Sayi 1/Yil 1

advertisement
‫سطأل َ َط َي ْطِْ ح َ ْا ِم اِأ َ ْم‬
َ ‫ َا َي َ َاا ح نْ َِ لَ ا َا َأط ْح َي ِ ََط ْح ع َ َط َي ِ ََط ْح حْ نم‬.‫ل حْ نم ِِ ِم‬
ِ ‫ِ حْ نم ِْا‬
Sayi 1/Yil 1
YIL 3/ SAYI 31
RAMAZAN 1435/ TEMMUZ 2014
‫ب ِ ْس ِم‬
Hediyemiz olsun!
‫بســـم ا من الر من ا م‬
َ ‫حْس َا َاط‬
ِ ََّ ‫س‬
‫ه َط َال ِ ِالن‬
َ ‫حَ َطح ْ َ ْم‬
‫َ ن‬
َ َ َْ ‫َطَْ ِط ح نب َب َ ح ْْ َِ ََ يَهْ َطحل َه ْم‬
َ‫َبألْ يَ َب ْ َأاهَم ِب َِ ْ ِم ِه ْم َ َا ْم َرل َِ ْ ِمهِم َا َْ ِم َ طل‬
Eğer hakk/gerçek onların keyfi arzularına uysaydı, göklerin, yerin ve gökler ile yerde bulunan
canlı cansız tüm varlıkların düzeni ve dengesi bozulurdu. Bilakis, onlara Zikirlerini (hakikatleri
hatırlatan bilgiyi/Kur´anı) verdik… Onlar kendi Zikirlerinden yüz çeviricilerdir. (Mu´minun, 71)
Tüm Müslümanlara Hayırlı Ramazanlar temenni ederiz...
kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk
kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk
k
Aylık;
Islami,
Siyasi
ve
Ilmi
Dergimiz...
ِ‫إن إ مْكُ م إ ل ّ ل‬.
ِ
ِ
Fihrist
Dersler
Konular
Yazarlar
Sayfa
—
—
2
Savaş, barış ve tebliğ
Editör
3
Tefsir Dersleri
Fecr Suresi (21-30)
Ebu Abdurrahman
4
Tefsir Dersleri (devam)
Fecr Suresi (21-30)
Ebu Abdurrahman
5
...Ve netice...
M. Metin Müftüoğlu
6
Temel Meseleler (17)
Ibni Abdulhalim
7
Futbol Ve Müslüman (2)
Ebu Ensar
8
İMKÂNLAR ve HAMLELER-(7)
Cemaleddin Hocaoğlu
9
Islam/Ibadet
Kelime-i Şahadetle çelişen tutumlar-(11)
Said Havva
10
Siyer/Davet
Peygamberimizin Hayatı;
B. Çobanoğlu
11
Misafir Kalemler
12
Ihya erinin özellikleri...
Ibni Abdulhalim
13
Müslüman Çocuğun edebi,
Anonim
14
—
15
Fihrist
Gündem/Yorum
Gençlerle Başbaşa
Suffa Mektebi
Dördüncü Delil; KIYAS (3)
Fetva Köşesi
Beyyineler
Peygamberimizin Taife Hicreti (Ibretler, öğütler)
Kadın-Erkek eşitliği (9)
Hanımlar Köşesi
Evliliğe hazırlık
Sohbetler/Düşünceler
Yarının Büyükleri
Çocuklarınız ne okuyor?
Basından Seçmeler
Kadirov çetesinin Ukrayna Ordusu’na karşı
Ruslarla birlikte savaştığı iddia ediliyor...
Türkiye Hükümeti, “Nusret Cephesi”ni sözde
“Terör Listesi”ne aldı...
IŞİD: Kabe'yi yıkacağız...
Muhacirun Dergisi:
www.muhacirun.net
Yazışma Adresimiz:
[email protected]
Sayfa 2
MUHACIRUN DERGISI–
Doğrular Islamın doğrulardır,
hatalar/yanlışlar bizim
yanlışlarımızdır. Okuyucularımızdan
(Islama göre varsa) Hatalarımızın
düzeltilmesini istirham ediyoruz.
YIL-3/ SAYI– 31 RAMAZAN 1435 / TEMMUZ 2014
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z
Gündem/Yorum
A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Editör
Savaş, barış ve tebliğ:
Tarihte hep böyle olmuştur.Bir kaç
misal:
Islam Dini; Adem Peygamberle
Allah Resulü ve onun sahabesi,
başlayan, hayatın tekâmülüne
Mekke’de bir tebliğ devri yaşamıştır.
paralel olarak tekâmül edip gelişen 13 senelik bu devrede gerek o ve
ve son olarak Kur’an’ın inişiyle ve
gerekse etrafı, bir çok hücum ve
onu tebliğ eden son Peygamber
hakaretlere karşı, sabretmişler,
(s.a.v.) Hazretleri’nin gelişiyle
mütecavizlere karşı el
mükemmelliğini alan ve tamam olan kaldırmamışlar, atılan taşları bile
Allah kanunudur; artık
alıp atanlara fırlatmamışlardır.
insanoğlunun her türlü ihtiyacına
Üstelik, hak ve hakikatleri görmeleri
cevap verme gücüne
için hidayetlerine dua
sahip, eksiği ve
etmişlerdir. Ve netice
noksanı olmayan bir
itibariyle kimsenin
din, bir nizam ve bir
burnunu bile
sistem! Hem öyle ki
kanatmamışlardır.
akılla, ilim ve mantıkla
çatışan tek tarafı
Islam ve savaş
yoktur. „Biz, kitabta
hukuku:
hiç bir şeyi noksan
Islam savaş
bırakmadık“ (Enam,
hukukunda kadınlara,
38) ifadesi Kur ‘an’ın
yaşlılara, hastalara,
bir beyanıdır .
çocuklara, ilim adamlarına el
Binaenaleyh, böyle olan bir din,
uzatma yoktur, esirlere kötü
savaştan yana değil, barıştan
muamele yoktur. Üstelik onlara iyi
yanadır. O, kendisini, savaş yoluyla ve merhametli davranma,
değil, barış içinde tebliğ yoluyla
ihtiyaçlarını karşılama ve onları
kabul ettirmek ister ve istemektedir. rahat ettirme vardır. Şayet bu
arada, bu söylenenlerin aksi varid
Onun için Kur’an’ın tamamladığı bu olmuşsa bunlar istisnaidir, Islam’ın
din savaşı değil, tebliği tercih
usul ve kaidelerine uymaz; Bunlar
etmiştir. Savaş, „Tebliğ“ yolunu
idarecilerin ya Islam’ı
açmak için vardır, yukarıda da
bilmemelerinden veya kötü niyyetli
söylediğimiz gibi zoraki vardır,
oluşlarından kaynaklanmaktadır...
zülmü bertaraf etmek için vardır;
Cemaleddin Hocağlu (Kaplan) -Rh.a.adaleti ve huzuru sağlamak için
Emîr'ül-Mü'minîn ve Halîfet'ül-Müslimîn
vardır.
(Islam nedir ve ne değildir? bildirisinden bir bölüm)
Cihad da bir yönüyle işte budur.
Sayfa 3
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-3/ SAYI– 31 RAMAZAN 1435 / TEMMUZ 2014
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z
TEFSIR DERSLERI
َ َ‫) َو َج َء ََك‬21( ‫ْل ذََُ ِ َت ًّاك َت ًّاك‬
َ ‫َك اَّل ذَ َاذ ِت اك‬
َ ‫فًًّّا‬
َ ِ َ‫َوذل َمل‬
َ ‫) َو َجى َء وَم َئذَ ب كَ َن َم ا‬22( ‫فًًّّا‬
)23( َ ‫ُ َِ َوذَااى لَِْ ذل ك‬
َ ‫ذُا‬
َ ِ ‫وَم َئذَ ب وَذَ َ اك‬
‫) فَتَم َئذَ ب‬24( ‫وَقِم ِل وَ لَتذَ َى مَتائْلِ لَ َِتَ َى‬
‫) َو َُ وِمقَ ِ َوقَ مَِْ ذَ َ ت‬25( ‫ب َذ َ ذكَِْ ذَ َ ت‬
ِ ‫َُوِ َع‬
‫) ذََ َج َعى‬27( ِ ‫ل ذل ِمن َمذَ ا‬
ِ ًّ‫) وَ ذَواذِ َم ذل ا‬26(
‫) فَ ت ِخلَى فَى‬28( ‫ةتا ا‬
َ ‫ةتَ ا َئ‬
َ ‫ذَلَى ََك َ ََذ‬
)30( ‫) َوذت ِخلَى َج اذَى‬29( ‫َذبَ َت‬
89-FECR SÛRESİ (3)
Mushaf'taki Sıralamaya Göre 89. Sûredir.
Mufassal Sûreler Kısmının On İkinci Grubundaki
İlk Sûredir. 30 âyettir. Mekke'de nazil olmuştur.
ÜÇÜNCÜ FIKRA (21-30. ÂYETLER)
21. âyetten başlayıp 30. âyetin sonuna kadar
devam eder.
