Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab'a ve Davetine Atılan İftiraların Reddi www.almuwahhid.com 1 Bismillah, Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab (rahimehullah), davetine başlayıp Tevhid inancını günyüzüne çıkardığı günden beri, gerek şahsına ve davetine gerekse Necd Ulema'sına karşı iftiralar atarak karalama kampanyası düzenleyenler ve karşı propagandada bulunanlar olmuştur. Şeyh ile alakalı olarak bazı iddialar gündeme getirilmiş, bu iddialar onun sözlerinden yahut kitaplarından kaynak bulan ifadeler olmamıştır. Kendi anlayışlarına göre ve çoğunlukla da şeyhe nispet şeklinde vücut bulmuştur. Bu asılsız iddiaları genel olarak şu başlıklar altında toplamak mümkündür: Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab'ın Daveti'ne yönelik ithamlar; Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab'ın Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ve Ehli Beyt'i hususundaki görüşüne yönelik ithamlar; Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab'ın Evliyaullah ve Kerametler hususundaki görüşüne yönelik ithamlar; Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab'ın Tefrika ve Tekfir hususundaki görüşüne yönelik ithamlar; Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab'ın Havaric Fikrinde ve Harici olduğuna yönelik ithamlar; Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab'ın Tecsim ve Mücessime hususundaki görüşüne yönelik ithamlar 2 Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab'ın Alimler ve Mezhebler hususundaki görüşüne yönelik ithamlar. Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab (rahimehullah) da her beşer gibi hatadan korunmamış ve masum değildir. Lakin, onun şahsına yöneltilen iftira ve iddialara -bu listedeki sıralamayı takip ederek birer birer- bizzat kendi eserlerinden ve oğlu Abdullah'ın, Mekke Ehli'ne yazdığı Mektup'undan birtakım alıntılarla -kısaca- cevap vermek istiyoruz. Öncelikle Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab’ın muhalifleri ve ithamları hakkında bilgi vereceğiz ve çalışmamızın sonunda ise Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab'dan, muhaliflerine ve davetine karşı şüphe içerisinde olanlara hitaben dile getirdiği samimi nasihatlere de inşallah yer vereceğiz. Başarıya ulaştıracak olan Allah'tır. Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab’ın Muhalifleri ve İthamları Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab (rahimehullah), kendisine, Daveti’ne ve takipçilerine karşı çıkanların özelliklerini zikretmek suretiyle der ki: لكونه خالف، فأنكر هذا بعض الرؤساء، مسموع الكلمة،وأنا صاحب منصب في قريتي عادات نشؤوا عليها. ، وغير ذلك من فرائض هللا، وإيتاء الزكاة، بإقام الصالة، ألزمت من تحت يدي:وأيضا 3 فلم يمكن الرؤساء القدح في، وأنواع المنكرات، وشرب المسكر،ونهيتهم عن الربا فيما آمر به من، لكونه مستحسنا عند العوام; فجعلوا قدحهم وعداوتهم، وعيبه،هذا أن هذا خالف ما عليه أكثر: ولبسوا على العوام، وأنهى عنه من الشرك،التوحيد ، وأجلبوا علينا بخيل الشيطان، ونسبوا إلينا أنواع المفتريات؛ فكبرت الفتنة،الناس ورجله. "Beldemde yüksek makam sahibiyim ve insanlar sözümü dinler. (Davetimin ulaştığı) bazı liderler ise bunu reddetmektedir çünkü bu onların yetiştikleri kültürlerine aykırıdır. Yine, benim idarem altında olanları namazı kılmak, Zekat’ı vermek ve diğer İslam’i yükümlülükleri yerine getirmekle yükümlü kılıp, Riba (faiz) ile iş yapmaktan, Muskirat’ı (sarhoş edici şeyleri) içmekten ve diğer Munkerat’ı (Haram kılınmış şeyleri) yapmaktan da Nehy ettim. (Davetime icabet etmeyip reddeden) liderler, bu konuda eleştiri öne sürememekte bu hususda bir hata bulamamaktadır zira bunlar halkın çoğunluğu tarafından kabul görmüş şeylerdir; dolayısıyla eleştirilerini ve nefretlerini, benim Tevhid’i emretmeme (ve Davet’ime), Şirk’i Nehy etmeme yöneltmişler ve ‘bunlar insanların (herkesin) yaptığı şeylerdir’ diyerek avamın (halkın) kafasını karıştırdılar ve büyük bir fitneye yolaçtılar..." (ed-Durer es-Seniyye, 1/7980) Şeyh Abdullah ibni Muhammed ibni Abd’il Vehhab (rahimehullah) aynı hususta der ki: ، ويمتنعون من فعل الواجبات، يصرون على ذلك اإلشراك،كغالب من نقاتلهم اليوم إنما نقاتله لمناصرته من هذه: المحرمات ؛ وغير الغالب،ويتظاهرون بأفعال الكبائر فله حينئذ حكمه في قتاله، والتأليب معه، ولتكثير سواد من ذكر، ورضاه به،حاله 4 "Bugün bizim kendileriyle savaştığımız kimselerin çoğunluğu Allah’a ortaklar koşmakta direten, Din’in Farzlar’ını eda etmeyi reddeden ve )açıktan büyük günah ve yasaklanmış Ameller'de bulunanlardır. (Bu çoğunluğun dışında kalanlarla ise ancak onların bu kimselere destek olmaları, onları benimsemeleri, onların sayılarını arttırmaları ve bize karşı savaşta onların yanında yer almaları sebebiyle savaşmaktayız. Bu durumda böyle kimseler de savaş hususunda diğerleriyle aynı hükmü almış olurlar." (Şeyh Abdullah, Mekke Ahalisi’ne Mektup, ed-Durer es)Seniyye fi’l-Ecvibe en-Necdiyye, 1/235 Şeyh Abdullah ibni Muhammed ibni Abd’il Vehhab (rahimehullah) Dava hakkında uyandırılan şüpheler, iftiralar ve karalamaları listeleyerek der ki: ومما نحن عليه :أنا ال نرى سبي العرب ،ولم نفعله ،ولم نقاتل غيرهم ،وال نرى قتل .النساء والصبيان وأما ما يكذب علينا :سترا ً للحق ،وتلبيسا ً على الخلق ،بأنا نفسر القرآن برأينا ،ونأخذ من الحديث ما وافق فهمنا ،من دون مراجعة شرح ،وال معول على شيخ ،وأنا نضع من رتبة نبينا محمد صلى هللا عليه وسلم بقولنا ،النبي رمة في قبره ،وعصا أحدنا أنفع له منه ،وليس له شفاعة ،وأن زيارته غير مندوبة ،وأنه كان ال يعرف معنى ال إلَه إال ّ هللا ،حتى أنزل عليه فاعلم أنه ال إلَه إال ّ هللا ،مع كون اآلية مدنية ،وأنا ال نعتمد على أقوال العلماء ،ونتلف مؤلفات أهل المذاهب ،لكون فيها الحق والباطل ،وأنا مجسمة، وأنا نكفر الناس على اإلطالق أهل زماننا ،ومن بعد الستمائة ،إال من هو على ما نحن .عليه ومن فروع ذلك :أنا ال نقبل بيعة أحد إال بعد التقرير عليه بأنه كان مشركاً ،وأن أبويه ماتا على اإلشراك باهلل ،وإنا ننهى عن الصالة على النبي صلى هللا عليه وسلم ،ونحرم 5 سقطت عنه جميع، وأن من دان بما نحن عليه،ًزيارة القبور المشروعة مطلقا وأنا ال نرى حقا ً ألهل البيت – رضوان هللا عليهم – وأنا نجبرهم، حتى الديون،التبعات لتنكح، وأنا نجبر بعض الشيوخ على فراق زوجته الشابة،على تزويج غير الكفء لهم وأشباهها لما استفهمنا، فال وجه لذلك ؛ فجميع هذه الخرافات، إذا ترافعوا إلينا،ًشابا كان،ًعنها من ذكر أوال ، سبحانك هذا بهتان عظيم ؛ فمن روى عنا شيئا ً من ذلك،جوابنا في كل مسألة من ذلك فقد كذب علينا وافترى، أو نسبه إلينا. ، أن جميع ذلك وضعه: ً علم قطعا، وحضر مجالسنا وتحقق ما عندنا،ومن شاهد حالنا بإخالص، تنفيرا ً للناس عن اإلذعان، وإخوان الشياطين، أعداء الدين،وافتراه علينا ( بأن هللا ال يغفره، الذي نص هللا عليه، وترك أنواع الشرك،التوحيد هلل تعالى بالعبادة ]48: ويغفر ما دون ذلك لمن يشاء ) [ النساء "Bizim üzerinde bulunduğumuz şey, Arapların köleleştirilmesinin caiz olduğu görüşü değildir kaldı ki biz bunu hiçbir zaman yapmadık. Bizler Araplardan başkası ile de savaş etmiş değiliz. Bizler kadın ve çocukların öldürülmesinin caiz olduğunu da kabul etmemekteyiz. Hakkı gizlemek ve insanları aldatmak için bize karşı uydurulan yalanlara gelince; biz Kur’an’ı kendi görüşümüze göre Tefsir ediyormuşuz, (güya) biz -Şerhleri'ne bakmaksızın ya da bir şeyhe danışmadan- sadece bizim anlayışımıza uygun Hadisleri' kabul ediyormuşuz, Nebi'miz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'in mezarında çürümüş kemiklerden oluştuğunu söyleyerek peygamberin statüsünü düşürüyormuşuz, bizden birinin asası ondan daha fazla fayda sağlarmış, o (sallallahu aleyhi ve sellem) Şefaat edemezmiş, onun (mezarının) ziyaret edilmesini tavsiye etmiyormuşuz, o (sallallahu aleyhi ve sellem) lailaheillallah’ın manasını 6 ona “Bil ki, Allah'tan başka (kendisine tapılmaya layık) İlah yoktur.” (Muhammed 47/19) (Ayet'i) nazil olana kadar -Ayet Medine’de nazil olmasına rağmen- bilmiyormuş, biz Alimler'in sözlerine itibar etmiyormuşuz, Hak ve Batıl'ı içermelerinden ötürü biz Mezheb'e tabi olanların Kitaplarını yasaklıyormuşuz, biz Mücessimeymişiz, biz içinde bulunduğumuz toplumu ve Hicri altıncı yüzyıldan sonra yaşayanları –bizim Menhecimiz'de olanların dışında- mutlak olarak Tekfir ediyormuşuz. Bunlardan dallanıp budaklanandığına göre bizler hiç kimsenin beyatını daha önceden Müşrik olduğunu ve ebeveyninin Allah’a ortaklar koşar vaziyette öldüklerini itiraf etmeden kabul etmiyormuşuz. Biz Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’e salat ve selam gönderilmesini yasaklamışız, biz şeria’tin öngördüğü mezarların meşru ziyaret adabını tamamen yasaklıyormuşuz, bizim yolumuzu takip etmeye başlayan kimse herşeyden dolayı –hatta borçları- affediliyormuş, biz Ehl-i Beyt’e hiç önem vermiyormuşuz, onları denkleri olmayan kimseler ile evlenmeye zorluyormuşuz, biz yaşlı erkekleri –dava bize getirildiğindegenç karılarını, karıları genç erkeklerle evlenebilsin diye boşamaya zorluyormuşuz, bil ki bunların hiçbirini bir aslı yoktur. Bütün bu karalamalar ve bunlardan başka bize önceden sorulan (iftira ve yalanlar) hakkında bizim herbiri için cevabımız: “(Rabbimiz) Seni tenzih ederiz! Bu büyük bir bühtandır!” (en-Nur 24/16). Her kim bunları bizden rivayet eder yahut bize atfederse o bizi yalanla karalamakta (ve iftira atmakta)dır. Her kim bizim halimize vakıf olup, toplantılarımıza katılır ve bizde olanı tasdik ederse bilir ki; bunlar, dinin düşmanları ve şeytanların kardeşleri 7 tarafından insanları ibadette tevhidle Allah’a boyun eğmekten ve Allah’u Te'ala’nın affetmeyeceğini bildirdiği: “Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar.” (enNisa 4/48; en-Nisa 4/116) Şirk'in her çeşidini terketmekten korkutmak için uydurulmuştur ve bizi karalamak içindir." (Şeyh Abdullah, Mekke Ahalisi’ne Mektup, ed-Durer es-Seniyye fi’l-Ecvibe en-Necdiyye, 1/229230) Şeyhul-İslam Muhammed ibni Abdu'l-Vehhab'ın Davetinin Hakikati Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abdi'l-Vehhab (rahimehullah) der ki: إنني هداني ربي إلى صراط مستقيم دينا قيما ملة:- وهلل الحمد والمنة وبه القوة ، أدعو إلى مذهب صوفي- وهلل الحمد- ولست،إبراهيم حنيفا وما كان من المشركين وابن، والذهبي، مثل ابن القيم، أو إمام من األئمة الذين أعظمهم، أو متكلم،أو فقيه وأدعو إلى سنة رسول هللا صلى، بل أدعو إلى هللا وحده ال شريك له، أو غيرهم،كثير بل، وأرجو أني ال أرد الحق إذ اتاني،هللا عليه وسلم التي أوصى بها أول أمته وآخرهم إن أتانا منكم كلمة من الحق ألقبلنها على الرأس:أشهد هللا ومالئكته وجميع خلقه حاشا رسول هللا صلى هللا،والعين; وألضربن الجدار بكل ما خالفها من أقوال أئمتي عليه وسلم فإنه ال يقول إال الحق "Hamd'in tümü Allah'a mahsusdur ve bütün minnet ve kuvvet O'na aittir; "Rabbim beni Sıratı Mustakim'e (dosdoğru yola) Hidayet etti (iletti) dimdik duran bir Din'e, İbrahim (aleyhi selam)'ın Hanif (Muvahhid) olan Millet (Din)'ine ki o; Müşrikler'den değildi." (el-E'nam 6/161) Ve ben Allah'a Hamd olsun!- Tasavvuf ehlinden birisinin Mezhebi'ne (Tarikatı'na) yahut bir Alim'in (Fıkhi) Mezheb'ine yahut Kelam Ehli'nden birisinin yoluna 8 veyahut da İbni Kayyım, İbni Kesir, Zehebi ve başkaları gibi insanların tazim ettikleri İmamlar'dan birisine davet ediyor değilim. Aksine ben, ortağı olmayan bir olan Allah'a davet ediyorum. Ve de Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in başından sonuna kadar bütün Ümmet'ine vasiyet ettiği Sünnet'ine davet ediyorum. Ümit ediyorum ki, Hakk bana ulaştığında onu inkar etmeyeceğim. Bilakis; Allah'ı, Melekler'ini ve bütün Mahlukatı'nı şahit tutuyorum ki, sizden bana Hakk olan bir söz geldiğinde onu başım gözüm üstünde kabul edeceğim ve benim tabi olduğum İmamlar'ın sözlerinden o Hakk'a muhalif olan herşeyi duvara çalacağım. Bundan Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in sözleri müstesnadır zira o Hakk'tan başka bir söz söylemez." (ed-Durer es-Seniyye, 1/37-38) Şeyh’ul İslam, bir mektubunda şöyle demiştir: " ولست أدعو إلى مذهب صوفي أو فقيه أو متكلم أو إمام من األئمة الذين أعظمهم مثل وأدعو إلى، بل أدعو إلى هللا وحده ال شريك له،ابن القيم والذهبي وابن كثير وغيرهم "سنة رسول هللا التي أوصى أول أمته وآخرهم "Ben, bir tasavvufçu, fakih, kelamcı ve ya İbni Kayyım, Zehebi ve İbni Kesir gibi büyük imamlardan bir imamın mezhebine davet etmiyorum. Aksine ben, yalnızca Allah Te’ala’ya ibadet etmeye ve onun hiçbir ortağının bulunmadığına davet ediyorum. Yine ben, ümmetinden sahabe ile onlardan sonra gelecek olanlara kendisine sımsıkı sarılmalarını vasiyet ettiği Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Sünneti’ne davet ediyorum." (Hüseyin ibni Ğannam, Necd’in Tarihi, 152-154) Şeyh’ul İslam yine şöyle demektedir: مذهب: متبع ولست بمبتدع؛ عقيدتي وديني الذي أدين هللا به، وهلل الحمد،وأخبرك أني 9 مثل األئمة األربعة وأتباعهم إلى يوم، الذي عليه أئمة المسلمين،أهل السنة والجماعة ونهيتهم عن دعوة األحياء واألموات من، لكني بينت للناس إخالص الدين هلل.القيامة وعن إشراكهم فيما يُعبد هللا به من الذبح والنذر والتوكل، وغيرهم،الصالحين ، الذي ال يشركه فيه ملك مقرب وال نبي مرسل،والسجود وغير ذلك مما هو حق هللا وهو الذي عليه أهل السنة،وهو الذي دعت إليه الرسل من أولهم إلى آخرهم والجماعة "Size haber veriyorum ki ben -Allah'a Hamd olsun!