KARADENİZ`DE OSMANLI HÂKİMİYETİ VE RUSYA`NIN SICAK

advertisement
Tarih Okulu Dergisi (TOD)
Mart 2015
Yıl 8, Sayı XXI, ss. 195-212.
Journal of History School (JOHS)
March 2015
Year 8, Issue XXI, pp. 195-212.
DOI No: http://dx.doi.org/10.14225/Joh670
KARADENİZ’DE OSMANLI HÂKİMİYETİ VE RUSYA’NIN SICAK
DENİZLERE İNME MÜCADELESİ
Ömer TELLİOĞLU
Özet
Karadeniz uzun bir dönem Osmanlı Devleti’nin bir iç denizi olarak kalmıştır.
Ancak Rusların 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile Karadeniz’in kuzey sahillerinde
sağlam mevziler elde etmesi ve akabinde Kırım’ı ilhakı ile Osmanlı Devleti’nin
Karadeniz üzerindeki tek hâkim güç olma konumu sona erdi. Bundan sonra Karadeniz
sadece Osmanlı Devleti ve Rusya ekseninde bir çatışma ve nüfuz mücadelesi alanı
olmanın çok ötesinde, uluslararası aktörlerin de dâhil olduğu bir mücadele sahasına
dönüştü. Karadeniz’deki Rus varlığı, Osmanlı Devleti’nin bölgedeki ekonomik ve siyası
gücünü zayıflatmanın yanında, doğrudan doğruya payitahtını da Karadeniz’den gelecek
bir tehdide açık hale getirdi.
Anahtar Kelimeler: Karadeniz, Osmanlı, Rusya, Boğazlar, Ayastefanos
Ottoman Domination in the Black Sea and Russia's Struggle to Attainment the
Warm Seas
Abstract
The Black Sea was inland sea to the Ottoman State for quite a while. However,
Russians gained respectful positions on the North coasts by the Treaty of Küçük
Kaynarca 1774, and after the accretion of Crimea, Ottoman`s position of being the only
dominant power was ended. Hence, the Black Sea behind being field of competition and
fight beetwen Russia and Ottoman State, it became a dominance arena that some
international actors was included. The existence of Russian power on Black Sea, beside
was reducing the control of Ottoman over economy and politics in the area, it also let a
threat for the capital city of Ottomans from the side of Black Sea.
Keywords: Black Sea, Ottomans, Russia, Straits, Ayastefanos

Dr.
Ömer Tellioğlu
Fatih Sultan Mehmed’in 1461 yılında Trabzon’u fethetmesi ile birlikte
Karadeniz’in güney sahilleri tamamen Osmanlı Devleti’nin hükümranlığı altına
girmişti. Bu dönemde Osmanlı donanmasının gemi sayısı üç yüze ulaşmıştı1.
Mora’nın ve akabinde Arnavutluk ve Bosna’ya kadar uzanan Balkanların güney
kısmının fethedilmesi, Osmanlı başkentine ulaşan deniz yollarını güvence altına
alırken, 1477 yılında Mengli Giray’ın Kırım hanlığına gelişinden 2 sonra kuzey
sahillerinin de Osmanlı hâkimiyeti altına girmesiyle Karadeniz bir iç deniz
hüviyetine bürünmüş oldu. Bu durum, boğazlarda da Osmanlı hâkimiyetinin tek
taraflı olarak kullanılmasını sağlamıştır. Osmanlı Devleti'nin Karadeniz ve
boğazlarda hâkimiyetini tek taraflı olarak kullanması “Boğazların kapalılığı
ilkesi” şeklinde nitelendirilmiştir. Bu ilke, "İmparatorluğun kadîm kaidesi"
olarak da anılır 3. Osmanlı Devleti bu kural gereğince, Karadeniz’de sadece
imtiyaz tanıdığı ülkelerin ticari gemilerinin dolaşmasına izin vermiştir. Venedik
(1454), Fransa (1536), İngiltere (1579) ve Hollanda (1598) tarihlerinde elde
ettikleri imtiyazlarla bu izne sahip devletler olmuşlardır 4. Öte taraftan, verilen
bu imtiyazlar, tek taraflı olarak tanınmış haklar olup antlaşma niteliği
taşımazlar. Dolayısıyla tek taraflı olarak verilmiş olan bu ayrıcalıklar
uygulanma şekli ve süresi Osmanlı Devleti’nin uhdesinde olduğu için zikredilen
"kapalılık ilkesi”ne halel getirmemekteydi.
Rusya Karadeniz’de ilk olarak serbest ticaret hakkını 1720 tarihinde
imzalanan bir antlaşma ile elde etmiştir 5. Fakat bu antlaşmanın maddeleri
muğlaktı ve antlaşma metninde Rus tüccarlarının Karadeniz’deki statüleri
açıkça belirtilmemişti. Rus tüccarların Karadeniz’deki statüleri 18 Eylül 1739
tarihli Belgrad Antlaşması ile belirlenmiştir. Bu antlaşmaya göre, Rusya
Karadeniz’de gemi bulundurmayacak ve Rus tüccarları Osmanlı Devleti
gemileri ile ticaret yapabilecekti. Rusya Belgrad Antlaşması ile aynı zamanda
Azak’a hâkim olarak güneye inme emeli doğrultusunda Karadeniz’e çıkarak,
önemli bir adımı da atmış oluyordu 6. Bu antlaşma Rus gemilerine Karadeniz’de
seyrüsefer hakkı tanımamıştı. Antlaşmaya göre Ruslar, Karadeniz’de savaş ve
1
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, TTK, Ankara 1988, C. II, s. 53.
Age, C. II, s. 132.
3
Yüksel İnan, Türk Boğazlarının Siyasal ve Hukuksal Rejimi, Ankara, 1986, s. 7.
4
Rifat Uçarol, Siyasi Tarih (1789 - 1994), Filiz Kitabevi, İstanbul 1985, s. 184.
5
Cemal Tukin, Osmanlı İmparatorluğu Devrinde Boğazlar Meselesi, İstanbul 1947, s. 43.
6
Erdoğan Keleş, “Kırım Savaşı’nda (1853-1856) Karadeniz ve Boğazlar Meselesi”, OTAM, , S.
23, Ankara 2008, s. 152.
2
[196]
Karadeniz’de Osmanlı Hakimiyeti ve Rusya’nın Sıcak Denizlere İnme Mücadelesi
ticaret gemisi bulunduramayacak ve Karadeniz sahillerinde gemi inşa
edemeyecek, aynı zamanda Azak Denizi ile Karadeniz’de yalnızca Osmanlı
gemileri ile ticari faaliyetlerde bulunabilecekti7. Dolayısıyla Ruslar, bu antlaşma
ile ne Karadeniz’de seyrüsefer hakkını elde edebilmiş ve ne de boğazlardan
geçerek Akdeniz’e çıkabilme emeline ulaşabilmişti8. Ancak, Rusya’nın
Karadeniz’de yüzdürdüğü ilk savaş gemisi Kriepost teçhiz edilerek fevkalade
elçi ile birlikte İstanbul’a gelmesi9 Karadeniz’in bir Osmanlı iç denizi olmaktan
çıkıp Rusya’nın da ortak olduğu bir statüye kavuşmasının ilk ve açık deliydi.
