ANKARA YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLER ODASI MEVZUAT İZLEME VE DEĞERLENDİRME KOMİSYONU KARARI Karar Tarihi: 14.04.2016 Karar Sayısı : 2016/183-3 I-KONU Ankara Yeminli Mali Müşavirler Odası Başkanlığı’nın 23.03.2016 tarihli ve D.53/676 sayılı yazıları ekinde gönderilen, “3 Seri No.lu Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkında Genel Tebliğ Taslağı” ile ilgili olarak, Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB)’na iletilecek Oda görüşünün oluşturulması amacıyla Komisyonumuzun görüş ve önerilerinin bildirilmesi istenilmiştir. Anılan “Tebliğ Taslağı” ile ilgili olarak Komisyonumuzca yapılan değerlendirme sonucunda oluşturulan görüş ve önerilere aşağıda yer verilmiştir. II-YAPILAN İNCELEME VE DEĞERLENDİRMELER 1- “Hazine Zararının Varlığının Tespitinde “Her Türlü Vergi” İfadesi Gelir Üzerinden Alınan Vergilerle Sınırlandırılmalıdır Tebliğ Taslağının 10.2. maddesinde, “…hazine zararının tespitinde kurumlar vergisi ile birlikte gelir vergisi, katma değer vergisi, özel tüketim vergisi gibi kurum ve ilişkili kişiler adına tahakkuk ettirilmesi gereken her türlü vergi toplamı birlikte değerlendirilecek ve sonuç itibarıyla bir Hazine zararı söz konusu değilse, transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımından söz edilmeyecektir.” denilmektedir. Kurumlar Vergisi Kanununun konusu, bu kanuna tabi kurumların kazancının vergilendirilmesine ilişkin usul ve esasları düzenlemektedir. Türk vergi sisteminde her vergi türü için özel nitelikte kanun bulunmaktadır. Örneğin, katma değer vergisine ilişkin usul ve esaslar KDV Kanununda, özel tüketim vergisine ilişkin usul ve esaslar ÖTV Kanununda, damga vergisine ilişkin usul ve esaslar Damga Vergisi Kanununda yer almaktadır. Transfer fiyatlandırması yasağı özü itibarıyla bir vergi güvenlik müessesidir. Her vergi kanununda o vergi türüne ilişkin vergi güvenlik müessesesi de yer almaktadır. Kanun hükümlerinin yorumlanmasında bu sistematik durumun dikkate alınması gerekir. Aksi takdirde kanun hükümlerinin yorumlanmasında karmaşa ortaya çıkar. Her vergi türünü doğuran olayın, vergilendirme döneminin, verginin konusunun ve vergileme tekniğinin farklı ilkeler bağlı olması nedeniyle, söz konusu düzenleme uygulamada telafisi mümkün olmayan sonuçların ortaya çıkmasına neden olunabilir. Örneğin, transfer fiyatlandırmasında düzeltme hükümleri geçerli olduğu halde, KDV yönünden bu kuralın işletilmemesi kabul edilemez. Bu nedenle kanun maddesinde geçen “her türlü vergi” ifadesinden kazanç üzerinden ödenmesi gereken gelir vergisi, kurumlar vergisi ve geçici vergi ile kazanç üzerinden tevkif yoluyla hesaplanan vergilerin anlaşılması gerekmektedir. Transfer fiyatlandırmasında esas ilke emsale uygunluk ilkesidir. Örneğin, KDV Kanununda emsale uygunluk ilkesine ilişkin Sayfa | 1 düzenleme anılan Kanunun 27. maddesinde düzenlenmiştir. Bu kanun hükmü ortadayken ayrıca KVK’da bunu destekleyecek bir hükme gerek bulunmamaktadır. Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 13. maddesi kapsamında tanımlanan kanunen kabul edilmeyen gider kavramı ile Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 30/d maddesindeki indirimin düzeltilmesi kuralı birbirinden farklı durum ve olguları ifade etmektedir. Bir vergi güvenlik aracı olarak kabul edilen transfer fiyatlandırılması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı sayılan işlemlerle ilgili KDV’nin indiriminin kabul edilmesi gerekir. Alıcı tarafından KDV indiriminin kabul edilmemesi halinde aynı tutarın satıcı firma nezdinde fazla ve yersiz olarak beyan edilen KDV’nin de düzeltilmesi gerekir. Diğer bir ifade ile yapılan işlemin transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı olduğunun takvim yılı içinde anlaşılması halinde, KDV Kanununun 35'inci maddesi gereğince sair sebeplerle matrahta değişiklik vuku bulduğu hal olarak değerlendirilmeli ve ilgili oldukları dönemler itibariyle mükellefler tarafından yapılacak düzeltme işlemlerinin yapılması uygun olacaktır. Öte yandan yukarıdaki açıklamalarımız saklı kalmak üzere, Tebliğ Taslağında her türlü vergiden maksadın; “…kurumlar vergisi, gelir vergisi, katma değer vergisi, özel tüketim vergisi gibi…” vergiler ifadesi kullanılmıştır. Tebliğler açıklayıcı nitelikteki hukuki belgelerdir. Belirsizliği ifade eden “gibi” edatı yerine hangi vergi türlerinin “her türlü vergi kapsamına girdiği” tek tek sayılmalı ve belirsizliğe meydan verilmemelidir. 