Osmanlı’nın Son Dönem Siyasal Akımlar ve Tek Parti Dönemi II. Meşrutiyet dönemi Osmanlı devletinde ilk anayasal yönetim “meşruti monarşi” denemesi 1876’da II Abdülhamit’in ilan ettiği I. Meşrutiyet’le başlamıştır. Kısa süren bu dönem (yaklaşık 1 yıl) Padişah tarafından anayasanın (Kanun-i Esasi) askıya alınması ve parlementonun fesh edilmesiyle 1878’de son bulmuştur. II. Meşrutiyet 30 yıl sonra 1889 yılında kurulan İttihat ve Terakki Cemiyetinin (İTC) faaliyet ve eylemleri sonucu 1908 yılında ilan edilmiştir. 1908 yılında Yüzbaşı Resneli Niyazi’nin dağa çıkması ve isyanın Binbaşı Enver tarafından desteklenmesi sonuç getirmiştir 1908 yılında II. Abdülhamit yeniden Kanun-i Esasiyi kabul etmiş ve kendisinin de katılımıyla Meclis-i Mebusan toplanmıştır. 1913’e kadar bu dönem "İTC’nin Denetleme İktidarı " diye de anılmaktadır. 1913 Bab-ı Ali Baskını II. Meşrutiyet dönemi Bu dönemin önemi siyasal partileri: Prens Sabahattin’in önderliğinde kurulan "Osmanlı Ahrar Partisi " Osmanlıcılık ve Adem-i Merkeziyetçilik 1911’de kurulan ve katıldığı il seçimde İTC’yi mağlup ettiğinden 1912 seçimlerinde İTC’nin şiddetine maruz kalan " Hürriyet ve İtilaf Fırkası ". Bu fırka tüm muhalifleri tek çatı altında toplayan birleşik muhalefet partisi gibi olmuştur. Osmanlı Demokrat Fırkası İttihadı Muhammedi Fırkası Islahat-ı Esasiye-i Osmaniye Fırkası Bu dönemde siyasal görüş olarak: İslamcılık, Garpçılık, Türkçülük ve Sosyalizm akımlarının değişik düzeylerde temsili görülmüştür. Üç Tarz-ı Siyaset (Y. Akçura) Osmanlıcılık: farklı cemaatleri Osmanlı tahtı etrafında birleştirme yönündeki ülkü İslamcılık: İslâmî uygulamaları ve İslâm ümmeti içerisindeki dayanışmayı esas alarak İmparatorluğa hayat vermeyi amaçlayan ülkü Türkçülük: Türki halkları Osmanlı bayrağı altında birleştirmeyi amaçlayan ülkü Bu üç yaklaşımın dışında İslâmî gelenekçiliğe ters düşen Avrupa uygulamalarını ve düşüncelerini benimseme eylemi olan Batıcılık akımı da daha sonra karşımıza çıkmaktadır Osmanlıcılık II. Mahmut “Ben tebaamın Müslüman’ını camide, Hristiyan'ını kilisede, Musevi'sini havrada fark ederim. Aralarında bir fark yoktur . Cümlesi hakkında muhabbet ve adaletim kavisi ve hepsi hakiki evladımdır” Bu düşünce Osmanlı’da yer alan farklı milletlerden (Müslüman milleti, Rum Milleti, Ermeni Milleti ve Yahudi Milleti) eşit siyasal hak ve ödevlere sahip bir Osmanlı vatandaşı oluşturmayı amaçlamaktadır. II. Mahmut’un bu fikri Mustafa Reşit Paşanın ilan ettiği Gülhane hatt-ı hümayunu( Tanzimat fermanı) daha sonra da Islahat Fermanı ile hukuki alanda gerçekleştirilmeye çalışılmıştır Temel amacı Batı’da gelişmeye başlayan milliyetçilik akımlarına karşı Osmanlı vatandaşlığı fikrini yerleştirmektir. Osmanlıcılık Ortak nokta ne olacak? N. Kemal “Vatan” olarak cevaplandırıyor Bu fikir II. Abdülhamit tarafından da devam ettirilmiştir. 