Karlofça Antlaşması’nın (1699) müzakereleri Avusturya, Polonya, Rusya
ve Venedik ittifakı ile yapılmış, ancak Rusya ile kesin bir metin üzerinde
mutabık kalınamaması üzerine muvakkat bir mütareke imzalanmıştı. 1700
yılında İstanbul’da yapılan antlaşma ile dört yıldır devam eden savaşa son
verildi10. Antlaşmaya göre Azak Kalesi Rusya’ya bırakılırken, Taganrog’da
Ruslar tarafından inşa edilen kalenin varlığı da kabul edildi. Böylece Rusya
Karadeniz’e açılmak için sağlam bir üs edinmiş oldu. Osmanlı
imparatorluğunun dağılma sürecine girmesinde en önemli dış amillerden birisi
de Rusya’nın Deli Petro (1682-1725) liderliğinde güçlü bir tehdit unsuru haline
gelmesidir. Petro, güneydeki denizlere inme siyasetini Rus çarlığının ana amacı
olarak uzun vadeli devlet politikası haline getirmişti.
Osmanlı Devleti’nin bekası için bir dönüm noktası oluşturması açısından
1774’te imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması ve sonrasındaki gelişmeler ayrı
bir önem arz etmektedir. Bu antlaşma sonrasında meydana gelen gelişmeler,
Osmanlı Devleti idaresini hem içişlerinde ve hem de uluslararası ilişkilerinde
dış güçlerin müdahalesine açık hale getirmiştir. 1770’te Çeşme’de demirli
donanmanın yakılması Osmanlı Devleti için büyük bir felaket olmuştur 11.
Osmanlı donanmasının imha edilmesi, Karadeniz’den uzak tutulmaya çalışılan
Rusların Baltık donanması ile Akdeniz’deki Osmanlı güvenliği için büyük bir
tehdit unsuru haline gelmesi sonucunu doğurdu 12.
7
Sergey Goryanof’un kaydettiğine göre, Rusların Karadeniz’de bir donanma bulundurmaları
veya inşa etmelerini engelleyen hüküm Fransız delegesinin ısrarı üzerine antlaşmaya
konulmuştu. Bkz. Sergey Goryanof, Rus Arşiv Belgelerine Göre Boğazlar ve Şark Meselesi,
Haz. Ali Ahmetbeyoğlu- İshak Keskin, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2006, s. 46.
8
Nihat Erim, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, Ankara 1953, s. 80 vd.
9
Goryanof, age, s. 45.
10
Erim, age, s. 37-47.
11
Erim, age, s. 62.
12
Erim, age, s. 118.
[197]
Ömer Tellioğlu
1771 yılında Ruslar, Kırım’a saldırdı ve yaptıkları propagandalar
sonucunda bazı Tatar prenslerini bağımsızlık vaadiyle kendi taraflarına çekmeyi
başardılar13. Kırım Hanı Selim Giray’ın az sayıdaki askerleri ile mağlup olması
üzerine İstanbul’a sığınmak zorunda kalması, Kırım’ın savunulmasını oldukça
zorlaştırdı. 1772 Nisan ayında Ruslarla bir mütareke teşebbüsünde
bulunulduysa da bu gerçekleştirilemedi. Rusya’nın, İngilizlerin yardımıyla
Baltık donanmasını Akdeniz’e indirmiş olması o güne kadar Osmanlı
Devleti’ne karşı Rusya ile işbirliği içinde bulunan Avusturya’yı telaşa düşürdü
ve iki ülke çıkarları çatışır hale geldi. Bundan dolayı Avusturya ile Bâbıâli
arasında İstanbul’da iki ay süren gizli müzakerelerden sonra 6 Temmuz 1771’de
bir antlaşma imzalandı. Ancak İngiliz sefirinin antlaşmayı ele geçirmesinden
dolayı bu antlaşma tasdik edilemedi 14. Öte taraftan Avusturya’nın da Tuna
boylarından ilerleyerek Karadeniz’e ulaşmak için Osmanlı Devleti’ne karşı yeni
bir strateji belirlemesi, aynı bölge üzerinde Slav yayılmacılığı politikası izleyen
Ruslarla karşı karşıya gelmesinin sebeplerinden birisidir15.
Rusya, Tuna Nehri’nin batı yakasının tamamen ele geçirilmesi ve
Kırım’ın istila edilmesi gibi savaştan önce planladığı hedeflere ulaşılmış olması
ve orduda ciddi boyutlara varan veba salgınından dolayı bir barışın yapılmasına
taraftardı. Avusturya ile Prusya’nın girişimi ve Sadrazam Muhsinzâde Mehmed
Paşa’nın barışa taraftar olması, barış görüşmelerinin başlaması için bir zemin
oluşturdu. 21 Temmuz 1774 tarihinde imzalanan Kaynarca Antlaşması’nın 3.
maddesi ile Kırım, Kuban, Bucak, Yedisan, Canboyluk ve Yediçkul gibi
kabilelerin, hanlarını diledikleri gibi seçmeleri ve bağımsızlıkları kabul
edilmekteydi. Antlaşmaya göre Kırım sadece dini meselelerde hilafet makamına
bağlı olacak, ancak bu durum Kırım hanlarının siyasi haklarına halel getirecek
şekilde bir uygulamaya dönüştürülemeyecektir. Ne Osmanlı Devleti ve ne de
Rusya Kırım’da memur veya asker bulunduramayacak, içişlerine müdahale
etmeyeceklerdir16. 16. Madde ile Baserabya, Akkirman, Kili, İsmail ve sair
kaleler ile Eflak ve Boğdan Osmanlı Devleti’ne iade edilirken, 18. madde ile Kıl
13
Osman Köse, 1774 Küçük Kaynarca Andlaşması, TTK, Ankara 2006, s. 67.
Mustafa Nuri Paşa, Netayic ül-Vukuat, Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi, Hazırlayan:
Neşet Çağatay, C. III-IV, s. 65, 66, 67.
15
Rifat Uçarol, 1878 Kıbrıs Sorunu ve Osmanlı-İngiliz Anlaşması : (Ada’nın İngiltere’ye
Devri), İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1978, s. 28.
16
Köse, age, s. 114.
14
[198]
Karadeniz’de Osmanlı Hakimiyeti ve Rusya’nın Sıcak Denizlere İnme Mücadelesi
Burun kalesi, 19. madde ile de Kırım’daki Kerç ve Yeni Kale Ruslara
bırakıldı17.
Karadeniz’i bir Türk gölü olmaktan çıkaran antlaşmanın 11. maddesinde
yer alan hükümlerdi. Bu hükümlere göre, bütün Rus gemilerinin iki ülkenin
topraklarını çevreleyen denizlerde serbestçe dolaşması kabul edilmekteydi 18. Bu
antlaşma ile boğazlar, Karadeniz ve Akdeniz’de diğer ülkelere tanınan serbestçe
ticari faaliyetlerde bulunma hakkı Rusya tarafına da aynı şekilde tanınmaktaydı.
Ancak antlaşma metninde ticaret gemileri ibaresinin kullanılması bir anlam
ifade etmemekteydi. Çünkü Rus tarihçi Şirokorad’a göre bu sularda dolaşan
gemiler sadece diş görünüşleri itibarıyla ticaret gemileriydi 19. Antlaşmaya göre
Rusya, gerekli gördüğü yerlere konsolosluklar açabilecek, İngiltere, Fransa ve
diğer ülkelerin istifade ettiği ayrıcalıklardan aynı şekilde yararlanma hakkına
sahip olacaktı20.
