سطأل َ َط َي ْطِْ ح َ ْا ِم اِأ َ ْم َ َ ا َي َ َاا ح نْ َِ لَ ا َا َأط ْح َي ِ ََط ْح ع َ َط َي ِ ََط ْح حْ نم.ل حْ نم ِِ ِم ِ ِ حْ نم ِْا Sayi 1/Yil 1 YIL 2/ SAYI 17 RECEB 1434/ MAYIS 2013 و كم ب ِ ْس ِم Hediyemiz olsun! قال ُس لو َُل ىلص لي س اللهم رك ل ليك و ن غنا كم غرل يك "Allah'ım! Receb ve Şa´ban aylarını bizim için Mübarek kıl ve bizi Ramazan ayına ulaştır." Aylık; Islami, Siyasi ve Ilmi Dergimiz... kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk k ن مْك لُ م ل ىل ّص. ِ ِ Fihrist Dersler Konular Yazarlar Sayfa — — 2 AÇILIM VE AKİL İNSANLAR…. Iktibas 3 Inşirah Suresi (1-8) Ebu Abdurrahman 4 Inşirah Suresi (Tamamlayıcı Bilgiler) Ebu Abdurrahman 5 Üç ayların feyiz ve bereketi M. Metin Müftüoğlu 6 Suffa Mektebi Temel Meseleler(3) Ibni Abdulhalim 7 Fetva Köşesi Sualler-Cevaplar(4) Ebu Ensar 8 Allahın Hakimiyyeti (3) Cemaleddin Hocaoğlu 9 Islam/Ibadet Kelime-i Şahadet (6) Said Havva 10 Siyer/Davet Peygamberimizin Hayatı; Davetin Merhaleleri B. Çobanoğlu 11 Hanımlar Köşesi Örtülü olmayan Bacılarımıza (11)! Fatıma B. Hanım 12 Kur´anda Gençler ve Gençlik değerleri(4); Iffet ve Sabır Timsâli: Hz. Yusuf (as) Misafir Kalemler 13 Müslüman Çocuğun edebi Anonim 14 Erdoğan: Nusret Cephesi'ni desteklemiyoruz... Türkiye Doğu Türkistan'daki katliamlara neden sessiz? Nasrallah: "Hamaney'in saldırı emrini bekliyoruz" — 15 Fihrist Gündem/Yorum Tefsir Dersleri Tefsir Dersleri (devam) Gençlerle Başbaşa Beyyineler Sohbetler/Düşünceler Yarının Büyükleri Basından Seçmeler Hamas liderinden İsraille görüşmeye yeşil ışık…. Muhacirun Dergisi: www.muhacirun.net Yazışma Adresimiz: [email protected] Sayfa 2 MUHACIRUN DERGISI– Doğrular Islamın doğrulardır, hatalar/yanlışlar bizim yanlışlarımızdır. Okuyucularımızdan (Islama göre varsa) Hatalarımızın düzeltilmesini istirham ediyoruz. YIL-2/ SAYI– 17 RECEB 1434 / MAYIS 2013 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z Gündem/Yorum A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Editör acaklar? Gösteri sanatlarıyla ilgilenen ‘Akiller’, Tayyip Bey’in Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç akil insanların ne- çok doğru işler yaptığına halkı inandırmak için; duygu sömürüsü yapacaklar, konuşacaklar, yeminler edeler yapacağını bir konuşmasında açıklamış; Çok cekler ve zaman zaman da gözyaşı dökecekler… değerli insanlar. Ortak paydası demokrasi olan, özSivil toplum ya da meslek örgütlerinin liderleri, kendi gürlük olan, Türkiye'de terör sorununun çözülmesiyle örgütlerini harekete geçirerek, AKP’ye ve BDP ile ülkeye huzurun ve barışın daha çok geleceğini düşünen Öcalan’a gösterilebilecek tepkileri en aza indirmeye 63 kişi. var… çalışacaklar… Gazeteciler ve yazar çizer ‘akiller’ kimi inanarak, kimi korkarak, kimi Başbakan, ‘akil’ saydığı kişilerden sağlayacağı kazancı düşünerek!- kakurullar oluşturdu. Görevlendirdiği lemlerine sarılacak ve hem Başbakişileri seçerken herhalde BDP’ninkan’ın ve hem de patronlarının gözledolayısıyla Öcalan’ın- arzuladığı rine girecek yazılar yapacaklar… isimlerin de alınmasına özen göster‘Akiller’ arasında, bu saydıklarımız miştir… dışında, daha pek çok insan var elbetBu ‘akil’lerin yapacağı görev daha te. Ama bunların hiçbiri, Başbakan’ın önce Başbakan tarafından anlatıldığı ‘Pazarlama’ çabalarına ters düşecek için, bilmeyen olmasa gerek… düşünceye sahip değil… Başbakan, Öcalan ile yapılmış olan ittifaka ve bu ittifak doğrultusunda Liste açıklandıktan sonra kim bilir PKK’ya verileceklere Türk halkının kimler gözyaşlarını içlerine akıtmıştepkisini gördüğünden, aracılar kullardır? lanarak bu tepkileri yumuşatmayı “Ne yani, ben seçilenlerden daha az amaçlıyor... Yani Başbakan, Öcalan ve PKK’ya gösterdiği hoşgörü mı ‘akil’im!” diye hayıflananlardan söz ediyorum. nedeniyle azalan AKP oylarını, halka ‘ikna heyetleri’ Üzülmesinler. Başbakan Erdoğan onları da düşünüyor. Çünkü ‘akil’ seçtikleri ile yaptığı ilk toplantıda; göndererek artırmak istiyor. Başbakan, her ne kadar “76 milyonun özeti sayılabile- “Bu salonda bulunmamak, sürecin dışında kalmak anlamına gelmez. Buradaki heyet, Türkiye’nin tüm cek bir listeyi oluşturduk,” diyorsa da, aralarında AKP ve Öcalan’a karşı pek kimsenin bulunmaması, bu akil insanlarından oluşan bir heyet değildir,” demişiddianın doğruluğu konusunda soru işaretleri getiriy- tir. Şimdilik ‘Akil’ olma şansını elde edemeyen yandaşlar, or. beklesinler. Nasılsa Başbakan bundan sonra da çeşitli Ama bunun hiç önemi yok. Çünkü esas olan heyette vesilelerle ‘akil’ adamlara ihtiyaç duyacaktır. kimlerin olduğu değil, bu kişilerin neyi ne için yapaYani hepsi kendini ‘yedek akil’ sayarak, AKP’ye destek cağı… vermeyi sürdürsünler… Bazı yorumcular, eleştirilerini heyetlere girenlerin isimleri üzerinden yapmaktadırlar. Oysa bunları eleşAdı ister Akil İnsanlar Heyeti, ister İkna Mangaları, tirmek gereksiz… Çünkü bu kişilerin arasında AKP ve Erdoğan’ı kahra- isterse Pazarlama Heyetleri olsun… Bu ‘Akıllı’ adamların hepsi, Zaman Gazetesi’nin demanca savunacaklar da olacaktır… Olayı Öcalan açısından yorumlayıp, “Ben bu işi sade- diği gibi, “Sadece akil değil, cesur ve korkusuz insanlar” olarak tarihe geçecektir! ce Öcalan’ın özgürlüğü için kabul ettim,” diyenler Zaman haklı. Ülkenin bütünlüğünü tehlikeye atacak de… Hatta, ana amacını saklayarak, işe insan hakları boyu- gelişmelere aracılık etmek kolay bir iş değildir. Gözü kara bir cesareti gerektirir. tuyla baktığı için bu daveti kabul ettiğini söyleyenler Ama gözden uzak tutulan bir gerçek var: de… Bu halk, niyeti belli heyetlerin ikna çalışmalarını Heyettekilerin bireysel amacı ne kadar farklı olursa olsun, yapacakları hizmet, Başbakan’dan aldıkları tali- ‘yutmayacak’ kadar bilinçlidir. Hayır hayır şu anda bir … misali; yemeğini verenin arkasından gidiyorlar. mat ile sınırlıdır. Görevleri, halkın tepkisini azaltmak ve olacaklara Fakat bu halkın aslına yani Islama ve onun şahsiyetine halkı hazırlamaktır! Peki bu ‘Akiller’ ne yapacaklar da halkımızı hazırlay- döneceğini ümit ediyoruz… AÇILIM VE AKİL İNSANLAR…. Sayfa 3 MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 17 RECEB 1434 / MAYIS 2013 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z TEFSIR DERSLERI ََ ض ْايَك َن ْي ْ َاَلَ ْم ش َ ) َغ َغ1( َك ْ َ ل َ ََ َر َح ْ ل َََ) َغ َ َ ْايَك ل3( ) اَلَّ ِذى اَ ْشضَ َ رَ ْه َح َل2( َِغ ْز َ ل َ َ َّ) اِم5( ) َكِمَّ َ َ ا ْل ِا ْ ِح اِ ْ حا4( َِذ ْك َحل ) َغاِلَى7( ْ َ ) َك ِ َذا َ َح ْت َ َك ْش6( ا ْل ِا ْ ِح اِ ْ حا )8( ْ َ رِّ ََ َك ْ َت A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Ebu Abdurrahman kadarıyla bu yarma kansız ve acısız oldu. Sonra ona şöyle dedi: "Kin ve hasedi çıkar." O da, kan pıhtısı şeklinde bir şey çıkarıp attı. Daha sonra ona: "Şefkat ve merhameti sok" dedi. Bir de ne göreyim çıkardığı şey gümüşe benziyor. Sonra sağ ayağımın baş parmağını sallayıp şöyle dedi: "Salim olarak kalk." Artık onunla küçüklere karşı şefkatli, büyüklere karşı merhametli olarak koşuyorum."..." İbn Kesîr'in bu görüşü nakletmeden önce وقيل =söylenmiştir" demesini göz önüne getir. Bu ifade nakledilen görüşü zayıf bulma anlamına gelir. Evet, göğüs yarma Rasûlullah (s.a.v)'in hayatında birkaç defa meydana gelmiş bir olaydır. Fakat eş-Şerh sûresi bunlardan değil, aksine göğsün İslâm'la açılmasından söz eder. "Allah kimin gönlünü İslama açmışsa, o Rabbi katında bir nur üzere olmaz mı?" (eş-Zümer, 39/22) 94- eş-ŞERH SÛRESİ Mushaftaki Sıralamaya Göre 94. Sûredir. Mufassal Sûreler Kısmının On İkinci Grubundaki Senin Şanını Yükseltmedik mi? (Âyet 4) Altıncı Sûredir. 8 âyettir. Mekke'de nazil olmuştur. 2- "Senin şanını da yükseltmedik mi?" âyetini tefsir ederken eş-ŞERH SÛRESİ (Tamamlayıcı Bilgiler) Göğsünü Açmadık mı? (Âyet 1) 1- Bazıları, âyette geçen الشرحaçmak"tan maksadın göğüs yarma olayı olduğu şekilde çok uzak bir ihtimali benimsemişlerdir. Bu mâna akla uzak bir mânadır. Bununla beraber, İbn Kesîr zikrettiği için fayda sağlar düşüncesiyle biz de bu olayı naklediyoruz. İbn Kesîr şöyle der: "..."Senin göğsünü açmadık mı?" âyetinden maksadın, İsrâ gecesi Hz. Peygamber'in göğsünün yarılması olayı olduğu söylenmiştir. Nitekim bu olay Mâlik b. Sa'sa'a'nın el-İsrâ süresindeki rivayetinde geçmişti. Tirmizî bu olayı burada zikreder. Bu her ne kadar Mâlik b. Sa'sa'a'nın rivayet ettiği gibi İsrâ gecesinde gerçekleşmiş olsa da o sûredeki açma ile buradaki açma arasında bir çelişki yoktur. Zira İsrâ gecesi onun göğsüne yapılan operasyon da, bundan kaynaklanan manevî açmada sonuç olarak bir göğüs açma olayıdır. Allah doğruyu en iyi bilendir. Abdullah b. el-İmam Ahmed'in Übey b. Kâ'b'den rivayet ettiğine göre, Ebû Hureyre kendisinden başkasının soramayacağı şeyleri Peygamber (s.a.v)'e sormakta cesaretli biri idi. Bir defasında şöyle dedi; Ey Allah'ın Rasûlu! Peygamberlikle alâkalı olarak ilk gördüğün şey nedir? Bunun üzerine Peygamber (s. a) oturup şöyle buyurdu: "Ey Ebû Hureyre; sen bir soru sordun. Gerçekten ben on yaşını bir