bir iktisadi bütünleşme modeli olarak gümrük birliği ve türkiye

advertisement
İSTANBUL
TİCARET
ODASI
AB VE DİĞER ULUSLARARASI
BİRLİKLER İLE İLİŞKİLERDE
TÜRKİYE'NİN SEÇENEKLERİ
Cilt-2
"TÜRKİYE'NİN AB İLE OLAN
İLİŞKİLERİ AÇISINDAN B PLANI
ÖNERİSİ: GÜMRÜK BİRLİĞİ'NE KARŞI
AB İLE SERBEST TİCARET ANLAŞMASI"
HAZIRLAYAN
İnci Taşdemir
YAYIN N O : 2008-13
İstanbul, 2008
Copyright © İTO
Tüm haklar saklıdır. Bu yayının hiç bir bölümü, yazarın ve İTO'nun
önceden yazılı izni olmaksızın mekanik olarak, fotokopi yoluyla
veya başka herhangi bir şekilde çoğaltılamaz. Eserin bazı bölümleri
veya paragrafları, sadece araştırma veya özel çalışmalar amacıyla,
yazarın adı ve İTO belirtilmek suretiyle kullanılabilir.
ISBN 978-9944-60-258-7
İTO Ç A Ğ R I M E R K E Z İ
Tel: (212) 444 0 486
İTO yayınları için ayrıntılı bilgi
Bilgi ve Doküman Yönetimi Şubesi
Dokümantasyon Servisi'nden alınabilir.
Tel
: (212) 455 63 29
Faks
: (212) 512 06 41
E-posta: [email protected]
İnternet: www.ito.org.tr
Odamız yayınlarına tam metin ve ücretsiz olarak
internetten ulaşabilirsiniz.
Y A Y I N A HAZIRLIK, BASKI, CİLT
fiVETr^RÄF
M E T G R A F M A T B A A C I L I K SAN. TİC. LTD. ŞTİ.
Organize Sanayi Bölgesi Eskop Sanayi Sitesi A-3 Blok
N o : 169/173 İkitelli / İ S T A N B U L
Tel: (212) 549 93 80 - Faks: (212) 549 93 84
w w w . metgraf. com. tr
ÖNSÖZ
Son genişleme dalgasının ardından b u g ü n nüfusu 500 milyona ulaşan ve
sınırları genişleyen 27 üyeli olan Avrupa Birliği, dünyada benzeri olmayan
bir kurumsal sistem ve bölgesel ekonomik işbirliğinin en başarılı örneğidir.
Bununla birlikte, küreselleşme ile mücadelede büyük sıkıntılar çeken
Avrupa Birliği etki alanını sınırları ötesine taşıyacak global ve bölgesel bir
araç olarak 12 Mayıs 2004 tarihinde yayınladığı strateji belgesi ile ortaya
koyduğu yeni K o m ş u l u k Politikası'na büyük önem vermektedir.
Son genişlemenin ardından jeopolitik ekseni doğuya doğru kayan Avrupa
Birliği, doğu ve güney komşuları arasında siyasal, ekonomik, sosyal,
güvenlik ve kültürel alanlardaki ilişkileri geliştirmeye yönelik K o m ş u l u k
Politikası'nm temel amacını A B ülkelerindeki barış, istikrar ve refah
ortamını komşu ülkelerle paylaşmak olarak ortaya koymaktadır. Avrupa
Birliği, tesis ettiği ortaklık ve işbirliği anlaşmaları ile iç pazar
mekanizmaları, dış ticaret rejimi, ortak güvenlik, insan hakları, ulaştırma,
enerji ve telekomünikasyon altyapıları, bilimsel araştırma, yatırımlar gibi
birçok alandaki politikalarını komşularının katılımına açmak istemektedir.
Bu çerçevede; b ü y ü k bir pazar ve A B ' n i n ana enerji tedarikçisi olan Rusya
ve gerçekleştirdiği b ü y ü k atılımla küresel ekonominin dinamosu olan ve A B
gibi gelişmiş ekonomiler için birçok tehdit ve fırsatı içinde barındıran Çin
ile ilişkiler A B için bü3âik önem kazanmıştır. Küresel ve teknolojik bir güç
olma iddiasındaki A B , Rusya ve Çin ile karşı saflarda yer almak yerine uzun
dönemli stratejik işbirlikleri geliştirmenin yollarını aramaktadır.
Türkiye'nin A B ile ilişkileri küresel güç dengeleri ile de büyük ölçüde ilgili
olup, küresel bir aktör olmayı hedefleyen A B ' n i n komşuluk politikaları
Türkiye açısından da son derece önemlidir. Türkiye'nin k o m ş u ve çevre
ülkelerle ilişkilerinde Serbest Ticaret Alanlarını ticaret politikası aracı
olarak istediğince kullanamamasının temel nedeni olarak Gümrük Birliği
gösterilmektedir. 1 Ocak 1996'da yürürlüğe giren G ü m r ü k Birliği, bir
yandan ticaretin hızla liberalleştiği yeni ekonomik düzende Türkiye'nin
yerine getirmesi gereken uluslararası standartları yakalamaya yönelik
çalışmalarına hız kazandırmış ve uluslararası piyasalarla bütünleşme
yönünde önemli aşamalar kaydetmesini sağlamıştır. Diğer yandan ise,
A B ' y e tam üye olmaksızın A B ile G ü m r ü k Birliği tesis edilmiş olması
nedeniyle, Gümrük Birliği'nin Türkiye ekonomisi üzerindeki etkileri önemli
bir tartışma konusu olmuştur. B u tartışmalarda, Türkiye-AB G ü m r ü k Birliği
tek taraflı bir ticari partnerlik olarak tanımlanmakta, b u n a alternatif modeller
geliştirilmekte ve önerilmektedir.
Birbirini tamamlayıcı nitelikte 2 cilt olarak hazırlanan bu çalışmanın " A B
Perspektifinden Rusya ve Ç i n ' i n K o n u m u ve Türkiye'nin de Yer Aldığı
Çemberde 4 Farklı Gelecek Senaryosu: A B - A s y a Açısından Statik ve
Dinamik Bir A n a l i z " isimli 1.Cildinde A B ' n i n geleceğini inşa ettiği
komşuluk politikaları çerçevesinde Rusya ve Çin başta olmak üzere A s y a ile
olan ilişkileri ve bu ilişkiler çemberinde Türkiye'nin k o n u m u ele alınmakta;
"Türkiye'nin A B ile olan ilişkileri açısından " B Planı" Önerisi: Gümrük
Birliği'ne karşı A B ile Serbest Ticaret Anlaşması" isimli 2.Cildinde ise
Türkiye-AB G ü m r ü k Birliği bir iktisadi entegrasyon modeli olarak eleştirel
bir yaklaşımla değerlendirilmekte. G ü m r ü k Birliği'nin Türkiye ekonomisi
üzerindeki olumlu ve olumsuz etkileri ele alınmakta, Türkiye'nin G ü m r ü k
Birliği yerine A B ile serbest ticaret anlaşması yapması fikri ortaya
konularak, bu durumda A B ile nasıl bir müzakere süreci yürütülebileceği
incelenmektedir.
Bu çalışmanın tüm ilgililere faydalı olmasını diler, yayını hazırlayan İnci
T a ş d e m i r ' e teşekkür ederim.
Dr.Cengiz E R S U N
Genel Sekreter
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
İÇİNDEKİLER
TABLOLAR
FİGÜRLER
KISALTMALAR
GİRİŞ
i
İÜ
v
vi
vii
ix
C İ L T II
TÜRKİYE'NİN AB İLE OLAN İLİŞKİLERİ AÇISINDAN
"B P L A N I " Ö N E R İ S İ : G Ü M R Ü K B İ R L İ Ğ İ ' N E K A R Ş I A B
İLE SERBEST TİCARET ALANI ANLAŞMASI
l.BÖLÜM: İKTİSADİ BÜTÜNLEŞME KURAMI VE
TİCARETE YANSIMALARI
L L BÖLGESEL EKONOMİLERDEN KÜRESEL
ORGANİZASYONLARA GEÇİŞ
1.2. K Ü R E S E L B İ R O L U Ş U M M O D E L İ O L A R A K
GATT/WTO
L3. İKTİSADİ BÜTÜNLEŞMENİN SİSTEMATİK SEYRİ VE
AŞAMALARI
1
1
4
9
2. B Ö L Ü M : B İ R İ K T İ S A D İ B Ü T Ü N L E Ş M E M O D E L İ
OLARAK G Ü M R Ü K BİRLİĞİ VE
TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNDEKİ YERİ
2.1. G Ü M R Ü K BİRLİĞİ T E O R İ S İ V E E K O N O M İ
ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
2.2. A B - G Ü M R Ü K B İ R L İ Ğ İ V E T Ü R K İ Y E
17
22
3. B Ö L Ü M : A B - G Ü M R Ü K B İ R L İ Ğ İ ' N İ N T Ü R K D I Ş
TİCARETİ VE ÜÇÜNCÜ ÜLKELERLE
YAPTIĞIMIZ TİCARET ÜZERİNDEKİ
ETKİLERİ
3.1. A B - G Ü M R Ü K B İ R L İ Ğ İ V E T Ü R K DIŞ T İ C A R E T İ
30
30
17
3.2. G Ü M R Ü K B İ R L İ Ğ İ ' N İ N Ü Ç Ü N C Ü Ü L K E L E R L E
YAPTIĞIMIZ DIŞ TÎCARETE ETKİLERİ
52
4. B Ö L Ü M : G Ü M R Ü K B İ R L İ Ğ İ ' N E K A R Ş I S E R B E S T
TİCARET ALANLARI
4.L SERBEST TİCARET ALANI KAVRAMI
(FREE TRADE AREA )
4.2. A V R U P A - A K D E N İ Z H A V Z A S I S E R B E S T T İ C A R E T
ALANI SİMÜLASYONU VE TÜRKİYE ÖRNEĞİ
4.3. D Ü N Y A T İ C A R E T Ö R G Ü T Ü V E A V R U P A BİRLİĞİ
A R A S I N D A SIKIŞAN T Ü R K İ Y E
4.4. T Ü R K İ Y E ' N İ N S E R B E S T T İ C A R E T A N L A Ş M A L A R I ,
OTONOM REJİMLER VE STA'LARIN FAYDALARI
4.5. S T A ' L A R I N D I Ş T İ C A R E T İ M İ Z D E K İ P A Y L A R I
4.6. T Ü R K İ Y E ' N İ N A B İLE Y A P A C A Ğ I S E R B E S T T İ C A R E T
ANLAŞMASI MÜZAKERESİ
4.6. L İ H R A C A T A Ç I S I N D A N Ö N E M L İ O L A N V E
KORUMA ALTINA ALINMAK İSTENEN
SEKTÖRLERİNİN LİSTESİNİ ÇIKARMAK
4.6.2. Ö N E M L İ Ö L Ç Ü D E İ H R A C A T K A L E M İ O L A N
SEKTÖRLERDE GB KOLAYLIKLARININ DEVAM
ETMESİ
4.6.3. İ T H A L A T T A K O R U M A A L T I N A A L I N M A K
İ S T E N E N S E K T Ö R L E R İÇİN G Ü M R Ü K
VERGİLERİNİ YÜKSELTME HAKKINI ELDE
TUTMAK
4.6.4 G E L E C E Ğ E Y Ö N E L İ K K A L K I N M A S T R A T E J İ L E R İ
ARASINDA YER ALAN YA DA GELECEĞİN GÖZDE
SEKTÖRLERİ İÇİNDE ANILAN SEKTÖRLER
AÇISINDAN KORUMA TEDBİRLERİ ALMA
HAKKINI SAKLI T U T M A K
113
SONUÇ YERİNE
KAYNAKÇA
119
125
68
68
70
76
83
97
100
101
104
112
TABLOLAR
Tablo 1: A B ' n i n Dış Ticaret Hacmi
34
Tablo 2: Türkiye'nin Dış Ticareti ve A B ' n i n payı
35
Tablo 3: Yıllara Göre B ü y ü m e Oranları
36
Tablo 4: Yıllara göre G S M H
37
Tablo 5: Yıllara Göre Dış Ticaret Dengesi
38
Tablo 6: Yıllara göre ihracat
40
Tablo 7: Yıllara göre ithalat
40
Tablo 8: N e t Değişim Ticaret Hadleri
42
Tablo 9: Türkiye'nin Dış Ticaret Dengesi ve Net Değişim
Ticaret Hadleri
Tablo 10: Gelir Ticaret Hadleri
45
46
Tablo 11: Türkiye'nin A B ' y e Olan İhracatının M a l Gruplarına
Göre Ayrımı
Tablo 12: Türkiye'nin A B ' y e Olan İthalatının Mal Gruplarına
Göre Ayrımı
Tablo 13: Ülke Grupları ve Seçilmiş Ülkelere Göre İhracat
Tablo 14: Ülke Grupları ve Seçilmiş Ülkelere Göre İthalat
Tablo 15: Türkiye A B ekonomik karşılaştırması
Tablo 16: S T A Akdedilen - müzakereleri süren veya
başlatılması yönünde çaba sarf edilen ülkelerle ticaret
(2000/2006)
Tablo 17: A B 25 İle Dış Ticaret
Tablo 18: İhracatımızda En Fazla Paya Sahip Sektörler
Tablo 19: En Fazla İhracat Artışı Gösteren Sektörler
Tablo 20: M a l Grubu Bazında İhracat
Tablo 2 1 : Genel İhracat ve Tekstil İhracatının Karşılaştırmalı
İncelenmesi
Tablo 2 2 : En Ç o k İhracat Yapılan Ülke Bazında Tekstil İhracatı
48
49
62
63
67
98
99
102
102
104
108
109
FİGÜRLER
Figür
1: Malların Serbest Dolaşımının Kapsamı
28
Figür
2: A B karşılaştırmalı nüfus dağılımı
31
Figür
3: A B karşılaştırmalı G S İ H
32
Figür
4: Dış Ticaret Dengesi
38
Figür
5: İhracatın İthalatı Karşılaması
38
Figür
6: Yıllara göre ithalat
40
Figür
7: Yıllara göre ihracat
40
Figür
8: Yıllara göre İthalat ve İhracatın Birlikte Seyri
41
Figür
9: İhracat Fiyat Endeksi
43
Figür 10: İthalat Fiyat Endeksi
43
Figür 11: Petrol Ürünleri İthalat Fiyatları
44
Figür 12: A B ' n i n Tercihli Ticaret Anlaşmaları
54
Figür 13: Türkiye Tarafından Tercihli Anlaşmaların
Üstlenilmesi Süreci
60
Figür 14: O E C D Ülkeleri ile İhracat ve İthalat
63
Figür 15: A B Ülkeleri İle İhracat ve İthalat
63
Figür 16: D T Ö ve A B Arasında Türkiye
82
Figür 17: Ülke Grubu İtibariyle Tekstil ve H a m m a d d e İhracatı
110
KISALTMALAR
Amerika Birleşik Devletleri
Avrupa A t o m Enerjisi Topluluğu
Avrupa Birliği
Avrupa E k o n o m i k Topluluğu
Avrupa K ö m ü r ve Çelik Topluluğu
Avrupa Toplulukları Anlaşması
Avrupa Toplulukları Mahkemesi
Commıunity Trade M a r k Regulation
Dispute Settlement B o d y
D ü n y a Ticaret Örgütü
European Communities
European Free Trade Association
Everything But A r m s
Gayri Safı Milli Hasıla
Gayri Safı Yurtiçi Hasıla
Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi
General Agreement on Trade and Tariffs
International Monatery Found-Uluslararası Para
Fonu
North American Free Trade Agreement
Ortak G ü m r ü k Tarifesi
Ortaklık Konseyi Kararı
sayfa
Technical Barriers to Trade
Trade Related Intellectual Property Rights
Transnational Corporation
Türk G ü m r ü k Vergileri
ve benzeri
ve devamı
W o r d Bank-Dünya Bankası
World Intellectual Properties Organization
World Trade Organization
vii
ABD
EURATOM
AB
AET
AKÇT
ATA
ATM
CTMR
DSB
DTÔ
EC
EFTA
EBA
GSMH
GSYlH
GTS
GATT
IMF
NAFTA
OGT
OKK
s
TBT
TRIPS
TNC
TGV
vb
vd
WB
WIPO
WTO
vin
GİRİŞ
Çalışmanın
Türkiye'nin
entegrasyon
entegrasyon
ikinci cildi, A B - G ü m r ü k Birliği hareket noktasından itibaren
k o n u m u n u ele almaktadır. Başlangıç bölümlerinde iktisadi
kavramı ele alınmakta ve A B - G ü m r ü k Birliği, bir iktisadi
modeli olarak eleştirilmektedir.
Üçüncü bölümden itibaren Türkiye'nin G ü m r ü k Birliği kapsamında iktisadi
ve ticari getiri ve zararları ele alınmakta; ülkenin ticaretinin salahiyeti
açısından birinci ciltte ele alman senaryolar ekseninde bugünün fotoğrafı
çekilmektedir.
Yukarıda çizilen genel çerçeve kapsamında çalışmanın 2. cildinin odak
noktalarını iki başlıkta toplayabilmekteyiz:
1. B u g ü n dünya ticaretini düzenleyen ve uluslararası hukuk çerçevesinde de
en b ü y ü k ve yetkin örgüt olarak nitelendirilen D T Ö , anlaşma ve iç
düzenlemeleri ile üye tüm ülkeleri bağlamaktadır. B u durum A B üyesi
ülkeler için de geçerli olmakla beraber bu ülkeler; tek tek üyeler bazında
k o n u m almak yerine A B altında hareket etmekte ve uluslararası dış
ticaretteki olası uyuşmazlıklarda A B ' n i n iç hukukunu çalıştırmakta ve daha
da önemlisi D T Ö düzenlemelerinin üzerinde tutmaktadır. B u durumun
somut örneğini teşkil edecek ve ülkemizin de üçüncü taraf olarak yer aldığı;
D T Ö ' n ü n Anlaşmazlıkların Halli mekanizmasına yansıyan
davalar
bulunmaktadır. Türkiye bugüne kadar bu davalarda sadece üçüncü ülke
olarak yer almış ve görüş bildirmiştir. A n c a k Ç i n ' i n üyeliği ve R u s y a ' n ı n
üyelik yolunda kat ettiği adımlar
sonunda, ülkemizin bu
tür
anlaşmazlıklarda
direkt
taraf
olarak
yer
alabileceği
kaçınılmaz
görünmektedir.
Türkiye'nin A B ' y e olan tek taraflı bağlılığı, O ' n u n diğer ülkeler ve D T Ö
nezdindeki k o n u m u n u bulanıklaştırmaktadır. B u n a bir de A B ve Çin
arasında artan iktisadi ilişkiler ve bazı A B üyesi ülkelerin Rusya ile
kurmaya heveslendikleri ticari partnerlik ilişkileri de eklenince ülkemizin
anlaşmazlıklardaki rekabet ve pazarlık gücünün azalacağı
sonucu
netleşmektedir. Türkiye bu ticari çokgenin neresindedir? D a h a önemli
olarak nasıl k o n u m almalıdır?
Ulusal iktisadi gücünü teşkil eden sektörlere yapılan uluslararası
müdahalelerde ya da rekabet pazarlıklarında kendini hangi kurallar
bütününün sınırları içinde müdafaa edecektir?
2. A B ile resmi ve siyasi entegrasyon, uzun ve sancılı bir süreç olarak
ülkemizin önünde durmaktadır. A B ' n i n tek taraflı istekleri arttıkça
Türkiye'nin h e m tahammül gücü h e m de k a m u o y u desteği buna orantılı
azalmaktadır. A B ile olan ilişkilerin tamamen kesilmesi ya da onarılamaz
zararlar görmesi istenilen bir sonuç elbette değildir. A n c a k bu da olasılıklar
içinde yer almaktadır. B u durumda Türkiye'nin vazgeçtiği siyasi
partnerliğin iktisadi ve ticari olumsuz yansımalarını elimine edecek yeni
hareket planlarına ihtiyacı olacaktır. Bu aşamada G B yerine A B ile
D T Ö ' n ü n öngördüğü serbest ticaret alanı anlaşmasının yapılması bir öneri
olabilir. Böylece tek taraflı ticari partnerliğin ortak tarım politikası ve
sektörel rekabet gücü üzerindeki olumsuz etkileri elimine edilerek koruma
altında tutulmak istenen bazı sektörler (ulusal iktisadi gücü oluşturan
sektörler) serbest mübadele kapsamı dışında tutulabilir mi?
B u ana başlıklar neticesinde son bölümde "Türkiye-AB-Akdeniz Havzası
Serbest Mübadele A l a n ı " fikri ortaya konmakta ve bu projenin
gerçekleşmesi adına Türkiye'nin izleyeceği müzakere süreci serbest ticaret
anlaşmalarının "swot analizi" çerçevesinde ortaya konmaktadır.
1. BÖLÜM:
İKTİSADİ BÜTÜNLEŞME KURAMI VE
TİCARETE YANSIMALARI
Uluslararası sözcüğü ilk kez Jeremy B e n t h a m tarafından 1780'lerde
kullanıldı. Bu tarihe kadar uluslar birbirleriyle ilişki içinde olmalarına
rağmen uluslararası strateji ve bu esasa bina olunan ekonomik anlayış -en
azından- literatüre hâkim değildi. Aradan yüzyıl geçince 1980'lerden
itibaren, uluslararası kavramını ulusal karar alma süreçlerine yerleştiren
devletler için bu kez küreselleşme konuşulur oldu. Terimin literatüre ilk
girişi 1941 yıh Reiser ve Davies tarafından anılması ve 1961 yılında
Webster L ü g a t ı ' n d a yer alması ile olmuştur.
Çalışmanın bu bölümü,
uluslararası ekonomik anlayıştan hareket eden ve bu yüzyıla ismini veren
ekonomik bütünleşnfie modelinin analizine ayrılmıştır.
1.1. BÖLGESEL EKONOMİLERDEN KÜRESEL
ORGANİZASYONLARA GEÇİŞ
A d a m Smith'in mirası " e m e k geleneği" gücünü yitirmektedir.
Alman
düsturu çıraklık yerini Amerikan icadı eğitim ekolüne bırakırken, ulusal
ekonomiler bu yeni iktisadi anlayışın etkisi a h m a girmekten kaçınamadılar.
Son üç çeyrek asırda tanımı ve işleyişi değişen kavramları şöyle sıralamak
mümkündür: kaynaklar ve sermaye, üretim faktörleri ve bilgisi, malların el
değiştirmesi ve nakli (marketing & logistics), rekabet, ticaret, uluslararası
jeopolitik, uluslararası hukuk ve nihayet diplomasi. Yeni dünya, iktisadi
açıdan adını yüzyıllardır bildiği ancak tanımını henüz yapabildiği ya da yeni
koşullar altında y a p m a k zorunda kaldığı bazı kavramlarla da tanıştı: ticari
standardizasyon, medeniyetler sentezi, (sermaye ve üretim bilgisi için)
dolaşım serbestisi, supra-nasyonalizm, kayıt dışı sermaye, yerel-tedrici
üstünlükler, bölgesel işbirliği ve nihayet ekonomik bütünleşme.
1929 buhranı ve takip eden 10 yıl, dünya ekonomisinin ticari ironik tabiriyle
"sermayeden yediği" yıllardı. Neo-klasik iktisatçıların hararetle savunduğu
"görünmez el" kuramı, toplam talebin tamamen kırıldığı 1929 buhranında
piyasaları istikrarsızlıktan kurtarmaya yetmemiş ve bir iktisadi mekanizma
olarak çalışamamıştır. Buhranla birlikte, bir yüzyıl dünya iktisat yaşamına
damgasını vuran üretim faktörlerinin en optimum düzeyde kullanımı sonucu
üretimin yapılabileceği varsayımı yerini Keynezyen "eksik istihdam"
teorisine bırakmıştır. Kısaca "iktisadi d e n g e " kavramı için farklı bir zemin
aranır olmuştu. Dünya, içine düştüğü ekonomik buhrandan kurtulma yolları
ararken, -ve yine buhrana paralel olarak - temelini I. Dünya Savaşı'ndan
alan hesaplaşmalar II. Dünya Savaşını beraberinde getirdi. 1919'da barışın
sürekliliğini sağlamak üzere kurulan Milletler Cemiyeti bu (belki de
kaçınılmaz) patlamanın önüne geçemedi. I.Dünya Savaşı sonrası kaybettiği
sermaye birikimini telafi edememişken II. Dünya Savaşı ile bir b ü y ü k darbe
daha yiyen dünya ekonomisi, bu kez birikim adına birleşme yolunu seçti.
Elbette bu kararda. D ü n y a Harbi sonunda başlayan "Soğuk Savaş"ın etkisi
yadsınamaz bir gerçektir.
"Soğuk Savaş" deyimi ilk kez 1947 yılında ABD'li B e m a r d Barach
tarafından kullanılmıştır. II. Dünya Savaşından sonra Orta, D o ğ u ve
Güneydoğu Avrupa'da SSCB'nin etkisi artmaya başladı ve bu bölgedeki
ülkeleri bir ölçüde kendi şemsiyesi altına aldı. B u n u n üzerine A B D ve
İngiltere, Batı Avrupa'da ve başka yerlerde ve Sovyet yanlısı komünist
partilerin iktidara gelmemesi için çeşitli girişimlerde
bulundular.
Uyguladıkları Marshall Planı ile Batı Avrupa ülkeleri ABD'nin nüfuzu altına
girerken. D o ğ u Avrupa ülkelerinde de Sovyet yanlısı
komünist
hükümetlerin kurulması ile Soğuk Savaş doruğa ulaştı. B u n u n yanında
A B D , Truman Doktrini çerçevesinde. Batı Avrupa'nın SSCB'ye karşı
korunması için çaba harcadı. B u n u n sonucu olarak da N A T O (North
Atlantic Treaty Organization-Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) kuruldu.
Buna karşı, S S C B de Varşova Paktı'nı kurdu ve Çin'de Sovyet yanlıları
iktidarı ele geçirdiler. Böylece soğuk savaşı daha belirgin hale getiren
bloklar ve pakt ekonomileri oluştu. Bu çatışmaların ortasında bloklar içinde
mal ve hizmetlerin rahat dolaşımını sağlamak ve büyümeyi hızlandırmak
adına Ocak 1948'de G A T T (General Agreement on Tariffs and Trade)
yürürlüğe girdi. Bloklara ayrılmış dünya, kendi blokları içinde kendi
sermayesini daha hızlı biriktirmek adına iktisadi bütünleşme yolunu seçti.
B u çerçevede 9 Mayıs 1950'de Fransız Planlama Örgütü Başkanı Jean
M o n n e t ' n i n görüşlerinden etkilenen zamanın Fransız Dışişleri Bakanı
Robert Shuman, Ruhr bölgesindeki zengin k ö m ü r ve demir madenlerinin
A l m a n y a ile birlikte bir "uluslar üstü" örgüt aracılığıyla işletileceğini, aynı
ideale sahip diğer demokratik Avrupa Ülkeleri'nin de bu örgüte katılabileceğini
açıkladı.
G A T T ile dünyada ilk kez uluslararası ticaret sistemi kurulmuş oldu. Dış
ticarette mal kalitesinin artırılması, fiyatların düşürülmesi böylece dış ticaret
hacminin artırılması fikriyle serbest dış ticaret önünde engel teşkil eden
gümrük tarifelerinin düşürülmesi, tarife dışı engellerin kaldırılması, tercihli
ya da sınırlı ticaret gibi farklı muamelelerin önüne geçilmesi G A T T ' m
kuruluş amaçlarmdandı. Takip eden 50'li yıllarda A K Ç T ' n i n başarısından
hareketle k ö m ü r ve çelik gibi sınırlı sektörlerden çıkıp daha geniş bir
entegrasyona izin verecek Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET, R o m a
Antlaşması, 1957) ve Avrupa A t o m Enerjisi Topluluğu ( E U R A T O M )
kuruldu. Böylece dünya; Kore ve Vietnam savaşları, Berlin Sorunu, 195659 yılları arasında Orta Doğu'daki çekişme, U-2 casus uçağı olayı, Küba
krizi gibi olaylarla soğuk savaşın doruğunu yaşarken bir yandan da sıkıştığı
bloklar içinde bölgesel iktisadi bütünlükler kurarak ticari avantajlar ile
ekonomik istikrarı yakalama yollarını aradı.
1989 yılında D o ğ u Avrupa'da başlayan rejim değişikliği ve soğuk savaşı
simgeleyen Berlin Duvarı'nm yıkılması ile II. D ü n y a Savaşından sonra
başlayan süreç sona ermeye başlayınca bu bölgesel bütünleşmelerin
biriktirdiği sermaye de sıkıştığı blok duvarını yıktı. Soğuk Savaşın bitimini
takip eden yıllarda Dünya, gerek uluslararası alanda politik anlayışın ve
şartların farklılaşması gerekse teknolojide eşine ender rastlanan ilerleme ile
yeni bir ekonomik tanım ve tavırlar bütünü ile tanıştı. O güne değin ulus ve
pakt temeline dayalı uluslararası sosyo-politik ilişkiler yerini aşamalı bir
biçimde, muhatabım tüm dünya ulusları olarak kabul eden global üretim ve
refah sorgusuna bıraktı. Salt ekonomide " N e w economy - Yeni E k o n o m i "
adıyla anılmaya başlanan bu yeni tavır, sosyo-kültürel ve siyasi alanda"
Globalization - Küreselleşme" tanımıyla insan ve toplum davranışları
üzerinde hâkim olmaya başladı.
1.2. KÜRESEL BÎR OLUŞUM MODELİ OLARAK:
GATTAVTO
3 0 ' l u yılların bunalımı, 11. D ü n y a Savaşı ve Soğuk Savaş ile sıkışan dünya
sermayesi, içine düştüğü bu rehavet ortamından kurtulma yolunu sınırlar
arasındaki ticareti serbestleştirme ve sermaye akışını hızlandırmakta buldu.
1948 yılında yürürlüğe giren G A T T bu itibarla dünya ticareti ve yeni
iktisadi anlayış için bir d ö n ü m noktası olmuştur. G A T T ile gelen sistem,
ticari pazarlıklar ve " r o u n d " olarak isimlendirilen uluslararası görüşmeler
serisi şeklinde biçimlenmiştir. İlk round tarifeler ve indirimler üzerinde
yoğunlaşırken sonrasında tartışmalar, anti-damping ve tarife dışı engellerin
kaldırılmasına kadar genişletilmiştir.
Son round olan Urugay R o u n d (1986-1994) ile G A T T , D ü n y a Ticaret
Ö r g ü t ü ' n e (Word Trade Organization-WTO) dönüşmüş böylece, Dünya
Bankası (WB) ve Uluslararası Para Fonu (IMF) ile Breton W o o d s
kurumlarının küresel sacayağı oluşturulmuştur.
G A T T ' m oluşturulmasından günümüze kadar dört adet konferans ve dört
adet çok taraflı ticaret müzakeresi (Round) yapılmıştır. Bunlar şöyle
sıralanabilir:
1947 Cenevre (İsviçre) (Konferans)
1949 A n n e c y (Fransa) (Konferans)
1951 Torquay (İngiltere) (Konferans)
1956 Cenevre (İsviçre) (Konferans)
1960-1961 Cenevre (İsviçre) "DiUian Round"
1964-1967 Cenevre (İsviçre) "Kennedy Round"
1973- 1979 Cenevre (İsviçre) "Tokyo Round"
1986-1993 Punta del Este (Uruguay) "Uruguay Round"
Söz konusu roundlar çerçevesinde şekillenen G A T T ilkeleri tarife ve
gümrük engellerine takılmayan serbest dış ticaretin kapılarını açtı:
•
"En çok kayrılan ülke" prensibi (the most favoured nation treatment
principle): Ü y e ülkeler arasındaki dış ticaret ayırımcı olmayan bazda
•
•
•
yapılmalıdır. B u kural uyarınca üye ülkelerin biri diğer bir ülkeye
herhangi bir gümrük kolaylığı sağladığı taktirde bu kolaylıktan
Anlaşmaya taraf ülkelerin tümü faydalanabilecektir.
Milli muamele prensibi: G A T T üyesi ülkeler, sanayilerini sadece
gümrük
tarifeleri
ile
koruyacaklar
ve
diğer
önlemlere
başvurmayacaklardır. Bu ilke, ithalat kotalarının yerli sanayinin
korunması maksadıyla kullanımını yasaklamaktadır. Bu ilkenin
istisnaları Genel Anlaşmada belirtilmiştir. B u n a göre, geçici
ödemeler dengesi zorluğu çeken ülkeler bir süre için ithalat
kısıtlamalarına gidebileceklerdir.
Anlaşmazlıkların
halli: Üyeler
arasında
ortaya
çıkabilecek
anlaşmazlıklarda G A T T arabuluculuk görevi üstlenecektir. Bu
şekilde anlaşmazlıkların dünya ticareti üzerinde olumsuz etki
yapacak
şekilde
sürüncemede
kalmasının
önüne
geçilmesi
amaçlanmaktadır.
Tarife indirimleri ve serbest ticaret anlaşmaları: G A T T çerçevesinde
üye ülkeler ticareti serbestleştirmek amacıyla zaman zaman tarife
indirimleri yapacaklar ve diğer ticareti kısıtlayıcı önlemleri azaltmak
üzere kendi aralarında görüşmelerde bulunacaklardır.
Nihayet Uruguay R o u n d ' d a bu ilkelerin yanı sıra dünya ticaretindeki kural
ve disiplinlerin güçlendirilmesine yönelik ve tüm ülkelerin taraf olduğu 29
anlaşma, bir paket alinde kabul edilmiştir. G A T T metninin yanında, süreç
içerisinde ahnan kararlar ve Uruguay Round'da geliştirilen bazı
mutabakatlar (Understanding), G A T T 1947 olarak bilinmektedir. 15 Nisan
1994 tarihli Nihai Senet (Final Act) ile D ü n y a Ticaret Örgütü (DTÖ)
kurulmuş ve G A T T ' m yerini almıştır.
Uruguay R o u n d ' d a öne çıkan müzakere konuları; tarım politikaları,
hizmetler sektörü ve ilaç sanayii olmuştur. Tarım politikası üzerine
gidilmesinin nedeni olarak 1980'li yıllarda arzın talebi aşması sonucu dünya
tarım pazarında yaşanan karmaşa ve "sübvansiyonlar savaşı" gibi yüksek
maliyetli piyasa mücadelelerinin sanayiyi verimsizleştirmesiydi. Hizmetler
ise yeni iktisadi anlayışın kilit sektörüydü ve ağır sanayiden daha fazla
katma değer üretip daha hızlı sermaye transferine müsaade edebilmekteydi.
Tarım ve hizmetler sektöründeki uzun müzakereler aslında G A T T ' m
uluslararası iş bölümüne dayanan dış ticarette, gelişmekte olan ülkelere
biçilen tamamlayıcılık rolü politikasının da göstergesidir. îlaç sektörüne
gelince, burada tüm ulusların gelişimine ortak katılacakları düzenli A R & G E
p l a n l a m a s m m m gerekliliği etkili olmaktaydı. İlaç sanayi bugün A R & G E
yatırımlarında bilişim sektörünün gerisinde kalsa da dünyayı tehdit eden
salgın hastalıklar ya da öngörülmeyen pandemilere karşı planlamanın
yapılması başlıca öncelik haline gelmektedir. Üstelik bugün, ilaç sanayi,
üretim bilgisinin en fazla monopolize olduğu sektördür. T ü r k i y e ' d e halen bu
sektörde çalışan firmalar, üretim bilgisi ve girdide ithal bağımlı olmak
şartıyla sadece üretimin gerçekleştirildiği yerler olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bu durum, katma değeri çok jâiksek olan bu sektörün reel
büyümedeki payını sıfırlamaktadır. G ü n e y Amerika ülkelerinin (özellikle
Brezilya), kendi ilaç sanayilerini kurmak adına Uruguay R o u n d kararları
dışında hareket etmelerinin temel nedeni bu tekelleşen bilgi planlamasıydı.
G A T T ' m kurulmasını takip eden 10 yıllık periy odlar için denebilir ki:
1950'li yıllar ülkemizin de içinde bulunduğu gelişme yolundaki ülkeler
için sınırlı atılımlarla geçti. İthal ikamesine dayalı sanayileşme politikaları
uygulandı. Üretimi iç pazarlara dönük, teknolojisi dışarıya bağımlı olan
sözkonusu sanayiler, iç talebin sınırlı olması ve geleneksel ürün ihracatına
dayalı döviz gelirlerinin yeterince artmaması sonucunda kendilerini
geliştirmekte çok büyük sorunlarla karşı karşıya kalmışlardır. Aynı süreci,
Türkiye de 1970'lerin ikinci yarısında yaşamıştır.
1960'larda karşımıza Asya Ejderhaları olarak adlandırılan dört U z a k D o ğ u
ülkesi; H o n g Kong, Güney Kore, Tayvan, Singapur çıkmaktadır. B u
ülkelerle birlikte Asya, yeni bir sanayileşme hareketine şahit olmuştur. Bu
ülkelerin, ithal ikamesine dayalı politikaların karşılaştığı iç talep yetersizliği
ve sanayileşmeye
finansman
sağlayan döviz kaynaklarının zayıflığı
nedeniyle sorunlar yaşayan ekonomileri hızla geride bırakabilmelerinin
altında yatan sebep, h a m m a d d e d e dışa bağımlı olmalarına karşın (kaynak
yetersizliği yüzünden), dünya ticaretinin serbestleşmesinden yana tavır alıp,
bu serbestleşmeden yararlanarak ihracata yönelik bir ticaret politikası
izlemeleridir.
1970'li yıllarda Brezilya, Meksika, Filipinler, Malezya, Tayland ve 1980Tİ
yıllarda Çin, Endonezya, Şili, Türkiye, Tunus vs. ülkeler ise daha önceki,
ithal ikameci politikalarının ürünü olan sanayilere dayanarak, yavaş yavaş
ancak kararlı bir biçimde sanayi malı ihracatçısı ülkeler kervanına
katılmışlardır.
1980'li yıllar, teknolojik ilerleme ve A R & G E yatırımlarının ön plana
geçtiği ve küreselleşme olgusunun tanımlandığı yıllardır. Uruguay R o u n d
bir bakıma bu kavramın ticari alt yapısının sağlanması adına toplanmıştır
diyebiliriz. Ticareti kısıtlayan engellerin kaldırılması, ithalat ve ihracata
uygulanan her türlü tarife dışı engeli tarifeye dönüştürerek ortadan
kaldırılması anlamına gelmektedir. Farklı muamelelerin kaldırılması
maksadıyla iki önemli kural üzerinde durulmuştur: en çok kayrılan ülke ve
yurt içinde uygulanan vergi ve muamelelerde yerli ve yabancı ayrımı
yapılmaksızın her türlü mal ve hizmete eşit muamele uygulanmasını
öngören milli m u a m e l e prensipleri. D T Ö ' n ü n kurulması ile oluşturulan
geliştirilmiş ve güçlendirilmiş kurallara dayalı sistem, uluslararası ticaretin
teşviki ve genişlemesini hedeflemekteydi. Sistemin temel amacı, ihracatçı
kuruluşların mal ve hizmet ürünleri için yabancı pazarlara liberal, güvenli ve
öngörülebilir erişimlerini sağlamaktı.
D ü n y a Ticaret Örgütü'nü kuran 15 Nisan 1994 tarihli
Anlaşmasında Ö r g ü t ' ü n Amaçları aşağıdaki şekilde sıralanmıştır.
Marakeş
- H a y a t s t a n d a r d ı n ı n y ü k s e l t i l m e s i , t a m i s t i h d a m ve istikrarlı bir şekilde
artan gelir dağılımı ve talep hacmini sağlamak, üretim ve ticareti gelişti­
rirken dünya kaynaklarının sürdürülebilir kalkınma hedefine uygun olarak
kullanımını sağlamak, çevreyi k o r u m a k ve farklı e k o n o m i k düzeylerdeki
ülkelerin ihtiyaçlarına cevap vermek;
- Gelişmekte olan ülkeler ve özellikle en az gelişmiş olanlarının artan dünya
ticaretinden ihtiyaçları ile orantılı olarak pay almalarını sağlamak;
- Bu hedeflere ulaşılmasına yardımcı o l m a k üzere uluslararası ticari ilişki­
lerde ayrımcılığı ve ticaretin önündeki engelleri ortadan kaldıran karşılıklı
anlaşmalar yapmak;
- G ü m r ü k Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması ve U r u g u a y Turu Çok
Taraflı Ticaret Müzakerelerinin sonuçlarına uygun bütünleşmiş, uygulana­
bilir ve kalıcı bir çok taraflı ticaret sistemini geliştirmek;
- Çok Taraflı Ticaret Sisteminin temel ilkelerini korumak.
Marakeş Anlaşması; Çok Taraflı Ticaret Anlaşmaları, Anlaşmazlıkların
Giderilmesi Kural ve Yöntemleri Üzerine Mutabakat, Ticaret Politikalanm
Gözden Geçirme Mekanizması, Çoklu Ticaret Anlaşmaları şeklinde 4 ekten
oluşmaktaydı.
Anlaşmalar
çerçevesinde
Örgüt'ün
ayrıntılı
analizi
çalışmanın ikinci cildinde (Hukuki analiz) yapılmıştır.
"Küresel K a s a b a " (Marshall McLuhan, 1964), " E k o n o m i k Uluslararası
Bağımlılık" (Cooper, 1968), " D ü n y a T o p l u m u " (John Burton, 1972),
"Uluslararası T o p l u m " (Hedley Bull, 1977), adlandırması ne olursa olsun
küresel tabanlı yeni ekonomik ve sosyal anlayış tanımını, coğrafi uzaklık ve
sınırları kısıt kabul etmeden ortak "dünyasal" üretim ve uluslararası
etkileşimi esas alan ve bu karşılıklı bağımlılığın ülkeleri geçmişe nazaran
daha fazla etki altında tutma ve ulusal siyasi stratejileri etkileme temayülü
şeklinde bulmaktadır. Gelişimin iktisadi yönü ve yeni iktisadi kuralların
gerekleri toplumlarca kabullenmeye çalışılsa da siyasi ve sosyo-kültürel
açılımı, iktisadi alt yapının diğer kurumlar üzerinde yaratacağı ve yarattığı
hızlı değişim ve yeniden yapılanma sürecinin olası olumsuz sonuçları
etrafında çelişkiler yoğunlaşmaktadır. Küresel sistemi temkinli izleyen
realist kesim. Dünya politikasına hâkim gücü bağımsızlıkları onaylanmış
devletler olarak görmekte ve küreselleşmenin ulusların sosyal, ekonomik ve
kültürel yaşantısını etkilemekle beraber devletlerin kendi kimlik ve
üstünlükleriyle katıldığı uluslararası siyasi sistemin üstünde olamayacağını
savunmaktadırlar. Bu görüşü takip eden daha radikal bir kutup - Dünya
Sisteminin savunucuları - küreselleşmeyi uluslararası arenada devletlerin
hareket özgürlüklerini kısıtlayan, yine aynı düzlemde devlet stratejilerinin
yerini alan, ekonomiye hakim sınıfsal güçlerin yarattığı bir "ilüzyon"
şeklinde tanımlamaktadır.
Bu kesim, küreselleşmenin ülke ve ulusları
birbirlerine yaklaştırıp iktisadi ilişkiyi global refaha çevirmekten ziyade
uluslar arasında daha derin ve yıkıcı bölünmelere ve ekonomik uçurumlara
yol açtığını dile getirmektedir. Liberaller ise bu iki anlayışın aksine
küreselleşmeyi yıllardır devam eden değişimin son ürünü olarak
görmektedirler. Onlara göre dünya politikası güç dengelerinden değil;
ekonomik,
çevresel ve teknolojik üstünlükler ve bu
konularda
yönlendirilmiş müşterek ulusal çıkarlara dayanan uluslararası kuruluşların,
uluslararası hukuk, norm, rejim ve anayasal kuralları
kapsayan
etkinliklerinden kaynaklanır.