A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Ebu Abdurrahman
şöyle buyurmuştur:..."
"Yer parça parça dağıtıldığında." Yani, dünya
arka arkaya sarsılıp dağların toz duman haline
geldiğinde, yere dümdüz bir şekil verildiğinde ve
yaratıkların Rablerinin huzuruna çıkmak için
kabirlerinden kalktığında.
Melekler Sıra Sıra Dizilip Rabbin Geldiğinde (Âyet
22) "Melekler sıra sıra dizilip Rabbin geldiğinde."
İbn Kesîr şöyle der: "Allah Teâlâ dilediği gibi
hüküm vermek üzere gelir, melekler de O'nun
huzurunda sıra sıra dururlar." Nesefî: "Her gökte
bulunan melekler inip insan ve cinleri kuşatmış bir
halde arka arkaya saf olurlar." der.
Cehennem O Gün Getirilir (Âyet 23)
"Cehennem o gün getirilir." İmam Müslim,
Sahîh'inde Abdullah b. Mes'ûd'un şöyle dediğini
rivayet eder: Rasûlullah (s.a.v) buyurduğu ki: "O
gün cehennem getirilir. Onun yetmişbin yuları
vardır. Her yuları çeken yetmişbin melek
vardır"..."
İnsan O Gün Yaptıklarını Hatırlar Ama Ne Fayda!
(Âyet 24)
21. Hayır. Yer parça parça dağıtıldığında;
"İnsan o gün hatırlayacak." İnsan o gün
22. Melekler sıra sıra dizilip Rabbin
yaptıklarını önceden ve sonradan yapıp da önden
geldiğinde; 23. Cehennem o gün getirilir,
göndermiş olduğu şeyleri hatırlayacak da öğüt
insan o gün hatırlayacak ama hatırlamadan alacak. "Ama hatırlamadan ona ne fayda?" İbn
ona ne fayda? 24. “Keski bu hayatım için
Kesîr: "Hatırlama ona nasıl fayda verecek!" der.
önceden bir şey yapsaydım” der. 25. O gün Nesefî de: "Ona hatırlamanın faydası nerden
Allah’ın azabı gibi kimse azap edemez. 26. gelecek?" der.
Onun vurduğu bağ gibisini kimse vuramaz.
27. Ey huzur içinde olan can! 28. Dön
Rabbine. Sen O’ndan, O, senden hoşnut
olarak; 29. Haydi gir kullarımın arasına.
30. Gir Cennet’ime.
Keşki Âhiret İçin Daha Çok Amel Etseydim (Âyet
24)
"Keşki bu hayatım için önceden bir şey yapsaydım,
der." Nesefî burada der ki: "O; ah baki olan âhiret
hayatım için fani olan hayatımda salih ameller
gönderseydim, der." İbn Kesîr de şöyle der: "Yani
eğer isyankâr ise daha önce yapmış olduğu
Yeryüzü Parça Parça Dağıtıldığında (Âyet 21)
günahlara pişman olur. İtaatkâr ise taatlerinin
"Hayır." Nesefî der ki: "Bu söz, onları yetime
çoğalmasını arzular. Nitekim Ahmed b. Hanbel'in
ikramı ve yoksulu doyurmaya teşviki terketmekten,
Muhammed b. Amra'dan naklettiğine göre
bâtıl yolla mirası yemekten, aşırı derecede malı
Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Eğer bir kul
sevmekten menetme ve yaptıklarını kınama ifade
doğduğu günden ölene kadar Allah'a ibadet
eder. Daha sonra Allah Teâlâ tehdide yer vermiş
uğrunda yüz üstü kapansa Kıyamet günü onları
ve pişmanlığın fayda vermediği bir anda ihmal
küçümser ve sevaplarının artması için dünyaya
ettikleri şeylere onların pişmanlıklarını zikredip
döndürülmek ister."
Sayfa 4
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-3/ SAYI– 31 RAMAZAN 1435 / TEMMUZ 2014
ِ‫إن إ مْكُ م إ ل ّ ل‬.
ِ
ِ
O Gün Allah'ın Azabından Daha Büyük Azab
Olamaz (Âyet 25-26)
"O gün Allah'ın azabı gibi kimse azap edemez."
İbn Kesîr der ki: "Kendisine isyan edenlere
Allah'ın azabından daha şiddetli azab edecek
hiçbir kimse yoktur." "Onun vurduğu bağ gibisini
kimse vuramaz." Azîz ve Celîl olan Rablerini inkâr
edenleri yakalama ve bağlama bakımından
zebanilerden daha güçlü hiçbir kimse yoktur.
Nesefî de şöyle der: "Keşşaf tefsîrinin sahibi, bu iki
âyetle ilgili olarak der ki: Hiçbir kimse, hiçbir
kimseye Allah'ın azabı gibi azap edemez. Hiçbir
kimse hiçbir kimseye Allah'ın
vurduğu bağ gibi bağ
vuramaz."
İbn Kesîr şöyle der: "Bunlar,
yaratıklardan günahkâr ve
zalim olanlar hakkındadır.
Ama arınmış, huzura ermiş
cana -ki o yatışmış, karar
kılmış, hakla beraber olan
candır- denilecek ki:..."
Ey Mutlu İnsan! Gir
Cennet'ime (Âyet 27-30)
"Ey huzur içinde olan can!"
Nesefî burada şunları söyler:
"Nefs-i mutmainne, hiçbir
korku ve üzüntünün rahatsız
etmediği, emniyet içindeki
can demektir. Bu can inanmış
yahut hakta karar kılmış,
yakîn serinliğinin yatıştırmış olduğu candır. Artık
ona hiçbir şüphe bulaşamaz. Bu söz ona ölüm
esnasında veya öldükten sonra yeniden dirilirken
yahut Cennet'e girdiği sırada söylenir." "Dön
Rabbine." İbn Kesîr burada: "Rabbine komşuluğa,
O'nun sevabına ve cennetinde kulları için
hazırladığı nimetlere dön" der. "Sen O'ndan O
senden hoşnut olarak." İbn Kesîr der ki: "Can,
kendisinden .hoşnut olarak yahut verilen
nimetlerden dolayı Allah'tan hoşnut olarak, Allah
da o candan hoşnut olmuş ve onu hoşnut etmiş
olarak." Ve: "Haydi gir kullarımın arasına."
Nesefî burada şöyle der: "Salih kullarımın arasına
gir, onlar arasına katıl." Salih kullarımla birlikte;
"Gir Cennet'ime." İbn Kesîr de der ki: "Bu ona
hem ölmek üzere iken hem de Kıyamet gününde
söylenir. Nitekim melekler de ruhunu teslim
edeceği zaman ve kabrinden kalkacağı zaman
Sayfa 5
MUHACIRUN DERGISI–
mü'mine müjde verirler. Burada da durum aynen
öyledir."
Ölümü Sırasında Mü'mine Söylenilen Sözler (Âyet
27-30)
"Ey huzur içinde olan can! Dön Rabbine. Sen
O'ndan O, senden hoşnut olarak. Haydi gir
kullarımın arasına, gir Cennet'ime" âyetlerini
tefsir ederken İbn Kesîr der ki:
"İbn Ebî Hatim bu âyetler hakkında İbn Abbas'ın
şöyle dediğini nakleder: Bu âyetler nazil
olduğunda Ebû Bekir oturuyordu. Dedi ki: Ey
Allah'ın Rasûlü; bu ne kadar güzel! Rasûlullah
(s.a.v) buyurdu ki: "Haberin
olsun ki bu sana söylenecek."
Sonra Saîd b. Cübeyr'den
nakledildiğine göre o şöyle
dedi: Peygamber (s.a.v)'in
yanında: "Ey huzur içinde
olan can! Dön Rabbine. Sen
O'ndan O, senden razı
olarak" âyetlerini okudum.
Ebu Bekir (r.a) dedi ki:
Gerçekten bu güzel. Bunun
üzerine Rasûlullah (s.a.v):
"Bilmiş ol ki melek sana onu
ölümün sırasında
söyleyecektir." buyurdu. Bu
hadisi İbn Cerîr Ebu
Küreyb'den o da İbn
Yemân'dan böylece nakleder.
Bu mürsel ve hasen bir
hadistir.
İbn Ebî Hatim, Saîd b. Cübeyr'den de nakleder. O
demiştir ki: İbn Abbas, Tâif'te vefat etti. Benzeri
görülmemiş olan bir kuş onun vücuduna girdi
sonra ondan çıktığı da görülmedi. İbn Abbas
defnedilince kabrin kenarında bu âyet, okuyan
bilinmeksizin okundu: "Ey huzur içinde olan can!
Dön Rabbine. Sen O'ndan O, senden hoşnut
olarak. Haydi gir kullarımın arasına, gir
cennetime" Bu Teberânî de rivayet etmiştir.
Hafız İbn Asâkir, Ebû Amr el-Evzâî'nin kızı
Ravâha'nın hayatını anlatırken Ebû Ümâme'den
Rasûlullah (s.a.v)'ın bir adama şöyle dediğini
nakletti: "Ey Allah'ım; senden sadece seninle
huzur bulan, sana kavuşmaya inanan, hükmüne
razı gösteren ve lütfuna kanaat eden bir nefis
istiyorum de."..."
