tc gazi üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü türkiye avrupa

advertisement
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TÜRKİYE AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ
YÜKSEK LİSANS PROGRAMI
TÜRK VATANDAŞLARININ AVRUPA BİRLİĞİ ÜLKELERİNDE
SERBEST DOLAŞIMI
Hazırlayan: Ercan CANER
Danışman: Prof. Dr. Haydar ÇAKMAK
Ankara
Mayıs 2012
1
İÇİNDEKİLER
ÖZET .............................................................................................................................................. 4
SUMMARY ..................................................................................................................................... 4
1.
GİRİŞ....................................................................................................................................................... 6
1.1
PROJENİN AMACI ........................................................................................................................... 9
1.2
LİTERATÜR TARAMASI ................................................................................................................... 9
2.
TÜRKİYE AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ VE TARİHİ ÇERÇEVE .................................................................... 11
3.
ANKARA ANLAŞMASI, KATMA PROTOKOL VE ORTAKLIK KONSEYİ KARARLARI ................................... 15
4.
AVRUPA BİRLİĞİ HUKUKU VE ÜSTÜNLÜK KAVRAMI............................................................................ 17
5.
AB VATANDAŞLIĞI VE GETİRDİĞİ HAKLAR ........................................................................................... 21
5.1 Birlik Vatandaşlığının Oluşumu ........................................................................................................ 21
5.2 Avrupa Vatandaşlığının Kazanılması ve Temel Özellikleri................................................................. 22
5.3
Serbest Dolaşım Hakkı ................................................................................................................. 23
5.4
Yerel Seçimlerde ve Avrupa Parlamentosu Seçimlerinde Oy Kullanma Hakkı ............................ 24
5.5
Diplomatik ve Konsüler Koruma .................................................................................................. 24
5.6
Dilekçe Verme ve Ombudsmana Başvurma Hakkı....................................................................... 25
6.
SOYSAL DAVASI VE KARARI .................................................................................................................. 26
7.
TÜRKİYE VE AB İÇİNDE SERBEST DOLAŞIM .......................................................................................... 31
8.
AB VE TÜRKİYE’NİN VİZE UYGULAMALARI .......................................................................................... 34
9.
SONUÇ ................................................................................................................................................. 38
KAYNAKÇA .................................................................................................................................. 46
TABLO LİSTESİ
Tablo 1 - AB ve İsviçre’de yaşayan Türk Vatandaşları .................................................................. 14
Tablo 2 - AB Ülkeleri Üyelik Tarihleri ve Türk Vatandaşları İçin Vize Uygulamaları ....................... 36
Tablo 3 - Türkiye’nin AB Üyesi Ülkelere Vize Politikası ................................................................. 41
2
KISALTMALAR
AAET: Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu
AB: Avrupa Birliği
AET: Avrupa Ekonomik Topluluğu
AKÇT: Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu
AT: Avrupa Topluluğu
ATA: Avrupa Topluluğu Anlaşması
ATAD: Avrupa Toplulukları Adalet Divanı
AÜHFD: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
EC: European Council
ECR: European Court Reports
ECSA: European Community Studies Association
EEC: European Economic Community
EU: European Union
GB: Gümrük Birliği
NATO: North Atlantic Treaty Organisation
OKK: Ortaklık Konseyi Kararı
SEA: Single European Act
TOBB: Türkiye Odalar Borsalar Birliği
3
ÖZET
539/2001 sayılı Konsey kararı Türk vatandaşlarına Avrupa Birliği ülkelerine
seyahatlerde vize uygulanmasını gerektirmektedir. Türk vatandaşları vize alabilmek için
uzun ve can sıkıcı prosedürlerle uğraşmak zorunda kalmaktadırlar. Türkiye ise, 1995
yılından itibaren gümrük birliğine dâhil olmuş, 2005 yılında katılım görüşmelerine başlamış
ve 1963 yılına dek uzanan bir katılım anlaşmasına rağmen uygulanan vize politikasını
ayrımcılık ve adil olmayan bir yaklaşım olarak görmektedir.
Ankara Anlaşması, Avrupa Birliği ve Türkiye arasında ticari ve ekonomik ilişkilerin
devamlı ve dengeli bir şekilde geliştirilmesini hedefleyen bir katılım anlaşmasıdır. Ankara
Anlaşması aynı zamanda işçilerin serbest dolaşımını da kapsamaktadır.
Aynı şekilde, 1970 yılında imzalanan Protokol de yine, işçilerin serbest dolaşımının,
anlaşmanın imzalandığı tarihten itibaren 12’nci ve 22’nci yıllar arasında sağlanmasını
öngörmüştür.
Avrupa Topluluğu Adalet Divanı, 1987 yılından başlayarak Ankara Anlaşması’na
dayanan kuralların yorumlanmasında çok önemli bir rol oynamaktadır. Verdiği 45 kararda,
Ankara Anlaşmasının kararlarını açıklamış ve geliştirmiştir. Soysal davası kararı da Türk
vatandaşlarına uygulanan vize ve hizmetlerin serbest dolaşımı ile ilgilidir.
SUMMARY
According to Council Regulation 539/2001, Turkish citizens require a visa to travel to
the European Union (EU). Turkish citizens encounter cumbersome procedures and serious
problems to get Schengen visas. Turkey considers that as a country implementing Customs
Union since 1995 and and an accession country since 2005, with an association agreement
dates back to 1963, there is discrimination and unjust treatment with respect to the visa
application to the Turkish nationals.
The Ankara Agreement is an association agreement aimes to promote the continuous
development and balanced strengthening of trade and economic relations between
European Economic Community (EEC) and Turkey. Ankara Association Agreement covers
progressively securing the free movement of workers as well.
Likewise, the Protocol signed in 1970 provided again that the freedom of movement
of workers would be secured by progressive stages between the end of twelfth and the
twenty-second year after the entry into force of the Agreement.
4
The EC Court of Justice has been playing a very important role in interpreting rules
based on the Ankara Association Agreement and since 1987, in 45 judgements, has
explained and developed the rules. The judgement in the Soysal case is related with the
issue whether Turkish citizens requiring visas and the free provision of services.
5
1. GİRİŞ
Bazı düşünürler gücünün uluslararası bir örgüt için çok fazla olması nedeniyle,
Avrupa Birliği (AB)’nin uluslararası bir örgüt olmadığını düşünmekte, AB’nin yalnızca
uluslararası ilişkileri düzenleyen bir kurum olmaktan öte, onları yöneten özelliğini de
göstermek için onu ‘’supranational-uluslarüstü’’ olarak tanımlamayı tercih etmektedirler.1
1 Ocak 1958 tarihinde Roma Anlaşması ile kurulan ve siyasi birliği hedefleyen Avrupa
Ekonomik Topluluğu (AET), ekonomik olarak dört temel özgürlük üzerine inşa edilmiştir;
malların, hizmetlerin, sermayenin ve kişilerin serbest dolaşımı. Bu dört temel özgürlük
sağlanamadan AB’nin ekonomik bütünleşmesinin gerçekleşmesi düşünülemez.
Avrupa Ekonomik Topluluğu üye ülkeleri ise, başta Almanya olmak üzere, ekonomik
bütünleşme hedefine aykırı olarak, Türkiye’deki 12 Eylül 1980 tarihindeki askeri darbe
sonrasında başlayan süreçte, Türk vatandaşlarına anlaşmalara tamamen aykırı olarak
serbest dolaşımı engelleyen vize uygulamaktadırlar. Normal vatandaşların yanı sıra
akademisyenler, öğrenciler, gazeteciler, sanatçılar ve sporcular, üye ülkelerin vize
uygulamalarından olumsuz olarak etkilenmekte, bu uygulamalardan en fazla etkilenenler ise
Türk iş adamları ve işçileri olmaktadır. Bu insanlar tarafından üretilen mallar birlik içerisinde
serbestçe dolaşırken, bu malları üreten ve ticaretini yapanların vizeye tabi olması insan
haklarına aykırı olmasının yanı sıra gümrük birliği kapsamında, adil olmayan bir rekabet
ortamına da neden olmaktadır.
Hukuki açıdan bakıldığında vize uygulaması, Ankara Anlaşması, Katma Protokolün
41. Maddesi, Ortaklık Konseyi Kararları (OKK) (76/1, 80/1, 80/3) ve Gümrük Birliği (GB)‘ni
düzenleyen 95/1 sayılı Ortaklık Konseyi Kararlarına aykırıdır. Bu aykırılık, 19 Şubat 2009
tarihli ATAD’ın (Avrupa Topluluğu Adalet Divanı) Soysal Davası kararında da tekrar teyit
edilmiştir. Karara göre; 23 Kasım 1970 tarihli Katma Protokol’ün yürürlüğe girdiği tarih olan
1 C. HARTLEY, Trevor. (2004), European Union Law in a Global Context Text, Cases and Materials, Cambridge University
Press, Cambridge.
6
1 Ocak 1973 tarihinde, Türk vatandaşlarına vize uygulamayan üye ülkelere Türk
vatandaşları vizesiz seyahat etme hakkına sahip olmalıdır.
Türkiye açısından bakıldığında; 1996 yılından günümüze kadar, AB’ye tam olarak
entegre olmadan, AB ile gümrük birliğini gerçekleştiren tek AB adayı ülke olan Türkiye,
karşılıklı yükümlülükler içeren anlaşmalardaki üzerine düşen sorumlulukları anlaşma ile
belirlenen istisnalar hariç yerine getirmiş ve getirmeye devam etmektedir. AB’nin kendi
yükümlülüklerini yerine getirmemesi ise Türkiye’nin büyük kayıplara uğramasına yol
açmaktadır.
Topluluk hukukunun ulusal hukuk karşısında üstünlüğünü ifade eden ‘’ulusal
hukukun hiçbir hükmü topluluk hukukuna üstün gelemez’’ prensibi açısından ele alındığında;
üye devletler tarafından topluluk hukukunun üstünlüğünün kabul edilmesi, Topluluğun
uluslar üstü nitelikte bir örgüt olmasının doğal bir sonucudur.
Avrupa’nın bütünleşmesi düşüncesinin altında yatan en önemli saik hiç kuşkusuz
barışın güvence altına alınmasıdır.2 Uluslarüstü3 (supranational) bir birlik kurma düşüncesi
birliğe dâhil devletlerin egemenliklerini devletler üstü bir kuruluş lehine kısıtlamak
düşüncesine dayanmaktadır.4 Ekonomi ve ticareti geliştirme düşüncesi ile siyasi açıdan
güçlenme düşüncesi de Avrupa’nın bütünleşme isteğinin altında yatan diğer ana
nedenlerdir.
AB’ne girmesi çok zor görünen Türkiye, AB’ne girmek için verebileceği bütün ödünleri
vermiş ve Ankara Anlaşması’ndan günümüze kadar üzerine düşen sorumluluk ve
yükümlülükleri yerine getirmiş veya büyük bir istek ve arzuyla yerine getirmeye katılım
müzakereleri çerçevesinde devam etmektedir.
2 ÜNAL, Şeref. (2007) Avrupa Birliği Hukukuna Giriş, Yetkin Basımevi, Ankara.
3
Uluslarüstülük, uluslararası ilişkilere Avrupa Topluluklarının kurulmasıyla getirilmiş bir yeniliktir. Topluluklarda hukuk
normlarını oybirliği yerine oy çokluğu ile belirleyen organların varlığı, bu şekilde belirlenen normların üye devletler
ulusal hukuklarında doğrudan etkiler doğurması, uluslarüstülük kavramının ayırıcı özellikleridir.
4 ÜNAL, Şeref. (2007) Avrupa Birliği Hukukuna Giriş, Yetkin Basımevi, Ankara.
7
Siyasi Birliğin yanı sıra ekonomik bütünleşmeyi de hedefleyen AB, gümrük birliği ile
Türkiye pazarına rahatça girme imkânı avantajını yakalamış ve anlaşmadan doğan haklarını
Türkiye’nin aleyhine kullanırken üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmemiştir.
GB’ne katılım sonrasında AB üyesi ülkelerin mal,
hizmet ve 24 saat boyunca
uluslararası piyasalarda saniyenin binde biri kadar bir hızla dolaşabilen ve ancak sadece %
10’u mal veya hizmet ticareti ile ilgili olan uluslararası sermaye, Türkiye’ye rahatça
girebilirken, özellikle Türk işçilerinin, AB üye ülkelerinde serbest dolaşım hakkına
kavuşmasına büyük önem veren Türkiye bu hedefine henüz ulaşamamıştır. Topluluk
hukukunun üstünlüğü açısından ele alındığında Ankara Anlaşması ve Katma Protokol
gereği Türk işçilerinin AB üyesi ülke topraklarında serbestçe dolaşım hakkı vardır ve bu hak;
açık işlere başvurma, iş bulabilmek için topluluk içinde seyahat, işin yapıldığı ülkede oturma
ile işin sona ermesinden sonra veya emeklilik durumunda o ülkede oturma haklarını
içermektedir.
İlk olarak 1987 yılında yayımlanan vize uygulanacak olan ülkeleri belirten kara listeye
dâhil edilen Türkiye, sonraki yıllarda aynı listede kalmaya devam etmiş ve nihayet Schengen
kurallarının AB yasasına dönüştürüldüğü 539/2001 sayılı tüzük kapsamında da vize kara
listesinde kalmıştır. Tüzükler, bilindiği gibi, topluluk hukukunun tüm üye devletlerde aynı
şekilde uygulanmasını sağlamanın bir aracıdır.5
Topluluk hukukunun üstünlüğü; topluluk anlaşmaları ya da işlemleri ile ulusal hukuk
kuralları arasındaki çatışmada, topluluk anlaşmaları ya da işlemlerinin uygulanması
anlamına gelir.6 Bunun Türk işçileri ve vatandaşlarının AB üyesi ülke topraklarında serbest
dolaşım hakkı açısından anlamı; üye ülkelerin ulusal çıkarları nedeniyle karşı oldukları bu
hakkın, üstünlük doktrininin hem anlaşma hükümleri hem de doğrudan etkili topluluk
işlemleri için söz konusu olduğu dikkate alındığında, Türk işçilerinin ve vatandaşlarının AB
üye ülke topraklarında serbest dolaşım hakkının mevcut anlaşmalara göre zaten var
olduğudur.
Soysal davası, ortaklık anlaşması kapsamında üye devletlerin yükümlülüklerinin, vize
tüzüğü gibi ikincil yasaların yükümlülüklerine oranla öncelik ve üstünlüğe sahip olduğunu bir
5 BOZKURT, Enver; ÖZCAN, Mehmet; KÖKTAŞ, Arif. (2001), Avrupa Birliği Hukuku, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara.
6 TAŞDEMİR, Hakan. (Eylül 2009), Avrupa Birliği Hukuku Ders Notları, Gazi Kitabevi, Ankara
8
kez daha teyit etmiştir. Bu karara ve ATAD kararlarının bağlayıcı olmasına rağmen üye
ülkeler Türk vatandaşlarına vize muafiyeti hususunda günümüze kadar hiç bir doyurucu
ilerleme sağlayamamıştır.
1.1 PROJENİN AMACI
Bu projenin amacı AB ile Türkiye arasında imzalanan ve katılımı öngören Ankara
Anlaşması, katma protokol, ortaklık konseyi kararları, AB’nin uluslar üstü özelliği ve ATAD’ın
çeşitli kararları ışığında Türk vatandaşlarına uygulanan vize uygulamasının haksız ve
ayırımcı bir politika olduğunu ortaya koymaktır.
1.2 LİTERATÜR TARAMASI
Avrupa entegrasyonunun köşe taslarından birisi olan kişilerin serbest dolaşımı, AB
Hukuku’nda, üye devlet vatandaşlarının diğer üye ülkelere herhangi bir sınırlama ve
yasaklama ile karsılaşmaksızın serbestçe girmesi, dolaşması, ikamet etmesi, ise
başvurması veya mesleğini icra edebilmesi; gittikleri ülkelerde bu ülkelerin vatandaşları ile
eşit şartlarda sosyal haklardan yararlanması anlamına gelmektedir. Buna göre, serbest
dolaşım hakkının üç temel unsuru bulunmaktadır:

İstihdam imkânı: Avrupa Birliği vatandaşlarının herhangi bir başka üye devlette
is arama ve istihdam edilme haklarının olması,

İkamet hakkı: İsçilerin ev sahibi ülkede ikamet etme ve ailesini bu ülkeye
getirme hakkının bulunması,

