İSTANBUL TİCARET ODASI AB VE DİĞER ULUSLARARASI BİRLİKLER İLE İLİŞKİLERDE TÜRKİYE'NİN SEÇENEKLERİ Cilt-2 "TÜRKİYE'NİN AB İLE OLAN İLİŞKİLERİ AÇISINDAN B PLANI ÖNERİSİ: GÜMRÜK BİRLİĞİ'NE KARŞI AB İLE SERBEST TİCARET ANLAŞMASI" HAZIRLAYAN İnci Taşdemir YAYIN N O : 2008-13 İstanbul, 2008 Copyright © İTO Tüm haklar saklıdır. Bu yayının hiç bir bölümü, yazarın ve İTO'nun önceden yazılı izni olmaksızın mekanik olarak, fotokopi yoluyla veya başka herhangi bir şekilde çoğaltılamaz. Eserin bazı bölümleri veya paragrafları, sadece araştırma veya özel çalışmalar amacıyla, yazarın adı ve İTO belirtilmek suretiyle kullanılabilir. ISBN 978-9944-60-258-7 İTO Ç A Ğ R I M E R K E Z İ Tel: (212) 444 0 486 İTO yayınları için ayrıntılı bilgi Bilgi ve Doküman Yönetimi Şubesi Dokümantasyon Servisi'nden alınabilir. Tel : (212) 455 63 29 Faks : (212) 512 06 41 E-posta: [email protected] İnternet: www.ito.org.tr Odamız yayınlarına tam metin ve ücretsiz olarak internetten ulaşabilirsiniz. Y A Y I N A HAZIRLIK, BASKI, CİLT fiVETr^RÄF M E T G R A F M A T B A A C I L I K SAN. TİC. LTD. ŞTİ. Organize Sanayi Bölgesi Eskop Sanayi Sitesi A-3 Blok N o : 169/173 İkitelli / İ S T A N B U L Tel: (212) 549 93 80 - Faks: (212) 549 93 84 w w w . metgraf. com. tr ÖNSÖZ Son genişleme dalgasının ardından b u g ü n nüfusu 500 milyona ulaşan ve sınırları genişleyen 27 üyeli olan Avrupa Birliği, dünyada benzeri olmayan bir kurumsal sistem ve bölgesel ekonomik işbirliğinin en başarılı örneğidir. Bununla birlikte, küreselleşme ile mücadelede büyük sıkıntılar çeken Avrupa Birliği etki alanını sınırları ötesine taşıyacak global ve bölgesel bir araç olarak 12 Mayıs 2004 tarihinde yayınladığı strateji belgesi ile ortaya koyduğu yeni K o m ş u l u k Politikası'na büyük önem vermektedir. Son genişlemenin ardından jeopolitik ekseni doğuya doğru kayan Avrupa Birliği, doğu ve güney komşuları arasında siyasal, ekonomik, sosyal, güvenlik ve kültürel alanlardaki ilişkileri geliştirmeye yönelik K o m ş u l u k Politikası'nm temel amacını A B ülkelerindeki barış, istikrar ve refah ortamını komşu ülkelerle paylaşmak olarak ortaya koymaktadır. Avrupa Birliği, tesis ettiği ortaklık ve işbirliği anlaşmaları ile iç pazar mekanizmaları, dış ticaret rejimi, ortak güvenlik, insan hakları, ulaştırma, enerji ve telekomünikasyon altyapıları, bilimsel araştırma, yatırımlar gibi birçok alandaki politikalarını komşularının katılımına açmak istemektedir. Bu çerçevede; b ü y ü k bir pazar ve A B ' n i n ana enerji tedarikçisi olan Rusya ve gerçekleştirdiği b ü y ü k atılımla küresel ekonominin dinamosu olan ve A B gibi gelişmiş ekonomiler için birçok tehdit ve fırsatı içinde barındıran Çin ile ilişkiler A B için bü3âik önem kazanmıştır. Küresel ve teknolojik bir güç olma iddiasındaki A B , Rusya ve Çin ile karşı saflarda yer almak yerine uzun dönemli stratejik işbirlikleri geliştirmenin yollarını aramaktadır. Türkiye'nin A B ile ilişkileri küresel güç dengeleri ile de büyük ölçüde ilgili olup, küresel bir aktör olmayı hedefleyen A B ' n i n komşuluk politikaları Türkiye açısından da son derece önemlidir. Türkiye'nin k o m ş u ve çevre ülkelerle ilişkilerinde Serbest Ticaret Alanlarını ticaret politikası aracı olarak istediğince kullanamamasının temel nedeni olarak Gümrük Birliği gösterilmektedir. 1 Ocak 1996'da yürürlüğe giren G ü m r ü k Birliği, bir yandan ticaretin hızla liberalleştiği yeni ekonomik düzende Türkiye'nin yerine getirmesi gereken uluslararası standartları yakalamaya yönelik çalışmalarına hız kazandırmış ve uluslararası piyasalarla bütünleşme yönünde önemli aşamalar kaydetmesini sağlamıştır. Diğer yandan ise, A B ' y e tam üye olmaksızın A B ile G ü m r ü k Birliği tesis edilmiş olması nedeniyle, Gümrük Birliği'nin Türkiye ekonomisi üzerindeki etkileri önemli bir tartışma konusu olmuştur. B u tartışmalarda, Türkiye-AB G ü m r ü k Birliği tek taraflı bir ticari partnerlik olarak tanımlanmakta, b u n a alternatif modeller geliştirilmekte ve önerilmektedir. Birbirini tamamlayıcı nitelikte 2 cilt olarak hazırlanan bu çalışmanın " A B Perspektifinden Rusya ve Ç i n ' i n K o n u m u ve Türkiye'nin de Yer Aldığı Çemberde 4 Farklı Gelecek Senaryosu: A B - A s y a Açısından Statik ve Dinamik Bir A n a l i z " isimli 1.Cildinde A B ' n i n geleceğini inşa ettiği komşuluk politikaları çerçevesinde Rusya ve Çin başta olmak üzere A s y a ile olan ilişkileri ve bu ilişkiler çemberinde Türkiye'nin k o n u m u ele alınmakta; "Türkiye'nin A B ile olan ilişkileri açısından " B Planı" Önerisi: Gümrük Birliği'ne karşı A B ile Serbest Ticaret Anlaşması" isimli 2.Cildinde ise Türkiye-AB G ü m r ü k Birliği bir iktisadi entegrasyon modeli olarak eleştirel bir yaklaşımla değerlendirilmekte. G ü m r ü k Birliği'nin Türkiye ekonomisi üzerindeki olumlu ve olumsuz etkileri ele alınmakta, Türkiye'nin G ü m r ü k Birliği yerine A B ile serbest ticaret anlaşması yapması fikri ortaya konularak, bu durumda A B ile nasıl bir müzakere süreci yürütülebileceği incelenmektedir. Bu çalışmanın tüm ilgililere faydalı olmasını diler, yayını hazırlayan İnci T a ş d e m i r ' e teşekkür ederim. Dr.Cengiz E R S U N Genel Sekreter İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ İÇİNDEKİLER TABLOLAR FİGÜRLER KISALTMALAR GİRİŞ i İÜ v vi vii ix C İ L T II TÜRKİYE'NİN AB İLE OLAN İLİŞKİLERİ AÇISINDAN "B P L A N I " Ö N E R İ S İ : G Ü M R Ü K B İ R L İ Ğ İ ' N E K A R Ş I A B İLE SERBEST TİCARET ALANI ANLAŞMASI l.BÖLÜM: İKTİSADİ BÜTÜNLEŞME KURAMI VE TİCARETE YANSIMALARI L L BÖLGESEL EKONOMİLERDEN KÜRESEL ORGANİZASYONLARA GEÇİŞ 1.2. K Ü R E S E L B İ R O L U Ş U M M O D E L İ O L A R A K GATT/WTO L3. İKTİSADİ BÜTÜNLEŞMENİN SİSTEMATİK SEYRİ VE AŞAMALARI 1 1 4 9 2. B Ö L Ü M : B İ R İ K T İ S A D İ B Ü T Ü N L E Ş M E M O D E L İ OLARAK G Ü M R Ü K BİRLİĞİ VE TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNDEKİ YERİ 2.1. G Ü M R Ü K BİRLİĞİ T E O R İ S İ V E E K O N O M İ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ 2.2. A B - G Ü M R Ü K B İ R L İ Ğ İ V E T Ü R K İ Y E 17 22 3. B Ö L Ü M : A B - G Ü M R Ü K B İ R L İ Ğ İ ' N İ N T Ü R K D I Ş TİCARETİ VE ÜÇÜNCÜ ÜLKELERLE YAPTIĞIMIZ TİCARET ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ 3.1. A B - G Ü M R Ü K B İ R L İ Ğ İ V E T Ü R K DIŞ T İ C A R E T İ 30 30 17 3.2. G Ü M R Ü K B İ R L İ Ğ İ ' N İ N Ü Ç Ü N C Ü Ü L K E L E R L E YAPTIĞIMIZ DIŞ TÎCARETE ETKİLERİ 52 4. B Ö L Ü M : G Ü M R Ü K B İ R L İ Ğ İ ' N E K A R Ş I S E R B E S T TİCARET ALANLARI 4.L SERBEST TİCARET ALANI KAVRAMI (FREE TRADE AREA ) 4.2. A V R U P A - A K D E N İ Z H A V Z A S I S E R B E S T T İ C A R E T ALANI SİMÜLASYONU VE TÜRKİYE ÖRNEĞİ 4.3. D Ü N Y A T İ C A R E T Ö R G Ü T Ü V E A V R U P A BİRLİĞİ A R A S I N D A SIKIŞAN T Ü R K İ Y E 4.4. T Ü R K İ Y E ' N İ N S E R B E S T T İ C A R E T A N L A Ş M A L A R I , OTONOM REJİMLER VE STA'LARIN FAYDALARI 4.5. S T A ' L A R I N D I Ş T İ C A R E T İ M İ Z D E K İ P A Y L A R I 4.6. T Ü R K İ Y E ' N İ N A B İLE Y A P A C A Ğ I S E R B E S T T İ C A R E T ANLAŞMASI MÜZAKERESİ 4.6. L İ H R A C A T A Ç I S I N D A N Ö N E M L İ O L A N V E KORUMA ALTINA ALINMAK İSTENEN SEKTÖRLERİNİN LİSTESİNİ ÇIKARMAK 4.6.2. Ö N E M L İ Ö L Ç Ü D E İ H R A C A T K A L E M İ O L A N SEKTÖRLERDE GB KOLAYLIKLARININ DEVAM ETMESİ 4.6.3. İ T H A L A T T A K O R U M A A L T I N A A L I N M A K İ S T E N E N S E K T Ö R L E R İÇİN G Ü M R Ü K VERGİLERİNİ YÜKSELTME HAKKINI ELDE TUTMAK 4.6.4 G E L E C E Ğ E Y Ö N E L İ K K A L K I N M A S T R A T E J İ L E R İ ARASINDA YER ALAN YA DA GELECEĞİN GÖZDE SEKTÖRLERİ İÇİNDE ANILAN SEKTÖRLER AÇISINDAN KORUMA TEDBİRLERİ ALMA HAKKINI SAKLI T U T M A K 113 SONUÇ YERİNE KAYNAKÇA 119 125 68 68 70 76 83 97 100 101 104 112 TABLOLAR Tablo 1: A B ' n i n Dış Ticaret Hacmi 34 Tablo 2: Türkiye'nin Dış Ticareti ve A B ' n i n payı 35 Tablo 3: Yıllara Göre B ü y ü m e Oranları 36 Tablo 4: Yıllara göre G S M H 37 Tablo 5: Yıllara Göre Dış Ticaret Dengesi 38 Tablo 6: Yıllara göre ihracat 40 Tablo 7: Yıllara göre ithalat 40 Tablo 8: N e t Değişim Ticaret Hadleri 42 Tablo 9: Türkiye'nin Dış Ticaret Dengesi ve Net Değişim Ticaret Hadleri Tablo 10: Gelir Ticaret Hadleri 45 46 Tablo 11: Türkiye'nin A B ' y e Olan İhracatının M a l Gruplarına Göre Ayrımı Tablo 12: Türkiye'nin A B ' y e Olan İthalatının Mal Gruplarına Göre Ayrımı Tablo 13: Ülke Grupları ve Seçilmiş Ülkelere Göre İhracat Tablo 14: Ülke Grupları ve Seçilmiş Ülkelere Göre İthalat Tablo 15: Türkiye A B ekonomik karşılaştırması Tablo 16: S T A Akdedilen - müzakereleri süren veya başlatılması yönünde çaba sarf edilen ülkelerle ticaret (2000/2006) Tablo 17: A B 25 İle Dış Ticaret Tablo 18: İhracatımızda En Fazla Paya Sahip Sektörler Tablo 19: En Fazla İhracat Artışı Gösteren Sektörler Tablo 20: M a l Grubu Bazında İhracat Tablo 2 1 : Genel İhracat ve Tekstil İhracatının Karşılaştırmalı İncelenmesi Tablo 2 2 : En Ç o k İhracat Yapılan Ülke Bazında Tekstil İhracatı 48 49 62 63 67 98 99 102 102 104 108 109 FİGÜRLER Figür 1: Malların Serbest Dolaşımının Kapsamı 28 Figür 2: A B karşılaştırmalı nüfus dağılımı 31 Figür 3: A B karşılaştırmalı G S İ H 32 Figür 4: Dış Ticaret Dengesi 38 Figür 5: İhracatın İthalatı Karşılaması 38 Figür 6: Yıllara göre ithalat 40 Figür 7: Yıllara göre ihracat 40 Figür 8: Yıllara göre İthalat ve İhracatın Birlikte Seyri 41 Figür 9: İhracat Fiyat Endeksi 43 Figür 10: İthalat Fiyat Endeksi 43 Figür 11: Petrol Ürünleri İthalat Fiyatları 44 Figür 12: A B ' n i n Tercihli Ticaret Anlaşmaları 54 Figür 13: Türkiye Tarafından Tercihli Anlaşmaların Üstlenilmesi Süreci 60 Figür 14: O E C D Ülkeleri ile İhracat ve İthalat 63 Figür 15: A B Ülkeleri İle İhracat ve İthalat 63 Figür 16: D T Ö ve A B Arasında Türkiye 82 Figür 17: Ülke Grubu İtibariyle Tekstil ve H a m m a d d e İhracatı 110 KISALTMALAR Amerika Birleşik Devletleri Avrupa A t o m Enerjisi Topluluğu Avrupa Birliği Avrupa E k o n o m i k Topluluğu Avrupa K ö m ü r ve Çelik Topluluğu Avrupa Toplulukları Anlaşması Avrupa Toplulukları Mahkemesi Commıunity Trade M a r k Regulation Dispute Settlement B o d y D ü n y a Ticaret Örgütü European Communities European Free Trade Association Everything But A r m s Gayri Safı Milli Hasıla Gayri Safı Yurtiçi Hasıla Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi General Agreement on Trade and Tariffs International Monatery Found-Uluslararası Para Fonu North American Free Trade Agreement Ortak G ü m r ü k Tarifesi Ortaklık Konseyi Kararı sayfa Technical Barriers to Trade Trade Related Intellectual Property Rights Transnational Corporation Türk G ü m r ü k Vergileri ve benzeri ve devamı W o r d Bank-Dünya Bankası World Intellectual Properties Organization World Trade Organization vii ABD EURATOM AB AET AKÇT ATA ATM CTMR DSB DTÔ EC EFTA EBA GSMH GSYlH GTS GATT IMF NAFTA OGT OKK s TBT TRIPS TNC TGV vb vd WB WIPO WTO vin GİRİŞ Çalışmanın Türkiye'nin entegrasyon entegrasyon ikinci cildi, A B - G ü m r ü k Birliği hareket noktasından itibaren k o n u m u n u ele almaktadır. Başlangıç bölümlerinde iktisadi kavramı ele alınmakta ve A B - G ü m r ü k Birliği, bir iktisadi modeli olarak eleştirilmektedir. Üçüncü bölümden itibaren Türkiye'nin G ü m r ü k Birliği kapsamında iktisadi ve ticari getiri ve zararları ele alınmakta; ülkenin ticaretinin salahiyeti açısından birinci ciltte ele alman senaryolar ekseninde bugünün fotoğrafı çekilmektedir. Yukarıda çizilen genel çerçeve kapsamında çalışmanın 2. cildinin odak noktalarını iki başlıkta toplayabilmekteyiz: 1. B u g ü n dünya ticaretini düzenleyen ve uluslararası hukuk çerçevesinde de en b ü y ü k ve yetkin örgüt olarak nitelendirilen D T Ö , anlaşma ve iç düzenlemeleri ile üye tüm ülkeleri bağlamaktadır. B u durum A B üyesi ülkeler için de geçerli olmakla beraber bu ülkeler; tek tek üyeler bazında k o n u m almak yerine A B altında hareket etmekte ve uluslararası dış ticaretteki olası uyuşmazlıklarda A B ' n i n iç hukukunu çalıştırmakta ve daha da önemlisi D T Ö düzenlemelerinin üzerinde tutmaktadır. B u durumun somut örneğini teşkil edecek ve ülkemizin de üçüncü taraf olarak yer aldığı; D T Ö ' n ü n Anlaşmazlıkların Halli mekanizmasına yansıyan davalar bulunmaktadır. Türkiye bugüne kadar bu davalarda sadece üçüncü ülke olarak yer almış ve görüş bildirmiştir. A n c a k Ç i n ' i n üyeliği ve R u s y a ' n ı n üyelik yolunda kat ettiği adımlar sonunda, ülkemizin bu tür anlaşmazlıklarda direkt taraf olarak yer alabileceği kaçınılmaz görünmektedir. Türkiye'nin A B ' y e olan tek taraflı bağlılığı, O ' n u n diğer ülkeler ve D T Ö nezdindeki k o n u m u n u bulanıklaştırmaktadır. B u n a bir de A B ve Çin arasında artan iktisadi ilişkiler ve bazı A B üyesi ülkelerin Rusya ile kurmaya heveslendikleri ticari partnerlik ilişkileri de eklenince ülkemizin anlaşmazlıklardaki rekabet ve pazarlık gücünün azalacağı sonucu netleşmektedir. Türkiye bu ticari çokgenin neresindedir? D a h a önemli olarak nasıl k o n u m almalıdır? Ulusal iktisadi gücünü teşkil eden sektörlere yapılan uluslararası müdahalelerde ya da rekabet pazarlıklarında kendini hangi kurallar bütününün sınırları içinde müdafaa edecektir? 2. A B ile resmi ve siyasi entegrasyon, uzun ve sancılı bir süreç olarak ülkemizin önünde durmaktadır. A B ' n i n tek taraflı istekleri arttıkça Türkiye'nin h e m tahammül gücü h e m de k a m u o y u desteği buna orantılı azalmaktadır. A B ile olan ilişkilerin tamamen kesilmesi ya da onarılamaz zararlar görmesi istenilen bir sonuç elbette değildir. A n c a k bu da olasılıklar içinde yer almaktadır. B u durumda Türkiye'nin vazgeçtiği siyasi partnerliğin iktisadi ve ticari olumsuz yansımalarını elimine edecek yeni hareket planlarına ihtiyacı olacaktır. Bu aşamada G B yerine A B ile D T Ö ' n ü n öngördüğü serbest ticaret alanı anlaşmasının yapılması bir öneri olabilir. Böylece tek taraflı ticari partnerliğin ortak tarım politikası ve sektörel rekabet gücü üzerindeki olumsuz etkileri elimine edilerek koruma altında tutulmak istenen bazı sektörler (ulusal iktisadi gücü oluşturan sektörler) serbest mübadele kapsamı dışında tutulabilir mi? B u ana başlıklar neticesinde son bölümde "Türkiye-AB-Akdeniz Havzası Serbest Mübadele A l a n ı " fikri ortaya konmakta ve bu projenin gerçekleşmesi adına Türkiye'nin izleyeceği müzakere süreci serbest ticaret anlaşmalarının "swot analizi" çerçevesinde ortaya konmaktadır. 1. BÖLÜM: İKTİSADİ BÜTÜNLEŞME KURAMI VE TİCARETE YANSIMALARI Uluslararası sözcüğü ilk kez Jeremy B e n t h a m tarafından 1780'lerde kullanıldı. Bu tarihe kadar uluslar birbirleriyle ilişki içinde olmalarına rağmen uluslararası strateji ve bu esasa bina olunan ekonomik anlayış -en azından- literatüre hâkim değildi. Aradan yüzyıl geçince 1980'lerden itibaren, uluslararası kavramını ulusal karar alma süreçlerine yerleştiren devletler için bu kez küreselleşme konuşulur oldu. Terimin literatüre ilk girişi 1941 yıh Reiser ve Davies tarafından anılması ve 1961 yılında Webster L ü g a t ı ' n d a yer alması ile olmuştur. Çalışmanın bu bölümü, uluslararası ekonomik anlayıştan hareket eden ve bu yüzyıla ismini veren ekonomik bütünleşnfie modelinin analizine ayrılmıştır. 1.1. BÖLGESEL EKONOMİLERDEN KÜRESEL ORGANİZASYONLARA GEÇİŞ A d a m Smith'in mirası " e m e k geleneği" gücünü yitirmektedir. Alman düsturu çıraklık yerini Amerikan icadı eğitim ekolüne bırakırken, ulusal ekonomiler bu yeni iktisadi anlayışın etkisi a h m a girmekten kaçınamadılar. Son üç çeyrek asırda tanımı ve işleyişi değişen kavramları şöyle sıralamak mümkündür: kaynaklar ve sermaye, üretim faktörleri ve bilgisi, malların el değiştirmesi ve nakli (marketing & logistics), rekabet, ticaret, uluslararası jeopolitik, uluslararası hukuk ve nihayet diplomasi. Yeni dünya, iktisadi açıdan adını yüzyıllardır bildiği ancak tanımını henüz yapabildiği ya da yeni koşullar altında y a p m a k zorunda kaldığı bazı kavramlarla da tanıştı: ticari standardizasyon, medeniyetler sentezi, (sermaye ve üretim bilgisi için) dolaşım serbestisi, supra-nasyonalizm, kayıt dışı sermaye, yerel-tedrici üstünlükler, bölgesel işbirliği ve nihayet ekonomik bütünleşme. 1929 buhranı ve takip eden 10 yıl, dünya ekonomisinin ticari ironik tabiriyle "sermayeden yediği" yıllardı. Neo-klasik iktisatçıların hararetle savunduğu "görünmez el" kuramı, toplam talebin tamamen kırıldığı 1929 buhranında piyasaları istikrarsızlıktan kurtarmaya yetmemiş ve bir iktisadi mekanizma olarak çalışamamıştır. Buhranla birlikte, bir yüzyıl dünya iktisat yaşamına damgasını vuran üretim faktörlerinin en optimum düzeyde kullanımı sonucu üretimin yapılabileceği varsayımı yerini Keynezyen "eksik istihdam" teorisine bırakmıştır. Kısaca "iktisadi d e n g e " kavramı için farklı bir zemin aranır olmuştu. Dünya, içine düştüğü ekonomik buhrandan kurtulma yolları ararken, -ve yine buhrana paralel olarak - temelini I. Dünya Savaşı'ndan alan hesaplaşmalar II. Dünya Savaşını beraberinde getirdi. 1919'da barışın sürekliliğini sağlamak üzere kurulan Milletler Cemiyeti bu (belki de kaçınılmaz) patlamanın önüne geçemedi. I.Dünya Savaşı sonrası kaybettiği sermaye birikimini telafi edememişken II. Dünya Savaşı ile bir b ü y ü k darbe daha yiyen dünya ekonomisi, bu kez birikim adına birleşme yolunu seçti. Elbette bu kararda. D ü n y a Harbi sonunda başlayan "Soğuk Savaş"ın etkisi yadsınamaz bir gerçektir. "Soğuk Savaş" deyimi ilk kez 1947 yılında ABD'li B e m a r d Barach tarafından kullanılmıştır. II. Dünya Savaşından sonra Orta, D o ğ u ve Güneydoğu Avrupa'da SSCB'nin etkisi artmaya başladı ve bu bölgedeki ülkeleri bir ölçüde kendi şemsiyesi altına aldı. B u n u n üzerine A B D ve İngiltere, Batı Avrupa'da ve başka yerlerde ve Sovyet yanlısı komünist partilerin iktidara gelmemesi için çeşitli girişimlerde bulundular. Uyguladıkları Marshall Planı ile Batı Avrupa ülkeleri ABD'nin nüfuzu altına girerken. D o ğ u Avrupa ülkelerinde de Sovyet yanlısı komünist hükümetlerin kurulması ile Soğuk Savaş doruğa ulaştı. B u n u n yanında A B D , Truman Doktrini çerçevesinde. Batı Avrupa'nın SSCB'ye karşı korunması için çaba harcadı. B u n u n sonucu olarak da N A T O (North Atlantic Treaty Organization-Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) kuruldu. Buna karşı, S S C B de Varşova Paktı'nı kurdu ve Çin'de Sovyet yanlıları iktidarı ele geçirdiler. Böylece soğuk savaşı daha belirgin hale getiren bloklar ve pakt ekonomileri oluştu. Bu çatışmaların ortasında bloklar içinde mal ve hizmetlerin rahat dolaşımını sağlamak ve büyümeyi hızlandırmak adına Ocak 1948'de G A T T (General Agreement on Tariffs and Trade) yürürlüğe girdi. Bloklara ayrılmış dünya, kendi blokları içinde kendi sermayesini daha hızlı biriktirmek adına iktisadi bütünleşme yolunu seçti. B u çerçevede 9 Mayıs 1950'de Fransız Planlama Örgütü Başkanı Jean M o n n e t ' n i n görüşlerinden etkilenen zamanın Fransız Dışişleri Bakanı Robert Shuman, Ruhr bölgesindeki zengin k ö m ü r ve demir madenlerinin A l m a n y a ile birlikte bir "uluslar üstü" örgüt aracılığıyla işletileceğini, aynı ideale sahip diğer demokratik Avrupa Ülkeleri'nin de bu örgüte katılabileceğini açıkladı. G A T T ile dünyada ilk kez uluslararası ticaret sistemi kurulmuş oldu. Dış ticarette mal kalitesinin artırılması, fiyatların düşürülmesi böylece dış ticaret hacminin artırılması fikriyle serbest dış ticaret önünde engel teşkil eden gümrük tarifelerinin düşürülmesi, tarife dışı engellerin kaldırılması, tercihli ya da sınırlı ticaret gibi farklı muamelelerin önüne geçilmesi G A T T ' m kuruluş amaçlarmdandı. Takip eden 50'li yıllarda A K Ç T ' n i n başarısından hareketle k ö m ü r ve çelik gibi sınırlı sektörlerden çıkıp daha geniş bir entegrasyona izin verecek Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET, R o m a Antlaşması, 1957) ve Avrupa A t o m Enerjisi Topluluğu ( E U R A T O M ) kuruldu. Böylece dünya; Kore ve Vietnam savaşları, Berlin Sorunu, 195659 yılları arasında Orta Doğu'daki çekişme, U-2 casus uçağı olayı, Küba krizi gibi olaylarla soğuk savaşın doruğunu yaşarken bir yandan da sıkıştığı bloklar içinde bölgesel iktisadi bütünlükler kurarak ticari avantajlar ile ekonomik istikrarı yakalama yollarını aradı. 1989 yılında D o ğ u Avrupa'da başlayan rejim değişikliği ve soğuk savaşı simgeleyen Berlin Duvarı'nm yıkılması ile II. D ü n y a Savaşından sonra başlayan süreç sona ermeye başlayınca bu bölgesel bütünleşmelerin biriktirdiği sermaye de sıkıştığı blok duvarını yıktı. Soğuk Savaşın bitimini takip eden yıllarda Dünya, gerek uluslararası alanda politik anlayışın ve şartların farklılaşması gerekse teknolojide eşine ender rastlanan ilerleme ile yeni bir ekonomik tanım ve tavırlar bütünü ile tanıştı. O güne değin ulus ve pakt temeline dayalı uluslararası sosyo-politik ilişkiler yerini aşamalı bir biçimde, muhatabım tüm dünya ulusları olarak kabul eden global üretim ve refah sorgusuna bıraktı. Salt ekonomide " N e w economy - Yeni E k o n o m i " adıyla anılmaya başlanan bu yeni tavır, sosyo-kültürel ve siyasi alanda" Globalization - Küreselleşme" tanımıyla insan ve toplum davranışları üzerinde hâkim olmaya başladı. 1.2. KÜRESEL BÎR OLUŞUM MODELİ OLARAK: GATTAVTO 3 0 ' l u yılların bunalımı, 11. D ü n y a Savaşı ve Soğuk Savaş ile sıkışan dünya sermayesi, içine düştüğü bu rehavet ortamından kurtulma yolunu sınırlar arasındaki ticareti serbestleştirme ve sermaye akışını hızlandırmakta buldu. 1948 yılında yürürlüğe giren G A T T bu itibarla dünya ticareti ve yeni iktisadi anlayış için bir d ö n ü m noktası olmuştur. G A T T ile gelen sistem, ticari pazarlıklar ve " r o u n d " olarak isimlendirilen uluslararası görüşmeler serisi şeklinde biçimlenmiştir. İlk round tarifeler ve indirimler üzerinde yoğunlaşırken sonrasında tartışmalar, anti-damping ve tarife dışı engellerin kaldırılmasına kadar genişletilmiştir. Son round olan Urugay R o u n d (1986-1994) ile G A T T , D ü n y a Ticaret Ö r g ü t ü ' n e (Word Trade Organization-WTO) dönüşmüş böylece, Dünya Bankası (WB) ve Uluslararası Para Fonu (IMF) ile Breton W o o d s kurumlarının küresel sacayağı oluşturulmuştur. G A T T ' m oluşturulmasından günümüze kadar dört adet konferans ve dört adet çok taraflı ticaret müzakeresi (Round) yapılmıştır. Bunlar şöyle sıralanabilir: 1947 Cenevre (İsviçre) (Konferans) 1949 A n n e c y (Fransa) (Konferans) 1951 Torquay (İngiltere) (Konferans) 1956 Cenevre (İsviçre) (Konferans) 1960-1961 Cenevre (İsviçre) "DiUian Round" 1964-1967 Cenevre (İsviçre) "Kennedy Round" 1973- 1979 Cenevre (İsviçre) "Tokyo Round" 1986-1993 Punta del Este (Uruguay) "Uruguay Round" Söz konusu roundlar çerçevesinde şekillenen G A T T ilkeleri tarife ve gümrük engellerine takılmayan serbest dış ticaretin kapılarını açtı: • "En çok kayrılan ülke" prensibi (the most favoured nation treatment principle): Ü y e ülkeler arasındaki dış ticaret ayırımcı olmayan bazda • • • yapılmalıdır. B u kural uyarınca üye ülkelerin biri diğer bir ülkeye herhangi bir gümrük kolaylığı sağladığı taktirde bu kolaylıktan Anlaşmaya taraf ülkelerin tümü faydalanabilecektir. Milli muamele prensibi: G A T T üyesi ülkeler, sanayilerini sadece gümrük tarifeleri ile koruyacaklar ve diğer önlemlere başvurmayacaklardır. Bu ilke, ithalat kotalarının yerli sanayinin korunması maksadıyla kullanımını yasaklamaktadır. Bu ilkenin istisnaları Genel Anlaşmada belirtilmiştir. B u n a göre, geçici ödemeler dengesi zorluğu çeken ülkeler bir süre için ithalat kısıtlamalarına gidebileceklerdir. Anlaşmazlıkların halli: Üyeler arasında ortaya çıkabilecek anlaşmazlıklarda G A T T arabuluculuk görevi üstlenecektir. Bu şekilde anlaşmazlıkların dünya ticareti üzerinde olumsuz etki yapacak şekilde sürüncemede kalmasının önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. Tarife indirimleri ve serbest ticaret anlaşmaları: G A T T çerçevesinde üye ülkeler ticareti serbestleştirmek amacıyla zaman zaman tarife indirimleri yapacaklar ve diğer ticareti kısıtlayıcı önlemleri azaltmak üzere kendi aralarında görüşmelerde bulunacaklardır. Nihayet Uruguay R o u n d ' d a bu ilkelerin yanı sıra dünya ticaretindeki kural ve disiplinlerin güçlendirilmesine yönelik ve tüm ülkelerin taraf olduğu 29 anlaşma, bir paket alinde kabul edilmiştir. G A T T metninin yanında, süreç içerisinde ahnan kararlar ve Uruguay Round'da geliştirilen bazı mutabakatlar (Understanding), G A T T 1947 olarak bilinmektedir. 15 Nisan 1994 tarihli Nihai Senet (Final Act) ile D ü n y a Ticaret Örgütü (DTÖ) kurulmuş ve G A T T ' m yerini almıştır. Uruguay R o u n d ' d a öne çıkan müzakere konuları; tarım politikaları, hizmetler sektörü ve ilaç sanayii olmuştur. Tarım politikası üzerine gidilmesinin nedeni olarak 1980'li yıllarda arzın talebi aşması sonucu dünya tarım pazarında yaşanan karmaşa ve "sübvansiyonlar savaşı" gibi yüksek maliyetli piyasa mücadelelerinin sanayiyi verimsizleştirmesiydi. Hizmetler ise yeni iktisadi anlayışın kilit sektörüydü ve ağır sanayiden daha fazla katma değer üretip daha hızlı sermaye transferine müsaade edebilmekteydi. Tarım ve hizmetler sektöründeki uzun müzakereler aslında G A T T ' m uluslararası iş bölümüne dayanan dış ticarette, gelişmekte olan ülkelere biçilen tamamlayıcılık rolü politikasının da göstergesidir. îlaç sektörüne gelince, burada tüm ulusların gelişimine ortak katılacakları düzenli A R & G E p l a n l a m a s m m m gerekliliği etkili olmaktaydı. İlaç sanayi bugün A R & G E yatırımlarında bilişim sektörünün gerisinde kalsa da dünyayı tehdit eden salgın hastalıklar ya da öngörülmeyen pandemilere karşı planlamanın yapılması başlıca öncelik haline gelmektedir. Üstelik bugün, ilaç sanayi, üretim bilgisinin en fazla monopolize olduğu sektördür. T ü r k i y e ' d e halen bu sektörde çalışan firmalar, üretim bilgisi ve girdide ithal bağımlı olmak şartıyla sadece üretimin gerçekleştirildiği yerler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum, katma değeri çok jâiksek olan bu sektörün reel büyümedeki payını sıfırlamaktadır. G ü n e y Amerika ülkelerinin (özellikle Brezilya), kendi ilaç sanayilerini kurmak adına Uruguay R o u n d kararları dışında hareket etmelerinin temel nedeni bu tekelleşen bilgi planlamasıydı. G A T T ' m kurulmasını takip eden 10 yıllık periy odlar için denebilir ki: 1950'li yıllar ülkemizin de içinde bulunduğu gelişme yolundaki ülkeler için sınırlı atılımlarla geçti. İthal ikamesine dayalı sanayileşme politikaları uygulandı. Üretimi iç pazarlara dönük, teknolojisi dışarıya bağımlı olan sözkonusu sanayiler, iç talebin sınırlı olması ve geleneksel ürün ihracatına dayalı döviz gelirlerinin yeterince artmaması sonucunda kendilerini geliştirmekte çok büyük sorunlarla karşı karşıya kalmışlardır. Aynı süreci, Türkiye de 1970'lerin ikinci yarısında yaşamıştır. 1960'larda karşımıza Asya Ejderhaları olarak adlandırılan dört U z a k D o ğ u ülkesi; H o n g Kong, Güney Kore, Tayvan, Singapur çıkmaktadır. B u ülkelerle birlikte Asya, yeni bir sanayileşme hareketine şahit olmuştur. Bu ülkelerin, ithal ikamesine dayalı politikaların karşılaştığı iç talep yetersizliği ve sanayileşmeye finansman sağlayan döviz kaynaklarının zayıflığı nedeniyle sorunlar yaşayan ekonomileri hızla geride bırakabilmelerinin altında yatan sebep, h a m m a d d e d e dışa bağımlı olmalarına karşın (kaynak yetersizliği yüzünden), dünya ticaretinin serbestleşmesinden yana tavır alıp, bu serbestleşmeden yararlanarak ihracata yönelik bir ticaret politikası izlemeleridir. 1970'li yıllarda Brezilya, Meksika, Filipinler, Malezya, Tayland ve 1980Tİ yıllarda Çin, Endonezya, Şili, Türkiye, Tunus vs. ülkeler ise daha önceki, ithal ikameci politikalarının ürünü olan sanayilere dayanarak, yavaş yavaş ancak kararlı bir biçimde sanayi malı ihracatçısı ülkeler kervanına katılmışlardır. 1980'li yıllar, teknolojik ilerleme ve A R & G E yatırımlarının ön plana geçtiği ve küreselleşme olgusunun tanımlandığı yıllardır. Uruguay R o u n d bir bakıma bu kavramın ticari alt yapısının sağlanması adına toplanmıştır diyebiliriz. Ticareti kısıtlayan engellerin kaldırılması, ithalat ve ihracata uygulanan her türlü tarife dışı engeli tarifeye dönüştürerek ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir. Farklı muamelelerin kaldırılması maksadıyla iki önemli kural üzerinde durulmuştur: en çok kayrılan ülke ve yurt içinde uygulanan vergi ve muamelelerde yerli ve yabancı ayrımı yapılmaksızın her türlü mal ve hizmete eşit muamele uygulanmasını öngören milli m u a m e l e prensipleri. D T Ö ' n ü n kurulması ile oluşturulan geliştirilmiş ve güçlendirilmiş kurallara dayalı sistem, uluslararası ticaretin teşviki ve genişlemesini hedeflemekteydi. Sistemin temel amacı, ihracatçı kuruluşların mal ve hizmet ürünleri için yabancı pazarlara liberal, güvenli ve öngörülebilir erişimlerini sağlamaktı. D ü n y a Ticaret Örgütü'nü kuran 15 Nisan 1994 tarihli Anlaşmasında Ö r g ü t ' ü n Amaçları aşağıdaki şekilde sıralanmıştır. Marakeş - H a y a t s t a n d a r d ı n ı n y ü k s e l t i l m e s i , t a m i s t i h d a m ve istikrarlı bir şekilde artan gelir dağılımı ve talep hacmini sağlamak, üretim ve ticareti gelişti­ rirken dünya kaynaklarının sürdürülebilir kalkınma hedefine uygun olarak kullanımını sağlamak, çevreyi k o r u m a k ve farklı e k o n o m i k düzeylerdeki ülkelerin ihtiyaçlarına cevap vermek; - Gelişmekte olan ülkeler ve özellikle en az gelişmiş olanlarının artan dünya ticaretinden ihtiyaçları ile orantılı olarak pay almalarını sağlamak; - Bu hedeflere ulaşılmasına yardımcı o l m a k üzere uluslararası ticari ilişki­ lerde ayrımcılığı ve ticaretin önündeki engelleri ortadan kaldıran karşılıklı anlaşmalar yapmak; - G ü m r ü k Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması ve U r u g u a y Turu Çok Taraflı Ticaret Müzakerelerinin sonuçlarına uygun bütünleşmiş, uygulana­ bilir ve kalıcı bir çok taraflı ticaret sistemini geliştirmek; - Çok Taraflı Ticaret Sisteminin temel ilkelerini korumak. Marakeş Anlaşması; Çok Taraflı Ticaret Anlaşmaları, Anlaşmazlıkların Giderilmesi Kural ve Yöntemleri Üzerine Mutabakat, Ticaret Politikalanm Gözden Geçirme Mekanizması, Çoklu Ticaret Anlaşmaları şeklinde 4 ekten oluşmaktaydı. Anlaşmalar çerçevesinde Örgüt'ün ayrıntılı analizi çalışmanın ikinci cildinde (Hukuki analiz) yapılmıştır. "Küresel K a s a b a " (Marshall McLuhan, 1964), " E k o n o m i k Uluslararası Bağımlılık" (Cooper, 1968), " D ü n y a T o p l u m u " (John Burton, 1972), "Uluslararası T o p l u m " (Hedley Bull, 1977), adlandırması ne olursa olsun küresel tabanlı yeni ekonomik ve sosyal anlayış tanımını, coğrafi uzaklık ve sınırları kısıt kabul etmeden ortak "dünyasal" üretim ve uluslararası etkileşimi esas alan ve bu karşılıklı bağımlılığın ülkeleri geçmişe nazaran daha fazla etki altında tutma ve ulusal siyasi stratejileri etkileme temayülü şeklinde bulmaktadır. Gelişimin iktisadi yönü ve yeni iktisadi kuralların gerekleri toplumlarca kabullenmeye çalışılsa da siyasi ve sosyo-kültürel açılımı, iktisadi alt yapının diğer kurumlar üzerinde yaratacağı ve yarattığı hızlı değişim ve yeniden yapılanma sürecinin olası olumsuz sonuçları etrafında çelişkiler yoğunlaşmaktadır. Küresel sistemi temkinli izleyen realist kesim. Dünya politikasına hâkim gücü bağımsızlıkları onaylanmış devletler olarak görmekte ve küreselleşmenin ulusların sosyal, ekonomik ve kültürel yaşantısını etkilemekle beraber devletlerin kendi kimlik ve üstünlükleriyle katıldığı uluslararası siyasi sistemin üstünde olamayacağını savunmaktadırlar. Bu görüşü takip eden daha radikal bir kutup - Dünya Sisteminin savunucuları - küreselleşmeyi uluslararası arenada devletlerin hareket özgürlüklerini kısıtlayan, yine aynı düzlemde devlet stratejilerinin yerini alan, ekonomiye hakim sınıfsal güçlerin yarattığı bir "ilüzyon" şeklinde tanımlamaktadır. Bu kesim, küreselleşmenin ülke ve ulusları birbirlerine yaklaştırıp iktisadi ilişkiyi global refaha çevirmekten ziyade uluslar arasında daha derin ve yıkıcı bölünmelere ve ekonomik uçurumlara yol açtığını dile getirmektedir. Liberaller ise bu iki anlayışın aksine küreselleşmeyi yıllardır devam eden değişimin son ürünü olarak görmektedirler. Onlara göre dünya politikası güç dengelerinden değil; ekonomik, çevresel ve teknolojik üstünlükler ve bu konularda yönlendirilmiş müşterek ulusal çıkarlara dayanan uluslararası kuruluşların, uluslararası hukuk, norm, rejim ve anayasal kuralları kapsayan etkinliklerinden kaynaklanır. Özetle, tanımlar ve yaklaşımlar ne denli farklı olursa olsun aydın çevrelerde küreselleşme olgusu iki kutupta yankı bulmaktadır: Küresel sistemi yeni ekonomik yapılanmanın gereği ve toplumsal evrimi olarak görenler ile Batı kaynaklı bir geçiş süreci ve emperyalizmin son evresi olarak görenler. Her ne kadar günümüzde karşımıza olgunun karşıt sorunsalı olarak çıksalar da bütünleşme olgusunun siyasi ve sosyal tartışmaları bir yana, dünya bir yüzyıl önce vazgeçtiği A d a m Smith'in emek geleneğine karşın "iş b ö l ü m ü " kuramına sahip çıktı. Farklı olarak, uluslararası ticaret artık "uluslar aşırı", bölgesel ittifaklar artık "dünyasal örgütlenmeler", ulusal sermaye artık "flow e c o n o m y " halini aldı. O halde, ittifakların uluslar aşırı ticaret sistemi ve uluslar üstü firmalarla kırıldığı bir ekonomik akış içinde Avrupa Birliği nasıl oldu da bölgesel anlamda, sosyo-kültürel, hukuki ve ekonomik bir ittifak olarak geçerliliğini korudu? A B ' y i diğer ittifakların üstünde " d o k u n u l m a z " ya da "elit" kılan ne idi? Bu soruların cevabını iktisadi bütünleşme sürecinin aşamalarında aramak yanlış olmayacaktır. 