YENİ MALİYE POLİTİKASINA KARŞI ESKİ MALİYE POLİTİKASI* Alvin HANSEN Çev. Ufuk GENCEL* Kamu borcu kavramının doğası ve kullanımı hakkında antik zamanlardan modern zamanların başlangıcına kadar değişen düşünceler, düşünce tarihinin son derece ilginç bir bölümünü oluşturur. Thomas Aquinas gibi skolastik ilahiyatçılar borçlanmaya son derece karşıydılar1. Bu tutum yalnızca kilisenin faize karşı olan resmi tutumundan değil aynı zamanda kamu borcunun başlı başına ahlak dışı olduğu inancından kaynaklanıyordu. Modern zamanların başlangıcındaki politik filozoflar hazinedeki değerli malların artışını borçlanmaya tercih ediyorlardı. Örneğin Jean Bodin devlet gelirinin yalnızca altı kaynağını onaylıyordu: Kamu girişimi, fetihler, ("seyrek" olmakla birlikte) hediyeler, müttefiklerin yıllık katkıları, gümrükler ve vergiler. Hak ve unvan kullanılarak gerçekleşen ticari ilişkilerin zararlı olduğunu düşüyor ve yüksek faizli borçlanmayı da "prenslerin iflası" olarak görüyordu. Ona göre acil durumlar ancak hazinedeki birikimle karşılanabilirdi. Olağan dışı vergi ve borçlar da ancak savaş halinde haklı görülebilirdi2. Thomas Hobbes ise yaklaşımında daha gerçekçiydi. Yalnızca kamu girişiminden sağlanan gelirlerin sınırlı olduğunu kabul ediyordu. Hükümet harcamalarının artışı karşısında monark vergiye başvurmalı hatta zaman zaman kamudan borçlanabilmelidir3. Adam Smith bu noktada Hobbes'dan ayrılarak eski geleneğe döndü. Ona göre yalnızca savaş dönemlerinde borçlanmaya gidilmelidir. Smith, bir yandan orduların ve gereksiz lükslerin devletin olağan gelirlerini tüketirken, ticaretin ve fabrikaların büyümesiyle Avrupalı monarkların tasarruf gücünü kaybettiklerini gözlemliyordu. Bireylerin borca girmekle devleti taklit ettiklerini * Alvin Hansen, “ Fiscal Policy, New and Old”, in: R.H. Fink and J. C. High, A Nation in Debt: Economists Debate the Federal Budget Deficit, 1987, pp. 52-57. * D.E.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye Bölümü Araştırma Görevlisi 1 Cf. E. R. A. Seligman, article on "Public Finance" , Encyclopedia of the Social Sciences, Vol. 12, p. 641. 2 Six livres de la Republique, Book VI. Chapter 2, especially pp. 655-56, 661, 671, 680-83, 690-92. 3 English Works of Thomas Hobbes, ed. Molesworth; Volume VI, Chapter 1. A Dialogue Between a Philosopher and a Student of the Common Laws of England, pp. 10-22. 1 ve bu durum sonucunda ortaya çıkan devasa borçların uzun vadede Avrupa'nın tüm büyük devletlerini yıkıma uğratacağını savunuyordu4. Benzer şekilde Hume'da çağdaş maliyeyi eski zamanların hazine birikimi ile karşılaştırıyor ve çağdaş yöntemleri pek yararlı bulmuyordu. “Bugün için modern anlamda alınan tedbirler, kamu gelirlerinin ipotek altına alınmasından ibaret olup, bunlar son derece yıkıcı etkiler meydana getirmektedir”. Daha önceki dönemlerde "savaş esnasında devlet bütçesinin açık vermesi, en azından endüstriye geçici bir teşvik sağlamış ve bir dereceye kadar savaşın kaçınılmaz felaketlerinin yıkıcı etkisi hafifletilmiştir". Borçlarla finanse edilen savaşlar daha yıkıcı olmuştur. Çünkü piyasada "stokların dolaşımıyla" mal ve paraların "dolaşımı" arasındaki benzerlik aldatıcıdır. Borçların faizlerini ödemek için alınan vergiler, endüstri üzerinde bir