Eşit muamele: Vatandaşlığa dayalı ayrımcılığın yasaklanması.
Kişilerin serbest dolaşımının yasal çerçevesine bakıldığında ise, konunun Avrupa
Topluluğu’nu kuran Anlaşma’da (Roma Anlaşması) ayrı bir baslık altında (III. baslık)
düzenlendiği görülmektedir. Anlaşma’nın 39-42. maddelerinde isçilerin serbest dolaşım
hakkı garanti altına alınmıştır. Öte yandan, Anlaşma’nın 18. maddesinde her Birlik
vatandaşının üye devletlerin topraklarında serbestçe dolaşım ve ikamet hakkı açık bir
şekilde tanımlanmış, bu bağlamda, 12. maddede de vatandaşlığa dayalı her türlü ayrımcılık
yasaklanmıştır. Birincil mevzuatı teşkil eden Avrupa Topluluğu’nu kuran anlaşmadaki söz
konusu hükümlerin yanı sıra, bunlara dayanarak konuya ilişkin, Topluluk ikincil mevzuatını
oluşturan tüzük ve direktifler çıkarılmıştır. Bunlar arasından, 1612/68 sayılı Topluluk’ta
isçilerin serbest dolaşımı hakkında Tüzük, 68/360 sayılı üye devlet isçileri ve aileleri için
Topluluk’ta dolaşım ve ikamet kısıtlamalarının kaldırılması hakkında Direktif, 64/221 sayılı
9
yabancı ülke vatandaşlarının dolaşım ve ikameti ile ilgili özel önlemlerin koordinasyonu
hakkında kamu politikası, kamu güvenliği ve kamu sağlığı temelinde meşru kılınan önlemler
hakkında Direktif, 1408/71 ve 574/72 sayılı Topluluk’ta istihdam edilen kişilere, kendi
hesabına çalışan kişilere ve bunların aile fertlerine sosyal güvenlik sistemlerinin
uygulanması hakkında Tüzükler, 90/364 sayılı genel ikamet hakkı konusunda Direktif örnek
olarak verilebilir.7
Roma anlaşmasından sonra Avrupa Topluluğunun hukuksal temelini geliştiren ve
Avrupa Birliği hedefini öne koyan üç önemli anlaşma yapılmıştır. Bunlar 1 Temmuz 1987
yürürlük tarihli Tek Avrupa Senedi, resmi adı Avrupa Birliği Anlaşması olan 1 Kasım 1993
yürürlük tarihli Maastricht Anlaşması ve 1 Mayıs 1999 yürürlük tarihli Amsterdam
Anlaşmasıdır.
Bu anlaşmalar ile Roma Anlaşmasında önemli değişiklikler yapılmış ve yeni
düzenlemeler eklenmiştir. Tek Avrupa Senedi ile Roma Anlaşmasının 8a maddesi Tek
Pazar amacını kapsayacak şekilde değiştirilmiş (from common market to single market) ve
bu amaca bağlı olarak kişilerin serbest dolaşımının önündeki tüm engellerin kaldırılması
hedefi vurgulanmıştır. Burada “kişilerin (persons)” kavramının kullanılması önemli bir
gelişmedir. Daha önceki hükümde işçiler veya çalışanlar (workers) kavramı kullanılmıştır.
Yine “Tek Pazarın 31 Aralık 1992 tarihine kadar aşamalı olarak tesisini sağlamak” Tek
Avrupa Senedi ile öne konan hedeflerdendir. Bu hedefe ulaşmak açısından tüm üretim
faktörlerinin serbest dolaşımının önündeki engellerin kaldırılması gerekmektedir. Bir farkla
ki
artık
işçilerin
değil
kişilerin
serbest
dolaşımından
söz
edilmektedir.8
Tam üyeliğin doğal sonucu olacak ve AB Vatandaşlığının en önemli unsuru, Türk
vatandaşlarının, özellikle de Türk işçilerinin Topluluk içerisindeki 4 temel özgürlükten biri
olan serbest dolaşım hakkından yararlanmaları olacaktır. O tarihe kadar tartışmaya değer
bulunmamış bir konu olan Türkiye’nin tam üyeliği ile ilgili olarak, Avrupa kamuoyunun en
hassas olduğu noktalarından birisi, Türkiye’nin üyeliğinin neden olacağı mali yük ise, diğeri
de yüksek işsizliğin hüküm sürdüğü işgücü piyasalarına, serbest dolaşımdan yararlanacak
olan Türk işçilerinin akın edeceği varsayımıdır. İşte bu nedenle son zamanlarda Türkiye’nin
tam üyeliği ile ilgili çeşitli öneriler yapılmakta, senaryolar yazılmaktadır. Bu öneriler “imtiyazlı
ortaklık”tan, serbest dolaşıma getirilecek kalıcı bir istisna ile “tam üyelik eksi” veya “á la
7
http://www.ikv.org.tr/pdfs/kisiler-serbet.pdf
8
http://www.turkhukuksitesi.com/makale_892.htm
10
Carte” üyelik şeklinde formüle edilen ve Türk işçilerini, tam üye olunsa bile bu haktan
mahrum etmeyi öngören tekliflere kadar uzanmaktadır.9
Serbest dolaşım ve yerleşme hakkı, Avrupa vatandaşının temel haklarındandır.
ATA’nın 18.maddesi ile güvence altına alınan bu hak, her Avrupa vatandaşının, bu
Anlaşma’da ve Anlaşma’nın uygulanmasına iliksin düzenlemelerde öngörülen kayıt ve
şartlar dâhilinde, üye devletlerin topraklarında serbestçe dolaşım ve yerleşme hakkını ifade
etmektedir.
Kişilerin serbest dolaşımı, Anlaşma’nın Üçüncü Bölümü’nde hizmetlerin ve
sermayenin serbest dolaşımı ile aynı baslık altında düzenlenmiştir. ATA’nın isçilerin serbest
dolaşım hakkını düzenleyen 39. maddesine göre bu hakkın kullanılmasında, isçiler arasında
istihdam, ücret ve çalışma koşulları konularında uyruğunda bulundukları üye devlet
vatandaşlığına bağlı olarak herhangi bir ayrım yapılmayacaktır. Serbest dolaşım hakkı,
Topluluk içinde kamu düzeni, kamu güvenliği veya kamu sağlığı nedenleriyle haklı
görülebilecek kısıtlamalar saklı kalmak kaydıyla, bir ise başvurma, bu amaçla üye devletlerin
topraklarında yer değiştirme, üye devletlerde vatandaşların bağlı olduğu mevzuata uygun
olarak istihdam amacıyla yerleşme ve isin bitiminden sonra birtakım şartlara bağlı olarak
yerleşilen ülkede kalma haklarını içermektedir. Kamu hizmetlerinde çalışanlar, bu
düzenlemenin kişiler yönünden kapsamı dışında kalmaktadır.10
Konuyla ilgili literatür taramaları serbest dolaşım hakkının yalnızca ekonomik değil,
siyasi anlamda da bütünleşmeyi hedefleyen Avrupa Birliğinin bu hedefine ulaşmasında
temel öğelerden bir tanesi olduğunu ortaya koymaktadır.
2. TÜRKİYE AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ VE TARİHİ ÇERÇEVE
Birleşik Avrupa düşüncesini yaklaşık altı asırlık bir ideal olarak ifade etmek
mümkündür. Siyasi ve ekonomik manada birçok dinamiği olan bu idealin asırlar boyunca
birçok entellektüel ve siyasetçi tarafından dile getirilen bir konu olmasında başlıca etmenler
olarak; kıta genelinde barış ve huzuru temin etme (Avrupa Kıtası’nın son beş yüz yılı
savaşlarla doludur) ve ekonomik zenginleşmeyi sağlama gibi unsurlar gösterilebilir.
9
http://www.tesev.org.tr/Upload/Publication/83dd0e69-ff95-4f51-9c302a23e417b55b/Turk%20Iscilerin%20Serbest%20Dola%C5%9F%C4%B1m%20Hakk%C4%B1%20Engellenebilir%20mi_10
.2005.pdf
10
http://web.deu.edu.tr/isletme/ifddergi/web_files/524960.pdf
11
Avrupa devletlerini bir çatı altında toplayan sürecin başlaması ise ancak 2. Dünya
Savaşı’ndan sonra olmuştur. “Schuman Planı” doğrultusunda 9 Mayıs 1950 tarihinde
Almanya ve Fransa’nın bir araya gelmesiyle başlayan ekonomik ve sektörel birliktelik
(kömür-çelik sektörü) sürecine Belçika, Hollanda, İtalya ve Lüksemburg’un da dâhil
olmasıyla günümüz AB’nin temelleri atılmıştır.
Bahsi geçen altı ülkenin bir araya gelmesiyle 1951 yılında kurulan “Avrupa Kömür ve
Çelik Topluluğu” (AKÇT) zaman içerisinde hem coğrafi (6 üyeden 27 üye devlete) hem de
politika alanı açısından genişlemiştir. AB’nin yaklaşık çeyrek asırdan bu yana dünyanın
siyasal birlik aşamasına gelen ilk ve tek bölgesel bütünleşme hareketi olarak dikkatle izlenen
bir model olduğu da söylenebilir. Bu ilginin küreselleşme olarak adlandırılan; zaman ve
mekân daralmasının, iletişim ve ulaşım teknolojilerindeki inanılmaz gelişmenin ve neoliberal uygulamaların biçimlendirdiği yeni toplumsal yapının bölgeselleşmeleri ön plana
çıkarmasıyla11 giderek arttığı da görülmektedir.
Avrupa Birliği’nin yarım asrı geçen macerasına bakıldığında, ileriye daha açıkçası
siyasal birlikteliğe cesaret veren birçok hedefi gerçekleştirdiği görülmektedir. Gümrük
Birliği’nin ve parasal birliğin sağlanmış olması, ortak vatandaşlık hukukunun geliştirilmesi,
ekonomik mal ve hizmetler bağlamında ulusal sınırların hemen hemen ortadan kaldırılması
ve birçok temel ve yardımcı kurumdan oluşan karmaşık bir siyasal mekanizmanın kurulması
önemli başarılardır ve siyasal birlik aşamasına geçişin kilometre taşları olarak
değerlendirilebilirler.
Ancak aynı başarılı performansın 1992 yılında Maastricht Anlaşması’yla başlayan
siyasi birlik sürecinde sergilenemediği de bir gerçektir. Bu durumun en önemli ve AB
açısından en can sıkıcı örneği olarak da 2001 yılında başlatılan kurumsal reform süreci
kapsamında sürdürülen Anayasa süreci gösterilebilir. Anayasalar, devlet kuran en üst
hukuki belgelerdir. Birden çok devletin aynı anayasa ile bir araya gelmesi ise sıkı bağlara
sahip bir bileşik devlet inşa etmek demektir.
12
Böyle bir yapı ortak anayasanın belirlediği
yetki dağılımı çerçevesinde devletlerin kendi egemenliklerinden feragat etmelerini
11
ŞAHİN, Köksal, Ulus Devlet, İlgi Yayınları, İstanbul, 2007.
12
GÖZLER, Kemal, Anayasa Hukukuna Giriş, 10. Baskı, Ekin Kitabevi, Bursa, 2007.
12
gerektirmektedir. Avrupa Birliği 2001 yılındaki Nice Zirvesi’nden itibaren yeni bir yapılanma
konsepti belirlemiş ve bu konseptin temel adımı olarak da anayasal düzene geçişi
hedeflemiştir.
Türkiye-AB ilişkileri uzun bir geçmişe dayanmaktadır. 1963 yılında dört yıl süren
görüşmelerden sonra, üyeliği de kapsayan bir birleşme anlaşması Türkiye ile orijinal kurucu
altı devlet (Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Almanya, Fransa ve İtalya) arasında
imzalanmıştır.
Dört yıl süren görüşmelerden sonra 12 Eylül 1963 tarihinde AET, altı orijinal üyesiyle
Ankara’da ortaklık anlaşmasını imzalamıştır. Ankara Anlaşması, AET ile Türkiye arasında
ticari ve ekonomik ilişkilerin devamlı ve dengeli olarak geliştirilmesini hedeflemiştir. Md.12
işçilerin serbest dolaşımının geliştirilmesini, Md. 13 serbest yerleşimle ilgili sınırlamaların
