سطأل َ َط َي ْطِْ ح َ ْا ِم اِأ َ ْم َ َا َي َ َاا ح نْ َِ لَ ا َا َأط ْح َي ِ ََط ْح ع َ َط َي ِ ََط ْح حْ نم.ل حْ نم ِِ ِم ِ ِ حْ نم ِْا Sayi 1/Yil 1 YIL 3/ SAYI 31 RAMAZAN 1435/ TEMMUZ 2014 ب ِ ْس ِم Hediyemiz olsun! بســـم ا من الر من ا م َ حْس َا َاط ِ ََّ س ه َط َال ِ ِالن َ حَ َطح ْ َ ْم َ ن َ َ َْ َطَْ ِط ح نب َب َ ح ْْ َِ ََ يَهْ َطحل َه ْم ََبألْ يَ َب ْ َأاهَم ِب َِ ْ ِم ِه ْم َ َا ْم َرل َِ ْ ِمهِم َا َْ ِم َ طل Eğer hakk/gerçek onların keyfi arzularına uysaydı, göklerin, yerin ve gökler ile yerde bulunan canlı cansız tüm varlıkların düzeni ve dengesi bozulurdu. Bilakis, onlara Zikirlerini (hakikatleri hatırlatan bilgiyi/Kur´anı) verdik… Onlar kendi Zikirlerinden yüz çeviricilerdir. (Mu´minun, 71) Tüm Müslümanlara Hayırlı Ramazanlar temenni ederiz... kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk k Aylık; Islami, Siyasi ve Ilmi Dergimiz... ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ Fihrist Dersler Konular Yazarlar Sayfa — — 2 Savaş, barış ve tebliğ Editör 3 Tefsir Dersleri Fecr Suresi (21-30) Ebu Abdurrahman 4 Tefsir Dersleri (devam) Fecr Suresi (21-30) Ebu Abdurrahman 5 ...Ve netice... M. Metin Müftüoğlu 6 Temel Meseleler (17) Ibni Abdulhalim 7 Futbol Ve Müslüman (2) Ebu Ensar 8 İMKÂNLAR ve HAMLELER-(7) Cemaleddin Hocaoğlu 9 Islam/Ibadet Kelime-i Şahadetle çelişen tutumlar-(11) Said Havva 10 Siyer/Davet Peygamberimizin Hayatı; B. Çobanoğlu 11 Misafir Kalemler 12 Ihya erinin özellikleri... Ibni Abdulhalim 13 Müslüman Çocuğun edebi, Anonim 14 — 15 Fihrist Gündem/Yorum Gençlerle Başbaşa Suffa Mektebi Dördüncü Delil; KIYAS (3) Fetva Köşesi Beyyineler Peygamberimizin Taife Hicreti (Ibretler, öğütler) Kadın-Erkek eşitliği (9) Hanımlar Köşesi Evliliğe hazırlık Sohbetler/Düşünceler Yarının Büyükleri Çocuklarınız ne okuyor? Basından Seçmeler Kadirov çetesinin Ukrayna Ordusu’na karşı Ruslarla birlikte savaştığı iddia ediliyor... Türkiye Hükümeti, “Nusret Cephesi”ni sözde “Terör Listesi”ne aldı... IŞİD: Kabe'yi yıkacağız... Muhacirun Dergisi: www.muhacirun.net Yazışma Adresimiz: [email protected] Sayfa 2 MUHACIRUN DERGISI– Doğrular Islamın doğrulardır, hatalar/yanlışlar bizim yanlışlarımızdır. Okuyucularımızdan (Islama göre varsa) Hatalarımızın düzeltilmesini istirham ediyoruz. YIL-3/ SAYI– 31 RAMAZAN 1435 / TEMMUZ 2014 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z Gündem/Yorum A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Editör Savaş, barış ve tebliğ: Tarihte hep böyle olmuştur.Bir kaç misal: Islam Dini; Adem Peygamberle Allah Resulü ve onun sahabesi, başlayan, hayatın tekâmülüne Mekke’de bir tebliğ devri yaşamıştır. paralel olarak tekâmül edip gelişen 13 senelik bu devrede gerek o ve ve son olarak Kur’an’ın inişiyle ve gerekse etrafı, bir çok hücum ve onu tebliğ eden son Peygamber hakaretlere karşı, sabretmişler, (s.a.v.) Hazretleri’nin gelişiyle mütecavizlere karşı el mükemmelliğini alan ve tamam olan kaldırmamışlar, atılan taşları bile Allah kanunudur; artık alıp atanlara fırlatmamışlardır. insanoğlunun her türlü ihtiyacına Üstelik, hak ve hakikatleri görmeleri cevap verme gücüne için hidayetlerine dua sahip, eksiği ve etmişlerdir. Ve netice noksanı olmayan bir itibariyle kimsenin din, bir nizam ve bir burnunu bile sistem! Hem öyle ki kanatmamışlardır. akılla, ilim ve mantıkla çatışan tek tarafı Islam ve savaş yoktur. „Biz, kitabta hukuku: hiç bir şeyi noksan Islam savaş bırakmadık“ (Enam, hukukunda kadınlara, 38) ifadesi Kur ‘an’ın yaşlılara, hastalara, bir beyanıdır . çocuklara, ilim adamlarına el Binaenaleyh, böyle olan bir din, uzatma yoktur, esirlere kötü savaştan yana değil, barıştan muamele yoktur. Üstelik onlara iyi yanadır. O, kendisini, savaş yoluyla ve merhametli davranma, değil, barış içinde tebliğ yoluyla ihtiyaçlarını karşılama ve onları kabul ettirmek ister ve istemektedir. rahat ettirme vardır. Şayet bu arada, bu söylenenlerin aksi varid Onun için Kur’an’ın tamamladığı bu olmuşsa bunlar istisnaidir, Islam’ın din savaşı değil, tebliği tercih usul ve kaidelerine uymaz; Bunlar etmiştir. Savaş, „Tebliğ“ yolunu idarecilerin ya Islam’ı açmak için vardır, yukarıda da bilmemelerinden veya kötü niyyetli söylediğimiz gibi zoraki vardır, oluşlarından kaynaklanmaktadır... zülmü bertaraf etmek için vardır; Cemaleddin Hocağlu (Kaplan) -Rh.a.adaleti ve huzuru sağlamak için Emîr'ül-Mü'minîn ve Halîfet'ül-Müslimîn vardır. (Islam nedir ve ne değildir? bildirisinden bir bölüm) Cihad da bir yönüyle işte budur. Sayfa 3 MUHACIRUN DERGISI– YIL-3/ SAYI– 31 RAMAZAN 1435 / TEMMUZ 2014 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z TEFSIR DERSLERI َ َ) َو َج َء ََك21( ْل ذََُ ِ َت ًّاك َت ًّاك َ َك اَّل ذَ َاذ ِت اك َ فًًّّا َ ِ ََوذل َمل َ ) َو َجى َء وَم َئذَ ب كَ َن َم ا22( فًًّّا )23( َ ُ َِ َوذَااى لَِْ ذل ك َ ذُا َ ِ وَم َئذَ ب وَذَ َ اك ) فَتَم َئذَ ب24( وَقِم ِل وَ لَتذَ َى مَتائْلِ لَ َِتَ َى ) َو َُ وِمقَ ِ َوقَ مَِْ ذَ َ ت25( ب َذ َ ذكَِْ ذَ َ ت ِ َُوِ َع ) ذََ َج َعى27( ِ ل ذل ِمن َمذَ ا ِ ًّ) وَ ذَواذِ َم ذل ا26( ) فَ ت ِخلَى فَى28( ةتا ا َ ةتَ ا َئ َ ذَلَى ََك َ ََذ )30( ) َوذت ِخلَى َج اذَى29( َذبَ َت 89-FECR SÛRESİ (3) Mushaf'taki Sıralamaya Göre 89. Sûredir. Mufassal Sûreler Kısmının On İkinci Grubundaki İlk Sûredir. 30 âyettir. Mekke'de nazil olmuştur. ÜÇÜNCÜ FIKRA (21-30. ÂYETLER) 21. âyetten başlayıp 30. âyetin sonuna kadar devam eder. A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Ebu Abdurrahman şöyle buyurmuştur:..." "Yer parça parça dağıtıldığında." Yani, dünya arka arkaya sarsılıp dağların toz duman haline geldiğinde, yere dümdüz bir şekil verildiğinde ve yaratıkların Rablerinin huzuruna çıkmak için kabirlerinden kalktığında. Melekler Sıra Sıra Dizilip Rabbin Geldiğinde (Âyet 22) "Melekler sıra sıra dizilip Rabbin geldiğinde." İbn Kesîr şöyle der: "Allah Teâlâ dilediği gibi hüküm vermek üzere gelir, melekler de O'nun huzurunda sıra sıra dururlar." Nesefî: "Her gökte bulunan melekler inip insan ve cinleri kuşatmış bir halde arka arkaya saf olurlar." der. Cehennem O Gün Getirilir (Âyet 23) "Cehennem o gün getirilir." İmam Müslim, Sahîh'inde Abdullah b. Mes'ûd'un şöyle dediğini rivayet eder: Rasûlullah (s.a.v) buyurduğu ki: "O gün cehennem getirilir. Onun yetmişbin yuları vardır. Her yuları çeken yetmişbin melek vardır"..." İnsan O Gün Yaptıklarını Hatırlar Ama Ne Fayda! (Âyet 24) 21. Hayır. Yer parça parça dağıtıldığında; "İnsan o gün hatırlayacak." İnsan o gün 22. Melekler sıra sıra dizilip Rabbin yaptıklarını önceden ve sonradan yapıp da önden geldiğinde; 23. Cehennem o gün getirilir, göndermiş olduğu şeyleri hatırlayacak da öğüt insan o gün hatırlayacak ama hatırlamadan alacak. "Ama hatırlamadan ona ne fayda?" İbn ona ne fayda? 24. “Keski bu hayatım için Kesîr: "Hatırlama ona nasıl fayda verecek!" der. önceden bir şey yapsaydım” der. 25. O gün Nesefî de: "Ona hatırlamanın faydası nerden Allah’ın azabı gibi kimse azap edemez. 26. gelecek?" der. Onun vurduğu bağ gibisini kimse vuramaz. 27. Ey huzur içinde olan can! 28. Dön Rabbine. Sen O’ndan, O, senden hoşnut olarak; 29. Haydi gir kullarımın arasına. 