Özetle, tanımlar ve yaklaşımlar ne denli farklı olursa olsun aydın çevrelerde
küreselleşme olgusu iki kutupta yankı bulmaktadır: Küresel sistemi yeni
ekonomik yapılanmanın gereği ve toplumsal evrimi olarak görenler ile Batı
kaynaklı bir geçiş süreci ve emperyalizmin son evresi olarak görenler.
Her ne kadar günümüzde karşımıza olgunun karşıt sorunsalı olarak çıksalar
da bütünleşme olgusunun siyasi ve sosyal tartışmaları bir yana, dünya bir
yüzyıl önce vazgeçtiği A d a m Smith'in emek geleneğine karşın "iş b ö l ü m ü "
kuramına sahip çıktı. Farklı olarak, uluslararası ticaret artık "uluslar aşırı",
bölgesel ittifaklar artık "dünyasal örgütlenmeler", ulusal sermaye artık
"flow e c o n o m y " halini aldı. O halde, ittifakların uluslar aşırı ticaret sistemi
ve uluslar üstü firmalarla kırıldığı bir ekonomik akış içinde Avrupa Birliği
nasıl oldu da bölgesel anlamda, sosyo-kültürel, hukuki ve ekonomik bir
ittifak olarak geçerliliğini korudu? A B ' y i diğer ittifakların üstünde
" d o k u n u l m a z " ya da "elit" kılan ne idi? Bu soruların cevabını iktisadi
bütünleşme sürecinin aşamalarında aramak yanlış olmayacaktır.
1.3. İKTİSADÎ BÜTÜNLEŞMENİN SİSTEMATİK
SEYRİ VE AŞAMALARI
Ekonomik entegrasyon, birleşmeye giden ekonomilerde mal ve hizmet
akımlarına serbesti sağlayıp, mal ve ticarete engel olan kısıtlamaların
ortadan kaldırılarak bir ortak pazarın oluşturulmasıdır. K a r l u k ' u n bu
tanımından hareket edildiğinde karşımıza bütünleşmenin aşağıda sıralanan
şartları çıkmaktadır:
Ulusların ticari uzmanlık alanlarında farklılaşmaları (ticari iş bölümü,
"commercial core business")
M a l , h i z m e t v e ü r e t i m f a k t ö r l e r i n i n u l u s l a r a r a s ı n d a sınır m u h a -
lefetlerine ve h u k u k i kısıtlamalara m a r u z b ı r a k ı l m a k s ı z m d o l a ş ı m
serbestisi
Ticarete konu olan tüm faktörlerin dolaştıkları hiçbir yerde ayrıcalık­
lı muamelelere tabi olmaması.
Bu şartları günümüz m o d e m iktisat jargonu ile ifade edersek: uluslararası
ticari uzmanlıklar, ülkelerin global zemin üzerindeki ulusal ekonomik
yatkınlıkları ve hatta ülke içindeki yerel ticari farklılıklarından doğan
avantajlı durumlarına tekabül etmektedir. Küreselleşme bu yüzyılda,
sanıldığı gibi tüm dünyada tek tip üretim modelini değil, ulusal farklılık ve
avantajların çeşitlendirdiği bir entegrasyonu şart kılar. İkinci olarak, mal ve
hizmet akımlarmdaki serbesti, tercihli ticaret veya sıkı
gümrük
denetimlerine takılarak zaman kaybına uğrayan ticari akışın ivmesini
artırmayı hedefler. Ortak gümrük tarifeleri, dış ticarette stardardizasyon
kodlaması, gümrük otomasyonu ve ulusal mevzuatları uluslararası ticaret
mevzuatı altında birleştirme çabaları bu fikrin uygulamasıdır. Son olarak,
ayrıcalıklı muamelenin ortadan kaldırılması, yeni ikfisadi anlayışın
lokomotifi olan uluslar aşırı firmalar için en uygun ücari zemini yaratma
arayışının bir sonucudur. Eğitim ekolü ve bilginin serbest dolaşımı ile
birlikte daha çabuk kurulan ve kendi pazarlarında - ki bunlar yaratılmış ya
da türetilmiş pazarlardır- yayılan sektörler yeşerdikleri ulusa dar gelmekte
bu da uluslar aşırı ekonomiyi tetiklemektedir. Uluslararası ticaretten farklı
olarak işletmeler, ülkelere ürün ve hizmetlerini değil sektörel oluşumlarını
ya da ürün bilgisini nakletmekte ve konuk oldukları ülkede istihdam ve
ticari kültür yaratmaktadırlar. Ticari kültür, uluslararası ticari geçirgenliği
desteklemekte; istihdam ise mikro ajanların gelir düzeylerinde bir artışa
neden olmakta bu da toplam talebi ve nihayet milli gelir atışını
uyarmaktadır.
Bu durumun olumsuz yanları yok mudur? Elbette vardır: uluslar aşırı
ekonomiye entegre olmak isteyen firma, farklı ülkelerde farklı sektörlere
girmek veya bu ülkelerde mevcut pazarlara yeni ürünlerle penetre olarak
tekel k o n u m u n a ulaşmak zorundadır. Gelişmiş piyasaların herhangi birinde
lider olmak için tüm piyasalarda tedricen liderliğe yükselmek gerekir.
Çünkü gelişmiş ülkeler teknoloji akımmdan tek dünya haline gelmiştir.
Uluslararası iş bölümü y a p m a k adına uluslar aşırı firmalar ev sahibi ülkede
konuşlanmak ve bilgi çıktısını burada değerlendirmekle beraber ana ülkeye
ek kaynak tahsis etmek ve bilhassa ülkenin ya da ülke içindeki ilgili
sektörün resesyon/stagnasyon dönemlerinde cari dengeyi korumak için ana
ülkeden ithalat yapıp ev sahibi ülkeyi sözgelimi girdi ve tedarikte bağımlı
hale getirmektedirler. Çünkü global ekonomi artık ulusal ekonomilerin değil
uluslaraşırı sektörel faaliyetlerin ve bunları yaratan uluslar aşırı şirketlerin
(Transnational
Corporation-TNC)
sermaye
birikiminin
bileşkesi
durumundadır. Ulusal ekonomiler ancak ticari uzmanlıkları ya da yerel
farklılıkları
ile yeni
TNC'Ier
yaratarak
bu
entegrasyonda
yer
bulabilmektedirler. B u da ancak, küresel ekonominin lokomotif unsuru olan
bilginin üretimine ve teknolojik evrime tüm ulusların aktif olarak katılımı
ile sağlanabilir. Bilgi, üretimine katılmayan ve sadece nakleden ulusların
bütçelerinde oldukça maliyetli bir kalem haline gelmektedir. T N C ' l e r i n bu
yeni iktisadi anlayışta iki önemli kozu vardır: bilgi ve sermaye.
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere bütünleşmeyi, mal ve
hizmetlerin dolaşım serbestisi ve yabancı sermaye transferi olarak açıklayan
klasik anlayış yetersiz kalmaktadır. Tanımlanan "ortak pazar" kavramı
bugün bilhassa ülkemiz koşullarında demode ve yetersizdir. Bütünleşmenin
şartlarını aşağıdaki gibi sıralamak, Türkiye'nin bu bütünleşme içindeki
yerini açıklayan çalışmanın diğer bölümleri için faydalı olacaktır:
Uluslararası mal-hizmet hareketleri: Global ekonomik entegrasyonun
en önemli boyutunu uluslar aşırı ticaret oluşturmaktadır. Ticaret hacmi
ise ihracat ve ithalatın ayn ayn ve/veya birlikte G S Y Î H ' y a oranlanması
ile ölçülür.
Uluslararası sermaye ve bilgi hareketleri: Sermaye hareketleri, uluslar
aşırı firmalar düzeyinde ortak üretim ve üretim bilgisi alışverişi ya da
ya da ve tercihen ülkelerin k e n d i T N C ' l e r i n i yaratarak uluslararası
pazarlarda liderlik mücadeleleri ile mümkün olur. Ülke içinde yaratılan
ve ancak bir T N C ' n i n yıllık cirosuna eşit olabilen bir sermaye birikimi
ile dünyasal pazarda hareketlilik sağlamak m ü m k ü n değildir ve hiçbir
siyasi entegrasyon da b u n u m ü m k ü n kılamaz. N e t i c e d e şu y a da b u
siyasal e n t e g r a s y o n içindeki her u l u s k e n d i t o p r a k l a r ı n d a n ç ı k m ı ş
uluslar aşırı sermayeyi k o r u m a k zorundadır. Bir d i ğ e r i n i n ç ı k ı ş m a
zemin hazırlamak rekabet kuramına ("competition on g a m e theory")
aykırıdır. Portföy y a t ı r ı m l a r ı ise, t a s a r r u f s a h i p l e r i n i n ya da
y a t ı r ı m c ı l a r ı n , b i r k a z a n ç e l d e e t m e k için u l u s l a r a r a s ı s e r m a y e
p i y a s a l a r ı n d a n m e n k u l k ı y m e t l e r satın almaları şeklinde y a p t ı k l a r ı
yatırımlardır. Özetle, global ekonomik entegrasyonun bir diğer
boyutu olan uluslararası sermaye hareketlerinin büyüklüğünü,
doğrudan uluslar aşırı sermaye yatırımları ve diğer ülke borsalarında
yapılan hisse senedi ve tahvil alım satımı hacmi ile ölçmek mümkündür.
Uluslararası emek ve insan hareketleri: Küresel ekonomi, sadece mal ve
sermaye için değil emek (işgücü) için de geçeriidir. Dünya ekonomisinde
işgücünün giderek daha yaygın bir akışkanlığı söz konusudur. Bununla
birlikte, b i r ç o k ü l k e d e işsizlik s o r u n u n u n ciddi b o y u t l a r d a o l m a s ı
dolayısıyla işgücünün serbest dolaşımı gelişmiş olan ülkeler için ağır
y ü k g e t i r e b i l m e k t e d i r . B u n e d e n l e g e l i ş m i ş ülkeler, v i z e v e d i ğ e r
tedbirlerle işgücünün serbest dolaşımını engellemektedirler.
B u çerçevede bütünleşme adına aşağıdaki aşamaları izlemek mümkündür:
- Tercihli Ticaret Anlaşmaları (Preferential Trading Agreements): Bilinen
ilk ve en dar kapsamlı ekonomik işbirliği türüdür. Burada anlaşmaya taraf
olan ülkeler arasında gümrük tarifeleri kaldırılır. A m a ç taraflar için dış
ticarete engel olan kısıtları kaldırmak ve ticaret hacmini artırmaktır. 1932
yılında ingiltere ile C o m m o n w e a l t h
arasında kurulan C o m m o n w e a l t h
Economic Cooperation System, bu tip bütünleşmelerin ilk ciddi örneğiydi.
Tercihli ticaretin, anlaşmaya dahil olmayan ülkeler açısından anlaşmanın
geçerli olduğu ülkelerle yaptıkları dış ticarete gümrük oranlan anlamında
verdiği zarar yadsınamaz ölçüdedir. Bu durum rekabetin korunması ve
denge fiyat istikrarını olumsuz yönde etkilemekteydi.
- Serbest Ticaret Bölgesi (Free Trade Areas): F T A , üyeleri arasında ticareti
kısıtlayan veya engelleyen tarife ve kotaların kaldırıldığı, birlik dışında
kalan ülkelere ise üye ülkeler tarafindan Ortak Gümrük Tarifesi (OGT)
kullanılmasını gerektirmeyen bir bütünleşme şeklidir. Böylece birliğe üye
ülkeler açısından mal ve hizmetlere ilişkin ticareti serbestleştirerek ortak
pazar alanı oluşturma amacı güdülmekte. Fakat bu bütünleşme yeterli
değildir. Çünkü;
yaratılan ortak piyasa üretim faktörlerinin dolaşım serbestisine müsaade
etmez.
b i r l e ş m e y e taraf ülkelerin e k o n o m i politikalarının ve k u r u m l a r ı n ı n
karşılıklı uyumlaştırılması söz konusu değildir. Dolayısıyla ekonomik
işbirliğinden söz edilemez. Amaç sadece ticaretin akış hızını artırmaktır.
A n c a k üyelerin dış ülkelere farklı tarife uygulaması dış ticaretin yönünü
değiştirmektedir (trafik sapması). Birlik dışındaki ülkelerden yüksek
gümrüklü ülkeye mal ihraç edecek olan ihracatçı, malları ilk önce birlik
içinde düşük gümrüklü ülkeye göndermekte, düşük tarife ödendikten sonra
mallar, asıl amaçlanan y ü k s e k g ü m r ü k l ü ülkeye re-eksport yapılmaktadır.
Bunu engellemek için bölge içinde dolaşan malların ilk üretim yerlerinin
gösterildiği menşe belgeleri düzenlenmektedir. Bu da ticari bürokrasiyi
artırmaktadır.
D ü n y a ' d a serbest ticaret bölgelerine Latin Amerika Ülkeleri'nin kurduğu
L A F T A , Avrupa Ticaret Bölgesi (EFTA) ve Avrupa E k o n o m i k Alanı (EES)
örnek verilebilir. A B ' d e olduğu gibi t ü m ekonomik faaliyet dalları için
geçerli olabileceği gibi, E F T A ' d a olduğu gibi belli bir sektör için, Avrupa
K ö m ü r Çelik T o p l u l u ğ u ' n d a olduğu gibi belli bir mal grubu için
oluşturulabilir.
- G ü m r ü k Birliği (Customs Union): G ü m r ü k birliğini, serbest ticaretin bir
adım önüne getiren Ortak G ü m r ü k Tarifesi (OGT) prensibidir. Böylece
ülkeler arasındaki mal akışlarını kısıtlayan gümrük vergileri ve dış ticaret
kontrolleri kaldırılmakta ve aynı zamanda üçüncü ülkelere uygulanan
gümrükler de eşitlenmektedir. 1834 yılında birçok bağımsız A l m a n
Devletinin kurduğu Zolverein ve 1957 yılında Avrupa Ekonomik
Topluluğu, gümrük birliğinin tipik birer örneğiydi. D a h a sonra A B içindeki
gelişmeler, bu bütünleşme şeklinin diğer modelleri kapsayacak biçimde
genişletilmesine neden olmuştur. Esasen A B herşeyden önce bir gümrük
birliğidir.
- Ortak Pazar ( C o m m o n Market): Üçüncü aşama olarak ortak pazar
sistemi gösterilebilir. G ü m r ü k birliğinin tüm gereklerine ek olarak burada
tüm üretim faktörlerinin serbest dolaşımma izin verilir. Böylece ortak pazar
içinde sermaye en uygun yatırım alanını bulurken, işgücü de üye ülkeler
arasında serbestçe dolaşarak uygun iş ve ücreti bulmaktadır. B u durum
emek darlığı çeken ve faktör fiyatlarında dengesizlik yaşayan ülkeler
açısından faktör fiyatlarının eşitlenmesine ve kaynakların etkin kullanımına
neden olmaktadır. Ortak pazarın en gelişmiş örneği bugün Avrupa
Birliği'dir.
- İktisadi Birlik (Economic Union): Ortak pazarın t ü m şartlarına ek olarak
burada, ekonomik, parasal ve sosyal politikalarla k u r u m l a n n birleştirilmesi
ve üyeler arasında uyumlaştırma politikası izlenir.
Uyumlaştırma
mekanizmasında tek para sistemi, merkez bankası, birleştirilmiş mali sistem
ve ortak dış ticaret politikası kullanılır. Buna ilk örneği olarak Belçika,
Hollanda ve L ü k s e m b u r g ' u n 1948 yılında kurdukları Benelux gümrük
birliğini 1960 yılında ekonomik birliğe dönüştürmeleri gösterilebilir. A B ,
özellikle Maastricht A n l a ş m a s ı ' n d a n sonra iktisadi birlik olarak karşımıza
çıkmaktadır.
- E k o n o m i k ve Parasal Birlik (Economic and M o n e a r y Union): İktisadi
birlikten farkı ulusal ekonomik bağımsızlığın b ü y ü k ölçüde kaldırılması ve
bunun yerini uluslarüstü bir otoritenin almasıdır. Ekonomik ve parasal
gelişmeler ile politikalar arasında karşılıklı etkileşim söz konusu
olduğundan, ekonomik bütünleşmenin tutarlı olabilmesi için ekonomik ve
parasal unsurlar arasında uygun bir denge sağlanması gerekir. Çünkü
bütünleşmenin amacı sadece faktör ve mal piyasalarının kaynaşmasını ve
istikrarını değil aynı zamanda para ve finans piyasalarının büyümeyi
engellemeyecek ve hatta teşvik edecek şekilde uyumlaştırılmasını gerekli
kılar. Parasal bütünleşmenin gerçekleşebilmesi için gerekli süreç şu
aşamalardan oluşmaktadır:
- Ü y e ülkeler arasında döviz kurlarında birliğin sağlanması,
- Birlik içinde sermayenin serbest dolaşımını engelleyen tüm sınırlamaların
kaldırılması,
- Ü y e ülkelerin ekonomik politikalarında koordinasyonun gerçekleştirilmesi.
-
Ortak bir rezerv fonu ile para yaratma ve yok etme yetkisine sahip,ortak bir
M e r k e z B a n k a s ı ' n m kurulması,
- Ortak bir paranın kabulü ve kullanılması.
Son olarak 2 0 0 0 yılında E U R O ' n u n kabulü ile A B gerçek bir e k o n o m i k ve
parasal birlik haline gelmiştir.
Ekonomik Entegrasyonun Aşamaları
Serbest
Ticaret
Bölgesi
Birliği
Ortak
Pazar
Ekonomik ve
Parasal Birlik
Üye
Ülkeler
Arasında
Gümrük
Vergisi, Eş Etkili Vergiler ve M i k t a r X
KîSîtlamalarının Kaldırılmasî
X
X
X
Üçüncü
Ülkelere Y ö n e l i k
Olarak
Ortak G ü m r ü k Tarifesi U y g u l a n m a s ı
X
X
X
X
X
Gümrük
Üye
Ülkeler
Arasmda
Üretim
Faktörlerinin Serbest D o l a ş ı m ı
Ü y e Ü l k e l e r A r a s ı n d a O r t a k Ticaret,
Ekonomi,
Para
vb.
Politikalarm
Uygulanması
X
s
Yukarıdaki figürde de görüldüğü gibi A B , gerek oluşum süreci içinde söz
konusu tüm iktisadi bütünleşme aşamalarını geçmiş olması, gerekse nihai
hedef olan ekonomik ve parasal birlik adına dünya üzerinde tek örnek
olması nedeniyle ayrıcalıklı k o n u m u n u sürdürmektedir. A n c a k Birlik'i bu
haliyle ekonomik b ü y ü m e adına sihirli bir değnek gibi görmek, yukarıda
ayrıntılı olarak değinilen ekonomik sistemin bütünleşme kuralları
çerçevesinde naif bir yaklaşım olacaktır.
2. BOLÜM:
BİR İKTİSADİ BÜTÜNLEŞME
MODELİ OLARAK GÜMRÜK BİRLİĞİ VE
TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNDEKİ YERİ
G ü m r ü k Birliği, salt bir ekonomik entegrasyon olmanm ötesinde,
Türkiye'nin A B ile bütünleşme hedefine yönelik ortaklık ilişkisinin önemli
bir aşamasını da oluşturmaktadır. Türkiye ile A B arasında ortaklık ilişkisini
kuran ve G ü m r ü k Birliği'nin çerçevesini çizen 1963 tarihli Ankara
A n l a ş m a s ı ' n m 28. maddesinde, ortaklığın nihai hedefi Türkiye'nin üyeliği
olarak belirlenmiştir. G ü m r ü k Birliği'nin 1 Ocak 1996'da tamamlanması
ise, Ankara A n l a ş m a s ı ' n m 5. maddesi uyarınca, bu hedefe ulaşmak için
belirlenen üç aşamalı entegrasyon modelinin "son dönem"ine geçişi ifade
etmektedir. Taraflar arasında sanayi malları ve işlenmiş tarım ürünlerinin
serbest dolaşımını kapsayan G ü m r ü k Birliği sürecinde Türkiye, mevzuatını
A B ' n i n gümrük ve ticaret politikalarının yanı sıra rekabet ve fikri sınai
mülkiyet haklarına ilişkin politikalarının da dahil olduğu kapsamlı bir
alanda uyumlaştırma yükümlülüğünü üstlenmiştir.^
Çalışmanın bu b ö l ü m ü A B - G ü m r ü k Birliği modelinin incelenmesi
ülkemize olan ticari ve ekonomik etkilerine ayrılmıştır.
ve
2.1. GÜMRÜK BİRLİĞİ TEORİSİ VE EKONOMİ
ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
G B ' n i n ekonomik teorisi çok karışıktır. B u n d a h e m serbest ticaretin h e m de
daha fazla müdahalelerin unsurları vardır. Nitekim gümrük birliğine
katılanlar arasında daha fazla serbest ticaret yaratılırken, gümrük birliği
dışından gelecek rekabete karşı daha fazla koruma söz konusudur. Dışarıdan
gelecek rekabete karşı korunma artmıştır. Çünkü, birliğe dahil bir
memleketteki
üreticinin
pazarı
genişlemekte
ve
yalnız
kendi
^ www.ikv.org.tr/gumrukbirligi.php
memleketindeki dışa karşı korunmadan değil, ortak memleketlerdeki
korunmadan bile istifade etmektedir. B u bakımdan gümrük birliklerini h e m
serbest ticaretçiler h e m de müdahaleciler müdafaa
veya
tenkit
edebilmektedirler.^
G ü m r ü k birliği terimi, G A T T Anlaşması'nm 24. maddesinden alınmıştır.
U y g u l a m a d a gümrük birliklerinin tanımlandığı 3 temel uluslararası hukuki
metin vardır. Bunlar; G A T T ' m 24. maddesinin 8. paragrafında yer alan
tanımlama. R o m a Anlaşması'nm 9. maddesi ve La H a y e Uluslararası Adalet
D i v a m ' n m bir kararıdır. R o m a Anlaşması'nm 9. maddesi, gümrük birliğinin
uygulama alanından söz etmektedir. Uluslararası Adalet D i v a m ' n m kararma
göre gümrük birliği; birliğe üye olmayan devletlere karşı tek bir gümrük
vergisinin varolduğu, birlik içindeki üyeler arasında gerçekleşen mal
alışverişlerine uygulanan gümrük vergilerinin t a m a m e n ortadan kaldırıldığı,
üçüncü ülkelerden gelen mallardan alman vergilerin üyeler arasında
paylaşıldığı bir birliktir. G A T T ve Divan Kararı'nda yer alan tanımlamadaki
ortak unsurlar, birliğe dahil ülkeler arasındaki mal ticaretine uygulanan
bütün gümrük vergileri ile eş etkili vergilerin kaldırılması ve üçüncü
ülkelere karşı bir ortak gümrük tarifesinin uygulamaya konulmasıdır.^
G ü m r ü k birliklerine üye ülkeler arasında gümrük tarife duvarlarının
kaldırılması ve serbest ticaret alanının genişlemesi sonucu refahı arttırıcı
gelişmelerin yanında, üçüncü ülkelere karşı uygulanan gümrük duvarları
nedeniyle refahı azaltıcı etkenler oluşabilir. G ü m r ü k birlikleri teorisinde
optimum refaha ulaşmak söz konusu olmadığı için (dışa karşı uygulanan
gümrük tarifeleri sonucu), refahın arttırılması söz konusudur. B u da "ikinci
en iyi durum"^ teorisi içinde ele alınır.^
^ Hatipoglu, Zeyyat; Uluslararası İktisada Giriş, Sedak Yayınları, İstanbul, 1996, s.80.
^ Erçakar, M. Emin; "İş, Güç" Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi, Cilt: 7,
Sayı:2, Haziran, 2005
Tam rekabet ve serbest ticaret, dünya refahını en yüksek düzeye çıkarması bakımından
"en iyi" politikadır. Tam rekabetin önemli varsayımlarından birisi özel maliyet ve sosyal
maliyet veya özel fayda ve sosyal fayda arasında bir farklılık bulunmamasıdır. Yani piyasa
fiyatları bir mal veya hizmetin hem özel şahıslara hem de topluma olan maliyet ve
kazancını göstermektedir. Hükümetlerin böyle bir dünyada sosyal ve özel fiyatlar arasında
farklılık yaratacak müdahalede bulunmamaları ( serbest ticaret) "birinci en iyi" politikadır.
G ü m r ü k Birliği'nin ekonomik ve ticari etkileri; üye ve üye olmayan ülkeler
b a z m d a incelenebileceği gibi, birliğin pozitif çarpan ve smırlı fayda etkileri
şeklinde olumlu ya da olumsuz sonuçları da göz önüne sunulabilir. Birinci
inceleme modeline, bir sonraki bölümde, Türkiye örneği üzerinden
değinilecektir (Gümrük Birliği'nin Türkiye'nin Birlik dışı ülkelerle yaptığı
ihracata etkileri).
İç pazarı oluşturan üye ülkelerde birleşmeden m e y d a n a gelen etkiler "statik"
ve "dinamik" olmak üzere iki şekilde olmaktadır. Statik etkiler; teknoloji ve
ekonomik yapının sabit kalması koşulu a h m d a , üretim faktörlerinin yeniden
tahsisi dolayısıyla ortaya çıkacak etkileri ifade eder. Geleneksel dış ticaret
analizlerinde daha çok statik etki üzerinde durulmaktadır. Oysa tek bir
piyasanın yerine, birleşme hareketi sonucunda birleşik ve geniş bir
piyasanın oluşması, kaynak arzını, üretim organizasyonu ve teknolojiyi
değiştiren bir grup etki daha doğurur ki bunlara da "dinamik etkiler"
denmektedir. Statik etkiler bir defalıktır. Dinamik etkiler ise devamlılık
gösterir ve kalkınmaya bağlı olan etkilerdir.^ Statik etkiler, toplam gelir
üzerinde pozitif çarpan etkisi yaratmakla beraber kimi dinamik etkiler
sağladığı sınırlı fayda nedeniyle h e m üye h e m de Birlik dışı ülkeler
açısından rekabet ve refah üzerinde kısıtlayıcı etki yapmaktadır. Sonuçta
G ü m r ü k Birliği, ekonomik entegrasyon adı ile yola çıksa da üye ülkeler, üye
Ancak bu sağlanamazsa, o taktirde, mevcut piyasa aksaklıklarını dengeleyecek başka
müdahaleci önlemlerin alınması "ikinci en iyi" politika olabilir. İkinci en iyi teoremi, tam
rekabetin bütün ekonomiye egemen olmadığı durumlarda geçerli olur. Bu teorinin en
önemli sonucu, ekonominin diğer sektörlerinde tam rekabet denge pozisyonuna
erişemiyorsa, ekonominin diğer sektörlerde tam rekabet denge pozisyonu optimal
olmayabilir.
İkinci en iyi teori ( theory of second best ) dış ticarette koruyuculuğa destek veren bir
düşünce biçimidir. Bu teorinin en yaygın kullanım aracı alanı gümrük birlikleridir. Çünkü
burada tüm kısıtlamalar kaldırılmadan önce sadece bazılarının kaldırılması yoluna gidilir.
Teoride önce özel ve sosyal fiyatlar arasında farklılığa yol açan piyasa aksaklıklarının
giderilmesi üzerinde durulur, bunun mümkün olmadığı durumlarda ise ikinci en iyi
politikaların uygulanması önerilir.
^ İyibozkurt; a.g.e. s.209.
^ Seyidoğlu, Halil; Uluslararası İktisat, Güzem Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1990, s. 370.
olmayanlarla yaptıkları ticaret üzerindeki kısıtlamaları sürdürdüklerinden
dünya ticaretini serbestleştirme girişimleri yine de sınırlı kalmaktadır.
a) Statik Etkiler
Faktör donanım, teknolojik seviye ile talep yapısı gibi parametrelerin sabit
kaldığı varsayımı altında gümrük birliğinin birlik içinde kaynakların
yeniden dağılımı sebebiyle ortaya çıkan etkilerine statik etkiler denmektedir.
Statik etkide zaman ve ona bağlı değişme faktörü yer almaz. Statik etkileri;
ticaret yaratıcı etki, ticaret saptırıcı etki, üretim etkisi ve tüketim etkisi
olarak ele alabiriz:.
Ticaret yaratıcı etki: Bir bölge içinde ticaret engelleri kaldırılınca, bu
bölgeyi oluşturan ülkeler arasındaki dış ticaret hacmi genişler ve
üretim daha etkin ellerde toplanır. Buna G B ' n i n ticaret yaratıcı etkisi
denir. Ticaret yaratıcı etki G B ' n i n dünya refahı üzerindeki olumlu
yönüdür.
- Ticaret saptırıcı etki: Bölge içindeki gümrüklerin kaldırılması ve
bölge dışına karşı ortak bir tarife uygulanması bölge içi ticareti,
bölge dışı ticaret aleyhine geliştirir. G B ' n i n bölge dışında kalan
ülkelerle yapılan ticareti azaltmasına da ticareti saptırıcı etki adı
verilir. Herhangi bir malın en verimli üreticisi birlik dışında bir
ülkede bulunuyorsa, birlik içi ticaretin serbestleşmesi sonucunda
ticaretin üçüncü ülke ile yapılması engellenebilir. Bu etki ne kadar
büyükse, ortalama kaynak verimliliği azalmış olacağından G B ' n i n
dünya refahı üzerindeki olumsuz sonuçları da o kadar yüksek olur.
B u g ü n Birlik dışı ülkelerle dış ticaretimizin yaşadığı açmazların
nedenlerinden biri de bu etkidir.
- Üretim etkisi: G ü m r ü k tarifeleri kaldırılınca, birlik içindeki pahalı
üretici durumunda olan ülkeler, o malı yine birlik içinde bulunan
fakat kendilerinden daha ucuza üreten diğer bir üye ülkeden ithal
ederler. Böylece pahalı üretimin yerine ucuz üretim geçer ve daha
verimli ülkedeki üretim hacmi genişler. Bu yöndeki etkiye üretim
etkisi denir. B u durum h e m uluslararası iş bölümünün bir örneği h e m
de faktör fiyatlarının dengeleyicisidir.
Tüketim etkisi: Birlik kurulmadan önce yerli malları yüksek
fiyatlardan tüketenler, birlik içinde sağlanan bu malların benzerlerini
daha ucuza satın alabilirler (gümrük ve kotadan m u a f oldukları için).
Fiyatların düşmesi ile tüketim genişler, bölge içinde dış ticaret hacmi
artar. Bu, tüketim etkisi olarak adlandırılır. Bununla birlikte her ne
kadar birlik içinde üretim pahalı ülkelerden ucuz ülkelere doğru
kaymış ve tüketici fiyatları düşmüşse de böyle bir gelişme yine de
serbest ticaret ölçüsünde dünya refahını arttırıcı olmayabilir. B u n u n
nedeni, birlik dışındaki ülkelere karşı hala tarife uygulanmasıdır. Bir
diğer husus kısa vadede tüketim artışı ticaret hacmini ve dolayısıyla
toplam talebi artırsa da uzun vadede, ithalatçı ülkeler için dış ticaret
açığı halini alacaktır.
b) Dinamik etkiler
Rekabetin Artması; Dış ticareti kısıtlayan faktörlerin ortadan
kalkması, yerli üreticileri dış piyasa rekabeti ile karşı karşıya bırakır.
Rekabetin artması sonucunda maliyetleri düşük olan ve daha verimli
çalışan üreticiler endüstride yer alır. Diğerleri ise piyasayı terk etmek
zorunda
kalır.
Maliyetlerin
düşmesi
sonucunda
üretimde
uzmanlaşma sağlanır.
Teknolojik İlerleme; Geniş bir piyasa, b ü y ü k ilerlemelerin
kurulmasını sağlar. B u da ileri tekniklerin alınması ve işletmelerin
ar-ge faaliyetlerine daha fazla fon ayırmasına olanak sağlar.
Yatırımların Artması; G ü m r ü k birlikleri, kaynakların etkinliğini,
dolayısıyla milli geliri yükseltir. Milli gelir büyüyünce tasarruf ve
yatırımlar artar.
K a y n a k Hareketliliği; Birlik çapında emek ve
sermayenin
hareketliliğindeki artış, bölge içinde kaynakların daha iyi
kullanımına yol açar. Bu da verimliliği ve refahı yükseltici bir
faktördür.
Ölçek Ekonomileri; G ü m r ü k birliğinin oluşması daha büyük bir
piyasanın ihtiyaçlarına cevap vereceğinden,
firmaların
ürefim
hacimlerini arttırmaları ölçek ekonomilerini doğurur. Bu durumdan
en çok birliğe katılmış olan küçük ülkeler fayda sağlar.
Aşağıdaki tablo etkilerin karşılaştırmalı özeti niteliğindedir:
STATİK
DİNAMİK
POZİTİF
ÇARPAN
- Ticaret yaratıcı etki
- T ü k e t i m etkisi (kısa vade)
- Ü r e t i m etkisi
SINIRLI F A Y D A
- Ticaret saptırıcı etki
- T ü k e t i m etkisi (uzun vade)
-
Rekabetin artması
Teknolojik ilerleme
Yatırımların artması
K a y n a k hareketliliği
Ölçek ekonomileri
Dışlanan birlik dışı
ekonomiler
Yukarıda sayılan etkiler, Türk Dış Ticareti açısında hissedilir derecede
kendini göstermektedir. Çalışmanın bundan sonraki kısımları buraya kadar
sıralanan verilerin Türkiye açısından teknik analizi niteliğindedir
2.2. AB-GÜMRÜK BİRLİĞİ VE TÜRKİYE
Türkiye ile -o dönemki adıyla- A E T arasındaki ilişkiler, Türkiye'nin
Yunanistan'ın ardından R o m a Antlaşmasının yürürlüğe girmesinden bir yıl
sonra 31.07.1959'da Topluluğa üyelik başvurusunda
bulunmasıyla
başlamıştır. Bu başvuru ile üç buçuk yıldan fazla süren toplantı ve
müzakereler dönemi başlamış ve sonunda 12 Eylül 1963 tarihinde Avrupa
Ekonomik Topluluğu ile ilişkilerimizin en önemli belgesi olan Ankara
Anlaşması imzalanmıştır.
Topluluğun Ortak Ticaret Politikası'nm araçları,
- Ortak G ü m r ü k Tarifesi,
- İthalatta Ortak Kurallar,
- Dampingli İthalata Karşı Korunma,
- Sübvansiyonlu İthalata Karşı Korunma,
- Miktar Kısıtlamalarının (Kotaların) İdaresi,
- Haksız Ticari Uygulamalara Karşı Topluluk Haklarının Korunması,
- İthalatta Uygulanan Diğer Mevzuat
=> Ticari Markaların Korunması ve Taklit Ürünlerin Serbest Dolaşıma
Girmesinin Önlenmesi,
=> Çeşitli Standart ve Teknik Şartlara İlişkin Düzenlemeler,
=> Tekstil ve Konfeksiyon Ürünleri İthalatında Özel Düzenlemeler,
- İhracatta Ortak Kurallar,
- Resmi Destekli İhracat Kredileri. Olarak özetlenebilir.
Türkiye'nin bu Topluluğa girmek istemesinin nedenlerini sıralayacak
olursak;'^
- Türkiye, batılılaşmayı bir devlet politikası olarak b e n i m s e m i ş ve N A T O ,
O E C D gibi birçok kuruluşa üye olmuştur. B u politikaların doğal s o n u c u
olarak A v r u p a ' d a ekonomik ve siyasi birleşmeyi hedefleyen bu Topluluğa
da üye olma kararı alınmıştır.
- Türkiye, Toplulukça uygulanacak çeşitli gümrük indirimlerinden faydalanma
p l a n l a m ı ş t ı r . A E T ile ortaklık k u r u l m a s ı n d a n dolayı elde edilecek mali
yardımlardan faydalanılması düşünülmüştür.
- Y u n a n i s t a n ' ı n aynı t a r i h l e r d e T o p l u l u ğ a ü y e l i ğ i n i n söz k o n u s u o l m a s ı
T ü r k i y e ' n i n de hızlı h a r e k e t e t m e s i n e s e b e p o l m u ş t u r . H a t t a d ö n e m i n
Dışişleri B a k a n ı Fatin R ü ş t ü Z o r l u ' n u n , " Y u n a n i s t a n k e n d i s i n i b o ş bir
h a v u z a atsa bile onu yalnız b ı r a k m a y a g e l m e z , tereddüt e t m e d e n siz de
atlayacaksınız" sözü^ Türkiye'nin başvurusunun altında yatan temel nedeni
açıklamaktadır.
Ankara Anlaşması Türkiye'nin AB'ne katılımını üç aşamada öngörmektedir.
Bunlardan ilki olan "Hazırlık Dönemlinin ertesinde. Katma Protokol'ün 1 Ocak
1973 tarihinde yürürlüğe girmesiyle, toplam 22 yıl sürecek olan "Geçiş
Dönemi", diğer bir ifadeyle Gümrük Birliği süreci, hukuken başlamıştır. A B
Geçiş Döneminin hemen başında, 1971 yılı itibariyle, Türkiye menşeli sanayi
ürünlerinin gümrük vergilerini sıfırlarken, Türkiye'nin A B kaynaklı sanayi
ürünlerinde gümrük vergilerini tedricen sıfırlaması öngörülmüş ve böylece
Gümrük Birliği'nin fiilen yürürlüğe girmesi için 22 yıllık bir süre tanınmıştır.
^ İTO, "Türkiye-AB İlişkileri ve Gümrük Birliği", Yaym No:1996-5 A B / 1 , 1996.
^ Karluk, Rıdvan; Avrupa Birliği ve Türkiye, İMKB Yayınları, İstanbul: 1996., s. 392
Türkiye'nin 14 Nisan 1987 tarihinde yaptığı tam üyelik başvurusu ertesinde
taraflar arasında teknik ve siyasi platformda yürütülen görüşmelerin sonuçlan,
Gümrük Birliği'nin tamamlanması ve sürdürülmesi için gerekli koşullan
belirleyen bir "Gümrük Birliği K a r a n " altında toplanarak, 36. Türkiye-AET
Ortaklık Konseyi'nin 6 Mart 1995 tarihli toplantısında alman 1/95 Sayılı
Ortaklık Konseyi Kararı (OKK) ile kabul edilmiştir. Böylece, 22 yıllık Geçiş
Dönemi, 1.1.1996 tarihi itibariyle son bulmuş ve Türkiye'nin AB'ye katılımı
yolunda "Son Dönem"e girilmiştir. 33 maddelik Esas Anlaşma, 11 maddelik
Geçici Protokol ve 9 maddelik MaH Protokol'den oluşan Ankara Anlaşması'nm
ilkeleri giriş bölümünde şöyle sıralanmıştır:
- Hızlandırılmış bir e k o n o m i k k a l k ı n m a v e u y u m l u b i r b i ç i m d e ticaretin
artırılması ile Türk ekonomisi ve Topluluk üyesi devletlerin ekonomileri
arasındaki açığı kapatmak,
- T ü r k halkı ile A E T üyesi ü l k e vatandaşları arasında sıkı bağlar k u r m a k ,
- T ü r k halkının y a ş a m seviyesinin y ü k s e l t i l m e s i ç a b a s ı n a d e s t e k v e r m e k
suretiyle Türkiye'nin ileride Topluluğa "tam ü y e " olmasını kolaylaştırmak,
- Türk ekonomisinin kalkınmasına yardımcı o l m a k üzere. Topluluğun belli
birsürede T ü r k i y e ' y e e k o n o m i k y a r d ı m d a b u l u n m a s ı gerekliliği,
- R o m a A n l a ş m a s ı ' n m esinlendiği ülküyü birlikte izleyerek, b a n ş ve hürriyet
güvencesini pekiştirmek.^
Söz konusu anlaşma aşağıdaki bölümlerde oluşmaktadır:
- Malların serbest dolaşımı ve ticaret politikası,
=> G ü m r ü k vergilerinin, miktar kısıtlamalarının ve eş etkili
vergi ve tedbirlerin kaldırılması,
=> O G T ve tercihli tarife politikası,
=:> İşlenmiş tarım ürünleri,
- Tarımsal ürünler
- Gümrüklere ilişkin hükümler,
- M e v z u a t ı n yakınlaştırılması (fikri, sınai v e ticari m ü l k i y e t i n k o r u n m a s ı ,
rekabet, devlet yardımları, k a m u ihaleleri, vergilendirme),
- Yerleşme hakkı ve hizmetler,
- Kurumsal hükümler.
9
Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı, TOOB; Avrupa Birliği ve Türkiye, Kasım 2002, s.
310
=^ Türkiye-AB G ü m r ü k Birliği Komitesi,
=> Danışma ve karar prosedürleri,
=> Uyuşmazlıkların çözümü,
- K o r u n m a tedbirleri,
- Genel ve son hükümler ile ekler
Ortaklık Konseyi'nin 6 Mart 1995 tarihli toplantısında 1/95 sayılı G ü m r ü k
Birliği Kararının yanısıra,
" Taraflar arasındaki ilişkilerin Ortaklık Anlaşmasının öngörmediği alanlarda
da güçlendirilmesini amaçlayan bir Tavsiye Kararı,
- Türkiye'nin üçüncü ülkelere karşı 1 Ocak 2001 tarihine kadar Ortak G ü m r ü k
Tarifesinin üzerinde vergi uygulayacağı hassas ürünleri içeren 2/95 sayılı
Karar,
- Türk ekonomisinin Gümrük Birliği'ne bağlı olarak geçireceği değişiklikler
esnasında ihtiyaç duyacağı mali yardım ve işbirliğinin çerçevesini belirleyen
Topluluk Deklarasyonu, kabul edilmiştir.
1/95 sayılı O K K ile resmileşen AB-Türkiye arasındaki G ü m r ü k Birliği,
sadece
sanayi mallarını kapsamaktadır.
Gümrük
Tarife
İstatistik
Pozisyonu^^ açısından 25 ve sonraki kategoriler bu kapsama girmektedir. Bu
ürünler içinde A v r u p a K ö m ü r ve Çelik Topluluğu faaliyet alanına giren
ürünler ve tarım ürünleri farklı işlemlere tabidirler. Topluluk açısından
gümrük vergilerinin kaldırılması konusunda 4 istisna getirilmiştir. Bunlar
bazı petrol ürünleri, perakende satışa arzedilmeyen p a m u k ipliği, diğer
işlenmiş p a m u k l u dokumalar ya da ince hayvan kılından yapılma makina
halılarıdır. Ayrıca sermayenin, hizmetlerin ve kişilerin serbest dolaşımı
G ü m r ü k Birliği kapsamı dışındadır.
Tarım ürünleriyle ilgili olarak ise
Türk Gümrük Tarife Cetveli'nde (TGTC) kullanılan 12 rakamlı koda Gümrük Tarife
İstatistik Pozisyonu (GTİP) adı verilir. Bu kodun ilk 6 rakamı Dünya Gümrük Örgütü'ne
üye tüm ülkelerce kullanılan Armonize Sistem (Harmonized System-HS) Nomanklatürü
kodunu, 7-8 inci rakamlar Avrupa Birliği ülkeleri tarafından kullanılan Kombine
Nomanklatür (Combined Nomenclature-CN) kodunu, 9-10 uncu rakamlar farklı vergi
uygulamalarımız nedeniyle açılan pozisyonları gösteren kodlarını, 11-12 inci rakamlar ise
istatistik kodlarını göstermek için loıllamlmaktadır.
