Kanser Biyolojisi

advertisement
ONKOLOJİ HEMŞİRELİĞİ
Editör
Doç. Dr. Gülbeyaz Can
İstanbul Üniversitesi
Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi
NOBEL TIP KİTABEVLERİ
© 2014 Nobel Tıp Kitabevleri Tic. Ltd. Şti.
ONKOLOJİ HEMŞİRELİĞİ
Editör: Doç. Dr. Gülbeyaz Can
ISBN: 978-605-335-068-2
5846 ve 2936 sa­yı­lı Fi­kir ve Sa­nat Eser­le­ri ya­sa­sı hükümleri ge­re­ğince her­han­gi bir bö­lü­mü, res­mi ve­ya ya­zı­sı, ya­zar­la­rın ve
ya­yın­la­yı­cı­sı­nın ya­zı­lı iz­ni alın­ma­dan tek­rar­la­na­maz, ba­sı­la­maz, kop­ya­sı çı­ka­rı­la­maz, fo­to­ko­pi­si alı­na­maz ve­ya kop­ya an­la­mı
ta­şı­ya­bi­le­cek hiç­bir iş­lem ya­pı­la­maz.
Yayımcı
: Nobel Tıp Kitabevleri Tic. Ltd. Şti.
Millet Cad. No:111 34104 Fatih-İstanbul
Yayımcı Sertifika No
: 15710
: No-­bel Mat­ba­acı­lık San. Tic. Ltd. Şti.
Bas­kı / Cilt
Kurtini Mevki, General Şükrü Kanatlı Cad.
Ömerli - Hadımköy - İstanbul
Matbaa Sertifika No
: 12565
Sayfa Tasarımı - Düzenleme : Nobel Tıp Kitabevleri, Özkan Kaya
Kapak Tasarım
: Özkan Kaya
: Ekim 2014 - İstanbul
Bas­kı Tarihi
ÖNSÖZ
Kanser, hem dünyada hem de ülkemizde her geçen gün artış göstermektedir. Nedeni bilinen ölümler sıralamasında
kardiyovasküler hastalıklardan sonra ikinci sırada yer alan
önemli bir toplum sağlığı problemidir.
Kanserin, tedavi ve bakımında multidisipliner bir yaklaşıma gereksinim vardır. Onkoloji hemşireleri, ekibin etkin birer üyesi olarak tedavi sürecinde gerek hastalığın kendisi, gerekse uygulanan tedaviler ve kullanılan ilaçların etkisi ya da bunlara bağlı olmaksızın çeşitli sorunlar ve yan
etkiler yaşayan kanser hastalarının bakımını sürdürmektedirler.
Kanser tedavisi çoğunlukla karmaşık birkaç tedavinin
birlikte kullanımı ile uzun bir süreçte gerçekleştirilmektedir. Değişen ve gelişen sağlık sistemi ile yeni bilimsel gelişmeler kanser bakımına entegre edilmekte ve bu gelişmelere
paralel olarak onkoloji hemşireliğinin rolleri de genişlemeye devam etmektedir.
Bu doğrultuda onkoloji hemşireliğinde kemik iliği nakli, radyoterapi, cerrahi onkoloji, toplum eğitimi, genetik
risk danışmanlığı, önleme programları gibi birçok alt uzmanlık alanları oluşmuştur.
Ülkemizde de onkoloji hemşireliği gelişmektedir. İstanbul Üniversitesi, Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü işbirliği ile,
2007, 2010, 2014 yıllarında, onkoloji hemşireliğinde kanıta dayalı uygulamalar, bakım standartları ve bu alanda yapılan araştırmaların klinikte kullanımının değerlendirildiği
konsensus toplantıları gerçekleştirilmiştir. Ayrıca son düzenlenen konsensus toplantısı kapsamında, Doç. Dr. Gülbeyaz Can’ın editörlüğünde, ülkemizin ilk ‘’Onkoloji Hemşireliği Kitabı’’ hazırlanmıştır. Onkolojide kanserli birey ve
ailesine destek olmak ve bakımı geliştirmek için özelleşmiş
bilgi ve beceriye gereksinim vardır. Kitabın bu gereksinimin karşılanmasına ve ülkemiz onkoloji hemşireliğine bilimsel katkı sağlayacağına inanıyor, hazırlanmasında emeği
geçen herkese teşekkür ediyor ve saygılar sunuyorum.
Prof. Dr. Yunus Söylet
İstanbul Üniversitesi Rektörü
Haziran, 2014
iii
ÖNSÖZ
Günümüzde onkolojik hastalıklar giderek artmaktadır.
Onkoloji hastalarının tedavi ve bakımı multidisipliner bir
ekip yaklaşımı gerektirmektedir ve onkoloji hemşireleri bu
ekibin vazgeçilmez, önemli ve bütünleyici üyeleridir. Hemşireliğin uzmanlık alanlarından biri olan onkoloji hemşireliğinin önemi her geçen gün daha da artmaktadır.
Son yıllarda onkoloji alanında kanıta dayalı uygulama, kanıta dayalı tıp, kanıta dayalı hemşirelik konularına
ilgi hızla artmaktadır. Bu konuya ilişkin toplantılar yapılmakta, araştırma sonuçlarına dayanarak klinik uygulama
rehberleri oluşturulmaktadır. Ülkemizde onkoloji hemşireliğinde kanıta dayalı uygulamalar, bakım standartlarının
oluşturulduğu konsensus toplantıları İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi İç Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı tarafından, Doç.Dr. Gülbeyaz
Can’ın öncülüğünde 2007, 2010 yıllarında iki kez yapılmıştır. Bu toplantılarda onkoloji hastalarının semptom yönetiminde etkili girişimler tanımlanmış ve hemşirelik tanıları doğrultusunda kanıta dayalı bakım standartları oluşturulmuştur. 2014 yılında ise, İstanbul Üniversitesi Florence
Nightingale Hemşirelik Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi
Onkoloji Enstitüsü işbirliği ve Florence Nightingale Hemşire Mektepleri ve Hastahaneleri Vakfı’nın desteği ile “Onkoloji Hemşireliğinde Kanıttan Eyleme” temalı üçüncü
konsensus toplantısı gerçekleştirilecektir. Onkoloji hemşireliği alanında yapılan araştırmalar, klinikte kullanılabilirliği tartışılacak ve karar kitabı oluşturulacaktır. Bu yılki
konsensus toplantısı kapsamında Doç.Dr. Gülbeyaz Can’ın
editörlüğünde, ülkemizin ilk Onkoloji Hemşireliği Kitabı hazırlanmıştır. Hemşireliğin profesyonel bir meslek olarak, kendi bilimsel bilgi birikimini oluşturması, hemşirelik
bakımını, uygulamalarını bilimsel bilgiye dayalı gerçekleştirmesi son derece önemlidir. Çok kısa bir sürede, büyük
bir emek verilerek, zengin bir bilimsel içerik ile, alanlarında yılların birikimine sahip uzman yazarlar tarafından hazırlanan kitap 89 bölüm ve toplam 1126 sayfadan oluşmaktadır. Kitap onkoloji hemşireliği alanına önemli bir bilimsel katkı sağlayacaktır. Onkoloji Hemşireliği kitabının bu
konuyla ilgilenen tüm sağlık profesyonellerinin, özellikle
bu alanda çalışan hemşirelerin, lisans/lisansüstü hemşirelik öğrencilerin yararlanacağı önemli bir kaynak olacağını
düşünüyor ve Doç.Dr. Gülbeyaz Can’ı kutluyorum.
Prof. Dr. Nezihe Kızılkaya Beji
İstanbul Üniversitesi
Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi Dekanı
Haziran, 2014
v
ÖNSÖZ
Kanser, hem dünyada hem de ülkemizde önemli bir sağlık sorunudur. Yönetimi pekçok sağlık uzmanının biraraya gelmesi ile gerçekleşen multidisipliner ekip yaklaşımını gerektirir. Bu ekibin bir üyesi olarak onkoloji hemşiresi kanser bakımının önemli ve bütünleyici bir elemanıdır.
Sağlıklı bireyin sağlığın geliştirilmesinden ve korunmasından, kanser tanısı konan bireyin tedavi süreci boyunca çok yönlü desteklenmesinden ve bakımının sürdürülmesinden sorumludur. Günümüzde kanserin tedavisinde
cerrahi tedavi, radyoterapi, kemoterapi, immünoterapi,
hedefe yönelik tedaviler ve daha pek çok tedavi yaklaşımı
tek başına veya birbiri ile kombine edilerek kullanılmaktadır. Ancak son yıllarda moleküler biyoloji ve kanserogenezisle ilgili gelişmeler, kanser tedavisinde de bazı değişimleri beraberinde getirmiştir. Değişen ve gelişen sağlık
sistemi de bu alanda yetkin hemşirelerin karmaşık tedavi
rejimlerini uygulamasını aynı zamanda hasta ve ailesine
bireyselleştirilmiş bakım sunmasını gerekli kılmıştır. Ay-
rıca Türk Ceza Kanunun yürürlüğe girmesi ve yeni Hemşirelik Yönetmeliğinin yayınlanması ile sağlık bakım uygulamalarının kanıta dayandırılması gerekliliği artırmıştır. Son on beş yılda onkoloji alanında kanıta dayalı uygulamalara ve bakıma ilgi hızla artmıştır. Bu konuda, onkoloji alanında çalışan klinik hemşireler ve onkoloji alanında uzmanlığını tamamlamış öğretim üyeleri bir araya gelerek toplantılar gerçekleştirilmiş, araştırma sonuçlarına
dayanan Ülkemize özgü ortak kararlar alınmış, onkoloji
hastasının bakımını planlamada rehber olabilecek klinik
rehberler oluşturmuş ve yayınlanmıştır. Bu kaynaklardan
biri olan Onkoloji Hemşireliği kitabı da kanser hastasının
bakımının planlanmasında bize destek olacak temel kaynaklardan biridir. Çok kısa sürede, Ülkemizin dört bir yanından pek çok sağlık uzmanın desteği ile hazırlanan bu
kitabın herkese yararlı olmasını dileyerek, hazırlanmasında emeği geçen tüm hocalarıma ve meslektaşlarıma teşekkür ederim…
Doç. Dr. Gülbeyaz Can
Editör
16 Haziran 2014
vii
İÇİNDEKİLER
KISIM I
KANSER SORUNU
1
1
Türkiye’de Kanser Kontrolü................................... 3
Ezgi Hacıkamiloğlu, Müjdegül Zayıfoğlu Karaca,
Murat Gültekin
2
Kanser Biyolojisi..................................................... 7
Nejat Dalay, Nur Buyru
3
Kanser Epidemiyolojisi........................................ 19
Alptekin Arifoğlu, Nergiz Dağoğlu, Seden Küçücük,
Ethem Nezih Oral
KISIM II
KORUNMA, TARAMA VE TANI
29
4
Kanserden Korunma............................................ 31
Özgül Erol
5
Kanserde Tarama ve Erken Tanı.......................... 41
Nursen O. Nahcivan, Selda Seçginli
6
Kanserde Genetik Risk, Genetik Testler ve
Genetik Danışma.................................................. 59
Hülya Yazıcı
7
Kanserde Tanı, Sınıflandırma ve Evrelendirme... 73
Fatma Şen, Adnan Aydıner
KISIM III
TEDAVİ YAKLAŞIMLARI
93
13 Onkoloji Hastasında Radyoterapi ve Bakım..... 155
Ükke Karabacak, Yasemin Uslu
14 Sitotoksik Kemoterapi Prensipleri..................... 169
İbrahim Yıldız
15 Kemoterapide Tedavinin Planlanması ve
Uygulanması....................................................... 191
Fatma Gündoğdu
16 Onkoloji Hastasında Kemoterapi ve Bakım...... 205
Nurcihan Büker, Fatma Şen
17 Hematopoietik Kök Hücre Nakli....................... 215
Yasemin Karacan, Salih Aksu
18 Hematopoietik Kök Hücre Nakli ile İlişkili
Komplikasyonlar ve Yönetimi............................ 229
Yasemin Karacan, Salih Aksu
19 Biyoterapi............................................................ 237
Sevgisun Kapucu
20 Hedef Tedaviler................................................... 251
Gülbeyaz Can, Meryem Yıldız
21 Hematopoetik Tedaviler..................................... 267
Leyla Kılıç
22 Onkolojide Kullanılan Tamamlayıcı ve
Alternatif Yaklaşımlar........................................ 279
Zeynep Erdoğan, Sezgi Çınar
23 Beslenme ve Kanser............................................ 293
Kader Özcanlı
8
Onkoloji Alanında Sonuç Göstergesi Olarak
Yaşam Kalitesinin Kullanımı............................... 95
Rukiye Pınar Bölüktaş
KISIM IV
SEMPTOM YÖNETİMİ
9
Genel Cerrahi - Güncel Uygulamalar................ 111
Mustafa Hasbahçeci, Mahmut Müslümanoğlu
24 Onkoloji Hemşireliğinde Kanıta Dayalı
Yaklaşım.............................................................. 305
Gülseren Kocaman, Havva Arslan Yürümezoğlu
10 Onkoloji Hastasında Cerrahi Tedavi ve
Bakım.................................................................. 119
Neriman Akyolcu
303
25 Kanser Ağrısı...................................................... 317
Yasemin Yıldırım
11 Radyoterapinin İlkeleri...................................... 133
Ahmet Kizir, Murat Emin Güveli
26 Yorgunluk........................................................... 335
Öznur Usta Yeşilbalkan
12 Radyoterapide Tedavi Planlaması...................... 147
Şule Karaman, Seden Küçücük, Ethem Nezih Oral
27 Nötropeni ve Enfeksiyon.................................... 347
Sevcan Atay
ix
x
İçindekiler
28 Trombositopeni ve Kanama............................... 355
Ayşin Kayış
47 Özefagus Kanseri................................................ 595
Esra Çıtak, Zeliha Tülek
29 Tat ve Koku Almada Değişim............................. 365
Elif Sözeri
48 Akciğer Kanseri.................................................. 609
Sabire Yurtsever
30 Mukozit............................................................... 371
Ayfer Karadakovan
49 Meme Kanseri..................................................... 619
Özgül Karayurt
31 Bulantı ve Kusma................................................ 385
Mine Buluş
50 Mide Kanseri...................................................... 659
Nuray Akyüz
32 Diyare ve Konstipasyon...................................... 395
Serap Tuna Ünsar
51 Pankreas Kanseri................................................ 669
Yeliz Akkuş
33 Kanser Kaşeksisi................................................. 407
Sevil Özcan, Sezai Vatansever
52 Safra Kesesi ve Kanalı Kanserleri....................... 683
Zeynep Güneş
34 Alopesi................................................................ 421
Hatice Balcı Yangın
35 El-Ayak Sendromu ve Tırnak Değişiklikleri...... 431
Öznur Usta Yeşilbalkan, Ayşe Özkaraman
36 Lenfödem............................................................ 441
