CARİ İŞLEMLER DENGESİ

advertisement
CARİ İŞLEMLER DENGESİ
Son yıllarda sıkça duyulan terimlerden birisidir “cari açık”. Çoğu kimse bir yerlerde cari açık
ile ilgili bir şeylerden bahsederek ekonomik görünüm ile ilgili bir yargı ortaya koymaya
çalışır. 1990’lı yıllarla birlikte (küreselleşme eğiliminin hız kazanması) yaşanan yüksek cari
açıklar, ekonomilerin krizlerle karşı karşıya gelmelerine neden olduğu gerekçesiyle “kötü bir
makroekonomik gösterge” olarak nitelenmektedir. Peki nedir cari açık? Cari açık olursa ne
olur? Kamudan kaynaklanması ya da özel sektörden kaynaklanması bir şeyi değiştirir mi? vs
gibi konular aşağıda tartışılacaktır.
Cari işlemler dengesi denildiği zaman, Ödemeler Bilançosu içerisindeki dört (4) ana hesaptan
(1. Cari İşlemler Hesabı 2. Sermaye- Finans Hesabı 3. Net Hata Noksan 4. Resmi Rezervler)
birincisi akla gelmektedir. Cari işlemler denildiğinde bir ülkenin başka ülkelerle yapmış
olduğu, mal-hizmet ve gelir hesapları sonucunda döviz kazandırıcı ve kaybettirici işlemler
kastedilmektedir. Aşağıdaki kategorize cari işlemler hesabının bileşenlerini göstermektedir:
A. Cari İşlemler Dengesi
1. Dış Ticaret Dengesi
Mal İhracatı
Mal İthalatı
Parasal Olmayan Altın
2. Hizmetler Dengesi
Taşımacılık
Turizm
İnşaat Hizmetleri
Sigorta Hizmetleri
Finansal Hizmetler
3. Gelir Dengesi
Ücret Ödemeleri
Doğrudan Yatırımların Gelirleri (faizler; kar payı; hisse geliri vs.)
Pörtföy Yatırımları Gelirleri
4. Cari Transferler
Cari işlemler hesabı için yukarıdaki kategorize, başka bir ifadeyle net ihracat gelirleri, mal ve
hizmet ihracatı ile mal ve hizmet ithalatı; sermayenin yurtdışı hizmetlerinden elde edilen net
faiz, kira ve kar gelirleri yani net dış varlıklardan sağlanan gelir ile net karşılıksız transferler
şeklinde de ifade edilebilir.
Bu işlemler sonucunda eğer bakiye pozitifse, cari işlemler hesabının fazla (cari fazla) verdiği;
eğer bakiye negatifse cari işlemler hesabının açık (cari açık) verdiği söylenir. Denklik durumu
ise Cari İşlemler Hesabı Dengesini ifade etmektedir.
Cari işlemler dengesindeki en önemli alt kalem, dış ticaret dengesi denilen mal ticaretinden
(mal ihracatı ile mal ithalatı) oluşmaktadır. Çünkü cari dengeyi şekillendiren en önemli kısım
burasıdır. Eğer cari fazladan söz ediliyorsa ihracat fazlası; cari açıktan söz ediliyorsa da
ithalat fazlası söz konusu demektir. Başka bir ifadeyle, cari açıktan söz edilmesi, bir
ekonominin gelirinden daha fazlasını harcaması, ürettiğinden daha fazlasını tüketmesi
(tasarrufların azlığı) anlamına gelmektedir. Yani Bir ekonomide cari açık varsa tasarruf açığı
da var demektir ve Şekil-1’de gösterilmektedir.
Şekil- 1. Türkiye’de Tasarruf (S/Y) Yatırım (I/Y) /GSYİH (%) 1987-2012
30
25
%
20
15
10
5
I/Y
20
11
20
09
20
07
20
05
20
03
20
01
19
99
19
97
19
95
19
93
19
91
19
89
19
87
0
S/Y
Kaynak: Dünya Bankası İstatistikleri (wdi)
Cari açık bir problem olarak görülürken, üretim yapısı dış dünyaya bağımlı olan (ithalata
bağımlı) Türkiye gibi çoğu ekonominin kendi dinamikleriyle dengeye gelememesi (tasarruf
yatırım dengesini sağlayamaması) özellikle cari açığın ne kadar olması gerekliliğinden çok,
sürdürülebilirlik kavramını ön plana çıkartmaktadır. Sürdürülebilirlik için bazı göstergeler
kullanılmakla birlikte, en önemlilerinden birini Cari Açık/GSYİH değeri oluşturmaktadır.
