2016 Yılında ABD Doları ($) değeri TL karşısında % 16 oranında arttı

advertisement
2016 Yılında ABD Doları ($) değeri TL karşısında % 16
oranında arttı. Yani, başka bir deyişle bu yıl TL $ karşısında
%16,27 oranında devalüe (Dolar karşısında değer kaybetti)
oldu. Bize dayatılan ekonomik/finansal kavramlardan biri de
Devalüasyon kavramnın tanımıdır. Dayatılan tanıma göre
devalüasyon, “sabit kur sistemlerinde ödemeler dengesi açık
veren ülkenin ulusal parasının dış satınalma gücünün,
hükümetçe alınan bir kararla düşürülmesi” olarak tanımlanır.
Dalgalı kur rejiminde TL dalgalanır, devalüasyon olmaz gibi
laflar söylense de ben o sözlere fazla itibar etmem.
Dalgalı kur rejiminde de bal gibi devalüasyon olur ve bu yıl
da olmuştur. Üstelik 2015 Yılında da TL’nin devalüasyon
oranı %24,68’dir. Ülkeyi yöneten otoritenin TL’nin yabancı
paralar karşısındaki değerinin kontrollü olarak düşmesine izin
vermesi suretiyle Türkiye’de devalüasyon olmaktadır.
Öncelikle kur değeri hakkında kısa bir açıklama yapmalıyım. İki
tür kur tanımından söz edebiliriz. Birincisi nominal döviz
kuru, ikincisi reel döviz kuru.
Nominal döviz kuru, piyasada oluşan/oluşturulan döviz
kurudur. Dolayısıyla da bu kur, bir ülkeye gelen/giden döviz
miktarına ve gerçekleştirilen spekülasyonlara bağlı olarak
değişen bir döviz kuru değeridir.
Reel döviz kuru dediğimizde ise ülkeler arasındaki
enflasyon farkını dikkate alarak belirlenen döviz kurunu
anlamamız gerekir.
Nominal döviz kurunu, yani TL’nin $ karşısındaki nominal
değerini hergün görüyoruz. TCMB açıklıyor, serbest piyasada
oluşan rakamlar bankalar , diğer finansal kuruluşlar ve medyada
ilan ediliyor.
Aşağıda TL/$ nominal ve reel kurlarının seyrine iilşkin 15
yıllık dönemi kapsayan bir hesaplama çalışması yaptım.
1 OCAK
NOMİNAL ENFLASYON ENFLASYON
YILLAR ABD
ORANI (%)
ORANI (%)
DOLAR
TÜRKİYE
ABD
KURU*
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
2015
2016
1,45
1,66
1,4
1,35
1,35
1,42
1,17
1,54
1,49
1,56
1,89
1,78
2,17
2,35
2,95
29,7
18,4
9,3
7,7
9,7
8,4
10,1
6,5
6,4
10,4
6,2
7,4
8,9
7,95
7,28
1,6
2,3
2,7
3,4
3,2
2,8
3,8
-0,4
1,6
3,2
2,1
1,5
1,7
0,4
1,6
YIL SONU
OLMASI
GEREKEN
REEL
DOLAR
KURU
1TL=?
YILSONU
GERÇEKLEŞEN
NOMİNAL
DOLAR KURU
1TL=?
REEL
KURDAKİ
BİRİKİMLİ
SAPMA
(%)
TL
GERÇEKLEŞEN
YILLIK
DEVALÜASYON
ORANI
1,86
2,16
2,30
2,40
2,55
2,70
2,87
3,06
3,21
3,44
3,58
3,80
4,07
4,38
4,62
1,65
1,4
1,35
1,35
1,41
1,17
1,53
1,5
1,55
1,9
1,79
2,14
2,29
2,93
3,43
12,57
54,04
70,28
77,61
81,10
130,47
87,35
104,28
107,18
81,18
100,20
77,34
77,65
49,33
34,81
13,79
-15,66
-3,57
0,00
4,44
-17,61
30,77
-2,60
4,03
21,79
-5,29
20,22
5,53
24,68
16,27
Sözkonusu hesaplamada TCMB efektif satış kurları kullanılmıştır. 2016
Yılı kurları ise 15 Aralık tarihlidir.
Türkiye dalgalı kur sistemine 2001 krizi ile birlikte IMF’nin tavsiyesi
ile geçmiştir. Dalgalı kur sistemi serbest kur sistemi olarak da
bilinmektedir. Dayatılan, bu serbesti ve dalgalanma görüntüsü altında
uluslararası sermaye, ulusal ekonomilerden yurt dışına varlık
aktarmakta, kar transferini maksimize edebileceği bir
enstrümana daha kavuşmaktadır. Türk halkının dalgalanan
kur sonucunda kısa vadede refahı artarmış gibi
görünmekteyse de aslında uzun vadede girdiği borç
sarmalı nedeniyle yarınları ipotek altına alınmaktadır.
