TOPLAM KALİTE YÖNETİM METODLARI HAZIRLAYAN :Burcu AKÇA DANIŞMAN : Doç. Dr. Tunç MEDENİ EĞİTİM VE MOTİVASYON SUNUM İÇERİĞİ Eğitim Nedir? İşletme Açısından Eğitim Motivasyon Nedir? İşletmede Eğitimin Amacı Eğitimin Yararları Geleneksel Eğitim ve TKY’ de Eğitim Eğitimin İlkeleri Eğitim Türleri ve Programları Eğitim Planlaması Eğitim Programının Düzenlenmesi Örnek Eğitim Uygulaması Getirileri Motivasyonun Amacı ve Yararları İşletmede Motivasyonun Sağlanması TKY’de Motivasyon Motivasyonun Dinamikleri Motivasyonun Çeşitleri Motivasyon Teorileri Motivasyon Araçları ve Performans Kavramı Arasındaki İlişki EĞİTİM Eğitim, önceden belirlenmiş amaçlar doğrultusunda insanların düşünce, tutum ve davranışlarında belli iyileştirme ve geliştirme sağlamaya çalışan sistematik bir süreçtir. Eğitim, kişi grup ve/veya örgütlerin performanslarını geliştirmeye yarayan planlı ve düzenli etkinliklere denir. İŞLETME AÇISINDAN EĞİTİM İşletmeler hızlı değişen bir dış çevreye uyum sağlamak zorundadırlar. Değişimi yakalayabilmek için çalışanların eğitilmesi ve geliştirilmesi gereklidir. İşletmelerin başarısı iş görenlerin başarısına bağlıdır. Bu nedenle iş görenlerin kendisini geliştirmesi sağlanarak işteki performanslarını yükseltmek mümkündür. Günümüz işletmelerinde başarıyı arttıran en önemli etkenlerden biri insan gücüdür. Bir işletmenin gücü, çalışanlarının ve yöneticilerinin gücü ile ölçülür. İşletmede yapılan eğitim, çalışanların performansını yükseltmek için ihtiyaç duyulan bilgi ve becerileri kazandırmaktır. Planlanmış eğitim faaliyetleri ile işletmenin istediği yönde tutum ve davranış değişikliği yaptırılabilir. Bu nedenle çalışanların eğitiminin ve geliştirilmesinin işletme için önemli rol oynamaktadır. Eğitimde vurgulanmak istenen 3 nokta vardır. Bunlar; Bireyin yeteneklerinin geliştirilmesi gerekliliği, Bireyde davranış değişikliğinin kendi yaşantısı yoluyla oluştuğu, Eğitiminin bir süreç olduğudur. Eğitim faaliyetlerinin işletme yönetimine sağlayacağı yararlar; Yeni işe başlayan çalışanın işe uyumunu ve öğrenme sürecini kolaylaştırır. Çalışanın kendine olan güveni artar, mesleki becerileri gelişir. Böylece çalışan sorunlarını daha kolay çözer. Eğitimli bir çalışan işini bilir ve daha iyi yapar. Yetenekli kişileri işe almak ve işte tutmak daha kolay olur. Yönetimin denetim ve kontrol maliyetlerini azaltır. Çalışanların mevcut yetenekleri geliştirilir. Bilim ve teknolojinin getirdiği yeni gelişmeler öğrenilerek bilgileri yenilenir. EĞİTİMİN AMACI Hedeflenen standartların altına düşmüş iş görenlerin çabalarını yükselterek örgütsel amaçlarını gerçekleştirmek, Davranış bozukluğu görülen iş görenleri iyileştirilerek onların örgütle uyumunu sağlamak, İş görenlerin kendilerini geliştirme hakkını kullanabilecekleri bir ortam hazırlayarak, onların kendilerini geliştirmelerine ve işten doyum sağlamalarına yardımcı olmak, EĞİTİMİN YARARLARI İş görenlere iş gereklerine uygun beceri, bilgi ve davranışların kazandırılması, Ürün ve hizmet kalitesinin artırılması, Personel devir oranının azaltılması, İşletmelerde eğitim öğretim görme zamanının kısaltılması, İşletmelerde meydana gelebilecek hataların sayısının azaltılması, Personelin yeniliklere uyum sürecinin kısaltılması, Örgütsel sadakat duygusunun gelişmesinin sağlanması, Personelin kariyer gelişimine imkan sağlanması, Personelin güven duygusunun gelişmesine katkıda bulunması, Personelin moralinin yükseltilmesi, güdülenmesi ve isteklendirilmesi, Eğitime katılanların daha fazla bilgiye sahip olmaları ve uygulamaya koymaları, GELENEKSEL EĞİTİM VE TKY'DE EĞİTİM EĞİTİMİN İLKELERİ İstenen amaçlara ulaşmak için iş görenlerin yetiştirilmesinde örgütlerin çoğunluğunca benimsenerek evrenselleşmiş birçok ilke benimsenmiştir. Eğitimin bu genel ilkelerinde bazıları şunlardır: Süreklilik: İş görenin çevresindeki hızlı gelişmeler; yer değiştirme, yükselme gibi görev değişiklikleri örgütte bulunan iş görenin yetiştirilmesini gerektirmektedir. İnsan ihtiyaçları sürekli değiştiği için eğitim faaliyetlerinin de devamlı olması gerekmektedir. Kapsamlılık: Bir işletmede yetiştirilecek olan belli düzeydeki bir grup insan değildir. Yetiştirmenin kapsamına en alt düzey görevde bulunanlardan en üst düzey görevde bulunanlara kadar tüm iş gören girmelidir. Yetiştirme planı işletmedeki bütün iş görenleri içine alacak biçimde kapsamlı olmalıdır. Yetiştirmede bireysel ve grupsal yaklaşımdan çok örgütsel yaklaşım daha yararlı olmaktadır. İsteklilik: İş görenler, yapılan eğitim etkinliklerini kendilerini yetiştirmek için gerekli görmelidir. Eğitimi iş görenin kendisi gerekli görürse öğrenmesini kolaylaştıracak ve daha çabuk güdülenmeyi sağlayacaktır. Katılma: İş görenler kendilerinin yetiştirilmesi ile ilgili eğitim programlarının katılmalıdır. İş görenlerin katılımı gerçekleştirildiğinde, yapılan eğitim programı iş görenlerin ihtiyaçlarına daha uygun olmaktadır. Ayrıca iş görenler katkılarının bulunduğu eğitime daha çok önem vermektedirler Uygunluk: Yapılacak eğitim iş görenlere uygun olmalıdır. Eğitim faaliyetleri amaç, konu, yöntem ve sonuç olarak iş görenlerin kişiliklerini zedelememeli ve onları incitmemelidir. Eğitim iş görenlerin psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarını, kültürel değerlerine uyacak biçimde düzenlenmeli ve yürütülmelidir. İsteklendirici Ortam: Yönetim, iş görenleri eğitmeye isteklendirici bir ortam oluşturmalıdır. Eğitim ne bir ceza ne de bir ödül olarak kullanılmalıdır. İş görenler eğitimlerinin sonucunda görevlerini daha iyi başardıklarını görerek eğitime isteklenmelidir. Yönetim yükselmelerde, daha iyi imkânı olan görevlere geçirmelerde, eğitim sonuçlarını kullanarak iş görenlerin gözünde eğitimin değerini yükseltmelidir. Yönetim, yetiştirme planının yapılmasına, bu planın uygulanmasına ve plan için gereken kaynakların ayrılmasına önem verdikçe, eğitimin değeri iş görenlerin gözünde değer kazanmaktadır. EĞİTİM TÜRLERİ VE PROGRAMLARI Örgütlerin uyguladıkları eğitim türlerinin ve programlarının adlandırılması ve gruplandırılması örgütten örgüte değişiklik göstermektedir. Yapılan iş göreni yetiştirme faaliyetlerinin hepsi birer planlı eğitim çabasıdır. Bu yüzden buna iş gören eğitimi demek mümkündür. Genel olarak bu tip yetiştirme girişimlerine hizmet içi eğitim denilmektedir. İş görenlerin yetiştirilmesi için işletmelerde yapılan planlı eğitim çoğunlukla zamanına ve yerine göre iki grupta toplanmaktadır. Çünkü iş görenlerin ne zaman ve nerede eğitileceği yönetim açısından daha önemlidir. 