İktisat yazınında bu oranın yaklaşık %4 - 5’e yaklaşması bir eşik değer ve kriz sinyali olarak
algılanmaktadır. Dolayısıyla cari açık finanse edildiği takdirde bir sorun olarak
görünmemektedir.
Şekil - 2. Türkiye’de Cari İşlemler/GSYİH (%) 1987-2012
4
2
2011
2010
2009
2008
2007
2006
2005
2004
2003
2002
2001
2000
1999
1998
1997
1996
1995
1994
1993
1992
1991
1990
1989
1988
-2
1987
0
-4
-6
-8
-10
-12
CA/Y
Kaynak: OECD
Şekil- 2. özellikle son yıllarda Türkiye’de ciddi bir cari açık meselesini gözler önüne
sermektedir. Bununla birlikte hem 1994 hem de 2001 krizleri öncesinde Türkiye yükselen cari
açıkların ekonomik krizlerle sonlanması hususunda tecrübe sahibidir. Son dönemde
Türkiye’nin kendinden kaynaklanan bir ekonomik kriz yaşamaması, cari açık konusunda bir
problemin olmadığını ortaya koymaktadır (yüksek cari açıklar elbette her zaman bir risk
unsurudur).
Cari açığın kaynağı üzerine 1
1980’li yıllara kadar cari açıklar konusunda iyimser görüşler hakimdir. Buna göre,
1) “yatırım artışı sonucu oluşan cari açık doğaldır, böyle oluşan cari açığın bir sorun
olarak görülmemesi gerekmektedir. Kamu kesiminde (bütçede) önemli açıklar yoksa ve
özel tasarruf oranı da gerilemiyorsa, cari açıktan çekinmek ve dolayısıyla bir politika
önlemi de almak gerekmez.”,
2) “eğer cari açık kamu kesiminden kaynaklanmıyor ve özel kesimin davranışları ile
belirleniyor ise, bir önlem almak gerekmez.”,
3) “1980’lerde IMF’deki başlıca iktisatçılar da “kamu kesiminde önemli açıklar yoksa,
cari açık için endişe etmek ve önlem almak gerekmez” görüşündeydiler.
Bu iyimser görüşler özellikle 1978-1979 Türkiye, 1982 Brezilya, Meksika ve Şili’de yaşanan
bunalımlar sonucunda tersine çevrilmiş, bir çok iktisatçının cari açıkla ilgili bakışı
değişmiştir. Özellikle 1994-1995 Meksika krizinden sonra IMF, “nereden kaynaklanırsa
kaynaklansın, büyük cari açıklar sürdürülemez” görüşünü benimsemiştir.
Peki cari açık nasıl sürdürülebilir?
Cari açığın finanse edilmesi, sürdürülebilmesi, üzerine farklı görüşler ileri sürülmektedir.
Öncelikle açıklar, sermaye-finans hesabındaki fazlalıklarla finanse edilebilmektedir. Yalnız
buradaki asıl vurgu, sermaye- finans hesabındaki uzun vadeli ve borç yaratmayan
kalemleredir. En çok istenilen ise, doğrudan yabancı sermayenin ülkeye gelmesi ile ilgilidir.
Diğer taraftan, dış borçların vadelerinin uzaması, dış borçların GSYİH içerisindeki payının en
azından artmaması da sürdürülebilirlik adına önemlidir. Burada çok önemli başka bir durum
ortaya çıkmaktadır o da ülkenin kolayca yabancı sermayeyi çekebilmesi ve/veya
borçlanabilmesi meselesidir. Bu sadece içinde bulunulan dönem için değil gelecekte
ekonominin içinde bulunduğu ortamla da (beklentiler) ilgilidir. Yabancı sermaye güven
duymalıdır; borç veren kreditörler borç vermede gönüllü olmalıdır, dünyadaki fon akışını
engelleyen unsurlar olmamalıdır. Başka bir ifadeyle, daha yüksek bir dış dünya faiz oranı vb.
gibi nedenlerle yurtdışı kaynakların yerli ülkeye gelmesi engellenmemelidir.