kaç ay geçmişken sahrada bulunuyordum. Bir de ne duyayım, başımın üzerinde bir ses. Bir adam başka bir adama: "O, o mu?" diyor. Sonra onlar beni, daha önce asla görmediğim yüzler, yaratıklarda hiç rastlamadığım ruhlarla ve kimsenin üzerinde görmediğim giysilerle karşıladılar. Derken yürüyerek bana doğru yöneldiler. Hatta her biri pazumu tuttu. Hiçbirinin dokunuşunu hissetmedim. Sonra onlardan biri arkadaşına: "Onu yan yatır" dedi. Çekmeksizin ve zorlamaksızın beni yan yatırdılar. Yine o arkadaşına: "Göğsünü yar" dedi. O da göğsüme doğru eğildi ve onu yardı. Görebildiğim Sayfa 4 MUHACIRUN DERGISI– İbn Kesîr şöyle der: "Mücâhid der ki: Ben ancak seninle birlikte anılırım. Kelimeyi şahadette: "Şahadet ederim ki Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. Yine şahadet ederim ki Muhammed Allah'ın Rasûlüdür" denilir. Kadâde de şöyle der: Allah Teâlâ dünyada ve âhirette onun şanını yüceltmiştir. Hiçbir hatip, şahadet kelimesi söyleyen bir müslüman, namaz kılan bir mü'min yoktur ki hutbesinde teşehhüdünde ve namazında: "Şahadet ederim ki Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur ve Muhammed de Allah'ın Rasûlüdür" demesin. İbn Cerîr'in Ebû Saîd'den rivayet ettiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Cebrail bana gelip dedi ki: "Doğrusu senin ve benim Rabbim: "Senin şanını nasıl yücelttim?" diyor. Rasûlullah (s.a.v)'de: "En iyisini Allah bilir" cevabını verir. Bunun üzerine Allah Teâlâ: "Ben zikredildiğim zaman sen de Benimle birlikte zikredilirsin" buyurur. İbn Ebî Hatim, bu hadisi; bu isnadla rivayet etmiştir. İbn Ebî Hâtim'in İbn Abbas'tan rivayet ettiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Rabbimden bir şey istedim ki onu istememiş olmayı arzu ederdim. Rabbime şöyle dedim: "Benden önce birtakım peygamberler vardı. Onlardan emrine rüzgârı verdiklerin, ölüleri diriltenler vardır. Allah Teâlâ buyurdu ki: "Ey Muhammedi Seni yetim bulup barındırmadım mı?" Ben de: "Evet, Ey Rabbim" dedim. Buyurdu ki: "Seni şaşırmış bulup da doğru yola eriştirmedim mi?" Ben de: "Evet, Ey Rabbim" dedim. Buyurdu ki: "Seni fakir bulup da zenginleştirmedim mi?" Ben de: "Evet, Ey Rabbim" dedim. Buyurdu ki: "Senin göğsünü açmadın mı? Senin şanını yüceltmedim mi?" Ben de: "Evet, Ey Rabbim" dedim." Ebu Nu'aym, Delâilun'un-Nübüvve adlı kitabında Enes'ten rivayet ettiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın bana emrettiği gökler ve yerle ilgili işleri bitirince dedim ki: "Ey Rabbim! Benden önce gelip geçen her peygamberi elbette şereflendirdin, İbrahim'i YIL-2/ SAYI– 17 RECEB 1434 / MAYIS 2013 ن مْك لُ م ل ىل ّص. ِ ِ kendine dost edindin. Musa ile konuştun. Dağları Davud'un, rüzgâr ve şeytanları da Süleyman'ın emrin verdin. İsa'ya ölüleri dirilttirdin. Peki bana ne verdin? Allah Teâlâ buyurdu ki: "Ben sana bunların hepsinden daha üstününü vermiş değil miyim? Ben ancak seninle birlikte zikredilirim. Ümmetinin kalplerini genişlettim. Kur'ân'ı ezberleyip açıktan okuyorlar. Bunu başka hiçbir ümmete vermedim. Sana Arş'ımın hazinelerinden bir hazine verdim. Günahlardan korunmaya ve Allah'a itaat etmeye güç yetirmek ancak yüce ve ulu Allah'ın yardımıyladır." Beğavî'nin İbn Abbas ve Mücâhid'den rivayet ettiğine göre bundan maksat ezan yani Rasûlullah (s.a.v)'in ezanda adının zikredilmesidir." Elbette Güçlükle Beraber Kolaylık Vardır (Âyet 5-6) 3- "Elbette güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten o güçlükle beraber bir kolaylık vardır" âyetlerini tefsir ederken İbn Kesîr şöyle der: "İbn Ebî Hâtim'in Enes b. Mâlik'ten rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v) oturuyordu. Önünde bir delik vardı. Buyurdu ki: "Şayet güçlük gelip şu deliğe girecek olsa kolaylık gelip onu çıkarırdı." Bunun üzerine Allah Teâlâ: "Elbette güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten o güçlükle beraber bir kolaylık vardır." âyetlerini indirdi. Ebû Bekr el-Bezzâr bu hadisi Müsned'inde rivayet eder. Onun rivâyetindeki ifade şöyledir: "Şayet güçlük gelip şu deliğe girecek olsaydı kolaylık gelip onu çıkarırdı." Daha sonra o şöyle dedi: "Elbette güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten o güçlükle beraber bir kolaylık vardır." El-Bezzâr devamla: "Bu hadisi Enes'ten sadece Aiz b. Şüreyh'in rivayet ettiğini biliyoruz" der. Ben (İbn Kesîr) derim ki: Ebû Hatim er-Râzi onun hakkında: Hadisinde zayıflık vardır, demiştir. Fakat bu hadisi Şu'be, Mu'âviye b. Kurre vasıtası ile bir adamdan o da Abdullah b. Me'sûd'dan mevkuf olarak nakleder. İbn Ebî Hâtim'in Hasen'den rivayet ettiğine göre o şöyle der: Derlerdi ki: "Tek bir zorluk iki kolaylığa üstün gelemez." İbn Cerîr'in Hasen'den rivayet ettiğine göre ise o şöyle demiştir: Bir gün Peygamber (s.a.v) sevinç içinde gülerek ye şöyle diyerek dışarı çıktı: "Kesinlikle bir zorluk, iki kolaylığa üstün gelemeyecek, bir zorluk iki kolaylığı alt edemeyecektir. Çünkü elbette güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten o güçlükle beraber bir kolaylık vardır." Bu hadisi İbn Cerîr Hasen'den mürsel olarak da rivayet etmiştir. Saîd, Katâde'den naklederek şöyle der: Bize Rasûlullah (s.a.v) ashabım bu âyetle müjdeleyip şöyle buyurduğu söylendi: "Bir zorluk elbette iki kolaylığa üstün gelemeyecektir." Bunun mânası şöyledir: "Âyette geçen عسر = zorluk" kelimesi iki yerde de marifedir. O halde bu zorluğun her ikisi tek bir zorluktur. يسرkolaylık" kelimesi Sayfa 5 MUHACIRUN DERGISI– ise nekredir. Öyleyse bu iki zorluk başka başka zorluklardır. İşte bu sebeple Peygamber (s.a.v): "Elbette güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten o güçlükle beraber bir kolaylık vardır." âyetlerini kasdederek: "Kesinlikle bir güçlük iki kolaylığa üstün gelemeyecektir" buyurmuştur. Burada geçen ikinci " =عسرzorluk" kelimesi birincisinin aynı, fakat " =يسرkolaylık" kelimesi ayrı ayrı kolaylıklardır. Hasen b. Süfyân'ın Ebû Hureyre'den rivayet ettiğine göre Rasûlullah (s.a.v) buyurmuştur ki: "Gökten yardım külfete, sabır da musibete göre inmiştir"..." İbadete Koyul ve Rabbine Sarıl (Âyet 7-8) 4- "Öyleyse boş kaldın mı yine yorul. Ve ancak Rabbine sarıl" âyeti ile ilgili olarak Nesefî şöyle der: "Yani halkı davet işini bitirip boş kaldığın zaman bütün gücünle Rabbine ibadet etmeye çalış. İbn Abbas (r.anhüma)'dan nakledildiğine göre mâna şöyledir: Namazını bitirince duada gayret et. Bunun selamdan önce mi yoksa sonra mı olduğunda ihtilâf edilmiştir. Bu âyetlerin kendilerinden önceki kısımla ilişkisi ise şöyledir: Allah Teâlâ Peygamberine daha önce lütfettiği nimetlerini ve gelecekle ilgili va'dlerini sayınca, bunlar onu şükretmeye, ibadette gayrete bunlara devam etmeye, hiçbir vaktini ibadetsiz geçirmemeye, birini bitirince peşinden öbürünü yapmaya sevketmiştir." İbn Kesir de şöyle der: "Dünya işlerini ve meşguliyetlerini bitirip onunla ilişkilerini kestiğin zaman için rahat ve zinde olarak kalk ibadete koyul. Niyyet ve isteklerde yalnız Rabbine yönel. Rasûlullah (s.a.v)'ın sahih oluşunda ittifak edilen hadisindeki şu sözleri de bu kabildendir: "Yemek hazır olduğunda, küçük ve büyük su dökmeye sıkışmış bir haldeyken namaz olmaz." Yine Rasûlullah (s.a.v)'ın şu sözü de bu kabildendir: "Akşam yemeği hazırken namaza çağrıldığınız vakit önce akşam yemeğine başlayınız." Bu âyet hakkında Mücâhid şöyle der: Dünya işlerini bitirip namaza yöneldiğin zaman kendini Rabbine ver. Yine ondan nakledilen bir rivayette de şöyle denir: Namaza kalktığın vakit ihtiyaçlarını Allah'a arzetme konusunda yorul. İbn Mes'ûd'dan nakledildiğine göre o: Farzları bitirince gece ibadetine koyul, demiştir. İbn Abbas'tan da buna benzer bir görüş nakledilmiştir. İbn Mes'ûd'dan nakledilen başka bir rivayette: Namazı bitirdikten sonra otururken "...yine yorul ve ancak Rabbına sarıl" demiştir. Ali b. Ebû Talha'nın İbn Abbas'tan naklettiğine göre o şöyle demiştir: Boş kaldın mı duaya koyul. Zeyd b. Eşlem ve Dahhâk: "Cihaddan "boş kaldın mı" ibadette "yorul." "Ve ancak Rabbine sarıl" âyeti ile ilgili olarak Sevrî de şöyle der: Niyyet ve isteğini Aziz ve Celil olan Allah'a yönelt." YIL-2/ SAYI– 17 RECEB 1434 / MAYIS 2013 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z Gençlerle Başbaşa A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Emîr’ul Mu’minîn ÜÇ AYLARIN FEYİZ VE BEREKETİ! ''Recep'' ismi verilir. Recep ile şaban aylarına ''Receban'' ismi verilir. Allah katında, O'nun şeriat'ında ve hükmünde Kitab-ı Mübîn ile, dinin usul ve füru'unu mûteber olan ayların sayısı ayın menzillerine göre onikidir takviye eden Zat-i Vacib'ül-Vücu'da demiştik. Mûteber olan kamerî aylardır. Çünkü şer-i hamd eder olduğum halde, kesin olan hükümler kamerî aylara göre ayarlanır. sünnetleri, düzelten, doğrultan, ayağa kaldıran Hz. Muhammed (s.a.v.) üzerine selât eder olduğum Müslümanlar bundan dolayı her zaman olduğu gibi bir ayda halde, Peygamberin sohbetini güzel addetme üzere ittifak yani Recep ayında yaradanına saygı ve tâzim