30. Gir Cennet’ime. Keşki Âhiret İçin Daha Çok Amel Etseydim (Âyet 24) "Keşki bu hayatım için önceden bir şey yapsaydım, der." Nesefî burada der ki: "O; ah baki olan âhiret hayatım için fani olan hayatımda salih ameller gönderseydim, der." İbn Kesîr de şöyle der: "Yani eğer isyankâr ise daha önce yapmış olduğu Yeryüzü Parça Parça Dağıtıldığında (Âyet 21) günahlara pişman olur. İtaatkâr ise taatlerinin "Hayır." Nesefî der ki: "Bu söz, onları yetime çoğalmasını arzular. Nitekim Ahmed b. Hanbel'in ikramı ve yoksulu doyurmaya teşviki terketmekten, Muhammed b. Amra'dan naklettiğine göre bâtıl yolla mirası yemekten, aşırı derecede malı Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Eğer bir kul sevmekten menetme ve yaptıklarını kınama ifade doğduğu günden ölene kadar Allah'a ibadet eder. Daha sonra Allah Teâlâ tehdide yer vermiş uğrunda yüz üstü kapansa Kıyamet günü onları ve pişmanlığın fayda vermediği bir anda ihmal küçümser ve sevaplarının artması için dünyaya ettikleri şeylere onların pişmanlıklarını zikredip döndürülmek ister." Sayfa 4 MUHACIRUN DERGISI– YIL-3/ SAYI– 31 RAMAZAN 1435 / TEMMUZ 2014 ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ O Gün Allah'ın Azabından Daha Büyük Azab Olamaz (Âyet 25-26) "O gün Allah'ın azabı gibi kimse azap edemez." İbn Kesîr der ki: "Kendisine isyan edenlere Allah'ın azabından daha şiddetli azab edecek hiçbir kimse yoktur." "Onun vurduğu bağ gibisini kimse vuramaz." Azîz ve Celîl olan Rablerini inkâr edenleri yakalama ve bağlama bakımından zebanilerden daha güçlü hiçbir kimse yoktur. Nesefî de şöyle der: "Keşşaf tefsîrinin sahibi, bu iki âyetle ilgili olarak der ki: Hiçbir kimse, hiçbir kimseye Allah'ın azabı gibi azap edemez. Hiçbir kimse hiçbir kimseye Allah'ın vurduğu bağ gibi bağ vuramaz." İbn Kesîr şöyle der: "Bunlar, yaratıklardan günahkâr ve zalim olanlar hakkındadır. Ama arınmış, huzura ermiş cana -ki o yatışmış, karar kılmış, hakla beraber olan candır- denilecek ki:..." Ey Mutlu İnsan! Gir Cennet'ime (Âyet 27-30) "Ey huzur içinde olan can!" Nesefî burada şunları söyler: "Nefs-i mutmainne, hiçbir korku ve üzüntünün rahatsız etmediği, emniyet içindeki can demektir. Bu can inanmış yahut hakta karar kılmış, yakîn serinliğinin yatıştırmış olduğu candır. Artık ona hiçbir şüphe bulaşamaz. Bu söz ona ölüm esnasında veya öldükten sonra yeniden dirilirken yahut Cennet'e girdiği sırada söylenir." "Dön Rabbine." İbn Kesîr burada: "Rabbine komşuluğa, O'nun sevabına ve cennetinde kulları için hazırladığı nimetlere dön" der. "Sen O'ndan O senden hoşnut olarak." İbn Kesîr der ki: "Can, kendisinden .hoşnut olarak yahut verilen nimetlerden dolayı Allah'tan hoşnut olarak, Allah da o candan hoşnut olmuş ve onu hoşnut etmiş olarak." Ve: "Haydi gir kullarımın arasına." Nesefî burada şöyle der: "Salih kullarımın arasına gir, onlar arasına katıl." Salih kullarımla birlikte; "Gir Cennet'ime." İbn Kesîr de der ki: "Bu ona hem ölmek üzere iken hem de Kıyamet gününde söylenir. Nitekim melekler de ruhunu teslim edeceği zaman ve kabrinden kalkacağı zaman Sayfa 5 MUHACIRUN DERGISI– mü'mine müjde verirler. Burada da durum aynen öyledir." Ölümü Sırasında Mü'mine Söylenilen Sözler (Âyet 27-30) "Ey huzur içinde olan can! Dön Rabbine. Sen O'ndan O, senden hoşnut olarak. Haydi gir kullarımın arasına, gir Cennet'ime" âyetlerini tefsir ederken İbn Kesîr der ki: "İbn Ebî Hatim bu âyetler hakkında İbn Abbas'ın şöyle dediğini nakleder: Bu âyetler nazil olduğunda Ebû Bekir oturuyordu. Dedi ki: Ey Allah'ın Rasûlü; bu ne kadar güzel! Rasûlullah (s.a.v) buyurdu ki: "Haberin olsun ki bu sana söylenecek." Sonra Saîd b. Cübeyr'den nakledildiğine göre o şöyle dedi: Peygamber (s.a.v)'in yanında: "Ey huzur içinde olan can! Dön Rabbine. Sen O'ndan O, senden razı olarak" âyetlerini okudum. Ebu Bekir (r.a) dedi ki: Gerçekten bu güzel. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v): "Bilmiş ol ki melek sana onu ölümün sırasında söyleyecektir." buyurdu. Bu hadisi İbn Cerîr Ebu Küreyb'den o da İbn Yemân'dan böylece nakleder. Bu mürsel ve hasen bir hadistir. İbn Ebî Hatim, Saîd b. Cübeyr'den de nakleder. O demiştir ki: İbn Abbas, Tâif'te vefat etti. Benzeri görülmemiş olan bir kuş onun vücuduna girdi sonra ondan çıktığı da görülmedi. İbn Abbas defnedilince kabrin kenarında bu âyet, okuyan bilinmeksizin okundu: "Ey huzur içinde olan can! Dön Rabbine. Sen O'ndan O, senden hoşnut olarak. Haydi gir kullarımın arasına, gir cennetime" Bu Teberânî de rivayet etmiştir. Hafız İbn Asâkir, Ebû Amr el-Evzâî'nin kızı Ravâha'nın hayatını anlatırken Ebû Ümâme'den Rasûlullah (s.a.v)'ın bir adama şöyle dediğini nakletti: "Ey Allah'ım; senden sadece seninle huzur bulan, sana kavuşmaya inanan, hükmüne razı gösteren ve lütfuna kanaat eden bir nefis istiyorum de."..." YIL-3/ SAYI– 31 RAMAZAN 1435 / TEMMUZ 2014 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z Gençlerle Başbaşa A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Emîr’ul Mu’minîn kemalistler! Şimdi dünya ilim, fikir hukukçularına ve dünya devletlerine, bu arada siz mahkeme heyetine ve hukukçularına düşen birşey var: O da hakkı ihkak, adaleti tesise çalışan, hareketin MÜDAFAA -SAVUNMA-(8) üzerinden 27 senelik bir zaman geçtiği halde kimsenin burnunu Ve netice: bile kanatmayan ve kimsenin hak ve hukukuna en ufak tecavüzde Biz öyle bir Türkiye istiyoruz ki; devlet-vatandaş kaynaşması bulunmayan Muhammed Metin Hoca ile beraber olup ona olsun; devlet saygınlığı, kanun hakimiyeti olsun! yardımcı olmak mıdır, yoksa kemalistlerden yana olup Anadolu Biz öyle bir Türkiye istiyoruz ki, devlet rejimi ile millet birbirine insanının bir an önce yıkılışını hızlandırıp tamamlamak mıdır? Bu ters düşmesin; Kur'an anayasa, Şeriat kanun, İslam devlet olsun! sualin cevabını ilim ve hukuk ehlinden sormaktayız!.. Biz öyle bir Türkiye istiyoruz ki, devlet reisi hakkı ve adaleti Özetleyecek olursak: temsil etsin, Dicle kenarında ayağı kırılan bir oğlağın 1- Biz müslümanız, İslam dinine bağlıyız. Kaynağımız Kur'an, sorumluluğunu taşısın! önder ve örneğimiz Hz. Muhammed'dir! Biz öyle bir Türkiye istiyoruz ki, okullarında öğretmen talebe 2- İslam hem din hem devlettir, hem ibadet hem siyasettir. Yani arasında saygı ve sevgi bulunsun; öğretmen talebesine bir emanet devlet İslam'ın bölünmez bir parçasıdır! gözüyle bakarken, talebe de, "Bana bir harf öğretenin kölesi 3- Bu itibarla, bizim devlet ve siyasetten söz etmemiz bir iman olurum!" inancına sahip olsun! meselesidir. Biz öyle bir Türkiye istiyoruz ki; koca karısına bir emanet gözüyle 4- İslam devleti varsa onu korumak, yoksa onu kurmak erkekbakarken, kadın da kocasına olan itaatını bir Allah emri olduğuna kadın her müslümana farzdır; Allah'ın kesin emridir! inansın! 5- O halde bizim fert ve cemaat olarak, devlet ve siyasetten Biz öyle bir Türkiye istiyoruz ki; işçi ve işveren münasebetlerinde bahsetmemiz tabiî ve insanî hakkımız ve görevimizdir! tam bir emanet bulunsun, adalet tahakkuk etsin; işveren işcinin 6- Bu hakkı kullanırken ve bu görevi yerine getirirken sadece ilmî hakkını düşünürken, işci de işverenin hakkını ön plana alsın! ve fikri zeminde kalırız, zora ve kaba kuvvete başvurmayız, Biz öyle bir Türkiye istiyoruz ki; ne ezen, ne ezilen, ne sömüren, vurmamışız da! 27 senelik geçmişimizde polise intikal etmiş tek ne de sömürülen, haktan yana, haklının yanında bir düzen!.. bir hadise gösterilemez. İşte biz; böyle bir inanca, böyle bir siyasete ve nihayet böyle bir 7- Silah eğitimi yaptığımız veya savaşçı yetiştirdiğimiz iddiası da devlete sahip bir Türkiye istiyoruz ve bunun mücadelesini tamamen yalan ve iftiradır. Bizim silahımız Kur'an'dır! yapıyoruz. 8- Kur'an bir insanlık kitabıdır; insanca yaşamanın yolunu gösterir. Her müslüman bilecek ve inanacak ki; İşte biz, insanımıza ve yeni neslimize bunu müslüman olan bir ülkede devletin İslam öğretmek istiyoruz. Fikir ve ilim hürriyeti devleti olması, farz olduğu gibi Allah'ın emri, olarak bu da bizim hakkımızdır!.. Kur'an'ın emri olduğu gibi; toplumun dininin Hal böyle iken hakkımızda bu kadar endişe bir icabı, inancının da bir gereğidir. Ve insan ne?!. haklarına inanan hür milletlerin de, hür Kemalist rejimin baskısı, basın ve yayının dünyanın da ve İslam'ı gereği gibi inceleyen maksatlı yalan ve saptırmaları bizi milletimize ilim ve fikir adamlarının da bundan başka türlü yanlış ve maksatlı tanıtmışlardır. düşünmeleri mümkün değildir. İslam'a göre Yasaklar! İthamlar, tehditler ve tecziyeler: İslam da bir kaide vardır. Güzel olan, faydalı İlim, hukuk, adalet ve din yönünden bizim olan her şey emir ve tavsiye edilmiştir. karşısımıza çıkamıyanlar: Bize ''Kara Ses'' Çirkin olan ve zararlı olan her şey de yasak diyorlar; bize ''Kan kusan'' diyorlar; bize ''Fundamentalist'' edilmiş veya hata sayılmıştır. Buna Hüsun-Kubuh prensibi de diyorlar; bize ''Radikal, gerici, yobaz, çember sakallı, vatan haini, denir. Hüsun-Kubuh meselesi hem Ehl-i Sünnetin akaidinde, yani millet