Tarih Okulu Dergisi (TOD) Mart 2015 Yıl 8, Sayı XXI, ss. 195-212. Journal of History School (JOHS) March 2015 Year 8, Issue XXI, pp. 195-212. DOI No: http://dx.doi.org/10.14225/Joh670 KARADENİZ’DE OSMANLI HÂKİMİYETİ VE RUSYA’NIN SICAK DENİZLERE İNME MÜCADELESİ Ömer TELLİOĞLU Özet Karadeniz uzun bir dönem Osmanlı Devleti’nin bir iç denizi olarak kalmıştır. Ancak Rusların 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile Karadeniz’in kuzey sahillerinde sağlam mevziler elde etmesi ve akabinde Kırım’ı ilhakı ile Osmanlı Devleti’nin Karadeniz üzerindeki tek hâkim güç olma konumu sona erdi. Bundan sonra Karadeniz sadece Osmanlı Devleti ve Rusya ekseninde bir çatışma ve nüfuz mücadelesi alanı olmanın çok ötesinde, uluslararası aktörlerin de dâhil olduğu bir mücadele sahasına dönüştü. Karadeniz’deki Rus varlığı, Osmanlı Devleti’nin bölgedeki ekonomik ve siyası gücünü zayıflatmanın yanında, doğrudan doğruya payitahtını da Karadeniz’den gelecek bir tehdide açık hale getirdi. Anahtar Kelimeler: Karadeniz, Osmanlı, Rusya, Boğazlar, Ayastefanos Ottoman Domination in the Black Sea and Russia's Struggle to Attainment the Warm Seas Abstract The Black Sea was inland sea to the Ottoman State for quite a while. However, Russians gained respectful positions on the North coasts by the Treaty of Küçük Kaynarca 1774, and after the accretion of Crimea, Ottoman`s position of being the only dominant power was ended. Hence, the Black Sea behind being field of competition and fight beetwen Russia and Ottoman State, it became a dominance arena that some international actors was included. The existence of Russian power on Black Sea, beside was reducing the control of Ottoman over economy and politics in the area, it also let a threat for the capital city of Ottomans from the side of Black Sea. Keywords: Black Sea, Ottomans, Russia, Straits, Ayastefanos Dr. Ömer Tellioğlu Fatih Sultan Mehmed’in 1461 yılında Trabzon’u fethetmesi ile birlikte Karadeniz’in güney sahilleri tamamen Osmanlı Devleti’nin hükümranlığı altına girmişti. Bu dönemde Osmanlı donanmasının gemi sayısı üç yüze ulaşmıştı1. Mora’nın ve akabinde Arnavutluk ve Bosna’ya kadar uzanan Balkanların güney kısmının fethedilmesi, Osmanlı başkentine ulaşan deniz yollarını güvence altına alırken, 1477 yılında Mengli Giray’ın Kırım hanlığına gelişinden 2 sonra kuzey sahillerinin de Osmanlı hâkimiyeti altına girmesiyle Karadeniz bir iç deniz hüviyetine bürünmüş oldu. Bu durum, boğazlarda da Osmanlı hâkimiyetinin tek taraflı olarak kullanılmasını sağlamıştır. Osmanlı Devleti'nin Karadeniz ve boğazlarda hâkimiyetini tek taraflı olarak kullanması “Boğazların kapalılığı ilkesi” şeklinde nitelendirilmiştir. Bu ilke, "İmparatorluğun kadîm kaidesi" olarak da anılır 3. Osmanlı Devleti bu kural gereğince, Karadeniz’de sadece imtiyaz tanıdığı ülkelerin ticari gemilerinin dolaşmasına izin vermiştir. Venedik (1454), Fransa (1536), İngiltere (1579) ve Hollanda (1598) tarihlerinde elde ettikleri imtiyazlarla bu izne sahip devletler olmuşlardır 4. Öte taraftan, verilen bu imtiyazlar, tek taraflı olarak tanınmış haklar olup antlaşma niteliği taşımazlar. Dolayısıyla tek taraflı olarak verilmiş olan bu ayrıcalıklar uygulanma şekli ve süresi Osmanlı Devleti’nin uhdesinde olduğu için zikredilen "kapalılık ilkesi”ne halel getirmemekteydi. Rusya Karadeniz’de ilk olarak serbest ticaret hakkını 1720 tarihinde imzalanan bir antlaşma ile elde etmiştir 5. Fakat bu antlaşmanın maddeleri muğlaktı ve antlaşma metninde Rus tüccarlarının Karadeniz’deki statüleri açıkça belirtilmemişti. Rus tüccarların Karadeniz’deki statüleri 18 Eylül 1739 tarihli Belgrad Antlaşması ile belirlenmiştir. Bu antlaşmaya göre, Rusya Karadeniz’de gemi bulundurmayacak ve Rus tüccarları Osmanlı Devleti gemileri ile ticaret yapabilecekti. Rusya Belgrad Antlaşması ile aynı zamanda Azak’a hâkim olarak güneye inme emeli doğrultusunda Karadeniz’e çıkarak, önemli bir adımı da atmış oluyordu 6. Bu antlaşma Rus gemilerine Karadeniz’de seyrüsefer hakkı tanımamıştı. Antlaşmaya göre Ruslar, Karadeniz’de savaş ve 1 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, TTK, Ankara 1988, C. II, s. 53. Age, C. II, s. 132. 3 Yüksel İnan, Türk Boğazlarının Siyasal ve Hukuksal Rejimi, Ankara, 1986, s. 7. 4 Rifat Uçarol, Siyasi Tarih (1789 - 1994), Filiz Kitabevi, İstanbul 1985, s. 184. 5 Cemal Tukin, Osmanlı İmparatorluğu Devrinde Boğazlar Meselesi, İstanbul 1947, s. 43. 6 Erdoğan Keleş, “Kırım Savaşı’nda (1853-1856) Karadeniz ve Boğazlar Meselesi”, OTAM, , S. 23, Ankara 2008, s. 152. 2 [196] Karadeniz’de Osmanlı Hakimiyeti ve Rusya’nın Sıcak Denizlere İnme Mücadelesi ticaret gemisi bulunduramayacak ve Karadeniz sahillerinde gemi inşa edemeyecek, aynı zamanda Azak Denizi ile Karadeniz’de yalnızca Osmanlı gemileri ile ticari faaliyetlerde bulunabilecekti7. Dolayısıyla Ruslar, bu antlaşma ile ne Karadeniz’de seyrüsefer hakkını elde edebilmiş ve ne de boğazlardan geçerek Akdeniz’e çıkabilme emeline ulaşabilmişti8. Ancak, Rusya’nın Karadeniz’de yüzdürdüğü ilk savaş gemisi Kriepost teçhiz edilerek fevkalade elçi ile birlikte İstanbul’a gelmesi9 Karadeniz’in bir Osmanlı iç denizi olmaktan çıkıp Rusya’nın da ortak olduğu bir statüye kavuşmasının ilk ve açık deliydi. Karlofça Antlaşması’nın (1699) müzakereleri Avusturya, Polonya, Rusya ve Venedik ittifakı ile yapılmış, ancak Rusya ile kesin bir metin üzerinde mutabık kalınamaması üzerine muvakkat bir mütareke imzalanmıştı. 