edip, edenlere de selât-ü selam getirir olduğum halde, Besmele, yaratıklara karşı da şefkat ve merhametli davranmaktadırlar. hamdele ve salveleden sonra, bu haftaki sohbetimize Zaten İslam da bu iki şeyi getirmiştir. Birisi yaratana tâzim başlamak isterim! etmek, yani O'nu büyütmek, yaratıklara da şefkat ve Rabb'imize dua edelim de tesiratını halk edip, bizleri feyiz ve merhametli davranmaktır. İşte bu ayları bir vasıta olarak bereketine mazhar olan kullarından eylesin! (Amin!) bilip daha çok zikir, fikir, tefekkür, şükür, dua ve İlme Andolsun, size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, çalışmakla meşgul olmaktır. Bu aylarda daha çok nafile oruç tutulur. Farz oruç ise Ramazan'a mahsustur. Yüce sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok Peygamberimiz Muharrem'in dokuzuncu ve onuncu diğer düşkün, mü'minlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir! (Ey Muhammed!) Yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter, ayların da onüç, ondört ve onbeşinci günlerini oruçlu geçirirdi. Bunlara ''Eyyam-ı Bız'' denir. Parlak ve beyaz O'ndan başka ilah yoktur! Ben sadece O'na güvenip dayanırım. O yüce Arş'ın sahibidir!'' (Tevbe, 128-129) günler anlamına gelir. Müslümanlar öteden beri pazartesi ve Duanın en üstünü, Allah'a hamd olsun demektir! (Hadis) perşembe günlerini oruçlu olarak geçirirler. Bu da addedilen İslam ayları olan kamerî ayın güzel adetlerdendir. Nafile oruçlarda yedinci ayına ''Recep'', sekizinci bir gün yiyip bir gün tutmak efdal ayına ''Şaban'' ve dokuzuncu ayına olan ve bu şekilde tutulan oruca da ''Ramazan'' ismi veriliyor. ''Savm-i Davudî'' denilir. Manası: Müslümanlar arasında öteden beri ''Bir gün oruç tutmak, bir gün iftar güzel bir gelenek olan da, üç aylar etmektir.'' Recep ayı içerisinde iki diye anılan Recep, şaban ve mübarek gece bulunmaktadır. Birisi Ramazan aylarının gündüzünü Recep ayının ilk cuma gecesi ''Leyle-i sıyam, gecelerini de kıyamla Reğaib'' diğeri de ''Leyle-i geçirmektir. Miraç''dır. Miraç gecesi de Recep Bu arada İslam'ın sosyal yönünü ayının yirmiyedinci gecesine içine alan fakir fukaranın rastlamaktadır. Sırası geldikçe ondan ihtiyaçlarını temin etmek, yetimleri da bahsedeceğiz. koruyup kollamak, okşayıp Şimdi Reğaib gecesinden bir nebze başlarını sıvamak, her türlü maddîbahsedelim: Reğaib; Re-ğa-i-be manevî yardımları yerine getirmektir. kelimesinin cemisidir. Luğavî manası: Çok istenilecek şeyler, Peygamberimizin bu aylarla ilgili bir çok me'sur duaları hediye, at'iyye, çok rağbet olunan şeyler, bol bol ihsan etmek. vardır. Bu dualardan birisi; Recep ayında her gün okunacak, Peygamberimiz (s.a.v.) bu gece pek çok ruhanî ahval, yani şaban ve Ramazan'da da tekrarlanacak dua şöyledir: ruhanî haller ve ikrama kavuştuğundan dolayı (Yüce Rabb'isine şükür için oniki rekat namaz kılmıştır.) Yine ''Allahümme barik lena fi Recebe ve şabane ve belliğna Ramazane'' manası ise; ''Ey Rabb'im! Bize Receb'i ve rivayete göre Peygamberimiz (s.a.v.) bu Reğaib gecesinde Şaban'ı mübarek kıl, ve bizi Ramazan'a ulaştır!'' (İbn-i baba sülbünden ana rahmine düşmüştür. Sebep ne olursa Hanbel, Müsned, 1/259) olsun, bu gece pek mübarek bir gecedir. Bu geceyi ibadetle Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor ki: ''Recep ayına girince yedi geçirmenin sevabı çok büyüktür. Onun için müslümanlar bu gecede hanımlarıyla birleşmezler. Peygamberlerine defa ''Esteğfirullahillezi la ilahe illahu el hayyel kayyume hürmetten dolayı. Genelde ibadetle geçirirler. ve etubu ileyh'' duasını okuyan kulu için Allah (c.c.) Mü'minler Allah'a daha çok nafile ibadetler yapa yapa meleklere bu kulumun günah defterini yırtın, emrini yaklaşırlar. verir!'' İslam ayları Kur'an-ı Kerim'de oniki ay olarak geçmektedir. Elhamdülillah, tüm müslümanlar aynı günün cuma gecesi Bunların ilki Muharrem ayı ile başlar, Zil'Hicce ile biter. olan Reğaib gecelerini vaaz ve nasihatlerle, Kur'an-ı Kerim Kur'an-ı Kerim'de üçü peşpeşe gelen Zil'Kaide, Zil'Hicce, tilaveti ve Mevlid-i şerif okumaları, yani Peygamberimizi Muharrem ve bir de Recep ayları Haram olan aylardır. Bu medh-i sena edip, selât-ü selamla, zikir, şükür, dua, ibadet ve aylara hürmet ve saygı gösterildiği için ''Haram'' denilmiştir. taatle, kaza namazlarını da ifa etmekle, gündüzleri de Yine Peygamber (s.a.v.) ''Recep Allah'ın ayıdır, Şaban birbirlerini tebrik, selam, kelamla, hastaları ziyaret edip benim, Ramazan ise ümmetimin ayıdır!'' buyurmaktadır. onların da gönüllerini almakla geçirmişlerdir. Bu geceleri Receb'in luğavî manası: Azametli, heybetli, saygı duymak, vesile bilip tevbe istiğfar edip birbirlerimize bol bol dua ve tâzim etmektir. Ayriyeten cennette bir nehrin ismidir. niyazda bulunmalıyız. Yine bu mübarek ay ve geceyi Cenab-ı Mübarek üç ayların birincisi ve kamerî ayların da Hak müslümanların birliğine, gayr-i müslimlerin de yedincisidir. Ayrıca bu aylarda doğan erkek çocuklara hidayetlerine vesile kılsın! Sayfa 6 MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 17 RECEB 1434 / MAYIS 2013 ن مْك لُ م ل ىل ّص. ِ ِ Suffa Mektebi ŞARİ’İN ŞERİATIN KONULMASINDAKİ KASDI Şerî yükümlülükler, yaratılış konusunda gözetilen maksatların korunmasına yöneliktir. Bu maksatlar üç kısımda toplanır : a) Zarurîyyat/Mecburi olanlar. b) Hâcîyyat/Ihtiyaç olanlar. c) Tahsînîyyat/ Hayatı güzelleştirenler. Tamamlayıcı Hükümler Yukarda geçen üç gayenin iyi muhafaza edilmesi ve gerçekleştirilmesi için Allah (c.c.) bu zaruri, hâcî ve tahsînî maslahatları muhafaza edecek hükümlerin tamamlayıcısı olmak üzere başka hükümler de vazetmiştir ki bunlar bulunma­dığı takdirde hükümlerin asıl hikmetlerine bir halel gelmez. Zarûriyyâtın tamamlayıcısına Misal: Şâir-i diniyyenin ilanı, tamamlanması ve ikmali için cemaatle namaz, ezan ve kamet. Yeni düşmanlıkların alevlenip daha başka kan dökülmesine mani olmak için kısas tatbikinde mümâselet (işlenen cinayetle kısasın aynı miktarda olması). İşte bu "canı muhafaza" için konulan kısas hükmünü tamamlayan bir hükümdür. Alkolün azının da haram olması -çünkü bu çoğunun içilmesine sebep olur- Bu da aklı muhafaza için konulan hükmün tamamlayıcısı bir hükümdür. Zinaya giden yolları kapatmak için yabancı kadına bakmanın ve onunla baş-başa kalmanın haram olması. Bu da ırzı ve nesebi korumak için zinanın haram kılınması hükmünü ikmal eden bir hükümdür. Bir vacibin ancak kendisiyle tamam olabileceği şeyin de vacip kılınması ve bütün hükümlerde harama giden yollan kapatmak için harama götürecek mubahların menedilmesi de tamamlayıcı hükümlerdendir. Hâciyyâtın tamamlayıcısina Misal: Eşler arasında uyum ve ülfetin sağlanması için denkliğin şart olması, nikah akdi esnasında mehir konuşulmamış ise evliğin devamı için mehr-i mislin meşru oluşu, ahş-veriş, kira, şirket gibi muamelâta ait hükümlerin konulmasında garam(eşitlik/paylaşım), belirsizliğin ve olmayan şeyin satışının nehyedilmesi, hıyârâtın (alıp-almama serbestliği) meşru kılınması, rızanın tam olması; kin, niza ve husûmetlere sebep olmaması için akidlerde bazı şartların yerine getirilmesinin şart olması. Akidleri sağlama almak için şahid huzurunda olmanın, rehin ve kefaletin meşru kılınması, seferde namazın kısa kılınması hükmünün tekmili olarak iki vaktin birleştirilmesinin caiz olması... ikmal edici hükümlerdendir.Bunlar meşru kılınmamış olsaydı dahi tahfif ve teysir esasına bir halel gelmezdi. Tahsînâtın tamamlayıcısina Misal: Def-i hacet âdabı, abdest ve güslün mendupları, usûlüne uygun şekilde başladığı ibadetleri iptal etmemek, "Kendinizin göz yummadan alıcısı olmadığınız pek âdi, bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın" (Bakara, 267) ayet-i gereğince zekat ve diğer sadakalarda malın iyisinden vermek, kurbanda ve akîka kurbanında en iyisini seçmek. Hâciyyât, zarûriyyâtın tamamlayıcısı, tahsîniyyât da hâciyyâtın bir tekmilesidir, çünkü zarûriyyât maslahatların Sayfa 7 MUHACIRUN DERGISI– Temel Meseleler-3 aslıdır. Dinlerin gayesi insanlığın Dünya ve Ahirette huzur ve mutluluğudur. Yani insanlık için gerekli olan huzur ve mutluluğun sağlanması ve korunması için gerekli beş temel esas vardır. Bunlara “olmazsa olmazlar” anlamına “zarûriyyât-ı diniye” denir. Bu beş temel esas şunlardır: 1-Nefsin (canın) korunması, 2-Aklın korunması, 3-Dinin korunması, 4-Neslin korunması, 5-Malın korunması Meselâ din, insanların Rabbi ile ve birbirleriyle olan alakalarını tanzim etmek için Allah'ın koyduğu akideler, ibadetler ve muameleler manzumesidir. Allah (c.c.) bu dinin var olması için İslâmın beş rüknünün yapılmasın farz kılmıştır. Bunlar kelime-i şehâdet, namaz kılmak, zekat vermek, ramazan orucunu tutmak, gücü yetenlerin haccetmesidir. Ayrıca hikmetli bir üslup ile ve mevıza-i hasene ile dine davet etmeyi de farz kılmıştır. Dinin muhafazası, himayesi ve devamının garantisi içinde de cihad hükümleri, dini iptal etmek, dinden uzaklaştırmak, dinden dönmek veya ahkamını tahrif etmek isteyenlere, onu