düşmanı, bölücü'' diyorlar. Ve bizi buna benzer daha nice inancında hem de Usul-ü Fıkıh ilminde yer alır. ithamlarla itham etmenin yanında kendilerinin huzurunu Bu noktadan hareketle işte yasakların başlıcaları; İçki, kumar, bozacağımızı, haysiyet ve şerefleriyle oynadığımızı söylüyorlar. zina, hırsızlık, yalan söylemek, adam öldürmek, tembellik, hile Neyiniz kaldı ki! karlık, dolandırıcılık, kara borsacılık, faiz, aldatma, kişiyi Bir ülke düşünün ki, terör ve anarşi almış yürümüş, günde bir kaç arkasından çekiştirme, ırkçılık, vurgunculuk, insan haklarına adam öldürülmekte, köyler basılmakta, yollar kesilmekte, evler tecavüz, hak almak için kaba-kuvvete baş vurma, terör yapma, zor yıkılmakta, adamlar kaçırılmaktadır! Hergün memleket evladı kullanmak suretiyle hak almaya kalkışmak. Dini inancından dolayı teröre, kör kurşuna hedef oluyorlar. baskı yapma ve işkenceye tabi tutma, hatta savaş açma! Zira barış İşte böyle bir memlekette huzurdan söz edilir mi? Bir memleket esastır. Savaş ancak barışı sağlamak için vardır. Hakkı tebliğ düşünün ki, o memleketin devletinde hırsızlık, vurgunculuk, rüşvet yolunda, engelleri kaldırmak için vardır. Zulmü ve haksızlığı almış yürümüş, hem de devlet adamları tarafından, hem de yüksek ortadan kaldırmak için vardır. Ve nihayet Huzur ve sükunu trajlı gazeteler tarafından! İşte böyle bir devletin şeref ve sağlamak için vardır, ve zoraki vardır. Barış ve sulh, tebliğ ve haysiyetinden bahsedilir mi? Öyle bir memleket düşünün ki, o tavsiye esastır. Tarihte bunun örnekleri çoktur. memleketin sakinleri ve hatta milletvekilleri; „Artık bu Kur'an şöyle der: ''Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet memlekette hükümet kalmadı!..“ derlerse, artık o millette hazırlayın, ve bağılı besili atlar hazırlayın ki; onları yani huzurdan ve güvenden söz edilir mi? mütecavizleri, Allah düşmanlarını ve sizin düşmanlarınızı Düzeltme ve islah: korkutasınız diye!'' (Enfal Suresi, 60) Muhammed Metin Hoca’nın yapmak istediği düzeltme ve ıslahtan Dikkat edilirse kuvet hazırlamada, hedef korkutmaktır, öldürmek başka nedir ve ne olabilir? Kur’an’a, Şeriat’a ve Allah’ın dinine değildir. Demek oluyor ki, siz kuvvetli olursanız, kimse size karşı dayanarak, „Kur’an elde, Peygamber önde!“ yürüyerek hakkı savaş açamaz, hak ve hukuka tecavüz edemez. Çünkü sizin ihkak, adaleti tesis etmekten başka bir şey midir onun yapmak gücünüzden korkar ve bu suretle dünyada huzur ve sükun istediği? sağlanmış olır. İşte İslam'ın, İslam devletinin emir ve tavsiyeleri İşte Muhammed Metin Hoca ve beraberinde olanlar ve işte budur. M. Metin Müftüoğlu (Kaplan) Hoca Efendi’nin 2.7.2010 /Istanbul: Sayfa 6 MUHACIRUN DERGISI– YIL-3/ SAYI– 31 RAMAZAN 1435 / TEMMUZ 2014 ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ Suffa Mektebi Temel Meseleler-17 münzabıt oluşuna bakarak usûlcülerin cumhuru açık veya münzabit bile olsa ahkâmın hikmetle ta'lilini (yani DÖRDÜNCÜ DELİL; KIYAS (3) illet sayılmasını) kabul etmemişlerdir. Çünkü eğer teklif İlletin Şartları: (kişiyi mükellef sayma) hikmet üzerine oturtulacak İlletin şartlarından önce illetin tarifi ve olsaydı her halde ve her şahısta aynı olmazdı. İşte bu buna dair meselelerden bahsedeceğiz. yüzden âlimler şu kaideyi koymuşlardır: Hükümler İlletin tarifi, illetle hikmet ve sebep hikmetlere değil, illetlere göre bina edilir. arasındaki fark ve kendisiyle ta'lilin Buna binaen maşakkat bulunmasa bile Sefer, oruç sahih olacağı vasfın beyanı: tutmamak ve namazı iki rekat kılmak için bir illettir. Bu İllet, kıyasın üzerine bina edildiği esastır. yüzden fırıncı, ocakçı, maden işçisi, tarladaki işçilerin durumunda olduğu gibi çalıştığı iş meşakkatli dahi olsa Usûlcülerin ıstılahında İllet: Maslahatın tahakkuku için seferî olmayan mukimin durumu, hasta olmayan kendisi bulunduğu yerde hükmün meşru olduğu şeydir. sağlamın durumunun sefer haline veya hastalık haline Veya hükmü tarif eden vasıfdır. kıyas edilmesi caiz olmaz. Çünkü hikmet olan meşakkat İllete, hükmün menâtı, sebebi ve emaresi de denir. bulunmasına rağmen cevazın illeti olan sefer hali veya İllet kelimesi, tahakkuku arzu edilen bir maslahatın elde hastalık hali bulunmamaktır. edilmesi veya kaçınılması gereken bir mefsedetin defi İlletle hikmet arasındaki fark: Hikmet Şârii hüküm gibi hükmü meşru kılmaya sevkeden hikmet için de koymaya sevkeden asıl âmil ve ondan hedeflenen nihâî kullanıldığı olur. Meselâ: Alış-veriş yapanlann gayedir ki o da hüküm koyucu nun hüküm koyarken menfaatinin alış­verişin mubah tahakkukunu veya ikmalini istediği kılınmasına; insan hayatını, aklını, maslahat veya ortadan kalkmasını veya nesebini ve malını koruma gayesinin azalmasını istediği mefsedettir. kasten öldürmenin, içkinin, zinanın ve İllet ise üzerine hükmün bina edildiği, var hırsızlığın haram kılınmasına sebep olduğunda hüküm de var olan olması; meşakkati defetme hikmetinin bulunmadığında hüküm de bulunmayan, namazları kısaltma, ramazanda oruç hükmü tarif eden zahir ve munzabit bir tutmama ruhsatına sebep olması bu vasıftır. Hükmü bu vasfa bağlamakla kabildendir. hüküm koymaktan beklenen maksada Şer'î hükümler iyice düşünüldüğündü ulaşılmış olur. Meselâ sefer hali veya şu sonuç çıkmaktadır: Allah (c.c.) hastalık, ramazanda oruç tutmamanın caiz kulları için bir hüküm koymuşsa olmasının illetidir. Yine sefer hali, dört mutlaka ya onların maslahat ve rekatli farzları iki kılmanın caiz olmasının menfaatini gerçekleştirmek veya illetidir. Yine sefer hali, dört rekatli farzları onlardan zarar ve mefsedeti uzaklaştırmak için iki kılmanın caiz olma­sının illetidir. Çünkü sefer hali koymuştur. hükmün kendisine bağlanabileceği zahir ve munzabit bir Hemen akla gelen şey şudur: Şer'î hükümler hikmetlerle vasıftır. Ancak sefer hali aynı zamanda yukarıdaki cevaz bağlantılıdır. Çünkü hükümden asıl maksad hikmetinin hükümlerinin konulmasındaki hikmetin gerçekleşmesi tahakkukudur. Ancak hikmet gizli, görünmez yani muhtemel olan bir vasıftır. Çünkü yolculuk meşakkatten duyulardan biri ile anlaşılamaz olabilir, o takdirde varlığı hali değildir. İşte bu sebepten dolayı yolculara hafiflik ve veya yokluğunun kesinlik kazanması mümkün olmaz. kolaylık olsun, meşakkat olmasın diye oruç tutmama, Hikmet bazan gayri münzabıt (yani duruma ve şahsa göre namazlarını kısaltma hükmü meşru kılınmıştır. Şu halde değişen bir şey) olabilir. Meselâ alış-verişin mubah sefer illet, meşakkatin defi hikmettir. kılınmasının hikmeti ihtiyaç olabilir, ama bazan ihtiyaç "Sebep"e gelince usûlcülerin cumhuruna göre sebep olmadan da alış-veriş yapılabilir, o halde hikmet gizli bir şeydir. Ve yine seferde oruç tutmamanın caiz olması için delâlet bakımından illetten daha umumidir. Buna göre, her illet sebepdir ama her sebep illet değildir. Eğer bazı durumlarda, bazı şahıslara göre veya bazı hüküm ile vasıf arasında akılla idrak edilebilecek bir zamanlarda "meşakkat" var olabileceği gibi diğer bazı şartlarda bulunmayabilir. Çoğunlukla içkinin zararı münasebet (maslahat) varsa o vasfa hem illet, hem sebep içenlerde görüldüğü halde bazı güçlü insanlarda denilir. Şayet bu münasebet akılla idrak edilir cinsten görülmeyebilir. Şuf'a meselesinde belki komşunun veya değil ise bu vasfın adı sadece "sebep" olur. Meselâ: ortağın zararı def edilmiş olabilir. Katile kısas Mülkiyetin intikaline razı olunduğunu gösteren satış akdi yapılmasının meşru kılınması insan hayatının korunmasına sebep olabileceği gibi -ki çoğunlukla böyle illet ve sebeptir. Öğle namazının vaktinin girmiş olması için güneşin zevale gelmesi ise sebeptir. Buna illet olur- olmayabilir de. denilmez. İşte bazan ahkamın hikmetinin gizli olmasına ve gayri ŞER'Î DELİLLER Sayfa 7 MUHACIRUN DERGISI– YIL-3/ SAYI– 31 RAMAZAN 1435 / TEMMUZ 2014 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z Fetva Köşesi A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Ebu Ensar onun herhangi bir yolla mutlaka giderilmesi gerektiğini de anlatır. İnsanların ihtiyaçları sadece fizikî değildir, Herhangi bir tarafın diğerine galip gelmesini