6102 sayılı türk ticaret kanunu`nun sistematiği

advertisement
Ticaret Hukuku ve Türk
Ticaret Kanunu’nun
Özellikleri - Ticari İşletme
Kavramı - Ticari İşletmenin
HEDEFLER
İÇİNDEKİLER
Devri - Ticari İşletme Rehni
• Ticaret Hukuku ve Türk
Ticaret Kanunu'nun
Özellikleri
• Ticari İşletme Kavramı
• Ticari İşletmenin Devri
• Ticari İşletmenin Rehni
• Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
• Ticaret hukukuku hakkında genel
bilgilerin yanı sıra, diğer hukuk
dalları ile bağlantısının, benimsediği
sistemin ve Kanun'da izlenen
sistematiği öğrenebilecek,
• Ticari işletmenin tanımını ve
unsurlarını anlayabilecek,
• Ticari işletmenin yapısını ve hukuki
niteliğini açıklayabilecek,
• Ticari işletmenin devri ve rehni
hakkında bilgiler edinebileceksiniz.
TİCARETHUKUKU
HUKUKU
TİCARET
Doç.Dr.
Dr. Şafak
Şafak
Doç.
NARBAY
NARBAY
ÜNİTE
1
Ticaret Hukuku
GİRİŞ
Ticaret Hukuku, esas itibarı ile “ticari işletme” olarak nitelendirilen
işletmeleri; “tacir” olarak nitelendirilen kişileri, “tacir olmanın hükümlerini”; “ticari
iş” kavramını, “ticari iş olmaya bağlanan sonuçları” konu alan, özel hukukun bir alt
dalıdır. Ticari ilişkiler, ticari olarak nitelendirilmeyen ilişkilere göre daha fazla
sürat/hız, daha çok güvenlik ve kolaylık istediği için Ticaret Hukuku kuralları, birçok
konuda, Medeni Hukuk ve Borçlar Hukuku’ndaki hükümlerden ayrı bir şekilde
düzenlenmiştir.
Bu ünitede genel olarak 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu hakkında bilgiler
verildikten sonra, ticari işletme kavramı, unsurları; ticari işletmenin yapısı, özellikle
malvarlığı unsurları, ticari işletmenin niteliği; ticari işletmede merkez ve şube
kavramları; ticari işletmenin devri ve devrin hukuki sonuçları ve son olarak ticari
işletmenin rehni konuları üzerinde açıklamalar yapılacaktır.
TİCARET HUKUKU - EKONOMİ HUKUKU - İŞLETME
HUKUKU İLİŞKİSİ
Ticaret Hukuku, yukarıda da açıkladığımız üzere, genel olarak, ticari
işletmeleri, tacirleri ve ticari işleri düzenleyen özel hukukun bir alt dalıdır.
Ticaret Hukuku, genel
olarak, ticari
işletmeleri, tacirleri ve
ticari işleri düzenleyen
özel hukukun bir alt
dalıdır.
Devlet, ekonomik düzenin sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için zaman zaman
ticaret hayatına müdahalede bulunmaktadır. İşte, ekonomi hukuku, bir ülkede
ekonomik düzenin sağlıklı bir şekilde işlemesini sağlayan ve niteliği itibarı ile daha
çok emredici kuralların oluşturduğu kamu hukukunun bir dalı olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bir başka deyişle, ekonomi hukuku, ekonomik düzenin hukukudur.
Ekonomik düzenin faaliyetlerinin işleyişinde, özel hukukun aksine, “kamu yararı”
gözetildiğinden, ekonomi hukukunun kuralları çoğunlukla emredici hükümler
olarak görülmektedir.
Bütün bu özellikler dikkate alındığında, ticaret hukuku ve ekonomi
hukukunun kapsam ve nitelik itibarı ile birbirinden farklı olduğu anlaşılmaktadır.
Bununla birlikte, ekonomik düzene ilişkin kurallar ticari faaliyetleri kapsamına
aldığı ölçüde ekonomi hukuku, ticaret hukuku ile kesişmektedir. İşte, ekonominin
sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için devletin ticari hayata müdahalede bulunduğu
alan ekonomi hukuku ile ticaret hukukunun kesiştiği alanı oluşturmaktadır.
Dolayısıyla, “Bankacılık Kanunu”, “Sermaye Piyasası Kanunu”, “Rekabetin
Korunması Hakkında Kanun”, “Sigortacılık Kanunu” gibi düzenlemeler ticaret
hukuku ile ekonomi hukukunun kesiştiği alanda yer almaktadır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
2
Ticaret Hukuku
Ticaret Hukuku ile ekonomi hukuku karşılaştırıldığında, ana hatları ile her iki
hukuk dalının şu özellikleri dikkatimizi çekmektedir:
- Ticaret hukuku, ticari ilişkiye giren birey ve/veya grupların teker teker
çıkarlarının korunması ve bunların hukuku ile ilgilenirken; ekonomi hukuku, bir
bütün olarak ekonomik hayatın düzenlenmesi ve yönetilmesini hedef almaktadır.
- Ekonomi hukuku, özel hukuk alanında olduğu gibi, sözleşme taraflarının
karşılıklı olarak hak ve yükümlülükleri arasında bir denge bulunup bulunmadığını
değil; bilakis, yapılan sözleşmenin bir bütün olarak ekonomik düzen açısından
yararlı sonuçlar verip vermeyeceğini ve aynı zamanda bu sözleşmenin piyasa
koşullarını olumlu bir şekilde etkileyip etkilemeyeceğini dikkate/değerlendirmeye
alır.
İşletme Hukuku ise, girişimcilerin, gelir sağlamak amacıyla emek ve
sermayelerini bağımsız bir organizasyon oluşturacak şekilde bir araya getirmesi
sonucu ortaya çıkan işletmelerdeki, sermayedar-yönetici-işçi arasındaki ilişkileri
düzenlemektedir. İşletme Hukuku, bağımsız bir hukuk dalı olarak
nitelendirilmemektedir. İşletme Hukuku ile ilgili konuların, Borçlar Hukuku, Ticaret
Hukuku, İş Hukuku içerisinde düzenlendiklerini görmekteyiz.
TİCARET HUKUKU - MEDENİ HUKUK - BORÇLAR
HUKUKU İLİŞKİSİ
TTK m. 1, f. 1, c. 1 düzenlemesinde, Türk Ticaret Kanunu’nun Türk Medeni
Kanunu (TMK) ile olan ilişkisi “Türk Ticaret Kanunu, 22.11.2001 tarihli ve 4721
sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ayrılmaz bir parçasıdır.” denilmek suretiyle ortaya
konulmuştur.
Türk Ticaret Kanunu,
22.11.2001 tarihli ve
4721 sayılı Türk
Medeni Kanunu’nun
ayrılmaz bir parçasıdır.
Diğer taraftan TMK ile Türk Borçlar Kanununun (TBK) ilişkisi de 6098 sayılı
TBK’nın 646.maddesindeki “Bu Kanun, 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk
Medenî Kanununun Beşinci Kitabı olup, onun tamamlayıcısıdır” şeklinde ifade
edilmiştir.
Bu düzenlemelerden anlaşıldığı üzere, gerek TTK gerek TBK, Türk Medeni
Kanunu’nun tamamlayıcı parçalarıdır. Daha açık bir anlatımla ifade edecek
olursak, 6102 sayılı TTK, 4721 sayılı TMK’nın bir alt parçası/dalı niteliğinde
olmayıp, kendine özgü kuralları ve kurumları bulunan bağımsız bir hukuk dalıdır.
İleride ayrıntılarını ortaya koyacağımız üzere mahkeme, “ticari iş”
niteliğinde olup önüne gelen bir uyuşmazlığın çözümü için öncelikle uyuşmazlık
konusu ticari işle ilgili olarak ticari bir hüküm bulunup bulunmadığına bakar; şayet
ticari bir hüküm bulunmuyorsa, ticari örf ve âdete göre; bu da yoksa o zaman
genel hükümlere göre karar verecektir. Genel hükümler ise TMK m. 1, f. 2’de
öngörüldüğü şekilde uygulama alanı bulacaktır. TTK’da yer alan bu genel atfın
dışında, TTK’nın birçok hükmünde TMK ve TBK’ya yapılan iç atıflar yer almaktadır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
3
Ticaret Hukuku
Bütün bunlar, TTK’nın TMK ve TBK ile sıkı bir ilişki içerisinde olduğunu
göstermektedir.
TİCARET HUKUKU’NUN DÜZENLENMESİNDE SİSTEMLER
Ticaret Hukuku ile ilgili kuralların oluşturulmasında ve Ticaret Hukuku
kurallarının uygulama alanının belirlenmesinde, öğretide baskın bir şekilde ifade
edildiği üzere, üç (3) sistem bulunmaktadır. Bunlar; Ticaret Hukuku’nu sadece
“tacirlere” uygulanacak bir hukuk dalı olarak kabul eden “subjektif sistem”;
Ticaret Hukuku’nu “ticari işlemlere” uygulanan hukuk olarak değerlendiren
“objektif sistem” ve nihayet, Ticaret Hukuku’nu “ticari işletmelere” uygulanacak
hukuk olarak nitelendiren “modern sistem/ticari işletme sistemi”.
Şimdi sırasıyla bu sistemler hakkında ana hatları ile bilgi verelim ve sonra
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin hangi sistem ya da sistemleri esas
alarak düzenlendiğini değerlendirelim.
Subjektif Sistem
Bu sistemde Ticaret Hukuku, ticari faaliyetlerle uğraşan ve “tacir” olarak
kabul edilen kişilere uygulanan özel kuralların bütünüdür. Bu anlayışa göre, bir işin
“ticari iş” olarak nitelendirilebilmesi için o işin “tacir tarafından yapılması” ya da
“tacirin faaliyeti ile ilgili olması” gerekmektedir. Bunun gibi, bu sistemde “ticari
hükümler” de ancak tacirler hakkında uygulanabilecektir.
6102 sayılı Türk Ticaret
Kanunu’nda “merkez
kavram” olarak “ticari
işletme” esas alınmış;
bu kapsamda öncelikle
“ticari işletme” kavramı
tanımlanmıştır.
