu. Bu amaçla yeni kurulan devlet şu tedbirleri aldı. - *** Aşar vergisi kaldırılarak köylünün ekonomik bakımdan rahatlaması sağlandı. (1925) --- Köylüye ucuz kredi vermek amacıyla Ziraat Bankası kuruldu. --- Tarım Kredi Kooperatifleri kurularak kooperatifleşme sağlandı. --- Üretimi artırmak amacıyla tohum ıslah çalışmaları yapıldı. --- Ziraat enstitüsü ve Ziraat fakülteleri açıldı. ---Atatürk orman çiftliği kuruldu. ---* Atatürk Orman Çiftliğinin Kuruluş amacı: - Örnek çiftlik kurarak çiftçilere örnek olmak. – Ziraat konusunda uygulamalı eğitim yapmak. – Ankara Yüksek Ziraat Okuluna gelecek gençlere staj yaptırmak. – Eğlenme ve dinlenme alanı oluşturmak. İ. J. 1933 yılında TÜRK İNKLILAP SERGİSİ açılmıştır. 1937 de Türkiye’nin ilk güzel sanatlar müzesi olan resim-heykel müzesi is. ‘da dolma bahçe sarayında açılmıştır. ÇAĞDAŞ TÜRK KADINI **Kadın hakları daha çok 19. Yüzyıldan sonra dünyada yankı bulmaya ve gelişmeye başlamıştır. **M. Kemal Kurtuluş Savaşında Mehmetçikle birlikte savaşan Türk kadınını her zaman önemsemiş. Çağdaş Türkiye’de kadının erkekle eşit haklara sahip olabilmesi için çalışmıştır. Medeni kanun, Belediye seçimlerine ve milletvekilliği seçimlerine katılabilmesi için çalışmıştır. **Türk kadını çoğu Avrupa kadınından önce seçme seçilme hakkını elde etmiştir. Dünyada kadın hakları: *-*Fransa da 1946 *-*İtalya da 1948 *-*Japonya da 1950 *-* İsviçre 1971 de kadınlar siyasal haklara kavuşmuştur. AZ ZAMANDA ÇOK VE BÜYÜK İŞLER YAPTIK **Mustafa Kemal Cumhuriyetin 10. Yılında (29 ekim 1933) yaptığı konuşmada kısa zamanda ne kadar büyük işler yaptığını Onuncu yıl Nutku’nda dile getirmiştir. **Ülkemizin kısa sürede toparlanıp gelişmekte olduğunu ve ülkemizin hedefinin Çağdaş uluslar seviyesine çıkması gerektiğini vurgulamıştır konuşmasında. M.Kemal aşağıdaki sözleri ile Anadolu kadınına verdiği önemi vurgulamıştır: “Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim diyemez. Erkeklerden kurduğumuz ordumuzun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Çift süren, tarlayı eken, kağnısı ve kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip, kış demeyip cephenin ihtiyaçlarını taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakar, o ilahi Anadolu kadını olmuştur. Bundan ötürü hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı, şükranla ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim.” SANAT VE SPOR ***Atatürk sanat ve spora çok büyük önem vermiştir. “Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, Bakan olabilirsiniz; hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat sanatkâr olamazsınız.” Sözü ile sanata verdiği önemi vurgulamış. ***Ülkemizde müzik resim heykel gibi sanat dallarının gelişmesi için elinden gelen çabayı göstermiş. Güzel sanatlarla ilgili okullar açılmasını sağlamıştır. **‘”””Spor, yalnız beden kabiliyetinin bir üstünlüğü sayılmaz. İdrak ve ahlak da bu işe yardım eder. Zeka ve kavrayışı kısa olan kuvvetliler, zeka kavrayışı yerinde olan daha az kuvvetlilerle başa çıkamazlar. Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim.””” Diyerek spora verdiği önem ve sporcunun nasıl olması gerektiğini vurgulamıştır. A. Müzik öğretmeni ve sanatçı yetiştirmek için, 1 kasım 1924 tarihine Ankarada Musiki Muallim Mektebi açılmıştır B. Musuki muallim mektebi yasal düzenlemeyle 1934’te Milli Musuki Ve Temsil Akademinse Bağlandı. C. 1937 yılında İstanbul’da resim ve heykel müzesi açılmıştır. D. Beden eğitimi öğretmeni yetiştirmek için çapa muallim mektebini açmıştır. Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakları: **1930 yılında kadınlara belediye seçimlerine katılma hakkı ** 1933’de muhtarlık seçimlerine katılma hakkı ** 1934’de milletvekili seçme ve seçilme hakkı verildi. Not: Türk kadını seçme seçilme hakkını birçok Avrupa kadınından önce elde etmiştir. Kadınlara Siyasal Hakların Verilmesinin Önemi: 1-Kadın, siyasal alanda erkeğe eşit hale geldi. 2-Ulusal irade meclise tam olarak yansıdı. 3-Milli Egemenlik ve Halkçılık pekişti. 4-Türk kadını Avrupa ülkelerinde kadınlara verilmiş olan haklardan daha fazla hakka sahip oldu. NOT:1935 seçimlerinde 18 kadın milletvekili meclise girmiştir. 40 SOYADI KANUNUNUN KABULÜ (21 Haziran 1934) **Osmanlı toplumunda soyadı yoktu. Genellikle insanlar lakapları ve doğduğu yerlere göre çağrılırdı. Bu isimler çoğu zaman aynı ve lakaplar küçük düşürücü oluyordu. Bu durum resmi işlerin yürütülmesinde özellikle tapu, vergi, askerlik, miras ve okul kayıtlarında büyük zorluklar doğuruyordu. Bu karışıklıkları önlemek amacıyla 21 Haziran 1934'de soyadı kanunu çıkarıldı. Mustafa Kemal'e de Atatürk soyadı verildi. İnönüye soyadını Atatürk vermiştir. Bu yasaya göre: ***Her Türk öz adından başka bir soyadı taşımak zorundadır. ***Ad önde soyadı sonda bulunur. ***Soyadları ahlaka aykırı gülünç olmamalı ve Türkçe olmalı ***Rütbe, memuriyet, aşiret, yabancı ırk ve milletlere ait adlar kullanılmamalıdır. Sebepleri: 1- Resmi işlerden doğan aksaklıkları gidermek. 2-Toplumda ayrılık ifade eden lakapları kaldırarak birliği güçlendirmek. 3-Eşitlik ilkesini güçlendirmek Not:1-Soyadı kanunuyla sosyal hayat düzene ve rahatlığa kavuştu. 2- Molla, Hoca, Hacı, Hafız vb. gibi unvanlar yasaklandı. Çünkü bu unvanlar halkı sınıflara ayırarak sanki ayrıcalıklı konumuna taşıyordu. Amaç halk arasında eşitliği sağlamaktır 41 V.ÜNİTE: ATATÜRKÇÜLÜK 13. Hak ve hürriyetleri koruyucudur 14. Uygulamaya yansımıştır 15. Laik düşünce ve hukuka dayanır ***Atatürkçülük: Esasları Atatürk tarafından belirlenen, devlet hayatına ,fikir hayatına ,ekonomik hayata ve toplumun temel kurumlarına,devletin rejimine ve işleyişine ait gerçekçi fikir ve ilkelerdir. Bu ilkeler, birbiriyle tutarlı ve uyumlu bir bütün oluşturduğundan Atatürkçü düşünce sistemi adını alır. ***Türk milletinin bugün ve gelecekte tam bağımsızlığa, huzur ve refaha sahip olması, devlet yönetiminin millet egemenliği esasına dayandırılması, aklın ve bilimin öncülüğünde Türk kültürünün çağdaş uygarlık düzeyi üzerine çıkarılması amacıyla temelleri yine Atatürk tarafından belirtilen devlet hayatına, fikir hayatına ve ekonomik hayata, toplumun temel kurumlarına ilişkin gerçekçi düşüncelere ve ilkelere Atatürkçülük denir. Atatürkçü Düşünce Sisteminin Oluşmasında Etkili Olan Olaylar ► Fransız İhtilalı’ndan sonra demokrasi, eşitlik, adalet, insan hakları, özgürlük ve milliyetçilik gibi kavramların tüm dünyada yaygınlık kazanmaya başlaması ► Osmanlı Devleti'nin, Avrupa devletlerinin gerisinde kalması ve her alanda Avrupa'ya bağımlı hale gelmesi ►Trablusgarp, Balkan ve I. Dünya Savaşlarının kayıplarla sonuçlanması neticesinde Türk halkının büyük acılar çekmesi ► Avrupa devletlerinin ve azınlıkların, Osmanlı topraklarını bölmeyi amaçlamaları ► Mondros Ateşkesi'nin ardından başlayan işgaller karşısında Osmanlı yönetiminin aciz kalması Avrupa’da Rönesans’tan ortaya çıkan akılcı ve bilimsel düşüncelerden etkilenmiştir. Dünyada dini esaslara göre yönetilen devletlerin yerine ; din ve devlet işlerinin ayrıldığı laik devletlerin kurulmasından etkilenmiştir. Dünyada mutlakiyet ve meşrutiyet yönetilen devletlerin yerine ; halk egemenliğine dayanan demokratik devletlerin kurulmasından etkilenmiştir. Demokrasi ve cumhuriyeti savunan aydınların düşüncelerinden etkilenmiştir. Atatürkçülük iki bölümde incelenir: I-)Atatürk’ün Ulaşmak İstediği Hedef İlkeler a) Milli egemenlik b) Milli bağımsızlık ve özgürlük c) Milli birlik ve beraberlik d) Yurtta barış dünyada barış e) Çağdaşlık ve Batılılaşma f) Akılcılık ve Bilim g) Vatan ve Millet Sevgisi h) Milli Tarih ve Milli Dil Bilinci II-)Atatürk’ün Siyasal Sistem İlkeleri a) Cumhuriyetçilik b) Halkçılık c)İnkılapçılık d) Laiklik e)Devletçilik f) Milliyetçilik Atatürk’ün Siyasal Sistem İlkeleri,1931 yılında C.H.P’nin kongresinde kabul edilmiş ve 5 Şubat 1937’de de anayasamızın başlangıç maddesinde yer almıştır. ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCEDE MİLLİ GÜÇ UNSURLARI HER ŞEY GÜÇLÜ BİR TÜRKİYE İÇİN Bir ulusun, ulusal hedeflerine ulaşabilmek amacıyla kullanabileceği maddi ve manevi kaynaklarının toplamına milli güç denir. Milli güç unsurları şunlardır: Siyasi Güç: siyasi güç, bir milletin milli hedeflerine erişmek, erişilenleri koruyup geliştirmek, ve milli menfaat sağlamak amacıyla kullandıgı sıyası kuvvetlerın yoplamına denır. devletin gücünü milletten alması ve devlet politikalarının millet iradesine göre belirlenmesi esasına dayanır. Atatürkçülüğün Özellikleri – Nitelikleri 1. Atatürkçülük tam bağımsızlığı gerektirir 2. Temelinde milli kültür vardır, 3. Atatürkçülük ülkenin huzur ve refah içinde olmasını ister 4. Atatürkçülük milli egemenliği savunur 5. Dogmalara dayanmaz. Akılcılık ve bilimselliği temel alır. 6. Durağan değildir, dinamiktir; sürekli kendini yeniler,çağın ve milletin ihtiyaçlarına göre yeniden şekillenir 7. Egemenliğin(yönetim gücünün), millete ait olmasını esas alır. 8. Dünyadaki insanlığın ortak değerlerini taşıdığı için evrenseldir. 9. Atatürkçülüğü oluşturan ilkeler bir bütündür. Birbirinin devamı ve tamamlayıcısıdır, birbirinden ayrılmaz tek tek değerlendirilmez, bir bütünü oluşturan öğelerdir. 10. Türk milletinin ihtiyaçlarından, tarihi gerçeklerinden doğmuş, temelinde Türk tarihi ve kültürü olan milli bir düşünce sistemidir 11. Yurtta ve dünyada barıştan yanadır. 12. Taklitçi değildir. Kabul edilmesinde dış baskı ve zorlama yoktur Ekonomik Güç: : Ülkenin kalkınması için yararlanılan kaynakları, insan gücünü ve uygulanan ekonomik politikaları kapsar Bir ülkenin sahip olduğu bütün ekonomik kaynakları ile bu kaynakların işletilmesi, her türlü mal ve hizmetin üretilebilme kapasitesi ve uluslararası ticaretteki yeri vb. unsurlar ekonomik gücü oluşturur. Ekonominin toplum hayatında büyük bir rolü bulunmaktadır. Çünkü bir ülkede üretim, dağıtım, tüketim durumlarıyla ilgili faaliyetler ekonominin konusu içinde yer almaktadır. Atatürk de cumhuriyetin ilk yılarında, ekonomik yönden zayıf bir milletin güçlü medeniyet kuramayacağını, toplumsal ve siyasal felaketten kurtulamayacağını belirterek, yeni Türk Devleti'nin güçlü bir ekonomiye sahip olması gerektiğini vurgulamıştır. Siyasi bağımsızlık gibi ekonomik bağımsızlığa da büyük bir önem veren Atatürk bu amaçla, kapitülasyonların 42 kaldırılması ve ülkemizde bulunan yabancılara ait kuruluşların millileştirilmesi politikalarını izlemiştir. Cumhuriyetin Kazandırdıkları Ülkenin bir hanedan tarafından yönetilmesi uygulamasına son verilmiş, vatandaşlar devlet yönetimine eşit olarak katılma imkanı elde etmişlerdir. Temel hak ve özgürlükler verilmiş ve anayasa ile devlet güvencesi altına alınmıştır. Herkesin kanun önünde eşitliği sağlanmış, kanunları Uygulama görevi bağımsız mahkemelere verilmiştir. Düşünce özgürlüğü sağlanarak, vatandaşlara huzurlu bir hayat sürme olanağı tanınmıştır Gelişmemize engel olan unsurlar ortadan kaldırılarak, çağdaş uygarlığa ulaşmayı sağlayacak bir ortam oluşturulmuştur. Dilekçe hakkı verilmiştir. 