Birinci Dünya Savaşı 28 Temmuz 1914

advertisement
Birinci Dünya Savaşı 28 Temmuz 1914’te başlayan ve 11 Kasım 1918’de sona eren Avrupa
merkezli küresel savaştır. İkinci Dünya Savaşı’nın çıkmasına kadar Dünya Savaşı veya
Büyük Savaş olarak adlandırılmıştır. Zamanın Büyük Güçler’i [2] iki tarafa ayrılarak savaşta
yer almışlardır: İtilaf Devletleri (Birleşik Krallık, Fransa ve Rusya’nın Üçlü İtilaf’ı
merkezlidir) ve İttifak Devletleri (asıl olarak Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya’nın
Üçlü İttifak’ı merkezlidir; fakat Avusturya-Macaristan anlaşmaya karşı saldırıya geçtiği için
İtalya savaşa girmemiştir.)[3] Bu ittifaklar yeniden yapılanmış (İtalya İtilaf Devletleri’nin
tarafında geçmiştir) ve yeni devletlerin savaşa girmesiyle genişlemiştir. Nihayetinde 60
milyon Avrupalı dâhil olmak üzere 70 milyon askeri personel tarihin en büyük savaşlarından
biri için seferber edilmiştir.[4][5] Yeni teknolojiler sayesinde silahların öldürücülüğünde
görülen muazzam ilerlemeye karşılık savunma ve hareketlilikte aynı miktarda gelişme
olmaması sonucu yaklaşık 9 milyon muharip hayatını kaybetmiştir. Böylece bu savaş dünya
tarihindeki en çok zayiat verilen altıncı savaş olmuş ve savaşa katılan devletlerde birçok
politik değişikliğe ve devrimlere yol açmıştır.[6]
Savaşın uzun zamandır süregelen bir nedeni de Avrupalı Büyük Güçler Alman İmparatorluğu,
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu, Rusya İmparatorluğu, Britanya
İmparatorluğu, İtalya Krallığı ve Fransa’nın emperyalist dış politikalarıdır. Avusturya tahtının
veliahtı Arşidük Franz Ferdinand’ın 28 Haziran 1914’te bir Yugoslav milliyetçisi tarafından
Saraybosna’da öldürülmesi savaşı tetikleyen olay olmuştur. Olaydan sonra Avusturya,
Sırbistan Krallığı'na bir ültimatom göndermiştir.[7][8] Nihayetinde on yıllardır yapılanmakta
olan ittifaklar sistemi işlemesiyle birkaç hafta içerisinde Avrupa’nın ana güçleri kendilerini
savaşta bulmuşlar ve koloniler yoluyla savaş bütün dünyaya yayılmıştır.
28 Temmuz'da çatışmalar Avusturya-Macaristan’ın Sırbistan’ı işgal etmesi ile başlamış [9][10]
ve bunu Almanya’nın Belçika, Lüksemburg ve Fransa’yı işgali ile Rusya’nın Almanya’ya
saldırması takip etmiştir. Almanların Paris’e yürüyüşü durma noktasına gelince batı
cephesindeki çatışmalar durağan bir siper savaşına dönüşmüştür ve bu durum 1917’ye kadar
pek değişmemiştir. Doğu cephesinde ise Rusya ordusu Avusturya-Macaristan kuvvetleriyle
başarılı bir şekilde savaşmış fakat Doğu Prusya ve Polonya’dan Alman ordusu tarafından geri
püskürtülmüştür. Osmanlı’nın 1914’te, İtalya ve Bulgaristan’ın 1915’te, ve Romanya’nın
1916’da savaşa girmesiyle ilave cepheler açılmıştır. Rusya İmparatorluğu 1917’de Ekim
Devrimi’yle yıkılınca savaştan da çekilmiştir. 1918’de batı cephesi boyunca bir Alman
taarruzundan sonra Müttefikler ardı ardına yaptıkları saldırılarla Almanları geri püskürtmüş
ve ABD kuvvetleri siperlere girmeye başlamıştır. Bu noktada zaten başı kendi içindeki
devrimcilerle dertte olan Almanya, daha sonra Ateşkes Günü olarak tarihe geçecek olan 11
Kasım 1918’de ateşkesi kabul etmiştir. Savaş böylece Müttefikler’in zaferiyle sona ermiş
olur.
Savaşın tarafları, tüm insan gücü ve ekonomik kaynaklarını bir topyekün savaş için seferber
etmeye çalıştıklarından sivillerin durumu da cepheler kadar çalkantılı olmuştur. Savaşın sona
ermesiyle büyük emperyalist güçlerden dördü; Alman, Rusya, Avusturya-Macaristan ve
Osmanlı imparatorlukları tarihe karışmıştır. Bunlardan Alman ve Rus imparatorluklarının
halefleri çok büyük toprak kaybı yaşamış; Avusturya-Macaristan ile Osmanlı imparatorlukları
ise tamamen parçalanmışlardır. Avrupa haritası daha küçük parçalardan oluşacak şekilde
yeniden çizilmiştir.[11] Daha sonra bu tarz çatışmaların yaşanmasını önlemesi ümidiyle
Milletler Cemiyeti kurulmuştur. Avrupa’da milliyetçiliğin bu savaşla ve imparatorlukların
yıkılmasıyla yeniden canlanması, Almanya’nın yenilgisinin yan etkileri ve Versay
Antlaşması’nın yarattığı problemler İkinci Dünya Savaşı’nın çıkmasına katkıda bulunan
etkenler olarak kabul edilir.[12]
Siyasi nedenler [değiştir]
Avrupa'da 16. yüzyıl'da yaşanan Katolik-Protestan ayrışmasıyla, Kutsal Roma Cermen
İmparatorluğu'na bağlı prenslikler, farklı taraflarda savaşmışlar, tarihte Otuz Yıl Savaşları
(1618-1648) olarak bilinen bu savaş da Vestfalya Antlaşması'yla sona ermiştir. Savaş
sonucunda, bugün bile Avrupa Birliği'nin kökenini oluşturan Kutsal Roma Cermen
İmparatorluğu dağılmıştır. Savaşın sonunda Fransa'nın güçlenmesi, tam aksine Kutsal Roma
Cermen İmparatorluğu'nun ve Habsburg Hanedanı'nın zayıflaması söz konusudur. Bu sonuç
Almanya için 19.yy'a kadar sürecek bir zayıflık dönemine ve yine bu tarihlere kadar birliğini
kuramamasına neden olmuştur. Sanayi Devrimi ve Sömürgecilik hareketlerinde de bu olay
etkisini göstermiş ve İngiltere ile Fransa sömürgecilik alanında hızla güçlenirken Almanya'nın
bu alanda geri kalmasına neden olmuştur.
1815'te yapılan Viyana Kongresi ile Avrupa'ya ve geniş anlamda dünyaya yeni bir statü
getirilmiş ve buna göre güçler dengesi kurulmuştur. Kırım Savaşı'nda (1853-1856) bu
dengelerin Rusya lehine değişmesine engel olmak için, Haçlı Seferleri'nden sonraki en önemli
ittifakla, Avrupa Devletleri, Osmanlı İmparatorluğu ile birlikte Ruslara karşı savaşmıştır.
Yenilgiye uğrayan Ruslar, etkisi 1917 Ekim Devrimi'ne kadar sürecek siyasi ve ekonomik
dalgalanmalar yaşamıştır. Yine bu savaşın sonunda, İtalya Birliği'ne gidecek yollar da
açılmıştır. 1870 Sedan Muharebesi[13] ile Almanya ve İtalya'nın birliklerini kurmaları ve
büyük devletler olarak devletler arası ilişkilerde yer almak için girişimlerde bulunmaları,
Viyana Kongresi statükosunu ve güçler dengesini büyük ölçüde değiştirmişti. Bundan sonrası
ise yeniden bir dengenin kurulması girişimlerine, Avrupa'da yeni blokların ortaya çıkmasına
ve bunların birbirleriyle çatışmasına yol açmıştır. Bloklar arasındaki gerginlik de karşılıklı
silahlanmaya neden olmuştur. Bu da silahlı barış dönemini ortaya çıkarmıştır. Bu dönemde
bloklar ve devletler arası ilişkilerde çok yönlü gelişen çatışmalar, gerginliği daha da arttırmış
ve devletleri bir savaşın eşiğine getirmiştir. Bu genel çerçeve içinde I. Dünya Savaşı'nın
nedenleri çeşitli ekonomik, siyasi, askeri gelişmelere dayanmaktadır. Bunlara büyük
devletlerin çıkar hesaplarını da eklemek gerekir. Özelikle Prusya'nın Avusturya'yı yenip
Alman birliğini sağladıktan sonra yeni ortaya çıkan Alman İmparatorluğu'nun elinde önemli
sömürgeleri olmamasına rağmen dönemin süper gücü Britanya İmparatorluğu'na karşı
koyabilecek hatta onu geçebilecek bir sanayi, insan gücü ve teknoloji haline gelmesi ve bunun
başta İngiltere ve Fransa tarafından engellenmek istemesi başlıca çekişme kaynağıdır.[13][14][15]
Ekonomik nedenler [değiştir]
Sanayi Devrimi ve Sömürgecilik sonucunda ekonomik pozisyonlarını güçlendiren İngiltere ve
Fransa, karşı taraftaki Almanya ve İtalya gibi ülkelerden ekonomik olarak çok ilerideydi.
Almanya ve İtalya, siyasi birliklerini oluşturduktan sonra, 1914'e kadar olan süreçte aradaki
farkı kapatmaya çalışmışlardır. İngitere ve Fransa'nın ekonomik hakimiyet alanlarını koruma,
Almanya'nın ise bu alanları ele geçirme niyeti savaşın başlıca ekonomik nedenlerindendir. Bu
nedenler, sömürgeler, deniz yollarının hakimiyeti, uluslarası ticaret imtiyazları gibi ana
başlıklarda değerlendirilebilir.