YIL-3/ SAYI– 31 RAMAZAN 1435 / TEMMUZ 2014
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z
Gençlerle Başbaşa
A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Emîr’ul Mu’minîn
kemalistler! Şimdi dünya ilim, fikir hukukçularına ve dünya
devletlerine, bu arada siz mahkeme heyetine ve hukukçularına
düşen birşey var: O da hakkı ihkak, adaleti tesise çalışan, hareketin
MÜDAFAA -SAVUNMA-(8) üzerinden 27 senelik bir zaman geçtiği halde kimsenin burnunu
Ve netice:
bile kanatmayan ve kimsenin hak ve hukukuna en ufak tecavüzde
Biz öyle bir Türkiye istiyoruz ki; devlet-vatandaş kaynaşması
bulunmayan Muhammed Metin Hoca ile beraber olup ona
olsun; devlet saygınlığı, kanun hakimiyeti olsun!
yardımcı olmak mıdır, yoksa kemalistlerden yana olup Anadolu
Biz öyle bir Türkiye istiyoruz ki, devlet rejimi ile millet birbirine
insanının bir an önce yıkılışını hızlandırıp tamamlamak mıdır? Bu
ters düşmesin; Kur'an anayasa, Şeriat kanun, İslam devlet olsun!
sualin cevabını ilim ve hukuk ehlinden sormaktayız!..
Biz öyle bir Türkiye istiyoruz ki, devlet reisi hakkı ve adaleti
Özetleyecek olursak:
temsil etsin, Dicle kenarında ayağı kırılan bir oğlağın
1- Biz müslümanız, İslam dinine bağlıyız. Kaynağımız Kur'an,
sorumluluğunu taşısın!
önder ve örneğimiz Hz. Muhammed'dir!
Biz öyle bir Türkiye istiyoruz ki, okullarında öğretmen talebe
2- İslam hem din hem devlettir, hem ibadet hem siyasettir. Yani
arasında saygı ve sevgi bulunsun; öğretmen talebesine bir emanet devlet İslam'ın bölünmez bir parçasıdır!
gözüyle bakarken, talebe de, "Bana bir harf öğretenin kölesi
3- Bu itibarla, bizim devlet ve siyasetten söz etmemiz bir iman
olurum!" inancına sahip olsun!
meselesidir.
Biz öyle bir Türkiye istiyoruz ki; koca karısına bir emanet gözüyle 4- İslam devleti varsa onu korumak, yoksa onu kurmak erkekbakarken, kadın da kocasına olan itaatını bir Allah emri olduğuna kadın her müslümana farzdır; Allah'ın kesin emridir!
inansın!
5- O halde bizim fert ve cemaat olarak, devlet ve siyasetten
Biz öyle bir Türkiye istiyoruz ki; işçi ve işveren münasebetlerinde bahsetmemiz tabiî ve insanî hakkımız ve görevimizdir!
tam bir emanet bulunsun, adalet tahakkuk etsin; işveren işcinin
6- Bu hakkı kullanırken ve bu görevi yerine getirirken sadece ilmî
hakkını düşünürken, işci de işverenin hakkını ön plana alsın!
ve fikri zeminde kalırız, zora ve kaba kuvvete başvurmayız,
Biz öyle bir Türkiye istiyoruz ki; ne ezen, ne ezilen, ne sömüren,
vurmamışız da! 27 senelik geçmişimizde polise intikal etmiş tek
ne de sömürülen, haktan yana, haklının yanında bir düzen!..
bir hadise gösterilemez.
İşte biz; böyle bir inanca, böyle bir siyasete ve nihayet böyle bir
7- Silah eğitimi yaptığımız veya savaşçı yetiştirdiğimiz iddiası da
devlete sahip bir Türkiye istiyoruz ve bunun mücadelesini
tamamen yalan ve iftiradır. Bizim silahımız Kur'an'dır!
yapıyoruz.
8- Kur'an bir insanlık kitabıdır; insanca yaşamanın yolunu gösterir.
Her müslüman bilecek ve inanacak ki;
İşte biz, insanımıza ve yeni neslimize bunu
müslüman olan bir ülkede devletin İslam
öğretmek istiyoruz. Fikir ve ilim hürriyeti
devleti olması, farz olduğu gibi Allah'ın emri,
olarak bu da bizim hakkımızdır!..
Kur'an'ın emri olduğu gibi; toplumun dininin
Hal böyle iken hakkımızda bu kadar endişe
bir icabı, inancının da bir gereğidir. Ve insan
ne?!.
haklarına inanan hür milletlerin de, hür
Kemalist rejimin baskısı, basın ve yayının
dünyanın da ve İslam'ı gereği gibi inceleyen
maksatlı yalan ve saptırmaları bizi milletimize
ilim ve fikir adamlarının da bundan başka türlü
yanlış ve maksatlı tanıtmışlardır.
düşünmeleri mümkün değildir.
İslam'a göre Yasaklar!
İthamlar, tehditler ve tecziyeler:
İslam da bir kaide vardır. Güzel olan, faydalı
İlim, hukuk, adalet ve din yönünden bizim
olan her şey emir ve tavsiye edilmiştir.
karşısımıza çıkamıyanlar: Bize ''Kara Ses''
Çirkin olan ve zararlı olan her şey de yasak
diyorlar; bize ''Kan kusan'' diyorlar; bize ''Fundamentalist''
edilmiş veya hata sayılmıştır. Buna Hüsun-Kubuh prensibi de
diyorlar; bize ''Radikal, gerici, yobaz, çember sakallı, vatan haini, denir. Hüsun-Kubuh meselesi hem Ehl-i Sünnetin akaidinde, yani
millet düşmanı, bölücü'' diyorlar. Ve bizi buna benzer daha nice
inancında hem de Usul-ü Fıkıh ilminde yer alır.
ithamlarla itham etmenin yanında kendilerinin huzurunu
Bu noktadan hareketle işte yasakların başlıcaları; İçki, kumar,
bozacağımızı, haysiyet ve şerefleriyle oynadığımızı söylüyorlar.
zina, hırsızlık, yalan söylemek, adam öldürmek, tembellik, hile
Neyiniz kaldı ki!
karlık, dolandırıcılık, kara borsacılık, faiz, aldatma, kişiyi
Bir ülke düşünün ki, terör ve anarşi almış yürümüş, günde bir kaç arkasından çekiştirme, ırkçılık, vurgunculuk, insan haklarına
adam öldürülmekte, köyler basılmakta, yollar kesilmekte, evler
tecavüz, hak almak için kaba-kuvvete baş vurma, terör yapma, zor
yıkılmakta, adamlar kaçırılmaktadır! Hergün memleket evladı
kullanmak suretiyle hak almaya kalkışmak. Dini inancından dolayı
teröre, kör kurşuna hedef oluyorlar.
baskı yapma ve işkenceye tabi tutma, hatta savaş açma! Zira barış
İşte böyle bir memlekette huzurdan söz edilir mi? Bir memleket
esastır. Savaş ancak barışı sağlamak için vardır. Hakkı tebliğ
düşünün ki, o memleketin devletinde hırsızlık, vurgunculuk, rüşvet yolunda, engelleri kaldırmak için vardır. Zulmü ve haksızlığı
almış yürümüş, hem de devlet adamları tarafından, hem de yüksek ortadan kaldırmak için vardır. Ve nihayet Huzur ve sükunu
trajlı gazeteler tarafından! İşte böyle bir devletin şeref ve
sağlamak için vardır, ve zoraki vardır. Barış ve sulh, tebliğ ve
haysiyetinden bahsedilir mi? Öyle bir memleket düşünün ki, o
tavsiye esastır. Tarihte bunun örnekleri çoktur.
memleketin sakinleri ve hatta milletvekilleri; „Artık bu
Kur'an şöyle der: ''Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet
memlekette hükümet kalmadı!..“ derlerse, artık o millette
hazırlayın, ve bağılı besili atlar hazırlayın ki; onları yani
huzurdan ve güvenden söz edilir mi?
mütecavizleri, Allah düşmanlarını ve sizin düşmanlarınızı
Düzeltme ve islah:
korkutasınız diye!'' (Enfal Suresi, 60)
Muhammed Metin Hoca’nın yapmak istediği düzeltme ve ıslahtan Dikkat edilirse kuvet hazırlamada, hedef korkutmaktır, öldürmek
başka nedir ve ne olabilir? Kur’an’a, Şeriat’a ve Allah’ın dinine
değildir. Demek oluyor ki, siz kuvvetli olursanız, kimse size karşı
dayanarak, „Kur’an elde, Peygamber önde!“ yürüyerek hakkı
savaş açamaz, hak ve hukuka tecavüz edemez. Çünkü sizin
ihkak, adaleti tesis etmekten başka bir şey midir onun yapmak
gücünüzden korkar ve bu suretle dünyada huzur ve sükun
istediği?
sağlanmış olır. İşte İslam'ın, İslam devletinin emir ve tavsiyeleri
İşte Muhammed Metin Hoca ve beraberinde olanlar ve işte
budur.
