3 2012` de küçüldük, artık gaza basma zamanı

advertisement
2012’ DE KÜÇÜLDÜK, ARTIK GAZA BASMA ZAMANI
S.Burak ARZOVA
Prof. Dr., Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi
Türkiye 27 çeyreklik kesintisiz büyüme gerçekleştirdikten sonra küresel
ekonomik krizin etkisiyle birlikte 2008 yılının son çeyreğinde daralmaya
başlamış, 4 çeyrek üst üste daralma neticesinde 2009 yılının sonunda yeniden
büyümüş, 2010 yılını da güçlü bir büyüme ile kapattıktan sonra 2011 yılının ilk iki
çeyreğinde dünyadaki tüm ülkeleri kıskandıracak % 11.9 ve % 9.1 lik büyümeleri
gerçekleştirerek Avrupa’da büyümede birinci, dünyada ise Çin’den sonra ikinci
sırada gelerek 2011 yılını ortalamada % 8.5’lik büyüme hızı ile kapamıştır. Tüm
bu gelişmeleri tekrardan hatırlamamızın nedeni Türkiye’nin bu kadar yüksek bir
büyüme performansı sergilerken 2012 yılının son günlerini geride bıraktığımız bu
günlerde gerçekleştirdiğimiz büyüme artış oranlarının bizi tatmin etmemesinden
dolayıdır (2012 1.Ç: %3,4 2Ç: %3,0 3Ç:%1,6 Ortalama % 2.6).
2011 yılında eleştirilen en önemli konuların başında Türkiye’nin yüksek
cari açık oranı gelmekteydi (77,89 Milyar USD ve Cari Açık / GSYIH Yaklaşık
% 10). 3 Büyük Kredi Derecelendirme Kuruluşu tarafından bu hususa özellikle
dikkat çekilmiş ve Türkiye’nin not artırımının önündeki en büyük engel olarak
gösterilmiştir. 2012 yılında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB)
konuyu gündemine aldı ve Türkiye’nin 2012 yılında yumuşak bir iniş sergilemesi
gerektiğini öne sürerek gerekli gördüğü para politikalarını büyümeyi frenleme
pahasına aldı. Şimdi geldiğimiz noktada en çok sorulan soru, Türkiye cari açık
yönünden iyileşme sergilerken, 2011 yılında gösterdiği büyüme performansının
çok altında kalarak tarihi bir fırsatı kaçırıp kaçırmadığı yönünde şekillenmektedir.
Ben kendi açımdan Türkiye’nin Küresel Kriz nedeniyle büyük bir fırsat
yakaladığını ve mevcut TCMB politikalarının sürdürülmesinde ısrarcı olunması
durumunda büyümeden ödün vererek Avrupa ve dünyanın diğer ülkeleri
ile arasındaki ekonomik gelişmişlik farkını kapamak yönünden tarihi fırsatı
kaçıracağını düşünmekteyim.
Şöyle ki; Almanya’nın Avrupa Birliği’nin en büyük ekonomisi olduğu
gerçeğinden hareket ederek Gayrı Safi Yurt İçi Hasılasının resmi rakamlara göre
3.300 Milyar USD olduğunu birinci veri olarak ele alalım. Türkiye’nin ise Hazine
Müsteşarlığı verilerine göre 2011 yılı GSYİH tutarının 750 milyar USD olduğunu
ikinci veri olarak dikkate aldığımızda Almanya ekonomisi Türkiye ekonomisinin
yaklaşık 4,5 kat büyüklüğündedir (3.300 USD / 750 USD). Buna göre Türkiye
Almanya ile arasındaki ekonomik gelişmişlik farkını kapamak için Almanya’dan
4.5 kattan (4,51) daha fazla büyümek zorundadır. Diğer bir söylemle Almanya
3
Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi / Cilt:1 / Sayı:2 / Aralık 2012
Journal of Economics and Management Research / Vol:1 / No:2 / December 2012
% 1 bile büyüse, % 2.5-%3 büyüyen Türkiye’den daha fazla büyümektedir. Bu
şekilde Türkiye’nin her yıl en az % 4.51 büyümesi ve bunu sürdürülebilir kılması
gerekmektedir. Ancak yukarıda da bahsettiğim gibi Türkiye yıllar itibariyle zig
zag lar çizerek bu farkı kapama imkanına sahip olamamaktadır. 2012 yılında Cari
Açık pahasına büyümeden verilen ödünün Türkiye açısından fırsatlarla dolu bir
yılın kaçırılması olarak gördüğümü belirtmek isterim.