Tarihsel süreç içinde bakıldığında, subjektif sistemi esas alarak düzenlenmiş
bir ticaret kanununa 1673 yılında Fransa’da kabul edilen “Kara Ticareti
Emirnamesi” örnek gösterilebilir ki bu Kanun’da, tacirler arasında uygulanmakta
olan örf ve âdet niteliğindeki kurallar derlenerek hüküm altına alınmıştır. Bunun
gibi, 1897 tarihli Alman Ticaret Kanunu’nda da ticaret hukuku kuralları, tacirlere
uygulanan hukuk olarak düzenlenmiş ve Kanun’un ilk maddesinde “tacir” kavramı
tanımlanmıştır.
Objektif Sistem
Bütün ayrımcılıklara karşı çıkan 1789 Fransız İhtilali’nden kısa bir süre sonra
loncalar kaldırılmış ve ticaret yapma hakkının bir ayrıcalık olmasına son verilmiştir.
Bu gelişmenin bir sonucu olarak Ticaret Hukuku tacirlerin değil “ticari işlemler”in
hukuku olarak kabul edilmiştir. Bu sistemde belirli iş ve işlemler ticari olarak
nitelendirilmiş; her kim, tacir olup olmadığına bakılmaksızın, ticari olduğu kabul
edilen bu işi/işlemleri gerçekleştiriyorsa, Ticaret Hukuku’nun bu kişiye
uygulanacağı esası benimsenmiştir. Yine bu sistemde, ticari olduğu kabul edilen
işe/işleme ticari hükümler uygulanacaktır.
1807 tarihli Fransız Ticaret Kanunu, Ticaret Hukukunu “ticari işlemler”in
hukuku olarak kabul etmek suretiyle, objektif sistemi esas almıştır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
4
Ticaret Hukuku
Modern Sistem / Ticari İşletme Sistemi
Bu sistemde, ticaret hukuku kurallarının düzenlenmesinde “ticari işletme”
olarak nitelendirilen organizasyon esas alınmıştır. Buna göre “tacir”, bir ticari
işletmeyi işleten kişidir; “ticari iş” ise, ticari işletmeyle ilgili olan işlerdir. Bunun gibi
“ticari hüküm”, bir ticari işletmeyi ilgilendiren hükümlerdir. Bu sisteme göre,
Ticaret Hukuku’nun kapsamını ticari işletmenin faaliyetleri belirlemektedir. Özetle,
bu sisteme göre, Ticaret Hukuku, ticari işletmelerin hukukudur.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Sistemler Açısından
Değerlendirilmesi
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda “merkez kavram” olarak “ticari işletme”
esas alınmış; bu kapsamda öncelikle “ticari işletme” kavramı tanımlanmıştır (TTK
m. 11, f. 1). Ticari işletme kavramı merkez kavram olarak belirlendikten sonra,
ticaret hukuku açısından, “tacir”, “ticari hüküm”, “ticari dava”, “acente” gibi birçok
kavram ve kurum, “ticari işletme”den yola çıkılarak açıklanmıştır. Ancak hemen
belirtmek gerekir ki yeni Ticaret Kanunu’nun düzenlenmesinde sadece ticari
işletme esas alınmış değildir. Örneğin m. 3’te “ticari iş” kavramı tanımlanırken,
ticari işler hakkında uygulanacak olan ticari hükümler belirlenirken (TTK m. 1, f.1,
c.2), “ticari işletme” kavramına dayanılmış değildir. Bu yüzden, 6102 sayılı TTK’nın
mutlak anlamda ticari işletme esasına dayandığını söylemek güçtür.
6102 SAYILI
SİSTEMATİĞİ
TÜRK
TİCARET
KANUNU’NUN
Türk Ticaret Hukuku’nun temel kaynağı “6102 sayılı Türk Ticaret
Kanunu”dur. Bu Kanun, 13 Ocak 2011 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde
kabul edilmiş, 14 Şubat 2011 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanmış ve 1
Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Türk Ticaret
Hukuku’nun temel
kaynağı “6102 sayılı
Türk Ticaret
Kanunu”dur.
6102 sayılı yeni Türk Ticaret Kanunu, 1535 madde olup, altı (6) kitaptan
meydana gelmiştir. Kanun’da, aynı zamanda “Başlangıç” ve “Son Hükümler”
bölümleri de yer almaktadır. Buna göre Kanun’un sistematiği şu şekildedir.
-
Başlangıç: m. 1- m. 10 arası
Birinci Kitap: Ticari İşletme (m. 11- m. 123 arası)
İkinci Kitap: Ticaret Şirketleri (m. 124 – m. 644 arası)
Üçüncü Kitap: Kıymetli Evrak ( m. 645 – m. 849 arası)
Dördüncü Kitap: Taşıma İşleri (m. 850 - m. 930)
Beşinci Kitap: Deniz Ticareti (m. 931 – m. 1400)
Altıncı Kitap: Sigorta Hukuku (m. 1401 – m. 1520)
Son Hükümler: m. 1521 – m. 1535 arası.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
5
Ticaret Hukuku
Bunun yanında Kanun’da, bazıları yürürlükten kalkmış olan on (10) da
“Geçici Madde” yer almaktadır. Nihayet, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda
bugüne kadar çeşitli Kanunlarla birtakım değişiklikler yapılmıştır.
TİCARİ İŞLETMENİN TANIMI VE UNSURLARI
Tanımı
6102 sayılı yeni TTK’da “ticari işletme”, m. 11, f. 1 hükmünde “açıkça”
tanımlanmıştır. Söz konusu bu düzenlemede ticari işletmenin tanımı şu şekilde
yapılmıştır: “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir
sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü
işletmedir”.
Ticari işletmenin tanımında, en çok dikkat çeken unsurun, “esnaf işletmesi
için öngörülen sınırı aşmak” olduğu görülmektedir. Bu unsur nedeniyle, bir kez
daha vurgulamak gerekirse, her işletme bir ticari işletme değildir; bir işletmenin
ticari işletme olarak nitelendirilebilmesi için mutlaka esnaf işletmesi düzeyini
aşması gerekmektedir. 6102 sayılı TTK hükümleri, kural olarak, ticari işletme
düzeyindeki işletmelere uygulanmakta; buna karşılık, esnaf işletmeleri ve esnaflar
hakkında uygulanmamaktadır.
Burada, serbest meslek faaliyetlerinin belirli bir organizasyon çerçevesinde
yürütülseler de bir ticari işletme olarak nitelendirilemeyeceklerini önemle
belirtmek gerekmektedir. Çünkü serbest meslek faaliyeti, 193 sayılı Gelir Vergisi
Kanunu m. 65, f. 2’de “Serbest meslek faaliyeti; sermayeden ziyade şahsi mesaiye
ilmi veya mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanan ve ticari mahiyette olmayan işlerin
işverene tabi olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına
yapılmasıdır.” şeklinde tanımlanmaktadır. Dolayısıyla avukat, doktor, yeminli mali
müşavir, serbest muhasebeci mali müşavir, mimar, noter gibi serbest meslek
mensupları tarafından yürütülen ve sermayeden çok mesleki ve uzmanlık bilgisine
dayalı faaliyetlere ilişkin organizasyonlar bir ticari işletme olarak sayılmayacaktır.
Bir işletmenin ticari
işletme olarak
nitelendirilebilmesi için
işletmenin gelir
sağlama hedefinin
bulunması gerekir.
Unsurları
Esnaf İşletmesini Aşan Düzeyde Olmak
Yukarıda da açıkladığımız üzere, bir işletmenin ticari işletme olarak
nitelendirilebilmesi için esnaf işletmesi için öngörülen düzeyi aşması
gerekmektedir. Bir işletmenin ticari işletme veya esnaf işletmesi düzeyinde olup
olmadığının belirlenmesi için m. 11, f. 2’de bir hüküm öngörülmüştür. Buna göre;
ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak
kararnamede gösterilecektir. Nitekim Bakanlar Kurulunun, Resmî Gazete’nin 21
Temmuz 2007 tarih ve 26589 sayılı nüshasında yayımlanan ve 2007/12362 sayılı
kararında bu sınır gösterilmiştir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
6
Ticaret Hukuku
Gelir Sağlamayı Hedef Tutma
Bir işletmenin ticari işletme olarak nitelendirilebilmesi açısından sahip
olması gereken bir diğer unsur, o işletmenin gelir sağlama hedefinin bulunmasıdır.
Gelir sağlama hedefinin bulunması o işletmenin mutlaka kâr elde etmesi anlamına
gelmez. Çünkü bir ticari işletme gelir sağlama hedefi ile faaliyetlerine başlar;
ancak, bu faaliyetinin üzerinden belli bir süre geçmiş olmasına karşın, henüz bir
kâr elde edememiş olabilir; hatta zarar bile edebilir. Burada önemli olan, ticari
işletmenin, faaliyetine gelir sağlamayı hedef tutarak başlamış olmasıdır. Bu
nedenledir ki bağımsız bir şekilde ya da bir tüzel kişilik bünyesinde ve sadece hayri
veya sportif ya da kültürel amaç/amaçlar için yürütülen, yani ideal amaçlı
faaliyetler, bir gelir sağlama hedefi bulunmadığından, ticari işletme olarak
nitelendirilemeyecektir.
Hemen belirtmek gerekir ki bu unsur açısından değerlendirildiğinde ticari
işletme, esnaf işletmesinden farklı bir özelliği bünyesinde taşımamaktadır. Zira bir
esnaf işletmesinde de gelir sağlama hedefinin bulunması zorunludur.
Diğer taraftan, elde edilen gelirin ne şekilde kullanılıyor olduğunun, o
işletmenin ticari işletme olarak nitelendirilebilmesi açısından herhangi bir önemi
yoktur.
Bunun gibi, işletmeyi işleten kişinin hukuki statüsünün ne olduğunun da,
işletmenin ticari işletme sayılabilmesi yönünden bir etkisi bulunmamaktadır.
İşletmeyi işleten devlet, belediye gibi bir kamu tüzel kişisi; dernek, vakıf gibi bir
özel hukuk tüzel kişisi; anonim şirket, limited şirket gibi bir ticaret şirketi veya
tamamen bağımsız bir gerçek kişi de olabilir.
Gelir sağlamayı hedef tutma unsurunu, malvarlığında sadece doğrudan
doğruya bir artış meydana getiren faaliyetler şeklinde değil, malvarlığında olası bir
azalmayı/eksilmeyi önlemeye yönelik organizasyonları kapsayacak şekilde
anlaşılması gerektiği de ifade edilmektedir. Dolayısıyla, üyelerinin çeşitli
ihtiyaçlarını piyasaya göre daha ucuz şekilde karşılamak amacıyla kurulan örneğin
tüketim kooperatifi gibi müesseselerin de bir işletmesi bulunmaktadır ve bu
işletme, diğer unsurları da bünyesinde taşımak koşuluyla bir ticari işletme
olabilecektir.
