Danışma Meclisi B : 85 nilik veya Alevilik - Sünnilik arasında, biraz da si­ yasetin körüklediği ihtilâf vardır. Bu ihtilâflar kar­ şılıklı olarak saygı gösterilmemesi yüzünden yuka­ rıda arz ettiğim müessif olaylara neden olmuşlardır^ Bendeniz, Allah ve Peygamber'e hakaretin suç sayılmasının,, bu yolda gerekli karşılıklı saygıyı sağ­ lamaya yardımcı olacağına inanıyorum. Bu hususta akla gelen ilk sorun, Allah ve Peygamber'e sövme­ nin yasaklanması veya suç sayılması laiklik ilkesini zedeler mi zedelemez mi? Sorunudur. Yük­ sek Komisyonun raporunda da en çok dayanılan nokta burasıdır. İslam dini ile laiklik ilkesi birbirini reddeden ku­ rumlar değillerdir. Laikliğin İslam dinini reddetme­ diğinin kanıtları şunlardır bendenize göre; bunlar hem de kanunî delillerdir, İnkâr edilmeleri olanak dışıdır: 1. Türk Ceza Kanununun 175 ve 176 ncı mad­ deleri, «Bir kimse Devletçe tanınmış olan dinlerden birini tahkir maksadıyla...» şöyle böyle yaparsa şu ceza verilir, demektedir. Demek ki, kanunumuza gö­ re, Devletçe tanınan dinler vardır, İslam dinî herhal­ de bunların dışında sayılabilecek bir din değildir. 2. Medenî Kanunun 266 ncı maddesi, «Çocu­ ğun dinî terbiyesini tayin ana - babaya aittir.» de­ dikten sonra, son fıkrasında da, «Reşit, dinini inti­ hapta hürdür.» diyor. Bu hal, dini kabul etmek de­ ğil de medir?r.. Bu hususlar 1926'da Büyük Atatürk tarafından kabul buyurulmuşlardır. Laikliği getiren ele Yüce Ata'mızdır. Büyük Atatürk'ün, birbirine zıt kurum­ lan benimseyeceği düşünülemez. İşte bu haller, laik­ liğin dini reddetmediğinin şaşmaz kanıtlarıdır. Konunun öbür yüzüne gelince; İslam dini laik­ liğe karşı değil, açıktır. Laikliğe hiçbir suretle ka­ palı değildir. Bunun kanıtları da şunlardır: 1. Mecelle'nin 39 uncu maddesi, aynen «Ezmanın tegayyürü ile ahkâmın tegayyürü inkâr olu­ namaz.» denmektedir. Bunun anlamı, zaman değiştik­ çe hükümlerin de değişeceğidir. Bunun, Kur'an-ı Kerimin dinî esaslarının aynen tercümesi olup olma­ dığı hususunda tereddüt akla gelebilir. Ancak, ayet okumak suretiyle tercüme edilmesi daha uygun ise de, buna zamanımız elvermediği için bu hususa yö­ netmiyorum. Mecelle'yi düzenleyen Komisyonun adı, Mecelle Cemiyetidir. Mecelle Cemiyetinin görevi, esasen, Kur'an-ı Kerimde veya hadislerde olmayan herhan­ gi bir şeyi kanun hükmünde ortaya koymak değil­ 18 . 4 . 1983 O : 2 dir. Zaten adı da Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyedir. Yani, adlî hükümlerin bir araya getirilmesidir. Burada her­ hangi bir şey ilave etmenin İmkânı yoktur. Mecelle Cemiyetinin Başkanı Ahmet Cevdet Pa­ şa, fakihtir. Yani, Kur'an-ı Kerimi tamamiyle bilen hafızdır demek istemiyorum; anlamını bilen - ve 6 600 küsur ayetten ibaret olan Kur'an-ı Kerimin hükümlerini tercümede bir çelişkiye düşmemek için çok inceleme zorunda olan bir fakihtir. Yani, o il­ min adı fıkıh ilmidir, llm-i kelâm ve ilm-i beyan de­ nilen bilim dallarını kullanmak suretiyle yapılır. Bu bilim dallarının uygulanmasında istikra - endüksiyon, talil - dedüksiyon, kıyas - anoloji ve bir de interpretation dedikleri yorum yollan ile meydana getirilir. Bunlar Kur'an-ı Kerim tercümesinde, hâdiselerin iza­ hında çelişkiye düşmemek için uygulanan metot­ larıdır. Bu metotları tatbik edebilen kişiler fakihtirler. Onların, Kur'an-ı Kerimin veya hadislerin dışın­ da herhangi bir hüküm getirmeleri mümkün değil­ dir. O halde, bu hükmün Kur'an-ı Kerimden ve ha­ dislerden geldiğini kabul etmek zorunludur. Doğru­ su budur çünkü. 2. İkinci delil de icma-ı ümmettir. İslam dinine göre, bir konuda eğer hüküm bulunmazsa zamanın âlimleri toplanır, kararlaştırırlar günün şartlarına göde. İşte icma-ı ümmet budur. Din, bunu kabul et­ miştir. Dine göre bir Ikarar alınması demektir. 3. Üçüncüsü de, yine bir âyet vardır; ama za­ manı almamak için, okumak istemiyorum. İslam di­ ninin son din, Hazreti Peygamberin de son Peygam­ ber olduğuna dair âyettir. İslam dinînden evvel İsa dini, aşağı yukarı beş altı yüz sene evveldir. Ondan evvel Musa dini, birıkaç yüz sene evveldir. İslam dininin zuhurundan sonra bir başka din de gelmemiştir. Bununla de­ mek istemiyorum ki, Hazreti Peygamber kaybı bili­ yordu. Hayır, kendisi söylemiştir: «La ya'le mul gaybe illallah» diye, bu bir hadistir. Gaybı bilmezdi; ama icma-ı ümmet kabul ediliyor. Zamana göre hü­ kümlerin değişebileceği kabul ediliyor, bir daha din gelinmeyeceği de ilan ediliyor, bildiriliyor: o hal­ de, bunun sonucu elbette laikliktir, mahiyeti de odur. Bu itibarla ne İslam dini laikliği reddeder ne de kanunlarımız, hukukumuz, yani aslında ne de laiklik dini reddeder. İkisi de reddetmez birbirini. BAŞKAN — Sayın Yazar, bir dadikanız var. MUAMMER YAZAR — Sözümü kısaltmak zo­ rundayım. BAŞKAN — Lütfen efendim. 535 —