yük getirmektedir. Hükümetin, devlet tahvillerine sağladığı güvenceler bir çok dezavantaja sahiptir. Bu durum spekülasyona yol açarak gelir dağılımını bozmakta, ülkeyi yabancı finansörlere bağımlı hale getirmekte, "yararsız ve pasif bir hayatı teşvik etmektedir.5" Savaşlar ve Kredi Kurumlarının Gelişmesi Politik filozofların düşüncesi ne olursa olsun orta çağın başından beri ticaretin yayılması ve savaşlar, hem kamu hem de özel borçlanmayla sıkı sıkıya ilişki halinde olmuştur. Birkaç yüzyıl boyunca kısıtlı fonlarla işleyen kredi kurumları artan ihtiyaçları karşılamak üzere yavaş yavaş gelişmiş, nihayet borsalar ve büyük bankalar tarafından yönetilen son derece organize bir sermaye piyasasını oluşturmuştur. Bu kurumların oluşmasıyla savaş ve benzeri durumlarda, vergi koymaksızın olağanüstü harcamalara gidilmesi kolaylaşmıştır. Kredi kurumlarının gelişmesi savaşların finansmanına olanak sağlamıştır. Bu durum, kredi kullanımı yoluyla sisteme enjekte edilen alım gücündeki net artış sonucunda ekonomiyi hareketlendirmiştir. Kredinin miktarı genellikle aşırı artıyor bu da fiyat enflasyonuna neden oluyordu. Yine de savaş amaçlı kamu borçlanması, zenginlik ve gelir üzerinde vergilendirme sonucu ortaya çıkan gereksiz derecedeki sert devlet baskısını ortadan kaldırmıştır. Öte yandan kamu borçlanması ticaret ve girişimciliğe güçlü bir destek sağlamıştır. Yabancı ülkelerde ve paralı askerler vasıtasıyla 4 The Wealth of Nations, Book V, Chapter 3, Stuart Edition, pp. 724-27. Essays and Treatises on Several Subjects, Volume II, London, 1760, Essay “Of Public Credit”, especially pp. 134-42 5 2 yürütülen savaşlara da artık olumsuz bakılmıyordu. Gerçekten de 17. yy. sonunda Napolyon savaşlarının bitimine kadarki tarihlerde "savaşın sebep olduğu harcamalar ve kamu kredilerine bağlı" olarak ekonomik etkinlik ve zenginlikte ani artışlar görülmüştür. Hükümdarın bakış açısından ele alındığında savaşlar, hanedanın menfaatleri, imparatorluğun gücü ve toprakları genişletmek için gerekliydi. Kapitalizm tarihinin bu erken dönemlerinde savaşların ikincil sonuçlarının, sanayileşmenin gelişimini arttırıcı etkide bulunduğu tezi kabul edilmekteydi. Savaş hakkındaki bu iyimser görüş I. Dünya Savaşının korkunç sonuçlarıyla ortadan kalktı. Batı dünyasının en azından bir kısmında savaşların moral ve sosyal olduğu kadar, ekonomik birer felaket olarak da görülmeleri ancak I. Dünya Savaşı sonundaki ekonomik çöküntü, rejim değişiklikleri ve devrimler sonucunda mümkün oldu. Böylelikle özel ve kamu kredi kurumları pahalı savaşları finanse ederek modern kredi ekonomisini son derece güçlü bir biçimde oluşturdular. 1761 yılında İngiltere'de ulusal borcun tamamı 3 milyon sterlindi. 1815'e kadar 800 milyonun üzerine çıktı. Kamu borçlarındaki bu devasa artış hem İngiltere'deki hem de diğer ülkelerdeki kapitalistler için elverişli bir ortam sağlıyordu. Uluslararası kargaşa sonucu ortaya çıkan risk ve belirsizlik ortamında yatırımcılar İngiltere'yi yatırım yapmak için uygun bir sığınak olarak görüyorlardı. Devlet tahvillerinin alım ve satımı borsanın gelişimine yol açtı. 18. yy. boyunca borsa işlemlerinin hemen hemen tamamı devlet tahvilleri ile sınırlıydı. 