İTO, "Türkiye-AB İlişkileri ve Gümrük Birliği", Yayın No:1996-5.AB/l, 1996.
O K K ' n m ikinci kısmında: "Türkiye, politikasını tarım ürünlerinin serbest
dolaşımını sağlamak için gerekli olan Ortak Tarım Politikası tedbirlerini
benimseyecek biçimde uyumlaştıracaktır. Türkiye, bu doğrultuda alınacak
kararları Topluluğa bildirecektir. Topluluk tarım politikasını geliştirirken
m ü m k ü n olduğu ölçüde Türk tarımının çıkarlarını göz önünde bulunduracak
ve ilgili komisyon önerileri ile bu öneriler baz alınarak benimsenen kararlar
konusunda Türkiye'ye bilgi verecektir" (madde 23) denmektedir.
Sermayenin serbest dolaşımı K a t m a Protokol'ün 50/2 ve 3. maddelerinde
belirtilmiştir. B u n a göre Türkiye, Topluluk kaynaklı yabancı sermayeye
tanıdığı rejimi kolaylaştırmakla yükümlüdür. Taraflar, aralarındaki sermaye
hareketleri ve buna ilişkin ödemelere zarar verecek yeni kısıtlamalar
koymaktan ve eskilerini kaldırmaktan sakınırlar. Anlaşmanın 50/3.
maddesine göre, taraflar R o m a A n l a ş m a s ı ' n m III sayılı ekinde yer alan
görünmeyen işlemlere ait transferlerde uyguladıkları rejimi daha kısıtlayıcı
hale getiremezler ve ancak Ortaklık K o n s e y i ' n i n bu konuda karar alma
yetkisi bulunmaktadır. Malların dolaşım serbestisini onaylayan ancak bir
üretim faktörü olan sermaye için dolaşıma tek taraflı sınırlama koyan bu
madde, Türkiye'ye gelecek dış sermayeden ziyade bu sermayenin ülke
üretim faktörleri ile beslenip ana ülkeye geri dönüşünü kolaylaştırmaktadır.
Bir sonraki bölümde daha ayrıntılı inceleneceği üzere bu durum kısa vadede
ülke içindeki yatırımları canlandırmak ve toplam gelir düzeyini artırmakla
beraber uzun vadede sermaye transferinden doğacak sancıları da
beraberinde getirecektir.
Aynı şekilde Protokol'ün 4 1 / 1 . maddesi ile taraflar, karşılıklı olarak
yerleşme hakkı ve hizmetlerin serbest dolaşımına yeni kısıtlamalar
getirmemekle yükümlüdürler. Yerleşme hakkı ve hizmetlerin serbest
dolaşımına ilişkin mevcut kısıtlamalar ise tedricen kaldırılacaktır. D e v a m
eden 42.madde hizmet sektörünün önemli kollarından olan ulaştırma
sektörünün Topluluk kurallarına u y u m u n u düzenlemektedir. Ancak; bir
b ö l ü m önce üzerinde durulan yeni ekonomik sistemin rekabet kuralları ve
hakim sektörleri açısından bu maddeler ele alındığında, yerleşme hakkının
sektörel oluşum süreci ve geri dönüşümlü sermaye birikiminde ne denli
hayati rol oynadığı aşikardır, ilaveten, hizmet sektörü son elli yılda
kademeli olarak üretim sektörüne dış ticaret hadleri anlamında ciddi farklar
atmıştır. Hal böyleyken, hizmetin dolaşım serbestisi ve yerleşme hakkını
(uygulamadan ötürü) maalesef bir temenniden öte algılayamadığımız söz
konusu maddeler nasıl olur ki yeni yeni gelişmekte olan hizmet
sektörlerimiz için global anlamda bir rekabet avantajı yaratır?
Bir diğer husus, devlet yardımlarıdır. G ü m r ü k B i r h ğ i ' n i n gerçekleşmesi ile
birlikte teşviklerin ortadan kalkması söz konusu değildir. A B ' d e gerek
bölgesel, gerekse sektörel bazda teşvikler yaygın olarak kullanılmaktadır.
Türkiye'nin G ü m r ü k Birliği'nden kaynaklanan yükümlülükleri çerçevesinde
mevcut teşvik sistemini A B sistemi ile uyumlu bir duruma getirme
yükümlülüğü vardır. B u u y u m u n sağlanması ile birlikte, Türkiye açısından,
bugüne kadar verilen teşviklerden daha fazla devlet yardımı verme imkanı
vardır. Teşvikler konusunda karşılaşılan en önemli sorun Türkiye'nin yeterli
teşvik edici kaynağının olmamasıdır.^^
G ü m r ü k Birliği'nin gümrük alanı da; Topluluk G ü m r ü k K o d u ' n u oluşturan
(EEC) 2913/92 işaretli ve 12 E k i m 1992 tarihU K o n s e y YönetmeUği'nin 3.
maddesinde tanımlanan Topluluk G ü m r ü k A l a n ı ' m ve Türkiye G ü m r ü k
A l a n ı ' m kapsayacaktır. B u hükümler. Toplulukta veya Türkiye'de serbest
dolaşımda olmayan üçüncü ülke kaynaklı ürünler kullanılarak Toplulukta
veya T ü r k i y e ' d e elde edilen veya üretilen mallara da uygulanacaktır.
Türkiye'nin üçüncü ülkelere karşı ithalat, ihracat ve tekstil politikalarında
Topluluk kurallarına uygun olarak hareket etmesi gerekliliği vurgulanmıştır.
Özellikle dış ticaretimizin lokomotif sektörü olan tekstil konusunda
" G A T T ' m 24. maddesi gereğince bu kararın yürürlüğe girmesinden itibaren
Türkiye tekstil ve hazır giyim ticaretiyle ilgili anlaşmalar ve düzenlemeler
de dahil olmak üzere, tekstil sektöründe Topluluğun ticaret politikası ile
önemli ölçüde benzerlik gösteren politikaları uygulayacaktır. Topluluk b u
Bu konuda ayrıca bkz: World Trade Organization, Economic Research and Statistics
Division; "The Impact of Mode 4 Liberalization on Bilateral Trade Flows", November,
2005
Erçakar, M. Emin, a.g.m.
amaca ulaşılmasmda gereken işbirliğini T ü r k i y e ' y e sağlayacaktır"^"^
denilmektedir. Bu durumda, bir sonraki bölümde ayrıntılı olarak
inceleneceği gibi, 1974-94 arasında Çoklu Elyaf Anlaşması ( M F A
Multifıbre Arrangement) ile sektör içindeki düzenlemelere girişen Türkiye;
2002 yılında Ç i n ' i n D ü n y a Ticaret Ö r g ü t ü ' n e girişi ve 31 Aralık 2 0 0 4 ' t e ,
Ocak 1994'te yürürlüğe giren Tekstil Konfeksiyon A n l a ş m a s ı ' n m (ATC,
Arrengement of Textile and Clothing) yürürlükten kalkması ile uluslararası
arenada sektörel gücünü yitirmeye başlamıştır.^^
Türkiye'nin mallar için G ü m r ü k Birliği çerçevesini gösterir figür aşağıda
sunulmuştur:
MALLARIN
SERBEST DOLAŞIMININ
AB - TÜ R K İ Î E GÜM RÜK AL ANI
KAPSAMI
TAMAMEN
TÜRKİYE'DE
VE
AB T E E L D E EDİLMİŞ Ü R Ü N L E R
AB
VE
TÜRKİYE'DE
SERBEST
DOLAŞIMDA BULUNAN ÜpÜNCÜ
ÜLKELER K A Y N A K L I Ü R Ü N L E R İ N
KULLANILMASIYLA ELDE EDİLEN
ÜRÜNLER
Ü f ÜNC Ü Ü L K E L E R D E N &ELEN V E
SERBEST
DOLAŞIMDA
OLAN
ÜRÜNLER
SERBEST D O L A Ş ı M D A OLMAYAN
UFUNCU
ÜLKELER
KAYNAKLı
ÜRÜNLER KULLANıLARAK ELDE
EDILENLER
(GEREKLI
ITHAL
IŞLEMLERI
VE
EŞ
ETKILI
VER GIL ERIN T A HS IL I H AL IND E )
Figürl: Malların Serbest Dolaşımının Kapsamı
Kaynak: Dış Ticaret Müsteşarlığı
^%orld Trade Organization, Turquie-Restrictions a l'Importation de Produits Textiles et
Vêtements, WT/DS34/AB/R, 22 October 1999
Bu konuda ayrıca bkz.: World Trade Organization, The Global Textile and Clothing
Industry post the Agreement on Textiles and Clothing, 2004
Türkiye, A B üyesi olmayan 3. ülkelere karşı Ortak G ü m r ü k Tarifesi'ni
(OGT) uygulamayı kabul etmiştir. Türkiye, gerektiğinde O G T ' d e k i
değişiklikleri yansıtacak şekilde kendi gümrük tarifesini uyumlaştıracaktır.
Topluluk, Türk G ü m r ü k Tarifesi'nin O G T ' y e ujoımlaştırılabilmesi için,
O G T ' n i n tadil edilmesi, vergilerin askıya alınması veya tekrar konulması,
tarife kotaları ve tarife tavanları ile ilgili alman her türlü karardan makul bir
süre önce Türkiye'yi haberdar edecektir.
Ancak
Türk
Gümrük
Tarifesi'nin
eş
zamanlı
olarak
OGT'ye
uydurulamayacağı durumlarda, G ü m r ü k Birliği Ortak Komitesi bunun
gerçekleştirilmesi için belli bir süre tanınmasını kararlaştırabilecektir.
G ü m r ü k Birliği Ortak Komitesi, hiçbir koşulda T ü r k i y e ' y e herhangi bir
ürün için O G T ' d e n daha düşük bir gümrük tarifesi uygulama yetkisi
veremez. Bununla birlikte Türkiye, K a t m a Protokol'ün 19. maddesi
uyarınca. Ortaklık K o n s e y i ' n c e kararlaştırılacak ürünler için üçüncü
ülkelere uyguladığı ve Ortak G ü m r ü k Tarifesi hadlerinden daha yüksek
gümrük tarifelerini 1 Ocak 2001 tarihine kadar muhafaza edebilecektir ve
etmiştir.
O G T u y u m u , K a t m a Protokol'ün imzalandığı tarihte ( 23 K a s ı m 1970)
yürürlükte olan (fiilen uygulanmakta olan) Türk G ü m r ü k Vergileri (TGV)
ile u y u m u n yapıldığı tarihteki O G T hadleri arasındaki farkın Katma
Protokol takvimi çerçevesinde 3aizdesel olarak azaltılması anlamına
gelmektedir. Başka bir deyişle:
O G T u y u m u sonucunda ulaşılan oran = T G V - ( ( T G V - O G T ) x u y u m
yüzdesi) şeklinde formüle edilebilmektedir. B u formülün uygulandığı süreç
sonunda, Türk G ü m r ü k Tarifesi AB'nin OGT'sine tam olarak eşitlenmiştir.
3. BÖLÜM:
AB-GÜMRÜK BİRLİĞİ'NİN TÜRK DIŞ
TİCARETİ VE ÜÇÜNCÜ ÜLKELERLE
YAPTIĞIMIZ TİCARET ÜZERİNDEKİ
ETKİLERİ
G ü m r ü k Birliği, temelini Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinden
alan batı ile birleşme çalışmalarının bugün geldiği noktadır. A B ile tam
birleşmenin gerçekleşmesini mutlak bir rüya haline getiren de bu yüzyıllık
politikadır. 1957 R o m a Anlaşması ile 6 üyeden başlayıp bugün 25 üye ile
dünyanın en kapsamlı ve sistemli sosyo-kültürel, hukuki ve ticari bütünlüğü
olan A B , ekonomik yapısı ve sosyal parametreleri bakımından hayli
farklılıklar sergileyen Türkiye için bazı sancıları da doğurmaktadır.
Çalışmanın amacı itibariyle burada sadece bütünleşmenin ekonomik ve
ticari boyutu üzerinde durulacaktır.
3.1. AB-GÜMRÜK BİRLİĞİ VE TÜRK DIŞ TİCARETİ
457.030.418 nüfusu (Dünya nüfusunun % 7 ' s i ) , %2,40Tik b ü y ü m e oranı,
26.900 $ kişi başına miUi geliri ve 11.650,000.000.000 $ yıllık geliri (Dünya
toplamının yaklaşık % 2 5 ' i ) en yakın rakibi A B D ile D ü n y a ekonomisinin
yarısını oluşturan AB^^ içinde G ü m r ü k Birliği, topluluğun nihai
hedeflerinden olan ekonomik birliğinin gereğidir. A n c a k Türkiye, bugün
G ü m r ü k Birliği'nden kaynaklı bazı ticari ve ekonomik sorunlar yaşıyorsa
bunu salt Birlik'in tek taraflı yararlar sağlayacak ticari tutumuna bağlamak
yanlış olacaktır. Türk E k o n o m i s i ' n i n ve "ticaret geleneği" nin A B
kurallarına ne kadar hazır olduğunun da sorgulanması gerekir,
Türkiye, gerek sahip olduğu nüfus gerekse bu nüfusun genç karakteri
bakımında yaşlı Avrupa için genç ve dinamik kan gibi görünmektedir.
' CIA Factbook, 2006
Aşağıdaki grafikte de görüleceği üzere A l m a n y a ' d a n sonra nüfusu ile
ortadadır. A l m a n y a ve F r a n s a ' d a n farklı olarak 27,7 olan yaş ortalaması
A l m a n y a (42,16) ve Fransa (37,3) ile kıyaslandığında sonuçlar çok daha
dikkat çekicidir.
Nüfus (bin kişi)
Popuiatîon (thousand person)
Figür 2: AB karşılaştırmalı nüfus dağılımı
Kaynak: DİE, 2005
A n c a k nüfus tek başına bir güç müdür? Y o k s a Birlik içinde satürasyona
ulaşmış milli gelir dağılımı için, diğer ülkelerdeki işgücünün yerini alacak
bir tehdit mi? Neticede Türkiye, elinde tuttuğu nüfus hacmi ve yapısı
kozuna karşın A B ile kıyaslandığında dramatik bir tablo halini alan
ekonomik parametreleri de içinde barındıran bir ülkedir. Aşağıdaki figürde
de görüleceği gibi G S M H kıyaslamaları içinde Türkiye, ekonomik
kaynaklarının zenginliğine rağmen oldukça gerilerde kalmıştır. Bu durum
aslında kaynakların
işletilmesi ve ekonomiye
kazandırılmasmdaki
verimsizliğin bir göstergesidir. Aynı kıyaslamayı G S M H oranındaki artış ile
de y a p m a k yanlış olmayacaktır. 90'lı yılların ikinci çeyreğinden itibaren
ısrarla üzerinde durulan ve bir devlet politikası haline gelen yabancı
sermaye yatırımlarını çekmek ve dış sermayeye hareket serbestisi tanımak
(ki G ü m r ü k Birliği'nden beklenen yararların başında bu gelmektedir)
görüldüğü üzere uzun vadede milli gelir üzerinde beklenen etkiyi
yaratmamıştır. Bunda, Türkiye'nin, adını beraber telaffuz ettirmek istediği
ülkelerle arasındaki gelir farkının b ü y ü k etkisi vardır.
G S Y I H (piyasa fiyatiariyia, ^ilyar Euro)
GDP (at market prices, Biiiion Euro)
2.500
2.000
2004
1.500
1.000
500
O
4
1
1
1
*•
f
I
Figür 3: AB karşılaştırmalı GSİH
Kaynak: DİE, Dış Ticaret İstatistikleri, EUROSTAT, 2005
Benzer karşılaştırmayı dış ticaret hadleri bazında y a p m a k yanlış
olmayacaktır. T a b l o - 1 ' d e de görüldüğü gibi A B , G ü m r ü k Birliği ile
yakaladığı ticaret ivmesini dış ticaret hacminde göstermektedir. Bir önceki
bölümde üzerinde durulan uluslar aşırı ticaretin bunda b ü y ü k rolü vardır.
Esasen A B içindeki dış ticaret ulusal ekonomilerin tek tek iştirak ettikleri bir
toplamdan ziyade uluslar aşırı firmalarının sağladığı ticaretin kümülatif bir
fonksiyonudur. Bu haliyle A B , G ü m r ü k Birliği ile bu fonksiyonun lineer
devamlılığını hedeflemektedir. Matematik mantığı ile düşünmeye d e v a m
edersek, nüfusuna ve iktisadi kaynaklarına oranladığımızda dış ticaret hacmi
hayli düşük kalan Türkiye, bu fonksiyonda önemsenmeyebilir bir indistir.
Türkiye'yi önemli kılan A B ' n i n ilişki kurmak istediği ve kurduğu A s y a
pazarı üzerindeki " k ö p r ü " pozisyonudur. Çünkü uluslar aşırı ticaret,
liderliğe soyunduğu pazarlara coğrafi yakınlığı hedefler ve karargâhlarını
buralarda yoğunlaştırır. b r u c k e r ' m "pazarı hissetme" kuramı, bu politikanın
bir kanıtıdır. T a m da bu noktada küresel ekonomi, sınırlardan ve sınır
avantajlarından bağımsız olduğu tezini kendi uygulamalarıyla çürütür.
Özünde bu yeni ekonomik tavır, zannedildiği gibi t ü m dünyada sınırların ve
ulusal jeopolitiğin ortadan kalktığı anlamına gelmez. B u noktada
küreselleşmenin ticari boyutunu, sosyo-kültürel boyutundan ayrı düşünmek
analizi netleştirecektir.
Türkiye'nin dış ticaret hacmi sıralamasında 4 yılda bir sıra yükselmesi ve
Finlandiya gibi bir bilişim ülkesine fark atması u m u t vericidir. Ancak bu
durumun ne ölçüde G ü m r ü k Birliği'nden kaynaklandığına da b a k m a k
gerekir. Son 4 yılda A B ülkeleri içinde ihracatı en fazla artan A l m a n y a
olmuştur (yaklaşık % 20). Finlandiya'nın sıra kaybetmesinde dış ticaret
hacminin sabit kalmasının rolü vardır. Portekiz, Lüksemburg ve Yunanistan
dış ticaret hacimlerini artırmalarına rağmen Türkiye'nin yakaladığı % 15'lik
artışa ulaşamamış ve yerlerini korumuşlardır.
T a m bu noktada, A B ile yaptığımız dış ticaretin verilerini Türkiye'nin dış
ticaret rakamları ile değerlendirerek değişimin nedenini anlamaya çalışalım:
Dış ticaret hacmi (milyar Euro)
Volume of foreign trade (billion Euro)
2000
Sıralama
2004
Sıralama
Almanya-Gennany
1.136
1
1.310
1
Fransa-France
722
2
735
2
Hollanda-Netherlands
625
3
661
3
italya-Italy
519
5
563
4
ingiltere-United Kingdom
545
4
536
5
Belçika-Belgium
396
6
476
6
ispanya-Spain
294
7
344
7
isvec-Sweden
173
8
193
8
Avusturya-Austria
152
9
174
9
irlanda-Ireland
143
10
162
10
Danimarka-Denmark
105
11
117
11
Tiirkiye-Turkey
85
13
100
12
Finlandiya-Finland
93
12
94
13
Portekiz-Portugal
63
14
71
14
Luksemburg-Luxembourg
46
15
54
15
25
16
28
16
Yunanistan-Greece
Tablo 1: AB'nin Dış Ticaret Hacmi
Kaynak: EUROSTAT, 2005
Türkiye'nin dış ticaretinde A v r u p a ' n ı n yeri çok önemlidir. Bu durumun
nedenleri arasında; Avrupa ile coğrafi yakınlığımız bir yana, tarihsel süreç
içindeki bağlarımız, benzer ekonomik yaklaşımlar ve ülkemizin global
entegrasyon adına neredeyse tüm uluslar arası ve üstü örgütlere üye
olmasını sayabiliriz. Bu bağlamda G ü m r ü k Birliği öncesinde de A B , dış
ticaret ortağımız olarak ilk sıradaydı ve G B ' n d e n sonra da bu durum
değişmemiştir.
Tablo 2 ' d e n de görüleceği üzere 1993-95 yılları arasında A B ' n i n toplam dış
ticaretimizdeki payı % 48 iken bu oran, 1996-2000 arasında % 5 r i e r e kadar
çıkmıştır. Bu artışta. G ü m r ü k Birliği'ne geçiş sürecinin son bulması ve "son
d ö n e m e " geçmenin verdiği olumlu ekonomik beklentilerin rolü vardır. Bu
d ö n e m içinde G ü m r ü k Birliği, kısa vadede ticaret yaratıcı etkisini
göstermiştir. Aynı şekilde tüketim mallarında kalkan gümrük vergileri ile
ithal mal fiyatlarındaki düşüş ve buna paralel olarak iç piyasada üretilen mal
fiyatlarındaki aşağı doğru eğilim mikro tüketim ajanlarının harcamalarını
uyarmıştır. B u d u r u m kısa vadede toplam harcama ve dolayısıyla milli gelir
üzerinde olumlu sonuçlar vermiştir. B u n a daha önce de vurgulandığı gibi
tüketim etkisi denilmektedir.
Genel
Avrupa Birliği
AB'nin Payı (%)
Yıl
İhracat
İthalat
İhr/İth İhracat İthalat
İhr/İth
İhracat İthalat
Hacim
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
15.348
18.105
21.636
23.224
26.261
26.974
26.587
27.775
31.342
36.059
47.252
29.429
23.270
35.707
43.627
48.559
45.921
40.671
54.503
41.399
51.553
69.339
52,2
77,8
60,6
53,2
54,1
58,7
65,4
51,0
75,7
69,9
68,1
7.599
8.635
11.078
11.549
12.248
13.498
14.348
14.510
16.118
18.459
24.484
49,5
47,7
51,2
49,7
46,6
50,0
54,0
52,2
51,4
51,2
51,8
47,1
46,9
47,2
53,0
51,2
52,4
52,6
48,8
44,2
45,2
45,7
48,0
47,3
48,7
51,9
49,6
51,5
53,2
50,0
47,3
47,7
48,2
2004*
63.120
97.539
64,7
34.417 45.434
54,8
79,1
65,7
49,9
49,2
56,1
67,0
54,5
88,2
79,2
77,2
75.8
54,5
46,6
49,7
2005
2006
73.476
85.141
116.774 62,9
137.032 62,1
38.394 49.220
43.924 53.849
78,0
81,6
52,3
51,6
42,1
46,1
44,0
13.875
10.915
16.861
23.138
24.870
24.075
21.401
26.610
18.280
23.321
31.695
Tablo 2: Türkiye'nin dış ticareti ve AB'nin payı
*1 Mayıs 2004'ten itibaren 25 üyeli AB
Kaynak: TUİK, DTM, 2007
39,3
Yıllara göre büyüme hızı ve cari
işlemler açığı
Cari
GSMH
Yıllar
açığın
büyüme
oranı
GSMH^e
oranı (%)
(%)
2.0
-6.1
1994
-1.4
8.0
1995
-1.3
7.1
1996
-1.4
8.3
1997
1.0
3.9
1998
-0.7
-6.1
1999
-4.9
6.3
2000
2.3
-9.5
2001
-0.8
7.9
2002
-2.9
5.9
2003
-5.6
2004
9.9
-3.6
5.0
2005
(hedef)
-5.9
5.6
2005
(tahmin)
Tablo 3: Yıllara göre
oranlan
Kaynak: FİSKOBİRLİK
büyüme
Tablo 3 ve 4 G ü m r ü k Birliği'nin tüketim
etkisini gözler önüne sermektedir. G B ' n e
girişin tamamlandığı yıllar itibariyle, 19941995
arasındaki
GSMH
ve
büyüme
oranlarına dikkat etmek gerekir. Kısa
vadede, olumlu ekonomik beklentilerden
kaynaklanan bu artış, yıllar itibariyle normal
seyrine geri dönmüştür. B u
durumda
Türkiye'nin 1994 krizi sonrası yaptığı
devalüasyonun
da
payı
yadsınamaz.
Dolayısıyla bu iki etkiyi birbirinden iyi
ayırmak gerekir. 9 4 ' t e % - 6 ' l a r d a n 1995'te
+ 8'e çıkan b ü y ü m e reel değildir.
G S Y İ H ve G S M H (Milyoiî Dolar)
Cari
Cari
%
Fiyatlarla
Fiyatlarla
GSMH
GSYİH
%
Sabit
Fiyatlarla
GSYÎH
%
Sabit
Fiyatlarla
GSMH
%
87.687
95.803
2,1
0,3
9,3
85.992
87.240
88.660
96.965
1,5
1,6
9,4
-0,4
5,3
13,0
96.691
102.476
110.718
0,9
6,0
8,0
97.303
103.534
111.964
0,3
6,4
8,1
132.296
-26,0
104.678
-5,5
105.150
-6,1
27,7
7,7
170.074
183.577
28,6
7,9
112.205
120.065
7,2
7,0
113.512
121.596
8,0
4,2
6,8
-9,1
192.376
206.558
185.250
4,8
7,4
-10,3
129.105
133.097
126.829
7,5
3,1
-4,7
131.676
136.753
128.432
7,1
8,3
3,9
-6,1
198.409
8,3
200.022
8,0
136.164
7,4
136.572
6,3
147.254
-25,8
145.662
-27,2
125.957
-7,5
123.548
-9,5
2002
2003
184.332
239.235
25,2
29,8
182.644
239.236
25,4
31,0
135.961
143.839
7,9
5,8
133.354
141.180
7,9
5,9
2004
299.475
25,2
299.367
25,1
156.686
8,9
155.099
9,9
85.992
90.459
5,2
85.651
87.467
17,3
40,6
107.549
î 50.732
18,9
40,2
149.182
156.683
177.328
0,0
5,0
13,2
150.188
158.155
178.715
1994
131.635
-25,8
1995
1996
168.075
181.053
1997
1998
1999
188.728
201.566
183.196
2000
2001
Î987
1988
1989
1990
85.651
90.494
106.112
149.175
1991
1992
1993
5,7
Tablo 4 Yıllara göre GSMH
Kaynak TCMB
Aynı şekilde, 1996 yılında % 7,1 dengesini bulan büjâime oranı, cari açığın
G S M H ' y a oranı ile karşılaştırıldığı zaman 1996'dan 1997'ye geçişin Türk
Dış Ticareti üzerinde zannedilen iyileştirmeyi yapmadığı sonucunu doğurur.
A n c a k 1998 yılında, mal ve para piyasaları dengeye oturunca b ü y ü m e oranı
reele yaklaşmış ve cari açığın milli gelire oranı ikinci kez pozitif rakamlara
jâikselmiştir. Takip eden yıllarda Rusya ve A s y a krizlerinin de etkisiyle
A v r u p a ekonomileri durgunluk yaşamış b u da en önemli dış ticaret
partnerimiz olan A B ile dış ticarette dalgalanmaya yol açmıştır. 2001 yılında
yaşadığımız Cumhuriyet tarihinin en zorlu ekonomik krizinin etkilerinden
bağımsız düşünecek olursak, cari açıktaki bu istikrarlı artış ve ihracatın
ithalatı karşılama oranlarındaki yetersizlik. G ü m r ü k Birliği ile ithalat lehine
ortaya çıkan eğilimin ispatı niteliğindir. Nitekim dış ticaret dengesin g ö s t e r e n
rakamlar ve ihracat/ithalat oranları da karşı karşıya getirildiğinde,
yaptığımız ihracatın A B gibi b ü y ü k bir ekonomi için çok da tatmin edici
olmadığı sonucuna varılabilir.
Yılhır
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
Dış
ticaret
dengesi
(- milyon $)
20.403
22.298
18.947
14.084
26.728
10.065
15.495
22.087
34.419
43.298
51.891
Tablo 5: Yıllara Göre Dış Ticaret Dengesi
Kaynak: TUÎK, DTM, 2007
Figür 4: Dış Ticaret Dengesi
Kaynak: DTM,2007
Yukarıdaki iki grafik, cari dengedeki
dengelenemediğini göstermektedir.
Figür 5: İhracatın İthalatı Karşılaması
Kaynak: DTM,2007
olumsuz
yükselişin
ihracat
ile
Bu argümanlara ilaveten bir diğer husus, Türkiye ile A B arasındaki dış
ticaret rakamları değerlendirildiğinde. G ü m r ü k Birliği sonrasında ticaretin,
Türkiye'nin A B ' y e olan ihracatında sürekli bir artış kaydetmesine rağmen
ithalat lehinde bir dağılım göstermesidir (figür 7 bkz.) B u halin bir sebebi,
Türkiye'nin tek taraflı olarak 1971 yılı itibariyle bazı istisnalar dışında
sanayi ürünlerinde A B p a z a n n a gümrüksüz giriş hakkına sahip olmasına
karşın A B ' n i n bu hakkı, 1996 yılında elde etmesidir/^ A B , bu hakkı elde
ettiği yıldan itibaren, iç piyasadaki rekabet iki şekilde yön bulmuştur:
A B ülkeleri, gerek gelişmiş ekonomileri ve sermaye birikimleri gerekse
ekonomik alandaki tecrübe ve gelenekleri ile ülkemiz için örnek
niteliğindedir. Türkiye'nin A B - G ü m r ü k Birliği kapsamında bu ülkelerden
öğreneceği; ekonomik ve siyasal istikrar politikaları, üretim bilgisi ve
teknolojisi, ticaret kuralları ve geleneği vardır. Nitekim A B ile olan bu ticari
bütünleşme Türkiye açısından yeni global iktisadi anlayışı doğru algılama
ve u y u m gösterme adına çok önemli bir adımdır. Hazır olmayan ekonomisi
ile Türkiye elbette bazı bedeller ödeyecektir. G ü m r ü k Birliği ile gümrük
vergilerinin ve dış ticareti engelleyen tüm uygulamaların kalkması A B
malları ve sermayesi için dolaşım serbestisi yaratmış, bu da Türkiye içindeki
firmalar için şartları ve çok daha ağır bir rekabet ortamı doğurmuştur.
Rekabetin artması nihai tüketicinin ürün, kalite ve standartları ile tüketici
hakları konularında bilinçlenmesini sağlamış ve ardından gereken yasal
düzenlemeler yapılmıştır. Ayrıca G B ile ucuzlayan ithal mallar tüketici
tarafindan, yerli rakipleri ile ikame edilince iç piyasa içinde fiyatların aşağı
doğru çekilme eğilimi oluşmuştur. B u durumda daha fazla tüketimi
karşılamak adına piyasanın yatırımlara yönelmesi kısa ve orta vadede u m u t
verici gelişmeler olarak ele alınabilir.
A n c a k uzun vadede, A B ile ticaretin ithalat lehine olan yapısı, mal grupları
bazında incelendiğinde, bu etkinin (tüketim ve yatırımlar), tersine
işleyeceğinin de bir göstergesi olabilir. Aşağıdaki grafikler ihracat ve ithalatı
karşılaştırmalı olarak göstermektedir. Bunları inceledikten sonra A B ile
yapılan dış ticaretin mal gruplarına göre olan ayrımının uzun vade etkileri
üzerinde duralım:
^ Çimen, Ahmet; "Gümrük Birliğinin Birinci Yıh" Maliye Dergisi, Sayı: 125, MayısAğustos 1997.p. 4
Yıllar
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
İhracat*
23.224
26.261
26.974
26.587
27.775
31.334
36.059
44.253
63.121
73.476
85.141
Tablo 6: Yıllara göre ihracat
Kaynak: TUÎK, DTM, 2007
* İhracat milyon $ cinsinden
Yıllar
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
İthalat*
43.426
48.559
45.921
40.671
54.503
41.399
51.553
69.339
97.539
116.774
137.032
Tablo?:Yıllara göre ithalat
Kaynak: TUİK, DTM, 2007
* İthalat milyon $ cinsinden
90.000
80.000
160.000
140.000
120.000
100.000
80.000
60.000
40.000
20.000
Figür 6: Yıllara göre ithalat
Kaynak: DTM, 2007
70 000
60.000
i
50.000
40.000
30.000
20.000
i
10.000
Figür 7: Yıllara göre ihracat
Kaynak: DTM, 2007
- ihracat (milyon $)
- milyon$ (ithalat)
Figür 8: Yıllara göre ithalat ve ihracatın birlikte seyri
Kaynak: DTM, 2007
B ü y ü m e rakamları ile birlikte ele alındığında A B ile yaptığımız dış ticaretin
ekonomiye yansımasının uzun vadede beklenen etkiyi
vermediği
gözlenmektedir. Yukarıda gösterilen iki grafik her ne kadar A B artı üçüncü
ülkeleri kapsıyor olsa da, G ü m r ü k Birliği'nden sonra çok b ü y ü k artış
göstermeyen (tablo 2 ' y e bakınız, % 1-2 artış) dış ticarette A B payı bir yana,
toplam dış ücaret hacmindeki olası artışların üçüncü ülkelerden
kaynaklandığının da bir işaretidir. Üstelik uzun vadede ithal mal fiyatlan ile
yerli malların fiyatları üretim ve vergi çerçevesinde y a n ş a m a y a c a ğ ı n d a n iç
ekonomik daralma ve ithal mallara doğru yönelme m e y d a n a gelir. B u
bağlamda A B - G ü m r ü k Birliği'nden beklenen sanayi yatırımlarını teşvik
etmesidir.
Buraya kadar yapılan karşılaştırmalı veri analizine kanıt ve destek
oluşturması adına, dış ekonomik ilişkiler ekonomik kalkınma sorununun
incelenmesinde önemli bir yere sahip olan, dış ticaret hadleri üzerine kısa
bir etüd y a p m a k yerinde olacaktır.
Dış sektör planlaması olarak ele alman bu konu özellikle bir ülkenin ihracat
olanaklarının ve ithalat kapasitesinin araştırılmasını kapsamaktadır. İthalat
kapasitesi ise bir yandan ihracat miktarına, diğer yandan da ihracat ve ithalat
fiyatlarına bağlıdır. Bu bakımdan, dış ticaret fiyat endeksleri ve bunlara
dayanılarak hesaplanan dış ticaret hadleri gerek genel olarak kalkınma
soranunun, gerekse dış ticaret sektörünün incelenmesinde çok önemli bir
18
yer tutmaktadır. Bu bağlamda dış ticaret hadleri, çalışmanın başından bu
yana vurgulanan toplam refahın belirlenmesinde ve dış ticaretin refah
yaratıcı mekanizmasının ölçülmesinde önemli bir parametredir. Bir ülke, bir
baz yılma göre daha sonraki yıllarda ucuza satıp pahalıya satın alan bir
değişim içerisinde bulunmakta ise bu, söz konusu ülkenin dış ticaretten bir
kayba uğraması anlamına gelir. Tersine, ticaret hadleri lehine gelişen bir
ülke, ekonomik büyümesine ek olarak ticaret hadlerinden sağlayacağı reel
gelir artışları ile ekonomik gönencini yükseltebilir. Bu durum Türkiye
açısından incelendiğinde durum hayli çarpıcıdır:
Yıllar
İhracat Fiyat İndeksi
1982
104.5
100.0
1983
1984
93.2
88.8
1985
1986
86.3
1987
98.8
95.4
1988
95.8
1989
105.6
1990
1991
104.6
1992
106.0
1993
103.0
1994
100.0
1995
112.6
1996
107.6
1997
102.5
98.4
1998
1999
91.7
2000
87.8
2001
85.5
2002
84.0
Tablo 8: Net Değişim Ticaret Hadleri (1994
Kaynak: veriler DPT'den alınmıştır
İthalat Fiyat Endeksi
121.6
113.6
108.8
110.4
92.6
99.9
99.2
102.8
108.3
104.9
102.9
96.5
100.0
116.8
109.7
100.2
96.1
90.8
94.9
94.6
93.5
- 100)
Kip, Ergün; Türkiye Dış Ticaret Hadleri, Makale, DTM, 2004
Net Değişim
Ticaret
Hadleri
85.9
88.0
85.6
80.4
93.2
98.9
96.1
93.2
97.5
99.7
103.0
106.8
100.2
96.4
98.1
102.3
102.4
101.0
92.5
90.4
89.8
Yukarıdaki tabloda ülkemizin son yirmi yıllık ticaret hadleri görülmektedir.
Burada kullanılan metot net değişim ticaret haddidir.^^ Görüleceği üzere,
özellikle 1996'dan bu yana dış ticaret fiyatlarındaki düşmeden bahsedilse de
20%
Figür 9: İhracat fiyat endeksi
bu, ithalat lehinedir. Sonuçta ithal mal fiyatları, ihracat malları
fiyatlarından
ortalama %10-15 yukarıda seyretmektedir. Şu halde dış ticaret hacimleri
miktar cinsinden ne kadar artış gösterirse göstersin, dış ticaret açığının
oluşması kaçınılmazdır.
21%
lO
«î
1
11^
lO
Uİ
Aym şekilde yukandaki
grafik, 2003-2005 arası
ihracat fiyat endeksinin
aylık bazdaki seyrini
göstermektedir.
2001
krizi sonrası ekonomik
dalgalanma ardından
2003 yılında toparlanma
sürecine giren ekonomi
Figür 10: İthalat fiyat endeksi
Dış ticaret hadleri kavramında çoğunlukla esas alman tanım budur. İhracat fiyatlarının
ithalat fiyatlarına oranını ifade eder. Dış ticarete konu olan mallar çok sayıda olduğu için
ihracat ve ithalat fiyatları zorunlu olarak endekslerle ifade edilir. Buna göre net değişim
ticaret hadleri = İhracat fiyat endeksi/ithalat fiyat endeksi.
ve değerlenen TL ile birlikte fiyatlarda göreli bir yükselme olmuş ancak; 2004
yazmdan itibaren bu seyir düşüş eğilimine girmiştir. Buna karşm, aynı
periyod içinde ithalat fiyat endeksindeki yukarı doğru eğilim yandaki
grafikte görülmektedir.
Ayrıca bu artışın en fazla hissedildiği sektör, petrol ürünleri olarak
karşımıza çıkmaktadır. B u durum, dış ticaretimizde en önemli miktar kalemi
olan petrol ürünlerindeki fiyat artışlarının dış ticaret dengesi ve ticaretten
kaynaklanan refah üzerine olası olumsuz etkisini kanıtlar niteliktedir.
PETI^OL ÜRÜNLERİ İTHALAT FİYATLARI, YILLIK DEĞİŞİM
Figür 11: Petrol ürünleri ithalat fıyatlan
Kaynak: DİE
Yukarıda açıklananları, figür 4 ve 5'te verilen dış ticaret karşılama oranları
ve dış ticaret dengesinin değişim grafiği ile karşılaştırırsak karşımıza ithalat
lehine ve ithalat fiyatlarının artışı ile gelişen bir dış ticaret yapısı
çıkmaktadır.
Neticede, 20 yılın sonunda ortaya çıkan genel tablo aşağıdaki gibidir:
Yıl
Toplam
İthalat
Toplam İhracat
Dış Ticaret
Dengesi
Net Değişim
Ticaret Hadleri
1983
9.235
5.728
-3.507
88.0
1984
10.757.
7.134
-3.623
85.6
1985
11.343
7.958
-3.385
80.4
1986
11.105
7.457
-3.648
93.2
1987
14.158
10.190
-3.968
98.9
1988
14.335
11.662
-2.673
96.1
1989
15.792
11.625
-4.167
93.2
1990
22.302
12.959
-9.343
97.5
1991
21.047
13.594
-7.453
99.7
1992
22.871
14.715
-8.156
103.0
1993
29.428
15.345
-14.083
106.8
1994
23.270
18.109
-5.161
100.0
1995
35.709
21.626
-14.073
96.4
1996
43.627
23.225
-20.402
98.1
1997
48.559
26.261
-22.298
102.3
1998
45.921
26.973
-18.948
102.4
1999
40.671
26.588
-14.083
101.0
2000
54.503
27.775
-26.728
92.5
2001
40.410
31.340
-9.070
90.4
2002
48.194
39.827
-8.367
89.8
Tablo 9: Türkiye'nin Dış Ticaret Dengesi (milyon $) ve Net Değişim Ticaret Hadleri (%)
Kaynak: Net değişim ticaret hadleri dışında DPT
Ihracatm ithalatı
Karşılama
Oranı
Yıllar
Net Değişim Ticaret
Hadleri
ihracat
Hacim
Endeksi
Gelir Ticaret
Hadleri
1982
85.9
28.5
24.4
1983
88.0
29.7
26.2
62.0
1984
85.6
37.5
32.1
66.3
1985
80.4
48.6
39.1
70.2
1986
93.2
53.0
49.4
67.1
1987
98.9
65.7
65.0
72.0
1988
96.1
75.4
72.5
81.4
1989
93.2
71.0
66.1
73.6
1990
97.5
74.9
73.1
58.1
1991
99.7
80.0
79.8
64.6
1992
103.0
82.4
84.9
64.3
1993
106.8
87.7
93.6
52.1
1994
100.0
100.0
100.0
77.8
1995
96.4
106.4
102.6
60.6
1996
98.1
116.7
114.4
53.2
1997
102.3
132.4
135.5
54.1
1998
102.4
145.2
148.7
58.7
1999
101.0
149.8
151.3
65.4
2000
92.5
166.7
154.1
51.0
2001
90.4
203.7
184.1
77.6
2002
89.8
235.9
211.9
82.6
Tablo 10: Gelir Ticaret Hadleri (1994 = 100)
Kaynak: Tablo 7'de hesaplanan net değişim ticaret hadlerinin D.İ.E.'nden alınan ihracat
hacim endeksi ile çarpılması şeklinde hesaplanmıştır.
Bu görüşe karşıt sav olarak öne sürülebilecek bir nokta ise Türkiye'nin son
20 yıllık gelir ticaret hadlerindeki^^ artış olabilir. Şöyle ki; net değişim
ticaret hadlerinin aksine gelir ticaret hadlerinde sürekli bir artış
görülmektedir.
Sadece bu perspektiften bakıldığında, Türkiye'nin dış ticaret kapasitesinde
zaman içinde bir artış olduğu söylenebilir. A n c a k bunda net değişim ticaret
hadlerindeki bir düzelmeden çok. T a b l o - 1 0 ' d a n da görülebileceği gibi,
ihracat hacim endeksinde 1982'den bu yana ortaya çıkan sürekli ve önemli
artışlar etkili olmaktadır. Başka bir deyişle, Türkiye % 60-80 gibi belirli bir
ithalat kapasitesini (ihracatın ithalatı karşılama oranı) muhafaza edebilmek
için gittikçe artan miktarlarda ihracat yapmaktadır. D ü ş ü k fiyat düzeyinde,
miktar bazında artarak seyreden ihracatın refah unsuruna etkisi sınırlı
olacaktır. Bu durumu, bir dönemin "kurtarıcı" kavramı, ölçek ekonomileri
ile açıklamak ne derece doğrudur bilinmez a m a ulusal üretim kapasitesinin
bu sayede verimsizleştiği ve harcandığı da açıktır.
Üstelik ihracatta tatmin edici rakamlar tutturulamadığı takdirde bu kez, ithalat
eğilimli dış ticaretin maliyeti artmaktadır: Sözgelimi ihracatın ithalatı karşılama
oranının % 51 gibi en düşük seviyede olduğu 2000 yılında, net değişim ticaret
hadleri sabit kalmak üzere, başa baş noktasına ulaşabilmek, başka bir deyişle
ihracatın ithalatı karşılama oranının % 100 olabilmesi için ihracat hacim
endeksinin % 166,7'den % 323,8'e çıkmış yani ihracatın % 96 artmış olması
gerekmekte idi. Aynı şekilde, ihracatın ithalatı karşılama oranının % 82,6 gibi
en yüksek seviyeye ulaştığı 2002 yılında ise yine net değişim ticaret hadleri
sabit kalmak üzere, ihracatın ithalatı karşılama oranının % 100 olabilmesi için
ihracat hacim endeksinin % 235,9'dan % 285,6'ya yükselmesi yani ihracatın
% 21 artış göstermesi gerekmekte idi.