M. Metin Müftüoğlu (Kaplan) Hoca
Efendi’nin 2.7.2010 /Istanbul:
Sayfa 6
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-3/ SAYI– 31 RAMAZAN 1435 / TEMMUZ 2014
ِ‫إن إ مْكُ م إ ل ّ ل‬.
ِ
ِ
Suffa Mektebi
Temel Meseleler-17
münzabıt oluşuna bakarak usûlcülerin cumhuru açık
veya
münzabit bile olsa ahkâmın hikmetle ta'lilini (yani
DÖRDÜNCÜ DELİL; KIYAS (3)
illet
sayılmasını)
kabul etmemişlerdir. Çünkü eğer teklif
İlletin Şartları:
(kişiyi mükellef sayma) hikmet üzerine oturtulacak
İlletin şartlarından önce illetin tarifi ve olsaydı her halde ve her şahısta aynı olmazdı. İşte bu
buna dair meselelerden bahsedeceğiz.
yüzden âlimler şu kaideyi koymuşlardır: Hükümler
İlletin tarifi, illetle hikmet ve sebep
hikmetlere değil, illetlere göre bina edilir.
arasındaki fark ve kendisiyle ta'lilin
Buna binaen maşakkat bulunmasa bile Sefer, oruç
sahih olacağı vasfın beyanı:
tutmamak ve namazı iki rekat kılmak için bir illettir. Bu
İllet, kıyasın üzerine bina edildiği esastır.
yüzden fırıncı, ocakçı, maden işçisi, tarladaki işçilerin
durumunda olduğu gibi çalıştığı iş meşakkatli dahi olsa
Usûlcülerin ıstılahında İllet: Maslahatın tahakkuku için
seferî olmayan mukimin durumu, hasta olmayan
kendisi bulunduğu yerde hükmün meşru olduğu şeydir.
sağlamın durumunun sefer haline veya hastalık haline
Veya hükmü tarif eden vasıfdır.
kıyas edilmesi caiz olmaz. Çünkü hikmet olan meşakkat
İllete, hükmün menâtı, sebebi ve emaresi de denir.
bulunmasına rağmen cevazın illeti olan sefer hali veya
İllet kelimesi, tahakkuku arzu edilen bir maslahatın elde hastalık hali bulunmamaktır.
edilmesi veya kaçınılması gereken bir mefsedetin defi
İlletle hikmet arasındaki fark: Hikmet Şârii hüküm
gibi hükmü meşru kılmaya sevkeden hikmet için de
koymaya sevkeden asıl âmil ve ondan hedeflenen nihâî
kullanıldığı olur. Meselâ: Alış-veriş yapanlann
gayedir ki o da hüküm koyucu nun hüküm koyarken
menfaatinin alış­verişin mubah
tahakkukunu veya ikmalini istediği
kılınmasına; insan hayatını, aklını,
maslahat veya ortadan kalkmasını veya
nesebini ve malını koruma gayesinin
azalmasını istediği mefsedettir.
kasten öldürmenin, içkinin, zinanın ve
İllet ise üzerine hükmün bina edildiği, var
hırsızlığın haram kılınmasına sebep
olduğunda hüküm de var olan
olması; meşakkati defetme hikmetinin
bulunmadığında hüküm de bulunmayan,
namazları kısaltma, ramazanda oruç
hükmü tarif eden zahir ve munzabit bir
tutmama ruhsatına sebep olması bu
vasıftır. Hükmü bu vasfa bağlamakla
kabildendir.
hüküm koymaktan beklenen maksada
Şer'î hükümler iyice düşünüldüğündü
ulaşılmış olur. Meselâ sefer hali veya
şu sonuç çıkmaktadır: Allah (c.c.)
hastalık, ramazanda oruç tutmamanın caiz
kulları için bir hüküm koymuşsa
olmasının illetidir. Yine sefer hali, dört
mutlaka ya onların maslahat ve
rekatli farzları iki kılmanın caiz olmasının
menfaatini gerçekleştirmek veya
illetidir. Yine sefer hali, dört rekatli farzları
onlardan zarar ve mefsedeti uzaklaştırmak için
iki kılmanın caiz olma­sının illetidir. Çünkü sefer hali
koymuştur.
hükmün kendisine bağlanabileceği zahir ve munzabit bir
Hemen akla gelen şey şudur: Şer'î hükümler hikmetlerle vasıftır. Ancak sefer hali aynı zamanda yukarıdaki cevaz
bağlantılıdır. Çünkü hükümden asıl maksad hikmetinin
hükümlerinin konulmasındaki hikmetin gerçekleşmesi
tahakkukudur. Ancak hikmet gizli, görünmez yani
muhtemel olan bir vasıftır. Çünkü yolculuk meşakkatten
duyulardan biri ile anlaşılamaz olabilir, o takdirde varlığı hali değildir. İşte bu sebepten dolayı yolculara hafiflik ve
veya yokluğunun kesinlik kazanması mümkün olmaz.
kolaylık olsun, meşakkat olmasın diye oruç tutmama,
Hikmet bazan gayri münzabıt (yani duruma ve şahsa göre namazlarını kısaltma hükmü meşru kılınmıştır. Şu halde
değişen bir şey) olabilir. Meselâ alış-verişin mubah
sefer illet, meşakkatin defi hikmettir.
kılınmasının hikmeti ihtiyaç olabilir, ama bazan ihtiyaç
"Sebep"e gelince usûlcülerin cumhuruna göre sebep
olmadan da alış-veriş yapılabilir, o halde hikmet gizli bir
şeydir. Ve yine seferde oruç tutmamanın caiz olması için delâlet bakımından illetten daha umumidir. Buna göre,
her illet sebepdir ama her sebep illet değildir. Eğer
bazı durumlarda, bazı şahıslara göre veya bazı
hüküm ile vasıf arasında akılla idrak edilebilecek bir
zamanlarda "meşakkat" var olabileceği gibi diğer bazı
şartlarda bulunmayabilir. Çoğunlukla içkinin zararı
münasebet (maslahat) varsa o vasfa hem illet, hem sebep
içenlerde görüldüğü halde bazı güçlü insanlarda
denilir. Şayet bu münasebet akılla idrak edilir cinsten
görülmeyebilir. Şuf'a meselesinde belki komşunun veya değil ise bu vasfın adı sadece "sebep" olur. Meselâ:
ortağın zararı def edilmiş olabilir. Katile kısas
Mülkiyetin intikaline razı olunduğunu gösteren satış akdi
yapılmasının meşru kılınması insan hayatının
korunmasına sebep olabileceği gibi -ki çoğunlukla böyle illet ve sebeptir. Öğle namazının vaktinin girmiş olması
için güneşin zevale gelmesi ise sebeptir. Buna illet
olur- olmayabilir de.
denilmez.
İşte bazan ahkamın hikmetinin gizli olmasına ve gayri
ŞER'Î DELİLLER
Sayfa 7
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-3/ SAYI– 31 RAMAZAN 1435 / TEMMUZ 2014
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z
Fetva Köşesi
A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Ebu Ensar
onun herhangi bir yolla mutlaka giderilmesi gerektiğini
de anlatır. İnsanların ihtiyaçları sadece fizikî değildir,
Herhangi bir tarafın diğerine galip gelmesini arzulamak manevî ihtiyaçları da vardır ve din bunların başında
ise, en büyük arzusu bu olmadıktan sonra, fıtrî bir
gelir. Fizikî ihtiyaçlardan meselâ D vitamini eksikliğinde
duygudur ve bir dereceye kadar normaldir. Ne var ki,
kemik hastalığı, B vitamini eksikliğinde göz hastalığı, saç
futbol seyretmekteki mahzurlar, oynamaktaki
dökül­mesi olursa, manevî ihtiyaçların giderilmemesi
mahzurlardan genellikle daha fazladır.
halinde de bir takım ruh ve sinir hastalıkları zuhur eder.