“Devamlılık”
unsurunda önemli olan,
faaliyetin bir devam
kast ve amacı ile
yapılıyor olmasıdır.
Nihayet, gelir sağlama amacı ile yürütülen faaliyetin ceza kanunları uyarınca
bir suç oluşturmaması ve ayrıca ahlaka da aykırı bulunmaması gerektiğine de,
işaret etmek gerekir. Zira aksine bir değerlendirme, örneğin uyuşturucu üretimi ve
ticareti gibi kanunen yasaklanmış bir faaliyete, başkaca kanun hükümleri ile
geçerlilik tanınması anlamına gelecektir ki hukuk düzeninin böyle bir sonucu kabul
etmesi mümkün değildir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
7
Ticaret Hukuku
Devamlılık
Bir işletmenin ticari işletme olarak nitelendirilebilmesi açısından gerekli olan
bir başka unsur da o işletmenin devamlı bir şekilde faaliyet yürütüyor olmasıdır.
Tabi “devamlılık”tan ne anlaşılması gerektiği açıkça ortaya konulmalıdır. Hemen ve
önemle belirtilmelidir ki devamlılık, “daimilik” demek değildir. Yani bir işletmenin
devamlı olarak faaliyet gösteriyor olması, o işletmenin kesintisiz bir şekilde ve
belirsiz bir süreli olarak faaliyet göstermesi anlamına gelmez. Burada önemli olan
o faaliyetin bir devam kast ve amacı ile yapılıyor olmasıdır. Yani bir veya birkaç
kereye mahsus, tesadüfi ya da geçici olarak yürütülen bir faaliyet olmamalıdır.
Ancak faaliyetin niteliği gereği ya da ortaya çıkan şartlar nedeniyle faaliyete
bir süreliğine ara verilmesi, o işletmede devamlılık unsuru bulunmadığı şeklinde
yorumlanamaz. Örneğin sadece kışın kayak sezonunda faaliyet gösteren bir otel
işletmesinin, kayak sezonu sona erdikten sonra bir diğer kayak sezonuna kadar
faaliyetini durdurması veya sadece deniz sezonunun başlayıp sona erdiği yaz
döneminde faaliyet yürüten bir plaj işletmesinde devamlılık unsurunun
bulunmadığı söylenemez. Bunun gibi, tacirin hastalığı nedeniyle üç ay kapalı kalan
bir işletmede de devamlılık unsuru bulunmaktadır.
Buna karşılık, sahip olduğu özel aracı ile tesadüfen birkaç kez bir taşımacılık
faaliyeti yürüten veya birkaç kez taşınmaz satışına aracılık yapan kişinin faaliyeti,
elde edilen gelir ne kadar yüksek olursa olsun devamlılık unsuru taşımamaktadır.
Önemle ifade etmek gerekirse, devamlılık unsuru açısından
değerlendirildiğinde, ticari işletme ile esnaf işletmesi arasında herhangi bir
farklılıktan söz edilemeyecektir. Zira bir esnaf işletmesinde de devamlılık
unsurunun bulunması gereklidir.
Sonuç olarak devamlılık unsuru taşıyan bir faaliyetin yürütücüsü, söz konusu
ekonomik faaliyeti tesadüfen değil, meslek şeklinde ve bir organizasyon
yapılanması içerisinde icra etmektedir.
İşletme, girişimci/kişi
unsuru ve emek ve
sermaye/malvarlığı
unsurundan meydana
gelen bir
organizasyondur. Ticari
işletme de özünde bir
işletme olduğu için
ticari işletmenin
yapısında da “kişi
unsuru” ile “malvarlığı
unsuru” yer almaktadır.
Bağımsızlık
Bir işletmenin ticari işletme olarak nitelendirilebilmesi için gerekli olan diğer
unsur, o işletmenin bağımsız olarak faaliyetini yürütmesi gereğidir. Bağımsızlıktan
kasıt, işletmeyi işletenin kendi işletme politikasını kendisinin belirlemesi;
işletmenin iç ilişkide işleten dışında başka bir kişi ya da kurumun iradesine bağlı
olmaksızın faaliyetini yürütmesidir. Bu nedenle idari bakımdan merkeze bağlı
olarak faaliyet gösteren şubeler, bağımsızlık unsuru olmadığı için ayrı bir işletme
değildirler. Buna karşılık tacir yardımcılarından acente, komisyoncu ve simsar
tarafından yürütülen faaliyetler, idari açıdan bağımsız nitelik arz ettiklerinden, yani
bunlar işletme politikalarını kimseden emir ve talimat almadan serbestçe
belirleyebildiklerinden, bu kişilere ait işyerleri birer bağımsız işletme niteliğindedir
ve diğer unsurları da bünyelerinde taşımaları durumunda ticari işletme olarak
değerlendirileceklerdir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
8
Ticaret Hukuku
TİCARİ İŞLETMENİN YAPISI VE HUKUKİ NİTELİĞİ
Ticari İşletmenin Yapısı
Genel Olarak
Yukarıda tanımını verdiğimiz üzere işletme, girişimci/kişi unsuru ve emek ve
sermaye/malvarlığı unsurundan meydana gelen bir organizasyondur. Ticari
işletme de özünde bir işletme olduğu için ticari işletmenin yapısında da “kişi
unsuru” ile “malvarlığı unsuru” yer almaktadır.
Kişi Unsuru
Kişi unsuru, ticari işletmeyi kendi adına işleten kişiyi, yani taciri ifade
etmektedir. İleride tacir konusu bağımsız bir başlık altında ayrıntılı olarak
açıklanacağından burada tacir kavramı üzerinde durulmayacaktır. Ancak şu
kadarını belirtmek gerekir ki tacir, bir gerçek kişi olacağı gibi, bir tüzel kişi de
olabilir. Bunun yanında tüzel kişiliği bulunmadığı hâlde donatma iştiraki, tacirler
hakkındaki hükümlere tabi kılınmıştır.
Malvarlığı Unsuru
Ticari işletmenin malvarlığı unsuru çeşitlilik arz etmektedir. Nitekim
TTK m. 11, f. 3 düzenlemesinde “duran malvarlığı”, “işletme değeri”, “kiracılık
hakkı”, “ticaret unvanı” ile diğer “fikrî mülkiyet hakları”nın ve “sürekli olarak
işletmeye özgülenen malvarlığı unsurları”nın ticari işletmeye dâhil değerler
olduğu ifade edilmektedir. Bu değerler kendi içinde bir sınıflandırmaya tabi
tutulacak olursa, ticari işletmenin malvarlığı unsurları, “maddi” ve “maddi
olmayan” şeklinde iki kategoride incelenebilir.
Maddi Malvarlığı Unsurları
Ticari işletmenin
faaliyetine devamlı
şekilde tahsis edilmiş
bulunan malvarlığı,
maddi yatırım
malvarlığıdır.
a. Duran (Yatırım) Malvarlığı: Ticari işletmenin faaliyetine devamlı şekilde
tahsis edilmiş bulunan maddi yatırım malvarlığıdır. Bunların başında, ticari
işletmenin sahibine ait olup da sürekli bir biçimde işletmenin faaliyetine özgülenen
taşınmazlar, bunların bütünleyici parçaları ve eklentileri yer almaktadır. Bunun gibi
işletmenin faaliyetlerinde kullanılan bütün makineler, aletler, motorlu nakil
araçları, mobilyalar gibi taşınır mallar da işletmenin duran malvarlığı kapsamına
dâhildir.
b. Dönen Malvarlığı: Her ne kadar TTK m. 11, f. 3 düzenlemesinde açıkça
belirtilmiş olmasa ve aynı zamanda duran malvarlığı kapsamında da
değerlendirilmeyecek olmasına karşın, işletmenin kasasındaki para mevcudu ile
birlikte, ham madde, yarı mamul ya da mamul mallardan oluşan dönen varlıkların
da ticari işletmenin malvarlığı unsurları içerisinde yer alması gerekmektedir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
9
Ticaret Hukuku
Maddi Olmayan Malvarlığı Unsurları
Bu unsurların birçoğu ayrı bir başlık altında ifade edileceğinden bazılarını
burada sadece saymakla yetinecek, bazılarını ise önemine binaen kısaca
açıklayacağız.
a. Ticaret Unvanı ile Ayırt Edici Ad ve İşaretler: Ticari işletmenin gayrı
maddi unsurları arasında öncelikli olarak, taciri diğer tacirlerden ayırt etmeye
yarayan ad olan ve tacirin mutlak surette seçip, ticaret siciline tescil ettirmesi ve
ticari işletmesi ile ilgili işlemlerinde kullanması zorunlu bulunan “ticaret unvanı”;
şayet tacir tarafından kullanılıyorsa, işletmeleri birbirinden ayırt etmeye yarayan
ad, “işletme adı” ve yine tacir tarafından kullanılıyorsa, işletmenin mal ve/veya
hizmetlerini başka işletmelerin/teşebbüslerin mal ve/veya hizmetlerinden ayırt
etmek üzere kullanılan “marka” gelir. TTK m. 11, f. 3 düzenlemesinde “ticaret
unvanı” önemi nedeniyle özel olarak belirtilmiştir.
b. Fikri Mülkiyet Hakları: TTK m. 11, f. 3’te ticaret unvanının ardından diğer
fikri mülkiyet hakları zikredilmiştir. Ticaret unvanı dışındaki başlıca fikri mülkiyet
hakları arasında patentler, faydalı modeller, endüstriyel tasarımlar, telif hakları ile
bir eserden ekonomik olarak yaralanma olanağı sağlayan mali haklar, know-how
gibi haklar gelmektedir.
c. Hak ve Alacaklar: TTK m. 11, f. 3’de açıkça belirtilmiş olmamakla birlikte,
ticari işletmenin faaliyeti sırasında oluşan ve ister bir senede bağlı olsun ister
olmasın bütün alacaklar ile bunların teminatları da işletmenin bir bütün olarak
malvarlığı unsurları arasında yer almaktadır.
d. Kiracılık Hakkı: TTK m. 11, f. 3’te “kiracılık hakkı”nın da ticari işletmenin
malvarlığına dâhil olduğu öngörülmektedir. Ancak kiracılık hakkının gündeme
gelebilmesi için tacirin faaliyet yürüttüğü iş yerinde kiracı olarak bulunuyor olması
gerekir.