20
Net değişim ticaret hadleri tanımında dış ticaret hacmine yer verilmez. Oysa fiyat
değişimlerinden ülkenin elde ettiği toplam kazanç veya uğradığı toplam kayıp dış ticaret
hacmine de bağlıdır. Bu nedenle, "gelir ticaret hadleri (income terms of trade)" adı verilen
yeni bir tanımlama ortaya atılmıştır. Gelir ticaret hadleri, ihracat değer endeksinin, ithalat
fiyat endeksine bölümü ya da net değişim ticaret hadleri ile ihracat hacim endeksinin
çarpımı yoluyla elde edilmektedir, (net değişim hadleri x ihracat hacim endeksi)
B u çerçevede konuya, dış ticarete konu olan mal grupları üzerinden
bakıldığında; Türkiye'nin A B ile ticaretinin ithalat lehine olan yapısı,
yatırım malları payının 1995/2003 arasında ortalama % 2 9 , 3 , sanayiye girdi
sağlayan ara malların payının ortalama % 55 ve tüketim mallarının payının
ortalama %14,3 olduğu görülmektedir (tablo 11'e bkz.)- B u da Türkiye'nin
A B ' d e n beklediği teşvik edici yatırım mallarının yeterince transfer
olmadığının bir göstergesidir. B u duruma bir de Türkiye ekonomisinin genel
karakteri haline gelmeye başlayan kriz periyodları da eklenince yatırımın
teşviki ancak ara mal ithalatına kalmıştır. Paralel olarak, ara mal
ithalatındaki yüksek oran ve istikrarlı artış, A B ' n i n T ü r k i y e ' y e üretim
teknolojilerinin transferinden ziyade ülkeyi montaj ve fason üretim merkezi
olarak gördüğünün bir ifadesidir.
Yıl
Değer
Yatırım
Pay
Değ.
(%)
(%)
Ara malı
Pay
Değ.
Değer
(%)
(%)
Tüketim
Pay
Değ.
Değer
(%)
(%)
6.912
63,3
795
7,3
Toplam
1994
3.209
29,4
1995
4.831
28,7
50,5
10.539
62,5
52,5
1.491
8,8
87,5
16.861
1996
7387,66
31,9
52,9
12.880
55,7
22,2
2.870
12,4
92,5
23.138
1997
7327
29,5
-0,8
14.009
56,3
8,8
3.535
14,2
23,2
24.870
1998
7.182
29,8
-2,0
13.270
55,1
-5,3
3.622
15,0
2,5
24.075
1999
6.069
28,4
-15,5
11.823
55,2
-10,9
3.525
16,5
-2,7
21.401
2000
7.254
27,3
19,5
14.116
53,0
19,4
5.114
19,2
45,1
26.610
2001
4.317
23,6
-40,5
11.168
61,1
-20,9
2.595
14,2
-49,3
18.280
2002
5.361
23,0
24,2
14.417
61,8
29,1
3.196
13,7
23,2
23.321
2003
6.999
22,1
30,6
19.233
60,7
33,4
5.147
16,2
61,0
31.695
2004*
10.672
23
52,5
26.819
59,0
39,4
7.613
16,8
47,9
45.434
2005
11.587
23,7
8,6
29.008
59,3
8,2
8.044
16,4
5,7
48.957
2006
12.186
22,6
5,2
32.567
60,5
12,3
8.776
16,3
9,1
53.849
10.915
Tablo 11: Türkiye'nin AB'ye Olan ihracatının Mal Gruplarına Göre Ayrımı
Kaynak: DTM, 2007
Türkiye'nin dış ticaretinin mal gruplarına göre dağılımı
Yıl
Yatırım
Pay
Değ.
Değer (%)
(%)
Ara malı
Pay
Değ.
Değer (%)
(%)
incelendiğinde
Tüketim
Pay
Değ.
Değer (%)
(%)
Toplam
1994
252
2,9
_
2.805
32,5
_
5.577
64,6
_
8.635
1995
318
2,9
26,2
3.528
31,8
25,8
7.232
65,3
29,7
11.078
1996
396
3,4
24,5
3.727
32,3
5,6
7.425
64,3
2,7
11.549
1997
423
3,5
6,8
4.105
33,5
10,1
7.721
63,0
4,0
12.248
1998
489
3,6
15,6
4.612
34,2
12,4
8.397
62,2
8,8
13.498
1999
631
4,4
29,0
4.981
34,7
8,0
8.737
60,9
4,0
14.348
2000
666
4,6
5,5
5.203
35,9
4,5
8.631
59,5
-1,2
14.510
2001
960
6,0
44,1
5.751
35,7
10,5
9.359
58,1
8,4
16.118
2002
1.274
6,9
32,7
5.834
31,6
1,4
11.330
61,4
21,1
18.459
2003
2.077
8,5
63,0
7.431
30,4
27,4
14.929
61,0
31,8
24.484
2004*
2005
3.776
11,0
81,8
10.772
31,3
45,0
19.759
57,4
32,4
34.417
20,8
11.748 30,7
21.883 57,1
10,7
11,9
9,1
2006
15.492 35,3
5.081
11,6
31,9 23.250 52,9 6,2
11,4
Tablo 12: Türkiye'nin AB'ye Olan İthalatının Mal Gruplarına Göre Ayrımı
Kaynak: DTM, 2007
38.306
4.561
43.924
Yatırım ve ara malı ithalatının tüketim mallarına oranla yüksek paya sahip
olması Türkiye'nin yatırım malları ithalatında gümrüklerini 1980'li
yıllardan itibaren yatırımı teşvik kapsamında sıfırlamasıyla da açıklanabilir.
B u n a karşılık A B ' d e n ithal edilen tüketim mallarında gümrükler, 1996
yılında G ü m r ü k Birliği'nin tamamlanması ile kaldırılmıştır. Tüketim malları
ithalatında 1996 yılı itibariyle yaklaşık % 1 0 0 oranındaki artışın bu
çerçevede değerlendirilmesi gerekmektedir. A n c a k bu hızlı artışın iç
piyasaya yönelik sıkıştırma yarattığı ve K O B İ ' l e r üzerindeki olumsuz
etkilerinin de u n u t u l m a m a s m m faydası vardır. Tüketim malları ithalatındaki
belirgin artışın bir nedeni de Türkiye'nin para piyasalarındaki dalgalanma
ve fmans sektörünün düşük faizli tüketici kredileri stratejisinin de payı
büyüktür. Bu uygulama harcamalar yönünden G S M H için bir artış gibi
görünse de uzun vadede artan talep fiyatlar ve işgücü maliyetleri üzerinde
yukarı doğru bir eğilim gösterir. Her ne kadar tüketim malları ithalatının
ekonomiye olumsuz etkileri lüks tüketim mallarından alman vergilerin
yüksek tutulmasıyla dengelenmeye çalışılsa da, lüks tüketim malı tanımının
geniş tutulması sonucu bu kez normal tüketim malları üzerinde ek vergi
yükü doğurmuş bu da satın alma gücünde gerilemeye neden olmuştur.
Yukarıdaki 11 ve 12. tablolar karşılıklı incelendiğinde, Türkiye'nin A B ' d e n
aldığı ara malları sanayisinde değerlendirip A B ' y e tüketim malı olarak
sattığını söyleyebiliriz. Bu da uluslar aşırı ticaretin bir yönüdür. Aslında bu
malları T ü r k i y e ' d e işleyen de uluslar aşırı firmaların kendisidir. İki b ö l ü m
önce açıklanan girdide bağımlı ev sahibi ülke tanımlamasından kast edilen
de budur. Türkiye eğer ara malları ithalatı yanında bunlar üzerinde ulusal
A R - G E planlamasını yapar ya da marka stratejilerini geliştirirse üretim ve
ticaret bilgisi dolaşımına aktif olarak katılabilecek ve yatırım mallarını ülke
sınırları içinde değerlendirebilecektir ya da ihraç edebilecektir.
Aslında Türkiye, G ü m r ü k Birliği'ne girmeden önce sanayi mallarına
uygulanan gümrük vergisi sıfırlandığı için Avrupa pazarlarına girebiliyor ve
genel olarak birçok malın ihracatında bir sorunla karşılaşmıyordu. Bu
durumun tek istisnası, tekstilimize Avrupa Birliği ülkelerince, damping
uyguladığımız gerekçesiyle soruşturma açılması, ardından da antidamping
vergisi uygulanıyor olmasıydı.^^ G ü m r ü k Birliği ile bu uygulamaya son
verildiğinde tekstil hazır giyim sektöründe bir ihracat patlaması
bekleniyordu ancak; döviz kurlarının yüksek tutulması sonucu değerlenen
Türk Lirası karşısında A B ithalatçısının olumsuz etkilenmesi, mevcut
sektörde Türkiye'nin en önemli partneri olan A l m a n y a ' n ı n E U R O ' y a geçiş
sonrası yaşadığı ekonomik stagnasyon ve elbette W T O ' y a üyeliği
kesinleşen Ç i n ' i n izlediği saldırgan dış ticaret politikası ve çok düşük fiyatlı
ürünler neticesi Avrupa ülkelerinin ticaret yönünü Ç i n ' e doğru kaydırmaları
Türkiye'nin bu beklentisini boşa çıkardı. Esasen Türk tekstil konfeksiyon
sektörü Asya rekabeti karşısında günden güne kan kaybetmektedir.
Karluk, Rıdvan "Avrupa Birliği ve Türkiye", İMKB Yayınları, İstanbul: 1996, s. 606
Türkiye'nin A B ile olan dış ticaretinde 10 yıllık ortalama içinde tekstil ve
konfeksiyon sektörü % 4 5 ile ilk sırada yer almaktadır. Onu, % 1 9 ile
otomotiv ve aksamları, % 1 8 ile sanayi ürünleri izlemektedir. Son iki sırada
ise tarım ve demir çelik sektörü gelmektedir. A n c a k 2002/2003 arasındaki
% 2 8 ' l i k artış dışında sektörün ihracat hareketleri 1993 yılından beri
durgunluk göstermektedir. 2004 yılında sektörün A B ' y e doğru ihracatı % 5
artış kaydedebilmiştir.
1 Ocak 2005'ten itibaren kotalar kalkmış ve yerini gümrük tarifelerine
bırakmıştır. Orta ve uzun vadede; Avrupa, Kuzey Amerika ve Japonya gibi
büyük pazarlarda rekabet yoğunlaşacak ve zaten gerileme trendinde olan
ihracat fiyatları daha da düşecektir. Uluslararası ticarette gümrük tarifeleri,
miktar kısıtlamalanna göre daha adildir. Bu nedenle, uygulanan gümrük
vergisi ödenebildiği sürece tekstil ve hazır giyim ihracatçıları için yeni pazar
alanları doğacaktır. (Örneğin; Çin ve Japonya gibi). Ekonomilerinde tekstil ve
hazır giyimin önemli yer tuttuğu gelişmekte olan ülkeler arasındaki rekabet
artacaktır. Bu nedenle, yeni ortama u y u m sağlayamayan tedarikçilerin zaman
içinde mevcut pazarlarını kaybetme tehlikesi gündeme gelebilecektir.
Örneğin, A B ' n e gümrüksüz ihracat yapan Türk firmaları 2005 yılından
itibaren bu pazarda Çin mallarının rekabetiyle karşılaşmışlardır.^^
D ü n y a Ticaret Ö r g ü t ü ' n ü n önümüzdeki 10 yıllık tahminlerini kapsayan
Tekstil R a p o r u ' n d a ortaya sürülen öngörüler hayli ilginçtir:
Rapora göre halihazırda A B pazarında % 1 3 payı olan Türk tekstilinin
entegrasyon süreci içinde % 1 2 oranına gerileyeceği tahmin edilmektedir.
B u n a karşılık Ç i n ' i n payının % 1 0 ' d a n % 1 2 ' y e ; Hindistan'ın payının ise
% 9 ' d a n %ire
çıkacağı tahmin edilmektedir. A B D pazarında zaten
Türkiye'nin kayda değer bir payı bulunmamaktadır. Ancak Ç i n ' i n payının
% 11'den % 1 8 ' e çıkacağı hesaplanmakta, Çin karşısında pazar payı
kaybedenler ise A B , Meksika ve diğer ülkeler olarak sıralanmaktadır.
Türkiye'nin de bu grup içinde yer aldığını görmekteyiz. Raporun Türk hazır
giyim ve hazır giyim sektörü açısından sonuçları ise şu şekilde özetlenebilir:
İzmir Ticaret Odası, Araştırma ve Maslekleri Geliştirme Müdürlüğü, A& G BÜLTEN,
Nisan 2005
Hâlihazırda A B ithalatı içinde % 9 olan Türkiye'nin pazar payı kotalar
kalktıktan sonra % 6 ' y a gerileyecektir. B u n a karşılık Çin payını % 1 8 ' d e n
% 2 9 ' a , Hindistan ise % 6 ' d a n % 9 ' a çıkartılmaktadır. A B D pazarı için
varılan sonuçlar ise daha çarpıcıdır: Çin ve Hindistan pazar paylarını sıra ile
% 1 6 ' d a n % 5 0 ' y e ve % 4 ' t e n % 1 5 ' e çıkartmaktalar. Türkiye'nin de arasında
bulunduğu diğer ülkelerin pazar payının ise % 2 4 ' t e n % 1 0 ' a gerileyeceği
tahmin edilmektedir.
Buraya kadar, dış ticaretimizde G ü m r ü k Birliği etkisini Avrupa Birliği
karşılaştırmalı perspektifinden ele almaya çalıştık. Madalyonun bir diğer
yüziı ise A B dışı üçüncü ülkelerle yaptığımız ticarette G ü m r ü k Birliği
etkisidir.
3.2. GÜMRÜK BtRLİĞİ'NÎN ÜÇÜNCÜ ÜLKELERLE
YAPTIĞIMIZ DIŞ TİCARETE ETKİLERİ
Türkiye ile A B arasında 1.1.1996 itibariyle tesis edilen G ü m r ü k Birliği
ertesinde taraflar arasında sanayi ürünlerine uygulanan gümrük vergilerinin
kaldırılacağı, üçüncü ülkelere karşı ortak gümrük tarifesi hadlerinin
uygulanacağı ve bu hadlerden vergisi tahsil edilmiş olan malların serbest
dolaşıma gireceği ve dolayısıyla taraflar arasında menşe kurallarının
işletilmeyeceği karara bağlanmıştır. Keza, OGT'nin üstlenilmesinin
ötesinde, t ü m tercihli rejimlerin üstlenilmesi de öngörülmektedir. Esasen bu
yükümlülükler. G ü m r ü k Birliklerinin iyi işlemesi bakımından ön koşullar
olup, G A T T ' m X X I V ' ü n c ü maddesinde dile getirilmektedir.
B ö l ü m 3.1.'de de değinildiği gibi Türkiye, G ü m r ü k Birliği sonrası üçüncü
ülkelere karşı Ortak G ü m r ü k Tarifesi ( O G T ) uygulamayı kabul etmiştir.
Türkiye, hiçbir koşulda herhangi bir ülkeye O G T ' d e n daha düşük bir
gümrük tarifesi uygulayamaz. G ü m r ü k Birliği'nden sonra Türkiye'nin,
Topluluğun O G T hadleri üzerinde vergi uygulayabilme yetkisi. K a t m a
Protokolün 19/2 maddesinden kaynaklanmaktadır. Bu m a d d e h ü k m ü
çerçevesinde Türkiye, 1967 yılı toplam ithalatının değer olarak %5'ini
aşmayan bir kısım maddeler için, Türkiye-AB Ortaklık Konseyinde
danışmalarda bulunduktan sonra. G ü m r ü k Birliği ertesinde de üçüncü
ülkeler menşeli maddelerin ithalatmda O G T hadleri üstünde vergi
uygulayabilecektir. 1 Ocak 2001 tarihine kadar muhafaza edilecek vergi
tarifelerine konu olan bu ürünlere hassas ürün denir. Hassas ürünlerin
tespitinde,
- Söz konusu sektördeki tevsi, modernizasyon ve teknoloji yenileme yatırımlarmm durumu
- K o r u m a oranlarmdaki hızlı bir düşüşün ilgili sektördeki yerli üreticilerin
rekabet gücünü olumsuz etkileme olasılığı,
- Yurt içi üretimin emek yoğun olması ve ölçek ekonomilerine ulaşılamamış
olması,
- İthalatın özellikle üçüncü ülkeler kaynaklı olması ve ithalat artışının rekabet
edebilirliğini olumsuz yönde etkilemesi,
- E k bir koruma ile potansiyel rekabet gücüne kavuşacak sektörler, dikkate
alınmıştır.
Ayrıca dış ticaret ve tekstil politikalarında Topluluk kararlarına uygun
olarak hareket edecektir. Ayrıca 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi K a r a r ı ' n m 16.
maddesi ile Türkiye'nin A B ' n i n Ortak Ticaret Politikası'na u y u m u
çerçevesinde 2001 yılma kadar tercihli ticaret anlaşmaları ve tek taraflı ticari
tavizlerin tanındığı otonom rejimleri üstlenmesi öngörülmüştür.
Avrupa Birliği teorik olarak, üçüncü ülkelerden ithalatta Ortak G ü m r ü k
Tarifesi hadleri uygulamaktadır. Ancak, bugüne kadar imzalamış olduğu
gümrük vergisi tavizi içeren anlaşmalar (EFTA, Macaristan, Polonya, Çek
Cumhuriyeti vb. ülkeler ile Serbest Ticaret Anlaşmaları, Avrupa Ekonomik
Alanı Anlaşması, L O M E , ikili tercihli ticaret anlaşmaları) ve G S P
kapsamında tek taraflı olarak verilen tavizler nedeniyle, A B ithalatının
önemli bir bölümü O G T hadlerinin çok altında vergilerle veya m u a f olarak
gerçekleştirilmektedir.
T A R I C (Integrated Tariff of European Communities) olarak da
isimlendirilen "Topluluğun Bütünleştirilmiş G ü m r ü k Tarifesi", Topluluğun
mal bazında üçüncü ülkelere karşı uygulamakta
olduğu
rejimi
göstermektedir. Buna göre, söz konusu cetvelden Topluluğun üçüncü
ülkelere karşı uygulamakta olduğu tarife kotalarını, ihracat kısıtlamalarını.
ihracat
yasaklamalarını,
ithalat
yasaklarını,
uygulamalarını ürün bazında görmek mümkündür.
Aşağıdaki harita
Göstermektedir:
AB'nin
tercihli
ticaret
kısıtlamalarını
anlaşmaları
yaptığı
v.b.
ülkeleri
Figür 12: AB'NİN TERCİHLİ TİCARET ANLAŞMALARI
Görüldüğü gibi A B , tercihli ticaret anlaşmaları ile dünya kıta sahanlığı
içinde geniş bir ticaret ağı oluşturmaktadır. A B tarafından otonom ve
anlaşmalara dayalı olarak tercihli rejim uygulaması yapılmaktadır. Ancak,
AB'nin tercihli sistemi dinamik bir yapı arz etmektedir. Bu çerçevede.
Topluluk yeni anlaşmalar yapmakta, mevcut anlaşmaların ise yapısını
değiştirebilmektedir. Örneğin, Türkiye ile A B arasında 1/95 sayılı Kararın
imzalanması üzerinden bir yıl geçmemesine rağmen, AB-Baltık Ülkeleri ve
AB-İsrail Serbest Ticaret Alanı Anlaşmaları, yapı değiştirerek. Ortaklık
Anlaşmaları halini almıştır. Yine Ortaklık ilişkisi perspektifinde, Tunus ve
Fas ile görüşmeler tamamlanmış olup, Mısır ile de devam ettirilmektedir.
Ayrıca, A B ile A B D arasında serbest ticaret alanına ilişkin araştırıcı
görüşmeler devam etmektedir.
Ayrıca A B gibi Gelişmiş Ülkelerin, Gelişme Yolundaki Ülkelere ( G Y Ü )
sağlayacakları tek taraflı tavizlerle bu ülkelerin D ü n y a Ticaretinden aldıkları
payın arttırılmasını hedefleyen Genelleştirilmiş Preferanslar Sistemi G S P
(Generalized
System
of
Preferences),
GATT/DTÖ'nün
kuralları
çerçevesinde (enabling clause) uygulanmaktadır.
İlk olarak 1971 yılında A B tarafından başlatılan G S P uygulamasının temel
amacı gelişmekte olan ülkelerin dünya ticaret sistemine entegrasyonunun
sağlanması ve bu ülkelerin pazara giriş koşullarının geliştirilmesi, ihracat
gelirlerinin arttırılması ve ekonomik büyümelerinin hızlandırılmasıydı.
AB'nin
uygulamakta
olduğu
GTS,
belirli
dönemler
itibariyle
uygulanmaktadır. Tespit edilen aksaklıklar göz önünde bulundurularak
sistem yenilenmektedir. A B ' n i n birinci on yıllık G T S Rejimi 1971-1981
yılları arasında, ikinci on yıllık G T S Rejimi ise 1981-1991 yılları arasında
uygulanmıştır. B u iki kuşak G T S Rejimi uygulandığı d ö n e m boyunca yıllık
gözden geçirme işlemlerine tabi tutulmuştur. A B , 1 Ocak 1995 tarihi
itibariyle 1995-2004 yılları arasında uygulanacak G T S Rejimini kabul
etmiştir. A B ' n i n 1995-2004 yılları arasında uygulanması kararlaştırılan
Ü ç ü n c ü Kuşak G T S Rejimi kendisinden önceki G T S Rejimi ile
karşılaştırıldığında daha önce de bahsedildiği üzere G A T T Uruguay
Görüşmeleri nedeniyle önemli değişiklikler geçirmiştir. Ü ç ü n c ü kuşak G T S
Rejimi 3 temel özelliği bünyesinde barındırmaktadır: Tarife Modülasyonu,
Ülke-Sektör Terfi Mekanizması ve Özel Teşvik Düzenlemeleri.
A B tarafından daha önce uygulanmakta olan G T S Rejimi temel olarak her
bir ülke veya ürün açısından tarife kotaları ve tavanlarına dayanmaktaydı.
1995 yılından bu yana uygulanmakta olan yeni G T S Rejimi ise, ürünlerin
Topluluk pazarında hassasiyet derecesi göz önünde bulundurularak ve
miktar kısıtlamasına gitmeksizin tercihli tarifeden yararlanması esasına
dayanmaktadır. Ülke-sektör terfi mekanizması ile A B , yeni G T S Rejimi ile
kapsamına aldığı ülkeleri veya sektörleri çeşitli kriterler çerçevesinde
değerlendirmekte,
ekonomileri
tercihli
tarifeden
yararlanmaksızm
uluslararası arenada rekabet edebilecek düzeye gelmiş bulunan faydalanan
ülkeleri veya sektörleri kapsamından çıkarmaktadır.
1994-2005 D ö n e m i itibariyle uygulanması planlanan G T S Rejiminde en
önemli değişiklik 2501/2001 Sayılı K o n s e y Tüzüğü ile getirilen "Everything
But A r m s - E B A " "Silahlar Hariç H e r ş e y " yalclaşımıdır. E B A Yaklaşımı
Armonize Sistemin 9 3 . Faslında sınıflandırılan "Silahlar ve M ü h i m m a t "
dışında 1-97. Fasıllarda sınıflandırılan v e 2501/2001 Sayılı K o n s e y
T ü z ü ğ ü ' n ü n 1 Numaralı Ekinde yer alan E A G Ü menşeli t ü m ürünlerin
miktar kısıtiaması olmaksızın Topluluğa vergisiz olarak ithal edilebilmesine
imkan tanınmaktadır. A n c a k taze m u z , pirinç, şekerin G T S kapsamındaki
ithalatı t a m anlamıyla serbest bırakılmamıştır.
G T S uygulamasından yararlanacak ülkeler. Gelişme Yolundaki Ülkeler ile
U N C T A D tarafindan belirlenen ve gelir düzeyleri çok düşük olan E n A z
Gelişmiş Ülkelerdir.
A B tarafindan G T S kapsamındaki tercihli rejim. E n A z Gelişmiş Ülkeler
için uygulanan gümrük vergilerinin t a m a m e n askıya alınmasını, Gelişme
Yolundaki Ülkelere ise ürünlerin hassasiyetine göre 4 farklı kategori
içerisinde değişik tercih marjları uygulanmasını öngörmektedir. Tarım
ürünlerindeki yeni rejim üzerindeki çalışmalar ise devam ettirilmektedir. B u
ürünlerdeki mevcut sistem içerisinde, sanayi ürünlerine göre dar kapsamlı
bir tercihli rejim uygulanmaktadır.
Ürün Grupları
Uvsulanacak Tercihli Oran
Çok Hassas Ürünler
Ortak Gümrük
Tarifesi'nin
% 85'i
Hassas Ürünler
Ortak Gümrük
Tarifesi'nin
% 70'i
Yarı-Hassas Ürünler
Ortak Gümrük
Tarifesi'nin
% 35'i
Hassas Olmayan Ürünler
OGT tamamen
askıya
alınacak
1 Ocak 2002 yılı itibariyle benimsenen Türkiye'nin G T S Uygulamasının
temel nitelikleri aşağıda sıralanmaktadır^^:
Dış Ticaret Müsteşarhğı-TOBB
-
-
"
-
Türkiye A B ile paralel olarak D ü n y a B a n k a s ı istatistikleri ç e r ç e v e s i n d e
gelişmekte olan ülke veya bölgelere G T S kapsamında tercih tanımaktadır.
Faydalanan ülkeler İthalat Rejimi Karan Eklerinde A B ' n i n terfi mekanizması
paralelinde yıllık olarak belirtilmektedir. 2 0 0 3 yılı ithalat Rejimi Kararı
çerçevesinde t o p l a m 176 ülke v e / v e y a b ö l g e y e G T S k a p s a m ı n d a tercih
tanınmakta olup, GTS kapsamında prosedürü tamamlanan ve teminat
alınmaksızın G T S ' t e n yararlanan ülke sayısı 2003 yılı Haziran ayı itibariyle
25'tir.
R e j i m A r m o n i z e Sistemin 2 5 - 9 7 ' i n c i Fasıllarında sınıflandırılan sanayi
ü r ü n l e r i n d e n y a k l a ş ı k 2.460 h a m m a d d e ve yarı m a m u l ü kapsamaktadır.
Türk Gümrük Tarife Cetvelinde 12'li istatisük pozisyonunda sınıflandırılan
16.530 ürünün yaklaşık % 15-20'sine tekabül etmektedir^^.
Ürünler hassas ve hassas olmayan ürünler olarak ikiye ayrılmakta, hassas
olmayan ürünler için vergiler askıya alınmakta, h a s s a s ü r ü n l e r için v e r g i
indirimi öngörülmektedir.
A r m o n i z e S i s t e m i n 1-24. fasıllarında yer alan tarım ürünleri ve A K Ç T
Ürünleri Gümrük Birliği kapsammda olmadığından rejime dahil edilmemiştir.
G T S Rejimi, Özel Teşvik Düzenlemelerine yer vermemektedir.
2.460 üründe E n A z Gelişmiş Ülkeler lehine işlerlik kazandırılmıştır.
Ülke açısından A B ' n i n G T S tanıdığı t ü m ülkeler k a p s a m a dahil edilmiş
ancak Türkiye'nin Ambargo uyguladığı Ermenistan ve Güney Kıbrıs
sisteme alınmamıştır.
GTS kapsamında taviz tanınan ürünlerin tarife cetvelindeki yeri;
28. Fasıl: İnorganik Kimyasallar
29. Fasıl: Organik Kimyasallar
37. Fasıl: Fotoğrafçılıkta veya sinemacılıkta kullanılan eşya
38. Fasıl: Muhtelif kimyasal ürünler,
82. Fasıl: Adi metallerden aletler, bıçakçı eşyası ve sofra takımları,
84. Fasıl: Nükleer Reaktörler, kazanlar, makinalar, mekanik cihazlar, ve aletler, bunların
aksam ve parçaları
85. Fasıl: Elektrikli makine ve cihazlar, bunların aksam ve parçaları.
(UNITED NATIONS, UNCTAD, TD/B/GSP/TURKEY/1, 28 January 2003, "Turkey's
GSP, Explanotary Notes, May 2002, s.2.)
-
50-63. Fasıllarda yer alan tekstil ve konfeksiyon ürünlerine uygulanan tarife
indirimi oranı % 30 olarak belirlenmiştir. O y s a A B G T S R e j i m i n d e b u
ürünler için uygulanan G T S tarife indirimi % 20 olmaktadır.^^
G T S ' n i n uygulamaya konmasının Türkiye'nin ticari ilişkileri bulunan
ülkelerle olan ilişkileri üzerindeki etkileri ve Türkiye'nin uluslararası
kuruluşlardaki statüsünü değiştirip değiştirmeyeceği konusunda kanaatler
kutuplaşmaktadır.
Türkiye'nin Topluluğun G T S Rejimine tam olarak uyumlu olduğu
söylenemez. U y u m s u z l u k arz eden hususlardan bir tanesi G T S kapsamında
yer alan ürünlerdir. Türkiye 2003 yılında O G T haddi sıfır olan ürünlerle
birlikte 12'li bazda, yaklaşık 3500 üründe faydalanan ülkelere G T S
tanımaktadır. A B tarafından ise 6 ve 8'li bazda toplam 6000 civarında
üründe u y u m sağlanması talep edilmektedir. A B ' n i n G T S kapsamındaki bir
diğer talebi özel teşvik düzenlemelerine uyumdur. Türkiye bu konuda
E A G Ü ' l e r lehine olan düzenleme dışında henüz bir adım atmamıştır. Ü r ü n
kapsamı açısından farklılığın olmasının bir doğal sonucu olarak A B ' n i n
G T S kapsamında yer alan ürünlerine T ü r k i y e ' d e daha yüksek O G T
uygulanmaktadır. B u durum fiili olarak Türkiye aleyhine bir ticaret sapması
yaratmakta ancak doğrudan Topluluk pazarını zedeleyici bir unsur olarak
ortaya çıkmamaktadır. A B pazarının Türk pazarına göre daha rekabetçi bir
yapıya sahip olduğu göz önüne alındığında Türkiye'nin G T S dışında
bıraktığı ancak A B ' n i n G T S tanıdığı ürünlerde yüksek O G T uygulamasının
A B ekonomisini sıkıntıya sokmayacağı düşünülmektedir. Aksine, G ü m r ü k
Birliği çerçevesinde Türkiye'nin A B Ticaret Politikalarına
uyum
yükümlülüğünün bir sonucu olarak A B tarafından bir önlem alınmamakta
bu şekilde Topluluk pazarına alman, başka bir ifadeyle serbest dolaşıma
giren mallardan T ü r k i y e ' y e ihracatlarda telafi edici vergiler tahsil
edilmemektedir. Bu durumda esas itibariyle Topluluğun G T S Rejimine
25
EC Council Regulations 814/2003 and 815/2003
uyumsuzluğun sıkmtısmı çeken tarafm Türkiye olduğunu düşünmek daha
mantıklı görünmektedir.^^
Ayrıca; gelişmekte olan bir ülke olarak Türkiye'nin kendisiyle aym sınıfta
yer alan ve bazı durumlarda nispi gelir seviyesi daha yüksek olan ülkelere
(örn. Suudi Arabistan) G T S kapsamında tercih tanımasının G T S
kapsamında A B D ve Rusya Federasyonu başta olmak üzere çeşitli
ülkelerden sağladığı tavizleri kaybetme riski ile karşı karşıyadır. A n c a k
G T S , gelişmekte olan ülkelerin daimi olarak yararlanacakları bir rejim
değildir. G T S kapsamında tanınan taviz faydalanan ülkelere garanti
edilmemiştir. Ayrıca bir G T S tanıyan ülke olarak Slovakya ve Polonya, aynı
zamanda Amerika Birleşik Devletleri'nin gelişmekte olan ülkelere tanımış
olduğu G T S ' d e n yararlanmaktadır. Bu çerçevede Türkiye'nin D ü n y a Ticaret
Örgütü Bünyesindeki Gelişmekte Olan Ülke Statüsünün değişmeyeceği ve
yukarıdaki Slovakya ve Polonya örneğinde olduğu gibi G T S tanıyan bir
ülke olarak A B D ' n i n G T S ' s i n d e n çıkarılmayacağı düşünülmektedir.
Bir diğer sorun da D T Ö perpesktifmde ortaya çıkmaktadır. D T Ö , G T S
çerçevesinde gelişmekte olan ülkelere tanınan tercihin diğer gelişmekte olan
ülkeler açısından ayrımcılığa neden olduğu gerekçesiyle uygulamayı
eleştirmektedir. Özel teşvik düzenlemelerinden uyuşturucu üretimi ve
kaçakçılığı ile mücadele düzenlemesi D T Ö çevresinde Anlaşmazlıkların
Halli M e k a n i z m a s ı ' n a konu olmakta, bu da Türkiye için G T S rejimine
u y u m konusunda sıkıntı yaratmaktadır.
Yukarıda açıklanan trafik sapması; taraflardan birisinin diğerine göre daha
avantajlı gümrük vergileri uyguluyor olması, mal ticaretinde trafik sapması
ihtimalini gündeme getirecek ve bu durumun önlenebilmesi için taraflar
arasındaki ticaretin sıkı kontrolü gerekecektir. B u durum ise, G ü m r ü k
Birliği'nin temel ilkeleri ile çelişmektedir.
Türel, Orhan Bülent; Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi, AB'nin Genelleştirilmiş
Tercihler Sistemi ve Menşe Kurallarına Türkiye'nin Uyumu; Başbakanlık Gümrük
Müsteşarlığı AB ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü; Uzmanlık Tezi, Haziran 2003, s. 105
Adı geçen çelişki özellikle W T O ' d a k i yeni genişleme ve A s y a piyasasının
dünyaya entegre olma stratejileri sonrası Türk dış ticareti üzerinde büyük bir
külfet haline gelmiştir.
Türkiye'nin tercihli anlaşmaların
aşağıdaki haritada çizilmiştir:
üslenilmesi
sürecinde
katettiği
yol
M ü z a k e r e Aşaması
15. Mısır
1G. Fss
Litva.
6. Esto
7. Çek-:
8. Leto
9. Sloveh^
10. Bulga!
H.MAkedorî
12. Polonya
13. Hırvatistan
14. B o s n a Hersç^k
On
27.
28.
29.
30.
Çalışma
Suriye
Yugoslavya
Şili
MERCOSUR
Figür 13: TÜRKİYE TARAFINDAN TERCİHLİ A N L A Ş M A L A R I N ÜSLENİLMESİ
SÜRECİ
Üstelik A B bir çok ülkeyle serbest ticaret antlaşması yapmış; ancak Türkiye
bu antlaşmalardan otomatik olarak yararlanamamıştır. Türkiye A B içinde
olmadığı için, Türkiye'nin de o ülke ile A B sistemine uygun ve karşı tarafın
kabulü ile ikili antlaşma yapması gerekir. Örneğin 1998'de Türkiye
M a k e d o n y a ile ikili imtiyazlı ticaret anlaşması y a p m a k istemiş, Brüksel
kendisinin henüz o ülke ile böyle bir antlaşması olmadığı için buna uzun
süre karşı çıkmıştır.
Aşağıdaki grafik seçilmiş ülke gruplarına göre ihracatımızın son 4 yıllık
seyrini göstermektedir. İslam Konferansı Topluluğu ve O E C D ülkeleri ile
yaptığımız ihracattaki önemli artışlar, 2004 yılında canlanma göstermesine
karşın son 4 yılda durgunluğunu korumuş A B ile yaptığımız dış ticaretin
alternatifi gibi durmaktadır. Görünen o ki Türkiye, son 3 yılda ihracatındaki
artışı başka ihracat partnerleriyle ikame etmektedir.
16 J ülke gryplan ve seçiimiş ülkelere pöre İhracat
Exports by counoy groups awl setectid countries
(Milyon $ -MilİOû$}
2002
2003
2004
2005
2006*
Toplam - Total
36 059
47 253
63 167
73 476
85 309
Avrupa Biriiği Ülkeleri (ÂB) - E,U Counfrıes
19408
25 899
34 451
38400
43 966
Avrupa Bîrilgi Öfkeleri - Eyropian Union (EU) (15)
18 459
24484
32 589
35 872
40 896
Avnıp Birliği ülkeleri - European Union (EU) (10)
lOÎO
1415
1 862
2 528
3 069
1438
1928
2 564
2 973
2 967
15 152
19 426
26 152
32 103
38 377
Diğer Avrupa (A.B hariç) - Other Europearı Courifffes
3 554
8820
2544
11798
Güney Amerika - Soyth America Coyntrtes
1267
430
3 596
197
121
4 857
1577
554
3 973
6 637
Kuzey Afrika - North African Countries
Diğer Afrika - Other African Countries
Kuzey Amerika - Middle East üsyntrles
Orta Amerika ve Karayipîer - Cenbaî Ametica and Caıaips
¥akm ve Orta Doğu - Near and Middle Eastern
3 440
166
131
5 465
334
193
7 921
411
274
10184
Diğer Asp - Other Asian üîyntrfes
Avustralp ve Yeni Zelanda - Australia and New Zealand
1790
122
2 544
264
84
3 029
271
637
2 34S
158
197
208
192
23 551
30 425
40 518
44 355
54 342
409
538
667
821
1169
3 599
5 044
6 779
8 620
11655
1042
1569
2 206
2 670
3 337
2 279
2963
3 962
5 057
6 987
619
899
1194
1409
1981
4 725
7 205
10214
13 061
14 995
Türkip Serbest Bölgeleri - Free Zones in Turkey
Diğer ülkeler - Other countries
Diğer ülke ve bölgeler - Other counfries
2 203
765
5 207
1087
5 276
3 096
1468
5 396
513
341
11 304
3 941
327
Seçilmiş öfke gruplan - Selected counöY grayps
OECD ülkeleri - OECD Coyntrte
Avrupa Serbest Ticaret îşbiritği (EFTA)
EFTA Countries
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (KEÎ)
Organization of Blacksea Bıonomic Co-operatton
Ekonomik İşblrilği Teşkilatı {EÎT)
Organization for EOTomic Co-operaöon
Bağimsız Devletler Topluluğu (BDT)
New Ind^endent Sötes
Türk Cumhuılyetleri
Turkish Republics
İslam Konferansı Teşkilatı fİKT)
Oraanration of Isiamic Conference
TablolS: Ülke Grupları ve Seçilmiş Ülkelere Göre İhracat
Kaynak:TÜİK, 2006 İstatistik Yıllığı
16.10 Üîke grupları ve seçilmiş ülkelere gore ithalat
(Milyon $ • Million $)
IrTDCtts Z)' countıy ç o . j s F r d 3 î ect^d co^-ı i9S
2002
2003
2004
2005
2006*
Toıılam - Totaİ
51 554
69 340
97 540
1İ6 774
137 449
Avrupa Birliği Öikeleri (AB) - E.U Countries
24 519
33 495
45 444
49 220
54 024
Avrupa Birliği Ülkeleri - Eurcpean Unio", ;'Eü) ı'lS;
23 321
31 596
42 359
45 468
49 731
Avrupa Birliği Ülkeleri - Eutoces- U-^.on (EU;: (10)
1198
1799
3 084
3 752
4 293
575
589
811
760
937
82 488
Türkiye Serbest Bölgeleri - Ftee
Zo-es
n TuKey
Diğer ülkeler - 0:h^ ccunt i^s
Diğer Avrupa {A.B hariç) - Orhe* Euıcpean Ccuntt'es
Kuzey Afrika - Noı:- Afrxsn Co.-M^s
Diğer Afrika - O r e t Afı'ca- Countt.93
Kuzey Amerika - Mıcc'e East Counties
Orta Amerika ve Karayipîer - Centia" Ame ıca a"C C2.3 ::s
Giftiey Amerika - Scut- A'^ıeica CoLT.nts
Yakın ve Orta Doğu - N 6 = • 2 n d
cd e East¿""n
Diğer Asya - Other Asian Ccunt ies
Ayustralya ve Yeni Zelanda - Austtal a s^d Ne-A Zf-sianc
Diğer ülke ve bölgeler - Otr-^r ccuntı es
26 461
35 256
51 285
66 794
8 658
2 138
558
3 421
103
541
3 186
6 530
313
1013
1 1 987
23 862
4 212
1 835
5 823
287
1 747
7 967
20 581
321
158
29
4
2
6
644
247
662
18 416
3 231
1 589
5 114
209
1 271
5 585
15 500
302
67
32 985
43 899
59 650
56 107
76 281
2 512
3 396
3 911
4 440
4 476
6 588
9 298
15 358
20 4ßO
26 650
1 548
2 736
3 218
5 108
8 054
5 555
7 777
12 927
17 253
23 012
468
623
946
1 267
1925
6 072
8 195
10 631
14 459
18 950
2 519
820
3 741
169
1012
4 455
9
628
831
511
550
364
2 112
10 514
25 398
475
105
Seçitmiş üîke grupları - Selected count'y gi'oups
OECD Ülkeleri - OECD CoL-trı=^s
Avrupa Serbest Ticaret İşbirliği (EFTA)
EFTA Countries
Karadeniz Ekonomik İşbıriiğî Teşkilatı {KEÍ)
Organization-, cf B.acKse? Econorıic Co-cpe-at 0^
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (EÎT)
Oıganizatio- *cı Economic Co-operation
Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT)
New Indepsrcent States
Türk Cumhuriyetleri
TLîkis^ R e D ^ D J C S
Ìslam Konferansı Teşkilatı (İKT)
Oıganizatio' of Islanic conference
Tablo 14: Ülke Grupları ve Seçilmiş Ülkelere Göre İthalat
Kaynak: TÜİK, 2006 İstatistik Yıllığı
OECD Üîkeleri İle İhracat v e ithalat - Exports and imports by OECD Countries
A B Ülkeleri İfe ihracat v e ithalat - Exports and imports by EU Countries
(Milyar $-Billion ş)
_ (Milyar $-B(l!ion$)
İthalat - İ m D O f t s
İthalat - Imports
İhracat - E x p o r t s ^
60
50
2002
2003
2004
2005
2006*
Figür 14: OECD Ülkeleri ile İhracat ve İthalat
Figür 15: AB Ülkeleri İle İhracat ve İthalat
Türkiye'nin G ü m r ü k Birliği Anlaşması ile yalnız A B çıkışlı imalat sanayi
ürünlerini gümrüksüz ithali, buna karşılık A B dışı ülkelere AB'nin kendi
tercihlerine göre koyduğu gümrüğü uygulamak zorunda kalması Türkiye'nin
dış ticaretinde yapay bir sapmaya yol açmıştır. Aynı mal Japonya'da % 1 0
daha ucuz ancak %6,92 oranında vergi k o y m a k zorunda kaldığımız için
gerçekte daha pahalı olan A B malı vergi almadığımız için ucuz görünmekte
ve Türkiye sürekli döviz kaybetmektedir.
B u durumu önlemek için Türkiye, ticari partnerlerini değiştirmek istemekte
ancak, bu kez imzaladığı taahhütleri yerine getirme zorunluluğu ile karşı
karşıya kalmaktadır. Neticede A B ile aramızdaki dış ticaret hacmi bir
anlamda döviz rezervlerimizin transferi halini almaktadır.