Alis Kostanoğlu
37 Radyoterapi Cilt Reaksiyonları.......................... 455
Kenan Ören
38 Ekstravazasyon................................................... 467
Aslı Genç
39 Organ Toksisiteleri............................................. 477
Derya Kaya
40 Periferal Nöropati............................................... 489
Fatma Arıkan, Seda Kurt
41 Cinsellik ve Üreme Sorunları............................. 497
Ümran Oskay
42 Onkolojik Aciller................................................ 517
Semiha Akın
43 Hipersensitivite.................................................. 541
Keziban Özcan
44 Psikososyal Distres............................................. 551
Nihal Bostancı Daştan, Sevim Buzlu
KISIM V
KANSER HASTASININ BAKIMI
53 Karaciğer Kanseri............................................... 693
Ümmü Yıldız Fındık
54 Kolon, Rektum ve Anal Kanserler...................... 707
İkbal Çavdar
55 Böbrek Kanseri................................................... 719
Tuluha Ayoğlu, Ayfer Özbaş
56 Mesane Kanseri................................................... 731
Ayfer Özbaş
57 Prostat Kanseri................................................... 743
Nevin Kanan
58 Testis Kanseri...................................................... 755
Nevin Kanan
59 Vulva ve Vajina Kanserleri................................. 763
Şule Gökyıldız, Burcu Avcıbay
60 Serviks Kanseri................................................... 783
Nevin Hotun Şahin
61 Endometriyum Kanseri...................................... 797
Ergül Aslan
62 Over Kanseri....................................................... 807
Nezihe Kızılkaya Beji, Dilek Bilgiç
63 Kemik ve Yumuşak Doku Sarkomu................... 841
Öznur Usta Yeşilbalkan, Ayşe Özkaraman
567
64 Lenfomalar.......................................................... 851
Sevinç Kutlutürkan
45 Santral Sinir Sistemi Kanserleri......................... 569
Mukadder Mollaoğlu
65 Multipl Miyelom................................................. 861
Sevinç Kutlutürkan
46 Baş Boyun Kanserleri......................................... 583
Melike Demir Doğan
66 Lösemi ve Myelodisplastik Sendrom................. 867
Sakine Memiş
İçindekiler
67 Malign Melanom................................................ 883
Aysel Turan, Berna Şener
68 Endokrin Kanserler............................................ 891
Şeyda Özcan
69 Çocukluk Çağı Kanserleri.................................. 901
Nurseven Karaman, Neriman Sarı
KISIM VI
KANSER SÜRECİNDE HASTA VE
AİLEYE YAKLAŞIM
923
KISIM IX
ONKOLOJİ HEMŞİRELİĞİNDE
MESLEKİ BOYUT
xi
1031
79 Dünyada ve Türkiye’de Onkoloji
Hemşireliği....................................................... 1033
Sultan Kav
80 Psikososyal Bakımda Onkoloji
Hemşiresi.......................................................... 1043
Nazmiye Kocaman Yıldırım
70 Kanser Sürecinde Hastaya Yaklaşım.................. 925
Figen Albayrak Okçin
81 Klinik Çalışmalarda Onkoloji Hemşiresinin
Rol ve Sorumlulukları...................................... 1057
Ümran Karalar
71 Kanser Sürecinde Aileye Yaklaşım..................... 933
Hicran Bektaş
82 Onkoloji Hemşireliğinde Vaka Yönetimi......... 1063
Ayşin Kayış
72 Yaşlı Kanser Hastasına Yaklaşım........................ 943
Nuran Akdemir, Yeliz Akkuş
83 Onkoloji Birimlerinde İnsan Gücü
Planlama........................................................... 1069
Rujnan Tuna
KISIM VII
KANSER SONRASI YAŞAM
84 Türkiye’de Hemşirelik: Haklar ve
Sorumluluklar.................................................. 1075
Aytolan Yıldırım
955
73 Sağkalanların Gereksinimleri ve Yaşadıkları
Sorunlar.............................................................. 957
Ayfer Elçigil
74 Kanser Tedavisine Bağlı Geç Yan Etkiler........... 967
Semiha Akın
75 Kanser Hastalarında Spritüel Bakım................. 981
Leyla Küçük
KISIM VIII
PALYATİF BAKIM
85 Yasal Sorunlar................................................... 1085
Halide Savaş
86 Onkoloji Hemşireliğinde Tükenmişlik
ve Başetme........................................................ 1095
Azize Atlı Özbaş, Nazmiye Kocaman Yıldırım
KISIM X
ONKOLOJİDE ÖZEL KONULAR
987
76 Kanserli Hastada Palyatif Bakım....................... 989
Çiçek Fadıloğlu
77 Terminal Dönemde Hastaya Yaklaşım............. 1005
Yasemin Yıldırım, Çiçek Fadıloğlu
78 Ölüm ve Ölümü Anlamak................................ 1021
Arzu Aydoğdu
1107
87 Türkiye’de Pediatrik Onkoloji.......................... 1109
Rejin Kebudi
88 Onkoloji Alanında Koçluk............................... 1115
Fatma Ebru Çınar
89 Gebelik ve Kanser............................................. 1121
Ümran Yeşiltepe Oskay, Şükran Başgöl,
Ali Paşa Oskay
YAZARLAR
Prof Dr. Nuran Akdemir
Hacettepe Üniversitesi İç
Hastalıkları Hemşireliği Anabilim
Dalı Emekli Öğretim Üyesi, Ankara
Prof. Dr. Adnan Aydıner
İstanbul Üniversitesi Onkoloji
Enstitüsü, Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı,
İstanbul
Doç. Dr. Semiha Akın
Bahçeşehir Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik
Bölümü, İstanbul
Uzm. Hem. Arzu Aydoğdu
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp
Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı,
Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi
Bilim Dalı, İstanbul
Doç. Dr. Yeliz Akkuş
Kafkas Üniversitesi Kars Sağlık
Yüksekokulu, Kars
Prof. Dr. Salih Aksu
Hacettepe Üniversitesi Tıp
Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı,
Ankara
Prof. Dr. Neriman Akyolcu
İstanbul Üniversitesi Florence
Nightingale Hemşirelik
Fakültesi, Cerrahi Hemşireliği
Anabilim Dalı, İstanbul
Yard. Doç. Dr. Nuray Akyüz
İstanbul Üniversitesi Florence
Nightingale Hemşirelik Fakültesi,
Cerrahi Hemşireliği Anabilim Dalı,
İstanbul
Dr. Fatma Arıkan
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik
Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği
Anabilim Dalı, Antalya
Dr. Alptekin Arifoğlu
Neolife Tıp Merkezi Radyasyon
Onkoloji Bölümü, İstanbul
Doç. Dr. Ergül Aslan
İstanbul Üniversitesi Florence
Nightingale Hemşirelik Fakültesi,
Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İstanbul
Yard. Doç. Dr. Sevcan Atay
Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Fakültesi Hemşirelik Bölümü,
Ankara
MSc Burcu Avcıbay
Çukurova Üniversitesi Adana Sağlık
Yüksekokulu, Adana
Prof. Dr. Sevim Buzlu
İstanbul Üniversitesi Florence
Nightingale Hemşirelik Fakültesi,
Ruh Sağlığı ve Hastalıkları
Hemşireliği Anabilim Dalı, İstanbul
Nurcihan Büker
İstanbul Üniversitesi Onkoloji
Enstitüsü, Eğitim Hemşiresi,
İstanbul
Yard. Doç. Dr. Tuluha Ayoğlu
İstanbul Üniversitesi Florence
Nightingale Hemşirelik Fakültesi,
Cerrahi Hemşireliği Anabilim Dalı,
İstanbul
Doç. Dr. Gülbeyaz Can
İstanbul Üniversitesi Florence
Nightingale Hemşirelik Fakültesi, İç
Hastalıkları Hemşireliği Anabilim
Dalı, İstanbul
Şükran Başgöl
İstanbul Üniversitesi Florence
Nightingale Hemşirelik
Fakültesi, Kadın Sağlığı ve
Hastalıkları Hemşireliği Anabilim
Dalı, İstanbul
Doç. Dr. İkbal Çavdar
İstanbul Üniversitesi Florence
Nightingale Hemşirelik Fakültesi,
Cerrahi Hemşireliği Anabilim Dalı,
İstanbul
Prof. Dr. Nezihe Kızılkaya Beji
İstanbul Üniversitesi Florence
Nightingale Hemşirelik Fakültesi,
Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İstanbul
Doç. Dr. Hicran Bektaş
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik
Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği
Anabilim Dalı, Antalya
Fatma Ebru Çınar
Kişisel Gelişim Uzmanı, Yaşam Koçu
Doç. Dr. Sezgi Çınar
Celal Bayar Üniversitesi Manisa
Sağlık Yüksekokulu, İç Hastalıkları
Hemşireliği Anabilim Dalı,
Manisa
Uzm. Hem. Esra Çıtak
S.B. Okmeydanı Eğitim ve Araştırma
Hastanesi, İstanbul
Yard. Doç. Dr. Dilek Bilgiç
Cumhuriyet Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü,
Sivas
Dr. Nergiz Dağoğlu
İstanbul Üniversitesi Onkoloji
Enstitüsü Radyasyon Onkolojisi
Anabilim Dalı, İstanbul
Prof. Dr. Rukiye Pınar Bölüktaş
Yeditepe Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik
Bölümü, İstanbul
Prof. Dr. Nejat Dalay
İstanbul Üniversitesi Onkoloji
Enstitüsü, Temel Onkoloji Anabilim
Dalı, İstanbul
Mine Buluş
Hacettepe Üniversitesi Erişkin
Hastanesi, KT Özel Dal Hemşiresi,
Ankara
Yard. Doç. Dr. Nihal Bostancı
Daştan
Kafkas Üniversitesi Kars Sağlık
Yüksekokulu, Kars
Prof. Dr. Nur Buyru
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp
Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim
Dalı, İstanbul
Yard. Doç. Dr. Melike Demir
Doğan
Gümüşhane Üniversitesi Sağlık
Yüksekokulu, Gümüşhane
xiii
xiv
Yazarlar
Doç. Dr. Ayfer Elçigil
Koç Üniversitesi Hemşirelik
Yüksekokulu, İstanbul
Dr. Zeynep Erdoğan
Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Fakültesi Hemşirelik Bölümü, İç
Hastalıkları Hemşireliği Anabilim
Dalı, İstanbul
Doç. Dr. Özgül Erol
Trakya Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Fakültesi, İç Hastalıkları
Hemşireliği Anabilim Dalı,
Edirne
Prof. Dr. Çiçek Fadıloğlu
Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi,
Emekli Öğretim Üyesi, İzmir
Doç. Dr. Ümmü Yıldız Fındık
Trakya Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Fakültesi, Cerrahi Hemşireliği
Anabilim Dalı, Edirne
MSc Aslı Genç
Gelişim Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Yüksekokulu, İstanbul
Op. Dr. Mustafa Hasbahçeci
Bezmialem Vakıf Üniversitesi
Genel Cerrahi Anabilim Dalı,
İstanbul
Prof. Dr. Sultan Kav
Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Fakültesi Hemşirelik Bölümü,
Ankara
Prof. Dr. Nevin Kanan
İstanbul Üniversitesi Florence
Nightingale Hemşirelik Fakültesi
Cerrahi Hemşireliği Anabilim Dalı,
İstanbul
Derya Kaya
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp
Fakültesi Hastanesi, Hemşirelik Hizmetleri Müdürlüğü, İstanbul
Doç. Dr. Sevgisun Kapucu
Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik
Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği
Anabilim Dalı, Ankara
Doç. Dr. Ükke Karabacak
Acıbadem Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Fakültesi Hemşirelik
Bölümü, İstanbul
Uzm. Dr. Müjdegül Zayıfoğlu
Karaca
T.C Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı
Kurumu, Kanser Daire Başkanlığı,
Ankara
Uzm. Hem. Ayşin Kayış
Acıbadem Atakent Hastanesi,
Onkoloji Yönetici Hemşiresi,
İstanbul
Prof. Dr. Rejin Kebudi
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp
Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve
Hastalıkları Anabilim Dalı ve
Onkoloji Enstitüsü Çocuk
Hematoloji-Onkoloji Bilim Dalı
Yard. Doç. Dr. Leyla Kılıç
Fırat Üniversitesi Tıbbi Onkoloji
Bilim Dalı, Elazığ
Uzm. Hem. Yasemin Karacan
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi
Hematoloji Bilim Dalı, KİT
Koordinatörü, Bursa
Prof. Dr. Ahmet Kizir
İstanbul Üniversitesi Onkoloji
Enstitüsü, Radyasyon Onkolojisi
Anabilim Dalı, Enstitü Müdürü,
İstanbul
Doç. Dr. Murat Gultekin
T.C Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı
Kurumu, Kanser Daire
Başkanlığı, Kanser Daire Başkanı,
Ankara
Prof. Dr. Ayfer Karadakovan
Ege Üniversitesi Hemşirelik
Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği
Anabilim Dalı, Fakülte Dekanı,
İzmir
Prof. Dr. Gülseren Kocaman
Dokuz Eylül Üniversitesi
Hemşirelik Fakültesi, Emekli
Öğretim Üyesi, İzmir
Fatma Gündoğdu
Onkoloji Hemşireliği Derneği,
Ankara
Uzm. Hem. Ümran Karalar
İstanbul Üniversitesi Onkoloji
Enstitüsü, Klinik Araştırma
Hemşiresi, İstanbul
Dr. Alis Kostanoğlu
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp
Fakültesi, Fizik Tedavi Uzmanı,
İstanbul
Uzm. Hem. Nurseven Karaman
Dr Abdurrahman Yurtaslan Ankara
Onkoloji Eğitim ve Araştırma
Hastanesi, Pediatrik HematolojiOnkoloji Kliniği, Ankara
MSc Seda Kurt
Trakya Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik
Bölümü, İç Hastalıkları Hemşireliği
Anabilim Dalı, Edirne
Dr. Şule Karaman
İstanbul Üniversitesi Onkoloji
Enstitüsü, Radyasyon Onkolojisi
Anabilim Dalı, İstanbul
Yard. Doç. Dr. Sevinç Kutlutürkan
Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği
Anabilim Dalı, Ankara
Doç. Dr. Özgül Karayurt
Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik
Fakültesi, Cerrahi Hemşireliği
Anabilim Dalı, İzmir
Doç. Dr. Seden Küçücük
İstanbul Üniversitesi Onkoloji
Enstitüsü Radyasyon Onkolojisi
Anabilim Dalı, İstanbul
Yard. Doç. Dr. Şule Gökyıldız
Çukurova Üniversitesi Adana Sağlık
Yüksekokulu, Adana
Doç. Dr. Zeynep Güneş
Adnan Menderes Üniversitesi Aydın
Sağlık Yüksekokulu, Hemşirelik
Bölümü, İç Hastalıkları Hemşireliği
Anabilim Dalı, Aydın
Uzm. Dr. Murat Emin Güveli
İstanbul Üniversitesi Onkoloji
Enstitüsü, Radyasyon
Onkolojisi Anabilim Dalı,
İstanbul
Uzm. Dr. Ezgi Hacıkamiloglu
T.C Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı
Kurumu, Kanser Daire Başkanlığı,
Ankara
Yazarlar
Doç. Dr. Leyla Küçük
İstanbul Üniversitesi Florence
Nightingale Hemşirelik Fakültesi,
Ruh Sağlığı ve Hastalıkları
Hemşireliği Anabilim Dalı, İstanbul
Doç. Dr. Sakine Memiş
Adnan Menderes Üniversitesi
Aydın Sağlık Yüksekokulu, İç
Hastalıkları Hemşireliği Anabilim
Dalı Başkanı, Aydın
Prof. Dr. Mukadder Mollaoğlu
Cumhuriyet Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Fakültesi, Sivas
Prof. Dr. Mahmut Müslümanoğlu
İstanbul Üniversitesi
İstanbul Tıp Fakültesi Genel
Cerrahi Anabilim Dalı,
Bezmialem Vakıf Üniversitesi
Genel Cerrahi Anabilim Dalı,
İstanbul
Prof. Dr. Nursen O. Nahcivan
İstanbul Üniversitesi Florence
Nightingale Hemşirelik
Fakültesi, Halk Sağlığı
Hemşireliği Anabilim Dalı,
İstanbul
Yard. Doç. Dr. Figen Albayrak
Okçin
Ege Üniversitesi Hemşirelik
Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği
Anabilim Dalı, İzmir
Prof. Dr. Ethem Nezih Oral
İstanbul Üniversitesi Onkoloji
Enstitüsü Radyasyon Onkolojisi
Anabilim Dalı, İstanbul
Dr. Ali Paşa Oskay
Ethica İncirli Hastanesi, İstanbul
Doç. Dr. Ümran Oskay
İstanbul Üniversitesi Florence
Nightingale Hemşirelik Fakültesi,
Kadın Sağlığı ve Hastalıkları
Hemşireliği Anabilim Dalı, İstanbul
xv
Arş. Gör. Dr. Azize Atlı Özbaş
Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik
Fakültesi Psikiyatri Hemşireliği
Anabilim Dalı, Ankara
Berna Şener
İstanbul Üniversitesi Onkoloji
Enstitüsü, Kemoterapi Hemşiresi,
İstanbul
Uzm. Hem. Keziban Özcan
Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Prof
Dr Mustafa SAMUR Kemoterapi
Ünitesi, Antalya
Dr. Rujnan Tuna
İstanbul Üniversitesi, Florence
Nightingale Hemşirelik Fakültesi,
Hemşirelikte Yönetim Anabilim Dalı,
İstanbul
Uzm. Hem. Sevil Özcan
İstanbul Üniversitesi Onkoloji
Enstitüsü, Beslenme Hemşiresi,
İstanbul
Doç. Dr. Şeyda Özcan
Koç Üniversitesi Hemşirelik
Yüksekokulu, İstanbul
Kader Özcanlı
Onkoloji Hemşiresi, İstanbul
Ayşe Özkaraman
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
Eskişehir Sağlık Yüksek Okulu,
Eskişehir
Doç. Dr. Neriman Sarı
Dr Abdurrahman Yurtaslan Ankara
Onkoloji Eğitim ve Araştırma
Hastanesi, Pediatrik HematolojiOnkoloji Kliniği, Ankara
Av. Halide Savaş
İstanbul Barosu, Sağlık Kurumları
Yönetimi Bilim Uzmanı,
İstanbul
Yard. Doç. Dr. Selda Seçginli
İstanbul Üniversitesi Florence
Nightingale Hemşirelik
Fakültesi, Halk Sağlığı Hemşireliği
Anabilim Dalı, İstanbul
Arş. Gör. Elif Sözeri
Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Fakültesi Hemşirelik Bölümü, İç
Hastalıkları Hemşireliği Anabilim
Dalı, Ankara
Kenan Ören
Amerikan Hastanesi Radyasyon
Onkolojisi, Radyasyon Onkolojisi
Hemşiresi, İstanbul
Doç. Dr. Nevin Hotun Şahin
İstanbul Üniversitesi Florence
Nightingale Hemşirelik Fakültesi,
Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İstanbul
Doç. Dr. Ayfer Özbaş
İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi, Cerrahi
Hemşireliği Anabilim Dalı, İstanbul
Doç. Dr. Fatma Şen
İstanbul Üniversitesi Onkoloji
Enstitüsü, Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı,
İstanbul
Aysel Turan
İstanbul Üniversitesi Onkoloji
Enstitüsü, Ameliyathane Hemşiresi,
İstanbul
Yard. Doç. Zeliha Tülek
İstanbul Üniversitesi Florence
Nightingale Hemşirelik Fakültesi, İç
Hastalıkları Hemşireliği Anabilim
Dalı, İstanbul
Öğr. Gör. Yasemin Uslu
Acıbadem Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Fakültesi Hemşirelik
Bölümü, İstanbul
Doç. Dr. Serap Tuna Ünsar
Trakya Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik
Bölümü, İç Hastalıkları Hemşireliği
Anabilim Dalı, Edirne
Prof. Dr. Sezai Vatansever
İstanbul Üniversitesi Onkoloji
Enstitüsü, Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı,
İstanbul
Doç. Dr. Hatice Balcı Yangın
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik
Fakültesi, Antalya
Prof. Dr. Hülya Yazıcı
İstanbul Üniversitesi Onkoloji
Enstitüsü, Kanser Genetiği Bilim
Dalı, İstanbul
Doç. Dr. Öznur Usta Yeşilbalkan
Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi,
Ege Üniversitesi Hemşirelik
Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği
Anabilim Dalı, İzmir
Prof. Dr. Aytolan Yıldırım
İstanbul Üniversitesi Florence
Nightingale Hemşirelik Fakültesi,
Hemşirelikte Yönetim Anabilim Dalı,
İstanbul
xvi
Yazarlar
Doç. Dr. Nazmiye Kocaman
Yıldırım
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp
Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı,
Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi
Bilim Dalı, İstanbul
Doç. Dr. Yasemin Yıldırım
Ege Üniversitesi Hemşirelik
Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği
Anabilim Dalı, İzmir
Uzm. Dr. İbrahim Yıldız
Katip Çelebi Üniversitesi, İzmir
Atatürk Eğitim ve Araştırma
Hastanesi, İzmir
Prof. Dr. Sabire Yurtsever
Mersin Üniversitesi Sağlık
Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü,
Mersin
Meryem Yıldız
Karamanoğlu Mehmetbey
Üniversitesi, Sağlık Yüksekokulu,
İç Hastalıkları Hemşireliği Anabilim
Dalı, Karaman
Yard. Doç. Dr. Havva Arslan
Yürümezoğlu
İzmir Üniversitesi Sağlık
Yüksekokulu, İzmir
KISIM I
KANSER SORUNU
Türkiye’de Kanser Kontrolü
Ezgi Hacıkamiloğlu, Müjdegül Zayıfoğlu Karaca, Murat Gültekin
Giriş
Kanser, hem dünyada hem de ülkemizde sebebi bilinen
ölümler sıralamasında kardiyovasküler hastalıklardan sonra ikinci ölüm sebebi olması açısından önemli bir toplum
sağlığı problemidir.
Yeni yayımlanan kanser istatistiklerine göre 2012 yılında Dünya’da toplam 14,1 milyon yeni kanser vakası gelişmiş ve 8,2 milyon kansere bağlı ölüm olmuştur [1].
Dünya’da en çok tanı konulan kanserler akciğer (%13,0),
meme (%11,9) ve kolon (%9,7) iken kanserden ölümler ise
en çok akciğer (%19,4), karaciğer (%9,1) ve mide kanserinden (%8,8) gerçekleşmektedir.
Kanserde benzer seyir devam ettiği takdirde 2030 yılına gelindiğinde yıllık 22 milyon yeni vaka ortaya çıkması,
yani 2008 verilerine göre yeni vakalarda %75 artış olması
beklenmektedir [2].
Dünya Sağlık Örgütü Uluslararası Kanser Araştırma
Ajansı (IARC) yeni kanser istatistiklerinde özellikle kadın
kanserlerine dikkat çekmiştir. En son verilere göre, sınırlı sayıda birkaç Afrika ülkesi haricinde Dünya genelinde
kadınlarda en sık görülen kanser meme kanseri olmuştur.
Kadınlarda meme kanser insidansının bir önceki tahmin-
1
lere göre %20, meme kanserinden ölümlerin ise %14 arttığı
belirtilmiştir. Meme kanseri kadın kanserleri içinde en fazla görülen ve en fazla ölüme neden olan kanserdir. Dünyada kanser olan her 4 kadından biri meme kanseridir. IARC
meme kanserindeki bu artışın özellikle yaşam koşullarındaki değişiminden kaynaklandığını ifade etmiştir ve özellikle az gelişmiş ülkelerde meme kanserinin erken teşhis,
tarama ve tedavisine yönelik çabaların arttırılması gerekliliği üzerinde durulmuştur.
Kanser %90 oranında çevresel, %10 oranında ise genetik faktörlere bağlı oluşmaktadır. Çevresel faktörler arasında
da tütün, obesite, sağlıksız beslenme, aşırı tuz kullanımı, alkol ve enfeksiyöz hastalıklar en önemli faktörler arasındadır.
Son yıllarda giderek artan obesitenin de önümüzdeki yıllar
içerisinde meme kanserinde olduğu gibi, genel kanser tiplerinin sıralamasını değiştireceği düşünülmektedir.
Dünya genelinde kanserlerin en az üçte biri önlenebilir, bir diğer üçte biri ise taramalar ile erken teşhis edilip tedavi edilebilir kanserlerdir. Özellikle ortaya çıkışının önlenebildiği, taramalarla ölümün yok edilebildiği ve erken teşhis edildiğinde tedavinin yaşam kalitesine çok şey katabildiği kanser türlerini göz önüne alırsak korunmanın önemi artmaktadır.
3
4
KISIM I: KANSER SORUNU
2014 Türkiye’de Kanser ile Mücadele
Kanser Kayıtçılığı
Kanser Daire Başkanlığımızın en son resmi verilerine göre
ülkemizde yaklaşık 162.000 yeni kanser olgusu teşhis edilmektedir. Kanser sıklığı erkeklerde yüzbinde 269.7, kadınlarda ise yüzbinde 173,3’dür. Ülkemizde erkeklerde en sık
akciğer kanseri (%28), kadınlarda ise meme kanseri (%24)
görülmektedir [3]. Ülkemizde kadınlarda ve erkeklerde görülen diğer kanserlerin yüzde dağılımları Şekil 1 ve 2’de verilmiştir.
Ülkemizde bölgeler arasında kanser tipleri arasında
bazı farklılıklar görülmekle birlikte; kanser görülme sıklığı açısından anlamlı bir fark görülmemektedir.
Türkiye Ulusal Kanser Kontrol Programını dünya genelinde ilk başlatan ülkeler arasındadır. 2013-2018 yılları
için revize edilen yeni kanser kontrol programımıza bu yıl
IARC, IPRI ve UICC-Dünya Kanser Liderleri zirvesinde
en başarılı programlar arasında gösterilmiş ve uluslararası
kanser kontrol kitaplarında yer verilmiştir [4].
Kanser kontrolünde en önemli yapıtaşı elinizde doğru, tam
ve güvenilir veri olmasıdır. Dünya nüfusunun aktif kanser
kayıtçılığı açısından sadece %8’i takip edilirken, 2013 yılında ülkemizde bu oran %50’ye ulaşmıştır. 2014 yılında kurulum aşaması bitecek olan yeni merkezlerimiz ile 81 ilimizde de aktif kanser kayıt merkezi hizmetleri başlayacak
ve %100 kapsama oranına ulaşılacaktır.
2013 yılında kurulan Ölüm Bildirim Sistemleri ile ilk
defa ulusal çapta kanser tiplerine özel yaşam süreleri analizleri de başlatılmıştır.
2013 yılında Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı
(IARC) tarafınca dünya kanser verilerinin hesaplandığı sayılı merkezler arasına İzmir, Antalya, Trabzon ve Edirne
Kanser Kayıt Merkezleri de dâhil olmuştur.
İzmir Kanser Kayıt Merkezi 20 yıllık deneyimi ve sürekliliği nedeniyle 2013 yılında Uluslararası Kanser Ajansı (IARC) tarafından Kuzey Afrika ve Doğu Akdeniz bölgesinde yer alan ülkeler için kanser kayıtçılığı eğitim merkezi olmuştur.
Özellikle kanser kayıtçılığı konusunda çok önemli uluslararası etkinlikleri bulunan Ortadoğu Kanser
Konsorsiyumu’nun (MECC) merkezinin de Türkiye’ye taşınma kararı alınmıştır.
Kanseri Önleme
Dünyada ve Türkiye’de kanserin önemli bir kısmı önlenebilen kanserlerdir. Özellikle ülke verilerimiz değerlendirildiğinde tütün ve obesite ile mücadele programımız kanser kontrolünün en önemli yapıtaşlarını oluşturmaktadır.
Hiç kuşkusuz ki kanser tedavi üzerine yapılan yatırımlar
ile değil, ancak önleme ve erken teşhis üzerine yöneltilen
Şekil 1. Tüm yaş gruplarındaki erkeklerde en sık görülen bazı
kanserlerin bu grup içindeki yüzde dağılımları (Birleşik Veri Tabanı, 2009).
Şekil 2. Tüm yaş gruplarındaki kadınlarda en sık görülen bazı
kanserlerin bu grup içindeki yüzde dağılımları (Birleşik Veri Tabanı, 2009).
Şekil 3. Yaşa Standardize İnsidans Hızlarının Cinsiyete Göre
2004-2009 Yılları Arasındaki Dağılımı (Birleşik Veri Tabanı, 20042009) (Dünya Standart Nüfusu,100.000 Kişide).
BÖLÜM 1: Türkiye’de Kanser Kontrolü
eylem planları ile kontrol altına alınabilir. Bunlarla beraber alkol ile mücadele, fiziksel aktivetinin arttırılması, tuzun kısıtlı kullanılması, enfeksiyon ajanları ile mücadele de
çok önemli unsurlardır.
Ülkemizde bunlara ilaveten ev içerisinde izolasyon ya
da badana amaçlı kullanılan asbest ile mücadeleye yönelik
değerli akademisyen hocalarımız ile birlikte Asbest Stratejik Eylem Planını başlattık ve 2013 yılında 1600’den fazla
yerleşim yerinden örnek alınmasını tamamladık. 2014 yılında çıkacak sonuçları da değerli akademisyen hocalarımız ile paylaşacak ve gerekli kontrol programlarını başlatacağız.
Benzer şekilde 2013 yılında TAEK ile Türkiye Ev İçi
Radon Düzeyini belirleme hususunda ortak çalışma protokolü imzaladık. Bu yıl içerisinde TUİK tarafınca bilimsel
olarak rastgele seçilmiş 65.000’in üzerinde evde radon ölçüm çalışmaları başlatacağız.