Küçük Kaynarca Antlaşması ile Rusya, tarihinde ilk defa Karadeniz’e
çıkmış oluyor21 ve İstanbul dâhil bütün Karadeniz sahilleri Rus donanmasının
saldırılarına açık hale geliyordu. Bundan dolayı, İstanbul’u muhtemel bir
saldırıya karşı korumak için boğaz girişinde Kılâ-ı Hamse adında beş kale
yapıldı. Hâlbuki daha önce boğazın girişindeki tabyalar ve boğaz içinde bulunan
Anadolu ve Rumeli Kavağı kaleleri ile İstanbul’un güvenliği
sağlanabilmekteydi22. Bu antlaşma, Avrupa güçler dengesi üzerinde yaptığı etki
ve “Şark Meselesi”nin başlangıcı kabul edilmesi bakımında Avrupa tarihi
açısından da önemli antlaşmalardan biridir23. Rusya Küçük Kaynarca antlaşması
ile Kırım Hanlığı’nın bağımsızlığını kabul etmekteydi. Ancak Rusya, sürekli
olarak Kırım Hanlığı’nın iç işlerine müdahalede bulunmakla kalmadı ve
nihayetinde 1783 tarihinde Kırım’ı işgal ederek Rusya’ya ilhak etti. Aynı tarihte
Gürcistan bölgesi de Rusya’nın himayesine sokularak24 Karadeniz’in kuzey
17
Köse, age, s. 116.
Köse, age, s. 114.
19
A.B. Şirokorad, Rusların Gözünden 240 Yıl Kıran Kırana Osmanlı-Rus Savaşları: KırımBalkalar-93 Harbi ve Sarıkamış, Selenge Yayınevi, İstanbul 2009, s. 190.
20
Köse, age, s. 116.
21
Sir.J.A.R. Marriott, The Remakign of Modern Europe From The Outbreak of The French
Revolution To The Treaty of Berlin 1789-1878, 21. Baskı, London 1933, Vol. VI, p.128.
22
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Kaynarca Muahedesinden Sonraki Durum İcabı Karadeniz
Boğazının Tahkimi”, Belleten, C. XLIV, Ankara 1980, s. 514.
23
Ayla Efe, “Silistre Eyaletinde Osmanlı-Rus Savaşları Küçük Kaynarca’dan Berline”, Osmanlı
Tarih Araştırmaları Dergisi, Ankara 2006, S. 19, s. 138, 139.
24
Rus ordusu Kafkaslardan güneye geçerek Tiflis’i askeri bir üs haline getirdi. Rusya bu şekilde
daha sonraki savaşlarda Osmanlı Devleti ile cephesini Balkanlardan Kafkaslara kadar
18
[199]
Ömer Tellioğlu
sahilleri yapılan tahkimatlar ve kurulan tersanelerde inşa edilen donanmalarla
büyük ölçüde Rus hâkimiyetine girmiş oldu. 25 Osmanlı Devleti ise yeni bir
savaşı göze alamadığı için Rusya’nın bu gibi keyfi hareketlerle Karadeniz
sahillerindeki hâkimiyetini pekiştirmesine karşı çıkamıyordu. 26
1787’de Kırım’ın geri alınması için Yusuf Paşa tarafından ilan edilen
savaş, 9 Şubat 1792 tarihinde Yaş kasabasında imzalanan ve on üç maddeden
oluşan Yaş Antlaşması ile sona erdi. Mustafa Nuri Paşa, bu savaşta eğer
Avusturyalılar da savaş açmamış olsaydı ve ordu iki cephede aynı anda
savaşmak zorunda kalmasaydı, Ruslara karşı zafer kazanmanın muhtemel
olduğunu söylemektedir27. Ancak Kırım yarımadasını geri almak için açılan bu
savaşın sonucunda bu sağlanamadığı gibi, Özi eyaleti de elden gitmiştir 28.
Rusya, boğazlarlar, Balkanlar ve Kafkaslara hâkim olarak bir taraftan
Ege yolu ile diğer taraftan Kafkaslar üzerinden İskenderun körfezine inerek
büyük bir dünya imparatorluğu kurma planları yapmakta idi 29. Bu planlarını
gerçekleştirmek için Osmanlı Devleti’nin ortadan kaldırılması gerekmekteydi.
Küçük Kaynarca Antlaşması ile bu hedefinin en büyük aşamalarından birini
gerçekleştirmişti. Deniz yoluyla güneye inmenin ilk basamağı olan Karadeniz’e
inme ideali, bu antlaşma ile gerçekleşmişti. Ayrıca Hıristiyan tebaa üzerinde
elde ettiği hâmilik rolü Osmanlı Devleti’ni, sadece sınırlarda değil sınırları
içinde de sıkıştıracak fırsatlara sahip olmasını sağladı.
Osmanlı Devleti’ne karşı isyan eden Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali
Paşa’nın ordusu karşısında peş peşe alınan mağlubiyetler ve Mehmet Ali
Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa komutasındaki kuvvetlerin Kütahya’ya kadar
ilerlemesi üzerine İstanbul’un tehdit altında olduğunu düşünen II. Mahmut’un,
Rus Çarı I. Nikola'dan yardım istemesi üzerine bir Rus filosu boğaza girerek 5
Nisan 1833 tarihinde Beykoz'a asker çıkarttı30. Rusya'nın işe karışması, İngiltere
ve Fransa'yı harekete geçirdi ve sonunda Mısır kuvvetlerinin daha fazla
ilerlemeleri önlenerek 14 Mayıs 1833'te Kütahya'da uzlaşmaya varıldı. Fakat
genişletmiş oldu. Bkz. David R. Stone, A Military History of Russia: From Ivan the Terrible to
the War in Chechnya, Westport 2006, s. 85.
25
Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi: 1789-1914, TTK, Ankara 1997, s. 16-17.
26
Yusuf Akçura, Osmanlı Devletinin Dağılma Devri (XVIII. ve XIX. Asırlarda), TTK, Ankara
1988, s. 106.
27
Nuri Paşa, age, III-IV, s. 195
28
Efe, age, s. 195.
29
Rifat Uçarol, Siyasi Tarih, s. 148.
30
Şinasi Altundağ, Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı: Mısır Meselesi 1831-1841, TTK, Ankara
1988, s. 146.
[200]
Karadeniz’de Osmanlı Hakimiyeti ve Rusya’nın Sıcak Denizlere İnme Mücadelesi
gerek II. Mahmut, gerekse Mehmet Ali Paşa bu uzlaşmayı geçici olarak
düşündükleri için ileride kesin bir hesaplaşma olacağını biliyorlardı. Bu
düşünceler etrafında Mısır kuvvetlerinin tekrar saldırması halinde Ruslarla 8
Temmuz 1833 tarihinde yapılan Hünkâr İskelesi Antlaşması kapsamında Rus
yardımı temin edilecekti31.
Osmanlı Devleti ve Rusya arasında imzalanan Hünkâr İskelesi
Antlaşması altı açık ve bir gizli maddeden oluşmaktaydı. Bu antlaşmayla Rusya,
Osmanlı Devleti'nin devamı ve istiklalinin muhafazasını arzu ettiğini
bildirmiştir. Antlaşmanın gizli kısmına göre her iki devlet karşılaşacakları bir
tehlike halinde birbirlerine bütün imkânları dâhilinde yardımda bulunacaklar,
Osmanlı Devleti'nin Rusya'ya maddi yardımda bulunması hususunda
zorlanacağı düşünülerek, Bâbıâli'nin Rusya'ya yapacağı yardım Çanakkale
Boğazı’nın (Rusya hariç) bütün devletlere kapatılması şeklinde olacaktı. Bu
antlaşma ile Rusya yıllardır çok büyük kayıpları göz önüne alarak elde etmeye
çalıştığı İstanbul boğazlarını, Hünkâr İskelesi’nde Osmanlı Devleti ile yaptığı
antlaşmayla hiçbir kayıp vermeden kontrol altına almış oluyordu 32. Böylece
Rusya kendisine Akdeniz'den gelebilecek tehlikeleri boğazların düşmanlarına
kapatılması ile önlemekte ve boğazlar üzerinde diğer devletlerden daha çok söz
sahibi olmaktaydı. Fakat Rusya'nın İstanbul ve boğazlar üzerinde Osmanlı
Devleti'nin hâmiliğine soyunması İngiltere ve Fransa'nın tepkisine neden oldu.