18 yaşını dolduran her Türk vatandaşına seçme ve halk oylamasına katılma hakkı ve sorumluluğu getirmiştir. Askeri Güç: Ülkeyi iç ve dış tehlikelere karşı korumak için oluşturulan askeri güçtür. Askeri gücümüzü Türk Silahlı Kuvvetleri oluşturur. Türkiye'nin, coğrafi konumu gereği her türlü iç ve dış tehditlere açık olması güçlü bir orduya sahip olmasını gerektirmektedir. Bu nedenle Atatürk, her dönemde Türk ordusuna ayrı bir önem vermiştir. Sosyokültürel Güç Bir ülkede eğitimli, kültürlü ve teknik bilgilerle donanmış insanların oluşturduğu güce, sosyokültürel denir. Milli gücün temel öğesi olan insan iyi yetiştirildiğinde siyasi, ekonomik ve askeri güç de değer kazanır. Sosyokültürel güç; bilim, sanat ve diğer alanlarda gelişmeye yol açar. Bunun bilincinde olan Atatürk, bireyden başlayarak halkı eğitmek ve halkın bilgi düzeyini yükseltmek için çalışmalarda bulunmuştur. Türk milletinin karakter ve adetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir. (1924) MİLLİYETÇİLİK: Atatürk'e göre millet (ulus), "dil, kültür ve duygu birliği ile birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu siyasî ve sosyal bütündür." Ülke sınırları içinde yaşayan tüm insanlar; din, mezhep ve etnik köken bakımından hiçbir ayrılık gözetilmek-sizin Türk sayılır. 1-Milletini sevme, onun değerlerini benimseme, başka milletleri küçümsemeden milletini yüceltmek için her türlü fedakârlığa katlanmaktır. 2-Vatanın bütünlüğü ,milletin egemenliği ve bölünmezliği esastır. 3-Atatürk’ün milliyetçilik anlayışında ”Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” ifadesi ile vatandaşlar arasında hiçbir ayrıma izin verilmemiştir. Irkçı değildir ve milletimize saygılı olan tüm milletlere saygı esası vardır 4-Kurtuluş Savaşının yapılmasında ve Türk Devletinin kurulmasında temel ilke oldu. 5-Bu ilke fedakarlık ve dayanışmayı gerektirir. 6-Irkçılık ve ümmetçiliği ret eder. 7-Milli birlik ve beraberlik esastır. 8- İnsanlığa değer verir. 9-Barışçıdır. Anahtar Kelimeleri: Ortak vatan, Dil ve kader birliği olmalı, TDK –TTK Ulusal (milli) benlik Ulusal (milli) bilinç Ulusal (milli) bağımsızlık Din ve ırk birliği şart değildir Ümmet anlayışı yoktur CUMHURİYETLE BİR MİLLETİZ ATATÜRK İLKELERİ - Atatürkçülüğün altı temel ilkesi vardır. Bunlar: Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik, ve inkılapçılık (devrimcilik)’tır. CUMHURİYETÇİLİK: ***Devlet yöneticilerinin, halkın oyuyla belli bir süre için seçildiği; millet egemenliğine(yönetim gücüne) dayanan yönetim şekline Cumhuriyet denir. ***Cumhuriyetçilik, cumhuriyet yönetimini benimsemek, korumak ve yaşatmak demektir. ***Atatürk'e göre "Türk ulusunun karakter ve âdetlerine en uygun olan yönetim, cumhuriyet yönetimidir." ***Atatürk’ün Cumhuriyetçiliği , Demokrasiyi temel alır 1-Devletin rejim(yönetim) şeklidir. 2-Halk egemenliğini esas alır 3-Seçme ve seçilme hakkı tüm vatandaşlara verilir. 4-Hükümet ile millet arasında kopukluk yoktur. 5- Millet adına yasaları, meclis (yasama organı) yapar. 6-Halk, yöneticilerinden memnun olmazsa, belli bir süre sonra başkalarını seçebilir. Anahtar kelimeleri: Ulusal Egemenlik, Seçim, Ulusal İrade, Çok Partili Rejim, Seçme ve Seçilme Hakkı TBMM DEMOKRASİ Uyarı: Milliyetçilik ilkesi doğrultusunda yapılan inkılaplar * Kapitülasyonların kaldırılması * Kabotaj Kanunu'nun çıkarılması (Türk karasularında taşımacılık hakkının Türkiye’ye geçmesi) * Türk Tarih Kurumu'nun kurulması * Türk Dil Kurumu'nun kurulması * Tevhid-i Tedrisat Kanunu(Yabancı okulların ayrıcalıklarının kaldırılarak Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanması) * Yabancı okullarda Türkçe, tarih ve coğrafya derslerinin Türk öğretmenler tarafından okutulması * TBMM’nin açılması UYARI: Cumhuriyetçilik İlkesi Doğrultusunda Yapılan İnkılâplar ► TBMM'nin açılması ► 1921 ve 1924 Anayasalarının yapılması ► Saltanatın kaldırılması ► Cumhuriyetin ilan edilmesi ► Siyasal partilerin kurulması ► Ordunun siyasetten ayrılması ► Kadınlara seçme ve seçilme haklarının verilmesi 43 * İstiklal Marşının Kabulü * Yabancıların elindeki işletmelerin millileştirilmesi Uyarı: Devletçilik ilkesi doğrultusunda, * I. Beş Yıllık Kalkınma Planının hazırlanması Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir soyun evlatları ve hep aynı cevherin damarlarıdır. (1932) 1939'da II. Beş Yıllık Kalkınma Planı hazırlandı. Ancak II. Dünya Savaşı çıktığından uygulanamadı. HALKIÇILIK Halk, bir ülkedeki vatandaşların bütünüdür. Atatürk, halk ve ulus sözcüklerini aynı anlamda; sınıf ayrıcalıklarının olmadığı toplum anlamında kullanıyordu 1. Halkın eşitliği esastır. 2. Sınıf mücadelesi değil; sosyal dayanışma esastır. 3. Halkın çıkarına ve faydasına göre hareket etmek ve kanun önünde herkesin eşit tutulmasıdır. 4. Hiçbir toplumsal sınıfın üstünlüğünün kabul etmez; 5. Temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alarak devlet yönetimine eşit şekilde katılmalarını sağlar. 6. Anahtar Kelimeleri: Ayrıcalıkların kaldırılması, Eşitlik, Dayanışma, Sosyal devlet. Adalet *Sanayi yatırımlarını desteklemek için devletin Sümerbank ve Etibank’ı kurması *Eğitim,sağlık,kültür ve sanat alanlarında yatırımların yapılması * Faiz oranlarının ve temel tüketim mallarının fiyatlarının devlet tarafından belirlenmesi * Devlet bankalarının ve Merkez Bankası’nın kurulması * Maden Tetkik Arama Enstitüsü ve Etibankın kuruluşuyla maden gelirleri artmıştır. *Ayrıca Karabük Demir-Çelik Fabrikası, Dokuma, Şeker ve Çimento fabrikaları kurulmuştur. *Eğitim,sağlık,kültür ve sanat alanlarında yatırımların yapılması *Faiz oranlarının ve temel tüketim mallarının fiyatlarının devlet tarafından belirlenmesi *Kamulaştırma(Devletleştirme )çalışmaları gibi inkılaplar ve çalışmalar yapılmıştır. **Devletçilik, halkçılık ilkesinin zorunlu bir sonucudur. Ekonomik kalkınmada bölgeler arası farklılıkların giderilmesinde önemli rol oynamıştır. Uyarı: Halkçılık ilkesi doğrultusunda, *Aşar vergisinin kaldırılması *Kıyafet devrimi *Türk Medeni Kanunun kabulü *Soyadı kanunu(Lakap ve unvan kalktı) *Kadınlara siyasal haklar tanınıdı(Kadın-erkek eşitliği) *TBMM’nin açılması(Egemenlik halka verilmiştir) *Saltanatın kaldırılması * Azınlıkların Türk vatandaşı kabul edilerek ayrıcalıklarının sona erdirilmesi ve toplumda eşitliğin sağlanması * Sosyal devlet niteliğinin benimsenmesi Kesin zaruret olmadıkça, piyasalara karışılmaz; bununla beraber, hiç bir piyasa da başıboş değildir. (1937) LAİKLİK *Din ve devlet işlerini birbirinden ayrılmasıdır. *Devlet düzeni ve hukuk kurallarının dine değil, akıl ve bilime dayandırılmasıdır. *Devlet yönetiminin milli egemenlik ilkesi ile çağdaş bilimin ışığında yürütülmesidir. *Atatürk’ün laiklik ilkesi, vatandaşın din, vicdan,ibadet özgürlüğünün sağlamak ve korumak esasına dayanır. * Laiklik, dinsizlik anlamına gelmez. Sadece dini inançları insanın vicdani özgürlüğüne bırakır. Bu nedenle insanlar, istediği dine inanma ve ibadet etme özgürlüğüne sahiptir. Anahtar Kelimeleri: Din ve Devlet işlerinin ayrılması, Akılcılık ve Bilimsellik, Din ve vicdan özgürlüğü, Çağdaşlaşma. NOT: Halkçılık ilkesi, hem cumhuriyetçilik hem de milliyetçilik ilkelerinin doğal sonucudur. Halkçılık, toplum düzenini çalışmaya, hukuka dayandırmak isteyen bir toplum sistemidir. (1921) DEVLETÇİLİK *Ekonomik faaliyetlerin büyük ölçüde devlet tarafından yürütülmesi ve özel teşebbüsün desteklenmesi demektir. *Devletçilik, ekonomik alanda doğrudan doğruya devletin müdahalesini öngören sistemdir. NOT: Devletçilik ilkesi bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra özel teşebbüs desteklenerek liberal (Serbest)bir ekonomi kurulmak istenmişti, ancak sermaye yetersizliği, makine ve yedek parça sorunu, teknik eleman azlığı gibi nedenlerden dolayı özel teşebbüs başarısız oldu. Bu durumda devlet ekonomik hayata müdahale etmek zorunda kaldı. NOT: Devletçilik ilkesi Türkiye’nin o günkü şartlarından doğduğu için Türkiye’ye özgüdür. Uyarı: Laiklik ilkesi doğrultusunda, * Saltanatın kaldırılması * Halifeliğin kaldırılması * Tevhid-i Tedrisat (eğitim - öğretimin birleştirilmesi) Kanunu'nun çıkarılması * Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması * İbadet yerleri dışında dinsel kıyafet, sembol ve işaretlerle dolaşılmasının yasaklanması * Medeni Kanun'un kabul edilmesi (mecelle Kaldırıldı) * Ekonomi, hukuk, eğitim ve sosyal yaşam gibi her alanda dinden kaynaklanan uygulamalara son verilmesi * 1928de anayasadan, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin dini İslâm'dır." maddesinin çıkarılması * 1937'de anayasaya Türk Devleti'nin laik olduğu ifadesinin eklenmesi Anahtar Kelimeleri: Ekonomi, yatırım, kamulaştırma, Bütün yatırımların devlet eli ile yapılması, Özel sektör ve müteşebbisin olmaması. Para, banka, 44 geçmişten aldığı güçle, çağdaşlaşma yolunda bütün gücünü ortaya koyacağına inanmıştır. Milli dil, milli birliğin başta gelen unsurlarından biridir. Bu nedenle, milli dilimiz olan Türkçeyi koruyarak, çağın gereklerini karşılayacak şekilde gelişmesine yardımcı olmalıyız. Atatürk bu konu ile ilgili olarak "... Türk milletindenim diyen insanlar her şeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır..." demiştir. *Şeriye ve Evkaf Vekaletinin kaldırılması gibi inkılaplar ve çalışmalar yapılmıştır. Laiklik, asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkanını temin etmiştir. (1930) İNKILAPÇILIK İnkılap, bir halden başka hale dönüşme, biçim değiştirme, devrim anlamına gelir. Atatürk’e göre inkılap; eskiyi ve kötüyü kaldırıp, yerine yeniyi ve iyiyi koymaktır. Kurumların sürekli olarak yenilenmesi, çağa ayak uydurması anlamına gelir. DURAĞAN değildir. DEĞİŞKEN dir. Sürekli çağdaşlaşma anlamına gelir. Kurumların ihtiyaçlara yanıt verecek duruma gelmesini sağlar Anahtar Kelimeleri: **Devrim, İnkılap **Çağdaşlaşma **Değişim **Yenilik. **Gelişim **Dinamik yapı NOT: Yapılan bütün inkılâplar inkılâpçılık ilkesiyle ilgilidir Bağımsızlık ve Özgürlük Tarih boyunca kendi vatanında bağımsız yaşamış olan Türk milleti, başkalarının egemenliği altında yaşamaktansa ölmeyi yeğlemiştir. Atatürk, "Biz, milli sınırlarımız içinde özgür ve bağımsız yaşamaktan başka bir şey istemiyoruz." diyerek bağımsız ve özgür yaşamaya verdiği önemi göstermiştir. Vatan ve Millet Sevgisi Atatürkçülüğün en önemli unsurlarından biri de vatan ve millet sevgisidir. Atatürk'ün, "Yurt toprağı! Her şey sana feda olsun. Kutlu olan sensin. Hepimiz senin için fedaiyiz." ve "Ne mutlu Türk'üm diyene!" sözleri vatanına ve milletine karşı beslediği hayranlık ve şükran duygularını ifade etmektedir. Türk Milletini Çağdaş Uygarlık Düzeyinin Üzerine Çıkarma Hedefi Atatürk'ün önderliğinde gerçekleştirilen inkılapların büyük bir kısmı çağdaşlaşma ve Batılılaşma hedefini taşımıştır. Bu doğrultuda Türk milleti de çağdaş uygarlık düzeyini yakalamayı hatta daha ileriye gitmeyi hedeflemiştir. Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların gayesi Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün anlam görünüşüyle uygar bir toplum haline ulaştırmaktır. (1925) BÜTÜNLEYİCİ İLKELER : Ulusal egemenlik (Cumhuriyetçilik – Egemenliği milletin kullanması) Ulusal birlik, beraberlik ve ülke bütünlüğü (Milliyetçilik) Ulusal bağımsızlık Yurtta barış, dünyada barış (Dış siyaset, kalkınma amaçlı) Bilimsellik ve akılcılık (Rasyonalizm) Çağdaşlık ve batılılaşma (İnkılapçılık) İnsan ve insanlık sevgisi (Dünya milletleri akrabadır) Egemenliğin Millete Ait Olması Atatürk henüz daha Kurtuluş Savaşı'nın başında alınan, "Milli kuvvetleri etkili, milli iradeyi hakim kılmak esastır." kararı ile egemenliğin millete ait olduğunu vurgulamıştır. TBMM'nin açılması, saltanatın kaldırılması ve cumhuriyeti ilanı gibi inkılaplarla egemenlik hakkı kesin olarak millete verilmiştir. Milli Birlik ve Beraberlik, Ülke Bütünlüğü Milli birlik ve beraberlik, milletçe birliği, bir arada yaşamayı ifade eder. Böylece milletin sevgi ve saygı ile birbirine bağlanmasını, ortak ideallere yönelik olarak varlığını devam ettirmesini sağlar. Milli birlik ve beraberlik aynı zamanda ülke bütünlüğünün korunmasını gerektirir. Atatürk'ün milliyetçilik anlayışı, Türk milletinin birlik ve beraberlik içinde yaşamasını, hiçbir bölücü unsura yer vermemesini gerektirir. Atatürk İlke Ve İnkılâplarının Dayandığı temel Esaslar: 1- Milli tarih - Milli dil bilinci 2- Bağımsızlık ve Özgürlük 3- Vatan, millet sevgisi 4- Çağdaş uygarlık düzeyine yükselme 5- Egemenliğin millete ait olması 6- Milli birlik ve ülke bütünlüğü 7- Milli kültürün geliştirilmesi 8- Akılcılık ve bilimsellik prensibi 9- Türk milletine inanmak ve güvenmek 10- Barışçılık prensibi 11- Milli bağımsızlık Milli Kültürün Geliştirilmesi Yabancı kültürlerin benimsenmesi milli varlığımızı tehlikeye düşürür, çağdaş uygarlık düzeyini yakalamamızı engeller. Atatürk, Batı'nın tekniğinden ve biliminden yararlanırken milli kültürümüzü de korumamız gerektiğini belirtmiştir. Milli Tarih Bilinci ve Milli Dil Tarihi olmayan millet köksüz bir ağaca benzer, güçlü bir rüzgar karşısında yıkılır gider. Türk tarihinin, uygarlığın en eski çağlarına kadar uzanması her Türk için onur ve gurur kaynağıdır. Atatürk, tarihte büyük devletler kurmuş, dünya medeniyetine önemli katkılarda bulunmuş Türk milletinin, 45 ATATÜRK İLKELERİNE SAHİP ÇIKMAK Modern Türkiye'nin kuruluşunda Atatürk ilkeleri önemli bir yere sahiptir. Bu önemi fark edebilmek için Kurtuluş Savaşı'nın başlarında ülkemizin durumunu iyi bilmek gerekir. Atatürk, Türk devrimini şöyle anlatıyor: "Uçurumun kenarında yıkık bir ülke...Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar... Yıllarca süren savaş...Ondan sonra içeride ve dışarıda saygı ile tanınan yeni yurt, yeni toplum, yeni devlet ve bunları başarmak için aralıksız devrimler... İşte Türk genel devriminin kısa ifadesi..." Atatürk böyle bir durumda öncelikle Türk ulusuna güvendi. Devrimleri onun benimseyip kabul edeceğine inandı. Sonra hızla cumhuriyet kuruldu. Lâiklik kabul edildi. Lâtin esasına dayalı alfabe kullanılmaya başlandı. Kılık kıyafet uygar duruma getirildi. Tekke ve zaviyeler kapatıldı. Uluslar arası takvim ve saat kabul edildi. Eğitim, tarih ve dil anlayışı değişti. Kadınlara erkeklerle eşit haklar tanındı. Modern hukuk kuralları dinsel hukuk kurallarının yerini aldı. Bütün bunlar, Atatürk ilkelerinin uygulanışıyla yaşama geçirilebildi. Ulusumuzun o günkü durumu ile bugününü karşılaştırmak bizlere Atatürk ilkelerinin önemini daha iyi anlama olanağı verir. Atatürk’ün devrimlerini emanet ettiği Türk Halkı olarak bizlere düşen görev, onun ilkelerine ve inkılaplarına sahip çıkmak ve korumaktır. 46 VI. ÜNİTE Musul sorununu barışçı yollardan çözmek amacıyla 19 Mayıs 1924'te İstanbul'da Haliç Konferansı adı verilen bir toplantı düzenlendi. Ancak İngiltere bu toplantıda Lozan'dakinden daha aşırı isteklerde bulundu. Musul yanında Hakkâri ilinin de kendi yönetiminde bulunan Irak'a bırakılması gerektiğini savundu. Bu nedenle bir antlaşma sağlanamadı ve görüşmeler kesildi. İkili görüşmeler sırasında bir çözüm sağlanamamış ve durum Milletler Cemiyetine götürülmüştü. Türkiye’nin henüz daha üyesi olmadığı Milletler Cemiyeti İngiltere’nin etkisiyle Musul’un Irak’a katılması gerektiğini belirtti. Türkiye, Milletler Cemiyeti’nin kararını kabul etmedi. Sorunu çözebilmek için askeri harekât düzenlemeyi kararlaştırdı. Ancak bu sırada çıkan Şeyh Sait İsyanı Türkiye Cumhuriyeti’nin askeri harekâtını engelledi. Sonuç olarak 5 Haziran 1926'da iki ülke arasında Ankara Antlaşması imzalanmış ve Musul sorunu aleyhimize çözülmüştür. Türkiye, Şeyh Said isyanıyla uğraştığı için gerekli askeri müdahalede bulunamadı. Ankara Antlaşması (1926) Türkiye ile İngiltere arasında yapıldı. Musul, Kerkük ve süleymaniye İngiliz mandasındaki Irak'a verildi. Musul'un petrol gelirlerinin % 10'u 25 yıllığına Türkiye'ye verildi. Türkiye daha sonra beş yüz bin İngiliz sterlini karşılığı bu hakkından vazgeçti. Önemi Türk—İngiliz anlaşmazlığı sona erdi. Musul'un kaybıyla Misak-ı Milli'den taviz verildi. (misakı milliden verilen ikinci taviz) Musul’daki Türkleri koruyucu kararlar alınmadı. Irak sınırı çizildi. ATATÜRK DÖNEMİ TÜRK DIŞ POLİTİKASI VE ATATÜRK’ÜN ÖLÜMÜ Milli Dış Politika, bağımsız bir devletin, diğer devletlerle olan ilişkilerinde, benimsediği ilkeler doğrultusunda izlediği yoldur. İzlenen bu yolda öncelikle yurdun bölünmezliği ve ulusun bağımsızlığı göz önünde bulundurulmalıdır. Diğer ulusların haklarına da saygı gösterilmelidir. Türk Dış Politikasının Temel İlkeleri İttifaklara önem verilmesi Devletlerin eşitliği prensibine uyulması Milli menfaatleri ön planda tutmak Diğer devletlerin iç politikalarına karışmamak ve onların da bizim iç politikamıza karışmamalarını sağlamak Dünyadaki gelişmeleri göz önünde tutmak Barışçıdır: Türkiye, Atatürk’ün “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesi çerçevesinde, devletlerarası sorunların çözümünde eşitliğe dayanan dostluklar ve ittifaklar kurmayı amaçlar. Bağımsızdır: Ülkemiz bağımsızlığını her şeyin üstünde tutarken, diğer devletlerin dış politikalarından ve yönetim sistemlerinden etkilenmez Siyasi ve ekonomik bağımsızlığın korunmasına önem verir. Gerçekçidir: Dış siyasette Türkiye dünyadaki siyasi ve ekonomik gelişmeleri göz önünde bulundurarak gerçekleştirmeyi amaçladığı hedeflere yönelir. Hukuka Bağlıdır: Devletlerarasındaki meselelerin hukuki yollardan, diplomasi yoluyla ve eşitlik ilkesi ile çözümlenmesi, Türkiye’nin benimsediği bir yoldur. Milli Güce Dayalıdır: Türkiye, ülke menfaatlerini ve kendi halkını dikkate alan, bilim ve teknolojiyi rehber kabul eden milli bir dış politika takip eder. Milli çıkarların korunmasına önem verir 1923-1930 DÖNEMİ ■ Türkiye'nin dış politikası, Lozan'dan geriye kalan sorunların çözülmesine ve Lozan'da alınan kararların uygulanmasına yönelik olmuştur. 1923-1930 döneminde; Musul sorunu, Dış borçlar, Yabancı okullar ve Nüfus mübadelesi konuları Türkiye'nin dış politikasında belirleyici olmuştur. DIŞ BORÇLAR SORUNU Fransa ile aramızda sorun oldu. Türkiye'den alacağı en fazla devlet olan Fransa, borçların altın olarak ödenmesini istedi. Türkiye ise borçların kağıt para olarak ve Fransız frangı şeklinde ödenmesini kabul ettirdi. Türkiye borçların anaparasını 1954'e, faizlerini ise 1984'e kadar ödedi. 1929'da başlayan dünya ekonomik bunalımı Türkiye'nin borçlarını geç ödemesinde etkili oldu. YABANCI OKULLAR SORUNU Avrupalı devletler kapitülasyonlar aracılığıyla Osmanlı Devleti'nde pek çok farklı okullar açmışlar ve çeşitli haklara sahip olmuşlardır. Bu okullar, zamanla Osmanlı Devleti'ne karşı bazı zararlı faaliyetlerde bulunmaya başlamışlardır. 3 Mart 1924 tarihinde Tevhidi-Tedrisat Kanunu'nun çıkarılmasıyla tüm okullar Millî Eğitim Bakanlığına bağlanmıştır. Lozan'da yabancı okulların Türk milli eğitim sistemine bağlanması kararlaştırılmış, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile de bu durum pekiştirilmiştir. Fransa ile papalık yabancı okullarda Türk öğretmenlerin görev yapmasına ve bazı derslerin Türkçe okutulmasına karşı çıktılar. IRAK SINIRI VE MUSUL MESELESİ İngilizler, Mondros Ateşkes Anlaşması imzalandıktan 1 gün sonra henüz Türk birliklerinin elinde bulunan Musul'u işgal ettiler. Bölgedeki zengin petrol yataklarına sahip olmak isteyen İngiltere, Musul sorununun Lozan Barış Antlaşması'yla kesin çözüme ulaştırılmasını engelledi. Türk Hükümeti, Musul’un misakı milli sınırları içersinde olması ve halkının çoğunun Türk olmasından dolayı Musul'un kendisine bırakılmasını istiyordu. İngiltere ise bölgenin zengin petrol yataklarına sahip olması ve ekonomik çıkarları dolayısıyla Musul topraklarını bırakmak istemiyordu. Lozan'da Musul sorununun iki taraf arasında yapılacak karşılıklı görüşmelerle halledilmesine karar verilmişti. 47 Türkiye, bu sorunun kendi iç meselesi olduğunu bildirdi. Bu okullarda tarih, coğrafya, Türkçe derslerinin Türk öğretmenlerce okutulması, Türk müfettişlerince denetim yapılması kararlaştırıldı. Karara uyan okullar eğitime devam ederken uymayanlar kapatılıştır. Böylece iç işlerimize karışılması misyonerlik faaliyetleri önlenmiştir. BALKAN ANTANTI - 9 Şubat 1934 1.Dünya Savaşı'ndan sonra imzalanan antlaşmalar kalıcı bir barış sağlayamamıştır. Avrupa'da devam etmekte olan silahlanma yarışı ve Almanya ile İtalya’nın yayılmacı politikaları Balkanları ve Orta Doğu'yu tehdit etmekteydi. Bu gelişmeler karşısında Milletler Cemiyeti kuruluş amacına uygun olarak devletlerarası anlaşmazlıkları çözmede etkisiz kalmıştır. Bu gelişmeler üzerine Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya arasında Romanya’nın başkenti Bükreş'te Balkan Antantı imzalanmıştır. TeYYaRe Bu antlaşmayla Balkan ülkeleri karşılıklı olarak sınırlarını güvence altına almayı ve çıkabilecek tehlikeleri birlikte önlemeyi amaçlamışlardır. Bulgaristan Balkanlardaki emellerinden dolayı ittifaka katılmamıştır. Arnavutluk ise İtalya'dan çekindiği için tarafsız kalmıştır. Türkiye, Balkan Antantı'nı imzalayarak batı sınırını güvence altına almıştır. 2.Dünya Savaşı'nın çıkması üzerine ittifak dağılmıştır. NÜFUS MÜBADELESİ (NÜFUS DEĞİŞİMİ) SORUNU Nüfus mübadelesi Yunanistan'la aramızda sorun olmuştur. Lozan Antlaşması'na göre İstanbul Rumlarıyla Batı Trakya Türkleri hariç diğer Türk ve Rumların yer değiştirmesi kararlaştırılmıştı. Yunanistan, özellikle İstanbul'da daha çok Rum bulundurmak istiyordu. Sorun, Milletler Cemiyeti ve Lahey Adalet Divanı'nda da çözümlenemedi Türk-Yunan ilişkilerini bu durum gerginleştirdi. Türkiye ile Yunanistan 10 Haziran 1930'da antlaşma yaptı. İstanbul Rumlarının ve Batı Trakya Türklerinin yerleşme tarihlerine bakılmaksızın yerlerinde kalmaları kabul edildi. MONTRÖ BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ – 20 Temmuz 1936 Lozan'da Boğazlar sorunu Türkiye'nin aleyhine çözümlenmiş, tam egemenlik hakkı verilmemişti. Lozan Barış Antlaşması'nda Boğazların yönetiminin Türkiye'nin başkanlığını yapacağı uluslar arası komisyona verilmesi ve Boğazların her iki yakasında asker bulundurmaması Türkiye'nin Boğazlar üzerindeki egemenlik haklarını sınırlandırmaktaydı. 