Cari denge kriz dönemlerinde iyileşmektedir. 1994-2001-2009 krizleri bunun açık göstergesi
olarak Şekil- 2’den izlenmektedir. Bu durum aslında Türkiye’nin üretim yapısının dışa
bağımlılığı ile ilgilidir. Üretim kapasitesinin daralması, ithalatı azaltmakta dolayısıyla cari
denge iyileşmektedir. Dolayısıyla ithalatı yapılan malların üretimini yapabilmek cari açığı
iyileştirebilecektir (Ek- 1’deki istatistiklere bknz.).
Sonuç yerine
Cari açıkla büyümesini sürdüren Türkiye gibi ekonomiler, açıklarını finanse edebildiği
takdirde cari açık sorun yaratmayacaktır. İthalat miktarını azaltıp ihracat miktarını arttırmaya
çalışarak dış ticaret dengesini düzeltmek cari denge sorununu halledebilecektir. Gelişmekte
olan ülkeler için bu durum zor olsa da ekonomide yapısal dönüşümlerini gerçekleştirerek
zamanla bunu başarabileceklerdir. Diğer yandan eğer ekonomi bunu başaramıyorsa, açıkların
finanse edilebilmesi önemli bir konu halini almaktadır. Bunun için ülkeye dış dünyadan
1
Ayrıntılı ve teknik olarak bknz: Ercan Uygur, Türkiye’de Cari Açık Tartışması, Türkiye Ekonomi Kurumu
Tartışma Metni 2012/25 http ://www.tek.org.tr
kaynak girişi gerekmektedir. Dış dünyadan ülkeye gelebilecek kaynaklar ise öncelikle
istikrarlı (ekonomik ve siyasi) bir ortamı aramaktadır. İkincisi ise dünyada fonların
bolluğudur. Eğer cari açık finanse edilebiliyorsa mesele yoktur, ama asıl sorun ekonomide
işler kötüye gittiğinde ortaya çıkacaktır. Onun için işler tersine dönmeden gerekli tedbirler
alınmalı ve hemen her iktisatçının önemini vurguladığı “Türkiye’nin yapısal sorunları” nın
çözülmesi için harekete geçilmelidir: 1. Eğitime önem verilmeli, 2. Tasarruflar arttırılmalı, 3.
İthalata bağlı büyümenin önüne geçilmeli, 4. Vergi sistemi düzenlenmeli, 5. Enerji ithaline
çözüm bulunmalıdır…
EK- 1. Türkiye’nin Dış Ticaret İstatistikleri
DIŞ TİCARET - YILLIK (Milyon $)
YILLAR
İHR / İTH
İHRACAT Değ.% İTHALAT Değ.% DENGE HACİM
%
1990
12.959
11,5
22.302
41,2
-9.343
35.261
58,1
1991
13.593
4,9
21.047
-5,6
-7.454
34.640
64,6
1992
14.715
8,2
22.871
8,7
-8.156
37.586
64,3
1993
15.345
4,3
29.428
28,7
-14.083
44.773
52,1
1994
18.106
18,0
23.270
-20,9
-5.164
41.376
77,8
1995
21.637
19,5
35.709
53,5
-14.072
57.346
60,6
1996
23.224
7,3
43.627
22,2
-20.402
66.851
53,2
1997
26.261
13,1
48.559
11,3
-22.298
74.820
54,1
1998
26.974
2,7
45.921
-5,4
-18.947
72.895
58,7
1999
26.587
-1,4
40.671
-11,4
-14.084
67.258
65,4
2000
27.775
4,5
54.503
34,0
-26.728
82.278
51,0
2001
31.334
12,8
41.399
-24,0
-10.065
72.733
75,7
2002
36.059
15,1
51.554
24,5
-15.495
87.613
69,9
2003
47.253
31,0
69.340
34,5
-22.087
116.593
68,1
2004
63.167
33,7
97.540
40,7
-34.373
160.707
64,8
2005
73.476
16,3
116.774
19,7
-43.298
190.251
62,9
2006
85.535
16,4
139.576
19,5
-54.041
225.111
61,3
2007
107.272
25,4
170.063
21,8
-62.791
277.334
63,1
2008
132.027
23,1
201.964
18,8
-69.936
333.991
65,4
2009
102.143
-22,6
140.928
-30,2
-38.786
243.071
72,5
2010
113.883
11,5
185.544
31,7
-71.661
299.428
61,4
2011
134.907
18,5
240.842
29,8 -105.935
375.749
56,0
2012
152.462
13,0
236.545
-1,8
389.007
64,5
Kaynak: Dış Ticaret Müsteşarlığı
-84.083
Download