1700 yılında İstanbul’da yapılan antlaşma ile dört yıldır devam eden savaşa son verildi10. Antlaşmaya göre Azak Kalesi Rusya’ya bırakılırken, Taganrog’da Ruslar tarafından inşa edilen kalenin varlığı da kabul edildi. Böylece Rusya Karadeniz’e açılmak için sağlam bir üs edinmiş oldu. Osmanlı imparatorluğunun dağılma sürecine girmesinde en önemli dış amillerden birisi de Rusya’nın Deli Petro (1682-1725) liderliğinde güçlü bir tehdit unsuru haline gelmesidir. Petro, güneydeki denizlere inme siyasetini Rus çarlığının ana amacı olarak uzun vadeli devlet politikası haline getirmişti. Osmanlı Devleti’nin bekası için bir dönüm noktası oluşturması açısından 1774’te imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması ve sonrasındaki gelişmeler ayrı bir önem arz etmektedir. Bu antlaşma sonrasında meydana gelen gelişmeler, Osmanlı Devleti idaresini hem içişlerinde ve hem de uluslararası ilişkilerinde dış güçlerin müdahalesine açık hale getirmiştir. 1770’te Çeşme’de demirli donanmanın yakılması Osmanlı Devleti için büyük bir felaket olmuştur 11. Osmanlı donanmasının imha edilmesi, Karadeniz’den uzak tutulmaya çalışılan Rusların Baltık donanması ile Akdeniz’deki Osmanlı güvenliği için büyük bir tehdit unsuru haline gelmesi sonucunu doğurdu 12. 7 Sergey Goryanof’un kaydettiğine göre, Rusların Karadeniz’de bir donanma bulundurmaları veya inşa etmelerini engelleyen hüküm Fransız delegesinin ısrarı üzerine antlaşmaya konulmuştu. Bkz. Sergey Goryanof, Rus Arşiv Belgelerine Göre Boğazlar ve Şark Meselesi, Haz. Ali Ahmetbeyoğlu- İshak Keskin, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2006, s. 46. 8 Nihat Erim, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, Ankara 1953, s. 80 vd. 9 Goryanof, age, s. 45. 10 Erim, age, s. 37-47. 11 Erim, age, s. 62. 12 Erim, age, s. 118. [197] Ömer Tellioğlu 1771 yılında Ruslar, Kırım’a saldırdı ve yaptıkları propagandalar sonucunda bazı Tatar prenslerini bağımsızlık vaadiyle kendi taraflarına çekmeyi başardılar13. Kırım Hanı Selim Giray’ın az sayıdaki askerleri ile mağlup olması üzerine İstanbul’a sığınmak zorunda kalması, Kırım’ın savunulmasını oldukça zorlaştırdı. 1772 Nisan ayında Ruslarla bir mütareke teşebbüsünde bulunulduysa da bu gerçekleştirilemedi. Rusya’nın, İngilizlerin yardımıyla Baltık donanmasını Akdeniz’e indirmiş olması o güne kadar Osmanlı Devleti’ne karşı Rusya ile işbirliği içinde bulunan Avusturya’yı telaşa düşürdü ve iki ülke çıkarları çatışır hale geldi. Bundan dolayı Avusturya ile Bâbıâli arasında İstanbul’da iki ay süren gizli müzakerelerden sonra 6 Temmuz 1771’de bir antlaşma imzalandı. Ancak İngiliz sefirinin antlaşmayı ele geçirmesinden dolayı bu antlaşma tasdik edilemedi 14. Öte taraftan Avusturya’nın da Tuna boylarından ilerleyerek Karadeniz’e ulaşmak için Osmanlı Devleti’ne karşı yeni bir strateji belirlemesi, aynı bölge üzerinde Slav yayılmacılığı politikası izleyen Ruslarla karşı karşıya gelmesinin sebeplerinden birisidir15. Rusya, Tuna Nehri’nin batı yakasının tamamen ele geçirilmesi ve Kırım’ın istila edilmesi gibi savaştan önce planladığı hedeflere ulaşılmış olması ve orduda ciddi boyutlara varan veba salgınından dolayı bir barışın yapılmasına taraftardı. Avusturya ile Prusya’nın girişimi ve Sadrazam Muhsinzâde Mehmed Paşa’nın barışa taraftar olması, barış görüşmelerinin başlaması için bir zemin oluşturdu. 21 Temmuz 1774 tarihinde imzalanan Kaynarca Antlaşması’nın 3. maddesi ile Kırım, Kuban, Bucak, Yedisan, Canboyluk ve Yediçkul gibi kabilelerin, hanlarını diledikleri gibi seçmeleri ve bağımsızlıkları kabul edilmekteydi. Antlaşmaya göre Kırım sadece dini meselelerde hilafet makamına bağlı olacak, ancak bu durum Kırım hanlarının siyasi haklarına halel getirecek şekilde bir uygulamaya dönüştürülemeyecektir. Ne Osmanlı Devleti ve ne de Rusya Kırım’da memur veya asker bulunduramayacak, içişlerine müdahale etmeyeceklerdir16. 16. Madde ile Baserabya, Akkirman, Kili, İsmail ve sair kaleler ile Eflak ve Boğdan Osmanlı Devleti’ne iade edilirken, 18. madde ile Kıl 13 Osman Köse, 1774 Küçük Kaynarca Andlaşması, TTK, Ankara 2006, s. 67. Mustafa Nuri Paşa, Netayic ül-Vukuat, Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi, Hazırlayan: Neşet Çağatay, C. III-IV, s. 65, 66, 67. 15 Rifat Uçarol, 1878 Kıbrıs Sorunu ve Osmanlı-İngiliz Anlaşması : (Ada’nın İngiltere’ye Devri), İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1978, s. 28. 16 Köse, age, s. 114. 14 [198] Karadeniz’de Osmanlı Hakimiyeti ve Rusya’nın Sıcak Denizlere İnme Mücadelesi Burun kalesi, 19. madde ile de Kırım’daki Kerç ve Yeni Kale Ruslara bırakıldı17. Karadeniz’i bir Türk gölü olmaktan çıkaran antlaşmanın 11. maddesinde yer alan hükümlerdi. Bu hükümlere göre, bütün Rus gemilerinin iki ülkenin topraklarını çevreleyen denizlerde serbestçe dolaşması kabul edilmekteydi 18. Bu antlaşma ile boğazlar, Karadeniz ve Akdeniz’de diğer ülkelere tanınan serbestçe ticari faaliyetlerde bulunma hakkı Rusya tarafına da aynı şekilde tanınmaktaydı. Ancak antlaşma metninde ticaret gemileri ibaresinin kullanılması bir anlam ifade etmemekteydi. Çünkü Rus tarihçi Şirokorad’a göre bu sularda dolaşan gemiler sadece diş görünüşleri itibarıyla ticaret gemileriydi 19. Antlaşmaya göre Rusya, gerekli gördüğü yerlere konsolosluklar açabilecek, İngiltere, Fransa ve diğer ülkelerin istifade ettiği ayrıcalıklardan aynı şekilde yararlanma hakkına sahip olacaktı20. Küçük Kaynarca Antlaşması ile Rusya, tarihinde ilk defa Karadeniz’e çıkmış oluyor21 ve İstanbul dâhil bütün Karadeniz sahilleri Rus donanmasının saldırılarına açık hale geliyordu. Bundan dolayı, İstanbul’u muhtemel bir saldırıya karşı korumak için boğaz girişinde Kılâ-ı Hamse adında beş kale yapıldı. Hâlbuki daha önce boğazın girişindeki tabyalar ve boğaz içinde bulunan Anadolu ve Rumeli Kavağı kaleleri ile İstanbul’un güvenliği sağlanabilmekteydi22. Bu antlaşma, Avrupa güçler dengesi üzerinde yaptığı etki ve “Şark Meselesi”nin başlangıcı kabul edilmesi bakımında Avrupa tarihi açısından da önemli antlaşmalardan biridir23. Rusya Küçük Kaynarca antlaşması ile Kırım Hanlığı’nın bağımsızlığını kabul etmekteydi. Ancak Rusya, sürekli olarak Kırım Hanlığı’nın iç işlerine müdahalede bulunmakla kalmadı ve nihayetinde 1783 tarihinde Kırım’ı işgal ederek Rusya’ya ilhak etti. Aynı tarihte Gürcistan bölgesi de Rusya’nın himayesine sokularak24 Karadeniz’in kuzey 17 Köse, age, s. 116. Köse, age, s. 114. 