ortadan kaldırılmasını ve Md.14 de hizmet sağlama ile ilgili sınırlamalarının ortadan
kaldırılmasını düzenlemektedir. Bir yıl önce, 1962 yılında Yunanistan ile Atina Anlaşması
imzalanmıştır. AET üyesi ülkeler; ikisi de Akdeniz ülkesi ve North Atlantic Treaty
Organisation (NATO) üyesi olan Türkiye ve Yunanistan’a farklı davranmaktan kaçınmak
istemişlerdir. 1961’de Berlin Duvarı inşa edilmiş, Doğu Avrupa’dan Batı Almanya’ya işçi akışı
engellenmiş, bu nedenle üye ülkelerin yabancı işçi ihtiyacı ortaya çıkmıştır. O yıllarda
Türkiye Güneydoğu Avrupa’nın Sovyet tehdidine karşı savunmasında önemli bir rol
oynamıştır.
1961 yılında inşa edilen Berlin Duvarı ile Doğu Avrupa’dan Batı Almanya’ya işçi akışı
engellenmiş, bu nedenle üye ülkelerin yabancı işçi ihtiyacı ortaya çıkmıştır. 1963 yılındaki
verilere göre Almanya’da 36,000, Belçika’da 5,600 ve Hollanda’da 700 Türk işçisi
çalışmaktadır. O yıllarda Türkiye, Güney Doğu Avrupa’nın Sovyet tehdidine karşı
savunulmasında da önemli bir rol oynamaktadır.13
1963 yılından günümüze üye ülkelerde yaşayan Türk vatandaşlarının sayısı önemli
oranda artmıştır. Tablo-I 2006 yılında üye ülke Türk konsolosluklarına kayıtlı Türk
vatandaşlarının sayısını ve 2008 yılı Eurostat verilerini göstermektedir. Rakamlar arasındaki
farklılıklar çifte vatandaşlıktan kaynaklanmaktadır. Eurostat verilerine göre AB’de 2,4 milyon
Türk vatandaşı yaşamaktadır, bu da AB’de yaşayan üçüncü ülke vatandaşları toplamının %
13
GROENENDIJK, Kees and GUILD, Elspeth. (2010), Visa Policy of Member States and the EU Towards Turkish Nationals
After Soysal, Radboud University Nijmegen, Economic Development Foundation Publications.
13
8’ine tekabül etmektedir. Türk vatandaşları AB içinde en uzun süredir yaşayan üçüncü ülke
vatandaşları konumundadır ve yurt dışında yaşayan Türklerin % 75’i AB üyesi ülkelerde
yaşamaktadırlar.
TÜRKİYE (2006)
EUROSTAT (2008)
ALMANYA
1.740.000
1.830.000
FRANSA
425,000
221,000
HOLLANDA
365,000
94,000
AVUSTURYA
İSVİÇRE
İSVEÇ
DANİMARKA
İNGİLTERE
115,000
75,000
65,000
55,000
55,000
109,000
73,000
30,000
29,000
-
YUNANİSTAN
50,000
-
BELÇİKA
40,000
-
İTALYA
ROMANYA
15,000
12,000
-
FİNLANDİYA
POLONYA
7,000
2,500
-
Tablo 1 - AB ve İsviçre’de yaşayan Türk Vatandaşları14
Avrupa Parlamentosu 13 Aralık 1995 tarihinde Türkiye’nin Avrupa Gümrük Birliğine
katılmasına karar vermiş ve bu karar Türk kamuoyuna gerçek bir zafer gibi duyurulmuştur.
Avrupalılar da büyük bir pazarı çok kolay elde etmenin şaşkın sevincini yaşamaktadırlar. 15
1995 yılında GB sağlanmış ve Aralık 1999 Helsinki’de, Avrupa Konseyi Türkiye’yi
AB’ye girmeye aday ülke olarak kabul etmiştir. Aralık 2002 tarihinde; Türkiye’nin Kopenhag
Kriterlerini, Avrupa Konseyi’nin Aralık 2004 tarihinde karşıladığını bildirmesi ve Komisyon’un
tavsiyesi durumunda, katılım müzakerelerine başlanacağı Konsey tarafından ifade
edilmiştir.
AB-Türkiye katılım müzakereleri 3 Ekim 2005 tarihinde resmi olarak başlamıştır.
Türkiye’nin AB süreci, kat edilen aşamalar ve aşılan zorluklar düşünüldüğünde ‘’başarılı’’,
bu sürecin iç siyasi ve toplumsal yansıması değerlendirildiğinde ‘’son derece başarısız’’, dış
14 GROENENDIJK Kees, GUILD Elspeth, Visa Policy of Member States and the EU Towards Turkish Nationals After
Soysal, Radboud University Nijmegen, Economic Development Foundation Publications, March 2010.
15
AYDOĞAN, Metin. (2008), Bitmeyen Oyun, Türkiye’yi Bekleyen Tehlikeler, Umay Yayınları, İzmir.
14
siyaset
konuları bazında
ise
henüz büyük bir taviz verilmediğinden
‘’dengeli’’
gözükmektedir.16
3. ANKARA ANLAŞMASI, KATMA PROTOKOL VE ORTAKLIK KONSEYİ
KARARLARI
Türkiye AB yolunda ilk adımını 1957 yılında kurulan AET’nin 1958’de hayata
geçmesinin hemen sonrasında; 1959 yılında üyelik başvurusunda bulunarak atmıştır.
Gelişmişlik düzeyinin yetersiz olması nedeniyle hayata geçirilemeyen bu başvuru
sonrasında; hedefi GB olan 1963 tarihli Ankara Anlaşması imzalanmıştır. 1963 yılında
Türkiye ile AB’nin o zaman ki üyeleri arasında imzalanan ve birliğin genişletilmesi ve
Türkiye’nin de birliğe alınmasını öngören Ankara Anlaşmasının imzalanması ile Türkiye ile
birlik arasındaki ilişki ağının devletler hukuku düzeyinde başlatılmasıyla birlikte bu tarih
itibariyle olan süreçte Türk vatandaşı olan bireylere de birtakım bireysel haklar tanınmıştır.17
AET ile Türkiye arasında ticari ve ekonomik ilişkilerin devamlı ve dengeli olarak
geliştirilmesini hedefleyen bu anlaşmanın 12’nci maddesi, işçilerin serbest dolaşımının
geliştirilmesini, 13’üncü madde serbest yerleşimle ilgili sınırlamaların kaldırılmasını, 14’üncü
maddesi ise hizmet sağlama ile ilgili sınırlamaların ortadan kaldırılmasını öngörmektedir.
1964 yılında yürürlüğe giren Ankara Anlaşması, 1970’de bütünleşme sürecinin özelliklerini
belirleyen Katma Protokol’ün imzalanmasına kadar ulaşmıştır.
OKK’ları, AB’nin ikincil hukukudur. Bu durum 2/76 ve 1/80 sayılı OKK’ları bağlamında
ATAD’ın 1990 yılında vermiş olduğu Salih Sevince Kararı18 ile kesinleşmiştir. Ayrıca ATAD
16 BİLGİN, Mert. (2008), Türkiye’nin Küresel Konumu, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul.
17 http://www.ankaraanlasmasi1963.co.uk/ankara_anlasmasi_nedir.html
18
Salih Zeki Sevince, 22 Şubat 1979’da Hollandalı bir bayanla evliliğine bağlı olarak Hollanda’da oturma izni almış ancak
1980 yılında sözkonusu iznin uzatılması için yaptığı başvuru evlilik ilişkisinin sona ermiş olması gerekçesiyle Hollanda
Adalet Bakanlığı tarafından reddedilmiştir.
Sevince’nin bu kararın temyizi için Hollanda Yüksek Idare Mahkemesi’ne (Raad van State) başvurusu sonucu sözkonusu
karar, Hollanda ulusal mevzuatı uyarınca dava sonuçlanıncaya kadar otomatik olarak askıya alınmıştır. Hollanda Yüksek
Idare Mahkemesi, Sevince’nin itirazını nihayet 12 Haziran 1986 tarihinde reddetmiştir.
Sevince, üst mahkemeye itirazı nedeniyle ikamet izninin uzatılmasını reddeden kararın askıya alındığı dönemde 2/76 ve
1/80 sayılı Ortaklık Konseyi Kararları kapsamında yasal olarak çalışmış olduğunu ve bu kararlar hükümleri uyarınca
istediği bir işte çalışma hakkını elde etmiş olduğunu gerekçe göstererek 1987 yılında Adalet Bakanlığı’na ikamet izni için
yeniden başvurmuştur. Bir başka ifadeyle, Sevince, temyiz davasının devam ettiği süredeki çalışmasının “yasal istihdam”
olarak değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
15
25 Temmuz 1964 tarihli ve 6/64 sayılı Costa-Enel19, 23 Mart 1983 tarihli ve 77/82 sayılı
Peskeşoğlu Kararları ile de mevcut haklara geriye doğru kısıtlama getirilemeyeceğini
belirlemiştir. Standstill20 olarak ifade edilen bu kural ile mevcut hakların geriye götürülmesi
mümkün değildir.21
1970 tarihli Katma Protokol ise daha ayrıntılı kuralları içermektedir. Protokol’un 36’ncı
maddesine göre Türk işçilerinin AET üyesi ülkelerde serbest dolaşımı 12-22’nci (1963+
12/22- 1976- 1986 arası) yıllar süresince aşamalı olarak sağlanacaktır. Gümrük Birliği
esasına dayandırılmış bulunan ve 64 maddeden meydana gelen Katma Protokol, malların
serbest dolaşımını gerçekleştirecek usul, sıra ve süreler de dâhil olmak üzere, kişilerin,
hizmetlerin, sermayenin serbest dolaşımı; ulaştırma, rekabet, vergileme ve mevzuatın
yakınlaştırılması; ekonomi ve ticaret politikalarının uyumlu hale getirilmesi konularını hükme
bağlamaktadır. Katma Protokol’ün ekonomik, sosyal ve siyasi niteliklerinin Ankara
Anlaşması’yla benzeşmesi nedeniyle, Katma Protokol, Ankara Anlaşması’nın bir eki
niteliğindedir de diyebiliriz.22
20 Aralık 1976 tarihli ve 2/76 sayılı OKK, Türk işçilerinin serbest dolaşımının Katma
Protokol’ün 36, Ankara Anlaşması’nın 12’nci maddelerinde belirtilen ilkelere uygun olarak
Aralık 1976–Aralık 1986 tarihleri arasında aşamalı olarak gerçekleştirileceğini öngörmüştür.
Ayrıca Türk işçilerine, AT’de çalışan diğer yabancı işçiler karşısında topluluk işçilerinden
sonra “ikinci öncelikli işe girme” hakkını tanımıştır.
Ortaklık Konseyi’nin 1/80 sayılı kararına göre ise;
19 Bay Costa, İtalya’da elektrik üretimi ve dağıtımının devletleştirilmesine ve eski elektrik şirketlerinin işletme haklarının
yeni kamu kuruluşu olan ENEL’e verilmesine karşı bir dava açmıştı. Bu davanın sonuçları aşağıda incelenmektedir. ‘Costa
– ENEL’ davasında, Divan, Topluluk hukuku ile ulusal hukuk arasındaki ilişki açısından iki önemli tespitte bulunmuştur:
a. Üye devletler, onlar tarafından kurulmuş bir Topluluğa kesinlikle egemenlik haklarını devretmişlerdir. Topluluk
kavramı ile bağdaşmayan tek taraflı tedbirler yoluyla bu süreci daha sonra geriye çeviremezler.
b. Hiçbir üye devletin, Topluluk çapında yeknesak ve genel bir tarzda geçerli bir sistem olarak Topluluk hukukunun
statüsünü sorgulayamayacağı, Anlaşmanın bir ilkesidir.
20 ATAD’ın, Katma Protokolün 41/1 maddesinin ulus devlet mahkemelerinde doğrudan uygulanmasına, hizmet
sağlama ve alımına yönelik bu maddenin temel alınmasına, Türkiye ve Türk vatandaşlarına yönelik olarak oturma ve
hizmet alma alanlarında mevcut haklarda kötüleştirme yapılmamasına ve yeni zorluklar çıkarılmamasına yönelik kararı.
21 http://www.abhaber.com/haber.php?id=19840
22
http://tr.caspianweekly.org/genc-dusunce/86-genc-dusunce/1270-katma-protokolle-birlikte-tuerkiyenin-elde-etmiolduu-kazanmlar.html
16