Çünkü İngiltere ve Fransa'nın, "Şark Meselesi"nin bu tarzda halline ve
Rusya'nın boğazların yegâne hâkimi olmasına asla müsamaha etmeyeceği
ortadaydı. Hünkâr İskelesi Antlaşması’ndan sonra batılı devletler, Rusya'nın bu
antlaşmayla Osmanlı Devleti üzerinde özellikle boğazlar konusunda elde ettiği
başarıyı değerlendirmeye başladılar. İngiltere Hünkâr İskelesi Antlaşması’nın
imzalanmasından hemen sonra boğazların tekrar eski durumuna yani boğazların
kapalılığı ilkesinin uluslararası bir yükümlülük altına alınması için yoğun bir
şekilde çalışmalara başladı. İngiltere Dışişleri Bakanı Palmerston, 26 Ağustos
1833'te Bâbıâli’ye verdiği protesto notasında, Hünkâr İskelesi Antlaşması ile
ortaya çıkan Osmanlı-Rus ilişki tarzına diğer devletlerce itiraz edilebileceğini,
31
Kemal Beydilli, Küçük Kaynarca'dan Yıkılışa Osmanlı Devleti Tarihi, C. I, İstanbul 1999, s.
88.
32
Fahir Armaoğlu, age, s. 206. Rusya Dışişleri Bakanı’nın İstanbul’a gönderdiği özel elçisi
Prens Orlow’a gönderdiği mektupta, bu antlaşma ile Osmanlı Devleti’nin tehditler karşısında
daimi olarak Rus Çar’ının himayesine sokmanın amaçlandığını ifade etmekteydi. Bkz.
Armaoğlu, age, s. 207. Rus Çarı’nın Orlof ile padişaha gönderdiği benzer mealdeki mektup
için bkz. Goryanof, age, s. 90.
[201]
Ömer Tellioğlu
Rusya'nın bu antlaşmaya dayanarak Osmanlı içişlerine silahlı bir müdahalede
bulunduğu takdirde ise, İngiltere'nin sanki böyle bir antlaşma yokmuş gibi
çıkarlarının gerektirdiği bir biçimde serbestçe hareket edeceğini belirtiyordu 33.
İngiltere Fransa’yı dışlayarak Rusya, Avusturya ve Prusya ile bir ittifak
kurdu ve 15 Temmuz 1840 tarihinde Londra'da bir antlaşma imzalandı. Londra
Antlaşması’nı imzalayan İngiltere, Rusya, Avusturya ve Prusya, Mehmet Ali
Paşa’ya bir ültimatom vererek, el koyduğu Osmanlı donanmasını iade etmesini
ve hemen Hicaz, Suriye, Girit ile Adana’dan çekilmesini istediler 34. Bu
antlaşmaya göre Rusya, Mısır güçlerine karşı İstanbul’u muhafaza etmek için
müdahalede bulunacaktı. Prusya yalnızca diplomatik destek verecek, İngiltere
ise, donanma ve kara ordusu ile savaşa katılacaktı. Bu antlaşma ile İngiltere ön
plana çıkmış ve Rusya'nın 1833 tarihinde olduğu gibi boğazlar üzerinde
üstünlük sağlaması engellenmiştir. İngiltere, bu şekilde boğazlar üzerinde
istediğini taraflara kabul ettirmiş oldu. Çünkü Rus Çarı 1831'de Fransa tahtına
geçen Kral Phlippe'e nefretinden dolayı İngiltere ile "Şark Meselesi" üzerinde
anlaşabileceğini umduğundan bu ittifaka girmiş, Fransa da Mısır konusunda tek
başına daha fazla kalamayacağını anlayarak, Mehmet Ali Paşa’dan desteğini
çekerek diğer büyük devletlere katılmıştı. İngiltere'nin diğer Avrupalı devletlere
kabul ettirdiği Londra Antlaşması ile boğazlar, Avrupalı devletlerin himayesine
girmiş oldu.
8 Temmuz 1833’te imzalanan Hünkâr İskelesi Antlaşması’nın 8 yıl için
imzalanmış olması ve 1841 yılında bu sürenin dolması, İngiliz Dışişleri Bakanı
Palmerston'un diplomatik teşebbüsleri ile boğazlar üzerinde yapılacak bir
antlaşmaya Rusya'dan başka İngiltere, Fransa, Avusturya ve Prusya'nın da
katılmasını sağladı. Mısır meselesinin halledilmesinden sonra sıra esas konu
olan boğazlar meselesinin halline gelmişti. Sekiz yıllık vadesi dolan Hünkâr
İskelesi Antlaşması’nın yenilenemeyeceği gerçeğinden hareketle, taraflar 15
Temmuz 1840 tarihinde Londra'da boğazların hukuki statüsünü yeniden
belirleyen bir antlaşmaya imza attılar 35. Londra'da İngiltere, Avusturya, Rusya,
Fransa, Prusya ve Osmanlı Devleti tarafından imza edilen "Boğazlar
Antlaşması" dört maddeden meydana gelmekteydi. Antlaşmaya göre, Osmanlı
Devleti, barış içinde bulunduğu sürece, eskiden beri uyguladığı gibi, hiçbir
yabancı savaş gemisini boğazlardan geçirmemeyi kabul ediyordu. Avusturya,
33
Oral Sander, Anka'nın Yükselişi ve Düşüşü, Ankara 1993, s.180.
İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C. IV, İstanbul 1972, s. 128.
35
Beydilli, age, C. I, s. 94.
34
[202]
Karadeniz’de Osmanlı Hakimiyeti ve Rusya’nın Sıcak Denizlere İnme Mücadelesi
Fransa, İngiltere, Prusya ve Rusya devletleri de, bu kurala uyacaklarını taahhüt
ediyorlardı. Osmanlı Devleti, eskiden olduğu gibi, dost devlet elçilerinin
hizmetinde bulunan hafif savaş gemilerine boğazlardan geçmeleri için izin
verebilecekti. Padişah, Osmanlı Devleti ile dostluk içinde bulunan bütün
devletleri, bu antlaşmaya uymaya çağıracaktı. En geç iki ay içerisinde
onaylanacak antlaşmada imzası bulunan devletler, tespit edilen şartların
uygulanmasını taahhüt ediyorlardı. Bu antlaşmanın özelliklerinden biri, diğer
devletlerin katılmasına açık olmasıydı. Nitekim ertesi sene Toskana,
Danimarka, Belçika, İsveç ve Norveç hükümetleri ayrı ayrı antlaşmaya dâhil
olmuşlardır. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti yabancı savaş gemilerinin
Çanakkale ve Karadeniz boğazlarından girmesi yasağına dair öteden beri hiç
değiştirilmeden korunmuş olan eski kaidenin bundan böyle de yürürlükte
kalması hususunda kesin kararını ve kendisi barış halinde bulundukça hiçbir
yabancı savaş gemisini kabul etmeyeceğini ilan ve temin ediyordu. Diğer
taraftan da Avrupa'nın beş büyük devleti, Bâbıâli’nin bu azim ve kararına saygı
göstererek onun bu sözü geçen kaide ve usule göre hareket etmeyi taahhüt
ediyorlardı36.