19 A.B. Şirokorad, Rusların Gözünden 240 Yıl Kıran Kırana Osmanlı-Rus Savaşları: KırımBalkalar-93 Harbi ve Sarıkamış, Selenge Yayınevi, İstanbul 2009, s. 190. 20 Köse, age, s. 116. 21 Sir.J.A.R. Marriott, The Remakign of Modern Europe From The Outbreak of The French Revolution To The Treaty of Berlin 1789-1878, 21. Baskı, London 1933, Vol. VI, p.128. 22 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Kaynarca Muahedesinden Sonraki Durum İcabı Karadeniz Boğazının Tahkimi”, Belleten, C. XLIV, Ankara 1980, s. 514. 23 Ayla Efe, “Silistre Eyaletinde Osmanlı-Rus Savaşları Küçük Kaynarca’dan Berline”, Osmanlı Tarih Araştırmaları Dergisi, Ankara 2006, S. 19, s. 138, 139. 24 Rus ordusu Kafkaslardan güneye geçerek Tiflis’i askeri bir üs haline getirdi. Rusya bu şekilde daha sonraki savaşlarda Osmanlı Devleti ile cephesini Balkanlardan Kafkaslara kadar 18 [199] Ömer Tellioğlu sahilleri yapılan tahkimatlar ve kurulan tersanelerde inşa edilen donanmalarla büyük ölçüde Rus hâkimiyetine girmiş oldu. 25 Osmanlı Devleti ise yeni bir savaşı göze alamadığı için Rusya’nın bu gibi keyfi hareketlerle Karadeniz sahillerindeki hâkimiyetini pekiştirmesine karşı çıkamıyordu. 26 1787’de Kırım’ın geri alınması için Yusuf Paşa tarafından ilan edilen savaş, 9 Şubat 1792 tarihinde Yaş kasabasında imzalanan ve on üç maddeden oluşan Yaş Antlaşması ile sona erdi. Mustafa Nuri Paşa, bu savaşta eğer Avusturyalılar da savaş açmamış olsaydı ve ordu iki cephede aynı anda savaşmak zorunda kalmasaydı, Ruslara karşı zafer kazanmanın muhtemel olduğunu söylemektedir27. Ancak Kırım yarımadasını geri almak için açılan bu savaşın sonucunda bu sağlanamadığı gibi, Özi eyaleti de elden gitmiştir 28. Rusya, boğazlarlar, Balkanlar ve Kafkaslara hâkim olarak bir taraftan Ege yolu ile diğer taraftan Kafkaslar üzerinden İskenderun körfezine inerek büyük bir dünya imparatorluğu kurma planları yapmakta idi 29. Bu planlarını gerçekleştirmek için Osmanlı Devleti’nin ortadan kaldırılması gerekmekteydi. Küçük Kaynarca Antlaşması ile bu hedefinin en büyük aşamalarından birini gerçekleştirmişti. Deniz yoluyla güneye inmenin ilk basamağı olan Karadeniz’e inme ideali, bu antlaşma ile gerçekleşmişti. Ayrıca Hıristiyan tebaa üzerinde elde ettiği hâmilik rolü Osmanlı Devleti’ni, sadece sınırlarda değil sınırları içinde de sıkıştıracak fırsatlara sahip olmasını sağladı. Osmanlı Devleti’ne karşı isyan eden Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın ordusu karşısında peş peşe alınan mağlubiyetler ve Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa komutasındaki kuvvetlerin Kütahya’ya kadar ilerlemesi üzerine İstanbul’un tehdit altında olduğunu düşünen II. Mahmut’un, Rus Çarı I. Nikola'dan yardım istemesi üzerine bir Rus filosu boğaza girerek 5 Nisan 1833 tarihinde Beykoz'a asker çıkarttı30. Rusya'nın işe karışması, İngiltere ve Fransa'yı harekete geçirdi ve sonunda Mısır kuvvetlerinin daha fazla ilerlemeleri önlenerek 14 Mayıs 1833'te Kütahya'da uzlaşmaya varıldı. Fakat genişletmiş oldu. Bkz. David R. Stone, A Military History of Russia: From Ivan the Terrible to the War in Chechnya, Westport 2006, s. 85. 25 Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi: 1789-1914, TTK, Ankara 1997, s. 16-17. 26 Yusuf Akçura, Osmanlı Devletinin Dağılma Devri (XVIII. ve XIX. Asırlarda), TTK, Ankara 1988, s. 106. 27 Nuri Paşa, age, III-IV, s. 195 28 Efe, age, s. 195. 29 Rifat Uçarol, Siyasi Tarih, s. 148. 30 Şinasi Altundağ, Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı: Mısır Meselesi 1831-1841, TTK, Ankara 1988, s. 146. [200] Karadeniz’de Osmanlı Hakimiyeti ve Rusya’nın Sıcak Denizlere İnme Mücadelesi gerek II. Mahmut, gerekse Mehmet Ali Paşa bu uzlaşmayı geçici olarak düşündükleri için ileride kesin bir hesaplaşma olacağını biliyorlardı. Bu düşünceler etrafında Mısır kuvvetlerinin tekrar saldırması halinde Ruslarla 8 Temmuz 1833 tarihinde yapılan Hünkâr İskelesi Antlaşması kapsamında Rus yardımı temin edilecekti31. Osmanlı Devleti ve Rusya arasında imzalanan Hünkâr İskelesi Antlaşması altı açık ve bir gizli maddeden oluşmaktaydı. Bu antlaşmayla Rusya, Osmanlı Devleti'nin devamı ve istiklalinin muhafazasını arzu ettiğini bildirmiştir. Antlaşmanın gizli kısmına göre her iki devlet karşılaşacakları bir tehlike halinde birbirlerine bütün imkânları dâhilinde yardımda bulunacaklar, Osmanlı Devleti'nin Rusya'ya maddi yardımda bulunması hususunda zorlanacağı düşünülerek, Bâbıâli'nin Rusya'ya yapacağı yardım Çanakkale Boğazı’nın (Rusya hariç) bütün devletlere kapatılması şeklinde olacaktı. Bu antlaşma ile Rusya yıllardır çok büyük kayıpları göz önüne alarak elde etmeye çalıştığı İstanbul boğazlarını, Hünkâr İskelesi’nde Osmanlı Devleti ile yaptığı antlaşmayla hiçbir kayıp vermeden kontrol altına almış oluyordu 32. Böylece Rusya kendisine Akdeniz'den gelebilecek tehlikeleri boğazların