1876 anayasası “Devleti Osmaniye tabi’yetinde bulunan efradın cümlesine herhangi din ve mezhepten olur ise olsun bila istisna Osmanlı ta’bir olunur” Osmanlıcılık, yani inanç ve dil gözetmeksizin bütün tebaanın yeni meşruti devlette eşit haklara sahip sadık yurttaşlar haline geleceği düşüncesi, 1908 Devrimi’nin resmî ideolojisiydi ve Osmanlıcılık yanılsamasının 1913’te tümden yıkılmasına kadar da öyle kaldı. Daha sonra başta Rum, Bulgar ve Ermenilerin özerklik emelleri gütmeleri hatta Müslüman Arnavutların bile Arnavut’luğu Osmanlı kimliğine tercih etmeleri bu ülkünün gerçekleşmesi güç bir hayal olduğunu ortaya koymuştur. İslamcılık Gayr-i Müslim unsurların özgürlük, bağımsızlık vb. talepleri sonrası Müslüman unsurlarının bir arada tutulması bir ülkü olarak benimsenmiştir. Sosyal bir proje ve Siyasal bir ideoloji olarak 2 tür İslamcılıktan bahsetmek mümkün. 1. Sosyal proje: Devletin içinde bulunduğu durumun nedeni olarak dinin gereklerinden uzaklaşmış bulunmak görülmüştür. Çözüm yeniden dine dönmek toplumsal hayatı yeniden İslam’a göre düzenlemekten geçmektedir. Reform hareketleri bu anlamda eleştirilir. En önemli eleştiri bu dönemde yapılan düzenlemelerle Gayr-i Müslim tebaanın kayırıldığı, imtiyazlı hale geldiği ve “hakim millet” anlayışından geri adım atıldığı eleştirileri. İslamcılık Siyasal bir ideoloji: Sadece Osmanlı’da değil dönemin tüm imparatorluklarında az çok dini unsurların kullanıldığını görüyoruz. II. Abdülhamit hem iç hem de dış politikada Halifelik kurumunun gücünü kullanmayı amaçlamıştır. Ülke içerisinde tebaayı birleştirmek için bir bayrak. Ülke dışında emperyalizme bir karşı koyma aracı. Cemalettin Afgani, Muhammed Abduh gibi düşünürlerin fikirleri üzerinden gelişmeye başlayan “İslam dini düşüncesi Rönesansı” akımı, dönemin Osmanlı aydınları arasında oldukça rağbet görmüştür. Ör: Sırat-ı Müstakim ve Sebilü’r Reşad dergilerinde bu fikirlerin yansımaları olan yazılar yayınlanmaya başlanıyor. İslamcılık düşüncesini benimseyen aydınlar milliyetçilik fikrinin karşısındadır. Ör: Ahmed Naim Türkçülük bir çeşit ırkçılıktır ve İslam’da ırkçılık yasaktır. Buna rağmen bazılaırnda Osmanlı’ya dayalı bir milliyetçilik fikrinin olduğunu görüyoruz (ör: Mehmet Akif) 2. İslamcılık İslâmcılık fikrinin oluşumunu etkileyen sebepler XIX. yüzyılda Müslümanlar eğitim, ilim ve teknoloji alanındaki gelişmeler alınırken Batı’nın fikirlerine karşı kendini koruma fikri 2. Tanzimat tecrübesi ve bilhassa Islahat Fermanı’nın getirdiği Müslüman-gayri Müslim eşitliğinin sebep olduğu toplumsal huzursuzluk 3. XIX. yüzyıl ortaları, Avrupa devletlerinin İslâm ülkelerini doğrudan işgal ve ilhakıyla ve sömürge durumundaki Müslümanların Halife sıfatıyla Osmanlı Devleti’nden yardım talepleri. Bu durum Osmanlı aydınlarının dikkatlerini sınır ötesi İslâm dünyasının gerçeklerine çevirdi ve bu yöndeki gelişmeler giderek dünya İslâm dayanışması fikrinin olgunlaşmasını sağladı. O zamana kadar aralarında ciddi bir organizasyon bulunmayan İslâm milletleri birleşip bir güç oluşturabilirlerse Avrupa’nın ilerleyişi durdurulabilecekti. Din bu kapsamda bir ideolojiye dönüşecek ve birleştirici bir unsur olarak kullanılabilecekti. 