Böylece boğazlar, Osmanlı Devleti ile Avrupalı devletlerin ortaklaşa
hareketi ile kontrol altına alınmış oluyordu. Padişahın barış zamanında
boğazları kapalı tutması eski kaideye benzese bile neticede tamamen aynı şey
değildi. Çünkü antlaşmanın birinci maddesinde, bahsedilen devletlerin taahhüdü
altında, gerçekte boğazların kapalılığı ile ilgili kaidenin herhangi bir devletin
menfaati uğruna bozulup ihlal edilemeyeceğine dair padişahın kesin bir
taahhüdü gizlenmiş bulunuyordu. Diğer bir deyişle Osmanlı Devleti artık
gelişigüzel boğazları açmağa yahut şu veya bu devletin menfaati lehinde
kapamağa muktedir olamıyordu. Böylece bu antlaşma ile boğazların statüsü
uluslararası bir mesele haline getirilmiş oluyordu. Zaten bu antlaşmayı bundan
evvelki antlaşmalardan ayıran başlıca fark da bu özellikten ileri geliyordu.
Londra Boğazlar Sözleşmesi ile Avrupalı devletler Osmanlı Devleti'nin
egemenlik haklarını ilan ve tasdik ettikleri halde, birinci maddede Bâbıâli'ye
boğazları kapalı tutmak gibi onun egemenlik haklarına bir müdahale teşkil eden
ağır bir mecburiyet yükleyerek açık bir tezat oluşturdular. Çünkü eski kaide
gerçekte padişahın tek başına idari bir tedbiri idi. Şimdi ise padişahın böyle
keyfi bir yetkiyi kullanmasına imkân vermemek için olacak ki, yukarıda
görüldüğü üzere padişah antlaşmanın ilk maddesinde, kapalılık kaidesinin
36
Tukin, age, s. 278.
[203]
Ömer Tellioğlu
gelecekte de yürürlükte kalacağının azim ve kararını ilan etmiş oluyordu.
Padişahın bu kararına saygı gösterilmesi büyük devletlerce taahhüt altına
alınmış gibi bir şekil verildi. Böylece hem kendi istekleri uygulanmış olacak,
hem de padişahın haysiyeti, velev ki zahiri bir şekilde olsun bu antlaşmanın
ikinci maddesi ile kurtarılmış oldu 37.
1833 Hünkâr İskelesi Antlaşması ile bir anlamda Rus himayesine giren
Osmanlı Devleti38 bu durumdan kurtulmak için İngiltere ve Fransa ile
ilişkilerini güçlendirmeye çalıştı. Bu teşebbüslerin Rus çıkarlarına zarar
vereceğini gören Çar Nikola, Osmanlı Devleti’ni parçalayıp bölüşmek için
İngiltere’ye teklif götürdü. Rus yayılmasının İngiliz çıkarları için tehdit
oluşturduğunu düşünen İngiliz hükümeti bu teklifi reddetti. Bunun üzerine Rus
yönetimi tek başına harekete geçerek kendi planını uygulamaya koydu. Çar I.
Nikola 28 Şubat 1853’te Prens Mençikof’u İstanbul’a göndererek, Kudüs’teki
Hristiyanlığa ait kutsal yerler üzerinde yaşanan mezhepler arası ihtilafın
Ortodoks kilisesi lehine çözülmesi, bu kilisenin imtiyazlarının bir senetle
belirlenmesini istedi. Mençikof ayrıca gizli isteklerde bulunarak, Osmanlı
Devleti ile Rusya’nın ittifak yapmasını, bu ittifakın gerçekleşmesi halinde, bir
savaş durumunda, Rusya’nın Osmanlı Devleti’ni koruyacağını, buna karşılık
olarak da, Osmanlı sınırları içerisindeki Ortodoksların koruyuculuk hakkının
Rusya’ya tanınmasını talep etti39.
Osmanlı Devleti, hükümranlık haklarını hiçe sayan bu teklifleri, İngiliz
ve Fransız elçilerinin görüşlerini de alarak reddetti. 21 Mayıs 1853 tarihinde
Mençikof’un bütün Rus elçilik mensuplarıyla İstanbul’dan ayrılması ile iki ülke
arasındaki siyasi ilişkiler koptu. Arkasından 22 Haziran 1853’te Rus ordularının
Prut Nehri’ni aşarak Osmanlı topraklarına girmesiyle savaş ortamına girilmiş
oldu. Avusturya’nın savaşı önleme çabaları sonuçsuz kalınca Osmanlı Devleti 4
Ekim 1853 yılında Rusya’ya savaş ilan etti. İngiliz ve Fransız donanmaları
Çanakkale Boğazı’nı geçerek İstanbul önlerine demirledi. Rus donanmasının
Sinop’ta Osmanlı donanmasını bir baskınla yakması üzerine İngiltere ve Fransa
Rus ilerlemesini durdurmak için donanmalarını Karadeniz’e çıkardılar.
Rusya’nın savaşı büyüteceğini gören İngiltere ve Fransa, Osmanlı Devleti ile bir
37
Tukin, age, s. 279.
Erim, age, s. 313.
39
Uçarol, Siyasi Tarih, s. 154-155. Mençikof, resmi kıyafet giymesi gerekirken Bâb-i Âlî’ye
yaptığı ziyarette günlük kıyafetlerini giydi. Diplomatik kurallara uymayan tarzı ile İstanbul
yönetimini tahkir ederek baskı altına almaya çalıştı. Bkz. Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C.
5, TTK, Ankara 1988, s. 228.
38
[204]
Karadeniz’de Osmanlı Hakimiyeti ve Rusya’nın Sıcak Denizlere İnme Mücadelesi
ittifak antlaşması yaptı ve antlaşmanın hemen akabinde 27 Mart 1854 günü bu
iki devlet Rusya’ya savaş ilan etti. Müttefik kuvvetlerin, Kırım’da üslenmiş
bulunan Rus donanmasını yok etmek için karaya asker çıkarmasıyla tarihe
“Kırım Savaşı” olarak geçen savaş başlamış oldu. Bu şekilde Rusya’nın barışa
zorlanabileceği hesabı yapılmıştı. Savaş Balkanlarda, Kafkaslarda ve
Karadeniz’de devam etmekteydi. Avusturya ve İtalya’nın da ittifaka
katılmasıyla Rusların direncinin kırılmaya başlaması üzerine I. Nikola’nın
ölümü ile yerine geçen II. Aleksandr, savaşa devam edemeyeceğini anlayarak
barış talebinde bulundu 40.
16 Aralık 1855’te müttefikler tarafından hazırlanan ve Rusya’nın Eflak
ve Boğdan üzerindeki taleplerinden vazgeçmesi, Karadeniz’in tarafsız hale
getirilmesi, Osmanlı Devleti sınırları dahilindeki bütün Hıristiyan ve
Müslümanlara Avrupa devletlerinin garantisi altında bir takım hakların
verilmesi gibi hususları ihtiva eden bir ültimatom verildi. Rus çarının bu
talepleri kabul etmesi üzerine barış görüşmelerine başlamak için Paris’te bir
kongre toplanması kararlaştırıldı41.
30 Mart 1856 tarihinde imzalanan Paris Antlaşması’na göre; Osmanlı
Devleti ve Rusya savaş sırasında işgal ettikleri yerlerden çekiliyor, Osmanlı
Devleti’nin Avrupa devletler hukukundan yararlanması kabul ediliyor, katılımcı
devletlerin her biri ayrı ayrı Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğüne ve
bağımsızlığına saygı göstermeyi garanti ediyor, boğazların kapalılığına dair
1840 tarihli Londra Antlaşması aynen yürürlükte bırakılıyordu. Ayrıca
Karadeniz’in tarafsız duruma getirilerek ticaret gemilerine tamamen açık, savaş
gemilerine ise sürekli kapalılığı kabul ediliyordu.