Öte yandan 19. yüzyıl sonlarından itibaren kullanılmaya başlayan ve neredeyse 20. yy'a
damgasını vuran petrol yataklarının mülkiyeti de savaşın temel ekonomik nedenlerindendir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun hakimiyeti altındaki Orta Doğu petrol varlığı, 19. yy sonlarında
özellikle İngilizler tarafından,çeşitli gizli/açık yöntemlerle tespit edilmişti. İngiltere, petrol
siyasetini, 1900'lerde tüm stratejilerinin birinci sırasına koymuştu.
Diğer bir konu da Rusya İmparatorluğu'nun ekonomik durumudur. Rusya, 19. yy'ın sonlarında
20. yy'ın başlarında toplumsal dalgalanmanın en fazla görüldüğü ülkedir. Toplumun en büyük
kesimini oluşturan köylü sınıfı ve o büyüklükte olmasa da etkin bir işçi sınıfı 1905 Devrimi
ile 1917 Ekim Devrimi'ne giden yolu açmıştı. Toplumsal dalgalanmalar ekonomik açıdan Rus
İmparatorluğu ve çarlık rejimi için tehlike oluşturuyordu. Rus yönetimi bu dalgalanmaları
engellemek için siyasi ve ekonomik güç kazanmak zorundaydı.[13][14][15]
Ülkelerin stratejileri [değiştir]
Britanya [değiştir]
I. Elizabeth’in uzun ve başarılı saltanatında (1558-1603) İskoçya'daki İngiliz etkisinde
farklılık görülmeye başlandı. İngiltere'deki Tudor Hanedanı'yla, İskoçya'daki Stuart Hanedanı
arasındaki evlenmeler, iki geleneksel düşmanı birbirine yaklaştırdı. İskoçya Kralı I. James
aynı zamanda İngiltere kralı oldu. 1707 yılında iki krallığı birleştiren bir antlaşma imzalandı.
Bu tarihten sonra Büyük Britanya tarihi başlar.
1642-1651 yılları arasında gerçekleşen İngiliz İç Savaşı sonucunda krallık devrildi. Bunun
yerine önce parlamento idaresinde (1649–1653) sonra da Oliver Cromwell iktidarında (1653–
1659) kısa süren bir cumhuriyet kuruldu. Cromwell'in ölümünün ardından parlamento iç
karışıklıkları önlemek için sürgündeki kral II. Charles'ı krallığı yeniden kurmak üzere
İngiltere'ye davet etti.
18. ve 19. yüzyıllarda İngiltere, büyük bir sanayi devleti ve sömürge gücü haline gelen
Britanya İmparatorluğu'nun merkezi konumundaydı. 19. yüzyılın başlarında Avustralya,
Kanada, Hindistan, Afrika’da bazı devletler, Antiller ve Hong Kong gibi dünyanın büyük bir
kısmına yayılan dev bir sömürge imparatorluğu kurulmuştu. Kraliçe Victoria (1837-1901)
zamanında Birleşik Krallık dünyanın en büyük gücü durumuna geldi. 1877'de Hindistan
sömürgeleştirildi. 1882'de Mısır ele geçirildi.
Britanya 1900'lere gelindiğinde dünyanın en büyük gücü konumundaydı. Bu gücü
sömürgeler, deniz yolları hakimiyeti, küresel şirketler aracılığıyla, askeri ve siyasi anlamda da
sağlamayı başarabilmiştir. 1871'ten itibaren Alman İmparatorluğu'nu kendi etkinliğine karşı
en önemli tehdit olarak algılamıştır. Çünkü güçlü bir Almanya, İngitere için en büyük tehdit
olacaktır. Fransa ile sürdüğü ortaklıkta, Fransa'nın da 1871 yenilgisinden itibaren Alman
İmparatorluğu'na karşı olan düşmanlığı belirleyici nokta olmuştur. Yine aynı şekilde Rusya ile
I. Dünya Savaşı öncesinde temin ettiği ittifak da, Balkanlar ve Doğu Avrupa'da Rusya'nın
Pan-Slavizm politikası ile Almanya'nın Pan-Cermen politikası karşıtlığı temeline oturmuştu.
Britanya, bir ada ülkesi olması nedeniyle, savunma stratejisini Hollanda ve Belçika'nın
Almanya'ya karşı dirençli olması esasına dayandırmaktaydı.[16]
Alman İmparatorluğu'nun İngiltere için gerek ekonomik gerekse de siyasi tehdit haline
gelmesi Britanya için tartışmasız bir savaş nedeniydi. Aynı zamanda, sömürgelerin
korunması, deniz yollarının kontrol altında tutulması, küresel şirketlerin hakimiyeti ve en
önemlisi Ortadoğu Enerji Koridoru'na sahip olmak stratejileri tamamen Alman İmparatorluğu
çıkarlarıyla çatışmaktaydı.[13][14][15]
Fransa [değiştir]
Fransa'da krallık sistemi 1789 yılında gerçekleşen Fransız Devrimi'ne dek hüküm sürdü.
Fransız Devrimi sırasında dönemin Fransa kralı XVI. Louis ve eşi Marie Antoinette ile onlara
yakınlığı olduğu düşünülen yüzlerce Fransız vatandaşı öldürüldü. Kısa süreli bir dizi yönetim
denemesinden sonra Napolyon Bonapart 1799'da cumhuriyetin kontrolünü ele aldı ve kendini
önce Birinci Konsül, daha sonra, günümüzde Birinci İmparatorluk (1804–1814) adıyla anılan
devletin imparatoru ilan etti. Napolyon Savaşları olarak bilinen bir dizi savaşın ardından,
Bonaparte ailesinin yardımıyla Napolyon kıta Avrupasının büyük bölümünü ele geçirdi. Yeni
elde edilen bu topraklara daha sonra Bonaparte ailesinin üyeleri Fransa'ya bağlı kral olarak
atandı.
1815 yılında yapılan Waterloo Savaşı'nda Napolyon'un son yenilgisinden sonra Fransa'da
krallık yönetimine geri dönüldü. Ancak bu kez kralın yetkilerine anayasal kısıtlamalar
getirildi. 1830 yılında çıkan bir sivil ayaklama olan Temmuz Devrimi'yle Bourbon Hanedanı
tümüyle kaldırılarak anayasal krallığa dayanan Temmuz Monarşisi getirldi. Bu yönetim
biçimi 1848 yılına dek sürdü. Bu arada kurulan İkinci Cumhuriyet oldukça kısa süreli oldu ve
1852 yılında III. Napolyon İkinci İmparatorluğu kurunca yıkıldı. 1870 yılında başlayan
Fransa-Prusya Savaşı'nda yenilen III. Napolyon bunun üzerine tahttan indirildi ve bu yönetim
rejimi de Üçüncü Cumhuriyet'in kurulmasıyla fesholdundu.
Fransa 17. yüzyıldan başlayarak 1960'lara dek bir sömürge devleti kimliğiyle var oldu. 19. ve
20. yüzyıllarda dünyanın dört bir yanında edindiği sömürge toprakları Fransa'yı İngiltere'den
sonra ikinci büyük sömürge imparatorluğu hâline getirdi.
Fransa ve Almanya, 1871 yılından itibaren birbirlerini tehdit olarak görmüşlerdir.Fransa için,
kaybettiği Alsace-Lorraine bölgesi hem ekonomik hem de askeri açıdan büyük öneme
sahipti.Öte yandan Ren Nehri üzerindeki köprüler ve Belçika'nın güçlü savunmaya sahip
olması,Fransa için diğer iki askeri strateji unsuruydu.[13]
Fransa için Alman İmparatorluğu, Merkezi Avrupa'da olduğu kadar, sömürgeleri için de
büyük tehdit oluşturuyordu.Çünkü Fransız Askeri-ekonomik-siyasi gücünün temeli
sömürgeler üzerine kuruluydu.
[13][14][15]
Rusya İmparatorluğu [değiştir]
Rusya İmparatorluğu'nun başlangıcı 1721 yılındadır. 1866 yılında toprakları Asya, Avrupa ve
Kuzey Amerika'nın belirli bölümlerini kapsamıştır. 19. yüzyılın başında dünyanın en büyük
ülkesi olmuş, toprakları kuzeyde Kuzey Buz Denizi'nden güneyde Karadeniz'e, doğuda Büyük
Okyanus'dan batıda Baltık Denizi'ne kadar uzanmıştır.
19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başlarında, İmparatorluğun ekonomik yapısı geniş ölçüde köylü
ve sayıca daha az ama etkili bir işçi sınıfına dayanmaktaydı. Sanayileşme yetersizdi ve üretim
büyük ölçüde tarıma dayalıydı.Şehirleşme 2-3 şehir dışında son derece az ve nüfusun büyük
çoğunluğu taşrada yaşamaktaydı. 1905 Devrimleri ve ardından gelen 1917 Devrimleri,
Rusya'nın bu ekonomik ve siyasi yapısından kaynaklanmıştır.
Rusya 19. yüzyıl'da temelde dört hedef doğrultusunda siyasetini konumlandırmıştır:
a)Batısında Pan-Slavizm Politikalarıyla(böylece Slav kökenli halkların kontrolünü eline
geçirmek) ve Balkanlar/Doğu Avrupa'da hakimiyetini sağlamak.
b)Güneyde, Osmanlı İmparatorluğu (Boğazlar ve Doğu Anadolu'yu ele geçirmek)ve
İran(Petrol alanları)politikaları ile hakimiyetini sağlamak.
c)19.YY.'da Ortaasya'nın büyük bölümünü ele geçiren Ruslar, bu hakimiyetlerini korumak.
d)Doğuda, Japonya-Rusya-İngiltere-ABD arasındaki güç dengesini kaybetmemek.
1904-1905 Rus Savaşı'nda büyük yenilgiye uğrayan Rusya, aynı tarihlerde, İngiltere ile
İngiliz-Rus Sömürge Antlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştır.[17]
Batıda Almanya İmparatorluğu'nun Pan-Germenizm Politikaları, güneyde Osmanlı
İmparatorluğu ile yüz yılı aşkın süren savaşlar, Pasifik'te İngiltere'ye karşı ABD ile
yardımlaşma vb. stratejiler nedeniyle Rusya, İtilaf Devletleri safında yeralmıştır.