- Muttabi'yim (tabi olan) ve Mubtedi (Bi'datçı) değilim; benim -kendisiyle Allah'a ibadet ettiğim- Akidem (inancım) ve Dinim, Ehli Sünnet ve'l-Cemaat'in yoludur ki bu yol Dört (Mezheb) İmamı'nın ve Kıyamet Günü'ne kadar onlara tabi olanlar gibi Müslümanlar'ın İmamları'nın yoludur. Lakin ben insanlara, Din'i Allah'a has kılmalarını bildiriyorum. Onları, Nebiler'e (peygamberlere) ve Salihler'den olan dirilere ve ölülere ve de başkalarına Dua'da bulunmak (sığınıp-yardıma çağırmak)tan (Nehy ediyor ve ayrıca); ve kendisiyle Allah'a ibadet edilen Adak adamak, Kurban kesmek, Tevekkül etmek, Secde etmek ve bundan başka yalnızca Allah'ın Hakkı olan ve de ne Mukarreb (Allah'a yakın kılınan) bir Melek ne de gönderilmiş bir Nebi'nin Allah'a ortak kılınmaması gereken İbadetler'de Allah'a Şirk koşmaktan, Nehy ediyorum. Bu ilkinden sonuncusuna bütün Rasuller'in ortak Daveti'dir ve bu Ehli Sünnet ve'l-Cemaat'in yoludur." (Muellefatu'şŞeyh Muhammed bin Abdu'l-Vehhab, 5/36) Şeyh (rahimehullah) yine şöyle der: كما قال تعالى، ما يدعى إال هللا وحده ال شريك له: أني أقول،وصورة األمر الصحيح ] وقال في حق النبي صلى هللا عليه18: ( فال تدعوا مع هللا أحدا ً )[الجن: في كتابه 10 ّ إني ال أملك لكم والذي ذكره،] فهذا كالم هللا21:ضرا ً وال رشدا ً )[الجن ّ ( قل: وسلم فلماذا ذكرت، ونهي الناس ال يدعونه،لنا رسول هللا صلى هللا عليه وسلم ووصانا به ، وبينكم ؛ فإن ذكر شيء غير هذا، هو الذي بيني: ) وهذا...( ، إن هذه المقامات: لهم ، وبهتان،فهو كذب "Dediğim meselenin doğru sunumu şu şekildedir: Bir olan ve ortağı bulunmayan Allahtan başka hiç kimseye/hiç birşeye İbadet (Dua) edilmeyecek, Allahın Kitabında buyurduğu gibi: "Şüphesiz Mescidler, (yalnızca) Allah'a aittir. Öyleyse, Allah ile beraber başka hiçbir şeye (ve kimseye) Dua ve İbadet (kulluk) etmeyin." (Cinn 72/18) ve Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) hakkında şöyle buyurmuştur: "De ki: Doğrusu ben, sizin için ne bir zarara, ne de İrşad (doğru yolu gösterip) yarar sağlamaya Malik değilim." (Cinn 72/21) Bu, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)in bizlere Zikrettiği ve tavsiyede bulunduğu Allahın Kelamıdır. (...) Bu, benimle sizin aranızdaki ayrılma noktasıdır, eğer bunun dışında birşeyden bahsettiyse bu durumda bu bir yalan ve Buhtan (iftira)dır." (ed-Durer es-Seniyye, 1/90-91) Muhammed ibni Abd’il Vehhab, davetinin merkezini oluşturan Tevhid’in özü olarak kabul edilen ibadeti ve ibadetin neleri içerdiği ve çeşitleri hususunda şöyle der: " فإن،العبادة اسم جامع لما يحبه هللا ويرضاه من األقوال واألعمال الظاهرة والباطنة فإن قيل،قيل فما الجامع لعبادة هللا وحده؟ قلت طاعته وامتثال أوامره واجتناب نواهيه الدعاء واالستغاثة وذبح: من أنواعها:فما أنواع العبادة التي ال تصلح إال هلل؟ قلت واإلنابة والمحبة والخشية والرغبة، والتوكل، والخوف والرجاء، والنذر،القربان والتأله والركوع والسجود والتذلل والتعظيم الذي هو من خصائص األلوهية،والرهبة 11 " “İbadet, Allah’ın hoşuna giden ve O’nun razı olduğ ğu açık ve gizli söz ve fiilleri ifade eden ve büyük anlam içeren bir isimdir. Yalnızca Allah’a ibadet etmeyi ifade eden ve büyük anlam içeren söz nedir? diye sorulacak olursa, derim ki: Allah’a itaat etmek, emirlerini yerine getirm ek ve yasaklarından kaçınm aktır. Allah’tan başkasına yapılması asla caiz olmayan ibadet çeşitleri nelerdir? diye sorulacak olursa, derim ki: Yalvarıp yakarmak, yardım istemek, kurban kesmek, adak adamak, korkmak ve ümit etmek, tevekkül etmek, tevbe etmek, sevmek, haşyet, rağbet ve rahbet, uluhiyet (ibadet etmek), rüku (eğilmek), secde etmek, boyun eğmek ve uluhiyet özelliklerinden olan tazim gösterm ektir.” Şeyh Muhamed devamında şöyle der: " "فمن صرف شيئا من هذه األنواع لغير هللا تعالى فقد أشرك باهلل غيره “Her kim, bu ibadet çeş şitlerinden herhangi birisini Allah Te’ala’dan başkasına yaparsa, Allah’a başkasını ortak koşmuş olur.” (Muhammed ibni Abd’il Vehhab, Mecmuatu’t-Tevhid en-Necdiyye, 114; Hüseyin ibni Ğannam, Necd’in Tarihi, 299) Şeyhul-İslam (rahimehullah) davetinin Ehli Sünnet ve'l-Cemaat ilkeleri 12 doğrultusunda, yeryüzünün her yanına yayılmış şirk ve küfürü ortadan kaldırmaya ve Allah'ı hakkıyla birlemeye yönelik olduğunu defaatle bildirmektedir: وأهل السنة هم المتبعون آلثاره صلى هللا عليه وسلم وآثار أصحابه كما ال يخفى على وآثار النجاة الظاهرة، فهم أحق أن يكونوا الفرقة الناجية،منصف ينظر بعين الحق وظهور مذهبهم وشوكتهم في غالب، الستقامتهم على الدين من غير تحريف،فيهم وقد نزع، ووجود العلماء المحققين والمحدثين واألولياء والصالحين فيهم،البالد فما سمع فيهم ولي قط،الوالية عن الرافضة. "Açıkça bilindiği üzere Ehli Sünnet, Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)'in ve Ashab'ının yoluna tabi olurlar. Bu nedenle de hak nazarıyla bakan insaflı bir kimseye Fırkayı Naciyye olmaya en layık kesimin Ehli Sünnet olduğu ve onların dine, herhangi bir Tahrif yoluna gitmeksizin tabi olmaları, onların Mezheb'inin ve otoritesinin pek çok beldede, ülkede zahir olması ve içlerinden çok sayıda Muhakkik Alimler, Muhaddisler, Veli ve Salih zatlar çıkması gibi hususlar düşünüldüğünde -ki velilik Rafızilerden çekip alınmıştır ve de onların arasında bir veli (Allah dostu) çıktığı duyulmamıştır- Ehli sünnetin kurtuluşa eren fırka olduğuna dair açık alametlerin bulunduğu hususu gizli kalmaz. " (Rafızilere Reddiye, 31) Şeyhul-İslam (rahimehullah) şöyle de demiştir: وهم في باب وعيد، بين القدرية والجبرية،والفرقة الناجية وسط في باب أفعاله تعالى وهم وسط في باب اإليمان والدين بين الحرورية،هللا بين المرجئة والوعيدية وهم وسط في باب أصحاب رسول هللا صلى هللا، وبين المرجئة والجهمية،والمعتزلة عليه وسلم بين الروافض والخوارج. 13 "Fırkayı Naciyye; (Allah) Te'ala'nın fiilleri konusunda Kaderiyye ve Cebriyye arasında vasattır. Onlar (Fırkayı Naciyye), Allah'ın vaidi konusunda ise Mürcie ve Vaidiyye görüşleri arasında vasattırlar. Onlar (Fırkayı Naciyye), iman ve din (e dair isimler ve hükümler) açısından ise Haruriyye ve Mu'tezile arasında, Mürcie ile Cehmiyye arasında vasattırlar. Onlar (Fırkayı Naciyye), Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Ashabı'na bakış açıları hususunda ise Hariciler ile Rafıziler arasında vasattırlar." (Şahsi Risaleler, أو يقصده بغير ذلك، وهو أن يدعو مع هللا غيره، الشرك به:وأعظم نهي نهى هللا عنه فمن صرف شيئا من أنواع العبادة لغير هللا تعالى فقد اتخذه ربا.من أنواع العبادة أو يقصده بغير ذلك من أنواع العبادة، وأشرك مع هللا غيره،وإلها "Allah'ın koyduğu en büyük yasak, kendisine şirk koşulmasıdır. Bu ise Allah ile beraber başkasına dua etmek veya ibadet türlerinden herhangi birisiyle Allah'tan başkasına yönelmek yoluyla olur. Kim ibadet türlerinden birini Allahu Teala'dan başkası için yaparsa, veya ibadet türlerinden herhangi birisiyle Allah'tan başkasına yönelirse ibadet ettiği şeyi veya kişiyi Rab edinmiş, ilah edinmiş ve onu Allah'a şirk koşmuş olur." (Muellefat'uş Şeyh, 1/381) Şey bir risalesinde şöyle demektedir: " فمن عبد هللا ليال ونهارا ثم دعا نبيا أو وليا عند قبره فقد اتخذ إلهين اثنين ولم يشهد ومن ذبح هلل ألف أضحية ثم ذبح لنبي أو غيره. .أن ال إله إال هللا ألن اإلله هو المدعو ُ ُص َالتِي َون َ {قُ ْل إِ َّن:فقد جعل إلهين اثنين كما قال تعالى ِ ّاي َو َم َماتِي ِ َِِّ َرب َ َس ِكي َو َم ْحي َ ْالعَالَ ِم وعلى هذا, والنسك هو الذبح. ]162 :] اآلية [األنعام162 :ين} [األنعام 14 اهـ. ."فقس “Her kim, Allah Te’ala’ya gece-gündüz ibadet eder, daha sonra kabrinin yanında bir peygambere veya veliye yalvarırsa, iki ilah edinmiş olur, Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek bir ilah olmadığına şehadet etmemiş olur. Çünkü kendisine dua edilen ve yalvarılan şey, ilahtır. Yine her kim, Allah için bin tane kurban keser, daha sonra da bir peygamber veya başka birisi için kurban keserse, iki tane ilah edinmiş olur. Nitekim Allah Teala bu konuda şöyle buyurmuştur: "(Ey Peygam ber! O müşriklere) de ki: Şüphesiz namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm, Alemlerin Rabbi olan Allah içindir." (el-En’am 6/162) Ayette geçen Nusuk kelimesi, kurban anlamındadır. Geri kalanını buna göre kıyasla...." (Hüseyin ibni Ğannam, Necd’in Tarihi, 394) (إن اتجاهنا بهذه األمور لغير هللا من األنبياء واألولياء ونحوهم إنما طلبا لشفاعتهم واقرأ عليه، " إن هذا وقول الكفار سواء بسواء:وجاههم عند هللا) يرد عليه بقوله َّ ِين ات َّ َخذُوا ِم ْن دُونِ ِه أَوْ ِليَا َء َما نَ ْعبُدُ ُه ْم ِإ َّال ِليُقَ ِ ّربُونَا ِإلَى َ {والَّذ }اِِ ُز ْلفَى َ :قوله تعالى ]3 :[الزمر ُ ون َه ُؤ َال ِء َّ َشفَعَا ُؤنَا ِع ْند َ ُ{ويَقُول ]18 :اِِ} [يونس َ :وقوله تعالى (Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab) "Bizim, Allah’tan başka evliya ve salih kimselere yönelerek onlardan Şefaat dilememiz, onların Allah nezdindeki saygınlıklarından dolayıdır" diyenlere şöyle cevap vermiştir: "Bu söz, (Mekke’li) kafirlerin söylediği sözün aynısıdır. Buna delil olarak Allah Te’ala’nın şu sözlerini okurum: "Onu (Allah’ı) bırakıp da kendilerine 15 birtakım dostlar edinen (müşrik)ler: ‘Biz, o putlara ancak bizi Allah’a iyice yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz’, derler." (ez-Zümer 39/3); "Onlar, Allah’ı bırakıp kendilerine zarar veya yarar veremeyen şeylere ibadet ederler ve; ‘Bunlar Allah katındaki Şefaatçılarımızdır, derler." (Yunus 10/18)" (Muhammed ibni Abd’il Vehhab, Keşfu’ş-Şubuhat, 74) ولو كان من،ومن لقيه يشرك به شيئا دخل النار،من لقيه ال يشرك به شيئا دخل الجنة أعبد الناس "Allah'a, O'na şirk koşmadan kavuşan kişi Cennet'e girer. O'na şirk koşarak kavuşan kişi ise, insanların en çok ibadet edeni olsa bile, Cehennem'e girer." (Kitab'ut Tevhid, 19) ،أول من أدخل الشرك في هذه األمة هم الرافضة الملعونة الذين يدعون عليا ً وغيره ويطلبون منهم قضاء الحاجات وتفريج الكربات "Bu ümmet içinde şirke ilk düşen kişiler ise, Ali (radiyallahu anha)'ya ve diğerlerine dua eden ve onlardan ihtiyaçlarının giderilmesini, sıkıntılarını izale edilmesini talep eden melun Rafızilerdir." (Şahsi Risaleler, 5/36) أنه بشبهة الصالحين:أول شرك حدث في األرض "Yeryüzünde ortaya çıkan ilk şirk ise salih kişileri ölçüsüz sevme neticesinde zuhur eden şirktir." (Tevhid, 1/57) فاعلم أن شرك األولين أخف من شرك أهل زماننا بأمرين: أن األولين ال يشركون وال يدعون المالئكة واألولياء واألوثان مع هللا إال في:أحدهما وأما في الشدة فيخلصون هلل الدعاء.الرخاء 16 Şeyhul-İslam (rahimehullah) derki: "Şunu bi ki eski zamanlardaki insanların şirki, şu iki durum nedeniyle, şimdiki insanların şirkinden daha hafifti: Birincisi: Evvelkiler, sadece rahat dönemlerinde Allah ile beraber meleklere, evliyaya ve putlara dua ediyorlardı ve onlarla şirk koşuyorlardı. Onlar, darlık ve sıkıntı zamanlarında ise ibadeti, kulluğu Allaha halis kılıyorlardı." (Keşf'uş-Şubuhat, Muellefat'uş Şeyh, 1/169) ومشركو زماننا شركهم دائما في الرخاء والشدة "Zamane müşrikleri ise bollukta da darlıkta da şirk koşmaya devam ediyorlar." (Dört Kaide, Muellefat'uş Şeyh, 1/202) أو. وإما مالئكة، إما أنبياء وإما أولياء:ن األولين يدعون مع هللا أناسا مقربين عند هللا يدعون أشجارا أو أحجارا مطيعة هلل ليست عاصية. وأهل زماننا يدعون مع هللا أناسا من أفسق الناس. والذين يدعونهم هم الذين يحكون عنهم الفجور من الزنى والسرقة وترك الصالة وغير ذلك. والذي يعتقد في الصالح أو الذي ال يعصي مثل الخشب والحجر أهون ممن يعتقد فيمن يشاهد فسقه وفساده ويشهد به. "İkincisi: Evvelkiler Allah ile beraber Allah katında salih olan insanlara, nebilere veya velilere ya da meleklere dua ediyorlardı; veya Allah'a isyan etmeyen bilakis itaat eden ağaçlara ve taşlara dua ediyorlardı. 17 Zamanımızdakiler ise Allah ile beraber insanların en fasıklarına dua ediyorlar. Onların dua ettikleri kimseler kendilerinden ahlaksızlık, zina, hırsızlık, namazı terk etmek ve benzeri fücur amellerin zahir olduğunu anlattıkları kişilerdir. Salih bir kişiye batıl itikad besleyen veya tahta gibi taş gibi Allah'a asi olmayan bir nesneye dua eden kimselerin durumu, fasık ve fasid olduğuna tanık olduğu bir kimseye itikad eden ve şehadet eden kimselerin durumundan daha ehvendir." (Keşf'uş-Şubuhat, Muellefat'uş Şeyh, 1/170) Şeyh Abdullah ibni Muhammed ibni Abd’il Vehhab (rahimehullah) ise bu konuda şöyle demiştir: وطريقتنا طريقة، مذهب أهل السنة والجماعة، بأن مذهبنا في أصول الدين: فأخبرناه خالفا ً لمن قال طريق الخلف، بل واألعلم واألحكم، التي هي الطريق األسلم،السلف أعلم. "Böylelikle biz onu; Din'in Usülü'nde Mezhebimiz'in Ehl-i Sünnet ve'lCema'at olduğu, yolumuzun da daha güvenli bir yol olan ve şüphe yok ki Halef'in yolunun daha İlmi olduğunu söyleyenlerin zıddına daha İlmi ve bilgece olan Selef'in yolu olduğu hususunda bilgilendirdik." (Şeyh Abdullah, Mekke Ahalisine Mektup, ed-Durer es-Seniyye fil-Ecvibe enNecdiyye, 1/226) Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab’ın Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ve Ehli Beyt'i Hususundaki Görüşünün Hakikati Müfteriler Şeyh’in, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in son Nebi 18 olduğuna inanmadığını iddia eder. Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab (rahimehullah) der ki: وال يصح إيمان،وأومن بأن نبينا محمدا ً صلى هللا عليه وسلم خاتم النبيين والمرسلين ويشهد بنبوته،عبد حتى يؤمن برسالته "Ben Peygamberimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Rasuller’in ve Nebiler’in Hatmi (sonuncusu) olduğuna inanıyorum. Kişinin İman’ı, onun Nebiliğine ve Rasullüğüne inanmadıkça geçersizdir." (edDurer es-Seniyye, 1/32) ً أعظمهم اتباعا ً له؛ وموافقة علما: وأعالهم درجة،ً وأعظمهم نعيما،فأسعد الخلق ًوعمال "Bütün Mahlukatın en Bereketlileri, en yüce Nimetleri ve en yüksek mertebeleri alacak olanlar o (sallallahu aleyhi ve sellem)’i en önde takip edenler ve onu(n peygamberliğini) İlim ve Amel ile tasdik edenler olacaktır." (ed-Durer es-Seniyye, 2/21) وآخرهم محمد، فاولهم نوح عليه السالم،أرسل هللا جميع الرسل مبشرين ومنذرين وكل أمة بعث هللا إليها رسوالً من نوح إلى محمد يأمرهم بعبادة هللا وحده وينهاهم عن عبادة الطاغوت. "Allah, tüm resulleri müjdeciler ve uyarıcılar olarak gönderdi. Resullerin ilki Nuh (aleyhi selam) ve sonuncusu Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'dir. Allah (subhanehu ve teala) Nuh'tan Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e kadar her ümmete, bir (tek) olan Allah'a ibadet etmelerini emreden ve Tağut’a kulluk etmekten nehyeden resuller 19 göndermiştir." (Üç Usül, 1/105; Keşf'uş-Şubuhat, 1/105; Şahsi Risaleler, 5/152) وأؤمن بأن نبينا محمدا ً خاتم النبيين والمرسلين "Nebimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Nebiler’in ve Resuller’in sonuncusu olduğuna iman ederim." (Şahsi Risaleler, 5/10) Müfteriler Şeyh’in, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in haklarına riayet etmediğini iddia eder. Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab der ki: وكلمة، وأن تكون كلمته هي العليا، وإكمال دينه،ولما أراد سبحانه إظهار توحيده ً بعث محمدا، وما زال فيالذين كفروا هي السفلى، وحبيب رب العالمين،خاتم النبيين إلى أن أخرج هللا تلك،ً مذكورا، وإنجيل عيسى، وفي توراة موسى،ًكل جيل مشهورا وهداه إلى أقوم، وبني زهرة فأرسله على حين فترة من الرسل، بين بني كنانة،الدرة 0 السبل ما يعجز أهل، قبل مبعثه، والدالالت على نبوته،من اآليات،فكان له عصره "Allah, Tevhid’inin üstün gelmesini ve Din’inin tamamlanmasını dilediğinden ve (Tevhid) Kelimesi’nin en yüce olmasını, Kafirler’in Kelimesi’nin de en aşağılık olmasını dilediğinden; ‘Hatemu’l-Enbiya (Peygamberlerin sonuncusu)’ ve ‘Alemlerin Rabbi’nin Sevgili Kulu’ Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’i gönderdi. (Rasulullah) Musa (aleyhi selam)’ın Tevrat’ında ve İsa (aleyhi selam)’ın İncil’inde ta ki Allah, Kinane ve Zehra Kabileler’i arasından incisini çıkarana kadar bütün Ümmetler’de bilindi. (Allah) Peygamberlerin kesildiği bir dönemde onu çıkardı ve onu Sırat-ı Mustakim’e iletti. Onun Nübüvvet’ini 20 (Peygamberliği’ni) ispat eden işaretler ve gerekçeler o daha (İlahi Mesaj ile) gönderilmeden önce dahi vardı ki bunlar; kendi döneminde yaşayan insanları ona hayran bırakıyordu. Allah, onu güzel bir Ahlak ile çıkardı. Bundan dolayıdır ki, o; insanlarının arasında en asili, en iyi Ahlak’lısı, en güzel komşusu, en Merhametli’si ve sözüne en Sadık olanıydı. Öyleki Allah’ın ona verdiği Salih’lik ve övgüye değer karakter sebebiyle- halkı onu ‘Emin’ olarak çağırmaktaydı." (ed-Durer es-Seniyye, 2/19, 90) ، وصاحب المقام المحمود،فإذا كان الرسول صلى هللا عليه وسلم وهو سيد الشفعاء وآدم فمن دونه تحت لوائه "Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Şefaat edenlerin lideri, Makamı Mahmud’un sahibidir, Adem (aleyhi selam) ve ondan başkaları onun sancağı altında olaaktır." (ed-Durer es-Seniyye, 1/86) محمد صلى هللا عليه وسلم: وأفضلهم، وآخرهم، نوح: وأول الرسل "Nebiler’in ilki Nuh (aleyhi selam), sonuncusu ve en faziletlisi Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’dir." (ed-Durer es-Seniyye, 1/143) وكان بالمؤمنين رؤوفا، وكان أنصح الخلق لعباد هللا،وقد بين أبين بالغ وأتمه وأكمله وعبد هللا حتى أتاه، وجاهد في هللا حق جهاده، وأدى األمانة، بلغ الرسالة،رحيما اليقين "En doğru açıklama (olan din) ile, açıkladı, tamamladı ve sona erdirdi. Allah’ın kullarına karşı en samimi; Mü’minler’e karşı şefkatli ve Merhamet’li olan kuldu. Mesajını ulaştırdı, emaneti yerine getirdi ve Allah yolunda hakiki Cihad yaptı. Allah’a kendisine ulaşan (ölüm) gelene değin 21 İbadet etti." (ed-Durer es-Seniyye, 2/21) وجوب محبته صلى هللا عليه وسلم وتقديمها على النفس واألهل والمال "Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in sevgisinin; kişinin öz nefsini, ailesini ve malını sevmesinden daha önde tutulması gerektiği." (Kitab etTevhid Ellezi Huve Hakkullahi ale’l-Abid, 108) وأكمل به، وافترض طاعته على جميع الثقلين الجن واإلنس،بعثه هللا إلى الناس كافة وال شر إال حذَّرها منه، فال خير إال دل األمة عليه،الدين "Allah, o (sallallahu aleyhi ve sellem)'i tüm insanlığa göndermiştir. Tüm insan ve cin topluluklarına da ona itaat etmeyi emretmiştir. Allah dinini onunla kemale erdirmiştir. Onun ümmete gösterdiğinden başka hayır yoktur. Yine onun sakındırdığı şeylerden başka şer de yoktur." (Üç Usül, 1/194) فمن أطاعه دخل الجنة ومن عصاه دخل النار "O (sallallahu aleyhi ve sellem)'e itaat eden Cennete girer. Ona isyan eden ise ateşe girer." (Üç Usül, 1/186; Üç Mesele, 1/374) وال يحصل اإليمان ألحد حتى يكون هواه تبعا ً لما جاء به "Arzusu, O (sallallahu aleyhi ve sellem)'in getirdiği şeye tabi olmadıkça hiç kimse iman etmiş olamaz." (Tevhid, 1/105) وكل ماقاله الرسول حق يجب اإلتيان به ولو لم يعرف اإلنسان معناه 22 "Resul (sallallahu aleyhi ve sellem)'in söylediği her söz haktır ve insan manasını idrak edemese bile o söze iman etmesi zorunludur." (Fetvalar ve Meseleler, 3/44) بل يجب على أمته متابعته في االعتقادات واألقوال واألفعال "Ümmetin o (sallallahu aleyhi ve sellem)'e itikadi, kavli ve ameli tüm hususlarda itaati vacibtir." (Şahsi Risaleler, 5/106) وال يصح إيمان عبد حتى يؤمن برسالته ويشهد بنبوته "Hiç kimse o (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Risaletine inanmadıkça ve Nübüvvetine şehadet etmedikçe imanı sahih olamaz." (Şahsi Risaleler, 5/10) واجتناب، وتصديقه فيما أخبر،ومعنى شهادة أن محمدا ً رسول هللا طاعته فيما أمر ماعنه نهى وزجر وأن اليعبد هللا إال بما شرع "Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Allah'ın resulu olduğuna şehadet etmenin anlamı emrettiklerine itaat etmektir, haber verdiklerini tasdik etmektir, nehyettiği ve sakındırdığı hususlardan kaçınmaktır ve Allah'a sadece teşri ettiği ile kulluk ve ibadet etmektir." (Üç Usül, 1/190) ومن كذب عليه ولم يستحل ذلك فقد، فقد كفر، ومن استحل الكذب على رسول هللا تفسق 23 "Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) hakkında yalan söyleyen ve bunu Helal sayan kişi Kafir olmuştur. Onun hakkında yalan söyleyen ama bunu Helal olarak görmeyen kişi ise Fasık olmuştur." (Rafızilere Reddiye, 7) ومن كذبه فيما ثبت عنه قطعا ً فقد كفر "O (sallallahu aleyhi ve sellem)’den kesinlikle sabit olan bir şeyi yalanlayan kişi de Kafir olmuştur." (Rafızilere Reddiye, 27) Şeyh Abdullah ibni Muhammed ibni Abd’il Vehhab (rahimehullah) der ki: وأنه،أن رتبة نبينا محمد صلى هللا عليه وسلم أعلى مراتب المخلوقين على اإلطالق إذ، أبلغ من حياة الشهداء المنصوص عليها في التنزيل، حياة برزخية،حي في قبره إال أنه ال يشد، وتسن زيارته، وأنه يسمع سالم المسلم عليه،هو أفضل منهم بال ريب ومن أنفق، وإذا قصد مع ذلك الزيارة فال بأس،الرحل إال لزيارة المسجد والصالة فيه فقد فاز، باالشتغال بالصالة عليه – عليه الصالة والسالم – الواردة عنه،نفيس أوقاته كما جاء في الحديث عنه، وكفى همه وغمه،بسعادة الدارين "Biz Peygamber Efendimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)‟in şüphesiz mahlukat arasında en üst makamda olduğuna, Berzah Alemi’nin yaşama biçimiyle mezarında canlı olduğuna, Ayet’te zikredilen Şehidler’in derecesinden –kuşkusuz Şehidler’den daha üst derecede olduğundandaha üst bir makamda olduğuna inanmaktayız. (Rasulullah'ın) ona Müslümanlar tarafından gönderilen Salat ve Selam’ı işitmekte olduğuna, onu(n mezarını) ziyaret etmenin Sünnet olduğuna (da inanmaktayız) ancak (onun) Mescidi’ne uğramak ve orada namaz kılmak dışında (mezarına) sefer düzenlemek ise Caiz değildir. Eğer (kişi onun Mescidi’ne 24 sefer düzenlemek niyeti ile) Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in mezarını da ziyaret etmeyi niyet ederse bu durumda bir mahzur yoktur. Herkim en kıymetli zamanını Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)‟den rivayet edilen adaba uygun olarak, ona Salat ve Selam göndermekle geçirirse; Hadis’de belirtildiği üzere, iki dünya saadetine erişmeyi başarır ve bu onun sıkıntı ve dertlerine kafi gelir." (Şeyh Abdullah, Mekke Ahalisi’ne Mektup, ed-Durer es-Seniyye fi’l-Ecvibe en-Necdiyye, 1/230; Süleyman ibni Sehman, el-Hidayetus-Sünniyye ve’t-Tuhfetu’l-Vehabiyye en-Necdiyye, 41, 93, 110; Davet Alimlerinin Mektuplarla Hutbeleri) Müfteriler Şeyh’in, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Şefaat edeceğine inanmadığını iddia eder. Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab der ki: سبحانك هذا بهتان: فنقول،يزعمون أننا ننكر شفاعة الرسول صلى هللا عليه وسلم صاحب المقام،عظيم; بل نشهد أن رسول هللا صلى هللا عليه وسلم الشافع المشفع وأن يحشرنا تحت، أن يشفعه فينا:المحمود; نسأل هللا الكريم رب العرش العظيم لوائه. "Peygamber’in Şefaat edeceğini inkar ettiğimizi iddia ediyorlar. SubhanAllah (Allah, eksikliklerden Münezzeh’tir)!.. Bu büyük bir Bühtan’dır. Aksine bizler; Allah’ın huzurunda Şehadet ediyoruz ki, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Şefaat’cidir ve Makam-ı Mahmud sahibidir. Bizler Kerim olan ve yüce Arş’ın Rabbi olan Allah’tan, Rasulullah’ın bizlere Şefaat etmesine müsaade etmesini ve onun sancağı altında bizleri diriltmesini diliyoruz." (ed-Durer es-Seniyye, 1/63-64) 25 وأول مشفع; وال ينكر،وأومن بشفاعة النبي صلى هللا عليه وسلم وأنه أول شافع شفاعة النبي صلى هللا عليه وسلم إال أهل البدع والضالل; ولكنها ال تكون إال من بعد ْ َ{وال ي َ َ ُون ِإالَّ ِل َم ِن ارْ ت َ شفَع : [سورة األنبياء آية، }ضى َ : كما قال تعالى،اإلذن والرضى ْ { َم ْن ذَا الَّذِي َي: وقال تعالى. ]28 ]255 : [سورة البقرة آية، }شفَ ُع ِع ْندَهُ ِإالَّ ِب ِإ ْذ ِن ِه "Bid’at ve Dalalet Ehli dışında hiç kimse Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Şefaat edeceğini inkar etmemektedir. Ancak; Şefaat (Allah’ın) izni ve rızası olmaksızın vuku bulmayacaktır, Allah’ın buyurduğu üzere: "Onlar Allah'ın hoşnut olduğu kimseden başkasına Şefaat edemezler." (elEnbiya 6/28) Ve şöyle buyurmaktadır: "İzni olmaksızın O’nun katında kim Şefaat edebilir?" (el-Bakara 2/255)" (ed-Durer es-Seniyye, 1/13) من، من جميع الطوائف، وما ذكره أهل العلم، ما ذكره هللا ورسوله،لما ذكرت لهم ، في اتخاذ األحبار، والنهي عن مشابهة أهل الكتاب من قبلنا،األمر بإخالص الدين هلل واألولياء؛، والصالحين، تنقصتم األنبياء: أربابا ً من دون هللا؛ قالوا لنا،والرهبان "Bu insanlar; onlara Allah ve Rasulu’nun ve her gruptan Alim’in, İbadet’i Allah’a has kılma zorunluluğu ve bizden önce gelen Ehli Kitab’a Alimler’ini ve Rahibler’ini Allah’tan başka Rabbler edinmemek hususundaki yasak hakkındaki sözlerini hatırlattığımızda bize şöyle dediler: Siz Peygamberler’in, Salihler’in ve Evliyaullah’ın değerini düşürüyorsunuz!." (ed-Durer es-Seniyye, 2/50) وال ينكر شفاعة النبي إال أهل، وأنه أول شافع وأول مشفع،وأؤمن بشفاعة النبي البدع والضالل 26 "Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Şefaat edeceğine iman ederim. İlk Şefaat edecek ve edilecek olan odur. Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)'in )Şefaatini sadece Bid'at ve Dalalet Ehli inkar eder." (Şahsi Risaleler, 5/9 وله الشفاعة الكبرى وهي المقام المحمود "En büyük Şefaat, O (sallallahu aleyhi ve sellem)'e edilecek ki o da )Makam-ı Mahmud'tur." (Tevhid, 1/53 Şeyh Abdullah ibni Muhammed ibni Abd’il Vehhab (rahimehullah) der ki: ونثبت الشفاعة لنبينا محمد صلى هللا عليه وسلم يوم القيامة ،حسب ما ورد ،وكذلك نثبتها لسائر األنبياء ،والمالئكة ،واألولياء ،واألطفال حسب ما ورد أيضا ً ؛ ونسألها من المالك لها ،واإلذن فيها لمن يشاء من الموحدين ،الذين هم أسعد الناس بها ،كما ورد، بأن يقول أحدنا – متضرعا ً إلى هللا تعالى : -اللهم شفع نبينا محمدا ً صلى هللا عليه وسلم فينا يوم القيامة ،أو :اللهم شفع فينا عبادك الصالحين ،أو مالئكتك ،أو نحو ذلك، مما يطلب من هللا ،ال منهم ؛ فال يقال :يا رسول هللا ،أو يا ولي هللا ،أسألك الشفاعة ،أو غيرها ،كأدركني ،أو أغثني ،أو اشفني ،أو انصرني على عدوي ،ونحو ذلك ،مما ال يقدر عليه إال هللا تعالى ،فإذا طلب ذلك مما ذكر في أيام البرزخ ،كان من أقسام الشرك، إذ لم يرد بذلك نص من كتاب أو سنة ،وال أثر من السلف الصالح في ذلك ؛ بل ورد الكتاب ،والسنة ،وإجماع السلف :أن ذلك شرك أكبر ،قاتل عليه "Peygamber Efendimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Diriliş Günü’nde Şefaat’ci olacağını, rivayetler doğrultusunda kabul etmekteyiz. Bunun gibi diğer peygamberlerin, Melekler’in, Allah dostlarının, küçük yaşta ölmüş çocukların da rivayetler doğrultusunda, Şefaat’ci olacaklarını 27 kabul ediyoruz. Biz Şefaat’i sadece Şefaat etme izni vermeye muktedir olan (Allah)’dan istiyoruz ve (Allah) Muvahhidler’den dilediği için Şefaat etme izni verecektir ki onlar rivayet edildiği üzere Şefaat’e nail olacak en talihli kimselerdir. Bizden biri (Allah’tan Şefaat’i) istediğinde şöyle der: “Allah’ım! Salih kullarının yada Melekler’inin Şefaat’ini bizlere nasip et!” yahut da bunun benzeri ifadelerle yalnızca Allah’tan Şefaat dilenir (ve Şefaat edeceği düşünülen) başkalarından değil. Yani “Ya (ey) Rasulullah!” yada “Ya (ey) Allah’ın velisi! Senden bana Şefaat etmeni diliyorum!” yahut da bundan başka biçimlerde “Yetiş yardımıma!” yada “Kurtar beni!” yada “Bana şifa ver!” yada “Bana düşmanlarım karşısında zafer bahşet!” yahutda bunun benzeri sadece Allah’ın bahşetmeye muktedir olduğu hususlar da böyle söylenilemez. Eğer bu gibi şeyler zikrettiğimiz kişilerden onlar (ölü olarak kabirlerinde yatmakta ve) Berzah Alemi’ndeyken istenirse bu bir Şirk çeşididir ve bu hususta bu görüşü destekleyecek bir Nass ne Kitab’da ne Sünnet’de ne de Selefi’s-Salih’inden bu manada bir Asar (nakil) bulunmamaktadır bilakis Kitab ve Sünnet’de ve Selef’in İcma’sında nakledildiği üzere (bu tutum) Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in insanlarla savaşma gerekçesi olan büyük Şirk’tir." (Şeyh Abdullah, Mekke Ahalisi’ne Mektup, ed-Durer es-Seniyye fi’l-Ecvibe enNecdiyye, 1/231-232) وقطعكم في أن من، يلزم من تقريركم: فإن قال قائل منفر عن قبول الحق واإلذعان له ، أنه مشرك مهدر الدم ؛ أن يقال بكفر غالب األمة: أسألك الشفاعة،قال يا رسول هللا وشنوا الغارة على، أن ذلك مندوب: لتصريح علمائهم المعتبرين،وال سيما المتأخرين ومثل، كما هو مقرر، ألن الزم المذهب ليس بمذهب، ال يلزم: من خالف في ذلك ! قلت كما ورد الحديث بذلك، وإن قلنا بجهة العلو، ال يلزم أن نكون مجسمة: ذلك "İnsanları, Hak’tan ve ona tabi olmaktan uzak tutmak için korkutmaya 28 çalışan bir kimse şöyle derse: Siz; "Ya Rasulullah (ey Allah’ın Rasulü)! Senden Şefaat taleb ediyorum!" diyen bir kimseyi, mutlak biçimde kanı dökülmesi Mübah olan bir Müşrik ilan ediyorsunuz bu ise Ümmet’in çoğunluğunun özellikle de Halef’ten olanların Küfre düşmesini gerektirir çünkü (Halef’ten olan kimselerin) tabi oldukları Alimler bunun Mendub olduğunu söylemekteler ve bunun aksini söyleyenleri de eleştirmektedirler. Derim ki; Bu, bunu gerektirmez şöyle ki, bilindiği üzere: "Lazımu'lMezheb leyse bi Mezheb (Mezheb’in gerektirdiği, bizzat Mezhep değildir)". Örneğin sırf, rivayet olduğu üzere Hadis’de bahsi geçtiği biçimde Allah’ın Uluv’undan ve yönünden bahsettiğimiz için Mücessime sayılmayız." (Şeyh Abdullah, Mekke Ahalisi’ne Mektup, ed-Durer es-Seniyye fi’l-Ecvibe enNecdiyye, 1/234) Müfteriler Şeyh’in, Ehli Beyt’in haklarına riayet etmediğini iddia eder. Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab (rahimehullah) der ki: وقد أوجب هللا ألهل بيت رسول هللا على الناس حقوقا ً فال يجوز لمسلم أن يسقط حقهم ونحن ماأنكرنا إال إكرامهم ألجل إدعاء، بل هو من الغلو،ويظن أنه من التوحيد أو إكرام المدعي لذلك،األلوهية فيهم "Allah, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Ehli Beyt'i için insanlar üzerine çeşitli haklar Vacib kılmıştır. Hiçbir Müslüman’ın, bu hakları çiğnemeyi Tevhid'ten zannederek ihlal etmesi Caiz olmaz. Bu (Tevhid değil) aksine haddi aşmadır. Biz sadece onlara (Ehli Beyt'e) Uluhiyyet (İbadet edilme hakkı) isnad ederek saygı göstermeyi veya bunu iddia 29 edenlere kıymet vermeyi/şereflendirmeyi inkar ediyoruz." (Şahsi )Risaleler, 5/284 Şeyh Abdullah ibni Muhammed ibni Abd’il Vehhab (rahimehullah) der ki: وأما أهل البيت :فقد ورد سؤال على علماء الدرعية في مثل ذلك ،وعن جواز نكاح الفاطمية غير الفاطمي ،وكان الجواب عليه ما نصه :أهل البيت – رضوان هللا عليهم – ال شك في طلب حبهم ومودتهم ،لما ورد فيه من كتاب وسنة ،فيجب حبهم ومودتهم، إال أن اإلسالم ساوى بين الخلق ،فال فضل ألحد إال بالتقوى ،ولهم مع ذلك التوقير والتكريم واإلجالل ،ولسائر العلماء مثل ذلك ،كالجلوس في صدور المجالس ،والبداءة بهم في التكريم ،والتقديم في الطريق إلى موضع التكريم ،ونحو ذلك ،إذا تقارب أحدهم مع .غيره في السن والعلم وما اعتيد في بعض البالد من تقديم صغيرهم ،وجاهلهم ،على من هو أمثل منه ،حتى إنه إذا لم يقبل يده كلما صافحه عاتبه ،وصارمة ،أو ضاربة ،أو خاصمةه ،فهذا مما لم يرد به نص ،وال دل عليه دليل ؛ بل منكر تجب إزالته ولو قبل يد أحدهم لقدوم من سفر ،أو لمشيخة علم ،أو في بعض أوقات ،أو لطول غيبة ،فال بأس به ؛ إال أنه لما ألف في الجاهلية األخرى :أن التقبيل صار علما ً لمن يعتقد فيه ،أو في أسالفه ،أو عادة المتكبرين من غيرهم ،نهينا عنه مطلقاً ،ال سيما لمن ذكر ،حسما ً لذرائع الشرك .ما أمكن وإنما هدمنا بيت السيدة خديجة ،وقبة المولد ،وبعض الزوايا المنسوبة لبعض األولياء، حسما ً لتلك المادة ،وتنفيرا ً عن اإلشراك باهلل ما أمكن ،لعظم شأنه ،فإنه ال يغفر ،وهو أقبح من نسبة الولد هلل تعالى ،إذ الولد كمال في حق المخلوق ،وأما الشرك فنقص حتى 30 ( ضرب لكم مثالً من أنفسكم هل لكم مما ملكت أيمانكم: لقوله تعالى،في حق المخلوق ]28: من شركاء فيما رزقناكم ) اآلية [ الروم. بل،ً فجائز إجماعا: وأما نكاح الفاطمية غير الفاطمي وتزوجت، وكفى بهما قدوة،وال كراهة في ذلك ؛ وقد زوج علي عمر بن الخطاب بل وال هاشمي ؛ ولم يزل عمل، بأربعة ليس فيهم فاطمي،سكينة بنت الحسين بن علي ما لم تطلب، إال أنا ال نجبر أحدا ً على تزويج موليته،السلف على ذلك من دون إنكار أكفاء بعضهم لبعض ؛ فما اعتيد في بعض: وتمتنع من غير الكفء ؛ والعرب،هي كما، وطلب التعظيم ؛ وقد يحصل بسبب ذلك فساد كبير، دليل التكبر،البالد من المنع بل يجوز اإلنكاح لغير الكفء ؛ وقد تزوج زيد – وهو من الموالي – زينب أم،ورد انتهى، وهي قرشية ؛ والمسألة معروفة عند أهل المذاهب،المؤمنين "Ehl-i Beyt’e gelince; onlar hakkında bir soru Dir’iyye Ulema’sına yönlendirildi ve yine Fatımiyye’den (Fatıma annemizin soyundan gelenler) olan bir kadının Fatımiyye olmayan bir erkekle evliliğinin Cevaz’ına dair (soruldu), şöyle cevap verildi: Şüphe yok ki, Kitab ve Sünnet’de rivayet edildiği üzere sevgi ve bağlılığımız Ehl-i Beyt’in -Allah onlardan razı olsun(bizim üzerimizdeki) hakkıdır. Dolayısıyla onlara sevgi ve yakınlık göstermek Farz'dır ancak İslam insanları eşit konuma getirmiştir. Bundan dolayıdır ki, hiç kimsenin diğerine Takva dışında bir üstünlüğü yoktur. Bunun yanında, onlar saygı ve önceliği –diğer Alimler’in hakettiği gibihaketmektedirler. Mesela aynı yaşta ve ilimde başkalarının da bulunduğu ortamlarda; toplantılarda ön sıralarda oturmak, saygıdan dolayı ilk ikram edilen olmak ve sokakta onlara yol vermek ve benzeri gibi durumlar. Bazı ülkelerde sıkça rastlanılan bir adete yada onların kendi çocuklarına ve cahillerine kendilerinden daha fazla tercihe şayan olan kimseler karşısında öncelik vermek (meselesine) gelince ki; bu, öyle bir rade ulaşmıştır ki, 31 her selamlaştıklarında elini öpmezse bu kişinin; o kişi, onu kınar yahut bozuşur veya onu döver yada onunla tartışır, işte bu davranış için ne bir rivayet ne de bir delil yoktur. Bilakis bu ortadan kaldırılması zorunlu olan bir suçtur. Eğer seferden dönen bir kişinin yada ilmindeki yüceliğinden yahut da arada sırada veya uzun süreli yokluğunun ardından (tekrar bulunması ile sevincinden dolayı) birinin elini öptüyse bu durumda bir kınama söz konusu değildir. Ancak, bugünün Cahiliye’sinde (el öpmeyle alakalı) sıkça rastlanılan bir adet haline gelen şey; el öpmenin, kendilerinin yada atalarının bazı özel güçleri olduğuna inanılan kişilerin yahutda kendilerinden olmayan kimselere karşı büyüklenmenin bir sembolü haline gelmiş olmasıdır. Dolayısıyla biz el öpmeyi -özellikle de az önce bahsini ettiğimiz kişilere karşı- mutlak surette Şirk’e götüren yolları elimizden geldiğince kapatabilmek için yasaklamaktayız. Seyyide Hatice’nin doğduğu yerde türbe haline getirilen ve bazı kimselerin Evliyalar’a nispet ettiği evini yıkmamızın tek sebebi ise, bu duruma karşı önlem almak ve elimizden geldiğince Allah’a ortaklar koşulmasına karşı muhafızlık etmekdir. Şirki Allah’ın affetmeyecek oluşu sebebiyle gereğini yapmanın muazzam bir önemi vardır. Allah’a oğul isnad etmekten daha şerlidir çünkü mahlukat nazarında oğul bir mükemmeliyet ölçüsüdür ancak Şirk’e gelince; bir eksiklik ifade eder, mahlukat nazarında da (eksikliktir) Allah (subhanehu ve teala)’nın buyruğuna mukabil olarak: "Allah size kendinizden bir temsil getirmektedir: Mülkiyetiniz altında bulunan köleler içinde, size verdiğimiz rızıklarda -birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekineceğiniz derecede sizinle eşit (haklara sahip)ortaklarınız var mı?" (er-Rum 30/28) Fatımi kadının Fatımi olmayan erkek ile evliliğine gelince; bu İcma ile Caiz’dir ve esasında bunda hiçbir beis yoktur. (Buna örnek olarak) Ali 32 (radiyallahu anh) kendi kızını Ömer ibni el-Hattab (radiyallahu anh) ile evlendirmiştir, her ikisi de takip edilmeye layıktır. Sakine bint el-Hüseyin ibni Ali (radiyallahu anha) 4 farklı erkekle evlenmiştir ve bunlardan hiçbiri Fatımiyye’den değildi, hatta Haşimi bile değillerdi ve Selef bu şekilde hiçbir kınamada bulunmaksızın (uygulamaya) devam etmiştir. Ancak biz hiçkimseyi vesayeti altındaki genç kızı evlendirmeye zorlamıyoruz, kız bu talepde bulunursa yahut da kendisine denk olmayan biri ile evlenmemek istemesi durumu müstesna. Araplar birbirine denktir, bazı ülkelerde sosyal statüden dolayı evlenmeyi reddetmek kibirin emaresi, bu biçimde evlilik girişiminde bulunmak ise övgüye değerdir. Bundan, rivayet edildiği üzere, çok büyük musibet ve fesat meydana gelir. Esasında, sosyal statü açısından birbirine denk olmayan kimselerin evlenmesi Caiz’dir mesela Zeyd (radiyallahu anh) –azad edilmiş bir köleydi- Kureyş’den olan ve de (daha sonra) Mü’minlerin annesi olan Zeyneb (radiyallahu anha) ile evlenmişti. Bu husus Mezhebler’e tabi olanlar nezdinde meşhurdur." (Şeyh Abdullah, Mekke Ahalisi’ne Mektup, ed-Durer es-Seniyye fi’l-Ecvibe en Necdiyye, 1/232-234) Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab’ın Tefrika ve Tekfir Hususundaki Görüşünün Hakikati Müfteriler Şeyh’in, Müslümanlar arasında Tefrika çıkardığını iddia ederler. Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab (rahimehullah) der ki: األئمة مجمعون من كل: رحمه هللا تعالى،قال شيخ اإلسالم محمد بن عبد الوهاب ولوال، على أن من تغلب على بلد أو بلدان له حكم اإلمام في جميع األشياء،مذهب 33 ما، ألن الناس من زمن طويل قبل اإلمام أحمد إلى يومنا هذا،هذا ما استقامت الدنيا ال، وال يعرفون أحدا من العلماء ذكر أن شيئا من األحكام،اجتمعوا على إمام واحد يصح إال باإلمام األعظم "Her Mezheb’den İmamlar, bir bölgeyi yada bölgeleri zor kullanarak ele geçiren kişinin her açıdan İmamlık Hükmü’nde olduğunda İcma etmişlerdir. Eğer bu böyle olmasaydı bu durumda dünya işleri yerine getirilemezdi. Zira çok uzun zamandır -İmam Ahmed’in döneminden günümüze kadar- insanlar bir tek İmam’ın (yöneticinin) arkasında toplanmamıştır. Ve insanlar; alimlerden hiç kimsenin (üzerinde herkesin ittifak ettiği) büyük imam yani Halife olmaksızın herhangi bir Şeri Hükmün uygulanmasının sahih olmadığını söylediğini bilmiyorlar." (ed-Durer esSeniyye, 7/239) ما لم يأمروا بمعصية، برهم وفاجرهم،وأرى وجوب السمع والطاعة ألئمة المسلمين وغلبهم بسيفه حتى صار، ورضوا به، ومن ولي الخالفة واجتمع عليه الناس.هللا وحرم الخروج عليه، وجبت طاعته،خليفة "Allah’a masiyeti emretmedikleri müddetçe ister Facir olsun ister iyi olsun Müslümanların yöneticilerine kulak verip itaat etmenin Vacibliğine inanıyorum. Her kim halifelik görevini üstlenir, insanlar etrafında toplanır ve ondan razı olursalar, o kişi de kılıcı ile onlara galip gelip Halife olursa ona itaat Vacib olur. Ona karşı çıkmak da Haram'dır." (Resailu’ş-Şahsiyye, 8-13; Muellefetu’ş-Şeyh Muhammed ibni Abd’il Vehhab, 5/11) نعتقد أن أمة محمد المتبعين لسنته التجتمع على ضاللة "İ’tikad ediyoruz ki; Sünnet’e tabi olan Muhammed (sallallahu aleyhi ve 34 sellem) ümmeti, Dalalet üzere birleşmezler." (Şahsi Risaleler, 5/115) ونهانا أن نكون كالذين، ونهى عن التفرقة فيه،وقد أمر هللا باالجتماع في الدين تفرقوا واختلفوا قبلنا فهلكوا "Allah dinde birleşmeyi emretmiştir. O dinde bölünmeyi yasaklamıştır. O bizden önce yaşayıp da fırkalaşan ve ihtilafa düşenler gibi olmamızı yasaklamıştır." (Altı Büyük Temel, 1/394) والفرقة عذاب،فالرحمة في الجماعة "Rahmet Cemaat’tedir. Tefrika/bölünme azaptır." (Fetvalar ve Meseleler, 3/35) ولو كان عبدا حبشيا،ومن تمام االجتماع السمع والطاعة لمن تأمر علينا "Birlik olmanın tamamlayıcılarından biri de bize Emir olan kişiyi velev ki Habeşli bir köle olsa bile işitmek/dinlemek ve ona itaat etmektir." (Altı Büyük Temel, 1/394) Son olarak yine bu konuda, Muhammed ibni Abd’il Vehhab şöyle demiştir: " فاهلل هللا،يذكر العلماء أن إنكار المنكر إذا صار يحصل بسبب افتراق لم يجز إنكاره والمسلم ما، فإنكم إن لم تفعلوا صار إنكاركم مضرة على الدين،العمل بما ذكرت لكم " يسعى إال في إصالح دينه ودنياه "Ulema, kötülüğe itiraz ederek ayrılığa sebep olacaksa, o kötülüğe itiraz etmesi, Caiz değildir. Sakın ha size belirttiklerimi uygulamaktan başka birşey yapmayın! Şayet yapacak olursanız, kötülüğe karşı gelmeniz ve 35 onu inkar etmeniz Dine zarar verir. Müslüman, Din’ini ve dünyasını ıslah etmekten başka birşey için çalışmaz." (Hüseyin ibni Ğannam, Necd’in Tarihi, 411) Müfteriler Şeyh’in, Müslümanlar’ı Delil’siz Tekfir etdiğini iddia eder. Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab (rahimehullah) der ki: الذين يصدون به عن هذا، أنا نكفر بالعموم ؟ فذلك من بهتان األعداء: أما القول ]16: ( سبحانك هذا بهتان عظيم ) [النور: الدين ؛ ونقول "Bizim Müslümanlar’ı genel olarak Tekfir ettiğimiz yönündeki söz insanları Din’den uzaklaştırmak isteyen düşmanlarımızın yalanlarındandır. Biz deriz ki: "(Rabbimiz) Seni tenzih ederiz! Bu büyük bir Bühtan (yalan)'dır!" (enNur 24/16)" (ed-Durer es-Seniyye, 1/100; Şahsi Risaleler, 5/105) كيف تفعلون كذا؟ كيف تفعلون كذا؟ فإنا لم نكفّر، إننا نكفّر المسلمين:وقولكم بل ما كفّرنا إال المشركين،المسلمين "Müslümanları Tekfir ettiğimiz yolundaki iddianız ve şunları bunları nasıl yaptığımız yolundaki sorunuza gelince; Biz hiçbir zaman Müslümanları Tekfir etmedik. Aksine, bizler Müşrikler'den başkasını Tekfir etmeyiz." (Muellefetu’ş-Şeyh Muhammed ibni Abd’il Vehhab, 5/189) أو أكفّر الجاهل الذي لم تقم، وبالمواالة، أني أكفّر بالظن:وأما ما ذكر األعداء عني يريدون به تنفير الناس عن دين هللا ورسوله، فهذا بهتان عظيم،عليه الحجة "Düşmanlarımızın, benim onları Zann'la veya Muvalat'a göre (yani beni 36 destekleyip desteklemediklerine göre) Tekfir ettiğim veya kendisine hiçbir Hüccet İkame edilmemiş Cahil kişiyi Tekfir ettiğim yolundaki iddialarına gelince; bu, insanları Allah’ın ve Rasulü’nün Dini'nden uzaklaştırmayı amaçlayanların attığı düpedüz bir yalan ve iftiradır." (Muellefetu’ş-Şeyh Muhammed ibni Abd’il Vehhab, 5/25) ) وإني...( ولم يأت أكثرها على بالي،علي أمورا لم أقلها وهللا يعلم أن الرجل افترى َّ ) وإني أكفّر من توسل...( ، إن الناس من ستمائة سنة ليسوا على شيء:أقول ) جوابي عن هذه...