1. ZAMANINA GÖRE 2. YERİNE GÖRE Hizmet Öncesi Eğitim İş Başında Hizmet İçi Eğitim İş Dışında İşletme Dışında ZAMANINA GÖRE EĞİTİM TÜRLERİ HİZMET ÖNCESİ EĞİTİM Bir işletmeye alınması düşünülen insanların, işletmedeki görevlere ya da işletmenin amacına uygun olarak yetiştirilmesine hizmet öncesi eğitim denir. Hizmet öncesi eğitim, uygulanacak eğitim programının amacına, içeriğine ve süresine göre iş başında, iş dışında, örgüt dışında yapılabilmektedir. Büyük işletmelerden Sabancı topluluğu burs verdiği kişileri işe alma ve iş başında geliştirme yöntemini uygulamaktadır. İşbaşı eğitim yöntemlerinin avantajları ve dezavantajları şu şekildedir: AVANTAJLARI kendi alanıyla ilgili eğitime tabi tutulması daha üretken olmasını sağlar. Eğitmenin yapacağı kendi işlerinin yanısıra eğitilen personele zaman ayırması çalışana firma için önemli olduğu mesajını vermektedir. İşbaşı eğitim yöntemleri düşük maliyetli ve uygulanması yönünden kolaydır. Personelin DEZAVAN TAJLARI Eğitimi veren yönetici işiyle ilgili yeterli düzeyde bilgi sahibi olabilir ama bu iyi bir öğretici olduğu anlamına gelmez. Eğitmenin yapılması gereken kendi işleri de olduğundan, eğitimin gerektirdiği tüm gerekleri yerine getirmeme durumuyla da karşılaşmaktadır. İş tanımının ve eğitim amacının iyi belirlenmemiş olması durumunda personel işiyle eğitim uygulamalarının birbirine karıştırabilir. İŞ DIŞINDA EĞİTİM Kurumlarda çalışan görevlilere, günlük çalışma saatleri içinde görevin ya da işin edinimli olarak yapıldığı yerin dışında kümeler halinde uygulanan eğitimdir. İş dışında eğitim programları; - Konferanslar - Seminerler - Kurslar EĞİTİMİN PLANLANMASI İş görenlerin eğitimi planlaması, eğitim sürecine alınacak iş görenleri seçilmesi ve eğitilmesi yollarının kararlaştırılması sürecidir. Eğitimin sağlıklı bir şekilde planlanması için; 1. Eğitim İhtiyacının Belirlenmesi 2.Yıllık Eğitim Programlarının Çıkarılması 3. Eğitim Bütçesinin Ayarlanması EĞİTİM PLANI FORMU ÖRNEĞİ EĞİTİM PROGRAMI AŞAMALARI Eğitim ihtiyacının belirlenmesi gerekir. Eğitim ihtiyacını kullanılabilmektedir. belirlemek için değişik yollar Bunlardan birincisi, önce iş analizleri ile işlerin gerekleri belirlenir. Daha sonra işgören profili çıkarılır. Böylece işin gerektirdiği yetenek, ustalık, bilgi, deneyim ve kişilik özelliklerinin işgörende bulunup bulunmadığı ya da hangi düzeyde olduğu belirlenmiş olur. İş ile işgören arasındaki fark büyükse eğitim yoluyla aradaki fark giderilmeye çalışılır. Eğitim ihtiyacını belirlemek için ikinci olarak, eğitim konusunda yetkili kişiler her bölüm yöneticisi ile ayrı ayrı görüşerek o bölümde çalışan personelin hangi konularda eğitime ihtiyaç duyduğunu tespit edebilirler. Yıllık eğitim programlarının çıkarılması gerekir. Belirli yöntemlere göre eğitim ihtiyacı saptandıktan sonra ilgili bölüm yetkilileri genellikle yıllık eğitim programı çıkarırlar. Bu yıllık eğitim programları şu önemli konuları içerir: Eğitim programının hedefleri ve düzeyi nedir? Eğitim programına alınacak iş görenler kimlerdir? Eğitim programı nerede açılacaktır? Eğitim programının açılacağı tarih ve süresi nedir? Eğitim programları kimler tarafından yönetilecektir? Eğitim programında kullanılan örgütsel kaynaklar, araçlar ve gereçler nelerdir? Eğitim programının maliyeti nedir? Eğitim bütçesinin ayarlanması gerekir. Personel eğitim çalışmalarının belirli bir maliyeti vardır. Bu nedenle işletme yönetimi tarafından gerekli bir bütçe hazırlama zorunluluğu doğmaktadır. İşletmede belirli bir dönemde personel harcamalarını belirlemek ve bu harcamalarla ilgili kaynakları sağlamak amacıyla yapılır. Eğitim bütçesi için genellikle bir yıllık dönem esas alınır. EĞİTİM PROGRAMININ DÜZENLENMESİ Her planlı eğitim önceden hazırlanan bir programa göre gerçekleştirilir. Bir eğitim programının düzenlenmesinde hazırlık, uygulama ve değerlendirme olmak üzere üç aşama vardır. HAZIRLIK AŞAMASI; Eğitilecekler seçilmelidir. Eğitilecekler tanınmalıdır. Seçilen iş görenlerin eğitiminde beklentileri tespit edilmelidir. Eğitim programı tasarlanmalıdır. Eğitmenler seçilmelidir. Eğitime uygun bir yer seçilmeli ve hazırlanmalıdır. Eğitim programının zamanı kararlaştırılmalıdır. UYGULAMA AŞAMASI; Bu aşamada eğitim programının hedeflerine göre eğitime katılanlara gereken bilgiler, beceriler, tutumlar uygun öğretme yollarıyla kazandırılmaya çalışılır. Bu aşamada yapılması gerekenler: Zaman çizelgesi eğitime elverişli düzenlenmelidir. Bu çizelge eğitilenlerin durumuna, konumunun özelliğine göre ayarlanmalıdır. Konular öncellik sırasına göre dizilmelidir. Eğitilenlerin ve eğitmenlerin devamlılığı sağlanmalıdır. Dersler plana göre verilmelidir. Eğitim Teknolojisi 'nin olanaklarından yararlanılmalıdır. DEĞERLENDİRME AŞAMASI: Eğitim sürecinin sonunda değerlendirme işlemi yer alır. Değerlendirme aşaması, eğitilenlerin ne öğrendiğini, eğitim programlarının nasıl uygulandığını tanıma aşamasıdır. ÖRNEK EĞİTİM UYGULAMASI GETİRİLERİ A.B.D.’de Northom uçak firmasında yapılan bir araştırmada personel gerekli eğitime tabi tutulmuş ve ertesi yıl; Üretimde % 17 artış, Çalışma zamanında % 22 azalma, Fire malzemede %27 azalma, İş kazalarında % 45 azalma gibi sonuçlar elde edilmiştir. MOTİVASYON İnsanların giderilmesi, karşılanması gereken çeşitli ihtiyaçları vardır. Motivasyon kavramının temelini de insanların ihtiyaç ve istekleri oluşturmaktadır. Motivasyon (Güdüleme), yönünü ve öncelik sırasını belirleyerek, bireyleri bilinçli ve amaçlı eylemlerde bulunmaya teşvik eden, iç ya da dış