Son yıllarda dünya genelinde giderek yasaklanan solaryumlardan kaynaklı ultraviyole ışınlara karşı maruziyeti
azaltacak mevzuatlarımızı da 2014 yılında yayımlayacağız.
2013 yılında Daire Başkanlığımız Dünya Sağlık Örgütü elektromanyetik alan sağlık etkilerini değerlendirme
komisyonuna dâhil edilmiştir. Bu konuda mevcut bilimsel verileri danışman hocalarımızla yakın takip etmekteyiz.
2014 yılında çocukluk yaşlarında cep telefonu kullanımına bağlı elektromanyetik alan maruziyetini minimale indirmek için de bir takım çalışmalar başlatılmıştır.
Kanser konusunda doğru bilinen yanlışlara yönelik
mücadelemiz de sürecektir. Kamuoyunda tartışılan konuları ulusal ve uluslararası danışmanlarımız ile görüşmekte ve nihai bilimsel raporları www.kanser.gov.tr adresinden yayımlamaktayız. 2013 yılında yaklaşık 20’nin üzerinde bilimsel rapor ve 30’un üzerinde de epidemiyolojik çalışma tamamlanmış ve halkımıza doğru bilginin ulaşması sağlanmıştır.
Kanserde Tarama ve Erken Teşhis
Kanser tarama programlarımızla, Kanser Erken Teşhis,
Tarama ve Eğitim Merkezlerinde (KETEM), “Erken teşhis hayat kurtarır!” prensibiyle meme, kolorektal ve serviks
kanserlerine karşı tarama hizmetleri ücretsiz olarak verilmektedir. 2013 yılı itibari ile her ilde en az 1 tane olmak
üzere toplam KETEM sayımız 134’e yükselmiştir. Ülke çapında 134 KETEM bulunmaktadır. KETEM’lerde mamografi ile meme taraması, smear ile rahim ağzı kanseri taraması ve gaitada gizli kan ile barsak kanseri taramaları yapılmaktadır. Zaman zaman bu hizmetler aile hekimleri ve
toplum sağlığı merkezleri vasıtasıyla köylere kadar ulaştırılmaktadır. Kanserlere yönelik tarama hizmetleri yanı sıra
5
halk eğitimleri düzenlenerek vatandaşlarımız kanser ve
risk faktörleri konularında bilgilendirilmektedir.
Vatandaşlarımızın kanser taramalarına daha kolay ulaşabilmeleri için Mobil KETEM araçlarımızla yaptığımız pilot çalışmalar sona ermiş ve 130 adet gezici araç için ihale
çalışmaları başlatılmıştır. Rahim ağzı kanser taramalarında HPV DNA testlerine yönelik çalışmalarımızda tamamlanmıştır.
2012 yılı ile kıyaslandığında yurt genelinde ve
KETEM’lerde kanser taramaları yaptıran vatandaşlarımızın sayısı çok önemli artış göstermiş ve yıllık hedef nüfusun önemli bir kısmı kanser taramalarını tamamlamıştır.
Bu başarıda rolü olan tüm sağlık personelimize, KETEM ve
Toplum Sağlığı Merkezi çalışanlarımıza, aile hekimlerimize, sivil toplum kuruluşlarımıza ve en önemlisi de katılım
gösteren vatandaşlarımıza teşekkür etmek isteriz.
Tedavi ve Palyatif Bakım
Kanser tedavisi gören hastalarımızın ağrı kontrolünde kullanılan ilaçlara ulaşabilmeleri için yerli ağrı kesici ilaç üretim çalışmaları Hacettepe Üniversitemizce tamamlanmıştır. Benzer şekilde ilk defa ulusal ilaç firmalarımızca yerli
kemoterapiler üretilmeye ve hatta ihraç edilmeye başlanmıştır. 2013 yılı içerisinde ilk defa yerli tam otomatik ilaç
hazırlama cihazlarının üretimi de tamamlanmıştır (5).
Radyoterapi ve kemoterapi merkezlerimizi 2023 planlamamıza göre yaygınlaştırma çalışmalarımız da devam etmektedir.
Türkiye’de uluslararası standartlara göre uygulanan tedavilere bütün vatandaşımız kolayca ve ücret ödemeden
ulaşabilmektedir.
Ayrıca, kanserle mücadele eden ve hayatının son günlerini yaşayan hastalarımızı rahat ettirebilmek, her türlü ihtiyacını karşılayabilmek, fiziksel, ruhsal ve psikososyal yönden destekleyebilmek için geçen yıl pilot olarak uygulamaya koyduğumuz Palyatif Bakım Ünitelerini yurt genelinde
yaygınlaştırmayı hedeflemekteyiz.
KAYNAKLAR
1.
2.
3.
4.
5.
Globocan 2012, www.iarc.fr
Stewart BW, Wild CP. World Cancer Report 2014, http://www.
iarc.fr/en/publications/books/wcr/index.php (Erişim tarihi: 2 Mayıs 2014)
www.kanser.gov.tr
Tuncer M. Ulusal Kanser Kontrol Programı. 1. Basım. Türkiye
Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı, 2009.
Ozgul N, Gultekin M, Koc O, et al. Turkish community-based palliative care model: a unique design. Ann Oncol 2012; 23(Suppl 3):768.
Kanser Biyolojisi
2
Nejat Dalay, Nur Buyru
Giriş
Kanser anormal hücre büyümesi ve çoğalması ile tanımlanan multifaktöryel bir hastalık olup birincil nedeni
DNA’nın doğru şekilde eşlenmesini önleyen genetik kararsızlıktır [1]. DNA doğru şekilde kopyalanmadığı zaman
mutasyonlar oluşur ve bu da kanser oluşmasına zemin hazırlar. Diğer yandan, bu mutasyonlar bir ya da daha fazla sayıda nedenden kaynaklanabilir. Ancak, kanser genel
olarak genetik, sistemik ve çevresel olmak üzere üç değişik
faktörün birbiri ile etkileşimi sonucunda gelişir [2].
Çevresel faktörler arasında beslenme, endüstriyel kirlilik ve virüsler yer alırken immün sistemde görülen bozulmalar sistemik etkenlerdir [3]. Bunun yanısıra, onkogenlerin etkinleşmesine yol açan mutasyonlar ile aileden kalıtılan bazı mutasyonlar ve genleri etkileyen kromozomal
değişiklikler de genetik faktörleri oluşturur [4]. Genetik ve
çevresel faktörlerin etkileşiminde p450 sistemi gibi metabolik yolaklar da kritik bir öneme sahiptir. Sonuç olarak,
kanser kalıtımsal ailevi genetik sendromlara bağlı olarak
gelişebileceği gibi farkında olmadan ya da bilerek maruz
kalınan çevresel faktörlerin ya da karsinojenlerin etkisiyle de ortaya çıkabilir. Çoğunlukla bu mekanizmaların ayrı
ayrı etkilerinin ardışık bir dizi aşama süresince birikmesiyle hücrenin normal işlevleri giderek bozulur ve buna bağ-
lı olarak gittikçe artan genetik kararsızlık hücrenin kanser
hücresine dönüşmesiyle sonuçlanır. Bu süreci en iyi tanımlayan modellerden birisi Vogelstein ve Kinzler tarafından
önerilen ve kolon kanserinin gelişmesini simgeleyen modeldir (Şekil 1) [5,6].
Sebep ve etken ne olursa olsun, her durumda hücredeki temel bozukluk DNA’daki hasardır. Kanser DNA hasarı
taşıyan kusurlu hücrenin ya da hücre klonunun denetimsiz
çoğalması ve yeni değişimler geçirmesi ile seyreden bir hastalıktır. Hücre bölünmesi sırasında DNA’nın kopyalanması aşamasında oluşan herhangi bir hasar veya mutasyon fenotipik lezyonlara yol açabilir. Gerçekleşen bu mutasyonlar DNA sentez/onarım sistemini veya hücre döngüsünü
kontrol eden yolaklarda (cdc7 ve cdk genleri) ya da büyüme faktörü reseptörleri veya bunların ligandları ile ilişkili yolaklarda (örneğin, c-Met) yer aldığında karsinogenez
potansiyelinde önem taşıyabilir. DNA’da oluşan çok sayıdaki genetik ve epigenetik değişiklikler sonucunda hücreler giderek daha malin özellikler kazanır ve sonunda tümör
hücresine dönüşür. Bu değişimler hücrelerin hem birbirleri ile hem de hücre-dışı matris ile etkileşimini değiştirdiği
gibi hücre içerisinde gerçekleşen karmaşık sinyal iletisini
de bozar. Normal hücrelerde hücre büyümesi ve çoğalması çok sıkı bir denetim altındayken tümör hücrelerinde bu
kontrol mekanizmaları işlevini yitirir. Başlangıç noktasın-
Şekil 1. Kolon karsinogenezinde kanser hücresinin geçirdiği aşamalar ve ilgili değişiklikler.
7
8
KISIM I: KANSER SORUNU
da ortaya çıkan kanserli hücreler (primer tümör) vücudun
diğer bölgelerine de yayılma potansiyeline sahiptir (ikincil
tümör). Kontrol mekanizmalarının kaybı 3 önemli gruptaki genlerde gerçekleşen değişikliklerden kaynaklanabilir.
1. Protoonkogenler: Protoonkogenler hücre çoğalmasını düzenleyen sinyal yolaklarında yer alan proteinleri kodlar ve mutasyona uğradıkları zaman “dominant”
etki gösteren onkogenlere dönüşürler.
2. Tümör baskılayıcı genler: Bu genlerde bir mutasyon olduğu zaman genin kodladığı protein görevini yerine
getiremez ve bu işlev kaybı hücre-döngüsü, protein yıkımı, hücresel adhezyon ve motilite gibi önemli hücresel işlemlerin kontrolden çıkmasına yol açar. Tümör
baskılayıcı genlerdeki mutasyonlar çekinik etki gösterir.
3. DNA onarım proteinlerini kodlayan genler: Bu grupta
yer alan genlerin kodladığı proteinler genomun bütünlüğünü sağlamaktan sorumludur. Gende mutasyon olduğu zaman genin kodladığı proteinler işlevlerini yerine getiremez, sonuçta DNA onarım işlemi aksar, gerçekleşen hata ve hasarlar giderilemez ve genomik kararsızlık ortaya çıkar.
VİRÜSLER VE KANSER
DNA ve RNA virüslerinin enfekte ettikleri hücreleri transforme edebildikleri çok eskiden beri bilinmektedir. Virüsler genellikle hayvan kanserleri ile ilişkili bulundukları halde bazı virüslerin insanlarda görülen kanserlere de neden
olabildikleri gösterilmiştir.
Hayvanlara özgü, trasformasyona neden olan virüsler
ile bunların kansere yol açan onkogenleri kanser biyolojisinin en yoğun araştırma konusunu oluşturduğu yıllarda
hücre transformasyonunun moleküler mekanizmaları da
ortaya çıkmış, virüslerin kanser oluşturma mekanizmasının anlaşılması hücresel onkogenlerin tanımlanmasını sağlamıştır. Virüslerin kültürde hücreleri transforme edebildiği ve deney hayvanlarında tümör oluşturabildiği gösterildiği halde uzun yıllar boyunca bu olayın insan kanserleri ile
ilişkili olmadığı düşünülmüştür. Bugün ise insan kanserlerinin yaklaşık % 15 inin virüslere bağlı olduğu ve her yıl virüslerden kaynaklanan 1.3 milyon yeni kanser olgusunun
görüldüğü bilinmektedir [7].
RNA Virüsleri
Hücrede malin transformasyonun nasıl gerçekleştiği konusunda ilk önemli bilgiler retrovirüsler (RNA virüsleri) ile
yapılan deneylerden elde edilmiştir. RNA virüslerinin genomu adından da anlaşılacağı gibi bir RNA molekülünden oluşur. Virüs hücreye girdikten sonra RNA genomuna
komplementer DNA zinciri sentezlenir ve bu zincir daha
sonra hücrenin genomuna yerleşir. RNA virüslerinin genomu normalde virüsün iç proteinini kodlayan GAG, zarf
proteinlerini kodlayan ENV ve ters transkriptaz enzimini
kodlayan POL geni olmak üzere toplam üç genden oluşur.
Transformasyona ve kansere neden olan RNA virüslerinde yukarıda sayılan yapısal genlere ek olarak bir ya da daha
fazla sayıda onkogen bulunur. Buna karşılık, virüsün yapısal genleri kusurlu olduğundan virüs enfekte ettiği hücrede
kendi başına çoğalamaz ve bazı yardımcı virüslerin varlığına gereksinim duyar [8].
RNA virüslerinin ilk örneği olan ve tavuklarda tümörlere neden olan Rous Sarkoma Virüsü ile yapılan deneylerde virüsün taşıdığı Src onkogeninin aslında virüs kaynaklı olmadığı, virüse çok öncelerde enfekte ettiği bir konak
hücrenin genomundan virüs ile konak DNA’ların rekombinasyonuyla geçtiği anlaşılmıştır. Daha sonraları başka virüslerde benzer başka onkogenler keşfedilmiş ve viral karsinogenezin mekanizmaları aydınlatılmıştır. Virüslerin taşıdığı onkogenler kaynaklandıkları orijinal hücresel genlere kıyasla ya bazı değişiklikler (mutasyonlar) taşır, ya da viral promotörün etkisiyle ilgili onkogenin anlatımı değişir.
Bu durumlardan hangisinin gerçekleştiğine bağlı olarak ya
aşırı aktif bir protein ortaya çıkar ya da söz konusu proteinin miktarı fazlasıyla artar ve hücre çoğalması uyarılır.
RNA virüsleri ayrıca insersiyonal mutagenez adı verilen bir olay yardımıyla hücresel protoonkogenleri de ak-
Tablo 1: RNA Virüsleri Ve İlişkili Hayvan Tümörleri
Onkogen
Virüs
Tümör
v-src
Rous sarkoma virüsü
Sarkoma
v-abl
Abelson lösemi virüsü
Lösemi
v-erb B
Tavuk eritroblastozis virüsü
Eritrolösemi
v-Hras
Harvey sarkoma virüsü
Sarkoma
v-Kras
Kirsten sarkoma virüsü
Sarkoma
v-fms
Kedi sarkoma virüsü
Sarkoma
v-myc
Tavuk miyelositomatozis virüsü
Lösemi
v-myb
Tavuk miyeloblastozis virüsü
Miyeloblastozis
v-sis
Simian sarkoma virüsü
Sarkoma
BÖLÜM 2: Kanser Biyolojisi
tifleştirebilir. Bu olayın gerçekleşmesi için virüsün bir onkogen taşıması gerekmez. Hücreyi enfekte eden retrovirüs
önce hücrede kendi genomunun çok sayıda DNA kopyasını oluşturur ve bu DNA molekülleri hücre genomuna gelişigüzel biçimde yerleşirler. Yerleşme bölgesi tesadüfen
önemli bir hücresel protoonkogenin yakınına rastladığında virüs genomunun iki ucunda yer alan LTR bölgelerinin
uyarıcı etkisiyle hücresel protoonkogenin anlatımı artar ve
hücre çoğalması uyarılır.