düşmanlarına kapatılması ile önlemekte ve boğazlar üzerinde diğer devletlerden daha çok söz sahibi olmaktaydı. Fakat Rusya'nın İstanbul ve boğazlar üzerinde Osmanlı Devleti'nin hâmiliğine soyunması İngiltere ve Fransa'nın tepkisine neden oldu. Çünkü İngiltere ve Fransa'nın, "Şark Meselesi"nin bu tarzda halline ve Rusya'nın boğazların yegâne hâkimi olmasına asla müsamaha etmeyeceği ortadaydı. Hünkâr İskelesi Antlaşması’ndan sonra batılı devletler, Rusya'nın bu antlaşmayla Osmanlı Devleti üzerinde özellikle boğazlar konusunda elde ettiği başarıyı değerlendirmeye başladılar. İngiltere Hünkâr İskelesi Antlaşması’nın imzalanmasından hemen sonra boğazların tekrar eski durumuna yani boğazların kapalılığı ilkesinin uluslararası bir yükümlülük altına alınması için yoğun bir şekilde çalışmalara başladı. İngiltere Dışişleri Bakanı Palmerston, 26 Ağustos 1833'te Bâbıâli’ye verdiği protesto notasında, Hünkâr İskelesi Antlaşması ile ortaya çıkan Osmanlı-Rus ilişki tarzına diğer devletlerce itiraz edilebileceğini, 31 Kemal Beydilli, Küçük Kaynarca'dan Yıkılışa Osmanlı Devleti Tarihi, C. I, İstanbul 1999, s. 88. 32 Fahir Armaoğlu, age, s. 206. Rusya Dışişleri Bakanı’nın İstanbul’a gönderdiği özel elçisi Prens Orlow’a gönderdiği mektupta, bu antlaşma ile Osmanlı Devleti’nin tehditler karşısında daimi olarak Rus Çar’ının himayesine sokmanın amaçlandığını ifade etmekteydi. Bkz. Armaoğlu, age, s. 207. Rus Çarı’nın Orlof ile padişaha gönderdiği benzer mealdeki mektup için bkz. Goryanof, age, s. 90. [201] Ömer Tellioğlu Rusya'nın bu antlaşmaya dayanarak Osmanlı içişlerine silahlı bir müdahalede bulunduğu takdirde ise, İngiltere'nin sanki böyle bir antlaşma yokmuş gibi çıkarlarının gerektirdiği bir biçimde serbestçe hareket edeceğini belirtiyordu 33. İngiltere Fransa’yı dışlayarak Rusya, Avusturya ve Prusya ile bir ittifak kurdu ve 15 Temmuz 1840 tarihinde Londra'da bir antlaşma imzalandı. Londra Antlaşması’nı imzalayan İngiltere, Rusya, Avusturya ve Prusya, Mehmet Ali Paşa’ya bir ültimatom vererek, el koyduğu Osmanlı donanmasını iade etmesini ve hemen Hicaz, Suriye, Girit ile Adana’dan çekilmesini istediler 34. Bu antlaşmaya göre Rusya, Mısır güçlerine karşı İstanbul’u muhafaza etmek için müdahalede bulunacaktı. Prusya yalnızca diplomatik destek verecek, İngiltere ise, donanma ve kara ordusu ile savaşa katılacaktı. Bu antlaşma ile İngiltere ön plana çıkmış ve Rusya'nın 1833 tarihinde olduğu gibi boğazlar üzerinde üstünlük sağlaması engellenmiştir. İngiltere, bu şekilde boğazlar üzerinde istediğini taraflara kabul ettirmiş oldu. Çünkü Rus Çarı 1831'de Fransa tahtına geçen Kral Phlippe'e nefretinden dolayı İngiltere ile "Şark Meselesi" üzerinde anlaşabileceğini umduğundan bu ittifaka girmiş, Fransa da Mısır konusunda tek başına daha fazla kalamayacağını anlayarak, Mehmet Ali Paşa’dan desteğini çekerek diğer büyük devletlere katılmıştı. İngiltere'nin diğer Avrupalı devletlere kabul ettirdiği Londra Antlaşması ile boğazlar, Avrupalı devletlerin himayesine girmiş oldu. 8 Temmuz 1833’te imzalanan Hünkâr İskelesi Antlaşması’nın 8 yıl için imzalanmış olması ve 1841 yılında bu sürenin dolması, İngiliz Dışişleri Bakanı Palmerston'un diplomatik teşebbüsleri ile boğazlar üzerinde yapılacak bir antlaşmaya Rusya'dan başka İngiltere, Fransa, Avusturya ve Prusya'nın da katılmasını sağladı. Mısır meselesinin halledilmesinden sonra sıra esas konu olan boğazlar meselesinin halline gelmişti. Sekiz yıllık vadesi dolan Hünkâr İskelesi Antlaşması’nın yenilenemeyeceği gerçeğinden hareketle, taraflar 15 Temmuz 1840 tarihinde Londra'da boğazların hukuki statüsünü yeniden belirleyen bir antlaşmaya imza attılar 35. Londra'da İngiltere, Avusturya, Rusya, Fransa, Prusya ve Osmanlı Devleti tarafından imza edilen "Boğazlar Antlaşması" dört maddeden meydana gelmekteydi. Antlaşmaya göre, Osmanlı Devleti, barış içinde bulunduğu sürece, eskiden beri uyguladığı gibi, hiçbir yabancı savaş gemisini boğazlardan geçirmemeyi kabul ediyordu. Avusturya, 33 Oral Sander, Anka'nın Yükselişi ve Düşüşü, Ankara 1993, s.180. İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C. IV, İstanbul 1972, s. 128. 35 Beydilli, age, C. I, s. 94. 34 [202] Karadeniz’de Osmanlı Hakimiyeti ve Rusya’nın Sıcak Denizlere İnme Mücadelesi Fransa, İngiltere, Prusya ve Rusya devletleri de, bu kurala uyacaklarını taahhüt ediyorlardı. Osmanlı Devleti, eskiden olduğu gibi, dost devlet elçilerinin hizmetinde bulunan hafif savaş gemilerine boğazlardan geçmeleri için izin verebilecekti. Padişah, Osmanlı Devleti ile dostluk içinde bulunan bütün devletleri, bu antlaşmaya uymaya çağıracaktı. En geç iki ay içerisinde onaylanacak antlaşmada imzası bulunan devletler, tespit edilen şartların uygulanmasını taahhüt ediyorlardı. Bu antlaşmanın özelliklerinden biri, diğer devletlerin katılmasına açık olmasıydı. Nitekim ertesi sene Toskana, Danimarka, Belçika, İsveç ve Norveç hükümetleri ayrı ayrı antlaşmaya dâhil olmuşlardır. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti yabancı savaş gemilerinin Çanakkale ve Karadeniz boğazlarından girmesi yasağına dair öteden beri hiç değiştirilmeden korunmuş olan eski kaidenin bundan böyle de yürürlükte kalması hususunda kesin kararını ve kendisi barış halinde bulundukça hiçbir yabancı savaş gemisini kabul etmeyeceğini ilan ve temin ediyordu. Diğer taraftan da Avrupa'nın beş büyük devleti, Bâbıâli’nin bu azim ve kararına saygı göstererek onun bu sözü geçen kaide ve usule göre hareket etmeyi taahhüt ediyorlardı36. Böylece boğazlar, Osmanlı Devleti ile Avrupalı devletlerin ortaklaşa hareketi ile kontrol altına alınmış oluyordu. Padişahın barış zamanında boğazları kapalı tutması eski kaideye benzese bile neticede tamamen aynı şey değildi. Çünkü antlaşmanın birinci maddesinde, bahsedilen devletlerin taahhüdü altında, gerçekte boğazların kapalılığı ile ilgili kaidenin herhangi bir devletin menfaati uğruna bozulup ihlal edilemeyeceğine dair padişahın kesin bir taahhüdü gizlenmiş bulunuyordu. Diğer bir deyişle Osmanlı Devleti artık gelişigüzel boğazları açmağa yahut şu veya bu devletin menfaati lehinde kapamağa muktedir olamıyordu. Böylece bu antlaşma ile boğazların statüsü uluslararası bir mesele haline getirilmiş oluyordu. Zaten bu antlaşmayı bundan evvelki antlaşmalardan ayıran başlıca fark da bu özellikten ileri geliyordu. Londra Boğazlar Sözleşmesi ile Avrupalı devletler Osmanlı Devleti'nin egemenlik haklarını ilan ve tasdik ettikleri halde, birinci maddede Bâbıâli'ye boğazları kapalı tutmak gibi onun egemenlik haklarına bir müdahale teşkil eden ağır bir mecburiyet yükleyerek açık bir tezat oluşturdular. Çünkü eski kaide gerçekte padişahın tek başına idari bir tedbiri idi. Şimdi ise padişahın böyle keyfi bir yetkiyi kullanmasına imkân vermemek için olacak ki, yukarıda görüldüğü üzere padişah antlaşmanın ilk maddesinde, kapalılık kaidesinin 36 Tukin, age, s. 278. [203] Ömer Tellioğlu gelecekte de yürürlükte kalacağının azim ve kararını ilan etmiş oluyordu. Padişahın bu kararına saygı gösterilmesi büyük devletlerce taahhüt altına alınmış gibi bir şekil verildi. Böylece hem kendi istekleri uygulanmış olacak, hem de padişahın haysiyeti, velev ki zahiri bir şekilde olsun bu antlaşmanın ikinci maddesi ile kurtarılmış oldu 37. 1833 Hünkâr İskelesi Antlaşması ile bir anlamda Rus himayesine giren Osmanlı Devleti38 bu durumdan kurtulmak için İngiltere ve Fransa ile ilişkilerini güçlendirmeye çalıştı. Bu teşebbüslerin Rus çıkarlarına zarar vereceğini gören Çar Nikola, Osmanlı Devleti’ni parçalayıp bölüşmek için İngiltere’ye teklif götürdü. Rus yayılmasının İngiliz çıkarları için tehdit oluşturduğunu düşünen İngiliz hükümeti bu teklifi reddetti. Bunun üzerine Rus yönetimi tek başına harekete geçerek kendi planını uygulamaya koydu. Çar I. Nikola 28 Şubat 1853’te Prens Mençikof’u İstanbul’a göndererek, Kudüs’teki Hristiyanlığa ait kutsal yerler üzerinde yaşanan mezhepler arası ihtilafın Ortodoks kilisesi lehine çözülmesi, bu kilisenin imtiyazlarının bir senetle belirlenmesini istedi. Mençikof ayrıca gizli isteklerde bulunarak, Osmanlı Devleti ile Rusya’nın ittifak yapmasını, bu ittifakın gerçekleşmesi halinde, bir savaş durumunda, Rusya’nın Osmanlı Devleti’ni koruyacağını, buna karşılık olarak da, Osmanlı sınırları içerisindeki Ortodoksların koruyuculuk hakkının Rusya’ya tanınmasını talep etti39. Osmanlı Devleti, hükümranlık haklarını hiçe sayan bu teklifleri, İngiliz ve Fransız elçilerinin görüşlerini de alarak reddetti. 21 Mayıs 1853 tarihinde Mençikof’un bütün Rus elçilik mensuplarıyla İstanbul’dan ayrılması ile iki ülke arasındaki siyasi ilişkiler koptu. Arkasından 22 Haziran 1853’te Rus ordularının Prut Nehri’ni aşarak Osmanlı topraklarına girmesiyle savaş ortamına girilmiş oldu. Avusturya’nın savaşı önleme çabaları sonuçsuz kalınca Osmanlı Devleti 4 Ekim 1853 yılında Rusya’ya savaş ilan etti. İngiliz ve Fransız donanmaları Çanakkale Boğazı’nı geçerek İstanbul önlerine demirledi. Rus donanmasının Sinop’ta Osmanlı donanmasını bir baskınla yakması üzerine İngiltere ve Fransa Rus ilerlemesini durdurmak için donanmalarını Karadeniz’e çıkardılar. Rusya’nın savaşı büyüteceğini gören İngiltere ve Fransa, Osmanlı Devleti ile bir 37 Tukin, age, s. 279. Erim, age, s. 313. 39 Uçarol, Siyasi Tarih, s. 154-155. Mençikof, resmi kıyafet giymesi gerekirken Bâb-i Âlî’ye yaptığı ziyarette günlük kıyafetlerini giydi. Diplomatik kurallara uymayan tarzı ile İstanbul yönetimini tahkir ederek baskı altına almaya çalıştı. Bkz. Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C. 5, TTK, Ankara 1988, s. 228. 38 [204] Karadeniz’de Osmanlı Hakimiyeti ve Rusya’nın Sıcak Denizlere İnme Mücadelesi ittifak antlaşması yaptı ve antlaşmanın hemen akabinde 27 Mart 1854 günü bu iki devlet Rusya’ya savaş ilan etti. Müttefik kuvvetlerin, Kırım’da üslenmiş bulunan Rus donanmasını yok etmek için karaya asker çıkarmasıyla tarihe “Kırım Savaşı” olarak geçen savaş başlamış oldu. Bu şekilde Rusya’nın barışa zorlanabileceği hesabı yapılmıştı. Savaş Balkanlarda, Kafkaslarda ve Karadeniz’de devam etmekteydi. Avusturya ve İtalya’nın da ittifaka katılmasıyla Rusların direncinin kırılmaya başlaması üzerine I. Nikola’nın ölümü ile yerine geçen II. Aleksandr, savaşa devam edemeyeceğini anlayarak barış talebinde bulundu 40. 16 Aralık 1855’te müttefikler tarafından hazırlanan ve Rusya’nın Eflak ve Boğdan üzerindeki taleplerinden vazgeçmesi, Karadeniz’in tarafsız hale getirilmesi, Osmanlı Devleti sınırları dahilindeki bütün Hıristiyan ve Müslümanlara Avrupa devletlerinin garantisi altında bir takım hakların verilmesi gibi hususları ihtiva eden bir ültimatom verildi. Rus çarının bu talepleri kabul etmesi üzerine barış görüşmelerine başlamak için Paris’te bir kongre toplanması kararlaştırıldı41. 