Paris Antlaşması, Avrupa’da uzun süredir Rusya tarafından bozulmaya
çalışılan güçler dengesini yeniden şekillendirmiştir. Bu antlaşma ile Avrupa’da
yeni bir siyasi denge kuruldu ve toplanma amaçları arasında olmamasına
rağmen kongrede uluslararası deniz hukuku ile ilgili bir takım hususlar da
karara bağlandı42. Karadeniz’in tarafsızlığı sağlanarak Rus donanmasının
boğazları geçip Akdeniz’deki İngiliz çıkarlarına halel getirmesinin önüne
geçilmiştir. Çelişik bir durum olarak, kazanan tarafta olmasına rağmen Osmanlı
Devleti de Karadeniz’de donanma bulunduramayacak, gemi inşa edemeyecekti.
Eflak ve Boğdan ile Sırbistan topraklarının Avrupa devletlerinin himayesine
40
Uçarol, Siyasi Tarih, s. 159.
Uçarol, age, s. 160.
42
Uçarol, age, s. 165.
41
[205]
Ömer Tellioğlu
sokulması ile Rusya’nın güneye inme emellerinin önüne Karadeniz’den
Adriyatik’e kadar bir set çekilmiş oluyordu 43. Bununla birlikte Rusya, Paris
Antlaşması’nın Karadeniz’de tersane ve donanma bulundurulmasına ve diğer
aleyhteki hükümlerinin iptali için antlaşmaya taraf devletler nezdinde yoğun
temaslarda bulunmaktan geri durmadı44.
1870 tarihinde Sedan Savaşı’nın bir sonucu olarak Avrupa devletleri
arasındaki güçler dengesi önemli ölçüde değişikliğe uğradı. Bu durumu fırsat
bilen Rusya 31 Ekim 1870’de Paris Antlaşması’nı taraf olan devletlere bir nota
göndererek, Paris Antlaşması’nın Rusya aleyhindeki hükümlerinin bundan
böyle kendileri için geçersiz olduğunu bildirdi. Bu gelişmeler üzerine 17 Ocak
1871 tarihinde Londra’da bir konferans tertiplenerek Karadeniz’e yeni bir statü
kazandırıldı. İmzalanan antlaşmaya göre, boğazların kapalılığı ilkesi
korunurken, Rusya’nın Karadeniz’de tersane kurması ve donanma
bulundurmasına yönelik engel kaldırıldı. 45
1875 yılında Hersek’te başlayan isyan Rusya’nın kışkırtmalarıyla kısa
sürede bütün Balkanlara yayıldı. 1876 yılında Bulgarlar isyan etti ve aynı yıl
Sırbistan ve Karadağ savaşı başladı. Bu isyanları sadece Rusya değil bir taraftan
Avrupa devletleri de desteklemekteydi. Sırpların mağlup olmaları üzerine
Rusya Osmanlı Devleti’ne bir ültimatom vererek Karadağ ve Sırbistan ile
savaşa son verilmesini istedi. Osmanlı hükümeti ağır şartlar içeren bu
ültimatomu, Rusya ile bir savaşa girmekten çekindiği için kabul etmek zorunda
kaldı. Mesele devletlerarası bir boyuta taşınarak Balkanlardaki durumun
görüşülmesi için İstanbul’da bir konferans tertiplenmesi kararı alındı. Ancak
İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya, Almanya ve İtalya hükümetlerinin
temsilcilerinin iştirak ettiği konferans 11 Aralık 1876 tarihinde başladı ve dokuz
toplantı yaptıktan sonra 20 Ocak 1877 sona erdi. Osmanlı Devleti,
bağımsızlığına halel getirecek seviyede ağır şartlar içeren kararları kabul
etmedi. Konferansın bu şekilde bir sonuç alınmadan dağılması, emperyalist
ülkelerin Osmanlı Devleti üzerindeki emellerini gerçekleştirmenin bir ifadesi
olarak kullanılan “Şark Meselesi”ni yeni bir boyuta taşıdı46.
1877 yılında Rusya Osmanlı Devleti’ne karşı açacağı savaş için
Almanya’nın desteğini sağladıktan sonra İngiltere ve Fransa ile de mutabakata
43
Uçarol, age, s. 163.
Bkz. Goryanof, age, s. 198 vd.
45
Uçarol, age, s. 256.
46
Mahmud Celâleddin Paşa, Mir’ât-ı Hakîkat: Târihî Hakîkatların Aynası, C. I-II-III,
Hazırlayan: İsmet Miroğlu, Bereket Yayınevi, İstanbul 1983, s. 212.
44
[206]
Karadeniz’de Osmanlı Hakimiyeti ve Rusya’nın Sıcak Denizlere İnme Mücadelesi
vardı. Bu mutabakat sağlandıktan sonra bu devletler, Balkanlardaki meselelerle
ilgili Osmanlı Devleti’ne karşı takınacakları tavır hakkında kararlar almak için
Londra’da bir araya geldi. Toplantı sonunda 31 Mart 1877 tarihinde bir protokol
imzalanarak, Bâbıâli’nin Hıristiyan tebaası için vaat ettiği ıslahat kararlarını
uygulatmak ve uygulamanın İstanbul’da bulunan büyükelçiler tarafından teftiş
edilmesi kararı alındı 47. Ayrıca ordusunun da küçültülmesi istenen bu kararlar
ile Osmanlı Devleti, Rusya’nın yanında bütün büyük Avrupa devletlerini
karşısında tek cephe olarak buldu. Osmanlı Devleti, hükümranlık haklarını hiçe
sayan bu kararları reddettiğini 12 Nisan’da tafsilatlı bir nota ile taraflara
bildirdi48. Osmanlı Devleti’nin ordusunu tenkis etmesinin istenmesi manidardı.
Çünkü Osmanlı Devleti’nin askerini azaltması, Balkanlarda Rusya karşısında
direnmesini imkânsız hale getirecekti. Bölgedeki çatışmalar ve bunun
doğurduğu otorite boşluğu, her an bir savaşın patlak vermesi için Rusya
açısından oldukça uygun bir zemin oluşturmaktaydı49.
Netice’de Rusya, Avrupa devletlerinin blok olarak Osmanlı Devleti’nin
karşısında bulunduğu böyle bir ortamda, Londra Protokolü’nün reddini bahane
ederek 19 Nisan 1877’de savaş kararı aldı ve bu kararını bir beyanname ile
Avrupa devletlerine bildirdi. Fransa, İngiltere, İtalya, Almanya ve Avusturya
savaşta tarafsız kalacaklarını açıkladı. Savaşa tamamen hazırlıksız ve bir savaş
planı dahi olmadan giren Osmanlı Devleti, ne Balkanlarda ve ne de Doğu
Anadolu’da Rus ilerlemesini durdurabildi. Ruslar 1877 yılı sonlarında
Erzurum’u işgal etti. Batıda ise Ruslar 22 Ocak 1878 tarihinde Edirne’yi işgal
ederek Çatalca’ya kadar ilerledi. Rus ordusuna komuta eden Grandük Nikola,
hiçbir engel tanımadan İstanbul’a yürüme emri aldığını ve Rus armasını
İstanbul’a duvarlarına yapıştıracağını söyleyerek 50 İstanbul’u işgal niyetini
açıkça ortaya koymaktaydı.