1930'lu yıllarda Almanya'nın hızla silahlanması, İtalya'nın Habeşistan'ı işgali, Japonya'nın Mançurya'ya saldırması karşısında Milletler Cemiyeti hiçbir şey yapamadı. Bu gelişmeler üzerine Türkiye’nin isteği ile İsviçre'nin Montrö şehrinde bir konferans toplandı. Konferansa katılanlar; Türkiye - Yunanistan - İngiltere - Fransa - Sovyet Rusya -Yugoslavya - Japonya İtalya 1938'de bu sözleşmeyi imzalamıştır. Rusya'nın karşı çıkmasına rağmen İngiltere ve Fransa'nın desteğiyle Türkiye'nin boğazlardaki hâkimiyeti kabul edildi. Boğazlar komisyonu kaldırılarak yetkileri Türkiye'ye devredildi. Ticaret gemileri serbest geçebilecekti. Boğazların iki yakasındaki askersiz yerlere asker yerleştirilebilecekti. Barış zamanında ticaret gemilerinin geçişine izin verilecek, Savaş gemilerinin geçişine sınırlandırmalar getirilecek, Savaş durumunda Türkiye isterse Boğazları kapatabilecektir. Önemi: Boğazlar kesin olarak Türkiye'nin kontrolüne girdi. Türkiye'nin Akdeniz'deki güvenliği artmıştır. Boğazlar Sorunu, Misakı Millî'ye uygun bir şekilde çözüme kavuşturulmuştur. Atatürk'ün sağlığında Türkiye ile Yunanistan arasında yakınlaşma doğdu. Yunan Başbakanı Venizelos Türkiye'yi ziyaret etti. Türk - Yunan ilişkileri 1954 yılına kadar sürecek iyi ilişkiler dönemine girdi. 1954 yılında ortaya çıkan Kıbrıs sorunu, Türk-Yunan ilişkilerinin yeniden bozulmasına neden olmuştur. “”””1930-1939 DÖNEMİ”””””” 1929'da başlayan dünya ekonomik bunalımı liberal eğilimlere karşı tepkilere neden olmuş, otoriter rejimler güçlenmiştir. (Komünizm, Faşizm, Nazizm gibi) Almanya ve İtalya'nın saldırgan politikaları Türkiye'nin dış güvenliğini tehlikeye düşürmüş ve ittifak arayışlarına yöneltmiştir. TÜRKİYE'NİN MİLLETLER CEMİYETİ'NE GİRMESİ 18 Temmuz 1932 Cemiyet I. Dünya Savaşı'ndan sonra uluslar arası sorunları barışçı yollarla çözümlenmesi için itilaf devletleri tarafından kurulmuştur. Türkiye Lozan Antlaşması’ndan sonra dış politikada barışçı bir tutum içine girmişti. Bu doğrultuda komşularıyla iyi ilişkiler kurmuş, savaşı hukuken yasaklayan Briand-Kellog Paktı’nı imzalamıştı. Türkiye’nin bu çabaları Milletler Cemiyeti’nin dikkatini çekti. Milletler Cemiyeti, barışçı bir dış politika izleyen Türkiye’yi bünyesine dâhil etmek istedi. Ancak Türkiye, Cemiyetin Musul sorununda İngiliz yanlısı bir politika izlemesi yüzünden 1932’ye kadar bu isteğe olumlu cevap vermedi. Türkiye, daha sonra Musul sorunu çözülünce dünya barışına verdiği önemi göstermek ve yurtta sulh, cihanda sulh ilkesini gerçekleştirmek amacıyla ispanya’nın önerisi ve Yunanistan’ın desteği ile Milletler Cemiyeti'ne üye oldu. 48 SADABAT PAKTI (8 Temmuz 1937) 1935 yılında İtalya’nın Habeşistan'a saldırması, Akdeniz ve Ortadoğu güvenliğinin tehlikeye düşmesine neden olmuştur. Bu yüzden Balkan Antantı'na benzer bir antlaşmanın Orta Doğu'da da gerçekleştirilmesi için faaliyetlere başlanmıştır. Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında İran’ın başkenti Tahran'da bulunan Sâdâbat Sarayı’nda Sadabat dinlenmek için gittiğinde kaplıcadaki doktor, Atatürk'ün hastalığının siroz olduğunu belirledi. Hastalığın teşhisi geciktiği için hastalığın ilerlemesi engellenemedi. Buna rağmen Atatürk'ün hastalığı Türk milletinden ve dünyadan gizlendi. Çünkü, Hatay'ın ana vatana katılması çalışmaları devam ederken Atatürk'ün hastalığının duyulması, Türkiye için olumsuz bir gelişme olurdu. Atatürk, ömrünün son yıllarında yoğun olarak Hatay sorunu ile ilgilendi. Hataylılara yalnız olmadıklarını bildirmek ve Türk devletinin gücünü diğer ülkelere göstermek isteyen Atatürk, 1938 yılında Mersin ve Adana gezilerine çıktı. Bu gezilerde ordunun tatbikatlarını ve geçit törenlerini hasta olmasına rağmen ilgi ile izledi. Geziden sonra Ankara'ya döndü. Hem tedavi olmak hem de dinlenmek için İstanbul'a gitti. Doktorlar onun sağlığına kavuşması için yoğun bir çaba harcadılar. İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı yerine Savarona yatında kalmayı tercih etti. Atatürk doktorların dinlenmesi yolundaki ısrarlarına rağmen ülke işleriyle ilgilenmeye devam etti. Hastalığın iyice ilerlemesi üzerine Dolmabahçe Sarayı'nda dinlenmeye alındı. Atatürk 2 Eylül 1938 tarihinde hasta yatağında yatarken Hatay'ın bağımsız bir devlet olduğu haberini alınca buna çok sevindi. Atatürk'ün hastalığı ciddiyetini korumaya devam ediyordu. Kendisini iyi hissettiği bir gün noter çağırarak vasiyetnamesini hazırlattı. Atatürk vasiyetnamesinde, malvarlığının büyük bir bölümünü kendisi tarafından kurulan Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumuna bağışladı. Atatürk, cumhuriyetin ilanının on beşinci yıl dönümünü hasta yatağında geçirdi. Çok arzu ettiği hâlde, Ankara'ya gidip cumhuriyet törenlerine katılamadı (29 Ekim 1938). Türk ordusuna gönderdiği mesaj, dönemin başbakanı Celal Bayar tarafından okundu. Bu mesajda, Türk ordusuna Kurtuluş Savaşı'nda gösterdiği kahramanlıktan dolayı teşekkür etti. Ayrıca Türk milletini ve cumhuriyeti, modern silahlarla donanmış Türk ordusuna emanet ediyordu. 1 Kasım 1938'de cumhurbaşkanı tarafından yapılması gelenek hâline gelen TBMM'nin yeni yılı açılış konuşmasını, Atatürk'ün yerine yine başbakan yaptı. Atatürk'ün hastalığı, kasım ayının ilk haftasından itibaren normal seyrinden çıkarak şiddetlendi. Nihayet korkulan an geldi ve Mustafa Kemal Atatürk 10 Kasım 1938 perşembe günü saat dokuzu beş geçe öldü. Kara haber, memleketin her köşesini derin bir yasa boğdu. Ayrıca dünyada geniş bir yankı uyandırdı. Bu büyük üzüntüye rağmen, devlet iş!erinde herhangi bir aksamaya meydan vermemek en yakın silah arkadaşı İsmet İnönü, cumhurbaşkanı seçildi (11 Kasım 1938). 16 Kasım günü, Atatürk'ün Türk bayrağına sarılı tabutu, Dolmabahçe Sarayı'nın tören salonunda katafalka konularak ziyarete açıldı. Üç gün üç gece, gözü yaşlı insan seli ona duyduğu saygı, minnet ve bağlılığı ifade etmeye çalıştı. 19 Kasım günü Prof. Şerafettin Yaltkaya tarafından cenaze namazı kıldırıldı. Daha sonra naaşı Yavuz Zırhlısı'na konuldu. Türk donanması ve yabancı gemilerin eşliğinde İzmit'e getirildi. Buradan Ankara’ya gönderildi. Paktı imzalanmıştır. Bu antlaşmaya göre üye ülkeler; Karşılıklı olarak birbirlerinin sınırlarına saygılı olmayı, İç işlerine karışmamayı, Ortak çıkarlar doğrultusunda dostluk ve iş birliklerini geliştirmeyi kabul etmiştir. Bu antlaşma ile Türkiye, doğu sınırlarının güvenliğini sağlamış oldu. HATAY SORUNU VE SONUCU - 1939 1921 yılında TBMM ile Fransa arasında imzalanan Ankara Antlaşmasıyla Hatay, Fransa mandası durumundaki Suriye sınırlarında kalmıştır. Ayrıca burada yaşayan Türklere geniş haklar tanınmış ve bölgede özerk bir yönetim uygulanmıştır. Hatay'ın Türk toprakları dışında kalması Misakı Millî’den taviz verildiği anlamına gelmekteydi. Mustafa Kemal bu yüzden Hatay'ın anavatana katılması gerektiğini savunmuş ve çeşitli girişimlerde bulunmuştur. M. Kemal Adana'da yaptığı bir konuşmada, "Kırk asırlık Türk yurdu, düşman elinde esir kalamaz." diyerek ileride Hatay'ın ana vatana katılacağının müjdesini vermiştir. 1936 yılında Fransa, Suriye'deki manda yönetimine son verdi ve buralardan çekildi. Ancak Hatay'ın durumu belirsizliğini korudu. Bunun üzerine Türkiye, Milletler Cemiyetine başvurarak sorunun çözülmesini istemiştir. MC hatayın içişlerinde bağımsız dış işlerinde suriyeye bağlı ayrı bir devlet olmasını kabul etti. Türkiye ile Fransa arasında dostluk antlaşması (1938) imzalandı. Yapılan ikili görüşmelerden sonra Türkiye'nin önerdiği, "Hatay'ın geleceğini buradaki halkın belirlemesi" ilkesi kabul edildi. Hatay'da bağımsız bir Türk devletinin kurulması kararlaştırıldı. Bir anayasa hazırlandı ve seçimler yapıldı. Ardından Hatay Bağımsız Cumhuriyeti kuruldu. (2 Eylül 1938). Daha sonra hayatın Türkiyeye bağlanması kararlaştırıldı (23 haziran 1939) Misak-ı Milli'ye son katılan toprak Hatay'dır. Bağımsız Hatay Cumhuriyeti'nin devlet başkanlığını Tayfur Sökmen yapmıştır. ATATÜRK'ÜN ÖLÜMÜNÜN, YURTİÇİ VE YURT DIŞINDAKİ YANKILARI Son Günleri ve Ölümü Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk, hayatı boyunca milletine her alanda hizmet etti. Milletin huzuru, güveni ve mutluluğu için çalıştı. Atatürk'ün hastalığı ile ilgili ilk şikâyetleri 1937 yılında başladı. Fakat doktorlar bu hastalığın teşhisini uzun bir süre koyamadılar. 1938 yılında Yalova Kaplıcalarına 49 20 Kasım'da Ankara'ya getirilen cenazeyi binlerce insan gözyaşları içinde karşıladı. Naaşı TBMM’de bir katafalka konuldu. Ertesi gün yapılan devlet törenine binlerce vatandaşımızın yanı sıra, birçok sayıda yabancı devlet temsilcisi katıldı.Törenden sonra Atatürk'ün naaşı Etnografya Müzesinde hazırlanan geçici kabre konuldu. Atatürk'ün naaşı 10 Kasım 1953’te Anıtkabir’e nakledildi. Atatürk’ün Ölümü (10 Kasım 1938): - Bütün hayatını Türk milletinin huzur ve mutluluğu için çalışmakla geçiren ve Kurtuluş Savaşının kazanılmasında önemli yere sahip olan M. Kemal Atatürk’ün sağlığı 1937 yılları sonunda bozulmaya başladı. - 10 Kasım 1938’de Dolmabahçe Sarayında öldü. Naaşı Anıtkabir yaptırılana kadar Ankara’daki Etnografya Müzesinde kaldı. 10 Kasım 1953’te Anıtkabire nakledildi. Anıtkabir projesini çizen kişiler Emin Onat,Orhan Arda’dır - Bütün mal varlığını Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumuna bıraktı. 50 VII. ÜNİTE Savaşın başlamasıyla Almanya işgal ettiği Polonya topraklarını Ruslarla paylaşmıştır. Daha sonra Almanlar; Danimarka, Norveç, Hollanda ve Fransa'yı işgal etmiştir. İtalya ise Arnavutluk'u işgal etmiş, Yunanistan'a saldırmış fakat başarılı olamamıştır. Bunun üzerine Almanya, Balkanlara yönelmiş, Macaristan, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya’yı işgal etmiştir. Almanların Balkanları tehdit etmesi üzerine Rusya, müttefik grubuna geçmiştir. Japonların ABD'nin Pearl Harbour üssüne saldırması üzerine ABD de Müttefik Grubunda savaşa katılmıştır. ATATÜRK'TEN SONRA TÜRKİYE: II. DÜNYA SAVAŞI VE SONRASI M. Kemal Atatürk, dış politikada "Yurtta barış, dünyada barış!" ilkesini benimsemiştir. Bu politika doğrultusunda Türkiye, cumhuriyetin ilanından sonra çevresindeki ülkelerle dostluk antlaşmaları imzaladı. Almanya ve İtalya'nın yayılmacı politikaları karşısında Türkiye, Balkan Antantı ve Sadabat Paktı gibi dostluk antlaşmalarını imzaladı. Atatürk'ün İkinci Dünya Savaşı'nın çıkacağını önceden tahmin ederek gerekli önlemler alması ve barış amaçlı bir politika izlemesi Türkiye'nin bu savaşta doğru kararlar almasını sağlayacaktı. Savaşın Sona Ermesi Almanya ve İtalya, ABD'nin Akdeniz çıkarması sonrasında geri çekilmek zorunda kalmıştır. 1944'de müttefiklerin Sicilya'ya asker çıkarmaları ve İtalya'ya geçmeleri üzerine İtalya teslim olmuştur (Mussolini Hükümeti düşmüştür.) 