Sonuş olarak, G B ' n i n ticaret yaratıcı etkisinin diğer birlik ülkeleri lehine,
Türkiye'nin aleyhine olduğunu gösteriyor. B u n a rağmen Türkiye'nin dış
ticaret hacminin yarısını hala A B ülkeleri oluşturduğundan, ticaret saptırıcı
etkinin boyutu belirgin değildir. Zaten üçüncü ülkelerle olan ticaret
hacminde önemli farklılıklar olmadığı da görülmektedir. Tüketim, sermaye
ve ara mallara ilişkin ithalat rakamlarında görülen artış tüketim etkisine
işaret ederken, sanayi malları ithalatında görülen b ü y ü k artış ticaret
hadlerinin birlik lehine - Türkiye aleyhine ortaya çıktığını gösteriyor. B u
konuda başlıca veriler şu şekilde özetlenebilir:
• Türkiye ile A B arasındaki ticarette h e m 1992-1995 h e m de 1996-2006
döneminde ihracatın yıllık ortalama artış hızı, ithalatın yıllık ortalama artış
hızından düşüktür. İhracatın ithalatı karşılama oranı 1992-1995 döneminde
yıllık ortalama % 7 0 düzeyindeyken, 1996-2006 döneminde %55,5 düzeyine
inmiştir.^'^
• Dış ticaret açığının A B ülkeleri ile yapılan toplam ticaret içindeki payı
1992-1995 döneminde %18,2 düzeyinde iken 1996-1999 döneminde %28,6
düzeyine ulaşmıştır.
Rakamlara ulaşmak için TÜİK ve DTM verilerinden faydalanılmıştır
• Türkiye'nin A B ülkeleri ile olan dış ticaret açığının G S M H içindeki payı
1992-1995 döneminde ortalama olarak %2,3 düzeyinde iken 1996-1999
döneminde %5,4 düzeyine ulaşmıştır.
• Türkiye'nin A B ülkeleri ile ticaretinde h e m ihracatın ithalatı karşılama
oranı h e m de dış ticaret açığının G S M H ' y e oranı G B sonraki dönemde artış
göstermiştir.
• Yine DPT'nin de bir yayınında 1996 yılında A T ve E F T A menşeli
ithalattan gümrük vergilerinin kaldırılması ve üçüncü ülkeler çıkışlı ithalatta
OGT
hadlerinin
uygulanmasının
topyekün
ithalatımızı
artırdığı
vurgulanmaktadır.
A n c a k 1995 sonrasında ortaya çıkan olumsuz tablonun tamamıyla G ü m r ü k
Birliği etkisine bağlanması yanlış. Türkiye b ü y ü k iç ve dış borçları
yüzünden, borçlanabilmek için faiz oranlarını yüksek tuttukça Türk
L i r a s ı ' n m değeri artarken, ihracat/ithalat dengesi olumsuz etkileniyor. Doğal
olarak bir gümrük birliği şeklindeki entegrasyon modelini rekabet yaratıcı,
maliyetleri düşürücü, belirli alanlarda uzmanlaşmayı sağlayıcı özellikleri ile
sektörel olarak da ele almak gerekmektedir.
G B ' n i n Türk ekonomisi üzerinde yarattığı olumsuz etkilerin yanı sıra
olumlu etkilerinin bu aşamadan sonra ön plana çıkartılmasının pratik değeri
var. Türk sanayicisinin ihracatının b ü y ü k bir kısmını gelişmiş A B
piyasasına yapabilir bir düzeye gelmiş olması, rekabetçilik açısından son
derece önemli bir kazanım. Türkiye içinde bulunduğu iktisadi krizi ancak
bir üretim ekonomisine geçerek ve bunu da üretim paradigmasında bir
devrim yaparak gerçekleştirmek zorunda. Bu devrimin gerçekleşmesi için
ileri teknoloji ve bilgiye dayalı sanayileşmeye uzun yıllar büyük kaynakların
aktarılması gerekir. Sözü edilen sıçramanın ikincil en önemli parçası da dış
ticarette yapılacak b ü y ü k atılımdır. Yukarıda verilen bazı dış ticaret
rakamları, bu atılımda Türkiye'nin artık potansiyel sınırlarına doğru ulaştığı
A B ile olan G B ' n i n , bazı bölgesel serbest ticaret anlaşmaları ile
tamamlaması gereğine işaret etmektedir.
Gerçekten de bir an önce alternatif açılımları zorunlu kılan durum şudur:
A B pazarı mevcut gümrük birliği bağlamında belli bir d o y u m noktasına
ulaşmıştır. Türk ihraç mallarına olan talep esnekliği belli başlı b ü y ü k ihracat
kalemlerinde azalmaya başladı. B u n u n artarak devam etmesi de
beklenmelidir. Zira benzer ürün kalemlerinde U z a k d o ğ u Asya ülkelerinden
yoğun bir rekabet var. 2005 yılı itibariyle Türkiye'nin lehine bu ülkelerin de
aleyhine olan birçok kısıtlamanın ortadan kalkmasıyla durum daha da
kötüleşebilir.
Neticede Türkiye dünyanın en önemli 2. ekonomik gücü ile entegre olmak
istemektedir. Ekonomik indisler karşılaştırıldığında ortaya çıkan tablo
düşündürücüdür. A B gibi bir güç ile birleşmenin maliyeti elbette ilk
aşamada dış ticaret açığı ya da gelirler dengesizliği olarak kendini
gösterecektir. Aşağıda da görüldüğü gibi Türkiye siyasi, sosyal ve iktisadi
dönüşümlerini tamamlamış bir dünya toplumu içinde kendine bir yer
edinme çabasındadır. B u n u n maliyeti en iyi ülke içindeki yasal ve ekonomik
düzenlemelerle aşılacaktır. Aksi durumda, uluslar ötesi ticaret içine dahil
olmak şöyle dursun bir süre sonra bu ticaretin geçit ülkesi ya da üssü olma
özelliğini bile yitirebilir. Çünkü dünya ekonomisi kendine yeni ve daha
istikrarlı pazarlar bulma ya da yaratma trendi içindedir. Bu, yeni yüzyılın
yeni rekabet kuramıdır ve Türkiye ister istemez bunun içine dahil olmak ve
kurallarına ayak u y d u r m a k zorundadır.
Ulkeier
Nüfus
(milyon)
GSMH
(milyar $)
Fert Başına
GSMH(Bin$)
Ort. Enf.
(%, 1985-94)
İhracat
(milyar $)
İthalat
(milyar $)
Almanya
81,2
2,076
25,6
2,9
419
373
Fransa
57,7
1,355
23,5
2,9
238
229
İtalya
57,2
1,101
19,3
2,9
190
168
Bel.-Lux.
10,5
247
23,5
3,3
134
136
Hollanda
15,4
338
22,0
1,6
157
144
İngiltere
58,1
1,070
18,4
3,4
205
227
İrlanda
3,6
48
13,6
2,0
30
24
Danimarka
5,9
145
28,1
2,9
41
35
İspanya
39,6
525
13,3
6,6
73
95
Portekiz
9,8
92
9,4
11,9
18
27
Yunanistan
10,4
80
7,7
15,5
9
22
İsveç
8,7
206
23,6
5,8
61
52
Avusturya
7,9
198
25,0
3,2
45
55
Finlandiya
5,1
96
18,9
4,2
30
23
Toplam
370,4
7,478
Ort.20,2
-
1,650
1,610
Dünya
Top.
Türkiye
5,602,0
25,793
Ort.4,6
-
4,090
4,210
60,8
149
2,5
65,8
18
23
Tablo 15: Türkiye AB ekonomik karşılaştırması
Kaynak: WORD Bank, The Word Bank Atlas
Ancak G ü m r ü k Birliği, nihai bir sonuç değil A B ile bütünleşme sürecinde
bir aşamadır. B u nedenle bütünleşme sürecinin, üzerimize aldığımız
taahhütleri yerine getirerek tamamlanmasını beklemek yararlı olacaktır.
Şimdilik; negatifi kırmızı odaya alınmış ve tab çözeltisinde görüntünün
yavaş yavaş belirdiği bir karede, en azından toplum içindeki olumlu havayı
ve pozitif ekonomik beklentileri dağıtmamak için fotoğrafın tamamını
görmek gerekir. Her ne kadar fotoğraf çekilirken orada bulunmamış olsak
da gelecekte, kurulması düşünülen albümde yer almak için...
4. BÖLÜM:
GÜMRÜK BİRLİĞİ'NE KARŞI
SERBEST TİCARET ALANLARI
İki ya da daha fazla ülke arasında ticareti etkileyen tarife ve tarife dışı
engellerin kaldırılarak, taraflar arasında bir serbest ticaret alanı
oluşturulmasını sağlayan, ancak taraf ülkelerin üçüncü ülkeler ile
ticaretlerinde mevcut ulusal düzenlemelerini sürdürmesine izin veren
anlaşmalardır. N A F T A ve E F T A bu anlaşmalara örnek olarak verilebilir.
Avrupa Birliği, tercihli ticaret rejimi kapsamında bazı ülkelerle "tercihli
anlaşmalar" imzalamaktadır. B u anlaşmalar arasında serbest ticaret
anlaşmalarının yanısıra, ortaklık ve işbirliği anlaşmaları ile A K P (AfrikaKarayip-Pasifik) Konvansiyonu yer almaktadır.
A B ile Türkiye arasında G ü m r ü k Birliği'nin tamamlanmasını sağlayan 1/95
sayılı Ortaklık Konseyi K a r a r ı ' n m l ö . M a d d e s i çerçevesinde Türkiye'nin
A B ' n i n tercihli gümrük rejimine u y u m u öngörülmektedir. Bu U 5 a x m ,
otonom rejimin yanısıra üçüncü ülkelerle yapılan tercihli anlaşmaları da
kapsamaktadır. Söz konusu u y u m u n sağlanması için T ü r k i y e ' y e beş yıllık
geçiş dönemi tanınmıştır. Bu çerçevede Türkiye, E F T A , İsrail, Macaristan,
Romanya, Litvanya, Estonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Letonya,
Slovenya, Bulgaristan, Makedonya, Polonya ve Hırvatistan ile serbest
ticaret anlaşmaları imzalamıştır. Halen, Fas, Tunus, Mısır, Faroe Adaları ve
Filistin ile müzakereler sürdürülmekte olup, Ürdün, M a h a , Güney Afrika ve
M e k s i k a ' y a taslak anlaşma metinleri tevdi edilmiştir.
4.1. SERBEST TİCARET ALANI KAVRAMI
(FREE TRADE AREA)
Serbest Ticaret Alanı kavramı, iktisadi bütünleşme (ekonomik entegrasyon)
süreci içinde geçen bir etap olarak tanımlanabilir.
F T A , üyeleri arasında ticareti kısıtlayan veya engelleyen tarife ve kotaların
kaldırıldığı, birlik dışında kalan ülkelere ise üye ülkeler tarafından ortak
gümrük tarifesi ( O G T ) kullanılmasını gerektirmeyen bir bütünleşme
şeklidir. Böylece birliğe üye ülkeler açısından mal ve hizmetlere ilişkin
ticareti serbestleştirerek ortak pazar alanı oluşturma amacı güdülmekte.
Fakat bu bütünleşme yeterli değildir. Çünkü;
Yaratılan ortak piyasa üretim faktörlerinin dolaşım serbestisine müsaade
etmez.
Birleşmeye taraf ülkelerin e k o n o m i politikalarının v e k u r u m l a r ı n ı n
karşılıklı uioımlaştırılması söz konusu değildir. Dolayısıyla e k o n o m i k
işbirhğinden söz edilemez. A m a ç sadece ticaretin akış hızını artırmaktır.
A n c a k ü y e l e r i n dış ü l k e l e r e farklı tarife u y g u l a m a s ı dış t i c a r e t i n
yönünü değiştirmektedir (trafik sapması). Birlik dışındaki ü l k e l e r d e n
yüksek gümrüklü ülkeye mal ihraç edecek olan ihracatçı, malları ilk
malları ilk önce birlik içinde düşük gümrüklü ü l k e y e g ö n d e r m e k t e ,
düşük tarife ödendikten sonra mallar, asıl amaçlanan yüksek g ü m r ü k l ü
ülkeye re-eksport yapılmaktadır. B u n u engellemek için b ö l g e içinde
dolaşan malların ilk ü r e t i m yerlerinin gösterildiği m e n ş e b e l g e l e r i
düzenlenmektedir. B u da ücari bürokrasiyi artırmaktadır.
D ü n y a ' d a serbest ticaret bölgelerine Latin Amerika Ülkeleri'nin kurduğu
L A F T A , Avrupa Ticaret Bölgesi (EFTA) ve Avrupa Ekonomik Alanı (EES)
örnek verilebilir. A B ' d e olduğu gibi tüm ekonomik faaliyet dalları için
geçerli olabileceği gibi, E F T A ' d a olduğu gibi belli bir sektör için, Avrupa
K ö m ü r Çelik T o p l u l u ğ u ' n d a olduğu gibi belli bir mal grubu için
oluşturulabilir.
Bu kavramın esas itibariyle çıkış noktası ticari liberalizasyondur. 80'li
yılların başına kadar bilhassa Akdeniz ülkelerinin ticari rejimleri gelişmekte
olan diğer ülkelerdeki gibi son derece merkeziyetçi ve korumacı idi.
Temelde dolaylı vergiler ve ticaretten kazanılan dövizlerin tek merkezde
toplanmasına dayanan önlemler ile bu sistemler hazineye ek gelir
sağlamaktan çok ulusal sanayileri korumayı hedefliyordu. Gelişmekte olan
ülkelerin ticari rejimleri üzerinde yapılan çalışmalar, tarife korumacılığının
Kuzey Afrika ve Akdeniz ülkelerinde yüksek olduğunu göstermekteydi.
70 Ti yılların başında yaşanan açıklar, tarife dışı engeller korumacılığını
daha sert bir politikaya dönüştürmüştür. Tarife dışı engellerde daha
sıkılaştırma veya vergiler ile ithalatın artması engellenmiş ve devlet
gelirlerinin artması hedeflenmiştir. Stabilizasyon döneminden sonra yapısal
düzenlemelere gidilmesinde belirleyici unsur, ticaret politikaları olmuştur.
İstikrar politikalarına bakıldığında dengesizliğin, sadece iç talepten değil arz
yönünde yanlış uygulanan teşviklerden de kaynaklandığı görülmüştür.
Çünkü bu teşvikler, ithalatı kısıtlamakta ve ithal malların
fiyatını
artırmaktadır. Korumacılık ise ihracat faaliyetleri ile ulusal üretimin
verimliliğini düşürmektedir. Dış ticaretin reformu ki ihracat faaliyetlerinin
dünya
pazarlarına
açılmasının
teşvikine
dayanmaktadır,
istikrar
programlarının vazgeçilmez bir parçasıdır. Bretton W o o d s kuruluşlarının
(IMF, W T O , W B ) bu reformların uygulanması aşamasında devreye girmesi
kesindir. En klasik uygulama, tarife dışı engelleri gümrük vergileri ile
değiştirmektir. Bu uygulama, k a y n a k l a n n daha iyi kullanımını, daha saydam
bir korumacılığı sağlayıp, devlet tahsilatını artırmaktadır. Burada amaç
ithalata uygulanan kantitatif engellerin kaldırılmasıdır. Zira kotalar ve diğer
tarife dışı engeller korumacılığın en tehlikeli olanıdır. Bu sistemin tarifeli
bir hale getirilmesi, elde edilen şartların devlet lehine artmasına yol
açacaktır.
• İlk etap, farklı kategorilere uygulanan vergilerin indirilmesidir
• İkinci etap, ulusal korumacılık oranını daha aşağı indirebilmek için
ortalama bir oran bulunmasıdır (Ortak G ü m r ü k Tarifesi -OGT-)
4.2. AVRUPA-AKDENtZ HAVZASI SERBEST TİCARET
ALANI SİMÜLASYONU VE TÜRKİYE ÖRNEĞİ
Kuzey-Güney bölgesel entegrasyonu, 60'lı yıllardan sonra çeşitli bölgesel
birliklerde kendini göstermiş ve Güney ülkeleri arasında pek de başarılı
olmamıştır. Bu ülkeler başka bir arayışın içine girmişler, kendi ticaretlerine
Kuzey ülkeleri nezdinde yeni pazarlar arayarak ticaretteki bu eşitsizliği
gidermeye çalışmışlardır. B u g ü n k ü atılım ise değişiktir. Gelişmekte olan
ülkeler pazarlarını sanayileşmiş ülkelere açarak Kuzey-Güney arasındaki
mukayeseli üstünlükleri kabul etmişlerdir.
Bazı ülkeler bu liberalizasyona tek taraflı girmişler, tarife dışı engellerini
kaldırıp, gümrük duvarlarını indirmişlerdir. Şimdi bu açılımın söz konusu
bölgesel entegrasyon ile d e v a m ettirilmek istenmesi bu pazarlara daha iyi
girişim sağlanması içindir. K u z e y ülkelerinin gerek tarifeli korumacılığı ve
özellikle tarife dışı korumacılığın son yirmi yıl boyunca oluşturduğu
bölgesel bloklar, bölgesel entegrasyonların başlıca ilgilendiği konu
olmuştur. Bölgesel birliklerde pazara giriş, tek taraflı ticari liberalizasyona
karşı daha avantajlıdır. Çünkü korumacılığın kaldırılması karşılıklıdır.
A n c a k bölgesel serbest ticaret, tanım itibariyle üçüncü ülkelere karşı bir
korumacılık alanı oluşturmasının yanı sıra bir dezavantaj da oluşturabilir.
Tek yanlı bir açılmada devlet ithalattan sağlanan bazı vergilerden vazgeçmiş
olacak, bu kayıp, ithal edilen malların fiyatındaki düşüş ile dolaylı yoldan
ekonomiye yansıyacaktır. Bir serbest ticaret bölgesi söz konusu olduğu
zaman bu kayıp tüketicilerin ucuz mal almaları ile giderilemez. Çünkü
serbest ticaret bölgesi içindeki ülkeden yapılan ithalat, üçüncü ülkelerden
yapıldığında daha ucuz da olsa ithalat vergisine tabi olacaktır. Bu durumda
devletin gelir kaybı, yerli tüketici ile Birliğin içindeki diğer üreticiler
arasında paylaşılmış olacaktır. B u ithalatta "trafik sapmasının" etkisidir.
İhracatta ise yerli üreticiler bu sapmanın avantajlarını kullanmaktadırlar.
Zira bölge içindeki ülkelerin ürünleri, üçüncü ülkelerdekiler tarafından
tercih edilecektir.
B u genel şema çerçevesinde Avrupa-Akdeniz serbest ticaret bölgesi, bazı
önemli özellikler arz etmektedir. İşbirliğinin tarihçesi, başlangıç noktasında
ticaretteki dengesizlikler, ortalama koruma oranları, Avrupa-Akdeniz
entegrasyonunu daha ilginç hale getirmektedir. Akdeniz ülkeleri, k u m l a n
serbest ticaret bölgeleri ile pazara daha kolay giriş sağlamayacaklardır.
Avrupa pazarının sıfır tarife ile açılması yaklaşık yirmi yıl önce sanayi
ürünleri için gerçekleşmiş, tarım ürünleri ise serbest ticaretin dışında
bırakılmıştır. Serbest ticaret bölgesi ile güney ülkeleri de pazarlarını,
Avrupa menşeli ürünlere açacaklardır. Özellikle ithalatta kantitatif engelleri
ortadan kaldıramayan ülkelerin ithalat artışları yüksektir. Bu ülkeler, bu
engelleri tarifelendirme yönüne gideceklerdir. Serbest ticaret bölgesi,
Akdeniz ülkelerine önceki tercihli rejimin vermediği bir çeşit geri dönüşü
olmayan pazar garantisi sağlayacaktır. D a h a önce belirtildiği gibi tekstil
ihracatına getirilen engeller, uluslararası işbirliği anlaşmaları için b ü y ü k bir
engel oluşturmuştur. Serbest ticaret ile bu kısım kısıtlamalar ortadan
kalkmaktadır. Bu durum yatırımlara ve ihracata daha uygun şartlar
sağlanmasına yol açabilir. U z u n vadede verimlilikte de artışlar beklenebilir.
A n c a k kısa vadede Akdeniz ülkelerinin beklentisi makine, teçhizat ve ara
malları ithalatındaki fiyat düşüşü ile iç ve dış pazarda rekabetlerini artırmak
yönünde olacaktır. B u beklenti, Avrupa ürünlerinin Akdeniz pazarlarındaki
etkisi kadar güçlü olmayacaktır.
İmalat sanayi ürünleri ticareti arasındaki dengesizlik, Akdeniz ülkelerinin
dışa açılımından önce de mevcuttur. Karşılıklı bir açılımda, serbest ticaret
teorilerine göre ortaklar arasında fayda ve maliyetin dağılımı net ihracatçı
bölgelerin lehine, ithalatçıların ise aleyhine gelişmektedir.
Ticaretteki "trafik sapması", tarife yükseklikleri kadar önemli bir olaydır.
Avrupa ürünlerine karşı tarife indirimi eğer üçüncü ülkelere de
uygulanmazsa, Avrupalı işletmelere ek bir rant sağlayabilir. Buna karşılık
Akdenizli üreticilerin önceden elde ettikleri avantajlar, genel tarife
oranlarının aşağı çekilmesi ve tarife dışı engellerin kaldırılması ile
azalacaktır.
Özetlemek gerekirse, ticaretin yönü açısından serbest ticaret bölgesi
Akdeniz ülkeleri için tek taraflı bir liberalizasyon çerçevesinde hiçbir
avantaj sağlamayacaktır. A n c a k liberalizasyonun dolaylı etkileri, doğrudan
etkilerinden daha önemli olup, bölgesel entegrasyonlarda daha kuvvetli
hissedilmektedir. N A F T A anlaşmasında Meksika'nın da elde etmek istediği
buydu. Çok dinamik olan dolaylı avantajlar önceden belirlenememektedir.
Yatırımlar ve verimlilik yanında önceden belirlenemeyen değişiklikler de
olabilmektedir.
Ticari liberalizasyon deyimi ya istikrarlı bir durumu, ya da bir süreci ifade
etmektedir. İstikrarlı bir dönem ise b ü y ü m e açısından elverişli bir ortamdır.
İhracatı teşvik unsurları ile iç pazara yönelik teşvikler arasındaki u y u m ,
liberalizasyona giden ülkede üstünlüğü olan ürünlerde uzmanlaşma; diğer
ürünleri ise dışardan temin etme yoluna gidilmesini sağlar. Ancak ticaret
politikaları asimetriktir. Kötü bir ticari rejim, bir ülkeyi mahvedebilir.
A n c a k iyi bir rejim her zaman bir ülkeyi zenginleştirmez. Ticaret
politikalarının somut olarak belirlenmiş makro ekonomik sonuçları yoktur.
Ticaret politikaları, ekonominin dışa açılımının derecesini belirler. Örneğin,
gümrük vergilerinin kalkmasından dolayı devlet gelirleri düşecektir ancak
bunun etkisi, döviz politikası ile bütçe politikası birleşince ortaya çıkacaktır.
Ekonomi politikalarının iki unsuru, liberalizasyon döneminde ve yeni ticaret
politikalarına ujmm sürecinde bir araya gelebilir. Yakın geçmişte Latin
Amerika ülkelerinde yaşanan tecrübeler, M D A Ü ' n ü n veya Türkiye'nin
tecrübeleri, ticaret rejimlerindeki açılımın ne kadar farklı sonuçlar ortaya
çıkarabileceğini göstermiştir.
Buradan anlaşılacağı gibi N A F T A , Fas ve Tunus gibi örnekler üzerinde
3âirütülen çalışmaların hipotezleri, bütçe politikası, döviz k u m gibi
hususlarda "birleşik politikalar kavramına", yabancı sermaye konusunda ise
"dışsal" etkilere bağlıdır.
Mikro ekonomik alanda ticari liberalizasyon, ülkenin mukayeseli üstünlüğe
sahip olduğu üretim faktörlerini etkiler. A n c a k piyasada arzın u y u m süreci
her yerde aynı değildir. Bu u y u m süreci, geniş anlamda endüstriyel yapıya
ve işletmelerin uyumuna, fiyat sistemine, finansmana, yaratıcılığa bağlıdır.
Bazı az gelişmiş ülkelerde yapılan çalışmalar, fiziki altyapının ve insan
kaynaklarının yetersiz olmasından dolayı, bu ülkelerde yatırımların
beklenen
sonucu
sağlayamadığını
göstermektedir.
Genel
olarak
liberalizasyonun başarısı, ticaret politikalarında sağlanan başarıların diğer
tamamlayıcı politikalar ile tamamlanmasına bağlıdır.
Serbest ticaretin etkilerinin simülasyonu, Brüksel ile ilk anlaşmaları
imzalayan Fas ve Tunus ekonomilerinde görülmektedir. İlk verilere göre
telafi edici önlemler alınmadan serbest ticaret m ü m k ü n değildir. Bu
ekonomilerde ithalat artışı, ihracattan çok daha fazladır. Hızla artan dış
borçların yanında gümrük duvarlarının inmesi sonucu azalan gelirler,
ticaretteki akımı karşılamada yetersiz kalmaktadır. Böyle bir durumda çeşitli
telafi edici önlemlerin alınması kaçınılmazdır ancak bu önlemler, k a m u
harcamalarının kısıtlanması gibi bazı riskleri de taşımaktadır.
Fas olayı üzerine yapılan iki simülasyon da piyasanın eksikliklerini
göstermektedir. Birinci simülasyon modelinde işgücü piyasasının rijitliği,
sermaye hareketleri ve mali piyasalardaki b ü y ü m e oranı, üretim faktörlerine
dayanan diğer modellere nazaran daha az çıkmıştır. Buradan çıkarılacak
diğer bir sonuç da serbest ticaretin sağlayacağı kazancın üretim faktörlerinin
getirişine bağlı olmasıdır. Üçüncü nokta, ihracatın ve yatırımların
ekonominin serbest ticaret rejimine uyarlanmasında ortaya çıkmaktadır.
Yatırımların ve ihracatın artışı, gerekli olan devalüasyonun etkisini
kısıtlamaktadır. Bu iki unsur birbirinden ilintisiz değildir. Doğrudan
yatırımlar verimliliği artırır, ihracatın rekabetini artırarak yeni çıkış
noktaları oluşturur. Bu iki unsur, uygulanan modellerin dışsal unsurlarıdır
ve elde edilen sonuçlar son derece duyarhdır.
Aynı konudaki diğer simülasyon modeli ise serbest ticaretten elde edilen
kazançların,
dış tarifelendirme
ve dahili maliye
politikalarından
kaynaklandığını belirlemektedir. İlk önemli nokta, Fas modelinde ortaya
çıkmıştır. Esas avantaj, tarifelerin kaldırılmasından çok harmonizasyondan
kaynaklanmıştır. Serbest ticaret, tarife harmonizasyonundan sağlanan
faydaların ancak %50'si kadar bir artış sağlayabilmiştir. Bir başka ifade ile
çeşitli yapısal reformlar sayesinde serbest ticaret, ekonomilerin üzerinde
pozitif etki bırakmaktadır. Bu reformlar, tarifelerin ortadan kaldırılmasından
daha etkindir.
Liberalizasyon ne kadar geniş bir alana yayılırsa, entegrasyon o kadar çabuk
olacak ve sağladığı fayda ise o kadar somut olacaktır. Eğer Avrupa pazarı
tarım ürünlerine açılırsa Akdeniz ülkelerinin kazancı b ü y ü k olur. B u açılım,
ihracatta hızlı bir artış sağlayacak ve tarım sektöründeki verimliliği
artıracaktır. Taşımada, haberleşmede Avrupa standartlarının uygulanması
serbest ticarette daha fazla fayda elde etmeyi sağlayacaktır.
Fas ve Tunus için yapılan simülasyonlar diğer Akdeniz ülkeleri için de
geçerlidir. Bununla birlikte diğer Akdeniz ülkelerinde, değişik ekonomik
yapılardan kaynaklanan farklı reaksiyonlar oluşacaktır.
Türkiye, özellikle Akdeniz Havzası içinde ticari liberalizasyon adına serbest
mübadele alanlarının oluşturulması adına çok iyi bir örnektir. Ancak
Türkiye, özellikle belirtmek gerekir ki aynı zamanda içinde bulunduğu
bölgesel entegrasyon adına M a g r e b ve M a ş r e k ülkeleri ile aym değildir.
Türkiye'nin tevdi edilmiş ve kesinleşmiş çok sayıda serbest ticaret
anlaşması olduğu halde bunları A B taahhütleri çerçevesinde yapması ve
aynı zamanda serbest ticareti, üye t ü m devletlerin taraf olduğu anlaşmalarla
düzenleyen W T O üyesi olması serbest ticaret alanı anlaşmaları adına O ' n u
daha çetrefilli bir k o n u m a yerleştirmektedir. Diğer k o m ş u ülkelerden farklı
olarak Türkiye'de liberalizasyon, ilk etapta bölgesel bir proje olarak
uygulamaya konuldu. Projede, Avıupa Topluluğu ile ekonomik ve ticari
ilişkilerin 1963 Ankara Anlaşması ile oluşturulması ve G ü m r ü k Birliği
önerilmişti. 1973 yılında geçiş dönemi başlamış ve buna göre gümrük
vergilerinin tedricen indirilmesi ve AB'den gelen sanayi mallarına tarife dışı
engellerin kaldırılması dönemi başlamıştır. A n c a k Türkiye'de ticari
liberalizasyon oldukça yenidir. Topluluk ile Türkiye ilişkilerini, 1980
yılında gerçekleşen darbe yaklaşık 10 yıl dondurmuştur. 1980 yılında alman
ekonomik önlemler, kambiyo rejiminde b ü y ü k değişikliklere yol açmış ve
yapılan değişiklikler yüksek vergilerle korunan ithalatın değil, ihracatın
lehine olmuştur. 1983'ten beri ithalatı izne bağlı ürünlerin sayısı azalmış ve
ilk tarife indirimleri başlamıştır. A n c a k korumacılığın gerçek m a n a d a
kaldırılması, 1989 yılında G ü m r ü k Birliği'nin gündeme gelmesi ve ihracatta
bazı başarıların kazanılmasından soma gerçekleşmiştir.
Bu süreçte Türkiye'de ithalattan alman vergilerin sayısı ve kapladığı alan
giderek yayılmıştır. Bunların en önemlisi ise konut fonu uygulamasıdır.
1984'te uygulamaya konulan bu fon, çeşitli ürünlerden şartlı oranda
alınmakta olup, ortalama oran % 1 7 civarında olmuştur. B u oran en fazla
tercih edilen ülkelere uygulanan orandan (%9) daha fazladır.
A n c a k Türkiye'nin diğer Akdeniz Havzası ülkelerine kıyasla çok yönlü
bağımlılıkları vardır ki, bu bağımlılıklar sadece iç pazarın liberalizasyonuyla
(iç baskılar) değil h e m A B h e m de Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ile ilgili
bağımlılıklarıdır. Türkiye A B ' y e sadece G ü m r ü k Birliği ile b a ğ h
olduğundan üyelik statüsü taşımaz ancak D T Ö ' n ü n üyesidir ve uluslar üstü
bağlayıcılığı olan D T Ö ' n ü n kurucu anlaşmalarına taraftır. Dolayısıyla
serbest ticaret alanı anlaşmaları gerçekleştirirken karşılaşacağı gümrük tarife
müzakereleri h e m çok başlıklı h e m de çok uzun soluklu olacaktır.
4.3. DÜNYA TİCARET ÖRGÜTÜ VE AVRUPA
BİRLİĞİ ARASINDA SIKIŞAN TÜRKİYE
Geçtiğimiz yılın 15 Mart tarihinde Dünya Ticaret Ö r g ü t ü ' n ü n (Çalışmada
W T O olarak anılacaktır) Anlaşmazlıkların Halli Organı (Çalışmada Dispute
Settlement B o d y - D S B olarak anılacaktır) tarafından yayınlanan nihai
"Kurul R a p o r u " h e m fikri mülkiyet hakları h e m de b u hususta birçok
uluslararası anlaşmaya taraf olan ülkemiz için önem ifade eden bir
anlaşmazlığın çözümlenmesi adına bir adım niteliğindeydi. A B D ve
Avustralya'nın aralıklarla A B ' y i tarım ürünleri ve besin maddelerinde
coğrafi işaretler ve ficaret markalan konusunda uluslararası anlaşma
yükümlülüklerini yerine getirmemekle suçlaması, anlaşmazlığın konusunu
teşkil etmekteydi. İstişare sürecinde ülkemizin üçüncü parti olarak katılması
ayrıca bu anlaşmazlığın hareket noktası alınması için diğer bir nedendir.
Anlaşmazlık aşağıdaki seyri izlemiştir^^:
1 Haziran 1999 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri, W T O ' y a Avrupa
Birliği aleyhine, Birlik'in tarım ürünleri ve besin maddelerinin ticaret
markaları ve coğrafi işaretler hususunda yeterli hassasiyeti göstermediği ve
E C 2081/92 sayılı düzenlemesi (EEC) başta olmak üzere Birlik
uygulamalarının "ulusal m u a m e l e " ilkesini ihlal ettiği, mevcut ticari
markalar ve coğrafi işaretler için yeterli korumanın sağlanmadığı gerekçesi
ile şikayet duyurusunda bulunmuş ve istişare talep etmiştir. A B D ' y e göre bu
28
http://www.wto.org/english/tratop_e/dispu_e/cases_e/ds290_e.htm#top
durum, E E C ve muaddel hallerinin TRIPS A n l a ş m a s m m 3, 16, 24, 63 ve 65.
maddeleri ile açıkça çeliştiğinin göstergesiydi.
4 Nisan 2003 tarihinde A B D , aynı konuya ilişkin ek bir istişare talebinde
daha bulunmuştur. E E C ve bu düzenlemenin ilgili yönetmelik ve icra
tedbirlerinin coğrafi işaretler ve ticaret markalarını tehdit ettiği, W T O ' y a
üye diğer ülke mallarının A B ' y e girişinde yeterli korumanın sağlanmadığını
tekrarlamıştır. A B D ' y e göre düzenlemenin bu hali TRIPS Anlaşmasının 2,
3, 4, 16, 22, 24, 63 ve 65. maddeleri ve 1994 yıh G A T T ' m I. ve 111:4
maddeleri ile çelişmekteydi.
17 Nisan 2003 tarihinde Avustralya, A B D ' y e paralel olarak, 14 T e m m u z
1992 tarih ve 2081/92 sayılı "Tarım ve Gıda Ürünleri için Coğrafi
İşaretlerin ve Mensellerin K o r u n m a s ı " başlıklı Konsey Düzenlemesi (EEC)
ve ilgili düzenlemelerin ("EC measures") tarım ve gıda ürünleri için ticari
markalar ve coğrafi işaretler üzerindeki etkisi hususunda W T O ' d a n istişare
talep etmiştir. Avustralya'ya göre:
-
-
E C düzenlemeleri; W T O ' y a taraf bir ülkenin uyrukları ve malları
için sağlanan avantaj, iltimas, öncelik ve dokunulmazlıkların,
W T O ' y a üye diğer bir devletin uyruk ve malları için de "derhal ve
kayıtsız" geçerli olacağı ilkesinden uzaktır.
E C düzenlemeleri; W T O ' y a taraf her ülkenin, diğer ülke uyruk ve
mallarına kendi uyruğundan olanlardan daha az elverişli bir tutum
içinde olmaması ilkesinden uzaktır.
EC
düzenlemeleri;
ticaret markaları
için yasal
korumayı
azaltmaktadır.
E C düzenlemeleri; Paris Sözleşmesi'nin mükerrer 10. maddesi
çerçevesinde, Avrupa Birliği'nin ilgili taraflar açısından coğrafi
işaretlerin yanıltıcı ya da haksız rekabete m e y d a n verecek her türlü
kullanımını engellemek için kanuni yollar sağlamak )âikümlülüğü ile
çelişmektedir.
Düzenlemeler hususunda Avrupa Birliği şeffafiık yükümlülüklerini
yerine getirmemektedir.
-
E C düzenlemeleri; yasal bir amacı ifa etmek adına gerektiğinden
fazla ticareti kısıtlayıcı olabilmektedir. B u durumda ademi ifa
halinin ortaya çıkması muhtemeldir.
Avustralya E C düzenlemelerinin; Avrupa Birliği'nin yükümlülükleri
çerçevesinde, TRIPS A n l a ş m a s ı ' n m 1, 2, 3, 4, 16, 20, 22, 24, 4 1 , 42, 63 ve
65. maddelerine, G A T T ' m I ve III. maddelerine, T B T (Technical Barriers to
Trade) A n l a ş m a s ı ' n m 2. maddesi ve W T O A n l a ş m a s ı ' n m XVI:4 maddesine
aykırı olduğunu savunmuştur.
Her iki uyuşmazlıkta ( W T / D S 1 7 4 : A B D ' n i n başvurusu üzerine açılan
uyuşmazlılc dosyası, W T / D S 2 9 0 : Avustralya'nın talebi üzerine açılan
uyuşmazlık dosyası) Türkiye istişareye katılma talebini dile getirerek,
üçüncü şahıslar içinde zikredilmiş ve istişareye dahil edilmiştir. Türkiye, 2
E k i m 2003 tarihinde üçüncü şahıs haklarını koruduğunu deklare etmiştir.
15 Mart 2005 tarihinde. Kurul Raporu, üye devletlere dağıtıldı. Rapor,
D S B ' n i n A B D ve Avustralya lehine görüşleri yanında, A B lehine
görüşlerini de içermekteydi. Kurul Raporu özetle aşağıdaki başlıklardan
oluşmaktadır:
1. Kurul, aşağıdaki hususlara dayanarak Avrupa Birliği'nin coğrafi
işaretler hakkındaki düzenlemesinin ( E C ' s GI Regulation) diğer
W T O üyesi ülkelere ulusal muamele sağlamaması hususunda A B D
ve Avustralya'yı haklı bulmuştur:
o A B dışındaki bir ülkeden bir coğrafi işaretin tescili; o ülke
devletince talik edilir şart ki A B sistemine muadil bir coğrafi
işaretleri koruma sistemi benimsemiş ya da A B coğrafi
işaretler düzenlemesine çift taraflı koruma sağlamış olsun,
o Düzenleme ile öngörülen prosedür, W T O üyesi diğer
devletlerden gelen talep ve itirazların, söz konusu üye
devletlerin yönetimleri tarafından uygulanıp iletilmesini ve
bu devletlerin Avrupa Birliği üyesi devletlerinkine benzer
ürün kontrol sistemleri kullanmalarını gerektirmektedir.
Sonuç olarak, yabancı devletler, kendi coğrafi işaretleri için,
2.
3.
Avrupa Birliği sistemine dahil olma garantisi vermek
zorunda değildir.
Aksi halde, A B coğrafî işaretler koruma sisteminin özü itibariyle
W T O yükümlülüklerine aykırı olduğuna dair herhangi bir bulgu
yoktur.
Kurul aşağıdaki hususlarda A B ' y i haklı görmüştür: Her ne kadar
A B ' n i n söz konusu yönetmeliği; coğrafi işaretler, önceki markalar
ile ihtilaf haline düştüğünde coğrafi işaretin tesciline izin verse de
Yönetmelik, ticari markalara atfedilen haklara "sınırlı istisna" olarak
nitelendirilecek yeterli bir sınırlama sağlamaktadır. Bununla beraber;
Kurul; TRIPS A n l a ş m a s ı ' n m zaten coğrafi işaretlerin önceki
markalarla ehliyetsiz şekilde bir arada bulunmasını yasakladığı
görüşünden hareketle A B tarafından ayrıca bir düzenlemeye ihtiyaç
olmadığını düşünerek A B D ve Avustralya'yı haklı bulmuştur.
Sonuçta, yayınlanan Kurul Raporu taraflar açısından ne denli tatmin edicidir
tartışılabilir. H u k u k u n çoğu kez menşei belirtilmesine ilişkin uygulamayla
karıştırılan bu alan, bugün açık ve net biçimde fikri mülkiyet haklarının ilgi
alanı dahilinde iken, menşei belirtilmesine ilişkin kurallar ise daha doğru bir
konumlandırmayla, uluslararası ticaret yasasıyla tüketicinin korunması
arasında yer alan gri bölgede kalmaktadır. A B ' n i n 2081/92 sayılı
Yönetmelik'i ve uygulamaları, sınırları belli bir coğrafi alandaki yüksek
kaliteli ürünlere katma değer sağlamak ve böylece tarım ürünlerinin değerini
bu çeşit koruma önlemleri ile artırmak amacını gütmektedir. A B ' n i n miktar
bazlı ticaretten kalite bazlı ticarete geçiş çalışmalarının temelinde bu görüş
yatmaktadır. Nihayet W T O bünyesinde ve A B ' n i n ilerleme süreci boyunca
tartışılagelen tarım ürünleri konusu özünde bu ürünlerin coğrafi işaretleri ve
ticari marka haline gelecek katma değerleri etrafında yoğunlaşmaktadır.
A B ' n i n T R I P S Anlaşması ve Paris Konvansiyonu bünyesinde sağlanan
korumaya rağmen kendi iç hukuku ile düzenlediği ve A B üyesi olmayan
ülkelerden
kendi
içtihatlarını
AB
düzenlemeleri
paralelinde
uyumlaştırmaları talebinin altında da bu durum yatmaktadır.
A B D ve Avustralya perspektifinden bakıldığında bu kez manzara
değişmektedir: Her iki ülke de dünyanın en önemli tarım ürünleri
ihracatçılarından olarak kabul edilmektedir. Ayrıca her iki ülkenin ihracat
yaptığı partnerlerinin A B ile yaptıkları ticaret ve A B ' n i n Birlik'e üye
olmayan ülkelerle yaptığı serbest ticaret anlaşmaları da dikkate alındığında
bu üç önemli aktörün uluslararası ticaretin en önemli ve tartışmalı
kalemlerinden olan tarım ürünleri pazarı konusunda karşı karşıya gelmeleri
kaçınılmazdır. Ek olarak A B ' n i n kalite temelli, katma değeri yüksek tarım
ürünleri (coğrafi işaretler ve menşei belirteçleriyle tarım ürünlerini
markalaştırmak) yaratarak dış ticaretini bu doğrultuda geliştirme çabaları,
A B D için tehdit unsuru olarak görülmektedir. Ayrıca A B D h e m dünya
ticaret sisteminin kurucularından h e m de sistemin işleyiş ve kontrolünden
sorumlu uluslararası kuruluşların kurucu üyelerindendir. Gerek A B D
gerekse A B üyesi ülkeler bu kuruluşların dünya ticaretini düzenleyici
anlaşmalarına taraftır.