etkenlerdir. İŞLETMEDE MOTİVASYONUN AMACI VE YARARLARI Motivasyonun amacı, çalışanları işe ve işletmeye bağlama yolları ile birlikte özendirme olanaklarını araştırmak, uygulamak ve böylelikle verimliliği arttırmaktır. Yöneticiler ve yönetilenler motivasyonun iki yönünü oluştururlar. Yöneticiler motivasyon aracını kullanarak kişilerin yaptıkları işlere konsantre olmalarını, işlerini daha iyi yapmalarını ve dolayısıyla kaynakların en verimli şekilde kullanılmasını sağlamaya çalışırlar. Bunu sağlamak için yönetici motivasyon konusu ile ilgilenmek zorundadır. Çünkü yöneticinin başarısı astlarının örgütsel amaçlar doğrultusunda çalışmalarına, bilgi, yetenek ve güçlerini tam olarak bu doğrultuda harcamalarına bağlıdır. İstemek için gereken arzu içimizden gelir ve motivasyon da içten zevk almamızı sağlayan içten gelen en büyük güçtür, kendini iyi hissetme ve verimlilik birbiriyle sıkı sıkıya ilişkilidir. Herkesin, her zaman ve her safhada motivasyona ihtiyacı vardır. Zaten böyle bir ihtiyaç olmasa, hayat mânâsını yitirir. İnsan, genellikle bu dünyada bazı şeylere sahip olmak ister; bunları elde edebilmek için de, içeriden veya dışarıdan belli bir motivasyon içinde olması gerekir. İnsanların hayat boyu belirli dozlarda motivasyona ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaç iyi bir şekilde karşılanacak olursa, o insanın verimliliği ve huzuru da artar. Motivasyon yönetimi çalışanların motivasyonunun sistemli olması, dolayısıyla performans düzeyinin yüksek olması açısından önemlidir. Bir işletmede sistemli bir motivasyon yönetiminin faydaları şunlardır: Çalışanların işletmeye ve işletme kültürüne bağlılığı artar. İşletmede verimliliğin, karlılığın artmasında etkilidir. Motivasyonu yüksek olan çalışanların morali yüksek olur, işletmenin personel devir oranı düşük olur. Çalışanların iş tatmini yüksek olur. Çalışanların işten kaytarma oranı azalır. İşlemenin maliyetlerinde azalma sağlar. İşletme ve çalışanlar için çalışma hayatının kalitesini yükseltir. İşletmelerin ürün ya da hizmetlerinin kalitesinin yükselmesinde etkilidir. Etkili motivasyon yönetimi, işletmenin amaçlarına ulaşmasında etkilidir. İŞLETMEDE MOTİVASYONUN SAĞLANMASI İnsanları motive etme birdenbire ve kendiliğinden oluşan bir olay değildir. İnsanları motive etmek için onların bazı özelliklerinin bilmek ve aşama aşama hareket etmek gerekir. Kısaca insanları motive etmek uzun bir süreçtir. İşletmede motivasyonun sağlanması için uyulması gereken bazı koşullar vardır. Bunlar: Kişiliğe önem ve değer veren bir yönetim yaklaşımı benimsenmelidir. Takım çalışmalarına öncelik vererek “ait olma” ve “benimseme” olgusu geliştirilmelidir. Başarıları uygun olarak değerlendirme ve takdir etmeye ortam hazırlanmalıdır. Çalışanlar arasında karşılıklı güveni, anlayışı ve üretimi geliştirerek korkular ortadan kaldırılmalıdır. İşçilik gururunun serpilip geliştiği bir iklim yaratılmalıdır. Fikir alışverişi kolaylaştırılmalı, bütün çalışanların ve bölümlerin katılımı sağlanmalıdır. Uygun bir organizasyon yapısı oluşturulmalıdır. Gerektiğinde yetki devrine olanak tanınmalıdır. Her yöneticinin astlarının ihtiyaçlarını bilmesi ve onların davranışlarını analiz edebilmesi ve ayrıca emrindeki insanların farklı kişilik yapılarına sahip olduklarını kavraması gerekir. Yöneticilerin gözden kaçırmaması gereken bir noktada şudur; "her davranışın bir sebebi vardır". Davranış ister olumlu, ister olumsuz olsun mutlaka bir nedeni vardır ve yönetici değerlendirmesini yaparken bu durumu dikkate almalıdır. Yöneticilerin temel sorumluluklarından biri de, kurum içindeki bireyleri harekete geçirecek etkili bir iklim oluşturmaktır. Böylece yönetici bireyi motive ederken onun verimli ve kurum amacına katkısı olan bir fert olmasını sağlayacak çalışma ortamını da yaratmış olacaktır. Kısaca, yöneticilerin astları hakkında bazı temel bilgilere sahip olmaları gerekir. TKY’DE MOTİVASYON TKY felsefesinin temel özellikleri incelendiğinde diğer yönetim teorilerinde vurgulanan hususların birleştiriciliğine sahip olduğu gözlenmektedir.Bu hususlardan bazıları, insana verilen önemin artması, eğitimin ve gelişimin sürekliliği, herkesin işini zamanında ve doğru yapması, her kademede yönetime katılımın desteklenmesi, grup çalışması ve her alanda bilinçlenmedir. Bu hususların etkin ve verimli bir şekilde yürütülebilmesi için TKY çalışmalarının etkili bir motivasyon programıyla desteklenmesi gerekmektedir. Ayrıca insanların nasıl motive edilmesi gerektiği araştırılırken motivasyonu bozan durumların nasıl ortadan kaldırılabileceği de araştırılmalıdır. TKY sistemi bir anlamda kısmi özerklik vermek suretiyle çalışanların insiyatiflerini kullanabilmelerini sağlayarak yaratıcılık yönlerinin harekete geçirilmesini hızlandırmaktadır. Ürün kalitesinin geliştirilmesinde en etkili araçlardan biri de çalışanların yüksek düzeyde motive edilmelerini sağlamaktır. Karar almada, iş yerinin düzenlenmesinde çalışanların katılımının sağlanması, ekip çalışması atmosferinin oluşturulması motivasyonu arttırır. Motivasyonu çalışana enerji sağlayan, onu yönlendiren ve belirli davranışlarının devamını temin eden bir güç olarak kabul edebiliriz. Bu yönüyle motivasyon iş performansına etki eden çalışanın zinde ve verilecek görevlere hazırlıklı olmasını sağlayan psikososyal bir etkendir. Yöneticinin örgütte sağlayacağı iş başarımı, motivasyon süreci ile sıkı sıkıya ilişkilidir. MOTİVASYONUN DİNAMİKLERİ Bir işi yapmak isteyen insanın o işteki başarısı için gereken gayretlerin bütününe motivasyon dinamikleri denir. O işle ilgili yapılacak plân ve program, hatta bunun öncesindeki tasarı, metot ve çalışma prensiplerinin hepsi, motivasyon dinamikleri içine girer. Motivasyon dinamikleri, kişiden kişiye, zamandan zamana ve işin özelliklerine göre farklılık gösterir. Motivasyon dinamikleri içinde iki nokta çok önemlidir. Bunlardan birincisi, önce bireyin kendini motive etmesidir ki, buna oto motivasyon denir. Kendisini motive edemeyen bir bireyin başkalarını motive etmesi