arzulamak manevî ihtiyaçları da vardır ve din bunların başında ise, en büyük arzusu bu olmadıktan sonra, fıtrî bir gelir. Fizikî ihtiyaçlardan meselâ D vitamini eksikliğinde duygudur ve bir dereceye kadar normaldir. Ne var ki, kemik hastalığı, B vitamini eksikliğinde göz hastalığı, saç futbol seyretmekteki mahzurlar, oynamaktaki dökül­mesi olursa, manevî ihtiyaçların giderilmemesi mahzurlardan genellikle daha fazladır. halinde de bir takım ruh ve sinir hastalıkları zuhur eder. İnsanlar anarşiye meylederler, düzen tanımazlık ve Futbol seyretmekteki faydalar, genellikle oynamaktaki anomi başgösterir. Bu da mevcut hükümetler, hatta fadalardan daha azdır da diyebiliriz. Hele günümüzde futbol seyretmek, daha doğru ifadesiyle takım tutmak ve rejimler için tehlikeli boyutlara varabilir. Tıpkı gerekli proteini almayan tavukların kendilerini yemeleri gibi, taraftar olmak (Çünkü böyle olmayan insanlar insanlar da birbirlerini yemeye başlarlar. Sonunda da seyretmekten de zevk almazlar) bir heyecan ve tutku halini almış ve insanlardaki müteal (aşkın) heyecanların hükümetlerin, hatta rejimlerin de başını yiyebilirler. Bu noktada Franko'nun, "Futbol sayesinde ülkeyi onbeş yerini işgal eder olmuştur. Bu ise din'le eşanlamlıdır. yıldır idare ediyorum" sözü çok anlamlıdır. İşte böyle Çünkü din herhangi birşeyi, ilâh dinmedir. İlâh edinme kötü sonuçlara meydan vermemek için hükümetler ise, herhangi bir güce gönüllü ve kayıtsız şartsız boyun insanların manevî boşluklarını bu tür yapma dinlerle eğme demektir. Buna göre bir fert, meselâ bir futbol doldurmaya ve hükümetlerini ya da rejimlerini biraz takımını her şeyden önde görüyor; daha sürdürmeye çalışırlar. Çünkü canına, malına, aklına, ırzına, dinine açlık hisseden bir be­bek yalancı gelen zarardan ziyade takımının meme ile de bir süre oyalanabilir. mağlubiyetine üzülüyorsa, aksiyle; Daha sonra yalancı memenin yerini takımının başarısına diğerlerindeki bir başka oyuncak alır ve oyalama salahtan çok seviniyorsa, o takım onun alabildiğince uzatılmak istenir. Peki için bir din halini almıştır ve böyle bir neden bu ihtiyaç ana sütü yerine insanın oluşumu, itikaden tehlikededir. yalancı meme ile karşılanmaya Bugünde zaten futbol yeni bir dünya çalışılır? Ya da manevî ihtiyaçlar dini olarak görülmektedir. Adına din fıtrat dini ile değil de yapma dinlerle denmese dahi futbol bu haliyle bir giderilmek istenir? Bu sorunun cevabı fonksiyonu görmektedir. Nitekim bazı maçlarda "Haftada da açıktır. Her düşünce sisteminde önemli olan iktidarın bir sana tapınmaya geliyoruz" ibareleri dahi duyulur başkalarına kaptırılmamasıdır. Yapma dinlerle olmuştur. oyalanmayıp, hiçliğe ve anarşizme kayan gençlik, kurulu sistemler için tehlike olduğu gibi fıtrat diniyle beslenen "En büyük ABC, başka büyük yok" ibaresi te´vile muhtaç gençler (bireyler) de tehlikedir, önemli olan, sistemin bir ibaredir. Bununla nisbi bir büyüklük kastedilmiş ve devamı olduktan sonra ona da imkân ve­rilmemelidir. "takımlar arasında en büyük" anlamında söylenmişse bunda bir mahzur olmayabilir. Düşünen insanlar için futbolun ve benzer etkinliklerin bu yönü, diğerlerinden daha önemlidir. Bu noktada kafa Ama takımına karşı duyduğu coşku ve heyecanla bunu yorulursa, devletlerin spora trilyonlar harcaması, radyo mutlak anlamda söylüyorsa, ya da o anda takımını ve televizyon programlarının saatlerini ayırması gerçekten tüm varlıklar içerisinde en büyük olarak kendileri açısından haklı ve zekice (akıllıca değil) bir hissediyorsa bu da itikaden tehlikeli bir noktadır. tutum olduğu anlaşılmış olur. Kimseden futbol yerine, Coşkunun sarhoşluğu ile, alel-itlak söylenmişse belki gerçek dinî teşvik edipte başına belâ alması beklenme­ te´vil edilebilir, ama Allah'ı da (cc) hesaba katarak melidir. Önemli olan bireylerin (fertlerin) avunuyor söylenmişse küfür olur ve her şeyi altüst eder. olması değil, sistemlerin sürmesidir. Ama ne zamana kadar? Allah bilir. Yalancı meme ile susturulan çocuk, 3. Futbolu bir hükümet politikası ya da bir din haline getirmek: İşin bu yönü "hükümetlerin hükümet etmeye" bir süre sonra ya baygın düşer, ya da öyfe bir çığlık atar ki, kendini avutanların kulak zarlarını patlatır. Ya da, de­vam arzusuyla, hatta bazan devletin temel nizamıyla fertler veya sistemler... ilgili olabilir. Bu durum insanlardaki din ihtiyacını ve Futbol Ve Müslüman (2) Sayfa 8 MUHACIRUN DERGISI– YIL-3/ SAYI– 31 RAMAZAN 1435 / TEMMUZ 2014 ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ Cemaleddin Hocaoğlu Beyyineler İMKÂNLAR ve HAMLELER-(7) Susma yok: Hata ve ihmallere karşı susacak mısınız? Susacak değilsiniz. Susmanız da caiz değildir. Hakkı söylemeyen dilsiz şeytandır. Hatalı olanları, kim olursa olsun, usülü dairesinde uyaracaksınız, tenkid edeceksiniz. Hatta ısrarla mücadelenizi vereceksiniz, buna yerden göğe kadar hakkınız vardır. Fakat; bütün bunları yaparken, cemiyet ve cemaat içinde kalarak yapacaksınız. Ama; ,,Şikâyetimiz dinlenmedi, ikazımıza kulak verilmedi, arzumuz yerine getirilmedi” diye ayrılmaya, çekip gitmeye hakkınız yoktur. Ayrılamaz, kopamazsınız! Cemiyetiniz sizin cemiyetinizdir; ayrılamazsınız, bölücülük yapamazsınız. Haramdır, günahtır ve cahiliyet ölümüyle ölmenize sebep olur. Hataları şikayet edersiniz, yazılı yaparsınız, sözlü yaparsınız, doğrudan gelip masanın başında oturarak çatır çatır hesap sorarsınız. Buna hakkınız vardır; dava hepimizin davasıdır: Hizmet müşterek, başarı müşterek ve sevap da müşterektir. Keza; başarısızlık müşterek, vebal da müşterektir, diyebilirsiniz. Fakat tefrikacılığa, bölücülüğe gitmeye ve gidenlere yüz vermeye dinimiz asla müsaade etmemektedir. vermedi. Sonra aynı şeyi sordu. Peygamber yine ondan yüz çevirdi, cevap vermedi. Üçüncü seferinde: Onları dinleyin ve itaat edin! Çünkü, onların üzerine düşen ancak onlara yükletilir, diye buyurdu.” ,,Her kim emire itaat etmişse o bana itaat etmiştir. Her kim emire isyan ederse bana isyan etmiştir.” ,,Neşende, kederinde, zorluğunda ve kolaylığında ve başkalarının arzularını senin arzularına tercih ettikleri hallerde de emiri dinlemek ve itaat etmek senin üzerine vaciptir!” ,,Müslüman olan kişiye hoşlandığı ve hoşlanmadığı hususlarda emrini dinlemek ve itaat etmek vaciptir. Günah ile emretmesi hali müstesnadır. Günah ile emrolunursa o zaman dinlemek ve itaat etmek yoktur.” ( Müslim) Muhterem dava kardeşlerim! İşte gördünüz: Ne ayet-i kerime’ler ne de hadis-i şerif ler itaatsızlığa veya ayrılıp gitmeye asla müsaade etmemektedirler. Üstelik ayrılmanın korkunç azaba götüreceğini ifade ediyorlar. Hele fitne devrinde! Cemaatınızı bölmek isteyenler ölümü hak etmişlerdir! Özellikle fitne devirlerinde cemaate üye olan kardeşlerimiz son derece uyanık olmalıdırlar! Bu babda o kadar çok ayet ve hadis vardır ki, Adam gelir; hem de hacı kıyafetinde, hoca bunlardan birkaçına burada işaret edelim: kıyafetinde, derviş kıyafetinde gelir. Sizleri ,,Allah’a ve O’nun Resulü’ne itaat edin, aldatmak ve birlikten ayırmak için, sizlerin birbirinizle çekişmeyin. Sonra içinize korku inanacağınız ve itimat edeceğiniz kimseler de düşer de kuvvetiniz elden gider. Bir de gelebilir... Sizlere bir takım vaadler yaparlar; sabırlı olun! Çünkü, Allah sabredenlerle mevcut idareyi, idarecileri kötülerler. Sizleri beraberdir.” (Enfal, 46) oyuna getirmek için kırk dereden kırk su getirirler. Kendilerinin şeriatçı olduklarını da ,,Elbirliği ile Allah’ın ipine (şeriat’ına) söyleyebilirler; hemşehrilik, hısım ve sımsıkı sarılın; birbirinizden ayrılıp akrabalık duygularınıza, ırk ve soy hislerinize dağılmayın!..” (Ali İmran, 103) hitap ederek ve onları tahrik ederek, hatta ,,Ey mü’minler! Kendilerine açık deliller ve ayet ve hadis de okuyarak, sizleri ayetler geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşen hıristiyan ve cemaatinizden, birliğinizden koparıp kendi sahte cemiyetlerine yahudiler gibi olmayın. İşte onlar için çok büyük bir azap götürmek isterler. vardır.” (Ali İmran, 105) İşte böylelerine asla yüz vermeyin! Hatta bu şeytanlaşmış ,,Her kim