DNA Virüsleri
DNA virüslerinin genomu retrovirüslere kıyasla daha karmaşık ve daha büyüktür. Bu virüsler kendilerine özgü onkogenik proteinler kodlarlar. DNA virüslerinin kodladığı
onkogenik proteinler birbirinden farklı olduğu halde hücrede transformasyona neden olma yolları çoğunlukla ortaktır [9]. Bu virüslerin kodladığı onkoproteinler genellikle
hücrenin çoğalmasını engelleyen denetim mekanizmalarını hedef alır. Virüsün etkisiyle p53 ve Rb1 sinyal yolaklarının hücre döngüsü üzerindeki denetimi engellenir ve S-fazı
uyarılır, Örneğin, SV40 virüsünün T antijeni hem p53 proteinine bağlanarak p53’ün hücre döngüsü üzerindeki kontrolünü bozar, hem de Rb1 proteinine bağlanarak onu inhibe eder. Benzer şekilde, insan papilloma virüsünün (HPV)
kodladığı E6 proteini de p53 molekülü ile bir ubikuitinligaz olan E3A proteinine bağlanır. Bu bağlanma sonucunda p53 proteini ubikutinlenerek yıkıma uğrar. Aynı zamanda, HPV’nin E7 proteini de Rb1 proteinine bağlanarak
onun işlevini engeller ve böylece hücre çoğalmasını durduran iki temel yolu da etkisiz bırakır. Adenovirüsler de aynı
mekanizmayı kullanır, virüsün E1A proteini Rb1 ile etkileşirken E1B proteini de p53’e bağlanarak onun görevini yerine getirmesini engeller.
Kaposi sarkomu ile ilişkili herpesvirüs (HHV-8) siklin
D2’ye benzeyen bir protein kodlar. Bu protein CDK6 molekülüne bağlanarak Rb1’in fosforillenmesini sağlar ve böylece
Rb1 E2F yazılım faktörünü serbest bırakır. Virüsün kodladığı LANA proteini de p53’ün aktivitesini engeller [9].
Tablo 2: İnsan Kanserleri İle İlişkili Virüsler
Virüs
Tümör cinsi
RNA virüsleri
İnsan T-hücreli lösemi virüsü I
(HTLV-1)
Erişkin T-hücreli lösemi
Kaposi sarkomu ile ilişkili
herpesvirüs (HHV-8)
Kaposi sarkomu, lenfoma
DNA virüsleri
Hepatit B virüsü (HBV)
Hepatosellüler kanser
Hepatit C virüsü (HCV)
Hepatosellüler kanser
Epstein-Barr virüsü (EBV)
Burkitt lenfoma, Hodgkin lenfoma, Nazofarenks kanseri
İnsan papilloma virüsü (HPV)
Serviks kanseri, baş-boyun kanseri
9
EBV B hücrelerini ölümsüzleştiren bir herpesvirüs türüdür. Virüs B hücresinin normal sinyal yolaklarını kullanarak transformasyona neden olur. Virüsün kodladığı altı
EBNA ve üç LMP proteini B hücresine özgü hücresel programları kullanarak hücre çoğalmasını hızlandırır ve hücreyi apoptozdan korurlar [7].
ONKOGENLER
Onkogenler ilk kez virüslerin deney hayvanlarında tümör oluşumunu uyardığının ve hücre kültüründe hücreleri transforme edebildiklerinin farkedilmesi sayesinde
tanımlanmıştır. Onkogenler genellikle, proto-onkogenler
olarak adlandırılan normal hücresel genlerin değişikliğe
uğramış şekline verilen addır. Proto-onkogenler aslında
hücrede birçok temel işlevi düzenleyen ve hücrenin varlığı açısından anahtar görevler üstlenen genlerdir. Bu genlerdeki değişiklik sonucunda ya genin kodladığı protein
aşırı aktivite göstermeye başlar, ya da ilgili protein olması gereken miktardan çok daha fazla miktarda sentezlenir.
Proto-onkogenlerin onkogene dönüşmesine neden olan
genetik değişiklikler nokta mutasyonları, delesyon ve insersiyonlar, kromozomal yeniden düzenlenmeler (translokasyonlar) ya da gen amplifikasyonlarıdır [8]. Bu değişiklerin ilk grubunda genin yapısı değişmiştir. Buna karşılık, amplifikasyonlarda genin yapısı değişmeyebileceği
halde, genin kopya sayısında artış oldugu için aşırı miktarda gen ürünü yapılır. MYC ve HER 2/NEU onkogenleri
çoğunlukla amplifikasyon sonucunda tümör oluşumuna
katkıda bulunan onkogenlerdir [10]. Kromozomal translokasyonlar da genellikle gen ürününün artmasına yol
açan genetik değişikliklerdir. Ancak translokasyonlarda
amplifikasyondan farklı olarak, birden fazla gen bir araya geldiği için normal hücrede bulunmayan, füzyon proteinleri (şimerik proteinler) yapılır. Bu proteinler genellikle normal hücresel proteine kıyasla aşırı aktivite gösteren proteinlerdir [11].
Proto-onkogenlerin büyük bir kısmı hücrenin çevredeki değişikliklere uyum sağlayabilmesi için hücreye ulaşan
fiziksel ve kimyasal sinyalleri algılayan ve hücre içine ulaştıran sinyal ileti yolaklarında işlev gören proteinleri kodlar.
Bu karmaşık sinyal ileti yolakları bölünme, hareketlilik ve
sağkalım gibi temel hücresel işlevleri kontrol ettiklerinden
sıkı şekilde düzenlenmeleri gerekir. Bu düzenlenme genellikle yolakta kilit noktalarda yer alan proteinlerin enzimatik etkinliklerinin kontrolü ile ya da hücrede çoklu moleküllerden oluşan sinyal karmaşımlarının yapılandırılması
aşamasında gerçekleşir [8].
Onkogenlerin kodladığı proteinler işlevlerine göre sınıflandırıldığında, büyüme faktörleri, büyüme faktörü reseptörleri, sinyal ileti proteinleri, yazılım faktörleri gibi bu aşamalarda görev alan ve kanser gelişiminde kilit rol oynayan moleküllerdir. Sinyal iletiminde yer alan
onkoproteinler ise guanin nükleotidi bağlayan proteinler
(G-proteinleri) ya da reseptör olmayan kinazlardan olu-
10
KISIM I: KANSER SORUNU
şur. Reseptör olmayan kinazlar da kendi aralarında reseptör olmayan tirozin kinazlar ve serin-treonin kinazlar olmak üzere iki alt gruba ayrılır [8-11].
Oldukça karmaşık olan sinyal yolakları tümör oluşumu
ve kanser gelişiminde önemli rol oynar. Birden fazla sayıda bileşeni olan çok sayıda sinyal yolağının bulunması ve
bunların birbirleri ile etkileşmeleri kanserin mekanizmasının açıklanmasını daha güç hale getirmektedir.
RAS geni
RAS geni kanserde en sık mutasyona uğrayan genlerden biridir. Aralarında melenoma, kolerektal, akciğer,
mesane,serviks ve pankreas kanserlerinin de bulunduğu
birçok kanserde RAS geninin mutasyon taşıdığı (~%30)
gösterilmiştir [12].
Sinyalleri hücre yüzey reseptörlerinden alarak hücre içerisine ileten anahtar moleküller olan RAS proteinleri (H-RAS, N-RAS, K-RAS) G-proteinleri üst ailesinin bir üyesidir. Küçük bir molekül olan GTP’yi bağlayabilmesi RAS proteininin bir anahtar gibi işlev görmesini
sağlar. Hücre yüzey reseptörü hücre dışından gelen uyaran ile etkinleştiğinde RAS proteini GTP bağlamak üzere
uyarılır ve aynı sinyal yolunda, sinyalin reseptörden çekirdeğe iletilmesinde görev alan bir sonraki protein olan
RAF’ın bağlanabilmesi için RAS proteininin konformasyonunda değişiklik olur. RAS proteininin bir diğer özelliği enzimatik GTPaz etkinliğine sahip olmasıdır. Protein bu enzimatik etkinliği sayesinde üzerinde bağlı bulunan GTP’nin bir fosfat grubunu uzaklaştırmak üzere GTP
yıkımını katalizler. Bu tepkime sonucu RAS-GTP kompleksi RAS-GDP’ye dönüşür. Bu basit değişim RAS proteininin aktivitesinin sonlanmasına ve sinyal yolunu uyaran
anahtarın kapanmasına neden olur (Şekil 2). RAS’a GDP
bağlı olduğu durumda sinyal yolağında kendisinden sonra yer alan RAF proteininin bağlanma bölgesi de kapalı
konumda olur [8].
Şekil 2. Ras proteinin bağladığı guanin nükleotidinin fosforilasyonuna bağlı olarak etkinleşmesi.
RAS etkinleşmesi 2 şekilde gerçekleşebilir [12]:
1. RAS proteininde GTPaz etkinliğinin kaybolması. GTP’nin yıkımını sağlayamayan proteinin sürekli
GTP-bağlı durumda kalarak sinyal yolunu uyarmasına
neden olur.
2. Proteinde G-nükleotid değişim hızının artması. Protein daha fazla miktarda GTP bağlayabildiği için aktivitesi artar.
RAS geninde mutasyon gerçekleştiğinde büyüme faktörü reseptöründen uyarı gelmediği halde protein aktif durumunu koruduğundan RAS sinyal yolağı etkin durumda kalır. RAS onkogeninde en sık rastlanılan mutasyonlar
12. kodonun kodladığı amino asidin değişmesine yol açan
nokta mutasyonlarıdır. En yaygın değişim 12. kodonun
ikinci pozisyonunda yer alan G (GGT) nükleotidinin A
(GAT) nükleotidine dönüşmesinden kaynaklanır. Bu değişiklik normal proteinde bu konumda yer alan Glisin amino
asidinin yerine mutant proteinde başka bir amino asidin
gelmesiyle sonuçlanır. 12. konumdaki Glisin RAS’a bağlı
olan GTP’nin GDP’ye hidrolizini sağlayan önemli bir amino asittir ve bu konumda farklı bir amino asidin bulunması
GTP hidrolizini engelleyerek RAS proteininin devamlı etkin durumda kalmasına yol açar. Bunun sonucunda da sinyal ileti şekli değişmediği halde RAS “aşırı etkin” durumunu sürdürerek çekirdeğe sürekli uyarı sinyalleri yollar. RAS
geninde bunun dışında 13., 59. ve 61. kodonlar gibi başka
kodonlarda da etkinleştirici mutasyonlar oluşur. Bunların
hepsinde ya proteinin GTPaz etkinliği zarar görmüştür ya
da GTP-GDP değişimi bozulmuştur [13].
Büyüme Faktörleri
Büyüme faktörleri; hücre zarında bulunan kendilerine
özgü reseptörlere bağlanarak hücre içi sinyal yolaklarını etkinleştiren ve bu yolla hücrenin büyümesini, çoğalmasını
ve sağkalımını kontrol eden proteinlerdir. Büyüme faktörleri aracılığı ile uyarılan sinyal iletisi, sonunda genlerin etkinleşmesi ya da susturulması ile sonuçlanacak olan sinyalin çekirdeğe kadar iletilmesini sağlar.
Büyüme faktörleri etkilerini otokrin ve parakrin mekanizmalar aracılığı ile gösterir. Otokrin uyarıda büyüme faktörü kendisini üreten hücreyi uyarırken parakrin uyarıda
komşu hücreleri uyarır. Onkogenik büyüme faktörleri her
iki tür uyarı ile de tümör hücrelerinin çoğalmasına neden
olabilir. Kanserde birçok büyüme faktörünün aşırı yapıldığı bildirilmiştir [8]. EGF (Epidermal Büyüme Faktörü) epidermal, vasküler, endotel ve glial hücreler ile tümör hücrelerinde hücre çoğalmasını uyarır ve EGF reseptörü bulunan hücrelerde mitojenik bir yanıt oluşturur [14]. Son yıllarda yapılan çalışmalar EGF genindeki bazı polimorfizmlerin de kanserde invazyon ve erken relaps ile ilişkili olduğuna işaret etmektedir [8,15]. EGF ailesinin bir üyesi olan
TGF-α (Transforme edici büyüme faktörü α) ise transforme olan hücreler tarafından yapılır ve otokrin etki göstere-
BÖLÜM 2: Kanser Biyolojisi
rek hücrenin çoğalmasında artışa neden olur. Fibroblastların büyümesini uyaran FGF (Fibroblast Büyüme Faktörü) ise doku hasarına bağlı olarak salgılanan ve yara iyileşmesini sağlamak üzere doku çoğalmasını uyaran bir diğer
onkogenik büyüme faktörüdür. Birçok hücrede hücre çoğalmasını arttırıp apoptozu azaltan IGF-1 (İnsülin Benzeri
Büyüme Faktörü 1) genindeki mutasyonların IGF-1 proteininin aşırı sentezi ve prostat kanseri ile ilişkili olduğu gösterilmiştir [16]. Büyüme faktörleri grubunun bir diğer üyesi olan VEGF (Vasküler Endotelyal Büyüme Faktörü) de
meme kanseri gibi bazı kanserlerde tümör oluşumu ile gelişiminden sorumlu tutulmaktadır [17].
Büyüme Faktörü Reseptörleri
Onkogenlerin kodladığı proteinlerin bir diğer grubunu
mutasyona uğradıkları zaman büyüme faktörü yokluğunda
bile hücreye çoğalma sinyalleri iletebilen büyüme faktörü
reseptörleri oluşturur. Büyüme faktörü reseptörlerinin büyük çoğunluğu kendi yapılarında bulunan tirozin aminoasidine inorganik fosfat bağlayabilen Reseptör Tirozin Kinazlardır (RTK). Bu reseptörlerin tirozin kinaz etkinliğindeki artış mitozu uyaran tepkimelere ve sonucunda da hücrenin klonal çoğalmasına yol açar [8]. Reseptörün kontrolsüz etkinleşmesi ya gendeki bir mutasyon sonucunda tirozin kinaz etkinliğinin artmasından ya da gende, reseptörün büyüme faktörüne bağlanan, hücre dışındaki bölümünü kodlayan bölgenin delesyonundan kaynaklanır. RTK’lar
sinyali hücre içerisine RAS sinyal yolağı aracılığı ile iletirler. İlk tanımlanan RTK; EGF’ne özgü olan EGFR’dır (Epidermal Büyüme Faktörü Reseptörü). 1250 amino asitlik bir
polipeptid zinciri olan EGFR normal hücreler için gerekli olan çoğalma, sağkalım, farklılaşma, adhezyon ve migrasyon gibi yaşamsal öneme sahip işlevlerin yerine getirilmesinde yer alır. Omurgalılarda EGFR ailesinin (aynı zamanda erbB ailesi olarak da tanınır) EGFR/ErbB-1, HER2/
ErbB-2/neu2, HER3/ErbB-3 ve HER4/ErbB-4 olmak üzere
dört üyesi bulunmaktadır [18].