1.3. İKTİSADÎ BÜTÜNLEŞMENİN SİSTEMATİK SEYRİ VE AŞAMALARI Ekonomik entegrasyon, birleşmeye giden ekonomilerde mal ve hizmet akımlarına serbesti sağlayıp, mal ve ticarete engel olan kısıtlamaların ortadan kaldırılarak bir ortak pazarın oluşturulmasıdır. K a r l u k ' u n bu tanımından hareket edildiğinde karşımıza bütünleşmenin aşağıda sıralanan şartları çıkmaktadır: Ulusların ticari uzmanlık alanlarında farklılaşmaları (ticari iş bölümü, "commercial core business") M a l , h i z m e t v e ü r e t i m f a k t ö r l e r i n i n u l u s l a r a r a s ı n d a sınır m u h a - lefetlerine ve h u k u k i kısıtlamalara m a r u z b ı r a k ı l m a k s ı z m d o l a ş ı m serbestisi Ticarete konu olan tüm faktörlerin dolaştıkları hiçbir yerde ayrıcalık­ lı muamelelere tabi olmaması. Bu şartları günümüz m o d e m iktisat jargonu ile ifade edersek: uluslararası ticari uzmanlıklar, ülkelerin global zemin üzerindeki ulusal ekonomik yatkınlıkları ve hatta ülke içindeki yerel ticari farklılıklarından doğan avantajlı durumlarına tekabül etmektedir. Küreselleşme bu yüzyılda, sanıldığı gibi tüm dünyada tek tip üretim modelini değil, ulusal farklılık ve avantajların çeşitlendirdiği bir entegrasyonu şart kılar. İkinci olarak, mal ve hizmet akımlarmdaki serbesti, tercihli ticaret veya sıkı gümrük denetimlerine takılarak zaman kaybına uğrayan ticari akışın ivmesini artırmayı hedefler. Ortak gümrük tarifeleri, dış ticarette stardardizasyon kodlaması, gümrük otomasyonu ve ulusal mevzuatları uluslararası ticaret mevzuatı altında birleştirme çabaları bu fikrin uygulamasıdır. Son olarak, ayrıcalıklı muamelenin ortadan kaldırılması, yeni ikfisadi anlayışın lokomotifi olan uluslar aşırı firmalar için en uygun ücari zemini yaratma arayışının bir sonucudur. Eğitim ekolü ve bilginin serbest dolaşımı ile birlikte daha çabuk kurulan ve kendi pazarlarında - ki bunlar yaratılmış ya da türetilmiş pazarlardır- yayılan sektörler yeşerdikleri ulusa dar gelmekte bu da uluslar aşırı ekonomiyi tetiklemektedir. Uluslararası ticaretten farklı olarak işletmeler, ülkelere ürün ve hizmetlerini değil sektörel oluşumlarını ya da ürün bilgisini nakletmekte ve konuk oldukları ülkede istihdam ve ticari kültür yaratmaktadırlar. Ticari kültür, uluslararası ticari geçirgenliği desteklemekte; istihdam ise mikro ajanların gelir düzeylerinde bir artışa neden olmakta bu da toplam talebi ve nihayet milli gelir atışını uyarmaktadır. Bu durumun olumsuz yanları yok mudur? Elbette vardır: uluslar aşırı ekonomiye entegre olmak isteyen firma, farklı ülkelerde farklı sektörlere girmek veya bu ülkelerde mevcut pazarlara yeni ürünlerle penetre olarak tekel k o n u m u n a ulaşmak zorundadır. Gelişmiş piyasaların herhangi birinde lider olmak için tüm piyasalarda tedricen liderliğe yükselmek gerekir. Çünkü gelişmiş ülkeler teknoloji akımmdan tek dünya haline gelmiştir. Uluslararası iş bölümü y a p m a k adına uluslar aşırı firmalar ev sahibi ülkede konuşlanmak ve bilgi çıktısını burada değerlendirmekle beraber ana ülkeye ek kaynak tahsis etmek ve bilhassa ülkenin ya da ülke içindeki ilgili sektörün resesyon/stagnasyon dönemlerinde cari dengeyi korumak için ana ülkeden ithalat yapıp ev sahibi ülkeyi sözgelimi girdi ve tedarikte bağımlı hale getirmektedirler. Çünkü global ekonomi artık ulusal ekonomilerin değil uluslaraşırı sektörel faaliyetlerin ve bunları yaratan uluslar aşırı şirketlerin (Transnational Corporation-TNC) sermaye birikiminin bileşkesi durumundadır. Ulusal ekonomiler ancak ticari uzmanlıkları ya da yerel farklılıkları ile yeni TNC'Ier yaratarak bu entegrasyonda yer bulabilmektedirler. B u da ancak, küresel ekonominin lokomotif unsuru olan bilginin üretimine ve teknolojik evrime tüm ulusların aktif olarak katılımı ile sağlanabilir. Bilgi, üretimine katılmayan ve sadece nakleden ulusların bütçelerinde oldukça maliyetli bir kalem haline gelmektedir. T N C ' l e r i n bu yeni iktisadi anlayışta iki önemli kozu vardır: bilgi ve sermaye. Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere bütünleşmeyi, mal ve hizmetlerin dolaşım serbestisi ve yabancı sermaye transferi olarak açıklayan klasik anlayış yetersiz kalmaktadır. Tanımlanan "ortak pazar" kavramı bugün bilhassa ülkemiz koşullarında demode ve yetersizdir. Bütünleşmenin şartlarını aşağıdaki gibi sıralamak, Türkiye'nin bu bütünleşme içindeki yerini açıklayan çalışmanın diğer bölümleri için faydalı olacaktır: Uluslararası mal-hizmet hareketleri: Global ekonomik entegrasyonun en önemli boyutunu uluslar aşırı ticaret oluşturmaktadır. Ticaret hacmi ise ihracat ve ithalatın ayn ayn ve/veya birlikte G S Y Î H ' y a oranlanması ile ölçülür. Uluslararası sermaye ve bilgi hareketleri: Sermaye hareketleri, uluslar aşırı firmalar düzeyinde ortak üretim ve üretim bilgisi alışverişi ya da ya da ve tercihen ülkelerin k e n d i T N C ' l e r i n i yaratarak uluslararası pazarlarda liderlik mücadeleleri ile mümkün olur. Ülke içinde yaratılan ve ancak bir T N C ' n i n yıllık cirosuna eşit olabilen bir sermaye birikimi ile dünyasal pazarda hareketlilik sağlamak m ü m k ü n değildir ve hiçbir siyasi entegrasyon da b u n u m ü m k ü n kılamaz. N e t i c e d e şu y a da b u siyasal e n t e g r a s y o n içindeki her u l u s k e n d i t o p r a k l a r ı n d a n ç ı k m ı ş uluslar aşırı sermayeyi k o r u m a k zorundadır. Bir d i ğ e r i n i n ç ı k ı ş m a zemin hazırlamak rekabet kuramına ("competition on g a m e theory") aykırıdır. Portföy y a t ı r ı m l a r ı ise, t a s a r r u f s a h i p l e r i n i n ya da y a t ı r ı m c ı l a r ı n , b i r k a z a n ç e l d e e t m e k için u l u s l a r a r a s ı s e r m a y e p i y a s a l a r ı n d a n m e n k u l k ı y m e t l e r satın almaları şeklinde y a p t ı k l a r ı yatırımlardır. Özetle, global ekonomik entegrasyonun bir diğer boyutu olan uluslararası sermaye hareketlerinin büyüklüğünü, doğrudan uluslar aşırı sermaye yatırımları ve diğer ülke borsalarında yapılan hisse senedi ve tahvil alım satımı hacmi ile ölçmek mümkündür. Uluslararası emek ve insan hareketleri: Küresel ekonomi, sadece mal ve sermaye için değil emek (işgücü) için de geçeriidir. Dünya ekonomisinde işgücünün giderek daha yaygın bir akışkanlığı söz konusudur. Bununla birlikte, b i r ç o k ü l k e d e işsizlik s o r u n u n u n ciddi b o y u t l a r d a o l m a s ı dolayısıyla işgücünün serbest dolaşımı gelişmiş olan ülkeler için ağır y ü k g e t i r e b i l m e k t e d i r . B u n e d e n l e g e l i ş m i ş ülkeler, v i z e v e d i ğ e r tedbirlerle işgücünün serbest dolaşımını engellemektedirler. B u çerçevede bütünleşme adına aşağıdaki aşamaları izlemek mümkündür: - Tercihli Ticaret Anlaşmaları (Preferential Trading Agreements): Bilinen ilk ve en dar kapsamlı ekonomik işbirliği türüdür. Burada anlaşmaya taraf olan ülkeler arasında gümrük tarifeleri kaldırılır. A m a ç taraflar için dış ticarete engel olan kısıtları kaldırmak ve ticaret hacmini artırmaktır. 1932 yılında ingiltere ile C o m m o n w e a l t h arasında kurulan C o m m o n w e a l t h Economic Cooperation System, bu tip bütünleşmelerin ilk ciddi örneğiydi. Tercihli ticaretin, anlaşmaya dahil olmayan ülkeler açısından anlaşmanın geçerli olduğu ülkelerle yaptıkları dış ticarete gümrük oranlan anlamında verdiği zarar yadsınamaz ölçüdedir. Bu durum rekabetin korunması ve denge fiyat istikrarını olumsuz yönde etkilemekteydi. - Serbest Ticaret Bölgesi (Free Trade Areas): F T A , üyeleri arasında ticareti kısıtlayan veya engelleyen tarife ve kotaların kaldırıldığı, birlik dışında kalan ülkelere ise üye ülkeler tarafindan Ortak Gümrük Tarifesi (OGT) kullanılmasını gerektirmeyen bir bütünleşme şeklidir. Böylece birliğe üye ülkeler açısından mal ve hizmetlere ilişkin ticareti serbestleştirerek ortak pazar alanı oluşturma amacı güdülmekte. Fakat bu bütünleşme yeterli değildir. Çünkü; yaratılan ortak piyasa üretim faktörlerinin dolaşım serbestisine müsaade etmez. b i r l e ş m e y e taraf ülkelerin e k o n o m i politikalarının ve k u r u m l a r ı n ı n karşılıklı uyumlaştırılması söz konusu değildir. Dolayısıyla ekonomik işbirliğinden söz edilemez. Amaç sadece ticaretin akış hızını artırmaktır. A n c a k üyelerin dış ülkelere farklı tarife uygulaması dış ticaretin yönünü değiştirmektedir (trafik sapması). Birlik dışındaki ülkelerden yüksek gümrüklü ülkeye mal ihraç edecek olan ihracatçı, malları ilk önce birlik içinde düşük gümrüklü ülkeye göndermekte, düşük tarife ödendikten sonra mallar, asıl amaçlanan y ü k s e k g ü m r ü k l ü ülkeye re-eksport yapılmaktadır. Bunu engellemek için bölge içinde dolaşan malların ilk üretim yerlerinin gösterildiği menşe belgeleri düzenlenmektedir. Bu da ticari bürokrasiyi artırmaktadır. D ü n y a ' d a serbest ticaret bölgelerine Latin Amerika Ülkeleri'nin kurduğu L A F T A , Avrupa Ticaret Bölgesi (EFTA) ve Avrupa E k o n o m i k Alanı (EES) örnek verilebilir. A B ' d e olduğu gibi t ü m ekonomik faaliyet dalları için geçerli olabileceği gibi, E F T A ' d a olduğu gibi belli bir sektör için, Avrupa K ö m ü r Çelik T o p l u l u ğ u ' n d a olduğu gibi belli bir mal grubu için oluşturulabilir. - G ü m r ü k Birliği (Customs Union): G ü m r ü k birliğini, serbest ticaretin bir adım önüne getiren Ortak G ü m r ü k Tarifesi (OGT) prensibidir. Böylece ülkeler arasındaki mal akışlarını kısıtlayan gümrük vergileri ve dış ticaret kontrolleri kaldırılmakta ve aynı zamanda üçüncü ülkelere uygulanan gümrükler de eşitlenmektedir. 1834 yılında birçok bağımsız A l m a n Devletinin kurduğu Zolverein ve 1957 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu, gümrük birliğinin tipik birer örneğiydi. D a h a sonra A B içindeki gelişmeler, bu bütünleşme şeklinin diğer modelleri kapsayacak biçimde genişletilmesine neden olmuştur. Esasen A B herşeyden önce bir gümrük birliğidir. - Ortak Pazar ( C o m m o n Market): Üçüncü aşama olarak ortak pazar sistemi gösterilebilir. G ü m r ü k birliğinin tüm gereklerine ek olarak burada tüm üretim faktörlerinin serbest dolaşımma izin verilir. Böylece ortak pazar içinde sermaye en uygun yatırım alanını bulurken, işgücü de üye ülkeler arasında serbestçe dolaşarak uygun iş ve ücreti bulmaktadır. B u durum emek darlığı çeken ve faktör fiyatlarında dengesizlik yaşayan ülkeler açısından faktör fiyatlarının eşitlenmesine ve kaynakların etkin kullanımına neden olmaktadır. Ortak pazarın en gelişmiş örneği bugün Avrupa Birliği'dir. - İktisadi Birlik (Economic Union): Ortak pazarın t ü m şartlarına ek olarak burada, ekonomik, parasal ve sosyal politikalarla k u r u m l a n n birleştirilmesi ve üyeler arasında uyumlaştırma politikası izlenir. Uyumlaştırma mekanizmasında tek para sistemi, merkez bankası, birleştirilmiş mali sistem ve ortak dış ticaret politikası kullanılır. Buna ilk örneği olarak Belçika, Hollanda ve L ü k s e m b u r g ' u n 1948 yılında kurdukları Benelux gümrük birliğini 1960 yılında ekonomik birliğe dönüştürmeleri gösterilebilir. A B , özellikle Maastricht A n l a ş m a s ı ' n d a n sonra iktisadi birlik olarak karşımıza çıkmaktadır. - E k o n o m i k ve Parasal Birlik (Economic and M o n e a r y Union): İktisadi birlikten farkı ulusal ekonomik bağımsızlığın b ü y ü k ölçüde kaldırılması ve bunun yerini uluslarüstü bir otoritenin almasıdır. Ekonomik ve parasal gelişmeler ile politikalar arasında karşılıklı etkileşim söz konusu olduğundan, ekonomik bütünleşmenin tutarlı olabilmesi için ekonomik ve parasal unsurlar arasında uygun bir denge sağlanması gerekir. Çünkü bütünleşmenin amacı sadece faktör ve mal piyasalarının kaynaşmasını ve istikrarını değil aynı zamanda para ve finans piyasalarının büyümeyi engellemeyecek ve hatta teşvik edecek şekilde uyumlaştırılmasını gerekli kılar. Parasal bütünleşmenin gerçekleşebilmesi için gerekli süreç şu aşamalardan oluşmaktadır: - Ü y e ülkeler arasında döviz kurlarında birliğin sağlanması, - Birlik içinde sermayenin serbest dolaşımını engelleyen tüm sınırlamaların kaldırılması, - Ü y e ülkelerin ekonomik politikalarında koordinasyonun gerçekleştirilmesi. - Ortak bir rezerv fonu ile para yaratma ve yok etme yetkisine sahip,ortak bir M e r k e z B a n k a s ı ' n m kurulması, - Ortak bir paranın kabulü ve kullanılması. Son olarak 2 0 0 0 yılında E U R O ' n u n kabulü ile A B gerçek bir e k o n o m i k ve parasal birlik haline gelmiştir. Ekonomik Entegrasyonun Aşamaları Serbest Ticaret Bölgesi Birliği Ortak Pazar Ekonomik ve Parasal Birlik Üye Ülkeler Arasında Gümrük Vergisi, Eş Etkili Vergiler ve M i k t a r X KîSîtlamalarının Kaldırılmasî X X X Üçüncü Ülkelere Y ö n e l i k Olarak Ortak G ü m r ü k Tarifesi U y g u l a n m a s ı X X X X X Gümrük Üye Ülkeler Arasmda Üretim Faktörlerinin Serbest D o l a ş ı m ı Ü y e Ü l k e l e r A r a s ı n d a O r t a k Ticaret, Ekonomi, Para vb. Politikalarm Uygulanması X s Yukarıdaki figürde de görüldüğü gibi A B , gerek oluşum süreci içinde söz konusu tüm iktisadi bütünleşme aşamalarını geçmiş olması, gerekse nihai hedef olan ekonomik ve parasal birlik adına dünya üzerinde tek örnek olması nedeniyle ayrıcalıklı k o n u m u n u sürdürmektedir. A n c a k Birlik'i bu haliyle ekonomik b ü y ü m e adına sihirli bir değnek gibi görmek, yukarıda ayrıntılı olarak değinilen ekonomik sistemin bütünleşme kuralları çerçevesinde naif bir yaklaşım olacaktır. 2. BOLÜM: BİR İKTİSADİ BÜTÜNLEŞME MODELİ OLARAK GÜMRÜK BİRLİĞİ VE TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNDEKİ YERİ G ü m r ü k Birliği, salt bir ekonomik entegrasyon olmanm ötesinde, Türkiye'nin A B ile bütünleşme hedefine yönelik ortaklık ilişkisinin önemli bir aşamasını da oluşturmaktadır. Türkiye ile A B arasında ortaklık ilişkisini kuran ve G ü m r ü k Birliği'nin çerçevesini çizen 1963 tarihli Ankara A n l a ş m a s ı ' n m 28. maddesinde, ortaklığın nihai hedefi Türkiye'nin üyeliği olarak belirlenmiştir. G ü m r ü k Birliği'nin 1 Ocak 1996'da tamamlanması ise, Ankara A n l a ş m a s ı ' n m 5. maddesi uyarınca, bu hedefe ulaşmak için belirlenen üç aşamalı entegrasyon modelinin "son dönem"ine geçişi ifade etmektedir. Taraflar arasında sanayi malları ve işlenmiş tarım ürünlerinin serbest dolaşımını kapsayan G ü m r ü k Birliği sürecinde Türkiye, mevzuatını A B ' n i n gümrük ve ticaret politikalarının yanı sıra rekabet ve fikri sınai mülkiyet haklarına ilişkin politikalarının da dahil olduğu kapsamlı bir alanda uyumlaştırma yükümlülüğünü üstlenmiştir.^ Çalışmanın bu b ö l ü m ü A B - G ü m r ü k Birliği modelinin incelenmesi ülkemize olan ticari ve ekonomik etkilerine ayrılmıştır. ve 2.1. GÜMRÜK BİRLİĞİ TEORİSİ VE EKONOMİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ G B ' n i n ekonomik teorisi çok karışıktır. B u n d a h e m serbest ticaretin h e m de daha fazla müdahalelerin unsurları vardır. Nitekim gümrük birliğine katılanlar arasında daha fazla serbest ticaret yaratılırken, gümrük birliği dışından gelecek rekabete karşı daha fazla koruma söz konusudur. Dışarıdan gelecek rekabete karşı korunma artmıştır. Çünkü, birliğe dahil bir memleketteki üreticinin pazarı genişlemekte ve yalnız kendi ^ www.ikv.org.tr/gumrukbirligi.php memleketindeki dışa karşı korunmadan değil, ortak memleketlerdeki korunmadan bile istifade etmektedir. B u bakımdan gümrük birliklerini h e m serbest ticaretçiler h e m de müdahaleciler müdafaa veya tenkit edebilmektedirler.^ G ü m r ü k birliği terimi, G A T T Anlaşması'nm 24. maddesinden alınmıştır. U y g u l a m a d a gümrük birliklerinin tanımlandığı 3 temel uluslararası hukuki metin vardır. Bunlar; G A T T ' m 24. maddesinin 8. paragrafında yer alan tanımlama. R o m a Anlaşması'nm 9. maddesi ve La H a y e Uluslararası Adalet D i v a m ' n m bir kararıdır. R o m a Anlaşması'nm 9. maddesi, gümrük birliğinin uygulama alanından söz etmektedir. Uluslararası Adalet D i v a m ' n m kararma göre gümrük birliği; birliğe üye olmayan devletlere karşı tek bir gümrük vergisinin varolduğu, birlik içindeki üyeler arasında gerçekleşen mal alışverişlerine uygulanan gümrük vergilerinin t a m a m e n ortadan kaldırıldığı, üçüncü ülkelerden gelen mallardan alman vergilerin üyeler arasında paylaşıldığı bir birliktir. G A T T ve Divan Kararı'nda yer alan tanımlamadaki ortak unsurlar, birliğe dahil ülkeler arasındaki mal ticaretine uygulanan bütün gümrük vergileri ile eş etkili vergilerin kaldırılması ve üçüncü ülkelere karşı bir ortak gümrük tarifesinin uygulamaya konulmasıdır.^ G ü m r ü k birliklerine üye ülkeler arasında gümrük tarife duvarlarının kaldırılması ve serbest ticaret alanının genişlemesi sonucu refahı arttırıcı gelişmelerin yanında, üçüncü ülkelere karşı uygulanan gümrük duvarları nedeniyle refahı azaltıcı etkenler oluşabilir. G ü m r ü k birlikleri teorisinde optimum refaha ulaşmak söz konusu olmadığı için (dışa karşı uygulanan gümrük tarifeleri sonucu), refahın arttırılması söz konusudur. B u da "ikinci en iyi durum"^ teorisi içinde ele alınır.^ ^ Hatipoglu, Zeyyat; Uluslararası İktisada Giriş, Sedak Yayınları, İstanbul, 1996, s.80. ^ Erçakar, M. Emin; "İş, Güç" Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi, Cilt: 7, Sayı:2, Haziran, 2005 Tam rekabet ve serbest ticaret, dünya refahını en yüksek düzeye çıkarması bakımından "en iyi" politikadır. Tam rekabetin önemli varsayımlarından birisi özel maliyet ve sosyal maliyet veya özel fayda ve sosyal fayda arasında bir farklılık bulunmamasıdır. Yani piyasa fiyatları bir mal veya hizmetin hem özel şahıslara hem de topluma olan maliyet ve kazancını göstermektedir. Hükümetlerin böyle bir dünyada sosyal ve özel fiyatlar arasında farklılık yaratacak müdahalede bulunmamaları ( serbest ticaret) "birinci en iyi" politikadır. G ü m r ü k Birliği'nin ekonomik ve ticari etkileri; üye ve üye olmayan ülkeler b a z m d a incelenebileceği gibi, birliğin pozitif çarpan ve smırlı fayda etkileri şeklinde olumlu ya da olumsuz sonuçları da göz önüne sunulabilir. Birinci inceleme modeline, bir sonraki bölümde, Türkiye örneği üzerinden değinilecektir (Gümrük Birliği'nin Türkiye'nin Birlik dışı ülkelerle yaptığı ihracata etkileri). İç pazarı oluşturan üye ülkelerde birleşmeden m e y d a n a gelen etkiler "statik" ve "dinamik" olmak üzere iki şekilde olmaktadır. Statik etkiler; teknoloji ve ekonomik yapının sabit kalması koşulu a h m d a , üretim faktörlerinin yeniden tahsisi dolayısıyla ortaya çıkacak etkileri ifade eder. Geleneksel dış ticaret analizlerinde daha çok statik etki üzerinde durulmaktadır. Oysa tek bir piyasanın yerine, birleşme hareketi sonucunda birleşik ve geniş bir piyasanın oluşması, kaynak arzını, üretim organizasyonu ve teknolojiyi değiştiren bir grup etki daha doğurur ki bunlara da "dinamik etkiler" denmektedir. Statik etkiler bir defalıktır. Dinamik etkiler ise devamlılık gösterir ve kalkınmaya bağlı olan etkilerdir.^ Statik etkiler, toplam gelir üzerinde pozitif çarpan etkisi yaratmakla beraber kimi dinamik etkiler sağladığı sınırlı fayda nedeniyle h e m üye h e m de Birlik dışı ülkeler açısından rekabet ve refah üzerinde kısıtlayıcı etki yapmaktadır. Sonuçta G ü m r ü k Birliği, ekonomik entegrasyon adı ile yola çıksa da üye ülkeler, üye Ancak bu sağlanamazsa, o taktirde, mevcut piyasa aksaklıklarını dengeleyecek başka müdahaleci önlemlerin alınması "ikinci en iyi" politika olabilir. İkinci en iyi teoremi, tam rekabetin bütün ekonomiye egemen olmadığı durumlarda geçerli olur. Bu teorinin en önemli sonucu, ekonominin diğer sektörlerinde tam rekabet denge pozisyonuna erişemiyorsa, ekonominin diğer sektörlerde tam rekabet denge pozisyonu optimal olmayabilir. İkinci en iyi teori ( theory of second best ) dış ticarette koruyuculuğa destek veren bir düşünce biçimidir. Bu teorinin en yaygın kullanım aracı alanı gümrük birlikleridir. Çünkü burada tüm kısıtlamalar kaldırılmadan önce sadece bazılarının kaldırılması yoluna gidilir. Teoride önce özel ve sosyal fiyatlar arasında farklılığa yol açan piyasa aksaklıklarının giderilmesi üzerinde durulur, bunun mümkün olmadığı durumlarda ise ikinci en iyi politikaların uygulanması önerilir. ^ İyibozkurt; a.g.e. s.209. ^ Seyidoğlu, Halil; Uluslararası İktisat, Güzem Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1990, s. 370. olmayanlarla yaptıkları ticaret üzerindeki kısıtlamaları sürdürdüklerinden dünya ticaretini serbestleştirme girişimleri yine de sınırlı kalmaktadır. a) Statik Etkiler Faktör donanım, teknolojik seviye ile talep yapısı gibi parametrelerin sabit kaldığı varsayımı altında gümrük birliğinin birlik içinde kaynakların yeniden dağılımı sebebiyle ortaya çıkan etkilerine statik etkiler denmektedir. Statik etkide zaman ve ona bağlı değişme faktörü yer almaz. Statik etkileri; ticaret yaratıcı etki, ticaret saptırıcı etki, üretim etkisi ve tüketim etkisi olarak ele alabiriz:. Ticaret yaratıcı etki: Bir bölge içinde ticaret engelleri kaldırılınca, bu bölgeyi oluşturan ülkeler arasındaki dış ticaret hacmi genişler ve üretim daha etkin ellerde toplanır. Buna G B ' n i n ticaret yaratıcı etkisi denir. Ticaret yaratıcı etki G B ' n i n dünya refahı üzerindeki olumlu yönüdür. - Ticaret saptırıcı etki: Bölge içindeki gümrüklerin kaldırılması ve bölge dışına karşı ortak bir tarife uygulanması bölge içi ticareti, bölge dışı ticaret aleyhine geliştirir. G B ' n i n bölge dışında kalan ülkelerle yapılan ticareti azaltmasına da ticareti saptırıcı etki adı verilir. Herhangi bir malın en verimli üreticisi birlik dışında bir ülkede bulunuyorsa, birlik içi ticaretin serbestleşmesi sonucunda ticaretin üçüncü ülke ile yapılması engellenebilir. Bu etki ne kadar büyükse, ortalama kaynak verimliliği azalmış olacağından G B ' n i n dünya refahı üzerindeki olumsuz sonuçları da o kadar yüksek olur. B u g ü n Birlik dışı ülkelerle dış ticaretimizin yaşadığı açmazların nedenlerinden biri de bu etkidir. - Üretim etkisi: G ü m r ü k tarifeleri kaldırılınca, birlik içindeki pahalı üretici durumunda olan ülkeler, o malı yine birlik içinde bulunan fakat kendilerinden daha ucuza üreten diğer bir üye ülkeden ithal ederler. Böylece pahalı üretimin yerine ucuz üretim geçer ve daha verimli ülkedeki üretim hacmi genişler. Bu yöndeki etkiye üretim etkisi denir. B u durum h e m uluslararası iş bölümünün bir örneği h e m de faktör fiyatlarının dengeleyicisidir. Tüketim etkisi: Birlik kurulmadan önce yerli malları yüksek fiyatlardan tüketenler, birlik içinde sağlanan bu malların benzerlerini daha ucuza satın alabilirler (gümrük ve kotadan m u a f oldukları için). Fiyatların düşmesi ile tüketim genişler, bölge içinde dış ticaret hacmi artar. Bu, tüketim etkisi olarak adlandırılır. Bununla birlikte her ne kadar birlik içinde üretim pahalı ülkelerden ucuz ülkelere doğru kaymış ve tüketici fiyatları düşmüşse de böyle bir gelişme yine de serbest ticaret ölçüsünde dünya refahını arttırıcı olmayabilir. B u n u n nedeni, birlik dışındaki ülkelere karşı hala tarife uygulanmasıdır. Bir diğer husus kısa vadede tüketim artışı ticaret hacmini ve dolayısıyla toplam talebi artırsa da uzun vadede, ithalatçı ülkeler için dış ticaret açığı halini alacaktır. b) Dinamik etkiler Rekabetin Artması; Dış ticareti kısıtlayan faktörlerin ortadan kalkması, yerli üreticileri dış piyasa rekabeti ile karşı karşıya bırakır. Rekabetin artması sonucunda maliyetleri düşük olan ve daha verimli çalışan üreticiler endüstride yer alır. Diğerleri ise piyasayı terk etmek zorunda kalır. Maliyetlerin düşmesi sonucunda üretimde uzmanlaşma sağlanır. Teknolojik İlerleme; Geniş bir piyasa, b ü y ü k ilerlemelerin kurulmasını sağlar. B u da ileri tekniklerin alınması ve işletmelerin ar-ge faaliyetlerine daha fazla fon ayırmasına olanak sağlar. Yatırımların Artması; G ü m r ü k birlikleri, kaynakların etkinliğini, dolayısıyla milli geliri yükseltir. Milli gelir büyüyünce tasarruf ve yatırımlar artar. K a y n a k Hareketliliği; Birlik çapında emek ve sermayenin hareketliliğindeki artış, bölge içinde kaynakların daha iyi kullanımına yol açar. Bu da verimliliği ve refahı yükseltici bir faktördür. Ölçek Ekonomileri; G ü m r ü k birliğinin oluşması daha büyük bir piyasanın ihtiyaçlarına cevap vereceğinden, firmaların ürefim hacimlerini arttırmaları ölçek ekonomilerini doğurur. Bu durumdan en çok birliğe katılmış olan küçük ülkeler fayda sağlar. Aşağıdaki tablo etkilerin karşılaştırmalı özeti niteliğindedir: STATİK DİNAMİK POZİTİF ÇARPAN - Ticaret yaratıcı etki - T ü k e t i m etkisi (kısa vade) - Ü r e t i m etkisi SINIRLI F A Y D A - Ticaret saptırıcı etki - T ü k e t i m etkisi (uzun vade) - Rekabetin artması Teknolojik ilerleme Yatırımların artması K a y n a k hareketliliği Ölçek ekonomileri Dışlanan birlik dışı ekonomiler Yukarıda sayılan etkiler, Türk Dış Ticareti açısında hissedilir derecede kendini göstermektedir. Çalışmanın bundan sonraki kısımları buraya kadar sıralanan verilerin Türkiye açısından teknik analizi niteliğindedir 2.2. AB-GÜMRÜK BİRLİĞİ VE TÜRKİYE Türkiye ile -o dönemki adıyla- A E T arasındaki ilişkiler, Türkiye'nin Yunanistan'ın ardından R o m a Antlaşmasının yürürlüğe girmesinden bir yıl sonra 31.07.1959'da Topluluğa üyelik başvurusunda bulunmasıyla başlamıştır. Bu başvuru ile üç buçuk yıldan fazla süren toplantı ve müzakereler dönemi başlamış ve sonunda 12 Eylül 1963 tarihinde Avrupa Ekonomik Topluluğu ile ilişkilerimizin en önemli belgesi olan Ankara Anlaşması imzalanmıştır. Topluluğun Ortak Ticaret Politikası'nm araçları, - Ortak G ü m r ü k Tarifesi, - İthalatta Ortak Kurallar, - Dampingli İthalata Karşı Korunma, - Sübvansiyonlu İthalata Karşı Korunma, - Miktar Kısıtlamalarının (Kotaların) İdaresi, - Haksız Ticari Uygulamalara Karşı Topluluk Haklarının Korunması, - İthalatta Uygulanan Diğer Mevzuat => Ticari Markaların Korunması ve Taklit Ürünlerin Serbest Dolaşıma Girmesinin Önlenmesi, => Çeşitli Standart ve Teknik Şartlara İlişkin Düzenlemeler, => Tekstil ve Konfeksiyon Ürünleri İthalatında Özel Düzenlemeler, - İhracatta Ortak Kurallar, - Resmi Destekli İhracat Kredileri. Olarak özetlenebilir. Türkiye'nin bu Topluluğa girmek istemesinin nedenlerini sıralayacak olursak;'^ - Türkiye, batılılaşmayı bir devlet politikası olarak b e n i m s e m i ş ve N A T O , O E C D gibi birçok kuruluşa üye olmuştur. B u politikaların doğal s o n u c u olarak A v r u p a ' d a ekonomik ve siyasi birleşmeyi hedefleyen bu Topluluğa da üye olma kararı alınmıştır. - Türkiye, Toplulukça uygulanacak çeşitli gümrük indirimlerinden faydalanma p l a n l a m ı ş t ı r . A E T ile ortaklık k u r u l m a s ı n d a n dolayı elde edilecek mali yardımlardan faydalanılması düşünülmüştür. - Y u n a n i s t a n ' ı n aynı t a r i h l e r d e T o p l u l u ğ a ü y e l i ğ i n i n söz k o n u s u o l m a s ı T ü r k i y e ' n i n de hızlı h a r e k e t e t m e s i n e s e b e p o l m u ş t u r . H a t t a d ö n e m i n Dışişleri B a k a n ı Fatin R ü ş t ü Z o r l u ' n u n , " Y u n a n i s t a n k e n d i s i n i b o ş bir h a v u z a atsa bile onu yalnız b ı r a k m a y a g e l m e z , tereddüt e t m e d e n siz de atlayacaksınız" sözü^ Türkiye'nin başvurusunun altında yatan temel nedeni açıklamaktadır. Ankara Anlaşması Türkiye'nin AB'ne katılımını üç aşamada öngörmektedir. Bunlardan ilki olan "Hazırlık Dönemlinin ertesinde. Katma Protokol'ün 1 Ocak 1973 tarihinde yürürlüğe girmesiyle, toplam 22 yıl sürecek olan "Geçiş Dönemi", diğer bir ifadeyle Gümrük Birliği süreci, hukuken başlamıştır. A B Geçiş Döneminin hemen başında, 1971 yılı itibariyle, Türkiye menşeli sanayi ürünlerinin gümrük vergilerini sıfırlarken, Türkiye'nin A B kaynaklı sanayi ürünlerinde gümrük vergilerini tedricen sıfırlaması öngörülmüş ve böylece Gümrük Birliği'nin fiilen yürürlüğe girmesi için 22 yıllık bir süre tanınmıştır. ^ İTO, "Türkiye-AB İlişkileri ve Gümrük Birliği", Yaym No:1996-5 A B / 1 , 1996. ^ Karluk, Rıdvan; Avrupa Birliği ve Türkiye, İMKB Yayınları, İstanbul: 1996., s. 392 Türkiye'nin 14 Nisan 1987 tarihinde yaptığı tam üyelik başvurusu ertesinde taraflar arasında teknik ve siyasi platformda yürütülen görüşmelerin sonuçlan, Gümrük Birliği'nin tamamlanması ve sürdürülmesi için gerekli koşullan belirleyen bir "Gümrük Birliği K a r a n " altında toplanarak, 36. Türkiye-AET Ortaklık Konseyi'nin 6 Mart 1995 tarihli toplantısında alman 1/95 Sayılı Ortaklık Konseyi Kararı (OKK) ile kabul edilmiştir. Böylece, 22 yıllık Geçiş Dönemi, 1.1.1996 tarihi itibariyle son bulmuş ve Türkiye'nin AB'ye katılımı yolunda "Son Dönem"e girilmiştir. 33 maddelik Esas Anlaşma, 11 maddelik Geçici Protokol ve 9 maddelik MaH Protokol'den oluşan Ankara Anlaşması'nm ilkeleri giriş bölümünde şöyle sıralanmıştır: - Hızlandırılmış bir e k o n o m i k k a l k ı n m a v e u y u m l u b i r b i ç i m d e ticaretin artırılması ile Türk ekonomisi ve Topluluk üyesi devletlerin ekonomileri arasındaki açığı kapatmak, - T ü r k halkı ile A E T üyesi ü l k e vatandaşları arasında sıkı bağlar k u r m a k , - T ü r k halkının y a ş a m seviyesinin y ü k s e l t i l m e s i ç a b a s ı n a d e s t e k v e r m e k suretiyle Türkiye'nin ileride Topluluğa "tam ü y e " olmasını kolaylaştırmak, - Türk ekonomisinin kalkınmasına yardımcı o l m a k üzere. Topluluğun belli birsürede T ü r k i y e ' y e e k o n o m i k y a r d ı m d a b u l u n m a s ı gerekliliği, - R o m a A n l a ş m a s ı ' n m esinlendiği ülküyü birlikte izleyerek, b a n ş ve hürriyet güvencesini pekiştirmek.^ Söz konusu anlaşma aşağıdaki bölümlerde oluşmaktadır: - Malların serbest dolaşımı ve ticaret politikası, => G ü m r ü k vergilerinin, miktar kısıtlamalarının ve eş etkili vergi ve tedbirlerin kaldırılması, => O G T ve tercihli tarife politikası, =:> İşlenmiş tarım ürünleri, - Tarımsal ürünler - Gümrüklere ilişkin hükümler, - M e v z u a t ı n yakınlaştırılması (fikri, sınai v e ticari m ü l k i y e t i n k o r u n m a s ı , rekabet, devlet yardımları, k a m u ihaleleri, vergilendirme), - Yerleşme hakkı ve hizmetler, - Kurumsal hükümler. 9 Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı, TOOB; Avrupa Birliği ve Türkiye, Kasım 2002, s. 310 =^ Türkiye-AB G ü m r ü k Birliği Komitesi, => Danışma ve karar prosedürleri, => Uyuşmazlıkların çözümü, - K o r u n m a tedbirleri, - Genel ve son hükümler ile ekler Ortaklık Konseyi'nin 6 Mart 1995 tarihli toplantısında 1/95 sayılı G ü m r ü k Birliği Kararının yanısıra, " Taraflar arasındaki ilişkilerin Ortaklık Anlaşmasının öngörmediği alanlarda da güçlendirilmesini amaçlayan bir Tavsiye Kararı, - Türkiye'nin üçüncü ülkelere karşı 1 Ocak 2001 tarihine kadar Ortak G ü m r ü k Tarifesinin üzerinde vergi uygulayacağı hassas ürünleri içeren 2/95 sayılı Karar, - Türk ekonomisinin Gümrük Birliği'ne bağlı olarak geçireceği değişiklikler esnasında ihtiyaç duyacağı mali yardım ve işbirliğinin çerçevesini belirleyen Topluluk Deklarasyonu, kabul edilmiştir. 