İkinci aşama üç yıl olacak ve 30 Kasım 1983’de sona erecektir.

Topluluk içinde üç yıldır çalışan işçiler için 2/76 sayılı kararda sağlanan haklar
geçerliliğini koruyacak, beş yıllık çalışma süresi dört yıla indirilecektir.

Toplulukta çalışan Türk işçilerinin aile fertlerinden en az üç yıl topluluk
ülkesinde oturmuş olanlar, ikinci öncelikle her türlü işe başvurabilecek, beş yıl
oturanlar her çeşit ücretli işe girebileceklerdir.

Ücret düzeyi ve sosyal haklar bakımından Türk işçileri aleyhine bir farklılık
yapılmayacaktır.

Türk işçi çocukları, bulundukları üye ülke çocukları ile eğitim, çıraklık ve
mesleki eğitim imkânlarından aynı şekilde yararlanacaklardır.

Ortaklık Konseyi 1.6.1983 – 1.6.1986 arasında ikinci kademe uygulamasını
gözden geçirecek ve üçüncü kademe için alınacak önlemleri hazırlayacaktır.
1/80 sayılı karar ile Türk işçilerine ilave bazı imkânlar sağlanmıştır. 12 Eylül 1980
tarihli askeri darbeden sonra Türkiye–AT ilişkileri dondurulduğundan, Topluluk ile Türkiye
arasında işçilerin serbest dolaşımını 1986 yılından itibaren sağlayacak üçüncü ve son
kademeye ilişkin esaslar belirlenememiştir.
Türkiye 21 Kasım 1986 tarihinde Ankara Anlaşması’na dayanarak, 1 Aralık 1986’da
başlayacak serbest dolaşımın ne şekilde kullanılacağına ilişkin usulleri belirlemek için
ortaklık konseyini toplantıya çağırmıştır. Topluluk 24 Kasım 1986 tarihinde serbest dolaşım
konusunda yeni bir teklifte bulunmuştur. Bu teklife göre; serbest dolaşım hakkı üye
ülkelerden birinde üç yıl çalışmış Türk işçilerine tanınacak, ikinci öncelik hakkı devam
edecek, üye ülkelerin milli mevzuatlarında yer alan kısıtlamalar kaldırılmayacaktır. AT,
serbest dolaşımın 1 Ocak 1986’dan itibaren otomatik olarak başlamasını kabul etmemiştir.
Türk işçilerinin aileleri ile birleştirilmesi ile ilgili düzenleme üye ülkelerin mevzuatlarına göre
yapılacak, bu konudaki genel yaş sınırı ise 18 olacaktır. Türkiye, kendisini üçüncü ülke
durumuna getiren bu teklifi reddetmiştir.
4. AVRUPA BİRLİĞİ HUKUKU VE ÜSTÜNLÜK KAVRAMI
17
Topluluk hukukunun üstünlüğü topluluk anlaşmaları ya da işlemleri ile ulusal hukuk
kuralları arasındaki çatışmada, topluluk anlaşmaları ya da işlemlerinin uygulanması
anlamına gelir.23
Avrupa Birliği ülkelerinde uygulanan AB hukukunun niteliği, başlangıçtan beri
tartışmalara konu olmuştur. AB üyesi ülkelerde uygulanan hukukun uluslararası hukuk mu,
yoksa teşkilatın iç hukuku mu olduğu konusunda görüş ayrılıkları giderilememiştir. Bugün
de bu konudaki tartışmalar halen devam etmektedir. Bazıları AB hukukunun dünyada bir ilk
olduğu ve bu niteliği dolayısıyla kendine özgü bir yapı (sui generis) taşıdığı iddiasını ileri
sürmektedirler. Son derece teknik olan konunun bu boyutunu bir yana bırakarak, AB hukuk
düzeninin temel niteliklerini tespit etmek gerekmektedir. Bunun için de herşeyden önce AB
hukukunun dayandığı kaynaklara başvurmak gereklidir. Kurucu anlaşmalar, AB hukukunun
asli kaynaklarını oluşturmaktadır. Avrupa Kömür Çelik Topluluğu’nu kuran 1951 tarihli Paris
Anlaşması ile Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu’nu kuran
1957 tarihli Roma Anlaşması, topluluk hukukunun asli metinleridir. Bunlara ilave olarak
yapılan sözleşmeler ve 17 Nisan 1957’de Brüksel’de imzalanan ayrıcalık ve bağışıklıklara
ilişkin protokol ve ATAD’ın statüsü de asli kaynaklar arasındadır. Ayrıca bugüne kadar
aralarında Tek Avrupa Senedi ve Maastricht Anlaşması da bulunan ve kurucu anlaşmalarda
değişiklik yaratan düzenlemeler, topluluk hukukunun asli kaynakları arasında sayılmaktadır.
24
Kurucu anlaşmalar ihtiva ettiği maddi nitelikli hükümler dolayısıyla yasaya
benzediğinden yasa--anlaşma olarak nitelendirilmiştir. Kurucu anlaşmalar topluluk
hukukunun asli kaynakları olarak birbirlerinden bağımsız olarak varlıklarını sürdürmekte ve
aynı hiyerarşik sırayı paylaşmaktadırlar. Topluluk kurumları da yetkilerini bu üç anlaşmaya
ve bu anlaşmalarda değişiklik yaratan düzenlemelere dayanarak kullanmaktadır.
Anlaşmaların dışında içtihatla yaratılan hukukun genel ilkeleri, temel insan hakları
metinleri ve ATAD kararları da asli kaynaklar arasında kabul edilmektedir.
AB hukukunun ikincil nitelikteki kaynakları ise tüzük, yönerge, karar ve tavsiyelerden
oluşmaktadır. AB hukuk düzeni içinde, iç hukuktaki yasa işlevi gören tüzükleri Konsey
23
TAŞDEMİR, Hakan. (Eylül 2009), Avrupa Birliği Hukuku Ders Notları, Gazi Kitabevi, Ankara.
24
ÜLGER İrfan Kaya, Avrupa Birliği Hukukunu Ne Derece Tanıyoruz, www.dtm.gov.tr/dtmadmin/upload/
18
yapmaktadır. Avrupa Parlamentosu da danışma ve işbirliği çerçevesinde tüzüklerin
oluşturulmasında görüşünü belirtir. Tüzükler, topluluk resmi gazetesinde yayımlanarak
belirlenen günde, eğer gün belirtilmemişse yayım tarihinden 20 gün sonra yürürlüğe girer.
Yönergeler AET anlaşmasının 189. maddesine göre tüm üye devletleri bağlar. Üye devletler
yönergelerin amacına ulaşması için gereken şekil ve araçları seçmekte serbest bırakılmıştır.
Yönergelerin yürürlüğe koyulması Komisyon tarafından denetlenmektedir.
Kararlar kişilere, şirketlere veya devletlere yöneltilmiş olarak, anlaşma hükümlerinin
özel durumlarda uygulanmasını sağlamak için çıkarılırlar. ATAD kararlarının genel,
emredici, şarta bağlı olmayan, yeterince açık ve kesin olmaları halinde, üye devletler ve özel
kişiler arasında doğrudan yürürlüğe gireceği karara bağlanmıştır.
1960’lı yıllardan itibaren Topluluk hukukunun temel ilkelerinden birisi olan Topluluk
hukukunun üstünlüğü ilkesi Avrupa Birliği Anayasası’nın 1-6. Maddesinde normatif bir içerik
kazanmıştır. Buna göre; ‘’Anayasa ve kendilerine verilen yetkilerin uygulanması sırasında
Birlik kurumları tarafından kabul edilen hukuk, üye devletlerin yasaları karşısında önceliğe
sahiptir’’.
Hem ulusal hukuk hem de devletler hukuku unsurlarını ihtiva eden topluluk hukuku,
devletler hukuku ile ulusal hukuk arasında bir yer almaktadır. Topluluk hukuku ve ulusal
hukuk arasındaki ilişkiden doğan en önemli sorun, topluluk hukukunun önceliğidir. Bu
konuda çeşitli üye devletlerde çıkan uyuşmazlıklar, toplulukların geleceği ve varlıklarının
korunması bakımından topluluk hukukuna öncelik tanınmasının önemini ortaya koymakta
ve egemenlik haklarının devri teorisini benimseyenlerin iddia ettiği gibi, sorunun her yönü ile
memnun edici bir şekilde çözümlenemeyeceğini ortaya koymaktadır. 25
Toplulukları kuran anlaşmalar, üye devletler tarafından onaylandıktan sonra, bu
devletlerin iç hukuklarında otomatik olarak yürürlüğe girerler. Bu nedenle, bu anlaşmalar,
‘’kendiliğinden yürürlüğe giren’’ anlaşmalardandır. Uluslararası yükümlülükler içeren fakat iç
hukukta uygulanabilmesi için, bir uygun bulma yasasına gereksinim duyan ‘’kendiliğinden
yürürlüğe girmeyen’’ anlaşmalardan farklı olarak, ‘’kendiliğinden yürürlüğe giren’’
25
ARSAVA, Füsun. (1985), Avrupa Toplulukları ve Bu Hukukun Ulusal Alanda Uygulanmasından Doğan Sorunlar, A.Ü.
Siyasal Bilgiler Fakültesi ve Basın Yayın Yüksekokulu Basımevi, Ankara.
19
anlaşmalar, ulusal mahkemeler tarafından, iç hukuk kuralları olarak uygulanmak
zorundadırlar.26
Uluslararası bir soruna çözüm bulmak amacıyla yapılan her anlaşma, o anlaşmaya
taraf olan devletleri bağlar ve bu devletler tarafından zorunlu biçimde uygulanır. Bu kural,
uluslararası hukukun temel ilkelerinden biri olan ‘’pacta sund servanda’’ anlayışının doğal
bir sonucudur. Bir uluslararası anlaşma, içeriği ne olursa olsun, sonuçta bir "uzlaşı
belgesidir".
Uzlaşıya
varabilmek
bakımından
devletler,
ulusal
çıkarlarından
ve
egemenliklerinden, sınırlı boyutta da olsa ödün verirler. Verilen ödünler siyasal, ekonomik,
fiziksel ya da hukuksal olabilir. Ancak verilen ödünler karşılığında devletler, başka ödünler
alırlar. Bir anlamda uluslararası ilişkiler, karşılıklı çıkarlar ve ödünler dengesi üzerine
kurulmuştur.27
Avrupa Birliği Adalet Divanı, Van Gend & Loos (1963) davası ile başlayan süreç
içerisinde Topluluğun, yeni bir uluslararası hukuk düzeni oluşturduğu vurgusunu yaparak,
üye devletlerin iç hukuk sistemlerinde Topluluk hukukunun doğrudan etki doğurduğuna
karar vermiştir. Divan kararında; ‘’Anlaşmalar nedeniyle, haklar ve yükümlülüklerle ilgili
devletlerin iç hukuk sistemlerinden Topluluk hukuk sistemine yapılan transfer, devletlerin
egemenlik haklarını sınırlandırmayı da beraber getirir...’’ demiştir. Yine Divan, Costa v.
ENEL (1964) davasında, ulusal hukuk normlarının anayasal doğasının, sonra vazgeçilmiş
olsa bile, Topluluk hukukuyla çatışmasında Topluluk hukukunun normlarının üstün
geleceğini belirtmiştir.28
ATAD, Abatay davasında ise katma protokolün üye ülkeleri bağladığını belirtmiştir.
Bunun nedeni mahkemeye göre oldukça açıktır; madde, niyet ve etkileri açısından
incelendiğinde üye ülkeler ‘‘standstill’’ kuralına uymak zorundadırlar. Başka bir ifadeyle, bu
kuralla çatışan milli kanunlarını değiştirmek zorundadırlar.
ATAD, Ortaklık Anlaşmasıyla ilgili kuralların yorumlanmasında önemli bir rol
oynamış, 1987 yılından günümüze kadar verdiği 45 kararda bu kuralları açıklamış ve
26 BOZKURT, Enver; ÖZCAN, Mehmet; KÖKTAŞ, Arif. (2001), Avrupa Birliği Hukuku, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara.
27 http://www.frmtr.com/siyasal-bilgiler-hukuk/4239701-topluluk-hukuku.html
28
TAŞDEMİR, Hakan ve AKKAN GÜNGÖR, Fatma. (2008), “Avrupa Birliği Temel Haklar Şartının 53. Maddesinin Topluluk
Hukukunun Üstünlüğüne Etkisi”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt: 13, ss. 1-2.
20
geliştirmiştir. Bu davalar dört üye ülke (Avusturya, Almanya, Hollanda ve İngiltere) ile ilgilidir.
Kararların çoğu (41 adedi) işçilerle, üçü ise ‘’standstill’’ kuralı ile ilgilidir.
ATAD kararları, Katma Protokol’ün 41/1 maddesinin ulus devlet mahkemelerinde
doğrudan uygulanmasına, hizmet sağlama ve alımına yönelik bu maddenin temel
alınmasına, Türkiye ve Türk vatandaşlarına yönelik olarak oturma ve hizmet alma
alanlarında mevcut haklarda kötüleştirme yapılmamasına (standstill kuralı) ve yeni zorluklar
çıkarılmamasına hükmetmektedir.29
ATAD kararları ışığında, uluslararası anlaşmaların Topluluk hukukunun bir parçası
olarak kabul edilmesi ve bu anlaşmaların hükümlerine ‘’doğrudan etki’’nin tanınıp
tanınmayacağına yönelik günümüzde kabul edilmesi gereken ilke şudur: Topluluk tarafından
üye olmayan devletlerle yapılan anlaşmanın bir hükmü, uygulanmak ve hukuksal sonuçlar
doğurmak bakımından, ileride herhangi bir karar alınmasını gerekli kılmayacak kadar açık
ve belirgin yükümlülükler taşıyorsa, bu hüküm doğrudan uygulanan hüküm olarak kabul
edilebilir ve kişiler ulusal mahkemeler önünde bu tür hükümlere dayanarak haklarının
güvence altına alınmasını isteyebilirler.30
5. AB VATANDAŞLIĞI VE GETİRDİĞİ HAKLAR
Klasik anlamda vatandaşlık, kişiyi devlete bağlarken onu bir dizi hakkın ve
yükümlülüğün konusu haline getirmektedir. Maastricht Anlaşması Md. 8/2 de aynı anlayışla
kaleme alınmıştır. Maddenin ifadesine göre, “Birlik vatandaşı olan kişi anlaşmada öngörülen
haklara ve yükümlülüklere konu olmaktadır”. Bu hakların neler olduğu müteakip maddelerde
açıklanmaktadır.
5.1 Birlik Vatandaşlığının Oluşumu
Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu kuran 1957 tarihli Roma Anlaşması’nın temel amacı
anlaşmaya taraf ülkeler arasında ortak bir pazar kurmaktır. Bununla birlikte, o dönemler için,
AET’nin sadece ekonomik amaçlarla kurulmuş bir topluluk olduğu söylenemez. Roma
Anlaşması’nın giriş kısmında yer alan “Avrupa insanları arasında daha yakın bir birliğin
temellerini atmak” ifadesi ile anlaşmanın ekonomik bütünleşmeden daha kapsamlı bir
bütünleşme yolunda ilk adım olduğunun işareti verilmiştir.
29 KARLUK, Rıdvan. (2010), AB Türk Vatandaşlarına Vize Uygulama Hakkına Sahip Değildir,
http://baybul.com/ihracat/908814-ab-turk-vatandaslarina-vize-uygulama-hakkina-sahip-degildir.html (26.12.2010).
30
BOZKURT, Enver; ÖZCAN, Mehmet; KÖKTAŞ, Arif. (2001), Avrupa Birliği Hukuku, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara.
21
Avrupa vatandaşlığı, Avrupa bütünleşmesine hizmet eden kavramlardan bir tanesi
olarak ortaya çıkmıştır. Birlik vatandaşlığı oluşturma fikri 1970’lerin başından itibaren
tartışılmaktadır, ancak yasal zemine 1992 tarihli Maastricht Anlaşması ile kavuşmuştur.
Avrupa vatandaşlığının kabulü ile bir yandan vatandaşlar arasında, diğer yandan ise
vatandaşlar ve Topluluk arasındaki yakınlaşmanın artması hedeflenmektedir. Birlik
vatandaşlığı vasıtasıyla Avrupa insanlarının, ortak kader, inanış ve ortak değerlere sahip
olduklarına, yani bir bütün olduklarına dair hissin güçlendirilmesi ümit edilmektedir. Bu
bakımdan vatandaşlık, birliğin geleceği bakımından büyük önem taşımaktadır.
5.2 Avrupa Vatandaşlığının Kazanılması ve Temel Özellikleri
Maastricht Anlaşması’nın 8. maddesi AB vatandaşlığını tesis etmektedir. Buna göre
“Üye devletlerden birinin vatandaşlığını taşıyan kimse Avrupa Birliği vatandaşı olacaktır (Md.
8/1). Madde hükmünün açıkça ortaya koyduğu üzere Birlik vatandaşı olma hakkının
kazanılması,
üye
devlet
vatandaşlıklarından
birine
sahip
olmakla
mümkündür.
Vatandaşlığın üye devlet vatandaşlığından bağımsız olarak kazanılmasına dair bir yol
belirtilmemiştir.
Birlik vatandaşlığının kazanılmasında ve kaybında üye devlet vatandaşlığı esas
alınmaktadır. O halde Topluluk hukuku üye devlet vatandaşlığının kazanılmasına ve kaybı
konusunda bir ölçüt getirmemektedir. Bu husus, Maastricht Anlaşması’na eklenmiş bir
deklarasyonda da ayrıca belirtilmiştir. Buna göre, üye ülkeler vatandaşlarının kimler
olacağını serbestçe belirleyebileceklerdir. Bunun yanı sıra Topluluk hukuku, üye ülkelere
diğer ülkelerin verdikleri vatandaşlıkları, herhangi bir koşul öne sürmeden tanıma
yükümlülüğünü de getirmektedir.
Anlaşmanın benimsemiş olduğu bu yaklaşım uluslararası hukukun genel kurallarıyla
uyumludur. Üzerinde hiçbir uyuşmazlık bulunmayan uluslararası hukuk anlayışına göre, her
devlet kimlerin kendi vatandaşı olacağını kanunlarıyla belirleme yetkisine sahiptir. Kaynağını
devletin egemenliği kavramında bulan bu anlayışa göre devlet, vatandaşlığı kazanma ve
kaybetme koşullarını ulusal kanunlarıyla ve hiçbir sınırlamaya tabi olmadan düzenler. 31
Yani, bir bireyin belli bir devletin vatandaşı olup olmadığı, ancak ilgili devletin hukuk
düzenine göre tespit edilebilir.
31
PAZARCI Hüseyin, Uluslararası Hukuk Dersleri, C.3,Turhan Kitabevi, Ankara,1996.
22
Birlik vatandaşlığı, uluslarüstü bir toplulukça oluşturulmuş uluslarüstü bir hukuk
tarafından bahsedilen haklara sahip olmayı ifade eden bir kavramdır. Bir dizi vatandaşlık
hakkı, “Birlik Vatandaşlığı” adı altında Anlaşma’nın II. Bölümünde belli bir üslupla bir araya
getirilmiş olmaktadır.32