2- Hazine Zararının İzleyen Dönemlere Taşınması Belirsizliğe Neden Olacaktır Tebliğ Taslağının 10.3. maddesinde hazine zararının döneminin belirlenmesinde, şu ifadeye yer verilmiştir: “Emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit edilen fiyat veya bedeller nedeniyle kurum ve ilişkili kişiler adına tahakkuk ettirilmesi gereken gelir vergisi, kurumlar vergisi, katma değer vergisi, özel tüketim vergisi gibi her türlü vergi toplamının indirim, istisna, oran farklılığı, zarar mahsubu ve benzeri nedenlerle cari ya da izleyen dönemlerde eksik veya geç tahakkuk ettirilmesi durumunda hazine zararının oluştuğu kabul edilecektir.” Metinde geçen “izleyen dönemlerde” ibaresi uygulamada kanun hükmünün uygulanmasında önemli ihtilaflar ve sorunların ortaya çıkmasına neden olabilecektir. Bu durum ilişkili kişilerden her ikisinin de zararlı veya devreden KDV tutarının bulunması halinde ortaya çıkabilir. Örneğin, ilişkili iki şirket arasında emsale uygunluk ilkesine aykırı işlem nedeniyle işlemin gerçekleştiği hesap dönem beyan etmesi durumunda hazine zararı meydana çıkmayacaktır. Ancak bu şirketlerden birisinin izleyen üçüncü yılda diğerinin dördüncü yılda kar beyan etmesi durumunda hazine zararının doğduğu gerekçesiyle cezalı işlem yapılabilecektir. Şirket yöneticilerinin şirketlerin izleyen yıllardaki performanslarını önceden bilmesi veya takip etmesi fiilen mümkün değildir. Açıkça muvazaalı durumlar hariç, izleyen yıllarda meydana gelecek değişikliklerin geriye yönelik düzeltmelerin yapılması hazine zararı ilkesinin uygulanmasını imkansız hale getirecektir. İktisadi işlem ve olaylarda birkaç yıl sonra meydana gelebilecek durumların önceden tahmin edilmesi hayatın olağan akışına uygun değildir. Bu nedenle belirsizlik ifade eden “izleyen dönemler” ibaresi metinden çıkartılmalıdır. Sayfa | 2 3- Emsale Uygunluk İlkesine Aykırı Fiyat ve Bedelin Uygulandığı Durumlarda, İşleme Neden Olan Mal veya Hizmetin Stoklarda Ya Da Duran Varlıklar Hesaplarında Kalması Halinde Hazine Zararının Gerçekleşip Gerçekleşmediği Belirtilmemiştir Tebliğ Taslağın verilen örnek olaylarda emsale uygunluk ilkesine aykırı olarak satılan bir mal veya hizmeti alıcı tarafından aynı yıl içinde satıldığı kabul edilmiştir. Örneğin, zarar beyan eden bir (A) kurumu tarafından emsal bedeli 100.000 TL olan bir mal kar beyan eden (B) kurumuna 200.000 TL’ye satılmış ise, (B) kurumu söz konusu malı aynı dönemde sattığı takdirde maliyetini 100.000 TL yükseltmiş olacağından hazine zararına neden olacaktır. Ancak, 200.000 TL’ye satın alınan mal henüz stokta ise, (B) kurumu yönünden henüz kurumlar vergisi kaybı söz konusu olmayacaktır. Kurum kazancı yönünden transfer fiyatlandırması söz konusu malın satıldığı dönemde meydana gelecektir. Aynı şekilde bir gerçek kişinin ortağı olduğu şirkete 300 bin TL olan arsasını 500 bin TL’ye satması halinde, söz konusu arsa satılmadığı sürece kurumlar vergisi yönünden bir vergi kaybı ortaya çıkmayacaktır. Ancak bu işlemde şirket ortağına 200 bin TL fazla ödeme yaptığından bu tutar dağıtılmış kar payı olarak %15 oranında gelir vergisi stopajına tabi tutulacaktır. Uygulamada ilerde doğması muhtemel kurumlar vergisi kaybını telafi etmek amacıyla söz konusu 200 bin TL üzerinden de kurumlar vergisi tarhı istenebilmektedir. Yukarıda belirtilen her iki olayda da, emsalinden daha yüksek bedelle alınan mal henüz satışa konu edilmediğinden alıcı şirket tarafında henüz kurumlar vergisi kaybı ortaya çıkmamıştır. Tebliğ Taslağında verilen örneklerde yüksek bedelle alınan mal veya hizmet bedelinin henüz