1/95 sayılı O K K ile resmileşen AB-Türkiye arasındaki G ü m r ü k Birliği, sadece sanayi mallarını kapsamaktadır. Gümrük Tarife İstatistik Pozisyonu^^ açısından 25 ve sonraki kategoriler bu kapsama girmektedir. Bu ürünler içinde A v r u p a K ö m ü r ve Çelik Topluluğu faaliyet alanına giren ürünler ve tarım ürünleri farklı işlemlere tabidirler. Topluluk açısından gümrük vergilerinin kaldırılması konusunda 4 istisna getirilmiştir. Bunlar bazı petrol ürünleri, perakende satışa arzedilmeyen p a m u k ipliği, diğer işlenmiş p a m u k l u dokumalar ya da ince hayvan kılından yapılma makina halılarıdır. Ayrıca sermayenin, hizmetlerin ve kişilerin serbest dolaşımı G ü m r ü k Birliği kapsamı dışındadır. Tarım ürünleriyle ilgili olarak ise Türk Gümrük Tarife Cetveli'nde (TGTC) kullanılan 12 rakamlı koda Gümrük Tarife İstatistik Pozisyonu (GTİP) adı verilir. Bu kodun ilk 6 rakamı Dünya Gümrük Örgütü'ne üye tüm ülkelerce kullanılan Armonize Sistem (Harmonized System-HS) Nomanklatürü kodunu, 7-8 inci rakamlar Avrupa Birliği ülkeleri tarafından kullanılan Kombine Nomanklatür (Combined Nomenclature-CN) kodunu, 9-10 uncu rakamlar farklı vergi uygulamalarımız nedeniyle açılan pozisyonları gösteren kodlarını, 11-12 inci rakamlar ise istatistik kodlarını göstermek için loıllamlmaktadır. İTO, "Türkiye-AB İlişkileri ve Gümrük Birliği", Yayın No:1996-5.AB/l, 1996. O K K ' n m ikinci kısmında: "Türkiye, politikasını tarım ürünlerinin serbest dolaşımını sağlamak için gerekli olan Ortak Tarım Politikası tedbirlerini benimseyecek biçimde uyumlaştıracaktır. Türkiye, bu doğrultuda alınacak kararları Topluluğa bildirecektir. Topluluk tarım politikasını geliştirirken m ü m k ü n olduğu ölçüde Türk tarımının çıkarlarını göz önünde bulunduracak ve ilgili komisyon önerileri ile bu öneriler baz alınarak benimsenen kararlar konusunda Türkiye'ye bilgi verecektir" (madde 23) denmektedir. Sermayenin serbest dolaşımı K a t m a Protokol'ün 50/2 ve 3. maddelerinde belirtilmiştir. B u n a göre Türkiye, Topluluk kaynaklı yabancı sermayeye tanıdığı rejimi kolaylaştırmakla yükümlüdür. Taraflar, aralarındaki sermaye hareketleri ve buna ilişkin ödemelere zarar verecek yeni kısıtlamalar koymaktan ve eskilerini kaldırmaktan sakınırlar. Anlaşmanın 50/3. maddesine göre, taraflar R o m a A n l a ş m a s ı ' n m III sayılı ekinde yer alan görünmeyen işlemlere ait transferlerde uyguladıkları rejimi daha kısıtlayıcı hale getiremezler ve ancak Ortaklık K o n s e y i ' n i n bu konuda karar alma yetkisi bulunmaktadır. Malların dolaşım serbestisini onaylayan ancak bir üretim faktörü olan sermaye için dolaşıma tek taraflı sınırlama koyan bu madde, Türkiye'ye gelecek dış sermayeden ziyade bu sermayenin ülke üretim faktörleri ile beslenip ana ülkeye geri dönüşünü kolaylaştırmaktadır. Bir sonraki bölümde daha ayrıntılı inceleneceği üzere bu durum kısa vadede ülke içindeki yatırımları canlandırmak ve toplam gelir düzeyini artırmakla beraber uzun vadede sermaye transferinden doğacak sancıları da beraberinde getirecektir. Aynı şekilde Protokol'ün 4 1 / 1 . maddesi ile taraflar, karşılıklı olarak yerleşme hakkı ve hizmetlerin serbest dolaşımına yeni kısıtlamalar getirmemekle yükümlüdürler. Yerleşme hakkı ve hizmetlerin serbest dolaşımına ilişkin mevcut kısıtlamalar ise tedricen kaldırılacaktır. D e v a m eden 42.madde hizmet sektörünün önemli kollarından olan ulaştırma sektörünün Topluluk kurallarına u y u m u n u düzenlemektedir. Ancak; bir b ö l ü m önce üzerinde durulan yeni ekonomik sistemin rekabet kuralları ve hakim sektörleri açısından bu maddeler ele alındığında, yerleşme hakkının sektörel oluşum süreci ve geri dönüşümlü sermaye birikiminde ne denli hayati rol oynadığı aşikardır, ilaveten, hizmet sektörü son elli yılda kademeli olarak üretim sektörüne dış ticaret hadleri anlamında ciddi farklar atmıştır. Hal böyleyken, hizmetin dolaşım serbestisi ve yerleşme hakkını (uygulamadan ötürü) maalesef bir temenniden öte algılayamadığımız söz konusu maddeler nasıl olur ki yeni yeni gelişmekte olan hizmet sektörlerimiz için global anlamda bir rekabet avantajı yaratır? Bir diğer husus, devlet yardımlarıdır. G ü m r ü k B i r h ğ i ' n i n gerçekleşmesi ile birlikte teşviklerin ortadan kalkması söz konusu değildir. A B ' d e gerek bölgesel, gerekse sektörel bazda teşvikler yaygın olarak kullanılmaktadır. Türkiye'nin G ü m r ü k Birliği'nden kaynaklanan yükümlülükleri çerçevesinde mevcut teşvik sistemini A B sistemi ile uyumlu bir duruma getirme yükümlülüğü vardır. B u u y u m u n sağlanması ile birlikte, Türkiye açısından, bugüne kadar verilen teşviklerden daha fazla devlet yardımı verme imkanı vardır. Teşvikler konusunda karşılaşılan en önemli sorun Türkiye'nin yeterli teşvik edici kaynağının olmamasıdır.^^ G ü m r ü k Birliği'nin gümrük alanı da; Topluluk G ü m r ü k K o d u ' n u oluşturan (EEC) 2913/92 işaretli ve 12 E k i m 1992 tarihU K o n s e y YönetmeUği'nin 3. maddesinde tanımlanan Topluluk G ü m r ü k A l a n ı ' m ve Türkiye G ü m r ü k A l a n ı ' m kapsayacaktır. B u hükümler. Toplulukta veya Türkiye'de serbest dolaşımda olmayan üçüncü ülke kaynaklı ürünler kullanılarak Toplulukta veya T ü r k i y e ' d e elde edilen veya üretilen mallara da uygulanacaktır. Türkiye'nin üçüncü ülkelere karşı ithalat, ihracat ve tekstil politikalarında Topluluk kurallarına uygun olarak hareket etmesi gerekliliği vurgulanmıştır. Özellikle dış ticaretimizin lokomotif sektörü olan tekstil konusunda " G A T T ' m 24. maddesi gereğince bu kararın yürürlüğe girmesinden itibaren Türkiye tekstil ve hazır giyim ticaretiyle ilgili anlaşmalar ve düzenlemeler de dahil olmak üzere, tekstil sektöründe Topluluğun ticaret politikası ile önemli ölçüde benzerlik gösteren politikaları uygulayacaktır. Topluluk b u Bu konuda ayrıca bkz: World Trade Organization, Economic Research and Statistics Division; "The Impact of Mode 4 Liberalization on Bilateral Trade Flows", November, 2005 Erçakar, M. Emin, a.g.m. amaca ulaşılmasmda gereken işbirliğini T ü r k i y e ' y e sağlayacaktır"^"^ denilmektedir. Bu durumda, bir sonraki bölümde ayrıntılı olarak inceleneceği gibi, 1974-94 arasında Çoklu Elyaf Anlaşması ( M F A Multifıbre Arrangement) ile sektör içindeki düzenlemelere girişen Türkiye; 2002 yılında Ç i n ' i n D ü n y a Ticaret Ö r g ü t ü ' n e girişi ve 31 Aralık 2 0 0 4 ' t e , Ocak 1994'te yürürlüğe giren Tekstil Konfeksiyon A n l a ş m a s ı ' n m (ATC, Arrengement of Textile and Clothing) yürürlükten kalkması ile uluslararası arenada sektörel gücünü yitirmeye başlamıştır.^^ Türkiye'nin mallar için G ü m r ü k Birliği çerçevesini gösterir figür aşağıda sunulmuştur: MALLARIN SERBEST DOLAŞIMININ AB - TÜ R K İ Î E GÜM RÜK AL ANI KAPSAMI TAMAMEN TÜRKİYE'DE VE AB T E E L D E EDİLMİŞ Ü R Ü N L E R AB VE TÜRKİYE'DE SERBEST DOLAŞIMDA BULUNAN ÜpÜNCÜ ÜLKELER K A Y N A K L I Ü R Ü N L E R İ N KULLANILMASIYLA ELDE EDİLEN ÜRÜNLER Ü f ÜNC Ü Ü L K E L E R D E N &ELEN V E SERBEST DOLAŞIMDA OLAN ÜRÜNLER SERBEST D O L A Ş ı M D A OLMAYAN UFUNCU ÜLKELER KAYNAKLı ÜRÜNLER KULLANıLARAK ELDE EDILENLER (GEREKLI ITHAL IŞLEMLERI VE EŞ ETKILI VER GIL ERIN T A HS IL I H AL IND E ) Figürl: Malların Serbest Dolaşımının Kapsamı Kaynak: Dış Ticaret Müsteşarlığı ^%orld Trade Organization, Turquie-Restrictions a l'Importation de Produits Textiles et Vêtements, WT/DS34/AB/R, 22 October 1999 Bu konuda ayrıca bkz.: World Trade Organization, The Global Textile and Clothing Industry post the Agreement on Textiles and Clothing, 2004 Türkiye, A B üyesi olmayan 3. ülkelere karşı Ortak G ü m r ü k Tarifesi'ni (OGT) uygulamayı kabul etmiştir. Türkiye, gerektiğinde O G T ' d e k i değişiklikleri yansıtacak şekilde kendi gümrük tarifesini uyumlaştıracaktır. Topluluk, Türk G ü m r ü k Tarifesi'nin O G T ' y e ujoımlaştırılabilmesi için, O G T ' n i n tadil edilmesi, vergilerin askıya alınması veya tekrar konulması, tarife kotaları ve tarife tavanları ile ilgili alman her türlü karardan makul bir süre önce Türkiye'yi haberdar edecektir. Ancak Türk Gümrük Tarifesi'nin eş zamanlı olarak OGT'ye uydurulamayacağı durumlarda, G ü m r ü k Birliği Ortak Komitesi bunun gerçekleştirilmesi için belli bir süre tanınmasını kararlaştırabilecektir. G ü m r ü k Birliği Ortak Komitesi, hiçbir koşulda T ü r k i y e ' y e herhangi bir ürün için O G T ' d e n daha düşük bir gümrük tarifesi uygulama yetkisi veremez. Bununla birlikte Türkiye, K a t m a Protokol'ün 19. maddesi uyarınca. Ortaklık K o n s e y i ' n c e kararlaştırılacak ürünler için üçüncü ülkelere uyguladığı ve Ortak G ü m r ü k Tarifesi hadlerinden daha yüksek gümrük tarifelerini 1 Ocak 2001 tarihine kadar muhafaza edebilecektir ve etmiştir. O G T u y u m u , K a t m a Protokol'ün imzalandığı tarihte ( 23 K a s ı m 1970) yürürlükte olan (fiilen uygulanmakta olan) Türk G ü m r ü k Vergileri (TGV) ile u y u m u n yapıldığı tarihteki O G T hadleri arasındaki farkın Katma Protokol takvimi çerçevesinde 3aizdesel olarak azaltılması anlamına gelmektedir. Başka bir deyişle: O G T u y u m u sonucunda ulaşılan oran = T G V - ( ( T G V - O G T ) x u y u m yüzdesi) şeklinde formüle edilebilmektedir. B u formülün uygulandığı süreç sonunda, Türk G ü m r ü k Tarifesi AB'nin OGT'sine tam olarak eşitlenmiştir. 3. BÖLÜM: AB-GÜMRÜK BİRLİĞİ'NİN TÜRK DIŞ TİCARETİ VE ÜÇÜNCÜ ÜLKELERLE YAPTIĞIMIZ TİCARET ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ G ü m r ü k Birliği, temelini Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinden alan batı ile birleşme çalışmalarının bugün geldiği noktadır. A B ile tam birleşmenin gerçekleşmesini mutlak bir rüya haline getiren de bu yüzyıllık politikadır. 1957 R o m a Anlaşması ile 6 üyeden başlayıp bugün 25 üye ile dünyanın en kapsamlı ve sistemli sosyo-kültürel, hukuki ve ticari bütünlüğü olan A B , ekonomik yapısı ve sosyal parametreleri bakımından hayli farklılıklar sergileyen Türkiye için bazı sancıları da doğurmaktadır. Çalışmanın amacı itibariyle burada sadece bütünleşmenin ekonomik ve ticari boyutu üzerinde durulacaktır. 3.1. AB-GÜMRÜK BİRLİĞİ VE TÜRK DIŞ TİCARETİ 457.030.418 nüfusu (Dünya nüfusunun % 7 ' s i ) , %2,40Tik b ü y ü m e oranı, 26.900 $ kişi başına miUi geliri ve 11.650,000.000.000 $ yıllık geliri (Dünya toplamının yaklaşık % 2 5 ' i ) en yakın rakibi A B D ile D ü n y a ekonomisinin yarısını oluşturan AB^^ içinde G ü m r ü k Birliği, topluluğun nihai hedeflerinden olan ekonomik birliğinin gereğidir. A n c a k Türkiye, bugün G ü m r ü k Birliği'nden kaynaklı bazı ticari ve ekonomik sorunlar yaşıyorsa bunu salt Birlik'in tek taraflı yararlar sağlayacak ticari tutumuna bağlamak yanlış olacaktır. Türk E k o n o m i s i ' n i n ve "ticaret geleneği" nin A B kurallarına ne kadar hazır olduğunun da sorgulanması gerekir, Türkiye, gerek sahip olduğu nüfus gerekse bu nüfusun genç karakteri bakımında yaşlı Avrupa için genç ve dinamik kan gibi görünmektedir. ' CIA Factbook, 2006 Aşağıdaki grafikte de görüleceği üzere A l m a n y a ' d a n sonra nüfusu ile ortadadır. A l m a n y a ve F r a n s a ' d a n farklı olarak 27,7 olan yaş ortalaması A l m a n y a (42,16) ve Fransa (37,3) ile kıyaslandığında sonuçlar çok daha dikkat çekicidir. Nüfus (bin kişi) Popuiatîon (thousand person) Figür 2: AB karşılaştırmalı nüfus dağılımı Kaynak: DİE, 2005 A n c a k nüfus tek başına bir güç müdür? Y o k s a Birlik içinde satürasyona ulaşmış milli gelir dağılımı için, diğer ülkelerdeki işgücünün yerini alacak bir tehdit mi? Neticede Türkiye, elinde tuttuğu nüfus hacmi ve yapısı kozuna karşın A B ile kıyaslandığında dramatik bir tablo halini alan ekonomik parametreleri de içinde barındıran bir ülkedir. Aşağıdaki figürde de görüleceği gibi G S M H kıyaslamaları içinde Türkiye, ekonomik kaynaklarının zenginliğine rağmen oldukça gerilerde kalmıştır. Bu durum aslında kaynakların işletilmesi ve ekonomiye kazandırılmasmdaki verimsizliğin bir göstergesidir. Aynı kıyaslamayı G S M H oranındaki artış ile de y a p m a k yanlış olmayacaktır. 90'lı yılların ikinci çeyreğinden itibaren ısrarla üzerinde durulan ve bir devlet politikası haline gelen yabancı sermaye yatırımlarını çekmek ve dış sermayeye hareket serbestisi tanımak (ki G ü m r ü k Birliği'nden beklenen yararların başında bu gelmektedir) görüldüğü üzere uzun vadede milli gelir üzerinde beklenen etkiyi yaratmamıştır. Bunda, Türkiye'nin, adını beraber telaffuz ettirmek istediği ülkelerle arasındaki gelir farkının b ü y ü k etkisi vardır. G S Y I H (piyasa fiyatiariyia, ^ilyar Euro) GDP (at market prices, Biiiion Euro) 2.500 2.000 2004 1.500 1.000 500 O 4 1 1 1 *• f I Figür 3: AB karşılaştırmalı GSİH Kaynak: DİE, Dış Ticaret İstatistikleri, EUROSTAT, 2005 Benzer karşılaştırmayı dış ticaret hadleri bazında y a p m a k yanlış olmayacaktır. T a b l o - 1 ' d e de görüldüğü gibi A B , G ü m r ü k Birliği ile yakaladığı ticaret ivmesini dış ticaret hacminde göstermektedir. Bir önceki bölümde üzerinde durulan uluslar aşırı ticaretin bunda b ü y ü k rolü vardır. Esasen A B içindeki dış ticaret ulusal ekonomilerin tek tek iştirak ettikleri bir toplamdan ziyade uluslar aşırı firmalarının sağladığı ticaretin kümülatif bir fonksiyonudur. Bu haliyle A B , G ü m r ü k Birliği ile bu fonksiyonun lineer devamlılığını hedeflemektedir. Matematik mantığı ile düşünmeye d e v a m edersek, nüfusuna ve iktisadi kaynaklarına oranladığımızda dış ticaret hacmi hayli düşük kalan Türkiye, bu fonksiyonda önemsenmeyebilir bir indistir. Türkiye'yi önemli kılan A B ' n i n ilişki kurmak istediği ve kurduğu A s y a pazarı üzerindeki " k ö p r ü " pozisyonudur. Çünkü uluslar aşırı ticaret, liderliğe soyunduğu pazarlara coğrafi yakınlığı hedefler ve karargâhlarını buralarda yoğunlaştırır. b r u c k e r ' m "pazarı hissetme" kuramı, bu politikanın bir kanıtıdır. T a m da bu noktada küresel ekonomi, sınırlardan ve sınır avantajlarından bağımsız olduğu tezini kendi uygulamalarıyla çürütür. Özünde bu yeni ekonomik tavır, zannedildiği gibi t ü m dünyada sınırların ve ulusal jeopolitiğin ortadan kalktığı anlamına gelmez. B u noktada küreselleşmenin ticari boyutunu, sosyo-kültürel boyutundan ayrı düşünmek analizi netleştirecektir. Türkiye'nin dış ticaret hacmi sıralamasında 4 yılda bir sıra yükselmesi ve Finlandiya gibi bir bilişim ülkesine fark atması u m u t vericidir. Ancak bu durumun ne ölçüde G ü m r ü k Birliği'nden kaynaklandığına da b a k m a k gerekir. Son 4 yılda A B ülkeleri içinde ihracatı en fazla artan A l m a n y a olmuştur (yaklaşık % 20). Finlandiya'nın sıra kaybetmesinde dış ticaret hacminin sabit kalmasının rolü vardır. Portekiz, Lüksemburg ve Yunanistan dış ticaret hacimlerini artırmalarına rağmen Türkiye'nin yakaladığı % 15'lik artışa ulaşamamış ve yerlerini korumuşlardır. T a m bu noktada, A B ile yaptığımız dış ticaretin verilerini Türkiye'nin dış ticaret rakamları ile değerlendirerek değişimin nedenini anlamaya çalışalım: Dış ticaret hacmi (milyar Euro) Volume of foreign trade (billion Euro) 2000 Sıralama 2004 Sıralama Almanya-Gennany 1.136 1 1.310 1 Fransa-France 722 2 735 2 Hollanda-Netherlands 625 3 661 3 italya-Italy 519 5 563 4 ingiltere-United Kingdom 545 4 536 5 Belçika-Belgium 396 6 476 6 ispanya-Spain 294 7 344 7 isvec-Sweden 173 8 193 8 Avusturya-Austria 152 9 174 9 irlanda-Ireland 143 10 162 10 Danimarka-Denmark 105 11 117 11 Tiirkiye-Turkey 85 13 100 12 Finlandiya-Finland 93 12 94 13 Portekiz-Portugal 63 14 71 14 Luksemburg-Luxembourg 46 15 54 15 25 16 28 16 Yunanistan-Greece Tablo 1: AB'nin Dış Ticaret Hacmi Kaynak: EUROSTAT, 2005 Türkiye'nin dış ticaretinde A v r u p a ' n ı n yeri çok önemlidir. Bu durumun nedenleri arasında; Avrupa ile coğrafi yakınlığımız bir yana, tarihsel süreç içindeki bağlarımız, benzer ekonomik yaklaşımlar ve ülkemizin global entegrasyon adına neredeyse tüm uluslar arası ve üstü örgütlere üye olmasını sayabiliriz. Bu bağlamda G ü m r ü k Birliği öncesinde de A B , dış ticaret ortağımız olarak ilk sıradaydı ve G B ' n d e n sonra da bu durum değişmemiştir. Tablo 2 ' d e n de görüleceği üzere 1993-95 yılları arasında A B ' n i n toplam dış ticaretimizdeki payı % 48 iken bu oran, 1996-2000 arasında % 5 r i e r e kadar çıkmıştır. Bu artışta. G ü m r ü k Birliği'ne geçiş sürecinin son bulması ve "son d ö n e m e " geçmenin verdiği olumlu ekonomik beklentilerin rolü vardır. Bu d ö n e m içinde G ü m r ü k Birliği, kısa vadede ticaret yaratıcı etkisini göstermiştir. Aynı şekilde tüketim mallarında kalkan gümrük vergileri ile ithal mal fiyatlarındaki düşüş ve buna paralel olarak iç piyasada üretilen mal fiyatlarındaki aşağı doğru eğilim mikro tüketim ajanlarının harcamalarını uyarmıştır. B u d u r u m kısa vadede toplam harcama ve dolayısıyla milli gelir üzerinde olumlu sonuçlar vermiştir. B u n a daha önce de vurgulandığı gibi tüketim etkisi denilmektedir. Genel Avrupa Birliği AB'nin Payı (%) Yıl İhracat İthalat İhr/İth İhracat İthalat İhr/İth İhracat İthalat Hacim 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 15.348 18.105 21.636 23.224 26.261 26.974 26.587 27.775 31.342 36.059 47.252 29.429 23.270 35.707 43.627 48.559 45.921 40.671 54.503 41.399 51.553 69.339 52,2 77,8 60,6 53,2 54,1 58,7 65,4 51,0 75,7 69,9 68,1 7.599 8.635 11.078 11.549 12.248 13.498 14.348 14.510 16.118 18.459 24.484 49,5 47,7 51,2 49,7 46,6 50,0 54,0 52,2 51,4 51,2 51,8 47,1 46,9 47,2 53,0 51,2 52,4 52,6 48,8 44,2 45,2 45,7 48,0 47,3 48,7 51,9 49,6 51,5 53,2 50,0 47,3 47,7 48,2 2004* 63.120 97.539 64,7 34.417 45.434 54,8 79,1 65,7 49,9 49,2 56,1 67,0 54,5 88,2 79,2 77,2 75.8 54,5 46,6 49,7 2005 2006 73.476 85.141 116.774 62,9 137.032 62,1 38.394 49.220 43.924 53.849 78,0 81,6 52,3 51,6 42,1 46,1 44,0 13.875 10.915 16.861 23.138 24.870 24.075 21.401 26.610 18.280 23.321 31.695 Tablo 2: Türkiye'nin dış ticareti ve AB'nin payı *1 Mayıs 2004'ten itibaren 25 üyeli AB Kaynak: TUİK, DTM, 2007 39,3 Yıllara göre büyüme hızı ve cari işlemler açığı Cari GSMH Yıllar açığın büyüme oranı GSMH^e oranı (%) (%) 2.0 -6.1 1994 -1.4 8.0 1995 -1.3 7.1 1996 -1.4 8.3 1997 1.0 3.9 1998 -0.7 -6.1 1999 -4.9 6.3 2000 2.3 -9.5 2001 -0.8 7.9 2002 -2.9 5.9 2003 -5.6 2004 9.9 -3.6 5.0 2005 (hedef) -5.9 5.6 2005 (tahmin) Tablo 3: Yıllara göre oranlan Kaynak: FİSKOBİRLİK büyüme Tablo 3 ve 4 G ü m r ü k Birliği'nin tüketim etkisini gözler önüne sermektedir. G B ' n e girişin tamamlandığı yıllar itibariyle, 19941995 arasındaki GSMH ve büyüme oranlarına dikkat etmek gerekir. Kısa vadede, olumlu ekonomik beklentilerden kaynaklanan bu artış, yıllar itibariyle normal seyrine geri dönmüştür. B u durumda Türkiye'nin 1994 krizi sonrası yaptığı devalüasyonun da payı yadsınamaz. Dolayısıyla bu iki etkiyi birbirinden iyi ayırmak gerekir. 9 4 ' t e % - 6 ' l a r d a n 1995'te + 8'e çıkan b ü y ü m e reel değildir. G S Y İ H ve G S M H (Milyoiî Dolar) Cari Cari % Fiyatlarla Fiyatlarla GSMH GSYİH % Sabit Fiyatlarla GSYÎH % Sabit Fiyatlarla GSMH % 87.687 95.803 2,1 0,3 9,3 85.992 87.240 88.660 96.965 1,5 1,6 9,4 -0,4 5,3 13,0 96.691 102.476 110.718 0,9 6,0 8,0 97.303 103.534 111.964 0,3 6,4 8,1 132.296 -26,0 104.678 -5,5 105.150 -6,1 27,7 7,7 170.074 183.577 28,6 7,9 112.205 120.065 7,2 7,0 113.512 121.596 8,0 4,2 6,8 -9,1 192.376 206.558 185.250 4,8 7,4 -10,3 129.105 133.097 126.829 7,5 3,1 -4,7 131.676 136.753 128.432 7,1 8,3 3,9 -6,1 198.409 8,3 200.022 8,0 136.164 7,4 136.572 6,3 147.254 -25,8 145.662 -27,2 125.957 -7,5 123.548 -9,5 2002 2003 184.332 239.235 25,2 29,8 182.644 239.236 25,4 31,0 135.961 143.839 7,9 5,8 133.354 141.180 7,9 5,9 2004 299.475 25,2 299.367 25,1 156.686 8,9 155.099 9,9 85.992 90.459 5,2 85.651 87.467 17,3 40,6 107.549 î 50.732 18,9 40,2 149.182 156.683 177.328 0,0 5,0 13,2 150.188 158.155 178.715 1994 131.635 -25,8 1995 1996 168.075 181.053 1997 1998 1999 188.728 201.566 183.196 2000 2001 Î987 1988 1989 1990 85.651 90.494 106.112 149.175 1991 1992 1993 5,7 Tablo 4 Yıllara göre GSMH Kaynak TCMB Aynı şekilde, 1996 yılında % 7,1 dengesini bulan büjâime oranı, cari açığın G S M H ' y a oranı ile karşılaştırıldığı zaman 1996'dan 1997'ye geçişin Türk Dış Ticareti üzerinde zannedilen iyileştirmeyi yapmadığı sonucunu doğurur. A n c a k 1998 yılında, mal ve para piyasaları dengeye oturunca b ü y ü m e oranı reele yaklaşmış ve cari açığın milli gelire oranı ikinci kez pozitif rakamlara jâikselmiştir. Takip eden yıllarda Rusya ve A s y a krizlerinin de etkisiyle A v r u p a ekonomileri durgunluk yaşamış b u da en önemli dış ticaret partnerimiz olan A B ile dış ticarette dalgalanmaya yol açmıştır. 2001 yılında yaşadığımız Cumhuriyet tarihinin en zorlu ekonomik krizinin etkilerinden bağımsız düşünecek olursak, cari açıktaki bu istikrarlı artış ve ihracatın ithalatı karşılama oranlarındaki yetersizlik. G ü m r ü k Birliği ile ithalat lehine ortaya çıkan eğilimin ispatı niteliğindir. Nitekim dış ticaret dengesin g ö s t e r e n rakamlar ve ihracat/ithalat oranları da karşı karşıya getirildiğinde, yaptığımız ihracatın A B gibi b ü y ü k bir ekonomi için çok da tatmin edici olmadığı sonucuna varılabilir. Yılhır 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 Dış ticaret dengesi (- milyon $) 20.403 22.298 18.947 14.084 26.728 10.065 15.495 22.087 34.419 43.298 51.891 Tablo 5: Yıllara Göre Dış Ticaret Dengesi Kaynak: TUÎK, DTM, 2007 Figür 4: Dış Ticaret Dengesi Kaynak: DTM,2007 Yukarıdaki iki grafik, cari dengedeki dengelenemediğini göstermektedir. Figür 5: İhracatın İthalatı Karşılaması Kaynak: DTM,2007 olumsuz yükselişin ihracat ile Bu argümanlara ilaveten bir diğer husus, Türkiye ile A B arasındaki dış ticaret rakamları değerlendirildiğinde. G ü m r ü k Birliği sonrasında ticaretin, Türkiye'nin A B ' y e olan ihracatında sürekli bir artış kaydetmesine rağmen ithalat lehinde bir dağılım göstermesidir (figür 7 bkz.) B u halin bir sebebi, Türkiye'nin tek taraflı olarak 1971 yılı itibariyle bazı istisnalar dışında sanayi ürünlerinde A B p a z a n n a gümrüksüz giriş hakkına sahip olmasına karşın A B ' n i n bu hakkı, 1996 yılında elde etmesidir/^ A B , bu hakkı elde ettiği yıldan itibaren, iç piyasadaki rekabet iki şekilde yön bulmuştur: A B ülkeleri, gerek gelişmiş ekonomileri ve sermaye birikimleri gerekse ekonomik alandaki tecrübe ve gelenekleri ile ülkemiz için örnek niteliğindedir. Türkiye'nin A B - G ü m r ü k Birliği kapsamında bu ülkelerden öğreneceği; ekonomik ve siyasal istikrar politikaları, üretim bilgisi ve teknolojisi, ticaret kuralları ve geleneği vardır. Nitekim A B ile olan bu ticari bütünleşme Türkiye açısından yeni global iktisadi anlayışı doğru algılama ve u y u m gösterme adına çok önemli bir adımdır. Hazır olmayan ekonomisi ile Türkiye elbette bazı bedeller ödeyecektir. G ü m r ü k Birliği ile gümrük vergilerinin ve dış ticareti engelleyen tüm uygulamaların kalkması A B malları ve sermayesi için dolaşım serbestisi yaratmış, bu da Türkiye içindeki firmalar için şartları ve çok daha ağır bir rekabet ortamı doğurmuştur. Rekabetin artması nihai tüketicinin ürün, kalite ve standartları ile tüketici hakları konularında bilinçlenmesini sağlamış ve ardından gereken yasal düzenlemeler yapılmıştır. Ayrıca G B ile ucuzlayan ithal mallar tüketici tarafindan, yerli rakipleri ile ikame edilince iç piyasa içinde fiyatların aşağı doğru çekilme eğilimi oluşmuştur. B u durumda daha fazla tüketimi karşılamak adına piyasanın yatırımlara yönelmesi kısa ve orta vadede u m u t verici gelişmeler olarak ele alınabilir. A n c a k uzun vadede, A B ile ticaretin ithalat lehine olan yapısı, mal grupları bazında incelendiğinde, bu etkinin (tüketim ve yatırımlar), tersine işleyeceğinin de bir göstergesi olabilir. Aşağıdaki grafikler ihracat ve ithalatı karşılaştırmalı olarak göstermektedir. Bunları inceledikten sonra A B ile yapılan dış ticaretin mal gruplarına göre olan ayrımının uzun vade etkileri üzerinde duralım: ^ Çimen, Ahmet; "Gümrük Birliğinin Birinci Yıh" Maliye Dergisi, Sayı: 125, MayısAğustos 1997.p. 4 Yıllar 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 İhracat* 23.224 26.261 26.974 26.587 27.775 31.334 36.059 44.253 63.121 73.476 85.141 Tablo 6: Yıllara göre ihracat Kaynak: TUÎK, DTM, 2007 * İhracat milyon $ cinsinden Yıllar 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 İthalat* 43.426 48.559 45.921 40.671 54.503 41.399 51.553 69.339 97.539 116.774 137.032 Tablo?:Yıllara göre ithalat Kaynak: TUİK, DTM, 2007 * İthalat milyon $ cinsinden 90.000 80.000 160.000 140.000 120.000 100.000 80.000 60.000 40.000 20.000 Figür 6: Yıllara göre ithalat Kaynak: DTM, 2007 70 000 60.000 i 50.000 40.000 30.000 20.000 i 10.000 Figür 7: Yıllara göre ihracat Kaynak: DTM, 2007 - ihracat (milyon $) - milyon$ (ithalat) Figür 8: Yıllara göre ithalat ve ihracatın birlikte seyri Kaynak: DTM, 2007 B ü y ü m e rakamları ile birlikte ele alındığında A B ile yaptığımız dış ticaretin ekonomiye yansımasının uzun vadede beklenen etkiyi vermediği gözlenmektedir. Yukarıda gösterilen iki grafik her ne kadar A B artı üçüncü ülkeleri kapsıyor olsa da, G ü m r ü k Birliği'nden sonra çok b ü y ü k artış göstermeyen (tablo 2 ' y e bakınız, % 1-2 artış) dış ticarette A B payı bir yana, toplam dış ücaret hacmindeki olası artışların üçüncü ülkelerden kaynaklandığının da bir işaretidir. Üstelik uzun vadede ithal mal fiyatlan ile yerli malların fiyatları üretim ve vergi çerçevesinde y a n ş a m a y a c a ğ ı n d a n iç ekonomik daralma ve ithal mallara doğru yönelme m e y d a n a gelir. B u bağlamda A B - G ü m r ü k Birliği'nden beklenen sanayi yatırımlarını teşvik etmesidir. Buraya kadar yapılan karşılaştırmalı veri analizine kanıt ve destek oluşturması adına, dış ekonomik ilişkiler ekonomik kalkınma sorununun incelenmesinde önemli bir yere sahip olan, dış ticaret hadleri üzerine kısa bir etüd y a p m a k yerinde olacaktır. Dış sektör planlaması olarak ele alman bu konu özellikle bir ülkenin ihracat olanaklarının ve ithalat kapasitesinin araştırılmasını kapsamaktadır. İthalat kapasitesi ise bir yandan ihracat miktarına, diğer yandan da ihracat ve ithalat fiyatlarına bağlıdır. Bu bakımdan, dış ticaret fiyat endeksleri ve bunlara dayanılarak hesaplanan dış ticaret hadleri gerek genel olarak kalkınma soranunun, gerekse dış ticaret sektörünün incelenmesinde çok önemli bir 18 yer tutmaktadır. Bu bağlamda dış ticaret hadleri, çalışmanın başından bu yana vurgulanan toplam refahın belirlenmesinde ve dış ticaretin refah yaratıcı mekanizmasının ölçülmesinde önemli bir parametredir. Bir ülke, bir baz yılma göre daha sonraki yıllarda ucuza satıp pahalıya satın alan bir değişim içerisinde bulunmakta ise bu, söz konusu ülkenin dış ticaretten bir kayba uğraması anlamına gelir. Tersine, ticaret hadleri lehine gelişen bir ülke, ekonomik büyümesine ek olarak ticaret hadlerinden sağlayacağı reel gelir artışları ile ekonomik gönencini yükseltebilir. Bu durum Türkiye açısından incelendiğinde durum hayli çarpıcıdır: Yıllar İhracat Fiyat İndeksi 1982 104.5 100.0 1983 1984 93.2 88.8 1985 1986 86.3 1987 98.8 95.4 1988 95.8 1989 105.6 1990 1991 104.6 1992 106.0 1993 103.0 1994 100.0 1995 112.6 1996 107.6 1997 102.5 98.4 1998 1999 91.7 2000 87.8 2001 85.5 2002 84.0 Tablo 8: Net Değişim Ticaret Hadleri (1994 Kaynak: veriler DPT'den alınmıştır İthalat Fiyat Endeksi 121.6 113.6 108.8 110.4 92.6 99.9 99.2 102.8 108.3 104.9 102.9 96.5 100.0 116.8 109.7 100.2 96.1 90.8 94.9 94.6 93.5 - 100) Kip, Ergün; Türkiye Dış Ticaret Hadleri, Makale, DTM, 2004 Net Değişim Ticaret Hadleri 85.9 88.0 85.6 80.4 93.2 98.9 96.1 93.2 97.5 99.7 103.0 106.8 100.2 96.4 98.1 102.3 102.4 101.0 92.5 90.4 89.8 Yukarıdaki tabloda ülkemizin son yirmi yıllık ticaret hadleri görülmektedir. Burada kullanılan metot net değişim ticaret haddidir.^^ Görüleceği üzere, özellikle 1996'dan bu yana dış ticaret fiyatlarındaki düşmeden bahsedilse de 20% Figür 9: İhracat fiyat endeksi bu, ithalat lehinedir. Sonuçta ithal mal fiyatları, ihracat malları fiyatlarından ortalama %10-15 yukarıda seyretmektedir. Şu halde dış ticaret hacimleri miktar cinsinden ne kadar artış gösterirse göstersin, dış ticaret açığının oluşması kaçınılmazdır. 21% lO «î 1 11^ lO Uİ Aym şekilde yukandaki grafik, 2003-2005 arası ihracat fiyat endeksinin aylık bazdaki seyrini göstermektedir. 2001 krizi sonrası ekonomik dalgalanma ardından 2003 yılında toparlanma sürecine giren ekonomi Figür 10: İthalat fiyat endeksi Dış ticaret hadleri kavramında çoğunlukla esas alman tanım budur. İhracat fiyatlarının ithalat fiyatlarına oranını ifade eder. Dış ticarete konu olan mallar çok sayıda olduğu için ihracat ve ithalat fiyatları zorunlu olarak endekslerle ifade edilir. Buna göre net değişim ticaret hadleri = İhracat fiyat endeksi/ithalat fiyat endeksi. ve değerlenen TL ile birlikte fiyatlarda göreli bir yükselme olmuş ancak; 2004 yazmdan itibaren bu seyir düşüş eğilimine girmiştir. Buna karşm, aynı periyod içinde ithalat fiyat endeksindeki yukarı doğru eğilim yandaki grafikte görülmektedir. Ayrıca bu artışın en fazla hissedildiği sektör, petrol ürünleri olarak karşımıza çıkmaktadır. B u durum, dış ticaretimizde en önemli miktar kalemi olan petrol ürünlerindeki fiyat artışlarının dış ticaret dengesi ve ticaretten kaynaklanan refah üzerine olası olumsuz etkisini kanıtlar niteliktedir. PETI^OL ÜRÜNLERİ İTHALAT FİYATLARI, YILLIK DEĞİŞİM Figür 11: Petrol ürünleri ithalat fıyatlan Kaynak: DİE Yukarıda açıklananları, figür 4 ve 5'te verilen dış ticaret karşılama oranları ve dış ticaret dengesinin değişim grafiği ile karşılaştırırsak karşımıza ithalat lehine ve ithalat fiyatlarının artışı ile gelişen bir dış ticaret yapısı çıkmaktadır. Neticede, 20 yılın sonunda ortaya çıkan genel tablo aşağıdaki gibidir: Yıl Toplam İthalat Toplam İhracat Dış Ticaret Dengesi Net Değişim Ticaret Hadleri 1983 9.235 5.728 -3.507 88.0 1984 10.757. 7.134 -3.623 85.6 1985 11.343 7.958 -3.385 80.4 1986 11.105 7.457 -3.648 93.2 1987 14.158 10.190 -3.968 98.9 1988 14.335 11.662 -2.673 96.1 1989 15.792 11.625 -4.167 93.2 1990 22.302 12.959 -9.343 97.5 1991 21.047 13.594 -7.453 99.7 1992 22.871 14.715 -8.156 103.0 1993 29.428 15.345 -14.083 106.8 1994 23.270 18.109 -5.161 100.0 1995 35.709 21.626 -14.073 96.4 1996 43.627 23.225 -20.402 98.1 1997 48.559 26.261 -22.298 102.3 1998 45.921 26.973 -18.948 102.4 1999 40.671 26.588 -14.083 101.0 2000 54.503 27.775 -26.728 92.5 2001 40.410 31.340 -9.070 90.4 2002 48.194 39.827 -8.367 89.8 Tablo 9: Türkiye'nin Dış Ticaret Dengesi (milyon $) ve Net Değişim Ticaret Hadleri (%) Kaynak: Net değişim ticaret hadleri dışında DPT Ihracatm ithalatı Karşılama Oranı Yıllar Net Değişim Ticaret Hadleri ihracat Hacim Endeksi Gelir Ticaret Hadleri 1982 85.9 28.5 24.4 1983 88.0 29.7 26.2 62.0 1984 85.6 37.5 32.1 66.3 1985 80.4 48.6 39.1 70.2 1986 93.2 53.0 49.4 67.1 1987 98.9 65.7 65.0 72.0 1988 96.1 75.4 72.5 81.4 1989 93.2 71.0 66.1 73.6 1990 97.5 74.9 73.1 58.1 1991 99.7 80.0 79.8 64.6 1992 103.0 82.4 84.9 64.3 1993 106.8 87.7 93.6 52.1 1994 100.0 100.0 100.0 77.8 1995 96.4 106.4 102.6 60.6 1996 98.1 116.7 114.4 53.2 1997 102.3 132.4 135.5 54.1 1998 102.4 145.2 148.7 58.7 1999 101.0 149.8 151.3 65.4 2000 92.5 166.7 154.1 51.0 2001 90.4 203.7 184.1 77.6 2002 89.8 235.9 211.9 82.6 Tablo 10: Gelir Ticaret Hadleri (1994 = 100) Kaynak: Tablo 7'de hesaplanan net değişim ticaret hadlerinin D.İ.E.'nden alınan ihracat hacim endeksi ile çarpılması şeklinde hesaplanmıştır. Bu görüşe karşıt sav olarak öne sürülebilecek bir nokta ise Türkiye'nin son 20 yıllık gelir ticaret hadlerindeki^^ artış olabilir. Şöyle ki; net değişim ticaret hadlerinin aksine gelir ticaret hadlerinde sürekli bir artış görülmektedir. Sadece bu perspektiften bakıldığında, Türkiye'nin dış ticaret kapasitesinde zaman içinde bir artış olduğu söylenebilir. A n c a k bunda net değişim ticaret hadlerindeki bir düzelmeden çok. T a b l o - 1 0 ' d a n da görülebileceği gibi, ihracat hacim endeksinde 1982'den bu yana ortaya çıkan sürekli ve önemli artışlar etkili olmaktadır. Başka bir deyişle, Türkiye % 60-80 gibi belirli bir ithalat kapasitesini (ihracatın ithalatı karşılama oranı) muhafaza edebilmek için gittikçe artan miktarlarda ihracat yapmaktadır. D ü ş ü k fiyat düzeyinde, miktar bazında artarak seyreden ihracatın refah unsuruna etkisi sınırlı olacaktır. Bu durumu, bir dönemin "kurtarıcı" kavramı, ölçek ekonomileri ile açıklamak ne derece doğrudur bilinmez a m a ulusal üretim kapasitesinin bu sayede verimsizleştiği ve harcandığı da açıktır. Üstelik ihracatta tatmin edici rakamlar tutturulamadığı takdirde bu kez, ithalat eğilimli dış ticaretin maliyeti artmaktadır: Sözgelimi ihracatın ithalatı karşılama oranının % 51 gibi en düşük seviyede olduğu 2000 yılında, net değişim ticaret hadleri sabit kalmak üzere, başa baş noktasına ulaşabilmek, başka bir deyişle ihracatın ithalatı karşılama oranının % 100 olabilmesi için ihracat hacim endeksinin % 166,7'den % 323,8'e çıkmış yani ihracatın % 96 artmış olması gerekmekte idi. Aynı şekilde, ihracatın ithalatı karşılama oranının % 82,6 gibi en yüksek seviyeye ulaştığı 2002 yılında ise yine net değişim ticaret hadleri sabit kalmak üzere, ihracatın ithalatı karşılama oranının % 100 olabilmesi için ihracat hacim endeksinin % 235,9'dan % 285,6'ya yükselmesi yani ihracatın % 21 artış göstermesi gerekmekte idi. 20 Net değişim ticaret hadleri tanımında dış ticaret hacmine yer verilmez. Oysa fiyat değişimlerinden ülkenin elde ettiği toplam kazanç veya uğradığı toplam kayıp dış ticaret hacmine de bağlıdır. Bu nedenle, "gelir ticaret hadleri (income terms of trade)" adı verilen yeni bir tanımlama ortaya atılmıştır. Gelir ticaret hadleri, ihracat değer endeksinin, ithalat fiyat endeksine bölümü ya da net değişim ticaret hadleri ile ihracat hacim endeksinin çarpımı yoluyla elde edilmektedir, (net değişim hadleri x ihracat hacim endeksi) B u çerçevede konuya, dış ticarete konu olan mal grupları üzerinden bakıldığında; Türkiye'nin A B ile ticaretinin ithalat lehine olan yapısı, yatırım malları payının 1995/2003 arasında ortalama % 2 9 , 3 , sanayiye girdi sağlayan ara malların payının ortalama % 55 ve tüketim mallarının payının ortalama %14,3 olduğu görülmektedir (tablo 11'e bkz.)