Birlik vatandaşlığının Maastricht Anlaşması kapsamında düzenlenmiş olması, bu
hakların Birlik düzeyinde ele alınması anlamına gelmektedir. Buradan çıkan sonuç, hakların
düzenlemesinin Birlik hukukunca yapılacağı, kullanımının Birlik kurumları vasıtasıyla
gerçekleştirileceği ve bu konuya ilişkin uyuşmazlıklarda ATAD’ın yetkili olacağıdır.
Birlik vatandaşlığı ile tanınan vatandaşlık hakları sınırlı sayıdadır. Ancak bu hakların
artırılması mümkündür. Böylelikle gelecekte konut, eğitim, refah, gibi sosyal hakların veya
sınırsız politik hakların vatandaşlık hakları kapsamına alınmasının yolu açık bırakılmıştır.
Buna karşılık Anlaşma kapsamında vatandaşlara bir yükümlülük getirilmiş değildir.
Birlik vatandaşlığının getirdiği haklar dört başlık altında toplanmaktadır:
5.3 Serbest Dolaşım Hakkı
Birlik vatandaşlığının gelişimindeki temel kavramlardan birisi serbest dolaşım
hakkıdır. Bu hakkın kabulü ile Birlik vatandaşlarına statülerine bakılmaksızın üye ülkelerden
herhangi birinde kalma, oturma ve herhangi bir sebeple terk etmeleri halinde geri girme
hakkı tanınmaktadır. Birlik vatandaşlığının kabulünden önce bu hak sadece ekonomik olarak
faal kişilere tanınmaktaydı.33 Ancak yayınlanan direktiflerle, yeterli gelir ve kapsamlı sağlık
sigortası sahibi olmaları koşuluyla, ekonomik anlamda faal olmayan kimselerin de bu haktan
faydalanmasına olanak sağlamıştır. Bu durum Topluluğun sağladığı olanakların malî
durumla ilintilendirildiği ve bu hakların sadece güçlülere tanındığı yönünde eleştirilere hedef
olduğundan serbest dolaşım hakkının ekonomik olarak faal olmayan kişileri de kapsayacak
şekilde genişletilmesiyle bu eleştirilerin önüne geçilmiştir.
Serbest dolaşım hakkının kabulü, Birlik vatandaşlığının klasik anlamda vatandaşlığa
yaklaştığı noktalardan birini oluşturmaktadır. Klasik vatandaşlık kapsamında da kendi
vatandaşını ülkeye kabul, her devletin asıl yükümlülüklerindendir. “Vatandaşı ülkeye kabul
32 ÇİÇEKLİ, B. , Avrupa Birliği Vatandaşlığı: Türk Göçmenlerin Bu Kavram Karşısındaki Durumu, Amme İdaresi Dergisi,
2001.
33
TEKİNALP Gülören, TEKİNALP Ünal, Avrupa Birliği Hukuku, Beta Yayınları, Ankara, 2000.
23
ödevi” de denilen bu yükümlülük kapsamlıdır. Buna göre devlet, vatandaşının ülkeye
kayıtsız şartsız girişini ve ikametini sağlamakla yükümlüdür.34
5.4 Yerel Seçimlerde ve Avrupa Parlamentosu Seçimlerinde Oy Kullanma Hakkı
Seçme ve seçilme, topluma siyasî olarak katılımın sağlanmasında temel hak olarak
görülmektedir. Aslında yabancılara tanınan haklarda önceki dönemlere kıyasla önemli
gelişmeler yaşanmıştır. Bazı devletler, ülkelerinde yerleşik yabancılara yerel seçimlerde oy
kullanma ve aday olma hakkı tanımaktadırlar. Buna rağmen genel seçimlerde oy kullanma
ve aday olma hakkı vatandaşlara özgü bir hak olmaya devam etmektedir.
Birlik vatandaşlığı, Birliğin tüm vatandaşlarına Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oy
kullanma ve aday olma hakkı tanımaktadır. Ulusal seçimler konusunda ise ikili bir yaklaşım
benimsenmiştir. Buna göre, ulusal seçimlerde oy kullanma hakkı sadece yerel seçimler için
tanınmaktadır. Birlik vatandaşı, yerleşik olduğu, ancak vatandaşı olmadığı ülkenin yerel
seçimlerinde oy kullanabilmektedir.
Ancak doğrudan ulusal egemenlikle ilgili olarak
tanımlanan genel seçimlerde aday olma ve oy kullanma hakkı Birlik vatandaşlığı kapsamının
dışında bırakılmıştır.
5.5 Diplomatik ve Konsüler Koruma
Uluslararası hukuka aykırı bir uygulama ile vatandaşına zarar verilen devletin, zarara
sebebiyet veren devletin iç hukuk yollarını tüketen vatandaşını korumaya almasına ve
durumun düzeltilmesi yollarını aramasına diplomatik koruma denilmektedir.35
Birlik vatandaşlığı ile tanınan haklar arasında diplomatik koruma da yer almaktadır.
Birlik vatandaşları, Birlik üyesi olmayan bir ülkede vatandaşı oldukları devletin temsil
edilmemesi halinde, diğer bir üye devletin diplomatik veya konsüler yetkililerinden aynı o
devletin vatandaşıymış gibi yararlanabileceklerdir.
Diplomatik koruma talebinde doğrudan Birliğe başvurulamamaktadır. Bunun nedeni,
Birliğin egemenlik ve uluslararası kişilik sahibi olmaması, bu yüzden de doğrudan koruma
sağlama yetkisi bulunmamasıdır. Korumaya konu olacak Birlik vatandaşı ile koruma
sağlayacak devlet arasındaki tek bağ, her ikisinin de Birliğe bağlı oluşudur. Korumanın
34
TİRYAKİOĞLU Bilgin, Türk Hukukunda Yabancıların Oturma ve Çalışma Hakkı, AÜHFD, 1997, C.6, Y.1997.
35
PAZARCI Hüseyin, Uluslararası Hukuk Dersleri, C.3,Turhan Kitabevi, Ankara,1996
24
sağlanması için ikamet, menfaat, faaliyet veya aile ilişkileri gibi herhangi bir bağ
aranmamaktadır. Ne var ki, diğer bir üye devlet tarafından sağlanacak diplomatik korumanın
diğer devletler tarafından kabul edilmeme riski her zaman mevcuttur. Her ne kadar
devletlerin
bazı
durumlarda
vatandaşı
olmayan
kimselere
diplomatik
koruma
sağlayabileceği yönünde görüşler bulunmaktaysa da, genel kural diplomatik koruma
sağlanabilmesi için vatandaşlık bağının esas olduğudur.
5.6 Dilekçe Verme ve Ombudsmana Başvurma Hakkı
Dilekçe hakkı yasama organının belli bir yaptırım veya önlemi uygulamak üzere birey
tarafından harekete geçirilmesidir. Yasama organı ile birey arasında böyle bir bağ kurması
nedeniyle dilekçe hakkı da, geleneksel olarak siyasi hayata katılımla ilgili kabul edilmektedir.
Üç başlık altında toplanan diğer üç vatandaşlık hakkının aksine Avrupa
Parlamentosu’na dilekçe verme ve ombudsmana başvurma hakkı vatandaşlık koşuluna
bağlanmamıştır. Bu haklar Birlik üyesi olmayan devlet vatandaşlarını da içine alacak biçimde
düzenlenmiştir. Ancak üçüncü ülke vatandaşlarının bu hakları kullanımı Birlik sınırları
içerisinde yerleşik bulunma şartına bağlanmıştır.
Maastricht Anlaşması’ndan önce bu hak, sadece Birlik üyesi devlet vatandaşlarına
tanınırken Maastricht’le birlikte Birlik sınırları içerisinde yerleşik üçüncü ülke vatandaşlarına
da bu hakkın tanınması birleşme yolunda atılan olumlu bir adım olarak kabul edilmektedir.
Avrupa vatandaşlığı ile Avrupa vatandaşlarına tanınan haklar incelendiğinde,
insanların kendilerini “Avrupalı” hissetmelerini sağlamaya yönelik bir içerik oluşturulduğu
görülmektedir. Şüphesiz bu hakların en önemlisi, insanların AB sınırları içinde serbest
dolaşım hakkına sahip olmalarıdır. İkinci olarak, başka bir ülkede ikamet etse dahi, ülkenin
vatandaşları ile aynı şartlar altında belediye seçimlerine katılma hakkı verilmektedir. Böylece
insanlardaki “yabancı ülke” kavramı değiştirilmeye ve yerine “bir başka Avrupa ülkesi”
anlayışı getirilmeye çalışılmaktadır.
AB vatandaşlığı üye ülke vatandaşlarının siyasi ve yasal statüsünü temsil etmektedir.
Üye ülke vatandaşları ayrımcılık karşıtı, serbest ticaret, rekabet ve kişilerin serbest dolaşımı
prensipleri
dâhilinde
yönetilen
AB’yi
yaratmak
suretiyle
bu
kazandırmışlar ve kendilerini AB otoritesinin özneleri ilan etmişlerdir.
25
statüyü
kendilerine
6. SOYSAL DAVASI VE KARARI
Avrupa Topluluğu Adalet Divanı (ATAD) 19 Şubat 2009 tarihinde verdiği kararla
teşebbüs kurma ve hizmet sunma serbestisi çerçevesinde Türk vatandaşlarının bundan
böyle Topluluğa belirli koşullarda vizesiz giriş yapabileceklerine hükmetmiştir.. Sözkonusu
karar oldukça önemli haklar ve açılımlar sunduğu kadar aslında birçok soru işaretini de
beraberinde getirmiştir.
Kamuoyunda oldukça tartışılan ATAD’ın bu son kararına her şeyden önce yalnızca
bir “vize ya da vizesizlik” kararı olarak bakmamak gerekmektedir. Zira karar genel anlamda,
üye devletler tarafından Katma Protokol’ün yürürlüğe girdiği 1973 yılından bu yana teşebbüs
kurma ve hizmet sunma serbestîsine yönelik getirilen her türlü yeni kısıtlamanın AB hukuku
bakımından “gayrı meşru” olduğuna hükmetmektedir. Kararın vize boyutu öncelikli ve önemli
olmakla birlikte, vizenin bu kısıtlamalardan sadece birini teşkil ettiğini; amaç değil “araç”
olduğunu göz önüne almak gerekmektedir.
Teşebbüs kurma serbestîsi, kişilerin veya şirketlerin bir üye devlette istikrarlı ve
sürekli bir şekilde ekonomik faaliyette bulunabilmesini ifade etmektedir. Hizmet sunma
serbestîsi ise yine kişilerin veya şirketlerin bir üye devlette yerleşme zorunluluğu olmaksızın
geçici olarak ekonomik faaliyette bulunabilmeleri anlamına gelmektedir. Bu çerçevede,
örneğin, uluslararası taşımacılık yapan bir şirketin Avrupa Birliği’ndeki faaliyetleri hizmet
sunma serbestîsi çerçevesinde değerlendirilirken; bir kuaförün mesleğini icra etmek üzere
üye devletlerden birinde bir kuaför salonu açması ise teşebbüs kurma serbestîsi kapsamına
girmektedir.
Kamuoyunda “Soysal” davası ya da “tır şoförü” olarak da bilinen dava ise, Almanya’ya
kayıtlı kamyonlarla uluslararası taşımacılık yapan Türkiye’de yerleşik üç kamyon
sürücüsünün yaptıkları başvuruya ve bu bağlamda da hizmet sunma serbestîsine ilişkindir.
2000 yılına kadar Almanya Federal Cumhuriyeti tarafından verilen vize çerçevesinde
taşımacılık faaliyetlerini sürdüren ve AB’ye giriş yapan tır şoförlerinin (davacıların) vize
yenilenmesine yönelik istemleri 2001 yılında Alman yetkililer tarafından reddedilmiştir.
Bunun üzerine öncelikle Berlin İdare Mahkemesi’nde dava açan, ancak açtıkları davanın
reddedilmesi üzerine Berlin Yüksek İdare Mahkemesi’nde temyize giden davacıların
başvurusu AT Anlaşması’nın 234. maddesine dayanılarak mahkeme tarafından “ön
inceleme kararı” için ATAD’a gönderilmiştir. AB Hukuku’nda “ön inceleme kararı”na ilişkin
26
prosedür, ulusal mahkemelerin AB hukukunu farklı şekillerde yorumlamalarının önüne
geçilmesini esas alımaktadır. 36
1980’li yılların sonlarından itibaren ortaklık anlaşması ve ikincil yasalar kapsamında
davalar ATAD önüne gelmeye başlamıştır. 1987 yılındaki 12/86 ECR (1987) 3719 sayılı
tarihi Demirel kararından sonra Türk vatandaşları, yerleşim hakları, işçi hakları, AB
bölgesine giriş ve sınır dışı edilmekten korunma maksadıyla artan oranda Ankara Anlaşması
ve ikincil yasalara güvenmeye başlamışlardır. Her zaman başarılı olmasalar da ATAD
kararları giderek artan bir önemde Türk vatandaşlarının AB içindeki haklarını düzenleyen
kanunlar için bir kaynak oluşturmaya başlamıştır.
Soysal kararının bir önemi de uygulamanın çerçevesini hizmet sağlamayı da
kapsayacak şekilde genişletmesidir. Temel olarak, Türk vatandaşlarının AB bölgesi içinde
hareket etme serbestîsi 1973 yılında bütün kurucu üye ülkeler ve 1 Ocak 1973 tarihinde
AB’ye giren Danimarka, İrlanda ve İngiltere’de mevcuttur.
Almanya 1980 yılında Türk vatandaşlarına vize uygulaması başlatmış, bununla
beraber 2000 yılına kadar Türkiye-Almanya arasında mal taşıyan kamyon sürücüleri de dâhil
kolaylıkla vize vermiştir. Bununla birlikte 2001–2002 sonrası kamyon sürücülerinin vizelerini
yenilemeleri aşırı derecede zorlaştırılmıştır. İki Türk kamyon sürücüsü Bay Soysal ve Bay
Savatlı’ya Almanya’ya mal taşıma maksatlı girebilmeleri için vize verilmemiştir. İki Türk
sürücü Berlin’deki idari mahkemede, Ankara Anlaşması gereği Almanya’nın vize talep etme
hakkının olmadığını ileri sürerek bir dava açmışlardır.
Ankara Anlaşması, taraflar arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin devamlı ve dengeli
olarak güçlendirilmesini hedeflemektedir. Bu; işçilerin serbest dolaşımını, yerleşim
hakkındaki kısıtlamaların ortadan kaldırılmasını ve hizmet sağlayıcılarla ilgili kısıtlamaların
kaldırılmasını kapsamaktadır.
1 Ocak 1973 tarihli Katma Protokol 41/1 maddesi, tarafların aralarında yerleşim ve
hizmet sağlama özgürlükleri bağlamında yeni sınırlamalar getirmekten kaçınmalarını
öngörmektedir. Genel olarak ‘’standstill’’ kuralı olarak bilinen bu kural tarafların düzenleme
yürürlüğe girdiği tarihten sonra uygulamaları daha da kötüleştirecek yeni düzenleme
yapamamaları anlamına gelmektedir.
36
http://www.euractiv.com.tr/3/analyze/atadin-soysal-karari-turkiye-unuttugu-haklarina-yeniden-kavusuyor-005618
27
Bununla beraber bütün Avrupa’da 1973 yılından başlayarak üye ülkeler birbirleri
ardına Türk vatandaşlarının kendi ülkelerine girişleri için çeşitli sınırlamalar getirmiş ve vize
uygulamasına başlamışlardır.
ATAD, Abatay Davasında katma protokolün (Md. 41(1) ) üye ülkeleri bağladığını
belirtmiştir. Bunun nedeni mahkemeye göre çok açıktır; madde niyet ve etkileri açısından
incelendiğinde üye ülkeler standstill kuralına uymak zorundadırlar. Başka bir ifadeyle, bu
kuralla çatışan milli kanunlarını değiştirmek zorundadırlar.
Kısaca özetlemek gerekirse, üye ülkeler Türk vatandaşları için geçerli olan 1 Ocak
1973’deki kuralları aynen uygulamak zorundadırlar. Bu kural orijinal kurucular, 1973’de ilk
genişleme ile topluluğa katılanlar ve sonraki yıllarda katılım anlaşmalarıyla üye olan bütün
üye ülkeler için geçerlidir. ATAD, 1 Ocak 1973 tarihinde yürürlüğe giren Katma Protokolün
41/1 maddesi uyarınca, bu protokolün yürürlüğe girdiği tarihten itibaren hizmet sunmak
amacıyla AB ülkelerine giden Türk vatandaşlarına yeni kısıtlamalar getirilemeyeceğine
hükmetmiştir.
Soysal kararı, vizenin de ilk kez açık olarak 41. Madde kapsamında yeni bir kısıtlama
olduğunu ifade etmesi bakımından yeni ve önemli bir adımdır.
Soysal davasında ATAD’ın ulaştığı sonuç, vize uygulamalarının ekonomik özgürlüğü
kısıtladığıdır. Alman yetkililer ise AB’nin vize tüzüğünün (539/2001) Türkiye’yi vize
uygulanacak ülkeler kapsamında göstermesi nedeniyle Türk vatandaşlarına vize uygulama
hakları olduğunu öne sürmüşlerdir. ATAD ise basitçe, AB’nin yaptığı uluslararası
anlaşmaların milli hukuka ve ikincil kaynak olan AB tüzüklerine olan üstünlüğünü vurgulamış
ve Katma Protokol’ün vize ile ilgili maddesinin Türk vatandaşları için uygulanması
gerekliliğini ortaya koymuştur. Mahkemeye göre; geçici olarak AB’ye gelen ve çalışma
amacı olmayan bütün Türk vatandaşları için vize uygulaması ilave bir engeldir ve topluluk
hukukuna aykırıdır. Topluluk
hukukunun ikincil kaynakları,
topluluk organlarının,
anlaşmalarla verilen yetkileri çerçevesinde, yarı-bağımsız kapasiteleri ile yaptıkları ve
hiyerarşik olarak Anlaşma hükümlerinden sonra gelen hukuktur.37
Sonuç olarak geçici olarak AB’ye gelen ve çalışma amacı olmayan hemen hemen
bütün Türk vatandaşları için vize uygulaması ilave bir engeldir. Soysal davasının en önemli
37
BOZKURT, Enver; ÖZCAN, Mehmet; KÖKTAŞ, Arif. (2001), Avrupa Birliği Hukuku, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara.
28
ve olası anlamı ve hiç şüphesiz üye ülkelerin iç ve dış işleri bakanlıkları için en az popüler
olan tarafı budur.
Soysal Davasının sonucu ve bu sonuca tepkileri açısından bakıldığında üye ülkeler
çok değişken bir profil çizmektedirler. Öncelikle üye ülkeler 1 Ocak 1973 tarihi itibariyle vize