( ، يا أكرم الخلق: وإني أكفّر البوصيري لقوله،بالصالحين سبحانك هذا بهتان عظيم: أن أقول،المسائل "Benim hiçbir zaman söylemediğim hatta hiçbir zaman başıma gelmeyen şeyleri bana nispet eden adamı (ibni Suheym) Allah bilir. (...) Bunlardan biri: Son altı yüz yıldır insanların doğru yol üzere olmadıkları (..) Evliya ile Tevessül edenleri Tekfir ettiğim ve Busiri’yi "ey yaratılmışların en hayırlısı!" sözünden dolayı Tekfir ettiğim. (...) Bütün bunlara cevabım şudur: Subhanallah, bunlar iftiradan başka birşey değildir." (Muellefetu’şŞeyh Muhammed ibni Abd’il Vehhab, 5/11-12; 5/62) ونوجب الهجرة إلينا على من، إنا نكفر بالعموم: فمثل قولهم،وأما الكذب والبهتان ومثل هذا وأضعاف، ومن لم يقاتل، وإنا نكفر من لم يكفر،قدر على إظهار دينه الذي يصدون به الناس عن دين هللا ورسوله، فكل هذا من الكذب والبهتان،أضعافه "Asıl iddialar ve suçlamalara gelince; bunlardan biri, bizim insanları genel olarak Tekfir ettiğimiz, Dini'ni İzhar etmeye güç yetirenlere dahi bize Hicret etmelerini zorunlu tuttuğumuz, Tekfir etmeyen ve bizimle birlikte savaşmayan herkesi Tekfir ettiğimiz. Bu ve diğer iddialar tamamıyla 37 asılsız ve insanları Allah ve Rasulü’nün Dini’nden uzaklaştırmak için aleyhimize uydurulmuşlardır." (Muellefetu’ş-Şeyh Muhammed bin Abd’il Vehhab, 3/11) إني: وكذلك قولهم، فهذا من بهتان األعداء، أني أكفر بالعموم: ما ذكر لكم عني:وبعد ، أنه ما يكفيه حتى يجيء عندي، وهو ساكن في بلده،أقول من تبع دين هللا ورسوله في أي أرض كانت،فهذا أيضا من البهتان؛ إنما المراد اتباع دين هللا ورسوله. ثم عاداه وصد الناس عنه ; وكذلك من عبد،ولكن نكفر من أقر بدين هللا ورسوله فهذا الذي أكفره؛ وكل عالم، وزينه للناس، بعدما عرف أنها دين المشركين،األوثان والسالم، أو جاهل؛ وهللا أعلم، إال رجل معاند،على وجه األرض يكفر هؤالء "Bana denildiğine göre, ben herkesi genel olarak Tekfir ediyormuşum, bu düşmanlarımızın bizlere attığı bir karalamadır. Yine aynı şekilde onlar diyor ki; ben Allah’ın ve Rasulü’nün Dini’ne tabi olup başka diyarlarda yaşayan kimselerden bunu yeterli görmüyor ve öncelikle bana gelmeleri gerektiğini söylüyormuşum bu da aslı olmayan bir suçlamadır. Aksine, Allah’ın ve Rasulü’nün Dini’ne her yerde tabi olunur ancak bizler Allah’ın ve Rasulü’nün Dini’nin hak olduğunu kabul etmiş sonra bundan yüz çevirmiş ve insanları bundan çevirmiş-uzaklaştırmış, aynı şekilde bunun Müşrikler'in Dini olduğunu bildikten sonra putlara tapan ve bunu insanlara süslü gösterenleri Tekfir ediyoruz, işte bu benim ve yeryüzündeki bütün alimlerin Tekfir ettiği kişidir ki onları ancak inatçı yada cahil olan birisi Tekfir etmez. Allah en iyisini bilendir." (Resailu’ş-Şahsiyye, 19-57) : ما ذكرتم: فضال عن أن يفتريه ومنها، بما يستحي العاقل أن يحكيه،إشاعة البهتان فيا عجبا، وأني أزعم أن أنكحتهم غير صحيحة، إال من اتبعني،أني أكفر جميع الناس ،كيف يدخل هذا في عقل عاقل ؟! وهل يقول هذا مسلم إني أبرأ إلى هللا من هذا القول 38 فاقد اإلدراك ؛ فقاتل هللا أهل اإلغراض الباطلة،الذي ما يصدر إال عن مختل العقل وكذلك قولهم "Bizlere birçok yalanı nispet ettiler ve böylelikle Fitne çoğaldı. Bu yalanlar arasında (şunlar vardır): Normalde bir insanın –bırak inanmayıbaşkalarına aktarmaktan Haya edeceği iftiraları yaymak. Örneğin; sizin zikrettiğiniz, benim; bana tabi olanlar dışında herkesi Tekfir ettiğim ve onlarla Nikah’ın geçersiz olduğunu iddia ettiğim(i söylemeleridir). Böyle bir saçmalığın akıllı bir insanın kafasına girmesi ne kadar da tuhaftır. Bir Müslüman böyle birşey söyleyebilir mi? Ben kendimi Allah huzurunda – yalnızca zeka özürlü olan ve anlayışında kıtlık olan birinin uydurup yaydığı- bu iddiadan temize çıkarıyor (Allah’ı Şahid tutarak bunun doğru olmadığını söylüyor)um. Allah, Şer Ehli’ne ve iftiralarına Lanet etsin!" (edDurer es-Seniyye, 1/80) وعادى من، ونهى الناس عنه، ثم بعد ما عرفه سبه،فأنا أكفر من عرف دين الرسول وأكثر األمة وهلل الحمد ليسوا كذلك، هو الذي أكفر: فهذا،فعله "Benim Tekfir ettiğim kişi; Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Din’ini bilen fakat bildikten sonra kötüleyip-yeren ve insanları ondan men eden, ona tabi olanlara düşmanlık edendir. İşte bu kimse, benim Tekfir ettiğimdir. Ümmet’in –Allah’a Hamd olsun!- çoğunluğu böyle değildir!.." (ed-Durer es-Seniyye, 1/73; Mecmuatur-Resail ve’l-Mesailu’n-Necdiyye, 4-8) Şeyh muhaliflerinin iddialarına yer verip çürüttüğü Keşfu’ş-Şubuhat isimli risalesinde ise şöyle demiştir: 39 علماء المسلمين أجمعوا على أن من صدق الرسول صلى هللا عليه وسلم في شيء وإخالص التوحيد هلل تعالى أهم ما،وكذبه في شيء آخر فهو كافر حالل الدم والمال فكيف نقاتل من ينكر الصالة والزكاة وال نقاتل،جاء به الرسول صلى هللا عليه وسلم بل ويعادي أهل التوحيد ويحاربهم؟،من ينكر إخالص التوحيد هلل "İslam alimleri, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’i birşeyde tasdik edip diğer bir şeyde yalanlayanın Kafir, kanının ve malının Helal olduğunda ittifak ettiklerini belirtmiştir. Tevhidi, Allah Te’ala’ya halis kılmak, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in getirmiş olduğu en önemli şeydir. Namazı ve Zekat'ı inkar edenle savaşıyoruz da Tevhidi Allah’a halis kılmayı inkar eden, hatta Tevhid Ehli’ne düşmanlık besleyip onlarla savaşan kimseyle nasıl savaşmayız?” Şeyh’ul İslam daha sonra, “Bir kimsenin Tekfir edilmemesi ve onunla savaşılmaması için onun la ilahe illallah demesi yeterlidir” diyenlere cevap vermiş, ve ileri sürdükleri şüpheleri çürütmüştür. (Keşfu'ş-Şubuhat, 7985) Bir başka yerde şöyle demektedir: ونرجو أن يثبتنا عليه في مسألة المسلم إذا أشرك، وندين هللا به،على أن الذي نعتقد أو يزعم أنه على، أو المسلم الذي يفضل هذا على الموحدين،باهلل بعد بلوغ الحجة حق أو غير ذلك من الكفر الصريح الظاهر الذي بينه هللا ورسوله وبينه علماء األمة أنا نؤمن بما جاءنا عن هللا وعن رسوله من تكفيره ولو غلط فيه من غلط "Biz, itikadımıza ve dinimize göre O (Allah Subhanehu)'nun, müslümanlar hususunda bizi isabetli bir görüşte sabit kılmasını umarız. Bir müslüman 40 kendisine hüccet geldiği halde Allah'a şirk koşuyorsa veya şirki Tevhid ehline tercih ediyorsa veya ehli şirkin hakikat üzere olduğu kanaatini taşıyorsa ya da Allah'ın, Rasulü'nün ve ümmetin alimlerinin beyan ettikleri görünür, açık küfürden bir hususu işliyorsa biz, bu konuda yanılan kişi galat (hata, yanlış) ile yanılmış olsa bile, Allah'tan ve Rasulü'nden o kimsenin tekfir edileceğine dair gelen habere iman ederiz." (Müfid elMüstefid, 1/190) وكذلك،إننا نكفر من أشرك باهلل في إلهيته بعدما نبين له الحجة على بطالن الشرك وكذلك من قام بسيفه دون، أو أقام الشبه الباطلة على إباحته،نكفر من حسنه للناس وقاتل من أنكرها وسعى في إزالتها وهللا،هذه المشاهد التي يشرك باهلل عندها المستعان "Biz, şirkin batıllığı konusunda kendisine apaçık bir hüccet geldikten sonra uluhiyette Allah'a şirk koşan kimseyi tekfir ederiz. Aynı şekilde şirki insanlara güzel gösteren kimseyi veya batıl amelleri mubah gören kimseyi de tekfir ederiz. Aynı şekilde her kim, bu içinde Allah'a şirk koşulan manzaralar karşısında Tevhid'i inkar edenlerle ve şirkin giderilmesi uğrunda çaba sarf ederse, Vallahi Muste'an (yardım istenecek olan Allah'dır)." (Şahsi Risaleler, 5/60) بل هو عبادة لألصنام من،وال تظنوا أن االعتقاد في الصالحين مثل الزنا والسرقة ياعباد هللا تفكروا وتذكروا. فعله كفر وتبرأ منه رسول هللا "Salih kişilere iman etmenin hırsızlık ve zina gibi olduğunu düşünmeyin, bilakis bu puta ibadet etmektir. Bunu yapan kişi kafir olur. Allah ve Rasulü onlardan beridir. Ey Allah'ın kulları, tefekkür edin, tezekkür edin." (Şahsi 41 Risaleler, 5/25) ونفر الناس عنه وجاهد،ونكفر من بان له أن التوحيد هو دين هللا ورسوله ثم أبغضه وأن رسول هللا بعث بإنكاره ثم مدحه، ومن عرف الشرك،من صدق الرسول فيه وحسنه للناس وزعم أن أهله اليخطئون ألنهم السواد األعظم والداعي لغير هللا التقبل وال تنكح نساؤهم كما تنكح نساء اليهود ألنه أغلظ،منه الجزية كما تقبل من اليهود كفرا. ، وكذلك من عبد األوثان،ونكفر من أقر بدين هللا ورسوله ثم عاداه وصد الناس عنه فهذا الذي نكفره،بعد ماعرف أنها دين للمشركين وزينه للناس. وعادى من فعله،ونكفر من عرف دين الرسول ثم بعدما عرفه سبه ونهى الناس عنه "Tevhid'in Allah'ın ve Rasul'ünün dini olduğu kendisine ayan beyan açık olan ama sonra Tevhid'ten nefret eden, insanları da Tevhid'ten nefret ettiren ve bu konuda Rasul'ü tasdik edenlerle mücadele edenleri de tekfir ederiz. Şirki tanıyan ve Rasül (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şirki inkar için gönderildiğini bilen kişi kalkıp da bunu (şirki) överse ve onu (şirki) insanlara güzel bir şey olarak lanse ederse ve şirk ehlinin sayılarının çok olmasına (…)" (Mesail Müstenbeta, 1/389) "bakarak yanlış yolda olmadıklarına kanaat getirirse o kimse de kafir olur. Yahudilerin cizyesi kabul edilir ama Allah'tan başkasına dua edenin cizyesi kabul edilmez. Yine Yahudi kadınlarla evlenilebilir ama bunlarla (tekfiri gerektiren amelleri yapanlarla) evlenilemez. Çünkü bunların küfrü daha şiddetlidir. Yine Allah'ın ve Rasul'ünün dinini ikrar edip de sonra İslam dinine düşman olanları ve insanları bu dinden saptırmak için çaba sarf edenleri de tekfir 42 ederiz. Putperestliğin müşriklerin dini olduğunu bilerek putlara tapan ve bunu insanlara şirin gösteren kimseleri de tekfir ederiz." (Şahsi Risaleler, 5/25) "Rasül'ün dinini tanıyan ve bu dini tanıdıktan sonra ona söven ve insanları ondan nehyeden ve hak dine tabi olanlara düşmanlık eden kimseyi de tekfir ederiz." (Şahsi Risaleler, 5/38, 158) وكذا الذي يتكلم بالكفر أو يعمل به خوفا من نقص مال أو جاه أو مداراة ألحد فهذا ولم يعذر هللا من هؤالء إال من أكره مع كون قلبه،أعظم ممن يتكلم بكلمة يمزح بها ، سواء فعله على خوف أو مداراة، وأما غير هذا فقد كفر بعد إيمانه،مطمئنا باإليمان أو فعله على وجه المزح أو لغير، أو ماله، أو عشيرته، أو أهله،أو مشحة بوطنه ذلك من األغراض إال المكره "Malının ve şanının eksilmesinden korktuğu için veya birine yağ çekmek için küfür ile konuşan ve küfür ile amel eden kişinin durumu, bu konuda alaylı bir söz söyleyerek konuşan kişinin durumundan daha ağırdır. Allah sadece, kalbi imanla dolu olduğu halde zorlanan (ikrah olunan) kişileri mazur görmüştür. İkrah durumu (zorlama) yoksa bu kişiler imandan sonra küfre düşmüşlerdir. İster korktukları için ister yağcılık için isterse vatanlarını, ailelerini, aşiretlerini, mallarını korumak için yapsınlar fark etmez. İster mizah yollu yapsınlar ister başka bir amaç için yapsınlar fark etmez. Sadece zorlanan (ikrah olunan) kimseler kafir olmazlar." (Keşf'uşŞubuhat, 1/180) ومعلوم أن اإلنسان اليكره إال على الكالم والفعل وأما عقيدة القلب فال يكره عليها أحد 43 "Bilindiği üzere insan sadece bir sözü söylemeye veya bir eylemi yapmaya zorlanabilir. Kalpteki akideyi/inancı kimse zorlayamaz." (Keşf'uş-Şubuhat, 1/181) وال إسالم من كان عنده كافران بل أعتقد،وإني الأعتقد كفر من كان عند هللا مسلما أن من كان عنده كافرا كافر "Ben, Allah katında müslüman olan bir kimsenin kafir olduğuna inanmıyorum. Allah katında kafir olan kimsenin de müslüman olduğuna inanmıyorum. Ben bilakis Allah katında kafir olan kişinin kafir olduğuna inanıyorum." (Rafızilere Reddiye, 20) ولكنني أرجو، وال أشهد ألحد من المسلمين بجنة وال نار إال من شهد له رسول هللا للمسلم وأخاف على المسيء "Hiçbir müslümanın da -eğer Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) onun hakkında bir hadis beyan etmemişse- cennetlik veya cehennemlik olduğuna şehadet edemem. Fakat ben, müslüman için umut beslerim, günahkarlar için de Havf (korku) duyarım." (Şahsi Risaleler, 5/11) وجحد وجوب الصالة فإنه كافر خالل الدم والمال،من صدق الرسول في كل شيء وكذلك لو جحد وجوب صوم رمضان، وكذلك إذا أقر بكل شيء إال البعث،باإلجماع وقد نطق به القرآن، التختلف المذاهب فيه،وصدق بذلك كله "Bir kimse, Rasul (sallallahu aleyhi ve sellem)'i her konuda tasdik etse ama namazın farzıyetini inkar etse o kimse kafir olur. Aynı şekilde her şeyi kabul eden ama dirilmeyi kabul etmeyen de böyledir. Yine her şeyi 44 alsa da Ramazan orucunun farzıyetini reddetse yine durum budur. Mezhebler bu konuda ihtilaf etmemişlerdir. Bu husus, Kur'an'da bu şekilde açıklanmıştır." (Keşf'uş-Şubuhat, 1/172) - والذبح للجن ردة تخرج، والساحر يكفر ويقتل وال يستتاب،والذي ينكر البعث كافر ومن نذر، ومن ذبح لغيره فقد كفر، ومن استغاث بغير هللا فقد كفر،- أي من اإلسالم ومن دعا نبيا أو ملكا أو ندبه أو استغاث به فقد خرج من اإلسالم،لغيره فقد كفر "Dirilişi inkar eden Kafir'dir." (Üç Usül, 1/195; Telkinu Usül'ul-Akide, 1/373) "Büyücü Tekfir edilir." (Tevhid, 1/73), "Allah'tan başkasına İstiğase eden (sığınan, iltica eden) Kafir olur." (Kelime-i Tevhid'in Tefsiri, 1/366) "Allah'tan başkası adına Kurban kesen Kafir olur." (Kelime-i Tevhid'in Tefsiri, 1/366) "Allah'tan başkasına adak adayan Kafir olur." (Kelime-i Tevhid'in Tefsiri, 1/366) "Bir Nebiye veya meleğe Dua eden (münaacat eden, umut bağlayan, yönelen)" (Kelime-i Tevhid'in Tefsiri, 1/366) "veya onları aracı edinen veya onlara sığınan/iltica eden kimse İslam'dan çıkmış olur." (Kelime-i Tevhid'in Tefsiri, 1/366) وماله، يحمي دمه- أي من أعمال أهل اإليمان- لو عرف منه النفاق فما أظهر وأهل البدع،والرجل إذا أظهر اإلسالم وجب الكف عنه حتى يتبين منه مايخالف ذلك أحكم عليهم بالظاهر وأكل سرائرهم إلى هللا "Bir kişinin münafık olduğu bilinse ama o kişi iman ehlinin amelini izhar etse (kendisini) korumuş olur." (Fetvalar ve Meseleler, 3/45) "Müslüman gibi amel eden birine, aksini ispat edecek bir eylem ortaya koymadıkça, dokunmamak gerekir." (Keşf'uş-Şubuhat, 1/176; Şahsi Risaleler, 5/11) "Bid'at ehli hakkında ise zahire bakarak hüküm veririm. Onların sırlarını 45 Allah'a havale ederim." (Şahsi Risaleler, 5/11) أما ماصح عن العلماء من أنهم اليكفرون أهل القبلة فمحمول على من لم تكن بدعته ألن كلمتهم اتفقت على تكفير من كانت بدعته مكفرة،مكفرة "Alimlerden sahih olarak bize intikal eden: "Ehli kıbleyi tekfir etmeyiz" sözüne gelince; bu söz insanı kafir etmeyecek bir bid'atı işleyen kimse hakkındadır. Çünkü alimler, insanı dinden çıkaran bir bid'atı işleyen kimselerin tekfir edilmesi gerektiği hususunda görüş birliğine varmışlardır." (Rafızilere Reddiye, 20) Şeyh Muhammed ibni Abd’il Vehhab, yine Tekfir konusunda şöyle demiştir: " وهم الذين أتونا في،وأما القتال فلم نقاتل أحدا إلى اليوم إال دون النفس والحرمة سيئّئَة َ س ئيّئَة َ {و َج َزا ُء َ ولكن قد نقاتل بعضهم على سبيل المقابلة،ديارنا وال أبقوا ممكنا ] وكذلك من جاهر بسبب دين الرسول صلى هللا عليه وسلم40 :ئمثْلُ َها} [الشورى "بعدما عرفه "Savaşa gelince, biz bugüne kadar Kısas ve mukaddes şeyleri koruma amacınıın dışında hiç kimseyle savaşmadık. Bu savaştıklarımız, diyarıımıza gelip de kendilerini serbest bırakmamız için bir sebep bırakmayanlardır. Fakat mukabelede bulunmak amacıyla bazı kimselerle savaştık. Nitekim Allah Te’ala bu konuda şöyle buyurmuştur: "Bir kötülüğü (yapanı)n cezası, ona denk bir kötülükle (cezalandırılmasıdır)." (Şura 42/40) Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Din’ini bildikten sonra ona açıkça sebbeden kimseyle de savaşırız." (Mecmuatu’r-Resail ve’l46 Mesailu'n-Necdiyye, 8; Hüseyin ibni Ğannam, Necd’in Tarihi, 361-362) Şeyh Muhammed, Tekfir edilmesi gerekenleri dört kısımda sınıflandırmıştır: 1 - ولكنه لم،من عرف التوحيد ووجوب إخالصه هلل وأن االعتقاد بغيره شرك فهو كافر نقاتله بكفره،يلتفت إلى التوحيد وال تعلمه وال دخل فيه وال ترك الشرك. 