düşünülemez. İkincisi de, bu şekilde motive olan bireyin konumuna göre, birlikte çalıştığı insanları gerek memur pozisyonunda olsun, gerekse âmir pozisyonunda belli bir usul ve üslûp ile motive etmesidir. MOTİVASYON ÇEŞİTLERİ İÇ MOTİVASYON:Fizyolojik ihtiyaçları karşılamaya yönelik olan güdülerdir. Bizim motivasyonumuzdur, bizim değerlerimizi, bizim hedeflerimizi, bizim isteklerimizi içerir. Bizi asıl harekete geçirecek olan da budur. Yaptığımız şeyin biz istediğimiz için yapıldığını ve bunun için öncelikle bizim kendimizi motive etmemiz gerektiğini biliriz. Bir şeyi kendimiz istediğimiz için öğreniriz ya da yaparız. DIŞ MOTİVASYON: Dış motivasyon kişinin dışından kaynaklanır, çevreden gelen bir pekiştirme ya da ödüllendirme ile bir şey yapmasını sağlar. Çevresel uyarıcılar yardımıyla bireyi harekete geçiren güdülerdir. Dıştan gelen motivasyondur. Bir işi ödül için ya da cezadan kaçmak için yapmamız gibi ya da bizi etkileyen insanların hedeflerini ve isteklerini yerine getirerek onların mutlu olmasını sağlamak gibi. MOTİVASYON TEORİLERİ Örgüt amaçlarına ulaşmak için çalışanların motive edilmesinin önemli olduğunun anlaşılmasından sonra çalışanları nelerin motive ettiğinin, hangi yollardan motive edildiklerinin araştırılması büyük önem kazanmıştır. Motivasyon sürecini açıklamak için pek çok motivasyon teorileri oluşturulmuştur. Bu konuda geliştirilen teoriler, motivasyon süreci içinde vurguladıkları aşamalara göre farklılaşmakta ve çeşitlenmektedir. Klasik motivasyon teorilerini süreç ve kapsam teorileri seklinde sınıflandırmak mümkündür. MOTİVASYON TEORİLERİ Klasik Motivayon Teorileri 1.İçerik(Kapsam)Teorileri - Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi Herzberg’in Çift Faktör Teorisi Alderfer’in ERG Teorisi Locke’ nin Bireysel Amaçlar ve İş Başarısı İlişkisi Kuramı McClelland’ın Başarı Gereksinim Kuramı Ödüllendirme Beklentisi ve Ödül Adaleti 2. Süreç Teorileri - Davranış Şartlandırması Yaklaşımı Bekleyiş Teorileri Amaç Teorisi Eşitlik Teorisi Çağdaş Motivasyon Teorileri 1- Üç İhtiyaç Teorisi 2- Amaç Belirleme Teorisi 3- Pekiştirme Teorisi 4- Eşitlik Teorisi 5- Ümit Teorisi 6- İş Karakterleri Teorisi Kapsam teorileri: Kişileri motive eden faktörlerin neler olduğunu açıklar; ancak bu etmenlerin davranış üzerindeki isleyişi hakkında pek bilgi vermezler. Süreç teorileri ise, davranışın ortaya çıkısından sona erisene kadar geçen sürece; bu sürecin içinde yer alan değişkenlere ve bunların birbirleriyle olan ilişkilerine açıklık getirmeye çalışırlar. Kapsam teorileri, insanı belirli bir anda içinde bulunan güdü veya ihtiyacını tatmin etmeye yöneltmekte veya zaten var olup da saklı bulunan güdüsünü uyandırma yoluna gitmektedir. Oysa süreç teorileri, insan davranışının nasıl başladığını, nasıl yöneltildiğini, nasıl sürdürüldüğünü ve nasıl durdurulduğu sürecini açıklamayı amaçlar. Kapsam Teorileri; Maslow’ un İhtiyaçlar Hiyerarşisi Herzberg Çift Etmen Kuramı Locke’ nin Bireysel Amaçlar ve İş Başarısı İlişkisi Kuramı Alderfer’ın V.I.G. Kuramı McClelland’ın Başarı Gereksinim Kuramı Ödüllendirme Beklentisi ve Ödül Adaleti Süreç Teorileri; Davranış Şartlandırması Yaklaşımı Bekleyiş Teorileri Amaç Teorisi Eşitlik Teorisi KAPSAM TEORİLERİ Kapsam teorileri bireyi motive eden faktörleri inceleyen teorilerdir. Kapsam teorileri sadece tek bir nokta üzerinde odaklandığı için statiktirler. Bireyin gereksinimlerinin neler olduğunu ve bunları nelerin karşıladığını ele alır. MASLOW’ UN İHTİYAÇLAR HİYERARŞİSİ Motivasyon teorileri arasında en çok bilinen bu teoridir. Bu teori, insanların yaptığı her davranışın, belirli ihtiyaçları gidermeye yönelik olduğu (ihtiyaçların davranışı belirleyen en önemli faktör olduğu) ve ihtiyaçların bireyler açısından bir sıralamasının olduğu varsayımlarına dayanmaktadır. Maslow'a göre alt kademelerde bulunan ihtiyaçlar giderilmedikçe, üst kademelerdeki ihtiyaçlar bireyi davranışa yöneltmez. İhtiyaçların insanları davranışa sevk etmesi ihtiyaçların giderilme derecesine bağlıdır. Maslow'a göre giderilen ihtiyacın bireyi motive etme gücü azalır. Daha üst düzeydeki ihtiyaçlar bireyi davranışlar göstermeye zorlar. Eğer yönetici, personelinin hangi ihtiyacını tatmin etmek istediğini anlayabilirse, o ihtiyaçları tatmin edebileceği ortamı yaratarak, onların kurumun amaçları doğrultusunda davranmalarını sağlayabilir. Maslow motivasyonun temelinde yer alan ihtiyaçların hiyerarşik olarak beş temel seviyede sınıflandığını öne sürmüştür. Bu sınıflandırmada alttan üste doğru ihtiyaçlar su şekildedir: Fizyolojik ihtiyaçlar, Güvenlik ihtiyaçları, Sosyal ihtiyaçlar, Kendini gösterme ihtiyacı, Kendini gerçekleştirme ihtiyacı ANA FİKİR: DAVRANIŞLARIMIZIN TEMELİNDE İHTİYAÇLARIMIZ YATAR 2 GÜVEN İHTİYACI 1 TEMEL FİZYOLOJİK İHTİYAÇLAR ANA FİKİR: DAVRANIŞLARIMIZIN TEMELİNDE İHTİYAÇLARIMIZ YATAR 4 SAYGI İHTİYACI 3 SOSYAL İHTİYAÇLAR 2 GÜVEN İHTİYACI 1 TEMEL FİZYOLOJİK İHTİYAÇLAR ANA FİKİR: DAVRANIŞLARIMIZIN TEMELİNDE İHTİYAÇLARIMIZ YATAR 5 KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME İHTİYAÇLARI 4 SAYGI İHTİYACI 3 SOSYAL İHTİYAÇLAR 2 GÜVEN İHTİYACI 1 TEMEL FİZYOLOJİK İHTİYAÇLAR Bu teoriye göre, birey kendini gerçekleştirme ve bireysel üstünlüğe iten içsel ihtiyaca sahiptir. Bununla birlikte, yüksek ihtiyaç seviyelerine ulaşılmadan önce fiziksel ihtiyaçların tatmini gerekmektedir. Başka bir deyişle, daha yüksek seviyedeki ihtiyaçlar sadece daha hakim olan ihtiyaçlar doyurulduğu zaman oluşur. Ancak, karşılanan ihtiyaçlar insan davranışlarını etkilemez ve motive etmez. İnsanı daima karşılayamadığı ihtiyaçlar bilinçli ya da bilinçsiz olarak motive eder ve onun davranışlarını etkiler. Tatmin motivasyon teorisinde oldukça önemlidir. Bununla birlikte, ihtiyacın tatmini kavramından ihtiyacın 100% şekilde tatmin edilmesi kastedilmemektedir. Çoğu birey ihtiyaçlarını tamamıyla tatmin etmemektedir. Hiyerarşide üste doğru gidildikçe azalan bir tatmin yüzdesi hiyerarşi için daha gerçekçi bir tanımlamadır. Fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçlar doğuştan kazanılmış ihtiyaçlar olma ve yüksek seviye ihtiyaçları ise sonradan kazanılmış olma niteliği gösterirler. Bütün bireylerin kendini gerçekleştirme veya kendini gösterme gibi yüksek seviye ihtiyaçlarının olacağı diye bir varsayım bulunmamaktadır. Bundan dolayı, hiyerarşinin en üst seviyesinde yer alan kendini gerçekleştirme aşamasına herkes ulaşamayabilir. Ancak, bireyin psikolojik olgunluk süreci arttıkça, daha üst seviye ihtiyaçlara yönelir. Bireyden bireye düzeyler arasında farklılık olabilir; bazı kimseler için sosyal iliksiler kurarak insanlarla yakınlaşma güdüsü, emniyet ve korunma düzeyinden daha önce gelebilir, fakat bir başkası için doğru olmayabilir. Bireyin içinde büyüdüğü aile ortamı ve kültürün değerleri, hangi düzeydeki güdülerin daha belirgin ve baskın bir rol oynayacağını saptar. İhtiyaçlar hiyerarşisi yaklaşımı basitliği, anlaşılırlığı ve mantıki olması gibi nedenlerle en çok bilinen motivasyon teorisi olmuştur. ALDERFER’İN V.I.G (VAROLUŞ, İLİŞKİ KURMA, GELİŞME) KURAMI Özellikle Maslow’un kuramının bir uzantısı olarak görülebilecek olan V.I.G Kuramı, Gereksinimler Hiyerarşisi Kuramını desteklemek ve eksikliklerini gidermek amacıyla ortaya atılmıştır.Marslow’un modeli özellikle çalışma yaşamı için geliştirilmemişken, Alderfer kuramında örgütlerdeki insan gereksinimlerine yönelik bir uyarlama yapmaya çalışmıştır. Alderfer, kuramında gereksinimleri Varoluş, İlişki Kurma, Gelişme gereksinimleri olarak üç grupta incelemiştir. 1.Varoluş Gereksinimi: İnsanlığın varlığını sürdürmesi ve varoluşunu devam ettirmesini sağlayıcı maddesel özelliğine sahip fizyolojik ve güvenlik gereksinimlerini kapsamaktadır. Varoluş gereksinimi, insanın varoluşuyla ilişkili olan Maslow’un kuramındaki ilk iki basamakta yer alan fizyolojik ve belirli güvenlik gereksinimlerine karşılık gelmektedir. 2.İlişki Kurma Gereksinimi: Açık bir iletişim, diğer kişilerle duyguların ve düşüncelerin paylaşımıyla tatmin olunmasını içermektedir. Maslow’un kuramındaki sevgi ve ait olma gereksinimi ile başkalarından gelen geri dönüşümleri içeren saygı gereksinimine karşı gelmektedir. Bununla birlikte Alderfer, ilişki kurma gereksiniminin eleştirisiz samimiyetten ziyade açık, doğru ve dürüst etkileşimle tatmin edildiğini savunmuştur. 3.Gelişme Gereksinimi: Gelişme gereksinimi Maslow’un kuramında yer alan kendini gerçekleştirme gereksinimini kapsamakta ve ayrıca başarı ve sorumluluk niteliğini içeren saygınlık gereksiniminin bir yönünü içine almaktadır. Bunlar insan potansyelinin gelişimiyle ilgili gereksinimlerdir Varoluş ve ilişki kurma gereksinimleri doyuma ulaştıkça kendilerinden bir sonraki gereksinimler daha çok istenmeye başlanacaktır. Yalnı “gelişme gereksinimleri” karşılandığı ölçüde daha çok istenecektir. Ayrıca Alderfer’e göre gereksinimler somutluk durumlarına göre sıraya konmuştur. Dolayısıyla bir üst düzeydeki gereksinimi karşılaması güç olduğunda bir alt düzeydeki gereksinim kümesi daha çok istenecektir. Çünkü bu kurama göre daha az sout amaçları elde edemeyenler daha somut amaçlara yönelirler. Gerçek istek böylece doyurulmuş olmaz ama daha somut olanı onun yerine geçmektedir. Dolayısıyla bir üst düzeydeki gereksinimi karşılaması güç olduğunda bir alt düzeydeki gereksinim kümesi daha çok istenecektir. Çünkü bu kurama göre daha az sout amaçları elde edemeyenler daha somut amaçlara yönelirler. Gerçek istek böylece doyurulmuş olmaz ama daha somut olanı onun yerine geçmektedir. HERZBERG’İN ÇİFT ETMEN KURAMI Herzberg, yaptığı araştırmalarda bazı çalışma koşullarının mevcut olmamasının insanlarda doyumsuzluk yarattığı ancak bunların varlıklarının ise, insanları motive etmediği sonucunu elde etmiştir. Bu faktörlere durum koruyucu (hijyen ve ya sağlık) etmenler adını vermiştir. Çünkü bunlar insanlarda mantıklı bir doyum düzeyini korumak için gereklidir. Çalışanlarda belli bir tatmin seviyesini sağlamak için gerekli olan bu faktörler, hijyen faktörleridir.Bu faktörler, isletme politikası ve yönetimi, teknik denetim, denetçilerle karşılıklı iliksiler, üstlerle karşılıklı iliksiler, astlarla karşılıklı iliksiler, maaş-ücret, is güvencesi, kişisel yaşantı, çalışma şartları ve statüdür.Hijyenik bir çevre is tatminsizliğini engelleyebilir; ancak gerçek anlamda bir is tatmini oluşturamaz. Diğer grup faktörler ise motive edici faktörlerdir. Bu faktörlerin varlığı, bireye bireysel başarı hissi verdiği için, bireyi motive edecektir. Bunların yokluğu ise bireyin motive olmaması ile sonuçlanacaktır. Başarı, tanınma, ilerleme, işin kendisi, gelişme imkanı ve sorumluluk motive edici faktörler arasında yer almaktadır. Motive edici faktörler bireyin ne yaptığı, hijyen faktörleri ise bireyin hangi çevrede is yaptığı ile ilgilidir. Bir başka deyişle, hijyen faktörleri dışsal faktörler iken; motive edici faktörler içsel faktörlerdir. Hijyen faktörleri ile karşılaştırıldığında, motive edici faktörler is tatmini ile sonuçlanacaktır. Çift-faktör teorisi, etkili personel kullanımı için işin zenginleştirilmesini önermiştir. İşin içeriğinin önem kazanması ve iş zenginleştirmesi kavramının geliştirilmesinden dolayı çift-faktör teorisi motivasyon teorilerinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Bununla birlikte, kullanılan araştırma yöntemi, herkese uygulanabilirliğinin bulunmayışı ve bireyin başarı düzeyinden çok, tatmin ve tatminsizlik üzerinde odaklanmış olması yönünden eleştirilere uğramıştır. Ayrıca, eleştirilen bir diğer nokta ekonomik motivasyon faktörlerinin özellikle ücret faktörünün ikinci plana indirgenmiş olmasıdır. McClelland’ın Başarı Gereksinim Kuramı Başarı gereksinimi kuramı yalnızca başarı, güç ve yakın ilişki gereksinimlerini içeren bir kuramdır. McClelland davranışı şekillendiren bu gereksinimlerin önemini, kişilerarası ilişkilerde, akademik başarıda, hayat tarzının seçiminde ve iş performansı üzerindeki etkilerinde görülebileceğini belirtmiştir. Bu yaklaşıma göre başarı güdüsü, zor bir işin üstlenilmesi, belirsizlikle yüzleşme ve kişinin performansının