uygulaması açısında üç gruba ayrılmaktadır. İncelenen ülkeler arasında 1 Ocak 1973 öncesi
Türk vatandaşlarına vize uygulayan tek ülke İtalya’dır. Fakat bu uygulamanın 1957 tarihli
anlaşma ile uyumlu olup olmadığı da tartışma konusudur.
1 Ocak 1973 tarihi itibariyle diğer bütün ülkeler Türk vatandaşlarına vize
uygulamamaktadır. Danimarka ve Almanya’nın Soysal kararına Uyum yönünde büyük
çabaları olmasına rağmen Belçika, Fransa, İrlanda Hollanda ve İngiltere’nin yaklaşımları
deve kuşu gibi kafalarını kuma gömerek sorunu görmezlikten gelmedir. Bugüne kadar
sadece Almanya ve Hollanda’da ulusal mahkemeler Soysal kararının uygulanmasını göz
önüne almışlardır.
Ortaya çıkan sonuçlar:
Soysal kararına göre ulusal yasalarını değiştirmek isteyen ülkeler vize uygulamasını
vize yerine geçen başka uygulamalarla sürdürmek isterlerse bu uygulamaların da Soysal
kararı ile uyumlu olup olmadığı büyük bir soru işaretidir.
Kararı dikkate almayan üye ülkeler kararı ciddiye almak ve yasalarını uyarlamak
durumundadırlar. Bu, hangi kategorilerin vize muafiyetine tabi tutulacağını belirtmek için
dikkatli bir analize ihtiyaç göstermektedir ve çalışmaların iyi niyetle yapılması ve
uygulamalarının da iyi niyetli olması şarttır.
AB kurumları ve ortaklık komisyonu, tarafların üye ülkelere turistlerin girişlerine de
açıklık getirmelidir. Turistler, aile ziyaretçileri ve öğrenciler hizmet alıcısı olarak kısa
kalışlarında Soysal kararı kapsamına girmektedirler ve vizeden muaf olmalıdırlar. Çünkü 1
Ocak 1973 tarihinde bu kategoriler için vize zorunluluğu yoktur.
19 Mayıs 2009 tarihinde icra edilen AB – Türkiye Ortaklık Konseyi Brüksel
toplantısında Türk Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Soysal kararı çerçevesinde hizmet
sağlayıcıları için vize sınırlamalarının yerleşim ve hizmet sağlama özgürlüklerine aykırı
olduğunu belirterek, vize muafiyeti talep etmiştir. Davutoğlu konuşmasında ATAD’ın,
uluslararası anlaşmaların ikincil topluluk hukukuna üstünlüğünü teyit ettiğini vurgulamıştır
29
(AB Vize Beyaz/Kara Listeleri gibi). Davutoğlu ayrıca, Türkiye’nin Ankara Anlaşması ve
Katma Protokol kapsamında gerekli tedbirlerin alınmasını Avrupa Komisyon’undan
beklediğini de ifade etmiştir.
Soysal Davasında Berlin Yüksek İdare Mahkemesi’nin istemini ve bu çerçevede
davacıların başvurusunu değerlendiren ATAD, Türkiye ile AB arasında 1970 yılında
imzalanarak, 1973 yılında yürürlüğe giren Katma Protokol’ün 41. maddesine dayanarak,
tarafların teşebbüs kurma serbestîsi ile hizmet sunma serbestîsine yeni kısıtlamalar
getiremeyecekleri kuralını genel bir kural olarak ihdas etmiştir. Mevcut dava örneğinde
olduğu gibi bu iki serbestîye yönelik getirilecek vize şartının ve asıl önemlisi benzeri her türlü
kısıtlamanın mümkün olamayacağı ifade edilmiştir. Bu koşulun hizmet sunan bütün meslek
gruplarına uygulanması söz konusudur. Farazi bir örnekle açıklamak gerekirse: Bir Türk
firması’nın Almanya’da inşaat ihalesi kazandığını varsayalım. Alman hukuku, inşaatın
başında bulunacak Türk mühendisten herhangi bir AB üyesindeki bir üniversitede tahsilini
tamamlamış olması şartını aramaktadır. Oysa 1973 yılında Alman mevzuatında böyle bir
şart yoktur, daha sonra eklenmiş. Mahkeme işte bunu “yeni bir kısıtlama” olarak
değerlendirmektedir. 38
Bu davayla öne çıkan diğer bir husus da, Türkiye-AB Ortaklık Anlaşması ile
Katma Protokol hükümlerinin her türlü AB ikincil hukuk düzenlemesinin ve bu alandaki ulusal
mevzuatların üstünde olduğunun teytit edilmesidir. Bunun ise iki sonucu/boyutu
bulunmaktadır: Birincisi, gerek Anlaşma gerek Katma Protokol hükümleri Topluluk
hukukunun bir parçasıdır ve bütün üye devletleri bağlar. İkincisi ise Topluluk hukukundaki
“doğrudan etki prensibi”nin uygulama alanı bulmasıyla Türk vatandaşlarının Anlaşma ve
Katma Protokol hükümlerine dayanarak, bundan doğacak hak ihlallerini mahkeme önüne
getirebilmeleri imkânıdır.
Bu karar çerçevesinde bütün üye devletlerin retroaktif (geriye dönük) bir incelemeyle
mevzuatlarında Ortaklık Anlaşması’na ve Katma Protokol hükümlerine herhangi bir
kısıtlayıcı tedbir öngörüp, öngörmediklerini araştırmaları ve eğer varsa bunu kaldırmaları
gerekmektedir. Topluluk hukukunun üye ülkeler açısından üye oldukları andan itibaren
bağlayıcı hâle geldiği ve Ortaklık Anlaşması ile Katma Protokolün de Topluluk hukukunun
38
http://www.euractiv.com.tr/3/analyze/atadin-soysal-karari-turkiye-unuttugu-haklarina-yeniden-kavusuyor-005618
30
bir parçası olduğu dikkate alınırsa, -ister 1973’ten önce üye olsun, ister 1973 yılından sonra
üye olsun- bu yaptırımın 27 üye ülke açısından da geçerli olduğu açıktır.
7. TÜRKİYE VE AB İÇİNDE SERBEST DOLAŞIM
Ortaklık anlaşması Md.14 ve Katma Protokol Md 41/1’in esasında karşılıklılık ilkesi
esastır. Md.14’e göre taraflar “aralarında hizmet sunumu serbestliği için mevcut engelleri
ortadan kaldırmak” ile yükümlüdürler. Md.41/1’e göre de taraflar aralarında yerleşim ve
hizmet sunum özgürlüğünü azaltan yeni kısıtlamalar koymamakla yükümlüdürler. Sadece
AB üye ülkeleri değil Türkiye de AB üye ülke vatandaşlarına sınırlama getirmeme
hususunda yükümlülük altındadır. Türkiye’nin bu yükümlülüğü ikili vize anlaşmaları, 1957
tarihli anlaşma ve katma protokolün yürürlüğe girdiği her bir üye ülkeye karşı durumunu da
kapsamaktadır.
Üye ülkeler arasında kişilerin serbest dolaşımını sağlayacak olan karar 1957 yılında
imzaya açılmış ve 01 Ocak 1958 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Anlaşmaya imza koyan devlet
vatandaşlarına diğer ülkelere seyahatlerinde vize muafiyeti sağlanmıştır. Anlaşmanın 1’inci
maddesi aşağıdadır;
Article 1: Nationals of the contracting parties, whatever their country of residence,
may enter or leave the territory of another party by all frontiers on presentation of one of the
documents listed in the Appendix to this agreement, which is an integral part thereof. The
facilities mentioned in paragraph 1 above shall be available only for visits on not more than
‘’three months’’ duration.
Mart 2010 tarihinde 1957 anlaşmasına bağlı olan 16 ülke bulunmaktadır. 12 üye ülke
(Avusturya, Belçika, Fransa, Almanya, Yunanistan, İtalya, Lüksemburg, Malta, Hollanda,
Portekiz, Slovenya ve İspanya) bu anlaşmaya imza koymuştur. Bu anlaşma Türkiye’de 1961
yılında yürürlüğe girmiştir ve 1973 yılında Türkiye ile altı orijinal kurucu üye ülke arasında
bu anlaşma yürürlüktedir. Avusturya, Yunanistan, Malta, Portekiz, Slovenya ve İspanya’nın
AB’ye girişlerinde bu anlaşma yürürlüktedir.
Avusturya 1990, Malta 2003 ve Slovenya 2002 yıllarında anlaşmanın 7’nci
maddesine dayanarak Türk vatandaşlarına vize muafiyetini iptal etmişlerdir. Portekiz AB
üyesi olduktan beş yıl sonra, 1991 yılında anlaşmayı Türk vatandaşlarına uygulamayacağını
ilan etmiştir.
31
Yunanistan 1959 yılında anlaşmayı sadece altı orijinal ülke için uygulayacağını ilan
etmiştir. Fakat Türkiye’nin bu anlaşmayı 1961 yılında onaylamasını müteakip Türk
vatandaşlarına anlaşma hükümlerini uygulamayı sürdürmüş, 1965 yılında Türkiye ile
arasında politik gerilimin artması nedeniyle Türk vatandaşlarına vize uygulamasına
başlamıştır.
Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg, 1957 anlaşmasının 7’nci
maddesine dayanarak 1980 yılında Türk vatandaşlarına anlaşma hükümlerini uygulamayı
askıya aldıklarını ilan etmişlerdir.
Komiser Barrot’un39 Soysal kararının, 1963 tarihli Ortaklık Anlaşması çerçevesinde
değerlendirilmesi yönündeki yaklaşımı doğrudur. Bununla beraber Konseyin Komiser
Barrot’un bu değerlendirmesinden birkaç hafta sonra; Türkiye’nin AB üye ülke vatandaşları
için farklı vize uygulamaları olduğu ve bu hakların Türkiye’ye ait olduğu yönündeki
değerlendirmesi ise yanlıştır.
Türkiye’nin AET’ye giriş öncesi Avrupa’daki birçok ülke ile ikili ve çok taraflı vize
anlaşmaları mevcuttur. Bu anlaşmaların tümü belli sınırlamalar çerçevesinde taraf ülke
vatandaşlarına vizesiz seyahat özgürlüğü sağlamaktadır. Örnek vermek gerekirse; 1 Ocak
1973 tarihinde üye 12 ülkeden hiç birisi Türk vatandaşlarına 2–3 aylık kısa seyahatler için
vize uygulamamaktadır.40
Protokolün yürürlüğe girdiği 1973 yılında Türkiye’nin ikili ve çok taraflı anlaşmalar
çerçevesinde dokuz AET üyesinden sekizi ile (Danimarka hariç) vize anlaşması mevcuttur.
1973 yılında AET üyesi olan dokuz ülkeden beşinin (Danimarka, Fransa, Almanya,
İtalya ve Lüksemburg) vatandaşları üç aya kadar seyahatlerde vizeden muaftır. Diğer dört
üye ülke (Belçika, İrlanda, Hollanda ve İngiltere) vatandaşları ise Türkiye sınırında 15 Euro
ödeyerek üç aylık ve birden fazla sayıda vize alabilmektedirler. Türkiye, Belçika ve Hollanda
39
Paris Siyasal Bilgiler Enstitüsü mezunudur. Ticaret Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı görevlerinde
bulunmuş, UMP Meclis Grup Başkanlığı yapmış, Avrupa Komiserliği ve Avrupa Komisyonu Başkan yardımcılığı
görevlerinde bulunmuş 2010 yılında Anayasa Konseyi üyeliğine getirilmiştir.
40
GROENENDIJK Kees, GUILD Elspeth, Visa Policy of Member States and the EU Towards Turkish Nationals After Soysal,
Radboud University Nijmegen, Economic Development Foundation Publications, March 2010.
32
tarafından, aralarındaki ikili anlaşmaların askıya alınmasına tepki olarak 17 Ekim 1980
tarihinde bu ülke vatandaşlarının vize muafiyetlerini ve ücretsiz vize haklarını iptal etmiştir.
Türkiye ile Belçika–İrlanda–Hollanda–İngiltere arasındaki ikili vize anlaşmalarında
profesyonel hizmet sağlayıcıları vizeden muaf değildir fakat turistler, öğrenciler ve diğer
hizmet alıcılar vizeden muaftır. Türk sınırlarında 15 Avro ödemek küçük bir sıkıntı yaratsa
da yine de 1973 yılında üye olan diğer 4 üyenin vize muafiyetine göre daha az tercih edilen
bir durumdur.
Üye ülkeler arasında serbest dolaşımı sağlayacak anlaşma metni 1957 yılında
imzaya açılmış ve 10 Ocak 1958 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Anlaşma ile taraf devlet
vatandaşlarına diğer ülkelere seyahatlerinde vize muafiyeti sağlanmıştır. Mart 2010 tarihi
itibariyle üye devletlerden 12’si (Avusturya, Belçika, Fransa, Almanya, Yunanistan, İtalya,
Lüksemburg, Malta, Hollanda, Portekiz, Slovenya ve İspanya) bu anlaşmaya imza
koymuştur. Bu anlaşma Türkiye’de 1961 yılında yürürlüğe girmiştir ve 1973 yılında altı
orijinal kurucu ülke ile Türkiye arasında bu anlaşma yürürlüktedir. Avusturya, Yunanistan,
Malta, Portekiz, Slovenya ve İspanya AB’ye katıldıklarında Türkiye ile aralarında bu anlaşma
yine yürürlüktedir.Anlaşmanın 1. Maddesi, ‘’taraf ülke vatandaşları ikamet ettikleri ülke
neresi olursa olsun, diğer ülke topraklarına üç aya varan kısa seyahatlerde belirtilen
dokümanları sunma koşuluyla serbestçe girebilir ve çıkabilirler’’ hükmünü içermektedir.
Avusturya (1990), Malta (2003) ve Slovenya (2002) yıllarında anlaşmanın taraflardan
birinin kendi isteğiyle anlaşmayı feshedebileceği hükmüne amir 7. maddesine dayanarak
vize muafiyetini iptal etmişlerdir. Portekiz AB’ye girdikten beş yıl sonra 1991 yılında
anlaşmayı Türk vatandaşlarına uygulamayacağını ilan etmiştir. Yunanistan, 1959 yılında
anlaşmayı sadece orijinal altı kurucu ülke vatandaşları için uygulayacağını ilan etmiştir. 1961
yılında Türkiye’nin anlaşmayı onaylanmasını müteakip Yunanistan, Türk vatandaşlarına
vize muafiyetine geçmiş, 1965 yılında Türkiye ile arasında politik gerilimin yükselmesini öne
sürerek Türk vatandaşlarına vize uygulamasını başlatmıştır.
Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg 1980 yılında yine 7. maddeye
dayanarak Türk vatandaşlarıyla ilgili uygulamaları askıya aldıklarını ilan etmişlerdir.
Katma Protokolün 41/1 maddesinin hizmet alıcıları da kapsadığı göz önüne
alındığında,
1 Ocak 1973 ve sonraki yıllardaki katılımlarda yürürlükte olan ikili ve çok
33
taraflı anlaşmalar çerçevesinde Türk turist, öğrenci, ziyaretçi ve hizmet alıcılara kısa süreli
kalışlarında vize uygulanmamalıdır.41
Soysal davasının kararı ve bu karara tepkileri açısından bakıldığında üye ülkeler çok
değişken bir görüntü çizmektedirler. Öncelikle üye ülkeler 1 Ocak 1973 tarihi itibariyle vize
uygulaması açısından üç gruba ayrılmaktadırlar. İncelenen ülkeler arasında 1 Ocak 1973
öncesi Türk vatandaşlarına vize uygulayan tek ülke İtalya’dır. 1 Ocak 1973 tarihi itibariyle
diğer bütün ülkeler Türk vatandaşlarına vize uygulamamaktadırlar. Danimarka ve
Almanya’nın Soysal kararına uyum yönünde büyük çabaları olmasına rağmen, Belçika,
Fransa, İrlanda, Hollanda ve İngiltere’nin yaklaşımları deve kuşu gibi kafalarını kuma
gömerek sorunu görmezlikten gelmektir.
Kararı dikkate almayan üye ülkeler kararı ciddiye almak ve yasalarını uyarlamak
zorundadırlar. Bu, hangi kriterlerin vize muafiyetine tabi tutulacağını belirlemek için dikkatli
ve titiz bir analizi gerektirmekte ve bu analiz ve uygulamaların da iyi niyetle yapılması
gerekmektedir.
8. AB VE TÜRKİYE’NİN VİZE UYGULAMALARI
Kendi topraklarında yaşayan yaklaşık 2,5 milyon Türk vatandaşını sistematik bir
biçimde alt kültür kimliklerini ön plana çıkarmak; inanç farklılıklarını belirginleştirmek ve
dolayısıyla ulusal kimliklerini unutturup, Türk Devletine karşı yabancılaştırmayı hedefleyen
politikalar güden42 Almanya, 1980 yılında askeri darbe sonrasında sığınma taleplerinin
artması nedeniyle Türk vatandaşlarına vize uygulamasına başlamıştır. 1980 yılında dört ülke
de Almanya’yı takip etmiştir. AB tarafından ilk vize listesi 11 Aralık 1987 tarihinde
Kopenhag’da üye ülke göçmen bakanlarının katıldığı bir toplantı sonrasında yayımlanmıştır.
1989 yılında kapalı kapılar ardında yapılan toplantı sonrasında Türkiye yine vize
uygulanacak ülkeleri gösteren kara listededir. 1983 yılında Schengen Uygulama
Komitesi’nin vize listesinde Türkiye yine vardır. 1999 yılında da durum değişmez ve nihayet,
Schengen kurallarının AB yasasına dönüştürüldüğü 539/2001 sayılı tüzük kapsamında
41
GROENENDIJK Kees, GUILD Elspeth, Visa Policy of Member States and the EU Towards Turkish Nationals After Soysal,
Radboud University Nijmegen, Economic Development Foundation Publications, March 2010.
42
HABLEMİTOĞLU, Necip. (2003), Şeriatçı Terör’ün ve Batının Kıskacındaki Türkiye, Toplumsal Dönüşüm Yayınları,
İstanbul.
34
Türkiye yine vize uygulanacak ülkeleri belirten kara listededir (www.eur-ex.europa). AB
üyesi ülkelerin Türkiye ve Türk vatandaşlarına vize uygulamaları ayrıntılı olarak Tablo-II’ de
sunulmuştur.
539/2001 numaralı tüzük, AB’de seyahat ederken vize uygulamasına tabi olan
ülkeleri listeler ve Türkiye de ne yazık ki bu listeye dâhildir. Türk vatandaşları Schengen
vizesi alırken büyük zorluklarla karşılaşmakta ve vize başvurularında kendilerinden
aşağıdaki belgeler haksız olarak talep edilmektedir: Ortak iş yapılan firmadan davet,