TCMB yönetimi kendince haklı sebeplerle kamu ve özel sektör borç
stokunun artmasını engellemek, büyümeden doğan ithalat nedeniyle cari açığı
frenlemek için dünyada uygulama alanı pek bulmamış yeni bir yöntem geliştirmiş
ve faiz koridoru altında borç verme ve borç alma da farklı faiz oranlarının yer
aldığı ve politika faizinden bağımsız bir koridor yaratmıştır. Ancak koridorun üst
ve alt bandı arasındaki açıklık ilk başlarda cari açığın frenlenmesi, kredi kontrolü
yönünde olumlu sonuçlar vermesine karşılık, parasal genişlemeyi en az safhaya
indirdiği için (ki buna munzam karşılıklar ve Rezerv Opsiyon Katsayısı –ROK
işlemleri vasıtasıyla destek olmuştur) özellikle büyümenin 2011 yılında en önemli
lokomotifi olan özel sektör 2012 yılında büyümeye hiç katkı sağlamamış hatta
inşaat sektörü 2012 yılı 3. Çeyrekte Cari Fiyatlarla Harcamalar Yöntemi Esas
Alınarak GSYİH Gelişme hızlarında özel sektörde 0, özel sektör -7,8 makine
teçhizat (özel sektör) -11,4 büyüme hızı gerçekleştirerek daralmıştır. Büyüme
daha da düşük çıkabilecekken, özellikle kamunun 2012 yılı içinde gerçekleştirdiği
harcamalar büyüme oranının göreceli olarak yükselmesine sebebiyet vermiştir.
Büyümeden feragat edildi edilmesine de, en önemli kayıplardan birisi
vergi gelirlerinde gerçekleşti. Çünkü ülkemizde ekonomik alanda son 10 yılda
çok büyük gelişmeler yaşanmasına karşılık vergi sistemimizde öncelik vergi
idaresinde olmak üzere ortaya çıkan gelişmeler Türkiye ekonomisindeki gelişme
hızını yakalayamadı. Vergi gelirleri içinde 10 yıl önce dolaylı vergiler en büyük
paya sahipken, 10 yıl sonra bugün de hala KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergiler
Gelir Otoritesinin temel gelir unsurları olarak karşımıza çıkıyor. Gelir vergisi ve
Kurumlar vergisi payları ise bir türlü artırılamadı. Bundan dolayı özellikle ithalat
hız kesip cari oran düzeldikçe, ithalattan alınan KDV ve bazı ürünlerdeki ÖTV
tutarları düşüş gösterdi. Böylece seçim dönemlerinde bile denk halde tutmayı
başardığımız bütçemiz, 2012 yılında hem kamunun büyümeye katkısı için
harcamaları artırması, hem işsizlik verilerinin aşağıya inmesine sebep olan yüksek
miktarlı kamuda işe alımlar ve neticesinde ödenen maaşlar hem de gelirlerin iyice
azalması nedeniyle uzun zaman sonra açık vermeye başladı.