EGFR molekülünün hücre için yaşamsal bir önemi vardır. Çünkü EGFR’nin etkinleşmesi kendisinden sonra yer
alan karmaşık sinyal olaylarının başlamasına neden olan
ilk aşamadır. EGFR’nin fosforillenmesi SH2 (Src-benzeşim)
alanı bulunan adaptör moleküllerin ve aralarında SHP-2,
GRB2, PI3K (Fosfotidil inositol 3-kinaz), Akt, Fosfolipaz
C-γ (PLC- γ) ve STAT ailelerinin üyelerinin de bulunduğu ileti moleküllerinin etkinleşmesine yol açar [19]. GRB2
proteini aracılığı ile Ras/Raf/MAPK yolağı özgün şekilde
etkinleştirilir [20]. EGFR tarafından etkinleştirilen PI3K
yolağı hücre çoğalmasını uyarmanın yanısıra hücre döngüsünün ilerlemesinde ve tümör oluşumunda önemli bir işleve sahiptir. Diğer yandan, hücre döngüsünü inhibe eden
p27 de PI3K/Akt yolağı tarafından baskılanır [21]. Ayrıca
EGFR tarafından etkinleştirilmiş olan PI3K yolağı aracılığı
ile anjiyogenezi uyaran VGEF’in yazılımı da uyarılır [22].
Meme, mesane, kolon, akciğer ve özefagus kanserlerinde
11
EGFR geninin aşırı ifade edilmesi kötü prognoz ile ilişkilidir [23]. EGFR ailesinin bir üyesi olan HER2/NEU’un aşırı ifadesi de meme ve over kanserinde kötü prognoz ve tekrarlayan hastalık ile ilişkili bulunmuştur [24].
EGFR ailesinin üyelerinin yapısında hücre dışında ligand bağlama bölgesi, hücre zarı içinde zargeçen bir bölge ve hücrenin içinde de hem molekülün kendi aktivitesini düzenleyen, hem de sinyali iletebilmesi için gerekli olan
tirozin kinaz etkinliğini yerine getiren sitoplazmik bir bölge bulunur. Aralarında EGF ve TGF-α da dahil olmak üzere en az 8 ligandın EGFR’ı etkinleştirdiği bilinmektedir
[25]. Uyarı almadığı zaman EGFR hücre zarında monomer
olarak bulunur. Hücre dışına ligandın bağlanması üzerine
uyarılan EGFR diğer aile üyeleri ile homodimer ya da heterodimerler oluşturduğu zaman intrinsik kinaz özelliği etkinleşir [26]. Bu etkinleşme sonucunda protein ya kendi
yapısında bulunan tirozinleri (otofosforillenme) ya da dimer yapısında yer alan diğer reseptör molekülünün tirozinini fosforiller (transfosforillenme). EGFR’ın fosforillenmesi uyarıcı sinyalin devam etmesini sağlayacak olan aracı
ve adaptör proteinlerin etkinleşmesiyle sonuçlanır. EGFR
ailesi üyelerinin heterodimerler oluşturabilmesi sinyal yolağında çeşitliliği ve birbirinden çok farklı uyarıların iletilmesini sağlar [18,27]. EGFR geninin insan kanserlerinde
sıklıkla mutasyona uğradığı gösterilmiştir. Aralarında beyin, akciğer, mide ve meme kanserlerinin de bulunduğu
birçok kanser türünde proteinin kinaz etkinliğinin artmasına yol açan mutasyonlar görülür [21]. EGFR geninde görülen bir diğer mutasyon türü de meme, akciğer ve over
kanserlerinde sıklıkla karşılaşılan, proteinin ligand bağlama bölgesini de kapsayan büyük bir bölümünü kodlayan
bölgenin delesyonudur [24,28]. Bu durumda reseptörden
hücre içine sinyal iletisinin kesilmesi yerine bunun tam
tersi gerçekleşir. Proteinin dış ortam ile ilişkisi kesilmesine rağmen proteinin sitozolde bulunan (ve zar-geçen) bölgeleri birbirine yaklaşarak hücre içinde dimerler oluşturur
ve sinyal yolağını büyüme faktörüne gereksinim duymadan geriye dönüşümsüz olarak etkinleştirir.
EGFR mutasyonu taşıyan hücreler herhangi bir büyüme faktörüne gereksinim duymadıkları için ortamda büyüme faktörü olmadığı zaman da çekirdeğe sinyal iletirler.
Böylece hücreler otonomlaşarak tümör hücresi oluşturma
yönünde büyük bir adım atmış olurlar [10].
Ayrıca çeşitli kanserlerde EGFR geninde bir ya da birden fazla eksonun delesyona uğradığı ya da genin tamamının amplifiye olduğu bilinmektedir. Her iki durumda da
genin aşırı ifade edilmesi sonucu hücre devamlı çoğalma
sinyali alıyormuş gibi davranır.
EGFR’ye dayalı sinyal ileti yolağının aşırı etkinleşmesine yol açan bir diğer mekanizma EGFR ailesinin bir diğer üyesi olan HER2/ErbB2 ile heterodimerler oluşturmasıdır. HER2, EGF ya da bununla ilişkili ligandlara bağlanma özelliğine sahip olmamakla birlikte heterodimer yapısı içerisinde bulunan eşinin ligandına olan ilgisini arttıran
bir ko-reseptör olarak etkisini gösterir. EGFR/HER2 heterodimeri oluştuğu zaman bazal seviyede etkinleşmiş olan
12
KISIM I: KANSER SORUNU
reseptörün aktivitesi artar ve bu da sinyal yolunda etkinlik
artışına neden olur. Bu nedenle EGFR ve HER2’nin eş zamanlı olarak aşırı ifade edilmesi hücresel transformasyonu
hızlandırır [29,30]. EGFR-HER2 heterodimerinin, EGFR
homodimerlerinin etkinleştirdiği asıl sinyal ileti yolağı dışındaki yolakları da uyarma özelliği vardır. Heterodimer
oluşumu ayrıca, dimerlerin yıkımını ve geri dönüşüm yolağını da yavaşlatarak reseptör kalımlılığının artmasına neden olur. Bunların dışında bazı neoplastik dokuların hem
EGFR’ı, hem de reseptörün otokrin yolla etkinleşmesine yol açan başka ligandları aşırı ifade ettiği bilinmektedir. Bütün bu değişimler sonucunda EGFR sinyal yolağı etkinleşerek çekirdeğe devamlı çoğalma sinyalleri iletir [26].
Yazılım (Transkripsiyon) Faktörleri
Yazılım faktörleri DNA’ya çoklu protein kompleksleri halinde bağlanarak genlerin yazılımını etkinleştiren ya da değiştiren proteinlerdir. Hücre çoğalması ile sağkalımında işlev gösteren genlerin çalışmasını düzenleyen yazılım faktörlerini kodlayan genlerde gerçekleşen mutasyon ve onkogenik dönüşümler kanser gelişimiyle sonuçlanabilir. Hücre çoğalmasını kontrol eden bir sinyal yolağında görev alan
Jun ve Fos proteinleri onkogenik yazılım faktörleri arasında yer alır. E2F ailesinin üyeleri olan proteinler de yazılımı
etkinleştiren ya da baskılayan yazılım faktörleridir. Bu grubun bir üyesi olan E2F2’nin mesane ve prostat kanserinde
aşırı ifade edildiği görülmektedir [31].
Şekil 3. Hücre döngüsünün evreleri.
HÜCRE DÖNGÜSÜ
Hücre döngüsü 4 evreden oluşur (Şekil 3):
1. Mitoz (M) evresi,
2. G1 evresi (Gap 1)
3. Sentez evresi
4. G2 evresi (Gap 2)
M evresinde kromatidler 2 ayrı kromozom seti oluşturmak üzere ayrılır ve sitokinez gerçekleşir. Bu işlemler sonucunda aynı kromozomları taşıyan ve içerikleri aynı olan
iki yavru hücre oluşur. M evresinden sonra hücre ya yeni
bir hücre döngüsüne girmek üzere tekrar G1 evresine, ya da
hücre döngüsünden çıkmak üzere G0 evresine girer. G1 evresinde hücre çekirdeği büyür ve DNA eşlenmesine hazırlanmak üzere yazılım (transkripsiyon) ve çevirim (translasyon) işlemleri gerçekleşir. G1 evresinin son aşamasında
kısıtlayıcı R (restriksiyon) noktası yer alır [32]. Bu noktada
hücre DNA eşlenmesini gerçekleştirmek zorundadır. Ancak, hücrenin bulunduğu ortamda bulunan büyüme faktörleri veya besin maddeleri yeterli değil ise hücre R noktasında da G1 evresinden çıkarak G0 evresine girebilir. S evresi ise sentez aşamasıdır ve hücre bu evrede DNA’sını eşleyerek bir set yeni kromatid oluşturur. Eşlenme aşamasından hemen sonra hücre G2 evresine girer. Erişkin bir bireyin vücudundaki hücrelerin çoğu G0 evresinde bulunur.
Hücre döngüsünde gerekli işlemlerin doğru şekilde
ilerlemesini denetleyen özel biyokimyasal kontrol noktaları bulunur. Bu denetim mekanizması sayesinde bir aşama
BÖLÜM 2: Kanser Biyolojisi
tamamlanmadan bir sonraki aşamaya geçilmesi önlenmiş
olur. Kontrol noktaları S evresine giriş, mitoza giriş (G2/M
kontrol noktası) ve mitozdan çıkış aşamalarında yer alır. S
evresine girişte yer alan kontrol noktası hasarlı DNA’nın
eşlenmesini önler. G2/M kontrol noktası ise hücre içindeki hasarlı ya da eşlenmemiş DNA veya eşlenmemiş sentrozom olup olmadığını denetler. M evresindeki kontrol noktası ise kromozomların hepsi mitotik iğ ipliklerine tutunmamış ise kromozom segregasyonunu önler [33].
Hücre döngüsü sırasında gerçekleşen tüm bu işlemler
çok sıkı bir denetim altındadır. Bu sıkı denetim siklin proteinleri tarafından sağlanır. Siklinler hem kendi etkilerini
göstermek, hem de onları etkinleştirmek için siklin bağımlı kinazlar (CDK) ile birlikte işlev gösterirler. Siklinler ve
CDK’lar hücre döngüsünün belirli noktalarında döngünün
ilerlemesini denetleyen proteinlerdir. Hücrenin çoğalması, sessiz kalması veya post-mitotik evreye girmesi hücrenin mikroçevresinde bulunan faktörlerin bileşimine bağlıdır [33].
Kanser hücreleri genellikle G0 evresine girme yetilerini kaybetmiştir. Bunun nedeni de antiproliferatif sinyalleri yöneterek hücre döngüsünü kontrol eden Rb1 proteinlerinin düzeyidir. Rb1 geninde bir mutasyon olduğu zaman
hücrede işlevsel Rb1 proteini bulunmayabilir. Hipofosforillenmiş durumdaki Rb1 proteini hücrenin G1’den S evresine geçebilmesi için gerekli olan genlerin ifade edilmesini kontrol eden yazılım faktörü E2F’ye bağlanarak hücre
çoğalmasını durdurur. Transforme edici büyüme faktörü
β (TGF- β) ise c-myc proteinini baskılayarak ya da siklinCDK kompleksinin oluşumunu engelleyerek Rb1’in fosforillenmesini önler. Rb1 fosforillendiği zaman yazılım faktörü E2F’yi bağlayamaz. Böylece E2F serbest kalarak etkinleşebilir. Yazılım faktörünün etkinleşmesi sonucunda
DNA’nın eşlenmesi için gerekli olan proteinler yapılır ve
hücrenin G1’den S evresine geçmesinin yolu açılır [34].
Bu genler arasında hücre çoğalmasında en önemli yer
tutan genlerden biri Myc genidir. Çünkü RTK’ları etkinleştiren büyüme faktörlerinin birçoğu myc proteininin sentezlenmesini sağlar.
MYC Geni
Myc ailesinde en iyi tanımlanmış olan c-myc dışında
B-myc, L-myc, N-myc ve S-myc proteinleri de bulunmakla birlikte bunlardan sadece c-myc, N-myc ve L-myc’in
hücreyi transforme etme potansiyeli olduğu belirlenmiştir. Hücre çeşitli mitojenik sinyaller ile uyarıldığı zaman erken yanıt oluşmasını sağlayan c-myc, L-myc ve N-myc genleri çoğalma, büyüme, apoptoz ve terminal farklılaşmada
işlev gösterir [35,36]. Memeli hücrelerinin çoğalması için
gerekli olan MYC protein miktarının tümör hücrelerinde normal hücreye kıyasla arttığı görülmüştür. İnsan kanserlerinde normal MYC düzeyinin artmasını ve üzerindeki düzenlenmenin ortadan kalkmasını sağlayan çeşitli mekanizmalar görülür. Bunlardan bir tanesi meme ve akciğer
13
kanserlerinin % 30’unda görülen MYC amplifikasyonudur
[37,38]. Genin amplifikasyonu aşırı ifade edilmesine, yani
fazla miktarda myc proteini yapılmasına neden olur. Normal hücrede MYC molekülü sayısı 1000 ya da daha az iken
bazı kolon kanseri hücrelerinde bu sayının 100.000’in üstünde olduğu görülmüştür. Ancak bunun gen amplifikasyonundan değil, genin aşırı ifade edilmesinden kaynaklandığı anlaşılmıştır. Genin aşırı ifade edilmesine neden olan
olaylardan bir tanesi de yazılımı kontrol eden düzenleme
mekanizmasının ortadan kalkmasıdır. Burkitt lenfoması gibi lenfoid kanserlerde B-hücrelerinde 8. kromozomda
bulunan c-myc proto-onkogeni, translokasyon sonucu 2.,
4. veya 22. kromozomlarda yer alan immünglobin genlerinin yanına taşınarak bu genler ile aynı oranda, etkin şekilde ifade edilmeye başlar [39,40].
Hücre döngüsünün düzenlenmesinde yer alan siklinler,
siklin-bağımlı kinazlar (CDK) ve siklin-bağımlı kinaz inhibitörleri (CDI) c-myc proteininin denetimi altında düzenlenen genlerdir. Bu nedenle c-myc geni kontrolden çıkarak aşırı ifade edilmeye başladığı zaman hücre döngüsünde
görev yapan bu genlerin denetlenmesi bozulur ve hücreyi
kansere yönelten değişiklikler başlamış olur [41,42].
Hangi mekanizma ile olursa olsun, Burkitt lenfoması,
akciğer ve meme kanseri gibi birçok kanserde c-myc sentezinin arttığı görülmektedir. Bunun dışında nöroblastoma ve retinoblastomada N-myc amplifikasyonu görülürken L-myc artışına özellikle küçük hücre-dışı akciğer kanserinde rastlanmaktadır [43-44].