1843'te Londra Borsasında kayıtlı senetlerin yüzde 70'i devlet tahvillerinden oluşmaktaydı, yüzde 10'luk bir kısım da yabancı hükümetlerin borçlarını gösteriyordu. 1875 yılında bile Londra Borsasındaki senetlerin 2/3'ünden fazlası devlet tahvillerinden oluşuyordu6. Bunun yanında modern sanayileşmenin ilk aşamalarında borçlanma ile finanse edilen kamu harcamaları oldukça olağandışı nitelik taşıyordu. Amerika Birleşik Devletleri’nde paralı yollar, kanallar, demir yolları gibi alt yapı yatırımlarına savurganca harcama yapılmıştır. Aşırı iyimserliğim getirdiği bu son derece spekülatif teşvikler, bilindiği gibi pek çok Amerikan Eyaletine ve yerel hükümet birimlerine büyük ölçüde zarar vererek finansal çöküntüye yol açtı. Büyük kısmı yabancılardan oluşan bireysel yatırımcılar bu çöküntülerde tasarruflarını kaybettiler. Fakat olaya sosyal açıdan yaklaşıldığında bu teşviklerin hızla yayılan bir sanayileşmede önemli 6 G. W. Edwards, The Evolution of Finance Capitalism, Longmans, 1938. 3 bir rol oynadığı unutulmamalıdır. Öte yandan kıta Avrupa'sında modern taşımacılık sistemlerinin özellikle de demir yolunun gelişimine bağlı olarak ortaya çıkan büyük miktarlardaki finansal ihtiyaçlar özel kaynaklardan sağlanamıyordu. Çünkü bu alandaki kurumsal gelişmenin yapısı elverişli değildi. Bu nedenle taşımacılık alanındaki büyük girişimler, daha küçük çaplı üretimin aksine Avrupa'nın hemen hemen her yerinde kamu borçlanması yoluyla finanse edilmiş ve makro düzeye ulaşarak devlet faaliyeti haline gelmiştir. O dönemde Amerika'da olmayan etkin bir kamu hizmeti geleneği de Avrupa'da bu girişimlerin başarısında önemli bir rol oynamıştır. Diğer yandan İngiltere'de, Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Kıta Avrupa'sında modern sanayileşmenin daha sonraki aşamalarında (19. yy, özellikle de ikinci yarısında) özel sektör hisse senetleri devlet tahvillerinin yerini almaya başlamıştır. I. Dünya Savaşı sonrasında özellikle de büyük bunalımın yol açtığı işsizlik sonucunda bir ekonomi politikası olarak kamu kredisi tekrar güçlü bir biçimde ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla modern sanayileşmenin tarihinde kamu kredisinin rolünün dairesel bir yol izlediğini görüyoruz. Çalışmamıza kapitalizmin ilk dönemlerinde önemli bir rol oynayan kamu kredisiyle başlamıştık, şimdi de kamu kredisinin ekonomik hayatta yeniden önem kazandığını görüyoruz. Kamu kredisinin ortaya çıkışıyla savaş harcamaları arasındaki ilişkiyi ortaya koyduk. Bu ilişki kamu borçlarının artmasında bugüne kadar temel sebep olmuştur. Vergilerden elde edilen kamu gelirlerindeki aşırı artış ise kısmen savaş tarafından ortaya çıkarılan kamu borçlarının faizlerini ödemeye yönelik kısmen de devletin faaliyet alanının giderek genişlemesinin bir sonucudur. Devletin, bireylerin can ve mal güvenliğini sağlamak gibi en temel fonksiyondan başlayan faaliyet alanı büyüyen bir sanayi sisteminin gerekliliklerine, nüfusun büyük şehirlerde yoğunlaşmasına ve giderek artan organizasyon problemlerine bağlı olarak genişlemiş ve bugünkü düzeyine ulaşmıştır. Yangın ve sel felaketlerinden korunmak, sağlık ve hastane hizmetlerini yerine getirmek ve bulaşıcı hastalıkların yayılmasını önlemek, posta, telgraf ve telefon yollarının gelişimi ile iletişimi arttırmak, suçla mücadele