- B u da Türkiye'nin A B ' d e n beklediği teşvik edici yatırım mallarının yeterince transfer olmadığının bir göstergesidir. B u duruma bir de Türkiye ekonomisinin genel karakteri haline gelmeye başlayan kriz periyodları da eklenince yatırımın teşviki ancak ara mal ithalatına kalmıştır. Paralel olarak, ara mal ithalatındaki yüksek oran ve istikrarlı artış, A B ' n i n T ü r k i y e ' y e üretim teknolojilerinin transferinden ziyade ülkeyi montaj ve fason üretim merkezi olarak gördüğünün bir ifadesidir. Yıl Değer Yatırım Pay Değ. (%) (%) Ara malı Pay Değ. Değer (%) (%) Tüketim Pay Değ. Değer (%) (%) 6.912 63,3 795 7,3 Toplam 1994 3.209 29,4 1995 4.831 28,7 50,5 10.539 62,5 52,5 1.491 8,8 87,5 16.861 1996 7387,66 31,9 52,9 12.880 55,7 22,2 2.870 12,4 92,5 23.138 1997 7327 29,5 -0,8 14.009 56,3 8,8 3.535 14,2 23,2 24.870 1998 7.182 29,8 -2,0 13.270 55,1 -5,3 3.622 15,0 2,5 24.075 1999 6.069 28,4 -15,5 11.823 55,2 -10,9 3.525 16,5 -2,7 21.401 2000 7.254 27,3 19,5 14.116 53,0 19,4 5.114 19,2 45,1 26.610 2001 4.317 23,6 -40,5 11.168 61,1 -20,9 2.595 14,2 -49,3 18.280 2002 5.361 23,0 24,2 14.417 61,8 29,1 3.196 13,7 23,2 23.321 2003 6.999 22,1 30,6 19.233 60,7 33,4 5.147 16,2 61,0 31.695 2004* 10.672 23 52,5 26.819 59,0 39,4 7.613 16,8 47,9 45.434 2005 11.587 23,7 8,6 29.008 59,3 8,2 8.044 16,4 5,7 48.957 2006 12.186 22,6 5,2 32.567 60,5 12,3 8.776 16,3 9,1 53.849 10.915 Tablo 11: Türkiye'nin AB'ye Olan ihracatının Mal Gruplarına Göre Ayrımı Kaynak: DTM, 2007 Türkiye'nin dış ticaretinin mal gruplarına göre dağılımı Yıl Yatırım Pay Değ. Değer (%) (%) Ara malı Pay Değ. Değer (%) (%) incelendiğinde Tüketim Pay Değ. Değer (%) (%) Toplam 1994 252 2,9 _ 2.805 32,5 _ 5.577 64,6 _ 8.635 1995 318 2,9 26,2 3.528 31,8 25,8 7.232 65,3 29,7 11.078 1996 396 3,4 24,5 3.727 32,3 5,6 7.425 64,3 2,7 11.549 1997 423 3,5 6,8 4.105 33,5 10,1 7.721 63,0 4,0 12.248 1998 489 3,6 15,6 4.612 34,2 12,4 8.397 62,2 8,8 13.498 1999 631 4,4 29,0 4.981 34,7 8,0 8.737 60,9 4,0 14.348 2000 666 4,6 5,5 5.203 35,9 4,5 8.631 59,5 -1,2 14.510 2001 960 6,0 44,1 5.751 35,7 10,5 9.359 58,1 8,4 16.118 2002 1.274 6,9 32,7 5.834 31,6 1,4 11.330 61,4 21,1 18.459 2003 2.077 8,5 63,0 7.431 30,4 27,4 14.929 61,0 31,8 24.484 2004* 2005 3.776 11,0 81,8 10.772 31,3 45,0 19.759 57,4 32,4 34.417 20,8 11.748 30,7 21.883 57,1 10,7 11,9 9,1 2006 15.492 35,3 5.081 11,6 31,9 23.250 52,9 6,2 11,4 Tablo 12: Türkiye'nin AB'ye Olan İthalatının Mal Gruplarına Göre Ayrımı Kaynak: DTM, 2007 38.306 4.561 43.924 Yatırım ve ara malı ithalatının tüketim mallarına oranla yüksek paya sahip olması Türkiye'nin yatırım malları ithalatında gümrüklerini 1980'li yıllardan itibaren yatırımı teşvik kapsamında sıfırlamasıyla da açıklanabilir. B u n a karşılık A B ' d e n ithal edilen tüketim mallarında gümrükler, 1996 yılında G ü m r ü k Birliği'nin tamamlanması ile kaldırılmıştır. Tüketim malları ithalatında 1996 yılı itibariyle yaklaşık % 1 0 0 oranındaki artışın bu çerçevede değerlendirilmesi gerekmektedir. A n c a k bu hızlı artışın iç piyasaya yönelik sıkıştırma yarattığı ve K O B İ ' l e r üzerindeki olumsuz etkilerinin de u n u t u l m a m a s m m faydası vardır. Tüketim malları ithalatındaki belirgin artışın bir nedeni de Türkiye'nin para piyasalarındaki dalgalanma ve fmans sektörünün düşük faizli tüketici kredileri stratejisinin de payı büyüktür. Bu uygulama harcamalar yönünden G S M H için bir artış gibi görünse de uzun vadede artan talep fiyatlar ve işgücü maliyetleri üzerinde yukarı doğru bir eğilim gösterir. Her ne kadar tüketim malları ithalatının ekonomiye olumsuz etkileri lüks tüketim mallarından alman vergilerin yüksek tutulmasıyla dengelenmeye çalışılsa da, lüks tüketim malı tanımının geniş tutulması sonucu bu kez normal tüketim malları üzerinde ek vergi yükü doğurmuş bu da satın alma gücünde gerilemeye neden olmuştur. Yukarıdaki 11 ve 12. tablolar karşılıklı incelendiğinde, Türkiye'nin A B ' d e n aldığı ara malları sanayisinde değerlendirip A B ' y e tüketim malı olarak sattığını söyleyebiliriz. Bu da uluslar aşırı ticaretin bir yönüdür. Aslında bu malları T ü r k i y e ' d e işleyen de uluslar aşırı firmaların kendisidir. İki b ö l ü m önce açıklanan girdide bağımlı ev sahibi ülke tanımlamasından kast edilen de budur. Türkiye eğer ara malları ithalatı yanında bunlar üzerinde ulusal A R - G E planlamasını yapar ya da marka stratejilerini geliştirirse üretim ve ticaret bilgisi dolaşımına aktif olarak katılabilecek ve yatırım mallarını ülke sınırları içinde değerlendirebilecektir ya da ihraç edebilecektir. Aslında Türkiye, G ü m r ü k Birliği'ne girmeden önce sanayi mallarına uygulanan gümrük vergisi sıfırlandığı için Avrupa pazarlarına girebiliyor ve genel olarak birçok malın ihracatında bir sorunla karşılaşmıyordu. Bu durumun tek istisnası, tekstilimize Avrupa Birliği ülkelerince, damping uyguladığımız gerekçesiyle soruşturma açılması, ardından da antidamping vergisi uygulanıyor olmasıydı.^^ G ü m r ü k Birliği ile bu uygulamaya son verildiğinde tekstil hazır giyim sektöründe bir ihracat patlaması bekleniyordu ancak; döviz kurlarının yüksek tutulması sonucu değerlenen Türk Lirası karşısında A B ithalatçısının olumsuz etkilenmesi, mevcut sektörde Türkiye'nin en önemli partneri olan A l m a n y a ' n ı n E U R O ' y a geçiş sonrası yaşadığı ekonomik stagnasyon ve elbette W T O ' y a üyeliği kesinleşen Ç i n ' i n izlediği saldırgan dış ticaret politikası ve çok düşük fiyatlı ürünler neticesi Avrupa ülkelerinin ticaret yönünü Ç i n ' e doğru kaydırmaları Türkiye'nin bu beklentisini boşa çıkardı. Esasen Türk tekstil konfeksiyon sektörü Asya rekabeti karşısında günden güne kan kaybetmektedir. Karluk, Rıdvan "Avrupa Birliği ve Türkiye", İMKB Yayınları, İstanbul: 1996, s. 606 Türkiye'nin A B ile olan dış ticaretinde 10 yıllık ortalama içinde tekstil ve konfeksiyon sektörü % 4 5 ile ilk sırada yer almaktadır. Onu, % 1 9 ile otomotiv ve aksamları, % 1 8 ile sanayi ürünleri izlemektedir. Son iki sırada ise tarım ve demir çelik sektörü gelmektedir. A n c a k 2002/2003 arasındaki % 2 8 ' l i k artış dışında sektörün ihracat hareketleri 1993 yılından beri durgunluk göstermektedir. 2004 yılında sektörün A B ' y e doğru ihracatı % 5 artış kaydedebilmiştir. 1 Ocak 2005'ten itibaren kotalar kalkmış ve yerini gümrük tarifelerine bırakmıştır. Orta ve uzun vadede; Avrupa, Kuzey Amerika ve Japonya gibi büyük pazarlarda rekabet yoğunlaşacak ve zaten gerileme trendinde olan ihracat fiyatları daha da düşecektir. Uluslararası ticarette gümrük tarifeleri, miktar kısıtlamalanna göre daha adildir. Bu nedenle, uygulanan gümrük vergisi ödenebildiği sürece tekstil ve hazır giyim ihracatçıları için yeni pazar alanları doğacaktır. (Örneğin; Çin ve Japonya gibi). Ekonomilerinde tekstil ve hazır giyimin önemli yer tuttuğu gelişmekte olan ülkeler arasındaki rekabet artacaktır. Bu nedenle, yeni ortama u y u m sağlayamayan tedarikçilerin zaman içinde mevcut pazarlarını kaybetme tehlikesi gündeme gelebilecektir. Örneğin, A B ' n e gümrüksüz ihracat yapan Türk firmaları 2005 yılından itibaren bu pazarda Çin mallarının rekabetiyle karşılaşmışlardır.^^ D ü n y a Ticaret Ö r g ü t ü ' n ü n önümüzdeki 10 yıllık tahminlerini kapsayan Tekstil R a p o r u ' n d a ortaya sürülen öngörüler hayli ilginçtir: Rapora göre halihazırda A B pazarında % 1 3 payı olan Türk tekstilinin entegrasyon süreci içinde % 1 2 oranına gerileyeceği tahmin edilmektedir. B u n a karşılık Ç i n ' i n payının % 1 0 ' d a n % 1 2 ' y e ; Hindistan'ın payının ise % 9 ' d a n %ire çıkacağı tahmin edilmektedir. A B D pazarında zaten Türkiye'nin kayda değer bir payı bulunmamaktadır. Ancak Ç i n ' i n payının % 11'den % 1 8 ' e çıkacağı hesaplanmakta, Çin karşısında pazar payı kaybedenler ise A B , Meksika ve diğer ülkeler olarak sıralanmaktadır. Türkiye'nin de bu grup içinde yer aldığını görmekteyiz. Raporun Türk hazır giyim ve hazır giyim sektörü açısından sonuçları ise şu şekilde özetlenebilir: İzmir Ticaret Odası, Araştırma ve Maslekleri Geliştirme Müdürlüğü, A& G BÜLTEN, Nisan 2005 Hâlihazırda A B ithalatı içinde % 9 olan Türkiye'nin pazar payı kotalar kalktıktan sonra % 6 ' y a gerileyecektir. B u n a karşılık Çin payını % 1 8 ' d e n % 2 9 ' a , Hindistan ise % 6 ' d a n % 9 ' a çıkartılmaktadır. A B D pazarı için varılan sonuçlar ise daha çarpıcıdır: Çin ve Hindistan pazar paylarını sıra ile % 1 6 ' d a n % 5 0 ' y e ve % 4 ' t e n % 1 5 ' e çıkartmaktalar. Türkiye'nin de arasında bulunduğu diğer ülkelerin pazar payının ise % 2 4 ' t e n % 1 0 ' a gerileyeceği tahmin edilmektedir. Buraya kadar, dış ticaretimizde G ü m r ü k Birliği etkisini Avrupa Birliği karşılaştırmalı perspektifinden ele almaya çalıştık. Madalyonun bir diğer yüziı ise A B dışı üçüncü ülkelerle yaptığımız ticarette G ü m r ü k Birliği etkisidir. 3.2. GÜMRÜK BtRLİĞİ'NÎN ÜÇÜNCÜ ÜLKELERLE YAPTIĞIMIZ DIŞ TİCARETE ETKİLERİ Türkiye ile A B arasında 1.1.1996 itibariyle tesis edilen G ü m r ü k Birliği ertesinde taraflar arasında sanayi ürünlerine uygulanan gümrük vergilerinin kaldırılacağı, üçüncü ülkelere karşı ortak gümrük tarifesi hadlerinin uygulanacağı ve bu hadlerden vergisi tahsil edilmiş olan malların serbest dolaşıma gireceği ve dolayısıyla taraflar arasında menşe kurallarının işletilmeyeceği karara bağlanmıştır. Keza, OGT'nin üstlenilmesinin ötesinde, t ü m tercihli rejimlerin üstlenilmesi de öngörülmektedir. Esasen bu yükümlülükler. G ü m r ü k Birliklerinin iyi işlemesi bakımından ön koşullar olup, G A T T ' m X X I V ' ü n c ü maddesinde dile getirilmektedir. B ö l ü m 3.1.'de de değinildiği gibi Türkiye, G ü m r ü k Birliği sonrası üçüncü ülkelere karşı Ortak G ü m r ü k Tarifesi ( O G T ) uygulamayı kabul etmiştir. Türkiye, hiçbir koşulda herhangi bir ülkeye O G T ' d e n daha düşük bir gümrük tarifesi uygulayamaz. G ü m r ü k Birliği'nden sonra Türkiye'nin, Topluluğun O G T hadleri üzerinde vergi uygulayabilme yetkisi. K a t m a Protokolün 19/2 maddesinden kaynaklanmaktadır. Bu m a d d e h ü k m ü çerçevesinde Türkiye, 1967 yılı toplam ithalatının değer olarak %5'ini aşmayan bir kısım maddeler için, Türkiye-AB Ortaklık Konseyinde danışmalarda bulunduktan sonra. G ü m r ü k Birliği ertesinde de üçüncü ülkeler menşeli maddelerin ithalatmda O G T hadleri üstünde vergi uygulayabilecektir. 1 Ocak 2001 tarihine kadar muhafaza edilecek vergi tarifelerine konu olan bu ürünlere hassas ürün denir. Hassas ürünlerin tespitinde, - Söz konusu sektördeki tevsi, modernizasyon ve teknoloji yenileme yatırımlarmm durumu - K o r u m a oranlarmdaki hızlı bir düşüşün ilgili sektördeki yerli üreticilerin rekabet gücünü olumsuz etkileme olasılığı, - Yurt içi üretimin emek yoğun olması ve ölçek ekonomilerine ulaşılamamış olması, - İthalatın özellikle üçüncü ülkeler kaynaklı olması ve ithalat artışının rekabet edebilirliğini olumsuz yönde etkilemesi, - E k bir koruma ile potansiyel rekabet gücüne kavuşacak sektörler, dikkate alınmıştır. Ayrıca dış ticaret ve tekstil politikalarında Topluluk kararlarına uygun olarak hareket edecektir. Ayrıca 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi K a r a r ı ' n m 16. maddesi ile Türkiye'nin A B ' n i n Ortak Ticaret Politikası'na u y u m u çerçevesinde 2001 yılma kadar tercihli ticaret anlaşmaları ve tek taraflı ticari tavizlerin tanındığı otonom rejimleri üstlenmesi öngörülmüştür. Avrupa Birliği teorik olarak, üçüncü ülkelerden ithalatta Ortak G ü m r ü k Tarifesi hadleri uygulamaktadır. Ancak, bugüne kadar imzalamış olduğu gümrük vergisi tavizi içeren anlaşmalar (EFTA, Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti vb. ülkeler ile Serbest Ticaret Anlaşmaları, Avrupa Ekonomik Alanı Anlaşması, L O M E , ikili tercihli ticaret anlaşmaları) ve G S P kapsamında tek taraflı olarak verilen tavizler nedeniyle, A B ithalatının önemli bir bölümü O G T hadlerinin çok altında vergilerle veya m u a f olarak gerçekleştirilmektedir. T A R I C (Integrated Tariff of European Communities) olarak da isimlendirilen "Topluluğun Bütünleştirilmiş G ü m r ü k Tarifesi", Topluluğun mal bazında üçüncü ülkelere karşı uygulamakta olduğu rejimi göstermektedir. Buna göre, söz konusu cetvelden Topluluğun üçüncü ülkelere karşı uygulamakta olduğu tarife kotalarını, ihracat kısıtlamalarını. ihracat yasaklamalarını, ithalat yasaklarını, uygulamalarını ürün bazında görmek mümkündür. Aşağıdaki harita Göstermektedir: AB'nin tercihli ticaret kısıtlamalarını anlaşmaları yaptığı v.b. ülkeleri Figür 12: AB'NİN TERCİHLİ TİCARET ANLAŞMALARI Görüldüğü gibi A B , tercihli ticaret anlaşmaları ile dünya kıta sahanlığı içinde geniş bir ticaret ağı oluşturmaktadır. A B tarafından otonom ve anlaşmalara dayalı olarak tercihli rejim uygulaması yapılmaktadır. Ancak, AB'nin tercihli sistemi dinamik bir yapı arz etmektedir. Bu çerçevede. Topluluk yeni anlaşmalar yapmakta, mevcut anlaşmaların ise yapısını değiştirebilmektedir. Örneğin, Türkiye ile A B arasında 1/95 sayılı Kararın imzalanması üzerinden bir yıl geçmemesine rağmen, AB-Baltık Ülkeleri ve AB-İsrail Serbest Ticaret Alanı Anlaşmaları, yapı değiştirerek. Ortaklık Anlaşmaları halini almıştır. Yine Ortaklık ilişkisi perspektifinde, Tunus ve Fas ile görüşmeler tamamlanmış olup, Mısır ile de devam ettirilmektedir. Ayrıca, A B ile A B D arasında serbest ticaret alanına ilişkin araştırıcı görüşmeler devam etmektedir. Ayrıca A B gibi Gelişmiş Ülkelerin, Gelişme Yolundaki Ülkelere ( G Y Ü ) sağlayacakları tek taraflı tavizlerle bu ülkelerin D ü n y a Ticaretinden aldıkları payın arttırılmasını hedefleyen Genelleştirilmiş Preferanslar Sistemi G S P (Generalized System of Preferences), GATT/DTÖ'nün kuralları çerçevesinde (enabling clause) uygulanmaktadır. İlk olarak 1971 yılında A B tarafından başlatılan G S P uygulamasının temel amacı gelişmekte olan ülkelerin dünya ticaret sistemine entegrasyonunun sağlanması ve bu ülkelerin pazara giriş koşullarının geliştirilmesi, ihracat gelirlerinin arttırılması ve ekonomik büyümelerinin hızlandırılmasıydı. AB'nin uygulamakta olduğu GTS, belirli dönemler itibariyle uygulanmaktadır. Tespit edilen aksaklıklar göz önünde bulundurularak sistem yenilenmektedir. A B ' n i n birinci on yıllık G T S Rejimi 1971-1981 yılları arasında, ikinci on yıllık G T S Rejimi ise 1981-1991 yılları arasında uygulanmıştır. B u iki kuşak G T S Rejimi uygulandığı d ö n e m boyunca yıllık gözden geçirme işlemlerine tabi tutulmuştur. A B , 1 Ocak 1995 tarihi itibariyle 1995-2004 yılları arasında uygulanacak G T S Rejimini kabul etmiştir. A B ' n i n 1995-2004 yılları arasında uygulanması kararlaştırılan Ü ç ü n c ü Kuşak G T S Rejimi kendisinden önceki G T S Rejimi ile karşılaştırıldığında daha önce de bahsedildiği üzere G A T T Uruguay Görüşmeleri nedeniyle önemli değişiklikler geçirmiştir. Ü ç ü n c ü kuşak G T S Rejimi 3 temel özelliği bünyesinde barındırmaktadır: Tarife Modülasyonu, Ülke-Sektör Terfi Mekanizması ve Özel Teşvik Düzenlemeleri. A B tarafından daha önce uygulanmakta olan G T S Rejimi temel olarak her bir ülke veya ürün açısından tarife kotaları ve tavanlarına dayanmaktaydı. 1995 yılından bu yana uygulanmakta olan yeni G T S Rejimi ise, ürünlerin Topluluk pazarında hassasiyet derecesi göz önünde bulundurularak ve miktar kısıtlamasına gitmeksizin tercihli tarifeden yararlanması esasına dayanmaktadır. Ülke-sektör terfi mekanizması ile A B , yeni G T S Rejimi ile kapsamına aldığı ülkeleri veya sektörleri çeşitli kriterler çerçevesinde değerlendirmekte, ekonomileri tercihli tarifeden yararlanmaksızm uluslararası arenada rekabet edebilecek düzeye gelmiş bulunan faydalanan ülkeleri veya sektörleri kapsamından çıkarmaktadır. 1994-2005 D ö n e m i itibariyle uygulanması planlanan G T S Rejiminde en önemli değişiklik 2501/2001 Sayılı K o n s e y Tüzüğü ile getirilen "Everything But A r m s - E B A " "Silahlar Hariç H e r ş e y " yalclaşımıdır. E B A Yaklaşımı Armonize Sistemin 9 3 . Faslında sınıflandırılan "Silahlar ve M ü h i m m a t " dışında 1-97. Fasıllarda sınıflandırılan v e 2501/2001 Sayılı K o n s e y T ü z ü ğ ü ' n ü n 1 Numaralı Ekinde yer alan E A G Ü menşeli t ü m ürünlerin miktar kısıtiaması olmaksızın Topluluğa vergisiz olarak ithal edilebilmesine imkan tanınmaktadır. A n c a k taze m u z , pirinç, şekerin G T S kapsamındaki ithalatı t a m anlamıyla serbest bırakılmamıştır. G T S uygulamasından yararlanacak ülkeler. Gelişme Yolundaki Ülkeler ile U N C T A D tarafindan belirlenen ve gelir düzeyleri çok düşük olan E n A z Gelişmiş Ülkelerdir. A B tarafindan G T S kapsamındaki tercihli rejim. E n A z Gelişmiş Ülkeler için uygulanan gümrük vergilerinin t a m a m e n askıya alınmasını, Gelişme Yolundaki Ülkelere ise ürünlerin hassasiyetine göre 4 farklı kategori içerisinde değişik tercih marjları uygulanmasını öngörmektedir. Tarım ürünlerindeki yeni rejim üzerindeki çalışmalar ise devam ettirilmektedir. B u ürünlerdeki mevcut sistem içerisinde, sanayi ürünlerine göre dar kapsamlı bir tercihli rejim uygulanmaktadır. Ürün Grupları Uvsulanacak Tercihli Oran Çok Hassas Ürünler Ortak Gümrük Tarifesi'nin % 85'i Hassas Ürünler Ortak Gümrük Tarifesi'nin % 70'i Yarı-Hassas Ürünler Ortak Gümrük Tarifesi'nin % 35'i Hassas Olmayan Ürünler OGT tamamen askıya alınacak 1 Ocak 2002 yılı itibariyle benimsenen Türkiye'nin G T S Uygulamasının temel nitelikleri aşağıda sıralanmaktadır^^: Dış Ticaret Müsteşarhğı-TOBB - - " - Türkiye A B ile paralel olarak D ü n y a B a n k a s ı istatistikleri ç e r ç e v e s i n d e gelişmekte olan ülke veya bölgelere G T S kapsamında tercih tanımaktadır. Faydalanan ülkeler İthalat Rejimi Karan Eklerinde A B ' n i n terfi mekanizması paralelinde yıllık olarak belirtilmektedir. 2 0 0 3 yılı ithalat Rejimi Kararı çerçevesinde t o p l a m 176 ülke v e / v e y a b ö l g e y e G T S k a p s a m ı n d a tercih tanınmakta olup, GTS kapsamında prosedürü tamamlanan ve teminat alınmaksızın G T S ' t e n yararlanan ülke sayısı 2003 yılı Haziran ayı itibariyle 25'tir. R e j i m A r m o n i z e Sistemin 2 5 - 9 7 ' i n c i Fasıllarında sınıflandırılan sanayi ü r ü n l e r i n d e n y a k l a ş ı k 2.460 h a m m a d d e ve yarı m a m u l ü kapsamaktadır. Türk Gümrük Tarife Cetvelinde 12'li istatisük pozisyonunda sınıflandırılan 16.530 ürünün yaklaşık % 15-20'sine tekabül etmektedir^^. Ürünler hassas ve hassas olmayan ürünler olarak ikiye ayrılmakta, hassas olmayan ürünler için vergiler askıya alınmakta, h a s s a s ü r ü n l e r için v e r g i indirimi öngörülmektedir. A r m o n i z e S i s t e m i n 1-24. fasıllarında yer alan tarım ürünleri ve A K Ç T Ürünleri Gümrük Birliği kapsammda olmadığından rejime dahil edilmemiştir. G T S Rejimi, Özel Teşvik Düzenlemelerine yer vermemektedir. 2.460 üründe E n A z Gelişmiş Ülkeler lehine işlerlik kazandırılmıştır. Ülke açısından A B ' n i n G T S tanıdığı t ü m ülkeler k a p s a m a dahil edilmiş ancak Türkiye'nin Ambargo uyguladığı Ermenistan ve Güney Kıbrıs sisteme alınmamıştır. GTS kapsamında taviz tanınan ürünlerin tarife cetvelindeki yeri; 28. Fasıl: İnorganik Kimyasallar 29. Fasıl: Organik Kimyasallar 37. Fasıl: Fotoğrafçılıkta veya sinemacılıkta kullanılan eşya 38. Fasıl: Muhtelif kimyasal ürünler, 82. Fasıl: Adi metallerden aletler, bıçakçı eşyası ve sofra takımları, 84. Fasıl: Nükleer Reaktörler, kazanlar, makinalar, mekanik cihazlar, ve aletler, bunların aksam ve parçaları 85. Fasıl: Elektrikli makine ve cihazlar, bunların aksam ve parçaları. (UNITED NATIONS, UNCTAD, TD/B/GSP/TURKEY/1, 28 January 2003, "Turkey's GSP, Explanotary Notes, May 2002, s.2.) - 50-63. Fasıllarda yer alan tekstil ve konfeksiyon ürünlerine uygulanan tarife indirimi oranı % 30 olarak belirlenmiştir. O y s a A B G T S R e j i m i n d e b u ürünler için uygulanan G T S tarife indirimi % 20 olmaktadır.^^ G T S ' n i n uygulamaya konmasının Türkiye'nin ticari ilişkileri bulunan ülkelerle olan ilişkileri üzerindeki etkileri ve Türkiye'nin uluslararası kuruluşlardaki statüsünü değiştirip değiştirmeyeceği konusunda kanaatler kutuplaşmaktadır. Türkiye'nin Topluluğun G T S Rejimine tam olarak uyumlu olduğu söylenemez. U y u m s u z l u k arz eden hususlardan bir tanesi G T S kapsamında yer alan ürünlerdir. Türkiye 2003 yılında O G T haddi sıfır olan ürünlerle birlikte 12'li bazda, yaklaşık 3500 üründe faydalanan ülkelere G T S tanımaktadır. A B tarafından ise 6 ve 8'li bazda toplam 6000 civarında üründe u y u m sağlanması talep edilmektedir. A B ' n i n G T S kapsamındaki bir diğer talebi özel teşvik düzenlemelerine uyumdur. Türkiye bu konuda E A G Ü ' l e r lehine olan düzenleme dışında henüz bir adım atmamıştır. Ü r ü n kapsamı açısından farklılığın olmasının bir doğal sonucu olarak A B ' n i n G T S kapsamında yer alan ürünlerine T ü r k i y e ' d e daha yüksek O G T uygulanmaktadır. B u durum fiili olarak Türkiye aleyhine bir ticaret sapması yaratmakta ancak doğrudan Topluluk pazarını zedeleyici bir unsur olarak ortaya çıkmamaktadır. A B pazarının Türk pazarına göre daha rekabetçi bir yapıya sahip olduğu göz önüne alındığında Türkiye'nin G T S dışında bıraktığı ancak A B ' n i n G T S tanıdığı ürünlerde yüksek O G T uygulamasının A B ekonomisini sıkıntıya sokmayacağı düşünülmektedir. Aksine, G ü m r ü k Birliği çerçevesinde Türkiye'nin A B Ticaret Politikalarına uyum yükümlülüğünün bir sonucu olarak A B tarafından bir önlem alınmamakta bu şekilde Topluluk pazarına alman, başka bir ifadeyle serbest dolaşıma giren mallardan T ü r k i y e ' y e ihracatlarda telafi edici vergiler tahsil edilmemektedir. Bu durumda esas itibariyle Topluluğun G T S Rejimine 25 EC Council Regulations 814/2003 and 815/2003 uyumsuzluğun sıkmtısmı çeken tarafm Türkiye olduğunu düşünmek daha mantıklı görünmektedir.^^ Ayrıca; gelişmekte olan bir ülke olarak Türkiye'nin kendisiyle aym sınıfta yer alan ve bazı durumlarda nispi gelir seviyesi daha yüksek olan ülkelere (örn. Suudi Arabistan) G T S kapsamında tercih tanımasının G T S kapsamında A B D ve Rusya Federasyonu başta olmak üzere çeşitli ülkelerden sağladığı tavizleri kaybetme riski ile karşı karşıyadır. A n c a k G T S , gelişmekte olan ülkelerin daimi olarak yararlanacakları bir rejim değildir. G T S kapsamında tanınan taviz faydalanan ülkelere garanti edilmemiştir. Ayrıca bir G T S tanıyan ülke olarak Slovakya ve Polonya, aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri'nin gelişmekte olan ülkelere tanımış olduğu G T S ' d e n yararlanmaktadır. Bu çerçevede Türkiye'nin D ü n y a Ticaret Örgütü Bünyesindeki Gelişmekte Olan Ülke Statüsünün değişmeyeceği ve yukarıdaki Slovakya ve Polonya örneğinde olduğu gibi G T S tanıyan bir ülke olarak A B D ' n i n G T S ' s i n d e n çıkarılmayacağı düşünülmektedir. Bir diğer sorun da D T Ö perpesktifmde ortaya çıkmaktadır. D T Ö , G T S çerçevesinde gelişmekte olan ülkelere tanınan tercihin diğer gelişmekte olan ülkeler açısından ayrımcılığa neden olduğu gerekçesiyle uygulamayı eleştirmektedir. Özel teşvik düzenlemelerinden uyuşturucu üretimi ve kaçakçılığı ile mücadele düzenlemesi D T Ö çevresinde Anlaşmazlıkların Halli M e k a n i z m a s ı ' n a konu olmakta, bu da Türkiye için G T S rejimine u y u m konusunda sıkıntı yaratmaktadır. Yukarıda açıklanan trafik sapması; taraflardan birisinin diğerine göre daha avantajlı gümrük vergileri uyguluyor olması, mal ticaretinde trafik sapması ihtimalini gündeme getirecek ve bu durumun önlenebilmesi için taraflar arasındaki ticaretin sıkı kontrolü gerekecektir. B u durum ise, G ü m r ü k Birliği'nin temel ilkeleri ile çelişmektedir. Türel, Orhan Bülent; Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi, AB'nin Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi ve Menşe Kurallarına Türkiye'nin Uyumu; Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı AB ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü; Uzmanlık Tezi, Haziran 2003, s. 105 Adı geçen çelişki özellikle W T O ' d a k i yeni genişleme ve A s y a piyasasının dünyaya entegre olma stratejileri sonrası Türk dış ticareti üzerinde büyük bir külfet haline gelmiştir. Türkiye'nin tercihli anlaşmaların aşağıdaki haritada çizilmiştir: üslenilmesi sürecinde katettiği yol M ü z a k e r e Aşaması 15. Mısır 1G. Fss Litva. 6. Esto 7. Çek-: 8. Leto 9. Sloveh^ 10. Bulga! H.MAkedorî 12. Polonya 13. Hırvatistan 14. B o s n a Hersç^k On 27. 28. 29. 30. Çalışma Suriye Yugoslavya Şili MERCOSUR Figür 13: TÜRKİYE TARAFINDAN TERCİHLİ A N L A Ş M A L A R I N ÜSLENİLMESİ SÜRECİ Üstelik A B bir çok ülkeyle serbest ticaret antlaşması yapmış; ancak Türkiye bu antlaşmalardan otomatik olarak yararlanamamıştır. Türkiye A B içinde olmadığı için, Türkiye'nin de o ülke ile A B sistemine uygun ve karşı tarafın kabulü ile ikili antlaşma yapması gerekir. Örneğin 1998'de Türkiye M a k e d o n y a ile ikili imtiyazlı ticaret anlaşması y a p m a k istemiş, Brüksel kendisinin henüz o ülke ile böyle bir antlaşması olmadığı için buna uzun süre karşı çıkmıştır. Aşağıdaki grafik seçilmiş ülke gruplarına göre ihracatımızın son 4 yıllık seyrini göstermektedir. İslam Konferansı Topluluğu ve O E C D ülkeleri ile yaptığımız ihracattaki önemli artışlar, 2004 yılında canlanma göstermesine karşın son 4 yılda durgunluğunu korumuş A B ile yaptığımız dış ticaretin alternatifi gibi durmaktadır. Görünen o ki Türkiye, son 3 yılda ihracatındaki artışı başka ihracat partnerleriyle ikame etmektedir. 16 J ülke gryplan ve seçiimiş ülkelere pöre İhracat Exports by counoy groups awl setectid countries (Milyon $ -MilİOû$} 2002 2003 2004 2005 2006* Toplam - Total 36 059 47 253 63 167 73 476 85 309 Avrupa Biriiği Ülkeleri (ÂB) - E,U Counfrıes 19408 25 899 34 451 38400 43 966 Avrupa Bîrilgi Öfkeleri - Eyropian Union (EU) (15) 18 459 24484 32 589 35 872 40 896 Avnıp Birliği ülkeleri - European Union (EU) (10) lOÎO 1415 1 862 2 528 3 069 1438 1928 2 564 2 973 2 967 15 152 19 426 26 152 32 103 38 377 Diğer Avrupa (A.B hariç) - Other Europearı Courifffes 3 554 8820 2544 11798 Güney Amerika - Soyth America Coyntrtes 1267 430 3 596 197 121 4 857 1577 554 3 973 6 637 Kuzey Afrika - North African Countries Diğer Afrika - Other African Countries Kuzey Amerika - Middle East üsyntrles Orta Amerika ve Karayipîer - Cenbaî Ametica and Caıaips ¥akm ve Orta Doğu - Near and Middle Eastern 3 440 166 131 5 465 334 193 7 921 411 274 10184 Diğer Asp - Other Asian üîyntrfes Avustralp ve Yeni Zelanda - Australia and New Zealand 1790 122 2 544 264 84 3 029 271 637 2 34S 158 197 208 192 23 551 30 425 40 518 44 355 54 342 409 538 667 821 1169 3 599 5 044 6 779 8 620 11655 1042 1569 2 206 2 670 3 337 2 279 2963 3 962 5 057 6 987 619 899 1194 1409 1981 4 725 7 205 10214 13 061 14 995 Türkip Serbest Bölgeleri - Free Zones in Turkey Diğer ülkeler - Other countries Diğer ülke ve bölgeler - Other counfries 2 203 765 5 207 1087 5 276 3 096 1468 5 396 513 341 11 304 3 941 327 Seçilmiş öfke gruplan - Selected counöY grayps OECD ülkeleri - OECD Coyntrte Avrupa Serbest Ticaret îşbiritği (EFTA) EFTA Countries Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (KEÎ) Organization of Blacksea Bıonomic Co-operatton Ekonomik İşblrilği Teşkilatı {EÎT) Organization for EOTomic Co-operaöon Bağimsız Devletler Topluluğu (BDT) New Ind^endent Sötes Türk Cumhuılyetleri Turkish Republics İslam Konferansı Teşkilatı fİKT) Oraanration of Isiamic Conference TablolS: Ülke Grupları ve Seçilmiş Ülkelere Göre İhracat Kaynak:TÜİK, 2006 İstatistik Yıllığı 16.10 Üîke grupları ve seçilmiş ülkelere gore ithalat (Milyon $ • Million $) IrTDCtts Z)' countıy ç o . j s F r d 3 î ect^d co^-ı i9S 2002 2003 2004 2005 2006* Toıılam - Totaİ 51 554 69 340 97 540 1İ6 774 137 449 Avrupa Birliği Öikeleri (AB) - E.U Countries 24 519 33 495 45 444 49 220 54 024 Avrupa Birliği Ülkeleri - Eurcpean Unio", ;'Eü) ı'lS; 23 321 31 596 42 359 45 468 49 731 Avrupa Birliği Ülkeleri - Eutoces- U-^.on (EU;: (10) 1198 1799 3 084 3 752 4 293 575 589 811 760 937 82 488 Türkiye Serbest Bölgeleri - Ftee Zo-es n TuKey Diğer ülkeler - 0:h^ ccunt i^s Diğer Avrupa {A.B hariç) - Orhe* Euıcpean Ccuntt'es Kuzey Afrika - Noı:- Afrxsn Co.-M^s Diğer Afrika - O r e t Afı'ca- Countt.93 Kuzey Amerika - Mıcc'e East Counties Orta Amerika ve Karayipîer - Centia" Ame ıca a"C C2.3 ::s Giftiey Amerika - Scut- A'^ıeica CoLT.nts Yakın ve Orta Doğu - N 6 = • 2 n d cd e East¿""n Diğer Asya - Other Asian Ccunt ies Ayustralya ve Yeni Zelanda - Austtal a s^d Ne-A Zf-sianc Diğer ülke ve bölgeler - Otr-^r ccuntı es 26 461 35 256 51 285 66 794 8 658 2 138 558 3 421 103 541 3 186 6 530 313 1013 1 1 987 23 862 4 212 1 835 5 823 287 1 747 7 967 20 581 321 158 29 4 2 6 644 247 662 18 416 3 231 1 589 5 114 209 1 271 5 585 15 500 302 67 32 985 43 899 59 650 56 107 76 281 2 512 3 396 3 911 4 440 4 476 6 588 9 298 15 358 20 4ßO 26 650 1 548 2 736 3 218 5 108 8 054 5 555 7 777 12 927 17 253 23 012 468 623 946 1 267 1925 6 072 8 195 10 631 14 459 18 950 2 519 820 3 741 169 1012 4 455 9 628 831 511 550 364 2 112 10 514 25 398 475 105 Seçitmiş üîke grupları - Selected count'y gi'oups OECD Ülkeleri - OECD CoL-trı=^s Avrupa Serbest Ticaret İşbirliği (EFTA) EFTA Countries Karadeniz Ekonomik İşbıriiğî Teşkilatı {KEÍ) Organization-, cf B.acKse? Econorıic Co-cpe-at 0^ Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (EÎT) Oıganizatio- *cı Economic Co-operation Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) New Indepsrcent States Türk Cumhuriyetleri TLîkis^ R e D ^ D J C S Ìslam Konferansı Teşkilatı (İKT) Oıganizatio' of Islanic conference Tablo 14: Ülke Grupları ve Seçilmiş Ülkelere Göre İthalat Kaynak: TÜİK, 2006 İstatistik Yıllığı OECD Üîkeleri İle İhracat v e ithalat - Exports and imports by OECD Countries A B Ülkeleri İfe ihracat v e ithalat - Exports and imports by EU Countries (Milyar $-Billion ş) _ (Milyar $-B(l!ion$) İthalat - İ m D O f t s İthalat - Imports İhracat - E x p o r t s ^ 60 50 2002 2003 2004 2005 2006* Figür 14: OECD Ülkeleri ile İhracat ve İthalat Figür 15: AB Ülkeleri İle İhracat ve İthalat Türkiye'nin G ü m r ü k Birliği Anlaşması ile yalnız A B çıkışlı imalat sanayi ürünlerini gümrüksüz ithali, buna karşılık A B dışı ülkelere AB'nin kendi tercihlerine göre koyduğu gümrüğü uygulamak zorunda kalması Türkiye'nin dış ticaretinde yapay bir sapmaya yol açmıştır. Aynı mal Japonya'da % 1 0 daha ucuz ancak %6,92 oranında vergi k o y m a k zorunda kaldığımız için gerçekte daha pahalı olan A B malı vergi almadığımız için ucuz görünmekte ve Türkiye sürekli döviz kaybetmektedir. B u durumu önlemek için Türkiye, ticari partnerlerini değiştirmek istemekte ancak, bu kez imzaladığı taahhütleri yerine getirme zorunluluğu ile karşı karşıya kalmaktadır. Neticede A B ile aramızdaki dış ticaret hacmi bir anlamda döviz rezervlerimizin transferi halini almaktadır. Sonuş olarak, G B ' n i n ticaret yaratıcı etkisinin diğer birlik ülkeleri lehine, Türkiye'nin aleyhine olduğunu gösteriyor. B u n a rağmen Türkiye'nin dış ticaret hacminin yarısını hala A B ülkeleri oluşturduğundan, ticaret saptırıcı etkinin boyutu belirgin değildir. Zaten üçüncü ülkelerle olan ticaret hacminde önemli farklılıklar olmadığı da görülmektedir. Tüketim, sermaye ve ara mallara ilişkin ithalat rakamlarında görülen artış tüketim etkisine işaret ederken, sanayi malları ithalatında görülen b ü y ü k artış ticaret hadlerinin birlik lehine - Türkiye aleyhine ortaya çıktığını gösteriyor. B u konuda başlıca veriler şu şekilde özetlenebilir: • Türkiye ile A B arasındaki ticarette h e m 1992-1995 h e m de 1996-2006 döneminde ihracatın yıllık ortalama artış hızı, ithalatın yıllık ortalama artış hızından düşüktür. İhracatın ithalatı karşılama oranı 1992-1995 döneminde yıllık ortalama % 7 0 düzeyindeyken, 1996-2006 döneminde %55,5 düzeyine inmiştir.