Her ticari işletmenin bir
merkezinin bulunması
kanuni bir gereklilik
olarak öngörülmüştür.
Kira sözleşmesinin süresinin sona ermesi durumunda yenilenmemesi ya da
işletmenin kiracılık hakkı ile birlikte devredilememesi, kiracı-tacirin o yerde
yürüttüğü faaliyetin bir sonucu olarak kiralanan yerde oluşacak fazla değerden
malikin sebepsiz olarak yararlanmasına yol açabilecektir. İşte bu nedenledir ki
kiracı-tacirin bir taraftan mevcut yerde faaliyetini devam ettirmesi durumunda
kira sözleşmesinin yenilenmesi; diğer taraftan da ayrıntılarını ileride
açıklayacağımız üzere, işletmesini bir bütün olarak devretmesi olasılığında, kiracılık
hakkının da yapılacak devrin kapsamına girmesi bakımından korunmaya değer bir
çıkarının olduğu kabul edilmektedir.
e. İşletme Değeri: 6102 sayılı TTK’da “işletme değeri” ticari işletmenin
malvarlığı unsurları arasında açıkça sayılmıştır. İşletme değeri ile ilgili olarak
hükmün gerekçesinde, “İkinci önemli unsur, işletmeye bağlı müşteri çevresini de
kapsayan ve işletmenin, teker teker malvarlığı unsurlarının değerleri toplamını
aşan değeri şeklinde anlaşılan işletme değeridir.” şeklinde bir açıklama yapılmıştır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
10
Ticaret Hukuku
Ticari İşletmenin Hukuki Niteliği
Ticari işletme, özel bir malvarlığı olarak değerlendirilemez. Çünkü tacirin
ticari işletmesine özgülediği mallar, kişisel malvarlığına dâhil olanlardan ayrı bir
hukuki düzene tabi tutulmamakta ve aynı zamanda tacir de ticari işletmesi
nedeniyle yüklendiği borçları için sorumluluğunu ticari işletmenin malvarlığı ile
sınırlama olanağına sahip bulunmamaktadır. Yani, hukuki açıdan ticari işletmenin
malvarlığı, tacirin genel malvarlığı içinde yer alır; tacirin genel malvarlığından ayrı
bir şekilde nitelendirilemez.
Bununla birlikte ticari işletmenin “ticari organizasyon ve kazanç
olanaklarında ifadesini bulan bir faaliyet çevresi ile buna bağlı hak, mal ve
borçlardan oluşan iktisadi bir bütünlük” olduğu ifade edilmektedir. Hukuk
sistemimizde, bu bütünün, bütünü oluşturan çeşitli unsurlar üzerinde ayrı ayrı
işlem yapmaya gerek kalmaksızın hukuki işlemlere konu oluşturmasına olanak
verilmiştir. İleride ayrıntılarını ortaya koyacağımız üzere, ticari işletme, tacirin
diğer malvarlıklarından ayrı bir şekilde, bir bütün olarak devredilebilmekte veya
ticari işletme üzerinde rehin hakkı kurulabilmektedir. Dolayısıyla bu düzenlemeler,
ticari işletmenin kendisini oluşturan unsurlardan bağımsız bir bütün olarak
algılanmasına olanak vermektedir.
TİCARİ İŞLETMEDE MERKEZ VE ŞUBE
Merkez
Her ticari işletmenin bir merkezinin bulunması kanuni bir gereklilik olarak
öngörülmüştür. Nitekim 6102 sayılı TTK m. 40, f. 1 düzenlemesinde bu husus “Her
tacir, ticari işletmenin açıldığı günden itibaren on beş gün içinde, ticari işletmesini
ve seçtiği ticaret unvanını, işletme merkezinin bulunduğu yer ticaret siciline tescil
ve ilan ettirir.” denilmek suretiyle açıkça belirtilmiştir. Bunun gibi, Ticaret Sicil
Yönetmeliği’nin “Tescil” kenar başlıklı 50’nci maddesinde gerçek kişilere ait ticari
işletmelerde tescil edileceği belirtilen olgular arasında “işletmenin merkezi” de
sayılmıştır (bkz. TSY m. 50, f. 1, b. d). Ancak ne 6102 sayılı TTK’da ne de Ticaret Sicil
Yönetmeliği’nde “işletmenin merkezi” kavramından ne anlaşılması gerektiği
açıklanmıştır. Öğretide neredeyse görüş birliği içinde ifade edildiği üzere, bir yerin
ticari işletmenin merkezi olarak nitelendirilebilmesi için o yerin, işletmenin “idari”,
“ticari” ve “hukuki” açıdan işlemlerinin toplandığı ve yürütüldüğü yer olması
gerekir. Bu nedenle işletmenin merkezi, bazı durumlarda işletmenin üretim
yapılan yerinden, malların depolandığı yerden farklı bir yerde olabilmektedir.
Örneğin işletmenin üretim yeri Kocaeli’nde, buna karşılık işletmenin idari, ticari ve
hukuki işlemlerinin yürütüldüğü yer İstanbul’da ise, o işletmenin merkezi
İstanbul’dur. Bunun gibi gerçek kişilere ait ticari işletmelerde bazen gerçek kişi
tacirin yerleşim yeri ile işletmenin merkezi farklı yerler de olabilmektedir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
11
Ticaret Hukuku
Şöyle ki gerçek kişi tacir Yalova’da ikamet etmekte; buna karşılık işletmenin
merkezi İstanbul’da olabilmektedir.
Tüzel kişiler tarafından işletilen ticari işletmelerde ise merkezin tespiti çok
daha kolaydır. Zira merkez, dernek tarafından işletilen ticari işletmelerde derneğin
tüzüğünde (TMK m. 58, f. 2; ayrıca Dernekler Kanunu m. 2, f. 1, b. c hükmünde
derneğin merkezinin, derneğin yerleşim yerinin bulunduğu il veya ilçeyi ifade ettiği
belirtilmiştir); ticaret şirketlerinde ise, şirket sözleşmesinde gösterilen yerdir.
Şube, bağımsız bir ticari
işletme değildir. Bir
başka ifade ile ticari
işletmenin bir parçası
olduğu için şube,
merkeze bağlıdır.
Şube
Ticari işletmede yürütülen faaliyeti daha geniş müşteri çevresine
ulaştırılmak istenmesi ve ayrıca, faaliyetin tek merkezden yürütülmesinin tacir
açısından zorlaşması durumunda başvurabilecek yollardan biri de şube açma
yoluna gitme olacaktır.
6102 sayılı TTK’da şube ile ilgili birçok hüküm bulunmasına karşın, Kanun’da
şubenin tanımı yapılmamıştır. Bununla birlikte “5174 sayılı Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanunu” m. 9, f. 2’de nerelerin şube
sayılacağı; “5411 sayılı Bankacılık Kanunu m. 3” hükmünde, nerelerin şube olarak
ifade edileceği belirtilmiştir. Diğer taraftan Ticaret Sicil Yönetmeliği m. 118, f.1’de
şubenin tanımına yer verilmiştir. Buna göre “Bir ticari işletmeye bağlı olup ister
merkezinin bulunduğu sicil çevresi içerisinde isterse başka bir sicil çevresi içinde
olsun, bağımsız sermayesi veya muhasebesi bulunup bulunmadığına bakılmaksızın
kendi başına sınai veya ticari faaliyetin yürütüldüğü yerler ve satış mağazaları
şubedir”.
Görüldüğü üzere gerek 5174 sayılı Kanun’da gerek Ticaret Sicil
Yönetmeliği’nde, merkezin yaptığı işler türünden asli nitelikteki işleri yapması
aranmadan, sadece satış işlemlerini yapan satış mağazaları şube olarak
nitelendirilmiştir.
Şubenin Unsurları
Merkeze Bağımlı Olma
Şubenin dış ilişkilerde
bağımsızlığı, merkezin
yaptığı işlemler
türünden işlemleri
üçüncü kişilerle kendi
başına yapma yetkisine
sahip olması anlamına
gelmektedir.
Şube, bağımsız bir ticari işletme değildir. Bir başka ifade ile ticari işletmenin
bir parçası olduğu için şube, merkeze bağlıdır. Bu durumun doğal bir sonucu olarak
merkezin ve şubenin mülkiyetinin aynı gerçek veya tüzel kişi tacire ait olması
gerekir. Şubenin kendisine ait, merkezden bağımsız bir işletme politikası
bulunmamaktadır. Bu nedenle şubenin kârı veya zararı merkezin olacaktır. Bunun
gibi, şube aracılığıyla elde edilen hakların, yine, üstlenilen borçların sahibi de şube
değil tacirdir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
12
Ticaret Hukuku
Dış İlişkilerde Bağımsızlık
Her ne kadar şube, merkeze bağlı bir birim ise de dış ilişkilerinde
bağımsızdır. Şubenin bağımsızlığı, merkezin yaptığı işlemler türünden işlemleri
üçüncü kişilerle kendi başına yapma yetkisine sahip olması anlamına gelmektedir.
Ancak bir yerin şube olarak nitelendirilebilmesi için merkezin yapmış olduğu her
türlü işi yapıyor olması gerekmemektedir. Ticari işletmede yürütülen faaliyetin
türüne göre asli nitelik taşıyan işlemlerin yapılması yeterlidir. Örnek olarak,
mevduat kabul etme, kredi açma gibi işlemler bankacılık faaliyetinde asli
işlemlerdendir. Dolayısıyla banka tüzel kişiliğine ait, merkezin dışındaki bir birim,
mevduat kabul ediyor, kredi açıyor, ancak kambiyo işlemlerini yürütme yetkisi
bulunmuyor olsa da o yerin şube olarak nitelendirilmesi gerekir.
Yer ve Yönetim Ayrılığı
Şube, ticari işletmede yürütülen faaliyetleri daha geniş kitlelere ve daha
kolay bir şekilde ulaştırmayı hedefleyerek açıldığından kural olarak merkez ile şube
arasında yer ayrılığı bulunmaktadır. Ancak bu durumu mutlak gerekli olarak
değerlendirmemek gerekir. Zira şube, merkezin bulunduğu şehirden başka bir
şehirde açılabileceği gibi, aynı şehir içinde ve hatta aynı binada da faaliyet
yürütebilir. Bu nedenle bir yerin şube olarak nitelendirilebilmesi açısından yer
ayrılığı ölçütü kesin bir ölçüt değildir.