İstanbul’un işgal tehdidi ile karşı karşıya gelmesi üzerine korkuya
kapılan İstanbul hükümeti, Paris Antlaşması’nda imzası bulunan devletlerden
savaşın durdurulması için arabuluculuk yapmalarını talep etti. Ancak bu
devletlerin olumlu cevap vermemesi üzerine doğrudan İngiltere’nin arabulucu
olması için teşebbüslerde bulunuldu. İngiltere Osmanlı yönetimine doğrudan
Rusya’ya başvurulması tavsiyesinde bulundu. Çaresiz kalan Sultan II.
47
Uçarol, age, s. 273.
Karal, age, C. VI, s. 40.
49
Marriot, age, s. 145.
50
Armaoğlu, age, s. 520.
48
[207]
Ömer Tellioğlu
Abdülhamid 13 Ocak 1878 tarihinde Rus çarına çektiği bir telgrafla mütareke
talebinde bulundu. Yapılan görüşmeler sonunda 31 Ocak 1878 tarihinde Edirne
Mütarekesi imzalandı. Ancak Rusların İstanbul’u işgal edeceği düşüncesi
İngilizlerin telaşa düşmeleri ve bir işgali önlemek için müdahalede bulunmaları
sonucunu doğurdu. İngilizlerin İstanbul’daki vatandaşlarını bir Rus işgali
durumunda korumak için donanmasını Bâbıâli’nin itirazına rağmen boğazlardan
içeri sokarak Tuzla açıklarında demirlemesi üzerine Rus başkomutanı, 12 bin
kadar askeri Yeşilköy’e yerleştireceklerine dair bir ültimatom verdi. Osmanlı
Devleti bu talebi kabul etmek zorunda kaldı. Ancak Ruslar İngiltere’nin karşı
çıkması üzerine İstanbul’u işgal etmeye teşebbüs etmediler. İstanbul’un böyle
büyük bir tehdit altında bulunduğu bir ortamda, Edirne mütarekesinde ana
hatları belirlenmiş olan barış görüşmelerine Yeşilköy’de (Ayastefanos)
başlandı.
3 Mart 1878 tarihinde imzalanan Ayastefanos Antlaşması ile Rusya’nın
kazandığı askeri ve diplomatik zafer, İngiltere’yi sömürgeleri ve Akdeniz
havzası ile ilgili çıkarları konusunda endişeye sevk etti. İngiltere,
Avusturya’nın, Ayastefanos Antlaşması’nın devletlerarası bir konferans tertip
edilerek yeniden düzenlenmesi teklifini olumlu karşılayarak, Rusya’yı buna
zorlamak için Hindistan’daki birliklerin Akdeniz’e kaydırılması kararı aldı.
Avusturya ve İngiltere’nin kararlı tavrı karşısında tedirgin olan Rusya,
Almanya’dan destek almak istedi, ancak Almanya, Rusya’nın gereğinden fazla
güçlendiğini düşündüğünden diğer Avrupa devletleri gibi İngiltere ve
Avusturya’nın yanında yer almayı tercih etti.
Batılı devletler, Ayastefanos Antlaşması’nın yeniden ele alınmasını ve
kendileri için gerekli gördükleri düzeltmeleri yaparak yeniden tanzim edilmesini
sağlamak için Berlin’de bir kongre tertiplenmesi kararı aldılar. Rusya, içinde
bulunduğu durum itibarıyla blok halinde karşısına dikilen büyük Avrupa
devletlerine direnemeyeceğini bildiğinden bu kararı kabul etmek zorunda kaldı.
Osmanlı Devleti açısından ise durum oldukça vahimdi. Zira Osmanlı Devleti,
tarihe 93 harbi olarak geçen bu savaşta tarihinin en büyük mağlubiyetini almış
ve çok büyük miktarlarda toprak kaybına uğramıştı. Yeşilköy’e kadar ilerleyen
Rus ordusunun, çok arzuladığı halde İstanbul’a yönelik bir işgal teşebbüsünde
bulunamaması bile Avrupa devletlerinin duruma müdahalesi sayesinde olmuştu.
Siyasi ve askeri açıdan çöküntü yaşayan devlet, ekonomik anlamda da tamamen
iflas etmiş bulunmaktaydı.
[208]
Karadeniz’de Osmanlı Hakimiyeti ve Rusya’nın Sıcak Denizlere İnme Mücadelesi
1915 tarihinde Osmanlı Devleti’ni paylaşmak için İtilaf Devletleri
arasında gizli bir antlaşma yapıldı. Bu antlaşmaya göre boğazlar Rusya’ya
verilmekteydi. Ancak İngiltere, Rusya ve Almanya arasında Osmanlı
Devleti’nin ortadan kaldırılması sonrasında boğazlara hâkim olmak konusunda
rekabet yaşanmaktaydı. Rusya ortaya çıkan birtakım gelişmeler üzerine 1915
Şubat ayında kendi çıkarları doğrultusunda Boğazları ele geçirmek konusunda
bir takım girişimlerde bulunmaya başladı. 4 Mart 1915’te bir notayla Fransa ve
İngiltere’den Boğazların kendisine verilmesini talep etti51. Fransa ve İngiltere
Rusya’nın bu isteğini kabul etmek istemediler, ancak Rusya’nın Almanya ile
ayrı bir antlaşma yapmasından korktukları için yapılan bir gizli antlaşma ile
yapılacak bölüşmede boğazlar ve çevresi Ruslara bırakıldı. Fakat 24 Nisan 1920
yılında Almanya’nın yanında I. Dünya Savaş’ından yenik çıkan Osmanlı
imparatorluğuna yönelik uygulanacak esasların belirlendiği San Remo
antlaşmasına göre uygulanması ile Rumeli ile boğazlar bölgesi İtilaf
devletlerince ortaklaşa işgal edilecekti52.
Osmanlı Devleti’nin mağlup olması üzerine imzalanan Sevr
Antlaşması’nın boğazlarla ilgili hususları düzenleyen maddelerine göre Osmanlı
Devleti hem boğazlar ve hem de Karadeniz üzerindeki hükümranlık haklarını
fiili olarak kaybetmekteydi. Antlaşmaya göre, savaş ve barış durumlarında
hangi ülkenin bayrağını taşırsa taşısın savaş ve ticaret gemileri boğazlardan
serbestçe geçebilecektir53.
24 Temmuz 1923 tarihinde düzenlenen Lozan Boğazlar Sözleşmesi
boğazların yeni statüsünü şu şekilde düzenlemekteydi: Boğazlar Türkiye
sınırları içinde kalmak üzere, savaş ve barış hallerinde ticaret gemisi ve uçakları
ile askeri gemilerin geçişlerinin düzenlendiği bir boğazlar protokolüdür 54. Geçiş
güvenliğinin sağlanması için ise boğazların her iki yakası 20 kilometre
mesafeye kadar ve Marmara Denizi’ndeki adalar askersiz hale getirilmekte, bu
kısımlarda tahkimat yapmak ve asker bulundurulması yasaklanmaktadır.
Boğazlar ve mücavir alan kabul edilen bölgenin güvenliği Milletler
Cemiyeti’nin uhdesine verilmektedir. Buna ilave olarak, sözleşmede yer alan
hususların yürütülmesinin kontrolü için bir komisyon kurulmuş ve imzacı
51
Uçarol, Siyasi Tarih, s. 396.
Uçarol, age, s. 415.
53
Erim, age, s. 544-545.
54
Deniz Bozkurt, Karşılaştırmalı Lozan ve Sevr Barış Antlaşmaları, Umay Kültür Sanat
Merkezi, Ankara 1998, s. 13.