^'^ • Dış ticaret açığının A B ülkeleri ile yapılan toplam ticaret içindeki payı 1992-1995 döneminde %18,2 düzeyinde iken 1996-1999 döneminde %28,6 düzeyine ulaşmıştır. Rakamlara ulaşmak için TÜİK ve DTM verilerinden faydalanılmıştır • Türkiye'nin A B ülkeleri ile olan dış ticaret açığının G S M H içindeki payı 1992-1995 döneminde ortalama olarak %2,3 düzeyinde iken 1996-1999 döneminde %5,4 düzeyine ulaşmıştır. • Türkiye'nin A B ülkeleri ile ticaretinde h e m ihracatın ithalatı karşılama oranı h e m de dış ticaret açığının G S M H ' y e oranı G B sonraki dönemde artış göstermiştir. • Yine DPT'nin de bir yayınında 1996 yılında A T ve E F T A menşeli ithalattan gümrük vergilerinin kaldırılması ve üçüncü ülkeler çıkışlı ithalatta OGT hadlerinin uygulanmasının topyekün ithalatımızı artırdığı vurgulanmaktadır. A n c a k 1995 sonrasında ortaya çıkan olumsuz tablonun tamamıyla G ü m r ü k Birliği etkisine bağlanması yanlış. Türkiye b ü y ü k iç ve dış borçları yüzünden, borçlanabilmek için faiz oranlarını yüksek tuttukça Türk L i r a s ı ' n m değeri artarken, ihracat/ithalat dengesi olumsuz etkileniyor. Doğal olarak bir gümrük birliği şeklindeki entegrasyon modelini rekabet yaratıcı, maliyetleri düşürücü, belirli alanlarda uzmanlaşmayı sağlayıcı özellikleri ile sektörel olarak da ele almak gerekmektedir. G B ' n i n Türk ekonomisi üzerinde yarattığı olumsuz etkilerin yanı sıra olumlu etkilerinin bu aşamadan sonra ön plana çıkartılmasının pratik değeri var. Türk sanayicisinin ihracatının b ü y ü k bir kısmını gelişmiş A B piyasasına yapabilir bir düzeye gelmiş olması, rekabetçilik açısından son derece önemli bir kazanım. Türkiye içinde bulunduğu iktisadi krizi ancak bir üretim ekonomisine geçerek ve bunu da üretim paradigmasında bir devrim yaparak gerçekleştirmek zorunda. Bu devrimin gerçekleşmesi için ileri teknoloji ve bilgiye dayalı sanayileşmeye uzun yıllar büyük kaynakların aktarılması gerekir. Sözü edilen sıçramanın ikincil en önemli parçası da dış ticarette yapılacak b ü y ü k atılımdır. Yukarıda verilen bazı dış ticaret rakamları, bu atılımda Türkiye'nin artık potansiyel sınırlarına doğru ulaştığı A B ile olan G B ' n i n , bazı bölgesel serbest ticaret anlaşmaları ile tamamlaması gereğine işaret etmektedir. Gerçekten de bir an önce alternatif açılımları zorunlu kılan durum şudur: A B pazarı mevcut gümrük birliği bağlamında belli bir d o y u m noktasına ulaşmıştır. Türk ihraç mallarına olan talep esnekliği belli başlı b ü y ü k ihracat kalemlerinde azalmaya başladı. B u n u n artarak devam etmesi de beklenmelidir. Zira benzer ürün kalemlerinde U z a k d o ğ u Asya ülkelerinden yoğun bir rekabet var. 2005 yılı itibariyle Türkiye'nin lehine bu ülkelerin de aleyhine olan birçok kısıtlamanın ortadan kalkmasıyla durum daha da kötüleşebilir. Neticede Türkiye dünyanın en önemli 2. ekonomik gücü ile entegre olmak istemektedir. Ekonomik indisler karşılaştırıldığında ortaya çıkan tablo düşündürücüdür. A B gibi bir güç ile birleşmenin maliyeti elbette ilk aşamada dış ticaret açığı ya da gelirler dengesizliği olarak kendini gösterecektir. Aşağıda da görüldüğü gibi Türkiye siyasi, sosyal ve iktisadi dönüşümlerini tamamlamış bir dünya toplumu içinde kendine bir yer edinme çabasındadır. B u n u n maliyeti en iyi ülke içindeki yasal ve ekonomik düzenlemelerle aşılacaktır. Aksi durumda, uluslar ötesi ticaret içine dahil olmak şöyle dursun bir süre sonra bu ticaretin geçit ülkesi ya da üssü olma özelliğini bile yitirebilir. Çünkü dünya ekonomisi kendine yeni ve daha istikrarlı pazarlar bulma ya da yaratma trendi içindedir. Bu, yeni yüzyılın yeni rekabet kuramıdır ve Türkiye ister istemez bunun içine dahil olmak ve kurallarına ayak u y d u r m a k zorundadır. Ulkeier Nüfus (milyon) GSMH (milyar $) Fert Başına GSMH(Bin$) Ort. Enf. (%, 1985-94) İhracat (milyar $) İthalat (milyar $) Almanya 81,2 2,076 25,6 2,9 419 373 Fransa 57,7 1,355 23,5 2,9 238 229 İtalya 57,2 1,101 19,3 2,9 190 168 Bel.-Lux. 10,5 247 23,5 3,3 134 136 Hollanda 15,4 338 22,0 1,6 157 144 İngiltere 58,1 1,070 18,4 3,4 205 227 İrlanda 3,6 48 13,6 2,0 30 24 Danimarka 5,9 145 28,1 2,9 41 35 İspanya 39,6 525 13,3 6,6 73 95 Portekiz 9,8 92 9,4 11,9 18 27 Yunanistan 10,4 80 7,7 15,5 9 22 İsveç 8,7 206 23,6 5,8 61 52 Avusturya 7,9 198 25,0 3,2 45 55 Finlandiya 5,1 96 18,9 4,2 30 23 Toplam 370,4 7,478 Ort.20,2 - 1,650 1,610 Dünya Top. Türkiye 5,602,0 25,793 Ort.4,6 - 4,090 4,210 60,8 149 2,5 65,8 18 23 Tablo 15: Türkiye AB ekonomik karşılaştırması Kaynak: WORD Bank, The Word Bank Atlas Ancak G ü m r ü k Birliği, nihai bir sonuç değil A B ile bütünleşme sürecinde bir aşamadır. B u nedenle bütünleşme sürecinin, üzerimize aldığımız taahhütleri yerine getirerek tamamlanmasını beklemek yararlı olacaktır. Şimdilik; negatifi kırmızı odaya alınmış ve tab çözeltisinde görüntünün yavaş yavaş belirdiği bir karede, en azından toplum içindeki olumlu havayı ve pozitif ekonomik beklentileri dağıtmamak için fotoğrafın tamamını görmek gerekir. Her ne kadar fotoğraf çekilirken orada bulunmamış olsak da gelecekte, kurulması düşünülen albümde yer almak için... 4. BÖLÜM: GÜMRÜK BİRLİĞİ'NE KARŞI SERBEST TİCARET ALANLARI İki ya da daha fazla ülke arasında ticareti etkileyen tarife ve tarife dışı engellerin kaldırılarak, taraflar arasında bir serbest ticaret alanı oluşturulmasını sağlayan, ancak taraf ülkelerin üçüncü ülkeler ile ticaretlerinde mevcut ulusal düzenlemelerini sürdürmesine izin veren anlaşmalardır. N A F T A ve E F T A bu anlaşmalara örnek olarak verilebilir. Avrupa Birliği, tercihli ticaret rejimi kapsamında bazı ülkelerle "tercihli anlaşmalar" imzalamaktadır. B u anlaşmalar arasında serbest ticaret anlaşmalarının yanısıra, ortaklık ve işbirliği anlaşmaları ile A K P (AfrikaKarayip-Pasifik) Konvansiyonu yer almaktadır. A B ile Türkiye arasında G ü m r ü k Birliği'nin tamamlanmasını sağlayan 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi K a r a r ı ' n m l ö . M a d d e s i çerçevesinde Türkiye'nin A B ' n i n tercihli gümrük rejimine u y u m u öngörülmektedir. Bu U 5 a x m , otonom rejimin yanısıra üçüncü ülkelerle yapılan tercihli anlaşmaları da kapsamaktadır. Söz konusu u y u m u n sağlanması için T ü r k i y e ' y e beş yıllık geçiş dönemi tanınmıştır. Bu çerçevede Türkiye, E F T A , İsrail, Macaristan, Romanya, Litvanya, Estonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Letonya, Slovenya, Bulgaristan, Makedonya, Polonya ve Hırvatistan ile serbest ticaret anlaşmaları imzalamıştır. Halen, Fas, Tunus, Mısır, Faroe Adaları ve Filistin ile müzakereler sürdürülmekte olup, Ürdün, M a h a , Güney Afrika ve M e k s i k a ' y a taslak anlaşma metinleri tevdi edilmiştir. 4.1. SERBEST TİCARET ALANI KAVRAMI (FREE TRADE AREA) Serbest Ticaret Alanı kavramı, iktisadi bütünleşme (ekonomik entegrasyon) süreci içinde geçen bir etap olarak tanımlanabilir. F T A , üyeleri arasında ticareti kısıtlayan veya engelleyen tarife ve kotaların kaldırıldığı, birlik dışında kalan ülkelere ise üye ülkeler tarafından ortak gümrük tarifesi ( O G T ) kullanılmasını gerektirmeyen bir bütünleşme şeklidir. Böylece birliğe üye ülkeler açısından mal ve hizmetlere ilişkin ticareti serbestleştirerek ortak pazar alanı oluşturma amacı güdülmekte. Fakat bu bütünleşme yeterli değildir. Çünkü; Yaratılan ortak piyasa üretim faktörlerinin dolaşım serbestisine müsaade etmez. Birleşmeye taraf ülkelerin e k o n o m i politikalarının v e k u r u m l a r ı n ı n karşılıklı uioımlaştırılması söz konusu değildir. Dolayısıyla e k o n o m i k işbirhğinden söz edilemez. A m a ç sadece ticaretin akış hızını artırmaktır. A n c a k ü y e l e r i n dış ü l k e l e r e farklı tarife u y g u l a m a s ı dış t i c a r e t i n yönünü değiştirmektedir (trafik sapması). Birlik dışındaki ü l k e l e r d e n yüksek gümrüklü ülkeye mal ihraç edecek olan ihracatçı, malları ilk malları ilk önce birlik içinde düşük gümrüklü ü l k e y e g ö n d e r m e k t e , düşük tarife ödendikten sonra mallar, asıl amaçlanan yüksek g ü m r ü k l ü ülkeye re-eksport yapılmaktadır. B u n u engellemek için b ö l g e içinde dolaşan malların ilk ü r e t i m yerlerinin gösterildiği m e n ş e b e l g e l e r i düzenlenmektedir. B u da ücari bürokrasiyi artırmaktadır. D ü n y a ' d a serbest ticaret bölgelerine Latin Amerika Ülkeleri'nin kurduğu L A F T A , Avrupa Ticaret Bölgesi (EFTA) ve Avrupa Ekonomik Alanı (EES) örnek verilebilir. A B ' d e olduğu gibi tüm ekonomik faaliyet dalları için geçerli olabileceği gibi, E F T A ' d a olduğu gibi belli bir sektör için, Avrupa K ö m ü r Çelik T o p l u l u ğ u ' n d a olduğu gibi belli bir mal grubu için oluşturulabilir. Bu kavramın esas itibariyle çıkış noktası ticari liberalizasyondur. 80'li yılların başına kadar bilhassa Akdeniz ülkelerinin ticari rejimleri gelişmekte olan diğer ülkelerdeki gibi son derece merkeziyetçi ve korumacı idi. Temelde dolaylı vergiler ve ticaretten kazanılan dövizlerin tek merkezde toplanmasına dayanan önlemler ile bu sistemler hazineye ek gelir sağlamaktan çok ulusal sanayileri korumayı hedefliyordu. Gelişmekte olan ülkelerin ticari rejimleri üzerinde yapılan çalışmalar, tarife korumacılığının Kuzey Afrika ve Akdeniz ülkelerinde yüksek olduğunu göstermekteydi. 70 Ti yılların başında yaşanan açıklar, tarife dışı engeller korumacılığını daha sert bir politikaya dönüştürmüştür. Tarife dışı engellerde daha sıkılaştırma veya vergiler ile ithalatın artması engellenmiş ve devlet gelirlerinin artması hedeflenmiştir. Stabilizasyon döneminden sonra yapısal düzenlemelere gidilmesinde belirleyici unsur, ticaret politikaları olmuştur. İstikrar politikalarına bakıldığında dengesizliğin, sadece iç talepten değil arz yönünde yanlış uygulanan teşviklerden de kaynaklandığı görülmüştür. Çünkü bu teşvikler, ithalatı kısıtlamakta ve ithal malların fiyatını artırmaktadır. Korumacılık ise ihracat faaliyetleri ile ulusal üretimin verimliliğini düşürmektedir. Dış ticaretin reformu ki ihracat faaliyetlerinin dünya pazarlarına açılmasının teşvikine dayanmaktadır, istikrar programlarının vazgeçilmez bir parçasıdır. Bretton W o o d s kuruluşlarının (IMF, W T O , W B ) bu reformların uygulanması aşamasında devreye girmesi kesindir. En klasik uygulama, tarife dışı engelleri gümrük vergileri ile değiştirmektir. Bu uygulama, k a y n a k l a n n daha iyi kullanımını, daha saydam bir korumacılığı sağlayıp, devlet tahsilatını artırmaktadır. Burada amaç ithalata uygulanan kantitatif engellerin kaldırılmasıdır. Zira kotalar ve diğer tarife dışı engeller korumacılığın en tehlikeli olanıdır. Bu sistemin tarifeli bir hale getirilmesi, elde edilen şartların devlet lehine artmasına yol açacaktır. • İlk etap, farklı kategorilere uygulanan vergilerin indirilmesidir • İkinci etap, ulusal korumacılık oranını daha aşağı indirebilmek için ortalama bir oran bulunmasıdır (Ortak G ü m r ü k Tarifesi -OGT-) 4.2. AVRUPA-AKDENtZ HAVZASI SERBEST TİCARET ALANI SİMÜLASYONU VE TÜRKİYE ÖRNEĞİ Kuzey-Güney bölgesel entegrasyonu, 60'lı yıllardan sonra çeşitli bölgesel birliklerde kendini göstermiş ve Güney ülkeleri arasında pek de başarılı olmamıştır. Bu ülkeler başka bir arayışın içine girmişler, kendi ticaretlerine Kuzey ülkeleri nezdinde yeni pazarlar arayarak ticaretteki bu eşitsizliği gidermeye çalışmışlardır. B u g ü n k ü atılım ise değişiktir. Gelişmekte olan ülkeler pazarlarını sanayileşmiş ülkelere açarak Kuzey-Güney arasındaki mukayeseli üstünlükleri kabul etmişlerdir. Bazı ülkeler bu liberalizasyona tek taraflı girmişler, tarife dışı engellerini kaldırıp, gümrük duvarlarını indirmişlerdir. Şimdi bu açılımın söz konusu bölgesel entegrasyon ile d e v a m ettirilmek istenmesi bu pazarlara daha iyi girişim sağlanması içindir. K u z e y ülkelerinin gerek tarifeli korumacılığı ve özellikle tarife dışı korumacılığın son yirmi yıl boyunca oluşturduğu bölgesel bloklar, bölgesel entegrasyonların başlıca ilgilendiği konu olmuştur. Bölgesel birliklerde pazara giriş, tek taraflı ticari liberalizasyona karşı daha avantajlıdır. Çünkü korumacılığın kaldırılması karşılıklıdır. A n c a k bölgesel serbest ticaret, tanım itibariyle üçüncü ülkelere karşı bir korumacılık alanı oluşturmasının yanı sıra bir dezavantaj da oluşturabilir. Tek yanlı bir açılmada devlet ithalattan sağlanan bazı vergilerden vazgeçmiş olacak, bu kayıp, ithal edilen malların fiyatındaki düşüş ile dolaylı yoldan ekonomiye yansıyacaktır. Bir serbest ticaret bölgesi söz konusu olduğu zaman bu kayıp tüketicilerin ucuz mal almaları ile giderilemez. Çünkü serbest ticaret bölgesi içindeki ülkeden yapılan ithalat, üçüncü ülkelerden yapıldığında daha ucuz da olsa ithalat vergisine tabi olacaktır. Bu durumda devletin gelir kaybı, yerli tüketici ile Birliğin içindeki diğer üreticiler arasında paylaşılmış olacaktır. B u ithalatta "trafik sapmasının" etkisidir. İhracatta ise yerli üreticiler bu sapmanın avantajlarını kullanmaktadırlar. Zira bölge içindeki ülkelerin ürünleri, üçüncü ülkelerdekiler tarafından tercih edilecektir. B u genel şema çerçevesinde Avrupa-Akdeniz serbest ticaret bölgesi, bazı önemli özellikler arz etmektedir. İşbirliğinin tarihçesi, başlangıç noktasında ticaretteki dengesizlikler, ortalama koruma oranları, Avrupa-Akdeniz entegrasyonunu daha ilginç hale getirmektedir. Akdeniz ülkeleri, k u m l a n serbest ticaret bölgeleri ile pazara daha kolay giriş sağlamayacaklardır. Avrupa pazarının sıfır tarife ile açılması yaklaşık yirmi yıl önce sanayi ürünleri için gerçekleşmiş, tarım ürünleri ise serbest ticaretin dışında bırakılmıştır. Serbest ticaret bölgesi ile güney ülkeleri de pazarlarını, Avrupa menşeli ürünlere açacaklardır. Özellikle ithalatta kantitatif engelleri ortadan kaldıramayan ülkelerin ithalat artışları yüksektir. Bu ülkeler, bu engelleri tarifelendirme yönüne gideceklerdir. Serbest ticaret bölgesi, Akdeniz ülkelerine önceki tercihli rejimin vermediği bir çeşit geri dönüşü olmayan pazar garantisi sağlayacaktır. D a h a önce belirtildiği gibi tekstil ihracatına getirilen engeller, uluslararası işbirliği anlaşmaları için b ü y ü k bir engel oluşturmuştur. Serbest ticaret ile bu kısım kısıtlamalar ortadan kalkmaktadır. Bu durum yatırımlara ve ihracata daha uygun şartlar sağlanmasına yol açabilir. U z u n vadede verimlilikte de artışlar beklenebilir. A n c a k kısa vadede Akdeniz ülkelerinin beklentisi makine, teçhizat ve ara malları ithalatındaki fiyat düşüşü ile iç ve dış pazarda rekabetlerini artırmak yönünde olacaktır. B u beklenti, Avrupa ürünlerinin Akdeniz pazarlarındaki etkisi kadar güçlü olmayacaktır. İmalat sanayi ürünleri ticareti arasındaki dengesizlik, Akdeniz ülkelerinin dışa açılımından önce de mevcuttur. Karşılıklı bir açılımda, serbest ticaret teorilerine göre ortaklar arasında fayda ve maliyetin dağılımı net ihracatçı bölgelerin lehine, ithalatçıların ise aleyhine gelişmektedir. Ticaretteki "trafik sapması", tarife yükseklikleri kadar önemli bir olaydır. Avrupa ürünlerine karşı tarife indirimi eğer üçüncü ülkelere de uygulanmazsa, Avrupalı işletmelere ek bir rant sağlayabilir. Buna karşılık Akdenizli üreticilerin önceden elde ettikleri avantajlar, genel tarife oranlarının aşağı çekilmesi ve tarife dışı engellerin kaldırılması ile azalacaktır. Özetlemek gerekirse, ticaretin yönü açısından serbest ticaret bölgesi Akdeniz ülkeleri için tek taraflı bir liberalizasyon çerçevesinde hiçbir avantaj sağlamayacaktır. A n c a k liberalizasyonun dolaylı etkileri, doğrudan etkilerinden daha önemli olup, bölgesel entegrasyonlarda daha kuvvetli hissedilmektedir. N A F T A anlaşmasında Meksika'nın da elde etmek istediği buydu. Çok dinamik olan dolaylı avantajlar önceden belirlenememektedir. Yatırımlar ve verimlilik yanında önceden belirlenemeyen değişiklikler de olabilmektedir. Ticari liberalizasyon deyimi ya istikrarlı bir durumu, ya da bir süreci ifade etmektedir. İstikrarlı bir dönem ise b ü y ü m e açısından elverişli bir ortamdır. İhracatı teşvik unsurları ile iç pazara yönelik teşvikler arasındaki u y u m , liberalizasyona giden ülkede üstünlüğü olan ürünlerde uzmanlaşma; diğer ürünleri ise dışardan temin etme yoluna gidilmesini sağlar. Ancak ticaret politikaları asimetriktir. Kötü bir ticari rejim, bir ülkeyi mahvedebilir. A n c a k iyi bir rejim her zaman bir ülkeyi zenginleştirmez. Ticaret politikalarının somut olarak belirlenmiş makro ekonomik sonuçları yoktur. Ticaret politikaları, ekonominin dışa açılımının derecesini belirler. Örneğin, gümrük vergilerinin kalkmasından dolayı devlet gelirleri düşecektir ancak bunun etkisi, döviz politikası ile bütçe politikası birleşince ortaya çıkacaktır. Ekonomi politikalarının iki unsuru, liberalizasyon döneminde ve yeni ticaret politikalarına ujmm sürecinde bir araya gelebilir. Yakın geçmişte Latin Amerika ülkelerinde yaşanan tecrübeler, M D A Ü ' n ü n veya Türkiye'nin tecrübeleri, ticaret rejimlerindeki açılımın ne kadar farklı sonuçlar ortaya çıkarabileceğini göstermiştir. Buradan anlaşılacağı gibi N A F T A , Fas ve Tunus gibi örnekler üzerinde 3âirütülen çalışmaların hipotezleri, bütçe politikası, döviz k u m gibi hususlarda "birleşik politikalar kavramına", yabancı sermaye konusunda ise "dışsal" etkilere bağlıdır. Mikro ekonomik alanda ticari liberalizasyon, ülkenin mukayeseli üstünlüğe sahip olduğu üretim faktörlerini etkiler. A n c a k piyasada arzın u y u m süreci her yerde aynı değildir. Bu u y u m süreci, geniş anlamda endüstriyel yapıya ve işletmelerin uyumuna, fiyat sistemine, finansmana, yaratıcılığa bağlıdır. Bazı az gelişmiş ülkelerde yapılan çalışmalar, fiziki altyapının ve insan kaynaklarının yetersiz olmasından dolayı, bu ülkelerde yatırımların beklenen sonucu sağlayamadığını göstermektedir. Genel olarak liberalizasyonun başarısı, ticaret politikalarında sağlanan başarıların diğer tamamlayıcı politikalar ile tamamlanmasına bağlıdır. Serbest ticaretin etkilerinin simülasyonu, Brüksel ile ilk anlaşmaları imzalayan Fas ve Tunus ekonomilerinde görülmektedir. İlk verilere göre telafi edici önlemler alınmadan serbest ticaret m ü m k ü n değildir. Bu ekonomilerde ithalat artışı, ihracattan çok daha fazladır. Hızla artan dış borçların yanında gümrük duvarlarının inmesi sonucu azalan gelirler, ticaretteki akımı karşılamada yetersiz kalmaktadır. Böyle bir durumda çeşitli telafi edici önlemlerin alınması kaçınılmazdır ancak bu önlemler, k a m u harcamalarının kısıtlanması gibi bazı riskleri de taşımaktadır. Fas olayı üzerine yapılan iki simülasyon da piyasanın eksikliklerini göstermektedir. Birinci simülasyon modelinde işgücü piyasasının rijitliği, sermaye hareketleri ve mali piyasalardaki b ü y ü m e oranı, üretim faktörlerine dayanan diğer modellere nazaran daha az çıkmıştır. Buradan çıkarılacak diğer bir sonuç da serbest ticaretin sağlayacağı kazancın üretim faktörlerinin getirişine bağlı olmasıdır. Üçüncü nokta, ihracatın ve yatırımların ekonominin serbest ticaret rejimine uyarlanmasında ortaya çıkmaktadır. Yatırımların ve ihracatın artışı, gerekli olan devalüasyonun etkisini kısıtlamaktadır. Bu iki unsur birbirinden ilintisiz değildir. Doğrudan yatırımlar verimliliği artırır, ihracatın rekabetini artırarak yeni çıkış noktaları oluşturur. Bu iki unsur, uygulanan modellerin dışsal unsurlarıdır ve elde edilen sonuçlar son derece duyarhdır. Aynı konudaki diğer simülasyon modeli ise serbest ticaretten elde edilen kazançların, dış tarifelendirme ve dahili maliye politikalarından kaynaklandığını belirlemektedir. İlk önemli nokta, Fas modelinde ortaya çıkmıştır. Esas avantaj, tarifelerin kaldırılmasından çok harmonizasyondan kaynaklanmıştır. Serbest ticaret, tarife harmonizasyonundan sağlanan faydaların ancak %50'si kadar bir artış sağlayabilmiştir. Bir başka ifade ile çeşitli yapısal reformlar sayesinde serbest ticaret, ekonomilerin üzerinde pozitif etki bırakmaktadır. Bu reformlar, tarifelerin ortadan kaldırılmasından daha etkindir. Liberalizasyon ne kadar geniş bir alana yayılırsa, entegrasyon o kadar çabuk olacak ve sağladığı fayda ise o kadar somut olacaktır. Eğer Avrupa pazarı tarım ürünlerine açılırsa Akdeniz ülkelerinin kazancı b ü y ü k olur. B u açılım, ihracatta hızlı bir artış sağlayacak ve tarım sektöründeki verimliliği artıracaktır. Taşımada, haberleşmede Avrupa standartlarının uygulanması serbest ticarette daha fazla fayda elde etmeyi sağlayacaktır. Fas ve Tunus için yapılan simülasyonlar diğer Akdeniz ülkeleri için de geçerlidir. Bununla birlikte diğer Akdeniz ülkelerinde, değişik ekonomik yapılardan kaynaklanan farklı reaksiyonlar oluşacaktır. Türkiye, özellikle Akdeniz Havzası içinde ticari liberalizasyon adına serbest mübadele alanlarının oluşturulması adına çok iyi bir örnektir. Ancak Türkiye, özellikle belirtmek gerekir ki aynı zamanda içinde bulunduğu bölgesel entegrasyon adına M a g r e b ve M a ş r e k ülkeleri ile aym değildir. Türkiye'nin tevdi edilmiş ve kesinleşmiş çok sayıda serbest ticaret anlaşması olduğu halde bunları A B taahhütleri çerçevesinde yapması ve aynı zamanda serbest ticareti, üye t ü m devletlerin taraf olduğu anlaşmalarla düzenleyen W T O üyesi olması serbest ticaret alanı anlaşmaları adına O ' n u daha çetrefilli bir k o n u m a yerleştirmektedir. Diğer k o m ş u ülkelerden farklı olarak Türkiye'de liberalizasyon, ilk etapta bölgesel bir proje olarak uygulamaya konuldu. Projede, Avıupa Topluluğu ile ekonomik ve ticari ilişkilerin 1963 Ankara Anlaşması ile oluşturulması ve G ü m r ü k Birliği önerilmişti. 1973 yılında geçiş dönemi başlamış ve buna göre gümrük vergilerinin tedricen indirilmesi ve AB'den gelen sanayi mallarına tarife dışı engellerin kaldırılması dönemi başlamıştır. A n c a k Türkiye'de ticari liberalizasyon oldukça yenidir. Topluluk ile Türkiye ilişkilerini, 1980 yılında gerçekleşen darbe yaklaşık 10 yıl dondurmuştur. 1980 yılında alman ekonomik önlemler, kambiyo rejiminde b ü y ü k değişikliklere yol açmış ve yapılan değişiklikler yüksek vergilerle korunan ithalatın değil, ihracatın lehine olmuştur. 1983'ten beri ithalatı izne bağlı ürünlerin sayısı azalmış ve ilk tarife indirimleri başlamıştır. A n c a k korumacılığın gerçek m a n a d a kaldırılması, 1989 yılında G ü m r ü k Birliği'nin gündeme gelmesi ve ihracatta bazı başarıların kazanılmasından soma gerçekleşmiştir. Bu süreçte Türkiye'de ithalattan alman vergilerin sayısı ve kapladığı alan giderek yayılmıştır. Bunların en önemlisi ise konut fonu uygulamasıdır. 1984'te uygulamaya konulan bu fon, çeşitli ürünlerden şartlı oranda alınmakta olup, ortalama oran % 1 7 civarında olmuştur. B u oran en fazla tercih edilen ülkelere uygulanan orandan (%9) daha fazladır. A n c a k Türkiye'nin diğer Akdeniz Havzası ülkelerine kıyasla çok yönlü bağımlılıkları vardır ki, bu bağımlılıklar sadece iç pazarın liberalizasyonuyla (iç baskılar) değil h e m A B h e m de Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ile ilgili bağımlılıklarıdır. Türkiye A B ' y e sadece G ü m r ü k Birliği ile b a ğ h olduğundan üyelik statüsü taşımaz ancak D T Ö ' n ü n üyesidir ve uluslar üstü bağlayıcılığı olan D T Ö ' n ü n kurucu anlaşmalarına taraftır. Dolayısıyla serbest ticaret alanı anlaşmaları gerçekleştirirken karşılaşacağı gümrük tarife müzakereleri h e m çok başlıklı h e m de çok uzun soluklu olacaktır. 4.3. DÜNYA TİCARET ÖRGÜTÜ VE AVRUPA BİRLİĞİ ARASINDA SIKIŞAN TÜRKİYE Geçtiğimiz yılın 15 Mart tarihinde Dünya Ticaret Ö r g ü t ü ' n ü n (Çalışmada W T O olarak anılacaktır) Anlaşmazlıkların Halli Organı (Çalışmada Dispute Settlement B o d y - D S B olarak anılacaktır) tarafından yayınlanan nihai "Kurul R a p o r u " h e m fikri mülkiyet hakları h e m de b u hususta birçok uluslararası anlaşmaya taraf olan ülkemiz için önem ifade eden bir anlaşmazlığın çözümlenmesi adına bir adım niteliğindeydi. A B D ve Avustralya'nın aralıklarla A B ' y i tarım ürünleri ve besin maddelerinde coğrafi işaretler ve ficaret markalan konusunda uluslararası anlaşma yükümlülüklerini yerine getirmemekle suçlaması, anlaşmazlığın konusunu teşkil etmekteydi. İstişare sürecinde ülkemizin üçüncü parti olarak katılması ayrıca bu anlaşmazlığın hareket noktası alınması için diğer bir nedendir. Anlaşmazlık aşağıdaki seyri izlemiştir^^: 1 Haziran 1999 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri, W T O ' y a Avrupa Birliği aleyhine, Birlik'in tarım ürünleri ve besin maddelerinin ticaret markaları ve coğrafi işaretler hususunda yeterli hassasiyeti göstermediği ve E C 2081/92 sayılı düzenlemesi (EEC) başta olmak üzere Birlik uygulamalarının "ulusal m u a m e l e " ilkesini ihlal ettiği, mevcut ticari markalar ve coğrafi işaretler için yeterli korumanın sağlanmadığı gerekçesi ile şikayet duyurusunda bulunmuş ve istişare talep etmiştir. A B D ' y e göre bu 28 http://www.wto.org/english/tratop_e/dispu_e/cases_e/ds290_e.htm#top durum, E E C ve muaddel hallerinin TRIPS A n l a ş m a s m m 3, 16, 24, 63 ve 65. maddeleri ile açıkça çeliştiğinin göstergesiydi. 4 Nisan 2003 tarihinde A B D , aynı konuya ilişkin ek bir istişare talebinde daha bulunmuştur. E E C ve bu düzenlemenin ilgili yönetmelik ve icra tedbirlerinin coğrafi işaretler ve ticaret markalarını tehdit ettiği, W T O ' y a üye diğer ülke mallarının A B ' y e girişinde yeterli korumanın sağlanmadığını tekrarlamıştır. A B D ' y e göre düzenlemenin bu hali TRIPS Anlaşmasının 2, 3, 4, 16, 22, 24, 63 ve 65. maddeleri ve 1994 yıh G A T T ' m I. ve 111:4 maddeleri ile çelişmekteydi. 17 Nisan 2003 tarihinde Avustralya, A B D ' y e paralel olarak, 14 T e m m u z 1992 tarih ve 2081/92 sayılı "Tarım ve Gıda Ürünleri için Coğrafi İşaretlerin ve Mensellerin K o r u n m a s ı " başlıklı Konsey Düzenlemesi (EEC) ve ilgili düzenlemelerin ("EC measures") tarım ve gıda ürünleri için ticari markalar ve coğrafi işaretler üzerindeki etkisi hususunda W T O ' d a n istişare talep etmiştir. Avustralya'ya göre: - - E C düzenlemeleri; W T O ' y a taraf bir ülkenin uyrukları ve malları için sağlanan avantaj, iltimas, öncelik ve dokunulmazlıkların, W T O ' y a üye diğer bir devletin uyruk ve malları için de "derhal ve kayıtsız" geçerli olacağı ilkesinden uzaktır. E C düzenlemeleri; W T O ' y a taraf her ülkenin, diğer ülke uyruk ve mallarına kendi uyruğundan olanlardan daha az elverişli bir tutum içinde olmaması ilkesinden uzaktır. EC düzenlemeleri; ticaret markaları için yasal korumayı azaltmaktadır. E C düzenlemeleri; Paris Sözleşmesi'nin mükerrer 10. maddesi çerçevesinde, Avrupa Birliği'nin ilgili taraflar açısından coğrafi işaretlerin yanıltıcı ya da haksız rekabete m e y d a n verecek her türlü kullanımını engellemek için kanuni yollar sağlamak )âikümlülüğü ile çelişmektedir. Düzenlemeler hususunda Avrupa Birliği şeffafiık yükümlülüklerini yerine getirmemektedir. - E C düzenlemeleri; yasal bir amacı ifa etmek adına gerektiğinden fazla ticareti kısıtlayıcı olabilmektedir. B u durumda ademi ifa halinin ortaya çıkması muhtemeldir. Avustralya E C düzenlemelerinin; Avrupa Birliği'nin yükümlülükleri çerçevesinde, TRIPS A n l a ş m a s ı ' n m 1, 2, 3, 4, 16, 20, 22, 24, 4 1 , 42, 63 ve 65. maddelerine, G A T T ' m I ve III. maddelerine, T B T (Technical Barriers to Trade) A n l a ş m a s ı ' n m 2. maddesi ve W T O A n l a ş m a s ı ' n m XVI:4 maddesine aykırı olduğunu savunmuştur. Her iki uyuşmazlıkta ( W T / D S 1 7 4 : A B D ' n i n başvurusu üzerine açılan uyuşmazlılc dosyası, W T / D S 2 9 0 : Avustralya'nın talebi üzerine açılan uyuşmazlık dosyası) Türkiye istişareye katılma talebini dile getirerek, üçüncü şahıslar içinde zikredilmiş ve istişareye dahil edilmiştir. Türkiye, 2 E k i m 2003 tarihinde üçüncü şahıs haklarını koruduğunu deklare etmiştir. 15 Mart 2005 tarihinde. Kurul Raporu, üye devletlere dağıtıldı. Rapor, D S B ' n i n A B D ve Avustralya lehine görüşleri yanında, A B lehine görüşlerini de içermekteydi. Kurul Raporu özetle aşağıdaki başlıklardan oluşmaktadır: 1. Kurul, aşağıdaki hususlara dayanarak Avrupa Birliği'nin coğrafi işaretler hakkındaki düzenlemesinin ( E C ' s GI Regulation) diğer W T O üyesi ülkelere ulusal muamele sağlamaması hususunda A B D ve Avustralya'yı haklı bulmuştur: o A B dışındaki bir ülkeden bir coğrafi işaretin tescili; o ülke devletince talik edilir şart ki A B sistemine muadil bir coğrafi işaretleri koruma sistemi benimsemiş ya da A B coğrafi işaretler düzenlemesine çift taraflı koruma sağlamış olsun, o Düzenleme ile öngörülen prosedür, W T O üyesi diğer devletlerden gelen talep ve itirazların, söz konusu üye devletlerin yönetimleri tarafından uygulanıp iletilmesini ve bu devletlerin Avrupa Birliği üyesi devletlerinkine benzer ürün kontrol sistemleri kullanmalarını gerektirmektedir. Sonuç olarak, yabancı devletler, kendi coğrafi işaretleri için, 2. 3. Avrupa Birliği sistemine dahil olma garantisi vermek zorunda değildir. Aksi halde, A B coğrafî işaretler koruma sisteminin özü itibariyle W T O yükümlülüklerine aykırı olduğuna dair herhangi bir bulgu yoktur. Kurul aşağıdaki hususlarda A B ' y i haklı görmüştür: Her ne kadar A B ' n i n söz konusu yönetmeliği; coğrafi işaretler, önceki markalar ile ihtilaf haline düştüğünde coğrafi işaretin tesciline izin verse de Yönetmelik, ticari markalara atfedilen haklara "sınırlı istisna" olarak nitelendirilecek yeterli bir sınırlama sağlamaktadır. Bununla beraber; Kurul; TRIPS A n l a ş m a s ı ' n m zaten coğrafi işaretlerin önceki markalarla ehliyetsiz şekilde bir arada bulunmasını yasakladığı görüşünden hareketle A B tarafından ayrıca bir düzenlemeye ihtiyaç olmadığını düşünerek A B D ve Avustralya'yı haklı bulmuştur. Sonuçta, yayınlanan Kurul Raporu taraflar açısından ne denli tatmin edicidir tartışılabilir. H u k u k u n çoğu kez menşei belirtilmesine ilişkin uygulamayla karıştırılan bu alan, bugün açık ve net biçimde fikri mülkiyet haklarının ilgi alanı dahilinde iken, menşei belirtilmesine ilişkin kurallar ise daha doğru bir konumlandırmayla, uluslararası ticaret yasasıyla tüketicinin korunması arasında yer alan gri bölgede kalmaktadır. A B ' n i n 2081/92 sayılı Yönetmelik'i ve uygulamaları, sınırları belli bir coğrafi alandaki yüksek kaliteli ürünlere katma değer sağlamak ve böylece tarım ürünlerinin değerini bu çeşit koruma önlemleri ile artırmak amacını gütmektedir. A B ' n i n miktar bazlı ticaretten kalite bazlı ticarete geçiş çalışmalarının temelinde bu görüş yatmaktadır. Nihayet W T O bünyesinde ve A B ' n i n ilerleme süreci boyunca tartışılagelen tarım ürünleri konusu özünde bu ürünlerin coğrafi işaretleri ve ticari marka haline gelecek katma değerleri etrafında yoğunlaşmaktadır. A B ' n i n T R I P S Anlaşması ve Paris Konvansiyonu bünyesinde sağlanan korumaya rağmen kendi iç hukuku ile düzenlediği ve A B üyesi olmayan ülkelerden kendi içtihatlarını AB düzenlemeleri paralelinde uyumlaştırmaları talebinin altında da bu durum yatmaktadır. A B D ve Avustralya perspektifinden bakıldığında bu kez manzara değişmektedir: Her iki ülke de dünyanın en önemli tarım ürünleri ihracatçılarından olarak kabul edilmektedir. Ayrıca her iki ülkenin ihracat yaptığı partnerlerinin A B ile yaptıkları ticaret ve A B ' n i n Birlik'e üye olmayan ülkelerle yaptığı serbest ticaret anlaşmaları da dikkate alındığında bu üç önemli aktörün uluslararası ticaretin en önemli ve tartışmalı kalemlerinden olan tarım ürünleri pazarı konusunda karşı karşıya gelmeleri kaçınılmazdır. Ek olarak A B ' n i n kalite temelli, katma değeri yüksek tarım ürünleri (coğrafi işaretler ve menşei belirteçleriyle tarım ürünlerini markalaştırmak) yaratarak dış ticaretini bu doğrultuda geliştirme çabaları, A B D için tehdit unsuru olarak görülmektedir. Ayrıca A B D h e m dünya ticaret sisteminin kurucularından h e m de sistemin işleyiş ve kontrolünden sorumlu uluslararası kuruluşların kurucu üyelerindendir. Gerek A B D gerekse A B üyesi ülkeler bu kuruluşların dünya ticaretini düzenleyici anlaşmalarına taraftır. Bu anlaşmaların kaleme alınması safhalarında her iki ekonomik gücün etkin bir şekilde rol aldığı da düşünülürse bugün karşı karşıya kalman tartışmanın çok yönlülüğü bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Söz konusu ekonomik liderler bir yana, ülkemiz açısından durumu ele aldığımızda tablo aşağıdaki gibidir: Türkiye İstatistik K u r u m u Şubat 2006 tarihli Dış Ticaret İstatistikleri Bülteni'nde yayınlanan verilere göre Türkiye dış ticaretinde A B D , Avrupa Birliği'nin ardından ithalatta % 5 ile 3. sırayı ve ihracatta % 8 ile yine 2. sırayı almaktadır. A B ' n i n ihracat ve ithalatta % 50'lere varan liderliği devamlılığını korumaktadır. Tarım ürünleri sekörü dış ticaretinde bu kez A B D 994 milyon dolar ile ilk sırayı almaktadır. Onu yaklaşık 250 milyon dolar ile A B ve 200 milyon dolar ile Rusya izlemektedir. "Doğrudan Yabancı Yatırımlar K a n u n u " nun yürürlüğe girdiği tarihten sonra ülkemizde faaliyete geçen 5.992 adet yabancı sermayeli şirketin 256 adedinde kayıtlı sermaye 500.000 doların üzerindedir. 