etmek ve demokrasinin giderek yerleşmesiyle halkın bütün kesimlerine eğitim sağlamak üzere kollektif etkinliklerde bulunmak zorunluydu. Daha önceleri büyük ölçüde özel aracılar tarafından yürütülen hizmetleri devletin üstlenmesi gerekti. Böylece kendini koruma hakkı kamu düzeyinde polis gücü ile 4 devlette toplandı. Bireyler arasındaki tartışmaların karşılıklı arabuluculuk ya da düellolarla çözülmesi kamu mahkemelerinin görevi oldu, özel eğitim kamu okullarına transfer edildi, özel hastaneler kamu hastanelerine dönüştü ve özellikle büyük bunalımdan sonra özel yardım girişimleri artan bir biçimde sosyal sigorta faaliyetleri adı altında toplandı. Üstelik modern hayat standartlarının gelişimi ve kentleşmenin yoğunlaşmasıyla birlikte kamu harcamaları, oyun alanları, dinlenme ve eğlence mekanları, kamu okulları ve diğer kamu binalarının yapımı için kullanılmaya başlanmıştır. Kamu etkinlikleri böylece bireysel hizmetlerden toplumsal hizmetlere yönelmiştir. Yakın Kapitalizmde Kamu Maliyesi 19. yy. boyunca hızla gelişen bir ekonominin gereksinimlerini karşılayacak miktarlarda tasarrufun, nasıl ve nereden sağlanacağı sorusunun cevabı arandı. Nüfus artışının ve teknolojik ilerlemenin dinamikleri girişim özgürlüğünü arttırarak özel girişimi teşvik etti. Maliye politikası piyasa ekonomisinin işleyişine mümkün olan en az düzeyde müdahaleyi amaçlamaktadır. Amerika'da Jeffersonian ve İngiltere'de Gladstonian ekolleri hükümetin işlevlerini mümkün ölçüde azaltarak toplam gelirin ister tüketim ister yatırım için olsun tamamen bireysel girişimci tarafından harcanmasını amaçlamıştır. Toplumun üretime yönelik kaynaklarının ancak gelirlerini istedikleri gibi kullanmakta serbest bireylerin tercihlerine cevap veren bir pazarın varlığıyla etkin bir biçimde değerlendirilebileceğine inanılıyordu. Kamu fonksiyonları ise "zorunlu bir fena" olarak görülmüştür. Buna göre vergiler girişimcinin üretim sürecinde kayba yol açan "verimsiz" harcamalarından ibarettir. Vatandaşların yararına olabilecek mal ve hizmet akışları her zaman vergi indirimi yoluyla arttırılabilir. Katı maliye politikası iki şeyi gerektirmekteydi. Bunlar; (1) kamu harcamalarının mümkün olan en düşük düzeye indirilmesi ve (2) piyasayı en az etkileyecek bir vergi sistemidir. Bu sistemde amaçlanan, vergi hiç yokmuş gibi gelir dağılımının etkilenmemesini sağlamaktır. Piyasa ekonomisinin en parlak döneminde en ideal kamu finansmanının bu olduğu düşünülüyordu. Bu ideal elbette hiçbir zaman gerçekleşmedi. Vergilendirme, devlet müdahaleciliği ve ileri düzeydeki kapitalizm dönemleri arasında ekonomik hayatın düzenlenmesi ve kontrol altına alınması için uygun ve son derece etkili bir araç olarak görülmeye başlandı. Merkantalist dönemde dahi vergilendirme, ister 5 üretim ister tüketim alanında olsun istenmeyen bazı etkinlikleri önlemek üzere bir politika tedbiri olarak kullanılmıştı. Maliye Politikasının Rolünde Değişim Sosyal politikanın belirtileri başlangıçta pek hissedilmemekle birlikte, son derece köklü değişikliklere dönük yeni bir amacı, ufukta görünmeye başlamıştır. Gerçi bu amaç başlangıçta ayrıntılı olarak düşünülmüş bir sosyal felsefe sonucunda değil, büyük savaşları finanse etmenin getirdiği zorunluluğa bağlı olarak ortaya