30 Mart 1856 tarihinde imzalanan Paris Antlaşması’na göre; Osmanlı Devleti ve Rusya savaş sırasında işgal ettikleri yerlerden çekiliyor, Osmanlı Devleti’nin Avrupa devletler hukukundan yararlanması kabul ediliyor, katılımcı devletlerin her biri ayrı ayrı Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğüne ve bağımsızlığına saygı göstermeyi garanti ediyor, boğazların kapalılığına dair 1840 tarihli Londra Antlaşması aynen yürürlükte bırakılıyordu. Ayrıca Karadeniz’in tarafsız duruma getirilerek ticaret gemilerine tamamen açık, savaş gemilerine ise sürekli kapalılığı kabul ediliyordu. Paris Antlaşması, Avrupa’da uzun süredir Rusya tarafından bozulmaya çalışılan güçler dengesini yeniden şekillendirmiştir. Bu antlaşma ile Avrupa’da yeni bir siyasi denge kuruldu ve toplanma amaçları arasında olmamasına rağmen kongrede uluslararası deniz hukuku ile ilgili bir takım hususlar da karara bağlandı42. Karadeniz’in tarafsızlığı sağlanarak Rus donanmasının boğazları geçip Akdeniz’deki İngiliz çıkarlarına halel getirmesinin önüne geçilmiştir. Çelişik bir durum olarak, kazanan tarafta olmasına rağmen Osmanlı Devleti de Karadeniz’de donanma bulunduramayacak, gemi inşa edemeyecekti. Eflak ve Boğdan ile Sırbistan topraklarının Avrupa devletlerinin himayesine 40 Uçarol, Siyasi Tarih, s. 159. Uçarol, age, s. 160. 42 Uçarol, age, s. 165. 41 [205] Ömer Tellioğlu sokulması ile Rusya’nın güneye inme emellerinin önüne Karadeniz’den Adriyatik’e kadar bir set çekilmiş oluyordu 43. Bununla birlikte Rusya, Paris Antlaşması’nın Karadeniz’de tersane ve donanma bulundurulmasına ve diğer aleyhteki hükümlerinin iptali için antlaşmaya taraf devletler nezdinde yoğun temaslarda bulunmaktan geri durmadı44. 1870 tarihinde Sedan Savaşı’nın bir sonucu olarak Avrupa devletleri arasındaki güçler dengesi önemli ölçüde değişikliğe uğradı. Bu durumu fırsat bilen Rusya 31 Ekim 1870’de Paris Antlaşması’nı taraf olan devletlere bir nota göndererek, Paris Antlaşması’nın Rusya aleyhindeki hükümlerinin bundan böyle kendileri için geçersiz olduğunu bildirdi. Bu gelişmeler üzerine 17 Ocak 1871 tarihinde Londra’da bir konferans tertiplenerek Karadeniz’e yeni bir statü kazandırıldı. İmzalanan antlaşmaya göre, boğazların kapalılığı ilkesi korunurken, Rusya’nın Karadeniz’de tersane kurması ve donanma bulundurmasına yönelik engel kaldırıldı. 45 1875 yılında Hersek’te başlayan isyan Rusya’nın kışkırtmalarıyla kısa sürede bütün Balkanlara yayıldı. 1876 yılında Bulgarlar isyan etti ve aynı yıl Sırbistan ve Karadağ savaşı başladı. Bu isyanları sadece Rusya değil bir taraftan Avrupa devletleri de desteklemekteydi. Sırpların mağlup olmaları üzerine Rusya Osmanlı Devleti’ne bir ültimatom vererek Karadağ ve Sırbistan ile savaşa son verilmesini istedi. Osmanlı hükümeti ağır şartlar içeren bu ültimatomu, Rusya ile bir savaşa girmekten çekindiği için kabul etmek zorunda kaldı. Mesele devletlerarası bir boyuta taşınarak Balkanlardaki durumun görüşülmesi için İstanbul’da bir konferans tertiplenmesi kararı alındı. Ancak İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya, Almanya ve İtalya hükümetlerinin temsilcilerinin iştirak ettiği konferans 11 Aralık 1876 tarihinde başladı ve dokuz toplantı yaptıktan sonra 20 Ocak 1877 sona erdi. Osmanlı Devleti, bağımsızlığına halel getirecek seviyede ağır şartlar içeren kararları kabul etmedi. Konferansın bu şekilde bir sonuç alınmadan dağılması, emperyalist ülkelerin Osmanlı Devleti üzerindeki emellerini gerçekleştirmenin bir ifadesi olarak kullanılan “Şark Meselesi”ni yeni bir boyuta taşıdı46. 1877 yılında Rusya Osmanlı Devleti’ne karşı açacağı savaş için Almanya’nın desteğini sağladıktan sonra İngiltere ve Fransa ile de mutabakata 43 Uçarol, age, s. 163. Bkz. Goryanof, age, s. 198 vd. 45 Uçarol, age, s. 256. 46 Mahmud Celâleddin Paşa, Mir’ât-ı Hakîkat: Târihî Hakîkatların Aynası, C. I-II-III, Hazırlayan: İsmet Miroğlu, Bereket Yayınevi, İstanbul 1983, s. 212. 44 [206] Karadeniz’de Osmanlı Hakimiyeti ve Rusya’nın Sıcak Denizlere İnme Mücadelesi vardı. Bu mutabakat sağlandıktan sonra bu devletler, Balkanlardaki meselelerle ilgili Osmanlı Devleti’ne karşı takınacakları tavır hakkında kararlar almak için Londra’da bir araya geldi. Toplantı sonunda 31 Mart 1877 tarihinde bir protokol imzalanarak, Bâbıâli’nin Hıristiyan tebaası için vaat ettiği ıslahat kararlarını uygulatmak ve uygulamanın İstanbul’da bulunan büyükelçiler tarafından teftiş edilmesi kararı alındı 47. Ayrıca ordusunun da küçültülmesi istenen bu kararlar ile Osmanlı Devleti, Rusya’nın yanında bütün büyük Avrupa devletlerini karşısında tek cephe olarak buldu. Osmanlı Devleti, hükümranlık haklarını hiçe sayan bu kararları reddettiğini 12 Nisan’da tafsilatlı bir nota ile taraflara bildirdi48. Osmanlı Devleti’nin ordusunu tenkis etmesinin istenmesi manidardı. Çünkü Osmanlı Devleti’nin askerini azaltması, Balkanlarda Rusya karşısında direnmesini imkânsız hale getirecekti. Bölgedeki çatışmalar ve bunun doğurduğu otorite boşluğu, her an bir savaşın patlak vermesi için Rusya açısından oldukça uygun bir zemin oluşturmaktaydı49. Netice’de Rusya, Avrupa devletlerinin blok olarak Osmanlı Devleti’nin karşısında bulunduğu böyle bir ortamda, Londra Protokolü’nün reddini bahane ederek 19 Nisan 1877’de savaş kararı aldı ve bu kararını bir beyanname ile Avrupa devletlerine bildirdi. Fransa, İngiltere, İtalya, Almanya ve Avusturya savaşta tarafsız kalacaklarını açıkladı. Savaşa tamamen hazırlıksız ve bir savaş planı dahi olmadan giren Osmanlı Devleti, ne Balkanlarda ve ne de Doğu Anadolu’da Rus ilerlemesini durdurabildi. Ruslar 1877 yılı sonlarında Erzurum’u işgal etti. Batıda ise Ruslar 22 Ocak 1878 tarihinde Edirne’yi işgal ederek Çatalca’ya kadar ilerledi. Rus ordusuna komuta eden Grandük Nikola, hiçbir engel tanımadan İstanbul’a yürüme emri aldığını ve Rus armasını İstanbul’a duvarlarına yapıştıracağını söyleyerek 50 İstanbul’u işgal niyetini açıkça ortaya koymaktaydı. İstanbul’un işgal tehdidi ile karşı karşıya gelmesi üzerine korkuya kapılan İstanbul hükümeti, Paris Antlaşması’nda imzası bulunan devletlerden savaşın durdurulması için arabuluculuk yapmalarını talep etti. Ancak bu devletlerin olumlu cevap vermemesi üzerine doğrudan İngiltere’nin arabulucu olması için teşebbüslerde bulunuldu. İngiltere Osmanlı yönetimine doğrudan Rusya’ya başvurulması tavsiyesinde bulundu. Çaresiz kalan Sultan II. 47 Uçarol, age, s. 273. Karal, age, C. VI, s. 40. 