1944 Haziran'ında müttefikler Fransa’nın kuzey bölgelerine çıkarma yapmışlar ve Almanya sınırlarına ilerlemişlerdir. Ruslar Almanları, Polonya ve Rusya’dan çıkarmaya başlamıştır. Almanya 1945'te ateşkes istemiştir. II. Dünya Savaşı Mihver Devletlerinin yenilgisiyle sona ermiştir. Yalnız kalan Japonya, savaşa devam etmiş, Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine atom bombası atılmasıyla teslim olmak zorunda kalmıştır. II. DÜNYA SAVAŞI (1939 - 1945) II. Dünya Savaşı'nın Nedenleri 1- Almanya'da Germen(Alman) ırkının üstün olduğunu savunup başkan olan Hitler’in ,ağır şartları olan Versay Antlaşmasına son verip , Fransa’dan Ren bölgesini almak ve Avrupa'da egemen olmak istemesi. 2- İtalya’da, 1922 yılında Mussolini'nin başkanlığındaki Faşist Parti iktidara geldi. Mussolini başkanlığındaki İtalya’nın eski Roma İmparatorluğu’nu yeniden kurmak için 1935’te Afrika kıtasındaki Habeşistan'ı(Etiyopya’yı) işgal etmesi ve Akdeniz çevresinde yayılmak istemesi. 3- Sovyet Sosyalist Rusya’nın, Birinci Dünya savaşı sonrasında Brest-Litowsk Antlaşması ile kaybedilen yerleri geri almak istemesi. 4- Japonya’nın Çin’e ait olan Mançurya bölgesini işgal edip ,Asya kıt'asında sömürge elde etmek istemesi. Bu bölgede güçlü olan İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’nin bunu engellemeleri. 5- Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra dünyada barışı korumak amacıyla sağlamak amacıyla kurulan Milletler cemiyetinin, güçlü devletlerden yana olup barışı koruyamaması. 6-I. Dünya Savaşı'ndan sonra sınırların çizilmesinde milliyetçilik anlayışına dikkat edilmedi. Bu nedenle etnik çatışmalar ve sınır sorunları ortaya çıktı. Not: Birinci Dünya savaşının sonuçları, İkinci Dünya savaşının başlamasına ortam hazırlamıştır. II. DÜNYA SAVAŞI'NIN SONUÇLARI Savaşı demokrasiyi savunan devletler kazanmış ve Avrupa'da demokrasi rejimi yaygınlaşmıştır. Demokratik Avrupa devletleriyle birlikte hareket eden Türkiye'de de demokratik hayata geçilmiştir. Sömürgecilik dönemi sona ermeye başlamış ve sömürge altındaki Hindistan, Mısır, Pakistan, Cezayir, Tunus ve Libya bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Milletler Cemiyeti'nin yerine, Birleşmiş Milletler Teşkilatı kurulmuştur. (1948) Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler gelişmiş, Türkiye Sovyet Rusya'dan uzaklaşarak ABD'ye yakınlaşmıştır. Almanya ve İtalya’nın işgal ettiği Balkan ve Doğu Avrupa ülkeleri, Rusya'nın denetiminde yeniden kurulmuştur. Rusya, komünist rejimini bu ülkelere taşımış, ABD ile birlikte dünyanın en büyük iki devleti haline gelmiştir. Almanya ikiye bölündü. Doğusunda Rusya, batısında ABD, Fransa, İngiltere denetim kurdular (1990'da Almanya Devleti birleşmiştir.). Dünya devletleri iki gruba ayrıldı. Sovyetler Birliği öncülüğünde Varşova Paktı, ABD öncülüğünde Nato kuruldu. “Soğuk Savaş Dönemi” başladı. İngiltere ve ABD'nin desteğiyle Filistin'de İsrail devleti kuruldu (1948). Savaşta yaklaşık 38 milyon insan öldü. MİHVER DEVLETLER: ALMANYA, JAPONYA, İTALYA (AJİ) MÜTTEFİK DEVLETLER: İNGİLTERE, SSCB, FRANSA, ABD (ARİF) Savaşın Gelişimi Almanya'da iktidara gelen nazi yönetimi, üstün Alman ırkı, düşüncesini savunmuş, Versay Barış Antlaşmasını tanımadığını ilan etmiş ve işgallere başlamıştır. Avusturya ve Çekoslovakya Alman işgaline uğramıştır. Almanya, Rusya ile tarafsızlık anlaşması imzalamış ve 1939 yılında Polonya'ya savaş açmıştır. İngiltere ve Fransa, Polonya'ya güvence vermişler, Polonya da Almanya'ya savaş ilan etmiş, böylece II. Dünya Savaşı başlamıştır. 51 TÜRKİYE'NİN SAVAŞTAKİ TUTUMU Türkiye İkinci Dünya Savaşı öncesinde dünya devletlerine karşı dost bir politika izliyordu. Ancak, İtalya ve Almanya'nın yayılmacı politikalarına karşı İngiltere ve Fransa'ya daha yakın durmaya çalışıyordu. Türkiye bu savaşta toprak bütünlüğünü kazanmayı ve tarafsız kalmayı amaç edinmişti. Müttefik ve Mihver Grubu devletleri Türkiye'yi kendi saflarına çekmek için her yolu denediler. Almanya'nın Polonya'ya saldırmasından sonra 19 Ekim 1939'da Türkiye, İngiltere ve Fransa ile bir karşılıklı yardım antlaşması imzaladı. Bu antlaşma gereğince: ** Fransa ile İngiltere'nin sürükleneceği Akdeniz Bölgesi'ndeki bir saldırı durumunda; Türkiye bu iki devlete elinden gelen yardımı ve desteği gösterecekti. Buna karşılık Türkiye'nin bir Avrupa devletinin saldırısına uğraması durumunda İngiltere ve Fransa gereken yardımı yapacaktı. İkinci Dünya Savaşı'nda müttefikler de Mihver Devletleri de Türkiye'ye kendi yanlarında savaşa girmesi konusunda baskı yaptılar. Ama Türkiye yeni kazandığı bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü korumakta kararlıydı. Bu nedenle Atatürk’ün “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesini temel aldı ve savaş dışında kalıp, tarafsızlık politikası izledi. Almanya'nın Fransa'ya saldırması ve İtalya'nın da Almanya'nın yanında yer alması üzerine İngiltere ve Fransa antlaşma gereğince Türkiye'nin savaşa girmesini istediler. Ama Türk dış politikasında temel ilke, imzalanmış bulunan ittifak antlaşmalarında öngörülen yardımlara rağmen olanakların elverdiğince savaşa katılmamak ve savaşan taraflarla ilişkileri dengeli bir biçimde sürdürmekti. Bu nedenle Türk Hükümeti, böyle bir girişimin ülkeyi Sovyetler Birliği ile anlaşmazlığa sürükleyeceğini belirterek savaş dışında kalmak istediğini bildirdi. Almanların Balkanlara yönelmesinden sonra Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki ilişkiler düzeldi. Bu arada İngiltere Türkiye'den hava üslerini kullanma izni istedi. İngiltere'nin gerekli yardımı yapmayacağını düşünen Türkiye bu isteği de reddetti. Almanya da Irak'a asker geçirmek için Türkiye'den izin istedi ve bunun karşılığında Ege adalarından bazılarını Türkiye'ye vereceğini belirtti . Türkiye, bu isteği de kabul etmedi. Bunun üzerine Almanya, Türkiye ile 18 Haziran 1941'de bir Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması imzaladı. Sovyetler Birliği'ne saldırmaya karar vermiş olan Hitler, Türkiye'nin yansız kalmasını yeğlemişti. Türkiye de saldırıya uğramadığı sürece savaşa katılmak istemiyordu. Bu nedenle böyle bir antlaşma her iki tarafın da yararınaydı. Sovyetler Birliği'nin Alman kuvvetlerini Stalingrad önlerinde durdurmaları, savaşın kaderini müttefikler lehine çevirince Türkiye iki yönden gelen baskılarla karşılaştı. Müttefikler, 1942 yılı sonlarında Mısır’ın başkenti Kahire'de Türkiye'ye savaşa girme çağrısında bulundular. Türk hava alanlarının kendileri tarafından kullanılmasına izin verilmesini ve Türkiye'nin 1943 yılının sonuna kadar savaşa girmesini istiyorlardı. İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği Türkiye'nin katılımıyla Balkanlarda yeni bir cephenin açılmasını sağlamak amacındaydı. Bunun için İngiltere başbakanı Churchill(Çörçil) ile Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü 30 Ocak 1943'te Adana'da görüştü. İsmet İnönü'ye, İtalya'ya karşı bir cephenin açılacağını, onun yenilgiye uğratılmasıyla Sovyetler Birliği'nin kuzeyden harekete geçeceğini belirterek Türkiye'nin kendi yanlarında savaşa girmesini istediklerini söyledi. Ama İnönü, Türkiye'nin Sovyetler Birliği'ne güvenemeyeceğini ve Türk ordusunun savaş araç ve gereçlerinin yetersiz olduğunu belirtti. Bu nedenle Türkiye'nin savaşa girmesi olanaksızdı. Bundan sonra müttefik devletler, 28 Kasım-1 Aralık 1943 tarihlerinde İran’ın başkenti Tahran’da tekrar bir araya geldiler. Yapılan toplantıda Türkiye'nin savaşa zorlanmasına karar verdiler. Churchill, cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile Kahire'de buluştu. İkinci Kahire Konferansı adı verilen bu görüşmede İsmet İnönü yine Türk ordusuna verilmesi öngörülen araç gereçlerin henüz yarısının bile verilmediğini belirterek Türkiye'nin savaşa giremeyeceğini bildirdi. Ancak müttefiklerini memnun etmek isteyen Türkiye, onlar lehine bazı kararlar da aldı. Müttefiklerin Roma'ya girmeleri üzerine Hitler'in yenileceği belli olunca 2 Ağustos 1944'te Almanya ile diplomatik ve ekonomik ilişkilerini kesti. 6 Ocak 1945'te de Japonya ile olan ilişkiler kesildi. Savaşı kazandıklarına inanan müttefik devletler 4-11 Şubat 1945'te yaptıkları toplantıda Yalta Konferansında; yeni kurulacak Birleşmiş Milletler Teşkilâtına 1 Mart 1945'e kadar Japonya ve Almanya'ya savaş açmış devletlerin katılmasını öngören bir karar aldılar. Birleşmiş Milletler Teşkilatına katılmak isteyen Türkiye , 23 Şubat 1945'te formalite olarak kağıt üzerinde Almanya ve Japonya'ya savaş ilân etti . Ancak bu sırada Almanya'nın yenilgisi kesinleştiğinden Türkiye fiilen savaşa girmemiş oldu. Daha sonra Türkiye, Müttefik Devletlerin kurduğu 1945’te Birleşmiş Milletler Teşkilatına; 1952’de Kuzey Atlantik Paktına (NATO) üye oldu. İkinci Dünya Savaşı'nın Türkiye üzerinde olumsuz sonuçları da oldu. Ülkemiz insanı, yanı başında yaşanan bu savaş sebebiyle sıkıntılı günler yaşadı. Çünkü Türkiye her an savaşa girecekmiş gibi hazırlık yaptığı için tarım, sanayi ve ekonomi alanlarında duraklama dönemi yaşadı. İkinci Dünya Savaşı Sırasında Türkiye'de Alınan Önlemler Bütün illerde hava saldırısı tehlikesine karşı karartma uygulaması başlatılmıştır Almanların işgal tehlikesine karşı sivil savunma önlemleri alınmıştır. Tahıl stoklarına el konmuş, ekmek, zeytin, şeker gibi ürünler karneyle verilmeye başlanmıştır. Buğday unundan pasta ve benzeri ürünlerin yapılması yasaklanmıştır. 52 UYARI: ikinci Dünya Savaşı döneminde büyük şehirlerde kimin ne kadar ekmek alacağı hükümet tarafından belirleniyordu. Bu amaçla ekmek karnesi düzenlenmişti. Herkesin aldığı günlük ekmek miktarı karnesine işleniyordu. Bu dönemde zeytin ve şeker gibi ürünler de karneyle veriliyordu. Bu uygulamaya yol açan esas etken savaş şartlarından dolayı temel gıda ürünlerini tasarruflu bir şekilde kullanma isteğiydi. Bu durum savaşın, savaşa girmeyen ülkeleri de ekonomik ve sosyal yönden olumsuz etkilediğini göstermektedir. ÇATIŞMA YOK AMA... SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ Amerika ve Sovyet Rusya liderliğinde Batı ve Doğu blokları arasında gelişen, açık ama silahlı mücadeleye dönüşmeyen sınırlı çekişmeye soğuk savaş adı verilmiştir. İstanbul'da özel otomobillerin trafiğe çıkması yasaklanmış, daha sonra bu yasak ticari araçları da kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Savaş şartlarının getirdiği ekonomik sıkıntıları aşmak için yeni vergiler konmuştur. Tifo ve kolera gibi salgın hastalıkları önlemek amacıyla çalışmalar yapılmıştır. Askeri harcamalar artırılmıştır. Karadeniz'deki Türk gemi seferleri durdurulmuştur. Radyo yayınlarında kesinti yapılmıştır. Belli bölgelerde gece 23.00'dan sonra sokağa çıkma yasağı getirilmiştir. 