Şube, merkezden ayrı olarak kendi başına merkezin yaptığı işler türünden
işleri yapabildiğinden, merkezden ayrı bir yönetime sahip olması gerekir. Yani
şubenin yönetimi, merkezin yönetiminden ayrı olmalıdır. Bu durumun bir sonucu
olarak, şubenin merkezden ayrı bir muhasebeye ve ticari defterlere sahip olması
gerekir. Ancak bu ölçütü, muhasebe işlemlerinin mutlaka şubede yapılması ve
ticari defterlerin de mutlaka şubede tutulması şeklinde anlamamak gerekir.
Şubenin muhasebesi ve ticari defterleri merkezde tutulabilir.
Bir yerin şube sayılabilmesi açısından müstakil sermayeye sahip olması
zorunlu değildir. Şubeye ayrı bir sermaye tahsis edilip edilmemesi, tamamen
tacirin bir tercihidir. Nitekim şubeyi tanımlayan Ticaret Sicil Yönetmeliği m. 118, f.
1 düzenlemesinde de şubenin bağımsız bir sermayeye sahip bulunup
bulunmamasının önemli bir unsur olmadığı belirtilmiştir.
Bir Yerin Şube Sayılmasının Ticaret ve Usul Hukuku
Açısından Hukuki Sonuçları
Ticaret Hukuku Açısından
(1) Tescil Bakımından: “Tescil” kenar başlıklı 6102 sayılı TTK m. 40
hükmünde merkezi Türkiye’de bulunan ticari işletmelerin şubelerinin de
bulundukları yerin ticaret siciline tescil ve ilan olunacağı; buna karşılık merkezleri
Türkiye dışında bulunan ticari işletmelerin Türkiye’deki şubelerinin, kendi
ülkelerinin kanunlarının ticaret unvanına ilişkin hükümleri saklı kalmak şartıyla,
yerli ticari işletmeler gibi tescil olunacağı ve aynı zamanda bu şubeler için yerleşim
yeri Türkiye’de bulunan tam yetkili bir ticari temsilcinin atanacağı ifade edilmiştir
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
13
Ticaret Hukuku
Şayet, merkezi Türkiye dışında bulunan ticari işletmenin Türkiye’de birden
çok şubesi varsa, ilk şubenin tescilinden sonra açılacak şubeler yerli ticari
işletmelerin şubeleri gibi tescil olunacaktır .
Diğer taraftan 5174 sayılı Kanun m. 9, f. 1, c. 1 hükmüne göre, ticaret siciline
kayıtlı tacirler, sanayici ve deniz taciri sıfatını haiz tüm gerçek ve tüzel kişiler ile
bunların şubeleri ve fabrikaları, bulundukları yerdeki odaya kaydolmak
zorundadırlar.
(2) Ticaret Unvanı Bakımından: 6102 sayılı TTK m. 48, f. 1 uyarınca şubeler,
merkezlerinin ticaret unvanını, şube olduklarını belirterek kullanmak
zorundadırlar. Şayet merkezi yurt dışında bulunan ticari işletme Türkiye’de şube
açmışsa, Türkiye’deki şubesinin ticaret unvanında, merkezin ve şubenin bulunduğu
yerlerin ve şube olduğunun gösterilmesi zorunludur (TTK m. 48, f. 3).
Ticari işletmenin devri
hâlinde bu devrin
kapsamına, işletmenin
bir parçası olan
şube/şubeler de girer.
(3) Ticari Temsilcinin Temsil Yetkisinin Sınırlandırılması Bakımından: 6098
sayılı TBK m. 549, f. 1 hükmüne göre, tacirin en geniş yetkilerle donatılmış
yardımcısı olan ticari temsilcinin yetkisi, belli bir şubenin işleri ile sınırlandırılabilir.
Ancak temsil yetkisine ilişkin bu sınırlamaların, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı ileri
sürülebilmesi için ticaret siciline tescil ve ilan edilmesi zorunludur.
(4) Ticari İşletmenin Devri Halinde Devrin Kapsamı Bakımından: Aşağıda
ayrıntılarını açıklayacağımız üzere, ticari işletmenin devri halinde bu devrin
kapsamına, işletmenin bir parçası olan şube/şubeler de girer.
Usul Hukuku Açısından
(1) Yetki bakımından: 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 14, f. 1
hükmü uyarınca, bir şubenin işlemlerinden doğan davalarda, o şubenin bulunduğu
yer mahkemesi de yetkilidir. Buna karşılık, şubeyle yapılan bir işlem dolayısıyla da
olsa tacir aleyhine iflas yolu ile takip, ancak merkezin bulunduğu yerde yapılabilir
ve İcra ve İflas Kanunu m. 154, f. 1’e göre iflas yoluyla takipte yetkili merci,
borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yerdeki icra mahkemesidir. Şayet ticari
işletmenin merkezi yurt dışında ve bu işletmenin Türkiye’de şube/şubeleri
bulunuyorsa, iflas davası Türkiye’deki şubenin; birden fazla şubenin bulunması
durumunda ise merkez şubenin bulunduğu yerdeki icra mahkemesinde açılacaktır.
(2) Haciz İhbarnamesinin Tebliği Bakımından: 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu
m. 89, f. 7 düzenlemesine göre, haciz ihbarnamesi, borçlunun hak ve alacaklarının
bulunabileceği bir tüzel kişinin veya işletmenin şubesine veya tüm şubelerini
kapsayacak şekilde merkezine tebliğ edilir. Haciz ihbarnamesinin tebliğ edildiği
merkez, tüm şubeleri veya birimlerini kapsayacak şekilde beyanda bulunmakla
yükümlüdür.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
14
Ticaret Hukuku
TİCARİ İŞLETMENİN DEVRİ
Genel Olarak
Kanun koyucu, tacirin ticari işletmesinin, tacirin diğer malvarlığından ayrı bir
şekilde, aktif ve pasifleri ile bir bütün olarak devredilmesine olanak tanımıştır.
Ticari işletmenin devri ile ilgili düzenleme hem 6102 sayılı TTK m. 11, f. 3’te hem
de 6098 sayılı Borçlar Kanunu m. 202’de yer almaktadır. Bununla birlikte BK m.
203’de, bir işletmenin diğer bir işletme ile aktif ve pasiflerin karşılıklı olarak
devralınması suretiyle birleştirilmesi hükme bağlanmış ve bu durumun esas itibarı
ile BK m. 202’ye tabi olacağı belirtilmiştir. BK m. 202 ve m. 203’te, işletmeler
düzeyinde kalan malvarlığı birleşmeleri düzenlenmiştir. TTK m. 11, f. 3 hükmü
sadece bir ticari işletmenin devrinde uygulama alanı bulacak iken; BK m. 202
hükmü, her türlü işletme (esnaf işletmesi dâhil) ve malvarlığının devri açısından
uygulanacaktır.
Devir Sözleşmesi:
6102 sayılı TTK m. 11, f.
3 hükmünde ticari
işletmenin devri
sözleşmesinin yazılı
olarak yapılacağı
öngörülmüştür.
Ticari işletmenin devri için öncelikli olarak bir devri sözleşmesinin yapılması
zorunludur. Devre konu olan bir ticari işletme olduğu için devir sözleşmesinin
devreden tarafında ticari işletmenin sahibi gerçek ya da tüzel kişi tacir; devralan
tarafında ise, herhangi bir gerçek ya da tüzel kişi yer alabilecektir (bk. TSY m. 51).
Devir sözleşmesi bizzat taraflarca akdedilebileceği gibi, tarafların yetkili
temsilcileri aracılığıyla da yapılabilecektir. Ancak, en geniş yetkili tacir yardımcısı
olan ticari temsilcinin temsil yetkisi ticari işletmenin devrini kapsamadığı için, bu
konuda kendisine tacir tarafından özel yetki belgesi verilmedikçe ticari işletmeyi
hukuken geçerli bir şekilde devredemeyeceği olgusuna dikkat edilmelidir. Buna
karşılık, tüzel kişi tacirlerin kanuni temsilcilerinin tüzel kişinin sahip olduğu bir
ticari işletmeyi devretmek konusunda ilke olarak yetkili bulundukları konusunda
bir tereddüt bulunmamaktadır.
6102 sayılı TTK m. 11, f. 3 hükmünde ticari işletmenin devri sözleşmesinin
yazılı olarak yapılacağı öngörülmüştür. Dolayısıyla BK m. 12, f. 2 hükmü uyarınca,
yazılı yapılmayan ticari işletmenin devri sözleşmesi geçerli olmayacaktır. Ayrıca
sözleşmenin tescil ve ilan edilmesinin gerektiği de belirtilmelidir. Kanun’da bir
açıklık olmadığı için tartışmalı olmakla birlikte, öğretide çoğunluğun benimsediği
görüşe göre buradaki tescil kurucu niteliktedir.
Diğer taraftan, ticari işletmenin malvarlığı içerisinde, örneğin bir taşınmaz
veya motorlu taşıt aracı gibi, devri, resmî senet düzenlenmesini gerektiren daha
ağır bir şekil şartına tabi tutulmuş unsurların bulunması durumunda dahi, ticari
işletmenin devri sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması yeterli olacaktır. Daha açık
bir ifadeyle, yazılı devri sözleşmesi, resmî şeklin arandığı durumlarda, resmî şeklin
yerini tutacaktır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
15
Ticaret Hukuku
Devrin Kapsamı
Bir ticari işletmenin devrinden söz edilebilmesi için devir sözleşmesinin ticari
işletmeyi bir bütün olarak konu edinmiş olması gerekmektedir. Ancak bu, geçerli
bir devir için işletmenin malvarlığında bulunan bütün unsurların istisnasız bir
şekilde devrin kapsamında yer alması gerektiği anlamına da gelmemektedir.
Nitekim TTK m. 11, f. 3, c. 2 düzenlemesinde, ticari işletmenin malvarlığına dâhil
münferit bazı unsurların, devir sözleşmesinde öngörülmek koşuluyla, devrin
kapsamı dışında tutulabileceğine izin verilmektedir. Bir ticari işletmenin devrinin
TTK m. 11, f. 3 kapsamında değerlendirilebilmesi için devredilen unsurlarla ticari
işletmenin faaliyetine devam edebilmesi zorunludur. Aksi takdirde yapılan devir,
hukuken geçerli bir ticari işletme devri olmayacak ve TTK m. 11, f. 3
düzenlemesinden yararlanılamayacaktır. Bu arada hangi malvarlığı unsurlarının
işletmenin faaliyetini devam ettirebilmesi açısından zorunlu olduğu, her somut
olayda ayrı değerlendirilecektir.