İnsanlar anarşiye meylederler, düzen tanımazlık ve
Futbol seyretmekteki faydalar, genellikle oynamaktaki
anomi başgösterir. Bu da mevcut hükümetler, hatta
fadalardan daha azdır da diyebiliriz. Hele günümüzde
futbol seyretmek, daha doğru ifadesiyle takım tutmak ve rejimler için tehlikeli boyutlara varabilir. Tıpkı gerekli
proteini almayan tavukların kendilerini yemeleri gibi,
taraftar olmak (Çünkü böyle olmayan insanlar
insanlar da birbirlerini yemeye başlarlar. Sonunda da
seyretmekten de zevk almazlar) bir heyecan ve tutku
halini almış ve insanlardaki müteal (aşkın) heyecanların hükümetlerin, hatta rejimlerin de başını yiyebilirler. Bu
noktada Franko'nun, "Futbol sayesinde ülkeyi onbeş
yerini işgal eder olmuştur. Bu ise din'le eşanlamlıdır.
yıldır idare ediyorum" sözü çok anlamlıdır. İşte böyle
Çünkü din herhangi birşeyi, ilâh dinmedir. İlâh edinme
kötü sonuçlara meydan vermemek için hükümetler
ise, herhangi bir güce gönüllü ve kayıtsız şartsız boyun
insanların manevî boşluklarını bu tür yapma dinlerle
eğme demektir. Buna göre bir fert, meselâ bir futbol
doldurmaya ve hükümetlerini ya da rejimlerini biraz
takımını her şeyden önde görüyor;
daha sürdürmeye çalışırlar. Çünkü
canına, malına, aklına, ırzına, dinine
açlık hisseden bir be­bek yalancı
gelen zarardan ziyade takımının
meme ile de bir süre oyalanabilir.
mağlubiyetine üzülüyorsa, aksiyle;
Daha sonra yalancı memenin yerini
takımının başarısına diğerlerindeki
bir başka oyuncak alır ve oyalama
salahtan çok seviniyorsa, o takım onun
alabildiğince uzatılmak istenir. Peki
için bir din halini almıştır ve böyle bir
neden bu ihtiyaç ana sütü yerine
insanın oluşumu, itikaden tehlikededir.
yalancı meme ile karşılanmaya
Bugünde zaten futbol yeni bir dünya
çalışılır? Ya da manevî ihtiyaçlar
dini olarak görülmektedir. Adına din
fıtrat dini ile değil de yapma dinlerle
denmese dahi futbol bu haliyle bir
giderilmek istenir? Bu sorunun cevabı
fonksiyonu görmektedir. Nitekim bazı maçlarda "Haftada da açıktır. Her düşünce sisteminde önemli olan iktidarın
bir sana tapınmaya geliyoruz" ibareleri dahi duyulur
başkalarına kaptırılmamasıdır. Yapma dinlerle
olmuştur.
oyalanmayıp, hiçliğe ve anarşizme kayan gençlik, kurulu
sistemler için tehlike olduğu gibi fıtrat diniyle beslenen
"En büyük ABC, başka büyük yok" ibaresi te´vile muhtaç
gençler (bireyler) de tehlikedir, önemli olan, sistemin
bir ibaredir. Bununla nisbi bir büyüklük kastedilmiş ve
devamı olduktan sonra ona da imkân ve­rilmemelidir.
"takımlar arasında en büyük" anlamında söylenmişse
bunda bir mahzur olmayabilir.
Düşünen insanlar için futbolun ve benzer etkinliklerin bu
yönü, diğerlerinden daha önemlidir. Bu noktada kafa
Ama takımına karşı duyduğu coşku ve heyecanla bunu
yorulursa, devletlerin spora trilyonlar harcaması, radyo
mutlak anlamda söylüyorsa, ya da o anda takımını
ve televizyon programlarının saatlerini ayırması
gerçekten tüm varlıklar içerisinde en büyük olarak
kendileri açısından haklı ve zekice (akıllıca değil) bir
hissediyorsa bu da itikaden tehlikeli bir noktadır.
tutum olduğu anlaşılmış olur. Kimseden futbol yerine,
Coşkunun sarhoşluğu ile, alel-itlak söylenmişse belki
gerçek dinî teşvik edipte başına belâ alması beklenme­
te´vil edilebilir, ama Allah'ı da (cc) hesaba katarak
melidir. Önemli olan bireylerin (fertlerin) avunuyor
söylenmişse küfür olur ve her şeyi altüst eder.
olması değil, sistemlerin sürmesidir. Ama ne zamana
kadar? Allah bilir. Yalancı meme ile susturulan çocuk,
3. Futbolu bir hükümet politikası ya da bir din haline
getirmek: İşin bu yönü "hükümetlerin hükümet etmeye" bir süre sonra ya baygın düşer, ya da öyfe bir çığlık atar
ki, kendini avutanların kulak zarlarını patlatır. Ya da,
de­vam arzusuyla, hatta bazan devletin temel nizamıyla
fertler veya sistemler...
ilgili olabilir. Bu durum insanlardaki din ihtiyacını ve
Futbol Ve Müslüman (2)
Sayfa 8
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-3/ SAYI– 31 RAMAZAN 1435 / TEMMUZ 2014
ِ‫إن إ مْكُ م إ ل ّ ل‬.
ِ
ِ
Cemaleddin Hocaoğlu
Beyyineler
İMKÂNLAR ve HAMLELER-(7)
Susma yok:
Hata ve ihmallere karşı susacak mısınız? Susacak değilsiniz.
Susmanız da caiz değildir. Hakkı söylemeyen dilsiz şeytandır.
Hatalı olanları, kim olursa olsun, usülü dairesinde
uyaracaksınız, tenkid edeceksiniz. Hatta ısrarla mücadelenizi
vereceksiniz, buna yerden göğe kadar hakkınız vardır. Fakat;
bütün bunları yaparken, cemiyet ve cemaat içinde kalarak
yapacaksınız. Ama; ,,Şikâyetimiz dinlenmedi, ikazımıza kulak
verilmedi, arzumuz yerine getirilmedi” diye ayrılmaya, çekip
gitmeye hakkınız yoktur. Ayrılamaz, kopamazsınız! Cemiyetiniz
sizin cemiyetinizdir; ayrılamazsınız, bölücülük yapamazsınız.
Haramdır, günahtır ve cahiliyet ölümüyle ölmenize sebep olur.
Hataları şikayet edersiniz, yazılı yaparsınız, sözlü yaparsınız,
doğrudan gelip masanın başında oturarak çatır çatır hesap
sorarsınız. Buna hakkınız vardır; dava hepimizin davasıdır:
Hizmet müşterek, başarı müşterek ve sevap
da müşterektir. Keza; başarısızlık müşterek,
vebal da müşterektir, diyebilirsiniz. Fakat
tefrikacılığa, bölücülüğe gitmeye ve gidenlere
yüz vermeye dinimiz asla müsaade etmemektedir.
vermedi. Sonra aynı şeyi sordu. Peygamber yine ondan yüz
çevirdi, cevap vermedi. Üçüncü seferinde: Onları dinleyin ve
itaat edin! Çünkü, onların üzerine düşen ancak onlara
yükletilir, diye buyurdu.”
,,Her kim emire itaat etmişse o bana itaat etmiştir. Her kim
emire isyan ederse bana isyan etmiştir.” ,,Neşende, kederinde,
zorluğunda ve kolaylığında ve başkalarının arzularını senin
arzularına tercih ettikleri hallerde de emiri dinlemek ve itaat
etmek senin üzerine vaciptir!”
,,Müslüman olan kişiye hoşlandığı ve hoşlanmadığı
hususlarda emrini dinlemek ve itaat etmek vaciptir. Günah ile
emretmesi hali müstesnadır. Günah ile emrolunursa o zaman
dinlemek ve itaat etmek yoktur.” ( Müslim)
Muhterem dava kardeşlerim! İşte gördünüz: Ne ayet-i
kerime’ler ne de hadis-i şerif ler itaatsızlığa veya ayrılıp
gitmeye asla müsaade etmemektedirler. Üstelik ayrılmanın
korkunç azaba götüreceğini ifade ediyorlar. Hele fitne
devrinde!
Cemaatınızı bölmek isteyenler ölümü hak
etmişlerdir!
Özellikle fitne devirlerinde cemaate üye olan
kardeşlerimiz son derece uyanık olmalıdırlar!
Bu babda o kadar çok ayet ve hadis vardır ki,
Adam gelir; hem de hacı kıyafetinde, hoca
bunlardan birkaçına burada işaret edelim:
kıyafetinde, derviş kıyafetinde gelir. Sizleri
,,Allah’a ve O’nun Resulü’ne itaat edin,
aldatmak ve birlikten ayırmak için, sizlerin
birbirinizle çekişmeyin. Sonra içinize korku
inanacağınız ve itimat edeceğiniz kimseler de
düşer de kuvvetiniz elden gider. Bir de
gelebilir... Sizlere bir takım vaadler yaparlar;
sabırlı olun! Çünkü, Allah sabredenlerle
mevcut idareyi, idarecileri kötülerler. Sizleri
beraberdir.” (Enfal, 46)
oyuna getirmek için kırk dereden kırk su
getirirler. Kendilerinin şeriatçı olduklarını da
,,Elbirliği ile Allah’ın ipine (şeriat’ına)
söyleyebilirler; hemşehrilik, hısım ve
sımsıkı sarılın; birbirinizden ayrılıp
akrabalık duygularınıza, ırk ve soy hislerinize
dağılmayın!..” (Ali İmran, 103)
hitap ederek ve onları tahrik ederek, hatta
,,Ey mü’minler! Kendilerine açık deliller ve
ayet ve hadis de okuyarak, sizleri
ayetler geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşen hıristiyan ve cemaatinizden, birliğinizden koparıp kendi sahte cemiyetlerine
yahudiler gibi olmayın. İşte onlar için çok büyük bir azap
götürmek isterler.