Bu anlaşmaların kaleme alınması safhalarında her iki ekonomik gücün etkin
bir şekilde rol aldığı da düşünülürse bugün karşı karşıya kalman tartışmanın
çok yönlülüğü bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
Söz konusu ekonomik liderler bir yana, ülkemiz açısından durumu ele
aldığımızda tablo aşağıdaki gibidir: Türkiye İstatistik K u r u m u Şubat 2006
tarihli Dış Ticaret İstatistikleri Bülteni'nde yayınlanan verilere göre Türkiye
dış ticaretinde A B D , Avrupa Birliği'nin ardından ithalatta % 5 ile 3. sırayı
ve ihracatta % 8 ile yine 2. sırayı almaktadır. A B ' n i n ihracat ve ithalatta
% 50'lere varan liderliği devamlılığını korumaktadır. Tarım ürünleri sekörü
dış ticaretinde bu kez A B D 994 milyon dolar ile ilk sırayı almaktadır. Onu
yaklaşık 250 milyon dolar ile A B ve 200 milyon dolar ile Rusya
izlemektedir. "Doğrudan Yabancı Yatırımlar K a n u n u " nun yürürlüğe girdiği
tarihten sonra ülkemizde faaliyete geçen 5.992 adet yabancı sermayeli
şirketin 256 adedinde kayıtlı sermaye 500.000 doların üzerindedir. 11.804
adet yabancı sermayeli
firmanın
ülke gruplarına göre dağılımına
bakıldığında ise A B ülkeleri ortaklı girişim sayısının 6.235 adet ile birinci
sırada yer aldığı görülmektedir. A B ülkeleri ortaklı yabancı sermayeli
şirketlerin içinde A l m a n y a 2.075 adet firma ile birinci sırayı alırken, onu
İngiltere (941 adet) ve Hollanda (932 adet) izlemektedir. 17 Haziran 2003 31 Ocak 2006 tarihleri arasında faaliyette bulunan A B ülkeleri ortaklı
yabancı sermayeli şirketlerin 150 adedinde kayıtlı sermaye 500.000 doların
üzerindedir.^^ Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı'nm yabancı sermaye
yatırımları konusundaki 2006 verilerine göre Türkiye'de hali hazırda 1.668
firma A B menşeli, 103 firma A B D menşelidir. T o p l a m sermaye ihracında
ise 186.680.367 dolar ile A B D , A l m a n y a ' n ı n ardından ikinci sırada yer
almaktadır.
Bir başka açıdan, Türkiye uluslararası dış ticareti düzenleyen belli başlı
kuruluşlara üye ve anlaşmalara taraftır. Söz gelimi; 26 Mart 1995'ten bu
yana W T O ' y a üye ve T R I P S ' e taraftır. Mayıs 1976'tan bu yana W I P O ' y a
üye ve kuruluş anlaşmasına taraftır. E k i m 1925'ten bu yana Paris
K o n v a n s i y o n u ' n a taraftır. K a s ı m 2 0 0 0 ' d e n b u yana Avrupa Patent Ofisi'ne
üye ve A n l a ş m a s ı ' n a taraftır. Haziran 1992'den bu yana Karadeniz
Ekonomik İşbirliği Paktı'na üye ve anlaşmasına. Ocak 1996'tan bu yana
Patent İşbirUği Anlaşması'na, Ocak 1999'dan bu yana Madrid A n l a ş m a s ı ' n a
ilişkin Protokol'e, Ocak 2 0 0 5 ' t e n bu yana Tasarımların Uluslararası
Tesciline İlişkin Lahey Anlaşması'na, Ekim
1998'den bu
yana
Mikroorganizmaların
Uluslararası
Saklanmasına
İlişkin
Budapeşte
Anlaşması'na,
Ekim
1996'dan
bu
yana
Patentlerin
Uluslararası
Sınıflandırılmasına İlişkin Strazbourg Anlaşması'na, E k i m 1996'dan bu
yana
Marka
Tescilinde
Eşyaların
ve
Hizmetlerin
Uluslararası
Sınıflandırılmasına İlişkin Nise Anlaşması'na, Ocak 1996'dan bu yana
Markaların Figüratif Elemanlarının Sınıflandırılmasına İlişkin Viyana
Anlaşması'na, Ocak 2 0 0 5 ' t e n bu yana Marka Kanunu A n l a ş m a s ı ' n a (TLT)
taraftır. Özetle sadece flkri mülkiyet konusunda bile ülkemiz 13 uluslararası
anlaşmaya taraf olup kendi mevzuatında uyumlaştırmalar yapmayı taahhüt
etmiştir. Bunların ötesinde 12 Eylül 1963 tarihinde Ankara Anlaşması ile üç
aşamalı öngörülen Avrupa Birliği'ne katılma süreci 31 Aralık 1995 tarihi
ifibariyle yürürlüğe giren 1/95 Ortaklık Konseyi Kararı ile geçiş sürecini
tamamlamış ve son döneme girilmiş ve Türkiye bu anlaşma ile Avrupa
Birliği ile G ü m r ü k Birliği'nin yükümlülüklerini yerine getirmeyi ve ilgili
mevzuatlarını uyumlaştırmayı taahhüt etmiştir.
H e m ticari h e m de hukuki boyutlarıyla çizilmeye çalışılan tablo Türkiye'yi
saran çemberin ne denli sıkı ve riskli olduğunun göstergesidir. Bu şartlar
Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Yabancı Sermaye Raporu, 2006, s. 2
altında yukarıda özetlenen anlaşmazlığın halli sürecinde Türkiye'nin taraf
olması da özünde bu çemberin Türkiye'yi çepeçevre saran yapısından ileri
gelmektedir. Böylesi bir anlaşmazlıkta Türkiye'nin durumu ve hareket planı
ne olmalıdır?
DTÖ
Figür 16: DTÖ ve AB Arasmda Türkiye
Yukarıdaki figürde gösterildiği gibi, Türkiye, gümrük birliği ile A B ' y e ;
ticaretin serbestleştirilmesi adına G A T T ve T R I P S ile D T Ö ' n e bağlıdır.
Ancak A B herhangi bir anlaşmazlıkta kendi iç hukukunu çalıştırarak, D T Ö
gibi uluslara üstü bir kuruluşta bile sözünü geçirebilmekte ve ticari açıdan
üyelerinin çıkarlarını koruyabilmektedir. Bu sefer sadece istişareci olarak
bulunduğu yukarıda özetlenen anlaşmazlıkta ileriki bir tarihte, özellikle
Ç i n ' i n D T Ö ' n e üyeliği ve R u s y a ' n ı n girişi ile birlikte böylesi bir
anlaşmazlık içinde taraf olabileceği kaçınılmazdır. Böylesi bir durumda üye
olmadığı ancak gümrük birliği ile sadece ticari bir bağ ile bağlı olduğu A B
mi Türkiye'nin çıkarlarını koruyacaktır?
4.4. TÜRKİYE'NİN SERBEST TİCARET
ANLAŞMALARI, OTONOM REJİMLER VE
STAJLARIN FAYDALARI
Türkiye'nin, üçüncü ülkelerle serbest ticaret anlaşmaları akdetmesinin
temelleri esasen 1980 yılında başlayan ihracata dayalı b ü y ü m e stratejisi ile
atılmıştır. Bu stratejinin dış ticaret politikası açısından en önemli hedefleri,
yeni pazarlar bulmak ve ihracatı ürün bazında çeşitlendirmektir.
Diğer taraftan, aynı dönemde özellikle A v r u p a ' d a önemli değişiklikler
gerçekleşmiş ve S S C B ' n i n dağılması ertesinde kendilerine yeni bir
ekonomik model arayan Merkezi ve D o ğ u Avrupa Ülkeleri ( M D A Ü ) , dış
ticaret politikalarında A B ' y e yönelerek, bir dizi ticari h ü k ü m ihtiva eden
anlaşmalar imzalama yoluna gitmişlerdir. B u anlaşmalarla, anılan ülkeler
A B pazarına uygun koşullarla girme imkânına sahip olarak Türk malları ile
rekabet şansını yakaladıkları gibi, A B ' y e verilen tavizler, bu ülke
pazarlarında Türk ürünlerinin rekabet şansını azaltan bir etki yaratmıştır.
Bu aşamada ihracata dayalı b ü y ü m e stratejisinin yeni bir ivmeye ihtiyaç
duyduğu somut bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bu amaca dönük olarak bilinen
en uygun araç ise, G A T T ' m X X I V ' ü n c ü maddesi kapsamında kurulacak
"Serbest Ticaret Alanları" olmuştur.
Esasen bu gelişmeler daha önceden tespit edilmiş ve E F T A ülkeleri ile
serbest ticaret anlaşmaları imzalanmasına yönelik müzakereler 1990 yılında
başlatılmış
ve
1992
yılında
anlaşmanın
yürürlüğe
girmesi
ile
sonuçlandırılmıştır. Aynı şekilde 1992 yılında Macaristan ve Çekoslovakya
ile de müzakere süreci başlatılmıştır.
1996 yılma gelindiğinde ise, bir yandan yukarıda sayılan nedenler diğer
yandan da A B ile gerçekleştirilen G ü m r ü k Birliği'nin taraflar arasında Ortak
Ticaret Politikası uygulanmasını zorunlu kılması, A B ' n i n
tercihli
anlaşmalarından başlayarak üçüncü ülkelerle serbest ticaret anlaşması
müzakerelerinin hızla ele alınmasını gerektirmiştir.
Zira, Türkiye-AB G ü m r ü k Birliği'nde mallarm serbest dolaşımı ilkesi
bulunduğundan, gümrük vergileri tahsil edilmek suretiyle ithal işlemleri
tamamlanan tüm sanayi ürünleri taraflar arasında serbest ticarete konu
olabilmektedir. Bu durum, tarafların üçüncü ülkeler ile tercihli ticaret
rejimlerindeki farklılıklardan kaynaklanabilecek ticaret sapması tehlikesini
gündeme getirmiştir.
Böyle bir ticaret sapmasının engellenmesi amacıyla, G ü m r ü k Birliği'nin
tamamlanmasına ilişkin 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi K a r a r ı ' n m 16'ncı
Maddesi ile, Türkiye'nin, bu K a r a r ' m yürürlüğe girmesini izleyen beş yıl
içinde A B ' n i n tercihli ticaret anlaşmaları ve tek taraflı ticari tavizlerin
tanındığı otonom rejimlerine u y u m sağlaması öngörülmüştür. Türkiye'nin
üstlenmekle yükümlü olduğu tercihli ticaret anlaşmaları ve otonom rejimler,
Ortaklık Konseyi K a r a r ı ' n m 10 sayılı ekinde sayılmaktadır.
Bu çerçevede, Türkiye, A B ' n i n Ortak Ticaret Politikası'na paralel olarak
E F T A ' n m yanı sıra A B ' n i n Merkezi ve D o ğ u A v r u p a Ülkeleri ( M D A Ü ) ile
serbest ticaret anlaşmalarını tamamlamış ve ayrıca bölge içerisinde malların
serbest dolaşımını sağlayan Pan-Avrupa M e n ş e Kümülasyonu Sistemi'ne 1
Ocak 1999 tarihi itibariyle taraf olmuştur. Böylece, Türkiye, A B ' y e ilave
olarak, tüketim eğilimi yüksek 120 milyon nüfuslu yeni bir pazara sahip
olmuş ve bu ülkeler ile şimdiden derin bir ekonomik entegrasyon için
altyapı oluşturulmuştur.
Türkiye, M D A Ü ile serbest ticaret anlaşmalarından sonra A B ' n i n Ortak
Ticaret Politikasına u y u m süreci içerisinde yeni bir aşamaya geçmiş ve
Akdeniz ülkelerine doğru ticari açılım sürecini başlatmıştır. B ü y ü k ölçüde
Türkiye'nin G ü m r ü k Birliği yükümlülükleri ile ortaya çıkan ancak yine
Türkiye için önemli ticari potansiyel yaratacak olan bu süreç, A B ' n i n
Yenileştirilmiş Akdeniz Politikası ve 1995 tarihli Barselona Deklarasyonu
ile şekillendirilmektedir. Barselona Deklarasyonu, A B ve A k d e n i z ' e kıyısı
olan 12 ülke (Türkiye, Fas, Tunus, Cezayir, Mısır, Ürdün, Filistin, İsrail,
Lübnan, Suriye, M a k a ve Kıbrıs) arasında 2010 yılma kadar tedricen bir
serbest ticaret alanı kurmayı hedeflemektedir.
Avrupa-Akdeniz Serbest Ticaret Bölgesi, A B ' n i n M D A Ü ile genişleme
stratejisine de bağlı olarak, 600 ila 800 milyon potansiyel tüketiciyi içeren,
30 ila 40 ülke arasında oluşturulacak dünyadaki en b ü y ü k serbest ticaret
alanı olacaktır.
Türkiye'nin her iki grup ülke ile anlaşmaları sanayi ürünlerinin serbest
dolaşımını, tarım ürünleri ticaretinin karşılıklı ticari tavizler yoluyla ve
tarım politikalarının izin verdiği ölçüde aşamalı olarak serbestleştirilmesini;
taraf ülkelerin karşılıklı olarak birbirlerine teşebbüs hakkı tanımalarını ve
hizmetler
sektörü
ve
sermaye
hareketlerinin
serbestleştirilmesini
öngörmektedir. Anlaşmalar ülkemizin bu ülkeler ile ticaretinin yanı sıra,
sınai işbirliği ve ortak yatırım imkanlarını arttırarak dünya pazarlarındaki
k o n u m u n u güçlendirecektir.
Türkiye, bu süreç içerisinde karşılıklı tavizler içeren serbest ticaret
anlaşmalarına öncelik vermiştir. Bugüne kadar Türkiye, E F T A , İsrail,
Macaristan, Romanya, Litvanya, Estonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya,
Letonya, Slovenya, Bulgaristan, M a k e d o n y a ve Polonya ile serbest ticaret
anlaşmaları imzalanmıştır. Halen, Fas, Tunus, Mısır, Faroe Adaları ve
Filistin ile müzakereler sürdürülmekte olup, Ü r d ü n ve M a l t a ' y a taslak
anlaşma metinleri tevdi edilmiştir.
1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı'nda sayılan otonom rejimlerin
üstlenilmesi sürecinde ise, A B ' n i n B o s n a - H e r s e k ' e ilgili
Konsey
Yönetmelikleri ile tek taraflı olarak tanıdığı tavizler 99/12868 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararı ile 31 Haziran 1999 tarihinden geçerli olmak üzere
İthalat Rejimine yansıtılmıştır. Diğer t ü m otonom rejimlerin 2001 yılma
kadar üstlenilmesi öngörülmektedir.
Türkiye'nin serbest ticaret anlaşmalarından beklentileri aşağıdaki şekilde
özetlenebilir:
1. ü ç ü n c ü ülkelerden alınacak g ü m r ü k vergisi tavizleri sayesinde,
ihracata yeni pazar yaratmak:
Müzakere yapılmakta olan ülkelerin h e m e n tamamında ithalatta yüksek
korumalar olduğu dikkate alındığında, Türk ürünlerinin vergisiz olarak
bu ülke p a z a r l a n n a girişi temin edilmektedir. Böylece anlaşması
olmayan diğer ülkelere göre Türk ürünlerinin rekabet şansı yükseltilmiş
olmaktadır.
2.
B u pazarlara daha önce tavizli koşullarla girme imkanı bulmuş
ülke malları karşısında T ü r k mallarının sahip
olduğu
dezavantajı y o k etmek:
A B ve aynı bölgede bulunan diğer ülkeler arasında daha önceden
imzalanmış ve yürürlüğe girmiş anlaşmalar mevcuttur. B u nedenle,
halen bu ülkeler Türk mallarına oranla daha tavizli bir rejimden istifade
etmektedir. Bu ülke pazarlarının yeni yeni açılmaya başladıkları dikkate
alındığında, pazarlara öncelikli olarak giren ülkelerin önemli avantajlar
yakaladığı aşikârdır. Anlaşmalar, Türk mallarının diğer ülke malları ile
eşit koşullarda pazara girmesini temin ederek rekabet şansını
yükseltecektir. Ayrıca, ileride önemli pazarlar haline gelecek olan bu
ülkelerin piyasalarında garantili pazar payı elde edilmiş olacaktır.
3.
T ü r k sanayicisinin ihtiyaç d u y d u ğ u h a m m a d d e
mamullerin daha uygun koşullarda temini:
ve
yarı
Bu ülkelere uygulanmakta olan vergilerin kaldırılması, sanayi üretiminin
maliyetlerini düşürecektir. Böylece, tüm dünya ülkelerine karşı rekabet
gücümüze olumlu katkı yapacak, diğer üçüncü ülkelere ihracatımızı
olumlu yönde etkileyecektir.
Dahilde işleme rejimi kapsamındaki hükümler nedeniyle, A B ve E F T A
ülkeleri sanayicilerinin sahip olduğu düşük maliyetli mal temini avantajı
Türk sanayicisine teşmil edilecektir. A B ve E F T A ülkeleri, üçüncü
ülkelerle imzaladıkları Serbest Ticaret Anlaşmaları veya Genelleştirilmiş
Preferanslar Sistemi gibi otonom rejimler k a p s a m m d a tavizli vergi
hadlerinden mal temin edebilmektedir. Buna mukabil, aynı ürünler
ülkemiz sanayicisi tarafından ancak üçüncü ülkelere karşı uygulanan
gümrük vergileri ödendikten sonra üretimde kullanılabilmektedir.
Örneğin, bu durum özellikle renkli televizyon tüplerinde önemli sorunlar
yaratmıştır. A B sanayicisinin bu tüpleri serbest ticaret anlaşmaları
kapsamında Litvanya ve P o l o n y a ' d a n "O" gümrükle ithal etmesine
karşılık, Türk sanayicisi % 1 4 oranında gümrük vergisi ödemek
zorundaydı. Bu durum, Türk sanayicisinin A B ve E F T A sanayicisi
karşısındaki rekabet gücünü son derece olumsuz etkilemekteydi.
Anlaşmaların imzalanması bu tür sorunların da aşılmasını sağlamıştır.
4.
Türkiye'nin P a n - A v r u p a
Menşe Kümülasyonu
katılması için altyapının tesis edilmesi:
Sistemine
Birliği, E F T A ve Merkezi ve D o ğ u Avrupa Ülkelerini içine alan menşe
kümülasyonu sistemini 1.1.1997 tarihinde tesis etmiş bulunmaktadır.
Böylece, sisteme taraf olan ülkeler menşeli mallar, yeterli işçilik
görmese de tavizli ticaretten yararlanma imkânına sahip olabilmektedir.
Türkiye, E F T A ve M D A Ü ' l e r ile Serbest Ticaret Anlaşması
müzakerelerini tamamlayarak, sisteme 1.1.1999 tarihinde sanayi ürünleri
itibariyle katılmıştır.
5. Ticaretle sınırlı kalmayacaktır:
Türkiye'nin coğrafi k o n u m u ve kültürel ve tarihi bağları nedeniyle Türk
Cumhuriyetleri ve Orta D o ğ u ülkelerine yakınlığı dikkate alındığında,
A B ile G ü m r ü k Birliği ve diğer ülkelerle serbest ticaret anlaşmalarının
aynı zamanda ortak yatırımlar bakımından da yeni imkanlar yaratması
beklenmektedir.
6. Gümrük Birliğinden kaynaklanan bir yükümlük yerine getirilmiş
olacaktır:
Bilindiği üzere, Türkiye 1.1.2001 tarihine kadar A B ' n i n ikili anlaşmalar
ve o t o n o m rejim k a p s a m m d a k i tercihli düzenlemelerini ü s t l e n m e yü­
kümlülüğü altmdadır. Anlaşmalarm tamamlanması, en azından ikili ter­
cihli düzenlemelere ilişkin y ü k ü m l ü l ü ğ ü n yerine getirilmesini sağlaya­
caktır.
7.
M e n ş e Kuralları açısından G ü m r ü k Birliği'nden daha geniş bir
k o r u m a söz konusu olacaktır:
Bir S T A ve g ü m r ü k birliği arasındaki farklılıklar incelendiğinde, S T A
içi ticarette menşe kurallarının önemini koruduğu görülür. G ü m r ü k bir­
likleri, birlik üyesi ülkeler arasında menşe kuralı uygulamazlar ve fakat
üçüncü ülkelere karşı üyelerin aynı menşe kurallarını uygulamaları tica­
ret saptırıcı etkilerin önlenmesi bakımından gereklidir. Birlikte "serbest
d o l a ş ı m " ilkesi geçerlidir ve teorik olarak da hiç bir g ü m r ü k k o n t r o l ü
y a p ı l m a z . Serbest dolaşıma girmiş bir m a l ı n gerekli g ü m r ü k vergileri
ödenmiştir ve herhangi bir iade söz konusu değildir. A n c a k bu durum, o
m a l ı n m e n ş e k a z a n d ı ğ ı a n l a m ı n a g e l m e z . İki y a da ç o k taraflı S T A '
larda ise m e n ş e kuralı u y g u l a m a s ı kaçınılmazdır. Zira ülkeler arasın­
da, g ü m r ü k birliklerine kıyasla daha basit bir b ü t ü n l e ş m e m o d e l i ku­
r u l d u ğ u n d a n , birbirlerinden ithal edilen ürünlerin tercihli m u a m e l e y e
k a b u l e d i l e b i l m e l e r i , ü r ü n l e r i n tercihli m e n ş e i n e b a ğ l ı d ı r ve g ü m r ü k
kontrolü gerek m e n ş e bakımından gerek diğer işlevleri b a k ı m ı n d a n her
z a m a n söz konusudur. Ü ç ü n c ü ülkelere karşı ise aynı kuralları uygula­
m a zorunlulukları yoktur.
O t o n o m rejimlerinin üstlenilmesi ise, Türkiye'de sanayinin ihtiyaç duyduğu
girdileri A B ile aynı koşullarda temin edebilmesine imkan tanıyabilecek ve
bu kapsamdaki ülkeler ile ikili ticaretin geliştirilmesi için zemin
oluşturabilecektir.
Türkiye'nin imzaladığı serbest ticaret anlaşmaları, yürürlüğe giriş tarihleri
ve onay süreci içerisinde kaydedilen aşamalar itibariyle şu şekilde
sıralanabilir:
a)
Türkiye - EFTA
Anlaşması:
Anlaşma 10 Aralık 1991 yılında imzalanarak 21184/27.03.1992 sayıh ve
tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan 3788 sayılı K a n u n ile uygun bulunmuş
ve 21203Mük./18.04.1992 sayılı ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan
92/2881 sayıh B K K ile onaylanarak 01.04.1992 tarihinden itibaren
yürürlüğe konulmuştur. İlgili Yönetmelik ise 22.05.1992 tarihli Resmi
Gazetede yayımlanmıştır.
2 3 9 3 7 M ü k . / l 8 . 0 1 . 2 0 0 0 sayıh ve tarihU Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan B K K
ile de yapılan değişiklikler 01.01.2000 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir.
Halen E F T A ülkeleri A B ülkeleri ile eşit muamele görmektedir. Aynı
şekilde, bu ülke pazarlarına yapılmakta olan ihracatımız önünde herhangi bir
engel bulunmamaktadır.
b) Türkiye - İsrail Anlaşması:
Türkiye ile İsrail arasında 1992 yılında başlatılan görüşmeler 1996 yılında
tamamlanarak Anlaşma 14 Mart 1996 tarihinde Tel-Aviv'de imzalanmıştır.
A B D , A B ve E F T A serbest ticaret anlaşmaları akdetmiş tek ülke olan İsrail
ile imzalanan bu anlaşma, sadece İsrail pazarına değil, özellikle A B D
pazarına giriş açısından da önem arzetmektedir.
Ayrıca, Akdeniz ülkeleri ve A B arasında 2010 yılma kadar tesis edilmesi
öngörülen serbest ticaret alanı ile bütünleşme için gerekli ilk adım atılmış
olmaktadır. Söz konusu Anlaşma, 22960/10.04.1997 sayılı ve tarihli Resmi
G a z e t e ' d e yayımlanan 4239 sayılı K a n u n ile uygun bulunmuş ve
23053Mük./18.07.1997 sayıh ve tarihH Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan B K K
ile onaylanmıştır. Anlaşma, 1 Mayıs 1997 tarihinden itibaren geçerli olmak
üzere
yürürlüğe
konulmuştur.
Anlaşma
ile
ilgili
Yönetmelik,
23060Mük/25.07.1997 sayılı ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanmıştır.
c) Türkiye - Macaristan
Anlaşması:
Taraflar arasında 1992 yılında başlayan görüşmeler, 1996 yılında
sonuçlandırılmış ve Anlaşma 19 Eylül 1996 tarihinde paraflanmıştır.
8 Ocak 1997 tarihinde imzalanan Anlaşma, 23240/24.01.1998 sayıh ve
tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan 4326 sayılı K a n u n ile uygun bulunmuş
ve 23268Mük/24 Şubat 1998 sayılı ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanarak
onaylanmış olup, 01.04.1998 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir.
Anlaşma ile ilgiH Yönetmelik, 23313/14.04.1998 sayıh ve tarihH Resmi
Gazete'de
yayımlanmıştır.
Anlaşmada
yapılan
son
değişiklikler,
23922/30.12.1999 sayıh ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan B K K ile
01.01.2000 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir. Konuyla ilgili Yönetmelik
ise, 23960/10.02.2000 sayıh ve tarihH Resmi G a z e t e ' d e yayımlanmıştır.
d) Türkiye - Romanya
Anlaşması:
Türkiye ile R o m a n y a arasında 28 Nisan 1997 tarihinde parafe edilen Serbest
Ticaret Anlaşması 29 Nisan 1997 tarihinde imzalanmıştır. Anlaşma 4310
sayılı Kanunla uygun bulunmuş ve 2 3 2 3 3 M ü k / 1 7 Ocak 1998 sayılı ve
tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan BfCK ile onaylanarak 02 Şubat 1998
tarihinden itibaren geçerli olmak üzere jmrürlüğe konulmuştur.
Anlaşma ile ilgiH Yönetmelik 23259/15.02.1998 sayılı ve tarihH Resmi
Gazete'de
yayımlanmıştır.
Anlaşmada
yapılan
son
değişiklikler
23931/12.01.2000 sayıh ve tarihH Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan B K K ile
onaylanmış ve 01.01.2000 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir.
Değişiklikle ilgiH Yönetmelik de 23960/19.12.1999 sayıh ve tarihH Resmi
G a z e t e ' d e yayımlanmıştır.
e) Türkiye - Litvanya
Anlaşması:
Türkiye ile Litvanya arasında 28-29 Kasım 1996 tarihlerinde A n k a r a ' d a
yapılan toplantılarla başlayan müzakere süreci 13-15 Nisan 1997 tarihinde
yapılan görüşmelerle tamamlanmıştır. 2 Haziran 1997 tarihinde imzalanan
Anlaşma 23240/24.01.1998 sayıh ve tarihH Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan
K a n u n ile uygun bulunmuş ve 23273/01.03.1998 sayılı ve tarihli Resmi
G a z e t e ' d e yayımlanan B K K ile onaylanarak 1 Mart 1998 tarihinden itibaren
yürürlüğe girmiştir. Anlaşma ile ilgili Yönetmelik 23304/01.04.1998 sayılı
ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanmıştır. Anlaşmada yapılan son
değişiklikler 23936/17.01.2000
sayıh ve tarihli Resmi
Gazete'de
yayımlanan B K K ile onaylanmış ve 01.01.2000 tarihinden itibaren
3mrürlüğe girmiştir. Değişiklik ile ilgili yönetmelik de 23960/10.02.2000
sayılı ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanmıştır.
f)
Türkiye - Estonya
Anlaşması:
Türkiye ile Estonya arasında bir serbest ticaret alanı kurulmasına ilişkin
görüşmeler 1997 tarihlerinde başlamış ve Anlaşma 7 Mayıs 1997 tarihinde
parafe edilmiştir. 3 Haziran 1997 tarihinde imzalanan Anlaşma,
23240/24.01.1998 sayılı ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan 4327 sayılı
K a n u n ile uygun bulunmuş ve 23278Mük./06.03.1998 sayılı ve tarihli
Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan B K K ile de onaylanarak 01.07.1998 tarihi
itibariyle yürürlüğe girmiştir.
Anlaşma ile ilgili Yönetmelik 23423/04.08.1998 sayılı ve tarihli Resmi
G a z e t e ' d e yayımlanmıştır.
Anlaşma ile ilgiH son değişiklik de 23586/17.01.1999 sayıh ve tarihU Resmi
G a z e t e ' d e Yayımlanan B K K ile onaylanmış ve 01.01.1999 tarihi itibariyle
yürürlüğe girmiştir. Değişiklikle ilgili Yönetmelik de 23618/21.02.1999
sayılı ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanmıştır.
g) Türkiye - Çek ve Slovak Cumhuriyetleri
Anlaşmaları:
Çekoslovakya ile 1992 yılında başlatılan görüşmeler 1993 yılında
Çekoslovakya'nın bölünme sürecine girmesi ile kesintiye uğramıştır. Çek ve
Slovak Cumhuriyetleri ile 1996 yılında yeniden başlayan görüşmeler
sonucu, anlaşmalar 15 T e m m u z 1997 tarihinde prafe edilmiştir.
Çek Cumhuriyeti ile anlaşma 3 E k i m 1997 tarihinde imzalanmış ve
23243/27.01.1998 sayılı ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan Kanun ile
uygun bulunmuş ve 23278Mük/06.03.1998 sayıh ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e
yayımlanan B K K ile onaylanarak 01.09.1998 tarihi itibariyle yürürlüğe
girmiştir. Anlaşma ile ilgiH Yönetmelik ise 23448/29.08.1998 sayıh ve
tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanmıştır.
Anlaşma ile ilgili son değişiklikler 23629/04.03.1999 sayılı ve tarihli Resmi
G a z e t e ' d e yayımlanan B K K ile onaylanmış ve 09.03.1999 tarihinden
itibaren
yürürlüğe
girmiştir.
Değişiklikle
ilgili
Yönetmelik
de
23730/19.06.1999 sayıh ve tarihH Resmi G a z e t e ' d e yayımlanmıştır.
Slovak Cumhuriyeti ile ilgili anlaşma da 20 E k i m 1997'de A n k a r a ' d a
imzalanmış olup, anlaşma yukarıda belirtilen resmi gazetelerde yayımlanan
BIGC ve yönetmelikleri ile onaylanarak yürürlüğe konulmuştur. Anlaşma ile
ilgih son değişiklikler de 23753/12.07.1999 sayıh ve tarihH Resmi
G a z e t e ' d e yayımlanan B K K ile uygun bulunmuştur.
Değişiklikle ilgiH Yönetmelik 23783/11.08.1999 sayıh ve tarihU Resmi
G a z e t e ' d e yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
h) Türkiye - Bulgaristan
Anlaşması:
Bulgaristan ile Anlaşma, 1997 yılında başlayan görüşmeler sonucu 19
Haziran 1998 tarihinde parafe edilmiştir. 11 T e m m u z 1998 tarihinde
imzalanan Anlaşma 23419/31.07.1998 sayıh ve tarihH Resmi G a z e t e ' d e
yayımlanan 4372 sayılı K a n u n ile uygun bulunmuş ve 23475/26.09.1998
sayılı ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan B K K ile de onaylanarak 1
Ocak 1999 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Anlaşma ile ilgili Yönetmelik de
23560/21.12.1998 sayılı ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanmıştır.
i)
Türkiye - Slovenya
Anlaşması:
Slovenya ile Anlaşma, 1997 yılında başlayan görüşmeler sonucu 31 Mart
1998 tarihinde parafe edilmiştir. 5 Mayıs 1998 tarihinde imzalanan Anlaşma
23956/06.02.2000 sayıh ve tarihH Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan 4509 sayılı
K a n u n ile uygun bulunmuş ve 24023/17.04.2000 sayılı ve tarihli Resmi
G a z e t e ' d e yayımlanan B K K ile onaylanmasını müteakip 01.06.2000 tarihi
itibariyle yürürlüğe girmiştir.
j)
Türkiye - Letonya
Anlaşması:
Letonya ile Anlaşma, 1997 yılında başlayan görüşmeler sonucu 10 Eylül
1997 tarihinde parafe edilmiştir. Anlaşma 16 Haziran 1998 tarihinde
imzalanmış olup, 23956/06.02.2000 sayılı ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e
yayımlanan
4510
sayılı
Kanun
ile
uygun
bulunmuş
ve
24045/10.05.2000(Mük) sayıh ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan B K K
ile onaylanmasını müteakip, yürürlüğe girmiştir.
k) Türkiye - Makedonya
Anlaşması:
M a k e d o n y a ile Anlaşma, 1998 yılında başlayan görüşmeler sonucu 18 Mart
1999 tarihinde parafe edilmiştir. 7 Eylül 1999 tarihinde imzalanmış olan.
Anlaşma; 23991/12.03.2000 sayıh ve tarihU Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan
4548 sayılı K a n u n ile uygun bulunmuş olup, onay işlemleri devam
etmektedir.
l)
Türkiye - Polonya
Anlaşması:
Polonya ile görüşmelere 1997 yılında başlanmış ve sonuncusu 7-8 T e m m u z
1999 tarihinde yapılan sekiz tur görüşme sonunda Anlaşma üzerinde
mutabakat sağlanmıştır. 4 E k i m 1999 tarihinde imzalanan Anlaşma
23948/29 Ocak 2000 sayılı ve tarihli Resmi G a z e t e ' d e yayımlanan 4506
sayılı Kanun ile uygun bulunmuş olup, onay işlemleri devam etmektedir.
m) Türkiye- Fas-Tunus
Anlaşmaları:
îlki Şubat 1999 tarihinde yapılan Türkiye ile Fas arasında bir Serbest Ticaret
Alanı oluşturulmasına yönelik müzakerelerin dördüncüsü 7 Mart 2002
tarihinde A n k a r a ' d a yapılmıştır. 31 E k i m 2003 tarihinde R a b a t ' t a parafe
edilen A n l a ş m a ' n m , Fas B a ş b a k a m ' n m 6-7 Nisan 2004 tarihlerinde
Türkiye'yi
ziyareti
sırasında
imzalanması
gerçekleştirilmiştir.
Türkiye'nin Fas menşeli sanayi ürünlerine uyguladığı t ü m gümrük vergileri
ve eş etkili vergiler söz konusu A n l a ş m a ' n m yürürlüğe girmesi ile birlikte
sıfırlanacaktır. F a s ' ı n Türkiye'ye uyguladığı vergiler ise A B - F a s Ortaklık
A n l a ş m a s ı ' n a paralel olarak, Fas için hassasiyet arz eden bir grup ürün için,
9 yıllık bir geçiş dönemi zarfında aşamalı olarak kaldırılacaktır.
Bu ürünler üç ayrı listede toplanmıştır. Birinci listede mermer ve traverter,
çimento, petrol yağları ve gazlar, kimya sanayi mamulleri, eczacılık
ürünleri, boyalar, parfiimeri ve kozmetik ürünleri, plastik mamulleri, ahşap
eşya, sabunlar, ipek hariç tekstil ve konfeksiyon ürünleri gibi ağırlıklı
m a m u l maddeler bulunmaktadır. Birinci listede yer alan ürünler için Fas,
S T A yürülüğe girer girmez % 1 0 ' l u k bir gümrük vergi indirimi yapacak ve
yine takip eden 9 yıl boyunca, yıllık % 1 0 ' l u k indirimlerle, 9 yıl sonunda
gümrük vergisi uygulamasını sona erdirecektir.
İkinci listede yer alan ürünler için ise, Fas ilk üç yıl % 3 ' l ü k , geriye kalan 5
yıl boyunca % 1 5 ' l i k ve son 3 yıl % 1 3 ' l ü k gümrük vergisi uygulayarak
vergileri sıfırlayacaktır. Binek otomobilleri bu listede yer almaktadır.
Ü ç ü n c ü listede gümrük vergisi indirimi kapsamı dışında kalan ürünler yer
almaktadır. Bu listede kullanılmış giyim eşyaları, yarı römorklar için
kullanılmış çekiciler, eşya taşımaya mahsus kullanılmış römorklar, 10 veya
daha fazla insan veya eşya taşımaya mahsus kullanılmış motorlu taşıtlar,
kullanılmış buzdolabı, çamaşır makinası, ocaklar gibi esas itibariyle bazı
kullanılmış eşyalar bulunmaktadır. Belirtilen indirimler, F a s ' ı n uygulamakta
olduğu "En Çok Kayrılan Ü l k e " gümrük vergileri üzerinden yapılacaktır.
Ayrıca söz konusu listelerde belirtilen ürünler dışındaki Türk Menşeli
sanayi ürünleri, Anlaşmanın yürürlüğe girmesi ile birlikte gümrük
vergisinden m u a f olarak Fas pazarına girebilecektir. Sünger taşı, feldispat,
zımpara taşı, metal cevherleri, cüruf ve kül, organik kimyasal ürünler,
gübreler, ipek, ipek ipliği ve mensucatı, sentetik veya suni fılament
demetleri, sentetik ve suni devamsız lifler, y a p m a çiçekler, 70.01 ila 70.05
pozisyonlarındaki camlar, inciler, kıymetli taşlar ve metaller, k u y u m c u ve
mücevherci eşyası, kurşundan eşya, paketleme ve ambalaj makineleri,
bulaşık yıkama makineleri, hubuat ve baklagil işlemesi için makineler,
televizyon alıcıları, kara taşıtlarının tekerlekleri ve bunların aksam ve
parçaları, hava taşıtları ve bunların aksamı, gemi ve suda yüzen diğer
taşıtlar, sanat eserleri, koUeksiyonlar, antikalar bu kategoride bulunan ve
Türkiye'nin ihracatı açısından dikkat çeken ürünlerin bazılarıdır.
Anlaşma eki listeler F a s ' ı n Armonize Sistem Kodlarına göre hazırlanmış
olup bu nedenle Türkiye G.T.Î.P'lerinden farklılık göstermektedir. Bununla
birlikte Türkiye istatistikleri üzerinden yapılan tespitlere göre, ihracatımızın
% 3 0 - 3 5 ' l i k bölümü A n l a ş m a ' n m yürürlüğe girmesiyle
muafiyetten
yararlanacaktır.
Tarım ürünlerinde ise, tanınan tavizler sınırlı olmakla birlikte, taraflar iki
ülke tarım ürünleri ticaretinin gelişimini ve çok taraflı
ticaret
müzakerelerinin sonuçlarını göz önünde bulundurarak, S T A çerçevesinde
oluşturulacak olan Ortak Komite bünyesinde birbirlerine daha ileri tavizler
tanıma imkanlarını inceleyecektir.
Diğer taraftan A B - F a s arasında 1995 yılında imzalanmış olan Avrupa
Akdeniz Ortaklık Anlaşması çerçevesinde, Fas hassasiyetlerine göre altı
listede topladığı ürünlerin gümrük vergilerini en geç 2012 yılma kadar
A B ' y e karşı sıfırlayacaktır. Türkiye'nin ihracat potansiyelinin yüksek
olduğu ürünlerin önemli bir kısmı için F a s ' ı n A B ' y e indirimleri 2003
yılında başlamıştır. Örneğin, tekstil ve konfeksiyon ürünleri % 1 0 ' l u k
dilimler halinde indirilmeye başlanmıştır.
A k d e n i z ' i n tarih bo3Aunca sahip olduğu ekonomik ve siyasi önem, 20
yüzyılda da devam ediyor. Nitekim bu bölgedeki istikrarsızlık, bölge
ülkelerini olduğu kadar diğer ülkeleri de yakından etkiliyor. Avrupa
Birliği'nin de sadece genişleme kaygısı veya coğrafi yakınlığından dolayı
değil, bölge ile olan ticari ilişkileri sebebiyle de Akdeniz ülkeleriyle
yakınlaşma projesi 60'lardan bugüne kadar sürüyor.
A v r u p a Birliği, A k d e n i z ülkelerinin kendisi için taşıdığı ö n e m d e n dolayı,
B a r s e l o n a D e k l a r a s y o n u olarak bilinen bir a n l a ş m a ile K u z e y Afi^ika ve
Orta D o ğ u ' d a k i bazı ülkeler ile A v r u p a - A k d e n i z Ortaklığı adı altında
birbirlik oluşturma çabası içine girmiştir. A v r u p a - A k d e n i z Ortaklığı,
u z u n v a d e d e A v r u p a Birliği üyesi ülkeler ile A k d e n i z ' e kıyısı olan diğer
ülkeler
arasında
bir
serbest
ticaret
bölgesi
oluşturulmasını
hedeflemektedir.
Türkiye'nin de taraf olduğu söz konusu deklarasyonda, Akdeniz ülkelerinin
kendi aralarında serbest ticaret anlaşmaları imzalamak suretiyle öncelikle
karşılıklı ticareti geliştirerek serbest ticaret bölgesinin oluşumuna zemin
hazırlanması öngörülmüştür. Bu çerçevede, Cezayir, Tunus, Fas, İsrail,
Lübnan, Mısır, Suriye, Ürdün, Malta, Filistin gibi ülkeler ile Avrupa
Birliği'nin başlattığı serbest ticaret anlaşması müzakerelerine 1997 yılından
itibaren Türkiye de dahil olmuştur.
Türkiye, bu ülkelere anlaşma metinlerini göndermiş ve değişik tarihlerde
karşılıklı müzakerelerde bulunmuştur. Bu yıl içinde Filistin, Mısır, Fas,
Lübnan ve Ürdün ile görüşmelerin tekrarlanması ve serbest ticaret
anlaşmalarının imzalanması bekleniyor. Suriye ile geçtiğimiz aylarda
bilindiği gibi anlaşma imzalanmış idi. Tunus ile yapılan anlaşma bu
çerçevede atılan önemli bir diğer adım olarak değerlendirilmelidir.
4.5. STAJLARIN DIŞ TÎCARETÎMÎZDEKİ PAYLARI
İmzalanan serbest ticaret anlaşmalarmm en önemli özelliği, taraf ülkelerin
birbirleriyle yapacakları ihracat-ithalat işlemlerinde karşılıklı olarak
birbirlerinin mallarına tercihli tarife politikası uygulamasının karara
bağlanmış olmasıdır. Karşılıklı vergi indirimi olarak yorumlanabilecek olan
tercihli tarife politikaları, anlaşmaya taraf ülkelerin dış ticaret hacminde
olumlu gelişmelere sebep olmuştur.
B u ülkelerden bazılarının Avrupa Birliği'ne girişiyle ilgili ülkeler ile
Türkiye arasındaki ticaret artık G ü m r ü k Birliği genel hükümleri
çerçevesinde yürütülmekte ancak Bulgaristan, Romanya, İsrail gibi diğer
ülkeler
ile
serbest
ticaret
anlaşması
hükümlerine
göre
ticaret
yürütülmektedir. Türkiye'nin A k d e n i z ' e kıyısı olan ülkelerle yapmakta
olduğu ve özellikle bu yıl içinde b ü y ü k hız kazanan anlaşmaları da bu
çerçevede değerlendirmek gerekmektedir. Türkiye dış ticaretinin gelişmesi
adına önemli olan bu anlaşmalar, Türkiye'nin bugüne kadar tarihi ve
kültürel bağları olan ülkelerle yakınlaşması adına da b ü y ü k ö n e m
taşımaktadır.
STA AKDEDİLEN
2000
ÜLKELERLE
(milyon
$)
2001__ _2_0_0_2__ . 2 0 0 3 _ _2_0_0_4__ 2_005__ _2_0_0_6__ _00/0_l_ _0_l_/0_2_ .P?/0_3_. .0_3_/.0.4_ 0_4_/q5 _q5/06_
_2_._1_0_6_ _2.5_15_ _3._6_1_0_ 4 . 7 2 9 __ _6.000__
İhracat
TİCARET
7.4_8_5___ ı ? J _ _ . _1_9,4__ . 4 3 , 5 . . . _3_1_,0__ 26,9 _ _2_4_,8__
_2,_8___ _44,8__ 3 0 , 5 _ _3_2,0__ 20,_1___ _9_,1___
İthalat
2 . 9 0 8 _ _2_._9_8_9_ _4.3_29_ _?-_6.4_9_ _7.45_5__ _8_.95_5__
Hacim
4.787 _
6 . 8 4 4 _ _9._2_5_9_ _1_2.184_ _l_4.9p_5_ 17.2_57_
Denge
1.029 _-_8_8_3__
1 . 8 1 4 _?._0.3_9_ _-2._7_2_6__ _-_2,955_
_35,3___ _31_,_6__ 22,7___
A 4 _ _ ,
JJA_
Toplam
İhracattaki
Payı(%)
Toplam
İthalattaki
_6,8__
_6_,_7__ _7,q___
JA..