2 - من عرف ذلك كله ولكنه سب دين الرسول صلى هللا عليه وسلم ومدح أهل الشرك فهذا كافر أشد من األول. 3 - ولكنه يكره من دخل في،من عرف التوحيد واتبعه وعرف الشرك وتركه {ذَ ئلكَ ئبأَنَّ ُه ْم ك ئَر ُهوا: فهذا أيضا كافر لقوله تعالى،التوحيد ويحب من بقي على الشرك ]9 :اَّللُ فَأَحْ َب َط أ َ ْع َمالَ ُه ْم} [محمد َّ َما أ َ ْن َز َل 4 - من سلم من ذلك ولكن أهل بلده معادون ألهل التوحيد ويتقاتلون معهم فيشترك فهذا أيضا كافر إلمكان هجرته عن بلده،معهم في قتال أهل التوحيد بماله ونفسه "1- Tevhidi, onun Allah Te’ala’ya halis kılınması gerektiğine ve ondan başkasına inanmanın şirk olduğunu bildiği halde, bunu önemsemeyen, onunla amel etmeyen, Tevhide girmeyen, Şirki de terketmeyen kimse Kafir’dir ve küfründen dolayı onunla savaşırız. 2- Bütün bunları bildiği halde, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Din’ine küfreden, Şirk Ehli’ni öven kimse, birinci maddede sayılan kimseden daha Kafir’dir. 3- Tevhidi bilip ona tabi olduğu ve Şirki bilip onu terkettiği halde, Tevhide girenden nefret edip Şirk üzere kalan sevgi besleyen kimse de Kafir’dir. 47 Nitekim Allah Te’ala bu konuda şöyle buyurmuştur: "Onlar, Allah’ın indirdiği Kur’an’dan hoşlanmayıp onu yalanladılar. Bu sebeple Allah, )onların amellerini boşa çıkardı." (Muhammed 47/9 4- Bütün bunlardan kurtulduğu halde, o beldeden Hicret etme imkanına sahip olduğu halde oradan Hicret etmeyip yaşadığı belde halkının Tevhid Ehli’ne düşmanlık beslemesi ve onlarla savaşması sebebiyle belde halkıyla "birlikte malı ve canıyla Tevhid Ehli’ne karşı savaşan kimse de Kafir’dir. )(Hüseyin ibni Ğannam, Necd’in Tarihi, 475-476 Şeyh Abdullah ibni Muhammed ibni Abd’il Vehhab (rahimehullah) der ki: فإن قال قائل منفر عن قبول الحق واإلذعان له :يلزم من تقريركم ،وقطعكم في أن من قال يا رسول هللا ،أسألك الشفاعة :أنه مشرك مهدر الدم ؛ أن يقال بكفر غالب األمة ، وال سيما المتأخرين ،لتصريح علمائهم المعتبرين :أن ذلك مندوب ،وشنوا الغارة على من خالف في ذلك ! قلت :ال يلزم ،ألن الزم المذهب ليس بمذهب ،كما هو مقرر ،ومثل .ذلك :ال يلزم أن نكون مجسمة ،وإن قلنا بجهة العلو ،كما ورد الحديث بذلك ونحن نقول فيمن مات :تلك أمة قد خلت ؛ وال نكفر إال من بلغته دعوتنا للحق، ووضحت له المحجة ،وقامت عليه الحجة ،وأصر مستكبرا ً معانداً ،كغالب من نقاتلهم اليوم ،يصرون على ذلك اإلشراك ،ويمتنعون من فعل الواجبات ،ويتظاهرون بأفعال الكبائر ،المحرمات ؛ وغير الغالب :إنما نقاتله لمناصرته من هذه حاله ،ورضاه به ،ولتكثير سواد من ذكر ،والتأليب معه ،فله حينئذ حكمه في قتاله ،ونعتذر عمن مضى :بأنهم مخطئون معذورون ،لعدم عصمتهم من الخطأ، واإلجماع في ذلك ممنوع قطعا ً ؛ ومن شن الغارة فقط غلط ؛ وال بدع أن يغلط ،فقد غلط من هو خير منه ،كمثل عمر بن الخطاب رضي هللا عنه ،فلما نبهته المرأة رجع في مسألة المهر ،وفي غير ذلك يعرف ذلك في سيرته ،بل غلط الصحابة وهم جمع ،ونبينا 48 صلى هللا عليه وسلم بين أظهرهم ،سار فيهم نوره ،فقالوا اجعل لنا ذات أنواط كمالهم .ذات أنواط فإن قلت :هذا فيمن ذهل ،فلما نبه انبته ،فما القول فيمن حرر األدلة ؟ واطلع على كالم األئمة القدوة ؟ واستمر مصرا ً على ذلك حتى مات ؟ قلت :وال مانع أن نعتذر لمن ذكر، وال نقول :إنه كافر ،وال لما تقدم أنه مخطىء ،وإن استمر على خطئه ،لعدم من يناضل عن هذه المسألة في وقته ،بلسان وسيفه وسنانه ،فلم تقم عليه المحبة ،وال وضحت له المحجة ،بل الغالب على زمن المؤلفين المذكورين :التواطؤ على هجر كالم أئمة السنة في ذلك رأسا ً ؛ ومن اطلع عليه أعرض عنه ،قبل أن يتمكن في قلبه ؛ ولم يزل أكابرهم تنهى أصاغرهم عن مطلق النظر في ذلك ،وصولة الملوك قاهرة لمن وقر في قلبه .شيء من ذلك إال من شاء هللا منهم هذا :وقد رأى معاوية وأصحابه – رضى هللا عنهم -منابذة أمير المؤمنين علي أبي طالب رضي هللا عنه ،وقتال ،ومناجزته الحرب ،وهم في ذلك مخطئون باإلجماع، واستمروا في ذلك الخطأ ،ولم يشتهر عن أحد من السلف تكفير أحد منهم إجماعاً ،بل وال تفسيقه ،بل أثبتوا لهم أجر االجتهاد ،وان كانوا مخطئين ،كما أن ذلك مشهور عند .أهل السنة ونحن كذلك :ال نقول بكفر من صحت ديانته ،وشهر صالحه ،وعلم ورعه وزهده، وحسنت سيرته ،وبلغ من نصحه األمة ،ببذل نفسه لتدريس العلوم النافعة والتأليف فيها ،وإن كان مخطئا ً في هذه المسألة أو غيرها ،كابن حجر الهيتمي ،فإنا نعرف كالمه في الدر المنظم ،وال ننك سمة علمه ،ولهذا نعتني بكتبه ،كشرح األربعين ،والزواجر .وغيرها ؛ ونعتمد على نقله إذا نقل ألنه من جملة علماء المسلمين هذا ما نحن عليه ،مخاطبين من له عقل وعلم ،وهو متصف باإلنصاف ،خال عن الميل إلى التعصب واالعتساف ،ينظر إلى ما يقال ،ال إلى من قال ،وأما من شأنه :لزوم 49 ( إنا وجدنا آباءنا: فقلد من قال هللا فيهم، أو غير حق،ً سواء كان حقا،مألوفه وعادته ] عادته وجبلته أن يعرف الحق23:على أمة وإنا على آثارهم مقتدون ) [ الزخرف ويصح، حتى يستقيم أوده، فال نخاطبه وأمثاله إال بالسيف،بالرجال ال الرجال بالحق ( معوجه ؛ وجنود التوحيد – بحمد هللا – منصورة وراياتهم بالسعد واإلقبال منشورة ] و(إن حزب هللا هم227:وسيعلم الذين ظلموا أي منقلب ينقلبون ) [ الشعراء ]173: (وإن جندنا لهم الغالبون ) [ الصافات: ] وقال تعالى56:الغالبون) [ المائدة [ ) ] (والعاقبة للمتقين47:( وكان حقا ً علينا نصر المؤمنين ) [ الروم ]128:األعراف "İnsanları, Hak’tan ve ona tabi olmaktan uzak tutmak için korkutmaya çalışan bir kimse şöyle derse: Siz; "Ya Rasulullah (ey Allah’ın Rasulü)! Senden Şefaat taleb ediyorum!" diyen bir kimseyi, mutlak biçimde kanı dökülmesi Mübah olan bir Müşrik ilan ediyorsunuz bu ise Ümmet’in çoğunluğunun özellikle de Halef’ten olanların Küfre düşmesini gerektirir çünkü (Halef’ten olan kimselerin) tabi oldukları Alimler bunun Mendub olduğunu söylemekteler ve bunun aksini söyleyenleri de eleştirmektedirler. Derim ki; Bu, bunu gerektirmez şöyle ki, bilindiği üzere: "Lazım'ul Mezheb leyse bi Mezheb (Mezheb’in gerektirdiği, bizzat Mezhep değildir)". Örneğin sırf, rivayet olduğu üzere Hadis’de bahsi geçtiği biçimde Allah’ın Uluv’undan ve Ciheti (yönü)'nden bahsettiğimiz için Mücessime sayılmayız. Bizden önce ölmüş olanlar için, onlar bir Ümmet’di gelip geçti deriz. Biz, 50 Hak Dava’mızın kendisine ulaştığı ve yolun kendisi için netleştirildiği, Hüccet’in İkame edildiği (buna rağmen) Kibir ve İnat ile devam eden kimseden başkasını Tekfir etmiyoruz. Bugün bizim kendileriyle savaştığımız kimselerin çoğunluğu Allah’a ortaklar koşmakta direten, Din’in Farzlar’ını eda etmeyi reddeden ve açıktan büyük günah (işleyen) ve yasaklanmış Ameller'de bulunanlardır. (Bu) çoğunluğun dışında kalanlarla ise ancak onların bu kimselere destek olmaları, onları benimsemeleri, onların sayılarını arttırmaları ve bize karşı savaşta onların yanında yer almaları sebebiyle savaşmaktayız. Bu durumda böyle kimseler de kendilerine karşı savaşılma gerekçesini üzerlerinde bulundurmuş olurlar. Biz, bizden once yaşayıp da hataya düşmüş ancak Masum (hata işlemekten korunmuş) olmadıkları gerekçesiyle mazeretli kabul edilmiş kimseleri mazeretli kabul etmekteyiz. Dolayısıyla, bir meselede İcma vardır, bunun aksini söyleyen kimseleri eleştirenler hata etmiştir şeklinde bir yargıda bulunmak kesinkes doğru değildir. Yine bir kimsenin hataya düşmesi de yeni bir şey değildir ki mevzubahis kimselerden daha hayırlı olan kimseler de hataya düşmüştür. Örneğin Ömer ibni el-Hattab (radiyallahu anh), Mehir hakkındaki sözünden, yaşlı kadın onu(n yanlışını) düzelttiğinde (gçrüşünden) dönmüştü ve bunun gibi onun hayat hikayesinde çokça bilinen daha birçok konuda hataya düşmüştür. Aslına bakarsan, Sahabeler’den büyük bir topluluk Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) onların arasındayken, Nur’u onları Hidayet’e iletirken: "Onlarınki gibi bize de bir Zatu Envat yap!" diyerek hataya düşmüşlerdir. Eğer, bu şüpheye düşmüş olanların durumudur, düzeltildiğinde Hakk'ı kabul ederler, ancak; Deliller’i anlayan, (sonra da) tabi olunan İmamlar’ın sözlerine bakıp da ölene kadar bulunduğu (Batıl) yol üzere kalmaya 51 devam eden kimsenin durumu hakkında ne denir diye soracak olursan derim ki: Mevzubahis kimseleri mazeret Ehli saymakta bize bir mani yoktur ve bu kişilerin Kafir olduğunu söylemiyoruz hakeza daha önceden bahsi geçen kimselerin bu hatasında ısrar etmiş dahi olsa, kendi zamanında bu meseleyle diliyle, kılıcıyla ve mızrağıyla başedebilecek kimsenin bulunmayışı sebebiyle işledikleri hatanın suçlusu olduğunu da söylemiyoruz. Çünkü ne Hüccet Kaim olunmuş ne de yol belirgenleştirilmiş onun için bilakis mevzubahis dönemin yazarlarının çoğunun eğilimi bu konulardaki Sünnet Ehli Alimler’in görüşlerini toptan reddetmek şeklinde idi, herkim (Alimler’in) sözlerine bakmış olsa daha kalbine bu görüş sirayet etmeden (o dönemin Alimleri, yazarları) buna Muhalefet’te bulunur ve güvenilir kabul edilen kimseler, Avam'a bu konulara bakmayı hepten yasaklar, kralların sultası kalbi (Sünnet’e uygun) bu görüşü kabul eden kimseleri –Allah’ın diledikleri dışındabundan engellerdi. Dahası, Mu’aviye (radiyallahu anh) ve Ashab’ı, Emir el-Mü’minin Ali ibni Ebi Talib (radiyallahu anh)’a muhalefet etmeyi uygun görmüş, onunla (ve Ashab’ıyla) savaşmış ve ona karşı savaş ilan etmiştir. İcma’ya göre onlar bunu yapmakta hatalı idiler ve bu hatalarında da Sebat etmişlerdir. Oysa, İcma ile bilinmektedir ki, Selef’ten bir tek kimse dahi onlardan birini bile Tekfir etmemiştir. Üstelik onlar Mu’aviye (radiyallahu anh)’ı Fasık’lık ile dahi yaftalamamışlardır bilakis Ehli Sünnet içerisinde çok iyi bilindiği üzere, onların hata içerisinde olsalar dahi İctihad Sevab'ı alacaklarını bildirmişlerdir. Bizler de bunun gibi; Dini doğru olan, Salih oluşu, İlm’i, Takva’sı ve 52 Zühd’ü herkesce bilinen, hayatı övgüye değer olan ve samimi çabalarını Ümmet’e faydalı İlimler öğretmeye yada bu konularda yazmaya adayan hiç kimseyi bu yada şu konuda hataya düşmüş olsa dahi Tekfir etmiyoruz. Örneğin İbni Hacer el-Heytemi ki onun ed-Durr el-Munazzam isimli eserinde ne söylediği tarafımızca bilinmektedir, yine de bu, onun büyük İlmi’ni eksiltmez bu sebeple onun Şerh el-Erbain ve ez-Zevacir vb., kitaplarına büyük önem vermekteyiz ve o Müslüman Alimler’inden biri olduğu için kitaplarında naklettiklerine itimat ediyoruz. İşte bu, bizim üzerinde olduğumuz Menhec’imizdir. Hitabımız, Sarih akla ve İlm’e sahip olan ve Adalet vasfına haiz olup, bağnaz Mezheb’çilik ya da yobazlığa meyletmeyen, söyleyene değil söylenilene bakan herkesedir. Doğru olsun yanlış olsun aldırış etmeksizin her meselede belli bir şahsa tabiiyyet göstermeyi zorunlu kabul etmeyi huy edinmiş kimseler ise, Allah’ın haklarında: "Babalarımızı bir Din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız." (ez-Zuhruf 43/23) buyurduğu kimseleri kör Taklid ile takip etmektedir. Onun adet ve huyu, Hakk’ı insanlar ile bilmektir, insanları Hak ile bilmek değildir. Dolayısıyla bizim ona ve benzerlerine hitabımız, eğriliği düzelene ve hatası düzeltilene değin kılıçtan başkası değildir. Tevhid orduları –Allah’a hamd olsun ki- muzaffer ve bayrakları, başarı ve kalkınma ile dalgalanmaktadır: "Zulmetmekte olanlar, nasıl bir İnkılab’a uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir." (eş-Şuara 26/227) ve: "Hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır." (el-Ma’ide 5/56) ve Allah (subhanehu ve te'ala) şöyle buyurmaktadır: "Ve hiç şüphesiz; Bizim ordularımız, üstün gelecek olanlar onlardır." (es-Saffat 37/173); "İman edenlere (zafer vererek) yardım etmek ise, Bizim üzerimizde bir Hak’tır." (er-Rum 30/47); "En güzel sonuç (zafer) Muttakiler içindir." (el-A’raf 7/128)" (Şeyh Abdullah, Mekke Ahalisi’ne Mektup, ed-Durer es-Seniyye fi’l-Ecvibe en-Necdiyye, 1/234-237) 53 علَ ْي ِه ْالح َّجة وأصر َ َو َال نكفر إِ َّال من بلغته دَعوتنَا للحق ووضحت لَهُ المحجة َوقَا َمت ْ اإل ش َراك ويمتنعون من فعل ِ ْ مستكبرا معاندا كغالب من نقاتلهم ْال َيوْ م يصرون على ذَ ِلك اجبَات ويتظاهرون ِبأ َ ْف َعال ْال َكبَائِر ْال ُمحر َمات َوغير ْالغَا ِلب ِإنَّ َما نقاتله لمناصرته لمن ِ ْال َو َ َهذِه َحاله َور ضاهُ ِب ِه "Biz, ancak davetimizin Hakk'ıyla ulaştığı, kendisine dosdoğru yol gözüktüğü ve Hüccet İkame olunduğu halde, büyüklenip kabul etmemekte inatla ısrar eden kimseyi Tekfir ederiz. Nitekim bugün savaştıklarımızın çoğu, Şirk'te ısrar etmeleri, pek azı da bu kimselere yardım etmesi ve ondan Razı olması sebebiyle savaşırız." (Abdullah ibni Muhammed, Durer'us Seniyye, 1/234; Süleyman ibni Sehman, elHidayetu’s-Sünniyye ve’t-Tuhfetul-Vahhabiyye en-Necdiyye, 45; Süleyman ibni Sehman, Keşfu'l-Evham) Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab’ın Havaric ve Hariciler Hususundaki Görüşünün Hakikati Müfteriler Şeyh’in, Havaric’in yoluna uyduğunu ve Harici olduğunu iddia eder. Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab (rahimehullah) der ki: إال من شهد له رسول هللا صلى هللا عليه،وال أشهد ألحد من المسلمين بجنة وال نار ، وال أُكفر أحدا ً من المسلمين بذنب، وأخاف علي المسيء، لكني أرجو للمحسن،وسلم وال أخرجه من دائرة اإلسالم "Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in (Cennet’te yahut Cehennem’de 54 olduğuna) Şehadet ettikleri dışında hiçbir Müslüman’ın Cennet’te yahut Cehennem’de olduğuna Şehadet etmemekteyim. Ancak; iyi Amel işleyenler hakkında iyi düşünüyor kötü Amel işleyenler içinse korkuyorum. Hiçbir Müslüman’ın işlediği bir günah sebebiyle Kafir olduğunu düşünmediğim gibi onları İslam dairesinin dışına da çıkarmıyorum." (edDurer es-Seniyye, 1/32) وهم وسط في باب اإليمان والدين بين الحرورية والمعتزلة وهم وسط في باب أصحاب رسول هللا بين الروافض والخوارج "Onlar (Fırkayı Naciyye), İman ve Din açısından ise Haruriyye ve Mu'tezile arasında (...) Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Ashabı’na bakış açıları hususunda ise Hariciler ile Rafıziler arasında vasattırlar." (Şahsi Risaleler, 5/8) أنه اليخرج من الملة وقال اإلمام:وما أطلق الشارع كفره بالذنوب فقول الجمهور وما سوى هذين القولين غير، أمروها كما جاءت يعني اليقال يخرج وال اليخرج:أحمد صحيح "Hüküm koyucu, günah işleyenlerin Tekfir edilmesine izin vermemektedir. Cumhurun görüşü şudur: "O kişi dinden çıkmaz." İmam Ahmed der ki: "O geldiği gibi alınır, yani çıkar veya çıkmaz denmez." Bu iki görüşün dışındaki görüşler sahih değildir." (Fetvalar ve Meseleler, 3/66) ومعنى (كفر دون كفر) أنه ليس يخرج من الملة مع كبره "Küfür Dune Küfür (kişiyi İslam Milleti'nden çıkarmayan, Kafir yapmayan küfür) demek, büyük günah olmasına rağmen insanı dinden çıkarmayan 55 küfür demektir." (Fetvalar ve Meseleler, 3/51) فاألربعة إذا أقر بها وتركها،أركان اإلسالم الخمسة أولها الشهادتان ثم األركان األربعة فال تكفره بتركها- تهاونا ً فنحن وإن قاتلناه على فعلها "İslam'ın, ilki Kelime-i Şehadet sonrakileri diğer 4 rukün olmak üzere toplam 5 ruknü vardır. Bir kimse bu 4 rukünden birini ikrar etmekle birlikte tembellik veya benzeri bir nedenle ihmal etse, onu bu ruknü terk etmesi nedeniyle tekfir etmeyiz." (Fetvalar ve Meseleler, 3/9) وال أكفر أحدا ً بذنب وال أخرجه من دائرة اإلسالم "Kimseyi de günahından dolayı Tekfir etmem ve İslam dairesinden çıktığını da dile getirmem." (Şahsi Risaleler, 5/11) Şeyh Abdullah ibni Muhammed ibni Abd’il Vehhab (rahimehullah) der ki: وطريقتنا طريقة، مذهب أهل السنة والجماعة، بأن مذهبنا في أصول الدين: فأخبرناه خالفا ً لمن قال طريق الخلف، بل واألعلم واألحكم، التي هي الطريق األسلم،السلف أعلم "Böylelikle biz onu; Din’in Usül’ünde Mezheb’imizin Ehl-i Sünnet ve’lCemaat olduğu, yolumuzun da daha güvenli bir yol olan ve şüphe yok ki Halef’in yolunun daha İlmi olduğunu söyleyenlere Kıyas’en daha İlmi ve bilgece olan Selef’in yolu olduğu hususunda bilgilendirdik." (Şeyh Abdullah, Mekke Ahalisi’ne Mektup, ed-Durer es-Seniyye fi’l-Ecvibe enNecdiyye, 1/226) ، وشرب الخمر، والربا، والزنا، كقتل المسلم بغير حق،أن من فعل أنواعا ً من الكبائر 56 ، وال يخلد في دار االنتقام، أنه ال يخرج بفعله ذلك عن دائرة اإلسالم: وتكرر منه ذلك إذا مات موحدا ً بجميع أنواع العبادة "Biz, bir Müslümanı haksızlıkla öldürmek, Zina etmek, Riba (faiz) alıpvermek, sarhoş edici içkilerden içmek gibi büyük günahlardan birini işleyen ve bunu tekrar eden kimsenin -bütün İbadetler’inde Muvahhid olarak öldüğü müddetçe- bu fiilinin onu İslam dairesi dışına çıkarmayacağına ve onun bundan dolayı Azab Yurdu’nda ebedi olarak mahkum edilmeyeceğine inanıyoruz." (Şeyh Abdullah, Mekke Ahalisi’ne Mektup, ed-Durer es-Seniyye fi’l-Ecvibe en-Necdiyye, 1/230) Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab’ın Tecsim ve Mücessime Hususundaki Görüşünün Hakikati Müfteriler Şeyh’in, Tecsim’de bulunduğunu ve Mücessime olduğunu iddia eder. Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab (rahimehullah) der ki: اإليمان بما وصف به نفسه في كتابه على لسان رسوله صلى هللا عليه وسلم من غير ليس كمثله شيء وهو السميع: بل أعتقد أن هللا سبحانه وتعالى،تحريف وال تعطيل وال أٌلحد في، وال أحرف الكلم عن مواضعه، فال أنفي عنه ما وصف به نفسه،البصير ، وال أمثل صفاته تعالى بصفات خلقه ؛ ألنه تعالى ال سمي له، وال أكيّف،أسمائه وآياته وال يقاس بخلقه، وال ند له،وال كفؤ له. ّ ،ً وأحسن حديثا،ً وأصدق قيال،فإنه سبحانه أعلم بنفسه وبغيره فنزه نفسه عما وصفه من أهل التحريف، والتمثيل ؛ وعما نفاه عنه النافون، من أهل التكييف،به المخالفون والحمد، وسالم على المرسلين، (سبحان ربك رب العزة عما يصفون: فقال،والتعطيل 57 )182-180 هلل رب العالمين) (الصافات "Allah’ın Kendisi’ni Kitab’ında ve Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem)’in diliyle vasfettiği şekilde Tahrif’e ve Ta’til’e başvurmaksızın inanmak, Allah Subhenahu ve Te’ala’ya İman’dandır. Aksine (Allah’a İman etmek için); Allah’a denk hiçbir şey olmadığına, Allah’ın Semi ve Basir olduğuna (kişinin) inanması gerekir. Dolayısıyla; kişinin, Allah’ın Kendisi’ni vasfettiği şeylerden hiçbirini Allah’tan Neyf etmemesi, sözleri kelimeleri yerinden oynatıp Tahrif etmemesi, (Allah’ın) İsim ve Sıfatlar’ını inkar etmemesi, Allah’ın Sıfatları hususunda ‘nasıl?’ dememesi veya (Allah) Te’ala’nın Sıfatlar’ını mahlukat’ın sıfatlarına benzetmemesi gerekir. Bu; Allah’ın dengi, ortağı olmaması ve mahlukat ile kıyaslanmamasındandır. Muhakkak ki, Allah Kendisi ve başkaları hakkında en Ali olandır ve sözlerinde en Sadık olan, konuşmada en iyi olandır. Kendisi’ni; Tekyif ve Temsil Ehli’nden muhalifler’inin O’nu vasfettiklerinden, Tahrif ve Ta’til yapanların Neyf (iptal) ettiklerinden Tenzih etmiştir şöyle buyurmuştur: "Üstünlük ve güç (izzet) sahibi olan senin Rabb’in, onların nitelendirdiklerinden Münezzeh’tir. Gönderilmiş (peygamber)lere selam olsun. Alemler’in Rabb’ine Hamd olsun!" (es-Saffat 37/180-182)" (edDurer es-Seniyye, 1/29-30) والحق وسط بينهما؛، أعداء ألهل هذا، وأهل هذا، ضد التجسيم،أن التعطيل "Çok iyi bilinmektedir ki; Ta’til, Tecsim’in zıttıdır ve (Ta’til) yapanlar (Tecsim) yapanların baş düşmanıdır. Hakikat bu ikisi arasında yatmaktadır." (ed-Durer es-Seniyye, 3/11) Şeyh Abdullah ibni Muhammed ibni Abd’il Vehhab (rahimehullah) der ki: 58 ونكل معناها مع اعتقاد حقائقها إلى هللا، وأحاديثها على ظاهرها،أنا نقر آيات الصفات في قوله،تعالى ؛ فإن مالكا ً – وهو من أجل علماء السلف – لما سئل عن اإلستواء والكيف، االستواء معلوم: ] قال5: ( الرحمن على العرش استوى ) [ طه: تعالى واإليمان به واجب والسؤال عنه بدعة،مجهول "Bizler Ayet ve Hadisler’deki Sıfatlar’ı Zahir’i üzere kabul etmekteyiz, onların Hakiki manasını –Hakikat’de olan manalarına İman ederek- Allah’a bırakırız. Selef Uleması’nın en büyük Alimler’inden biri olan (İmam) Malik, kendisine Allah’ın, “Rahman (olan Allah), Arş'a İstiva etmiştir.” (Ta-Ha 20/5) Ayet’inde geçen İstiva sorulduğunda şöyle cevap vermiştir: “İstiva malum, keyfiyeti gayr-i ma'kul (meçhul), buna İman Vacib ve bundan sual etmek Bid'attır.” (Şeyh Abdullah, Mekke Ahalisi’ne Mektup, ed-Durer es-Seniyye fi’l-Ecvibe en-Necdiyye, 1/226) ال يلزم أن نكون: ومثل ذلك، كما هو مقرر، ألن الزم المذهب ليس بمذهب،ال يلزم كما ورد الحديث بذلك، وإن قلنا بجهة العلو،مجسمة "(...) Derim ki; Bu, bunu gerektirmez şöyle ki, bilindiği üzere: "Lazımu'lMezheb leyse bi Mezheb (Mezheb’in gerektirdiği, bizzat Mezhep değildir)". Örneğin sırf, rivayet olduğu üzere Hadis’de bahsi geçtiği biçimde Allah’ın Uluv’undan ve Cihet’inden (yönünden) bahsettiğimiz için Mücessime sayılmayız." (Şeyh Abdullah, Mekke Ahalisi’ne Mektup, ed-Durer esSeniyye fi’l-Ecvibe en-Necdiyye, 1/234) Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab’ın Alimler ve Mezhebler Hususundaki Görüşünün Hakikati Müfteriler Şeyh’in, Alimler’e ve Mezhebler'e itibar etmediğini ve kendinden 59 önce gelen Alimlerin ve Mezhebler'in görüşüne muhalif görüş sahibi olduğunu iddia eder. Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab (rahimehullah) der ki: وما عليه االعتماد من أقوال األئمة،نحن مقدلون الكتاب والسنة وصالح سلف األمة وأحمد بن، ومحمد بن إدريس، ومالك بن أنس،األربعة أبي حنيفة النعمان بن ثابت حنبل رحمهم هللا "Bizler Kitab'a, Sünnet'e ve ümmetin Salih, Selefine uyarız. Dört İmam’ın; Ebu Hanife en-Nu’man bin Sabit, Malik bin Enes, Muhammed bin İdris (eş-Şafii) ve Ahmed bin Hanbel’in (Allah onlara rahmet etsin) görüşlerinden Muteber olanlarına uyarız." (Şahsi Risaleler, 5/96) توجه علي القول،فإن سمعتم أني أفتيت بشيء خرجت فيه من إجماع أهل العلم "Eğer Alimler’in İcma’sına uygun olmayan bir Fetva verdiğimi işitirsen, benim görüşümü reddet!.. " (ed-Durer es-Seniyye, 1/53) وأغلظهم، ومن أشهرهم، فهذه كتبهم موجودة،أن أهل العلم علي خالف ما أنا عليه كالما "Eğer, Alimler’in benim üzerinde olduğum şeyden farklı görüşte olduğunu iddia ediyorsanız, işte kitaplar burada, gösterin (ispat edin)!.." (ed-Durer es-Seniyye, 2/58) كال، والحنبلي، والشافعي، والمالكي،أنا أخاصم الحنفي بكالم المتأخرين من الحنيفة الذين يعتمد عليهم، من علماء مذهبه،أخاصمه بكتب المتأخرين 60 "Ebu Hanife’nin tabileriyle, eski Hanefi Alimler’inin görüşleriyle ve yine Maliki, Şafii ve Hanbel’in tabileriyle her Mezheb’in dayandığı eski Alimler’in görüşleriyle tartışıyoruz. Müteahhirundan olan -kendilerine itimad edilen mezhep ulemasının- kitaplarıyla tartışıyoruz." (ed-Durer esSeniyye, 1/82) مما ال يجوز لغيره ؛ فإن كنت قلته من، االعتقاد في غير هللا: فالذي أنكره: وبالجملة كذلك ؛ أو نقلته عن أهل، فارم به، ليس عليه عمل، فارم به ؛ أو من كتاب لقيته،عندي وعما أجمع عليه العلماء في كل، عن أمر هللا ورسوله، وإن كنت قلته، فارم به،مذهبي أو، ألجل أهل زمانه، أن يعرض عنه: فال ينبغي لرجل يؤمن باهلل واليوم األخر،مذهب ّ ،أهل بلده وأن أكثر الناس في زمانه أعرضوا عنه "Özet olarak, benim yasakladığım şey, birinin Allah’tan başkasının; Allah’tan başkası için imkansız olan şeyleri yapabileceğine inandığı zamandır/inanmasıdır. Dolayısıyla kendiliğimden bu konuda birşey dediğimde beni bununla İtham edin yahut bir Kitab’da benim uymadığım birşey bulduğunuzda beni bununla İtham edin. Veya Mezheb Ehli’nden birinden alıntı yaptığımda beni bununla İtham edin. Ancak; ben, Allah’ın ve Rasulü’nün Emri’ne dayanarak ve bütün Mezhebler’in Alimler’inin İcma ettiği birşey söylersem, o zaman Allah’a ve Kıyamet’e İman etmiş birisinin bunu sırf kendi zamanındaki insanlar veya kendi halkı yada kendi zamanındaki insanların çoğunluğu reddediyor diye reddetmesi uygun değildir." (ed-Durer es-Seniyye, 1/76) أما مذهبنا فمذهب اإلمام أحمد إمام أهل السنة وال ننكر على أهل المذاهب األربعة إذا لم وإجماع األمة وقول جمهورها،يخالف نص الكتاب والسنة "Mezhebimize gelince; bizim mezhebimiz Ehli Sünnet'in imamı İmam 61 Ahmed bin Hanbel'in mezhebidir. Dört mezhebe tabi olanları da Kitap ve Sünnet nasslarına, ümmetin icmasına ve cumhurun kavline muhalif olmadıkları sürece inkar etmeyiz." (Şahsi Risaleler, 5/107) وما لم يوافق،وأما المتأخرون رحمهم هللا فكتبهم عندنا نعمل بما وافق النص منها النص النعمل به "Mutahhirun’un (rahimehumullah) kitapları ise bizde mevcuttur ve nassa muvafık oldukları sürece onlarla amel ederiz; nassa muvafık olmadıkları zaman ise onlarla amel etmeyiz." (Şahsi Risaleler, 5/101) Muhammed ibni Abd’il Vehhab şöyle demiştir: " ثم إننا نستعين على فهم كتاب هللا بالتفاسير المتداولة ومن أجلّها لدينا تفسير ابن ومختصره البن كثير الشافعي وكذلك البغوي والبيضاوي والخازن،جرير الطبري وعلى فهم الحديث بشرح األئمة المبرزين كالعسقالني،والحداد والجاللين وغيرهم ،والقسطالني على البخاري والنووي على مسلم والمناوي على الجامع الصغير " :ونحرص على كتب الحديث خصوصا األمهات الست وشروحها " إلى أن يقول ونعتني بسائر الكتب في سائر الفنون أصوال وفروعا وقواعد وسيرا ونحوا وصرفا "وجميع علوم األئمة “Sonra biz, Allah’ın Kitabı’nı anlamak için elimizdeki yaygın Tefsir kitaplarından yararlanıyoruz. Bizdeki bu Tefsir kitaplarının en kıymetlisi İbni Cerir et-Taberi’nin Tefsiri’dir. Onun özeti durum undaki Şafii Mezhebi’ne mensub olan İbni Kesir’in Tefsiri’dir. Aynı şekilde Beğavi, Beydavi, Hazin, Haddad, Celaleyn ve diğer Tefsir kitaplarıdır. Hadisi anlamak için, Buhari’nin Sahihi’ni şerh eden İbni Hacer el-Askalani ve 62 Kastalani, Müslim’in Sahihi’ni şerh eden Nevevi ve Camiu’s-Sağir’i şerh eden Menavi gibi tanınmış imamların kitaplarından yararlanıyoruz. Hadis kitaplarına, özellikle de Kütüb-i Sitte ve bunların şerhlerine önem veriyoruz.” Ardından şöyle demiştir: " " ونعتني بسائر الكتب في سائر الفنون أصوال وفروعا وقواعد:إلى أن يقول "وسيرا ونحوا وصرفا وجميع علوم األئمة "(Bu ilimlerin dışında) diğer dallardaki usul, furu, kavaid, siyer, nahiv, sarf ve bütün imamların ilimleri hakkında yazılan kitaplarla da ilgileniyoruz." (Süleyman ibni Sehman, el-Hidayetu’s-Sünniyye ve’t-Tuhfetu’lVehhabiyye en-Necdiyye, 39-40) Şeyh Abdullah ibni Muhammed ibni Abd’il Vehhab (rahimehullah) der ki: أو، من كتاب، بأنا قابلون ما وضحوا برهانه،بأن صرح لهم األمير حال اجتماعهم بقوله صلى، المأمورين باتباعهم، كالخلفاء الراشدين، أو أثر عن السلف الصالح،سنة هللا عليه وسلم " عليكم بسنتي وسنة الخلفاء الراشدين من بعدي " أو عن األئمة إلى آخر القرن الثالث ؛ لقوله صلى هللا، ومن تلقى العلم عنهم،األربعة المجتهدون ثم الذين،عليه وسلم " خيركم قرني ثم الذين يلونهم،" يلونهم. وتابعون للدليل الجلي الواضح ؛ وال نبالي، أنا دايرون مع الحق أينما دار: وعرفناهم ،ً فلم ينقموا علينا أمرا،حينئذ بمخالفة ما سلف عليه من قبلنا "Emir (Suud) açıkca toplantıda bizim, Kitab’dan yada Sünnet’ten yahut da 63 Raşid Halifeler gibi, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in: "Benim Sünnet’ime ve de benden sonraki Raşid Halifeler’imin Sünnet’ine uyunuz.” sözüyle Sünnetler’ine uymakla yükümlü olduğumuz Selefu’s-Salihin’den olanlardan veyahut da Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in: "İnsanların en hayırlısı benim çağımda yaşayan (Ashab’ım)dır. Sonra onlardan sonra gelen (Tabiin) ve sonra onlardan sonra yaşayan (Tebe-i Tabiin olan)lardır." sözü uyarınca dört Müctehid İmam’dan ve onlardan İlim edinenlerden, ilk üç neslin sonuna kadar olan (Selef-i Salihin) Alimler’den bir Asar (gibi Şer’i Deliller’den) açık bir Delil getirmeleri durumunda kabul edeceğimizi söyledi. Bizler (yine) onları; bizim, ucu her nereye varırsa varsın, Hak üzere olduğumuz ve Sahih Deliller’in takipçileri (ve uygulayıcıları) olduğumuz ve bu tutumumuzun bizden öncekilerin üzerinde bulundukları şeye Muhalefet’te olmasına aldırış etmediğimiz hususunda bilgilendirdik ve onlar (bu sayılanlardan) hiçbirini reddetmediler." (Şeyh Abdullah, Mekke Ahalisi’ne Mektup, ed-Durer es-Seniyye fi’l-Ecvibe en-Necdiyye, 1/223224) ، وال ننكر على من قلد أحد األئمة األربعة، على مذهب اإلمام أحمد بن حنبل،في الفروع ونحوهم ؛ وال، واإلمامية، والزيدية، لعدم ضبط مذاهب الغير ؛ الرافضة،دون غيرهم بل نجبرهم على تقليد أحد األئمة األربعة،نقرهم ظاهرا ً على شيء من مذاهبهم الفاسدة . ، إال أننا في بعض المسائل، وال أحد لدينا يدعيها،وال نستحق مرتبة االجتهاد المطلق وال معارض، وال مخصص، أو سنة غير منسوخ، من كتاب،إذا صح لنا نص جلي كارث الجد، وتركنا المذهب، أخذنا به: وقال به أحد األئمة األربعة،بأقوى منه وإن خالف مذهب الحنابلة، فإنا نقدم الجد باإلرث، واألخوة. 