[13][14][15]
Almanya [değiştir]
18 Ocak 1871 yılında Versailles Antlaşması'yla kurulan Alman İmparatorluğu, tüm dağınık
Alman Devletçik'lerini -Avusturya hariç-bir arada topladı. İmparatorluk 1884 yılından
itibaren ülke dışında sömürgeler kurmaya başladı.[18]Alman İmparatorluğu 1914 yılına kadar,
birliğini geç oluşturması nedeniyle geri kaldığı İngiltere-Fransa-Rusya ittifakıyla,
ekonomik,siyasi ve askeri yönden başabaş noktasına geldi.Hatta sanayileşme ve işgücü
alanında İngiltere'den (1914 verilerine göre)daha ileri bir seviyeye ulaştı.[19] II. Wilhelm
döneminde, Almanya, diğer Avrupa güçleri gibi emperyal bir politika izlemiş ve zaman
zaman sömürgeleri konusunda komşu devletlerle sürtüşmeye girmiştir. Bu, bir takım
dostlukları zedelemiş ve Almanya'ya karşı Fransa, Birleşik Krallık ve Rusya İmparatorluğu
bir anlaşma imzalayarak kutup oluşturmuştur. Almanya ise sadece Avusturya-Macaristan
İmparatorluğu ile ittifak kurabilmiştir.[20] Almanya'nın emperyal politikası ülke dışına taşmış
ve devlet diğer Avrupa güçleri gibi Afrika'nın paylaşımına katılmıştır. Berlin Konferansı'nda
bu kıta Avrupa güçlerine pay edilmiştir. Almanya'nın payına Alman Doğu Afrikası, Alman
Kuzey-Batı Afrikası, Togo ve Kamerun düştü. Büyük güçler arası Afrika'da olan bu mücadele
I. Dünya Savaşı'nın nedenlerinden biri olacaktı.[21] Almanya siyaset alanında ve denizlerde,o
sırada Britanya'ya ait olan küresel konumu ele geçirmek ve böylece Britanya'yı
otomatikolarak daha alt statüye indirgemek istiyordu.[19] 1900'lerde emperyal ve emperyalist
çağın en yüksek noktasında hem Almanya'nın yegane küresel statü iddiası(Alman Ruhu
dünyayı yenileyecektir!)deyişiyle, hem de Avrupa Merkezli bir dünyanın tartışmasız^^büyük
güçleri^^olan Britanya ve Fransa'nın iddiası henüz etkiliydi.[22] Alman Ulusal Birliği'nin
kurulduğu 1871 ile I. Dünya Savaşı'nın çıktığı 1914 tarihleri arasında Avrupa Tarihi'nin hiç
değişmeyen öğesi Almanya ile Fransa arasındaki düşmanlıktır.[23] Fransa'nın 1871 Alman
yenilgisi bu düşmanlığın en önemli etkenidir. Aynı zamanda Alsace-Lorraine'in kaybedilmesi
ve iki ülke için, hem ekonomik hem de askeri önemi, bu düşmanlıklarda etkili olmuştur.
Çünkü iki ülke arasındaki en önemli savunma noktaları olan Alsace-Lorraine ve Ren Nehri
Köprüleri'ne sahip olmak önemliydi.
Öte yandan, Hohenzollern Hanedanı yönetiminde ve mutlakiyetçi yapıdaki Alman
İmparatorluğu, siyasi olarak cumhuriyetçi İngiltere ve Fransa'nın yönetim sistemi yönünden
de rakibiydi.Bu rekabet, I. Dünya Savaşı'nı, bir nevi mutlakiyet/cumhuriyet mücadelesi
şekline de getirmiştir. (Zaten, savaş sonrasında mağlubiyete uğrayan tarafta, bütün
mutlakiyetler çökmüş, yerine yeni cumhuriyetler kurulmuştur.)[24]
Alman İmparatorluğu 1914'e gelinirken, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile ittifakı
dışında, Avrupa'da güçlü bir müttefike sahip değildi. Belki de savaşın daha başındaki bu
durum, savaşın sonucunu belirleyecek olaylarda Alman stratejisinin savaşın kaybı
konusundaki en büyük eksikliğiydi. Çünkü Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun çok
uzun ömürlü olamayacağı,1914'lerde neredeyse kesin gibi duruyordu. Bu konuda Adolf Hitler
bile Kavgam'da, Eğer Reich, Schoenerer'in Habsbourglar hakkındaki ikazlarına kulak vermiş
olsa idi, Almanya'nın başına bütün dünyaya karşı savaşa girerek uğradığı felaket
gelmeyecekti demiştir.[25]
Almanya'nın oluşturmak zorunda kaldığı diğer ittifakları da (Osmanlı İmparatorluğuBulgaristan) savaşın sonucuna etki edebilecek ekonomik ve askeri düzeyde değildi.Almanya
için güvenilmesi gereken temel güç, kendi öz gücüydü.
[13][14][15][26]
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu [değiştir]
Kutsal Roma İmparatorluğunun etkinliği azaldıkça Avusturya'nın arşidükleri bağımsız olarak
hareket etmeye başladılar. 1804 yılında arşidükler kendilerini imparator ilan ettiler. 1866'da
Prusya - Avusturya Savaşı yenilgisi ve Alman Konfederasyonunun dağılmasından sonra
prestijini kaybeden Avusturya İmparatorluğu 1867 yılında da Macaristan'la birleşerek
Avusturya-Macaristan İmparatorluğunu kurdular. Avusturya ve Macaristan aslında içişlerinde
bağımsız olan iki ayrı ülkeydiler. Fakat dışişleri açısından tek bir Habsburg İmparatoru
tarafından yönetilmekteydiler.
Emperyal bir devlet olan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nda,onbirin üzerinde etkili
etnik grup mevcuttu. Bu etnik grupların büyük kısmı Almanlar,Slavlar ve Macarlar'dan
oluşmaktaydı.Etkinlik sahasında(doğu bölgesinde yoğun Slav devletleri, batısında da Germen
toplumları)farklı etnik gruplar bulunmaktaydı. 1789 Fransız Devrimi ve beraberinde getirdiği
süreç,emperyal devletlerin sonunu hazırlamaktaydı. Uyanan milliyetçilik akımları 19.YY'da
en fazla Osmanlı İmparatorluğu ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'na zarar vermiştir.
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, karşısındaki en büyük tehdit, Rusya ve Rusya'nın PanSlavizm Politikalarıydı. Rusya,Doğu Avrupa'ya ve Balkanlar'a doğru güç alanını genişletmek
istiyordu. Bu amaçla gerek Osmanlı içindeki, gerekse de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu
içindeki tüm etnik unsurlara-başta slavlar olmak üzere-açık/kapalı destek veriyordu. Öteki
taraftan batı tarafının güvenliğini,Almanya ile ittifak ile sağlamlaştıran Avusturya-Macaristan
İmparatorluğu,diğer taraftaki Rusya etkinliğini yok etmek istiyordu.
Aslında, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun da durumu Osmanlı İmparatorluğu'ndan
farklı değildi.İki imparatorluk da kendi geleceklerini tamamen savaş sonunda alınacak bir
galibiyete bağlamışlardı.Yani savaş,bir ölüm-kalım mücadelesi idi.
1882 Yılında yapılan antlaşmayla kurulan Üçlü İttifak ile Almanya,Avusturya-Macaristan ve
İtalya arasında oluşturulan birliktelik(1902 yılında yenilenerek) 1.Dünya Savaşı'na kadar
sürmüştür. (İtalya,savaşın başında tarafsız kaldıktan sonra,İtilaf Devletleri safında savaşa
girmiştir.)[13][27][28]
İtalya [değiştir]
19. yüzyılın ilk yıllarında İtalya I. Napolyon tarafından işgal edilerek Fransız etkisi altına
girdi. Viyana Kongresi İtalya'nın Fransız işgalinden önce yöneten hanedanlara geri
verilmesini öngörüyordu. Böylece Papalık Devleti, Sardinya-Piemonte Krallığı, Toskana
Grandüklüğü, Modena Düklüğü ve Lombardiya-Venedik Krallığı tekrar kuruldu. Ancak
Carbonari adı verilen gizli dernekler İtalya'nın birleşmesi için çalışmaya başladılar. Giuseppe
Mazzini ve Giuseppe Garibaldi birleşme hareketinin öncüleri arasında yer alıyorlardı. Ayrıca
Sardinya kralı II. Victor Emmanuel de bu birleşme hareketini destekleyenler arasındaydı.
1848 yılında Lombardiya Avusturya'nın elinde bulunuyordu. İtalya'yı birleştirmek konusunda
Fransa'nın desteğini almayı başaran İtalya, 1859'da Fransa ile birlikte Avusturya'yı mağlup
etti ve 11 Kasım 1859'da Avusturya ile Piyemonte arasında Zürih'te barış antlaşması yapıldı.
Buna göre; Avusturya, Lombardiya'yı Piyemonte'ye verdi. Venedik dâhil olmak üzere diğer
İtalyan Devletleri arasında bir konfederasyon oluşturulması ve konfederasyonun fahri
başkanının papa, fiilî başkanının Piyemonte olması kabul edildi. Bir süre sonra Kuzey
İtalya'daki küçük devletler de Piyemonte'ye katılma kararı aldılar. Böylece bütün Kuzey ve
Orta İtalya Piyemonte'ye katılmış oldu. 1870'de Roma ve 1886'da Venedik, İtalya birliğine
dâhil oldular. Bunların da katılımı sonucu İtalyan Millî Birliği tamamlanmış oldu. İtalya
Krallığı kuruldu.
İtalya, Roma devrinden sonra ilk kez tek bir ülke hâline gelebilmişti. Yeni İtalyan Krallığı'nda
20. yüzyılda kuzey İtalya hızlı sanayileşerek gelişirken, güney İtalya'da nüfus hızla yükseliyor
ve milyonlarca insan daha iyi bir yaşam için yurdışına göç etme yolları arıyordu.
19. yüzyılın son yirmi yılından başlayarak İtalya da diğer Avrupa ülkeleri gibi sömürgeleşme
yoluna gitti. Osmanlı İmparatorluğu'na karşı yaptığı Trablusgarp Savaşı'nı kazandı. Batı
Türkiye'de Oniki Ada, Afrika'da Libya, Etyopya ve Somali gibi bazı ülkeleri de işgal ederek
sömürgeleştirdi.