52
[209]
Ömer Tellioğlu
devletlerin temsilcilerinden oluşacak olan bu komisyonun başkanlığı Türk
temsilcisine verilmiştir.
Sonuç
Osmanlı Devleti kuruluşundan sonra uzun bir müddet sürekli fetihlerle
genişlemiş ve toprakları Asya, Afrika ve Avrupa’da çok geniş bir coğrafyayı
kapsayan asrının en büyük imparatorluğu haline gelmişti. Fetihlerin 1683
yılında Viyana önlerinde alınan mağlubiyetten sonra durmasının yanında,
kuzeyde Rusya’nın sürekli güçlenerek güneye doğru ilerlemesi, Balkanlar’dan
Kafkaslara kadar Karadeniz’in hem iki ülke ve hem de büyük Avrupa devletleri
için büyük bir mücadele alanı haline gelmesi sonucunu doğurdu. Rusya’nın
Karadeniz’den güneye, sıcak denizlere inme siyaseti başta İngiltere ve Fransa
Olmak üzere Avrupa devletleri tarafından kendi çıkarlarına karşı bir tehdit
olarak algılanmıştır. Osmanlı coğrafyası üzerindeki emperyalist emelleri için
Rusya’nın rakip bir güç olarak ortaya çıkması Avrupa güçler dengesi açısından
bir dengesizlik meydana getirmiştir. Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne karşı
kazanımları, ancak Avrupa devletlerinin onayı ile gerçekleşebilmiştir. Rusların
Çargrad olarak isimlendirdikleri İstanbul’u ele geçirme emeli, bütün Avrupa
devletleri için kabul edilemez bir durumdu. Bundan dolayı Avrupa devletleri,
Rusya’nın Karadeniz’e ve boğazlara hâkimiyet kurmaya yönelik emellerine
çoğu zaman bir blok şeklinde karşı çıkmıştır. Bunun bir neticesi olarak,
Osmanlı Devleti Karadeniz’de ve boğazlardaki hükümranlık haklarını Rusya’ya
karşı büyük devletlerin müdahaleleriyle korumaya çalışmıştır. Rusya’nın bir
taraftan Kafkaslar üzerinden Basra ve İskenderun’a inme hayalleri, diğer
taraftan 1878’de İstanbul kapılarına dayanması, sadece Rusya’ya karşı toprak
kayıplarına sebep olmamış, başta İngiltere olmak üzere diğer Avrupa
devletlerinin Osmanlı topraklarının bir kısmını işgal etmeleri sonucunu
doğurmuştur. Berlin Konferansı öncesinde Kıbrıs’ın İngiltere’ye devri,
İngilizlerin 1882 yılında Mısır’ı işgalleri karşısında Osmanlı hükümetinin
çaresiz kalması gibi siyasi ve askeri gelişmeler, Rusya’nın Karadeniz ve
boğazlar üzerinden Osmanlı devletine karşı oluşturduğu tehdit karşısında ortaya
çıkabilmiştir. Aynı şekilde Fransa ve İtalya, Kuzey Afrika’daki işgallerini aynı
durumdan istifade ederek rahatlıkla gerçekleştirebilmiştir. Rusların Osmanlı
Devleti ile ilk temaslarından I. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar iki devlet
arasında cereyan eden yaklaşık üç asır süren mücadele Balkanlardan Kafkaslara
kadar Karadeniz havzasında gerçekleşmiştir. Bunun bir sonucu olarak,
[210]
Karadeniz’de Osmanlı Hakimiyeti ve Rusya’nın Sıcak Denizlere İnme Mücadelesi
Rusya’nın Karadeniz’e hâkim olması, Osmanlı Devleti’nin ise kendi
hâkimiyetini sürdürmesi iki ülke için hayati öneme sahip olmuştur.
KAYNAKÇA
AKÇURA, Yusuf, Osmanlı Devletinin Dağılma Devri (XVIII. ve XIX.
Asırlarda), TTK, Ankara 1988.
ALTUNDAĞ, Şinasi, Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı: Mısır Meselesi
1831-1841, TTK, Ankara 1988.
ARMAOĞLU, Fahir, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi: 1789-1914, TTK, Ankara
1997.
BEYDİLLİ, Kemal, Küçük Kaynarca'dan Yıkılışa Osmanlı Devleti
Tarihi, C. I, İstanbul 1999.
BOZKURT, Deniz, Karşılaştırmalı Lozan ve Sevr Barış Antlaşmaları,
Umay Kültür Sanat Merkezi, Ankara 1998.
DANİSMEND, İsmail Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C. IV,
İstanbul 1972.
EFE, Ayla, “Silistre Eyaletinde Osmanlı-Rus Savaşları Küçük
Kaynarca’dan Berline”, Osmanlı Tarih Araştırmaları Dergisi, Ankara 2006,
Sayı 19, s. 139-174.
ERİM, Nihat, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri: Osmanlı
İmparatorluğu Andlaşmaları, A.Ü. Hukuk Fakültesi Yayınları, Ankara 1953.
GORYANOF, Sergey, Rus Arşiv Belgelerine Göre Boğazlar ve Şark
Meselesi, çev. M. İskender-A. Reşad, haz. Ali Ahmetbeyoğlu-İshak Keskin,
Ötüken Neşriyat, İstanbul 2006.
İNAN, Yüksel, Türk Boğazlarının Siyasal ve Hukuksal Rejimi, Ankara
1986.
KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, TTK, Ankara 1988, C. 5-6.
KELEŞ, Erdoğan, “Kırım Savaşı’nda (1853-1856) Karadeniz ve Boğazlar
Meselesi”, OTAM, Sayı 23, Ankara 2008, s. 149-194.
KÖSE, Osman, 1774 Küçük Kaynarca Andlaşması, TTK, Ankara 2006.
MAHMUD CELÂLEDDİN PAŞA, Mir’ât-ı Hakîkat: Târihî Hakîkatların
Aynası, C. I-II-III, Hazırlayan: İsmet Miroğlu, Bereket Yayınevi, İstanbul 1983.
MARRIOTT, Sir J.A.R., The Remakign of Modern Europe From The
Outbreak of The French Revolution To The Treaty of Berlin 1789-1878, Vol.
VI, .21. Baskı, London 1933.
[211]
Ömer Tellioğlu
MUSTAFA NURİ PAŞA, Netayic ül-Vukuat, Kurumları ve Örgütleriyle
Osmanlı Tarihi, Hazırlayan: Neşet Çağatay, C. III-IV, TTK, Ankara 1980.
SANDER, Oral, Anka'nın Yükselişi ve Düşüşü, Ankara 1993.
STONE, David R., A Military History of Russia: From Ivan the Terrible
to the War in Chechnya, Westport-Connecticut 2006.
ŞİROKORAD, A.B., Rusların Gözünden 240 Yıl Kıran Kırana OsmanlıRus Savaşları: Kırım-Balkalar-93 Harbi ve Sarıkamış, Çev. D. Ahsen Batur,
Selenge Yayınevi, İstanbul 2009.
TUKİN, Cemal, Osmanlı İmparatorluğu Devrinde Boğazlar Meselesi,
İstanbul 1947.
UÇAROL, Rifat, Siyasi Tarih, Filiz Kitabevi, İstanbul 1985.
-------, 1878 Kıbrıs Sorunu ve Osmanlı-İngiliz Anlaşması: (Ada’nın
İngiltere’ye Devri), İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1978.
UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, TTK, C. II, Ankara
1988.
-------, “Kaynarca Muahedesinden Sonraki Durum İcabı Karadeniz
Boğazının Tahkimi”, Belleten, C. XLIV, Sayı 175, Ankara 1980, s. 511-533.
[212]
Download