kar/zararla ilişkilendirilmediği durumlarda transfer fiyatlandırmasının gerçekleştiği döneme değinilmemiştir. Bu durumun açıklanmasında yarar bulunmaktadır. Bu gibi durumlarda yüksek bedelle alım yapan kurumun diğer tarafa uygulanan fiyat farkı kadar bir kaynak transfer ettiğinin kabulü gerekmektedir. Komisyonumuz her iki olayda da kurumlar vergisi yönünden yapılacak bir işlemin bulunmadığı, aksine bir uygulamanın peşin vergilendirme niteliği kazanacağı görüşüne varmıştır. Ayrıca, birinci örnekteki olayda her iki tarafın da tam mükellefiyete tabi kurum olmaları nedeniyle fazla yapılan ödeme nedeniyle dağıtılmış kar payından da söz edilemeyeceği, ikinci örnek olayda ise gerçek kişi ortağa net 200.000 TL tutarında kar dağıtımı yapıldığının kabulü ile vergilendirme (%15 oranında tevkifat) yapılması gerektiği görüşüne varmıştır. Komisyonumuz, kurumlar vergisi kaybına neden olunmayan söz konusu durumlarda emsal bedeli aşan kısmın ilgili tarafa borç para verdiğinin kabulü ile stok veya sabit varlığın maliyet bedelinin düzeltilmesinin de bir yöntem olarak ele alınabileceği görüşüne varmıştır. Diğer bir ifade ile Komisyonumuz 300 bin TL tutarındaki arsanın 500 bin TL’ye satılması halinde aradaki 200 bin TL’nin arsa maliyetinden düşülerek, 200.000 TL’nin ortağa verilen borç olarak değerlendirilmesinin ve bilançonun buna göre düzeltilmesinin uygun olabileceğini; bu takdirde dağıtılmış kar payından değil, satıcıya faizsiz borç para verilmesinin kabulünü, daha uygun bir alternatif olarak önermektedir. 4- Bir Vergi Türünde Hazine Zararı Var, Diğerinde Yoksa İşlem Nasıl Sonuçlandırılacaktır? Sayfa | 3 Tebliğ Taslağında verilen örneklerde “her türlü vergi” kapsamına kurumlar vergisi dışında katma değer vergisi de dahil edilmiştir. Bazı örneklerde kurumlar vergisi yönünden hazine zararı doğmadığı halde, aynı işlemden dolayı katma değer vergisi yönünden hazine zararının doğduğu görülmektedir. Bu gibi durumlarda işlemin tümü için değil, sadece hazine zararının doğduğu vergi türü nedeniyle cezai işlem yapılması, hazine zararı doğmayan vergi türü için herhangi bir eleştiri yöneltilmemesi gerektiği düşünülmektedir. Bu durumun tebliğde daha açık yazılmasında fayda görülmektedir. 5- Maliyet Katkı Anlaşmalarına İlişkin Uygulama Güçlükleri Tebliğ taslağının 13. maddesinde düzenlenen maliyet katkı anlaşmaları için, yapılacak faaliyetlere ilişkin detaylı bir fizibilite/planlama çalışması yapılması gereği ortadadır. Bu çalışma tarafların yapacağı paylaşım için de gereklidir. Ancak burada tarafların projeye katacağı değerin veya teknolojinin kıymetinin ölçümünde emsal belirlenmesi bazen güçlük arz edecektir. Böyle bir durumda maliye idaresi belirlemenin dengesizliğinden hareketle transfer fiyatlandırması kapsamında tarhiyat yapabilir mi ve bu ne kadar objektif olur? Maliyet katkı anlaşmalarında bütün katkıların değerinin emsallere uygunluğunun test edilmesi oldukça güçtür. Kaldı ki bu konudaki belirleme yetkisinin sözleşme serbestisi gereği taraflara bırakılması veya taraflara bu konuda esneklik tanınması yararlı olacaktır. Komisyonda yapılan tartışmalarda, bu tür belirsizlik bulunan hususlarda tarafların yapılacağı anlaşmanın uygulanmasının güvence altına alınabilmesi için “idarenin onayının” alınması yönteminin belirlenebileceği değerlendirilmiştir. Maliyet katkı anlaşmalarının idarece onaylanması seçeneğinde, tarafların yapılan maliyet katkı anlaşması uyarınca gerçekleştirilecek işlemlerde transfer fiyatlandırmasına bağlı cezalı bir tarhiyatla muhatap olması riski ortadan kalkmış olacaktır. III- SONUÇ GİB tarafından hazırlanan “3 Seri No.lu Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkında Genel Tebliğ Taslağı” ile ilgili olarak, yukarıda II nci Bölümde ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, Komisyonumuzca yapılan değerlendirme sonucunda; yukarıda belirtilen önerilerin göz önünde bulundurulmasının uygulama açısından uygun ve gerekli olacağı görüş ve kanaatine varılmıştır. Ankara, 14. 04.2016 Sayfa | 4