11.804 adet yabancı sermayeli firmanın ülke gruplarına göre dağılımına bakıldığında ise A B ülkeleri ortaklı girişim sayısının 6.235 adet ile birinci sırada yer aldığı görülmektedir. A B ülkeleri ortaklı yabancı sermayeli şirketlerin içinde A l m a n y a 2.075 adet firma ile birinci sırayı alırken, onu İngiltere (941 adet) ve Hollanda (932 adet) izlemektedir. 17 Haziran 2003 31 Ocak 2006 tarihleri arasında faaliyette bulunan A B ülkeleri ortaklı yabancı sermayeli şirketlerin 150 adedinde kayıtlı sermaye 500.000 doların üzerindedir.^^ Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı'nm yabancı sermaye yatırımları konusundaki 2006 verilerine göre Türkiye'de hali hazırda 1.668 firma A B menşeli, 103 firma A B D menşelidir. T o p l a m sermaye ihracında ise 186.680.367 dolar ile A B D , A l m a n y a ' n ı n ardından ikinci sırada yer almaktadır. Bir başka açıdan, Türkiye uluslararası dış ticareti düzenleyen belli başlı kuruluşlara üye ve anlaşmalara taraftır. Söz gelimi; 26 Mart 1995'ten bu yana W T O ' y a üye ve T R I P S ' e taraftır. Mayıs 1976'tan bu yana W I P O ' y a üye ve kuruluş anlaşmasına taraftır. E k i m 1925'ten bu yana Paris K o n v a n s i y o n u ' n a taraftır. K a s ı m 2 0 0 0 ' d e n b u yana Avrupa Patent Ofisi'ne üye ve A n l a ş m a s ı ' n a taraftır. Haziran 1992'den bu yana Karadeniz Ekonomik İşbirliği Paktı'na üye ve anlaşmasına. Ocak 1996'tan bu yana Patent İşbirUği Anlaşması'na, Ocak 1999'dan bu yana Madrid A n l a ş m a s ı ' n a ilişkin Protokol'e, Ocak 2 0 0 5 ' t e n bu yana Tasarımların Uluslararası Tesciline İlişkin Lahey Anlaşması'na, Ekim 1998'den bu yana Mikroorganizmaların Uluslararası Saklanmasına İlişkin Budapeşte Anlaşması'na, Ekim 1996'dan bu yana Patentlerin Uluslararası Sınıflandırılmasına İlişkin Strazbourg Anlaşması'na, E k i m 1996'dan bu yana Marka Tescilinde Eşyaların ve Hizmetlerin Uluslararası Sınıflandırılmasına İlişkin Nise Anlaşması'na, Ocak 1996'dan bu yana Markaların Figüratif Elemanlarının Sınıflandırılmasına İlişkin Viyana Anlaşması'na, Ocak 2 0 0 5 ' t e n bu yana Marka Kanunu A n l a ş m a s ı ' n a (TLT) taraftır. Özetle sadece flkri mülkiyet konusunda bile ülkemiz 13 uluslararası anlaşmaya taraf olup kendi mevzuatında uyumlaştırmalar yapmayı taahhüt etmiştir. Bunların ötesinde 12 Eylül 1963 tarihinde Ankara Anlaşması ile üç aşamalı öngörülen Avrupa Birliği'ne katılma süreci 31 Aralık 1995 tarihi ifibariyle yürürlüğe giren 1/95 Ortaklık Konseyi Kararı ile geçiş sürecini tamamlamış ve son döneme girilmiş ve Türkiye bu anlaşma ile Avrupa Birliği ile G ü m r ü k Birliği'nin yükümlülüklerini yerine getirmeyi ve ilgili mevzuatlarını uyumlaştırmayı taahhüt etmiştir. H e m ticari h e m de hukuki boyutlarıyla çizilmeye çalışılan tablo Türkiye'yi saran çemberin ne denli sıkı ve riskli olduğunun göstergesidir. Bu şartlar Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Yabancı Sermaye Raporu, 2006, s. 2 altında yukarıda özetlenen anlaşmazlığın halli sürecinde Türkiye'nin taraf olması da özünde bu çemberin Türkiye'yi çepeçevre saran yapısından ileri gelmektedir. Böylesi bir anlaşmazlıkta Türkiye'nin durumu ve hareket planı ne olmalıdır? DTÖ Figür 16: DTÖ ve AB Arasmda Türkiye Yukarıdaki figürde gösterildiği gibi, Türkiye, gümrük birliği ile A B ' y e ; ticaretin serbestleştirilmesi adına G A T T ve T R I P S ile D T Ö ' n e bağlıdır. Ancak A B herhangi bir anlaşmazlıkta kendi iç hukukunu çalıştırarak, D T Ö gibi uluslara üstü bir kuruluşta bile sözünü geçirebilmekte ve ticari açıdan üyelerinin çıkarlarını koruyabilmektedir. Bu sefer sadece istişareci olarak bulunduğu yukarıda özetlenen anlaşmazlıkta ileriki bir tarihte, özellikle Ç i n ' i n D T Ö ' n e üyeliği ve R u s y a ' n ı n girişi ile birlikte böylesi bir anlaşmazlık içinde taraf olabileceği kaçınılmazdır. Böylesi bir durumda üye olmadığı ancak gümrük birliği ile sadece ticari bir bağ ile bağlı olduğu A B mi Türkiye'nin çıkarlarını koruyacaktır? 4.4. TÜRKİYE'NİN SERBEST TİCARET ANLAŞMALARI, OTONOM REJİMLER VE STAJLARIN FAYDALARI Türkiye'nin, üçüncü ülkelerle serbest ticaret anlaşmaları akdetmesinin temelleri esasen 1980 yılında başlayan ihracata dayalı b ü y ü m e stratejisi ile atılmıştır. Bu stratejinin dış ticaret politikası açısından en önemli hedefleri, yeni pazarlar bulmak ve ihracatı ürün bazında çeşitlendirmektir. Diğer taraftan, aynı dönemde özellikle A v r u p a ' d a önemli değişiklikler gerçekleşmiş ve S S C B ' n i n dağılması ertesinde kendilerine yeni bir ekonomik model arayan Merkezi ve D o ğ u Avrupa Ülkeleri ( M D A Ü ) , dış ticaret politikalarında A B ' y e yönelerek, bir dizi ticari h ü k ü m ihtiva eden anlaşmalar imzalama yoluna gitmişlerdir. B u anlaşmalarla, anılan ülkeler A B pazarına uygun koşullarla girme imkânına sahip olarak Türk malları ile rekabet şansını yakaladıkları gibi, A B ' y e verilen tavizler, bu ülke pazarlarında Türk ürünlerinin rekabet şansını azaltan bir etki yaratmıştır. Bu aşamada ihracata dayalı b ü y ü m e stratejisinin yeni bir ivmeye ihtiyaç duyduğu somut bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bu amaca dönük olarak bilinen en uygun araç ise, G A T T ' m X X I V ' ü n c ü maddesi kapsamında kurulacak "Serbest Ticaret Alanları" olmuştur. Esasen bu gelişmeler daha önceden tespit edilmiş ve E F T A ülkeleri ile serbest ticaret anlaşmaları imzalanmasına yönelik müzakereler 1990 yılında başlatılmış ve 1992 yılında anlaşmanın yürürlüğe girmesi ile sonuçlandırılmıştır. Aynı şekilde 1992 yılında Macaristan ve Çekoslovakya ile de müzakere süreci başlatılmıştır. 1996 yılma gelindiğinde ise, bir yandan yukarıda sayılan nedenler diğer yandan da A B ile gerçekleştirilen G ü m r ü k Birliği'nin taraflar arasında Ortak Ticaret Politikası uygulanmasını zorunlu kılması, A B ' n i n tercihli anlaşmalarından başlayarak üçüncü ülkelerle serbest ticaret anlaşması müzakerelerinin hızla ele alınmasını gerektirmiştir. Zira, Türkiye-AB G ü m r ü k Birliği'nde mallarm serbest dolaşımı ilkesi bulunduğundan, gümrük vergileri tahsil edilmek suretiyle ithal işlemleri tamamlanan tüm sanayi ürünleri taraflar arasında serbest ticarete konu olabilmektedir. Bu durum, tarafların üçüncü ülkeler ile tercihli ticaret rejimlerindeki farklılıklardan kaynaklanabilecek ticaret sapması tehlikesini gündeme getirmiştir. Böyle bir ticaret sapmasının engellenmesi amacıyla, G ü m r ü k Birliği'nin tamamlanmasına ilişkin 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi K a r a r ı ' n m 16'ncı Maddesi ile, Türkiye'nin, bu K a r a r ' m yürürlüğe girmesini izleyen beş yıl içinde A B ' n i n tercihli ticaret anlaşmaları ve tek taraflı ticari tavizlerin tanındığı otonom rejimlerine u y u m sağlaması öngörülmüştür. Türkiye'nin üstlenmekle yükümlü olduğu tercihli ticaret anlaşmaları ve otonom rejimler, Ortaklık Konseyi K a r a r ı ' n m 10 sayılı ekinde sayılmaktadır. Bu çerçevede, Türkiye, A B ' n i n Ortak Ticaret Politikası'na paralel olarak E F T A ' n m yanı sıra A B ' n i n Merkezi ve D o ğ u A v r u p a Ülkeleri ( M D A Ü ) ile serbest ticaret anlaşmalarını tamamlamış ve ayrıca bölge içerisinde malların serbest dolaşımını sağlayan Pan-Avrupa M e n ş e Kümülasyonu Sistemi'ne 1 Ocak 1999 tarihi itibariyle taraf olmuştur. Böylece, Türkiye, A B ' y e ilave olarak, tüketim eğilimi yüksek 120 milyon nüfuslu yeni bir pazara sahip olmuş ve bu ülkeler ile şimdiden derin bir ekonomik entegrasyon için altyapı oluşturulmuştur. Türkiye, M D A Ü ile serbest ticaret anlaşmalarından sonra A B ' n i n Ortak Ticaret Politikasına u y u m süreci içerisinde yeni bir aşamaya geçmiş ve Akdeniz ülkelerine doğru ticari açılım sürecini başlatmıştır. B ü y ü k ölçüde Türkiye'nin G ü m r ü k Birliği yükümlülükleri ile ortaya çıkan ancak yine Türkiye için önemli ticari potansiyel yaratacak olan bu süreç, A B ' n i n Yenileştirilmiş Akdeniz Politikası ve 1995 tarihli Barselona Deklarasyonu ile şekillendirilmektedir. Barselona Deklarasyonu, A B ve A k d e n i z ' e kıyısı olan 12 ülke (Türkiye, Fas, Tunus, Cezayir, Mısır, Ürdün, Filistin, İsrail, Lübnan, Suriye, M a k a ve Kıbrıs) arasında 2010 yılma kadar tedricen bir serbest ticaret alanı kurmayı hedeflemektedir. Avrupa-Akdeniz Serbest Ticaret Bölgesi, A B ' n i n M D A Ü ile genişleme stratejisine de bağlı olarak, 600 ila 800 milyon potansiyel tüketiciyi içeren, 30 ila 40 ülke arasında oluşturulacak dünyadaki en b ü y ü k serbest ticaret alanı olacaktır. Türkiye'nin her iki grup ülke ile anlaşmaları sanayi ürünlerinin serbest dolaşımını, tarım ürünleri ticaretinin karşılıklı ticari tavizler yoluyla ve tarım politikalarının izin verdiği ölçüde aşamalı olarak serbestleştirilmesini; taraf ülkelerin karşılıklı olarak birbirlerine teşebbüs hakkı tanımalarını ve hizmetler sektörü ve sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesini öngörmektedir. Anlaşmalar ülkemizin bu ülkeler ile ticaretinin yanı sıra, sınai işbirliği ve ortak yatırım imkanlarını arttırarak dünya pazarlarındaki k o n u m u n u güçlendirecektir. Türkiye, bu süreç içerisinde karşılıklı tavizler içeren serbest ticaret anlaşmalarına öncelik vermiştir. Bugüne kadar Türkiye, E F T A , İsrail, Macaristan, Romanya, Litvanya, Estonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Letonya, Slovenya, Bulgaristan, M a k e d o n y a ve Polonya ile serbest ticaret anlaşmaları imzalanmıştır. Halen, Fas, Tunus, Mısır, Faroe Adaları ve Filistin ile müzakereler sürdürülmekte olup, Ü r d ü n ve M a l t a ' y a taslak anlaşma metinleri tevdi edilmiştir. 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı'nda sayılan otonom rejimlerin üstlenilmesi sürecinde ise, A B ' n i n B o s n a - H e r s e k ' e ilgili Konsey Yönetmelikleri ile tek taraflı olarak tanıdığı tavizler 99/12868 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 31 Haziran 1999 tarihinden geçerli olmak üzere İthalat Rejimine yansıtılmıştır. Diğer t ü m otonom rejimlerin 2001 yılma kadar üstlenilmesi öngörülmektedir. Türkiye'nin serbest ticaret anlaşmalarından beklentileri aşağıdaki şekilde özetlenebilir: 1. ü ç ü n c ü ülkelerden alınacak g ü m r ü k vergisi tavizleri sayesinde, ihracata yeni pazar yaratmak: Müzakere yapılmakta olan ülkelerin h e m e n tamamında ithalatta yüksek korumalar olduğu dikkate alındığında, Türk ürünlerinin vergisiz olarak bu ülke p a z a r l a n n a girişi temin edilmektedir. Böylece anlaşması olmayan diğer ülkelere göre Türk ürünlerinin rekabet şansı yükseltilmiş olmaktadır. 2. B u pazarlara daha önce tavizli koşullarla girme imkanı bulmuş ülke malları karşısında T ü r k mallarının sahip olduğu dezavantajı y o k etmek: A B ve aynı bölgede bulunan diğer ülkeler arasında daha önceden imzalanmış ve yürürlüğe girmiş anlaşmalar mevcuttur. B u nedenle, halen bu ülkeler Türk mallarına oranla daha tavizli bir rejimden istifade etmektedir. Bu ülke pazarlarının yeni yeni açılmaya başladıkları dikkate alındığında, pazarlara öncelikli olarak giren ülkelerin önemli avantajlar yakaladığı aşikârdır. Anlaşmalar, Türk mallarının diğer ülke malları ile eşit koşullarda pazara girmesini temin ederek rekabet şansını yükseltecektir. Ayrıca, ileride önemli pazarlar haline gelecek olan bu ülkelerin piyasalarında garantili pazar payı elde edilmiş olacaktır. 3. T ü r k sanayicisinin ihtiyaç d u y d u ğ u h a m m a d d e mamullerin daha uygun koşullarda temini: ve yarı Bu ülkelere uygulanmakta olan vergilerin kaldırılması, sanayi üretiminin maliyetlerini düşürecektir. Böylece, tüm dünya ülkelerine karşı rekabet gücümüze olumlu katkı yapacak, diğer üçüncü ülkelere ihracatımızı olumlu yönde etkileyecektir. Dahilde işleme rejimi kapsamındaki hükümler nedeniyle, A B ve E F T A ülkeleri sanayicilerinin sahip olduğu düşük maliyetli mal temini avantajı Türk sanayicisine teşmil edilecektir. A B ve E F T A ülkeleri, üçüncü ülkelerle imzaladıkları Serbest Ticaret Anlaşmaları veya Genelleştirilmiş Preferanslar Sistemi gibi otonom rejimler k a p s a m m d a tavizli vergi hadlerinden mal temin edebilmektedir. Buna mukabil, aynı ürünler ülkemiz sanayicisi tarafından ancak üçüncü ülkelere karşı uygulanan gümrük vergileri ödendikten sonra üretimde kullanılabilmektedir. Örneğin, bu durum özellikle renkli televizyon tüplerinde önemli sorunlar yaratmıştır. A B sanayicisinin bu tüpleri serbest ticaret anlaşmaları kapsamında Litvanya ve P o l o n y a ' d a n "O" gümrükle ithal etmesine karşılık, Türk sanayicisi % 1 4 oranında gümrük vergisi ödemek zorundaydı. Bu durum, Türk sanayicisinin A B ve E F T A sanayicisi karşısındaki rekabet gücünü son derece olumsuz etkilemekteydi. Anlaşmaların imzalanması bu tür sorunların da aşılmasını sağlamıştır. 4. Türkiye'nin P a n - A v r u p a Menşe Kümülasyonu katılması için altyapının tesis edilmesi: Sistemine Birliği, E F T A ve Merkezi ve D o ğ u Avrupa Ülkelerini içine alan menşe kümülasyonu sistemini 1.1.1997 tarihinde tesis etmiş bulunmaktadır. Böylece, sisteme taraf olan ülkeler menşeli mallar, yeterli işçilik görmese de tavizli ticaretten yararlanma imkânına sahip olabilmektedir. Türkiye, E F T A ve M D A Ü ' l e r ile Serbest Ticaret Anlaşması müzakerelerini tamamlayarak, sisteme 1.1.1999 tarihinde sanayi ürünleri itibariyle katılmıştır. 5. Ticaretle sınırlı kalmayacaktır: Türkiye'nin coğrafi k o n u m u ve kültürel ve tarihi bağları nedeniyle Türk Cumhuriyetleri ve Orta D o ğ u ülkelerine yakınlığı dikkate alındığında, A B ile G ü m r ü k Birliği ve diğer ülkelerle serbest ticaret anlaşmalarının aynı zamanda ortak yatırımlar bakımından da yeni imkanlar yaratması beklenmektedir. 6. Gümrük Birliğinden kaynaklanan bir yükümlük yerine getirilmiş olacaktır: Bilindiği üzere, Türkiye 1.1.2001 tarihine kadar A B ' n i n ikili anlaşmalar ve o t o n o m rejim k a p s a m m d a k i tercihli düzenlemelerini ü s t l e n m e yü­ kümlülüğü altmdadır. Anlaşmalarm tamamlanması, en azından ikili ter­ cihli düzenlemelere ilişkin y ü k ü m l ü l ü ğ ü n yerine getirilmesini sağlaya­ caktır. 7. M e n ş e Kuralları açısından G ü m r ü k Birliği'nden daha geniş bir k o r u m a söz konusu olacaktır: Bir S T A ve g ü m r ü k birliği arasındaki farklılıklar incelendiğinde, S T A içi ticarette menşe kurallarının önemini koruduğu görülür. G ü m r ü k bir­ likleri, birlik üyesi ülkeler arasında menşe kuralı uygulamazlar ve fakat üçüncü ülkelere karşı üyelerin aynı menşe kurallarını uygulamaları tica­ ret saptırıcı etkilerin önlenmesi bakımından gereklidir. Birlikte "serbest d o l a ş ı m " ilkesi geçerlidir ve teorik olarak da hiç bir g ü m r ü k k o n t r o l ü y a p ı l m a z . Serbest dolaşıma girmiş bir m a l ı n gerekli g ü m r ü k vergileri ödenmiştir ve herhangi bir iade söz konusu değildir. A n c a k bu durum, o m a l ı n m e n ş e k a z a n d ı ğ ı a n l a m ı n a g e l m e z . İki y a da ç o k taraflı S T A ' larda ise m e n ş e kuralı u y g u l a m a s ı kaçınılmazdır. Zira ülkeler arasın­ da, g ü m r ü k birliklerine kıyasla daha basit bir b ü t ü n l e ş m e m o d e l i ku­ r u l d u ğ u n d a n , birbirlerinden ithal edilen ürünlerin tercihli m u a m e l e y e k a b u l e d i l e b i l m e l e r i , ü r ü n l e r i n tercihli m e n ş e i n e b a ğ l ı d ı r ve g ü m r ü k kontrolü gerek m e n ş e bakımından gerek diğer işlevleri b a k ı m ı n d a n her z a m a n söz konusudur. Ü ç ü n c ü ülkelere karşı ise aynı kuralları uygula­ m a zorunlulukları yoktur. O t o n o m rejimlerinin üstlenilmesi ise, Türkiye'de sanayinin ihtiyaç duyduğu girdileri A B ile aynı koşullarda temin edebilmesine imkan tanıyabilecek ve bu kapsamdaki ülkeler ile ikili ticaretin geliştirilmesi için zemin oluşturabilecektir. Türkiye'nin imzaladığı serbest ticaret anlaşmaları, yürürlüğe giriş tarihleri ve onay süreci içerisinde kaydedilen aşamalar itibariyle şu şekilde sıralanabilir: a) Türkiye - EFTA Anlaşması: Anlaşma 10 Aralık 1991 yılında imzalanarak 21184/27.03.1992 sayıh ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan 3788 sayılı K a n u n ile uygun bulunmuş ve 21203Mük./18.04.1992 sayılı ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan 92/2881 sayıh B K K ile onaylanarak 01.04.1992 tarihinden itibaren yürürlüğe konulmuştur. İlgili Yönetmelik ise 22.05.1992 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır. 2 3 9 3 7 M ü k . / l 8 . 0 1 . 2 0 0 0 sayıh ve tarihU Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan B K K ile de yapılan değişiklikler 01.01.2000 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir. Halen E F T A ülkeleri A B ülkeleri ile eşit muamele görmektedir. Aynı şekilde, bu ülke pazarlarına yapılmakta olan ihracatımız önünde herhangi bir engel bulunmamaktadır. b) Türkiye - İsrail Anlaşması: Türkiye ile İsrail arasında 1992 yılında başlatılan görüşmeler 1996 yılında tamamlanarak Anlaşma 14 Mart 1996 tarihinde Tel-Aviv'de imzalanmıştır. A B D , A B ve E F T A serbest ticaret anlaşmaları akdetmiş tek ülke olan İsrail ile imzalanan bu anlaşma, sadece İsrail pazarına değil, özellikle A B D pazarına giriş açısından da önem arzetmektedir. Ayrıca, Akdeniz ülkeleri ve A B arasında 2010 yılma kadar tesis edilmesi öngörülen serbest ticaret alanı ile bütünleşme için gerekli ilk adım atılmış olmaktadır. Söz konusu Anlaşma, 22960/10.04.1997 sayılı ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan 4239 sayılı K a n u n ile uygun bulunmuş ve 23053Mük./18.07.1997 sayıh ve tarihH Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan B K K ile onaylanmıştır. Anlaşma, 1 Mayıs 1997 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yürürlüğe konulmuştur. Anlaşma ile ilgili Yönetmelik, 23060Mük/25.07.1997 sayılı ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanmıştır. c) Türkiye - Macaristan Anlaşması: Taraflar arasında 1992 yılında başlayan görüşmeler, 1996 yılında sonuçlandırılmış ve Anlaşma 19 Eylül 1996 tarihinde paraflanmıştır. 8 Ocak 1997 tarihinde imzalanan Anlaşma, 23240/24.01.1998 sayıh ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan 4326 sayılı K a n u n ile uygun bulunmuş ve 23268Mük/24 Şubat 1998 sayılı ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanarak onaylanmış olup, 01.04.1998 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir. Anlaşma ile ilgiH Yönetmelik, 23313/14.04.1998 sayıh ve tarihH Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. Anlaşmada yapılan son değişiklikler, 23922/30.12.1999 sayıh ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan B K K ile 01.01.2000 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir. Konuyla ilgili Yönetmelik ise, 23960/10.02.2000 sayıh ve tarihH Resmi G a z e t e ' d e yayımlanmıştır. d) Türkiye - Romanya Anlaşması: Türkiye ile R o m a n y a arasında 28 Nisan 1997 tarihinde parafe edilen Serbest Ticaret Anlaşması 29 Nisan 1997 tarihinde imzalanmıştır. Anlaşma 4310 sayılı Kanunla uygun bulunmuş ve 2 3 2 3 3 M ü k / 1 7 Ocak 1998 sayılı ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan BfCK ile onaylanarak 02 Şubat 1998 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere jmrürlüğe konulmuştur. Anlaşma ile ilgiH Yönetmelik 23259/15.02.1998 sayılı ve tarihH Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. Anlaşmada yapılan son değişiklikler 23931/12.01.2000 sayıh ve tarihH Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan B K K ile onaylanmış ve 01.01.2000 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir. Değişiklikle ilgiH Yönetmelik de 23960/19.12.1999 sayıh ve tarihH Resmi G a z e t e ' d e yayımlanmıştır. e) Türkiye - Litvanya Anlaşması: Türkiye ile Litvanya arasında 28-29 Kasım 1996 tarihlerinde A n k a r a ' d a yapılan toplantılarla başlayan müzakere süreci 13-15 Nisan 1997 tarihinde yapılan görüşmelerle tamamlanmıştır. 2 Haziran 1997 tarihinde imzalanan Anlaşma 23240/24.01.1998 sayıh ve tarihH Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan K a n u n ile uygun bulunmuş ve 23273/01.03.1998 sayılı ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan B K K ile onaylanarak 1 Mart 1998 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir. Anlaşma ile ilgili Yönetmelik 23304/01.04.1998 sayılı ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanmıştır. Anlaşmada yapılan son değişiklikler 23936/17.01.2000 sayıh ve tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan B K K ile onaylanmış ve 01.01.2000 tarihinden itibaren 3mrürlüğe girmiştir. Değişiklik ile ilgili yönetmelik de 23960/10.02.2000 sayılı ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanmıştır. f) Türkiye - Estonya Anlaşması: Türkiye ile Estonya arasında bir serbest ticaret alanı kurulmasına ilişkin görüşmeler 1997 tarihlerinde başlamış ve Anlaşma 7 Mayıs 1997 tarihinde parafe edilmiştir. 3 Haziran 1997 tarihinde imzalanan Anlaşma, 23240/24.01.1998 sayılı ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan 4327 sayılı K a n u n ile uygun bulunmuş ve 23278Mük./06.03.1998 sayılı ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan B K K ile de onaylanarak 01.07.1998 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir. Anlaşma ile ilgili Yönetmelik 23423/04.08.1998 sayılı ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanmıştır. Anlaşma ile ilgiH son değişiklik de 23586/17.01.1999 sayıh ve tarihU Resmi G a z e t e ' d e Yayımlanan B K K ile onaylanmış ve 01.01.1999 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir. Değişiklikle ilgili Yönetmelik de 23618/21.02.1999 sayılı ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanmıştır. g) Türkiye - Çek ve Slovak Cumhuriyetleri Anlaşmaları: Çekoslovakya ile 1992 yılında başlatılan görüşmeler 1993 yılında Çekoslovakya'nın bölünme sürecine girmesi ile kesintiye uğramıştır. Çek ve Slovak Cumhuriyetleri ile 1996 yılında yeniden başlayan görüşmeler sonucu, anlaşmalar 15 T e m m u z 1997 tarihinde prafe edilmiştir. Çek Cumhuriyeti ile anlaşma 3 E k i m 1997 tarihinde imzalanmış ve 23243/27.01.1998 sayılı ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan Kanun ile uygun bulunmuş ve 23278Mük/06.03.1998 sayıh ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan B K K ile onaylanarak 01.09.1998 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir. Anlaşma ile ilgiH Yönetmelik ise 23448/29.08.1998 sayıh ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanmıştır. Anlaşma ile ilgili son değişiklikler 23629/04.03.1999 sayılı ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan B K K ile onaylanmış ve 09.03.1999 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir. Değişiklikle ilgili Yönetmelik de 23730/19.06.1999 sayıh ve tarihH Resmi G a z e t e ' d e yayımlanmıştır. Slovak Cumhuriyeti ile ilgili anlaşma da 20 E k i m 1997'de A n k a r a ' d a imzalanmış olup, anlaşma yukarıda belirtilen resmi gazetelerde yayımlanan BIGC ve yönetmelikleri ile onaylanarak yürürlüğe konulmuştur. Anlaşma ile ilgih son değişiklikler de 23753/12.07.1999 sayıh ve tarihH Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan B K K ile uygun bulunmuştur. Değişiklikle ilgiH Yönetmelik 23783/11.08.1999 sayıh ve tarihU Resmi G a z e t e ' d e yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. h) Türkiye - Bulgaristan Anlaşması: Bulgaristan ile Anlaşma, 1997 yılında başlayan görüşmeler sonucu 19 Haziran 1998 tarihinde parafe edilmiştir. 11 T e m m u z 1998 tarihinde imzalanan Anlaşma 23419/31.07.1998 sayıh ve tarihH Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan 4372 sayılı K a n u n ile uygun bulunmuş ve 23475/26.09.1998 sayılı ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan B K K ile de onaylanarak 1 Ocak 1999 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Anlaşma ile ilgili Yönetmelik de 23560/21.12.1998 sayılı ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanmıştır. i) Türkiye - Slovenya Anlaşması: Slovenya ile Anlaşma, 1997 yılında başlayan görüşmeler sonucu 31 Mart 1998 tarihinde parafe edilmiştir. 5 Mayıs 1998 tarihinde imzalanan Anlaşma 23956/06.02.2000 sayıh ve tarihH Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan 4509 sayılı K a n u n ile uygun bulunmuş ve 24023/17.04.2000 sayılı ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan B K K ile onaylanmasını müteakip 01.06.2000 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir. j) Türkiye - Letonya Anlaşması: Letonya ile Anlaşma, 1997 yılında başlayan görüşmeler sonucu 10 Eylül 1997 tarihinde parafe edilmiştir. Anlaşma 16 Haziran 1998 tarihinde imzalanmış olup, 23956/06.02.2000 sayılı ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan 4510 sayılı Kanun ile uygun bulunmuş ve 24045/10.05.2000(Mük) sayıh ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan B K K ile onaylanmasını müteakip, yürürlüğe girmiştir. k) Türkiye - Makedonya Anlaşması: M a k e d o n y a ile Anlaşma, 1998 yılında başlayan görüşmeler sonucu 18 Mart 1999 tarihinde parafe edilmiştir. 7 Eylül 1999 tarihinde imzalanmış olan. Anlaşma; 23991/12.03.2000 sayıh ve tarihU Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan 4548 sayılı K a n u n ile uygun bulunmuş olup, onay işlemleri devam etmektedir. l) Türkiye - Polonya Anlaşması: Polonya ile görüşmelere 1997 yılında başlanmış ve sonuncusu 7-8 T e m m u z 1999 tarihinde yapılan sekiz tur görüşme sonunda Anlaşma üzerinde mutabakat sağlanmıştır. 4 E k i m 1999 tarihinde imzalanan Anlaşma 23948/29 Ocak 2000 sayılı ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan 4506 sayılı Kanun ile uygun bulunmuş olup, onay işlemleri devam etmektedir. m) Türkiye- Fas-Tunus Anlaşmaları: îlki Şubat 1999 tarihinde yapılan Türkiye ile Fas arasında bir Serbest Ticaret Alanı oluşturulmasına yönelik müzakerelerin dördüncüsü 7 Mart 2002 tarihinde A n k a r a ' d a yapılmıştır. 31 E k i m 2003 tarihinde R a b a t ' t a parafe edilen A n l a ş m a ' n m , Fas B a ş b a k a m ' n m 6-7 Nisan 2004 tarihlerinde Türkiye'yi ziyareti sırasında imzalanması gerçekleştirilmiştir. Türkiye'nin Fas menşeli sanayi ürünlerine uyguladığı t ü m gümrük vergileri ve eş etkili vergiler söz konusu A n l a ş m a ' n m yürürlüğe girmesi ile birlikte sıfırlanacaktır. F a s ' ı n Türkiye'ye uyguladığı vergiler ise A B - F a s Ortaklık A n l a ş m a s ı ' n a paralel olarak, Fas için hassasiyet arz eden bir grup ürün için, 9 yıllık bir geçiş dönemi zarfında aşamalı olarak kaldırılacaktır. Bu ürünler üç ayrı listede toplanmıştır. Birinci listede mermer ve traverter, çimento, petrol yağları ve gazlar, kimya sanayi mamulleri, eczacılık ürünleri, boyalar, parfiimeri ve kozmetik ürünleri, plastik mamulleri, ahşap eşya, sabunlar, ipek hariç tekstil ve konfeksiyon ürünleri gibi ağırlıklı m a m u l maddeler bulunmaktadır. Birinci listede yer alan ürünler için Fas, S T A yürülüğe girer girmez % 1 0 ' l u k bir gümrük vergi indirimi yapacak ve yine takip eden 9 yıl boyunca, yıllık % 1 0 ' l u k indirimlerle, 9 yıl sonunda gümrük vergisi uygulamasını sona erdirecektir. İkinci listede yer alan ürünler için ise, Fas ilk üç yıl % 3 ' l ü k , geriye kalan 5 yıl boyunca % 1 5 ' l i k ve son 3 yıl % 1 3 ' l ü k gümrük vergisi uygulayarak vergileri sıfırlayacaktır. Binek otomobilleri bu listede yer almaktadır. Ü ç ü n c ü listede gümrük vergisi indirimi kapsamı dışında kalan ürünler yer almaktadır. Bu listede kullanılmış giyim eşyaları, yarı römorklar için kullanılmış çekiciler, eşya taşımaya mahsus kullanılmış römorklar, 10 veya daha fazla insan veya eşya taşımaya mahsus kullanılmış motorlu taşıtlar, kullanılmış buzdolabı, çamaşır makinası, ocaklar gibi esas itibariyle bazı kullanılmış eşyalar bulunmaktadır. Belirtilen indirimler, F a s ' ı n uygulamakta olduğu "En Çok Kayrılan Ü l k e " gümrük vergileri üzerinden yapılacaktır. Ayrıca söz konusu listelerde belirtilen ürünler dışındaki Türk Menşeli sanayi ürünleri, Anlaşmanın yürürlüğe girmesi ile birlikte gümrük vergisinden m u a f olarak Fas pazarına girebilecektir. Sünger taşı, feldispat, zımpara taşı, metal cevherleri, cüruf ve kül, organik kimyasal ürünler, gübreler, ipek, ipek ipliği ve mensucatı, sentetik veya suni fılament demetleri, sentetik ve suni devamsız lifler, y a p m a çiçekler, 70.01 ila 70.05 pozisyonlarındaki camlar, inciler, kıymetli taşlar ve metaller, k u y u m c u ve mücevherci eşyası, kurşundan eşya, paketleme ve ambalaj makineleri, bulaşık yıkama makineleri, hubuat ve baklagil işlemesi için makineler, televizyon alıcıları, kara taşıtlarının tekerlekleri ve bunların aksam ve parçaları, hava taşıtları ve bunların aksamı, gemi ve suda yüzen diğer taşıtlar, sanat eserleri, koUeksiyonlar, antikalar bu kategoride bulunan ve Türkiye'nin ihracatı açısından dikkat çeken ürünlerin bazılarıdır. Anlaşma eki listeler F a s ' ı n Armonize Sistem Kodlarına göre hazırlanmış olup bu nedenle Türkiye G.T.Î.P'lerinden farklılık göstermektedir. Bununla birlikte Türkiye istatistikleri üzerinden yapılan tespitlere göre, ihracatımızın % 3 0 - 3 5 ' l i k bölümü A n l a ş m a ' n m yürürlüğe girmesiyle muafiyetten yararlanacaktır. Tarım ürünlerinde ise, tanınan tavizler sınırlı olmakla birlikte, taraflar iki ülke tarım ürünleri ticaretinin gelişimini ve çok taraflı ticaret müzakerelerinin sonuçlarını göz önünde bulundurarak, S T A çerçevesinde oluşturulacak olan Ortak Komite bünyesinde birbirlerine daha ileri tavizler tanıma imkanlarını inceleyecektir. Diğer taraftan A B - F a s arasında 1995 yılında imzalanmış olan Avrupa Akdeniz Ortaklık Anlaşması çerçevesinde, Fas hassasiyetlerine göre altı listede topladığı ürünlerin gümrük vergilerini en geç 2012 yılma kadar A B ' y e karşı sıfırlayacaktır. Türkiye'nin ihracat potansiyelinin yüksek olduğu ürünlerin önemli bir kısmı için F a s ' ı n A B ' y e indirimleri 2003 yılında başlamıştır. Örneğin, tekstil ve konfeksiyon ürünleri % 1 0 ' l u k dilimler halinde indirilmeye başlanmıştır. A k d e n i z ' i n tarih bo3Aunca sahip olduğu ekonomik ve siyasi önem, 20 yüzyılda da devam ediyor. Nitekim bu bölgedeki istikrarsızlık, bölge ülkelerini olduğu kadar diğer ülkeleri de yakından etkiliyor. Avrupa Birliği'nin de sadece genişleme kaygısı veya coğrafi yakınlığından dolayı değil, bölge ile olan ticari ilişkileri sebebiyle de Akdeniz ülkeleriyle yakınlaşma projesi 60'lardan bugüne kadar sürüyor. A v r u p a Birliği, A k d e n i z ülkelerinin kendisi için taşıdığı ö n e m d e n dolayı, B a r s e l o n a D e k l a r a s y o n u olarak bilinen bir a n l a ş m a ile K u z e y Afi^ika ve Orta D o ğ u ' d a k i bazı ülkeler ile A v r u p a - A k d e n i z Ortaklığı adı altında birbirlik oluşturma çabası içine girmiştir. A v r u p a - A k d e n i z Ortaklığı, u z u n v a d e d e A v r u p a Birliği üyesi ülkeler ile A k d e n i z ' e kıyısı olan diğer ülkeler arasında bir serbest ticaret bölgesi oluşturulmasını hedeflemektedir. Türkiye'nin de taraf olduğu söz konusu deklarasyonda, Akdeniz ülkelerinin kendi aralarında serbest ticaret anlaşmaları imzalamak suretiyle öncelikle karşılıklı ticareti geliştirerek serbest ticaret bölgesinin oluşumuna zemin hazırlanması öngörülmüştür. Bu çerçevede, Cezayir, Tunus, Fas, İsrail, Lübnan, Mısır, Suriye, Ürdün, Malta, Filistin gibi ülkeler ile Avrupa Birliği'nin başlattığı serbest ticaret anlaşması müzakerelerine 1997 yılından itibaren Türkiye de dahil olmuştur. Türkiye, bu ülkelere anlaşma metinlerini göndermiş ve değişik tarihlerde karşılıklı müzakerelerde bulunmuştur. Bu yıl içinde Filistin, Mısır, Fas, Lübnan ve Ürdün ile görüşmelerin tekrarlanması ve serbest ticaret anlaşmalarının imzalanması bekleniyor. Suriye ile geçtiğimiz aylarda bilindiği gibi anlaşma imzalanmış idi. Tunus ile yapılan anlaşma bu çerçevede atılan önemli bir diğer adım olarak değerlendirilmelidir. 4.5. STAJLARIN DIŞ TÎCARETÎMÎZDEKİ PAYLARI İmzalanan serbest ticaret anlaşmalarmm en önemli özelliği, taraf ülkelerin birbirleriyle yapacakları ihracat-ithalat işlemlerinde karşılıklı olarak birbirlerinin mallarına tercihli tarife politikası uygulamasının karara bağlanmış olmasıdır. Karşılıklı vergi indirimi olarak yorumlanabilecek olan tercihli tarife politikaları, anlaşmaya taraf ülkelerin dış ticaret hacminde olumlu gelişmelere sebep olmuştur. B u ülkelerden bazılarının Avrupa Birliği'ne girişiyle ilgili ülkeler ile Türkiye arasındaki ticaret artık G ü m r ü k Birliği genel hükümleri çerçevesinde yürütülmekte ancak Bulgaristan, Romanya, İsrail gibi diğer ülkeler ile serbest ticaret anlaşması hükümlerine göre ticaret yürütülmektedir. Türkiye'nin A k d e n i z ' e kıyısı olan ülkelerle yapmakta olduğu ve özellikle bu yıl içinde b ü y ü k hız kazanan anlaşmaları da bu çerçevede değerlendirmek gerekmektedir. Türkiye dış ticaretinin gelişmesi adına önemli olan bu anlaşmalar, Türkiye'nin bugüne kadar tarihi ve kültürel bağları olan ülkelerle yakınlaşması adına da b ü y ü k ö n e m taşımaktadır. STA AKDEDİLEN 2000 ÜLKELERLE (milyon $) 2001__ _2_0_0_2__ . 