itaatten çıkar ve topluluktan ayrılır da o hal üzere kimselerin yüzlerine tükürün! Ve şöyle deyin: ,,Siz şeriatçı ölürse, o kişi cahiliyet ölümü ile ölmüş olur. Her kim de olamazsınız. Çünkü, şeriat’ta bölücülük yoktur; bölücülüğü akîbetinin hayır ve şer olduğu belli olmayan bir dava yolunda şeriat haram kılmıştır. Hatta böylelerini ölüme mahkum körü körüne açılmış bir sancak altında savaşır, sırf soyu için etmiştir. Binaenaleyh; siz şeytansınız ve kurduğunuz cemiyet de öfkelenir, yahut sırf soy-sop davasına çağırır, yahut (hak sahtedir!..”deyip yanınızdan kovun!.. davaya değil de) kuru kuru bir kavmiyyet ve asabiyet davasına yardım eder ve bu yolda öldürülürse, işte böylesinin Bakınız Allah Resulü ne buyurur: ,,..Her kim bir imama biat edip de elini üzerine koymuş ve kalbinin meyvesini ona ölümü tam bir cahiliyet ölümüdür...” vermiş ise, (yani ona doğru, halis bir niyyetle ahid vermişse), ,,Her kim emirinden hoşlanmayarak kötü bir şey görürse, gücü yettiği derecede o imama (o emire) itaat etsin. Eğer sabretsin (isyan etmesin, ayrılmasın). Çünkü, her kim İslam diğer bir imam (emir) çıkıp da birincisi ile nizaa (çekişmeye, cemiyetinden bir karış ayrılır da ölürse, onun ölümü de bir ,,Ben olacağım” demeye) kalkışırsa onun boynunu vurun.” cahiliyet ölümüdür.” ,,Şu muhakkak ki, gelecekte bir takım fitneler ve işler zuhur ,,Her kim itaatten ayrılırsa, kıyamet gününde, Allah edecektir. Her kim bu ümmetin işi birlik ve beraberlik halinde huzurunda kendini haklı çıkaracak bir delil bulamaz. Ve her iken, onu fırka fırka bölmek isterse, her nerede olursa olsun, kim de boynunda bey’atı olmayarak ölürse cahiliyet ölümüyle o bölücü kişiyi kılıçla vurunuz!” ölür” ,,İdare işiniz tek bir adam (emir) etrafında birlik içinde iken, ,,...Ey Allah’ın Peygamberi! Bana haber ver: Uzerimizde, sizlere biri gelir de birliğiniz parçalamak yahut bizden kendi haklarını isteyen, fakat bizim haklarımızı bizden topluluğunuzu fırka fırka bölmek isterse onu men eden emirler bulunursa bize nasıl davranmamızı öldürünüz!” (Müslim) emredersin? dedi. Peygamber ondan yüz çevirip cevap Sayfa 9 MUHACIRUN DERGISI– YIL-3/ SAYI– 31 RAMAZAN 1435 / TEMMUZ 2014 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z Islam/Ibadet ISLAMIN RUKÜNLERI- ŞAHADET KELiMESi iLE ÇELiŞEN TUTUMLAR –(11) Kemal'in yeterliliğini ve eksiksizliğinin bütüniü ile AlIah'a özgü oldoğunu bilmeyen kimse, O'nu bilmemiş, tanımamıştır. Nitekim O, şöyle buyuryor: Onlar Allah'ı gerektigi gibi değerlendiremediler. Hiç şüphesiz Allah,güçlü ve baskın iradelidir.(Hacc,74) Onlar Allah hiç bir insana bir şey indirmiş değildir, derken Allah'ı gerektiği gibi değerlendiremediler. (Enam,91) Hıristiyanlar Allah doğurur, onun oğlu vardır deyip küfre düştüler. Yahudiler"AlIah cimridir,"deyip küfre düştüler. Yine onlar "Allah fakirdir" deyip küfre düştüler. Ayrıca onlar "Allah evreni yarattıktan sonra yorgun düştü ve istirahate çekildi" dedikleri için de kafir oldular. Nitekim yüce Allah-C.C.- şöyle buyuruyor: Böyle iken kafirler Allah'a çocuk isnad ettiler. İnsan gerçekten apaçık nankördür, gerçeği inkar eder. (Zuhruf,15) Allah Meryemoğlu Mesih'dir diyenler kesinlikle kafir olmuşlardır. (Maide, 17) Allah üçün üçüncüsüdür diyenler de kesinlikle kâfir olmuşlardır. (Maide, 73) Bazı kâfirler Rahmeti bol olan Allah, evlat edindi dediler. Sizler, böyle demekle son derece çirkin bir iddia ileri sürdünüz. Bu iddia karşısında nerede ise gökler paramparça olacak, yer yarılacak ve dağlar gürültü ile göçerek yerle bir olacak.Onlar rahmeti bol olan Allah'a çocuk yakı;tırdılar diye.Oysa rahmeti bol olan Allah'a çocuk edinmek yakışmaz. Göktekilerin ve yerdekilerin tümü rahmeti bol olan Allah'ın huzuruna kul olarak geleceklerdir. (Meryem,88-93) Allah fakir, biz ise zenginiz diyenlerin sözünü Allah işitti.(Ali Imran, 181) Yahudiler Allah'ın eli sıkıdır dediler. Bu sözlerinden ötürü elleri bağlansın. onlara lanet olsun! Tersine O'nun iki eli de açıktır, dilediği gibi verir. (Maide, 64) Andolsun Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık. Bize hiçbir yorgunluk dokunmadı.(Kaf,38) Hiç kuşku yok ki, Allah'ı gereği gibi bilmemek. O'na zatına yaraşmayan vasıflar yakıştıtrmak, O'nu yaratıklarına benzetmek veya yaratıkları O'nun bir. parçası saymak, bütün bu saçmalıklar, küfürdür ve şahadet cümlecikleri ile çelişkiye düşmektir. Çünkü bu saçmalıklarla ilahlık, gerçek sahibinden başkasına yakıştırılmış oluyor. Ayrıca Allah'ı iyi Sayfa 10 MUHACIRUN DERGISI– A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Said Havva tanımayan O'nu bilmiyor demektir. O'nu bilmeyen kimse de O'na tevhid ilkesi uyarınca inanmamış ve Allah'ın kendi vasıflarını belirtmek üzere indirmiş olduğu ayetleri yalanlamış olur. 17- Şahadet davası ile çelişen başka bir tutum, Peygamberimiz(SAV)'i doğru bir şekilde tanımamak, O'na Allah'ın yakıştırdığı vasıflardan birini inkar etmek, O'na şahsiyeti ile bağdaşmayan, yada küçük düşürücü bir nitelik yakıştırmak veya O'nun insanlığa üstün bir örnek oluşturduğuna inanmamaktır. Nitekim yüce Allah -C.C.- şöyle buyuruyor: Andolsun ki, Allah'ın elçisinde sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmaya inanan ve Allah'ı çok anan kimseler için en güzel bir örnek vardır. (Ahzab,21) De ki; 'Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Hiç kuşkusuz Allah bağışlayıcı ve esirgeyicidir. De ki; :Allah'a ve peygambere itaat ediniz.' Eğer bu çağrıya sırt çevirirlerse hiç şüphesiz Allah kafirleri sevmez.(Ali Imran, 3132) Nun. Kaleme ve onunla yazdıranlara And olsun. Sen, Rabbinin nimetiyle cinlenmiş değilsin. Senin için kesintisiz bir mükafat vardır.Ve sen yüce bir ahlaka sahipsin.Sen de göreceksin, onlar da görecekler. Hanginizin sınandığın:Şüphesiz Rabbin, kimlerin kendi yolundan saptığına ve kimlerin doğru yolda olduğunu herkesten iyi bilir.(Kalem,1-7) Doğrusu kafirler Kuran'ı dinlediklerinde neredeyse seni gözleriyle yıkıp devireceklerdi. «O delidir» diyorlardı. (Kalem,51) Fakat 0 AIIah 'ın Resulü ve Peygamberlerin sonuncusudur. (Ahzab, 40) Buna göre Peygamber olarak Hz. Muhammed'den başka birisini tanırsa küfre girer ayrıca kim O'nun için o sadece arapların peygamberidir, derse o da kafir olur. Çünkü yüce Allah -C.C.- O'nun için şöyle buyuruyor. Biz seni tüm alemlere rahmet olarak gönderdik. (Enbiya, 107) Ey Muhammed, biz seni bütün insanlara müjde verici ve uyarıcı olarak gönderdik. (Sebe, 28) Bu duruma göre kim küçük düşürmek amacı ile Peygamberimize"Bedevi veya A'rabi (taşralı) derse kafir olur. Bu kategoriye daha bir çok haller girer ki, hepsinden Allah'ın bizi korumasını dileriz. YIL-3/ SAYI– 31 RAMAZAN 1435 / TEMMUZ 2014 ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ Siyer/Davet Peygamberimizin Taife Hicreti İbretler Ve Öğütler Resûlullah (s.a.v.)'ın Taife hicretini, bu hicret esnasında gördüğü işkence ve eziyetleri, sonra Mekke'ye geri dönüş şeklini aklımızdan geçirince, şu hikmetleri aşağıya şöylece özetlememiz mümkündür : Birinci Hikmet: Resûlullah'ın karşılaştığı çeşitli sıkıntılar, hele özellikle Tâife gidişinde karşılaştığı eziyetler, ancak insanlara yapılan tebliğ faaliyetlerinin neticesinde doğmuştur. Resûlullah (s.a.v.) bize kâinat ve yaratıcı hakkındaki doğru inancı, ibâdet, ahlâk ve muamelât hükümlerini tebliğ ettiği gibi, aynı şekilde, Yüce Allah'ın müslümanlara verdiği sabır ödevini tebliğ etmek ve yine Yüce Allah'ın şu âyetinde: «Ey iman edenler! Sabreredin, düşmanlarınızdan daha sabırlı olun, cihada hazır bulunun...» diye emir buyurduğu sabrın ve sabır yarışının uygulama keyfiyetini açıklamak için geldi. Hz. Peygamber (s.a.v.): -Namazlarınızı benim kıldığım gibi kılınız» ve yine: «Haccın ibâdet şekillerini benden alınız» buyurarak, ibâdetlerin uygulama yolunu bizlere öğretti. Aynı şekilde, sabrın ve musibetlere karşı direnmenin, bütün insanlara gönderilen islâm prensiplerinin en önemlilerinden olduğunu da açıkladı. Peygamber Efendimiz'in Taife gidişinin dış yüzüne bakıp belki şu zanna kapılanlar olabilir: Hz. Muhammed (s.a.v.) burada, işinde