1882 Yılında, Almanya ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile Üçlü İttifak'ı oluşturan
İtalya,1.Dünya Savaşı'nın başında tarafsız olmasına rağmen, 1915'te Londra Paktı ile İtilaf
Devletleri arasına katıldı. İtalya'ya savaşa girmesi koşuluyla Trento, Trieste, Istria, Dalmaçya
ve Osmanlı İmparatorluğu'nun bazı bölgeleri vadedildi. Savaş süresince 600.000 İtalyan
askeri yaşamını yitirdi ve İtalya ekonomisi çöktü. Savaşın sonucunda İtalya'ya verilen
sözlerden çoğu tutulmadı. St. Germain Antlaşması ile İtalya galip tarafta olmasına karşın
yalnızca Trento, Trieste ve Bolzano'yu alabildi. Bu sonuç İtalyan toplumu arasında büyük
hoşnutsuzluklara yol açtı.[29]
İtalya savaş öncesi dönemde mevcut sömürgelerini korumak isterken, aynı zamanda
Ortadoğu,Balkanlar ve Afrika'daki gücünü de arttırmak amacındaydı.Fransa ile eski
düşmanlıkları ve yeni ortaya çıkan durum nedeniyle 1915 yılına kadar ortada bir siyaset takip
ederken, bu tarihte itilaf devletleri safında savaşa katılmıştır.
[13][14][15]
Osmanlı İmparatorluğu [değiştir]
Osmanlı İmparatorluğu, 1699 Karlofça Antlaşması'ndan beri süregelen gerileme
döneminin,son ağır yenilgisini 1912-1913 Balkan Savaşları ile almıştı.Bu
savaşlarda,imparatorluktan ayrılmış küçük devletlerle dahi başaçıkamaz durumda olduğu
görülmüştür.Genel Durumu şöyledir: Ekonomik yönden; maliye iflas etmiş, yıllık enflasyon
yüzde 300'lerde(Temmuz-Kasım 1914 aralığında %50)[30], tamamen dışa bağımlı ve cari
harcamaları dahi karşılayamayacak durumdadır.
Siyasi yönden; Balkanları ve Mısır'ı kaybetmiş, Ortadoğu bölgesinde kalan toprakları için de
endişeli bir Osmanlı İmparatorluğu vardır. Etnik gruplarındaki milliyetçilik ve ayrışma
hareketleri nedeniyle, Anadolu'da dahi güvenlik sorunları en üst düzeydeydi. İmparatorluk,
İngiliz ve Fransızlar'ın Ortadoğu konusundaki niyetlerini ve -sanılanın aksine- petrolün yeni
dönemdeki önemini son derece iyi bilmekteydi. Öte yandan yüzyıldan fazla süredir aralıklarla
savaştığı Rusya'nın da Boğazlar ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi üzerindeki hedeflerinin
farkındaydı.
Askeri yönden; Balkan Savaşları sonucunda ordunun son derece zayıflamış yapısının ortaya
çıkmasına rağmen, İttihat-Terakki Hükümeti iki yıldan kısa bir sürede bu yapıyı reforme
ederek, yeni bir ordu yaratma başarısı göstermiştir. Hükümet, ordu yapısı içerisindeki
alaylı/okullu sistemini değiştirerek, okullu subayları faal birliklere, alaylı subayları da ya
emekliye ya da geri görevlere sevketmiştir. Öte yandan personel yapısında çok başarılı bir
değişim gösteren ordu, aynı başarıyı -ekonomik nedenlerden dolayı- teknoloji ve silahlar
yönünde yakalayamamıştır. Alman ekolünün hakim olduğu Osmanlı Ordusu, özellikle lojistik
ve sevkiyat konusunda da gerekli düzeyde kabiliyete sahip değildi.
1913 Bab-ı Ali Baskını ile iktidara gelen İttihat-Terakki Hükümeti, savaşın kaçınılmaz
olduğunu farkettiği andan itibaren, İngiltere ve Fransa ile uzlaşmak amacıyla çalışırken,
Almanya ile de ilişkilerini aynı ölçüde sıkı tutmaya çalışmıştır. Hatta bu öylesine yoğun bir
çift taraflı mücadele olmuştur ki, her iki tarafla da son dakikaya kadar görüşmeler devam
etmiştir.[31] İngiltere ile yapılan görüşmelerde Osmanlı Hükümeti'nin ittifak için temel
beklentisi olan savaş sonrası toprak bütünlüğünün garanti altına alınması isteği, İngiliz
tarafından ancak savaş sonrası görüşülebileceği şeklinde yanıtlanmıştır.[32] İngiltere ve Fransa
ile ittifakı sağlayamayacağı kesin görünen İttihat ve Terakki hükümeti, 2 Ağustos 1914 günü
Almanya ile gizli bir ittifak antlaşması (Osmanlı-Alman Gizli Antlaşması) imzalayarak
savaşa İttifak güçleri yanında girmeyi taahhüt etmiş ve silahlı kuvvetlerinin genel sevk ve
idaresi için bir Alman askeri heyetini yetkili kılmayı uygun görmüştür.[33]
Anlaşmadan haberdar olan İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu'nun sipariş ettiği iki zırhlıyı
Osmanlı İmparatorluğu'na teslim etmekten vazgeçer. Rauf Orbay ve ekibi Londra'dan eli boş
döner. Kalabalık bir İngiliz donanmasının Çanakkale Boğazı'na kadar kovaladığı Goben ve
Breslav adlı iki Alman zırhlısının Çanakkale Boğazı'ndan geçmesine izin verilir. İki gemi 11
Ağustos'ta İstanbul'a gelir. İngiltere'nin bu durumu yansızlığın ihlali olarak değerlendiren bir
nota vermesi üzerine, Alman zırhlıları Osmanlı donanmasınca 'satın alınmış' ve gemi
mürettebatı fes giydirilerek Osmanlı hizmetine alınmıştır. Goeben (Yavuz Muharebe
Kruvazörü), Breslau ise (Midilli Kruvazörü) ismini almıştır.
26 ekimde Osmanlı donanması bir keşif tatbikatı için hazırlanma emri aldı ve ertesi gün
toplanma bölgelerine gitmek için Haydarpaşa'dan ayrıldı. 28 Ekimde Osmanlı filosu 4 ayrı
görev gücüne ayrılarak Rusya kıyılarında farklı hedeflere yöneldi. Koramiral Souchon 29
ekim 1914 sabah 6:30'da 3 Osmanlı destoreyerinin refakatinde bulunan Goeben ile
Sivastopol'daki kıyı bataryalarına ateş açtı. Hamidiye kruvazörü 6:30'da Kefe'ye geldi ve
yerel yetkilileri 2 saat içinde çatışmaların başlayacağı konusunda uyardı. Hamidiye 9:00 da
bir saat süren bir ateşe başladı ve daha sonra da Yalta'ya giderek burada 7 Rus ticaret gemisini
batırdı. 2 Osmanlı destroyeri 6:30'da Odessa'ya hücum etti ve 2 Rus gambotunu batırarak
birkaç tahıl silosunu tahrip etti. Breslau kruvazörü ve ona eşlik eden Osmanlı destroyeri
Novorossisk'e geldi yerel yetkilileri uyararak 10:30'da kıyı bataryalarına ateş etti ve 60 mayın
döşediler. Limandaki 7 gemi hasar gördü, biri battı.
30 Ekim günü Rusya Osmanlı İmparatorluğu'na savaş açmış, bundan birkaç saat sonra Enver
Paşa, Osmanlı İmparatorluğu'nun Rusya'ya savaş ilan ederek, savaşa İttifak Bloku yanında
girdiğini duyurmuştur. Bu duyurudan sonra İngiltere ve Fransa, Osmanlı İmparatorluğu'na
savaş ilan etmiştir.