çıkmıştı. Samimi sosyalistler, üretim araçlarına toplumun sahip olması gerektiği görüşüne sıkı sıkıya bağlı iken, olayların akışı sonucunda, güçlü bir gelir dağılımı aracı meydana gelmiştir. Ulusal savunmanın zorlayıcı gereklilikleri, gelirde ve mirasın vergilendirilmesinde olağanüstü imkanlar sergilemiş ve böylece uzun vadeli toplumsal amaçlara yönelik vergi tedbirlerine zemin hazırlamıştır. Bu amaçlar arasında gelirin eşit dağılımı ve toplumun her düzeyinde gerçekleşen tüketimin artması yer almıştır. Bu arada son derece yıkıcı etkileri görülen ekonomik bunalımlar, iş dünyasında istikrarsızlık sorununu da beraberinde getirmiştir. Hayat standartlarını yükseltmek ekonomi politikasının temel amaçlarından biri iken, sonradan dikkatler güvenlik ve istikrarın sağlanması üzerinde yoğunlaşmıştır. Öncelikle para politikasına ağırlık verildi, fakat büyük bunalımın getirdiği sorunlar, işsizlere mali destek sağlanmasına yönelik devasa harcamaları zorunlu kıldı (ya da sebep oldu). Bunlar hem rahatlık sağlamak hem de bunalımı "tedavi etmek" amacını gütmekteydi. Böylelikle maliye politikası önceden yapılmış bir plandan çok, kaza sonucu ortaya çıkan bir araç oldu. Bu nedenle bu politikanın uygulanmasında yaşanan deneyimler biraz şaşırtıcı sonuçlar sağladı. Göründüğü kadarıyla bu sonuçların bir kısmı, maliye politikasının Ortodoks tedbirlerinin hiç de uygun olmadıkları bir durumda uygulamaya konmasından kaynaklanıyordu. Bir bakıma yeni şarabı eski şişelere koymak gibiydi. Şiddetli endüstriyel dalgalanmalardan kaynaklanan tehdidin geri dönüşüyle, kronik işsizlik kabusu da tekrar ortaya çıktı. Pek çok usta gözlemci böyle bir kabusun varlığından şüphe etti ve bunu büyük bunalımın sebep olduğu psikolojik atmosferden kaynaklanan bir illüzyon olarak gördü. " Uzun dalgalar" fenomenine ve ekonomideki yapısal değişikliklere ilişkin tartışmalar, dinamik analizin teorik 6 araçlarının zamanla gelişmesiyle, kronik işsizliğin açıklanmasına yönelik komplike hipotezleri ortaya çıkardı. Tartışma devam ettikçe de dünyanın tüm ileri gelen ülkeleri silahlanma ya da ekonomik bunalımın-ister geçici ister sürekli olsunhafifletilmesine yönelik yüksek harcamalara devam ediyorlardı. Devlet borcu her yerde artıyordu ve maliye politikası istihdam hacmini arttırmak amacıyla ister istemez kullanılmaya başlanıyordu. Dolayısıyla kimilerince şiddetle reddedilen, kimilerince de inançla savunulan yeni bir maliye politikası amacı ortaya çıkmaktadır. Bu amaç; üretim faktörlerinin tam istihdamını sağlamaktır. Bu da son derece geniş devlet harcamalarını beraberinde getirir. Bazılarına göre bu harcamalar tamamıyla artan oranlı vergilendirme ile finanse edilmeli, dolayısıyla da tam istihdam düzeyine bir defa ulaşıldıktan sonra "bütçeyi dengeleme" amacı gözetilmelidir. Diğerlerine göre ise söz konusu harcamalar kısmen aşamalı olarak artan kamu borcuyla karşılanmalıdır. Bu gelişimin gideceği nokta sanıldığından daha ileri düzeydedir. Bunun nedeni kısmen uygun bir Merkez Bankası politikası kapsamında atıl fonları kısa vadeli devlet tahvillerine çekmeyi amaçlayan düşük faiz oranları, kısmen de iç borçların faizini ödemek üzere alınan vergilerin, bireysel gelirlerin vergi iadesi olarak bir kısmının topluma geri dönmesidir. 7