yıkmak ve helali haram haramı helal yapmak su­retiyle özünü bozmak için açıktan propaganda yapanlara cezalar koymuştur. Ayrıca zaruri yyâtı muhafaza etmek için zaruret halinde haramları mubah kılmıştır. Beşerin varlığına gelince: İslâm insan türünün varlığı ve devamı için de zaruret miktarı yemeyi, içmeyi ve giyinmeyi, adam öldürene kısası, diyet ve keffaret cezasını farz kılmış, canı tehlikeye atmayı men etmiş ve onu korumayı ve gelecek zararları defetmeyi vacib kılmıştır. Akıl, insanı diğer yaratıklardan ayıran büyük bir nimettir. Allah (c.c.) aklın selâmeti ve geliştirilmesi için ilim tahsilini ve tecrübeyi meşru kılmış, muhafazası için de sarhoşluk verici ve uyuşturucu maddeler gibi aklı zayıflatıcı ve onu ifsad edici her şeyi haram kılmış ve bunların kullanılmasına karşı caydırıcı cezalar koymuştur. Neseb veya ırzın bekası için evliliği meşru kılmış, zinayı ve zina iftira­sını haram saymış ve bunların muhafazası, neseb karışmasının engellenmesi, insanlık haysiyet ve şerefinin korunması için zina ve zina iftirasına karşı had (ceza) koymuştur. Mal ise hayatın temeli ve vasıtasıdır. Kazanılması için din rızık peşinde koşulmasını emretmiş, alış-veriş, kira, hibe, şirket, iare, rehin ve benzeri in­sanlar arasındaki muamelatı meşru kılmıştır. Malın muhafazası için de hırsızlık yapmayı haram kılmış, hırsızlık cezasını koymuştur. Aldatma, hiyanet, gasb, faiz ve diğer haksız yere insanların malını yeme yollarını haram kılmış, telef edilen malın tazminini vacib kılmış, sû-i tasarrufa, kendisine ve başkala­rına zarar verilmesine mani olmak için sefih, gafil, müflis ve borçluya mâlî tasarruflarında hacir konulmasına cevaz verilmiştir. Zarûriyyâtın muhafaza edilmesi meselesi şer'î hükümlerle beraber zikredilen illet ve hikmetlerle de tekit edilmiştir. YIL-2/ SAYI– 17 RECEB 1434 / MAYIS 2013 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Ebu Ensar Fetva Köşesi Sualler-Cevaplar (4) Kaçınmak hem içmemek, hem de ona bulaşmamakla olur. (Kurtubi, c. 4, sf. 289) Sual 7)Hocam Fetva konusunda bizi aydınlatırmısınız? Dolayısıyla elbiseye veya vücuda döküldüyse islaklık yıkanmadıkça namaz kılınmaz. Cevap:Fetva vermek dînen çok mes'uliyetli bir iştir. Çünkü bu suretle “Allah nâmına” dînî bir hüküm beyan Şafii mezhebinde Alkol hangi maddeden yapılırsa yapılsın bedene veya elbiseye döküldüğünde döküldüğü olunmaktadır. Bu sebeple bir delile dayanmadan fetva yeri ıslatmışsa mutlaka yıkanılması lazımdır. verilmesi haramdır. Müftînin düşeceği bir hatâ hâkiminkinden çok daha mes'uliyetlidir. Çünkü fetva Sonuç olarak Kolonya ve Parfüm gibi maddeleri suretindeki cevaplar, hem sorana hem de başkalarına elbisemize veya bedenimize döktükten sonra yıkamak taallûk eden umûmî hükümlerdir ve Kur'an ile Sünnetin daha evladır ve daha ihtiyatlı olanı budur. beyânı demektir. Hâkimin hükmü ise tamamen dünyevî olacağı gibi ancak muayyen bir şahsa münhasırdır. 9)Sual:Bir kimse kâfir olan babasına içki ikram Erkek veya kadın, aşağıya sadece birkaç tanesi alınan edebilir mi ve aynı zamanda onu kiliseye götürebilir şartlara sahip olan her müslim müftî olabilir: mi? 1. Müftî müçtehid olmalıdır. Veya sözünün sıhhatine, Cevap: Kâfir olan bir babaya içki içirilmez. Kadehi de Kur'an, Sünnet veya Kıyas'dan kuvvetli bir delil verilmez, ondan alınır. O kiliseye götürülmez. Ancak çıkarmağa kadir olmalıdır. 2. Müftî, Alim kimselerden tahsil etmiş ve fıkıh ilminde gitmişse, oradan getirilir. ıçinde ölü hayvan eti ve domuz eti pişmiyorsa, bu babanın ocağı yakılır. meleke sahibi olmuş bulunmalıdır. Fıkıh kitaplarını Müslüman içki bulunan sofraya oturamaz ve ölmüş mütalaa etmiş olmak kâfi değildir. leşden yiyemez. Attabiyye’de de böyledir. 3. Müftî, Sâlih bir kimse olmalıdır. 4. Müftî, halkın hîle ve desiselerine vâkıf olmalı; Böyle hallerde hasımları toplayıp sorguya çektikten sonra 10)Sual: Bir kadının emzirdiği bir çocuğun diğer cevap vermelidir. kardeşleri, o kadının çocuklarından birisiyle evlenebilir mi? 5. Müftî iyi huylu olmalı ve sağır olmamalıdır. 6. Müftî, kavliyle hüküm vereceği müçtehidin, fakîhin Cevap: Evlenebilir, caizdir. Sadece emen çocuk, bilgi ve dirayet derecesini bilip seçim yapabilmelidir. emziren kadının çocuklarından hiçbirisiyle evlenemez. 7. Müftî, icâbında ilim sahipleri ile müşavere etmelidir. Çünkü, süt emdiğinden dolayı kadın süt annesi, çocuklar 8. Müftî kimseye muhtaç olmayacak kadar zengin da süt kardeşi olmuş olurlar. olmalı, tesir altında bulunmamalıdır... Şu kaide bunun içindir: „Emenin emzirene nefsi haram, emzirenin emene de nesli haramdır!“ (Ö.N. Ebu Suud Efendi Bilmen, Hukuk-i İslamiyye Kamusu) 8)Sual: İçinde alkol olan kolanya kullanılabilir mi? Cevap: Bu soruyu iki yönden cevaplandırmamız lazımdır: a) Abdest bozulur mu? b) Kolanya kullandığımız zaman, nereye sürdüysek orayı yıkamamız gerekir mi? Evvela abdest bozulma yönüne bakacak olursak, abdest bozulmaz. Çünkü abdestin bozulması tamamen insanın vücudundan bir şeyin çıkmasına bağlıdır. Fakat sürdüğümüz yeri yıkayıp yıkamama meselesine gelince, bu meseleye içindeki madde açısından cevap vermek gerekir. Kur’an-ı Kerim’de „Hamr ricstir!“ diye belirtmektedir. (Maide, 90) Hamr, sarhoş edici, aklı giderici, aklı örten, mahmurlaştıran şeydir diye belirtilmektedir. Rics, hem maddî hem de manevî pislik demektir. Ayet-i kerime’de içkiden mutlak olarak kaçınılması istenmiş, sadece „İçmeyin“ denmemiş. Sayfa 8 MUHACIRUN DERGISI– 11)Sual: Bir müslüman dört mezhepten gayri, yani mezhepleri kabul etmeyerek ibadet edebilir mi? Cevap: Herkes kendi mezhebine göre ibadetini yapar. Amelde mezhep de, itikatta mezhep de dört değildir, daha da fazladır. Bu mezheplerden yaşayanlar vardır, tarihe karışanlar da vardır. Mezhepleri kabul etmemek mümkün değildir. Çünkü mezhepleri kabul etmemek de bir mezhep olur. O kimse mezheplerin çokluğundan şikâyet ederken kendisi de ortaya ayrı bir mezhep çıkarmış olur. Böyle kişilere bir tavsiyemiz var. O da şudur: Âmelde mezhepleri anlamak için Usul-i Fıkıh ilmini okusunlar; Itikatta mezheplerin ne demek olduğunu anlamak için de Kelam ilmini okumaları lazım gelir. YIL-2/ SAYI– 17 RECEB 1434 / MAYIS 2013 ن مْك لُ م ل ىل ّص. ِ ِ Beyyineler Cemaleddin Hocaoğlu Allah'ın Hakimiyyeti (3) İslam, mutlak adalete dayanan bir nizamdır... Şüphesiz, Allah (c.c.), mutlak adaletin ne ile ve nasıl gerçekleşeceğini hakkıyle bilir... Sonra O, bütün mevcudatın Rabbidir. Varlıklar arasında adaleti temin etmek kudretine sadece O, sahiptir. Nizam ve şeriatini her türlü heves, meyil ve za'fiyetten uzak olarak vaz'etmek kudreti sadece O'nda vardıe. Çünkü, O, her türlü cehalet, kusur, tefrik ve haddi tecavüz gibi illetlerden uzaktır. ıster bir fert, bir grup insan, isterse bir millet veya bütün bir beşer nesli tarafından meydana getirilmiş olsun, cehalet ve kusurlarla beraber, şehvet, meyil ve arzularla yoğrulan insanoğlunun meydana getirdiği herhangi bir nizamda halli mümkün olmayan meseleleri sadece İslam nizamı halletmiştir... Bütün bu haller, hatta bu insanın hevesler, şehvetler, meyiller, arzular ve nihayet cehalet ve kusurlarla dolu oluşu ve meseleleri her yönden mutalaa edebilmek ve hatta bir nesildeki tek meseleye bile her cebheden bakabilmek imkânından aciz oluşu, beşerî sistemlerin nakıs ve yetersiz olduğunun delilleridir. kurtulup hürriyete erdiği yegane nizamdır. İslam nizamının dışındaki bütün nizamlar, insanın insana kul olması esasına dayanır. Sadece İslam nizamıdır ki, insanları kullara kulluktan, kul olmaktan kurtarıp şeriki olmayan Allah'ın kulluğuna ulaştırır ve böyle bir şerefle şereflendirir. İşte asıl hürriyet ve yükselme buradadır; asıl huzur ve saadet buradadır... Daha önceleri de söylediğimiz gibi, uluhiyetin en hususi özelliği hakimiyyettir... İnsanlar için nizam vazeden kişiler, bu özelliği kullanıyor ve kendilerini uluhiyet makamına oturtmak istiyorlar ve put oluyorlar... Ve bu nizama tabi olan insanlar da onlara kul olmuş oluyorlar; Allah'a değil!.. Onların dinindedirler; Allah'ın dininde değil!.. Üzerinde durduğumuz bahiste arzedilen ayetlerin açıkladığı bu mesele, gerçekten iman meselelerinin en büyük ve en önemlisidir. Çünkü o, Uluhiyet ve ubudiyet meselesidir, hürriyet ve eşitlik meselesidir. ınsanın hürriyetini elde edişi, hatta yeniden dünyaya gelişi meselesidir. Cahiliyet, sadece tarihî bir devirden ibaret değildir. Herhangi bir İslam, bütün kâinat kanunlarına müessese veya bir nizamda onun prensipleri varsa uygun bir nizamdır. Çünkü, bu nizamın sahibi bütün orada cahiliyet de vardır. Cahiliyet; idare ve nizamı, kâinatın da sahibidir; çünkü, bu nizamın sahibi Allah'ın beşer için vazettiği şeriat ve nizama değil de insanın ve kâinatın da yaratıcısıdır. ınsan için beşeriî arzu ve heveslere dayandırmaktan ibarettir. vazedeceği nizamı, kâinatın unsurlarının nizamına Bu arzu ve heveslerin, bir ferdin, bir grubun, bir uygun bir şekilde vazeder. ınsanın bütün kâinat milletin veya bütün bir