Dalgalı kur sisteminde paranın dış değerinin
piyasada
belirlendiği iddia edilir. Piyasadaki arz ve talebin bu değeri en
doğru şekilde belirleyeceği varsayılır. Bu varsayım Türkiye
gibi parası uluslararası ticarette ortak değer birimi olarak
kabul görmeyen ulusal ekonomiler için doğru değildir. Bu
nedenle, TL piyasada değer
kaybetmeye başladığında
TCMB’nin piyasaya döviz satarak müdahale ettiğini görüyoruz.
Sonuçta, piyasada en doğru şekilde belirlendiği varsayılan
kuru, çoğu zaman ülke ekonomisini yöneten otorite ve yurt
dışından ülkeye döviz getiren uluslararası finans kapital
birlikte belirlemektedir.
Nominal döviz kurları, ulusal ekonomiler için başlıca iki
yönden fevkalade önemlidir.
 Dış ticaret yani ihracat veya ithalat büyüklüklerini
uyarması yönünden,
 Ülkeye gelen ve “sıcak para” dediğimiz uluslararası
finansal akımların sağlayacağı kazançların büyüklüğü
yönünden.
Döviz kurunun reel değerinin belirlenmesindeki esas unsur,
belirli bir dönemde o
ülkeler arasındaki enflasyon
oranlarıdır. Yani, ülkelerin ürettiği mal/hizmet fiyatlarında
meydana gelen göreli değer değişiklikleridir. Bu nedenle,
nominal döviz kuru ile
reel döviz kuru arasında fark
bulunmayan, reel döviz kurundaki birikimli sapmanın da “0”
olduğu bir durumda; iki ülkedeki yıllık enflasyon oranlarının eşit
olması halinde döviz kurlarının da değişmeden kalması gerekir
(Spekülatif hareket etkisi hariç).
Bir ekonomide Nominal kur - reel kur farkı yaratılması,
Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerin küresel sermaye
tarafından bağımlı hale getirilmesi ve ulusal ekonomi dışına
büyük miktarda kar transferi yapılabilmesi için çok
önemlidir.
Reel kurun üzerindeki seviyelerde oluşan nominal kur, o ülkenin
ithalatını (Dışalım) ucuz hale getirerek teşvik ederken, ihracatını
(Dışsatım) pahalı hale getirerek zorlaştırır. Bunun nedeni,
nominal kuru reel kurun üzerinde belirlenmiş ülkenin ürettiği
mal/hizmetlerin dış değerinin göreli olarak daha pahalı hale
gelmesine karşın, dış ülkede üretilen mal/hizmetlerin göreli
fiyatının daha ucuz hale gelmiş olmasıdır. Bu durumun ulusal
bir ekonomideki üretimi teşvik etmiyeceği çok açıktır.
Eğer bir ulusal ekonomide nominal kurlar uzun süre reel
kurların üzerinde kalırsa,
o ulusal ekonomide milli
üreticilerin dış piyasalar için milli üretim yapması giderek
karlı olmaktan çıkar ve zorlaşır. Buna karşılık, milli
ekonomideki yerli oyuncular uluslararası oyuncuların yerel
unsurları haline gelmeye başlar ve yurt dışında üretilen
mal/hizmetlerin yurt içindeki temsilcileri olmaları daha karlı hale
gelir. Yerli üretim ve yerli sanayi, ki Türkiye gibi ülkelerde
genelde orta ve küçük ölçeklidir, daha fazla borçlanır, kepenk
kapatır, işletmesini ulusdışı sermayeye satar, yurtdışı kaynaklı
firmalara fason üretim yapar, küresel oyuncuların mahalli
dağıtıcılarına dönüşür. Çünkü, özel sektör her zaman kar
maksimizasyonu amaçlı hareket eder. Nerede daha fazla kar
görürse o yöne doğru döner.
Küresel sermaye ve küresel sermayenin uluslararası kuruluşları
işte tam da bu nedenle Türkiye gibi ülkelere nominal kuru reel
kurun üzerinde tutabilecekleri ekonomik politikalar önerirler.Bu
gibi ülkeleri yönetenler ise ülkelerinin sıcak paradan yoksun
kalmamasını çeşitli sosyal, ekonomik ve siyasal nedenlerle
uygun gördüklerinde bu önerileri uygularlar.