[13][14][15][34][35][36]
Ayrıca bakınız: Osmanlı-Alman İttifakı
Ayrıca bakınız: Yavuz ve Midilli Olayı
Bulgaristan [değiştir]
Osmanlı İmparatorluğu'nun gerilemeye başlaması ve Çarlık Rusyası'nın da desteğiyle,
Balkanların tümünde olduğu gibi Bulgaristan'da da ulusal kurtuluş hareketi alevlenmiş, 93
Harbi'nden yenilgiyle çıkan İmparatorluk, Bulgaristan'ı 1878 yılında içişlerinde bağımsız
prenslik olarak, 1908 senesinde ise tam bağımsız çarlık olarak tanımıştır. Bulgaristan
Krallığı'nın,Balkan Savaşları sonrası konumu,Yunanistan-Sırbistan-Karadağ-Romanya ile
batıda Osmanlı İmparatorluğu arasında sıkışmasına yol açmıştı.Savaş öncesi dönemde diğer
Balkan Devletleri ile olan düşmanlığı,Bulgaristan için Almanya ile ittifaktan başka bir
seçenek bırakmamıştır.[13]
Savaşın Çıkışı [değiştir]
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Veliahtı Franz Ferdinand,28 Haziran 1914 günü
Saraybosna'yı ziyaretinde bir Sırp Milliyetçisi olan 'Princip' tarafından öldürüldü. İki devleti
bir arada tutan tek unsur olan Habsbourg Hanedanı'nın tek veliahtı öldürülmüştü. Avusturya
Hükümeti'nin tepkisi çok sert oldu.Fakat Rusya'yı tek başına karşısına almaya çekinen
Avusturya, öncelikle Almanya'ya danıştı. Almanya'nın verdiği üstü kapalı desteğin ardından,
Avusturya Sırbistan'a 48 saat süreli ve bağımsız bir devletin kabul edemeyeceği ağır bir nota
verdi.Sırbistan bu notaya-Rusya'nın desteğiyle-,kaçamak yanıtlar verdi.Bunun üzerine
Avusturya,28 Temmuz 1914'te Belgrad'ı bombalamaya başlayarak , Sırbistan'a savaş ilan
etti.Bunun üzerine Rusya 31 Temmuz'da genel seferberlik ilan etti.Daha önceden Rus
Seferberliği'ni savaş ilanı kabul edeceğini açıklamış bulunan Almanya, 1 Ağustos'ta Rusya'ya,
3 Ağustos'ta da Fransa'ya savaş ilan etti.Almanya, barış zamanında hazırlamış olduğu
'Schlieffen Planı' uygun olarak,Fransa'yı hemen ezip seferberliğini tamamlama çabası içinde
bulunan Rusya'ya daha sonra dönmek istediğinden,Fransa'ya saldırıda en kolay yol olan
Flander Düzlükleri'nden ordusunu geçirmek istedi ve bunun için Belçika'ya 'Zararsız Geçiş
Hakkı' için başvurdu.Tarafsız bir ülke olan Belçika,İngiltere'ye danıştıktan sonra Almanya'nın
önerisini reddedince,Almanya 4 Ağustos 1914 tarihinde Belçika'ya saldırdı ve İngiltere de
Almanya'ya savaş açtı.Böylece,4 Ağustos 1914 tarihine gelindiğinde üç cephede savaş
başlamıştı:Alman-Fransız Cephesi,Alman-Rus Cephesi ve Avusturya-Sırbistan Cephesi.[37]
[38][39][40]
Cepheler [değiştir]
Savaş başında, taraflar arasında , savaşın süresinin çok da uzun olmayacağı konusunda,
neredeyse bir fikir birlikteliği vardı. Almanya, Schlieffen Planı (1905) ile Fransa’yı altı hafta
gibi kısa bir sürede devredışı bırakacağını varsayıyordu. Bu planı 4 Ağustos 1914 tarihinde
Belçika’ya saldırarak uygulamaya koysa da, Belçika’nın umulandan daha uzun süre
dayanması sonucunda (plandan 12 günlük bir gecikmeyle Liege ele geçirilebildi), Almanya
Schlieffen Planı’nın başarısızlığı ile karşı karşıya kaldı. 6-12 Eylül 1914 I. Marne
Muharebesi, savaşın akıbeti hakkında taraflara bir fikir vermişti. Schlieffen Planı başarısız
olduktan sonra Almanya’nın alternatif bir planı yoktu ve gecikmeler sonucunda Rusya
seferberliğini tamamlamak üzereydi.
Almanya’nın hızlı bir harekatı sonuca ulaştıramamasının ardından, I. Dünya Savaşı’nın yeni
ve belirleyici bir özelliği olan ‘siper savaşı’ başlamış oldu.
I. Dünya Savaşı'nda cepheleri 2 ana başlıkta toplanabilir.[41][39][26][40]
Batı Cephesi [değiştir]
Ana madde: Batı Cephesi (I. Dünya Savaşı)
Batı Cephesi, Almanya'nın batısında kalan Avrupa topraklarında, esas olarak Belçika,
Hollanda ve Fransa'yı yani Batı Avrupa'yı içine alan cephedir.
Doğu Cephesi [değiştir]
Ana madde: Doğu Cephesi (I. Dünya Savaşı)
Doğu Cephesi, I. Dünya Savaşı'nda Orta Avrupa ve Doğu Avrupa'da, Almanya'nın,
Avusturya-Macaristan'ın ve Bulgaristan'nın doğusunu, Rusya'nın ve Romanya'nın ise
batısında kalan cephedir.
Osmanlı Cepheleri [değiştir]
Osmanlı İmparatorluğu'nun o zamanda savaştığı 8 tane cephe vardır. Bunlar birinci dereceden
ve ikinci dereceden olmak üzere ikiye ayrılır. Birinci Dereceden Cepheler;





Kafkasya Cephesi
Çanakkale Cephesi
Sina ve Filistin Cephesi
Hicaz - Yemen Cephesi
Irak Cephesi
İkinci Dereceden Cepheler;








İran Cephesi
Galiçya Cephesi
Makedonya Cephesi
Enver Paşa kumandasındaki Türk ordusu 21 Aralık 1914'te (o zamanki Rus sınırı olan)
Köprüköy - Eleşkirt hattında hücuma geçti. Sarıkamış yakınında Allahüekber
Dağlarına ulaşan ordu burada 1915 Ocağının ilk haftasında ağır bir yenilgiye uğradı.
130.000 kişilik asker mevcudunun 60.000'i çarpışmalarda veya soğuktan donarak şehit
oldu. Geri kalanlar esir düştü.
Çar'ın amcası Grandük Nikola kumandasındaki Rus ordusu bir yıllık bir bekleyişten
sonra 13 Ocak 1916'da Erzurum cephesinde harekete geçti. 16 Şubat 1916'da
Erzurum, 3 Mart'ta Bitlis ve Muş, 18 Nisan'da Trabzon, 24 Temmuz'da Erzincan
düştü. Ancak Ağustos ayında Bitlis ve Muş geri alındı.
Rusya'da 1917 Mart ayında Çarlık rejimine karşı başlayan ayaklanma Kasım ayında
Bolşevik rejimin kurulması ve 1918 Ocak ayında Rus ordusunun dağılması ile
sonuçlandı. Rus ordusunun çekilmesi üzerine, onların boşalttığı alanlarda Antranik
komutasındaki Ermeni birlikleri "Batı Ermenistan Geçici Hükümeti" ilan ettiler.
Ancak hücuma geçen Türk ordusu karşısında tutunamayarak dağıldılar. 26 Şubat
1918'de Erzincan, 27 Şubat'ta Trabzon, 12 Mart'ta Erzurum, 2 Nisan'da Van kurtarıldı.
3 Mart 1918'de imzalanan Brest Litovsk Antlaşması ile Rusya savaşta kazandığı
toprakları terkederek 1878 öncesi sınırlara dönmeyi kabul etti. Bu sırada Tiflis'te
kurulan Transkafkasya Cumhuriyeti'nin direnmesi üzerine Halil (Kut) Paşa
kumandasında ileri harekete geçen Türk ordusu 25 Mart'ta Oltu, 3 Nisan'da Ardahan, 5
Nisan'da Batum, 15 Mayıs'ta Gümrü, 20 Temmuz'da Nahcivan'ı aldı ve nihayet 15
Eylül'de Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslam Ordusu Bakü Muharebesi (1918)'i
kazanarak Bakü'ye girdi. Ekim başında da bir Türk müfrezesi Dağıstan'da kontrolü ele
aldı.
Ancak 30 Ekim'de imzalanan Mondros Mütarekesi uyarınca Türk ordusu işgal ettiği
Kafkasya topraklarını bırakarak 1914 sınırına geri çekildi. Türk ordusunun boşalttığı
Batum, Ardahan ve Kars'ta kurulan Milli Şura Hükümetleri 1919 ilkbaharında
Kafkasya'daki İngiliz kuvvetleri tarafından tasfiye edildi.


Çanakkale Cephesi [değiştir]
Ana madde: Çanakkale Savaşı

İtilaf Devletleri kara ve deniz güçlerinin Çanakkale Boğazını kontrol altına alarak
İstanbul'u işgal etme girişimleridir. İstanbul'un işgaliyle Osmanlı İmparatorluğu
savaştan çekilecek, Almanya bir müttefikini kaybedecek ve Rusya ile güvenli bir
deniz ticaret ve ulaşım yolu açılmış olacaktı. 1915 yılının Şubat ve Mart aylarında
müttefik donanmasının sahil top bataryalarını susturarak İstanbul'a ulaşma çabaları,
Türk sahil topçusu ve mayın hatları nedeniyle başarısız olmuştu. Bunun üzerine
İngiltere ve Fransa yüksek komutanlıkları, Gelibolu Yarımadası'nın amfibik bir
harekâtla işgal edilmesine karar vermişlerdir. 25 Nisan 1915 günü, yarımadanın altı
kumsalında yapılan müttefik kuvvetler çıkartmasıyla Çanakkale Kara Savaşı başlamış
oldu. Çıkartma kuvvetlerinin Türk savunması karşısında planlanan başarıyı
sağlayamamaları üzerine 6 Ağustos 1915 tarihinde yeni kuvvetlerle Suvla Koyu'nda
bir çıkartma daha yapılmıştır. Kurmay Albay Mustafa Kemal'in komuta ettiği birinci
ve ikinci Anafartalar Muharebeleri'yle bu ileri harekât da başarısızlığa uğramıştır. 9
Ocak 1916 tarihinde Gelibolu Yarımadası'ndan müttefik kuvvetlerin tahliyesi
tamamlanmıştır.


Hicaz-Yemen Cephesi [değiştir]
Ana madde: Hicaz-Yemen Cephesi

Halk arasında "Yemen Cephesi" adıyla da anılır. I. Dünya Savaşı boyunca Osmanlı
İmparatorluğu 4 Tümenlik bir kuvvetle Arabistan'daki kutsal İslam şehirlerini
korumaya çalıştı. 7. Kolordu'nun birer tümeni Hicaz, Asir, San'a ve Hudeybe'de
konuşlandırılmıştı. Uzaklık sebebiyle bu tümenlere yeni asker, malzeme ve silah
desteği sağlanamıyordu. 1916 yılında İngilizlerin kışkırtmasıyla, Araplar kendilerini
koruyan Osmanlı Kuvvetlerine karşı ayaklandı, Mekke Emiri Şerif Hüseyin,
bağımsızlığını ilan etti. Bu bölgedeki en önemli Osmanlı direnişi Medine
müdafaası'ydı. Yemen'de İmam Yahya Osmanlılar'a bağlı kalırken Asir'de Seyyid
İdris de ayaklanmaya katıldı. 1917 Şubatında Hicaz Seferi Kuvvetleri'ne atanmak
üzere, Şam'a gelen Mustafa Kemal Paşa, Hicaz'ın boşuna savunulmayıp boşaltılmasını
istedi. Manevi sebeplerden dolayı bu istek uygulanmadı. Komutanlık ataması da
yapılmadı. Bin bir güçlükle Medine'yi, Yemen'i, Asir'in kuzeyini I. Dünya Savaşı
sonuna kadar savunan 7. Kolordu Mondros Mütarekesi'nden bir müddet sonra, 23
Ocak 1919'da teslim oldu. Dönüşte kutsal emanetler İstanbul'a getirilmiştir.