beşeriyetin arzu ve unsurlarına karşı bir hakimiyyeti vardır. heveslerini temsil etmesi neticeye asla tesir etmez. Yaratıcısının emriyle bunlar, insana müsahher Madem ki Allah'ın nizamına bağlanmıyor; basit bir kılınmıştır. Ama, O'nun hidayet yoluna girmek ve arzu ve hevesten ibarettir ve nihayet cahiliyetin ta onlara hükmeden kanunları bilmek şartıyle. ışte kendisidir... bundan dolayıdır ki, insanın hareketi ile, içinde Hülasa; itikad ve ibadet işlerinde olduğu gibi, yaşadığı kâinatın hareketi arasında bir nizam ve dünya ve devlet işelerinde de yegane iyi ve yegane intizam teessüs ediyor. ılahi nizam, insan hayatını, güzel hüküm ve kanunlar, Allah'ın koyduğu hüküm kâinata uygun bir tabiatle tanzim ediyor. Sadece ve kanunlarıdır. Allah'ın koyduğu hüküm ve kendi varlığı ve hemcinslerinin durumuna göre kanunların dışındaki hüküm ve kanunlar, kim değil, kâinatın varlığına göre de ona şekil ve ruh veriyor. Zaten içinde yaşadığımız şu geniş kâinattaki tarafından getirilirse getirilsin, Kur'an'ın tabiriyle, eşya ve canlılardan ayrılma imkânı yoktur; öyleyse cehalet ve cahiliyet kanunlarıdır. Kur'an şöyle diyor: onlarla ahenkli ve dürüst münasebet kurulması "Onlar, hâlâ cahiliyet (devrinin) kanunlarını mı gerekir. istiyorlar? Yakînen bilen bir millet için Allah'tan daha iyi hüküm veren kim vardır?" Sonra, Allah nizamı, insanın insana kul olmaktan Sayfa 9 MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 17 RECEB 1434 / MAYIS 2013 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z Islam/Ibadet A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Said Havva Kitaplara Inanmak da hem teker teker bütün ilahi kitapları ve hem de sayfa halinde gelen mesajları, yani Hz. Ibrahim'e gelen sayfaları, Hz. Musa'ya gelen Tevratı, Hz. Davud'a inen Zeburu, Hz. Isa'ya inen Incili ve d- Nasıl ki, imanın rukünleri, aralarında ayırım yapılmasını kabul etmiyorsa her ruknün kendine göre Hz. Muhammed'e –(Allah'ın salat ve selamı üzerlerine kapsamı ve ayrıntıları vardır. Bu kapsam ve ayrıntılar olsun) inen Kur'an-ı kapsamalıdır. Kitaplarla ilgili iman, bunlar yanında aşağıdaki hususları da içermelitümü ile onaylanmaksızın yapılacak olan iman dir. sayılamaz. Mesela Allah'a inanmak. Allah'ın varlığını, sıfatlarını Kur'an, kendisinden önce gelen bütün kitap ve sayfaları yürürlükten kaldırmış(nesh etmiş)tir. Hiç bir eğri ve fiillerini O'nun bizden istediği bir tenzih (noksanlıklardan uzak tutma) anlayışı ile onaylamayı (batıl) tarafı bulunmayan bir gerçek bütünüdür. Bir tek harfi bile değişmemiş, başkalaşmamıştır. Peygamberiiçerir. Nitekim O, şöyle buyuruyor: mize indirildiği şekli ile şu anda elimizdedir, ne değişBil ki, Allah'dan başka ilah yoktur. (Muhammed, 10) miş, ne tahrife uğramış, ne artmış, ne eksilmiştir, belağatlı ifadenin erişilmez örneğini oluşturur. Orada Bilmiyor mu ki, Allah görür? (Alak, 14) Biliniz ki, helal olduğu belirtilen her şeyi helal, haram sayılan Allah her şeyi bilir. (Bakara, 231) Biliniz ki, Allah'ın azabı şiddetlidir veAllah esirgeyici her şey haramdır. Hidayet ondadır, onun dışındaki her şey eğer onun içeriği ile çelişiyorsa sapıklıktır. ve bağışlayıcıdır. (Maide, 198) En güzel isimler Allah'ındır. O halde O isimlerle dua ediniz ve O'nun Onun bütün sistemleri gerçeğin ta kendisidir, onların isimleri konusunda inkarcılığa sapanları kendi dışında gerçek yoktur. Bu sistemler ister inanç ilkeleri hallerine bırakınız. (Araf, 180) Allah her şeyin yaratıcısıdır. (Rad, 16) O her gün başka bir gelişmeyi ile, ister ibadetler ile, ister pratik hayat düzenlemeleri ile, ister ahlakla., ister kanun koyma yetkisi ile ve isteroluşturur. (Rahman, 29) Bedir günü onları siz se eğitim-öğretimle ilgili olsun. Ayrıca orada bize veriöldürmediniz, fakat Allah öldürdü. (Enfal, 17) len gayb alemi ile ilgili bütün bilgiler, cinlerden meMeleklere Inanmak da onların sıfatlarını kapsamına leklere, göklerden, cennete ve cehenneme, peygamberalır. Şöyle ki, onlar için dişilik ve erkeklik söz konusu lerden çeşitli mucizelere ve ahiret gününe Kıyametin safhalarına varıncaya kadar gerçektir. değildir, nurdan yaratılmış, ışıktan cisimlerdir, yemezler, içmezler, Allah'ın vermiş olduğu emirlere Bunlar yanında bu Iman, Sünnete (Peygamberimizin karşı gelmezler, kendilerine söylenen her şeyi söz ve uygulamalarına) inanmayı da içermelidir. Çünyaparlar, gece-gündüz hiç bıkmadan, usanmadan kü Sünnet Kur'anın açıklayıcısı, vuzuha kavuşturucusuAllah'ı tesbih (noksanlıklardan tenzih) ederler. dur, onsuz Kur'an-ı detaylı olarak anlayamayız. Cebrail, Mikail, Ölüm meleği (Azrail), Sur'u çalacak Ayrıca Kur'an-ı ve Sünneti, Kur'an ve Sünnette bulumelek (Israfil), Arş'ı taşıyan melekler, Cehennem nan Nassların sınırları içinde anlamalı, yorumlakapıcısı, Koruyucu melekler ve Zebaniler (azab melekleri) gibi bazı meleklerin nitelikleri konusunda malıyız. Kur'an-ı ve Sünnet'i en iyi şekilde anlayaayrıntılı bilgi verilmiş, geride kalanlar hakkında böyle bilenler, bu ümmetin derin ve geniş bilgili Müctebir bilgi verilmemiştir. Biz meleklere inanırken hidleridir. haklarında detaylı bilgi verilenlere bu bilgileri Kur'an, Kıyamet gününe kadar ilahi hidayetin kitabı gözönünde bulundurarak ve geride kalanlarına da olarak kalacaktır. Onun dışında ve ondan başkasından detaylara inmeksizin bütünüyle inanırız. hidayet, gerçek hayır, adalet aramak sapıklıktır. Islamdan çıkmaktır, kafirliktir. Ayrica Kur'anda ve Peygamberimizin (SAV) hadislerinde bazı meleklerin görevleri konusunda da Sözlerimizin burasında şu önemli noktaya işaret etmeayrıntılı bilgiler vardır. Biz bu bilgilere de oldukları liyiz. Alimlerimiz bazı hususları Dinimizin zaruri bilgibi inanırız. Bu görevlerin başlıcaları Peygamberlere gileri adı altında zikretmişler ve onları inkar edenleri Allah'dan mesaj getirmek, insan işledigi amelleri, kafir saymışlardır. Başka bir deyimle söylersek Islam'rızkını, ne zaman öleceğini, iyimi, kötü mü olacağını da öyle hususlar var ki, bunlar hakkında çok sayıda yazmak, kabirde ölüyü sorguya çekmek, ruhları almak, Nass bulunduğundan veya haklarındaki Nass'ın apaçık Sur'a üflemek, insanları korumak, Allah'a ibadet oluşundan dolayı bedel (dolaysız, apaçık gerçek) etmek, mescidlerde, diğer ibadet yerlerinde, hayır ve sayılmışlardır. Fakat bu hususların bir çoğu zamanla zikir toplantılarında bulunmak gibi görevlerdir. cehalet sisleri altında kalarak inkar konusu edilmişlerdir ki, bu tutum doğrudan doğruya küfürdür. ISLAMIN RUKÜNLERIKELIME-I ŞAHADET (6) Sayfa 10 MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 17 RECEB 1434 / MAYIS 2013 ن مْك لُ م ل ىل ّص. ِ ِ Siyer/Davet Islam Da'vetinin Merhaleleri... 1. Devre: Gizlice da'vet. Üç yıl devam etti, 2. Devre: Savaş olmadan yalnızca dil ile açıktan yapılan da'vet. Bu da hicrete kadar devam etti. 3. Devre: Haddi aşanlarla .savaşmakla birlikte, açıktan da'vet... Hudeybiye anlaşmasına kadar sürdü. 4. Devre: Allah'a da'vet yolunda engel çıkaranlarla ve Islâma girmekten kaçınan herkesle savaşarak, açıktan yapılan da'vet... a-Gizlice Da'vet b- Da'veti Açığa Vurma Ibn Hişâm naklediyor: İnsanlar, İslâm'a girmeye başladılar. Mekke'de İslâm herkes tarafından konuşulur olmuştu. Üç sene gizli davet döneminden sonra Yüce Allah: «Önce enyakın soydaşlarını uyar, sana tâbi olan mü'minlere (tevazu) kanadını İndir» ve: «De ki, ben apaçık bir uyarıcıyım. » « Şimdi sen, artık sana emredileni açıkça ortaya koy, puta tapanlara aldırış etme» âyetine uyarak,efendimiz Safa tepesine çıkıp: «Ey Fihr oğulları! Ey Adiyy oğulları!» diye seslendi. Nihayet hepsi toplandı. Dışarı çıkmayan kişiler de: «O da ne?» diye, bakması için adam gönderdiler. Hz. Peygamber (s.a.v.) onlara: «Ben size şu vadiden veya dağın eteginden atlılar cikacağını ve size saldıracaklarını haber versem beni tasdik eder miydiniz?» dedi. Onlar da: «Evet, şimdiye kadar senin yalan söylediğini duymadik » Bu sefer Peygamberimiz:«Ben size önümüzdeki şiddetli azabı haber veriyorum...» dedi. Bunun üzerine Ebû Leheb: «Yazıklar olsun sana! Hergün hüsrana uğrayasın. Bunun içinmi bizi topladın?» diyerek Hz. Peygamber'e hakaret etti. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak Tebbet suresini indirdi.Ve böylece acik davet dönemine girilmis oldu.Allahü Teâlâ onların hakkında:<Onlar, Allah'ın indirdiğine ve o peygambere geliniz, denildiği zaman, «Atalarımızı üzerinde bulduğumuz yol, bize yeter,» dediler. Ya ataları birşey bilmeyen ve doğru yolda olmayan kimseler idiyseler?» diye buyurmuştur. Resûlullah (sav) onların putlarında kusur bulup, akıllarını ahmaklıkla suçladığı zaman; Kureyşliler olayı büyüttüler ve onunla mücadeleye başladılar. İbretler Ve Öğütler Allah, Resulüne: «Emrolunduğun şeyi açıkla...» âyetiyle, genel bir emirle yetinerek, özellikle akrabalarını ve soydaşlarını korkutmasını emretmemesi mümkündü. O halde, soydaşlarını korkutma emrinin hususiyetindeki hikmet nedir? Bu tür bir emirde umumî olarak bir müslümanı, hususi olarak da'vet sahiplerini, yâni İslam idealistlerini ilgilendiren sorumluluğun derecelerine işaret vardır. Sorumlulukta en aşağı derece, kişinin kendinden sorumlu olmasıdır. Bu duruma göre Peygamberimiz önce kendisine iman ediyor ve ileride alacağı ahkâm ve prensipleri kabul etmesi için kendisini hazırlıyor. İkinci dereceye gelince, o da, müslümanın kendi ailesinden ve bakmakla mükellef olduğu yakın akrabasından dolayı sorumluluğudur. Yüce Allah, bu mesuliyetin hakkını vermeye dikkat çekerek; umumi ve açıktan tebliği emrettikten sonra, Sayfa 11 MUHACIRUN DERGISI– B.