Yılbaşında
1.Ülkeye
Gelen
Döviz
Tutarı $
1.Ülke
Yılbaşı
$ Kuru
1 TL=
1.Ülkeye
Gelen
Dövizin
Yılbaşı
Kurundan
TL
Karşılığı
ÖRNEK 1
1.000.000
1 TL
1.000.000
10,00
100.000
1.100.000
1,00
1.100.000
100.000
ÖRNEK 2
1.000.000
1 TL
1.000.000
10,00
100.000
1.100.000
1,50
733.333
-266.667
1.Ülkedeki
Devlet
Tahvili
Faizi %
Yılsonu
Devlet
Faizi
Kazancı
Yılsonu
Faizli
Toplam
TL Tutar
1.Ülke
Yılsonu
Nominal
$ Kur
1 TL=
Yılsonu $
Tutarı
Yılsonu
Kar/Zarar
Faiz,
Arbitraj
Kazancı $
1.Ülke
Yıllık
Enfl.
%
2.Ülke
Yıllık
Enfl.
%
YABANCI
KAR
EDER
52
2
YABANCI
ZARAR
EDER
52
2
Konuyu daha iyi anlatabilmek için yukarıdaki tabloda iki örnek
duruma yer verdim. “1.Ülke” ekonomisine yurt dışından döviz
girişi olan ülke. Her iki örnekte de faiz oranları (%10) aynı
olmasına rağmen, yılbaşında 1.ülkeye 1 milyon $ getiren
yabancı, birinci örnekte 100.000 $ kar ederken, ikinci örnekte
266.667 $ zarar etmiş. Her iki örnekte de ülkelerin enflasyon
oranları aynı. Ancak, ikinci örnekte nominal döviz kuru, reel kura
göre %50 oranında değerli. Olması gereken reel kura göre
ulusal paranın %50 oranında daha değerli tutulduğu bir durum
sözkonusu. Bu örnekler bize yabancının kar/zarar etmesinde
ülke ulusal parasının kur düzeyinin ne kadar etkili olduğunu
gösteriyor. Siz o ülkeye para getiren yabancı olsanız hangi kur
düzeyini tercih edersiniz? Tabii ki birinci
örnekteki
devalüasyona uğramamış (Değerli ulusal para) kuru.
Örnekler, bize nominal kur/reel kur farkının ne kadar önemli
olduğunu çok açık şekilde gösteriyor. Uluslararası sıcak para
bizim gibi ülkelerden hem faiz hem de arbitraj karı elde
ettiği için küresel finans sisteminin kontrolündeki IMF,
World Bank gibi kuruluşların birincil önerileri bu yönde
politikalar uygulanması yönünde oluyor. Sonuçta döviz
kurunu olması gerekenden daha değerli tutan Türkiye gibi
ülkelerin dış ticaret ve dolayısıyla cari açık vermeleri de
kaçınılmaz hale geliyor. Aslında, Avrupa Birliği ülkelerinin de
Almanya dışında benzer bir süreç yaşadıklarını ve çıkmayı
başaramadıkları derin borç krizine bu nedenle girdiklerini de
biliyoruz. Ortak para birimi Avro, onların paralarını devalüe
etme olanaklarını ellerinden almış durumda. Bu nedenle,
devalüasyon yolu ile dış ticaret/cari açıklarını düşürme yolları
kapalı. Tek yolları Avro borçlanmak. Ne deniyor: “Cari açık
verin. Finanse edildiği sürece sorun yoktur.”
Sorun olduğunu AB’nin üretim gücünün ve borçluluğunun
bugünkü hali açıkça ortaya koymaktadır. Bütün Avrupa
ekonomileri kırılganlaşmıştır.
Birinci tablomuza yeniden dönelim. Tabloda başlangıç yılı
olarak 2002 yılını seçmemin mantıklı bir nedeni var. Reel
kurdaki sapma birikimli olarak yıllar itibariyle devam edebildiği
için hesaplamaya baz oluşturabilecek sapmanın olmadığı veya
çok az olduğu bir yılı baz yıl olarak seçmek gerekiyor. Ben 2001
yılındaki ekonomik krizde TL ciddi oranda devalüe olduğu için
2002 yılını nisbeten reel kur sapmasının en az düzeyde olacağı
bir yıl olarak almakta sakınca görmedim. Belki, baz olarak
aldığım yılda %10 civarında bir sapma olması muhtemeldir.
Ancak, zorunluluk nedeniyle bu sapmayı ihmal etmemiz makul
görünüyor.
Burada yeri gelmişken bir bilgiyi daha paylaşmakta fayda
görüyorum. TCMB, 2008 yılına kadar reel efektif kur endeksi
hesaplaması yapar ve kamuya açıklardı. 2008 Yılına
gelindiğinde, 2005 yılını baz kabul eden yeni bir reel efektif kur
endeksi yayınlanmaya başlanarak eskisi yürürlükten kaldırıldı.