Hicaz-Yemen Cephesi [değiştir]
Ana madde: Hicaz-Yemen Cephesi
Halk arasında "Yemen Cephesi" adıyla da anılır. I. Dünya Savaşı boyunca Osmanlı
İmparatorluğu 4 Tümenlik bir kuvvetle Arabistan'daki kutsal İslam şehirlerini korumaya
çalıştı. 7. Kolordu'nun birer tümeni Hicaz, Asir, San'a ve Hudeybe'de konuşlandırılmıştı.
Uzaklık sebebiyle bu tümenlere yeni asker, malzeme ve silah desteği sağlanamıyordu. 1916
yılında İngilizlerin kışkırtmasıyla, Araplar kendilerini koruyan Osmanlı Kuvvetlerine karşı
ayaklandı, Mekke Emiri Şerif Hüseyin, bağımsızlığını ilan etti. Bu bölgedeki en önemli
Osmanlı direnişi Medine müdafaası'ydı. Yemen'de İmam Yahya Osmanlılar'a bağlı kalırken
Asir'de Seyyid İdris de ayaklanmaya katıldı. 1917 Şubatında Hicaz Seferi Kuvvetleri'ne
atanmak üzere, Şam'a gelen Mustafa Kemal Paşa, Hicaz'ın boşuna savunulmayıp
boşaltılmasını istedi. Manevi sebeplerden dolayı bu istek uygulanmadı. Komutanlık ataması
da yapılmadı. Bin bir güçlükle Medine'yi, Yemen'i, Asir'in kuzeyini I. Dünya Savaşı sonuna
kadar savunan 7. Kolordu Mondros Mütarekesi'nden bir müddet sonra, 23 Ocak 1919'da
teslim oldu. Dönüşte kutsal emanetler İstanbul'a getirilmiştir.
Sina ve Filistin Cephesi [değiştir]
Ana madde: Sina ve Filistin Cephesi
"The Trumpet Calls (Trompet Çağırıyor)": Avustralya'da 1914-1918 arasında kullanılan askeri alma
posteri (Norman Lindsay)
İngilizler 1914 yılı Aralık ayında Türk dostu saydıkları Hidiv Abbas Hilmi Paşa'yı
yönetimden uzaklaştırarak, Mısır ve Süveyş Kanalı'na tamamen egemen oldular. Bahriye
Nazırı ve 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa'nın, 14 Ocak 1915'te iki koldan Süveyş Kanalı'na
yaptığı harekât (1. Kanal Savaşı) başarılı olamadı.Kanalı şişme botlarla aşmaya çalışan
Osmanlı birlikleri ağır makinalı tüfek atışları sebebiyle daha kıyıya varamadan ağır kayıplar
verdi. 4 Şubat 1915'te Birüsseba-Gazze'ye geri dönüldü.
1916 yılında Süveyş Kanalı'nı almak için 2. Kanal Harekâtı yapılırken, Mekke Emiri Şerif
Hüseyin İngilizlerin kışkırtmasıyla Osmanlı İmparatorluğu'na karşı ayaklandı. Ayaklanmanın
bastırılması için 4. Ordu'dan bir kısım birlikler Hicaz'a gönderildi. Ordunun geri kalan
kısmıysa, Gazze-Şeria-Birüsseba hattında savunmaya çekildi. 1917 baharında İngilizler,
Gazze'ye saldırdı. 1. ve 2. Gazze Muharebeleri yapıldı. İngilizler Türklerin kahramanca
savunması karşısında çekilmek zorunda kaldılar. Takviyelerini artırmaya başlayan İngilizlerin
Filistin Cephesinde toplanmaları üzerine, Cemal Paşa'nın uyarısıyla Yıldırım Ordularının Irak
cephesinde kullanılmasından vazgeçilerek Filistin ve Suriye'de kullanılması kararlaştırıldı.
Aynı yıl 7. Ordu Komutanlığına atanan Mustafa Kemal Paşa, Yıldırım Ordular Komutanı
General Liman von Sanders ile anlaşamadı. Harbin yönetimini tenkit eden iki rapor yazarak 6
Ekim 1917'de komutanlıktan istifa etti. Mustafa Kemal elde kalan birliklerle ancak savunma
savaşı yapılabileceğini, Falkenhayn'ın saldırıya geçme fikrinin tamamen yanlış olduğunu
düşünüyordu. Savaş hazırlıklarını tamamlayan İngilizler, 24 Ekim 1917'de 138.000 askerle
taarruza başladılar. Birüsseba-Gazze Savaşı'nı kazandılar. 9 Kasım 1917'de[kaynak belirtilmeli]
Kudüs düştü.
General Allenby komutasındaki İngiliz kuvvetlerinin Mart 1918 başı ile 18 Mayıs arasındaki
Telazur, 1. ve 2. Salt-Amman taarruzları başarıyla durduruldu. Yığınaklarını artıran ve
mevcudu 550.000'e yükselen İngiliz ordusunun 19 Eylül 1918'de Filistin'de başlattığı taarruz
hızla gelişti ve Filistin tamamen İngilizlerin eline geçti. (Nablus Hezimeti)
Irak Cephesi [değiştir]
Ana madde: Irak Cephesi
Bu cephe, İngilizlerin petrol sahalarını ele geçirmek amacıyla, 15 Ekim 1914'te Bahreyn'i ve
23 Kasım 1914'te Basra'yı işgali üzerine açıldı. Yerli askerlerle karışık Osmanlı kuvvetleri
işgale karşı koyamadı. İngilizler, İran'da Ahvaz'ı da ele geçerdiler. 20 Aralık 1914'te, Basra'yı
geri almak amacıyla cephe komutanlığına atanan, Yzb. Süleyman Askeri Bey aşiretlerden ve
gönüllülerden yararlanarak topladığı kuvvetle, 12 Nisan 1915'te taarruz etti. Şuaybiye
Savaşında başarılı olamadı ve intihar etti. İngilizler Kutü'l Ammare'yi de ele geçirip Bağdat'ı
almak için, General Townshend komutasında saldırdılar. Türk Kuvvetleri, İngilizleri
Selmanpak'ta durdurdu. Kanlı çarpışmalardan sonra İngilizler, 26 Kasım 1915'te çekildiler.
Kut ül Amare'de 8 aralık 1915'te kuşatılan İngiliz birlikleri, beş ay süren bir direnişten sonra
28 Nisan 1916'da teslim oldu. General Townshend dahil 13.399 esir alındı. Fakat insan gücü
çok fazla olan İngiltere Hindistan'dan getirdiği yaklaşık 150.000 askeri bölgeye çıkarttı.
1916 yılı başında bir kısım İngiliz birlikleri General Townshend'in yardımına geldiyse de
İran'da Hemedan'a kadar sürüldüler. İngiliz birlikleri 1917 yılı başında bekledikleri güce
ulaştılar. Taarruza geçtiler. 11 Mart 1917'de General Maude yönetimindeki İngiliz birlikleri
Bağdat'a girerken Halil Paşa'nın komutasındaki Osmanlı askerleri Bağdat'ı boşalttı.
Türk kuvvetlerinin Bağdat'ı geri alma teşebbüsü başarılı olamadı. Samerra'yı da ele geçiren
İngiliz Ordusu, Musul'a doğru ilerlemeye başladı. Bağdat'ı geri almak için 6. Ordu'yla
Halep'te kurulan 7. Ordu birleştirilerek General Falkenhayn komutasında Yıldırım Ordular
Grubu kuruldu. Halep'te hazırlıklar sürerken, İngilizler Tikrit'e kadar ilerlediler.
1918 yılında aldıkları takviyelerle iyice güçlenen İngiliz birlikleri, petrol yataklarının
bulunduğu Musul'a giremediler. Ancak, ne yazık ki, Mondros Mütarekesi'nin
imzalanmasından üç gün sonra 3 Kasım 1918'de, mütarekeye aykırı şekilde burayı işgal
ettiler.
Galiçya Cephesi [değiştir]
Ana madde: Galiçya Muharebesi
Galiçya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun kuzeydoğu ucunda yer alıyordu. Bu bölge
bugün, bir kısmı ile Polonya'nın güneyinde, diğer kısmı ile Ukrayna'nın batısında yer
almaktadır. Galiçya'nın güney sınırını Karpat dağları oluşturur. Genel savaş planına göre,
Almanya batıda Fransa'nın 'işini' halledecek, bu süre boyunca Avusturya-Macaristan doğuda
Rusya'yı oyalayacaktı. Ancak Avusturya Macaristan bu işi başaramadı. Rusya orduları Karpat
dağlarının kuzey eteklerine kadar yanaştı. Bunun üzerine Almanlar doğu cephesinin merkezi
Gali.ya'ya Türk kuvvetlerinin gitmesi konusundaki Enver Paşa'nın teklifini kabul ettiler. Daha
önce Çanakkale'de savaşmış 19. ve 20. Tümenler'den 15. Kolordu oluşturularak, Temmuz
1916'dan itibaren yaklaşık 30.000 asker her tabur bir tren katarına denk gelecek şekilde, trenle
yola çıkarıldı. Eylül 1916'da intikal tamamlanmıştı. Kolordunun komutanı, Kurtuluş
Savaşı'nda da önemli görevler üstlenen Yakup Şevki Subaşı'ydı. Kasım 1916'da görevi Cevat
Paşa'ya devredecektir. Türklerin Avrupa'da savaştığı üç cepheden biri Galiçya idi. Genellikle
Romanya Cephesi ile karıştırılır. Türklerin asıl olarak savaştığı yer, Berezhany kasabası
çevresidir. Berezhany ile Rohatin kasabası arasındaki yol üzerinde, sağ taraftaki dağın
yamaçlarında halen Türk şehitliği vardır. (Rohatin, tarihte Hurrem Sultan olarak bilinen
Kanuni Sultan Süleyman'ın eşinin doğduğu şehirdir.)Bunun yanında, yöredeki diğer köylerde
de küçük Türk şehitlikleri bulunmaktadır. Şehitlikler Ekim 2008 tarihi itibarıyla bakıma
alınmıştı. Bunda Kiev Türk Büyükelçiliği askeri ateşesinin ve Ukrayna'da bulunan Türk
işadamlarının büyük katkısı olmuştu. Türk askerlerinin savaştığı bölge, bugün ormanlıktır.