vardır.” (Ali İmran, 105)
İşte böylelerine asla yüz vermeyin! Hatta bu şeytanlaşmış
,,Her kim itaatten çıkar ve topluluktan ayrılır da o hal üzere
kimselerin yüzlerine tükürün! Ve şöyle deyin: ,,Siz şeriatçı
ölürse, o kişi cahiliyet ölümü ile ölmüş olur. Her kim de
olamazsınız. Çünkü, şeriat’ta bölücülük yoktur; bölücülüğü
akîbetinin hayır ve şer olduğu belli olmayan bir dava yolunda şeriat haram kılmıştır. Hatta böylelerini ölüme mahkum
körü körüne açılmış bir sancak altında savaşır, sırf soyu için etmiştir. Binaenaleyh; siz şeytansınız ve kurduğunuz cemiyet de
öfkelenir, yahut sırf soy-sop davasına çağırır, yahut (hak
sahtedir!..”deyip yanınızdan kovun!..
davaya değil de) kuru kuru bir kavmiyyet ve asabiyet
davasına yardım eder ve bu yolda öldürülürse, işte böylesinin Bakınız Allah Resulü ne buyurur: ,,..Her kim bir imama biat
edip de elini üzerine koymuş ve kalbinin meyvesini ona
ölümü tam bir cahiliyet ölümüdür...”
vermiş ise, (yani ona doğru, halis bir niyyetle ahid vermişse),
,,Her kim emirinden hoşlanmayarak kötü bir şey görürse,
gücü yettiği derecede o imama (o emire) itaat etsin. Eğer
sabretsin (isyan etmesin, ayrılmasın). Çünkü, her kim İslam diğer bir imam (emir) çıkıp da birincisi ile nizaa (çekişmeye,
cemiyetinden bir karış ayrılır da ölürse, onun ölümü de bir
,,Ben olacağım” demeye) kalkışırsa onun boynunu vurun.”
cahiliyet ölümüdür.”
,,Şu muhakkak ki, gelecekte bir takım fitneler ve işler zuhur
,,Her kim itaatten ayrılırsa, kıyamet gününde, Allah
edecektir. Her kim bu ümmetin işi birlik ve beraberlik halinde
huzurunda kendini haklı çıkaracak bir delil bulamaz. Ve her iken, onu fırka fırka bölmek isterse, her nerede olursa olsun,
kim de boynunda bey’atı olmayarak ölürse cahiliyet ölümüyle o bölücü kişiyi kılıçla vurunuz!”
ölür”
,,İdare işiniz tek bir adam (emir) etrafında birlik içinde iken,
,,...Ey Allah’ın Peygamberi! Bana haber ver: Uzerimizde,
sizlere biri gelir de birliğiniz parçalamak yahut
bizden kendi haklarını isteyen, fakat bizim haklarımızı bizden topluluğunuzu fırka fırka bölmek isterse onu
men eden emirler bulunursa bize nasıl davranmamızı
öldürünüz!” (Müslim)
emredersin? dedi. Peygamber ondan yüz çevirip cevap
Sayfa 9
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-3/ SAYI– 31 RAMAZAN 1435 / TEMMUZ 2014
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z
Islam/Ibadet
ISLAMIN RUKÜNLERI-
ŞAHADET KELiMESi iLE ÇELiŞEN TUTUMLAR –(11)
Kemal'in yeterliliğini ve eksiksizliğinin bütüniü ile
AlIah'a özgü oldoğunu bilmeyen kimse, O'nu
bilmemiş, tanımamıştır. Nitekim O, şöyle buyuryor:
Onlar Allah'ı gerektigi gibi değerlendiremediler. Hiç
şüphesiz Allah,güçlü ve baskın iradelidir.(Hacc,74)
Onlar Allah hiç bir insana bir şey indirmiş değildir,
derken Allah'ı gerektiği gibi değerlendiremediler.
(Enam,91)
Hıristiyanlar Allah doğurur, onun oğlu vardır deyip
küfre düştüler.
Yahudiler"AlIah cimridir,"deyip küfre düştüler. Yine
onlar "Allah fakirdir" deyip küfre düştüler. Ayrıca
onlar "Allah evreni yarattıktan sonra yorgun düştü ve
istirahate çekildi" dedikleri için de kafir oldular.
Nitekim yüce Allah-C.C.- şöyle buyuruyor:
Böyle iken kafirler Allah'a çocuk
isnad ettiler. İnsan gerçekten
apaçık nankördür, gerçeği inkar
eder. (Zuhruf,15)
Allah Meryemoğlu Mesih'dir
diyenler kesinlikle kafir
olmuşlardır. (Maide, 17)
Allah üçün üçüncüsüdür diyenler
de kesinlikle kâfir olmuşlardır.
(Maide, 73)
Bazı kâfirler Rahmeti bol olan
Allah, evlat edindi dediler. Sizler,
böyle demekle son derece çirkin
bir iddia ileri sürdünüz. Bu iddia
karşısında nerede ise gökler
paramparça olacak, yer yarılacak ve dağlar gürültü
ile göçerek yerle bir olacak.Onlar rahmeti bol olan
Allah'a çocuk yakı;tırdılar diye.Oysa rahmeti bol olan
Allah'a çocuk edinmek yakışmaz. Göktekilerin ve
yerdekilerin tümü rahmeti bol olan Allah'ın huzuruna
kul olarak geleceklerdir. (Meryem,88-93)
Allah fakir, biz ise zenginiz diyenlerin sözünü Allah
işitti.(Ali Imran, 181)
Yahudiler Allah'ın eli sıkıdır dediler. Bu sözlerinden
ötürü elleri bağlansın. onlara lanet olsun! Tersine
O'nun iki eli de açıktır, dilediği gibi verir. (Maide, 64)
Andolsun Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında
bulunanları altı günde yarattık. Bize hiçbir yorgunluk
dokunmadı.(Kaf,38)
Hiç kuşku yok ki, Allah'ı gereği gibi bilmemek. O'na
zatına yaraşmayan vasıflar yakıştıtrmak, O'nu
yaratıklarına benzetmek veya yaratıkları O'nun bir.
parçası saymak, bütün bu saçmalıklar, küfürdür ve
şahadet cümlecikleri ile çelişkiye düşmektir. Çünkü
bu saçmalıklarla ilahlık, gerçek sahibinden
başkasına yakıştırılmış oluyor. Ayrıca Allah'ı iyi
Sayfa 10
MUHACIRUN DERGISI–
A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Said Havva
tanımayan O'nu bilmiyor demektir. O'nu bilmeyen
kimse de O'na tevhid ilkesi uyarınca inanmamış ve
Allah'ın kendi vasıflarını belirtmek üzere indirmiş
olduğu ayetleri yalanlamış olur.
17- Şahadet davası ile çelişen başka bir tutum,
Peygamberimiz(SAV)'i doğru bir şekilde tanımamak,
O'na Allah'ın yakıştırdığı vasıflardan birini inkar
etmek, O'na şahsiyeti ile bağdaşmayan, yada küçük
düşürücü bir nitelik yakıştırmak veya O'nun insanlığa
üstün bir örnek oluşturduğuna inanmamaktır.
Nitekim yüce Allah -C.C.- şöyle buyuruyor:
Andolsun ki, Allah'ın elçisinde sizin için, Allah'a ve
ahiret gününe kavuşmaya inanan ve Allah'ı çok
anan kimseler için en güzel bir örnek vardır.
(Ahzab,21)
De ki; 'Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah
sizi sevsin ve günahlarınızı
bağışlasın. Hiç kuşkusuz Allah
bağışlayıcı ve esirgeyicidir. De ki;
:Allah'a ve peygambere itaat
ediniz.' Eğer bu çağrıya sırt
çevirirlerse hiç şüphesiz Allah
kafirleri sevmez.(Ali Imran, 3132)
Nun. Kaleme ve onunla
yazdıranlara And olsun. Sen,
Rabbinin nimetiyle cinlenmiş
değilsin. Senin için kesintisiz bir
mükafat vardır.Ve sen yüce bir
ahlaka sahipsin.Sen de
göreceksin, onlar da görecekler.
Hanginizin sınandığın:Şüphesiz Rabbin, kimlerin
kendi yolundan saptığına ve kimlerin doğru yolda
olduğunu herkesten iyi bilir.(Kalem,1-7)
Doğrusu kafirler Kuran'ı dinlediklerinde neredeyse
seni gözleriyle yıkıp devireceklerdi. «O delidir»
diyorlardı. (Kalem,51)
Fakat 0 AIIah 'ın Resulü ve Peygamberlerin
sonuncusudur. (Ahzab, 40)
Buna göre Peygamber olarak Hz. Muhammed'den
başka birisini tanırsa küfre girer ayrıca kim O'nun
için o sadece arapların peygamberidir, derse o da
kafir olur. Çünkü yüce Allah -C.C.- O'nun için şöyle
buyuruyor.
Biz seni tüm alemlere rahmet olarak gönderdik.
(Enbiya, 107)
Ey Muhammed, biz seni bütün insanlara müjde
verici ve uyarıcı olarak gönderdik. (Sebe, 28)
Bu duruma göre kim küçük düşürmek amacı ile
Peygamberimize"Bedevi veya A'rabi (taşralı) derse
kafir olur. Bu kategoriye daha bir çok haller girer ki,
hepsinden Allah'ın bizi korumasını dileriz.
YIL-3/ SAYI– 31 RAMAZAN 1435 / TEMMUZ 2014
ِ‫إن إ مْكُ م إ ل ّ ل‬.