2 0 0 3 _ _2_0_0_4__ 2_005__ _2_0_0_6__ _00/0_l_ _0_l_/0_2_ .P?/0_3_. .0_3_/.0.4_ 0_4_/q5 _q5/06_ _2_._1_0_6_ _2.5_15_ _3._6_1_0_ 4 . 7 2 9 __ _6.000__ İhracat TİCARET 7.4_8_5___ ı ? J _ _ . _1_9,4__ . 4 3 , 5 . . . _3_1_,0__ 26,9 _ _2_4_,8__ _2,_8___ _44,8__ 3 0 , 5 _ _3_2,0__ 20,_1___ _9_,1___ İthalat 2 . 9 0 8 _ _2_._9_8_9_ _4.3_29_ _?-_6.4_9_ _7.45_5__ _8_.95_5__ Hacim 4.787 _ 6 . 8 4 4 _ _9._2_5_9_ _1_2.184_ _l_4.9p_5_ 17.2_57_ Denge 1.029 _-_8_8_3__ 1 . 8 1 4 _?._0.3_9_ _-2._7_2_6__ _-_2,955_ _35,3___ _31_,_6__ 22,7___ A 4 _ _ , JJA_ Toplam İhracattaki Payı(%) Toplam İthalattaki _6,8__ _6_,_7__ _7,q___ JA.. _5,3___ _7_,_2___ 8,4 __ _8,_1__ _7,5_____ _8,_2____ 7 , 7 _ _ _ _ _7,_7____ Toplam Ticarette Payı (%) 5,8 7,0 STA MÜZAKERELERİ 7,8 SÛREN 7,9 VEYA 7,6 7,9 BAŞLATILMASL TİCARET ._2_000_ 2 0 0 1 _ 7,8 YÖNÜNDE (milyon _2_0_0_2_ 2 0 0 3 _ _2_0_0_4___ __200_5__ SARFEDİLEN ÜLKELERLE 2 0 0 6 _ _ _00/_0_l_ _0_l_/_0_2_ . 0 2 / 0 3 . _q3/_04 ._0_4/05. _q5/06_ 8.7_1_8____23,_1__ _6,2___ 2 6 , 5 İhracat _2.567_ _3._1_6_1_ _3.3_5_7_ _4._2_4_5_ _5.787__ 7.296__ İthalat _4.174_ _3_.7_1_7_ 3.861__ _4._706_ 6 . 2 8 9 _8._07_5__ 9.803__ Hacim _6.7_41_ _6_._8_7_8_ _7.2_1_8_ .?-.9_5_l_ _15._37J_, 18.521 _ A Denge _1.6q7_ 12.076 ÇABA $) _-_ıq,_9_ 0 _ . . . _36,_3_ 26,_1__ _1_9,_5__ A'?___ _2_1,9__ _3_3,_6__ 28,_4__ _2_1_,4_ _4_,9__ _ 2 4 , q _ _3_4,_9__ 27_,3__ _20_,_5__ _-504 _ _-46_l _ _-502___ _-77_9___ :l._085__ Toplam İhracattaki _P_ayı(%) __ _ 9 , 2 _ _ _9,3____ _9,_0__ _ 9 , 2 _ _ _9_,9___ ._10,2___ __7,7___ _9,_0__ . 7 . 5 . . . _6,_8___ _ 6 , 5 _ _ _6J____ _7_,2____ Toplam İthalattaki Payı(%) Toplam Ticarette Payı (%) 8,2 9,5 8,2 7,7 7,5 8,1 8,3 Tablo 16: STA Akdedilen - müzakereleri süren veya başlatılması yönünde çaba sarf edilen ülkelerle ticaret (2000/2006) Kaynak:DTM, 2007 Yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere S T A akdedilen ya da b u yolda müzakere süreci başlatılması yolunda çaba sarf edilen ülkelerin dış ticaretimizdeki payları gitgide artmaktadır. AVRUPA BİRLtĞt(25) İLE TİCARET (milyonS) _2000__ _2_0_0_1_ _2002__ _ 2003_ ihracat İthalat Hacim 2004 __ _2_0_0_5_ _2_00_6_ _ _o_o/qı_ o_ı/q2_ _0_2/0_3_ 0_3/q4_ 0_4/q5_ p_5/q6 _ _1_5_.085 _1_6.85_4_ .İ?ı468_ .25._898_ _ 34.417 __3_8,3q6 _4_3.9_2_4_ ._24,5_1A _33._4_94_ _45.434_ _4_8S57__ _-30,_8_ _2_9,4__ _3_3,0__ _3_2,9__ 11,_3__ _14,7___ 36,6 _ 3 M . 7,_8___ ıg,o___ _4_2_.47_2_ _3_5.80_2_ _43.9_8_6_ 59._3_9_2_ _79._851_ _8_7.2_63__97.773_ _-_15,7_ _2_2,9_ _ 35,0_ _ _3_4,4_ _ 9J_ _ _ 12,0_ _l_2_.3q2_ _-2._0_94_ _-5._050_ Denge Toplam İhracattaki _54^0_ Toplam İthalattaki PaYi(%) _4_5,8___ _4_7,6___ toplam Ticarette Payı (%) 49,2 51,6 50,2 . :Z-5?6 __11.0_17_ _-9.925_ .54,_8___ _54,_6__. _52jL.. _5_1,6__ 48,_3___ _46,_7_ 50,9 49,8 JJj9__ 45,9 3_9,3__ 44,0 Tablo 17: AB 25 İle Dış Ticaret Kaynak: DTM, 2007 STA akdedilen ülkelerle olan toplam dış ticaretimiz ile A B ile olan toplam dış ticaret rakamlarını karşılaştırmalı sunduğumuzda tablo daha da netleşecektir: S T A akdedilen ülkelerle yapılan toplam dış ticaret son 6 yılda ortalama % 3 4 artış göstermekle beraber A B 25 ile yaptığımız dış ticaret son altı yılda ortalama % 1 5 azalma seyri içindedir. S T A akdedilmemiş ancak müzakere süreçleri devam eden ülkelerle yaptığımız dış ticaret son altı yılda ortalama %1 artış göstermiştir. A n c a k rakamlara aldanmamak ve dış ticaret döngüsüne ayrıntılı göz atmak gerekir. S T A müzakere sürecindeki ülkelerle toplam ithalatımız % 7 gerilemiştir. İthalattaki b u gerilemenin yerini % 1 0 ' l u k artışla ihracat ikame etmiştir ki b u da dış ticaret hadleri anlamında olumlu bir gelişmedir. Özellikle Akdeniz Havzası ile yapılan S T A Anlaşmaları b u n d a önemli ölçüde etkilidir. Buna karşın son altı yılda A B 25 ile ihracatımız % 5 gerilerken buna paralel olarak ithalatımız da % 1 2 gerileme içine girmiştir. Bu durumda elbette Ç i n ' i n D T Ö ' n e üyeliğinin, dolayısıyla Çin damping'inin etkisi yadsınamaz. A n c a k G B ' n i n tek taraflı yarar sağlayan etkisini de göz önünde tutmak yerinde olacaktır. Türkiye artık; tekstil, konfeksiyon, taş-toprak gibi girdi ve işgücünde ehil olduğu sektörleri koruma altına almak istemekte ve bu ürünlerin Avrupa pazarlarında eşit şartlarda işlem görmesini istemektedir. 4.6. TÜRKİYE'NİN AB İLE YAPACAĞI SERBEST TİCARET ANLAŞMASI MÜZAKERESİ D ü n y a Ticaret Ö r g ü t ü ' n ü n (DTÖ) temeli, ayırımcı o l m a m a esasına dayanmaktadır. B u ilke. G ü m r ü k Tarifeleri ve Ticaret Genel A n l a ş m a s ı ' n m da ( G A T T ) özünü oluşturmaktaydı. Halihazırda, "en çok kayrılan ülke ( M F N ) " h ü k m ü bağlamında, G A T T 1994'ün L Maddesi; Hizmetler Ticareti Genel A n l a ş m a s ı ' n m ( G A T S ) II. Maddesi ve Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları A n l a ş m a s ı ' n m (TRIPs Anlaşması) 4. Maddesinde özel olarak kapsanan söz konusu ilke, D T Ö ' n ü kuran A n l a ş m a ' n m eklerini teşkil eden her bir hukuki metnin de temelini teşkil eden önemli bir unsurdur. Böyle olmakla beraber, D T Ö , G A T T zamanında da olduğu gibi, üye ülkelerin gümrük birlikleri ve serbest ticaret anlaşmalarına gitmelerine, başka bir deyişle, birbirlerine diğer D T Ö ülkelerine nazaran tercihli uygulama yapmalarına olanak tanımakta, bu da M F N ilkesinin en önemli istisnasını oluşturmaktadır. G ü m r ü k Tarifeleri ve Ticaret Genel A n l a ş m a s ı ' n m gümrük birlikleri ve serbest ticaret anlaşmalarına ilişkin X X I V . M a d d e s i ' n i n geçmişi, çok taraflı ticaret sistemini oluşturma çabalarının somutlaştığı Havana Şartı'nm kaleme alındığı aşamaya kadar gitmektedir. O tarihlerde, özellikle 1940'ların sonlarında yoğun bir şekilde başvurulan ayırımcı ticari düzenlemelerin yıkıcı sonuçlarından alman dersler de göz önünde bulundurularak, bölgesel ticaret anlaşmalarının istisnai uygulamalar olarak kalacakları ve çok taraflı ticarete de katkı sağlayacakları inancı hâkimdi. Hal böyle iken, X X I V . M a d d e ' n i n oluşturulmasının ardından geçen yaklaşık altmış yıllık dönemde, bölgesel ticaret anlaşmaları özellikle de serbest ticaret anlaşmaları, istisna olmak bir tarafa, uluslararası ticari ilişkilerde neredeyse " n o r m " halini almıştır. Hâlihazırda, D T Ö üyelerinin b ü y ü k bir bölümü en az bir bölgesel ticaret anlaşmasına tarafken, anılan anlaşmalar kapsamında gerçekleştirilen ticaret dünya ticaretinin yarısını aşan bir bölümüne tekabül etmektedir. D T Ö Sekretaryası'nm konuya ilişkin çalışmaları m ü m k ü n olduğunca tarafsız bir perspektiften, mevcut bölgesel ticaret anlaşmalarını dünya ekonomisi ve D T Ö kuralları bakımından değerlendirmeye yöneliktir. Türkiye bu bağlamda çok stratejik bir k o n u m d a bulunmaktadır. A B gibi bir bölgesel ticaret birliğine üye olmamakla beraber G B ile bağlı ama D T Ö ' n e tam üyedir. Bu durum bir önceki bölümde ayrıntıları ile ele almmıştır.^^ Bu bakımdan Türkiye'nin A B ile olan bu ilişkisinde bir müzakere stratejisi çıkarması elzemdir. Şöyle ki; 4.6.1. İHRACAT AÇISINDAN ÖNEMLİ OLAN VE KORUMA ALTINA ALINMAK İSTENEN SEKTÖRLERİNİN LİSTESİNİ ÇIKARMAK 2006 yılı Ocak-Aralık dönemi ihracatı, bir önceki yılın aynı dönemine nazaran %16,8 oranında artışla 85,8 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu dönemde toplam ihracatımızın % 8 6 , 2 ' l i k bölümü sanayi ürünleri, % 1 1 , 4 ' l ü k bölümünü tarım ürünleri ve % 2 , 4 ' l ü k bölümünü madencilik ürünleri oluşturmaktadır.^^ 2006 yılı Ocak-Aralık döneminde sanayi ürünleri ihracatı % 1 7 , 9 ' l u k artışla 73,9 milyar dolar, tarım ürünleri ihracatı % 5,9'luk artışla 9,8 milyar dolar, madencilik ürünleri ihracatı ise % 36,4'lük artışla 2,1 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. A h sektörler itibariyle ihracatımızda en fazla paya sahip olan ilk beş sektör aşağıdaki tabloda gösterilmektedir: Ayr. Bkz: s.: 73 "4.3. Dünya Ticaret Örgütü ve Avrupa Birliği Arasında Sıkışan Türkiye'' Veriler DTM'ndan alınmıştır, 2007 Sektör Taşıt Araçları ve Y a n Sanayi Hazır giyim ve Konfeksiyon Demir ve Demir Dışı Metaller Kimyevi Maddeler ve Mamuller Elektrik-Elektronik Pay (%) 18,1 16,3 14,9 10,2 9,4 Değer (milyar $) 15,5 13,9 12,7 8,8 8,1 Tablo 18: İhracatımızda En Fazla Paya Sal lip Sektörler Kaynak, DTM, 2007 En fazla ihracat artışı gösteren ilk beş sektörümüzün ulaştıkları ihracat değerleri aşağıdaki gibidir: Sektör Madencilik Ürünleri D e m i r ve D e m i r Dışı Metaller Kimyevi Maddeler ve Mamuller Taşıt A r a ç l a n ve Y a n Sanayi Makine ve Aksamları Artış (%) Değer (milyar $) 36,4 2,1 12,7 31,3 29,2 8,8 15,5 22,9 21,8 4,1 Tablo 19: En Fazla ihracat Artışı Gösteren Sektörler Kaynak: DTM, 2007 Yukarıdaki iki tablo bize ihracatımızda bir dönem kilit sektörler olan tekstilhazır giyim ve taş toprak sektörlerinin gitgide kan kaybettiğini göstermektedir. B u durum, çalışmanın 3. bölümünde üzerinde ayrıntılı bir şekilde durulan G ü m r ü k Birliği'nin tek taraflı işlemesindendir. Tekstil sektörünün, gerek ihracat, gerek istihdam, gerekse katma değer bakımından Türkiye için yeri ve önemi fevkalade büyüktür. İç ve dış gelişmelerden çok çabuk ve çok derin etkilenen bu sektör, kendisi ile birlikte Türk ihracatını ve diğer sektörleri adeta felç etmektedir. Tekstil sektörü, kriz ortamlarında Türkiye'nin y u m u ş a k k a m ı olurken, kalkınma ve b ü y ü m e yıllarında ise en b ü y ü k umut olmaktadır. U z u n yıllardan beri dış ticaretimizde "stratejik" bir sektör olma durumunu koruyan sektörün yurt ekonomisindeki payı yadsınamaz olmakla beraber kan kaybettiği de açıktır. Aşağıda sunulan rakamlar bunun en gerçekçi ifadesidir: 2005 yılında tekstil ihracatı yüzde 6,5, hazır giyim ihracatı yüzde 4,8 arttı. Her ikisinin de artış oranı genel ihracatın artış oranı olan yüzde 14,7'nin gerisinde kaldı. Tekstil ve hazır giyim ihracatının genel ihracat içerisindeki payı yüzde 2 5 , 8 ' e geriledi. Oysa bu r a k a m 2000 yılında yüzde 37,1'di. A B ülkelerine olan tekstil ihracatının payı 2 0 0 4 ' t e yüzde 44,5 iken 2 0 0 5 ' t e yüzde 4 2 , 1 ' e düştü. Miktar olarak bakıldığında 2005 yılında elyaf ithalatı yüzde 5, dokuma kumaş ithalatı yüzde 2, iplik ithalatı yüzde 7 arttı. İthalata dayalı ihracat yaratılınca Türk tekstil ve hazır giyim sektörü daraldı. Tekstil ürünleri imalatı 2 0 0 5 ' t e yüzde 11,9, hazır giyim imalatı yüzde 12,5 geriledi. Hazır giyim sektöründe kapasite kullanım oranı 2005 yılında yüzde 3,1 düştü. Tekstil ve hazır giyim sektörüne verilen yatırım teşvik belgelerinin oranı yüzde 45,1 azaldı. 2001 yılında D ü n y a Ticaret Ö r g ü t ü ' n e giren Ç i n ' d e üretim maliyetleri dünya ortalamasının çok altındaydı. Ç i n ' i n doğusundaki köylerde ayda 20 dolara, şehir merkezlerinde ise ayda 50 dolara işçi çalıştırmak m ü m k ü n d ü . Bu durum dünya tekstil üretiminin çok geçmeden Ç i n ' e kaymasına yol açtı. Ç i n ' i n etkisiyle 2001 yılında sektör h e m dış pazarda, h e m iç pazarda kan kaybetti. Tekstil ve hazır giyim sektörünün toplam ihracattaki payı 2 0 0 0 ' d e 3Aüzde 37,1 iken, 2 0 0 1 ' d e yüzde 3 3 , 8 ' e geriledi. Sektörün toplam ithalattaki payı ise 2 0 0 0 ' d e y ü z d e 4,40 iken 2 0 0 1 ' d e yüzde 5,22'ye yükseldi. Tekstil imalatı yıllık ortalama üretim endeksi ise 2 0 0 0 ' d e 95,7 iken 2 0 0 1 ' d e 9 0 , 9 ' a düştü. Hazır giyim imalatı yıllık ortalama üretim endeksi de 2 0 0 0 ' d e 108,7 iken, 2 0 0 1 ' d e 105,3 oldu.^^ Ülke ekonomisinde en önemli kalemlerden biri olan tarım sektörünün de durumu tekstil-konfeksiyon sektöründen farklı değildir. M e n ş e ürünleri üzerinde A B ' n i n iç hukuk düzenlemeleri halen Türkiye'nin Avrupa pazarlarındaki rekabet gücünü kırmaktadır. Veriler İhracatçı Birliklerinden alınmıştır. 4.6.2. ÖNEMLİ ÖLÇÜDE İHRACAT KALEMİ OLAN SEKTÖRLERDE GB KOLAYLIKLARININ DEVAM ETMESİ Bir önceki alt b ö l ü m ü n devamı mahiyetinde bu kısımda üzerinde durulacak husus, ihracat bakımından önemli bir değere sahip olan kalemlerdeki G B kolaylıklarının d e v a m etmesi yönünde bir talep ileri sürmektir. Yatırım Yıl Tüketim Ara Malı Toplam Milyon Değer Pay (%) 9.156 50,6 8,8 11.854 54,8 29,5 21.636 42,0 8,9 12.354 53,2 4,2 23.224 11.032 42,0 13,2 13.890 52,9 12,4 26.261 11.129 41,3 0,9 14.374 53,3 3,5 26.974 1.796 6,8 30,3 10.840 2000 2.140 7,7 19,2 11.573 2001 2.618 22,3 13.299 8,4 2002 2.739 4,6 7,6 14.636 2003 4.217 54,0 18.398 8,9 2004 6.530 10,3 54,8 25.868 2005 7.974 10,9 22,1 30.129 2006 9.264 10,9 16,2 37.699 Tablo 20: Mal Grubu Bazında İhracat Kaynak: DTM, 2007 40,8 -2,6 6,8 14,9 13.895 52,3 -3,3 26.587 14.013 15.221 18.532 24.344 50,5 48,6 0,8 8,6 27.775 31.342 51,4 51,5 48,3 47,2 21,8 31,4 25,2 36.059 47.252 63.120 13,7 8,6 73.476 85.141 Değer Pay (%) 1994 727 4,0 1995 837 3,9 1996 1.125 1997 1998 1999 Değ. (%) Değer Pay (%) 8.222 45,4 15,1 8.946 41,3 4,8 34,5 9.745 1.339 5,1 19,0 1.378 5,1 2,9 41,7 42,4 40,6 38,9 41,0 41,0 44,3 Değ. (%) 10,1 25,7 40,6 16,5 25,1 30.486 34.665 37.644 44,2 Değ. (%) $ 18.105 Yulcarıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere Türkiye son 6 yılda neredeyse oransal olarak sabit kalmakla beraber ara malı ve tüketim malları ihracatında yüksek değerlere sahiptir. Özellikle ara malları ihracatı 2005/2006 yılları arasında % 25 oranında artarak önemli bir ivme kazanmıştır. Bir önceki alt b ö l ü m d e de belirtildiği üzere taşıt ürünleri yan sanayi bugün, ara malları anlamında en etkili ihracat kalemimizdir. Türkiye'deki otomotiv sanayi 1960'lı yıllardan önce ithal ikamesi amacı ile kurulmuş, sektör tarım araçları ağırlıklı olarak varlığını sürdürmüş; 1970 yılında T O F A Ş A.Ş. ve O Y A K Renault A . Ş . ' n i n kurulmasıyla sektör ivme kazanmıştır. A n a sanayinin kurulmasına bağlı olarak da, 1970'li yıllarda yan sanayi gelişme göstermiştir. 1990'lı yıllarda ise ihracata yönelik rekabetçi bir sanayi niteliğini kazanmıştır. T ü r k i y e ' d e üretim için işbirliği yapılan küresel firmalarla Türkiye'deki ortakları arasındaki yoğun entegrasyonun gerçekleşmesi bu süreci başlatmış ve geliştirmiştir. Bu nedenle otomotiv sanayinde uygulanan üretim yöntemi ve teknolojileri uluslararası düzeydeki ve ana firmaların kullandıkları yöntem ve teknolojilerle eşdeğerdedir. Ayrıca özellikle son yıllarda gelişen Ar-Ge olanak ve kapasitesi de Türkiye'deki otomotiv sanayinin üretim yöntemleri ve ürün teknolojisini geliştirme çabalarını desteklemektedir. Türk Otomotiv A n a ve Y a n Sanayi, küresel otomotiv sanayinin ayrılmaz parçası olmuştur. Türk otomotiv yan sanayi bugün üretiminin % 9 0 ' ı n ı dünya pazarları için üretilen araçlara veya yedek parça pazarına satmaktadır. Otomotiv Y a n Sanayi alanında 35 yıllık deneyime sahip yerli üreticilerin yanında, dünya markaları da ülkemize yatırım yapmaktadır. Otomotiv yan sanayi üreticileri, kalite ve standartlarda yakalanabilecek en üst seviyeyi yakalayarak, öncelikle müşterileri olan araç üreticilerinin takdirini almakla kalmamış, uluslararası teknoloji ve kalite ödüllerinin de sahibi olmuşlardır. Bu seviyenin yakalanabilmesinde en önemli etken işbirliği içinde çalışılan küresel rekabet ortamının benimsenmesi, bu yönde yapılan yatırım ve eğitimlerdir. Otomotiv yan sanayi; ülkemizde ve küresel pazarda üretilen araçlara, O E M ve yenileme pazarına aksam ve parçalar üretmektedir. Otomotiv yan sanayi uluslararası standartlara uyarak, müşterisi olan ana sanayi firmalarının ayrıca belirlediği kalite, fiyat hedefi, teslimat detayları gibi koşullara uyarak üretim ve satışlarını gerçekleştirirler. Türkiye'de üretilen dünya araçlarında bugün bir bölümü "co-designer" olarak yer alan yan sanayii firmaları, böylece ana sanayii firmalarının küresel üretimleri için de "co-designer" olabilecek şansa erişmiş olup uzun yıllara dayanan deneyimleri ve bilgi birikimleriyle, k n o w - h o w oluşturma konusunda da önemli bir aşamaya gelmişlerdir. Mevcut Durumda^ • • • • • • • 1.2 Milyon Adet Üretim Kapasitesi Avrupa Birliği'nde 1. Otobüs Üreticisi Avrupa Birliği'nde 3. Hafif Ticari Araç Üretici Avrupa Birliği'nde 3. K a m y o n Pazarı Dünyanın 17. Otomotiv Üreticisi Dünyanın 20. En B ü y ü k Ekonomisi ve 15. En B ü y ü k Nüfusu 8 A B Ülkesinden Daha B ü y ü k Bir Hafif Ticari Araç Pazarı (Çek Cumhuriyeti, Romanya, Slovenya, Polonya, Macaristan, Slovak Cumhuriyeti, Estonya, Letonya, Litvanya) gibi ülke çapında ve yurt dışında önemli bir yer edinen sektörün kısa vadede (2015) hedefleri; 2 milyon araç üretim, dünya araç üretiminde 10.;AB'de 3. olmak ve Ar-Ge konusunda A B ' d e ilk beş ülke arasında yer almaktır. Sektör rekabet gücünü; • D o y m a m ı ş iç pazar • A B ile G ü m r ü k Birliği ve teknik mevzuatta u y u m • Rekabetçi maliyetlerle esnek üretim yapabilme yeteneği • Rekabetçi yan sanayi • Üretimde yüksek kalite standartları • İyi eğitilmiş genç, dinamik, istekli ve kalifiye işgücü • Esnek ve uzun süreli çalışma olanakları • Teknik ve ticari beceri düzeyi • Uluslararası yönefim sistemleri yaygınlığı ( k a l i t e , çevre, g ü v e n l i k ) Bu metindeki veriler TAYSAD (Taşıt Araçları Yan Sanayicileri Demeği kayıtlarından alınmıştır) • • Konjonktür ve standart değişimlerine u y u m becerisi, üretim ve teslimatta (düşük miktarda da) esneklik yeteneği Yabancı firma ortakları ile gelişmiş yan sanayi "know-how" düzeyi • • • Girişimci kadroların varlığı Maliyetlerin göreceli olarak (AB'ye göre) düşüklüğü Yeni araç projelerinde yan sanayimizin proje başlangıcında, tasarıma ortak olması, gibi yönlerden alırken bu sektör için firsatlar; ekonomideki olumlu gidişata bağlı olarak iç talepte artış, küresel pazarlarda ve k o m ş u ülkelerde yeni olanaklar-yeni ihracat pazarları, A B mevzuatına u y u m çalışmaları ( Örneğin grup muafiyeti A B yenileme pazarındaki gücümüzü ve payımızı arttırmak için bir firsat yaratmaktadır.) ve yeni yatırımlar için ülkenin çekici hale gelmesidir. Tekstil konfeksiyon sektörü ihracat açısından kilit ikinci sektörümüzdür. Ancak son yıllarda gerek A B uygulamaları gerekse Ç i n ' i n dünya pazarlarında estirdiği rüzgar bu sektörün kan kaybetmesine neden olmuştur. Türkiye'nin 1998 yılından 2006 yılma kadar gerçekleştirdiği genel ihracat incelendiğinde, dokuz yıllık süreçte ihracatın dolar bazında yaklaşık üçe katlandığı görülmektedir. Genel ihracatın yıllık ortalama artış oranı ise %15,6 olarak hesaplanmaktadır. Türkiye'nin tekstil ihracatı ise dokuz yıllık süreçte yaklaşık iki katma çıkmıştır. Tekstil ihracatının ortalama yıllık artış oranı %10,2 olarak hesaplanmaktadır. B u bağlamda, tekstil ihracat artışının, genel ihracat artışının kayda değer gerisinde kaldığı görülmektedir. Tablo 2 0 ' d e n görüldüğü gibi, Türkiye'nin genel ihracatı ile tekstil sektörü ihracatı arasında, yıldan yıla artış oranları açısından bir paralellik vardır. Örneğin 2003 ve 2004 yılında, genel ihracat rekor denilebilecek oranlarda artmıştır. B u n a paralel bir artış teksfil ihracatında da görülmektedir. 2005 ve 2 0 0 6 ' d a Genel İhracat'm artış hızı, 2003 ve 2 0 0 4 ' e göre yarı yarıya yavaşlamış, tekstil ihracatında da görülmüştür. Ancak, toplam ihracat içerisinde ise tekstilin payının d e v a m h düşüş gösterdiği ( 1 9 9 8 ' d e %9,4 olan pay, 2 0 0 6 ' d a % 6 , 5 ' e gerilemiştir) gözden kaçmamaktadır. YIL 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2006 2006 98-06 ortalama GENEL İHRACAT ( 1 0 0 0 $) 28.054.932 26.992.209 27.201.538 31.063.595 36.205.090 47.880.277 64.010.231 73.444.821 85.761.134 DEĞİŞİM % -3,8 0,8 14,2 16,6 32,2 33,7 14 J 16,8 15,6 TEKSTİL İHRACAT! (10001) 2.631227 2.565.465 2.590.818 2.867.083 2.979.471 3.661.104 4.565.602 4.860.887 5.676.097 DEĞİŞİM % -Z5 10 10,7 3,9 22,9 24,7 6,5 14,7 10,2 TEKSTİLİN PAYİ % 9,4 9,5 9,5 9,2 8,2 7,6 7,1 6,6 6,5 Tablo 21: Genel İhracat ve Tekstil İhracatının Karşılaştırmalı İncelenmesi Kaynak: İTKİB, 2007 İtalya, Almanya ve Rusya Federasyonu tekstil ihracatında Türkiye'nin en önemli üç pazarıdır. Bu bağlamda bu üç ülkeye gerçekleştirilen tekstil ihracatını detaylı olarak incelenmekte fayda bulunmaktadır. 1998 yılından 2006 yılma kadar dokuz yıllık süreçte de görüldüğü üzere, İtalya Türkiye'nin uzun yıllardır bir numaralı tekstil ihracat pazarıdır. B u ülkeye yapılan tekstil ihracatının yıllık ortalama artış oranı % 9 , r d i r . 2000, 2002 ve 2005 yıllarında İtalya'ya gerçekleştirilen ihracatta düşüşler yaşanmıştır. Ancak, 2 0 0 3 , 2004 ve 2006 yıllarında yüksek ihracat artışları kaydedilmiştir. Tekstil ihracatının yıllık artış oranının %10,2 olduğu gözönüne alındığında, İtalya'ya gerçekleştirilen ihracatın çok az da olsa bu artışın gerisinde kaldığı söylenebilir.(Bakınız Tablo 21). Almanya, 2005 yılma kadar Türkiye'nin en çok tekstil ihracatı gerçekleştirdiği ikinci ülke k o n u m u n d a iken, 2005 yılında bir sıra gerileyerek üçüncü ülke k o n u m u n a gelmiştir. B u gerilemenin arkasında, değer zincirinde m e y d a n a gelen kaymalar, Türk firmalarının pazar çeşitlendirme faaliyetleri ve uluslararası rekabetin bulunduğu düşünülmektedir. 1998 yılından 2006 yılma kadar dokuz yıllık süreçte, A l m a n y a ' y a gerçekleştirilen ihracatın yıllık ortalama artış oranı %5,2 olarak hesaplanmaktadır. B u artış oranı, toplam tekstil ihracat artış oranının yaklaşık yarısıdır. 2000 yılında gerçekleştirilen ihracatın %18,5 oranında düşmesi dikkat çekicidir. A n c a k 2006 yılında, toplam tekstil ihracatının da üzerinde (%15,5) artış kaydedilmiştir. Rusya F e d e r a s y o n u ' n a gerçekleştirilen tekstil ihracatının dokuz yıllık süreçte ortalama artış oranı %33,4 olarak hesaplanmaktadır. Bu yüksek yıllık ortalama artış oranı, 2001 yılından bu yana R u s y a ' y a gerçekleştirilen yüksek tekstil ihracatından kaynaklanmaktadır. (Bakınız Tablo 2). Rusya, tekstil ithalatından Eurostat ve Comtrade veri tabanlarına göre dünyanın 19. veya 20. b ü y ü k tekstil ithalatçısı k o n u m u n d a yer almaktadır. Bu veri tabanlarına bazı ülkelerin sağlıklı bilgileri yerleştiremediği de düşünüldüğünde, R u s y a ' n ı n göründüğünden çok daha önemli bir pazar olduğu söylenebilir. Uluslararası Tekstil Üreticileri F e d e r a s y o n u ' n u n (ITMF) derlediği tekstil makinesi satışlarına ilişkin genel bilgiler, Rusya F e d e r a s y o n u ' n u n iplik ve dokuma makinesi alımlarında pek de hareketli olmadığını göstermektedir. B u bakımdan R u s y a ' n ı n , önemli bir tekstil ithalatçısı olarak kalacağı söylenebilir. YIL 1998 TOPLAM DEĞİŞİM İHRACAT (1000 % $) 2.631227 İTALYA'YA İHRACAT DEĞİŞİM % 332.953 ALMANYA'YA İHRACAT DEĞİŞİM RUSYATA DEĞİŞİM % İHRACAT % 248.270 58.652 1999 2.565.465 -2,5 360.266 8,2 279.854 12J 46.769 -20,3 2000 2.590.818 10 310.304 -13,9 227.972 -18,5 48.497 3J 2001 2.867.083 10J 330.345 6,5 240.870 5J 72.259 49,0 2002 2.979.471 3,9 279J93 -15,3 241.198 0,1 113.102 56,5 2003 3.661104 22,9 417.274 49,1 267.112 10J 184.061 62,7 2004 4.565.602 24,7 507.182 215 300.601 12,5 254.724 38,4 2005 4.860.887 6,5 495.153 -2,4 308.298 2,6 381.468 49,8 2006 5.576.097 14,7 588.680 18,9 356.099 15,5 485.042 27,2 99-06 Ortalama 10,2 9,1 5,2 33,4 Tablo 22: En Çok İhracat Yapılan Ülke Bazında Tekstil İhracatı Kaynak İTKİB,2007 A B Ülkeleri (AB 25) hala en fazla tekstil ihraç edilen ülke grubudur ve tekstil ihracatındaki payları 2006 yılında % 4 2 , r d e n % 4 4 , 5 ' e çıkmış durumdadır. A B ülkelerine yönelik ihracattaki artış oranı %21,2 olarak gerçekleşmiş olup, ihracat toplamı 2,5 milyar dolara ulaşmıştır. 2006 yılında oransal olarak en yüksek ihracat artışı Eski S.S.C.B. ülkelerine yönelik tekstil ihracatında elde edilmiştir (%24,8). Eski S.S.C.B. ülke grubu, A B ülkelerinin ardından Türkiye'nin en fazla tekstil ihraç ettiği ikinci ülke grubudur. Romanya, Bulgaristan gibi ülkelerin yer aldığı Diğer Avrupa ü l k e l e r i tekstil ihracatı açısından üçüncü b ü y ü k pazardır. 2006 yılında b u ülke grubuna gerçekleştirilen tekstil ihracatı, geçen yıla göre %17,8 oranında artarak 597,4 milyon dolara ulaşmıştır. 2006 yılında diğer O E C D ülke grubuna 272,7 milyon dolarlık tekstil ihracatı gerçekleştirilmiştir. Diğer ülkeler ve bölgeler ihmal edildiğinde, ihracat düşüşü görülen tek ülke grubu bu ülke grubu olmuştur. Küresel ve ülkesel ekonomik şartlar, b u düşüşün arkasındaki temel nedenler olarak görülmektedir. Orta Doğu ülkelerine yönelik tekstil ihracatı 2005 yılma kıyasla %5,2 oranında artarak 365,5 milyon dolara ulaşmıştır. Afrika ülkelerine yönelik tekstil ihracatı 2 0 0 6 yılında %22,6 oranında artarak 349,8 milyon dolara ulaşmıştır. Diğer A s y a ülkelerine gerçekleştirilen ihracat, 2006 yılında %10,1 oranında artarak 202,1 milyon dolara ulaşmıştır. (Bakınız Figür: 16) ülke Grupları İtibariyle Tekstil ve Hammaddeleri İhracatı 2005-2006 Ocak-ZM-alık (1000$) 2.500 2-000 • 2005 Ocak - Aralık m 2006 Ocak - Aralık 1-500 1.000 500 A B ülketeri Diğer OECD Diğer Üikeieri Avrupa Ülkeleri Eski S-S.C.B Ülketer i Orta Doğu Ülkeleri Afrika Ülkeleri Diğer Asya Diğer Ülkeleri Ülkeler ve Bölgeler Figür 17: Ülke Grubu İtibariyle Tekstil ve Hammadde İhracatı Kaynak: İTKİB, 2007 Hazır giyim ve konfeksiyon sektörüne gelince; sektör, 2006 yılında 13,99 milyar dolar değerinde ihracat gerçekleştirmiştir. 2005 yılında gerçekleştirilen ihracat ise 13,69 milyar dolar düzeyindedir. B u değerlere göre, sektör ihracatmda 2006 yılmda % 2,11 oranmda bir artış söz konusudur. 2006 yılı başında dünya hazır giyim ticaretinde yaşanan durgunluk, petrol fiyatlarındaki aşırı artışlar, yeni rekabet ortamından kaynaklanan zorluklar ve ana ihracat bölgemiz olan A B ekonomisinin yaşadığı ekonomik çalkantılar yanında gümrük birliği ve A B ' y e tam üye olmaksızın verilen tek taraflı ticari tavizler göze alındığında, ihracatın gösterdiği performans beklenilenin altında gelişmiş olsa da küçümsenmemelidir. 2006 yılma ait ihracat rakamları, Türkiye İhracatçılar Meclisi tarafından açıklanmış ve bu rakamlara göre yaklaşık 14 milyar dolar değerinde hazır giyim ve konfeksiyon ihracatı gerçekleşmiştir. Demir ve Demir Dışı Metaller ihracatımız, 2006 yılının ilk altı ayında, geçen yıla göre miktarda % 1 3 artarak 585,7 milyon ton, değerde de %31,2 artarak 1,82 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. A l ü m i n y u m ürünleri 577,3 milyon dolarla 2006 yılının ilk altı aylık döneminde en fazla ihraç edilen ürün olmuştur. Söz konusu ürün grubunu sırasıyla. Demir Çelik Mamulleri 513,6 milyon dolarla, 392,1 milyon dolarla Bakır Mamulleri, 301,8 milyon dolarla da Metal Mamulleri izlemektedir. 2006 yılının ilk 6 aylık döneminde Demir ve Demir Dışı Metaller Ürünleri ihracatında Avrupa Birliği ülkeleri, 909 milyon dolar ve % 5 0 payla söz konusu ürünlerin en fazla yapıldığı ülke grubu olmuş, bu ülke grubunu sırasıyla, 362 milyon dolar ve % 2 0 payla Diğer Avrupa ülkeleri, 222 milyon dolar ve % 1 2 payla Yakın ve Orta D o ğ u Asya ülkeleri, 92 milyon dolar ve % 5 payla Kuzey Amerika ülkeleri izlemiştir. 2006 yılı Ocak-Haziran döneminde, Avrupa Birliği ülkelerine yapılan Demir Demir Dışı Metal mamulleri ihracatımızda, bir önceki yılın eş dönemine göre değerde % 3 4 , 5 , Diğer Avrupa ülkelerine % 2 8 , 8 , Yakın ve Orta D o ğ u Asya ülkelerine ise %25,5 artış kaydedilmiştir. italya 188,3 milyon dolarla (%89,8 artış) 2006 yılı Ocak-Haziran döneminde, sektör ihracatının en fazla yapıldığı ülke olurken, A l m a n y a 187,5 milyon dolarla (12,6 artış) ikinci, İngiltere 147,5 milyon dolarla (32,5 artış) üçüncü sırada yer almıştır. Fransa (89,1 milyon dolar), A B D (87,7 milyon dolar), R o m a n y a (75 milyon dolar), frak (66,3 milyon dolar) ve Bulgaristan (60,7 milyon dolar) sektör ihracatmm yapıldığı diğer önemli ülkeler olmuşlardır^"^. 4.6.3. İTHALATTA KORUMA ALTINA ALINMAK ÎSTENEN SEKTÖRLER İÇİN G Ü M R Ü K VERGİLERİNİ YÜKSELTME HAKKINI ELDE TUTMAK Türkiye'nin yerli sanayini korumak amacıyla Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından son yıllarda yoğun biçimde başlatılan damping soruşturmaları nihayet yavaş yavaş neticelenmektedir. 24 Eylül 2004 tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayınlanan İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesine İlişkin Tebliğ kapsamında U z a k d o ğ u ' d a n ithal edilen bazı ipliklerin T ü r k i y e ' y e girişinde ek vergi olarak anti-damping vergisi uygulanması ilk ve en önemli adımlardan biridir. Küreselleşme hareketi ile birlikte gümrük vergilerinin kademeli olarak düşürülmesi, kotaların kaldırılması türünden serbest ticaretin geliştirilmesine yönelik çalışmalar, ülkelerin yabancı mallara karşı farklı korumacılık önlemleri geliştirmelerini beraberinde getirmektedir. Bunlardan birisi ve son yılların dünya ticaret çevrelerinde en çok tartışılan dış ticaret politikası anti-damping vergileridir. Bir ülkenin yerli üretimine karşı uyguladığı dünyaca kabul görmüş genel ilkelerden uzak aşırı teşvik politikaları sonucunda yerli üretimi desteklemesi anlamındaki damping uygulamasına bir tepki olarak doğan anti-damping vergileri, son günlerin m o d a kavramı. D ü n y a ticaret gündeminin baş sıralarında yer alan anti-damping vergileri, bir ülke malının haksız rekabet unsuru yaratacak şekilde aşırı teşvik edilmesi ve sübvansiyonlar uygulanması sonucunda fiyat dengelerini sağlamak amacıyla ithalatçı ülkeler tarafından uygulanmaktadır. D ü n y a Ticaret Örgütü de dampinge karşı önlemler alınması konusunda ilgili ülkelerle hemfikir. D ü n y a Ticaret Ö r g ü t ü ' n ü n temelini oluşturan G A T T Bu paragraftaki ilgili veriler İMMİB (İstanbul Maden ve Metaller İhracatçıları Birliği)'nden alınmıştır. döneminde bile ithalatta haksız rekabetin önlenmesi konusu örgütün temel g ü n d e m maddelerinden birini oluşturmaktadır. Türkiye de son yıllarda özellikle başta Çin olmak üzere U z a k d o ğ u mallarına karşı anti-damping uygulaması içine giren ülkeler arasındadır. Dış Ticaret Müsteşarlığı'nm başlattığı soruşturmalar sonucunda 2 0 ' y e yakın üründe damping uygulaması yapıldığı tespit edilerek karşı önlem olarak anti-damping vergisi uygulanacağı karara bağlanmış durumdadır. Türkiye'nin başlattığı damping soruşturmaları, sadece U z a k d o ğ u ülkeleriyle sınırlı değil. Özellikle geçen yıl A B D , A l m a n y a ve İtalya'dan ithal edilen bazı mallara yönelik de haksız rekabet yarattığı gerekçesiyle damping soruşturması başlatıldı. Türkiye hali hazırda 20 ülkeden ithal edilmekte olan 50 ürüne karşı anti-damping vergisi uygulanmaktadır. Bu kapsamda konuya korumacılık şeklinde b a k m a m a k ; aksine serbest ticaret anlaşması adına tarafların kendi iç pazarlarını korumaları açısından değerlendirmek yerinde olacaktır. 4.6.4. G E L E C E Ğ E Y Ö N E L İ K K A L K I N M A STRATEJİLERİ ARASINDA YER ALAN YA DA GELECEĞİN GÖZDE SEKTÖRLERİ İÇİNDE ANILAN SEKTÖRLER AÇISINDAN KORUMA TEDBİRLERİ ALMA HAKKINI SAKLI TUTMAK Tablo 18'deki verileri hatırlayalım: İhracatta en fazla artışı gösteren ilk üç sektör; madencilik ürünleri (%36,4), demir ve demir dışı metaller (%31,3) ve kimyevi m a d d e ve mamuller (%29,2) sektörleri olarak sıralanmaktaydı. Devlet Planlama Teşkilatı'nm hazırladığı D o k u z u n c u Kalkınma Planı çerçevesinde rekabet gücünün artırılması başlığı altında yüksek katma değerli ürünlerin üretimi ve üretim proseslerine katma değer katma hedeflerinden bahsedilmektedir.^^ Yukarıda adı geçen her üç sektör de ülke çapında; kaynak bakımından zengin, işgücü bakımından ehil ve işleme ve işgücü maliyetleri açısından düşük düzeylerde seyreden ancak katma değer yaratan sektörlerdir. 