Çobanoğlu aileyi ve yakın akrabaları cehennem azabıyla korkutma ve onlara Islâm'ı tebliğ etme zaruretini özel olarak belirttiyor. Bir müslümanın, akrabalarını ve ailesini İslâm'a da'veti ile peygamberin kavmini da'vet etmesi arasında hiçbir fark yoktur. Ancak davetci ise, kendilerine gönderilen peygamberin da'veti ile çağırır, peygamberin diliyle konuşur ve onun adına tebliğ eder. Bir Nebinin veya Resulün kendine vahiy olunanları kavmine tebliğ etmekten vazgecip onların arasında oturması caiz olmadığı gibi, aynı şekilde aile reisinin kendi aile ve efradına tebliği bırakıp oturması caiz olmaz. Aksine aile reisinin onları buna uymaya ve sıkı sıkıya tutunmaya teşvik etmesi vâcib olur. Sorumluluğun üçüncü derecesine gelince, o da, âlim kişinin kendi memleketinden, hakimiyet sahibi yönettiği devletinden ve milletinden sorumlu olmasıdır. Hz. Resûlullah'ın deyimiyle«Alimler, Nebilerin mirascılarıdır ,yâni Imâm ve Hakim Resûlullah'ın halifesidir. İslâm toplumuna, şeriatı iyi anlatma ve kavratma Imâm ve Hakimin başta gelen ödevlerindendir. Üçüncüsü: Resûlullah (sav) kavmini, babalarından ve dedelerinden miras kalan ananelere, iyilik yada kötülüklerini düşünmeden körükörüne bağlanmalarından dolayı onları yermesiydi. Bunun için, Allah'a imanın ve O'na tâbi olan diğer itikadı şeylerin sıhhatinin şartlarından en önemlisi, herhangi bir örf ve âdetin en basit bir etkisi olmadan, kesin bilgi ve hür düşünce esası üzerine olmasıdır. «Cevheretü't-Tevhid» sahibi, meşhur bir beytinde:«Her kim,tevhidde kurtulmadı taklidden, Onun da imanı kurtulmaz tereddüdden>> demektedir. İslâm dini sapık âdet ve an'anelere ve onların esaretine girmeye karşı savaş açmak için gelmiştir... Çünkü «Tekâlid : An'aneler» şöyle tanımlanmaktadır: «Atalardan çocuklarına miras kalan âdetler topluluğu veya bir bölgede yada bir toplumda yaşayan insanların birbiriyle münâsebetleri sonucunda birbirine geçen âdetler ve gelenekler. Ancak bunun taklid olmasının âmili hayatın ve var oluşun sebebi olarak bu âdetleri devam ettiren bir lider fikrin, bir taassub kaydı şartı vardır.» Bu açıklamadan sonra bir hatırlatma olarak; İslâm'daki çeşitli ibâdetlerle, ahkâmı şer'iyyeye ve ahlâkî prensipler için; «islâmi âdet ve an'aneler» tabirini kullanan kişilerin içine düştükleri hatanın büyüklüğü iyice anlaşılmış olur. Çünkü, bu haksızca isimlendirme ve öylece etrafa yayma, zihinlere şunu ilham eder: İslâm ahlâk ve davranışlarının kıymeti, Allahdan gelen ilâhî bir prensip olması sebebiyle değil de, Islâm ahlâk ve nizamı ile alâkalı herşeyin yalnızca atalardan ve dedelerden miras olarak kalan eski âdetler olması sebebiyledir. Şüphesiz ki bu hatalı söylemin kesin sonucu şu olur: Herşeyin değişip, ilerleyip, yenilendiği bir asırda bu eski mirası alıp topluma yükleyeceksiniz ve tabiî olarak da kimse ayak uyduramayacaktır!.. Hakikat şudur ki. Islâmi hükümlere bu damgayı vurmak affedilecek cinsten bir hata değildir. Ancak o, bâtıl damgalarla İslâm'a karşı ilân edilen harp zincirinin bir halkasıdır.«Islâmi an'aneler tabirini yaymaktaki asıl maksad Islâmi nizam ve hükümlerin, getirilip üzerine «an'aneler» etiketini asmaktır. Halbuki ISLAM, Allahın değişmez ilmindendir. ANANEIZIM ananelerin kaynağı ise Cehalettir. YIL-2/ SAYI– 17 RECEB 1434 / MAYIS 2013 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z Hanımlar Köşesi Tesettürlü olmayan Müslüman Hanımlara…(11) Modern sömürü dünyası çağdaşlık ilericilik kadın hakları demokrasi hürriyet eşitlik adına halkı müslüman olan ülkeleri sömürebilmek için tarih boyunca müslüman kadınları iffetlerinden soyutlamak ve aile bağlarını koparmakla emellerine ulaşmak istemişlerdir. Bu yazılarımız bu tuzaklara dikkat çekmek , tesettürlü Müslümanları uyandırmak ve tesettürlü olmayanları da uyarmaktır.. Tesettürlü olmayan Müslüman Hanımların ve Genç kızların kendileri öne sürdükleri veya başkaları tarafından öne sürülen Bahaneler ve Şüphelerin başlıcaları şunlardır: HICAP TOPLUMUN YARISINI IŞSIZ BIRAKIYOR Bu şüpheyi kadınlardan ziyade laikler ortaya atarlar şöyle söylerler:Kadının hicabı toplumun yarısını işsiz güçsüz bırakıyor. Çünkü Islam kadına evinde kalmayı emrediyor. Zaman zaman kulağımıza çalınan bu şüpheye verilecek bir çok karşılık vardır. 1. Kadının evinde kalması işinin esası Allah Teala'nın şu sözüne dayanır: "Evlerinizde oturun ve ilk cahiliyyet kadınları gibi açılıp saçılmayın" (Ahzab, 33) Bu ise kadınları horgörme ve onların kabiliyetlerini engelleme anlamına gelmez. Tam tersine bu onların kabiliyetleri için eşsiz bir vazifelendirmedir. 2. Islam çocukların eğitimini, onlara terbiye, itaat ve bazı değerlerin kazandırılmasını kadınların en önemli görevlerinden biri olarak görür. Uluslararası ve yerel araştırmaların hepsi bize gençler arasmdaki sapma olayının ana sebebinin parçalanmış aileler ve çocuklarda ki otorite eksikliği olduğunu ifade ediyor. 3. Islam kadına giderlerin karşılanması görevini yüklemez, bilakis bu harcamalar erkeğin vazifelerinden biridir. Hal böyleyken çalışıp kazanmak için erkeğin dışaçıkması doğaldır. Bu şekilde kadına harici işlerden çok daha önemli işleri ve toplumdaki en büyük görevi için fırsat verilmiş olur. Bu ise hiç kuşkusuz gelecek nesillerin terbiyesi, toplumların inşası ve aydınlatılmasıdır. 4. Islam toplumunu muhtemel bir çöküntüden koruyabilmek için büyük bir gayret sarfeder. Erkek ve kadınların bir arada bulunmaları toplumu yıpratabilecek bazı problemlere sebebiyet verebilir. 5. Islam kadının çalışmasını genel olarak engellemez aksine toplumun ihtiyacı olan bir uzmanlığa sahipse sıkıntının giderilebilmesi ve kadınların yabancı erkeklere avret yerlerini açma zorunluluğunu engellemek için ona çalışmasını gerekli kılar. Kadm doktorluğu, öğretmenlik, röntgen uzmanlığı, ebelik Sayfa 12 MUHACIRUN DERGISI– A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . F.Betül Hanım ve diğerleri gibi kadına has meslekler gibi. 6. Islam gerekli durumlarda kadının Islami adaba bağlı kalması şartıyla çalışmasına engel olmaz. Bunlar velinin iznini almak, işyerinde erkeklerle bir arada bulunmamak, yapılan işin meşru, ahlaka aykırı olmayan, helal bir iş olması ayrıca kadının tabiatına aykırı olmaması ve onu annelik vazifelerinden alıkoymaması ve benzerleri gibi şartlardır. Sonuç: Bundan önce dünyanm dört bir yanından gelmiş kafirlerin sömürüsüne karşı savaş başlattığımızda, her yerde bu sömürüyle çarpışan özgürlük hareketleri ortaya çıktı. Düşmana verdirilen büyük kayıplardan sonra anladılar ki sadece askeri metodlarla bu işgal devam edemez... Bu ancak Müslümanların ruhlarındaki direniş ve cesaret duygularını kamçılar. Müslümanların kafir sömürücülere karşı bilenmelerine vesile olur. Tarihte bunun birçok örnekleri vardır. Fiili işgal daima yerli halkı mukavemetli kılar. Bunun üzerine Islam topraklarından çıkmadan ve asker kullanmanın dışında başka bir yol düşünüldü. Nihayetinde en uygun yolun kültürel savaş olduğuna karar kılındı. Bu ise evlatlanmızı onların adet, gelenek, göreneklerini takib eder hale getirmek ve böylece onları sömürülerinin hizmetçileri haline sokmaktı. Hem de bir tek askerin bile mevcudiyetine gerek duymaksızın…! Gerçekten de yapılan buydu. Savaşlarının odak noktası ise kadınlarımızdır. Onu da kendi kadınlarına benzetmeyi amaçladılar. Erkeklerle dost, onlarla birlikte hatta her alanda yarış halinde, avret yerlerini açmış ve erkeklerle omuz omuza ... ve bu ilk hedeflerine varabilmek için onlarca yazar ve oyuncu ... yüzlerce oyun, film, kitap, dizi, gazete, dergi, kulüpler ve cemiyetler vb. kısaca kamuya ulaşan bütün araçları kullandılar. Hedefleri ise fesad ve ifsadı yaygınlaştırmak ve dinimizden gelen gelenek ve değerlerimizi yok edip memleketimizi onların kölesi yapmaktı. Bütün bu gördüğümüz açılıp saçılmalar, Hilafetin kaldırılmasıyla başlayıp günümüze değin uzanan bu oyunun neticeleridir. Adetlerimizden ve değerlerimizden akan bu kanın durdurulması için derhal birşeyler yapılmalıdır. Bu akan kanın durdurulması ise ancak bu kepazelikten, kafirlerin peşine düşmekten vazgeçip aslımıza dönmekle mümkündür. Yani Kur´anı Devlet yapmakla mümkündür. Diğer yollar hepsi Bataklık dururken sinekleri öldürmeye çalışmaktır… YIL-2/ SAYI– 17 *** RECEB 1434 / MAYIS 2013 ن مْك لُ م ل ىل ّص. ِ ِ Sohbetler/Düşünceler KUR´ÂNDA GENÇLER VE GENÇLIK DEĞERLERİ(4) Iffet ve Sabır Timsâli: Hz. Yusuf (as) Kur