ِ
ِ
Siyer/Davet
Peygamberimizin Taife Hicreti
İbretler Ve Öğütler
Resûlullah (s.a.v.)'ın Taife hicretini, bu hicret esnasında
gördüğü işkence ve eziyetleri, sonra Mekke'ye geri dönüş
şeklini aklımızdan geçirince, şu hikmetleri aşağıya şöylece
özetlememiz mümkündür :
Birinci Hikmet: Resûlullah'ın karşılaştığı çeşitli sıkıntılar, hele
özellikle Tâife gidişinde karşılaştığı eziyetler, ancak insanlara
yapılan tebliğ faaliyetlerinin neticesinde doğmuştur.
Resûlullah (s.a.v.) bize kâinat ve yaratıcı hakkındaki doğru
inancı, ibâdet, ahlâk ve muamelât hükümlerini tebliğ ettiği gibi,
aynı şekilde, Yüce Allah'ın müslümanlara verdiği sabır ödevini
tebliğ etmek ve yine Yüce Allah'ın şu âyetinde: «Ey iman
edenler! Sabreredin, düşmanlarınızdan daha sabırlı olun, cihada
hazır bulunun...» diye emir buyurduğu sabrın ve sabır yarışının
uygulama keyfiyetini açıklamak için geldi.
Hz. Peygamber (s.a.v.): -Namazlarınızı benim kıldığım gibi
kılınız» ve yine: «Haccın ibâdet şekillerini benden alınız»
buyurarak, ibâdetlerin uygulama
yolunu bizlere öğretti. Aynı şekilde,
sabrın ve musibetlere karşı direnmenin,
bütün insanlara gönderilen islâm
prensiplerinin en önemlilerinden
olduğunu da açıkladı.
Peygamber Efendimiz'in Taife
gidişinin dış yüzüne bakıp belki şu
zanna kapılanlar olabilir: Hz.
Muhammed (s.a.v.) burada, işinde
başarısızlığa uğradı ve canı sıkıldı.
Belki de kendisine toslayan bu
meşakkat ve sıkıntıları gözönünde büyüttü. Bunun için de,
Rebia'nın iki oğlunun bağında dinlendikten sonra yukarıda
metnini verdiğimiz o iltica ve dua ile Allah'a yöneldi.
Fakat gerçek odur ki, Hz. Peygamber (s.a.v.) bu sıkıntıları rızâ
ile karşılamıştı. O bu sıkıntıları, sabırla ve ecrini Allah'tan
bekleyerek çekiyordu. Bu olmamış olsaydı şübhesiz ki, o kendi
imkânıyla isteseydi kendisine işkence yapan ipsiz sapsızlardan
ve bu ipsizleri kendisinin üzerine kışkırtan ve tekliflerini
küstahça reddeden Tâif liderlerinden intikam alabilirdi. Fakat
o, bunu asla istemedi.
Hz Âişe, Resûlullah'a- «— Yâ Resûlâllah! Sana Uhud
gününden daha şiddetli olan bir gün erişti mi? diye sordu.
Resûlullah: - (Yâ Âişe!) Kavmim Kureyş'den gelen birçok
zorluklarla karşılaştım. Fakat onlardan Akabe günü
karşılaştığım' müşkil durum hepsinden zorlu idi. Ben
Kureyş'ten gördüğüm eziyet üzerine Taife gidip, hayatımın
korunmasını Abd-i Külâl'ın oğlu, ibn-i Abd-i Yâlil'e teklif
ettiğim zaman, dileğime cevab vermemişti. Ben de kederli ve
şaşkın bir halde yüzgeri (Mekke'ye) dönmüştüm. Bu düşünceli
halim Karn-ı Sealib mevkiine kadar devam etti. Burada başımı
kaldırıp, semaya baktığımda bir bulutun beni gölgelemekte
olduğunu gördüm. Buluta dikkatle baktığım vakit içinde Cibril
bulunduğunu gördüm. Cibril bana nida edip;- Aziz ve Celil
Sayfa 11
MUHACIRUN DERGISI–
B.Çobanoğlu
olan Allah, kavminin senin hakkında dediklerini muhakkak
işitti. Seni korumayı reddettiklerini de duydu. Allah sana şu
Dağlar Meleğini gönderdi. Bu meleğe kavmin hakkında ne
dilersen emredebilirsin, dedi. Bunun üzerine Dağlar Meleği
bana nida edip, selâm verdi, sonra: - Yâ Muhammedi Şübhesiz
Allah, kavminin sana söylediği sö­zü işitmiştir. Ben Dağlar
Meleğiyim. Senin Rabbın, kavmin hakkında istediğin işini bana
emredesin diye beni sana gönderdi. Blnaenaleyh onları ne
yapmamı istersin? Eğer şu iki yalçın dağı Mekkeliler üzerine
birbirine kapatıvermemi istersen, (emret, onları birbirine
kavuşturuvereyim, dedi). Resûlullah da ona: - Hayır, ben
Allah'ın bu müşriklerin sulblerinden yalnız Allah'a ibâdet eden
ve O'na hiçbir şeyi ortak kılmayan (muvahhid) bir nesil
meydana çıkarmasını temenni ederim, dedi.»
O haliyle Resûlullah (s.a.v.), kendinden sonraki ümmetine ve
ashabına kendi karşılaş tıklanyle sabrı öğretiyordu. Hattâ, Allah
yolunda karşılaşılan sıkıntılara ve hoşa gitmeyen şeylere karşı
sabrın nasıl olacağını bizzat öğretiyordu.
Bazan şöyle diyen birileri bulunabilir:
Şikâyet dolu bir dua ile sesinin
yükselmesindeki anlam nedir? Sözleri ve
üslûbu usanç ve sıkıntıya delâlet eden
duanın anlamı nedir? Bu usanç ve sıkıntılar,
azab ve işkenceden başka bir netice
vermeyen uzun çabalardan dolayı gelmişti.
Bu soruların cevabı şudur: Gerçekten içte
bulunan dertleri Allah'a açmak kulluk
görevidir. O'na boyun eğme ve kapısında
hiçliğini belirtmedir. Allah'a yaklaşma ve
O'na itaattir. Musibetlerin ve sıkıntıların
birçok hikmetleri vardır. Onların en
önemlilerinden biri de kişiyi Allah'ın hoşa gitmeyen şeylere
sabırla, dertleri Allah'a açma arasında herhangi bir aykırılık
yoktur. Aksine gerçek şudur ki, Resûlullah (s.a.v.) kendi
hayatıyla bize iki hususu öğretiyordu. Birincisi, meşakkatlere
karşı sabrıyla: Bize bunun, genel olarak müslümanlann, özel
olarak da İslâm da'vetçilerinin bir ödevi olduğunu öğretiyordu,
ikincisi de, uzun yakarışı ve Allah'a olan ilticasıyla bize kulluk
vazifesini ve onun gereklerini öğretiyordu. Insan beşer
olduğuna göre, ne kadar yükselme yarışma girerse girsin, yine
de, o her halükârda beşeriyet dairesini aşamaz. Beşer yâni insan
fıtrat-ı aslîsinde ihsas ve şuur üzerine yaratılmıştır... Nimetin
lezzetini, işkencenin acısını duymak... Insan birincisine, yâni
lezzete meyletmek, ikincisinden, yâni elemden korkmak
duygusu üzere yaratılmıştır.
Bu demek oluyor ki, Resûlullah, Rabbinin yolunda her türlü
azab ve sıkıntıyı kabullenmek için nefsim alıştırmış iken, yine
de o bütün bunlarla birlikte bir beşerdir. Sıkıntıdan acı,
nimetten mutluluk duyuyor. Fakat bununla beraber Resûlullah,
Rabbinin rızâsını kazanmak, kendi üzerine düşen kulluk
borcunu ödemek için; elemleri ne olursa olsun sıkıntıyı,
lezzetine rağmen, nimetlere ve refaha tercih ediyor. Şübhesiz,
sevab kazanmanın ve insana ait teklifin mânâsının ortaya
çıkmasının sebebi budur.
YIL-3/ SAYI– 31 RAMAZAN 1435 / TEMMUZ 2014
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z
Hanımlar Köşesi
Kadın-Erkek eşitliği (9)
Evlilik Ve Aile
Evlilik ve aile meselesi, evli veya bekar bütün müslümanlann
ilgi duydukları bir mesele olmasına rağmen, geniş bir düzlemde
ve rahatlıkla konuşulan bir mesele değildir. Bu durumun
önemli bir nedeni, evlilik ve aile meselelerinin özellikle bizim
insanlarımızca genel olarak mahrem kabul edilmesidir.
Mahremiyet anlayışındaki bu katılık, konuşulması ve
açıklanması gereken meselelere de yansımaktadır. Geleneksel
kültürden kaynaklanan bu olumsuz katılığı, vahiy adına tasvip
edebilmemiz tabi ki mümkün değildir. Çünkü evlilik ve aile
yaşantısıyla ilgili olarak gerçekten mahrem oian ve
konuşulmasında hayır olmayan meseleler olmasına karşın,
insanlarımızın bizatihi yaşadıkları birçok sorunlan İslam'a göre
konuşmamızda bir engel olmadığı gibi, evlilik ve aileyle ilgili
bu sorunların tartışılması, sebeb ve sonuçlarıyla ortaya
konulması İslami bir gerekliliktir.