Oysa, eski endeksin kaldırıldığı yıl gösterdiği sapma, bazı olan
1995 yılına göre %160’tı.
Bir kısım okuyucunun ne dediğini duyar gibiyim: “Vay canına
sayın seyirciler!”
Neyse, biz devam edelim izninizle…
Reel Kurdaki Birikimli Sapma Düzeyi - Yıllık
140
130,47
120
104,28
100
80
107,18
100,20
81,10
70,28
60
54,04
77,61
77,65
87,35
81,18
77,34
49,33
40
34,81
20
12,57
0
2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016
2002 Yılından başlayan sapma grafiğinde tepe noktanın 2007
yılında %130,47 ile oluştuğu, sapmanın 2008 yılında
gerçekleşen devalüasyon ile %87,35’e gerilediği, 2008-2012
döneminde devamlı olarak %80’in üzerinde kaldığı görülüyor.
Dönemin tamamında Türkiye’de, sürekli olarak
TL’nın
nominal değerini reel değerinin üzerinde tutan bir kur
rejiminin uygulandığı yukarıdaki grafikte net bir şekilde
ortadadır.
Sıcak paranın bizim gibi ülke yönetimlerince istenmesinin
birkaç önemli sebebi vardır. Yüksek döviz girişi sayesinde
enflasyon seviyesinin aşağıda tutulmasının mümkün
olabilmesi, ülke içerisinde üretilenden çok tüketme
imkanının yaratılması, dolayısıyla ithalatın teşvik edilmesi
bu sebeplerin en önemlileridir. Bu durum, ülkeleri yöneten
iktidarlar için kamuoyu desteği demektir.
Bu arada, detaylı tabloda gösterdim $ kurunun reel değerine
göre maksimum yükselme seviyesi 4,60’lar gibi duruyor.
Elbette, gerçekleşen devalüasyonlar nedeniyle önceki
yıllardakine göre şu anda daha fazla reel kura yaklaşmış
durumdayız. Bu nedenle, önümüzdeki dönemde enflasyonda bir
sıçrama
olması
şaşırtıcı
olmaz.
Tabii,
uluslararası
konjonktürdeki gelişmeler ve spekülatif ataklarla birlikte böyle
bir sıçramanın reel kur endeksinin hesaplama mantığı
gereğince TL’nın daha fazla değer kaybına yol açma olasılığı
da her zaman mevcuttur. Ya da herşeye rağmen yine/yeniden
değerli TL politikası sürdürülür. Faizler yukarı çekilir, bu yöndeki
nominal kuru (TL değerini) reel kurun üzerinde tutan politikalara
devam edilir, milli sanayi/ tarım/hayvancılık ithalatçılıktan
geçinmeye (Ne kadar geçinebilirse) yönlendirilir.
Temel kural, ulusal zenginliğin kalıcı olabilmesi için ulusal
üretime dayanması gerektiğidir. Değerli milli para politikasının
kalıcı olması uluslararası konjonktürdeki gelişmelere bağımlılık
yarattığından arzu edilmemelidir. Öte yandan, çok uzun dönem
uygulanması hem yapısal sorunlara yol açmakta, hem de sıcak
para bağımlılığı yarattığından ekonomik kırılganlığı devamlı
hale getirmektedir.
Son vermeden önce bir hususu daha belirtmekte fayda
görüyorum. Milli gelir hesaplamaları ülkelerin ulusal paraları
üzerinden yapılmakta ve sonradan uluslararası karşılaştırmaya
imkan vermek amacıyla nominal kurlardan (Genellikle $’a)
yabancı paraya çevrilmektedir. Bulunan milli gelir rakamını
nüfusa böldüğünüzde ise kişi başı milli gelir rakamı
bulunmaktadır. Buradaki kritik nokta şudur: “ülke parasının
yabancı para türü karşısındaki nominal kur değeri, reel kur
değerinden ne ölçüde yüksekse (yani, ulusal para olması
gerekenden ne ölçüde değerli ise) ülkenin milli geliri ve
kişi başına milli geliri o oranda yüksek hesaplanacaktır.
Yine tablodan bakarak kabaca söyleyelim; Türkiye’nin 2016
yılındaki (nominal kurlara göre hesaplanmış) yabancı para
bazındaki milli gelir rakamları yaklaşık %35 oranında yüksek
hesaplanacaktır/hesaplanmaktadır.
Son söz: ürettiğinizden çok tüketerek, tasarruf ettiğinizden çok
harcayarak ve devamlı borçlanarak nereye kadar?...
Download