ânda kıssaların en güzeli olarak nitelendirilen Yusuf Suresi, gençlik çağındaki bir insan için, zor bir sınav niteliğindeki cinsel dürtüler karşısında, bir gencin iffet ve sabır timsâli oluğundan bahseden ayetlerle örülüdür. Bu surede Allah Teâlâ, peygamberlerinden biri olanYusuf (as) ın başından geçen hadiselerin tamamını zikretmiştir. Görmüş olduğu rüyayı babası Hz. Yakuba aktaran Hz. Yusuf, babası tarafından uyarılarak, rüyasını diğer kardeşlerine anlatmaması istenmiştir. Kaynaklar, Hz. Yusufun bu rüyayı gördüğünde oniki yaşlarında olduğunu ifade ederler. Ne var ki, Hz. Yusufda, kardeşlerinin kıskançlık duygularnın kurbanı olmuş ve onların bir araya gelerek karar vermesiyle kuyuya atılmış ve çetin sınavlarla geçen bir hayat hikayesi yaşamıştır. lkin, hür bir insan olduğu halde ucuz bir fiyata, birkaç dirheme köle diye satılmış, bir süre sonra, hizmetçisi olduğu evin hanımı tarafından gayri meşru bir teklifle karşı karşıya kalmıştır. Rabbinin burhanı ve merhameti sayesinde bu sınavı başarıyla atlatan Hz. Yusufun bu esnada söylediği sözler, bir peygamberin olduğu kadar, aynı zamanda kendisine iyilik edilen bir gencin duygularını dile getirmesi bakımından da dikkat çekicidir. Evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden murat almak istedi, kapılar iyice kapattı ve haydi gel! dedi. Yusuf ise: (Böyle bir şey yapmaktan) Allaha sığınırım. ( iyiliğe karşılık kötülük yapmaktan Allah saklasın) Zira kocanız benim efendimdir ve o bana iyi davranmıştır.Gerçek şu ki zâlimler felah bulmaz dedi. (Yusuf, 23) Bu sözleriyle gençlere iffet ve namus sahibi olmak adına son derece anlamlı bir örnek teşkil eden Hz. Yusuf için ne var ki, sınav henüz bitmemişti. Her ne kadar Yusufun bu olayda suçsuz olduğu anlaşılmış ise yaşanan hadiseler sonucunda, Hz. Yusuf bir kez daha gayri meşru teklif ile karşıkarşıya kalmıştır. Hemen her peygamberin değişmez özelliklerindenbiri olan tam bir teslimiyetle o da dua etmiş ve şöyle yalvarmıştı: Rabbim! Zindan benim için bunların istediklerini yapmaktan daha iyidir. Şayet tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan, onlara meyleder ve cahillerden olurum. Rabbi de onun duasını kabul etti ve o kadınların tuzaklarına engel oldu. Zira O, her şeyi işiten ve en iyi bilendir.(Yusuf, 33-34) Suçsuz olduğu halde zindana atılan Hz.Yusuf için zindan peygamberlik görevini ifa ettiği bir tebliğ mekânı olmuştur. Yüzünde haksız yere hapsedilmenin insanda meydana getireceği ruh çöküntüsünden ve ümitsizlikten yana hiç bir eser gözlenmeyen Hz. Yusuf u, hapishane arkadaşları çok sevmiş ve değer vermişlerdi. Hz. Yusuf un yaşadığı bu tecrübe, kendinden sonra gelen nesiller üzerinde güzel bir hatıra olarak kalmış ve zindan bile gerektiğinde eğitim-öğretim mekânı (Medreseyi Yusufiyye) olarak görülebilmiştir. Detaylarına inmeksizin ele aldğımız kadarıyla, Allah Teâlâ tarafndan kıssaların en güzeli olarak tanıt lan Yusuf Kıssası, gerçekten,edebi sanatlarla örülü üslubu, pedagojik açıdan ilginç noktaları ve ahlakî değerler bakımından dikkat çekici Sayfa 13 MUHACIRUN DERGISI– Misafir Kalemler özellikleriyle Kurân kıssaları arasında müstesna bir yere sahiptir. Öte yandan bu sûre, aynı zamanda gençlik psikolojisi açısından da dikkate şayan pek çok hakikati ihtiva eden noktalar taşımaktadır. a)-Insan her hâlü kârda ancak Allah Teâlâya sığınmalı ve sadece Ondan yardım dilemelidir. Hz Yusuf un, karşıkarşıya kaldığı her olumsuz ortamda daima Allaha sığınarak Ondan yardım istediği ve her defasında Allahın kendisine çıkış yolu sunduğu görülmektedir. Ayetler, genç insanların üstesinden gelmekte zorlandıkları her durumda, her şeye kadir olan Yaratıcıdan yardım dilemeyi bir gençlik değeri olarak dikkate sunmaktadır. b)- Çekilen sıkıntılar ve karşılaşılan belalara sabır, mutlaka bu dünyada da ahirette de kişiye mükâfat olarak geri dönecektir. Her ne kadar, belli bir süre bir takım mahrumiyetler çekse de Hz. Yusuf un, sonuç itibariyle Mısıra sultan oluşunda, iffetli ve sabırlı olmanın, olaylar karşısında kişiliğinden taviz vermemenin mutlaka bu dünyada da karşılığının görüleceği vurgulanmaktadır. c)- Suçsuz yere gönderilmiş olmasına rağmen Hz. Yusuf, hapishane-lerde insanlara Allahı, tevhidi ve dini anlatan, onlara moral kaynağı olan ilk şahsiyettir. Bu özelliğiyle o, hapishanelerdeki insanlara din adına hizmet amacıyla bu görevi üstlenen bütün din görevlilerinin de önderi kabul edilebilir. d)- Hz. Yusuf gerek gayrı- meşru teklif ile karşılaştığı ilk anda, gereksuçsuz olduğu anlaşıldığı zaman ve gerekse ailesine kavuştuğu ortamda hep centilmence davranmıştır. Bu özelliği, bilhassa babası Hz.Yakub la buluştuğunda, aralarında geçen sohbet esnasında bariz bir şekilde görülmüştür. Babası, kardeşlerinin ona nasıl bir muamelede bulunduğunu anlatmasını ısrarla istediğinde, Hz. Yusuf, kardeşlerini rencide etmemek için kuyuya atılışından hiç bahsetmemiş ve başından geçenleri, zindandan çıkarıldığı andan itibaren anlatmıştır. e)- Hz. Yusuf un, babası ve diğer aile fertleriyle karşılaştıran, bir hükümdar değil, bir aile ferdi gibi tavır takınması ve çadırındaki tahtından inerek babasını yerde karşılaması da bir gençlik değeri olarak kabul edilebilir. Onun bu alçak gönüllülüğü, hükümdar bile olsalar yetki makamındaki kişilerin, ailelerinin gözünde kendilerinden biri oldukları gerçeğini hiçbir zaman değiştirmediğini Hz. Yusuf un fark ettiğini ve bunun gereğini yerine getirerek bu konuda da güzel bir örnek olduğunu ortaya koymuştur. Hatta bazı tefsirlerde böyle davranması konusunda Hz. Yusuf un vahiy meleği Cebrail tarafından bilgilendirildiği ifade edilerek konunun ehemmiyetine vurgu yapılmaktadır. Hz. Peygamber (sav) in de buna benzer uygulamalar görülmektedir. O da gerek süt annesine gerekse sütkardeşlerine sonraki yıllarda çeşitli ikramlarda bulunmak suretiyle onları unutmadığını göstermiş ve daima değer veren bir kişi olmuştur. YIL-2/ SAYI– 17 RECEB 1434 / MAYIS 2013 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Yarının Büyükleri Müslüman Çocuğun Edebi 3)-SELAM VERME ADABI: Müslümanlar birbirleri ile karşılaşınca selamlaşır ve tokalaşır. Selam vermek sünnet, verilen selamı almak farzdır. 1. Islam'ın emrettiği selamı unutma. 2. Tanıdığın veya tanımadığın Müslümanlarla karşılaştığın zaman selam vermeyi ihmal etme (Esselamü Aleyküm). 3. Selam verme şekli şöyle: a) Binek üzerinde olan yürüyene, b) Yürüyen oturana, c) Az kişiler çok kişilere, d) Küçükler büyüklere selam verirler. 4. Verilen selama onun misliyle veya ondan daha güzel bir şekilde cevap ver. 5. Konuşmadan önce selam ver. Peygamberimiz bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyuruyor:Kim selamdan önce konuşmaya başlarsa ona cevap vermeyin. *** Bunları Biliyormusunuz? Allah (c.c.)’ın emir ve yasaklarını insanlara haber veren, kendisine yeni bir kitap ve yeni bir şeriat gönderilmeyip de kendinden önceki peygamberlerin kitabı ve şeriatı ile amel eden Peygamberlere Nebi adı verilir. Kendisine yeni bir kitap ve yeni bir şeriat verilerek insanları hak yola çağırmak için gönderilen peygamberlere de Resul denir. Kur’an’ı Kerim yaklaşık 23 senede inmiştir. Allah(c.c.)’ın dilediği şeyleri Peygamberlerine bildirmesine Vahy denir. Kur’an’ı Kerimin müstakil bölümlerine Sure ismi verilir. Kur’an’ı Kerim’de 114 tane Sure vardır. Tabiini gören kimselere Tebeut Tabiiyn denir. Kur’an’ı Azimüşşan’da bulunan sureleri meydana getiren cümlecik yada bir kaç kelimeden oluşan, Allah kelamlarına Ayet denir. Hulefai Raşidin/Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’den sonra halifelik yapan dört halifeye denir. a- Hz. Ebu Bekir(r.a.) Kur’an’ı Kerim’de 6236 Ayet vardır. Diğer Peygamberlere göre daha faziletli olan peygamberlere Ulul-Azm denir. Ulul-Azm olan peygamberler 5 tanedir: Nuh (as), Ibrahim (as), Musa (as), Isa (as) ve Muhammed (as). Kur’an’ı Kerim’de ismi geçen peygamberler 28 tane olup 3 tanesinin veli mi yoksa peygamber mi olduğu hususunda ihtilaf vardır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i hayatında, müslüman olarak görüp ve müslüman olarak vefat eden mübarek insanlara Sahabe/Ashab adı verilir? Sahabeleri gören kimseye Tabiiyn denir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in zamanında yaşadığı halde Efendimiz (s.a.v.)’i görme şerefine nail olmayan insanlara Muhadramun adı verilir? (Veysel Karani ve Necaşi gibi) b- Hz. Ömer(r.a.) c- Hz. Osman(r.a.) Kur’an’ı Kerim tek kitap olduğu gibi, tek ciltte toplanmıştır. Kur’an’ı Kerim’in sayfalarını toplayan d- Hz. Ali (r.a.) cilde verilen ve yalnız Kur’an’a ait olan özel isme Mushaf adı verilir. Sayfa 14 MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 17 *** RECEB 1434 / MAYIS 2013 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Basından Seçmeler Erdoğan: Nusret Cephesi'ni desteklemiyoruz Obama’nın, Erdoğan’dan gelecek Suriye taleplerine karşılık, özellikle Türkiye sınırında güçlü şekilde örgütlü olduğu belirtilen