Onkogenler ve Kromozom Translokasyonları
Kanserde gen üzerinde gerçekleşen moleküler değişimler
dışında kromozomal değişimlere de sık rastlanır. Kanser
hücrelerinde genom kararsız olduğundan bütün bir kromozomun veya kromozomun belli bir parçasının kaybı ya
da kazancı görülebildiği gibi kromozomal yeniden düzenlenmeler de gerçekleşebilir. Kromozomal translokasyonlar
yapısal bozukluklardır ve bu tür değişikliklere kemik iliği
hücrelerinde daha sık rastlanır. Lösemi ve lenfomalar tipik
translokasyonların görüldüğü hematolojik kanserlerdir.
Karşılıklı translokasyonlarda aynı kromozomun iki bölgesi ya da farklı iki kromozom arasında genetik madde değişimi söz konusudur.
Kromozom translokasyonlarının en klasik örneği 1960
yılında Nowell ve Hurgerford tarafından bir KML vakasında saptanmış olan t(9;22)(q34;q11) translokasyonudur [8].
KML vakalarının hemen tümünde görülen bu translokasyonda 9. kromozomun uzun kolunun uç kısmı 34. banttan
kırılarak 22. kromozomun 11. bantından ayrılan bir parça ile yer değiştirir. Değişim sonucunda aslında 9. kromozomda yer alan abl protoonkogeni 22. kromozoma (Philadelphia kromozomu) aktarılmış olur ve 22. kromozom
üzerinde yer alan BCR geninin yanına yerleşerek yazılımı
bu gen ile birlikte gerçekleşir. Böylece ortaya lösemi oluşumunda en önemli etken olan, bir ucu abl geni, dğer ucu da
14
KISIM I: KANSER SORUNU
bcr geni tarafından kodlanan hibrit bir füzyon proteini çıkar. Abl geninin ürünü normal durumda hücre çoğalmasını uyaran bir protein kinazdır. Bcr ile birleştiğinde regülatör bölgelerini yitiren protein aşırı aktif bir duruma dönüşerek hücrelerin sürekli çoğalmasına neden olur. t(9;22)
translokasyonuna ALL hastalarının yaklaşık % 10-20’sinde de rastlanır.
Kromozom translokasyonlarının tipik bir başka örneği de Burkitt Lenfomasında görülür [8]. Bu hastalarda 8.
kromozomun bir bölgesi hastaların % 80 inde 14. kromozomda yer alan immunglobulin ağır zincir (IgH) lokusuna, geri kalan % 20 sinde ise 2. kromozomdaki к veya 22.
kromozomdaki λ hafif zincir lokuslarına taşınır. Bu translokasyon sonucunda 8. kromozomun taşınan parçası üzerinde yer alan myc geninin yazılımı yeni yerleştiği bölgedeki immunglobin geni ile birlikte yüksek hızda gerçekleşir
ve hücrede aşırı miktarda oluşan myc proteini hücre çoğalmasını uyararak kansere neden olur.
Lösemilerde translokasyonlar çok sık görülen olaylardır ve bu translokasyonları belirleyen moleküler testler
hastalığın tanısı açısından önem taşır. Örneğin, akut promiyelositer lösemide t(15;17) translokasyonu (PML-RARα
gen füzyonu) görülür. PML proteini hücre çoğalmasını ve
sağkalımı düzenleyen bir yazılım faktörüdür ve tümör baskılayıcı olarak işlev görür. Tümör baskılayıcı etkisi kısmen
p53 ve Rb1 ile olan etkileşiminden kaynaklanır. Translokasyon sonucu oluşan hibrit PML-RARA füzyon proteini
özellikle PML proteinin tümör baskılama işlevinin ortadan
kalkmasına neden olur.
Lösemilerde sık görülen diğer translokasyonlar akut
miyelositer lösemilerde t(8;21) (AML1-ETO gen füzyonu)
ile inv 16 (CBFB-MYH11 gen füzyonu), akut lenfositer lösemide ise t(4;11) (MLL-AF4 gen füzyonu), t(1;19) (E2APBX1 gen füzyonu) ve t(12;21) (TEL-AML1 gen füzyonu)
gibi değişikliklerdir [46].
bı (LOH) olarak adlandırılan durum ile kendini gösterir.
LOH, normal (ya da yaban tipi) kromozomun ya bir kısmının ya da tamamının kaybolmasıdır. Tümör baskılayıcı
genlerde LOH olayının mutasyonlardan daha sık gerçekleştiği düşünülmektedir [10].
Tümör baskılayıcı proteinler hücre içerisinde çok çeşitli işlevler gösterir. APC, MEN1, p53, Rb1 ve WT1 gibi tümör baskılayıcılar DNA’nın yazılımını kontrol etmekte görev alırken BRCA1 ve BRCA2 gibi tümör baskılayıcı genler
de öncelikle DNA onarımında işlev görür. Genetik değişikliklere uğradıklarında normal bir hücrenin kanser hücresine dönüşmesine neden olan p53 ve Rb1 genleri tümör
baskılayıcı genlerin en iyi bilinen örnekleridir. Her iki gen
de hücre döngüsünü düzenleyen kilit genlerden olup “hücre döngüsünün bekçisi” olarak adlandırılırlar. Bu gruptaki genler, belirli bir doku tipinde hücrelerin yenilenmesini kontrol ederek hücre sayısının sabit kalmasını sağlarlar.
Bu genlerde bir mutasyon olduğu ve gen işlevini yerine getiremediği zaman hücre bölünmesi durdurulamadığı için
ölen hücrelerden çok daha fazla sayıda yeni hücre oluşmaya başlar ve bunun sonucunda da hücre sayısındaki artış
kanser hücrelerinin çoğalmasına neden olur [48].
Tümör baskılayıcı genlerde nükleotid değişimi olmadan işlev kaybına neden olabilen bir başka mekanizma da
epigenetik değişikliklerdir. Kanserde en yaygın görülen
epigenetik düzenlenme ilgili genin aşırı metillenme ile susturulmasıdır. Tümör baskılayıcı genlerin promotör bölgelerinin yakınında bulunan sitozin bazlarına kimyasal olarak metil grubunun eklenmesi genin yazılımının engellenmesine neden olur. Epigenetik mekanizmanın kolon,
meme, akciğer, özafagus, mesane ve over kanserlerinde tümör baskılayıcı genlerin susturulmasında rol oynadığı bilinmektedir [49]. Bu yaygın etkilerinden dolayı epigenetik
mekanizmaların genlerin etkinliğinin ortadan kalkmasında mutasyonlar kadar önemli olduğu düşünülmektedir.
TÜMÖR BASKILAYICI GENLER
p53 (TP53)
Tümör baskılayıcı genler, hücre çoğalmasını uyaran proteinlerin etkisini engelleyen proteinleri kodlayarak hücre
büyümesini ve çoğalmasını negatif yönde düzenlerler. Bu
nedenle, tümör hücrelerinde tümör baskılayıcı proteinleri kodlayan genlerde proteinde işlev kaybına neden olan
mutasyonlar görülür. Normal hücrelerde tümör baskılayıcı genler hücre çoğalmasını baskılayarak onkogenlerin etkisini engeller [47]. Ancak tümör baskılayıcı genler çekinik etki gösteren genlerdir. Bu nedenle, genin etkisinin ortadan kalkması için ya genin her iki allelinin de mutasyona
uğraması, ya da allellerden birinin mutasyonuna ek olarak
diğer allelin de başka bir genetik olay sonucu (örneğin, delesyona uğrayarak) kaybolması veya etkisini yitirmesi gerekir. Diğer bir deyişle, tümör oluşabilmesi için tümör baskılayıcı proteini kodlayan genin her iki allelinin de ya mutasyona uğraması ya da kaybolması gerekmektedir. Tümör
fenotipinin ortaya çıkması genellikle heterozigotluk kay-
Tümör baskılayıcı bir gen olan TP53 17. kromozomun kısa
kolu üzerinde bulunur ve p53 proteinini kodlar. Normal
koşullar altında etkin olmayan p53 proteini DNA’da hasar
ya da genetik bir değişiklik olduğu zaman etkinleşir ve söz
konusu hasarın onarılması için gerekli olan hücre sinyal
yollarını harekete geçirir. Hasarın onarılamadığı durumlarda ise hücre döngüsünün ilerlemesini G1 evresinde durdurarak hücre ölümünü tetikler [10,50].
p53 proteininin işlevinde ya da yapımında bir değişiklik olduğu zaman hasarlı DNA’yı taşıyan hücreler bölünmeye devam eder. Bunun sonucunda da kanser gelişiminin
değişik aşamalarına özgü genetik bozukluklar hücre içerisinde birikmeye başlar.
p53’ün hedef genlerinden biri bir siklin- bağımlı kinaz
inhibitörü (CDI) olan ve birçok kinazın etkinliğini engelleyen WAF1 (wild-type p53 activated fragment 1) proteinini kodlayan gendir. Siklin-bağımlı kinazlar hücre dön-
BÖLÜM 2: Kanser Biyolojisi
güsünün devam etmesi için gereklidir ve işlevleri bunlara
özgü inhibitörler (CDI) tarafından kontrol edilir. Ancak
oluşan DNA hasarının onarılabilmesi için bu hasarın örneğin, UV nedeniyle mi, yoksa başka bir mutajen etkisiyle mi oluştuğunun onarım sistemi tarafından ayırt edilmesi gerekir. Hasarın saptanması ve onarılması için hücrenin
zamana ihtiyacı vardır ve bu nedenle hücre döngüsü durdurulur. Ancak hasarın saptanması ve onarılması için hücreye zaman tanımak her zaman yeterli olmaz ve bazı durumlarda hasar onarılamaz. Bu durumda kanser oluşmaması için hücrenin uygulayacağı en iyi taktik kendini yok
etmektir. Bu nedenle, p53’ün ikinci kritik görevi apoptozu etkinleştirmektir. Apoptoz hücrenin denetimli bir şekilde kendini öldürmesidir. p53’ün hedef genleri arasında
yer alan BAX, PUMA ve NOVA genleri hücrenin apoptoza
yönelmesini sağlar. Sitokrom C’nin solunum zinciri proteinlerinden olan BAX, PUMA ve NOVA proteinleri, mitokondri dış zarında geçirgenliği değiştirerek hücre ölüm
programının devreye girmesini sağlar. Bu nedenle, mutasyonların birikimi yüzünden bir öncü-tümör hücresine dönüşebilecek olan hücrelerin p53 aracılığıyla ortadan kaldırılması kanserden korunmada vücudun geliştirdiği en etkin yollardan biridir [10,50,51].
Denetlediği kritik işlevler nedeni ile p53 proteini “genomun gardiyanı” olarak adlandırılır. Ancak p53 aynı zamanda kansere neden olan tüm genler arasında en fazla mutasyon görülen gendir. İnsan kanserlerinin % 70’inden fazlasında p53’ün işlevini etkileyen mutasyonlar bulunduğu bilinmektedir. İnsan kanserlerinde en sık delesyona uğrayan 17. kromozom üzerinde bulunan p53 geninde bu güne kadar binlerce mutasyon tanımlanmıştır. p53
mutasyonlarına akciğer kanserlerinin tüm alt tiplerinde oldukça sık rastlanır. Bu mutasyonlar kalıtsal olmayıp somatik niteliktedir. Genellikle onkogenlerde etkinleşmeye neden olan mutasyonlarla birlikte görülen p53 mutasyonlarına meme kanserinde % 60, astrositomlarda % 40 oranında
rastlanır. DNA’ya bağlanmış olan p53’ün yapısını aydınlatmak üzere yapılmış olan X-ışını kristalografi çalışmaları p53’ün üzerinde mutasyonların yoğunlaştığı belirli bölgeler bulunduğunu, proteinin DNA ile doğrudan etkileşiminde görev alan ve bir yazılım faktörü olarak işlev göstermesinde önem taşıyan kritik amino asitlerde mutasyon
oranının daha yüksek olduğunu göstermektedir. Örneğin,
bu noktalardan bir tanesi sigara dumanında bulunan polisiklik aromatik hidrokarbonların (örneğin, benzo[a]piren) hedefi olan belirli konumlardaki guanin nükleotidleridir [10,13,14].
Rb1
Hücre bölünmesi sıkı bir şekilde denetlenen bir dizi aşama
ile gerçekleşir. Bir hücrenin iki yavru hücre oluşturmadan
önce geçirdiği en önemli aşama DNA’nın eşlenmesi aşamasıdır. Hücre döngüsünü kontrol eden Rb1 proteini bu aşamanın gerçekleşmesinde büyük önem taşır. Rb1 proteini
15
ancak hücre yeterli ve gerekli büyüklüğe ulaştığı takdirde
ve hücreye bölünme sinyalleri ulaştığı zaman DNA’nın eşlenmesine izin verir [52]. Rb1 bu işlemi gerçekleştirirken
belirli bir grup genin yazılımını düzenler ve E2F ailesini
oluşturan bir grup konvansiyonel yazılım faktörü ile birleşerek işlev gösterir. Rb1’in E2F’ye bağlanarak oluşturduğu kompleks bir grup genin yazılımının engellenmesine yol
açar. Bu genlerin yazılımı ancak Rb1 üzerinde bağlı olan
E2F’yi serbest bıraktığı zaman gerçekleşebilir. Söz konusu
genlerin büyük bir kısmı DNA’nın eşlenmesi ve hücre döngüsünün devam etmesi için gerekli olan proteinleri kodlayan genlerdir [32]. Rb1’in kaybı E2F’nin yazılım üzerindeki
kontrolünü ortadan kaldırdığından kansere doğru önemli
bir adım oluşturur. DNA’nın kusurlu biçimde eşlenmesine
yol açan bu durum hücre içinde mutasyonların birikmesiyle sonuçlanır. Rb1, hücre döngüsünün ilerlemesini kontrol
eden siklin-bağımlı kinazların hedefi olan bir moleküldür.
Normal şartlar altında siklin-bağımlı kinazlar RB1’in fosforillenmesini sağlayarak hücresel dengenin yazılımın baskılanmasından yazılımın etkinleşmesi yönüne dönmesini
sağlar. Çünkü fosforillenmiş Rb1’in E2F’ye ilginliği kalmamıştır ve serbest kalan E2F hedef genlerin yazılımını başlatır [53].
