TBMM B:130 27.9.2006 0:2 Tabiî, bununla ilgili bir başka önemli nokta var arkadaşlarım, onu da belirtmek istiyorum. Av­ rupa sosyal politika yaklaşımının temel özelliği hak kavramına vurgu yapıyor. Avrupa Sosyal Şar­ tına yansıyan biçimiyle hak vurgusu, sadece çalışanların sosyal güvenlik, örgütlenme ve çalışma ha­ yatım etkileyen kararlara katılma hakkını değil, işçi haklarının ötesinde, daha genel anlamda vatan­ daşlık haklarını da kapsıyor. Bu bağlamda, 1996'darevize edilmiş olan Avrupa Sosyal Şartının bü­ tün vatandaşların yoksulluk ve sosyal dışlanmaya karşı korunma hakkına sahip olduklarını belirten 30 uncu maddesi, bu haklan hayata geçirilmesi için kullanılan önemli bir önlem olarak asgari gelir desteği uygulamasını gündeme taşıyor. Nitekim, Avrupa Konseyi, 2000 yılında, Avrupa Sosyal Şar­ tına ilişkin yayınladığı bir rehberde, asgarî gelir desteği uygulamasını sosyal yardımdan yararlana­ bilecek durumdaki herkes için yaygın bir uygulama olarak kabul ediyor. Bugün Avrupa Birliği ül­ kelerinin hemen hemen büyük bir bölümünde asgarî gelir desteği uygulamasının varlığı herhalde bilginiz dahilindedir. Değerli arkadaşlarım, tabiî, burada belirleyici olan yoksullukla mücadele sorumluluğunun Av­ rupa'da kilise, bizde de cemaat yardımı veya bireysel, hayırsever yurttaşlık yaklaşımının ötesinde siyasî bir sorumluluk olarak ele alınmasını bu Avrupa Sosyal Şartı bize zorunlu kılıyor. Bu duru­ mun yoksullukla mücadele bağlamında hâlâ gündeme gelen vakıf geleneğimizle ilişkisinin bulun­ madığı da bir gerçek ya da iktidarınızın ramazan çadırlarında yemek dağıtması, ramazan ayında, İçinde bulunduğumuz ayda gıda dağıtma anlayışı olması gereken siyasî bir sorumluluk değil. Bu desteğin yurttaşların onuruna yaraşır şekilde yapılmasını da yine yarın, üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği bize zorunlu kılacak; o nedenle, bu sosyal devlet ve sosyal yardım anlayışlarını da bir gözden geçirmekte yarar var. Değerli arkadaşlar, tabiî bu arada -dün de söyledim- Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi ile bu (Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartı arasında denetim açısından Önemli farklılıklar var. O ne­ denle, Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi insan haklan ihlallerine ilişkin olarak birtakım yargılama, mahkeme gibi çalışma görevini yürütürken, buradaki uygulamalardaki aksaklıklar ne yazık ki bir mahkeme olarak görülmüyor. Demin değindiğim, asgari ücretin 4 kişilik bir aile baz alınarak hesap­ lanması halinde bürokrat arkadaşlarımız dediler ki: "Danıştayda açılan pek çok dava var; yann AİHM'e giderler." AİHM'in görevi bu değil. Burada da Hükümeti bir yanıltma var, ya bilerek bir yanıhma var ya da bir başka anlayışla bn bilinçlice gündeme getirildi. Buradaki denetim mekaniz­ masının nasıl olacağı son derece açık; yani, bunun denetim organları da iki şekilde, bir rapor üzeri­ ne, bir de uluslararası işçi ve işveren örgütlerinin, ulusal işçi ve işveren örgütlerinin, NGO'larm ya­ pacağı şikâyetler üzerine 4 organın ayrı ayrı bir sistematik içerisinde yapmış olduğu denetimler var. Yani, bu denetimlerde elbette raporlar ilgili ülkeye gönderilerek inceleniyor, birtakım yaptırımlar, talepler gündeme getiriliyor; ama, ne yazık ki, Avrupa İnsan Haklan Mahkemesinin görevi olmadı­ ğı için oraya gitme halinde bile herhangi bir riskle Türkiye karşılaşmayacak idi. Değerli arkadaşlarım, tabiî, dün de değindim, bugün de söylemeye çalıştım, gerçekten çalışma hayatına bakış açınız hem Avrupa Birliğinin organlarında çifte standarda tabi hem de sizde çok da­ ha geri bir şekilde çifte standarda tabi. Türkiye, çalışma yaşamı açısından, artık, çağdaş ülkeler seviyesine gelebilmiş bir ülke. Ger­ çekten işçi sendikalarından sonra kamu çalışanları sendikaları da epeyce tecrübelendiler. Bu ülke bizim ülkemiz. Geçmişte bu ülke 12 Martlan yaşadı, 12 Eylülleri yaşadı. Konfederal örgütler, işçi örgütleri hiç hak etmedikleri biçimde kapatıldı, yöneticileri cezaevlerine mahkûm edildi; ama, za­ man içinde... {Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun, ek 1 dakikalık sürenizi başlatıyorum. -»46-