1. Türkçülük İmparatorlukta yer alan Müslüman tebaanın bir kısmının da özgürlük ve bağımsızlık talepleriyle ortaya çıkması sonucu bu sefer Türki unsurların ortak bir kimlik etrafında bir arada tutulabilir mi sorusunu gündeme getirdi. Kültürel Türkçülüğün hız kazanması II. Abdülhamid döneminde gerçekleşti. Bu dönemde Macar Türkologları’nın artan çalışmaları, Orhon yazıtlarının Vilhelm Thomsen tarafından 1893 yılında okunması gibi gelişmeler Türklük araştırmalarına hız kazandırdı Türkçülük Bu devirdeki Türkçülük hareketinin ilginç bir özelliği de Rus müslümanlarının tesiridir. Bu alanda bilhassa Gaspıralı İsmâil Bey’in çabalarına ve 1883’ten itibaren Bahçesaray’da Kırım Türkçesi’yle yayımlanarak Osmanlı entelektüelleri tarafından okunanTercüman gazetesi önemli rol oynamıştır. Bu kapsamda Yusuf Akçura’nın “Üç Tarzı Siyaset” çalışması Türkçülük ideolojisinin manifestosu olarak kabul edilmiştir. Türk tarihi ve Türkçe üzerine yapılan çalışmalar yayınlanan eserler, gazeteler youluyla İmparatoluğun Türk unsurunun ön plana çıkarılması ve Türkçülük ideolojisinin yayılması amaçlanmıştır. Akımın önemli ideologlarından biriside Ziya Gökalp’tir “Türkçülüğün Esasları” isimli eserinde Türkçülüğü 3 gruba ayırır: Irki Türkçüler: ulusu ırka eşit görürler Kavmi Türkçüler: Ulusu kavim zümresiyle eş tutarlar. Aynı ebeveynden türemiş içerisine hiç yabancı karışmamış bir zümre demektir kavim bu anlamda saf bir Türkçülüğün mümkün olmadığını ifade eder Coğrafi Türkçüler: ulusu, aynı ülkede oturan halkların bütünü olarak tanımlamaktadır. Gökalp’in fikirleri daha sonra Atatürk tarafından da benimsenen ırktan bağımsız vatandaşlık esasına bağlı milliyetçilik fikrinin oluşumunda etkili olmuştur. Akçura’nın Türkçülüğü daha çok ırk unsuru üzerine dayalı bir ideoloji, Gökalp’in Türkçülüğü ise İmparatorluğun farklı unsurlarını da içerisine alan bir Türkçülüktür. Türkçülük Türkçülük çalışmalarının önemli merkezlerinden birisi de 1911 yılında kurulan TürkYurdu Cemiyeti tarafından çıkartılan TürkYurdu dergisi olmuştur. Cemiyet 1912 yılında Türk Ocaklarının kurulmasını müteakip bu kuruluşa katılmıştır. Ocak, politika dışı kalıp çoğunlukla kültürel faaliyetler gerçekleştirmeyi amaçlamıştır. İstanbul başta olmak üzere ülke genelinde açılan şubeleriyle Türk kültürünün tanıtılması için çeşitli etkinlikler gerçekleştirmiştir. II. Meşrutiyet dönemi Bu dönemin en önemi özelliği " siyasal/hükümet istikrarsızlığıdır " 1908-1909 döneminde 9 aylık dönemde tam beş kez hükümet değişmiştir (Ort. 2 ay) Bu istikrarsızlık daha sonrada devam etmiştir. 1913 yılına kadar 9 hükümet kurulmuştur (Ort.6 ay) Suikastler, baskınlar vb. siyasal olaylarda cabası 1911 ara seçimleri ve İTC’nin şiddet yoluyla propagandası sonucu 1912 seçimlerini kazanması “sopalı seçimler”. Bu dönemin diğer bir önemli gelişmesi Sultan Abdülhamit tarafından kabul edilen "Hatt-ı Humayun’dur (1908)" (anayasa değişikliği). Kanun önünde eşitlik, yaşam hakkının, kişisel hürriyetlerin, konut dokunulmazlığının korunması, eğitim, seyahat, toplanma özgürlüğü, memur güvencesi, gazetelerden sansürün kaldırılması II. Meşrutiyet dönemi Özetle bu dönemin en önemi özellikleri: Politik olarak tutarlı bir parti siyasetinin olmaması (İTC bürokratların partisi) Ülke savaşa giderken yaşanan siyasal istikrarsızlık " Dar kadroculuk politikası" nedeniyle kurumsal veya kolektif aklın yerine bireysel arzu ve heveslerin devlet