Aksi devir
sözleşmesinde açıkça
öngörülmediği sürece
ticari işletmenin devri
sözleşmesinin “duran
malvarlığını”, “işletme
değerini”, “kiracılık
hakkını”, “ticaret
unvanı ile diğer fikrî
mülkiyet haklarını” ve
“sürekli olarak
işletmeye özgülenen
malvarlığı unsurlarını”
içerdiğinin kabul
olunacağı belirtilmiştir.
TTK m. 11, f. 3 düzenlemesinde, aksi devir sözleşmesinde açıkça
öngörülmediği sürece ticari işletmenin devri sözleşmesinin “duran malvarlığını”,
“işletme değerini”, “kiracılık hakkını”, “ticaret unvanı ile diğer fikrî mülkiyet
haklarını” ve “sürekli olarak işletmeye özgülenen malvarlığı unsurlarını” içerdiğinin
kabul olunacağı belirtilmiştir.
Devrin Hüküm ve Sonuçları:
(1) Ticari işletmesini devreden kişi, ticareti terk etmiş olur ve tacir sıfatını
kaybeder. Ancak ticareti terk eden kişinin hukuki durumu açısından hem Türk
Ticaret Kanunu hem de İcra ve İflas Kanunu’nda düzenlemeler bulunmaktadır.
Ticareti terk eden tacir hakkında, ticareti terk ettiğinin, İİK m. 44 f. 1 uyarınca ilan
edilmesi tarihinden itibaren, bir yıl içinde, iflas yolu ile takip yapılabilir.
(2) Ticari işletmenin devri sonucunda, devri sözleşmesinde aksine bir hüküm
yoksa işletmeye daimi şekilde tahsis olunan tüm unsurlar devralana geçer; ancak
taraflar devir sözleşmesine açıkça hüküm koyarak, münferit bazı unsurları devri
kapsamı dışında bırakabilirler.
Ticari işletmenin devri sözleşmesi, devredilen ticari işletmenin müşteri
çevresinin de devralana geçmesine neden olur. Bu nedenle devreden, kendisi
hakkında devri sözleşmesinde bir rekabet yasağı öngörülmemiş bile olsa,
devrettiği işletme ile rekabet etmeme borcu altına gire. Bu borcun kaynağı,
Medeni Kanun m. 2’de yer alan dürüstlük kuralıdır.
(3) Ticari işletmenin devri, olayların önemli bir kısmında bir satış
sözleşmesine dayanacağından, bu sözleşmeyle ilgili Borçlar Kanunu’nun satış
sözleşmesinde ayıp ve zapta karşı tekeffül hükümleri burada da uygulama alanı
bulur.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
16
Ticaret Hukuku
(4) Devrolunan ticari işletmenin borçları, devrin alacaklılara bildirilmesinden
(ihbar edilmesinden) veya Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi ile ilanından itibaren
devralana geçer. Devralanın söz konusu bu borçlardan sorumluluğu, her bir borç
için öngörülmüş bulunan zaman aşımı süresince devam eder. BK m. 202’de
bildirimin (ihbarın) devralan tarafından yapılacağı belirtilmiştir. Bildirimin yapılma
şekli ile ilgili olarak maddede bir düzenleme olmadığı için, telefon, mektup,
sirküler, noter ihbarnamesi gönderme yoluyla yapılabilecektir.
Görüldüğü üzere ticari işletmenin devrinde, devralanın işletmenin devir
tarihine kadar doğan borçlarından sorumluluğu, tarafların iradesi dışında bir
kanun hükmünden kaynaklandığından, devralan kendisi tarafından bilinmeyen
borçlardan da sorumlu olacaktır.
(5) Ticari işletmenin devir tarihine kadar doğan borçlardan devreden de
devralan ile birlikte iki yıl süre ile müteselsilen sorumludur. Devredenin de devir
tarihine kadar doğan borçlardan sorumlu tutulması, işletmenin devrinde,
borçların, alacaklıların rızası aranmaksızın devralana geçmesinin, alacaklılar
bakımından doğurabileceği olumsuz sonuçların azaltılmasına yönelik olduğu ifade
edilmektedir.
Ticari işletmenin
devrinde, devralanın
işletmenin devir
tarihine kadar doğan
borçlarından
sorumluluğu, tarafların
iradesi dışında bir
kanun hükmünden
kaynaklandığından,
devralan kendisi
tarafından bilinmeyen
borçlardan da sorumlu
olacaktır.
(6) Ticari işletmesini devreden tacirin, ticari işletmesi ile ilgili olarak
üstlendiği bir borç için kefalet (ya da rehin) verilmişse, devir kefilin (veya rehin
verenin) durumunu eskisine oranla kötüleştirmediğinden, kefilin (veya rehin
verenin) onayını aramadan kefaletin (veya rehnin) iki yıl daha devamını kabul
etmenin uygun olacağı ifade edilmektedir.
(7) İş Kanunu m. 6, f. 1 hükmü uyarınca iş yeri veya iş yerinin bir bölümü
hukuki bir işleme dayalı olarak başka birine devredildiğinde, devir tarihinde iş
yerinde veya bir bölümünde mevcut olan iş sözleşmeleri bütün hak ve borçları ile
birlikte devralana geçer.
TİCARİ İŞLETME REHNİ
Genel Olarak
Medeni Kanun m. 939, f. 1 hükmüne göre taşınırlar üzerinde rehin
kurulabilmesi için kural olarak o taşınır mal üzerindeki zilyetliğin alacaklıya
devredilmesi gerekmektedir. Taşınırların rehni için aranan bu koşul, ticari
işletmesindeki malvarlığı unsurlarından başka bir güvencesi olmayan tacir
açısından son derece elverişsiz bir çözümdür. Zira kredi almak durumunda kalan
tacir ancak işletmesindeki örneğin makinaların zilyetliğini bankaya devretmek
durumunda kalacaktır. Böyle bir olasılıkta tacirin borçlandığı krediyi ödemesi ve
aynı zamanda kredi almak yoluyla hedeflediği işleri gerçekleştirmesi son derece
güç bir hâle gelecektir. Diğer taraftan banka, zilyetliğini devraldığı bu makinalar
için bir depo kiralamak, zaman zaman bu makinaların bakım işlemlerini yerine
getirmek durumunda kalacaktır ki bu da banka açısından önemli birtakım
külfetlere katlanmak anlamına gelecektir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
17
Ticaret Hukuku
İşte kanun koyucu, ortaya çıkabilecek bu olumsuzlukların önüne geçmek
amacıyla 1971 yılında 1447 sayılı Ticari İşletme Rehni Kanunu’nu (kısaca: TİRK)
kabul etmiş ve yürürlüğe sokmuştur. Böylece çeşitli malvarlığı unsurlarından
oluşan ticari işletmelerin bir bütün olarak, yani işletmenin taşınır malvarlığı
unsurlarının zilyetliğinin alacaklıya devredilmesine gerek kalmaksızın,
rehnedilebilmesinin yolu açılmıştır.
Rehnin Konusu
TİRK m. 1 hükmüne göre;
- Ticaret sicilinde tescilli ticari işletmeler ve
- Esnaf ve sanatkâr sicilinde tescilli esnaf işletmeleri
üzerinde ticari işletme rehni kurulabilecektir. Şayet tacirin birden fazla ticari
işletmesi bulunuyorsa, her bir ticari işletme diğerinden bağımsız olarak ayrı ayrı
ticari işletme rehni sözleşmesine konu olabilecektir.
Rehnin Kuruluşu
Ticari İşletme Rehni Sözleşmesi
Ticari işletme rehninin
kapsamına giren
unsurların tam
listesinin ve bunların
ayırdedici özelliklerinin
de yer alacağı rehin
sözleşmesi, işletmenin
kayıtlı bulunduğu sicil
çevresindeki bir noter
tarafından resen
düzenlenir.
Ticari işletme (veya esnaf ve sanatkâr işletmesi) üzerinde ticari işletme rehni
kurulabilmesi için öncelikle bir rehin sözleşmesi yapılması gerekir. Rehin
sözleşmesinin tarafları TİRK m. 2, f. 1’de gösterilmiştir. Buna göre;
-Rehin Borçluları: (1) Üzerinde ticari işletme rehni tesisi edilecek işletme
bir ticari işletme ise ticaret siciline tescilli ticari işletmenin sahibi tacir; (2)
Üzerinde rehin tesisi edilecek işletme esnaf veya sanatkâr işletmesi ise esnaf ve
sanatkâr siciline tescilli esnaf (veya sanatkâr) işletmesinin sahibi esnaf (veya
sanatkâr)
- Rehin Alacaklıları: (1) Tüzel kişiliği haiz ve sermaye şirketi olarak
kurulmuş kredi müesseseleri (yani bankalar); (2) Kredili satış yapan gerçek veya
tüzel kişiliği haiz müesseseler; (3) Kooperatifler.
Görüldüğü üzere, ticari işletme rehni sözleşmesinin yapılması anında rehin
alacaklısı olabilecekler Kanunda sınırlı sayım şeklinde belirtilmiştir. Ancak lehine
ticari işletme rehni tesis olunan ve Kanun’da sayılan bu kurumlar, sonradan rehinli
alacaklarını TİRK m. 2’de sayılan rehin alacaklılarının dışında başka kişi ya da
kuruma devredebilirler.
Ticari işletme rehninin kapsamına giren unsurların tam listesinin ve bunların
ayırdedici özelliklerinin de yer alacağı rehin sözleşmesi, işletmenin kayıtlı
bulunduğu sicil çevresindeki bir noter tarafından resen düzenlenir (TİRK m. 4).
Sadece imza tasdikli rehin sözleşmesi, ticari işletme rehni sözleşmesinin geçerliliği
açısından yeterli değildir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
18
Ticaret Hukuku
Bunun gibi, işletmenin kayıtlı bulunduğu sicil çevresinin dışında başka bir
sicil çevresindeki noterin düzenleme şeklinde yapmış olduğu ticari işletme rehni
sözleşmesi de geçerli kabul edilmemektedir.
Tescil: Bir ticari işletme (ya da esnaf veya sanatkâr işletmesi) üzerinde rehin
hakkının doğumu (kurulabilmesi) için sadece ticari işletme rehni sözleşmesinin
düzenlenmiş olması yeterli değildir. Rehin hakkı, sözleşmenin, işletmenin kayıtlı
bulunduğu ticaret ya da esnaf ve sanatkâr siciline tescil ile doğar (TİRK m. 5, f. 1).