sonuçları için kişisel sorumluluk alması gibi davranışıyla dışa vurulmaktadır. Araştırmalara göre yüksek başarı güdüsü gösteren bireylerin belirli şekillerde hareket etme eğiliminde oldukları görülmektedir. Bunlar: Yüksek başarı gereksinimine sahip bireyler, ne büyük ne de küçük riskler almayarak, başarılarını hesaplanan riskler alarak göstermek gereksinimini hissetmektedirler. Bu bireyler, hedefledikleri amaca doğru hangi düzeyde ulaştıklarını anlamak için hızlı ve kesin şekilde bir geri bildirim alma ihtiyacı duymaktadırlar. Bu kişilerin başarıyla motive olmaları ve başarıdan büyük haz duymaları sıklıkla görülmektedir. Bu bireyler zihinlerini sürekli şekilde hedeflerindeki işle meşgul etmektedirler. Başarıya hedeflenen kişiler olarak kişisel sorumluluk almakta son derece kararlıdırlar. Bu teori ihtiyaçların öğrenme sonucunda insanlar için önem kazanmaya başladığını açıklamaktadır. Mc Clelland, teorisinde birlikte olma, güç kazanma ve başarma ihtiyacı üzerindedurmuştur. Bu teoriye göre insanın en büyük ihtiyacı başarılı olmaktır. Bu nedenle insanları en çok başarı ihtiyacı ile motive etmek mümkündür. Locke’nin Bireysel Amaçlar ve İş Başarısı İlişkisi Kuramı Locke tarafından geliştirilen motivasyon teorisine göre, bireylerin belirlediği amaçlar, onların motivasyon derecelerini de belirleyecektir. Bireylerin tatminine önem verdikleri amaçları takip ettikleri öne sürülür. Bu da demektir ki, yemek, para, ikramiye, sevgi, beğeni elde etmek için davranırlar ve böylelikle ihtiyaç veya arzularını tatmin etmiş olurlar. Teori, amaç bağlılığı, görevin zorluğu ve önemi ve geribildirim gibi kavramların bireyin performansı üzerindeki etkisini incelemiştir. Teorinin başlıca önermeleri şunlardır: Belirli amaçlar, genel amaçlara göre daha yüksek performansa neden olur. Amacın zorluğu oranında, performans genellikle artacaktır. Amaçların performansı arttırması için, çalışanın amaçları kabul etmesi ya da onlara bağlı olması gerekmektedir. Performansı değerlendirmek için kullanıldığı zaman amaçlar daha etkili olacaktır. Örgütler, belirli, ilgili ve zorlayıcı amaçlar belirleyip, çalışanların bu amaçları kabul etmesini ve bu amaçlara bağlanmasını sağladıkları sürece etkili bir amaç belirlemiş olacaklardır. Bununla birlikte, sadece bunlar yeterli değildir. Geribildirim de etkili bir amaç belirleme için gerekli bir koşuldur. Ayrıca, geribildirim motivasyonun temel unsurudur. Amaçların belirlenmesi, geribildirimin bireye amaca ilişkin bir ilerleme izlemesine fırsat verdiği zaman etkili olacaktır. Ödüllendirme Beklentisi ve Ödül Adaleti Motivasyon teorisine katkıda bulunan bir diğer yönetim uzmanı Victor H. Vroom’dur. Vroom, 1964 yılında yayınlanan Çalışma ve Motivasyon (Work and Motivation) adlı eserinde motivasyonun çalışanların işle ilgili beklentilerine bağlı bulunduğunu belirtmişti. Vroom’a göre organizasyondaki çalışanların gösterecekleri çaba sonucunda elde edecekleri bir performans beklentisi bulunmaktadır. Bu performans, çalışanların performansları sonucunda elde edilecek sonuçlar hakkındaki beklentiler ile yakından ilişkilidir. Eğer, performans sonucu elde edilecek sonuç hakkında beklenti pozitif ise bu bireyleri daha fazla çalışmaya itecektir. Yani motive edici bir faktör olacaktır. Buna karşın, performans sonucu elde edilecek beklenti negatif ise bireyler daha fazla çalışma gayreti içerisine girmeyeceklerdir. Vroom’un motivasyon konusundaki yaklaşımının temeli ödüllendirme beklentisine dayalıdır. Birey göstereceği çabanın takdir edilmesi ve ödüllendirme beklentisi içerisindedir. Eğer organizasyonda takdir ve ödüllendirme ile ilgili ilkeler ve politikalar önceden belirlenmiş ise bu çalışanlar üzerinde motive edici etki gösterecektir. Kapsam Teorilerinin Karşılaştırılması Kapsam teorilerinin tümü motivasyonun en iyi şekilde gereksinimlerin yapısına odaklanarak anlaşılabileceğini varsaymıştır. Bununla birlikte her bir kuram olayları farklı bir şekilde açıklamış ve gereksinimler hakkındaki kendi görüşünü dile getirmiştir. SÜREÇ TEORİLERİ Süreç teorileri adı altında toplanan motivasyon teorilerinin ağırlık noktası, kişilerin hangi amaçlar tarafından ve nasıl motive edildikleri ile ilgilidir. Başka bir deyişle, belirli bir davranışı gösteren kişinin, bu davranışı tekrarlaması (veya tekrarlamaması) nasıl sağlanabilir sorusu süreç teorilerinin cevaplamaya çalıştığı temel sorudur. Süreç teorilerine göre ihtiyaçlar kişiyi davranışa sevk eden faktörlerden sadece birisidir. Bu içsel faktöre ek olarak pek çok dışsal faktör de kişi davranışı ve motivasyonu üzerinde rol oynamaktadır. Davranış Şartlandırması (Sonuçsal Şartlandırma) Yaklaşımı Disiplinler arası bir çalışma alanı olan yönetimin, psikolojiden aldığı en önemli kavramlardan birisi şartlandırma (conditioning) kavramıdır. Bilindiği üzere şartlandırma kavramının birisi klasik şartlandırma diğeri sonuçsal (operant) şartlandırma olmak üzere iki çeşidi bulunmaktadır. Klasik şartlandırma I.Pavlov'un köpekler üzerinde yaptığı deneylerle geliştirilen bir şartlandırma türüdür. Bu tip şartlandırmada, davranışlar belirli uyarılar tarafından harekete geçirilmektedir. Motivasyon teorisi olarak ele alınan şartlandırma türü ise sonuçsal şartlandırma (edimsel şartlandırma, operant şartlandırma türüdür. Bu türün ana fikri; davranışların, karşılaştığı sonuçlar tarafından şartlandırıldığı varsayımıdır. Bu şartlandırma kavramı esas itibariyle RF. Skinner tarafından geliştirilmiştir. Bunun organizasyonlara uygulanması ile de Örgütsel Davranış Değiştirme (Organizational Behavior Modification) adı verilen yeni bir alan doğmuştur. Sonuçsal şartlandırma aşağıdaki gibi bir şekille ifade edilebilir. Sonuçsal şartlandırmanın ana fikri şudur: Kişi şu veya bu nedenle (ihtiyaçlar, amaçlar, daha önceki şartlanma vs.) bir davranış gösterir. Bu gösterilen davranışın karşılaşacağı sonuç önemlidir. Sonucun çeşidine göre kişi, ya aynı davranışı tekrar gösterecek veya göstermeyecektir. Örneğin işe geç gelen bir personelin (davranış: geç