başarısızlığa uğradı ve canı sıkıldı. Belki de kendisine toslayan bu meşakkat ve sıkıntıları gözönünde büyüttü. Bunun için de, Rebia'nın iki oğlunun bağında dinlendikten sonra yukarıda metnini verdiğimiz o iltica ve dua ile Allah'a yöneldi. Fakat gerçek odur ki, Hz. Peygamber (s.a.v.) bu sıkıntıları rızâ ile karşılamıştı. O bu sıkıntıları, sabırla ve ecrini Allah'tan bekleyerek çekiyordu. Bu olmamış olsaydı şübhesiz ki, o kendi imkânıyla isteseydi kendisine işkence yapan ipsiz sapsızlardan ve bu ipsizleri kendisinin üzerine kışkırtan ve tekliflerini küstahça reddeden Tâif liderlerinden intikam alabilirdi. Fakat o, bunu asla istemedi. Hz Âişe, Resûlullah'a- «— Yâ Resûlâllah! Sana Uhud gününden daha şiddetli olan bir gün erişti mi? diye sordu. Resûlullah: - (Yâ Âişe!) Kavmim Kureyş'den gelen birçok zorluklarla karşılaştım. Fakat onlardan Akabe günü karşılaştığım' müşkil durum hepsinden zorlu idi. Ben Kureyş'ten gördüğüm eziyet üzerine Taife gidip, hayatımın korunmasını Abd-i Külâl'ın oğlu, ibn-i Abd-i Yâlil'e teklif ettiğim zaman, dileğime cevab vermemişti. Ben de kederli ve şaşkın bir halde yüzgeri (Mekke'ye) dönmüştüm. Bu düşünceli halim Karn-ı Sealib mevkiine kadar devam etti. Burada başımı kaldırıp, semaya baktığımda bir bulutun beni gölgelemekte olduğunu gördüm. Buluta dikkatle baktığım vakit içinde Cibril bulunduğunu gördüm. Cibril bana nida edip;- Aziz ve Celil Sayfa 11 MUHACIRUN DERGISI– B.Çobanoğlu olan Allah, kavminin senin hakkında dediklerini muhakkak işitti. Seni korumayı reddettiklerini de duydu. Allah sana şu Dağlar Meleğini gönderdi. Bu meleğe kavmin hakkında ne dilersen emredebilirsin, dedi. Bunun üzerine Dağlar Meleği bana nida edip, selâm verdi, sonra: - Yâ Muhammedi Şübhesiz Allah, kavminin sana söylediği sö­zü işitmiştir. Ben Dağlar Meleğiyim. Senin Rabbın, kavmin hakkında istediğin işini bana emredesin diye beni sana gönderdi. Blnaenaleyh onları ne yapmamı istersin? Eğer şu iki yalçın dağı Mekkeliler üzerine birbirine kapatıvermemi istersen, (emret, onları birbirine kavuşturuvereyim, dedi). Resûlullah da ona: - Hayır, ben Allah'ın bu müşriklerin sulblerinden yalnız Allah'a ibâdet eden ve O'na hiçbir şeyi ortak kılmayan (muvahhid) bir nesil meydana çıkarmasını temenni ederim, dedi.» O haliyle Resûlullah (s.a.v.), kendinden sonraki ümmetine ve ashabına kendi karşılaş tıklanyle sabrı öğretiyordu. Hattâ, Allah yolunda karşılaşılan sıkıntılara ve hoşa gitmeyen şeylere karşı sabrın nasıl olacağını bizzat öğretiyordu. Bazan şöyle diyen birileri bulunabilir: Şikâyet dolu bir dua ile sesinin yükselmesindeki anlam nedir? Sözleri ve üslûbu usanç ve sıkıntıya delâlet eden duanın anlamı nedir? Bu usanç ve sıkıntılar, azab ve işkenceden başka bir netice vermeyen uzun çabalardan dolayı gelmişti. Bu soruların cevabı şudur: Gerçekten içte bulunan dertleri Allah'a açmak kulluk görevidir. O'na boyun eğme ve kapısında hiçliğini belirtmedir. Allah'a yaklaşma ve O'na itaattir. Musibetlerin ve sıkıntıların birçok hikmetleri vardır. Onların en önemlilerinden biri de kişiyi Allah'ın hoşa gitmeyen şeylere sabırla, dertleri Allah'a açma arasında herhangi bir aykırılık yoktur. Aksine gerçek şudur ki, Resûlullah (s.a.v.) kendi hayatıyla bize iki hususu öğretiyordu. Birincisi, meşakkatlere karşı sabrıyla: Bize bunun, genel olarak müslümanlann, özel olarak da İslâm da'vetçilerinin bir ödevi olduğunu öğretiyordu, ikincisi de, uzun yakarışı ve Allah'a olan ilticasıyla bize kulluk vazifesini ve onun gereklerini öğretiyordu. Insan beşer olduğuna göre, ne kadar yükselme yarışma girerse girsin, yine de, o her halükârda beşeriyet dairesini aşamaz. Beşer yâni insan fıtrat-ı aslîsinde ihsas ve şuur üzerine yaratılmıştır... Nimetin lezzetini, işkencenin acısını duymak... Insan birincisine, yâni lezzete meyletmek, ikincisinden, yâni elemden korkmak duygusu üzere yaratılmıştır. Bu demek oluyor ki, Resûlullah, Rabbinin yolunda her türlü azab ve sıkıntıyı kabullenmek için nefsim alıştırmış iken, yine de o bütün bunlarla birlikte bir beşerdir. Sıkıntıdan acı, nimetten mutluluk duyuyor. Fakat bununla beraber Resûlullah, Rabbinin rızâsını kazanmak, kendi üzerine düşen kulluk borcunu ödemek için; elemleri ne olursa olsun sıkıntıyı, lezzetine rağmen, nimetlere ve refaha tercih ediyor. Şübhesiz, sevab kazanmanın ve insana ait teklifin mânâsının ortaya çıkmasının sebebi budur. YIL-3/ SAYI– 31 RAMAZAN 1435 / TEMMUZ 2014 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z Hanımlar Köşesi Kadın-Erkek eşitliği (9) Evlilik Ve Aile Evlilik ve aile meselesi, evli veya bekar bütün müslümanlann ilgi duydukları bir mesele olmasına rağmen, geniş bir düzlemde ve rahatlıkla konuşulan bir mesele değildir. Bu durumun önemli bir nedeni, evlilik ve aile meselelerinin özellikle bizim insanlarımızca genel olarak mahrem kabul edilmesidir. Mahremiyet anlayışındaki bu katılık, konuşulması ve açıklanması gereken meselelere de yansımaktadır. Geleneksel kültürden kaynaklanan bu olumsuz katılığı, vahiy adına tasvip edebilmemiz tabi ki mümkün değildir. Çünkü evlilik ve aile yaşantısıyla ilgili olarak gerçekten mahrem oian ve konuşulmasında hayır olmayan meseleler olmasına karşın, insanlarımızın bizatihi yaşadıkları birçok sorunlan İslam'a göre konuşmamızda bir engel olmadığı gibi, evlilik ve aileyle ilgili bu sorunların tartışılması, sebeb ve sonuçlarıyla ortaya konulması İslami bir gerekliliktir. Yaşadığımız coğrafyada evli olmalarına rağmen, evlilik ve aile konusunda pek konuşmak istemeyen büyük bir çoğunluk, genel olarak çaresizlikten kaynaklanan bir sessizliği tercih etmektedirler. Evlilik ve aile meselesinde ufak veya büyük bazı problemleri, bazı dertleri yaşayan bu insanlar, yine de bu problemlerinin, bu dertlerinin konuşulmasını istemezler. Bu önemli konuda dertli olmalarına rağmen dertlerini gizleyen insanlar, genel olarak dermandan umudunu yitiren insanlardır. Günümüz müslümanlarına pratikte örnek olabilecek evlilikler, bu çağda ne yazık ki çok azdır: Müslümanlar için pratikte örnek alınabilecek evliliklerin genel olarak geçmişte, ibret alınabilecek evliliklerin ise günümüzde gerçekleşmesi, tabi ki gözardı edemeyeceğimiz bazı önemli sorunların bulunduğuna işaret etmektedir. Evlilik ve aile hususundaki İslami ideallerimizle, yaşa­nan realitenin birçok boyutta çatışması, meselenin güncel vehametini göstermektedir. Bu vahim meseleye toplumsal beklentilerle yaklaşmak, çözümü toplumdan beklemek, tabi ki sonuçsuz kalacaktır. Yaşadığımız coğrafyada evlilik ve aile meselesinde sorunlarını çözümleyen nadide müslümanlar, bu sorunlarını genel olarak kendi bünyelerinde çözümledikleri için, benzer sorunlan yaşayan diğer müslümanların da, bu çözümlemeye öncelikle kendi bünyelerinde başlamalanrı gerekecektir. İlgili meselelere başlıklar halinde kısaca değinmemiz, umud ederiz ki hangi konularda yanılgıya düşüldüğüne, hangi konularda geri kalındığına veya hangi konularda haddi aşıldığına kısmi bir açıklık getirebilecek ve bazı sorunların çözümüne ışık tutabilecektir. Evliliğe Hazırlık Evliliğe hazırlık denildiği zaman, genel olarak kızların çeyiz hazırlaması, erkeklerin ise iş güç sahibi olmalan anlaşılmaktadır. Oysa hazırlıktan kastedilen şeyler yalnız bunlar olsaydı, bunları hazırlayan kız ve erkekler evliliğe hazırlanmış olup, evliliklerinin daha ilk dönemlerinde bazı önemli problemlerle karşılaşmazlardı. O halde evliliğe hazırlıktan neyi anlamamız gerekir? Bu beklentiler hiç şüphesiz ki sadece çeyiz veya İş güç değildir, Evliliğe hazırlıktan kastedilen ve kastedilmesi gereken en önemli şey, evliliğe eşlerin hazırlanmasıdır. Evlenecek olan erkek veya kadınların, evliliğe eşyalannı değil, öncelikle ve Özellikle kendilerini hazırlamalandır. Nitekim Resulullah Sayfa 12 MUHACIRUN DERGISI– A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Misafir Kalemler (s.a.v.)'in çeyiz olarak bir entari, bir kova ve içi izhır denilen kokulu ot ile doldurulmuş bir yastık verdiği pak kızı Hz. Fatıma validemiz, evliliğe bu çeyizini de­ğil, kendisini hazırlamıştı!. Peki bu