politikasını belirlemesi Tecrübesiz ve genç bir kadronun devlet yönetimini ele geçirmesi Komitacılık ve vatanseverlik Halktan gelip istibdata karşı oldular ancak kısa bir süre sonra halktan kopup kendileri istibdat uygulamaya başladılar Kurtuluş Savaşı Dönemi 1918 Mondros Mütarekesi- 1923 Cumh. İlanı arası dönem “Kurtuluş ve yeniden kuruluş dönemidir” Başta Mustafa Kemal olmak üzere çoğunluğu askerlerden oluşan bir ekip öncelikle İstanbul merkezli bir kurtuluş çaresi aramışlar başarısız olununca Anadolu Hareketini örgütlemek üzere bu bölgeye geçilmiştir. 23 Nisan 1920 tarihinde toplanan ilk mecliste 66 seçim bölgesinden toplam 337 vekil toplanmıştır. Meclisin ilk dönemi olan 1920-23 tarihleri arasında mecliste yer alan “birinci grup” ve “ikinci grup” arasında zaman zaman sert tartışmalar geçse de oldukça demokratik bir tutum sergilenmiş ve önemli kanunlar görüşülmüştür (ör Teşkilat-ı Esasi-1921 Anayasası) Kurtuluş Savaşı Dönemi Dönemin Meclisindeki iki en önemli siyasi aktörleri: Birinci grup- Atatürk önderliğinde 1921 yılında kurulan “Anadolu ve Rumeli Müdaafa-i Hukuk Grubudur” İkinci Grup- Diğer vekiller tarafından 1922 yılında kurulan “İkinci Anadolu ve Rumeli Müdaafa-i Hukuk Grubudur” Bu iki grup ülkenin düşman işgalinden kurtulması konusunda atılacak adımlar konusunda hemfikirdir. Gruplar arasındaki temel farklılık kurtuluştan sonra izlenecek politikalara ilişkin olmuştur. Kurtuluş Savaşı Dönemi Örn.Tartışmalı konulardan birisi: Saltanat ve hilafetin durumudur. M. Kemal paşa tarafından dönemin başlangıcında verilecek mücadelenin “saltanat ve hilafetin kurtuluşu” için olduğunu belirtilip sonrasında “milli egemenlik ve cumhuriyet rejimi” söylemi kurucu kadro arasında fikir ayrılıklarına yol açmıştır. Diğer bir ayrılık konusu da “tek adamlık” konusunda olmuştur. İkinci grup meclis yetkilerinin bir kısmının başkomutana devredilmesi, Meclis başkanlığı, bakanlar kurulu başkanlığı, vekil seçimlerinde aday göstermesi şeklinde M. Kemal’in şahsında toplanan yetkilerin milli egemenlik ilkesiyle bağdaşmadığını ileri sürerek itiraz etmişlerdir. Tek Partili Cumhuriyet Dönemi İki grup arasındaki tartışmalar 1923 yılında yenilenen seçimlerden sonra da devam etmiştir. (örn Lozan ant. kabulü 213/287, Cumh. İlanı 184/287) Fikir ayrılıkları modernleşme hareketlerinin bir an önce gerçekleşmesi veya zamana yayılarak yapılması konusunda da yaşanmıştır. 2. grup 1924 yılında Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını kurmuş, ancak 6 ay sonra parti kapatılmıştır. Parti kurulmasıyla ilgili diğer bir deneme bizzat Atatürk’ün talebiyle Ali Fethi Okyar tarafından Serbest Cumhuriyet Fırkasının kurulmasıdır. Ancak bu partide sadece 4 ay sonra kapatılmıştır. Tek Partili Cumhuriyet Dönemi Bu dönemin en önemli özellikleri: Meclisteki birinci ve ikinci grup ayrımı Cumhurbaşkanı M. Kemal ve Başbakan İ. İnönü başkanlığında radikal değişikliklerin yaşandığı bir dönem olmuştur. Muhalif hareketler açısından İstiklal mahkemeleri önemli bir tehdit olmuştur 1925Takrir-i Sükun kanunu CHP’nin devlet partisi haline gelerek parti devlet bütünleşmesi (1936 tarihli genelge) Atatürk İnönü tartışması.