Sicile tescil, rehin hakkının kurulabilmesi için kurucu niteliktedir. Ticari işletme
rehni sözleşmesinin tescili, işletme sahibi (tacir veya esnaf ya da sanatkâr)
tarafından talep edilebileceği gibi, lehine rehin hakkı kurulacak kurumların
yetkilileri tarafından da talep olunabilir (TİRK m. 5, f. 1). Tescili talep etme süresi
TİRK m. 5, f. 2’de, ticari işletme rehni sözleşmenin yapıldığı tarihten itibaren on
gün olarak belirtilmiştir.
Rehnin Diğer Sicillere Bildirilmesi
TİRK’in 7’nci maddesi uyarınca ticari işletme (esnaf veya sanatkâr işletmesi)
üzerindeki rehin hakkı, sicil memuru tarafından yapılacak bildirim üzerine
markalar, patentler gibi sınai haklar için Türk Patent Enstitüsü nezdinde tutulan
sicillere; maden siciline; motorlu nakil araçları için trafik siciline ve şayet
işletmenin şubeleri bulunuyorsa, şubelerin bulunduğu yer sicillerine kaydedilir.
Ticaret unvanı ve
işletme adı, rehnin
tescili anında mevcut
ve işletmenin
faaliyetine tahsis
edilmiş olan makina,
araç, alet ve motorlu
nakil araçları, ihtira
beratları, markalar,
modeller, resimler ve
lisanslar gibi sınai
haklar ticari işletme
rehninin kapsamında
yer alır.
Şayet işletmenin üzerinde faaliyet yürüttüğü taşınmaz işletme sahibine
aitse, sicil müdürü tarafından yapılacak bildirim üzerine durum, tapu kütüğünün
ilgili sayfasındaki beyanlar hanesine kaydolunur. Bunun gibi, ticari işletmenin
malvarlığı unsurları arasında gemi siciline kayıtlı gemiler bulunuyorsa, ticari
işletme rehni sözleşmesi, geminin bağlı bulunduğu gemi siciline de işlenir.
Ticari işletme (veya esnaf ve sanatkâr işletmesi) üzerinde kurulan rehnin
diğer sicillere bildirilmemesi ticari işletme rehninin geçerliliğini etkilemez.
Rehnin Kapsamı
Ticari işletme rehninin kapsamı TİRK m. 3’te gösterilmiştir. Buna göre;
Ticaret unvanı ve işletme adı, rehnin tescili anında mevcut ve işletmenin
faaliyetine tahsis edilmiş olan makina, araç, alet ve motorlu nakil araçları, ihtira
beratları, markalar, modeller, resimler ve lisanslar gibi sınai haklar ticari işletme
rehninin kapsamında yer alır.
Ticari İşletme Rehninin Hükümleri
(1) Rehin borçlusu işletme sahibi, işletmenin normal faaliyetini
sürdürebilmesi için gerekli her türlü işlemi yapma yetkisine sahiptir (TİRK m. 10, f.
1). Ancak rehin borçlusu; işletmeyi veya rehne dâhil münferit unsurları devretmek,
işletmeyi veya rehne dâhil münferit unsurları ayni bir hakla sınırlandırmak,
işletmeyi veya rehne dâhil münferit unsurları başka bir yere nakletmek, işletmeyi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
19
Ticaret Hukuku
veya rehne dahil münferit unsurları başkaları ile değiştirmek isterse
alacaklının onayını almak zorundadır (TİRK m. 10, f. 2). Şayet bu işlemlerden
herhangi biri/birkaçı alacaklının onayı alınmaksızın yapılırsa, bu işlemler
sonucunda alacağını tamamen veya kısmen tahsil edemeyen alacaklının şikâyeti
üzerine rehin veren kişi (tacir veya esnaf ya da sanatkâr), hapis ve ağır para cezası
ile cezalandırılır (TİRK m. 12, f. 1). Ayrıca talep üzerine hâkim, işletme sahibini,
kusurunun ağırlığını göz önünde tutarak rehinle temin edilen alacak miktarına
kadar munzam (ek) bir tazminata da mahkum eder (TİRK m. 12, f. 3).
(2) Rehin konusu işletmenin bütünüyle devri hâlinde rehin hakkı, devralan
kişiye karşı da ileri sürülebilir (TİRK m. 9, f. 1). Buna karşılık, rehinden haberdar
olmaksızın ticari işletmenin sicil bölgesi dışındaki münferit unsurları üzerinde
mülkiyet veya diğer bir ayni hakkı iktisap eden iyiniyetli üçüncü kişinin hakkı
korunuştur (TİRK m. 9, f. 2). Ancak alacaklının rehin hakkı, ticari işletme (veya
esnaf işletmesi) sahibinin bu üçüncü kişiye karşı sahip olduğu talep hakkı üzerinde
devam eder (TİRK m. 9, f. 2, c. 2). Satış bedelinin, işletme sahibine ödenmesinin
önüne geçilebilmesi için de durumun, işletmeye dâhil münferit unsuru satın alan
kişiye bildirilmesi gerekir. Bu bildirimi almış olmasına karşın, işletme sahibine
ödemede bulunan üçüncü kişi, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle
yükümlü kılınmıştır (TİRK m. 9, f. 4).
(3) İşletmeye dâhil malvarlığı unsurlarının tamamı veya bir kısmı için
tazminat ya da sigorta tazminatı ödenmesi gerekirse, rehin alacaklısı, bu
tazminatlar üzerinde de rehin hakkına sahip olur (TİRK m. 9, f. 3). Kendilerine
yapılan bildirime karşın, işletme sahibine tazminat ödeyen kişi veya sigorta şirketi,
rehin alacaklısına karşı sorumlu olur (TİRK m. 9, f. 4).
(4) Rehin borçlusu, rehin alacaklısının zararına işletmenin rehinli değerini
azaltırsa, alacaklı, mahkemeye başvurarak ek bir teminat verilmesini veya
durumun eski hâle iadesini isteyebilir. Bunların yerine getirilmemesi durumunda
hâkim, alacak henüz muaccel hâle gelmemiş olsa bile alacaklıya teminat eksikliğini
karşılayacak miktarda ödeme yapılmasına karar verir (TİRK m. 11).
(5) Alacaklı, üçüncü kişilerin rehnin sağladığı teminatı tehlikeye düşürecek
fiillerinin önlenmesi için dava açma hakkına sahiptir (TİRK m. 13).
(6) Alacağın muacceliyet kazanmasından önce yapılan ve işletme sahibinin
borcunu ödememesi durumunda alacaklının ticari işletmenin (veya esnaf
işletmesinin) veya işletmeye dâhil münferit bir unsurun mülkiyetini kazanmasını
öngören sözleşme geçersizdir (lex commissoria yasağı) (TİRK m. 14, f. 1).
(7) Aynı işletme üzerinde birden fazla rehin kurulursa, alacaklıların hakları,
rehinlerin tescili tarihine göre belirlenir (TİRK m. 8).
(8) Borcun vadesinde ödenmemesi üzerine rehin alacaklısı, rehin konusu
işletmenin paraya çevrilmesini talep edebilir. Ticari işletme rehninde, rehne dâhil
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
20
Ticaret Hukuku
her unsur, borcun tamamına karşılık oluşturur (TİRK m. 14, f. 2, c. 2). İcra memuru,
alacaklının ve işletme sahibinin menfaatlerini dikkate alarak satılacak unsurları ve
satışın kapsamını belirler (TİRK m. 15, f. 2).
Ticari işletmenin (veya esnaf işletmesinin) ya da münferit unsurlarının
paraya çevrilmesinde, İcra ve İflas Kanununun taşınır rehninin paraya çevrilmesi
hakkındaki hükümleri uygulanır (TİRK m. 17).
Rehnin Sona Ermesi
Alacağın Son Bulması
Ticari işletme rehni, temin ettiği alacağın son bulması ile ortadan kalkar. Bu
durumda ticari işletmenin (veya esnaf işletmesinin) sahibi, sicildeki rehin kaydının
silinmesini alacaklıdan isteyebilecektir (TİRK m. 19, f. 1). Alacağının son bulmasına
karşın rehin alacaklısı terkin talebinde bulunmazsa, işletmenin sahibi, işletme
rehninin ortadan kalktığını gösteren kesinleşmiş bir mahkeme kararına dayanarak
rehin kaydının silinmesini ister (Ticaret Sicil Tüzüğü m. 10, b. b)
TİRK 19, f. 2 hükmü uyarınca, İcra ve İflas Kanunu’nun 153 üncü maddesi
ticari işletme rehninin terkini hâlinde de uygulama alanı bulur. Buna göre
alacaklının, gaip ve yerleşim yerinin meçhul bulunduğu veya alacağını alarak rehni
çözmekten kaçındığı durumlarda, borçlu, vadesi gelmiş borcunu icra dairesine
yatırarak icra mahkemesinden rehin kaydının terkine karar verilmesini de
isteyebilir (İİK m. 153).
Ticari işletme rehni,
temin ettiği alacağın
son bulması ile ortadan
kalkar.
Rehnin terki, ilgili sicil müdürlüğü tarafından TİRK m. 7’de belirtilen diğer
sicillere de bildirilir (TİRK m. 19, f. 3).
İşletmenin Kaydının Sicilden Terkini
TİRK m. 18, f. 1 hükmü uyarınca ticari işletmenin kaydının Ticaret Sicili’nden;
esnaf işletmesinin kaydının Esnaf ve Sanatkâr Sicili’nden terkin edilmesi
olasılığında sicil müdürü durumu derhâl alacaklıya bildirir. Aynı maddenin 2’nci
fıkrası hükmüne göre ise, ticari işletmenin kaydının Ticaret Sicili’nden veya esnaf
işletmesinin kaydının Esnaf ve Sanatkâr Sicili’nden terkin edilmesi hâlinde alacağın
tamamı muaccel olur. Söz konusu işletmenin ilgili sicilden terkin edildiğinin
alacaklıya tebliğinden itibaren alacaklı tarafından iki ay zarfında tescil edilmiş
bulunan işletme rehninin paraya çevrilmesi yoluyla takibi yapılmadığı takdirde
rehin hakkı düşer (TİRK m. 18, f. 3). Bu durumda tahsil edilemeyen alacağın takibi
genel hükümlere göre takip edilebilecektir (TİRK m. 18, f. 4).