hazırlık nasıl olacaktır? Bu hazırlığın en kısa ifadesi evlenecek olan erkeğin veya kadının, birbirlerinin haklı beklentilerini ve aile sorumluluklarını karşılayabilecek bir duruma gelmeleridir. Bu haklı beklentiler nedir veya ne olmalıdır sorulan ise, İslami ölçüleri dikkate alan erkek veya kadın bütün müslümanlarca cevaplanabilen sorulardır. Nitekim bu müslümanlara "Evlilik sonrası haklı beklentiler ne olmalıdır?" sorusunu yönelttiğiniz zaman, bu soruya verilen cevaplar, genel olarak doğru ve güzel cevaplardır. İşte evliliğe hazırlık demek, evlenecek olan eşlerin belli bir seviyeye gelmeleri ve birbirlerinin haklı beklentilerini karşılayabilecekleri kimlik ve ki­şiliğe ulaşmaları demektir. Ancak bu nasıl olacak ve bu hazırlığa kimler, nereden başlayacaktır? Bu sorunun cevabı, bu hazırlığa kişilerin kendilerinden başlamalarıdır. Müslüman erkeklerin, kendilerini mutlu edecek müslüman kadın aramaktan önce, müslüman bir kadını mutlu edebilecek müslüman erkek kimliğini kendilerinde aramaları, bu kimlik ve kişiliği öncelikle kendilerinde oluştur ilandır. Aynı şeyi müslüman kadınlar için de söylememiz mümkündür. Müslüman kadınların da, kendilerini mutlu edebilecek müslüman erkek aramadan önce, müslüman bir erkeği mutlu edebilecek kimliği kendilerinde aramaları, bu güzide kimlik ve kişiliği öncelikle kendilerinde oluşturmaları gerekmektedir. Müslüman Erkeklerin ve Kadınların (kendilerini yetiştirmeden), beklentilerine karşılık verebilecek müslüman kadın aramaları; müslüman kadınların, umduklarını bulabilecekleri müslüman erkek aramaları, boş ve anlamsız arayışlar olacaktır. Aradığımızı göklerde değil, yerlerde aradığımıza göre, aranan şeyin yerlerde olması, benlerde, senlerde, bizlerde bulunması gerekmez mi? Oysa beklentilerimizi karşılayacak müslüman bir kadını veya müslüman bir erkeği dış dünyada aramak yerine; müslüman bir kadının veya müslüman bir erkeğin beklentilerini bulabileceği bir kimliği iç dünyamızda aramak, bu kimliği bulmak ve bu kimliği yeşertmek, birbirimizde aradıklarımızı bulabilmemiz için çok olumlu bir adım olacaktır. İslam'ın nuruyla aydınlanan bir müslüman kendi nefsi için istediğini, öncelikle kardeşinin nefsi için de isteyen bir müslümandır. Meseleye bu duyarlılıkla yaklaşıldığı zaman, müslümanın aile yapısına yönelişi; kendi nefsini mutlu etmekten önce, evlendiği veya evleneceği müslümam mutlu edebilmeyi amaçlayan bir yöneliş olacaktır. Nitekim böyle­i müslümanlarda "Bekle­diğimi bulabilecek miyim?" endişesinden önce, "Evlenece­ğim müslümanın beklentisini karşılayabilecek miyim?" endişesine yer verilmektedir. Netice olarak güzel bir mü'min, güzel bir mümine aramak için değil, öncelikle güzel olmak için mücadele vermeliyiz. Çünkü alemlerin Rabbi olan Allah (c.c.)'ın huzurunda toplanacağımız günde, o müthiş hesap gününde, eşleri güzel olanlar değil, Öncelikle kendileri güzel olanlar, eşleri tarafından hoşnut edilenler değil, öncelikle Allah rızası için eşlerini hoşnut edenler kurtuluşa ereceklerdir. YIL-3/ SAYI– 31 RAMAZAN 1435 / TEMMUZ 2014 ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ Sohbetler/Düşünceler İHYA ERİNİN ÖZELLİKLERİ Bir insanı ihya eden, bütün insanları ihya etmiş gibi olur gerçeğine katıksız iman eden muvahhid mü’minler, bir insanın hidayetine vesile olmanın, hoşlarına giden her şeyden, hatta dünya ve içindekilerden hayırlı olduğuna şübhesiz inanmışlardır. (Buhari) Rabbimiz, ihya erlerinin önderleri olan Rasullerini, kullarını ihya etsinler ve onları aşağıların aşağısı olmaktan, tağuta kulluktan, şirke düşmekten kurtarip yücelik ve üstünlük sahibi olan Allah’a kulluk etmeye, yani Tevhid üzere olmaya cagirsinlar calissinlar... Onları içine düştükleri zulüm çukurundan kurtarıp adalet düzlüğüne çıkarsınlar... Onlara en doğrusunu tebliğ edip anlatsınlar ve doğruya davet etsinler... Onları, vahiy ile aydınlatsınlar, öğretip eğitsinler...diye gönderdi. Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah: “Andolsun Biz, her ümmete: ‘Allah’a kulluk edin ve tağuttan kaçının’ (diye tebliğ etmesi için) bir Rasul gönderdik. Böylelikle onlardan kimine Allah, hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradığı sonucu görün.” (Nahl, 36) Muvahhidlerin önderi Rasulullah (SAV), bu ihya hareketinin önderlerinin en sonuncusu olan Allah’ın Nebîsi ve Rasulü’dür... O, en son Rasul ve en son Nebî’dir... O’nun vefatından sonra, insanları ihya vazifesi, O’nun izi üzere yürüyen ve O’nun Sünneti ile hareket eden Muvahhid ve Muttaki Müslümanlar tarafından yerine getirilmeye çalışılmıştır... Insanı ihya vazifesi ile mükellef olan muvahhid mü’minler maddî ve mânevî yönleriyle çok iyi yetişmelidirler… Bir mü’min-i kâmil, bir insan-ı kâmil ve örnek bir şahsiyet olmalıdırlar… Böyle olgun bir şahsiyet için, çok iyi bir öğretim ve eğitim gereklidir…Bu katıksız iman sahibi muttaki mü’minin belli başlı özellikleri şunlardır: 1)Sarsılmaz, Sağlam ve Katıksız Bir İman 2) Yeterli İlme Sahib Olmak 3) Takvalı Olmak 4) Tevazu 5) Dosdoğru Olmak 6) Sabır Etmek 7) Ümitvar Olmak 8) Ekonomik Bağımsızlık 1)Sarsılmaz, Sağlam ve Katıksız Bir İman Rabbimiz, nasıl beyan etmiş ve razı olmuş ise, önderimiz Rasulullah (SAV), nasıl izah etmiş ve bildirmiş ise, o şekilde katıksız iman etmek, muvahhid mü’minin birinci vazifesidir… İmanına, hiçbir bid’at ve hurafe karıştırmadan, şirk ve küfrün zerresini kondurmadan iman etmek gerek… İman, bütün tağutları ve tağutî değerleri reddedip, Al­lah’a ve Allah’ın iman edilmesini beyan buyurduğu şeylere hiçbir tereddüd, şekk ve şüphe duymadan inanmaktır… İkrah-ı mülci olmadığı müddetçe imanından hiçbir taviz vermeyen, hatta ikrah-ı mülci altında iken bile sabrı tercih edip sarsılmayan muvahhid mü’min, kâmil bir mü’min ve kâmil bir insandır… Sayfa 13 MUHACIRUN DERGISI– Ibni Abdulhalim Imanından taviz vereceğine, canını vermeyi tercih eden muttaki mü’min, temsil etmiş olduğu “İslâm Dâvâsı”nda Allah’ın izni ve yardımı ile başarılı olur… Bu olgun ve örnek şahsiyet, imanı zamana uyduran değil, zamanı ve mekânı imana göre şekillendirmeye çalışan bir şahsiyettir… Onun, Tevhid üzere bu direnci, diğer insanlara örnek olur ve hidayet bulmalarına vesile teşkil eder… Bu imanî direnç, insanların ihya olma­sını gündeme getirir ve insanlar, onu kendilerine örnek edinir, önderleri kabul eder, onun gibi iman sahibi olmaya koşarlar… O, sarsılmaz imanıyla bir hidayet rehberi ve Allah’ın izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkaracak bir önder­dir… Çünkü yegâne önder Rasulullah (s.a.s.)’ın varisidir… Rabbimiz Şöyle buyurur :Ey iman edenler, Allah’a, Rasulüne, Rasul’e indirdiği Kitaba ve bundan önce indirdiği Kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitablarını, Rasullerini ve ahiret gününü inkâr ederse, şübhesiz uzak bir sapıklıkla sapmıştır. (Nisa, 136) Mü’min olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah’a ve Rasulüne iman ettiler, sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler. İşte onlar, sadık olanların tâ kendileridir.” (Hucurat, 15) İslâm’ı, sağlam akîdesi ve salih ameliyle temsil eden ihya eri muvahhid mü’minin her şeyi Allah için olmalıdır… O, herhangi bir felaket veya herhangi bir olağan üstülük karşısında asla sarsılmaz ve imanında şübheye düşmez… İşte, bu konuda önderimiz Rasulullah (s.a.s.)’in beyanları… “Kim Allah için verir, Allah için önler, Allah için sever, Allah için buğzeder ve Allah için evlenirse, o kimsenin imanı bütünleşmiştir.” (Tirmizî) “Amellerin en faziletlisi, sevdiğini, Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir.” (Ebu Davud) Rasulullah (s.a.s.), bir gün bizlere Deccâl’dan uzunca bahsetti. O’nun bize, tahdis ettiği hadis içinde şöyle buyurdu: “Deccâl (Medine’ye de) gelecektir. Fakat Medine kapılarından içeri girmek, ona haram kılınmıştır. Yalnız Medine etrafındaki bazı çorak ve çakıllı araziye inecektir. O gün Medine halkının en hayırlı bir siması, yahud insanların hayırlılarından birisi, Deccâl’e karşı çıkar ve: Ben, şehadet ederim ki, muhakkak sen, Rasulullah’ın bize haber verdiği Deccâl’sın! der. Bunun üzerine Deccâl, başındaki şekâvet ehline: Şimdi ben, bu adamı öldürür, sonra diriltirsem, benim (ulûhiyet) iddiası işimde şübhe eder misiniz? diye sorar. Onlar da: Hayır, şübhe etmeyiz, derler. Deccâl, hemen o adamı öldürür, sonra da diriltir. Ve diriltir diriltmez o adam: Vallahi benim, senin Deccâl olduğun hakkındaki şimdiki kanaatim, bundan evvelki imanımdan daha kuvvetlidir, der. Bu defa Deccâl, bu adamı tekrar öldürmek ister, fakat bir daha ona musallat edilmez .”