1917 yılında Çarlık Rusya'sı sona erdi. Yerine 15 cumhuriyetten oluşan SSCB ( Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ) kuruldu. II. Dünya Savaşı sonunda Amerika Birleşik Devlet/eri ve Sovyet Rusya iki süper güç olarak ortaya çıktılar. ABD: DEMOKRASİ VE SERBEST PİYASA EKONOMİSİNİ ÖZEL SEKTÖR VARDI SSCB: DEVLETİN İDARESİ VE TÜM BİRİMLERİ TEK PARTİNİN YÖNETİMİ ALTINDAYDI. VE EKONOMİ TÜMÜYLE DEVLETİN ELİNDEYDİ: KOMÜNİZM Bu durumun ortaya çıkmasında dünya siyasetinde söz sahibi devletlerden Almanya, İtalya ve Japonya'nın II. Dünya Savaşı'nda yenilmeleri, savaşın galiplerinden İngiltere ve Fransa'nın da bu süreçte her bakımdan yıpranmaları etkili olmuştur. Sovyet Rusya II. Dünya Savaşı'ndan sonra yayılmacı bir politika takip ederek komünizm rejiminin Balkanlar ve Orta Avrupa'da yerleşmesi için mücadele etmiştir. Rusya'nın komünizm ideolojisini bütün dünyaya yaymak istemesi demokrasi ile yönetilen ABD'yi ve Avrupa devletlerini endişelendirmiştir. II. Dünya Savaşı'ndan sonra oluşan yeni durum ABD'nin önderliğinde demokratik Batı Avrupa devletlerinden oluşan Batı Bloğu'nu ve Sovyet Rusya’nın önderliğinde Doğu Avrupa ve Balkan devletlerini içine alan Doğu Bloğu'nu ortaya çıkarmıştır. Soğuk Savaş Dönemi'nde nükleer silahların gelişmesi yüzünden ABD ve Sovyet Rusya silahlı olarak karşı karşıya gelmekten kaçınmışlardır. Taraflar arasında rekabet daha çok siyaset, ekonomi ve propaganda alanlarında sürdürülmüştür. UYARI:"Soğuk savaş" deyimi ilk kez 1947 yılında Amerika'da kongredeki bir görüşme sırasında ABD'li maliye ve başkanlık danışmanı Bernard Buruch tarafından ifade edilmiştir. UYARI: İkinci Dünya Savaşı sırasında alınan bu önlemlerle seyahat etme, haber alma ve ekonomi alanındaki hak ve özgürlükler sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırmanın amacı kamu güvenliği ve sağlığını korumaktır. Çünkü yaşama hakkının korunması diğer hak ve özgürlüklerden daha önemlidir. TÜRKİYE'DE DEMOKRASİNİN GELİŞMESİ o 23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılmasıyla demokrasi yolunda en önemli adımlardan biri atılmış oldu. o 1923 ile 1930 yılları arasında çok partili hayata geçiş denemeleri yapılmış, fakat başarılı olunamamıştı. o 1930'dan sonra Türkiye'de tek partili rejim 1946 yılına kadar devam etmişti. o İkinci Dünya Savaşı'nın Batı demokrasilerinin zaferiyle sonuçlanması üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisinde birkaç milletvekili siyasi hayatımızda demokratik usullerin kabul edilmesini istemeye başlamıştır. o Celal Bayar, Fuat Köprülü, Adnan Menderes ve Refik Koraltan 7 Ocak 1946'da Demokrat Parti’yi kurdular. (Dörtlü takrir önergesi) o 1945 yılından sonra Millî Kalkınma (Nuri Demirdağ), Millet Partisi ve Türkiye Köylü Partisi kurulmuştur. o 1946 yılından sonra çok partili rejim uygulamasına geçilmiş, böylece demokrasi alanında önemli bir adım atılmıştır. o 14 Mayıs 1950 seçimlerinde DP iktidara geldi. Cumhuriyet tarihinde demokrasinin gelişmesi bakımından büyük bir ilerleme olmuştur. Çünkü bu seçimde millî egemenlik en iyi şekilde temsil edilmeye başlanmıştır. Truman Doktrini ve Marshall Planı SSCB'nin Doğu Avrupa'da yayılması üzerine ABD Başkanı Truman, Sovyet tehdidi adı altındaki ülkeleri ekonomik ve askeri açıdan güçlendirmek için kendi adıyla anılan Truman Doktrini'ni ortaya atmıştır (1947). Bu doktrin çerçevesinde yapılan ekonomik yardımlara Marshall Planı denmiştir. Marshall Planı çerçevesinde Türkiye'nin de içinde olduğu 16 ülkeye yapılan yardımlar daha çok askeri araç gereçleri kapsıyordu. NOT: ABD’nin Türkiye ile yakın ilişkiler kurmak istediği bir dönemde Rusya Türkiye’den toprak ve boğazlardan üs talebinde bulundu. Bu durum Türkiye’yi ABD’ye yakınlaştırmıştır. 53 NATO'NUN KURULMASI II. Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa devletleri savaşın yıkıntılarını temizleyip ekonomilerini güçlendirmeye çalışırken, Sovyetler Birliği genişleme politikasını sürdürüyordu. Sovyetler Birliği, 1948 yılında 456.000 km2 toprağı kendi sınırlarına katmıştı. Ayrıca 983.000 km2 üzerindeki yedi ülkede kendi kontrolünde komünist yönetimlerin kurulmasını sağlamıştı. Batı Avrupa ülkeleri, Sovyetler Birliği'nin yayılmacı politikaları karşısında ortak bir güvenlik sistemi kurmaya karar verdiler. Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın ilkelerine sadık kalarak oluşturulacak bu savunma teşkilatı barışı korumayı amaç edinecekti. Bu amaçla Belçika, Fransa, Hollanda, Lüksemburg, İngiltere, ABD, Kanada, Portekiz, Norveç, İtalya, İzlanda ve Danimarka arasında 4 Nisan 1949'da Washington'da imzalanan antlaşma ile Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı (NATO) kurulmuştur. Yapılan antlaşmaya göre, Nato'ya üye ülkelerden herhangi birine yapılacak saldırıya üye ülkeler hep birlikte karşı koyacaklardır. vermeyi görev sayıyordu. Bu doğrultuda Birleşmiş Milletlerin çağrısına uyarak Kore'ye bir tugay gönderdi. Türkiye'nin Kore'ye asker göndermesi NATO'ya kabul edilmesinde önemli rol oynamıştır. Kore Savaşı, Soğuk Savaş ortamını değiştirmemiştir. NATO'ya üye devletlerin Kore Savaşı'ndaki ittifakı karşısında SSCB, etkisi altındaki Doğu Avrupa devletleri ile Varşova Paktı'nı kurmuştur, iki kutup arasındaki rekabet silahlanma yarışını artırmıştır. İNSAN HAK ve ÖZGÜRLÜKLERİNİN GELİŞMESİ 1789'da ortaya çıkan Fransız ihtilali sonunda yayınlanan İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesi, insan hakları kavramının uluslararası bir nitelik kazanmasını sağlamıştı. İnsan haklarının evrensel ilkeler olarak kabul edilmesi ve korunması yönünde çalışmalar, II. Dünya Savaşı'ndan sonra Birleşmiş Milletler Örgütü'nün kurulmasıyla hızlanmıştır. İNSAN HAKLARINI KORUYAN ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER ****İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi 1945'te dünya barışını korumak için kurulan Birleşmiş Milletler Örgütü yalnızca üye devletlerde değil, tüm dünyada insan haklarının korunması için çalışmalar başlattı. Bunun sonunda 1948'de insan Hakları Evrensel Bildirgesi kabul edildi. Ülkemizde insan hakları konusunda önemli ilerlemeler sağlanmıştır. Birleşmiş Milletler Genel kurulu tarafından kabul edilen ilkeler ülkemiz tarafından da kabul edilmiştir, insan haklarının korunması için anayasa ve yasalarda gerekli düzenlemeler yapılarak hukuki bir nitelik kazandırılmıştır. TÜRKİYE'NİN NATO'YA ÜYE OLMASI Asya ve Avrupa arasında yer alan Türkiye, sahip olduğu jeopolitik konumu nedeniyle dünya politikasında önemli bir ülkeydi. Akdeniz ile Karadeniz arasında geçişi sağlayan Boğazlara sahip olması, Orta Doğu'ya hakim bir konumda bulunması jeopolitik önemini artırıyordu. Bir toprağın veya coğrafyanın bölge ya da dünya siyasetindeki konumuna jeopolitik konum denilmektedir. Türkiye, ikinci Dünya Savaşı'na girmemişti. Ama sahip olduğu bu jeopolitik konum yüzünden savaş sonrasında yerini belirlemek zorundaydı. Ayrıca Sovyetler Birliği Türkiye'den Kars ve Ardahan'ı istiyor, Boğazlardan da üs talep ediyordu. Bu yüzden Türkiye için NATO'ya üye olmak hayati derecede önemliydi. Türkiye, II. Dünya Savaşı yıllarından beri NATO üyesi devletlerle uyumlu bir dış politika takip ettiği için 1952 yılında Yunanistan ile birlikte bu ortak savunma örgütüne alınmıştır. Türkiye'nin sahip olduğu coğrafyanın bir savaş sırasında Avrupa, Asya ve Orta Doğu için askeri açıdan büyük önem taşıması NATO'ya kabul edilmesini kolaylaştırmıştır. ****Kişisel ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (1966) Devletler bu sözleşmeyle, insan haklarına saygı gösterip göstermediklerini denetleyen bir mekanizma kurulmasını kabul etmişlerdir. Bu doğrultuda İnsan Hakları Komisyonu kurulmuştur. Türkiye, 1976'da yürürlüğe giren bu sözleşmeyi 2000 yılında imzalamıştır. ****Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Avrupa Konseyi'ne üye ülkeler tarafından Roma'da 1950 yılında imzalanmış, 1953 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşmeyle insan Hakları Bildirgesi'nde yer alan temel hak ve özgürlükler yargı güvencesine alınmıştır. Böylece demokrasinin temel öğeleri olan siyasal özgürlükler ve hukukun üstünlüğü uluslararası koruma altına alınmıştır. Avrupa insan Hakları Sözleşmesi'nin en önemli özelliği insan haklarını korumak için Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kurulmasıdır. Bu sözleşmeyi imzalayan devletlerin yurttaşları uğradıkları haksızlıklar nedeniyle kendi devletleri veya diğer devletler aleyhine dava açma hakkına sahiptirler. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni 1954 yılında imzalayan Türkiye, 1987'de bireysel başvuru hakkını tanımış, 1990'da Avrupa insan Hakları Mahkemesi'nin zorunlu yargı yetkisini tanımıştır. KORE SAVAŞI Soğuk Savaş Dönemi'nde ABD ile SSCB'yi karşı karşıya getiren önemli olaylardan biri de Kore Savaşı'dır. Savaş SSCB'nin denetimindeki Kuzey Kore'nin, ABD'nin denetimindeki Güney Kore'ye saldırmasıyla başlamıştır. Bunun üzerine Birleşmiş Milletler saldırıyı kınayarak müdahale kararı almıştır. Uluslararası bir askeri güç oluşturularak, ABD başkanlığında bölgeye gönderilmiştir. 1950-1953 yılları arasında süren savaşta taraflar birbirine üstünlük sağlayamamış ve ateşkes imzalayarak savaşa son vermişlerdir. Türkiye, II. Dünya Savaşı'ndan sonra Sovyetler Birliği'ne karşı ABD ile yakınlaşma politikası takip ediyordu. Ayrıca Atatürk'ün "Yurtta barış dünyada barış" ilkesi doğrultusunda dünya barışını koruyucu faaliyetlere destek 54 ****İşkencenin ve İnsani Olmayan ya da Küçültücü Ceza ve Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi 1987 yılında yürürlüğe giren sözleşme Türkiye tarafından 1988'de onaylanmıştır. Bu sözleşmeyle devletler kendi topraklarında ırk ayrımı yapılmasını önlemekle yükümlüdürler. Bu görevleri yerine getirebilmek için çok amaçlı birliklerin kurulması, sayısal fazlalık yerine teknolojik üstünlüğün kurulması, silah ve düzeneklerinin etkinliğini arttıracak teknolojik araştırmaların yapılması ve erken ikaz, darbe, elektronik harp, hava üstünlüğünün kurulması gibi ek görevleri de yapmaktadır. ****Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi 1981 yılında yürürlüğe giren sözleşme Türkiye tarafından 1985'te onaylanmıştır. Sözleşmede kadın ve erkek eşitliğinin sağlanması konusunda alınması gereken önlemler vurgulanmıştır. TÜRK ORDUSU KIBRIS'TA o Kıbrıs'ı elinde bulunduran İngiltere 1955 yılından sonra adadan çekilmeye karar verdi. o Bu süreçte 1960'da İngiltere, Türkiye ve Yunanistan arasında bir Garantörlük Antlaşması yapıldı. Bu antlaşma ile kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti bu üç devletin koruması altında bulunacaktı. o Ancak Kıbrıs'ta yaşayan Rumlar, Yunanistan'a bağlanma fikrinden vazgeçmedi. Bu durum adada gerginliklere neden oldu. Gerginlik Kıbrıs'taki Türklerin katliama maruz kalmasına dönüşünce Birleşmiş Milletler Ada'ya bir barış gücü gönderdi. o Bu güç Kıbrıs'taki sorunları çözemeyince Türkiye Garantörlük Antlaşması'ndan doğan haklarını kullanarak 20 Temmuz 1974'te barış harekâtı düzenledi. o Bu olaydan sonra ada ikiye bölündü. Barış harekâtından sonraki uluslararası görüşmelerde Ada'daki Türk halkının mevcudiyeti tanınmayınca 1975'te Kıbrıs Türk Federe Devleti, 1983'te de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kurulduğu ilan edildi. o Günümüzde de Türk ordusu Kıbrıs'ta yaşayan soydaşlarımızın en büyük güvencesidir. ****Çocuk Hakları Sözleşmesi Sözleşmeyi imzalayan devletler, herhangi bir ayrım yapmadan bütün çocukları her türlü fiziksel ve zihinsel zarar ve ihmalden korumayı kabul etmişlerdir. 