Gelir durumunu gösteren güncel dokümanlar,

Firmanın mali gücü,

Sahip olunan gayrimenkul ve araziler,

Banka ve kredi kartı hesapları,

Araç lisansları.
35
ÜYE ÜLKE
ÜYELİK
TARİHİ
VİZE UYGULAMASINA
BAŞLANGIÇ TARİHİ
FRANSA
1957
05.Eki.80
10 Ocak 1958 tarihli anlaşmayı imzalamıştır. 1 Ocak 1973 tarihi itibariyle Türk vatandaşlarına vize uygulamamaktadır.
ALMANYA
BELÇİKA
HOLLANDA
1957
1957
1957
05.Eki.80
01.Kas.80
01.Kas.80
10 Ocak 1958 tarihli anlaşmayı imzalamıştır. 1 Ocak 1973 tarihi itibariyle Türk vatandaşlarına vize uygulamamaktadır..
10 Ocak 1958 tarihli anlaşmayı imzalamıştır. 1 Ocak 1973 tarihi itibariyle Türk vatandaşlarına vize uygulamamaktadır.
10 Ocak 1958 tarihli anlaşmayı imzalamıştır. 1 Ocak 1973 tarihi itibariyle Türk vatandaşlarına vize uygulamamaktadır.
LÜKSEMBURG
İTALYA
DANİMARKA
İRLANDA
İNGİLTERE
1957
1957
01.Oca.73
01.Oca.73
01.Oca.73
01.Kas.80
03.Eyl.90
01.May.81
10.Ara.89
22.Haz.89
10 Ocak 1958 tarihli anlaşmayı imzalamıştır. 1 Ocak 1973 tarihi itibariyle Türk vatandaşlarına vize uygulamamaktadır.
10 Ocak 1958 tarihli anlaşmayı imzalamıştır. 1 Ocak 1973 öncesi Türk vatandaşlarına vize uygulayan tek ülkedir.
1 Ocak 1973 tarihi itibariyle kısa kalışlar için Türk vatandaşlarına vize muafiyeti mevcuttur.
1 Ocak 1973 tarihi itibariyle kısa kalışlar için Türk vatandaşlarına vize muafiyeti mevcuttur.
1 Ocak 1973 tarihi itibariyle kısa kalışlar için Türk vatandaşlarına vize muafiyeti mevcuttur.
YUNANİSTAN
PORTEKİZ
01.Oca.81
01.Oca.86
25.Nis.65
24.Haz.91
10 Ocak 1958 tarihli anlaşmayı imzalamıştır.
10 Ocak 1958 tarihli anlaşmayı imzalamıştır. 1 Ocak 1973 tarihi itibariyle Türk vatandaşlarına vize uygulamamaktadır.
DÜŞÜNCELER
İSPANYA
01.Oca.86
01.Eki.91
10 Ocak 1958 tarihli anlaşmayı imzalamıştır. 1 Ocak 1973 tarihi itibariyle Türk vatandaşlarına vize uygulamamaktadır.
FİNLANDİYA
İSVEÇ
01.Oca.95
01.Oca.95
1 Ocak 1973 tarihi itibariyle kısa kalışlar için Türk vatandaşlarına vize muafiyeti mevcuttur. AB’ye sonradan katılmıştır.
20 Şubat 1976 tarihinden itibaren Türk vatandaşlarına vize uygulamaktadır.
KIBRIS
01.Oca.04
ÇEK CUMHURİYETİ
01.Oca.04
12.Mar.76
20.Şub.76
(1974), 1957 Anlaşması,
23.6.2006 iptal
Katılım öncesi
ESTONYA
01.Oca.04
Katılım öncesi
Umuma mahsus pasaport hamilerine vize uygulamaktadır.
LATVİYA
01.Oca.04
Katılım öncesi
Umuma mahsus pasaport hamilerine vize uygulamaktadır.
LİTVANYA
01.Oca.04
Katılım öncesi
Umuma mahsus pasaport hamilerine vize uygulamaktadır.
MACARİSTAN
01.Oca.04
Katılım öncesi
Umuma mahsus pasaport hamilerine vize uygulamaktadır.
MALTA
01.Oca.04
01.Eyl.03
POLONYA
01.Oca.04
Katılım öncesi
Umuma mahsus pasaport hamilerine vize uygulamaktadır.
SLOVAKYA
01.Oca.04
Katılım öncesi
Umuma mahsus pasaport hamilerine vize uygulamaktadır.
SLOVENYA
01.Oca.04
01.Oca.02
BULGARİSTAN
01.Oca.07
Katılım öncesi
Umuma mahsus ve resmi pasaport hamilerine vize uygulamaktadır.
Umuma mahsus pasaport hamilerine vize uygulamaktadır.
10 Ocak 1958 tarihli anlaşmayı imzalamıştır. 1 Ocak 1973 tarihi itibariyle Türk vatandaşlarına vize uygulamamaktadır. 2003
tarihinde 1958 tarihli anlaşmayı iptal etmiştir.
10 Ocak 1958 tarihli anlaşmayı imzalamıştır. 1 Ocak 1973 tarihi itibariyle Türk vatandaşlarına vize uygulamamaktadır. 2002
tarihinde 1958 tarihli anlaşmayı iptal etmiştir.
Yeşil pasaport sahiplerine vize uygulamaktadır.
Tablo 2 - AB Ülkeleri Üyelik Tarihleri ve Türk Vatandaşları İçin Vize Uygulamaları
36
Bütün bu belgeler gizlilik ve ticari ahlaka aykırıdır. Üye ülke işadamları ise
Türkiye’ye vizesiz veya sınırda 15 Euro ödeyerek rahatça girebilmektedirler.
AB’nin diğer ülkelere vize uygulamalarına baktığımızda ise; Hırvatistan,
Makedonya ve İzlanda vatandaşlarının kısa süreli girişlerde vize muafiyetine sahip
olduğunu görmekteyiz. Hırvatistan ve Makedonya beyaz listedirler, İzlanda ise
Schengen Grubuna dâhildir.
Aralık 2009 tarihinde Konsey, AB’nin üç komşu ülkesi (Sırbistan, Makedonya ve
Karadağ) vize muafiyeti uygulamasına karar vermiştir. AB’ye katılım müzakereleri
sadece Makedonya ile sürdürülmektedir. Türk Dışişleri Bakanı Davutoğlu bazı Balkan
ülkelerine üyelik sürecinin ilk aşamalarında olmalarına rağmen ve görüşmelere dahi
başlamadan vize muafiyeti hakkı verilmesini kabul edilemez olarak nitelemiştir.
AB, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Makedonya, Moldavya, Rusya, Sırbistan,
Karadağ ve Ukrayna ile vize alımını kolaylaştıran anlaşmalar imzalamıştır. Bu
anlaşmalar mütekabiliyet esasına göre belirli kategorideki vatandaşların kısa süreli
kalışlarında vizesiz seyahat özgürlüklerini kapsamaktadır. Biometrik pasaport, sınır
kontrollerinin güvenilirliği gibi şartların sağlanması AB’nin bu ülkelerle vize anlaşmaları
yapmaları için yeterlidir.43
AB tarafından Türk işadamlarına uygulanan vize, bazı üçüncü ülke
vatandaşlarına (Brezilya, Hırvatistan, Meksika, Malezya, Güney Kore, Venezüella,
Uruguay, Salvador, Nikaragua vb.) uygulanan vize muafiyeti dikkate alındığında haksız
rekabet doğuran çok büyük bir engeldir. 1996 yılında GB’ ne dâhil olan ve 2006 yılında
katılım müzakerelerine başlayan Türkiye, AB’den basit ve hızlı bir vize prosedürünün
belirlenmesi ve uygulanmasını talep etmektedir.44
Türkiye’nin AB vatandaşları için vize uygulamalarına bakıldığında; ortaklık
anlaşması Md. 14 ve katma protokol 41/1 maddesinde mütekabiliyet ilkesinin esas
alındığı görülmektedir. Md.14’e göre taraflar ‘’aralarında hizmet sağlama serbestliği
için mevcut engelleri ortadan kaldırmak’’ ile yükümlüdürler. Katma Protokolün 41/1
43
GROENENDIJK Kees, GUILD Elspeth, Visa Policy of Member States and the EU Towards Turkish Nationals After
Soysal, Radboud University Nijmegen, Economic Development Foundation Publications, March 2010.
44
GROENENDIJK Kees, GUILD Elspeth, Visa Policy of Member States and the EU Towards Turkish Nationals After
Soysal, Radboud University Nijmegen, Economic Development Foundation Publications, March 2010.
37
maddesine göre de taraflar aralarında yerleşim ve hizmet sağlama özgürlüğünü
azaltan yeni kısıtlamalar getirmemekle yükümlüdürler. Sadece AB üye ülkeleri değil,
Türkiye de AB üye ülke vatandaşlarına sınırlama getirmeme hususunda yükümlülük
altındadır. Türkiye’nin AB üyesi ülkelere vize uygulamalarını gösteren ayrıntılı bilgiler
Tablo-III’ dedir.
Türkiye’nin uyguladığı vize politikası AB’nin vize politikasından çok daha fazla
liberaldir. 2004 ve 2007 yıllarında AB’ye giren 12 ülkeden altısının vatandaşlarına
Türkiye vize uygulamaktadır. Beş ülke vatandaşları sınırda 15 Avro ödeyerek vize
alabilmektedir.
Bu
kolaylıklar
2004
yılında
birliğe
dâhil
olan
Kıbrıs’a
uygulanmamaktadır. Diğer 15 üye ülkeden sekizinin vatandaşları vizeden muafken,
kalan yedisinin vatandaşları Türk sınırlarında 15 Avro ödeyerek üç aya kadar kalışları
için vize alabilmektedirler. 15 Avro Ankara Anlaşmasına aykırıdır. Fakat bu küçük
ayrıntı, AB üyesi ülkeler tarafından uygulanan vize politikalarından kaynaklanan; idari
yük, maliyet, uzun bekleme süreleri, Schengen sınırları dışındaki belirsizlik ve hükümet
ve konsolosluklar tarafından yaratılan diğer problemler göz önüne alındığında
gerçekten önemsizdir.45
9. SONUÇ
1 Ocak 1958 tarihinde Roma Anlaşması ile kurulan ve siyasi birliği hedefleyen
AET, ekonomik olarak dört temel özgürlük üzerine inşa edilmiştir; malların, hizmetlerin,
sermayenin ve kişilerin serbest dolaşımı. Bu dört temel özgürlük sağlanamadan AB’nin
ekonomik bütünleşmesi gerçekleşemez. Türk vatandaşları açısından bakıldığında
ürettikleri mal, hizmet ve sermaye GB kapsamında AB üyesi ülkelerde serbestçe
dolaşan Türk vatandaşlarının kendilerinin serbest dolaşım hakkından mahrum olması
kabul edilemez bir durumdur.
Türkiye 1963 yılından beri AB’ye tam üye olmak için beklemektedir, 1996 yılında
GB’ne katılmış ve 2005 yılında katılım için müzakerelere başlamıştır. AB üyesi
ülkelerde yaşayan yaklaşık üç milyon Türk vatandaşı AB içinde en uzun süredir
45
GROENENDIJK Kees, GUILD Elspeth, Visa Policy of Member States and the EU Towards Turkish Nationals After
Soysal, Radboud University Nijmegen, Economic Development Foundation Publications, March 2010.
38
yaşayan üçüncü ülke vatandaşı konumundadırlar ve Türkiye dışında yaşayan Türk
vatandaşlarının % 75’ini oluşturmaktadırlar.
1963 tarihli ortaklığı da kapsayan Ankara Anlaşması’na göre Türkler vize
uygulamaları açısından adaletsiz ve ayırımcı bir politikaya maruz kalmaktadırlar.
Bunun nedeni AET ile Türkiye arasında ticari ve ekonomik ilişkilerin devamlı ve dengeli
olarak geliştirilmesini hedefleyen bu anlaşmanın 12’nci maddesinin, işçilerin serbest
dolaşımının geliştirilmesini, 13’üncü maddesinin serbest yerleşimle ilgili sınırlamaların
kaldırılmasını, 14’üncü maddesinin ise hizmet sağlama ile ilgili sınırlamaların ortadan
kaldırılmasını öngörmesidir.
Bütün bu belgeler gizlilik ve ticari ahlaka aykırıdır. Üye ülke işadamları ise
Türkiye’ye vizesiz veya sınırda 15 Euro ödeyerek rahatça girebilmektedirler.
AB’nin diğer ülkelere vize uygulamalarına baktığımızda ise; Hırvatistan,
Makedonya ve İzlanda vatandaşlarının kısa süreli girişlerde vize muafiyetine sahip
olduğunu görmekteyiz. Hırvatistan ve Makedonya beyaz listedirler, İzlanda ise
Schengen Grubuna dâhildir.
Aralık 2009 tarihinde Konsey, AB’nin üç komşu ülkesi (Sırbistan, Makedonya ve
Karadağ) vize muafiyeti uygulamasına karar vermiştir. AB’ye katılım müzakereleri
sadece Makedonya ile sürdürülmektedir. Türk Dışişleri Bakanı Davutoğlu bazı Balkan
ülkelerine üyelik sürecinin ilk aşamalarında olmalarına rağmen ve görüşmelere dahi
başlamadan vize muafiyeti hakkı verilmesini kabul edilemez olarak nitelemiştir.
AB, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Makedonya, Moldavya, Rusya, Sırbistan,
Karadağ ve Ukrayna ile vize alımını kolaylaştıran anlaşmalar imzalamıştır. Bu
anlaşmalar mütekabiliyet esasına göre belirli kategorideki vatandaşların kısa süreli
kalışlarında vizesiz seyahat özgürlüklerini kapsamaktadır. Biometrik pasaport, sınır
kontrollerinin güvenilirliği gibi şartların sağlanması AB’nin bu ülkelerle vize anlaşmaları
yapmaları için yeterlidir.46
AB tarafından Türk işadamlarına uygulanan vize, bazı üçüncü ülke
vatandaşlarına (Brezilya, Hırvatistan, Meksika, Malezya, Güney Kore, Venezüella,
46
GROENENDIJK Kees, GUILD Elspeth, Visa Policy of Member States and the EU Towards Turkish Nationals After
Soysal, Radboud University Nijmegen, Economic Development Foundation Publications, March 2010.
39
Uruguay, Salvador, Nikaragua vb.) uygulanan vize muafiyeti dikkate alındığında haksız
rekabet doğuran çok büyük bir engeldir. 1996 yılında GB’ ne dâhil olan ve 2006 yılında
katılım müzakerelerine başlayan Türkiye, AB’den basit ve hızlı bir vize prosedürünün
belirlenmesi ve uygulanmasını talep etmektedir.47
Türkiye’nin AB vatandaşları için vize uygulamalarına bakıldığında; ortaklık
anlaşması Md. 14 ve katma protokol 41/1 maddesinde mütekabiliyet ilkesinin esas
alındığı görülmektedir. Md.14’e göre taraflar ‘’aralarında hizmet sağlama serbestliği
için mevcut engelleri ortadan kaldırmak’’ ile yükümlüdürler. Katma Protokolün 41/1
maddesine göre de taraflar aralarında yerleşim ve hizmet sağlama özgürlüğünü
azaltan yeni kısıtlamalar getirmemekle yükümlüdürler. Sadece AB üye ülkeleri değil,
Türkiye de AB üye ülke vatandaşlarına sınırlama getirmeme hususunda yükümlülük
altındadır. Türkiye’nin AB üyesi ülkelere vize uygulamalarını gösteren ayrıntılı bilgiler
Tablo-III’ dedir.
Türkiye’nin uyguladığı vize politikası AB’nin vize politikasından çok daha fazla
liberaldir. 2004 ve 2007 yıllarında AB’ye giren 12 ülkeden altısının vatandaşlarına
Türkiye vize uygulamaktadır. Beş ülke vatandaşları sınırda 15 Avro ödeyerek vize
alabilmektedir.
Bu
kolaylıklar
2004
yılında
birliğe
dâhil
olan
Kıbrıs’a
uygulanmamaktadır. Diğer 15 üye ülkeden sekizinin vatandaşları vizeden muafken,
kalan yedisinin vatandaşları Türk sınırlarında 15 Avro ödeyerek üç aya kadar kalışları
için vize alabilmektedirler. 15 Avro Ankara Anlaşmasına aykırıdır. Fakat bu küçük
ayrıntı, AB üyesi ülkeler tarafından uygulanan vize politikalarından kaynaklanan; idari
yük, maliyet, uzun bekleme süreleri, Schengen sınırları dışındaki belirsizlik ve hükümet
ve konsolosluklar tarafından yaratılan diğer problemler göz önüne alındığında
gerçekten önemsizdir.48
47
GROENENDIJK Kees, GUILD Elspeth, Visa Policy of Member States and the EU Towards Turkish Nationals After
Soysal, Radboud University Nijmegen, Economic Development Foundation Publications, March 2010.
48
GROENENDIJK Kees, GUILD Elspeth, Visa Policy of Member States and the EU Towards Turkish Nationals After
Soysal, Radboud University Nijmegen, Economic Development Foundation Publications, March 2010.
40
ÜYE ÜLKE
VİZE
UYGULAMASI
VİZE
ÜCRETİ
AVUSTURYA
Evet
15 Avro
Sınır Kapılarımızda 90 Gün İkamet Süreli Müteaddit Girişli Bandrol Vizesi alınabilir
BELÇİKA
Evet
15 Avro
BULGARİSTAN (2007)
Hayır
-
1956 tarihli ikili vize anlaşması mevcuttur.