(Buhârî) YIL-3/ SAYI– 31 RAMAZAN 1435 / TEMMUZ 2014 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Yarının Büyükleri Müslüman Çocuğun Edebi Çocuğunuzun ne okuduğuna, TV de ne seyrettiğine, bilgisayarında ne oynadığına, hatta, dini içerikli diye aldığınız; çocuklara yönelik cd'lerin içinde ne olduğuna dikkat ediniz. Zira çocukken beyne giren yanlışlar biraz zor doğruluyor!! Bunları Biliyormusunuz? Çocuklarınız ne okuyor? Efendim ben ilkokula giden çocuğumu, okuma alışkanlığına ve genel kültürüne katkı olması için bir çocuk dergisine abone etmek istemiştim. Dergiye sadece abonelikle ulaşılabildiğinden,gazete bayilerinden temin edilemediğinden dolayı bir nüshasını istedim incelemek için, ilgili yerden... Islam dinini kabul eden kişi: MÜSLÜMAN Bana, nisan 2001 ayına ait bir sayısını verdiler. Allah'a ve Peygamber Efendimize inana kişi: MÜ'MIN Ben bu dergiyi Islami değerleri koruyarak çocuklara bilim eğlence ve din kültürünü arttırıcı bir çizgide yayın Peygamber Efendimiz'den sonra gelen büyük yöneticiler/ Devlet başkanları: HALIFE yapan bir yayın organı sanıyordum. Peygamber Efendimiz'in arkadaşı: SAHABE Iyi ki incelemişim... Dini en iyi bilen kişi: ALIM Dergide "garip ama gerçek" başlıklı bir yazı vardı,Yazının ilk "garip ama gerçek "maddesi şu: NASIL ANALIM ? ** Suudi Arabistan da bir kadın,kocasına kahve Allah'ın Peygamberimizin ve din büyüklerimizin yapmazsa bu bir boşanma nedenidir.** diyor... isimlerini biz veya Hayret doğrusu... başkası söyleyince Anlamak, anlatabilmek, anlaşılOkuduğumda ne demeliyiz? mak ve anlaşabilmek üzerine kugözlerime Kitaplarda onların rulu bir yol, bir yöntem ve bir çöinanamadığım bu Adlarından sonra züm… cümle, çocuklara gelen kısaltmalar Arap düşmanlığı ne anlama geliyor? S. H. diyor ki ; aşılamak için ufak Allahu Teala'nın dozda verilen bir adı geçtiğinde: Düşündüğünüz, söylemek istediğizehir midir? (C.C.) CELLE niz, söylediğinizi sandığınız, söyleYoksa Islam CELALUHU şeriatında böyle bişey diğiniz, karşınızdakinin duymak (O'nun şanı varmış gibi istediği, duyduğu, anlamak istediği, yücedir) göstermeye çalışarak, anladığını sandığı, anladığı… Peygamberimizin Allah Azze ve adı geçtiğinde: Celle'nin kanunlarına arasında farklar vardır. Dolayısıyla (S.A.V.) leke sürmeye insanların birbirini yanlış anlaması SALLALLAHU çalışmak gibi komik ALEYHI için en az 9 ihtimal var…. bi çaba mıdır? VESELLEM Hem; Çocuk (Allah'ın selamı dergisinde boşanma konusunun ne işi var? O'nun üzerine olsun) Bu derginin hitab ettiği yaş grubu evlilik kurumunu sadece anne baba ve çocuk üçgeninde algılayabileceğine Diğer Peygamberler ve büyük melekler; Cebrail, Mikail, Israfil, Azrail için de: (A.S.) ALEYHISSELAM (Selam göre, iki eş arasında sadece kahve yapmamakla O'nun üzerine olsun) bozulabilecek bir bağın adına evlilik dendiğini düşünüp Peygamberimizin zamanında yaşamış erkek sahabeler de çocuğun beynini mi karıştırmak amaç? Yahud da ufacıkken çocuğun beynine böyle bi abukluğu için: (R.A.) RADIYALLAHU ANHU (Allah O'ndan razı olsun) kazıyıp da, büyüdükçe şer'i bir evliliğe uzak bakmasına Peygamberimiz zamanında yaşamış kadın sahabeler için: zemin hazırlamak mı? Dergide güzel yazılar da var,ama acaba bu güzel yazılar, (R.A.) RADIYALLAHU ANHA (Allah O'ndan razı olsun) böyle ufak dozda zehirleri kamufle etmek için mi Alimler için: (Rh.A.) RAHMETULLAHI ALEYHI eklenmiş dergiye, diye bi soru da aklımıza gelmiyor değil... (Allah'ın rahmeti üzerine olsun) Diyelimki bu gözden kaçmış bir hata olsun. Hayır, Hakiki Mürşidler ve Veliler için: (K.S.) olmamalı,yayın işi ciddi bir iştir, hata kabul edilmemeli, KADDESALLAHU SIRRUHU (Allah onun sırrını olduysa da tekzib edilmeli... Efendim uzun lafın kısası, yüceltsin) Sayfa 14 MUHACIRUN DERGISI– YIL-3/ SAYI– 31 RAMAZAN 1435 / TEMMUZ 2014 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Basından Seçmeler Kadirov çetesinin Ukrayna Ordusu’na karşı Ruslarla birlikte savaştığı iddia ediliyor. ilişkin kararı Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlandı. Buna göre, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararlarıyla listelenen kişi, kuruluş veya organizasyonların tasarrufunda bulunan malvarlığının dondurulmasına ilişkin 30 Eylül 2013 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı’nda değişikliğe gidildi. Kurul, söz konusu kararın ekinde yer alan “El Kaide ile Bağlantılı Gerçek Kişiler” başlıklı bölümde yer alan Agus Dwikarna ile “El Kaide ile bağlantılı Tüzel Kişi, Kuruluş veya Çeçen asıllı bazı grupların, Organizasyonlar” başlıklı bölümde Ukrayna’da Rusya yanlısı ayrılıkçı yer alan grupların saflarında, Ukrayna bilgileri güncelledi. Kararla “El —————————askerine karşı savaştıkları iddia Türkiye Hükümeti, “Nusret Kaide ile bağlantılı Tüzel Kişi, edildi. İddianın sahibi İngiliz Kuruluş veya Cephesi”ni sözde “Terör Financial Times. Organizasyonlar” listesine Suriye’de Listesi”ne aldı. faaliyet gösteren Nusret Cephesi Gazetede yer alan habere de eklendi. göre, Donetsk’te bölgesel hastanenin Terörizmin Finansmanının Önlenmesi önünde konuşan altı Çeçen savaşçı, Bakanlar Kurulu, daha önce El Kaide Hakkında Kanun’un 5. maddesine kendilerinin ayrılıkçılara yardım ile bağlantılı kuruluşlar listesine gereğince Bakanlar Kurulu etmek için bir hafta önce Ukrayna’ya Suriye’de faaliyet gösteren Nusret kararına karşı, 60 gün içinde gelen Çeçen birliğinde yer aldığını Cephesi’ni de ekledi. Danıştay’da dava açılabilecek. söyledi. Adının Selimhan olduğunu Bakanlar Kurulu’nun mal varlıklarına IŞİD: Kabe'yi yıkacağız söyleyen 33 yaşındaki bir Çeçen savaşçının, ‘Emri Başkanımız Ramzan Kadirov verdi. Çağırdılar biz de geldik” dediği iddia edildi, birliklerinin adının “Vahşi Tümen” olduğunu söyledi.” Çeçenlerin bölgesel lideri Ramazan Kadirov ise, böyle bir emir vermediğini iddia ediyor. Kişisel Instagram hesabı üzerinden bir açıklama yapan Kadirov, “Biz bir talimat vermedik. Ama kendi arzusuyla giden Çeçenler olabilir. Her bir Çeçenin nerede olduğunu bilemem, zaten bilmemem de gerekiyor” dedi. IŞİD üyelerine ait bir hesaptan Mekke'de bulunan Allah'ın evini tahrip etmek tehdidinde bulunularak şöyle denildi: "Allah'ın izniyle Şeyhimiz ElBağdadi önderliğinde Mekke'de taşlara ibadet edenleri (Hacıları) öldürecek ve Allah'ın yerine ibadet edilen Kabe'yi de yıkacağız!" Mekke'ye gidiyorlar, Allah için değil. Allah'a yemin olsun eğer Suudi Arabistan'ı fethedersek Allah'tan başkasına ibadet edildiği için Kâbe'yi yıkacağız." IŞİD, Suudi Arabistan'ı fethedip Kabe'yi tahrip edeceklerini iddia etti 30 Haziran 2014 Pazartesi, 14:46: TWITTER 'DA TEHDİT Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) YAĞDIRDI terör örgütü, El-Anbar şehrinin Cumhuriyet'in çöllerinden geçerek Suudi haberine göre, Arabistan'ın "Arur" şehrini "Ebu Turab elkontrolleri altına alıp Kabe'yi Mukaddesi" adlı terörist Twitter tahrip etme kararı aldı. hesabından şunları söyledi: İnsanlar taşlara dokunmak için Sayfa 15 MUHACIRUN DERGISI– YIL-3/ SAYI– 31 RAMAZAN 1435 / TEMMUZ 2014 Islam ve savaş hukuku: Islam savaş hukukunda kadınlara, yaşlılara, hastalara, çocuklara, ilim adamlarına el uzatma yoktur, esirlere kötü muamele yoktur. Üstelik onlara iyi ve merhametli davranma, ihtiyaçlarını karşılama ve onları rahat ettirme vardır. Şayet bu arada, bu söylenenlerin aksi varid olmuşsa bunlar istisnaidir, Islam’ın usul ve kaidelerine uymaz; Bunlar idarecilerin ya Islam’ı bilmemelerinden veya kötü niyyetli oluşlarından kaynaklanmaktadır... Cemaleddin Hocağlu (Kaplan) -Rh.a.Emîr'ül-Mü'minîn ve Halîfet'ül-Müslimîn