64 وال نفتش على أحد في مذهبه ،وال نعترض عليه ،إال إذا اطلعنا على نص جلي ،مخالفا ً لمذهب أحد األئمة ،وكانت المسألة مما يحصل بها شعار ظاهر ،كإمام الصالة ،فنأمر الحنفي ،والمالكي مثالً ،بالمحافظة على نحو الطمأنينة في االعتدال ،والجلوس بين السجدتين ،لوضوح دليل ذلك ؛ بخالف جهر اإلمام الشافعي بالبسملة ،فال نأمره باألسرار ،وشتان ما بين المسألتين ؛ فإذا قوي الدليل :أرشدناهم بالنص ،وإن خالف المذهب ،وذلك يكون نادرا ً جداً ،وال (ص )228مانع من االجتهاد في بعض المسائل دون بعض ،فال مناقضة لعدم دعوى اإلجتهاد ،وقد سبق جمع من أئمة المذاهب األربعة ،إلى اختيارات لهم في بعض .المسائل ،مخالفين للمذهب ،الملتزمين تقليد صاحبه ثم إنا نستعين على فهم كتاب هللا ،بالتفاسير المتداولة المعتبرة ،ومن أجلها لدينا : تفسير ابن جرير ،ومختصره البن كثير الشافعي ،وكذا البغوي ،والبيضاوي ،والخازن، والحداد ،والجاللين ،وغيرهم .وعلى فهم الحديث ،بشروح األئمة المبرزين : كالعسقالني ،والقسطالني ،على البخاري ،والنووي على مسلم ،والمناوي على الجامع .الصغير ونحرص على كتب الحديث ،خصوصا ً :األمهات الست ،وشروحها ؛ ونعتني بسائر الكتب ،في سائر الفنون ،أصوالً ،وفروعاً ،وقواعد ،وسيراً ،ونحواً ،وصرفاً ،وجميع علوم األمة "Din’in Furu’sunda İmam Ahmed ibni Hanbel’in Mezheb’i üzereyiz. Dört (Mezheb sahibi) İmam’dan herhangibirini Taklid eden kişileri, Mezhebler’i netleşmemiş kimseleri Taklid eden kişilerin aksine, kınamamaktayız. Rafıza, Zeydiyye, İmamiyye ve benzerleri (ne gelince); biz onların sapık Mezhebler’inden hiçbir şeyi kabul etmiyoruz bilakis onların da dört (Mezheb sahibi) İmam’dan birisine uymasını gerekli buluyoruz. Bizler 65 Mutlak Müçtehidlik makamına layık değiliz ve bizden hiçkimse böyle birşeyi iddia etmemektedir. Ancak bazı durumlarda, Kitab’dan yada Sünnet’ten Nesh edilmemiş yada Tashih olunmamış yahut da kendisinden daha güçlü bir Delil’le çelişmeyen ve de dört İmam’dan birinin görüşüne Muvafık bir Sahih Nass bulduğumuzda; onu alır ve Mezheb’in söylediğini terkederiz. Mesela dede ile kardeşlerin Varisliği ile alakalı hususta Hanbeli Mezhebi aksini söylese de, bizler dedeye Veraset’de öncelik veririz. Biz, kimsenin Mezhebi’ni sormaz ve ona Muhalefet’te bulunmayız ancak Din’in Şi’arlarını içeren bir hususta; İmamlar’dan birinin Mezheb’iyle çelişen Sarih bir Nass bulduğumuzda mesela namaz İmam’ı (örneğinde olduğu gibi) biz Hanefi ve Malikiler’den mesela Rüku’dan kalkarken ve iki Secde arasında (bizim gibi) İtidal’li davranmalarını isteriz bu konudaki açık Nass’tan dolayı. Ki bu örnek Şafi İmam’ın açıktan Besmele okumasının aksinedir, biz ona (Besmele’yi) gizliden okumasını emretmeyiz (çünkü bu konudaki Nasslar eş-kuvvettir). Bu iki mesele arasında çok büyük farklılıklar vardır. Delil güçlü olduğunda, biz onlara – kendi Mezhebler’inin görüşüyle çelişse dahi- Nass’a tabi olmayı tavsiye ederiz ki bu pek sık rastlanılan birşey değildir. Bazı meselelerin aksine, bir meselede diğerleriyle çelişen bir İctihad’ı da kınamayız, bu (Mutlak) İctihad’da yetersizlik iddiası ile de çelişmez. Dört Mezheb İmamlar’ından bir grubun bazı meselelerde kendilerine has görüşleri vardır ki bu görüşler tabi oldukları Mezhep İmamı’nın Mezheb’inin görüşüyle çelişir. Dahası biz Allah’ın Kitab’ını anlayabilmek için meşhur ve de saygıdeğer Tefsir kitaplarından yardım alıyoruz. Bizim için en mühim olanları: İbni Cerir (et-Taberi’nin) Tefsir’i ve onun özeti olan İbni Kesir eş-Şafii’nin 66 Tefsir’i ve yine el-Beğavi, el-Hazin, el-Haddad, el-Celaleyn ve diğerleri. Hadisleri anlayabilmek için ise seçkin Alimler’in Şerhler’ini mesela Buhari Şarihler’i (İbni Hacer) el-Askalani ve (ayrıca) el-Kastalani, Müslim Şarihi Nevevi ve Cami es-Sağir Şarihi el-Mennavi (başvurduğumuz kitaplardandır). Biz Hadis kitaplarına çok önem vermekteyiz özellikle el-Ummahat es-Sitte ve onların Şerhler’ine. Usul, Furu, Kavaid, biyografi, dilbilgisi, morfoloji ve Ümmet’in diğer bilimlerini de içerisine alan (Tefsir ve Hadis’den başka) alanlardaki kitaplara da çok önem vermekteyiz." (Şeyh Abdullah, Mekke Ahalisi’ne Mektup, ed-Durer es-Seniyye fi’l-Ecvibe en-Necdiyye, 1/227228; Süleyman bin Sehman, el-Hidayetu’s-Sünniyye ve’t-Tuhfetu’lVahhabiyye en-Necdiyye, 39-40) " وكتبهم،وعندنا أن اإلمام ابن القيم وشيخه (ابن تيمية) إماما حق من أهل السنة فإن كل أحد يؤخذ من قوله،عندنا من أعز الكتب إال أننا غير مقلدين لهم في كل مسألة : ومعلوم مخالفتنا لهم في عدة مسائل منها،ويترك إال نبينا محمد صلى هللا عليه وسلم فإننا نقول به تبعا لألئمة األربعة،طالق الثالث بلفظ واحد في مجلس "Bize göre, İbni Kayyım ve hocası İbni Teymiyye Ehli Sünnet’in hak üzere olan iki alimidir. Bu ikisinin kitapları bizim yanımızda kitapların en kıymetlisidir. Fakat biz, her meselede onları taklit etmiyoruz. Çünkü Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)’in sözünden başka herkesin sözü kabul edilir veya terkedilir. Bilindiği gibi biz, birçok meselede onlara muhalefet etmekteyiz. Bu meselelerden birisi de, bir mecliste bir lafızla üç talakın vuku bulacağını söylememizdir. Çünkü biz, bu meselede dört mezhep imamının dediklerine uyarız." (Süleyman ibni Sehman, elHidayetus-Sünniyye ve’t-Tuhfetu’l-Vehabiyye en-Necdiyye, 49) 67 Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab'dan Muhaliflerine ve Daveti'ne Karşı Şüphe İçerisinde Olanlara Samimi Nasihat Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab (rahimehullah); kendisine, Davet’ine ve onunla birlikte hareket edenlere karşı düşmanlık gösteren, iftira atan ve Batıl’ı Nisbet edenlere hitaben der ki: أن، أني أذكر لمن خالفني: قبل أن أذكر لك صفة الدين ؛ األول، أمرين: وأنا أذكر لك : وأقول لهم،الواجب على الناس اتباع ما وصى به النبي صلى هللا عليه وسلم أمته وال تأخذوا من كالمي شيئا ً ؛ لكن إذا عرفتم كالم رسول هللا، انظروا فيها،الكتب عندكم ولو خالفه أكثر الناس، فاتبعوه،صلى هللا عليه وسلم الذي في كتبكم "Bana Muhalefet edenlere hatırlatırım ki, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in bu Ümmet’e nasihat ettiği (Sünnet’i)ne uymak Vacib’dir. Ve onlara derim ki: Kitaplar sizin yanınızda. Onlara bakın ve benden hiçbir şey almayın. Ancak, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in sözlerinin sizin kitaplarınızda olduğunu öğrendiğinizde, bu durumda –insanların çoğu karşı çıksa da- ona uyun!." (ed-Durer es-Seniyye, 1/89) الذي في كتبكم ؛، وال تطيعوا إال أمر رسول هللا صلى هللا عليه وسلم،ال تطيعوني فقدم لنفسك ما، لكن ما يقدر يظهره، أن كل عاقل مقر به: وتفكر في األمر الثاني أنه ما ينجيك إال اتباع رسول هللا صلى هللا عليه وسلم والدنيا: واعلم،ينجيك عند هللا ما ينبغي للعاقل أن ينساهما،والنار، والجنة،زائلة "(Şartsız koşulsuz) bana veya bir başkasına –sizin kitaplarınızda bulunan 68 Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in emri olması müstesnauymayın!.. Bilin ki; Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e tabi olma dışında hiçbir şey sizi kurtaramaz!.. Bu Dünya hayatı geçicidir ve vicdan sahibi hiç kimse için Cennet ve ateş (Cehennem) hususunda gaflet içinde olmak doğru değildir." (ed-Durer es-Seniyye, 1/90) وأما إلى سنة رسوله صلى هللا،وأنا ادعوا من خالفني إلى أحد أربع ؛ إما إلى كتاب هللا دعوته إلى المباهلة: عليه وسلم وأما إلى إجماع أهل العلم ؛فإن عاند "Bana Muhalefet edenleri dört şeye Davet ettim: Ya Allah’ın Kitabı ya Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Sünnet’i veya Alimler’in İcması. Eğer reddederse bu durumda onu (dördüncüye) Mübahale (lanetleşme)’ye davet ederim." (ed-Durer es-Seniyye, 1/55) Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab (rahimehullah) kendisi, Daveti ve onunla birlikte hareket edenler hususunda kafası karışık olan ve şüphe içerisinde olanlara hitaben der ki: وبعد األذان، وأدبار الصالة، كآخر الليل، خصوصا ً أوقات اإلجابة،واالنطراح بين يديه . أنه صلى هللا عليه وسلم، خصوصا ً الذي ورد في الصحيح،وكذلك باألدعية المأثورة عالم، فاطر السموات واألرض، وإسرافيل، وميكائيل، " اللهم رب جبرائيل: كان يقول الغيب والشهادة أنت تحكم بين عبادك فيما كانوا فيه يختلفون اهدني لما اختلف فيه من ، إنك تهدي من تشاء إلى صراط مستقيم " فعليك باإللحاح بهذا الدعاء،الحق بإذنك : وقل، وبالذي هدى إبراهيم لمخالفة الناس كلهم،بين يدي من يجيب المضطر إذا دعاه يا معلم إبراهيم علمني. ( ثم جعلناك على: ففكر في قول هللا تعالى،) وإن صعب عليك مخالفة الناس43(ص 69 إنهم لن يغنوا عنك من هللا،شريعة من األمر فاتبعها وال تتبع أهواء الذين ال يعلمون ) ] (وإن تطع أكثر من في األرض يضلوك عن سبيل هللا19-18: شيئا ً ) [الجاثية وسيعود غريبا ً كما،ً " بدأ اإلسالم غريبا: ]وتأمل قوله في الصحيح116: [األنعام ": " إن هللا ال يقبض العلم " إلى آخره وقوله: بدأ" وقوله صلى هللا عليه وسلم "وإياكم ومحدثات: وسنة الخلفاء الراشدين المهديين من بعدي " وقوله،عليكم بسنتي فان كل بدعة ضاللة،" األمور "Sürekli olarak Allah’a –özellikle de Dualar’ın kabul edildiği; gecenin son bölümü, namazın sonu ve Ezan'dan sonra- Dua edin ve Allah’a karşı alçakgönüllü olun. Nasslar’da (Kur’an ve Sünnet’de) geçen Dualar ile Dua etmelisiniz özelliklede Sahih’de geçen Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ettiği şu Dua: ”Ey Cibril’in, Mikail’in ve İsrafil’in Rabbi olan Allah’ım, gökleri ve yeri yaratan, gizliyi ve görüneni bilen, ihtilafa düştüklerinde kullarının arasında hüküm veren Sen’sin, beni izninle haktan ihtilaf edildiğinde dosdoğru yola ilet, muhakkak ki Sen dilediğini doğruya iletensin.” Bu Dua’yı etmekte –zorluk anında seslendiğinde, seslenene İcabet eden’in ve İbrahim (aleyhi selam)’a Hidayet eden ve onu bütün insanlara muhalefet ettirenin (Allah’ın) katında- ısrarcı olun. Ve deyin ki: "Ya (ey) İbrahim’in Muallim’i (olan Allah'ım) bana da öğret!" Eğer insanlara muhalefet etmekte zorluk görüyorsanız, Allah’ın sözü üzerinde düşünün: "Sonra seni de bu emirden bir Şeri’at üzerine kıldık; öyleyse sen ona uy ve bilmeyenlerin Heva (istek ve tutku)larına uyma. Çünkü onlar, Allah'tan (gelecek) hiç bir şeyi senden savamazlar." (elCasiye 45/18-19); "Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak zan ve tahminle yalan söylerler." (el-En’am 6/116) Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Sahih’de bulunan şu sözleri üzerinde 70 düşünün: "İslam garib olarak başladı ve garibliğe dönecektir." ve (Rasulullah) sallallahu aleyhi ve sellem’in şu sözü: "Şüphesiz Allah, (...) ilmi çekip-almayacaktır..." (Hadis’in) sonuna kadar ve şu sözü: "Benim Sünnet’ime ve benden sonra gelecek olan Raşid Halifeler’imin Sünnet’ine yapışın!.." ve: "Sonradan ortaya çıkan herşeyden sakının zira her Bid’at Dalalet’tir..." (ed-Durer es-Seniyye 1/42-43) و إن تبين لكم: إشاعته في الناس, الذي ال ريب فيه؛ و أن الواجب, أن هذا هو الحق و أقر, و تاب إلى هللا, من أدى الواجب عليه: و الرجال؛ فرحم هللا, و تعليمه النساء, و, أن يهدينا و إياكم: كمن ال ذنب له؛ و عسى هللا, على نفسه؛ فإن التائب عن الذنب و السالم, لما يجب و يرضى, إخواننا "Eğer sizlere daha anlaşılır olduysa (bilin ki), bu; kendisinde şüphe bulunmayan kakikattir ve (bunu) insanlar arasında yaymak, erkeklere ve kadınlara öğretmek Vacib’dir. Bundan sonra, Allah görevini yerine getirene, Allah’a tevbe eden ve durumunu O’na açana -ki bir günahından tevbe edenin durumu hiç günahı olmayan gibidir- rahmet etsin!.. Allah bizleri, sizleri ve Allah’ın sevip razı olduğu kardeşlerimizi Hidayet’e yöneltsin ve’s-selam!.." (ed-Durer es-Seniyye 2/43) Böylelikle çalışmanın sonuna gelmiş olduk. Rabbani bir Alim olan Müceddid Şeyh’ul İslam Muhammed ibni Abd’il Vehhab (rahimehullah)'a, onun yolunu takib eden Necd Uleması'na ve Tevhid Daveti'ne karşı atılan iftiralara gücümüz nisbetinde cevap vermeye çalıştık. "Rabbimiz bizden (bunu) kabul et. Şüphesiz, Sen işiten ve bilensin!.." (el-Bakara 2/127) Hamd, alemlerin Rabbi olan; en güzel İsim ve Sıfatlar’ın sahibi Aziz ve Celil olan, Allah'adır. Salat ve Selam kulları arasından seçip şanını yücelttiği, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'edir. Ali’ne, 71 Zevceleri’ne, Ashabı’na ve Kıyamet'e kadar onun yoluna İttiba edecek olan Müslümanlar’a selam olsun!.. 72