gelme), geç gelme davranışını tekrarlamaması, büyük ölçüde karşılaşacağı sonuç (amirinin ikazı, uyarısı, cezalandırılması, hiçbir şey söylememesi, hoş görülmesi) tarafından etkilenecektir. Eğer kişi davranışları; kişi tarafından "haz verici, memnun edici" olarak nitelendirilen sonuçlarla karşılaşırsa, muhtemelen o kişi aynı davranışı tekrar gösterecektir. Yok, eğer karşılaştığı sonuçlar, kişi tarafından "acı verici, hoşlanılmayan, üzücü" olarak nitelenen sonuçlar ise, muhtemelen o kişi aynı davranışı tekrar göstermeyecektir. Örneğin, bir öğretmen öğrencilerine bir soruları olup olmadığını sorsa ve öğrencilerin bazısı el kaldırsa (davranış); öğretmen de bu öğrencileri sınıf önünde alay konusu yapsa (sonuç), muhtemeldir ki aynı öğretmen bir daha öğrencilere soruları olup olmadığını sorduğu zaman, pek az öğrenci elini kaldırıp soru soracaktır (sonuçsal şartlanma). Sonuçsal şartlandırma yaklaşımını bir motivasyon aracı olarak kullanmak isteyen bir yönetici şu hususlara dikkat etmek zorundadır. Örgüt açısından arzu edilen ve edilmeyen davranışlar açık ve seçik olarak belirlenmelidir. Bu davranışlar personele duyurulmalıdır. Mümkün olan her fırsatta ödüllendirme kullanılmalıdır. Davranışlara hemen karşılık verilmelidir. Araya girecek uzun bir zaman süresi sonucun davranışlar üzerindeki etkisini azaltabilir. Bekleyiş Teorileri Motivasyon konusunda önemi gittikçe artan teorilerin başında bekleyiş (beklenti) teorileri (Expectancy Theories) gelmektedir. Bekleyiş teorileri iki ayrı teoriden oluşmaktadır. Bunlardan birisi V. Vroom tarafından geliştirilen teori, diğeri de bu teorinin E. Lawler ve L. Porter tarafından daha da geliştirilmesi ile sonuçlanan bekleyiş teorisidir. Victor Vroom'a göre bir kişinin belli bir iş için gayret sarf etmesi, iki faktöre bağlıdır. I. Valens, 2. Bekleyiş. Dolayısıyla: [Motivasyon = Valens X Bekleyiş] olarak gösterilebilir. Bu modelin üç temel kavramı bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Valens (valence) dir. Valens bir kişinin belirli bir gayret sarf ederek elde edeceği ödülü arzulama derecesini belirtir. Belirli bir ödül farklı kişiler tarafından farklı şekillerde arzulanacaktır. Bazıları böyle bir ödülü son derece arzu ederken, bazıları da bu ödüle hiç değer vermeyecektir. Hatta başkaları için, böyle bir ödül, uğrunda gayret sarf etmeye değmeyecek bir değeri de ifade edebilir. Dolayısıyla bu üçüncü grup için Valens negatif olacaktır. Valens’i -1 ile +1 arasında değer alan bir değişken olarak göstermek mümkündür. Kişilerin belirli bir ödül'e verdikleri değer, bir bakıma, ödülün onların ihtiyaçlarını tatmin etme değerini de gösterir. Netice olarak yüksek Valens, kişinin daha fazla gayret sarf etmesine sebep olacaktır. Bu modelin ikinci temel kavramı bekleyiştir. Bekleyiş kişinin algıladığı bir olasılığı ifade eder. Bu olasılık belirli bir gayretin belirli, bir ödülle ödüllendirileceği hakkındadır. Eğer kişi gayret sarf etmekle belirli bir ödülü elde edebileceğine inanıyorsa (bunu bekliyorsa), daha fazla gayret sarf edecektir. Dolayısıyla bekleyişi O ile +1 arasında değişen bir değer ile ifade etmek mümkündür. Eğer kişi belirli bir gayret (davranış) ile belirli bir ödül arasında bir ilişki görmezse, bekleyiş O değerini alacaktır. Eğer bir kişinin hem valensi hem de bekleyişi yüksek ise o kişi motive olacaktır. Yani bütün bilgi, enerji ve yeteneğinin kendi arzusu ile işe koyacak, yani arzu ederek çalışacaktır. Bu modelin üçüncü kavramı araçsallık (instrumentality) kavramıdır. Araçsallık şunu ifade eder: Kişi belirli bir gayret ile belirli bir düzeyde performans gösterebilir. Bu performans da belirli bir şekilde ödüllendirilebilir. Bu ödüllendirme birinci kademe sonuç olarak düşünülmelidir. Örneğin birinci kademe sonuç olarak kişinin maaşı artırılabilir. Esasında birinci kademe sonuçlar, ikinci kademe sonuç olarak adlandırılabilecek amaçları gerçekleştirmede bir araçtır. Yukarıdaki örnekteki maaş, esasında daha yüksek bir statü elde etmek, etrafta tanınmak, kişinin ailesini daha iyi geçindirebilmesini sağlamak için bir araçtan ibarettir. Yoksa tek başına yüksek maaşın bir anlamı yoktur. İşte araçsallık birinci kademe sonuçların ikinci kademe sonuçlara ulaştıracağı konusunda kişinin sahip olduğu sübjektif olasılığı ifade etmektedir. Araçsallık çeşitli kademeler arasındaki ilişkiye, bekleyiş ise gayret ile birinci kademe sonuçlar arasındaki ilişkiye işaret etmektedir. Bu durumda eğer bir kişi belirli bir düzeyde bir gayretin belirli bir performans (iş başarma) ile sonuçlanacağına inanıyorsa (bekleyiş) ve bu performansın da belirli bir birinci kademe sonuç-ödül ile karşılanacağına inanıyorsa (bekleyiş) ve aynı zamanda kişi bu belirli birinci kademe ödülüdür. Bazı ikinci derece sonuçlar için gerekli görüyorsa (araçsallık) ve kişi hem birinci hem de ikinci derece ödülleri arzu ediyorsa, bu kişi motive olacaktır. Bu durumu yukarıdaki gibi göstermek mümkündür. Bu modeli kullanmak isteyen bir yönetici aşağıdaki hususlara dikkat etmelidir: Kişi için hangi çeşit ve hangi düzeyde bir sonucun (ödülün) önemli olduğu belirlenmelidir. Organizasyon için ne tür bir davranış performansın arzulanır olduğu belirlenmelidir. Performans ile ödül arasında ilişki kurulmalıdır. ve Bekleyiş teorisi üzerinde yoğun araştırma yapılan alanlardan birisidir. Bugünkü düzeyi ile bu teori ayrıntılı ve somut olarak uygulanabilecek bir teori durumunda olmamakla birlikte, kişilerin davranış seçimlerini nasıl yaptıklarını açıklamakta ve bu açıdan yöneticilere yardımcı olmaktadır. EŞİTLİK TEORİSİ Süreç teorilerinden bir diğeri Eşitlik Teorisi’dir. Bu teorinin ana fikri de, personelin iş ilişkilerinde, eşit bir şekilde muamele görme arzusunda oldukları ve bu arzunun motivasyonu etkilediği hususudur. Esas itibariyle J. Stacy Adams tarafından geliştirilen bu teoriye göre, kişinin iş başarısı ve tatmin olma derecesi çalıştığı ortamla ilgili olarak algıladığı eşitlik (veya eşitsizliklere) bağlıdır. Adams'a göre, kişi, kendisinin sarf ettiği gayret ve