35 DPT, IX. Kalkınma Planı, s. 42 Madencilik ürünleri açısından bakıldığında; Bor, feldspat, barit, stronsiyum tuzları, manyezit, diyatomit, fluorit, linyit, trona, volfram, antimuan, civa, altın, gümüş, çinko, kurşun ve k r o m dünya rezervleri içinde %0,5'ten fazla paya sahip olduğumuz madenlerdir. Bunlara ek olarak; mermer, perlit, pomza, bentonit, kayatuzu, jips, kalker-mam, zeolit, sodyum sülfat, toryum, nadir toprak elementleri, olivin, asbest, lületaşı, sepiyolit, profıUit, dolomit, kalsit, jips, kuvars-kuvarsit, silis kumu, zımpara ve kireçtaşı dünya rezervleri içinde %0,5'ten b ü y ü k paya sahip olduğumuz (zengin sayılabileceğimiz) madenler arasındadır. Y u r d u m u z , karmaşık jeolojisi ve tektoniğinin sonucu olarak çok çeşitli m a d e n kaynaklarına sahiptir. Ancak, bu karmaşık jeoloji ve tektonik, aynı z a m a n d a m a d e n yataklarımızın küçük boyutlu ve çok parçalı olmasının da bir nedenidir. Çeşitlilik açısından dünyanın zengin ülkelerinden biri olmamıza karşın, gerek toplam rezerv yönüyle ve gerekse tek tek yatak boyutları kıyaslandığında ülkemizin, dünya genelinde geri sıralarda yer aldığı görülmektedir. Madencilik sektörü sanayileşmenin temel girdilerini üreten bir sektördür. Genel olarak; ülkemizde madencilik sektöründe 5 0 ' n i n üzerinde farklı m a d e n ve mineral üretilmektedir. Madenciliğin yüzde 85'i k a m u sektörü, yüzde 15'i özel sektör tarafından yapılmaktadır. Özel sektör endüstriyel minerallerin üretiminde yoğunlaşırken, k a m u sektörü mineral yakıtlar ve metalik cevher üretiminde ağırlığını korumaktadır. D ü n y a doğal taş rezervlerinin yaklaşık üçte biri ülkemizde olmasına rağmen Türkiye bu potansiyelini kullanmada arzu edilen seviyede değildir. Türkiye'nin dünya ticaretinde ihracat payı değer olarak ancak %7'lerde seyretmekle birlikte, işlenmiş ürün ihracatının giderek artan bir seyir izlemesi ve blok ihracatına göre çok daha fazla katma değerin ülkemize kazandırılmış olması gelecek adına olumlu ve sevindirici bir gelişme olarak kabul edilmektedir. Bunlara ilaveten renk ve desen çeşitliliği ise Türkiye için ayrı bir üstünlük yaratmaktadır. Bununla birlikte, bu maden varlığımızın dış piyasalarda daha da önemli bir gelir kaynağı haline gelmesi için, m o d e m teknolojilerin kullanılarak blok üretimindeki kayıpların asgariye indirilmesi, taşların işlenmesinde kullanılan teknolojinin daha da geliştirilmesi ve ayrıca, ocak, fabrika ve atölyeler ile pazarlama ve yapılarda taş montajı işlerinde çalışacak mühendis, formen, tekniker usta ve çırakların m a l z e m e üretim teknolojisi, tasarım ve montajı konularında eğitilmesi özel önem taşımaktadır. D e m i r ve demir dışı metaller sektörü açısından bakıldığında; A l ü m i n y u m Mamulleri Demir ve Demir Dışı Metaller ihracatımızda 898 milyon dolarla % 3 0 , Bakır Mamulleri de 498 milyon dolarla % 1 7 paya sahip olmuştur. Öte yandan. Metallerden El Aletleri, Matkap ve Torna Uçları, Kilitler, Hediyelik Eşyalar, Mobilya vs. ihracatımız ise 526.8 milyon dolar (%18 pay) olarak gerçekleşmiştir. Avrupa Birliği ülkeleri 1,379 milyar dolar ve % 4 7 payla 2005 yılının 12 aylık döneminde D e m i r Demir Dışı Ürünler ihracatının en fazla yapıldığı ülke grubu olmuş. Diğer Avrupa ülkeleri 661 milyon dolar ve % 2 2 payla ikinci sırada yer alırken, bu ülke gruplarını Yakın ve Orta D o ğ u Asya ülkeleri 389 milyon dolar ve % 1 3 payla izlemiştir. 2005 yılı Ocak-Aralık döneminde, Avrupa Birliği ülkelerine yapılan Demir ve Demir Dışı Mamulleri ihracatımızda, bir önceki yılın eş dönemine göre %15,3 oranında. Diğer Avrupa ülkelerine %35,9 oranında ve Yakın ve Orta D o ğ u Asya ülkelerine ise %19,3 oranında artış gerçekleşmiştir. A l m a n y a 319,2 milyon dolarla (%16,9 artış) 2005 yılı Ocak-Aralık döneminde sektör ihracatının en fazla yapıldığı ülke olurken, ingiltere 233,5 milyon dolarla ikinci (%4,6 artış), italya 215 milyon dolarla (%13,2 artış) üçüncü olmuştur.^^ Kimyevi maddeler ve mamuller sektörü açısından; Bilindiği gibi kimya sanayi plastikten kozmetiğe, ilaçlardan boyalara kadar bir çok alanda sağladığı nihai ürünlerin yanı sıra, pek çok sektöre de ara mal ve h a m m a d d e temin eden bir sanayi dalı olarak, ekonomilere öncülük etmektedir. K i m y a sanayi hayat standardımızı arttıran, hastalıklara karşı korunmamızı ve tedavi edilmemizi sağlayan, temizlik ve hijyen konularında katkıda bulunan, giyinme ve beslenmede insanlığın ihtiyacını karşılayan bir sanayi dalıdır. 36 Bu paragraftaki veriler İMMÎB tarafından sağlanmıştır. K i m y a sanayisi; tarım ilaçları, sentetik gübreler, veteriner ilaçları, sentetik elyaflar, sabun, deterjan, temizleyiciler, plastik hammaddeleri, beşeri ilaç sanayi, kozmetik sanayi, boya, yardımcı maddeler, deri, tekstil, inşaat (boru,levha,kapı,pencere vb.) yapıştırıcı, derz, dolgu maddeleri, izolasyon malzemeleri v.s., fotoğraf malzemeleri, barut ve patlayıcılar gibi birçok sanayi alanında nihai ve ara ürün sağlamaktadır. Önümüzdeki yıllar içerisinde kimya sektörünün karşılaşacağı en ciddi hususların başında, sektörün Avrupa Birliği mevzuatına u y u m süreci gelmektedir. Özellikle çevre ve iş güvenliği konularında A B ' y e sağlıklı u y u m için sektörümüzün h e m finansal desteğe h e m de zamana ihtiyacı bulunmaktadır. B u bağlamda, sektöre sağlanacak finansal yardımların yanında, müzakere süreci sonucunda belirlenecek olan u y u m tarihlerinin olabildiğince ötelenmesi, sektöre önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Diğer yandan, A B çevresel düzenlemelerinin getirdiği yüksek maliyetler dolayısıyla, "bulk" ürün tabir edilen niteliksiz kimyasal hammaddelerinin üretiminin, maliyetlerin daha düşük olduğu U z a k A s y a ülkelerine kaydığı görülmektedir. Söz konusu durum, A B ile entegrasyon sürecinde bulunan Türkiye için de ö n e m arz etmekte ve bulk ürün üretimimizin kademeli olarak Uzak Asya ülkelerine kayacağı tahmin edilmektedir. B u )âizden kimya sanayimizin bulk ürün üretiminden "speciality chemicals" denilen nitelikli kimyasallar üretimine yönelmesi gerekmektedir. K i m y a sanayinin kullandığı hammaddelerin ve ürünlerinin taşınması ve depolanması, üretimden kaynaklanan katı atık ve atık sular ve hava emisyonları çevreye zarar vermektedir. Anılan çevre sorununu gidermek için arıtma tesisi yapımı, baca filtreleri, atık yöntemlerinin gelişfirilmesi önemle ele alınması gereken konulardır. A B entegrasyon sürecinde de önem taşıyan bu çevresel önlemlerin gerçekleştirilmesi amacıyla A v r u p a ' d a birçok örneğine rastladığımız sanayi lekelerinin oluşturulması, diğer yandan A R - G E faaliyetlerinin daha etkin gerçekleştirilebileceği teknopark projelerinin hayata geçirilmesi, sektörün rekabetçi yapısını daha da ileri götürmesi açısından ö n e m arz etmektedir. Bununla birlikte, kimya sektörüne yönelik olarak, özellikle h a m m a d d e ve pazarlara ulaşım için "deniz y o l u " ulaşımı sağlayacak bölgeler seçilerek, behrlenen bu alanlarda t ü m altyapının tamamlanmasıyla, "organize oluşturulması gerekmektedir. sanayi bölgeleri" ve "sanayi lekeleri" İleriye yönelik kalkınma açısından katma değeri yüksek bu üç sektörün koruma altına alınması hakkının elde tutulması, hatta serbest ticaret anlaşması müzakerelerinde gümrük birliği kapsamı dışında tutulması elzemdir. Ayrıca geleceğin sektörleri olarak anılan sektörlerde de durum farklı değildir. Bilişim sistemleri ve teknolojileri sektörü b ü y ü m e gösterecek sektörlerin başında gelmektedir. Bu sektör aynı zamanda uluslararası alanda iş y a p m a kolu haline dönüşecektir. G ü n ü m ü z ü n şirketlerinin Ukrayna, R o m a n y a ve Arap Ülkeleri'nde b ü y ü k işlere imza atmaları kaçınılmazdır. Örneğin Tepe G r u b u ' n u n bu yıl Meteksan ile yaptığı anlaşma ve Servus'un yeni yatırım planları buna örnektir. Enerji sektörü h e m dünyada h e m de T ü r k i y e ' d e katlanarak büyümektedir. Global ekonomide önümüzdeki 10 yıl içinde yaklaşık % 3 ' l ü k bir b ü y ü m e beklenmektedir. Buna bağlı olarak bü3mme ve refahı belirleyecek sektör olarak enerji sektörü birinci planda önem kazanmaktadır. Enerji konusunda tüm dünyada büyük bir yapısal değişim yaşanmaktadır. Türkiye'de bu gelişmelerden nasibini almakta ve birçok firma öncelikli yatırım alanı olarak enerjiyi mercek altına almaktadır. Yeni yatırımların birbiri ardına devreye girmesi ve istihdamda b ü y ü k bir artış yaşanması kaçınılmazdır. Savunma teknolojileri sektöründe yeniden yapılanma, sektörün ileri gelen firmalarında kendisini şimdiden göstermektedir. Aselsan, Roketsan, Havelsan, Kale Savunma Sanayi büyük yatırımlar y a p m a k için harekete geçmişlerdir. Eğitim sektörü önemli bir b ü y ü m e trendi içindedir. Eğitim anlayışının değişimine paralel olarak değişen ilk ve orta öğretim yapısı, özelleşen üniversite kavramı bu sektörü uluslararası bir rekabet alanı haline getirecektir. Perakendecilik sektöründe şirket birleşmeleri sektörün uluslararası arenada rekabet edebilme gücünün artmasına yönelik hareketlerdir. Dünyaca ünlü dev firmaların yatırımlarını Türkiye'ye yönelik yapmaları h e m iç pazardaki rekabeti körükleyecek h e m de istihdam adına ekonomiye yeni bir soluk getirmektedir ve getirecektir. Elektronik sektörü de bilişim teknolojileri sektörü gibi A R & G E yatırımları üzerine ayakta kalabilen bir sektördür. Bu noktada Türkiye'nin A B ' d e n beklentisi olan teknolojik yatırımın ülke içinde gerçekleştirilmesi henüz m ü m k ü n olmamıştır. B ü y ü k Avrupa Şirketleri'nin temel eğilimi A R & G E ' y i kendi ülkesi veya gelişmiş ülkelerde yapmak, üretim aktivitesini ev sahibi (host country) ülkeye aktarmak şeklindedir. Bu durum iktisat teorisinin klasikleşmiş "Ricardo'nun karşılaştırmalı üstünlükler teorisi" ile açıklanabilir ancak hukuken durum, duyulan sıkıntı farklıdır. Şöyle ki; O E C D , " Ç o k Uluslu İşletmeler için Genel İlkeler Metni"nde fikir eserleri mülkiyet haklarının kullanımı için lisans verirken ya da başka şekilde teknoloji transferi gerçekleştirirken, bunun makul koşullarda ve ev sahibi ülkenin uzun vadeli kalkınma perspektiflerine katkıda bulunacak şekilde yapılması hususuna dikkat ç e k e r . Ç ü n k ü ev sahibi ülkenin yerel ihtiyaçları ile transfer edilen teknoloji uyumlu olmalı ve teknoloji transferi sonrası elde edilen "ikfisadi fayda" ülke içinde kalmalıdır. Bu amaçla ev sahibi ülke çok uluslu firmaya kendi ülkesinde A R & G E yatırımı için baskı uygulayabilme hakkına sahiptir. OECD Çok Uluslu İşletmeler İçin Genel İlkeler, Ek 2 Metin ve Uygulama Usulleri, Bölüm VIII: Bilim ve Teknoloji, m. 4 Ayrıca bu konuda bakınız: TRIPS Rekabetin Korunması İlkesi m. 40 (TRIPS, rekabeti sınırlandırıcı uygulamaların ticaret, teknoloji transferi gibi konularda yaratacağı olumsuz sonuçları gidermek için taraf ülkelere, mevzuatında özel düzenlemeler yapmaları, fikri haklarla ilgili uygulamalara bu gerekçe ile bazı sınırlandırmalar getirmeleri imkanı vermektedir) SONUÇ YERİNE Türkiye, Avrupa Birliği ve Akdeniz Havzasını Kapsayan Serbest Ticaret Alanı son genişleme ile birlikte Avrupa Birliği'nin sınırlarının ve dolayısıyla da komşularının değişmesi yeni fırsatların yanı sıra yeni zorlukları da ortaya çıkarmıştır. Avrupa K o m ş u l u k Politikası ( A K P European Neighbourhood Policy) söz konusu fırsatlar ve zorluklara yönelik olarak geliştirilmiş bir proje niteliğinde olup, politikanın aynı zamanda Avrupa Güvenlik Stratejisi'ni desteklemesi de öngörülmektedir. B u kapsamda. Mart 2 0 0 3 ' t e K o m i s y o n tarafından " D a h a Geniş AvrupaKomşuluk: Güney ve D o ğ u Komşularıyla İlişkiler İçin Yeni Bir Çerçeve" dokümanı hazırlanarak " D a h a Geniş A v r u p a Görev G ü c ü " oluşturulmuştur. 12 Mayıs 2004 tarihinde ise komşuluk politikasının temel belgesi niteliğinde olan "Avrupa K o m ş u l u k Politikası Strateji Belgesi" yayımlamıştır. A B ' n i n K o m ş u l u k Politikası, A B ' n i n aday statüsünde olmayan yakın komşuları olan: İsrail, Ürdün, Moldavya, Fas, Tunus, Filistin, Ukrayna, Ermenistan, Azerbaycan, Mısır, Gürcistan, Lübnan, Cezayir, Suriye, Libya ve Belarus olmak üzere toplam on altı ülkeyi kapsamaktadır. Söz konusu ülkeler ile Ortaklık Anlaşmaları imzalanmakta, daha sonra da bu anlaşma çerçevesinde Eylem Planları hazırlanmaktadır. Bunlardan İsrail, Ürdün, Moldavya, Fas, Tunus, Filistin ve Ukrayna için E y l e m Planları yürürlüğe girmiştir. Ermenistan, Azerbaycan, Mısır, Gürcistan, Cezayir ve Lübnan için ise Eylem Planları hazırlanma aşamasında bulunmaktadır. Son olarak Suriye ile imzalanmış olan Ortaklık Anlaşması ise henüz onay aşamasında olup, Libya ve Beyaz Rusya ile ise K o m ş u l u k Politikaları kapsamında imzalanmış bir anlaşma bulunmamaktadır. A K P ' n i n temel amacı 5. genişleme dalgasının ardından, A B ' n i n yeni komşularıyla ilişkilerinin derinleştirilmesi ve böylelikle Avrupa kıtasını bölen sınır çizgilerinin oluşmasını engellemektir. Nitekim, komşuluk politikasının yeni bir genişleme hedefi ile değil de, yeni komşular arasındaki bağların güçlendirilmesi amacıyla oluşturulduğu kolayca görülmektedir. Politikaların ana hedefi her iki tarafın da refah, istikrar ve güvenliğini arttırmak yolunda ortak çıkarların desteklenmesinden oluşmaktadır. Bu hedefe yönelik olarak politika kapsamındaki her bir k o m ş u ülkenin ihtiyaçları göz önünde bulundurularak, ülkelere özgü bir şekilde farklılaştırılmış projeler oluşturulmuştur. K o m ş u l u k politikası kapsamındaki söz konusu projelerdeki ortak amaçlar üç ana başlık altında toplanabilir: • Ortak değerler ve çıkarlar çerçevesinde siyasi işbirliğini geliştirerek özgürlük ve demokrasinin yayılması, • Önemli boyutta ekonomik bütünleşme sağlamak ve ekonomik reform süreçlerini desteklemek yoluyla komşu ülkelerde refah düzeyini arttırmak, • Avrupa Güvenlik Stratejisi'yle de paralel olarak komşu ülkelerle k a l k ı n m a , çevre, silahsızlanma ve terörizm k o n u l a r ı n d a ortak çalışmalar yürüterek, istikrar ve güvenliğin arttırılması. Kapsamlı bir komşuluk politikası, k o m ş u ülkelerin, A B genişlemesinden istikrar, güvenlik ve refah açısından azami düzeyde faydalanmalarını öngörmektedir. Nitekim, bu amaç A B Anayasasının hazırlık çalışmalarında da yansıtılmıştır. K o m ş u l u k politikasının önemi Aralık 2 0 0 3 ' t e onaylanmış olan Avrupa Güvenlik Stratejisi'nde de vurgulanmıştır. Nitekim, söz konusu stratejide, A B ' n i n görevinin yakın komşularının istikrar ve iyi idaresine hususi bir katkıda bulunmak ve Birliğin doğusunda ve Akdeniz kıyısında bulunan ülkelerde iyi yönetimlerin hakim olduğu ülkeler zinciri oluşmasını desteklemek olduğu bildirilmektedir. B u çerçevede, 2004 tarihli Strateji B e l g e s i ' n d e A K P ' n i n bölgesel anlaşmazlıkların çözümü konusunda A B ' n i n katkılarını güçlendirmesi vurgulanan konular arasında yer almaktadır. Oldukça kapsamlı ve iddialı bir yaklaşımdan oluşan komşuluk politikasının katma değeri, diğer bir deyişle bu politikanın ayırt edici özellikleri aşağıda sıralanmaktadır. K o m ş u l u k politikası, • A B ' n i n t e m e l politika araçlarını daha y o ğ u n l a ş m ı ş bir ş e k i l d e bir a r a y a g e t i r m e k t e d i r , b u y o l l a ortaklığın geliştirilmesi için k l a s i k dış p o l i t i k a yöntemlerinin ötesine geçilerek komşu ülkelerdeki reformlara ve modernleşme süreçlerine daha fazla destek sağlanması imkânı getirmektedir, • Mevcut ikili ilişkiler ile karşılaştırıldığında, daha fazla k o n u y u , daha derin ve b ü t ü n y ö n e t i ş i m a l a n l a r ı n ı k a p s a y a c a k bir ş e k i l d e k a p s a m a k t a , b u ç e r ç e v e d e Birlik, politika k a p s a m ı n d a k i k o m ş u ülkeler tarafından atılan somut adımlara paralel olarak e k o n o m i k b ü t ü n l e ş m e ve daha yakın siyasi işbirliği önermektedir. • Twinning ve T A I E X gibi programlar k o m ş u ülkelerin kullanımı için hazır­ lanmakta, politika geliştirilen mali ve teknik yardımlarla desteklenmektedir. • A B ' n i n Orta ve Güneydoğu A v r u p a ' d a k i geçiş süreçlerini destekleme k o n u s u n d a b a ş a r ı s ı k a n ı t l a n m ı ş m e t o t l a r ı ü z e r i n e k u r u l m u ş bir p o l i t i k a niteliğinde olup, daha açık ve somut öncelikler belirlenmesi ve u y g u l a m a ­ ların daha yakından takip edilmesi suretiyle komşu ülkelerdeki reformlara destek arttırılmaktadır. • K o m ş u l u k politikasının uygulaması Mart 2 0 0 3 ' t e yayınlanmış olan d o k ü m a n d a da bildirildiği üzere k o m ş u ülkelerin A v r u p a p a z a r ı n d a daha çok yer almalarını sağlayacak şekilde, işbirliğinin ötesinde bir e k o n o m i k bütünleşmeyi getirmektedir. A K P , ekonomik ve sosyal kalkınma y ö n ü n d e n fayda sağlayacak reformları destekleyerek, ekonomiyle ilgili mevzuatların uyumu, pazarların birbirine daha çok açılması ve ticaretteki engellerin daha hızh bir şekilde kaldmlmasım hedeflemektedir. Dinamik bir süreç içerisinde ilerleyen komşuluk politikasının uygulama araçları olan Eylem Planları ise ilk a d ı m l a r ı t e ş k i l e t m e k t e d i r l e r . U y g u l a m a l a r ı n d e n e t i m i ise p o l i t i k a kapsamında imzalanmış olan Ortaklık ve İşbirliği Anlaşmaları ile Ortaklık A n l a ş m a l a r ı ' n m bünyesinde yapılmaktadır. Eylem Planları'nm temel unsurları aşağıda özetlenmiştir: Ortak değerlere bağlılık: Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı gibi ortak değerlerin güçlendirilmesi konusunda k o m ş u ülkelerin bağlılıklarının seviyesi, A B ' n i n her bir k o m ş u ülke ile oluşturduğu Eylem Planları'nda göz önünde bulundurulacak ilk unsurlardan birisidir. Daha etkili siyasi diyalog: Ortak Güvenlik Politikası ile de bağlantılı olarak, daha etkili siyasi diyalogun yaratılması hususu da eylem planlarına derç edilmiştir. Bu çerçevede, dış politika ve güvenlik konuları kapsamında, özellikle bölgesel ve uluslararası konular, krizlerin önlenmesi, kriz yönetimi ve ortak güvenlik tehditleri gibi konularda çalışmalar öngörülmektedir. E k o n o m i k ve Sosyal Kalkınma Politikası: K o m ş u l u k politikası tercihli ticaret ilişkilerinin yanı sıra, mali ve teknik yardımın arttırılmasını içeren ekonomik hususları öngörmektedir. B u süreçte elde edilecek ekonomik faydalar doğrudan ve dolaylı faydalar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Doğrudan faydalar kapsamında tarifelerin ve tarife dışı engellerin kaldırılması ve piyasa bütünleşmesi sağlanması gibi hususlar yer almaktadır. Dolaylı faydalar ise ekonomik uygulamaların A B ekonomik modeline yaklaştırılması suretiyle bu ülkelerdeki yatırım ortamının iyileştirilmesi ve özel sektörün gelişimi açısından daha saydam ve istikrarlı bir ortam oluşturulması gibi özellikle komşu ülkeler açısından daha fazla ekonomik katkı sağlayacak hususlardır. Ticaret ve İç Pazar : A K P , E u r o m e d Ortaklığı ile paralel olarak, ticaret serbestleşmesini ve bölgesel entegrasyonu sağlayacak çeşitli araçları içeren bir politika niteliği taşımaktadır. B u kapsamda, D T Ö prensipleriyle uyumlu olarak daha büyük piyasa açılımlarını öngörmektedir. 'Barselona Süreci' çerçevesinde sanayi mallarını kapsayan bir serbest ticaret bölgesi kurulmuş olup, asimetrik bir serbestleşme başlatılmıştır. Özellikle doğu komşuları için (Ukrayna ve Moldavya örneklerinde olduğu gibi) Ortaklık ve İşbirliği Anlaşmalarının ticaretle bağlantılı ilkelerinin tam olarak uygulanması ve D T Ö ' y e üyelik A K P kapsamındaki öncelikler arasında yer almaktadır. Enerji: K o m ş u ülkelerle stratejik enerji ortaklığının geliştirilmesi A K P ' n i n en temel unsurlarından birisi niteliğindedir. Özellikle enerji temininin güvenliği konusunda komşu ülkelerle ortaklık hayati bir önem taşımaktadır. Zengin petrol ve doğal gaz kaynaklarıyla (Rusya, Hazar Havzası, Orta D o ğ u ve Kuzey Afrika) çevrelenmiş olan Avrupa Birliği, dünyanın en büyük enerji ithalatçısı ve ikinci b ü y ü k enerji tüketicisi k o n u m u n d a bulunmaktadır. Tahminlere göre A B ' n i n enerji ithalatına bağımlılığı 2 0 3 0 ' a kadar bugünkü % 5 0 oranından % 70 oranına çıkacaktır. B u nedenle. Eylem Planları enerji konusunda işbirliği ve diyalogu arttırmak üzere somut adımlar içermektedir. B u adımların içerisinde enerji verimliliği ve enerji tasarrufu gibi konuların yanı sıra, yenilenebilir enerjinin kullanılması ve enerji teknolojilerinde işbirliğinin sağlanması yer almaktadır. B u kapsamda, k o m ş u ülkelerin 'Akıllı Enerji Programı' gibi uygulamalara ve A B ' n i n diğer düzenleyici uygulamalarına katılımı teşvik edilmektedir. Bu hususta Eylem Planları ve Hazar Havzası'nı kapsayan I N O G A T E programı gibi varolan ikili ve bölgesel girişimleri geliştirme yönünde bir politika izlemektedir. Ulaşım: A B ve k o m ş u ülkeler arasındaki ticaret ve turizm faaliyetlerinin artması daha etkili ve istikrarlı ulaşım sistemlerinin kurulmasını gerektirmektedir. B u nedenle, A K P çerçevesinde Pan-Avrupa Ulaşım Ağı Kavramı ve çeşitli Pan-Avrupa Ulaşım Konferansları desteklenmektedir. Akdeniz ülkelerinin dışa açılma tezi h e m onlar için bir zorunluluk h e m de A B ' n i n komşuluk politikaları açısından önemli bir stratejidir. A n c a k bunun gerçekleşebilmesi A B ' n i n kendi dinamiklerini sağlam oturtabilmesiyle doğru orantılıdır. İspanya ve Portekiz A B ' n i n ortalamasına ancak 90'ların sonunda ulaşmışken ve Yunanistan ticari açılma ve mali yardımla bile ekonomisini zorlukla toparlarken A B ' n i n - h e l e de üçüncü büyük genişleme dalgasından sonra- Türkiye ile ek bir mali külfeti kaldıramayacağı ortadadır. B u n a karşın sadece Avrupa Bloğu açısından değil K u z e y Afrika ülkeleri ile Türkiye'nin kurduğu Serbest Ticaret Sistemi'ne A B ' n i n ek bir protokolle entegrasyonu bu külfeti h e m A B ' n i n üzerinden alacaktır h e m de Türkiye'nin tek taraflı yararlar sistemi haline gelmiş G ü m r ü k Birliği kıskacından kurtulmasını sağlayacaktır. A B ' n i n tek para sistemine geçmesi bu üç blok arasındaki ticareti akış hızı anlamında rahatlatmakla beraber, özellikle kuzey Afrika Akdeniz H a v z a s ı ' n m para-değer pariteleri arasındaki uçurum A B ' y i yeniden kazanan haline getirecektir. Yukarıdaki lıarita bu çalışmanın varmak istediği nihai sonu göstermektedir. Gümrük Birliği yerine A B ' n i n komşuluk politikaları ekseninde A B , Akdeniz Havzası ve Türkiye'yi kapsayan bir serbest ticaret alanı projesi. Böylece sadece üçlü bir serbest ticaret alanı kurulmakla kalmaz aynı zamanda A B ' n i n ulaşmak istediği Rusya ve Orta A s y a pazarları için de geçit görevi görmüş olur. A n c a k u n u t m a m a k gerekir ki serbest ticaret bir imkândır, amaç değildir. Dışa açılımı desteklemek, yönetmek yetmez. Avrupa globalleşmenin bir şans olabileceğini ve bölgesel işbirliğinin de genç kuşaklar için bir ümit taşıdığını ispat edebilmelidir. KAYNAKÇA • A C E R , Yücel ; B İ L E C A N , Halil, "The European and Defence Policy in the Draft E U Constitxition and Power of the Union", içinde; Eds: Ali A k d e m i r Competitive P o w e r of the European U n i o n After Çanakkale C o m m o n Foreign the Competetitive ve diğerleri, The the Enlargement, . B A Y L I S , J. - S M I T H S, "The Globalization of World Politics, An Introduction To International Relations", Oxford University Press, N e w Y o r k 1999 C I A Factbook, 2006 Ç İ M E N , Ahmet; " G ü m r ü k B i r h ğ i ' n i n Birinci Yılı" Maliye Dergisi, Sayı: 125, Mayıs-Ağustos 1997 D A N R E U T H E R , R. "Setting the F r a m e w o r k " in R. Danreuther (dir.), European Union Foreign and Security Policies, London, Routledge, 2004 D R U C K E R , Peter F., " M a n a g i n g fot the Future", N e w york, 1992 E R T Ü R K , E m i n " E k o n o m i k Entegrasyon Teorisi", Bursa, Ezgi Kitabevi Yayınları, 1991 G Ü R K A Y N A K , Muharrem, "Avrupa'da Savunma ve Güvenlik", Asil Yayınları, Ankara, 2004, H A T İ P O Ğ L U , Zeyyat "Uluslararası İktisada Giriş", Sedak Yayınları, İstanbul, 1996 H E C K E R , Etta Z., "Trade Liberalization: Recent Developments in Western Hemisphere Trade Arrangements", United Satates: G A O W o r k i n g Papers, 1997 İ Y İ B O Z K U R T , Erol "Uluslararası İktisat", Bursa: Ezgi Kitabevi Yayınları, 1995. K A R L U K , Rıdvan "Uluslararası Ekonomi", İstanbul: Beta Yayınları, 1996. K A R L U K , Rıdvan "Avrupa Birliği ve Türkiye", İ M K B Yayınları, İstanbul: 1996. KİP, Ergün "Türkiye Dış Ticaret Hadleri", Makale, D T M , 2004 S A V A Ş , Vural, "Kalkınma Ekonomisi", Beta Yayınları, İstanbul, 1986 • S E Y İ D O Ğ L U Halil, Uluslararası İktisat, G ü z e m Yayınları, 9. Baskı, • İstanbul 1993. L O , B. "Vladimir Putin and the Evolution of Russian Foreign Policy", London, Blackwell Publishing/RIIA, 2003 On-line Kaynaklar http://www.abgs.gov.tr : Avrupa Birliği İletişim Platformu http://www.ceterisparibus.net/ab/iliskiler.htm : Ceteris Paribus, Online Veri Bankası http://www.wto.org : D ü n y a Ticaret Örgütü http://www.die.gov.tr : Devlet İstatislik Enstitüsü http://www.dtm.gov.tr : Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı http://epp.eurostat.cec.eu.int: E U R O S T A T : Avrupa İstatistik K u r u m u http://www.gelirler.gov.tr: Gelir İdaresi Başkanlığı http://www.gumruk.gov.tr: Başbakanlık G ü m r ü k Müsteşarlığı http://www.ikv.org.tr : İktisadi Kalkınma Vakfı http://www.malive.gov.tr : Maliye Bakanlığı http://www.ifri.org : Institutt Français des Relations Internationales http://www.rand.org/: R A N D Cooperation Makale ve Süreli Yayınlar • BORDACHEV, "Russia's European Problem: Eastward Enlargement of the E U and M o s c o w ' s Policy, 1 9 9 3 - 2 0 0 3 " in O. A n t o n e n k o et K. Pinnick, op. cit. • D. Lynch, " F r o m 'Frontier' Politics to ' B o r d e r ' Policies Between the E U and Russia" in O. A n t o n e n k o et K. Pinnick, Russia and the European Union, London, Routledge/IISS, 2005 • D E M P S E Y , J., "Europe worries over Russian Gas G i a n t ' s Influence", Energy bulletin, 4 October 2004, N e w Y o r k Times. D U T T A , M ( 2 0 0 5 ) , C h i n a ' s industrial Revolution: Challenges for a M a c r o e c o n o m i c Agenda, Journal of Asian Economics, Vol: 15, pp.1173-1174 • • E R Ç A K A R , M . Emin; "İş, Güç, Endüstri İlişkileri Kaynakları Dergisi, Cilt: 7, Sayı:2, Haziran, 2005 • G A N , Jianbang(2004), Effectes of China s W T O Accession on Global Forest Product Trade, Forest Policy and Economics, vol 6, pp.510 • G O D Z İ M İ R S K İ , J., "Russia and N A T O , C o m m u n i t y of Values or C o m m u n i t y of Interests" in H e d e n s k o g ., op. cit., p . 57-80 • G Ö T Z , R. "Russlands Energiestrategie und die Energieversorgung Europas, Stiftung Wissenschaft und Politik, Berlin, mars 2004 KIZILTAN, Ali(2003), T e k Kutuplu D ü n y a d a Çin Halk Cumhuriyeti'nin Süpergüç Olabilirliği, Cumhuriyet Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, CiU 5: Say 1, ss.45-66 • ve İnsan • K N B U R , Ravi(1999), X I A B I O Zhang, W h i c h Regional Inequality? T h e Evolution of Rural- Urban and Inland - Coastal Inequality in China from 1983 to 1995 , Journal of Comparative Economies, 27(4), S.690 • L O C A T E L L İ , "Changes in R u s s i a ' s gas exportation strategy: Europe versus Asia", East-West Journal of Economics and Business, September 2 0 0 4 • S M I T H , K. " T h e outsiders: the European neighborhood policy". International Affairs, n° 4, 2005 S Ö D E R B A U M F. and L. V a n L A N G E N H O V E , "Introduction: The E U as a Global Actor and the Role of Interregionalism", European Integration, n"" 3, 2005 Ş A H İ N Ö Z , Ahmet, D ü n y a Ticaret Ö r g ü t ü ' n ü n D ö n ü ş ü m ü , makale. Ziraat Mühendisleri Odası Yayınları, 2002 T E Z C A N , Ercümen "Maastricht ve A m s t e r d a m Antlaşmaları Çerçevesinde Avrupa BirUği ve Batı Avrupa Birliği İlişkileri" Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi C.54, Ocak Mart 1999, N . U C U Z S A T A R , N . U L U N A Y , Küreselleşme ve Atatürk, Jeopolitik Dergisi, Sayı 3 Y A N G , Xiaokai(2000), China s Entry to the W T O , China Economic Review, N u m b e r 11, pp.437 W A L L A C E , W., " W h e r e Does Europe E n d ? " in J. Zielonka (dir.), Europe Unbound, op. cit Z A G O R S K I , "Policies towards Russia, Ukraine, M o l d o v a and Belarus" in R. Danreuther (dir.), European Union Foreign and Security Policies, op. cit., p . 80. Raporlar Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı, T O B B ; Avrupa Birliği ve Türkiye, Kasım 2002 DİE, Dış Ticaret İstatistikleri, 2005 DİE, Türkiye İstatistik Yıllığı, 2004 İTO, "Türkiye-AB İlişkileri ve G ü m r ü k Birliği", Yayın N o : 19965.AB/1, 1996. İ Z T O (İzmir Ticaret Odası), Araştırma ve Meslekleri Geliştirme Müdürlüğü, A & G B Ü L T E N , Nisan 2005 T C M B , "Ödemeler Dengesi Raporu", 2004 World Trade Organization, "Turquie-Restrictions a l'Importation de Produits Textiles et Vêtements", W T / D S 3 4 / A B / R , 22 octobre 1999 World Trade Organization, " T h e Global Textile and Clothing Industry post the Agreement on Textiles and Clothing", 2004 World Trade Organization, "The Impact of M o d e 4 Liberalization on Bilateral Trade F l o w s " , 2005 Center for MiddleEast Public Policy ( C M E P P ) ve Institut français des relations internationales (IFRI) ortak konferansı, Washington, 25 K a s ı m 2003 "Tacis Cross-Border Cooperation: Strategy Paper and Indicative P r o g r a m m e 2004-2006", adopté par la Commission Européenne, 21/11/2003. ÎTO YAYINLARI (2007) 2007-1 2007-2 2007-3 2007-4 2007-5 2007-6 2007-7 2007-8 2007-9 2007-10 2007-11 2007-12 2007-13 2007-14 2007-15 2007-16 2007-17 2007-18 2007-19 2007-20 2007-21 2007-22 2007-23 2007-24 2007-25 2007-26 2007-27 Sigortacılık Yasa Tasarısının Getirdikleri İstanbul Tehlikeli Atık Bertaraf Projesi Fizibilite Etüdü Türk Y a n Sanayi Borsası Ü y e Profili Araştırması Kimyasal Ambalaj ve Atıkların Çevreye Etkileri ve Zararlarının Önlenmesi T ü r k i y e ' d e Kalıpçılık Sektörünün B u g ü n ü ve Yarını Otomotiv Sektöründe Grup Muafiyeti ve Yeni D ö n e m K O B İ Borsaları 2007 Yılı İndirimli Kuruluşlar Rehberi Kredi Kartı Kullanımının Tüketici Alışkanlıklarına ve Alışverişlerin Yer, Z a m a n ve M a r k a Tercihlerine Etkisi Fiyat İndeksleri Yeni Zelanda İhracat Pazar Araştırması Müzik Eserleri Üzerindeki Telif Hakları ve Uluslararası Uygulamalar Bilirkişi Bilgilendirme Otomotiv Sektörü ve Çin Mallarıyla Rekabet Gücü Hazır Giyim Sektörü ve Çin Mallarıyla Rekabet Gücü Ayakkabı Sektörü ve Çin Mallarıyla Rekabet Gücü Mobilya Sektörü ve Çin Mallarıyla Rekabet Gücü İnşaat Sektörü ve Çin Mallarıyla Rekabet Gücü Konfeksiyon Sektörü ve Çin Mallarıyla Rekabet Gücü Ev Tekstili Sektörü ve Çin Mallarıyla Rekabet Gücü Makine Sektörü ve Çin Mallarıyla Rekabet Gücü Oyuncak Sektörü ve Çin Mallarıyla Rekabet Gücü Kırtasiye Sektörü ve Çin Mallarıyla Rekabet Gücü Züccaciye Sektörü ve Çin Mallarıyla Rekabet Gücü Türkiye Pirinç Piyasasının Sorunları ve Çeltik Üretim Potansiyeli Lisanslı Depoculuğun ve Teslimata Bağlı İşlemlerin Türkiye Tarım Ürünleri Piyasasına ve Vadeli İşlemlere Olası Etkileri Küreselleşen Ekonomi İçerisinde Ortaya Çıkan Yeni Dağıtım Kanalları: Yaşanan Sorunlar ve Ç ö z ü m Önerileri 2007-28 Ülkemizde Atık Yönetimi İdaresine İlişkin Düzenlemeler ve Kazançlı Çevre İdaresi 2007-29 Enerji Sektörünün Geleceği, Alternatif Enerji Kaynakları ve Türkiye'nin Önündeki Fırsatlar 2007-30 100 Soruda Mortgage Uygulamaları 2007-31 R a m i Gıda Toptancılarının Rekabet G ü c ü n ü n Geliştirilmesi 2007-32 E k o n o m i k Göstergeler 2007-33 T ü r k i y e ' d e Şeker ve Şekerpancarı Üretiminde Kota Sistemine Geçiş, B u g ü n k ü D u r u m ve Geleceği 2007-34 İstihdam Perspektifinde A B Sürecinde Türk Tarımının Genel Sorunları ve Ç ö z ü m Önerileri 2007-35 Müzakere Süreci ve A B Müktesebatma U y u m u n İş Dünyasına Etkileri 2007-36 T ü r k i y e ' d e Kurumsal Sosyal Sorumluluk Anlayışının Gelişiminde Meslek ve Sivil T o p l u m Kuruluşları 2007-37 İstanbul'un Rekabetçi Sektörleri 2007-38 Osmanlı Misafirperverliği ve A v r u p a ' d a k i Yankıları 2007-39 l . İ T O Tekstil Şurası 2007-40 İsviçre Medeni K a n u n u ve Borçlar K a n u n u ' n u n Almışının 80.Yıh 2007-41 Yeni Müşteri 2007-42 Eski Eser Binaların Yapımında Yaşanan Bürokratik Zorluklar 2007-43 Rakamlarla Türkiye Ekonomisi 2007-44 Turkey in Figures 2007-45 International Commercial Arbitration L a w Comparative Survey 2007-46 Asgari Ücrette Esnek Modelleme: Bölgesel Asgari Ücret Yaklaşımı 2007-47 A v r u p a Birliği'nin Türk KOBİ'lerine Yönelik Programları Rehberi 2007-48 Nasıl E-ticaret Yapılır? 2007-49 Yargıtay Kararları Işığında Somlarla 4857 Sayılı İş Yasası 2007-50 Avrupa Birliği Fonları ve Türkiye'nin Kullanım Koşulları Rehberi 2007-51 Türkiye İçin M o d e l Olabilecek Ülkelerde Uygulanan Teşvik Uygulamaları ve Ülkemize Uygulanabilirliği 2007-52 2007-53 2007-54 2007-55 2007-56 2007-57 2007-58 2007-60 2007-61 2007-62 2007-63 2007-65 2007-67 2007-68 2007-69 2007-71 • İstanbul'un Ekonomik ve Sosyal Göstergeleri Social and Economic Indicators of İstanbul Başarılı İhracatçılar'2006 (kitap+cd) Türkiye ve Avrupa Birliği'nde Sermaye Şirketleri Reformu* Elektronik İmza ve Uygulamaları Küreselleşme Sürecinde Refah Devleti Tarım Sayımı ve Tarımda Alternatif Ürünler Geliştirilmesi İstanbul Ticaret Odası: görev ve hizmetler Risk Sermayesi Finansman Yönetimi D ü n y a d a ve Türkiye'de Akıllı Tekstiller 2006 Yılı İstanbul K ü ç ü k Sanayi Kapasite Kullanım Araştırması Ekonomik Rapor Turkey Y o u r Business Partner G ü m r ü k Birliği'nin Getirdikleri ve Götürdükleri: Dış Ticaret Vergileri ve İhracat Gelirleri Analizi Türkiye'de Turizm Ekonomisi Tekstil Aksesuarları Sektörünün Sorunları ve Ç ö z ü m Önerileri Şubat 2008 İtibariyle Not: 2004 yılı ve sonrası çıkan bütün yayınlarımıza internet sitemizden tam metin olarak ücretsiz ulaşılabilmektedir.