Rehne Uygulanacak Diğer Hükümler
TİRK m. 20 hükmüne göre, ticari işletme rehni hakkında özel düzenleme
bulunmayan hâllerde, Medeni Kanun’un taşınmaz rehnine ilişkin hükümlerinden
TİRK’e aykırı olmayanlar uygulanacaktır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
21
Ticaret Hukuku
Yetkili ve Görevli Mahkeme
Ödev
TİRK m. 22 hükmü uyarınca, TİRK’in uygulanması ile ilgili ortaya çıkan
anlaşmazlıklar, ilgili işletmenin tescil olunduğu sicilin bulunduğu yerin ticaret
mahkemelerinin görevi dâhilindedir.
•Ticaret siciline tescilin doğurduğu sonuçlar bakımından
ticari işletmenin devrinin tescili ile ticari işletme rehninin
tescilini karşılaştırınız.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
22
Özet
Ticaret Hukuku
•Ticaret Hukuku, esas itibarı ile “ticari işletme” olarak
nitelendirilen işletmeleri; “tacir” olarak nitelendirilen kişileri,
“tacir olmanın hükümlerini”; “ticari iş” kavramını, “ticari iş
olmaya bağlanan sonuçları” konu alan, özel hukukun bir alt
dalıdır.
•6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda “merkez kavram” olarak
“ticari işletme” esas alınmış; bu kapsamda öncelikle “ticari
işletme” kavramı tanımlanmıştır (TTK m. 11, f. 1). Ticari
işletme kavramı merkez kavram olarak belirlendikten sonra,
ticaret hukuku açısından birçok kavram ve kurum, “ticari
işletme”den yola çıkılarak açıklanmıştır.
•Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan
düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve
bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir.
•Her ticari işletmenin bir merkezinin bulunması kanuni bir
gereklilik olarak öngörülmüştür. Ticari işletmenin açıldığı
günden itibaren onbeş gün içinde işletme merkezinin,
bulunduğu yer ticaret siciline tescil ve ilan ettirilmesi gerekir.
Bir yerin ticari işletmenin merkezi olarak nitelendirilebilmesi
için o yerin, işletmenin “idari”, “ticari” ve “hukuki” açıdan
işlemlerinin toplandığı ve yürütüldüğü yer olması gerekir.
•Bir ticari işletmeye bağlı olup ister merkezinin bulunduğu sicil
çevresi içerisinde isterse başka bir sicil çevresi içinde olsun,
bağımsız sermayesi veya muhasebesi bulunup bulunmadığına
bakılmaksızın kendi başına sınai veya ticari faaliyetin
yürütüldüğü yerler ve satış mağazaları şubedir.
•Kanun koyucu, tacirin ticari işletmesinin, tacirin diğer
malvarlığından ayrı bir şekilde, aktif ve pasifleri ile bir bütün
olarak devredilmesine olanak tanımıştır. Ticari işletmenin
devri ile ilgili düzenleme hem 6102 sayılı TTK m. 11, f. 3’te
hem de 6098 sayılı Borçlar Kanunu m. 202’de yer almaktadır.
•Ticari işletme rehni düzenlemesiyle (TİRK) ticari işletmelerin
bir bütün olarak, yani işletmenin taşınır malvarlığı unsurlarının
zilyetliğinin alacaklıya devredilmesine gerek kalmaksızın,
rehnedilebilmesinin yolu açılmıştır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
23
Ticaret Hukuku
DEĞERLENDİRME SORULARI
Değerlendirme
sorularını sistemde ilgili
ünite başlığı altında yer
alan “Bölüm Sonu
Testi” bölümünde
etkileşimli olarak
cevaplayabilirsiniz.
1. Aşağıdakilerden hangisi ticari işletmenin unsurlarından biri değildir?
a) Gelir elde etme amacı
b) Devamlılık
c) Esnaf faaliyeti sınırını aşma
d) Ticaret siciline tescil
e) Bağımsızlık
2. Şube ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
a) Şube işlerinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda şubenin bulunduğu yerde de
dava açılabilir.
b) Şube, merkezin ticaret unvanını, “şube” ibaresi ile birlikte kullanır.
c) Şubenin bulunduğu yer ticaret siciline de tescil gerekir.
d) Şube ile merkez arasında mekân ayrılığının olması gerekir
e) Şubenin işlem hacminin merkezden daha az olması gerekir.
3. Aşağıdakilerden hangisi ticari işletmenin maddi olmayan malvarlığı
unsurlarından biri değildir?
a) Marka
b) Menkul işletme tesisatı
c) Kiracılık hakkı
d) Patent
e) Ticaret unvanı
4. Ticari işletmenin devriyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
a) Ticari işletmeler aktif ve pasifleriyle devredilir.
b) Devir sözleşmesi yazılı bir biçimde yapılır.
c) Devreden, borçlardan devralanla birlikte 2 yıl daha müteselsil sorumludur.
d) Devralan bilmediği borçlardan sorumlu değildir.
e) Ticari işletmenin devrinde alacaklıların rızası aranmaz.
5. Ticari işletme rehnine ilişkin olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
a) Ticari işletmenin maddi malvarlığı unsurları rehin verenin zilyetliğinde
kalır.
b) Rehin veren, normal ticari faaliyetlerine devam eder.
c) Rehin alanın rızası olmaksızın rehin veren rehne dâhil malvarlığını
devredemez.
d) Sicil çevresi dışında rehne dâhil bir menkulü devralan iyiniyetli 3. kişinin
edinimi korunur.
e) Ticari işletme rehni sözleşmesinin 15 gün içinde ticaret siciline tescil
ettirilmesi gerekir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
24
Ticaret Hukuku
6. Aşağıdaki “sistem” ve “sistemin esas aldığı kavram” eşleştirmelerinden hangisi
doğrudur?
a) Subjektif sistem – Ticari iş
b) Objektif sistem – Ticari işletme
c) Objektif sistem – Ticari iş
d) Modern sistem – Tacir
e) Modern sistem – Ticari iş
7. Aşağıdakilerden hangisi 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun kitaplarından biri
değildir?
a) Özel Borç İlişkileri
b) Deniz Ticareti
c) Taşıma İşleri
d) Ticari İşletme
e) Ticaret Şirketleri
8. Aşağıdakilerden hangisi ticari işletmenin maddi malvarlığı unsurlarından biri
değildir?
a) Patent
b) Taşınmaz
c) Motorlu nakil aracı
d) Ham madde
e) Makine
9. Türk Ticaret Kanunu
hazırlanmıştır?
a) Objektif sistem
b) Modern sistem
c) Subjektif sistem
d) Tacir sistemi
e) Ticari iş sistemi
aşağıdaki
sistemlerden
hangisi
esas
alınarak
10.Ticaret hukukunun temel kaynağı aşağıdakilerden hangisidir?
a) Türk Medeni Kanunu
b) Ticari İşletme Rehni Kanunu
c) Sermaye Piyasası Kanunu
d) Türk Ticaret Kanunu
e) Türk Borçlar Kanunu
Cevap Anahtarı:
1.D, 2.E, 3.B, 4.D, 5.E, 6.C, 7.A, 8.A, 9.B, 10.D
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
25
Ticaret Hukuku
YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER
KAYNAKLAR
Arkan, Sabih, Ticari İşletme Hukuku, 20. Baskı, Ankara 2015.
Arslanlı, Halil, Kara Ticaret Hukuku Dersleri, Umumi Hükümler, İstanbul 1960.
Ayhan, Rıza/Özdamar, Mehmet/Çağlar, Hayrettin, Ticari İşletme Hukuku: Genel
Esaslar, Gözden Geçirilmiş ve Güncellenmiş 8. Baskı, Ankara 2015.
Bahtiyar, Mehmet, Ticari İşletme Hukuku, Güncellenmiş 16. Bası, İstanbul 2015.
Baştuğ, İrfan/Erdem, H. Ercüment, Ticari İşletme Hukuku, Ankara 1993.
Berzek, Ayşe Nur, Ticaret Hukukunun Genel İlkeleri, 10. Baskı, İstanbul 2013.
Bilgili, Fatih/Demirkapı, Ertan, Ticari İşletme Hukuku, 5. Baskı, Bursa 2014.
Bozer, Ali/Göle, Celal, Ticari İşletme Hukuku, 2. Bası, Ankara 2013.
Domaniç, Hayri/Ulusoy, Erol, Ticaret Hukukunun Genel Esasları, Gözden Geçirilmiş
Yenilenmiş 5. Bası, İstanbul 2007.
Helvacı, Mehmet, Borçlar ve Ticaret Kanunu Bakımından Para Borçlarında Faiz
Kavramı, İstanbul 2000.
İmregün, Oğuz, Ticaret Hukukunun Genel İlkeleri, 4. Bası, İstanbul 2004.
Karahan, Sami, Ticari İşletme Hukuku, Güncellenmiş 25. Baskı, Konya 2013.
Kayar, İsmail, Ticari İşletme Hukuku, Güncellenmiş 10. Baskı, Ankara, 2015.
Karayalçın, Yaşar, Ticaret Hukuku, Cilt I: Giriş - Ticari İşletme, 3. Baskı, Ankara
1968.
Kendigelen, Abuzer, Türk Ticaret Kanunu: Değişiklikler, Yenilikler ve İlk Tespitler,
Değişiklikler İşlenmiş ve Güncellenmiş 2. Bası, İstanbul 2012.
Narbay, Şafak/Kesici, Buğra, Rekabet Hukukunun İhlâlinden Kaynaklanan Tazminat
Davalarında Görevli ve Yetkili Mahkeme Üzerine “Kısa Bir Değerlendirme”,
Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 1, Ocak 2015, s. 207-262.
Poroy, Reha/Yasaman, Hamdi, Ticari İşletme Hukuku, 6102 Sayılı TTK Nazara
Alınarak Genişletilmiş ve Güncelleştirilmiş 14. Bası, İstanbul 2012.
Tekil, Fahiman, Ticari İşletme Hukuku, İstanbul 1997.
Teoman, Ömer/Ok, Birsen (Editör), Yeni Türk Ticaret Kanunu’nun Ticari İşletme
Hukuku Alanında Getirdiği Yenilikler, İstanbul 2012.
Ülgen, Hüseyin/Helvacı, Mehmet/Kendigelen, Abuzer/Kaya, Arslan/Nomer Ertan,
N. Füsun, Ticari İşletme Hukuku, 4. Basıdan 5. (Tıpkı) Bası, İstanbul 2015.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
26
Download