Sonuç olarak, bir hücrenin DNA’sının eşlenip eşlenmeyeceğine ve hücrenin döngüsünü sürdürerek bölünüp bölünmeyeceğine Rb1 karar verir. DNA’dan RNA yapılmasını sağlayan enzimler (RNA polimerazlar) de Rb1-E2F
kompleksi tarafından kontrol edilir. RNA polimerazlar yaşayan bir hücrede bulunan tüm bileşenlerin yapılmasını
sağlayan moleküllerdir. Bu enzimlerin sentezi Rb1 tarafından kontrol edildiğinden hücrenin hangi durumda bulunacağına ve hangi yolda ilerleyeceğine karar veren molekül
Rb1 proteinidir [52]
DNA Onarımı
DNA her gün radyasyon, karsinojenler ve metabolik ürünler gibi kendisine zarar veren birçok etkene maruz kalır. Bu
etkenlerin DNA’da oluşturduğu mutasyonların büyük bir
çoğunluğu etkin bir şekilde onarılmakla birlikte çok az bir
kısmı genomun yapısında varlığını korur. DNA molekülünü oluşturan bazlar sıklıkla değişik noktalarında kovalan
modifikasyonlara uğrarlar. Bu modifikasyonlar sonucunda ilgili baz değişebilir. Örneğin, sitozin (C) amino grubunu kaybettiğinde urasile (U) dönüşür ya da guanin O6
pozisyonunda metillendiği zaman normal eşi C yerine timin (T) ile birleşir. Yanlış baz eşleşmeleri, DNA zincirinde oluşan kırıklar ve çapraz bağlar kalıcı nitelik kazanabilir. Organizmada öncelikle reaktif oksijen türlerinin (ROS)
aktivitesini ortadan kaldıran enzimler (örneğin, SOD) bulunur. Ayrıca, DNA’nın eşlenmesi sırasında ortaya çıkan
hata ve kusurları belirleyip düzelten özel bir mekanizma
(proofreading) vardır. Ancak tüm bu önlemlere rağmen
DNA’da hasar oluşabilir ve bunların onarılması gerekir. Ayrıca DNA’nın kendini eşlemesi sırasında da hatalar oluşa-
16
KISIM I: KANSER SORUNU
bilir.DNA hücre bölünmesinde kritik rol oynayan aktif bir
molekül olduğundan DNA onarımı hücre döngüsü ile yakından ilişkilidir. DNA onarım mekanizması hücrenin oluşabilecek mutasyonlara karşı bir savunma sistemidir ve bu
sistem düzgün çalışmadığı zaman kansere yol açabilen değişimler ortaya çıkar. DNA onarımında işlev gören proteinlerin önemli bir bölümü tümör baskılayıcı proteinler sınıfındandır. DNA onarım sistemlerinde görev alan proteinler genomun bütünlüğünü sağlamaktan sorumlu olup bunları kodlayan genlerde mutasyonlar olduğu zaman proteinlerde ortaya çıkan işlev kayıpları onarım işleminin aksamasına ve genomik kararsızlığa neden olur [54,55]. Kansere yatkınlık oluşturan birçok genetik hastalığın (Xeroderma pigmentosum, ataxia teleanjientazia, Bloom sendromu,
Fanconi anemisi v.b.) yanında bazı onarım bozuklukları da
belirli kanserler ile doğrudan ilişkilidir. Örneğin, yanlış eşleşme onarım genlerindeki mutasyonlar Herediter Nonpolipozis Kolon Kanserine (HNPCC) neden olurken BRCA1
ve BRCA2 genlerindeki mutasyonlar meme ve over kanserleri ile ilişkilidir.
Bu nedenle hücrelerde birden fazla değişik onarım mekanizması bulunur. Bunlar MMR (Hatalı Eşlenen Bazların Onarımı/ Mismatch Repair), BER (Baz Kesip Çıkartma Onarımı/ Base Excision Repair), NER (Nükleotid Kesip Çıkartma Onarımı/ Nucleotide Excision Repair) ve çift
zincir kırıklarının onarımıdır (Double Strand Repair) [8].
DNA’nın iki zincirinden her birinde aynı bilginin bulunduğu durumda bu zincirlerden birinde hata oluşursa sağlam olan diğer zincirdeki bilgi kalıp olarak kullanılarak bu
hata MER, BER veya NER mekanizmaları ile doğru ve güvenilir bir şekilde onarılır. Değişik türden DNA kusurlarını
onaran her mekanizmada farklı kompleksler kurarak görev yapan onlarca farklı protein ve çok sayıda değişik aşama yer alır.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
15.
16.
17.
18.
19.
20.
21.
22.
KAYNAKLAR
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
Nowell PC. The clonal evolution of tumor cell populations. Science
1976; 194(4260): 23-28.
Doll R. Introduction. In: Hiatt H, Watson JR, Winslen JA, eds. Origins of Human Cancer. Cold Spring Harbour. NY: Cold Spring
Harbour Laboratory, 1977. p. 1-12.
Coppola D. Mechanisms of oncogenesis. An Update on Tumorigenesis. Springer, New York. 2010. p. 71-87.
Lichtenstein P, Holm NV, Verkasalo PK, Iliadou A et al. Environmental and heritable factors in the causation of cancer- Analyses
of cohorts of twins from Sweden, Denmark, and Finland. N Engl J
Med 2000; 343(2): 78-85.
Kinzler KW, Vogelstein B. Lessons from hereditary colorectal cancer. Cell 1996; 87(2): 159-170.
Kinzler KW, Vogelstein B. Landscaping the cancer terrain. Science
1998; 280(5366):1036-1037.
Martin D, Gutkind JS. Human tumor-associated viruses and new
insights into the molecular mechanisms of cancer. Oncogene 2009;
27(Supp.2): 31-42.
Alberts B, Johnson A, Lewis J et al. Cancer. In: Molecular Biology of
the Cell. 5th ed. New York: Garland Science. Taylor & Francis Group. LCC: 2008. p. 1205-1268.
23.
24.
25.
26.
27.
28.
29.
Liao JB. Viruses and human cancer. Yale J Biol Med 2006; 79(3-4):
115-122.
Weinberg RA. The Biology of Cancer. New York. NY: Garland Science. Taylor & Francis Group. LCC: 2008. p. 91-118.
Croce CM. Molecular origins of cancer: Oncogenes and cancer. N
Eng J Med 2008; 358: 502-511.
Schubbert S, Shannon K, Bollag G. Hyperactive Ras in developmental disorders and cancer. Nat Rev Cancer 2007; 7(4): 295-308.
Hesketh R. Cancer genes, mutations and cancer development. In:
Introduction to Cancer Biology. Cambridge University Press; New
York. 2013. p.67-101.
Merkle CJ. Biology of Cancer. In: Yarbro CH, Wujcki D, Holmes
Gobel B eds. Cancer Nursing Principles and Practice. Sudbury,
MA. Jones and Bartlett, 2011. p. 3-22.
Teixeira AL, Ribeiro R, Cardoso D et al. Genetic polymorphism
in EGF is associated with prostate cancer aggressiveness and
progression-free interval in androgen blockade-treated patients.
Clin Cancer Res 2008; 14(11): 3367-3371.
Johansson M, McKay JD, Wiklund F et al. Implications for prostate cancer of insulin-like growth factor-I (IGF-I) genetic variation
and circulating IGF-I levels. J Clin Endocrinol Metab 2007; 92(12):
4820-4826.
Lu H, Shu XO, Cui Y et al. Association of genetic polymorphisms in the VEGF gene with breast cancer survival. Cancer Res
2005; 65(12): 5015-5019.
Chen WS, Laser CS, Poenie M, Tsien LY, Gill GN, Rosenfeld MG.
Requirement for intrinsic protein tyrosine kinase in the immediate and late actions of the EGF receptor. Nature 1987; 328(6133):
820-823.
Wu CJ, O’Rourke DM, Feng GS, Johnson GR, Wang Q, Greene MI.
The tyrosine phosphatase SHP-2 is required for mediating phosphatidylinositol 3-kinase/Akt activation by growth factors. Oncogene 2001; 20(42): 6018-6025.
Cai T, Nishida K, Hirano T, Khavari PA. Gab1 and SHP-2 promote Ras/MAPK regulation of epidermal growth and differentiation. J
Cell Biol 2002; 159(1): 103-112.
Narita Y, Nagane M, Mishima K, Huang HJ, Furnari FB, Cavenee
WK. Mutant epidermal growth factor receptor signaling downregulates p27 through activation of the phosphatidylinositol 3-kinase/Akt pathway in glioblastomas. Cancer Res 2002; 62(22): 67646769.
Jiang BH, Zheng JZ, Aoki M, Vogt PK. Phosphatidylinositol 3-kinase signaling mediates angiogenesis and expression of vascular endothelial growth factor in endothelial cells. Proc Natl Acad Sci USA
2000; 97(4): 1749-1753.
Nicholson RI, Gee JM, Harper ME. EGFR and cancer prognosis.
Eur J Cancer 2001; 37(Suppl 4): S9-515.
Ross JS, Fletcher JA, Linette GP et al. The Her-2/neu gene and protein in breast cancer 2003: biomarker and target of therapy. Oncologist 2003; 8(4); 307-3025.
Massagué J, Pandiella A. Membrane-anchored growth factors.
Annu Rev Biochem 62;515-541:1993.
Muthuswamy SK, Gilman M, Brugge JS. Controlled dimerization
of ErbB receptors provides evidence for differential signaling by
homo- and heterodimers. Mol Cell Biol 1999; 19(10): 6845-6857.
Lenferink AE, Pinkas-Kramarski R, van de Poll ML et al. Differential endocytic routing of homo- and hetero-dimeric ErbB tyrosine kinases confers signaling superiority to receptor heterodimers.
EMBO J 1988; 17(12): 3385-3397.
Prenzel N, Zwick E, Leserer M, Ullrich A. Tyrosine kinase signalling in breast cancer. Epidermal growth factor receptor: convergence point for signal integration and diversification. Breast Cancer Res 2000; 2(3): 184-190.
Worthylake R, Opresko LK, Wıley HS. ErbB-2 amplification inhibits down-regulation and induces constitutive activation of both
ErbB-2 and epidermal growth factor receptors. J Biol Chem 1999;
274(13): 8865-8874.
BÖLÜM 2: Kanser Biyolojisi
30.
31.
32.
33.
34.
35.
36.
37.
38.
39.
40.
41.
42.
Kokai Y, Myers JN, Wada T et al. Synergistic interaction of p185cneu and the EGF receptor leads to transformation of rodent fibroblasts. Cell 1989; 58(2): 287-292.
Foster CS, Falconer A, Dodson AR et al. Transcription factor E2F3
overexpressed in prostate cancer independently predicts clinical
outcome. Oncogene 2004; 23(35): 5871-589.
Brown T. Genome replication. In: Genomes. New York, NY: Garland Science; 2007. p.467-499.
Pollard T, Earnshaw WC. Introduction to the cell cycle. In: Cell Biology. 2. ed., Philadelphia, PA: Saunders Elsevier. 2008. p.731-746
Hanahan D, Weinberg RA. The hallmarks of cancer. Cell 2000;
100(1): 57-70.
Evan GI, Wyllic AH, Gilbert CS et al. Induction of apoptosis in fibroblasts by c-myc protein. 1992; Cell 69(1): 119-128.
Milner AE, Grand RJ, Waters CM, Gregory CD. Apoptosis in Burkitt lymphoma cells is driven by c-myc. Oncogene 1993; 8(12):
3385-3391.
Little CD, Nau MM, Carney DN, Gazdar AF, Minna JD. Amplification and expression of the c-myc oncogene in human lung cancer
cell lines. Nature 1983; 306(5939): 194-196.
Kozbor D, Croce CM. Amplification of the c-myc oncogene in one
of five human breast carcinoma cell lines. Cancer Res 1984; 44(2):
438-441.
Dalla-Favera R, Bregni M, Erikson J et al. Human c-myc onc gene is
located on the region of chromosome 8 that is translocated in Burkitt lymphoma cells. Proc Natl Acad Sci USA 1982; 79(24); 78247827.
Taub R, Kirsch I, Morton C, Lenoir G, Swan D, Tronick S, Aaronson S, Leder P. Translocation of the c-myc gene into the immunoglobulin heavy chain locus in human Burkitt lymphoma and murine
plasmacytoma cells. Proc Natl Acad Sci USA. 1982; 79(24): 78377841.
Coller HA, Grandori C, Tamayo P, Colbert T, Lander ES, Eisman
RN, Golub TR. Expression analysis with oligonucleotide microarrays reveals that MYC regulates genes involved in growth, cell cycle,
signaling, and adhesion. Proc Natl Acad Sci USA 2000; 97(7): 32603265.
Menssen A, Hermeking H. Characterization of the c-MYC-regulated
transcriptome by SAGE: identification and analysis of c-MYC target
genes. Proc Natl Acad Sci USA 2002: 99(9): 6274-6279.
43.
44.
45.
46.
47.
48.
49.
50.
51.
52.
53.
54.
55.
56.
57.
58.
17
Kohl NE, Gee CE, Alt FW. Activated expression of the N-myc
gene in human neuroblastomas and related tumors. Science 1984;
226(4680): 1335-1337.
Lee WH, Murphree AL, Benedict WF. Expression and amplification of the N-myc gene in primary retinoblastoma. Nature 1984;
309(5967): 458-460.
Nau MM, Brooks BJ, Battey J, Sausville E, Gazdar AF et al. L-myc, a
new myc-related gene amplified and expressed in human small cell
lung cancer. Nature 1985: 318(6041): 69-73.
Zhang Y, Rowley JD. Chromatin structural elements and chromosomal translocations in leukemia. DNA Repair 2006; 5(9-10): 12821297
Weinberg RA. Oncogenes and tumor suppressor genes. CA: Cancer J Clin 1994; 44(3): 160-170.
Kinzler KW, Vogelstein B. Cancer-susceptibility genes. Gatekeepers and caretakers. Nature 1997; 386(6627): 761- 763.
Esteller M. Epigenetics and Cancer. N Engl J Med 2008; 358(11):
1148-1159.
Junttila MR, Evan GI. p53-a Jack of all trades but master of none.
Nat Rev Cancer 2009; 9(11): 821-829: 2009.
Hesketh R. The oncogene and tumor suppressor gene facts book.
2nd ed. London: Academic Press. 1997. p.405-489.
Burkhart DL, Sage J. Cellular mechanisms of tumour suppression
by the retinoblastoma gene. Nat Rev Cancer. 2008; 8(9): 671-672.
Orr-Weaver TL, Weinberg RA. A checkpoint on the road to cancer.
Nature. 1998; 392(6673): 223-224.
Hoeijmakers JH. Genome maintenance mechanisms for preventing
cancer.Nature 2001; 411 (6835): 366-374.
Pallis AG, Karamouzis MV. DNA repair pathways and their implication in cancer treatment.Cancer Met. Rev. 2010; 29(4): 677684.
Nowell PC, Hungerford DA. A minute chromosome in human
chronic myelocytic leukemia (CML). Science 1960; 132: 1497.
Al-Ali HK, Heinrich MC, Lange T et al. High incidence of BCRABL kinase domain mutations and absence of mutations of the
PDGFR and KIT activation loops in CML patients with secondary
resistance to imatinib. Hematol J 2004; 5(1): 55-60.
Greaves M. Darwin and evolutionary tales in leukemia. The HamWasserman Lecture. Hematology Am Soc Hematol Educ Program 2009; 3-12.
Download