49 Marriot, age, s. 145. 50 Armaoğlu, age, s. 520. 48 [207] Ömer Tellioğlu Abdülhamid 13 Ocak 1878 tarihinde Rus çarına çektiği bir telgrafla mütareke talebinde bulundu. Yapılan görüşmeler sonunda 31 Ocak 1878 tarihinde Edirne Mütarekesi imzalandı. Ancak Rusların İstanbul’u işgal edeceği düşüncesi İngilizlerin telaşa düşmeleri ve bir işgali önlemek için müdahalede bulunmaları sonucunu doğurdu. İngilizlerin İstanbul’daki vatandaşlarını bir Rus işgali durumunda korumak için donanmasını Bâbıâli’nin itirazına rağmen boğazlardan içeri sokarak Tuzla açıklarında demirlemesi üzerine Rus başkomutanı, 12 bin kadar askeri Yeşilköy’e yerleştireceklerine dair bir ültimatom verdi. Osmanlı Devleti bu talebi kabul etmek zorunda kaldı. Ancak Ruslar İngiltere’nin karşı çıkması üzerine İstanbul’u işgal etmeye teşebbüs etmediler. İstanbul’un böyle büyük bir tehdit altında bulunduğu bir ortamda, Edirne mütarekesinde ana hatları belirlenmiş olan barış görüşmelerine Yeşilköy’de (Ayastefanos) başlandı. 3 Mart 1878 tarihinde imzalanan Ayastefanos Antlaşması ile Rusya’nın kazandığı askeri ve diplomatik zafer, İngiltere’yi sömürgeleri ve Akdeniz havzası ile ilgili çıkarları konusunda endişeye sevk etti. İngiltere, Avusturya’nın, Ayastefanos Antlaşması’nın devletlerarası bir konferans tertip edilerek yeniden düzenlenmesi teklifini olumlu karşılayarak, Rusya’yı buna zorlamak için Hindistan’daki birliklerin Akdeniz’e kaydırılması kararı aldı. Avusturya ve İngiltere’nin kararlı tavrı karşısında tedirgin olan Rusya, Almanya’dan destek almak istedi, ancak Almanya, Rusya’nın gereğinden fazla güçlendiğini düşündüğünden diğer Avrupa devletleri gibi İngiltere ve Avusturya’nın yanında yer almayı tercih etti. Batılı devletler, Ayastefanos Antlaşması’nın yeniden ele alınmasını ve kendileri için gerekli gördükleri düzeltmeleri yaparak yeniden tanzim edilmesini sağlamak için Berlin’de bir kongre tertiplenmesi kararı aldılar. Rusya, içinde bulunduğu durum itibarıyla blok halinde karşısına dikilen büyük Avrupa devletlerine direnemeyeceğini bildiğinden bu kararı kabul etmek zorunda kaldı. Osmanlı Devleti açısından ise durum oldukça vahimdi. Zira Osmanlı Devleti, tarihe 93 harbi olarak geçen bu savaşta tarihinin en büyük mağlubiyetini almış ve çok büyük miktarlarda toprak kaybına uğramıştı. Yeşilköy’e kadar ilerleyen Rus ordusunun, çok arzuladığı halde İstanbul’a yönelik bir işgal teşebbüsünde bulunamaması bile Avrupa devletlerinin duruma müdahalesi sayesinde olmuştu. Siyasi ve askeri açıdan çöküntü yaşayan devlet, ekonomik anlamda da tamamen iflas etmiş bulunmaktaydı. [208] Karadeniz’de Osmanlı Hakimiyeti ve Rusya’nın Sıcak Denizlere İnme Mücadelesi 1915 tarihinde Osmanlı Devleti’ni paylaşmak için İtilaf Devletleri arasında gizli bir antlaşma yapıldı. Bu antlaşmaya göre boğazlar Rusya’ya verilmekteydi. Ancak İngiltere, Rusya ve Almanya arasında Osmanlı Devleti’nin ortadan kaldırılması sonrasında boğazlara hâkim olmak konusunda rekabet yaşanmaktaydı. Rusya ortaya çıkan birtakım gelişmeler üzerine 1915 Şubat ayında kendi çıkarları doğrultusunda Boğazları ele geçirmek konusunda bir takım girişimlerde bulunmaya başladı. 4 Mart 1915’te bir notayla Fransa ve İngiltere’den Boğazların kendisine verilmesini talep etti51. Fransa ve İngiltere Rusya’nın bu isteğini kabul etmek istemediler, ancak Rusya’nın Almanya ile ayrı bir antlaşma yapmasından korktukları için yapılan bir gizli antlaşma ile yapılacak bölüşmede boğazlar ve çevresi Ruslara bırakıldı. Fakat 24 Nisan 1920 yılında Almanya’nın yanında I. Dünya Savaş’ından yenik çıkan Osmanlı imparatorluğuna yönelik uygulanacak esasların belirlendiği San Remo antlaşmasına göre uygulanması ile Rumeli ile boğazlar bölgesi İtilaf devletlerince ortaklaşa işgal edilecekti52. Osmanlı Devleti’nin mağlup olması üzerine imzalanan Sevr Antlaşması’nın boğazlarla ilgili hususları düzenleyen maddelerine göre Osmanlı Devleti hem boğazlar ve hem de Karadeniz üzerindeki hükümranlık haklarını fiili olarak kaybetmekteydi. Antlaşmaya göre, savaş ve barış durumlarında hangi ülkenin bayrağını taşırsa taşısın savaş ve ticaret gemileri boğazlardan serbestçe geçebilecektir53. 24 Temmuz 1923 tarihinde düzenlenen Lozan Boğazlar Sözleşmesi boğazların yeni statüsünü şu şekilde düzenlemekteydi: Boğazlar Türkiye sınırları içinde kalmak üzere, savaş ve barış hallerinde ticaret gemisi ve uçakları ile askeri gemilerin geçişlerinin düzenlendiği bir boğazlar protokolüdür 54. Geçiş güvenliğinin sağlanması için ise boğazların her iki yakası 20 kilometre mesafeye kadar ve Marmara Denizi’ndeki adalar askersiz hale getirilmekte, bu kısımlarda tahkimat yapmak ve asker bulundurulması yasaklanmaktadır. Boğazlar ve mücavir alan kabul edilen bölgenin güvenliği Milletler Cemiyeti’nin uhdesine verilmektedir. Buna ilave olarak, sözleşmede yer alan hususların yürütülmesinin kontrolü için bir komisyon kurulmuş ve imzacı 51 Uçarol, Siyasi Tarih, s. 396. Uçarol, age, s. 415. 53 Erim, age, s. 544-545. 54 Deniz Bozkurt, Karşılaştırmalı Lozan ve Sevr Barış Antlaşmaları, Umay Kültür Sanat Merkezi, Ankara 1998, s. 13. 