Danışma Meclisi B : 137 27 . 8 . 1982 O : 1 kaynakların

advertisement
Danışma Meclisi
B : 137
kaynakların savurgan bir tutumla tahrip edilmesi ne­
ticesinde ortaya çıkan kirlenme ve kirletme olayları,
hem kırsal alanda, hem de doğada; hem kentte ve
hem de insanların yaşam düzeyinde bulunmaktadır.
Kişilerin ve ülkelerin geleceği yönünden önem taşı­
yan çevre sorunu, artık insanların günlük hayatına
da girmiştir. Mesela; Ankara kentinin hava kirliliği
gibi.
Havası ve suyu kirlenmemiş, toprağı erozyonla
bozulmamış, gürültüden ve kirlenmeden uzak, te­
miz, güzel, yeşil ve sağlıklı bir yaşam ortamı 20 nci
Asrın insanının özlemidir.
Ülkemizde çevre sorunları 1970'li yıllarda ciddî
olarak ele alınmıştır. Büyük kentlerimiz başta olmak
üzere, bütün ülkede görülen hava kirliliği, denizlerimizdeki kirlenme, kıyılarımızdaki düzensiz yerleşme­
ler, kaliteli tarım topraklarının sanayi ve kent böl­
geleri haline gelmesi ve nihayet yeşil örtünün tahrip
edilmesi ülkemizin bellibaşlı çevre sorunlarıdır. (Bu
sorunlar hem doğada ve hem de kentte oluşmakta­
dır.
Burada bu konuları ilk defa dile getiren gönül­
lü kuruluşlara da teşekkürü bir görev saymaktayım.
Tabiî olarak bu konuların üç tane görevlisi var­
dır: Devlet, toplum ve insan. Önergede de Devlete
görev veriyor, toplum ve insana görev vermiyor.
Birinci ve en mühim konu bu.
İkinci konu ise, bu konuların oluştuğu ortam ba­
kımından da mühimdir. Sayın Danışma Meclisinin
Anayasa Komisyonu «Tabiî» kelimesini maddenin bi­
rinci cümlesinden çıkardı, halbuki ikinci cümleden
de çıkarması lazımdır; çünkü, «Tabiî çevre» demek
çevreyi dar anlamda almak demektir. Sadece tabiat­
tan, insandan, kuşlardan, göllerden ibaret değildir.
çevre. İnsan yapısının bir çevresi vardır. Şehirlerde­
ki binalar, her türlü endüstri tesisleri, bunların ar­
tıkları, yaratılan kirlilikler, gürültü ve benzeri çev­
re sorunları büyük önem taşımaktadır. Bütün bun­
lar «Tabiî çevre» kavramı içine girmemektedir. An­
cak insan, tabiî olmayan bu çevrenin de güzel ve sağ­
lıklı olmasını istemektedir. Kaldı ki, asıl çevre soru­
nu bu yukarıda belirttiğimiz insan yapısı çevrede
meydana gelmektedir. Bu bakımdan, maddedeki iki
«Tabiî» kelimesinin de çıkmasını öneriyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN — O önerge üzerinde müzakere açma­
dık henüz. Sizinkisini o önergeler dolayısıyla yapıl­
mış kabul ediyorum.
Teşekkür ederim.
— 21
27 . 8 . 1982
O:1
MAHMUT AKKILIÇ — (Sayın Başkan, önerge­
nin lehinde söz istiyorum.
BAŞKAN — Sayın Akkılıç, lütfen Sayın Tunçbay'ın önergesi üzerinde konuşunuz. Zaman zaman
hatırlatmak lüzumu hasıl oluyor.
MAHMUT AIKIKILIÇ — Sayın Başkan, Danışma
Meclisinin sayın üyeleri;
Gerçekten, benden önce konuşan arkadaşımın da
değindiği gibi; günümüzün en büyük problemlerin­
den birini Anayasa maddesi halinde buraya koyduk­
ları için kendilerine teşekkür ederim.
Hiç şüphesiz burada prensip getirilmektedir ve
Anayasa maddesinin de böyle olması gerekir; ama
Sayın Tunçbay arkadaşımızın verdiği önergede bi­
raz daha ayrıntı var ve vatandaşı da bağlama niteli­
ği vardır.
Muhterem arkadaşlar;
Çağımızda çevre insanı artık sıkmakta ve boğa­
cak bir hale gelmiştir. Biraz evvel görüştüğümüz 63
üncü maddede de «Çevre» kelimesi vardır; asıl insan
sağlığı üzerine etki yapan işte bu çevredir; gürültüsüyle, havasıyla, suyuyla, gıda maddeleriyle..
Size bazı örnekler vereceğim. Hepimiz biliyo­
ruz Cumhurbaşkanı dahi geçen dönemlerde el koy­
muştu; İzmir körfezinin yanından geçerken, karşıyaka'dan İzmir'e geçerken burnunu tutmayan kimse
var mıdır, soruyorum size lütfen?..
Dahasını söyleyeyim: Hemen 150 kilometre yakı­
nımızda bir Tuz Gölü vardır. Dünyanın hiçbir yerin­
de bulunmayan müstesna bir kaynak ve içerisinde
250 milyon tona kadar tuz rezervi vardır; ama biz
bugün bu Tuz Gölünü berbat etmişiz; acaba haberi­
niz var mıdır? Çünkü; Konya'nın kanalizasyonu ve
Konya ovasının direnaj kanalları lı80 kilometre geri
dönüştürülerek Tuz Gölüne akıttırılmaktadır; bunun
içinde civa, kurşun ve toprak..
Üretilen tuzun geçen gün gittim bizzat fotoğraf­
larını çektim; binlerce ton, yüz binlerce ton tuz yı­
ğılmış. Bu tuz aslında % 98 saflıkta olması lazım;
ama yaptığımız analizlerde % 50 saflıktadır orada
üretilen tuz. Bunu alıp orada alelusul, basit değir­
menlerde yıkıyorlar, ancak % 65-70 saflığa çıkarıyor­
lar; yani içinde gene % 30 taş, toprak var. Bunu alı­
yor vatandaş, yediğimiz peynire koyuyor, turşuya
koyuyor, zeytine koyuyor ve tereyağına koyuyor ar­
kadaşlar. Biz bu taş, toprak, civa ve kurşunu tüketi­
yoruz.
Dün arkadaşımla kuliste konuştum, şimdi burada
yok kendisi; bizim ürettiğimiz beyaz peyniri (ki, bu
Download