1990'da yürürlüğe giren sözleşmeyi Türkiye 1994 yılında onaylamıştır. ****Helsinki Sonuç Belgesi 1975 yılında yürürlüğe giren belge, insan hakları kavramının dünya görüşü ne olursa olsun bütün devletler arasında ortak bir değer olarak benimsenmesi amacını taşımaktadır. TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK): Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni içten ve dıştan gelebilecek tehditlere karşı savunma vazifesini üstlenmiş silahlı devlet kuvvetidir. Yaptırım gücünü Türkiye Cumhuriyeti anayasasından alır Günümüzde Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK),dünyada en çok asker bulunduran 9. ordudur. Temelini oluşturan yapı Mehmetçiktir. Türkiye'nin güvenliğine yönelik iç ve dış tehditlere karşı caydırıcı güç olan TSK Anayasa ve yasaların kendisine verdiği görevler çerçevesinde şu alt komutanlıklardan oluşur. • Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) • Deniz Kuvvetleri Komutanlığı (DzKK) • Hava Kuvvetleri Komutanlığı (HvKK) • Jandarma Genel Komutanlığı (JGnK) • Sahil Güvenlik Komutanlığı (SGK) Garantör Devlet : Yapılan bir uluslararası anlaşmanın ardından, iki tarafın antlaşmaya bağlı kalıp kalmadıklarını denetleme hakkına sahip olan devlete denir. Cunta: Yönetime kuvvet kullanarak el koyan askeri ya da siyasi gruplara verilen addır. UYARI:Barış harekâtından sonra Türkiye'ye çok yönlü bir ambargo uygulanınca savunma sanayi alanında yeni önlemlerin alınması gerekli hale gelmiştir. Bu gelişme üzerine havacılık alanında TAİ, elektronik alanında ASELSAN, yazılım alanında HAVELSAN, füze imalatı alanında da ROKET-SAN faaliyete geçirilmiştir. Ayrıca Atatürk döneminde kurulan Makine Kimya Enstitüsü (MKE) çağın ihtiyaçlarına göre geliştirilmiş, Savunma Sanayi Müsteşarlığı kurularak bu alandaki çalışmalar sürekli hale getirilmiştir. TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ'NİN GÖREVLERİ TSK'nin temel görevi Anayasa'da açıkça şu şekilde belirtilmiştir "...Türk Yurdunu ve nitelikleri anayasada belirtilen Türk Cumhuriyetini iç ve dış tehditlere karşı korumak ve kollamaktır." Bu çerçevede TSK 2000'li yıllarda, yeni güvenlik sorunlarına ve sorunlara uygun şekilde tepki göstermek, belirsizliklere karşı hazır olmak, iç ve dış tehdit ve risklere karşı ülkenin güvenliğini sağlayabilmek için şu şekilde kendisine görevler belirlemiştir; • Caydırıcılık, • Güvenlik / Harekât Ortamının Şekillendirilmesi, • Savaş Dışı Harekât (Barışı Destekleme Harekâtı, Doğal Afet Yardım Harekâtı ve İç Güvenlik Hare-kâtı), • Kriz Yönetimi, • Sınırlı Güç Kullanımı, • Konvansiyonel Harp gibi faaliyetleri icra etmek. 55 DÜNYA BARIŞINA KATKI Ülkemiz bulunduğu konum itibariyle Kafkasya, Bakanlar ve Orta Doğu'da meydana gelen gelişmelerle ilgilenmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri de Atatürk'ün gösterdiği hedef doğrultusunda barışa katkı sağlamak için çeşitli bölgelere uluslararası kuruluşların bünyesinde asker göndermektedir. Türk ordusu ülke sınırlarını korumanın yanında dünya barışını korumaya yönelik çabalara da destek vermiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri dünya barışını destekleme çalışmalarına; Birlik gönderip askeri harekâtı destekleyerek Personel gönderip uluslararası gözlemci olarak katkıda bulunmaktadır. **Bölücü Unsurların Faaliyetleri Bir bütün olan toplumun unsurlarının ayrı ırk, ayrı din ve ayrı mezhepten olduklarını iddia ederek toplumu bölmeye yönelik faaliyetlere bölücülük denir. Türkiye, son yıllarda ülkeyi ırk ayrılığı bahanesiyle bölmeyi amaçlayan terör hareketleriyle karşı karşıya kalmıştır. Terörizm; her türlü siyasal eyleme karşı bilinçli ve kanlı şiddet göstergesidir. Terörizm insandaki ahlaki değerleri yok eder. Bu özelliği ile sadece insanlığa değil, uygarlığa karşı da bir tehdit oluşturur. Terör örgütleri, Hak, adalet, özgürlük ve eşitlik gibi evrensel değerleri kötü amaçlı kullanırlar. Devletimizin halkı sömürdüğünü iddia ederler. Hedeflerine ulaşmak için katliam yapmaktan çekinmezler. Ülkemiz ile menfaatleri çatışan ülkelerin desteğini alarak faaliyet gösterirler. İrticai Faaliyetler İrtica, bir toplumun sahip olduğu çağdaş değerleri reddedip akla ve bilime aykırı faaliyetlerde bulunarak eski düzeni geri getirmeye çalışmaktır. irticai faaliyetlerin amacı Türkiye Cumhuriyeti'nin laik, demokratik yapısını değiştirerek yerine dini esaslara dayalı bir devlet kurmaktır. Aşağıdaki tabloda Türk Silahlı Kuvvetleri'nin dünya barışına katkıları gösterilmiştir: Tarih Yer Bölgede Bulunma Nedeni 1974 Kıbrıs Uluslararası hukuktan doğan garantörlük hakkını kullanma 1992 Somali Somali halkını iç savasın olumsuz etkilerinden koruma 1993 Bosna -Hersek Boşnakları Sırp ve Hırvat zulmünden koruma 1997 Arnavutluk Arnavutluk'ta iç karışıklıkların yaşanması 1999 Kosova Kosova'daki iç karışıklıkların silahlı çatışmaya dönüşmesi 2001 Makedonya Makedonya'da iç karışıklıkların yaşanması 2002 Afganistan Afganistan’da iç karışıklıkların yaşanması 2006 Lübnan Lübnan'da iç savaş yaşanması Bölücülük ve İrtica İle Mücadelede Kişilere Düşen Görevler Milli hedefler doğrultusunda bilinçli olmalıyız. Türk milletinin bağımsızlığını, bütünlüğünü, cumhuriyeti ve demokrasiyi korumanın milli hedeflerimizin en başında geldiğini bilmeliyiz. Millî kültürümüzden taviz vermeden, Türk vatandaşı olmanın, şeref ve mutluluğunu duyarak, Atatürk'ün yolunda yürümeliyiz. Türk olmakla gurur duymalı, vatanımızı, milletimizi ve bayrağımızı çok sevmeliyiz. Yıkıcı ve bölücü faaliyetlere karşı bilinçli olmalıyız. Bu faaliyetlerin ülkenin ve toplumun huzurunu bozacağını temel hak ve özgürlükleri yok edeceğini bilmeliyiz. Terörizm ve terör odaklarına karşı duyarlı olmalıyız. Bu hareketlerin toplum içinde yayılmasını engellemek için gereken vatandaşlık görevlerimizi yapmalıyız. Yakınlarımızın terör hareketlerinin içinde yer almasını önlemeliyiz. Cumhuriyet yönetimine inançla bağlı olmalıyız. Cumhuriyetin hak ve özgürlüklerimizin korunması ve kullanılmasını sağladığı bilinciyle hareket etmeliyiz. Türk ordusu, bugün Bosna - Hersek, Kosova, Afganistan, Lübnan ve Kıbrıs'ta halen barışa hizmet etmeye devam etmektedir. HEDEF TÜRKİYE Türkiye dünya üzerinde çok önemli bir konuma sahiptir. Bu nedenle çok sayıda ülkenin, topraklarımız üzerinde emelleri vardır. Bu emellerine ulaşabilmek için kültür, dil, din, yurt, tarih ve ülkü birliğini zayıflatmaya bu yolla milletin birlik ve bütünlüğünü bozmaya çalışmaktadırlar. ÜLKEMİZİN KARŞI KARŞIYA OLDUĞU TEHDİTLERDEN BAZILARI ŞUNLARDIR: ***Misyonerlik Misyonerlik, başka dini inançlara sahip olan insanları kendi dinine geçirmek, ülke içindeki milli ve kültürel değerleri yok ederek ülke bütünlüğünü bozmak için çalışmalar yapmaktır. Misyonerler hedeflerine ulaşabilmek amacıyla halkın arasına katılıp, özellikle gençleri etkileyebilmek için sevgi, barış, kardeşlik, özgürlük, mutluluk gibi evrensel kavramlarıkullanırlar. 56 SSCB DAĞILDIKTAN SONRA 1991 yılı dünya tarihi açısından yeni bir dönüm noktasıdır. Bu tarihten sonra Avrupa ve Asya'nın siyasi haritası değişmiştir. 1917'de temelleri atılan ve 1922'de kurulan Sovyetler Birliği'nin dağılması ve yerini Bağımsız Devletler Topluluğu'na bırakması (BDT) dönemin en önemli olaylarındandır. İlk önce SSCB'nin batısındaki Baltık ülkelerinden; Estonya, Letonya, Litvanya, Ukrayna, Belarus (Beyaz Rusya) Moldova, Kafkas ülkelerinden; Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, Orta Asya ülkelerinden; Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan birer birer bağımsızlığını ilan etti. Yeni bağımsız devletler, içinde bulundukları siyasi dönüşüm sürecinde komünist yapılanmadan uzaklaşma arayışlarına girerken, kendi milli kadrolarını, sembollerini ve tarihlerini keşfetmenin heyecanına büründüler. Sovyetler Birliği'nin dağılması dünyada hakim olan süper güçlerden birinin ortadan kalkması demekti. Bu da dünyada siyasi, sosyal ve ekonomik alandaki dengeleri değişikliğe uğrattı. Sovyet Birliği'nin dağılması ile birlikte Adriyatik'ten Çin’e kadar siyasi bir boşluk oluştu. Türkiye’nin çevresinde Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya tehlikeli bir bölge hâline geldi. Türkiye bağımsızlığına kavuşmuş ve henüz ne yapacağına karar vermemiş, zayıf ve güçsüz kuzey komşularıyla olduğu kadar Orta Asya'daki Türk devletleriyle de ilgilemek durumunda kalmıştır. SSCB’nin dağılması ile Türk dış ve iç politikası hem olumlu hem olumsuz yönde etkilenmiştir. SSCB'nin dağılması Avrupa'da komünist rejimi uygulayan ülkelerde de bu sistem çözülmesine yol açtı. Bu devletler ekonomik model olarak kapitalist ekonomiye geçmeye başladı. ABD bu savaşta Birleşmiş Milletlerden askeri destek kararı çıkartamamıştır. Bunun üzerine ağırlığını ABD ve İngiltere askerlerinin oluşturduğu koalisyon gücü oluşturulmuş, bu güç 1 Mayıs 2003'te Irak'ta Saddam Hüseyin yönetimine son vermiştir. Irak'ta 30 Ocak 2005'te geçici seçimler yapılmış ve demokratik yönetime geçilmiştir. Ancak ABD güçleri hala Irak'ta bulunmaktadır ve ülke henüz huzur ve güvene kavuşamamıştır. Körfez Savaşlarında Türkiye'nin Tutumu Türkiye, I. Körfez Savaşanda Irak'ın karşısında yer alarak Birleşmiş Milletlerin aldığı kararlara destek vermiştir. Örneğin Birleşmiş Milletlerin Irak'a ekonomik ve askeri ambargo kararına ilk uyan ülke Türkiye'dir. Ancak Türkiye savaşa aktif olarak katılmamış, İncirlik Üssü'nün çok uluslu güçler tarafından kullanılmasına izin vermiştir. Türkiye, II. Körfez Savaşı 'nda ABD'yi ve koalisyon güçlerini desteklemekle birlikte daha çekimser bir politika izlemiş ve koalisyon güçlerinin Türkiye üzerinden cephe açmasına izin vermemiştir. Körfez Savaşlarının Türkiye'ye Etkileri Irak'a uygulanan ambargo Türkiye'yi ekonomik yönden olumsuz etkilemiştir. Türkiye'nin ihracat kaybı onlarca milyar dolara ulaşmıştır. Körfez Savaşlarından sonra Kuzey Irak'ta oluşan otorite boşluğu ve kaos Türkiye için bir tehdit ve risk bölgesi oluşturmuştur. Kuzey Irak'taki otorite boşluğundan yararlanan bölücü terör örgütü, kamplarını buraya taşımış ve bunun sonucunda Güney Doğu Anadolu'da terör olayları artmıştır. Körfez Savaşı'nın sonunda Saddam Hüseyin'in baskısından kaçan yüz binlerce kurt, Türkiye'ye sığınmıştır. Bu mültecilerin vatanlarına geri dönünceye kadar geçen sürede barınma ve temel ihtiyaçlarının karşılanması Türkiye'ye ekonomik bir yük getirmiştir. Körfez Savaşlarında Türkiye, savaş bölgesi ilan edilmese de yüz binden fazla yabancı turist rezervasyonlarını iptal ettirerek ülkemize gelmekten vazgeçmiştir. Komünizm: Sanayi Devrimi'nden sonra ortaya çıkan sosyal devlet anlayışının en son aşamasıdır. Ortak mülkiyet ve servetin herkese eşit olarak paylaştırılması düşüncesini savunan siyasi ve ekonomik modele denir. KÖRFEZ'DE SAVAŞ I. Körfez Savaşı Irak, 1980 -1988 yılları arasında İran ile yaptığı savaşta ekonomik yönden ağır zararlara uğramıştı. Bu zararları karşılamak için 2 Ağustos 1990'da Kuveyt'i işgal etti. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Irak'ın Kuveyt topraklarını boşaltması için karar alarak, bu kararın 15 Ocak 1991 tarihine kadar uygulanmasını, aksi taktirde güç kullanılacağını duyurdu. Irak'ın bu süre içinde Kuveyt'i terk etmemesi üzerine ABD'nin öncülüğündeki çok uluslu hava güçleri 17 Ocak 1991 'de taarruza geçti. Irak, çok uluslu müttefik güçler karşısında başarısız olarak 6 Nisan 1991'de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin şartlarını kabul ettiğini yazılı olarak ilan etti. Böylece I. Körfez Savaşı sona ermiştir TÜRKİYE'NİN ENERJİ POLİTİKASI ***Türkiye, enerji kaynakları bakımından dışa bağımlı bir ülke olmasına rağmen dünyada enerji kaynaklarının yaklaşık % 70'ini barındıran Orta Doğu ve Avrasya ülkelerinin komşusu durumundadır. Bu durum Türkiye'nin jeopolitik önemini artırmaktadır. **Petrol ve doğalgaza sahip olmak kadar bu kaynakları dünya pazarlarına ulaştırmak da önemlidir. Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan gibi petrol ve doğalgaz bakımından zengin kaynaklara sahip ülkeler bu kaynakları ihraç edecek altyapıya sahip değiller. Hazar Denizi çevresindeki enerji kaynaklarının Avrupa'ya ve dünyaya taşınmasında Türkiye koridor görevi görebilecek bir konumdadır. ***Baku - Tiflis - Ceyhan Boru Hattı Projesi Türkiye, kendi topraklarından geçen uluslararası enerji yollarının dünya siyasetinde etkisini artıracağını ve ekonomik kalkınmasına büyük katkı yapacağını bilmektedir. Türkiye bu bilinçle 1990'lı yılların başından beri Azerbaycan petrolünü Akdeniz'e ulaştırmak için Baku - II. Körfez Savaşı ABD, Irak'ın Kitle İmha Silahları ürettiğini iddia ederek bu devlete 20 Mart 2003'te yeniden savaş açtı. 57 Tiflis - Ceyhan Boru Hattı Projesi'ni gerçekleştirmeye çalışmıştır. Nihayet 2005 yılında tamamlanan boru hattı ile Azerbaycan petrolü Ceyhan'a ulaşmıştır. Kazakistan petrollerinin de bu hat ile taşınması konusunda anlaşmaya varılmasıyla bu hattın kapasitesi ve önemi artmıştır. yapılmaktadır. Türkiye bu alanda potansiyelinin % 20'sini değerlendirebilmektedir. o Devlet Su işleri (DSİ), su kaynaklarının değerlendirilmesi ve verimli bir şekilde kullanılması amacıyla projeler üretmektedir. DSİ ürettiği projeler ile 2030 yılına kadar su potansiyelinin tamamını değerlendirmeyi ve ülke ekonomisine yıllık 27,8 milyar dolar gelir sağlamayı amaçlamaktadır. Petrol Türkiye, çevresinde yer alan komşularının zengin petrol yataklarına sahip olmasına karşın bu doğal kaynak bakımından yetersiz bir rezerve sahiptir. Türkiye enerji ihtiyacının yarısına yakınını petrolden karşılamaktadır. Bu durum Türkiye'yi enerji bakımından dışa bağımlı hale getirmektedir. Ülkemizde petrol arama ve üretimiyle Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) görevlendirilmiştir. TPAO son yıllarda yeni teknolojilerle petrol arama faaliyetlerine hız vermiştir. Özellikle son iki yılda denizlerde yapılan araştırma çalışmalarının sayısı 50 yılın toplamından daha fazladır. Bu çalışmalar sonunda zengin petrol yataklarının bulunması umut edilmektedir. Türkiye coğrafi konumu nedeniyle petrol rezervleri zengin üretici ülkelerle, enerji tüketimi yoğun sanayileşmiş batı ülkeleri arasında ve Asya - Avrupa yolu üzerinde yer almaktadır. Türkiye'nin öncelikli hedefleri arasında bu potansiyelin değerlendirilerek "21. yüzyılın Avrasya Enerji Koridoru" konumuna getirilmesi yer almaktadır. Bor Türkiye, kimya sanayinin önemli ham maddelerinden biri durumunda olan bor madeni bakımından dünyanın en zengin yataklarına sahiptir. Dünyadaki bor rezervlerinin % 63'ü ülkemizde bulunmaktadır. Bor madeni günümüzde, camdan elektroniğe, seramikten uzay teknolojisine, sağlıktan enerjiye, ahşaptan metalürjiye ve izolasyondan tarıma kadar yüzlerce alanda kullanılmakta, yaşam kalitemizi önemli ölçüde etkilemektedir. Ancak Türkiye'nin bu rezervleri istenilen oranda ekonomik kazanca dönüştürdüğü söylenemez. Bor madeni rezervlerimize eş değer oranda ekonomik fayda elde edilebilmesi bora dayalı sanayinin geliştirilmesine bağlıdır. Bu amaçla Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü (BOREN) kurulmuştur. BOREN endüstriyel uygulama amaçlı projelere gerekli desteği sağlamaktadır. Toryum Türkiye'de toplam rezerv yaklaşık 380.000 ton civarındadır. Günümüzde toryumla çalışan ticari ölçekli bir santral bulunmamaktadır. Toryumun, gelecekte nükleer santrallerde kullanılması beklenmektedir. Bu yüzden dünyadaki teknolojik gelişmelerin paralelinde ülkemizde de toryum tabanlı yakıt çevrimi konusundaki araştırma - geliştirme çalışmalarına devam edilmelidir. Bu amaçla Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2000 yılında Uluslararası Yenilikçi Nükleer Reaktörler ve Yakıt Çevrimi adlı projeye katılma kararı almıştır. ***Baku - Tiflis - Erzurum Doğalgaz Hattı Projesi Azerbaycan petrolünün yanında doğalgazının da Türkiye vasıtasıyla Avrupa'ya taşınması için Baku -Tiflis Erzurum Doğalgaz Hattı Projesi tamamlanmış ve 2006 yılının sonunda Bakü'den Erzurum'a doğalgaz pompalanmaya başlanmıştır. Türkmenistan doğalgazının da bu yolla nakledilmesi söz konusudur. **Nabucco Projesi Türkiye bu doğalgazın Avrupa'ya taşınması için Yunanistan - İtalya - Doğalgaz Boru Hattı ve Bulgaristan, Romanya ve Macaristan üzerinden Avusturya'ya bağlayacak olan Nabucco Projesi'ni hayata geçirmeye çalışmaktadır. **GAP Projesi Türkiye, uluslararası düzeyde yürüttüğü projelerin yanında ulusal düzeyde de önemli projeleri gerçekleştirmektedir. Bunların en önemlisi Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP)'dir. Bu proje ile tarım alanlarının sulanması ve enerji üretiminin artırılması amaçlanmıştır. Özellikle nüfusun artması ve sanayinin gelişmesi sonucunda elektriğe duyulan ihtiyaç artınca GAP son derece önemli hale gelmiştir. DOĞAL KAYNAKLARDAN VERİMLİ YARARLANMA Hava, su, toprak, bitki örtüsü, hayvanlar ve madenler doğal kaynakları oluşturur. Doğal kaynaklar insan ve toplum hayatı için vazgeçilemez nitelikte önemli değerlerdir. Su, oksijen, bitki örtüsü, petrol gibi doğal kaynakların büyük hızla azalması, canlıların yaşam alanlarını kısıtlamakta, çevresel felaketlere yol açabilecek iklim değişikliklerine yol açmaktadır. Türkiye çeşitli maden kaynakları bakımından zengindir. Ülkemizde madenlerimizin bilimsel olarak işletilmesi Cumhuriyet döneminde 1935 yılında Maden Tetkik ve Arama (MTA) Enstitüsü'nün kurulması ile başlamıştır. Doğal kaynakların verimli bir şekilde değerlendirilmesi ülkemizin kalkınmasına doğrudan katkı sağlayacaktır. Ülkemizdeki doğal kaynakların verimli kullanılmasıyla ilgili projelerden bazıları şunlardır: Su o Türkiye su zengini bir ülke değildir. Kişi başına düşen yıllık su miktarına göre ülkemiz su azlığı yaşayan bir ülke konumundadır. Üstelik Türkiye mevcut su potansiyelinin tamamını kullanamamaktadır. Devlet Su İşleri'nin verilerine göre 2003 yılında sulama, içme suyu ve sanayi sektöründe mevcut su potansiyelimizin yaklaşık olarak % 36'sı kullanılabilmiştir. o Su, günümüzde en önemli enerji türlerinden biri olan elektrik üretiminde de önemli bir kaynaktır. Ülkemizde kurulan hidroelektrik santralleriyle elektrik üretimi 58 AVRUPA BİRLİĞİ'NE DOĞRU Türklerle Avrupalılar arasındaki ilişkiler uzun bir geçmişe sahiptir. Osmanlı Devleti ile Avrupa ülkeleri arasındaki karşılıklı etkileşim yüz yıllar boyunca sürmüştür. Türkiye ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya çıkan yeni dünya düzeni içinde Avrupa devletleri ile birlikte hareket etmiştir. AB'nin kuruluşu 18 Nisan 1951'de Belçika, Federal Almanya, Fransa, İtalya, Lüksemburg ve Hollanda arasında Paris'te imzalanan antlaşmaya kadar uzanır. 25 Mart 1957 tarihinde Roma'da imzalanan anlaşmalarla resmen kurulmuştur. 7 Şubat 1992'de Hollanda'nın Manstricht şehrinde imzalanan Avrupa Birliği Antlaşması ile topluluğun adı Avrupa Birliği (AB) olmuştur. Avrupa Birliği, Avrupa'nın ekonomik ve siyasi olarak bütünleşmesini hedeflemektedir. Avrupa Birliği'ne Üye Ülkeler 10 Ocak 2QOTdeki genişleme ile AB'nin 27/üyesi vardır. 1951/1957 yıllarında toplulukta bulunan altı kurucu üye şunlardır: • Belçi - Fransa – İtalya – Almanya – Lüksemburg Hollanda Bunu izleyen yıllarda çeşitli aşamalarda şu ülkeler birliğe katıldı: 1973'te Danimarka, İrlanda ve Birleşik Krallık, 1981'de Yunanistan, 1986'da Portekiz ve ispanya, 1990'da Doğu ve Batı Almanya'nın birleşmesi sonucu üye ülke sayısı artmamasına rağmen AB'nin sınırları genişledi ve nüfusu arttı. 1995'te Avusturya, Finlandiya ve İsveç, 2004'te Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Malta, Polonya, Slovakya, Slovenya 2007'de ise Bulgaristan ve Romanya Türkiye - Avrupa Birliği İlişkileri 11 Eylül 1959: AET Bakanlar Konseyi Ankara ve Atina'nın ortaklık başvurularını kabul etti. 27 Mayısl 960: Türkiye - AET ilişkileri donduruldu. 12 Eylül 1963: Türkiye ile AET'yi Gümrük Birliği'ne götürecek ve tam üyeliği sağlayacak olan Ortaklık Anlaşması (Ankara Anlaşması) imzalanmıştır. 13 Ocak 1972: Ortaklık Anlaşması'nın Topluluğa katılacak yeni ülkelerce de kabulünü sağlayacak Türkiye AET müzakereleri başlamıştır. 22 Ocak 1982: Avrupa Topluluğu, Türkiye ile ilişkilerini dondurma kararı almıştır. 16 Eylül 1986: Türkiye-AET Ortaklık Konseyi toplanmış, böylece dondurulmuş bulunan Türkiye - AET ilişkilerinin canlandırılması süreci başlamıştır. 14 Nisan 1987: Türkiye, AT'ye, tam üye olmak üzere müracaat etmiştir. 1 Ocak 1996: Türkiye ile AB arasında sanayi ve işlenmiş tarım ürünlerinde gümrük birliği yürürlüğe girmiştir. 11-12 Aralık 1999: Helsinki'de gerçekleştirilen Avrupa Konseyi zirve toplantısında Türkiye'ye adaylık statüsü tanınmıştır. 28 Haziran 2002: Avrupa Birliği ile Türkiye arasında topluluk programlarına katılımın genel ilkelerini belirlemek üzere imzalanan Çerçeve Anlaşma, 28 Haziran 2002 tarihli Resmi Gaze-te'de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. 16-17 Aralık 2004: AB Devlet ve Hükümet Başkanları Konseyinin Brüksel'de yapmış olduğu zirve toplantısında, Türkiye'nin Kopenhag siyasi kriterlerini yeterli ölçüde karşıladığına karar verilmiş ve 3 Ekim 2005 tarihinde müzakerelere başlanması öngörülmüştür. 12 Haziran 2006: Türkiye ile AB arasında üyelik müzakereleri başlamıştır. “EN BÜYÜK ZAFERLER EN ÇETİN ZAFERLERDEN SONRA KAZANILIR” SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENİ AHMET KESKİN Avrupa Birliği:1 Ocak 2002 yılından itibaren, Avrupa Birliği üyesi 15 ülkeden 12'si kendi ulusal para birimlerini bırakarak ortak para birimi "euro" yu kabul ettiler. Avrupa Komisyonu tarafından geliştirilen e simgesi, Avrupa sözcüğünün ilk harfini temsil eder, iki paralel çizgi ise ekonomideki istikrarı simgeler. 59