karşılığında elde ettiği sonucu aynı iş ortamında başkalarının sarf ettiği gayret ve elde ettikleri sonuç ile karşılaştırır. Bu karşılaştırma genellikle kişinin, gayret ile sonucu içeren bir çeşit oran oluşturması ile olur. Örneğin aşağıdaki iki durum eşitsizliği ifade etmektedir: Kişinin Elde Ettiği Sonuç < Başkalarının Elde Ettiği Sonuç Kişinin Sarf ettiği Gayret > Başkalarının Sart ettiği Gayret Kişinin Elde Ettiği Sonuç > Başkalarının Elde Ettiği Sonuç Kişinin Sarf ettiği Gayret < Başkalarının Sarf ettiği Gayret Yukarıdaki oranlardaki pay ve payda kişinin algılarına göre değer almaktadır. Kişi kendi oranını, kendisi ile aynı düzeyde saydığı başkaları ile karşılaştırmaktadır. Kişinin bu karşılaştırma sonucu algılayacağı her eşitsiz durum, kişinin bu eşitsizliği giderici davranışı göstermesi ile sonuçlanacaktır. Oranlardaki "sonuç", ücret, maaş, terfi, sorumluluk artışı, statü sağlama vs. gibi şekillerde olabilir. "Gayret" ise işi başarmak için sarf edilen çaba ve emek, örgütsel pozisyon, sosyal statü, eğitim ve hatta yaş şeklinde olabilir. Amaç Teorisi Edwin Locke tarafından geliştirilen bu motivasyon teorisine göre, kişilerin belirlediği amaçlar, onların motivasyon derecelerini de belirleyecektir. Erişilmesi zor ve yüksek amaç belirleyen bir kişi, elde edilmesi gayet kolay olan amaçlar belirleyen bir kişiye oranla daha yüksek performans gösterecek ve daha fazla motive olacaktır. Teorinin ana fikri kişilerin kendileri için belirledikleri amacın ulaşılabilirlik derecesidir. Çeşitli yönetim uygulamaları ve özellikle Amaçlara Göre Yönetim uygulaması, organizasyonlarda amaç belirleme işinin önemini vurgulamış ve bunun nasıl olması gerektiği konusunda bazı öneriler getirmiştir. Bu öneriler Amaç Teorisi açısından geçerliliğini koruyabilir. Yönetici açısından önemli olan, yönetimin öngördüğü amaçlar ile kişinin belirleyeceği amaçlar arasındaki uygunluktur. Bu ise amaç belirlemede astların da katkısını gerektirmektedir. MOTİVASYON ARAÇLARI VE PERFORMANS KAVRAMI ARASINDAKİ İLİŞKİ Çalışanlara motivasyon sağlamanın tek bir yöntemi yoktur. Çünkü her çalışanın beklentileri, zevkleri ve karakteri farklıdır. Kendi motivasyon profilinizi anlamanız, işinizde size neyin önemli olduğunu belirlemenizde yardımcı olurken, yöneticiler ve şirketler için çalışanların profilini bilmek; etkili ödül sitemleri oluşturmak, güçlü bir motivasyon sağlamak ve motivasyonu yönetmek açısından yardımcı olur. Eğer insanlar ait olma ve dikkate alınma arzularını tatmin edebilirlerse yavaş yavaş işletmenin hedefleriyle kendilerini özdeşleştirmeye başlarlar. İleri görüşlü yöneticiler, insan ilişkilerine önem verirler. Bir yönetici elamanlarıyla yalnızca konuşmakla bile en alt düzeydeki titreşimleri, sorunları hissedebilir. Personeli harekete geçirmek için, insana yönelik bir tutum takınmak yararlıdır. Psikolojik araştırmalar, kararlarımızın % 95’ini duygularımızla aldığımızı ortaya koymaktır. Yöneticilerin kullandıkları motivasyon araçları; Kötücül Rekabeti Ortadan Kaldırmak Maddi ve Manevi Teşvikler Açık İletişim Geri Besleme Yöneticinin Davranışları Kararlara Katılım ve Sorumluluk Vermek Makul İşe Alma Uygulamaları Performans Değerlendirmeleri Yerine Belirleme Oturumları Hedef Çalışanların Güçlü Yönlerine Odaklanmak Çalışmayı Takdir Etmek ve Ödüllendirmek Yükselme Olanakları Sağlamak İşinin Önemli Olduğunu Hissettirmek Çalışanların Şikâyetlerini Dikkate Almak Bir işletmenin performansı; stratejik, taktiksel ve operasyonel amaçlarının gerçekleştirilmesinde, çalışanların işin nitelik ve gereklerini yerine getirmek için gösterdikleri tüm çabaların değerlendirilmesi olarak tanımlanabilir. Değerlendirme, ölçme sonuçlarını belirli bir ölçüt sistemine dayanarak, ölçülen nitelik hakkında bir değer yargısına varma süreci olarak tanımlanabilir. Performans değerleme belirli bir görev ve iş tanımı çerçevesinde bireyin bu iş ve görev tanımını ne düzeyde gerçekleştirdiğinin belirlenmesi çabası ve çalışanın tanımlanmış olan görevlerini belirli zaman dilimi içinde gerçekleştirme düzeyinin belirlenmesidir. Performans değerleme kurumda görevi ne olursa olsun bireylerin çalışmalarını, etkinliklerini, eksikliklerini, yeterliliklerini, fazlalıklarını, yetersizliklerini bir bütün olarak tüm yönleri ile gözden geçirilmesidir. Kişilerin gerek kendilerini gözden geçirmeleri gerekse kurum tarafından zaman zaman gözden geçirilmeleri, işgal ettikleri rolün gereklerini ne düzeyde yerine getirdiklerini görmek bakımından önemlidir. Tek tek kişilerin performans değerlemelerinin yanında kurumun bütün olarak performans değerlemesi de söz konusu olabilmektedir. Performans değerlendirmesi yapmanın iki önemli amacı vardır. Bu amaçlardan birincisi, iş performansı hakkında bilgi edinmektir. Bu bilgi yönetsel kararlar alınırken gerekli olacaktır. Ücret artışlarına, ikramiyelere, eğitime, disipline, terfilere, kariyer planlamasına ve başka yönetsel etkinliklere ilişkin kararlar genellikle performans değerlendirmesinde elde edilen bilgilere dayanır. Bir organizasyonun yönetim kadrosu, performans değerlendirmesinden elde edilen bilgiler olmadan yönetsel karalar veremez ve vermemelidir. İnsan kaynaklarına ilişkin diğer politikalarda olduğu gibi performans değerlendirmeleri de herhangi bir gruba karşı ayrımcılık yapılmasını engelleyen yasal standartlara uygun olarak düzenlenmiştir. Performans değerlemesi yapmanın diğer ana amacı, çalışanların iş tanımlarında ve iş analizlerinde saptanan standartlara ne ölçüde yaklaştığına ilişkin geri besleme sağlamaktır. Bu geri besleme çalışanlara olumlu bir yaklaşımla verildiği ve mesleki eğitimle desteklendiği takdirde çok yararlı olabilir. Çoğu insan bu türden yapıcı ve özgüvenini artırıcı geri besleme almaktan hoşlanır. Bu geri besleme aynı zamanda iş görenlerin organizasyon içindeki kariyerlerinin ne yönde ilerlediğini görebilmelerini sağlar. Örneğin, bir çalışanın daha büyük bir sorumluluk almaya hazır olduğunu ya da mevcut durumunu sürdürebilmesi için eğitime ihtiyacı olduğunu gösterir.