Savaş sırasında kullanılan mevziler bugün bile net olarak görünmektedir. Bu haliyle,
Çanakkale'nin 30 yıl önceki haline benzetilebilir.
Makedonya Cephesi [değiştir]
Bu maddedeki bazı bilgilerin kaynağı belirtilmemiştir. Ayrıntılar için maddenin tartışma
sayfasına bakabilirsiniz. Maddeye uygun biçimde kaynaklar ekleyerek Vikipedi'ye katkıda
bulunabilirsiniz.
Sırbistan'ın İttifak Devletleri'nce işgal tehlikesi belirince, bir Fransız tümeni Çanakkale'den
getirilerek, 5 Ekim 1915'te Selanik'te karaya çıkarıldı. Bir İngiliz tümeniyle bir Fransız tugayı
da daha sonra bu birliğe katıldı. Böylece Makedonya cephesi açılmış oldu. 20. Türk
Kolordusu ile birtakım Alman ve Bulgar birlikleri İngiliz ve Fransızların karşısında yer aldı.
1916 yılında İngiliz, Fransız ve Sırp askerlerinin sayıları 250.000'e ulaşınca 10. Türk
Kolordusu da 17 Kasım 1916'da cepheye geldi. 10 Aralık 1916'da Yb.Şükrü Naili Gökberk
komutasındaki 50.Tümen Drama civarında düşmanla savaştı. Cephedeki küçük taarruzların
yanında en önemli olay, 11 Aralık 1916'da, Manastır'ın İtilaf Devletleri'nin eline geçmesidir.
1917 yılı küçük muharebelerle geçti Türk Kuvvetleri Kavala-Serez hattında savaştı. 27
Haziran 1917'de Yunanistan İtilaf Devletleri safında savaşa girdi. 29 Mayıs 1918'de İngiliz,
Fransız, Yunan ve Sırp kuvvetleri büyük bir taarruz başlattı. Bulgar ordusu yenildi. 29
Eylül'de Bulgaristan, Selanik Ateşkes Antlaşması'nı imzalayıp, savaştan çekildi.
Topraklarından İtilaf Devletleri'ne ait askeri birliklerin geçmesine de izin verdi. İtilaf
Devletleri üç koldan Balkanlarda ilerlemeye başladı. Bu kollardan biri İstanbul'u hedef
almıştı.
1914 yılında cepheler [değiştir]
1914 yılında Batı Cephesi [değiştir]
Schlieffen Planı’na göre altı haftada Fransa’yı düşürmeyi öngören Almanya, Belçika’nın
direnmesi sonucunda bu planda başarısız olmuştur.Almanya’nın ‘Yıldırım Harekatı’ Marne
Muharebeleri ile engellenmiştir.
Batı Cephesi’nde savaş, 1914 yılında, siper savaşına dönmüştür.[38][39][40]
1914 yılında Doğu Cephesi [değiştir]
Doğu Cephesi’nde savaş, 2 Ağustos 1914’te Avusturya’nın Sırbistan’a saldırısı ile başladı.
Avusturya, Bosna yolu ile Belgrad’a doğru ilerledi.Avusturya’nın Belgrad’a kolayca gireceği
sanılırken, Belgrad ancak üç ay sonra düştü. Ardından iki hafta sonra Sırplar, Belgrad’ı tekrar
geriye aldılar.Avusturya Orduları, Tuna’nın kuzeyine çekilmek zorunda kaldılar. Bu olay
Avusturya’nın güçsüzlüğünü ortaya koyması bakımından önemlidir. Almanya, Batı
Cephesi’nde Fransız direnişiyle karşılaştıktan sonra, doğuda da Avusturya’ya
güvenemeyeceğini anlamıştır.
Rusya, seferberliğini beklenenden kısa sürede tamamlayarak, 17 Ağustos 1914‘te Doğu
Prusya’ya girdi. Rusya’nın ilerlemesi karşısında doğudaki Alman Orduları’nın başına
Hindenburg ve Ludendorff getirildi. Alman Orduları, Rus Orduları karşısında geri çekilmeye
başlayınca, Rus Orduları’nın komutanı Samsonov, Alman Orduları’nın bozgun halinde geri
çekildiği düşüncesine kapıldı.Rus Orduları, haberleşmede şifre kullanmayı bıraktı ve hızla
Almanya içlerine doğru ilerleyerek, ikmal merkezleriyle olan bağlantılarını zayıflattı.Gerçekte
Alman Generalleri, Rus Orduları’nı bilinçli olarak Tannenberg Bölgesi’nde oluşturdukları
pusuya doğru çekiyorlardı.Sonunda Rus Ordusu, çember altına alınarak Tannenberg
Bölgesi’nde yenilgiye uğratıldı ve 120.000 Rus Askeri esir alındı.Almanya büyük bir zafer
kazanmıştı.Rusya vurucu gücünü yitirmişti. Bundan sonra Batı Cephesi’nde Fransa’nın
yükünü hafifletmek isteyen İngiltere ve Fransa, Rusya’ya acil silah yardımı yapmak amacıyla
1915 yılındaki Çanakkale Savaşları’na yol açacak planlarını oluşturmaya başlamışlardır.
Diğer taraftan Avusturya, Galiçya Cephesi’nde Rusya’ya karşı bir üstünlük elde edemedi.Bu
cephede uzun ve kanlı savaşlar sonucunda taraflar biribirine karşı bir avantaj elde
edememiştir.[38][39][40]
1915 yılında cepheler [değiştir]
1915 yılında Batı Cephesi [değiştir]
1915 Yılında Batı Cephesi, İsviçre sınırından Manş Denizi’ne kadar uzanan ve yıl boyunca
taraflara somut hiçbir şey kazandırmayan; uzun ve son derece kanlı muharebelerden
oluşmaktaydı..Siper savaşının kanlı ve sonuç almaktan uzak niteliği yüzünden bu dönemde
(zehirli gazların da yoğun kullanımıyla) binlerce kişi ölmüştür.1915 Sonbaharı’na kadar geçen
sürede Batı Cephesi kayıpları şöyledir: İngiltere 60.000, Fransa 190.000, Almanya 210.000
kişi.
Diğer yönden, Almanya 1915 yılı içerisinde İngiltere’yi(bu savaşta ilk kez kullanılan)
Zeplin’ler ile havadan bombalamaya başladı.Bu bombardımanlar 1916 yılına kadar
sürdü.Ağır ve kolay hedef olan Zeplin’ler önemli zayiata yol açamadı (İngiltere’de 11.000
kişi bu saldırılarda ölmüştür.) ve 1916’da Almanya Zeplin Bombardımanı’nı kesti. Fakat,
İngiltere kamuoyu üzerinde bu bombardımanların etkisi büyük oldu. Bir ada ülkesi olan
İngitere’de ilk kez bir saldırıyla karşılaşan halkta Almanya’ya karşı büyük bir nefret
uyandı.Günlük yaşam savaş algısıyla bozuldu.
Savaşın getirdiği bir diğer teknolojik yenilik de Almanlar’ın kullandığı UBoat(Unterseeboot)’tur. Almanlar denizaltı kullanımıyla, savaş gemilerinin yanında ticaret
gemilerini de batırarak, lojistik yönünden başta İngiltere olmak üzere tüm rakip devletlere
ciddi zararlar vermiştirler.[38][39][40]
1915 Yılında Doğu Cephesi [değiştir]
1915’in kış aylarında Rusya’ya karşı yapılan Almanya-Avusturya ortak harekatı başarılı oldu.
Almanya ve Avusturya-Macaristan Birlikleri iki hafta içerisinde Rusya içinde 120 km
ilerlediler. Rusya’nın talebiyle Osmanlı İmparatorluğu üzerinden yeni bir cephenin açılması
bu dönemde kararlaştırıldı. Bu cephe Çanakkale Cephesi olacaktı.[38][39][40]
1916 Yılında Cepheler [değiştir]
1916 Yılında Batı Cephesi [değiştir]
1916 Yılı savaşları da taraflarına hemen hemen hiçbir avantaj kazandırmamıştır. Bu yılın Batı
Cephesi’ndeki en önemli savaşları, Verdun Bölgesi’nde olmuştur. Bu savaşlar, aynı zamanda
I. Dünya Savaşı’nın da en kanlı savşlarıdır. İngiltere tarafından,denizden sıkı bir ablukayla
kuşatılmış olan Almanya -zaten sınırlı sayıdaki sömürgelerinden lojistik sağlayamıyordu-,
savaşın uzamasının en büyük zararı kendisine vereceğini biliyordu.Schlieffen Planı’nda
arkasından dolaşmayı tasarladığı Verdun’u düşürüp Paris’e girmek ve hiç olmazsa Batı
Cephesi’nde savaşı bitirmek istiyordu. Başlangıçta başarılar kazanan Almanya, sonradan
Fransız komutan Mareşal Petain’in uyguladığı cephe gerisi stratejisi-Fransa’nın diğer
bölgeleri ile Verdun arasındaki ulaşım olanaklarının arttırılması ve lojistik sağlamada
kolaylık-ile birlikte sonuca gidememiştir. Verdun Savaşları,Şubat 1916-Haziran 1916
arasında sürmüş ve çok sayıda kayba neden olmuştur.(Fransa 350.000, Almanya 300.000)
Buna karşın, her iki taraf da bir sonuca ulaşamamıştır.Daha sonra İngiltere, Somme
Bölgesi’nden bir karşı saldırıya geçmişse de bunda başarılı olamamıştır.İngilizler'in, bu
saldırının ilk gününde 60.000 olmak üzere toplam kaybı 420.000 kişi olmuştur.
1916’da, Batı Cephesi’nde ölü sayısı 1.263.000’tür.Ayrıca ilk kez bu cephede-savaş tarihindetank kullanılmıştır.[42][43]
1916 Yılında Doğu Cephesi [değiştir]
1915’in sonlarında İtalya savaşa dahil oldu.Yine aynı dönemde Bulgaristan da savaşa katıldı.