_5,3___ _7_,_2___ 8,4 __ _8,_1__
_7,5_____ _8,_2____
7 , 7 _ _ _ _ _7,_7____
Toplam
Ticarette
Payı (%)
5,8
7,0
STA MÜZAKERELERİ
7,8
SÛREN
7,9
VEYA
7,6
7,9
BAŞLATILMASL
TİCARET
._2_000_ 2 0 0 1 _
7,8
YÖNÜNDE
(milyon
_2_0_0_2_ 2 0 0 3 _ _2_0_0_4___ __200_5__
SARFEDİLEN
ÜLKELERLE
2 0 0 6 _ _ _00/_0_l_ _0_l_/_0_2_ . 0 2 / 0 3 . _q3/_04 ._0_4/05. _q5/06_
8.7_1_8____23,_1__ _6,2___ 2 6 , 5
İhracat
_2.567_ _3._1_6_1_ _3.3_5_7_ _4._2_4_5_ _5.787__ 7.296__
İthalat
_4.174_ _3_.7_1_7_ 3.861__ _4._706_ 6 . 2 8 9
_8._07_5__ 9.803__
Hacim
_6.7_41_ _6_._8_7_8_ _7.2_1_8_ .?-.9_5_l_
_15._37J_, 18.521 _ A
Denge
_1.6q7_
12.076
ÇABA
$)
_-_ıq,_9_
0 _ . . .
_36,_3_
26,_1__ _1_9,_5__
A'?___ _2_1,9__
_3_3,_6__ 28,_4__ _2_1_,4_
_4_,9__ _ 2 4 , q _
_3_4,_9__ 27_,3__ _20_,_5__
_-504 _ _-46_l _ _-502___ _-77_9___ :l._085__
Toplam
İhracattaki
_P_ayı(%) __ _ 9 , 2 _ _
_9,3____ _9,_0__ _ 9 , 2 _ _
_9_,9___
._10,2___
__7,7___ _9,_0__ . 7 . 5 . . . _6,_8___ _ 6 , 5 _ _
_6J____
_7_,2____
Toplam
İthalattaki
Payı(%)
Toplam
Ticarette
Payı (%)
8,2
9,5
8,2
7,7
7,5
8,1
8,3
Tablo 16: STA Akdedilen - müzakereleri süren veya başlatılması yönünde çaba sarf edilen
ülkelerle ticaret (2000/2006)
Kaynak:DTM, 2007
Yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere S T A akdedilen ya da b u yolda
müzakere süreci başlatılması yolunda çaba sarf edilen ülkelerin dış
ticaretimizdeki payları gitgide artmaktadır.
AVRUPA BİRLtĞt(25) İLE TİCARET (milyonS)
_2000__ _2_0_0_1_ _2002__ _ 2003_
ihracat
İthalat
Hacim
2004 __ _2_0_0_5_
_2_00_6_ _
_o_o/qı_
o_ı/q2_ _0_2/0_3_ 0_3/q4_ 0_4/q5_ p_5/q6 _
_1_5_.085 _1_6.85_4_ .İ?ı468_ .25._898_ _ 34.417 __3_8,3q6 _4_3.9_2_4_
._24,5_1A _33._4_94_ _45.434_ _4_8S57__
_-30,_8_ _2_9,4__
_3_3,0__ _3_2,9__
11,_3__ _14,7___
36,6 _ 3 M .
7,_8___ ıg,o___
_4_2_.47_2_ _3_5.80_2_ _43.9_8_6_ 59._3_9_2_ _79._851_ _8_7.2_63__97.773_ _-_15,7_ _2_2,9_ _ 35,0_ _ _3_4,4_ _ 9J_ _ _ 12,0_
_l_2_.3q2_ _-2._0_94_ _-5._050_
Denge
Toplam
İhracattaki
_54^0_
Toplam
İthalattaki
PaYi(%)
_4_5,8___ _4_7,6___
toplam
Ticarette
Payı (%)
49,2
51,6
50,2
. :Z-5?6 __11.0_17_
_-9.925_
.54,_8___ _54,_6__. _52jL..
_5_1,6__
48,_3___ _46,_7_
50,9
49,8
JJj9__
45,9
3_9,3__
44,0
Tablo 17: AB 25 İle Dış Ticaret
Kaynak: DTM, 2007
STA akdedilen ülkelerle olan toplam dış ticaretimiz ile A B ile olan toplam
dış ticaret rakamlarını karşılaştırmalı sunduğumuzda tablo daha da
netleşecektir:
S T A akdedilen ülkelerle yapılan toplam dış ticaret son 6 yılda ortalama % 3 4
artış göstermekle beraber A B 25 ile yaptığımız dış ticaret son altı yılda
ortalama % 1 5 azalma seyri içindedir. S T A akdedilmemiş ancak müzakere
süreçleri devam eden ülkelerle yaptığımız dış ticaret son altı yılda ortalama
%1 artış göstermiştir. A n c a k rakamlara aldanmamak ve dış ticaret
döngüsüne ayrıntılı göz atmak gerekir. S T A müzakere sürecindeki ülkelerle
toplam ithalatımız % 7 gerilemiştir. İthalattaki b u gerilemenin yerini
% 1 0 ' l u k artışla ihracat ikame etmiştir ki b u da dış ticaret hadleri anlamında
olumlu bir gelişmedir. Özellikle Akdeniz Havzası ile yapılan S T A
Anlaşmaları b u n d a önemli ölçüde etkilidir. Buna karşın son altı yılda A B
25 ile ihracatımız % 5 gerilerken buna paralel olarak ithalatımız da % 1 2
gerileme içine girmiştir. Bu durumda elbette Ç i n ' i n D T Ö ' n e üyeliğinin,
dolayısıyla Çin damping'inin etkisi yadsınamaz. A n c a k G B ' n i n tek taraflı
yarar sağlayan etkisini de göz önünde tutmak yerinde olacaktır. Türkiye
artık; tekstil, konfeksiyon, taş-toprak gibi girdi ve işgücünde ehil olduğu
sektörleri koruma altına almak istemekte ve bu ürünlerin Avrupa
pazarlarında eşit şartlarda işlem görmesini istemektedir.
4.6. TÜRKİYE'NİN AB İLE YAPACAĞI SERBEST
TİCARET ANLAŞMASI MÜZAKERESİ
D ü n y a Ticaret Ö r g ü t ü ' n ü n (DTÖ) temeli, ayırımcı o l m a m a esasına
dayanmaktadır. B u ilke. G ü m r ü k Tarifeleri ve Ticaret Genel A n l a ş m a s ı ' n m
da ( G A T T ) özünü oluşturmaktaydı. Halihazırda, "en çok kayrılan ülke
( M F N ) " h ü k m ü bağlamında, G A T T 1994'ün L Maddesi; Hizmetler Ticareti
Genel A n l a ş m a s ı ' n m ( G A T S ) II. Maddesi ve Ticaretle Bağlantılı Fikri
Mülkiyet Hakları A n l a ş m a s ı ' n m (TRIPs Anlaşması) 4. Maddesinde özel
olarak kapsanan söz konusu ilke, D T Ö ' n ü kuran A n l a ş m a ' n m eklerini teşkil
eden her bir hukuki metnin de temelini teşkil eden önemli bir unsurdur.
Böyle olmakla beraber, D T Ö , G A T T zamanında da olduğu gibi, üye
ülkelerin gümrük birlikleri ve serbest ticaret anlaşmalarına gitmelerine,
başka bir deyişle, birbirlerine diğer D T Ö ülkelerine nazaran tercihli
uygulama yapmalarına olanak tanımakta, bu da M F N ilkesinin en önemli
istisnasını oluşturmaktadır.
G ü m r ü k Tarifeleri ve Ticaret Genel A n l a ş m a s ı ' n m gümrük birlikleri ve
serbest ticaret anlaşmalarına ilişkin X X I V . M a d d e s i ' n i n geçmişi, çok taraflı
ticaret sistemini oluşturma çabalarının somutlaştığı Havana Şartı'nm kaleme
alındığı aşamaya kadar gitmektedir. O tarihlerde, özellikle 1940'ların
sonlarında yoğun bir şekilde başvurulan ayırımcı ticari düzenlemelerin
yıkıcı sonuçlarından alman dersler de göz önünde bulundurularak, bölgesel
ticaret anlaşmalarının istisnai uygulamalar olarak kalacakları ve çok taraflı
ticarete de katkı sağlayacakları inancı hâkimdi.
Hal böyle iken,
X X I V . M a d d e ' n i n oluşturulmasının ardından geçen
yaklaşık altmış yıllık dönemde, bölgesel ticaret anlaşmaları özellikle de
serbest ticaret anlaşmaları, istisna olmak bir tarafa, uluslararası ticari
ilişkilerde neredeyse " n o r m " halini almıştır. Hâlihazırda, D T Ö üyelerinin
b ü y ü k bir bölümü en az bir bölgesel ticaret anlaşmasına tarafken, anılan
anlaşmalar kapsamında gerçekleştirilen ticaret dünya ticaretinin yarısını
aşan bir bölümüne tekabül etmektedir. D T Ö Sekretaryası'nm konuya ilişkin
çalışmaları m ü m k ü n olduğunca tarafsız bir perspektiften, mevcut bölgesel
ticaret anlaşmalarını dünya ekonomisi ve D T Ö kuralları bakımından
değerlendirmeye yöneliktir.
Türkiye bu bağlamda çok stratejik bir k o n u m d a bulunmaktadır. A B gibi bir
bölgesel ticaret birliğine üye olmamakla beraber G B ile bağlı ama D T Ö ' n e
tam üyedir. Bu durum bir önceki bölümde ayrıntıları ile ele almmıştır.^^
Bu bakımdan Türkiye'nin A B ile olan bu ilişkisinde bir müzakere stratejisi
çıkarması elzemdir. Şöyle ki;
4.6.1.
İHRACAT AÇISINDAN ÖNEMLİ OLAN VE KORUMA
ALTINA ALINMAK İSTENEN SEKTÖRLERİNİN
LİSTESİNİ ÇIKARMAK
2006 yılı Ocak-Aralık dönemi ihracatı, bir önceki yılın aynı dönemine
nazaran %16,8 oranında artışla 85,8 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu
dönemde toplam ihracatımızın % 8 6 , 2 ' l i k bölümü sanayi ürünleri, % 1 1 , 4 ' l ü k
bölümünü tarım ürünleri ve % 2 , 4 ' l ü k bölümünü madencilik ürünleri
oluşturmaktadır.^^ 2006 yılı Ocak-Aralık döneminde sanayi ürünleri ihracatı
% 1 7 , 9 ' l u k artışla 73,9 milyar dolar, tarım ürünleri ihracatı % 5,9'luk artışla
9,8 milyar dolar, madencilik ürünleri ihracatı ise % 36,4'lük artışla 2,1
milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. A h sektörler itibariyle ihracatımızda en
fazla paya sahip olan ilk beş sektör aşağıdaki tabloda gösterilmektedir:
Ayr. Bkz: s.: 73 "4.3. Dünya Ticaret Örgütü ve Avrupa Birliği Arasında Sıkışan Türkiye''
Veriler DTM'ndan alınmıştır, 2007
Sektör
Taşıt Araçları ve Y a n Sanayi
Hazır giyim ve Konfeksiyon
Demir ve Demir Dışı Metaller
Kimyevi Maddeler ve Mamuller
Elektrik-Elektronik
Pay (%)
18,1
16,3
14,9
10,2
9,4
Değer (milyar $)
15,5
13,9
12,7
8,8
8,1
Tablo 18: İhracatımızda En Fazla Paya Sal lip Sektörler
Kaynak, DTM, 2007
En fazla ihracat artışı gösteren ilk beş sektörümüzün ulaştıkları ihracat
değerleri aşağıdaki gibidir:
Sektör
Madencilik Ürünleri
D e m i r ve D e m i r Dışı Metaller
Kimyevi Maddeler ve Mamuller
Taşıt A r a ç l a n ve Y a n Sanayi
Makine ve Aksamları
Artış (%) Değer (milyar $)
36,4
2,1
12,7
31,3
29,2
8,8
15,5
22,9
21,8
4,1
Tablo 19: En Fazla ihracat Artışı Gösteren Sektörler
Kaynak: DTM, 2007
Yukarıdaki iki tablo bize ihracatımızda bir dönem kilit sektörler olan tekstilhazır giyim ve taş toprak sektörlerinin gitgide kan kaybettiğini
göstermektedir. B u durum, çalışmanın 3. bölümünde üzerinde ayrıntılı bir
şekilde durulan G ü m r ü k Birliği'nin tek taraflı işlemesindendir. Tekstil
sektörünün, gerek ihracat, gerek istihdam, gerekse katma değer bakımından
Türkiye için yeri ve önemi fevkalade büyüktür. İç ve dış gelişmelerden çok
çabuk ve çok derin etkilenen bu sektör, kendisi ile birlikte Türk ihracatını ve
diğer sektörleri adeta felç etmektedir. Tekstil sektörü, kriz ortamlarında
Türkiye'nin y u m u ş a k k a m ı olurken, kalkınma ve b ü y ü m e yıllarında ise en
b ü y ü k umut olmaktadır. U z u n yıllardan beri dış ticaretimizde "stratejik" bir
sektör olma durumunu koruyan sektörün yurt ekonomisindeki payı
yadsınamaz olmakla beraber kan kaybettiği de açıktır. Aşağıda sunulan
rakamlar bunun en gerçekçi ifadesidir:
2005 yılında tekstil ihracatı yüzde 6,5, hazır giyim ihracatı yüzde 4,8 arttı.
Her ikisinin de artış oranı genel ihracatın artış oranı olan yüzde 14,7'nin
gerisinde kaldı.
Tekstil ve hazır giyim ihracatının genel ihracat içerisindeki payı yüzde
2 5 , 8 ' e geriledi. Oysa bu r a k a m 2000 yılında yüzde 37,1'di. A B ülkelerine
olan tekstil ihracatının payı 2 0 0 4 ' t e yüzde 44,5 iken 2 0 0 5 ' t e yüzde 4 2 , 1 ' e
düştü. Miktar olarak bakıldığında 2005 yılında elyaf ithalatı yüzde 5,
dokuma kumaş ithalatı yüzde 2, iplik ithalatı yüzde 7 arttı. İthalata dayalı
ihracat yaratılınca Türk tekstil ve hazır giyim sektörü daraldı.
Tekstil ürünleri imalatı 2 0 0 5 ' t e yüzde 11,9, hazır giyim imalatı yüzde 12,5
geriledi. Hazır giyim sektöründe kapasite kullanım oranı 2005 yılında yüzde
3,1 düştü. Tekstil ve hazır giyim sektörüne verilen yatırım teşvik
belgelerinin oranı yüzde 45,1 azaldı. 2001 yılında D ü n y a Ticaret Ö r g ü t ü ' n e
giren Ç i n ' d e üretim maliyetleri dünya ortalamasının çok altındaydı. Ç i n ' i n
doğusundaki köylerde ayda 20 dolara, şehir merkezlerinde ise ayda 50
dolara işçi çalıştırmak m ü m k ü n d ü . Bu durum dünya tekstil üretiminin çok
geçmeden Ç i n ' e kaymasına yol açtı.
Ç i n ' i n etkisiyle 2001 yılında sektör h e m dış pazarda, h e m iç pazarda kan
kaybetti. Tekstil ve hazır giyim sektörünün toplam ihracattaki payı 2 0 0 0 ' d e
3Aüzde 37,1 iken, 2 0 0 1 ' d e yüzde 3 3 , 8 ' e geriledi. Sektörün toplam ithalattaki
payı ise 2 0 0 0 ' d e y ü z d e 4,40 iken 2 0 0 1 ' d e yüzde 5,22'ye yükseldi. Tekstil
imalatı yıllık ortalama üretim endeksi ise 2 0 0 0 ' d e 95,7 iken 2 0 0 1 ' d e 9 0 , 9 ' a
düştü. Hazır giyim imalatı yıllık ortalama üretim endeksi de 2 0 0 0 ' d e 108,7
iken, 2 0 0 1 ' d e 105,3 oldu.^^
Ülke ekonomisinde en önemli kalemlerden biri olan tarım sektörünün de
durumu tekstil-konfeksiyon sektöründen farklı değildir. M e n ş e ürünleri
üzerinde A B ' n i n iç hukuk düzenlemeleri halen Türkiye'nin Avrupa
pazarlarındaki rekabet gücünü kırmaktadır.
Veriler İhracatçı Birliklerinden alınmıştır.
4.6.2.
ÖNEMLİ ÖLÇÜDE İHRACAT KALEMİ OLAN
SEKTÖRLERDE GB KOLAYLIKLARININ
DEVAM ETMESİ
Bir önceki alt b ö l ü m ü n devamı mahiyetinde bu kısımda üzerinde durulacak
husus, ihracat bakımından önemli bir değere sahip olan kalemlerdeki G B
kolaylıklarının d e v a m etmesi yönünde bir talep ileri sürmektir.
Yatırım
Yıl
Tüketim
Ara Malı
Toplam
Milyon
Değer
Pay
(%)
9.156
50,6
8,8
11.854
54,8
29,5
21.636
42,0
8,9
12.354
53,2
4,2
23.224
11.032
42,0
13,2
13.890
52,9
12,4
26.261
11.129
41,3
0,9
14.374
53,3
3,5
26.974
1.796
6,8
30,3
10.840
2000 2.140
7,7
19,2
11.573
2001 2.618
22,3
13.299
8,4
2002 2.739
4,6
7,6
14.636
2003 4.217
54,0
18.398
8,9
2004 6.530 10,3
54,8
25.868
2005 7.974 10,9
22,1
30.129
2006 9.264 10,9
16,2
37.699
Tablo 20: Mal Grubu Bazında İhracat
Kaynak: DTM, 2007
40,8
-2,6
6,8
14,9
13.895
52,3
-3,3
26.587
14.013
15.221
18.532
24.344
50,5
48,6
0,8
8,6
27.775
31.342
51,4
51,5
48,3
47,2
21,8
31,4
25,2
36.059
47.252
63.120
13,7
8,6
73.476
85.141
Değer
Pay
(%)
1994
727
4,0
1995
837
3,9
1996
1.125
1997
1998
1999
Değ.
(%)
Değer
Pay
(%)
8.222
45,4
15,1
8.946
41,3
4,8
34,5
9.745
1.339
5,1
19,0
1.378
5,1
2,9
41,7
42,4
40,6
38,9
41,0
41,0
44,3
Değ.
(%)
10,1
25,7
40,6
16,5
25,1
30.486
34.665
37.644
44,2
Değ.
(%)
$
18.105
Yulcarıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere Türkiye son 6 yılda neredeyse
oransal olarak sabit kalmakla beraber ara malı ve tüketim malları ihracatında
yüksek değerlere sahiptir. Özellikle ara malları ihracatı 2005/2006 yılları
arasında % 25 oranında artarak önemli bir ivme kazanmıştır.
Bir önceki alt b ö l ü m d e de belirtildiği üzere taşıt ürünleri yan sanayi bugün,
ara malları anlamında en etkili ihracat kalemimizdir. Türkiye'deki otomotiv
sanayi 1960'lı yıllardan önce ithal ikamesi amacı ile kurulmuş, sektör tarım
araçları ağırlıklı olarak varlığını sürdürmüş; 1970 yılında T O F A Ş A.Ş. ve
O Y A K Renault A . Ş . ' n i n kurulmasıyla sektör ivme kazanmıştır. A n a
sanayinin kurulmasına bağlı olarak da, 1970'li yıllarda yan sanayi gelişme
göstermiştir. 1990'lı yıllarda ise ihracata yönelik rekabetçi bir sanayi
niteliğini kazanmıştır. T ü r k i y e ' d e üretim için işbirliği yapılan küresel
firmalarla
Türkiye'deki
ortakları
arasındaki
yoğun
entegrasyonun
gerçekleşmesi bu süreci başlatmış ve geliştirmiştir. Bu nedenle otomotiv
sanayinde uygulanan üretim yöntemi ve teknolojileri uluslararası düzeydeki
ve ana firmaların kullandıkları yöntem ve teknolojilerle eşdeğerdedir.
Ayrıca özellikle son yıllarda gelişen Ar-Ge olanak ve kapasitesi de
Türkiye'deki otomotiv sanayinin üretim yöntemleri ve ürün teknolojisini
geliştirme çabalarını desteklemektedir.
Türk Otomotiv A n a ve Y a n Sanayi, küresel otomotiv sanayinin ayrılmaz
parçası olmuştur. Türk otomotiv yan sanayi bugün üretiminin % 9 0 ' ı n ı
dünya pazarları için üretilen araçlara veya yedek parça pazarına satmaktadır.
Otomotiv Y a n Sanayi alanında 35 yıllık deneyime sahip yerli üreticilerin
yanında, dünya markaları da ülkemize yatırım yapmaktadır. Otomotiv yan
sanayi üreticileri, kalite ve standartlarda yakalanabilecek en üst seviyeyi
yakalayarak, öncelikle müşterileri olan araç üreticilerinin takdirini almakla
kalmamış, uluslararası teknoloji ve kalite ödüllerinin de sahibi olmuşlardır.
Bu seviyenin yakalanabilmesinde en önemli etken işbirliği içinde çalışılan
küresel rekabet ortamının benimsenmesi, bu yönde yapılan yatırım ve
eğitimlerdir.
Otomotiv yan sanayi; ülkemizde ve küresel pazarda üretilen araçlara, O E M
ve yenileme pazarına aksam ve parçalar üretmektedir. Otomotiv yan sanayi
uluslararası standartlara uyarak, müşterisi olan ana sanayi firmalarının
ayrıca belirlediği kalite, fiyat hedefi, teslimat detayları gibi koşullara uyarak
üretim ve satışlarını gerçekleştirirler.
Türkiye'de üretilen dünya araçlarında bugün bir bölümü "co-designer"
olarak yer alan yan sanayii firmaları, böylece ana sanayii
firmalarının
küresel üretimleri için de "co-designer" olabilecek şansa erişmiş olup
uzun yıllara dayanan deneyimleri ve bilgi birikimleriyle, k n o w - h o w
oluşturma konusunda da önemli bir aşamaya gelmişlerdir.
Mevcut Durumda^
•
•
•
•
•
•
•
1.2 Milyon Adet Üretim Kapasitesi
Avrupa Birliği'nde 1. Otobüs Üreticisi
Avrupa Birliği'nde 3. Hafif Ticari Araç Üretici
Avrupa Birliği'nde 3. K a m y o n Pazarı
Dünyanın 17. Otomotiv Üreticisi
Dünyanın 20. En B ü y ü k Ekonomisi ve 15. En B ü y ü k Nüfusu
8 A B Ülkesinden Daha B ü y ü k Bir Hafif Ticari Araç Pazarı (Çek
Cumhuriyeti, Romanya, Slovenya, Polonya, Macaristan, Slovak
Cumhuriyeti, Estonya, Letonya, Litvanya)
gibi ülke çapında ve yurt dışında önemli bir yer edinen sektörün kısa vadede
(2015) hedefleri; 2 milyon araç üretim, dünya araç üretiminde 10.;AB'de 3.
olmak ve Ar-Ge konusunda A B ' d e ilk beş ülke arasında yer almaktır.
Sektör rekabet gücünü;
• D o y m a m ı ş iç pazar
• A B ile G ü m r ü k Birliği ve teknik mevzuatta u y u m
• Rekabetçi maliyetlerle esnek üretim yapabilme yeteneği
• Rekabetçi yan sanayi
• Üretimde yüksek kalite standartları
• İyi eğitilmiş genç, dinamik, istekli ve kalifiye işgücü
• Esnek ve uzun süreli çalışma olanakları
• Teknik ve ticari beceri düzeyi
• Uluslararası yönefim sistemleri yaygınlığı ( k a l i t e , çevre, g ü v e n l i k )
Bu metindeki veriler TAYSAD (Taşıt Araçları Yan Sanayicileri Demeği kayıtlarından
alınmıştır)
•
•
Konjonktür ve standart değişimlerine u y u m becerisi, üretim ve
teslimatta (düşük miktarda da) esneklik yeteneği
Yabancı firma ortakları ile gelişmiş yan sanayi "know-how" düzeyi
•
•
•
Girişimci kadroların varlığı
Maliyetlerin göreceli olarak (AB'ye göre) düşüklüğü
Yeni araç projelerinde yan sanayimizin proje başlangıcında, tasarıma
ortak olması,
gibi yönlerden alırken bu sektör için firsatlar; ekonomideki olumlu gidişata
bağlı olarak iç talepte artış, küresel pazarlarda ve k o m ş u ülkelerde yeni
olanaklar-yeni ihracat pazarları, A B mevzuatına u y u m çalışmaları ( Örneğin
grup muafiyeti A B yenileme pazarındaki gücümüzü ve payımızı arttırmak
için bir firsat yaratmaktadır.) ve yeni yatırımlar için ülkenin çekici hale
gelmesidir.
Tekstil konfeksiyon sektörü ihracat açısından kilit ikinci sektörümüzdür.
Ancak son yıllarda gerek A B uygulamaları gerekse Ç i n ' i n dünya
pazarlarında estirdiği rüzgar bu sektörün kan kaybetmesine neden olmuştur.
Türkiye'nin 1998 yılından 2006 yılma kadar gerçekleştirdiği genel ihracat
incelendiğinde, dokuz yıllık süreçte ihracatın dolar bazında yaklaşık üçe
katlandığı görülmektedir. Genel ihracatın yıllık ortalama artış oranı ise
%15,6 olarak hesaplanmaktadır. Türkiye'nin tekstil ihracatı ise dokuz yıllık
süreçte yaklaşık iki katma çıkmıştır. Tekstil ihracatının ortalama yıllık artış
oranı %10,2 olarak hesaplanmaktadır. B u bağlamda, tekstil ihracat artışının,
genel ihracat artışının kayda değer gerisinde kaldığı görülmektedir. Tablo
2 0 ' d e n görüldüğü gibi, Türkiye'nin genel ihracatı ile tekstil sektörü ihracatı
arasında, yıldan yıla artış oranları açısından bir paralellik vardır. Örneğin
2003 ve 2004 yılında, genel ihracat rekor denilebilecek oranlarda artmıştır.
B u n a paralel bir artış teksfil ihracatında da görülmektedir. 2005 ve 2 0 0 6 ' d a
Genel İhracat'm artış hızı, 2003 ve 2 0 0 4 ' e göre yarı yarıya yavaşlamış,
tekstil ihracatında da görülmüştür. Ancak, toplam ihracat içerisinde ise
tekstilin payının d e v a m h düşüş gösterdiği ( 1 9 9 8 ' d e %9,4 olan pay, 2 0 0 6 ' d a
% 6 , 5 ' e gerilemiştir) gözden kaçmamaktadır.
YIL
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2006
2006
98-06 ortalama
GENEL
İHRACAT
( 1 0 0 0 $)
28.054.932
26.992.209
27.201.538
31.063.595
36.205.090
47.880.277
64.010.231
73.444.821
85.761.134
DEĞİŞİM %
-3,8
0,8
14,2
16,6
32,2
33,7
14 J
16,8
15,6
TEKSTİL İHRACAT!
(10001)
2.631227
2.565.465
2.590.818
2.867.083
2.979.471
3.661.104
4.565.602
4.860.887
5.676.097
DEĞİŞİM
%
-Z5
10
10,7
3,9
22,9
24,7
6,5
14,7
10,2
TEKSTİLİN
PAYİ %
9,4
9,5
9,5
9,2
8,2
7,6
7,1
6,6
6,5
Tablo 21: Genel İhracat ve Tekstil İhracatının Karşılaştırmalı İncelenmesi
Kaynak: İTKİB, 2007
İtalya, Almanya ve Rusya Federasyonu tekstil ihracatında Türkiye'nin en
önemli üç pazarıdır. Bu bağlamda bu üç ülkeye gerçekleştirilen tekstil
ihracatını detaylı olarak incelenmekte fayda bulunmaktadır. 1998 yılından
2006 yılma kadar dokuz yıllık süreçte de görüldüğü üzere, İtalya
Türkiye'nin uzun yıllardır bir numaralı tekstil ihracat pazarıdır. B u ülkeye
yapılan tekstil ihracatının yıllık ortalama artış oranı % 9 , r d i r . 2000, 2002 ve
2005 yıllarında İtalya'ya gerçekleştirilen ihracatta düşüşler yaşanmıştır.
Ancak, 2 0 0 3 , 2004 ve 2006 yıllarında yüksek ihracat artışları
kaydedilmiştir. Tekstil ihracatının yıllık artış oranının %10,2 olduğu
gözönüne alındığında, İtalya'ya gerçekleştirilen ihracatın çok az da olsa bu
artışın gerisinde kaldığı söylenebilir.(Bakınız Tablo 21). Almanya, 2005
yılma kadar Türkiye'nin en çok tekstil ihracatı gerçekleştirdiği ikinci ülke
k o n u m u n d a iken, 2005 yılında bir sıra gerileyerek üçüncü ülke k o n u m u n a
gelmiştir. B u gerilemenin arkasında, değer zincirinde m e y d a n a gelen
kaymalar, Türk firmalarının pazar çeşitlendirme faaliyetleri ve uluslararası
rekabetin bulunduğu düşünülmektedir. 1998 yılından 2006 yılma kadar
dokuz yıllık süreçte, A l m a n y a ' y a gerçekleştirilen ihracatın yıllık ortalama
artış oranı %5,2 olarak hesaplanmaktadır. B u artış oranı, toplam tekstil
ihracat artış oranının yaklaşık yarısıdır. 2000 yılında gerçekleştirilen
ihracatın %18,5 oranında düşmesi dikkat çekicidir. A n c a k 2006 yılında,
toplam tekstil ihracatının da üzerinde (%15,5) artış kaydedilmiştir. Rusya
F e d e r a s y o n u ' n a gerçekleştirilen tekstil ihracatının dokuz yıllık süreçte
ortalama artış oranı %33,4 olarak hesaplanmaktadır. Bu yüksek yıllık
ortalama artış oranı, 2001 yılından bu yana R u s y a ' y a gerçekleştirilen
yüksek tekstil ihracatından kaynaklanmaktadır. (Bakınız Tablo 2). Rusya,
tekstil ithalatından Eurostat ve Comtrade veri tabanlarına göre dünyanın 19.
veya 20. b ü y ü k tekstil ithalatçısı k o n u m u n d a yer almaktadır. Bu veri
tabanlarına
bazı
ülkelerin
sağlıklı
bilgileri
yerleştiremediği
de
düşünüldüğünde, R u s y a ' n ı n göründüğünden çok daha önemli bir pazar
olduğu söylenebilir. Uluslararası Tekstil Üreticileri F e d e r a s y o n u ' n u n
(ITMF) derlediği tekstil makinesi satışlarına ilişkin genel bilgiler, Rusya
F e d e r a s y o n u ' n u n iplik ve dokuma makinesi alımlarında pek de hareketli
olmadığını göstermektedir. B u bakımdan R u s y a ' n ı n , önemli bir tekstil
ithalatçısı olarak kalacağı söylenebilir.
YIL
1998
TOPLAM
DEĞİŞİM
İHRACAT (1000
%
$)
2.631227
İTALYA'YA
İHRACAT
DEĞİŞİM
%
332.953
ALMANYA'YA
İHRACAT
DEĞİŞİM RUSYATA DEĞİŞİM
%
İHRACAT
%
248.270
58.652
1999
2.565.465
-2,5
360.266
8,2
279.854
12J
46.769
-20,3
2000
2.590.818
10
310.304
-13,9
227.972
-18,5
48.497
3J
2001
2.867.083
10J
330.345
6,5
240.870
5J
72.259
49,0
2002
2.979.471
3,9
279J93
-15,3
241.198
0,1
113.102
56,5
2003
3.661104
22,9
417.274
49,1
267.112
10J
184.061
62,7
2004
4.565.602
24,7
507.182
215
300.601
12,5
254.724
38,4
2005
4.860.887
6,5
495.153
-2,4
308.298
2,6
381.468
49,8
2006
5.576.097
14,7
588.680
18,9
356.099
15,5
485.042
27,2
99-06 Ortalama
10,2
9,1
5,2
33,4
Tablo 22: En Çok İhracat Yapılan Ülke Bazında Tekstil İhracatı
Kaynak İTKİB,2007
A B Ülkeleri (AB 25) hala en fazla tekstil ihraç edilen ülke grubudur ve
tekstil ihracatındaki payları 2006 yılında % 4 2 , r d e n % 4 4 , 5 ' e çıkmış
durumdadır. A B ülkelerine yönelik ihracattaki artış oranı %21,2 olarak
gerçekleşmiş olup, ihracat toplamı 2,5 milyar dolara ulaşmıştır. 2006 yılında
oransal olarak en yüksek ihracat artışı Eski S.S.C.B. ülkelerine yönelik
tekstil ihracatında elde edilmiştir (%24,8). Eski S.S.C.B. ülke grubu, A B
ülkelerinin ardından Türkiye'nin en fazla tekstil ihraç ettiği ikinci ülke
grubudur. Romanya, Bulgaristan gibi ülkelerin yer aldığı Diğer Avrupa
ü l k e l e r i tekstil ihracatı açısından üçüncü b ü y ü k pazardır. 2006 yılında b u
ülke grubuna gerçekleştirilen tekstil ihracatı, geçen yıla göre %17,8
oranında artarak 597,4 milyon dolara ulaşmıştır. 2006 yılında diğer O E C D
ülke grubuna 272,7 milyon dolarlık tekstil ihracatı gerçekleştirilmiştir.
Diğer ülkeler ve bölgeler ihmal edildiğinde, ihracat düşüşü görülen tek ülke
grubu bu ülke grubu olmuştur. Küresel ve ülkesel ekonomik şartlar, b u
düşüşün arkasındaki temel nedenler olarak görülmektedir. Orta Doğu
ülkelerine yönelik tekstil ihracatı 2005 yılma kıyasla %5,2 oranında artarak
365,5 milyon dolara ulaşmıştır. Afrika ülkelerine yönelik tekstil ihracatı
2 0 0 6 yılında %22,6 oranında artarak 349,8 milyon dolara ulaşmıştır. Diğer
A s y a ülkelerine gerçekleştirilen ihracat, 2006 yılında %10,1 oranında
artarak 202,1 milyon dolara ulaşmıştır. (Bakınız Figür: 16)
ülke Grupları İtibariyle Tekstil ve Hammaddeleri İhracatı
2005-2006 Ocak-ZM-alık
(1000$)
2.500
2-000
• 2005 Ocak - Aralık
m 2006 Ocak - Aralık
1-500
1.000
500
A B ülketeri Diğer OECD Diğer
Üikeieri
Avrupa
Ülkeleri
Eski
S-S.C.B
Ülketer i
Orta Doğu
Ülkeleri
Afrika
Ülkeleri
Diğer Asya
Diğer
Ülkeleri
Ülkeler ve
Bölgeler
Figür 17: Ülke Grubu İtibariyle Tekstil ve Hammadde İhracatı
Kaynak: İTKİB, 2007
Hazır giyim ve konfeksiyon sektörüne gelince; sektör, 2006 yılında 13,99
milyar
dolar
değerinde
ihracat
gerçekleştirmiştir.
2005
yılında
gerçekleştirilen ihracat ise 13,69 milyar dolar düzeyindedir. B u değerlere
göre, sektör ihracatmda 2006 yılmda % 2,11 oranmda bir artış söz
konusudur. 2006 yılı başında dünya hazır giyim ticaretinde yaşanan
durgunluk, petrol fiyatlarındaki aşırı artışlar, yeni rekabet ortamından
kaynaklanan zorluklar ve ana ihracat bölgemiz olan A B ekonomisinin
yaşadığı ekonomik çalkantılar yanında gümrük birliği ve A B ' y e tam üye
olmaksızın verilen tek taraflı ticari tavizler göze alındığında, ihracatın
gösterdiği
performans
beklenilenin
altında
gelişmiş
olsa
da
küçümsenmemelidir. 2006 yılma ait ihracat rakamları, Türkiye İhracatçılar
Meclisi tarafından açıklanmış ve bu rakamlara göre yaklaşık 14 milyar dolar
değerinde hazır giyim ve konfeksiyon ihracatı gerçekleşmiştir.
Demir ve Demir Dışı Metaller ihracatımız, 2006 yılının ilk altı ayında,
geçen yıla göre miktarda % 1 3 artarak 585,7 milyon ton, değerde de %31,2
artarak 1,82 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. A l ü m i n y u m ürünleri 577,3
milyon dolarla 2006 yılının ilk altı aylık döneminde en fazla ihraç edilen
ürün olmuştur. Söz konusu ürün grubunu sırasıyla. Demir Çelik Mamulleri
513,6 milyon dolarla, 392,1 milyon dolarla Bakır Mamulleri, 301,8 milyon
dolarla da Metal Mamulleri izlemektedir. 2006 yılının ilk 6 aylık döneminde
Demir ve Demir Dışı Metaller Ürünleri ihracatında Avrupa Birliği ülkeleri,
909 milyon dolar ve % 5 0 payla söz konusu ürünlerin en fazla yapıldığı ülke
grubu olmuş, bu ülke grubunu sırasıyla, 362 milyon dolar ve % 2 0 payla
Diğer Avrupa ülkeleri, 222 milyon dolar ve % 1 2 payla Yakın ve Orta D o ğ u
Asya ülkeleri, 92 milyon dolar ve % 5 payla Kuzey Amerika ülkeleri
izlemiştir. 2006 yılı Ocak-Haziran döneminde, Avrupa Birliği ülkelerine
yapılan Demir Demir Dışı Metal mamulleri ihracatımızda, bir önceki yılın
eş dönemine göre değerde % 3 4 , 5 , Diğer Avrupa ülkelerine % 2 8 , 8 , Yakın ve
Orta D o ğ u Asya ülkelerine ise %25,5 artış kaydedilmiştir.
italya 188,3 milyon dolarla (%89,8 artış) 2006 yılı Ocak-Haziran
döneminde, sektör ihracatının en fazla yapıldığı ülke olurken, A l m a n y a
187,5 milyon dolarla (12,6 artış) ikinci, İngiltere 147,5 milyon dolarla
(32,5 artış) üçüncü sırada yer almıştır. Fransa (89,1 milyon dolar), A B D
(87,7 milyon dolar), R o m a n y a (75 milyon dolar), frak (66,3 milyon dolar) ve
Bulgaristan (60,7 milyon dolar) sektör ihracatmm yapıldığı diğer önemli
ülkeler olmuşlardır^"^.
4.6.3.
İTHALATTA KORUMA ALTINA ALINMAK ÎSTENEN
SEKTÖRLER İÇİN G Ü M R Ü K VERGİLERİNİ
YÜKSELTME HAKKINI ELDE TUTMAK
Türkiye'nin yerli sanayini korumak amacıyla Dış Ticaret Müsteşarlığı
tarafından son yıllarda yoğun biçimde başlatılan damping soruşturmaları
nihayet yavaş yavaş neticelenmektedir. 24 Eylül 2004 tarihli Resmi
G a z e t e ' d e yayınlanan İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesine İlişkin
Tebliğ kapsamında U z a k d o ğ u ' d a n ithal edilen bazı ipliklerin T ü r k i y e ' y e
girişinde ek vergi olarak anti-damping vergisi uygulanması ilk ve en önemli
adımlardan biridir.
Küreselleşme hareketi ile birlikte gümrük vergilerinin kademeli olarak
düşürülmesi,
kotaların
kaldırılması
türünden
serbest
ticaretin
geliştirilmesine yönelik çalışmalar, ülkelerin yabancı mallara karşı farklı
korumacılık önlemleri geliştirmelerini beraberinde getirmektedir. Bunlardan
birisi ve son yılların dünya ticaret çevrelerinde en çok tartışılan dış ticaret
politikası anti-damping vergileridir.
Bir ülkenin yerli üretimine karşı uyguladığı dünyaca kabul görmüş genel
ilkelerden uzak aşırı teşvik politikaları sonucunda yerli üretimi desteklemesi
anlamındaki damping uygulamasına bir tepki olarak doğan anti-damping
vergileri, son günlerin m o d a kavramı. D ü n y a ticaret gündeminin baş
sıralarında yer alan anti-damping vergileri, bir ülke malının haksız rekabet
unsuru yaratacak şekilde aşırı teşvik edilmesi ve sübvansiyonlar
uygulanması sonucunda fiyat dengelerini sağlamak amacıyla ithalatçı
ülkeler tarafından uygulanmaktadır.
D ü n y a Ticaret Örgütü de dampinge karşı önlemler alınması konusunda ilgili
ülkelerle hemfikir. D ü n y a Ticaret Ö r g ü t ü ' n ü n temelini oluşturan G A T T
Bu paragraftaki ilgili veriler İMMİB (İstanbul Maden ve Metaller İhracatçıları
Birliği)'nden alınmıştır.
döneminde bile ithalatta haksız rekabetin önlenmesi konusu örgütün temel
g ü n d e m maddelerinden birini oluşturmaktadır. Türkiye de son yıllarda
özellikle başta Çin olmak üzere U z a k d o ğ u mallarına karşı anti-damping
uygulaması içine giren ülkeler arasındadır. Dış Ticaret Müsteşarlığı'nm
başlattığı soruşturmalar sonucunda 2 0 ' y e yakın üründe damping uygulaması
yapıldığı tespit edilerek karşı önlem olarak anti-damping vergisi
uygulanacağı karara bağlanmış durumdadır. Türkiye'nin başlattığı damping
soruşturmaları, sadece U z a k d o ğ u ülkeleriyle sınırlı değil. Özellikle geçen yıl
A B D , A l m a n y a ve İtalya'dan ithal edilen bazı mallara yönelik de haksız
rekabet yarattığı gerekçesiyle damping soruşturması başlatıldı. Türkiye hali
hazırda 20 ülkeden ithal edilmekte olan 50 ürüne karşı anti-damping vergisi
uygulanmaktadır.
Bu kapsamda konuya korumacılık şeklinde b a k m a m a k ; aksine serbest
ticaret anlaşması adına tarafların kendi iç pazarlarını korumaları açısından
değerlendirmek yerinde olacaktır.
4.6.4.
G E L E C E Ğ E Y Ö N E L İ K K A L K I N M A STRATEJİLERİ
ARASINDA YER ALAN YA DA GELECEĞİN GÖZDE
SEKTÖRLERİ İÇİNDE ANILAN SEKTÖRLER
AÇISINDAN KORUMA TEDBİRLERİ ALMA HAKKINI
SAKLI TUTMAK
Tablo 18'deki verileri hatırlayalım: İhracatta en fazla artışı gösteren ilk üç
sektör; madencilik ürünleri (%36,4), demir ve demir dışı metaller (%31,3)
ve kimyevi m a d d e ve mamuller (%29,2) sektörleri olarak sıralanmaktaydı.
Devlet Planlama Teşkilatı'nm hazırladığı D o k u z u n c u Kalkınma Planı
çerçevesinde rekabet gücünün artırılması başlığı altında yüksek katma
değerli ürünlerin üretimi ve üretim proseslerine katma değer katma
hedeflerinden bahsedilmektedir.^^ Yukarıda adı geçen her üç sektör de ülke
çapında; kaynak bakımından zengin, işgücü bakımından ehil ve işleme ve
işgücü maliyetleri açısından düşük düzeylerde seyreden ancak katma değer
yaratan sektörlerdir.