Bazı iktisatçılar cari açığı çok yüksek oranda bulup mutlaka aşağıya çekilmesi
görüşünü savunup, cari açığa sahip olan ülkelerin asla Orta Gelir Tuzağı’ndan
kurtulamayacaklarını savunmaktadırlar. Orta Gelir Tuzağı olarak adlandırılan ve
ülkelerde kişi başı gelirleri veri alıp, ağırlıklı olarak Satın Alma Gücü Paritesine
göre kişi başı geliri dolar cinsinden ölçerek, bir ülkenin belirli bir gelir düzeyinde
kısır döngüye girerek, bu döngüyü kırıp, gelişmiş ekonomik düzeye geçemediği
düzey için savunulan bu görüş kısmen gerçekçi olup, görüşüm cari açık çok
önemli bir gösterge olmakla birlikte finanse edilebildiği sürece sorun doğurmayan
4
Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi / Cilt:1 / Sayı:2 / Aralık 2012
Journal of Economics and Management Research / Vol:1 / No:2 / December 2012
bir süreçtir. Cari Açığın temel finansman kaynağının ise doğrudan ve dolaylı
sermaye akımları olduğunu göz ardı etmemek gerekir. Özellikle yatırım ortamının
iyileştirildiği, yabancı yatırımcılara büyük finansal avantajlar sağlandığı, ekonomik
ve siyasal istikrarın sürdüğü ekonomilerde doğrudan yabancı yatırımların arttığı
gerçeği tartışmasıdır. Bu alana yönelik olarak son yılların en kapsamlı yatırım
programı Türkiye 6 yatırım bölgesine ayrılarak gerçekleştirilmiş ve yabancı ve
yerli yatırımcı açısından en önemli yatırım imkanları ise 6. Bölgeye sağlanmıştır.
Ancak kanımca 6. Bölge olarak adlandırılan Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da
girişimci ve çalışanlar açısından en önemli sorun olarak görülebilecek güvenlik
sorunu çözülmeden bu bölgelere yatırımcı çekmek mümkün değildir. Öte yandan
cari açığın en önemli unsurunun enerjiden kaynaklandığını da unutmamak
gerekir. 2012 yılında cari açık azalmasına rağmen, petrol ve türevlerindeki dışa
bağımlılığın değişmemesi nedeniyle özellikle enerji ithalatı 2011 yılı ile hemen
hemen aynı seyretmektedir. Buna göre asıl gerçek, cari açığın temel nedeni yüksek
ithalat olarak gözükse de, enerjinin dış ülkelerden yapılacak olan ithalata bağlı
olmasıdır. Bu nedenle, doğalgaza bağlı enerji santrallerinden, kömür ve yenilebilir
enerjiye bağlı santrallere geçiş yapılması, güvenli nükleer santrallerin kurulması,
özel sektörün kendi enerjisini kurup kullanması için bürokratik tüm engellerin
kaldırılıp, özel teşvikler sunulması gerekmektedir. Yine 2011 yılında yüksek cari
açığa sebep ithalat içindeki ürünlerin payları incelendiğinde, sermaye malları ve
ara malların ithalatının yüksek seyrettiği görülmekte olup, büyüyen Türkiye’nin
yatırıma ihtiyacı olduğu dikkate alındığında bunun hiç de kuşku duyulacak bir
ithalat süreci olmayacağı görülecektir.
2013 yılından beklentilerim ise TCMB özelinde ihtiyatlı para politikasında
biraz daha gevşeme ve özellikle özel sektörün yeniden büyümeye katkısının
sağlanması olmalıdır. 2013 yılında Avrupalı liderlerden en kötü geride kaldı
cümlesini bu aralar sıklıkla işitsek bile 2013 yılında Avrupa’nın önündeki en önemli
sorunun büyüme ve buna bağlı olarak istihdam olacağı görüşündeyim. Türkiye’nin
daha az ihtiyatlı bir para politikası eşliğinde 2012 yılında yakalayamadığı en az %
4.51’lik büyümeyi 2013 yılında yakalaması için önünde hiçbir engel yok. Özellikle
yılın 2. Çeyreğinde gelebilecek bir not artırımı neticesinde Türkiye’nin cari açık
finansmanı yönünden de herhangi bir sıkıntıya sahip olacağını düşünmüyorum.
O halde önümüzdeki tek engel geçmişten gelen ekonomik korkularımızdır
diyebiliriz. Dileğimiz 2013’ün Türkiye’nin yılı olmasıdır.
5
Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi / Cilt:1 / Sayı:2 / Aralık 2012
Journal of Economics and Management Research / Vol:1 / No:2 / December 2012
Download