Bu iki katılım ile savaş güçleri her iki taraf için de dengelendi.1916’da Romanya, Almanya ve
müttefiklerine savaş açtı. Doğu Cephesi’nde açılan bu yeni rota, Alman ve Avusturya
Orduları’nın dört ay gibi kısa bir sürede -1916 Aralık ayında- Bükreş’e girmesiyle son buldu.
Bunun dışında, Doğu Cephesi’nde de Batı Cephesi’nde olduğu gibi,1916 yılında yapılan
savaşlar,iki tarafa da bir üstünlük sağlamadı.[38][39][40]
1917 Yılındaki Gelişmeler [değiştir]
Denizaltı Savaşları [değiştir]
Askeri açıdan değerlendirildiğinde İttifak Devletleri, 1917’ye kadar olan dönemde başarılı
görünmektedir. Fakat, savaş uzadıkça Almanya için sıkıntılar had safhaya çıkmaya
başlıyordu. Sömürgelerinin lojistik desteğine rahatlıkla ulaşan İngiltere ve Fransa, denizden
abluka altına aldığı Almanya’ya aynı şansı tanımıyordu.Almanya bu ablukayı denizaltıları ile
kırmaya çalışıyordu.Bu amaçla deniz savaşlarına ağırlık vermişti.
[38][39][40]
ABD'nin Savaşa Girmesi [değiştir]
Almanya’nın denizaltı savaşına yönelmesi, ABD’nin dış ticaretine çok olumsuz etki yapmıştı.
Aynı zamanda, Almanya’nın kurmaya çalıştığı Alman-Meksika İttifakı’da ABD’de büyük bir
tepkiye yol açmıştı.(Almanya ABD’nin savaşa girmesi durumunda Meksika’nın ABD’ye
saldırmasını istiyordu.)
Bu iki nedenin ABD’de kamuoyu oluşturmasıyla, Amerikan Kongresi 6 Nisan 1917’de
Almanya’ya savaş ilan etti.
ABD’nin savaşa girmesi, aynı zamanda dönemin en büyük ekonomik imkânlarına sahip olan
bir devletin savaşa girmesi demekti.Bu da savaşın kaderine çok önemli etkilerde
bulunmuştur.[38][39][40]
Rus İç Savaşları [değiştir]
1917 Şubat Devrimi [değiştir]
1905 Devrimleri ile son dönemecine giren Çarlık Rusyası, Tannenberg Savaşı’nda kaybettiği
gücünü –Çanakkale Savaşları sonucunda da yardım alamayarak- savaşın sonuna kadar
toparlayamadı. Bunun üzerine Menşevikler ve Beyaz Ordu ülkede Şubat Devrimi'ni yaptılar.
Çarlığa göre daha demokratik bir ortam getirdiler. Menşeviklerin iktidara gelişi, Rusya'nın
tüm saldırılarını durdurmasını sağladı.
1917 Ekim Devrimi [değiştir]
Bolşevik Partisi öncülüğünde işçiler, köylüler ve askerler 1917 yılının Ekim ayında
gerçekleşen Ekim Devrimi'ni yaptılar. Bunun sonucunda, Rusya Brest-Litowsk Antlaşması'yla
tamamen savaştan çekildi. Böylece Doğu Cephesi kapanmış oldu. Fakat, Almanya için bu
olay savaşın kazanılmasına yol açmamıştır. Ama Osmanlı için, bu olay eski doğu sınırlarına
geri dönüş anlamına geri geliyordu.[38][39][40]
Savaşın Sonuçlanması [değiştir]
1918 Yılı Almanya için sonun başlangıcı olmuştur.Sınırlı kaynakları ile abluka altında,
hammadde ve gıda sıkıntısı had safhaya ulaşan Alman İmparatorluğu'nda, Rusya'dan, Ekim
Devrimi sonucunda hızla yayılan Bolşevik Hareketleri ile grevler ve ayaklanmalar başlamıştı.
Bu grevleri önlemeye çalışan hükümet, çok kritik bir hata yaparak, grevcileri -ceza olaraksavaş alanlarına sürdü. Grevciler, bu sefer de Alman Ordusu içerisinde isyanlara ve
itaatsizliklere yol açtılar. 1918'de savaş tamamen İttifak Devletleri aleyhine dönmüştü.
Rusya'nın savaştan çekilmesiyle, Doğu Cephesi'ndeki gücünü Batı Cephesi'ne kaydıran
Almanya, mart ayında General Ludendorff komutasında büyük bir saldırı başlattı. Bu saldırı
sonucunda Almanya kısmen başarılı olup cepheyi yarmayı başarsa da, Alman Ordusu
içerisindeki isyancılar ve karşı tarafta da Amerikan Tankları'nın cepheye sokulması ile daha
fazla ilerleyemedi.İtilaf Devletleri, Alman Ordusu'nu geriye doğru püskürtmeye başladı. Bu
saatten sonra, artık İttifak Devletleri için yapılacak pek bir şey kalmamıştı.
İtilaf Devletleri'yle tek tek İttifak Devletleri arasında yapılan mütarekelerle çatışmalar resmi
olarak sonlandırılmıştır. Bu mütarekeler, Bulgaristan ile 29 Eylül 1918 tarihinde Selanik
Ateşkes Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu ile 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Ateşkes
Antlaşması, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile 3 Kasım 1918 tarihinde Villa Giusti
Antlaşması ve Almanya ile 11 Kasım 1918 günü Rethondes Antlaşması'dır.
[44][14][26]
Kullanılan teknoloji [değiştir]
"Ace of Aces" olarak tanınan ABD'li pilot Yüzbaşı "Eddie" Rickenbacker komutasındaki uçakların
Alman hattına karşı düzenlediği bombardıman saldırısını görüntüleyen belgesel
İtilaf Kuvvetlerine ait tanklar (Renault FT-17 ve Mark V) görüntüleyen belgesel (Langres, HauteMarne, Fransa, 1918)
I. Dünya Savaşı, kendinden önceki savaşlardan çok farklı özellikler gösterir. Bu, modern
çağlardaki en ağır ve en acımasız insan buluşu olan ‘Topyekün Savaş’tır. 20. yüzyıl’dan
önceki savaşlar belirli cephelerde sürerdi. Savaşa katılan ülkelerin halkları direkt olarak
savaşın etkilerine maruz kalmazlardı. Daha çok gıda ve ihtiyaç maddeleri sıkıntısı halklar
üzerinde etkili olurdu. Fakat I. Dünya Savaşı bu durumu değiştirdi. Cephe gerisi saldırıları,
sabotajlar vb. savaş taktikleriyle, savaşan devletlerin sosyal hayatlarını düzenli bir şekilde
sürdürmeleri imkânsız hale geldi.
I. Dünya Savaşı’nın getirdiği bir diğer savaş tarzı ‘Siper Savaşı’dır. Tahkim edilmiş, ağır
silahlarla donatılmış siperlerde, iki tarafın çok ağır insan kayıplarına yol açacak çatışmalar
yaşanmıştır.
Yine, savaş tarihinde ilk kez, Almanya Ypres Çatışmalarında klor gazı kullanarak tarihteki ilk
kimyasal saldırıyı gerçekleştirmiştir.[kaynak belirtilmeli] Başlangıçta itilaf devletlerini korkutsa da,
gaz maskesi kullanımı ile zehirli gaz saldırıları etkilerini yitirmiştir.
Siper savaşlarında kullanılan silahlar büyük gelişmeler gösterdi. Mitralyözler kullanıldı. Yarı
otomatik tüfekler kullanıldı. Normal tüfeklerin atış hızı arttı. Siper dışındaysa, süngü
çarpışmaları görüldü. Deniz savaşlarında kullanılan sabit ve hareketli toplar güçlendirildi.
15km. uzağa ateş edebilen sabit toplar kullanıldı.
İlk olarak İngilizler tarafından Batı cephesinde tanklar ve zırhlı araçlar kullanılmıştır. Tank ve
uçaklara karşı olarak da tanksavar ve uçaksavar silahlar geliştirilmiştir.
Havada ise, ilk kez uçaktan yararlanılmıştır. I. Dünya Savaşı'nda hava gücü, daha çok
istihbarat elde etme ve düşmanın istihbarat almasını engelleme görevlerinde kullanılmıştır.
Almanlar ise, yine tarihte bir ilk olarak Zeplin’leri İngiltere’yi bombalama amaçlı
kullanmışlardır. Fakat zeplinlerin ağır ve korumasız olması nedeniyle 1916 yılında
faaliyetlerine son vermişlerdir. Bunların yanında, düşmanın yük trenlerini bombalama,
donanmaları bombalama gibi amaçlarda da kullanıldı uçaklar.
Denizde ise menzili 15 km'ye varan savaş gemileri ve denizaltılar kullanılmıştır. İlk denizaltı
olarak bilinen Alman U-Botları, ABD'nin İngiltere'ye insani ve askeri yardım ulaştırmasını
engelleyerek itilaf devletlerine ciddi kayıplar verdirmişlerdir.
Ayrıca haberleşme de gelişmiştir. Güçlü sistemler geliştirilip, karşı taraftan istihbarat alma; ve
karşı tarafın farketmeyeceği şekilde haberleşme sistemleri kuruldu.
[13][14][40][39]
Etkileri [değiştir]
I. Dünya Savaşı'nda çenesini kaybedip sakat kalan Fransız gazisi Kızılhaç tarafından temin edilen
maskeyi taktığı hali.
Tüm ülkelerden 65.038.810 askerin katıldığı savaş, arkasında resmi rakamlara göre toplam
8.556.315 ölü, 21.219.452 yaralı ve 7.750.945 kayıp veya esir bırakmıştır. [45] I. Dünya Savaşı
ülkeler arasındaki sorunları çözümlememiş, ağır yaptırımlar içeren antlaşmalar savaş sonrası
gelişen aşırı milliyetçilik, yeni oluşan faşizm ve nazizm gibi ideolojiler II. Dünya Savaşı'na
zemin hazırlamıştır.
Download