10 Mart 1993 tarihli diplomatik personele vize muafiyeti sağlayan bir anlaşma mevcuttur. 2001 yılında Bulgar vatandaşlarına
vize muafiyeti getirilmiştir.
KIBRIS (2004)
ÇEK CUMHURİYETİ
(2004)
Evet
15 Avro
Hayır
-
DÜŞÜNCELER
Sınır Kapılarımızda 30 Gün İkamet Süreli Tek Girişli Bandrol Vizesi Alınabilir.
18.2.1991 tarihli iki ülke vatandaşlarına 3 aya kadar kalışlarda vize muafiyeti getiren bir anlaşma mevcuttur.
DANİMARKA
Hayır
-
90 güne kadar vize muafiyeti uygulanmaktadır.
ESTONYA (2004)
FİNLANDİYA
Hayır
Hayır
-
1966 tarihli sadece diplomatik personele vize muafiyeti hakkı tanıyan bir anlaşma mevcuttur.
90 güne kadar vize muafiyeti uygulanmaktadır.
FRANSA
ALMANYA
Hayır
Hayır
-
YUNANİSTAN
Hayır
-
MACARİSTAN (2004)
İRLANDA
Evet
Evet
15 Avro
15 Avro
1954 tarihli İkili vize anlaşması mevcuttur.
1953 tarihli İkili vize anlaşması mevcuttur.
AB’ye katıldığı tarihte Türkiye ile ikili vize anlaşması yoktur.
1984 yılında 3 aya kadar kalışlarda vize muafiyeti hakkı verilmiştir.
Kısa kalışlarda karşılıklı olarak vize muafiyeti sağlayan bir anlaşma 1992 yılında imzalanmıştır.
1955 tarihli İkili vize anlaşması mevcuttur.
İTALYA
Hayır
-
90 güne kadar vize muafiyeti uygulanmaktadır.
LATVİYA (2004)
Hayır
-
1966 tarihli sadece diplomatik personele vize muafiyeti hakkı tanıyan bir anlaşma mevcuttur.
LİTVANYA (2004)
Evet
15 Avro
11 Haziran 1994 tarihli anlaşmaya göre kısa kalışlarda vize muafiyeti vardır.
MALTA
HOLLANDA
Evet
Evet
15 Avro
6 Mayıs 1966 tarihli anlaşmada kısa süreli kalışlar için vize muafiyeti mevcuttur.
1953 tarihli İkili vize anlaşması mevcuttur.
POLONYA (2004)
Evet
15 Avro
Türk sınırında temin edilebilmektedir.
PORTEKİZ
Evet
15 Avro
AB’ye katıldığı tarihte Türkiye ile ikili vize anlaşması yoktur.
ROMANYA (2007)
Hayır
-
SLOVENYA (2004)
SLOVAKYA (2004)
Evet
Evet
15 Avro
15 Avro
1992 yılında taraf ülke vatandaşlarına kısa kalışlarda vize muafiyeti sağlayan bir anlaşma imzalanmıştır.
29 Kasım 1999 tarihli anlaşmaya göre iki taraflı kısa kalışlarda vize muafiyeti.
18 Şubat 1991 tarihli anlaşmaya göre iki taraflı kısa kalışlarda vize muafiyeti.
İSPANYA
Evet
15 Avro
AB’ye katıldığı tarihte Türkiye ile ikili vize anlaşması yoktur.
İSVEÇ
Hayır
-
90 güne kadar vize muafiyeti mevcuttur.
İNGİLTERE
Evet
15 Avro
1960 tarihli İkili vize anlaşması mevcuttur.
Tablo 3 - Türkiye’nin AB Üyesi Ülkelere Vize Politikası
41
Türkiye, 1957 tarihli, üye ülkeler arasında serbest dolaşımı sağlamayı
hedefleyen anlaşmayı onaylamış ve bu anlaşma 1961 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu
anlaşma 1973 yılında altı orijinal kurucu ülke ile Türkiye arasında yürürlüktedir.
23 Kasım 1970 tarihli Katma Protokol Md. 36’ya göre Türkiye ile Topluluk üyesi
devletlerin arasında işçilerin serbest dolaşımının Ortaklık Anlaşması’nın 12.
maddesinde yer alan ilkeler doğrultusunda anlaşmanın yürürlüğe girişinden sonraki on
ikinci yılın sonu (1976) ile yirmi ikinci yılın (1986) sonu arasında kademeli olarak
gerçekleştirileceği öngörülmektedir. Aynı protokolün 41/1 maddesine göre de akit
taraflar yerleşme hakkı ve hizmetlerin serbest edimine yeni kısıtlamalar (Standstill
hükmü) getirmekten sakınmak zorundadırlar.
Katma Protokol Türkiye’ye, kullanamayacağı daha doğrusu ekonomisinin
gelişme düzeyi nedeniyle kullanması mümkün olmayan hakları vermiş görünmektedir.
Ayrıca, AET’nin mali protokoller çerçevesinde Türkiye’ye on yılda yaklaşık 3,5 milyar
dolar yardımda bulunması da anlaşma hükümleri arasındadır. Türk işçiler Avrupa’nın
her yerinde serbestçe çalışabileceklerdi. Türk tekstil ürünlerine tarife dışı engeller ve
kotalar koyulmayacaktı. Anti damping uygulamaları yapılmayacaktı.49 Bunların hiçbirisi
Türkiye üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmesine rağmen gerçekleşmemiştir.
20 Aralık 1976 tarihli 2/76 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı, Türk işçilerin serbest
dolaşımının, Katma Protokol’ün 36, Ankara Anlaşmasının 12. maddelerinde belirtilen
ilkelere uygun olarak gerçekleştirileceğini öngörmüştür. Ortaklık Konseyinin 1/80 sayılı
kararında da Türk işçilerine ilave haklar getirilmiş ve serbest dolaşım ile ilgili
düzenlemelerin Ortaklık Konseyi tarafından 1.6.1983 – 1.6.1986 arasındaki ikinci
kademenin tamamlanmasını müteakip uygulanmasının gözden geçirilmesini ve
üçüncü kademe için alınacak önlemlerin hazırlamasını öngörmüştür. 6 Mart 1995 tarihli
95/1 sayılı OKK’da da Ankara Anlaşması ve tamamlayıcı protokollerin hükümlerinin
saklı kalması (Md.1) öngörülmektedir.
Topluluk organları tarafından yapılan anlaşmaların Topluluk hukukunun
kaynakları arasında olması, OKK’larının da anlaşmalar ile aynı nitelikte olduğunun
49
AYDOĞAN, Metin. (2008), Bitmeyen Oyun, Türkiye’yi Bekleyen Tehlikeler, Umay Yayınları, İzmir.
42
ATAD tarafından kabul edilmesi ve çeşitli ATAD kararlarının yanı sıra topluluk
hukukunun üstünlüğü ilkesi de göz önüne alındığında üye ülkelerin tasarruf ve
mevzuatlarından bağımsız olarak; Ankara Anlaşması (1963), Katma Protokol (1970)
ve OKK’ları (1976–1980–1995) Topluluk hukukunun bir parçası olduklarından ve üye
ülkeler tarafından birliğe katılımlarında otomatik olarak onaylanmış olduklarından,
Aralık 1986 tarihinden itibaren Türk işçilerinin AB bölgesinde serbest dolaşım hakkını
kazanmış olmaları gerekmektedir.
ATAD,
Soysal
davasında
vize
uygulamalarının
ekonomik
özgürlüğü
kısıtladığına, AB’nin yaptığı uluslararası anlaşmaların milli hukuka ve ikincil kaynak
olan AB tüzüklerine üstün olduğuna ve Katma Protokolün vize ile ilgili maddesinin Türk
vatandaşları için uygulanması gerekliliğine karar vermiştir. Mahkemeye göre; hizmet
sağlayıcıların yanı sıra, geçici olarak AB’ye gelen ve çalışma amacı olmayan hizmet
alıcı durumundaki bütün Türk vatandaşları (turistler, öğrenciler vb.) için de vize
uygulaması ilave bir engeldir ve topluluk hukukuna aykırıdır.
Temel metinleri kurucu anlaşmalar olan AB hukuku, uluslararası hukuktan ve iç
hukuktan farklı bir yapı arzetmektedir. AB’nin genişleme ve derinleşmesine paralel
olarak AB hukukunun da kapsamı ve uygulama alanı genişlemektedir. Hatta Avrupa
Birliği ile ilişki içine giren üçüncü taraflara, AB hukukunu uygulama dahi gündeme
gelebilmektedir. 07 Şubat 1992’de imzalanan Maastricht Anlaşması, o zamana kadar
kullanılan Avrupa Toplulukları, Avrupa Topluluğu gibi isimlendirmelerde değişiklik
yaratmıştır. Maastricht anlaşmasının resmi adı Avrupa Birliği Anlaşmasıdır. Bu
anlaşmadan sonra Roma Anlaşması’na dayanan örgütlenmenin adı da Avrupa Birliği
olarak değiştirilmiştir.
Ekonomik ve parasal birlik, Avrupa vatandaşlığı, ortak dış politika, güvenlik
politikası, yeni eylem alanları, ekonomik ve toplumsal uyum, yeni örgütsel
düzenlemeler gibi pek çok alanda yenilikler getiren Maastricht Anlaşması, AB
hukukunu da doğrudan etkilemiştir. Anlaşma kurucu anlaşmalar hukuku denilen birincil
kaynaklar arasında yer almaktadır. Bu nedenle anlaşmanın ulusal yasalar içinde yer
aldığı belirtilmese de, ulusal yasaların üstünde olduğu kabul edilmektedir. Tüm bu
etmenler AB hukukunun Avrupa bütünleşmesine paralel bir seyir izlediğini, yetki ve
uygulama alanını genişlediğini ortaya koymaktadır.
43
AT 539/2001/EC numaralı vize uygulanacak ülkeleri belirleyen tüzük ikincil
mevzuattır ve Topluluk tarafından üçüncü ülkelerle imzalanan uluslararası anlaşmalar
ikincil mevzuattan üstündür. Bu nedenle, Almanya’nın Soysal davasında öne sürdüğü
gibi bu tüzük Türk vatandaşlarına uygulanamaz. Balkan ülkelerine ve bazı üçüncü ülke
vatandaşlarına vize muafiyeti hakkını sağlayan AB’nin 2005 yılında katılım
müzakerelerine başlayan Türkiye’ye halen vize uygulaması insan haklarına aykırıdır
ve ayırımcı bir politikadır. Türkiye vize muafiyeti için mücadele etmeli ve hiç bir şekilde
anlaşmalardan doğan haklarından vazgeçmemelidir.
İtalya’nın devlet eliyle kurduğu ‘’Patronati – İyi Melek’’ benzeri bir örgüt olan
TOBB desteğinde kurulan İktisadi Kalkınma Vakfı ve European Citizen Action Service
(ECSA) tarafından kurulan sistem desteklenmeli ve Türk vatandaşları anlaşmalardan
ve ATAD kararlarından doğan haklarını mahkeme önünde savunmada asla yalnız
bırakılmamalıdırlar. Topluluk hukukundan doğan yükümlülüklerini ihlal eden üye
ülkelere karşı, ATAD nezdinde yükümlülüğün ihlali davaları Türk vatandaşlarının yanı
sıra, ‘’taraf statüsüyle’’ Türk Devleti tarafından da açılmalı ve titizlikle takip edilmelidir.
ATAD, bugüne kadar verdiği kararlar ile hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını ve
saygısını çok açık ve belirgin bir şekilde ortaya koymuştur.
Son olarak; ‘’5 Mayıs 1949 tarihinde kurulan Avrupa Konseyi, demokratik ilke
ve insan haklarına saygı esasına göre oluşturulan Avrupa devletlerini bir çatı altında
toplamıştır. Avrupa’nın hukuki bütünleşme kurumu olan Avrupa Konseyi’nin amacı, üye
ülkelerde
demokratik rejimlerin
gerçekleşmesi
ve
insan
haklarının
yaşama
geçirilmesini sağlamaktır. Konsey bu amaçla, üye ülkeler hukuk sistemlerini
birleştirmek ve aralarında uyum sağlamak için, şimdiye kadar, iki yüzün üzerinde
sözleşme ve binlerce karar ile tavsiye kararı kabul etmiştir. Bunlardan en önemlisi,
kuşkusuz 4 Kasım 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesidir. 50 Türkiye’nin
Konsey’i bu görevini yapmak için zorlayabilmesi ancak ve ancak kendi hukuk
reformunu tamamlaması ve insan haklarına saygısı ile mümkündür.
Sonuç olarak, geçici olarak AB’ye gelen ve çalışma amacı olmayan hemen
hemen bütün Türk vatandaşları için vize uygulaması ilave bir engeldir. Soysal
50
ÜNAL, Şeref. (2007) Avrupa Birliği Hukukuna Giriş, Yetkin Basımevi, Ankara.
44
davasının en önemli ve olası anlamı ve hiç şüphesiz üye ülkelerin iç ve dış işleri
bakanlıkları için en az popüler olan tarafı budur.
45
KAYNAKÇA
AKILLIOĞLU Tekin, İnsan Hakları Kavram, Kaynaklar ve Koruma Sistemleri, İmaj
Yayınevi, Ankara, 2010.
ARSAVA,
Füsun.,Avrupa
Toplulukları
ve
Bu
Hukukun
Ulusal
Alanda
Uygulanmasından Doğan Sorunlar, A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi ve Basın Yayın
Yüksekokulu Basımevi, Ankara, 1985.
AYDOĞAN, Metin., Bitmeyen Oyun, Türkiye’yi Bekleyen Tehlikeler, Umay
Yayınları, İzmir, 2008.
BİLGİN, Mert., Türkiye’nin Küresel Konumu, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul,
2008.
BOZKURT, Enver; ÖZCAN, Mehmet; KÖKTAŞ, Arif., Avrupa Birliği Hukuku, Nobel
Yayın Dağıtım, Ankara, 2001.
C. HARTLEY, Trevor., European Union Law in a Global Context Text, Cases and
Materials, Cambridge University Press, Cambridge, 2004.
ÇİÇEKLİ, B., Avrupa Birliği Vatandaşlığı: Türk Göçmenlerin Bu Kavram
Karşısındaki Durumu, Amme İdaresi Dergisi, 2001.
GÖZLER, Kemal, Anayasa Hukukuna Giriş, 10. Baskı, Ekin Kitabevi, Bursa, 2007.
GROENENDIJK, Kees and GUILD, Elspeth., Visa Policy of Member States and the
EU Towards Turkish Nationals After Soysal, Radboud University Nijmegen,
Economic Development Foundation Publications, 2010.
HABLEMİTOĞLU, Necip., Şeriatçı Terör’ün ve Batının Kıskacındaki Türkiye,
Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, 2003.
KARLUK, Rıdvan., AB Türk Vatandaşlarına Vize Uygulama Hakkına Sahip
Değildir,
http://baybul.com/ihracat/908814-ab-turk-vatandaslarina-vize-uygulama-
hakkina-sahip-degildir.html (26.12.2010).
PAZARCI Hüseyin, Uluslararası Hukuk Dersleri, C.3,Turhan Kitabevi, Ankara,1996
46
Türkiye Barolar Birliği, Avrupa Birliği Hukuku ve Avrupa Kurumları, KARLUK Rıdvan,
Dört Özgürlük Modeli ve Uygulaması, Makale, Sempozyum, 30 Mart-1 Nisan 2005,
İstanbul.
ŞAHİN, Köksal, Ulus Devlet, İlgi Yayınları, İstanbul, 2007.
TAŞDEMİR, Hakan., Avrupa Birliği Hukuku Ders Notları, Gazi Kitabevi, Ankara,
2009.
TAŞDEMİR, Hakan ve AKKAN GÜNGÖR, Fatma, “Avrupa Birliği Temel Haklar
Şartının 53. Maddesinin Topluluk Hukukunun Üstünlüğüne Etkisi”, Gazi
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt: 13, 2008.
TAŞDEMİR, Hakan ve SARAÇLI, Murat., “Avrupa Birliğinin İnsan Hakları ve Azınlık
Politikaları ile Türkiye’nin Durumu”, Türkiye-AB İlişkileri: Dış Politika ve İç Yapı
Sorunsalları, Alp Yayınevi, Ankara, 2007.
TEKİNALP Gülören, TEKİNALP Ünal, Avrupa Birliği Hukuku, Beta Yayınları, Ankara,
2000.
TİRYAKİOĞLU Bilgin, Türk Hukukunda Yabancıların Oturma ve Çalışma Hakkı,
AÜHFD,1997,C.6,Y.1997
TOPRAK, Zerrin; YAVAŞ, Hikmet; GÖRÜN, Mustafa., Yerel ve Bölgesel Yönetimler
Kongresi Anlaşmalarında Avrupa Konseyi, Birleşik Yayınları, İzmir, 2004.
ÜLGER İrfan Kaya, Avrupa Birliği Hukukunu Ne Derece Tanıyoruz,
www.dtm.gov.tr/dtmadmin/upload/
ÜNAL, Şeref., Avrupa Birliği Hukukuna Giriş, Yetkin Basımevi, Ankara, 2007.
http://www.ankaraanlasmasi1963.co.uk/ankara_anlasmasi_nedir.html
http://tr.caspianweekly.org/genc-dusunce/86-genc-dusunce/1270-katma-protokolle-birliktetuerkiyenin-elde-etmi-olduu-kazanmlar.html
http://www.abhaber.com/haber.php?id=19840
h http://www.turkhukuksitesi.com/makale_892.htmttp://www.ikv.org.tr/pdfs/kisiler-serbet.pdf
http://web.deu.edu.tr/isletme/ifddergi/web_files/524960.pdf
http://www.euractiv.com.tr/3/analyze/atadin-soysal-karari-turkiye-unuttugu-haklarina-yenidenkavusuyor-005618
47
Download