35
DPT, IX. Kalkınma Planı, s. 42
Madencilik ürünleri açısından bakıldığında; Bor, feldspat, barit,
stronsiyum tuzları, manyezit, diyatomit, fluorit, linyit, trona, volfram,
antimuan, civa, altın, gümüş, çinko, kurşun ve k r o m dünya rezervleri içinde
%0,5'ten fazla paya sahip olduğumuz madenlerdir. Bunlara ek olarak;
mermer, perlit, pomza, bentonit, kayatuzu, jips, kalker-mam, zeolit, sodyum
sülfat, toryum, nadir toprak elementleri, olivin, asbest, lületaşı, sepiyolit,
profıUit, dolomit, kalsit, jips, kuvars-kuvarsit, silis kumu, zımpara ve
kireçtaşı dünya rezervleri içinde %0,5'ten b ü y ü k paya sahip olduğumuz
(zengin sayılabileceğimiz) madenler arasındadır. Y u r d u m u z , karmaşık
jeolojisi ve tektoniğinin sonucu olarak çok çeşitli m a d e n kaynaklarına
sahiptir. Ancak, bu karmaşık jeoloji ve tektonik, aynı z a m a n d a m a d e n
yataklarımızın küçük boyutlu ve çok parçalı olmasının da bir nedenidir.
Çeşitlilik açısından dünyanın zengin ülkelerinden biri olmamıza karşın,
gerek toplam rezerv yönüyle ve gerekse tek tek yatak boyutları
kıyaslandığında ülkemizin, dünya genelinde geri sıralarda yer aldığı
görülmektedir.
Madencilik sektörü sanayileşmenin temel girdilerini üreten bir sektördür.
Genel olarak; ülkemizde madencilik sektöründe 5 0 ' n i n üzerinde farklı
m a d e n ve mineral üretilmektedir. Madenciliğin yüzde 85'i k a m u sektörü,
yüzde 15'i özel sektör tarafından yapılmaktadır. Özel sektör endüstriyel
minerallerin üretiminde yoğunlaşırken, k a m u sektörü mineral yakıtlar ve
metalik cevher üretiminde ağırlığını korumaktadır.
D ü n y a doğal taş rezervlerinin yaklaşık üçte biri ülkemizde olmasına rağmen
Türkiye bu potansiyelini kullanmada arzu edilen seviyede değildir.
Türkiye'nin dünya ticaretinde ihracat payı değer olarak ancak %7'lerde
seyretmekle birlikte, işlenmiş ürün ihracatının giderek artan bir seyir
izlemesi ve blok ihracatına göre çok daha fazla katma değerin ülkemize
kazandırılmış olması gelecek adına olumlu ve sevindirici bir gelişme olarak
kabul edilmektedir. Bunlara ilaveten renk ve desen çeşitliliği ise Türkiye
için ayrı bir üstünlük yaratmaktadır.
Bununla birlikte, bu maden varlığımızın dış piyasalarda daha da önemli bir
gelir kaynağı haline gelmesi için, m o d e m teknolojilerin kullanılarak blok
üretimindeki kayıpların
asgariye indirilmesi, taşların
işlenmesinde
kullanılan teknolojinin daha da geliştirilmesi ve ayrıca, ocak, fabrika ve
atölyeler ile pazarlama ve yapılarda taş montajı işlerinde çalışacak
mühendis, formen, tekniker usta ve çırakların m a l z e m e üretim teknolojisi,
tasarım ve montajı konularında eğitilmesi özel önem taşımaktadır.
D e m i r ve demir dışı metaller sektörü açısından bakıldığında;
A l ü m i n y u m Mamulleri Demir ve Demir Dışı Metaller ihracatımızda 898
milyon dolarla % 3 0 , Bakır Mamulleri de 498 milyon dolarla % 1 7 paya
sahip olmuştur. Öte yandan. Metallerden El Aletleri, Matkap ve Torna
Uçları, Kilitler, Hediyelik Eşyalar, Mobilya vs. ihracatımız ise 526.8 milyon
dolar (%18 pay) olarak gerçekleşmiştir.
Avrupa Birliği ülkeleri 1,379 milyar dolar ve % 4 7 payla 2005 yılının 12
aylık döneminde D e m i r Demir Dışı Ürünler ihracatının en fazla yapıldığı
ülke grubu olmuş. Diğer Avrupa ülkeleri 661 milyon dolar ve % 2 2 payla
ikinci sırada yer alırken, bu ülke gruplarını Yakın ve Orta D o ğ u Asya
ülkeleri 389 milyon dolar ve % 1 3 payla izlemiştir.
2005 yılı Ocak-Aralık döneminde, Avrupa Birliği ülkelerine yapılan Demir
ve Demir Dışı Mamulleri ihracatımızda, bir önceki yılın eş dönemine göre
%15,3 oranında. Diğer Avrupa ülkelerine %35,9 oranında ve Yakın ve Orta
D o ğ u Asya ülkelerine ise %19,3 oranında artış gerçekleşmiştir.
A l m a n y a 319,2 milyon dolarla (%16,9 artış) 2005 yılı Ocak-Aralık
döneminde sektör ihracatının en fazla yapıldığı ülke olurken, ingiltere 233,5
milyon dolarla ikinci (%4,6 artış), italya 215 milyon dolarla (%13,2 artış)
üçüncü olmuştur.^^
Kimyevi maddeler ve mamuller sektörü açısından; Bilindiği gibi kimya
sanayi plastikten kozmetiğe, ilaçlardan boyalara kadar bir çok alanda
sağladığı nihai ürünlerin yanı sıra, pek çok sektöre de ara mal ve h a m m a d d e
temin eden bir sanayi dalı olarak, ekonomilere öncülük etmektedir. K i m y a
sanayi hayat standardımızı arttıran, hastalıklara karşı korunmamızı ve tedavi
edilmemizi sağlayan, temizlik ve hijyen konularında katkıda bulunan,
giyinme ve beslenmede insanlığın ihtiyacını karşılayan bir sanayi dalıdır.
36
Bu paragraftaki veriler İMMÎB tarafından sağlanmıştır.
K i m y a sanayisi; tarım ilaçları, sentetik gübreler, veteriner ilaçları, sentetik
elyaflar, sabun, deterjan, temizleyiciler, plastik hammaddeleri, beşeri ilaç
sanayi, kozmetik sanayi, boya, yardımcı maddeler, deri, tekstil, inşaat
(boru,levha,kapı,pencere vb.) yapıştırıcı, derz, dolgu maddeleri, izolasyon
malzemeleri v.s., fotoğraf malzemeleri, barut ve patlayıcılar gibi birçok
sanayi alanında nihai ve ara ürün sağlamaktadır. Önümüzdeki yıllar
içerisinde kimya sektörünün karşılaşacağı en ciddi hususların başında,
sektörün Avrupa Birliği mevzuatına u y u m süreci gelmektedir. Özellikle
çevre ve iş güvenliği konularında A B ' y e sağlıklı u y u m için sektörümüzün
h e m finansal desteğe h e m de zamana ihtiyacı bulunmaktadır. B u bağlamda,
sektöre sağlanacak
finansal
yardımların yanında, müzakere süreci
sonucunda belirlenecek olan u y u m tarihlerinin olabildiğince ötelenmesi,
sektöre önemli kolaylıklar sağlayacaktır.
Diğer yandan, A B çevresel düzenlemelerinin getirdiği yüksek maliyetler
dolayısıyla, "bulk" ürün tabir edilen niteliksiz kimyasal hammaddelerinin
üretiminin, maliyetlerin daha düşük olduğu U z a k A s y a ülkelerine kaydığı
görülmektedir. Söz konusu durum, A B ile entegrasyon sürecinde bulunan
Türkiye için de ö n e m arz etmekte ve bulk ürün üretimimizin kademeli
olarak Uzak Asya ülkelerine kayacağı tahmin edilmektedir. B u )âizden
kimya sanayimizin bulk ürün üretiminden "speciality chemicals" denilen
nitelikli kimyasallar üretimine yönelmesi gerekmektedir.
K i m y a sanayinin kullandığı hammaddelerin ve ürünlerinin taşınması ve
depolanması, üretimden kaynaklanan katı atık ve atık sular ve hava
emisyonları çevreye zarar vermektedir. Anılan çevre sorununu gidermek
için arıtma tesisi yapımı, baca filtreleri, atık yöntemlerinin gelişfirilmesi
önemle ele alınması gereken konulardır. A B entegrasyon sürecinde de önem
taşıyan bu çevresel önlemlerin gerçekleştirilmesi amacıyla A v r u p a ' d a
birçok örneğine rastladığımız sanayi lekelerinin oluşturulması, diğer yandan
A R - G E faaliyetlerinin
daha etkin gerçekleştirilebileceği
teknopark
projelerinin hayata geçirilmesi, sektörün rekabetçi yapısını daha da ileri
götürmesi açısından ö n e m arz etmektedir. Bununla birlikte, kimya sektörüne
yönelik olarak, özellikle h a m m a d d e ve pazarlara ulaşım için "deniz y o l u "
ulaşımı sağlayacak bölgeler seçilerek, behrlenen bu alanlarda t ü m altyapının
tamamlanmasıyla, "organize
oluşturulması gerekmektedir.
sanayi
bölgeleri"
ve
"sanayi
lekeleri"
İleriye yönelik kalkınma açısından katma değeri yüksek bu üç sektörün
koruma altına alınması hakkının elde tutulması, hatta serbest ticaret
anlaşması müzakerelerinde gümrük birliği kapsamı dışında tutulması
elzemdir.
Ayrıca geleceğin sektörleri olarak anılan sektörlerde de durum farklı
değildir. Bilişim sistemleri ve teknolojileri sektörü b ü y ü m e gösterecek
sektörlerin başında gelmektedir. Bu sektör aynı zamanda uluslararası alanda
iş y a p m a kolu haline dönüşecektir. G ü n ü m ü z ü n şirketlerinin Ukrayna,
R o m a n y a ve Arap Ülkeleri'nde b ü y ü k işlere imza atmaları kaçınılmazdır.
Örneğin Tepe G r u b u ' n u n bu yıl Meteksan ile yaptığı anlaşma ve Servus'un
yeni yatırım planları buna örnektir. Enerji sektörü h e m dünyada h e m de
T ü r k i y e ' d e katlanarak büyümektedir. Global ekonomide önümüzdeki 10 yıl
içinde yaklaşık % 3 ' l ü k bir b ü y ü m e beklenmektedir. Buna bağlı olarak
bü3mme ve refahı belirleyecek sektör olarak enerji sektörü birinci planda
önem kazanmaktadır. Enerji konusunda tüm dünyada büyük bir yapısal
değişim yaşanmaktadır. Türkiye'de bu gelişmelerden nasibini almakta ve
birçok firma öncelikli yatırım alanı olarak enerjiyi mercek altına almaktadır.
Yeni yatırımların birbiri ardına devreye girmesi ve istihdamda b ü y ü k bir
artış yaşanması kaçınılmazdır. Savunma teknolojileri sektöründe yeniden
yapılanma,
sektörün
ileri gelen
firmalarında
kendisini
şimdiden
göstermektedir. Aselsan, Roketsan, Havelsan, Kale Savunma Sanayi büyük
yatırımlar y a p m a k için harekete geçmişlerdir. Eğitim sektörü önemli bir
b ü y ü m e trendi içindedir. Eğitim anlayışının değişimine paralel olarak
değişen ilk ve orta öğretim yapısı, özelleşen üniversite kavramı bu sektörü
uluslararası bir rekabet alanı haline getirecektir. Perakendecilik sektöründe
şirket birleşmeleri sektörün uluslararası arenada rekabet edebilme gücünün
artmasına yönelik hareketlerdir. Dünyaca ünlü dev firmaların yatırımlarını
Türkiye'ye yönelik yapmaları h e m iç pazardaki rekabeti körükleyecek h e m
de istihdam adına ekonomiye yeni bir soluk getirmektedir ve getirecektir.
Elektronik sektörü de bilişim teknolojileri sektörü gibi A R & G E yatırımları
üzerine ayakta kalabilen bir sektördür. Bu noktada Türkiye'nin A B ' d e n
beklentisi olan teknolojik yatırımın ülke içinde gerçekleştirilmesi henüz
m ü m k ü n olmamıştır. B ü y ü k Avrupa Şirketleri'nin temel eğilimi A R & G E ' y i
kendi ülkesi veya gelişmiş ülkelerde yapmak, üretim aktivitesini ev sahibi
(host country) ülkeye aktarmak şeklindedir. Bu durum iktisat teorisinin
klasikleşmiş
"Ricardo'nun
karşılaştırmalı
üstünlükler
teorisi"
ile
açıklanabilir ancak hukuken durum, duyulan sıkıntı farklıdır. Şöyle ki;
O E C D , " Ç o k Uluslu İşletmeler için Genel İlkeler Metni"nde fikir eserleri
mülkiyet haklarının kullanımı için lisans verirken ya da başka şekilde
teknoloji transferi gerçekleştirirken, bunun makul koşullarda ve ev sahibi
ülkenin uzun vadeli kalkınma perspektiflerine katkıda bulunacak şekilde
yapılması hususuna dikkat ç e k e r . Ç ü n k ü ev sahibi ülkenin yerel ihtiyaçları
ile transfer edilen teknoloji uyumlu olmalı ve teknoloji transferi sonrası elde
edilen "ikfisadi fayda" ülke içinde kalmalıdır. Bu amaçla ev sahibi ülke çok
uluslu firmaya kendi ülkesinde A R & G E yatırımı için baskı uygulayabilme
hakkına sahiptir.
OECD Çok Uluslu İşletmeler İçin Genel İlkeler, Ek 2 Metin ve Uygulama Usulleri,
Bölüm VIII: Bilim ve Teknoloji, m. 4
Ayrıca bu konuda bakınız: TRIPS Rekabetin Korunması İlkesi m. 40 (TRIPS, rekabeti
sınırlandırıcı uygulamaların ticaret, teknoloji transferi gibi konularda yaratacağı olumsuz
sonuçları gidermek için taraf ülkelere, mevzuatında özel düzenlemeler yapmaları, fikri
haklarla ilgili uygulamalara bu gerekçe ile bazı sınırlandırmalar getirmeleri imkanı
vermektedir)
SONUÇ YERİNE
Türkiye, Avrupa Birliği ve Akdeniz Havzasını Kapsayan Serbest Ticaret
Alanı son genişleme ile birlikte Avrupa Birliği'nin sınırlarının ve
dolayısıyla da komşularının değişmesi yeni fırsatların yanı sıra yeni
zorlukları da ortaya çıkarmıştır. Avrupa K o m ş u l u k Politikası ( A K P European Neighbourhood Policy) söz konusu fırsatlar ve zorluklara yönelik
olarak geliştirilmiş bir proje niteliğinde olup, politikanın aynı zamanda
Avrupa Güvenlik Stratejisi'ni desteklemesi de öngörülmektedir. B u
kapsamda. Mart 2 0 0 3 ' t e K o m i s y o n tarafından " D a h a Geniş AvrupaKomşuluk: Güney ve D o ğ u Komşularıyla İlişkiler İçin Yeni Bir Çerçeve"
dokümanı hazırlanarak " D a h a Geniş A v r u p a Görev G ü c ü " oluşturulmuştur.
12 Mayıs 2004 tarihinde ise komşuluk politikasının temel belgesi niteliğinde
olan "Avrupa K o m ş u l u k Politikası Strateji Belgesi" yayımlamıştır. A B ' n i n
K o m ş u l u k Politikası, A B ' n i n aday statüsünde olmayan yakın komşuları
olan: İsrail, Ürdün, Moldavya, Fas, Tunus, Filistin, Ukrayna, Ermenistan,
Azerbaycan, Mısır, Gürcistan, Lübnan, Cezayir, Suriye, Libya ve Belarus
olmak üzere toplam on altı ülkeyi kapsamaktadır. Söz konusu ülkeler ile
Ortaklık Anlaşmaları imzalanmakta, daha sonra da bu anlaşma çerçevesinde
Eylem Planları hazırlanmaktadır. Bunlardan İsrail, Ürdün, Moldavya, Fas,
Tunus, Filistin ve Ukrayna için E y l e m Planları yürürlüğe girmiştir.
Ermenistan, Azerbaycan, Mısır, Gürcistan, Cezayir ve Lübnan için ise
Eylem Planları hazırlanma aşamasında bulunmaktadır. Son olarak Suriye ile
imzalanmış olan Ortaklık Anlaşması ise henüz onay aşamasında olup, Libya
ve Beyaz Rusya ile ise K o m ş u l u k Politikaları kapsamında imzalanmış bir
anlaşma bulunmamaktadır. A K P ' n i n temel amacı 5. genişleme dalgasının
ardından, A B ' n i n yeni komşularıyla ilişkilerinin derinleştirilmesi ve
böylelikle Avrupa kıtasını bölen sınır çizgilerinin oluşmasını engellemektir.
Nitekim, komşuluk politikasının yeni bir genişleme hedefi ile değil de, yeni
komşular arasındaki bağların güçlendirilmesi amacıyla oluşturulduğu
kolayca görülmektedir. Politikaların ana hedefi her iki tarafın da refah,
istikrar ve güvenliğini arttırmak yolunda ortak çıkarların desteklenmesinden
oluşmaktadır. Bu hedefe yönelik olarak politika kapsamındaki her bir
k o m ş u ülkenin ihtiyaçları göz önünde bulundurularak, ülkelere özgü bir
şekilde farklılaştırılmış projeler oluşturulmuştur. K o m ş u l u k politikası
kapsamındaki söz konusu projelerdeki ortak amaçlar üç ana başlık altında
toplanabilir:
• Ortak değerler ve çıkarlar çerçevesinde siyasi işbirliğini geliştirerek özgürlük
ve demokrasinin yayılması,
• Önemli boyutta ekonomik bütünleşme sağlamak ve ekonomik reform
süreçlerini desteklemek yoluyla komşu ülkelerde refah düzeyini arttırmak,
• Avrupa Güvenlik Stratejisi'yle de paralel olarak komşu ülkelerle k a l k ı n m a ,
çevre, silahsızlanma ve terörizm k o n u l a r ı n d a ortak çalışmalar yürüterek,
istikrar ve güvenliğin arttırılması.
Kapsamlı bir komşuluk politikası, k o m ş u ülkelerin, A B genişlemesinden
istikrar, güvenlik ve refah açısından azami düzeyde faydalanmalarını
öngörmektedir. Nitekim, bu amaç A B Anayasasının hazırlık çalışmalarında
da yansıtılmıştır. K o m ş u l u k politikasının önemi Aralık 2 0 0 3 ' t e onaylanmış
olan Avrupa Güvenlik Stratejisi'nde de vurgulanmıştır. Nitekim, söz konusu
stratejide, A B ' n i n görevinin yakın komşularının istikrar ve iyi idaresine
hususi bir katkıda bulunmak ve Birliğin doğusunda ve Akdeniz kıyısında
bulunan ülkelerde iyi yönetimlerin hakim olduğu ülkeler zinciri oluşmasını
desteklemek olduğu bildirilmektedir. B u çerçevede, 2004 tarihli Strateji
B e l g e s i ' n d e A K P ' n i n bölgesel anlaşmazlıkların çözümü konusunda A B ' n i n
katkılarını güçlendirmesi vurgulanan konular arasında yer almaktadır.
Oldukça kapsamlı ve iddialı bir yaklaşımdan oluşan komşuluk politikasının
katma değeri, diğer bir deyişle bu politikanın ayırt edici özellikleri aşağıda
sıralanmaktadır. K o m ş u l u k politikası,
• A B ' n i n t e m e l politika araçlarını daha y o ğ u n l a ş m ı ş bir ş e k i l d e bir a r a y a
g e t i r m e k t e d i r , b u y o l l a ortaklığın geliştirilmesi için k l a s i k dış p o l i t i k a
yöntemlerinin ötesine geçilerek komşu ülkelerdeki reformlara ve
modernleşme süreçlerine daha fazla destek sağlanması imkânı getirmektedir,
• Mevcut ikili ilişkiler ile karşılaştırıldığında, daha fazla k o n u y u , daha derin
ve b ü t ü n y ö n e t i ş i m a l a n l a r ı n ı k a p s a y a c a k bir ş e k i l d e k a p s a m a k t a , b u
ç e r ç e v e d e Birlik, politika k a p s a m ı n d a k i k o m ş u ülkeler tarafından atılan
somut adımlara paralel olarak e k o n o m i k b ü t ü n l e ş m e ve daha yakın siyasi
işbirliği önermektedir.
• Twinning ve T A I E X gibi programlar k o m ş u ülkelerin kullanımı için hazır­
lanmakta, politika geliştirilen mali ve teknik yardımlarla desteklenmektedir.
• A B ' n i n Orta ve Güneydoğu A v r u p a ' d a k i geçiş süreçlerini destekleme
k o n u s u n d a b a ş a r ı s ı k a n ı t l a n m ı ş m e t o t l a r ı ü z e r i n e k u r u l m u ş bir p o l i t i k a
niteliğinde olup, daha açık ve somut öncelikler belirlenmesi ve u y g u l a m a ­
ların daha yakından takip edilmesi suretiyle komşu ülkelerdeki reformlara
destek arttırılmaktadır.
• K o m ş u l u k politikasının uygulaması Mart 2 0 0 3 ' t e yayınlanmış olan
d o k ü m a n d a da bildirildiği üzere k o m ş u ülkelerin A v r u p a p a z a r ı n d a daha
çok yer almalarını sağlayacak şekilde, işbirliğinin ötesinde bir e k o n o m i k
bütünleşmeyi getirmektedir. A K P , ekonomik ve sosyal kalkınma y ö n ü n d e n
fayda sağlayacak reformları destekleyerek, ekonomiyle ilgili mevzuatların
uyumu, pazarların birbirine daha çok açılması ve ticaretteki engellerin daha
hızh bir şekilde kaldmlmasım hedeflemektedir. Dinamik bir süreç içerisinde
ilerleyen komşuluk politikasının uygulama araçları olan Eylem Planları ise
ilk a d ı m l a r ı t e ş k i l e t m e k t e d i r l e r . U y g u l a m a l a r ı n d e n e t i m i ise p o l i t i k a
kapsamında imzalanmış olan Ortaklık ve İşbirliği Anlaşmaları ile Ortaklık
A n l a ş m a l a r ı ' n m bünyesinde yapılmaktadır.
Eylem Planları'nm temel unsurları aşağıda özetlenmiştir:
Ortak değerlere bağlılık: Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarına ve
temel özgürlüklere saygı gibi ortak değerlerin güçlendirilmesi konusunda
k o m ş u ülkelerin bağlılıklarının seviyesi, A B ' n i n her bir k o m ş u ülke ile
oluşturduğu Eylem Planları'nda göz önünde bulundurulacak ilk unsurlardan
birisidir.
Daha etkili siyasi diyalog: Ortak Güvenlik Politikası ile de bağlantılı olarak,
daha etkili siyasi diyalogun yaratılması hususu da eylem planlarına derç
edilmiştir. Bu çerçevede, dış politika ve güvenlik konuları kapsamında,
özellikle bölgesel ve uluslararası konular, krizlerin önlenmesi, kriz yönetimi
ve ortak güvenlik tehditleri gibi konularda çalışmalar öngörülmektedir.
E k o n o m i k ve Sosyal Kalkınma Politikası: K o m ş u l u k politikası tercihli
ticaret ilişkilerinin yanı sıra, mali ve teknik yardımın arttırılmasını içeren
ekonomik hususları öngörmektedir. B u süreçte elde edilecek ekonomik
faydalar doğrudan ve dolaylı faydalar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Doğrudan faydalar kapsamında tarifelerin ve tarife dışı engellerin
kaldırılması ve piyasa bütünleşmesi sağlanması gibi hususlar yer almaktadır.
Dolaylı faydalar ise ekonomik uygulamaların A B ekonomik modeline
yaklaştırılması suretiyle bu ülkelerdeki yatırım ortamının iyileştirilmesi ve
özel sektörün gelişimi açısından daha saydam ve istikrarlı bir ortam
oluşturulması gibi özellikle komşu ülkeler açısından daha fazla ekonomik
katkı sağlayacak hususlardır.
Ticaret ve İç Pazar : A K P , E u r o m e d Ortaklığı ile paralel olarak, ticaret
serbestleşmesini ve bölgesel entegrasyonu sağlayacak çeşitli araçları içeren
bir politika niteliği taşımaktadır. B u kapsamda, D T Ö prensipleriyle uyumlu
olarak daha büyük piyasa açılımlarını öngörmektedir. 'Barselona Süreci'
çerçevesinde sanayi mallarını kapsayan bir serbest ticaret bölgesi kurulmuş
olup, asimetrik bir serbestleşme başlatılmıştır. Özellikle doğu komşuları için
(Ukrayna ve Moldavya örneklerinde olduğu gibi) Ortaklık ve İşbirliği
Anlaşmalarının ticaretle bağlantılı ilkelerinin tam olarak uygulanması ve
D T Ö ' y e üyelik A K P kapsamındaki öncelikler arasında yer almaktadır.
Enerji: K o m ş u ülkelerle stratejik enerji ortaklığının geliştirilmesi A K P ' n i n
en temel unsurlarından birisi niteliğindedir. Özellikle enerji temininin
güvenliği konusunda komşu ülkelerle ortaklık hayati bir önem taşımaktadır.
Zengin petrol ve doğal gaz kaynaklarıyla (Rusya, Hazar Havzası, Orta D o ğ u
ve Kuzey Afrika) çevrelenmiş olan Avrupa Birliği, dünyanın en büyük
enerji ithalatçısı ve ikinci b ü y ü k enerji tüketicisi k o n u m u n d a bulunmaktadır.
Tahminlere göre A B ' n i n enerji ithalatına bağımlılığı 2 0 3 0 ' a kadar bugünkü
% 5 0 oranından % 70 oranına çıkacaktır. B u nedenle. Eylem Planları enerji
konusunda işbirliği ve diyalogu arttırmak üzere somut adımlar içermektedir.
B u adımların içerisinde enerji verimliliği ve enerji tasarrufu gibi konuların
yanı sıra, yenilenebilir enerjinin kullanılması ve enerji teknolojilerinde
işbirliğinin sağlanması yer almaktadır. B u kapsamda, k o m ş u ülkelerin
'Akıllı Enerji Programı' gibi uygulamalara ve A B ' n i n diğer düzenleyici
uygulamalarına katılımı teşvik edilmektedir. Bu hususta Eylem Planları ve
Hazar Havzası'nı kapsayan I N O G A T E programı gibi varolan ikili ve
bölgesel girişimleri geliştirme yönünde bir politika izlemektedir.
Ulaşım: A B ve k o m ş u ülkeler arasındaki ticaret ve turizm faaliyetlerinin
artması daha etkili ve istikrarlı ulaşım sistemlerinin kurulmasını
gerektirmektedir. B u nedenle, A K P çerçevesinde Pan-Avrupa Ulaşım Ağı
Kavramı ve çeşitli Pan-Avrupa Ulaşım Konferansları desteklenmektedir.
Akdeniz ülkelerinin dışa açılma tezi h e m onlar için bir zorunluluk h e m de
A B ' n i n komşuluk politikaları açısından önemli bir stratejidir. A n c a k bunun
gerçekleşebilmesi A B ' n i n kendi dinamiklerini sağlam oturtabilmesiyle
doğru orantılıdır. İspanya ve Portekiz A B ' n i n ortalamasına ancak 90'ların
sonunda ulaşmışken ve Yunanistan ticari açılma ve mali yardımla bile
ekonomisini zorlukla toparlarken A B ' n i n - h e l e de üçüncü büyük genişleme
dalgasından sonra- Türkiye ile ek bir mali külfeti kaldıramayacağı ortadadır.
B u n a karşın sadece Avrupa Bloğu açısından değil K u z e y Afrika ülkeleri ile
Türkiye'nin kurduğu Serbest Ticaret Sistemi'ne A B ' n i n ek bir protokolle
entegrasyonu bu külfeti h e m A B ' n i n üzerinden alacaktır h e m de
Türkiye'nin tek taraflı yararlar sistemi haline gelmiş G ü m r ü k Birliği
kıskacından kurtulmasını sağlayacaktır. A B ' n i n tek para sistemine geçmesi
bu üç blok arasındaki ticareti akış hızı anlamında rahatlatmakla beraber,
özellikle kuzey Afrika Akdeniz H a v z a s ı ' n m para-değer pariteleri arasındaki
uçurum A B ' y i yeniden kazanan haline getirecektir.
Yukarıdaki lıarita bu çalışmanın varmak istediği nihai sonu göstermektedir.
Gümrük Birliği yerine A B ' n i n komşuluk politikaları ekseninde A B ,
Akdeniz Havzası ve Türkiye'yi kapsayan bir serbest ticaret alanı projesi.
Böylece sadece üçlü bir serbest ticaret alanı kurulmakla kalmaz aynı
zamanda A B ' n i n ulaşmak istediği Rusya ve Orta A s y a pazarları için de
geçit görevi görmüş olur. A n c a k u n u t m a m a k gerekir ki serbest ticaret bir
imkândır, amaç değildir. Dışa açılımı desteklemek, yönetmek yetmez.
Avrupa globalleşmenin bir şans olabileceğini ve bölgesel işbirliğinin de
genç kuşaklar için bir ümit taşıdığını ispat edebilmelidir.
KAYNAKÇA
•
A C E R , Yücel ; B İ L E C A N , Halil, "The European
and Defence Policy in the Draft E U Constitxition and
Power of the Union", içinde; Eds: Ali A k d e m i r
Competitive P o w e r of the European U n i o n After
Çanakkale
C o m m o n Foreign
the Competetitive
ve diğerleri, The
the Enlargement,
.
B A Y L I S , J. - S M I T H S, "The Globalization of World Politics, An
Introduction To International Relations", Oxford University Press, N e w
Y o r k 1999
C I A Factbook, 2006
Ç İ M E N , Ahmet; " G ü m r ü k B i r h ğ i ' n i n Birinci Yılı" Maliye Dergisi,
Sayı: 125, Mayıs-Ağustos 1997
D A N R E U T H E R , R. "Setting the F r a m e w o r k " in R. Danreuther (dir.),
European Union Foreign and Security Policies, London, Routledge,
2004
D R U C K E R , Peter F., " M a n a g i n g fot the Future", N e w york, 1992
E R T Ü R K , E m i n " E k o n o m i k Entegrasyon Teorisi", Bursa, Ezgi
Kitabevi Yayınları, 1991
G Ü R K A Y N A K , Muharrem, "Avrupa'da Savunma ve Güvenlik", Asil
Yayınları, Ankara, 2004,
H A T İ P O Ğ L U , Zeyyat "Uluslararası İktisada Giriş", Sedak Yayınları,
İstanbul, 1996
H E C K E R , Etta Z., "Trade Liberalization: Recent Developments in
Western Hemisphere Trade Arrangements", United Satates: G A O
W o r k i n g Papers, 1997
İ Y İ B O Z K U R T , Erol "Uluslararası İktisat", Bursa: Ezgi Kitabevi
Yayınları, 1995.
K A R L U K , Rıdvan "Uluslararası Ekonomi", İstanbul: Beta Yayınları,
1996.
K A R L U K , Rıdvan "Avrupa Birliği ve Türkiye", İ M K B Yayınları,
İstanbul: 1996.
KİP, Ergün "Türkiye Dış Ticaret Hadleri", Makale, D T M , 2004
S A V A Ş , Vural, "Kalkınma Ekonomisi", Beta Yayınları, İstanbul, 1986
•
S E Y İ D O Ğ L U Halil, Uluslararası İktisat, G ü z e m Yayınları, 9. Baskı,
•
İstanbul 1993.
L O , B. "Vladimir Putin and the Evolution of Russian Foreign Policy",
London, Blackwell Publishing/RIIA, 2003
On-line Kaynaklar
http://www.abgs.gov.tr : Avrupa Birliği İletişim Platformu
http://www.ceterisparibus.net/ab/iliskiler.htm : Ceteris Paribus, Online Veri
Bankası
http://www.wto.org : D ü n y a Ticaret Örgütü
http://www.die.gov.tr : Devlet İstatislik Enstitüsü
http://www.dtm.gov.tr : Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı
http://epp.eurostat.cec.eu.int: E U R O S T A T : Avrupa İstatistik K u r u m u
http://www.gelirler.gov.tr: Gelir İdaresi Başkanlığı
http://www.gumruk.gov.tr: Başbakanlık G ü m r ü k Müsteşarlığı
http://www.ikv.org.tr : İktisadi Kalkınma Vakfı
http://www.malive.gov.tr : Maliye Bakanlığı
http://www.ifri.org : Institutt Français des Relations Internationales
http://www.rand.org/: R A N D Cooperation
Makale ve Süreli Yayınlar
•
BORDACHEV,
"Russia's
European
Problem:
Eastward
Enlargement of the E U and M o s c o w ' s Policy, 1 9 9 3 - 2 0 0 3 " in O.
A n t o n e n k o et K. Pinnick, op. cit.
•
D. Lynch, " F r o m 'Frontier' Politics to ' B o r d e r ' Policies Between
the E U and Russia" in O. A n t o n e n k o et K. Pinnick, Russia and the
European Union, London, Routledge/IISS, 2005
•
D E M P S E Y , J., "Europe worries over Russian Gas G i a n t ' s
Influence", Energy bulletin, 4 October 2004, N e w Y o r k Times.
D U T T A , M ( 2 0 0 5 ) , C h i n a ' s industrial Revolution: Challenges for a
M a c r o e c o n o m i c Agenda, Journal of Asian Economics, Vol: 15,
pp.1173-1174
•
•
E R Ç A K A R , M . Emin; "İş, Güç, Endüstri İlişkileri
Kaynakları Dergisi, Cilt: 7, Sayı:2, Haziran, 2005
•
G A N , Jianbang(2004), Effectes of China s W T O Accession on
Global Forest Product Trade, Forest Policy and Economics, vol 6,
pp.510
•
G O D Z İ M İ R S K İ , J., "Russia and N A T O , C o m m u n i t y of Values or
C o m m u n i t y of Interests" in H e d e n s k o g ., op. cit., p . 57-80
•
G Ö T Z , R. "Russlands Energiestrategie und die Energieversorgung
Europas, Stiftung Wissenschaft und Politik, Berlin, mars 2004
KIZILTAN,
Ali(2003), T e k Kutuplu
D ü n y a d a Çin
Halk
Cumhuriyeti'nin Süpergüç Olabilirliği, Cumhuriyet Üniversitesi
İ.İ.B.F. Dergisi, CiU 5: Say 1, ss.45-66
•
ve
İnsan
•
K N B U R , Ravi(1999), X I A B I O Zhang, W h i c h Regional Inequality?
T h e Evolution of Rural- Urban and Inland - Coastal Inequality in
China from 1983 to 1995 , Journal of Comparative Economies,
27(4), S.690
•
L O C A T E L L İ , "Changes in R u s s i a ' s gas exportation strategy:
Europe versus Asia", East-West Journal of Economics and Business,
September 2 0 0 4
•
S M I T H , K. " T h e outsiders: the European neighborhood policy".
International Affairs, n° 4, 2005
S Ö D E R B A U M F. and L. V a n L A N G E N H O V E , "Introduction:
The E U as a Global Actor and the Role of Interregionalism",
European Integration, n"" 3, 2005
Ş A H İ N Ö Z , Ahmet, D ü n y a Ticaret Ö r g ü t ü ' n ü n D ö n ü ş ü m ü , makale.
Ziraat Mühendisleri Odası Yayınları, 2002
T E Z C A N , Ercümen "Maastricht ve A m s t e r d a m Antlaşmaları
Çerçevesinde Avrupa BirUği ve Batı Avrupa Birliği İlişkileri"
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi C.54, Ocak Mart 1999, N .
U C U Z S A T A R , N . U L U N A Y , Küreselleşme ve Atatürk, Jeopolitik
Dergisi, Sayı 3
Y A N G , Xiaokai(2000), China s Entry to the W T O , China
Economic Review, N u m b e r 11, pp.437
W A L L A C E , W., " W h e r e Does Europe E n d ? " in J. Zielonka (dir.),
Europe Unbound, op. cit
Z A G O R S K I , "Policies towards Russia, Ukraine, M o l d o v a and
Belarus" in R. Danreuther (dir.), European Union Foreign and
Security Policies, op. cit., p . 80.
Raporlar
Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı, T O B B ; Avrupa Birliği ve
Türkiye, Kasım 2002
DİE, Dış Ticaret İstatistikleri, 2005
DİE, Türkiye İstatistik Yıllığı, 2004
İTO, "Türkiye-AB İlişkileri ve G ü m r ü k Birliği", Yayın N o : 19965.AB/1, 1996.
İ Z T O (İzmir Ticaret Odası), Araştırma ve Meslekleri Geliştirme
Müdürlüğü, A & G B Ü L T E N , Nisan 2005
T C M B , "Ödemeler Dengesi Raporu", 2004
World Trade Organization, "Turquie-Restrictions a l'Importation de
Produits Textiles et Vêtements", W T / D S 3 4 / A B / R , 22 octobre 1999
World Trade Organization, " T h e Global Textile and Clothing
Industry post the Agreement on Textiles and Clothing", 2004
World Trade Organization, "The Impact of M o d e 4 Liberalization on
Bilateral Trade F l o w s " , 2005
Center for MiddleEast Public Policy ( C M E P P ) ve Institut français
des relations internationales (IFRI) ortak konferansı, Washington, 25
K a s ı m 2003
"Tacis Cross-Border Cooperation: Strategy Paper and Indicative
P r o g r a m m e 2004-2006", adopté par la Commission Européenne,
21/11/2003.
ÎTO YAYINLARI (2007)
2007-1
2007-2
2007-3
2007-4
2007-5
2007-6
2007-7
2007-8
2007-9
2007-10
2007-11
2007-12
2007-13
2007-14
2007-15
2007-16
2007-17
2007-18
2007-19
2007-20
2007-21
2007-22
2007-23
2007-24
2007-25
2007-26
2007-27
Sigortacılık Yasa Tasarısının Getirdikleri
İstanbul Tehlikeli Atık Bertaraf Projesi Fizibilite Etüdü
Türk Y a n Sanayi Borsası Ü y e Profili Araştırması
Kimyasal Ambalaj ve Atıkların Çevreye Etkileri ve Zararlarının
Önlenmesi
T ü r k i y e ' d e Kalıpçılık Sektörünün B u g ü n ü ve Yarını
Otomotiv Sektöründe Grup Muafiyeti ve Yeni D ö n e m
K O B İ Borsaları
2007 Yılı İndirimli Kuruluşlar Rehberi
Kredi Kartı Kullanımının Tüketici Alışkanlıklarına ve
Alışverişlerin Yer, Z a m a n ve M a r k a Tercihlerine Etkisi
Fiyat İndeksleri
Yeni Zelanda İhracat Pazar Araştırması
Müzik Eserleri Üzerindeki Telif Hakları ve Uluslararası
Uygulamalar
Bilirkişi Bilgilendirme
Otomotiv Sektörü ve Çin Mallarıyla Rekabet Gücü
Hazır Giyim Sektörü ve Çin Mallarıyla Rekabet Gücü
Ayakkabı Sektörü ve Çin Mallarıyla Rekabet Gücü
Mobilya Sektörü ve Çin Mallarıyla Rekabet Gücü
İnşaat Sektörü ve Çin Mallarıyla Rekabet Gücü
Konfeksiyon Sektörü ve Çin Mallarıyla Rekabet Gücü
Ev Tekstili Sektörü ve Çin Mallarıyla Rekabet Gücü
Makine Sektörü ve Çin Mallarıyla Rekabet Gücü
Oyuncak Sektörü ve Çin Mallarıyla Rekabet Gücü
Kırtasiye Sektörü ve Çin Mallarıyla Rekabet Gücü
Züccaciye Sektörü ve Çin Mallarıyla Rekabet Gücü
Türkiye Pirinç Piyasasının Sorunları ve Çeltik Üretim
Potansiyeli
Lisanslı Depoculuğun ve Teslimata Bağlı İşlemlerin Türkiye
Tarım Ürünleri Piyasasına ve Vadeli İşlemlere Olası Etkileri
Küreselleşen Ekonomi İçerisinde Ortaya Çıkan Yeni Dağıtım
Kanalları: Yaşanan Sorunlar ve Ç ö z ü m Önerileri
2007-28 Ülkemizde Atık Yönetimi İdaresine İlişkin Düzenlemeler ve
Kazançlı Çevre İdaresi
2007-29 Enerji Sektörünün Geleceği, Alternatif Enerji Kaynakları ve
Türkiye'nin Önündeki Fırsatlar
2007-30 100 Soruda Mortgage Uygulamaları
2007-31 R a m i Gıda Toptancılarının Rekabet G ü c ü n ü n Geliştirilmesi
2007-32 E k o n o m i k Göstergeler
2007-33 T ü r k i y e ' d e Şeker ve Şekerpancarı Üretiminde Kota Sistemine
Geçiş, B u g ü n k ü D u r u m ve Geleceği
2007-34 İstihdam Perspektifinde A B Sürecinde Türk Tarımının Genel
Sorunları ve Ç ö z ü m Önerileri
2007-35 Müzakere Süreci ve A B Müktesebatma U y u m u n İş Dünyasına
Etkileri
2007-36 T ü r k i y e ' d e Kurumsal Sosyal Sorumluluk Anlayışının
Gelişiminde Meslek ve Sivil T o p l u m Kuruluşları
2007-37 İstanbul'un Rekabetçi Sektörleri
2007-38 Osmanlı Misafirperverliği ve A v r u p a ' d a k i Yankıları
2007-39 l . İ T O Tekstil Şurası
2007-40 İsviçre Medeni K a n u n u ve Borçlar K a n u n u ' n u n Almışının
80.Yıh
2007-41 Yeni Müşteri
2007-42 Eski Eser Binaların Yapımında Yaşanan Bürokratik Zorluklar
2007-43 Rakamlarla Türkiye Ekonomisi
2007-44 Turkey in Figures
2007-45 International Commercial Arbitration L a w Comparative Survey
2007-46 Asgari Ücrette Esnek Modelleme: Bölgesel Asgari Ücret
Yaklaşımı
2007-47 A v r u p a Birliği'nin Türk KOBİ'lerine Yönelik Programları
Rehberi
2007-48 Nasıl E-ticaret Yapılır?
2007-49 Yargıtay Kararları Işığında Somlarla 4857 Sayılı İş Yasası
2007-50 Avrupa Birliği Fonları ve Türkiye'nin Kullanım Koşulları
Rehberi
2007-51 Türkiye İçin M o d e l Olabilecek Ülkelerde Uygulanan Teşvik
Uygulamaları ve Ülkemize Uygulanabilirliği
2007-52
2007-53
2007-54
2007-55
2007-56
2007-57
2007-58
2007-60
2007-61
2007-62
2007-63
2007-65
2007-67
2007-68
2007-69
2007-71
•
İstanbul'un Ekonomik ve Sosyal Göstergeleri
Social and Economic Indicators of İstanbul
Başarılı İhracatçılar'2006 (kitap+cd)
Türkiye ve Avrupa Birliği'nde Sermaye Şirketleri Reformu*
Elektronik İmza ve Uygulamaları
Küreselleşme Sürecinde Refah Devleti
Tarım Sayımı ve Tarımda Alternatif Ürünler Geliştirilmesi
İstanbul Ticaret Odası: görev ve hizmetler
Risk Sermayesi Finansman Yönetimi
D ü n y a d a ve Türkiye'de Akıllı Tekstiller
2006 Yılı İstanbul K ü ç ü k Sanayi Kapasite Kullanım
Araştırması
Ekonomik Rapor
Turkey Y o u r Business Partner
G ü m r ü k Birliği'nin Getirdikleri ve Götürdükleri: Dış Ticaret
Vergileri ve İhracat Gelirleri Analizi
Türkiye'de Turizm Ekonomisi
Tekstil Aksesuarları Sektörünün Sorunları ve Ç ö z ü m Önerileri
Şubat 2008 İtibariyle
Not: 2004 yılı ve sonrası çıkan bütün yayınlarımıza
internet sitemizden tam metin olarak ücretsiz
ulaşılabilmektedir.
Download