52 [209] Ömer Tellioğlu devletlerin temsilcilerinden oluşacak olan bu komisyonun başkanlığı Türk temsilcisine verilmiştir. Sonuç Osmanlı Devleti kuruluşundan sonra uzun bir müddet sürekli fetihlerle genişlemiş ve toprakları Asya, Afrika ve Avrupa’da çok geniş bir coğrafyayı kapsayan asrının en büyük imparatorluğu haline gelmişti. Fetihlerin 1683 yılında Viyana önlerinde alınan mağlubiyetten sonra durmasının yanında, kuzeyde Rusya’nın sürekli güçlenerek güneye doğru ilerlemesi, Balkanlar’dan Kafkaslara kadar Karadeniz’in hem iki ülke ve hem de büyük Avrupa devletleri için büyük bir mücadele alanı haline gelmesi sonucunu doğurdu. Rusya’nın Karadeniz’den güneye, sıcak denizlere inme siyaseti başta İngiltere ve Fransa Olmak üzere Avrupa devletleri tarafından kendi çıkarlarına karşı bir tehdit olarak algılanmıştır. Osmanlı coğrafyası üzerindeki emperyalist emelleri için Rusya’nın rakip bir güç olarak ortaya çıkması Avrupa güçler dengesi açısından bir dengesizlik meydana getirmiştir. Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne karşı kazanımları, ancak Avrupa devletlerinin onayı ile gerçekleşebilmiştir. Rusların Çargrad olarak isimlendirdikleri İstanbul’u ele geçirme emeli, bütün Avrupa devletleri için kabul edilemez bir durumdu. Bundan dolayı Avrupa devletleri, Rusya’nın Karadeniz’e ve boğazlara hâkimiyet kurmaya yönelik emellerine çoğu zaman bir blok şeklinde karşı çıkmıştır. Bunun bir neticesi olarak, Osmanlı Devleti Karadeniz’de ve boğazlardaki hükümranlık haklarını Rusya’ya karşı büyük devletlerin müdahaleleriyle korumaya çalışmıştır. Rusya’nın bir taraftan Kafkaslar üzerinden Basra ve İskenderun’a inme hayalleri, diğer taraftan 1878’de İstanbul kapılarına dayanması, sadece Rusya’ya karşı toprak kayıplarına sebep olmamış, başta İngiltere olmak üzere diğer Avrupa devletlerinin Osmanlı topraklarının bir kısmını işgal etmeleri sonucunu doğurmuştur. Berlin Konferansı öncesinde Kıbrıs’ın İngiltere’ye devri, İngilizlerin 1882 yılında Mısır’ı işgalleri karşısında Osmanlı hükümetinin çaresiz kalması gibi siyasi ve askeri gelişmeler, Rusya’nın Karadeniz ve boğazlar üzerinden Osmanlı devletine karşı oluşturduğu tehdit karşısında ortaya çıkabilmiştir. Aynı şekilde Fransa ve İtalya, Kuzey Afrika’daki işgallerini aynı durumdan istifade ederek rahatlıkla gerçekleştirebilmiştir. Rusların Osmanlı Devleti ile ilk temaslarından I. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar iki devlet arasında cereyan eden yaklaşık üç asır süren mücadele Balkanlardan Kafkaslara kadar Karadeniz havzasında gerçekleşmiştir. Bunun bir sonucu olarak, [210] Karadeniz’de Osmanlı Hakimiyeti ve Rusya’nın Sıcak Denizlere İnme Mücadelesi Rusya’nın Karadeniz’e hâkim olması, Osmanlı Devleti’nin ise kendi hâkimiyetini sürdürmesi iki ülke için hayati öneme sahip olmuştur. KAYNAKÇA AKÇURA, Yusuf, Osmanlı Devletinin Dağılma Devri (XVIII. ve XIX. Asırlarda), TTK, Ankara 1988. ALTUNDAĞ, Şinasi, Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı: Mısır Meselesi 1831-1841, TTK, Ankara 1988. ARMAOĞLU, Fahir, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi: 1789-1914, TTK, Ankara 1997. BEYDİLLİ, Kemal, Küçük Kaynarca'dan Yıkılışa Osmanlı Devleti Tarihi, C. I, İstanbul 1999. BOZKURT, Deniz, Karşılaştırmalı Lozan ve Sevr Barış Antlaşmaları, Umay Kültür Sanat Merkezi, Ankara 1998. DANİSMEND, İsmail Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C. IV, İstanbul 1972. EFE, Ayla, “Silistre Eyaletinde Osmanlı-Rus Savaşları Küçük Kaynarca’dan Berline”, Osmanlı Tarih Araştırmaları Dergisi, Ankara 2006, Sayı 19, s. 139-174. ERİM, Nihat, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri: Osmanlı İmparatorluğu Andlaşmaları, A.Ü. Hukuk Fakültesi Yayınları, Ankara 1953. GORYANOF, Sergey, Rus Arşiv Belgelerine Göre Boğazlar ve Şark Meselesi, çev. M. İskender-A. Reşad, haz. Ali Ahmetbeyoğlu-İshak Keskin, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2006. İNAN, Yüksel, Türk Boğazlarının Siyasal ve Hukuksal Rejimi, Ankara 1986. KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, TTK, Ankara 1988, C. 5-6. KELEŞ, Erdoğan, “Kırım Savaşı’nda (1853-1856) Karadeniz ve Boğazlar Meselesi”, OTAM, Sayı 23, Ankara 2008, s. 149-194. KÖSE, Osman, 1774 Küçük Kaynarca Andlaşması, TTK, Ankara 2006. MAHMUD CELÂLEDDİN PAŞA, Mir’ât-ı Hakîkat: Târihî Hakîkatların Aynası, C. I-II-III, Hazırlayan: İsmet Miroğlu, Bereket Yayınevi, İstanbul 1983. MARRIOTT, Sir J.A.R., The Remakign of Modern Europe From The Outbreak of The French Revolution To The Treaty of Berlin 1789-1878, Vol. VI, .21. Baskı, London 1933. [211] Ömer Tellioğlu MUSTAFA NURİ PAŞA, Netayic ül-Vukuat, Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi, Hazırlayan: Neşet Çağatay, C. III-IV, TTK, Ankara 1980. SANDER, Oral, Anka'nın Yükselişi ve Düşüşü, Ankara 1993. STONE, David R., A Military History of Russia: From Ivan the Terrible to the War in Chechnya, Westport-Connecticut 2006. ŞİROKORAD, A.B., Rusların Gözünden 240 Yıl Kıran Kırana OsmanlıRus Savaşları: Kırım-Balkalar-93 Harbi ve Sarıkamış, Çev. D. Ahsen Batur, Selenge Yayınevi, İstanbul 2009. TUKİN, Cemal, Osmanlı İmparatorluğu Devrinde Boğazlar Meselesi, İstanbul 1947. UÇAROL, Rifat, Siyasi Tarih, Filiz Kitabevi, İstanbul 1985. -------, 1878 Kıbrıs Sorunu ve Osmanlı-İngiliz Anlaşması: (Ada’nın İngiltere’ye Devri), İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1978. UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, TTK, C. II, Ankara 1988. -------, “Kaynarca Muahedesinden Sonraki Durum İcabı Karadeniz Boğazının Tahkimi”, Belleten, C. XLIV, Sayı 175, Ankara 1980, s. 511-533. [212]