El Kaide bağlantılı Nusret Cephesi ile ilgili endişelerini aktaracağı belirtiliyor. Görüşme için Erdoğan'a devletin ilgili birimleri tarafından bir Nusret Cephesi dosyası hazırlandığı söyleniyor. Hürriyet'in haberine göre Obama, Nusret Cephesi konusunu açtığında, Erdoğan’ın bu örgütle ilgili vereceği yanıtlardan öne çıkanlar şunlar olacak: Nusret Cephesi'ni desteklediğimiz yalan... Türkiye’nin Nusret Cephesi'ne kapılarını açtığı ve destek verdiği iddiaları kesinlikle doğru değildir. Buna rağmen bizim kendi istihbaratımıza göre Nusret Cephesi'nin Suriye’de en güçlü örgütlerden birisi olduğu doğrudur. Nusret Cephesi'nin bu kadar güçlenmesinde ne yazık ki ABD ve Avrupa’nın, Suriye halkının meşru temsilcisi Suriye Ulusal Koalisyonu (SUKO) ile Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) gereken desteği vermemesi önemli etkendir. Terör örgütü ilanı hataydı... Yapılan hatalardan birisi de ABD’nin, Nusret Cephesi'ni terör örgütü olarak ilan etmede çok aceleci davranmasıdır. Çünkü Ortadoğu coğrafyasında ABD’nin karşı olduğu bir örgüte halk tepki olarak sempati gösteriyor. Nusret Cephesi'ni hemen terör örgütü ilan ederek daha da güçlü hale getirdiniz…. Nusret Cephesi ile mücadelenin en etkili yöntemi Suriye halkının tek temsilcisi SUKO ve ÖSO’yu desteklemektir. Halkın Nusret Cephesi'ne olan sempatisi, ÖSO ve SUKO sahada bir şeyler yapma başarısını gösterirse yıkılabilir. Bunun için de SUKO ve ÖSO’ya her türlü yardımın yapılması şart. Bu değerlendirmelerimizi daha önce Dışişleri Bakanınıza, Rusya’ya hatta İran’a da söyledik. Ortak neler yapılabilir bunun üzerine konuşmak istedik, ancak gereken destek ve yardımı görmedik… -------------------------------Nasrallah: "Hamaney'in saldırı emrini bekliyoruz" Lübnan Hizbullah Hareketi Genel Sekreter Yardımcısı Şeyh Naim Kasım, hareketin Suriye'deki çatışmalarda rol aldığını belirtti. Merkezi İran'ın başkenti Tahran'da bulunan yarı resmi Ehlibeyt Haber Ajansı (ABNA), Kasım'ın Suriye'de yaşanan olaylarla ilgili değerlendirmelerini yayımladı. Hizbullah güçlerinin Suriye içerisinde Esed yönetimi ile birlikte muhaliflere karşı savaştığını kaydeden Kasım, Suriye'deki silahlı muhalif grupları "tekfirci teröristler" şeklinde niteledi. Kasım, "Bekaa Vadisi'nin bir kısmı Suriye topraklarında yer almaktadır. Evet, Hizbullah kendi vatandaşlarını korumak için Suriye'nin bu topraklarında bulunarak tekfirci teröristlerin vatandaşlarımıza yönelik saldırılarını önlemektedir. Hazreti Zeyneb'in türbesini koruyan tugaylardan birisini de Hizbullah kurdu. Hizbullah'ın eylemleri ülke sınırlarını aşmıştır. Şu anda tek faaliyet alanımız Lübnan değildir. Bu ister düşman olsun ister dost, herkesin bildiği bir şeydir" ifadesini kullandı. "Hizbullah Hamaney'den emir bekliyor" Hizbullah'ın Suriye'de bu gruplara karşı topyekün savaş ilan etmesi için İran'ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney'den emir beklediğini dile getiren Kasım, şöyle devam etti: "Hizbullah, şu anda tüm tekfirci teröristleri yok etmeye muktedirdir ve bu çirkin varlığın kökünü yeryüzünden kazımaya kadirdir. Ancak Hizbullah, rehberi ve dini lideri Ayetullah Seyyid Ali Hamaney'in emrini beklemektedir." Irak'ta Maliki hükümetine karşı düzenlenen muhalefet gösterilerine de değinen Kasım, Irak'taki gösterilerin ülkenin güvenliğini tehdit ettiğini öne sürerek, "Düşmanlar bilsinler ki eğer Suriye parçalanırsa, kriz Irak'a sıçrayacaktır. Bu da tüm bölgenin etkileneceği anlamına gelir. Şu anda bile Arap Baharı adı altında Irak'ta çok sayıda grup ayaklana--------------------------------------rak ülkenin güvenliğini tehdit etmektedir" iddiasında bulundu. Türkiye Doğu Türkistan'daki katliamlara neden sessiz? Geçen aydan bu yana Suriye'nin Humus kentine bağlı Kusayr ilçesinDünya Bülteni'nden Hamit Göktürk'ün haberi işgal altındaki Doğu de, Hizbullah militanları ile Özgür Suriye ordusu (ÖSO) güçleri Türkistan'daki insan hakları ihlallerini gözler önüne serdi. arasında çatışmalar yaşanıyor. Hizbullah Hareketi, Esed güçlerine Çin işgali altındaki Doğu Türkistan'ın Kaşgar ili, Maralbaşı ilçesine destek olmak amacıyla Şam'ın Seyyide Zeyneb bölgesinde Ebu'l Fadl bağlı Sirikbuya kentinde 23 Nisan'da Müslüman Türklere karşı gerçekleştirilen ve 21 kişinin ölümü ile sonuçlanan son katliama tepki- Abbas Tugayı'nı kurmuştu. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah da "Kusayr beldesindeki ler uluslararası boyutta sürüyor. Lübnanlıların, silahlı grupların saldırılarının hedefi olmasına izin verUygur Özerk bölge Hükümet Sözcüsü Hu Hen Min Urumçi'de yaptığı açıklamada "Sirikbuya olaylarının dış güçlerle ilgisinin bulunmadığını meyeceğiz" açıklamasında bulunmuştu. ve olaylarla ilgili olarak bölgeden 25 kişinin tutuklandığını bildirdi ancak ayrıntılı bilgi vermedi. ABD yönetimi, BM'de temsil edilmeyen ------------------------Milletler Teşkilatı (UNPO) Dünya Uygur Kurultayı (DUK) ve uluslaHamas liderinden İsraille görüşmeye yeşil ışık rarası kurum ve kuruluşlar Çin Yönetiminden Sirikbuya katliamı hakkında tatmin edici açıklamalar yapmasını ve detaylı bilgiler verme- Hamas lideri Halid Meşal, Hamas'ın İsrail'le görüşme yapmaya açık olduğunu, fakat bunun için öncelikle bazı şartların sağlanması gereksini talep etti. DUK İcra Komitesi Başkanı Doklun İsa, Çin yönetiminin ilk kez ülke- tiğini söyledi. de meydana gelen bir olayın dış güçler ve bölücülerle bağlantısı olABD'de yayınlanan Foreign Policy dergisine konuşan Meşal, Filistin'madığını açıkladığını, bunun bu yönde atılmış olumlu bir gelişme olduğunu fakat yeterli olmadığını ifade etti. İsa, olaylarla ilgili olarak deki öncelikli hedeflerinin Hamas ile El Fetih arasında uzlaşma sağlanması olduğunu söyledi. Meşal açıklamalarında ABD'nin bu uzlaşÇin yönetiminin yaptığı açıklamaların, bölgeden kendilerine ulaşan mayı önlemeye çalıştığını kaydetti. Meşal'e göre İsrail'le görüşmeler bilgilerle uyuşmadığını söyledi. için bu uzlaşma gerekli... Diğer yandan Meşal Filistin'deki mali zorlukların da görüşmelerin önünde engel oluşturduğunu söyledi. DUK'un AB nezdindeki Temsilcisi ve Münih merkezli Avrupa Doğu Türkistan Birliği başkanı Enver Can, Avrupa Parlamentosu Çin ile Halid Meşal, Hamas'ın İsrail'le görüşmelere prensipte açık olduğunu, Diyalog Grubu Dış İlişkiler Komitesi ve İnsan Hakları Komisyonu üyesi 90 parlamentere birer mektup yazdı. Mektupta Uygurların günü- fakat bunun şu anki reel durum açısından anlamsız olduğunu da sözlerine ekledi: ''Bunun için en önemli şart, güç dengesinin oluşmasıdır. müzdeki durumuna dikkat çekti ve Çin yönetiminin son katliamının Bunsuz barış gelemez.'' Meşal, Filistinlilerin elinde İsrail'e baskı yapAvrupa Parlamentosu'nca teşkil edilecek özel bir komite tarafından ma gücü olmadıkça, müzakerelerin yalnızca Filistin halkının hakları yerinde incelenmesini istedi. DUK Temsilcisi mektubunda "Avrupa için yalvarma anlamına geleceğini söyledi. Parlamentosu ve uluslararası toplum yeni tedbirler almadığı, yeni yaptırımlar uygulamadığı takdirde Çin'in Doğu Türkistan'da yeni katliÖte yandan Meşal, ABD ve İsrail'in Hamas'la görüşmekten çok yok amlara ve sert bastırma politikalarını devam edeceğine dikkati çekti. Can, parlamentonun Doğu Türkistan ile ilgili özel bir oturum düzenle- etme niyeti taşıdığını düşündüğünü de kaydetti. mesini talep etti….. Sayfa 15 MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 17 RECEB 1434 / MAYIS 2013 TEMEL PRENSİPLERİMİZ 1- Dava; İslam’ın hayata hâkim olması. Yani Kur’anın Anayasa, şeriat’ın kanun, devletin İslam olmasıdır. 2- Metod tebliğdir, tebliğ metodudur. Yani Peygamber metodudur. 3- Tebliğ vasıtaları her meşru vasıtadır. 4- Tebliğ devrinde ilmî ve fikrî zeminde kalıp, kaba kuvvete başvurma, terörist bir hareket yapma yoktur. 5- Tebliğatı açık, net ve kesin olarak yaparken, yakayı ele vermeme hususunda da meşru tedbiri elden bırakmaz. 6- Tebliğ’de muhatap olarak, millet evladının bir kesimini değil, genç-ihtiyar, erkek-kadın, amir-memur istisnasız herkestir. 7- Küfür ve kâfir rejimle uzlaşma yoktur, taviz verme yoluna gitme yoktur. 8- Yalan, iftira olmadığı gibi, abartma, kabartma da yoktur, aldatma ve avutma da yoktur; her şeyiyle ortadadır. 9- Ehl-i Sünnet akidesine ve Ehl-i Sünnet fıkhına bağlı olup, mezhepsizliğe veya mezhep değiştirmeye karşıdır. 10- İran’a Ehl-i Sünnet açısından bakmaktayız, münasebetlerimiz bu çerçevededir. Yapılan inkılab İslamî’dir, mezhebî değildir; karşı çıkma veya teslim olma bahis mevzu değildir. 11- Devletin kuruluş ve icraatında model Asr-ı Saadet’tir. Yani, Peygamber (s.a.v.) tarafından Medinede kurulan ve sahabe tarafından devam ettirilen kâmil bir Hilâfet’tir, altun devridir. 12- Şûra esastır. 13- Kur’an dili müşterek dil olup, herkes ana dilinde serbesttir. 14- Her müslümana ümmet gözüyle bakar; ırk, renk, mekân farkı tanımayız. 15- Her şey fetvaya bağlıdır. Emîr'ül-Mü'minîn ve Halîfet'ül-Müslimîn Cemaleddin Hocaoğlu (Rh.a)