Yaşadığımız coğrafyada evli olmalarına rağmen, evlilik ve aile
konusunda pek konuşmak istemeyen büyük bir çoğunluk, genel
olarak çaresizlikten kaynaklanan bir sessizliği tercih
etmektedirler. Evlilik ve aile meselesinde ufak veya büyük bazı
problemleri, bazı dertleri yaşayan bu insanlar, yine de bu
problemlerinin, bu dertlerinin konuşulmasını istemezler. Bu
önemli konuda dertli olmalarına rağmen dertlerini gizleyen
insanlar, genel olarak dermandan umudunu yitiren insanlardır.
Günümüz müslümanlarına pratikte örnek olabilecek evlilikler,
bu çağda ne yazık ki çok azdır: Müslümanlar için pratikte
örnek alınabilecek evliliklerin genel olarak geçmişte, ibret
alınabilecek evliliklerin ise günümüzde gerçekleşmesi, tabi ki
gözardı edemeyeceğimiz bazı önemli sorunların bulunduğuna
işaret etmektedir.
Evlilik ve aile hususundaki İslami ideallerimizle, yaşa­nan
realitenin birçok boyutta çatışması, meselenin güncel
vehametini göstermektedir. Bu vahim meseleye toplumsal
beklentilerle yaklaşmak, çözümü toplumdan beklemek, tabi ki
sonuçsuz kalacaktır. Yaşadığımız coğrafyada evlilik ve aile
meselesinde sorunlarını çözümleyen nadide müslümanlar, bu
sorunlarını genel olarak kendi bünyelerinde çözümledikleri
için, benzer sorunlan yaşayan diğer müslümanların da, bu
çözümlemeye öncelikle kendi bünyelerinde başlamalanrı
gerekecektir.
İlgili meselelere başlıklar halinde kısaca değinmemiz, umud
ederiz ki hangi konularda yanılgıya düşüldüğüne, hangi
konularda geri kalındığına veya hangi konularda haddi
aşıldığına kısmi bir açıklık getirebilecek ve bazı sorunların
çözümüne ışık tutabilecektir.
Evliliğe Hazırlık
Evliliğe hazırlık denildiği zaman, genel olarak kızların çeyiz
hazırlaması, erkeklerin ise iş güç sahibi olmalan
anlaşılmaktadır. Oysa hazırlıktan kastedilen şeyler yalnız
bunlar olsaydı, bunları hazırlayan kız ve erkekler evliliğe
hazırlanmış olup, evliliklerinin daha ilk dönemlerinde bazı
önemli problemlerle karşılaşmazlardı.
O halde evliliğe hazırlıktan neyi anlamamız gerekir?
Bu beklentiler hiç şüphesiz ki sadece çeyiz veya İş güç
değildir, Evliliğe hazırlıktan kastedilen ve kastedilmesi gereken
en önemli şey, evliliğe eşlerin hazırlanmasıdır. Evlenecek olan
erkek veya kadınların, evliliğe eşyalannı değil, öncelikle ve
Özellikle kendilerini hazırlamalandır. Nitekim Resulullah
Sayfa 12
MUHACIRUN DERGISI–
A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Misafir Kalemler
(s.a.v.)'in çeyiz olarak bir entari, bir kova ve içi izhır denilen
kokulu ot ile doldurulmuş bir yastık verdiği pak kızı Hz.
Fatıma validemiz, evliliğe bu çeyizini de­ğil, kendisini
hazırlamıştı!.
Peki bu hazırlık nasıl olacaktır?
Bu hazırlığın en kısa ifadesi evlenecek olan erkeğin veya
kadının, birbirlerinin haklı beklentilerini ve aile
sorumluluklarını karşılayabilecek bir duruma gelmeleridir. Bu
haklı beklentiler nedir veya ne olmalıdır sorulan ise, İslami
ölçüleri dikkate alan erkek veya kadın bütün müslümanlarca
cevaplanabilen sorulardır. Nitekim bu müslümanlara "Evlilik
sonrası haklı beklentiler ne olmalıdır?" sorusunu yönelttiğiniz
zaman, bu soruya verilen cevaplar, genel olarak doğru ve güzel
cevaplardır. İşte evliliğe hazırlık demek, evlenecek olan eşlerin
belli bir seviyeye gelmeleri ve birbirlerinin haklı beklentilerini
karşılayabilecekleri kimlik ve ki­şiliğe ulaşmaları demektir.
Ancak bu nasıl olacak ve bu hazırlığa kimler, nereden
başlayacaktır?
Bu sorunun cevabı, bu hazırlığa kişilerin kendilerinden
başlamalarıdır. Müslüman erkeklerin, kendilerini mutlu edecek
müslüman kadın aramaktan önce, müslüman bir kadını mutlu
edebilecek müslüman erkek kimliğini kendilerinde aramaları,
bu kimlik ve kişiliği öncelikle kendilerinde oluştur ilandır.
Aynı şeyi müslüman kadınlar için de söylememiz mümkündür.
Müslüman kadınların da, kendilerini mutlu edebilecek
müslüman erkek aramadan önce, müslüman bir erkeği mutlu
edebilecek kimliği kendilerinde aramaları, bu güzide kimlik ve
kişiliği öncelikle kendilerinde oluşturmaları gerekmektedir.
Müslüman Erkeklerin ve Kadınların (kendilerini
yetiştirmeden), beklentilerine karşılık verebilecek müslüman
kadın aramaları; müslüman kadınların, umduklarını
bulabilecekleri müslüman erkek aramaları, boş ve anlamsız
arayışlar olacaktır.
Aradığımızı göklerde değil, yerlerde aradığımıza göre, aranan
şeyin yerlerde olması, benlerde, senlerde, bizlerde bulunması
gerekmez mi?
Oysa beklentilerimizi karşılayacak müslüman bir kadını veya
müslüman bir erkeği dış dünyada aramak yerine; müslüman bir
kadının veya müslüman bir erkeğin beklentilerini bulabileceği
bir kimliği iç dünyamızda aramak, bu kimliği bulmak ve bu
kimliği yeşertmek, birbirimizde aradıklarımızı bulabilmemiz
için çok olumlu bir adım olacaktır.
İslam'ın nuruyla aydınlanan bir müslüman kendi nefsi için
istediğini, öncelikle kardeşinin nefsi için de isteyen bir
müslümandır. Meseleye bu duyarlılıkla yaklaşıldığı zaman,
müslümanın aile yapısına yönelişi; kendi nefsini mutlu
etmekten önce, evlendiği veya evleneceği müslümam mutlu
edebilmeyi amaçlayan bir yöneliş olacaktır. Nitekim böyle­i
müslümanlarda "Bekle­diğimi bulabilecek miyim?"
endişesinden önce, "Evlenece­ğim müslümanın beklentisini
karşılayabilecek miyim?" endişesine yer verilmektedir.
Netice olarak güzel bir mü'min, güzel bir mümine aramak için
değil, öncelikle güzel olmak için mücadele vermeliyiz. Çünkü
alemlerin Rabbi olan Allah (c.c.)'ın huzurunda toplanacağımız
günde, o müthiş hesap gününde, eşleri güzel olanlar değil,
Öncelikle kendileri güzel olanlar, eşleri tarafından hoşnut
edilenler değil, öncelikle Allah rızası için eşlerini hoşnut
edenler kurtuluşa ereceklerdir.
YIL-3/ SAYI– 31 RAMAZAN 1435 / TEMMUZ 2014
ِ‫إن إ مْكُ م إ ل ّ ل‬.
ِ
ِ
Sohbetler/Düşünceler
İHYA ERİNİN ÖZELLİKLERİ
Bir insanı ihya eden, bütün insanları ihya etmiş gibi olur
gerçeğine katıksız iman eden muvahhid mü’minler, bir insanın
hidayetine vesile olmanın, hoşlarına giden her şeyden, hatta
dünya ve içindekilerden hayırlı olduğuna şübhesiz
inanmışlardır. (Buhari)
Rabbimiz, ihya erlerinin önderleri olan Rasullerini, kullarını
ihya etsinler ve onları aşağıların aşağısı olmaktan, tağuta
kulluktan, şirke düşmekten kurtarip yücelik ve üstünlük sahibi
olan Allah’a kulluk etmeye, yani Tevhid üzere olmaya
cagirsinlar calissinlar... Onları içine düştükleri zulüm
çukurundan kurtarıp adalet düzlüğüne çıkarsınlar... Onlara en
doğrusunu tebliğ edip anlatsınlar ve doğruya davet etsinler...
Onları, vahiy ile aydınlatsınlar, öğretip eğitsinler...diye
gönderdi.
Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah: “Andolsun Biz, her ümmete:
‘Allah’a kulluk edin ve tağuttan kaçının’ (diye tebliğ etmesi
için) bir Rasul gönderdik. Böylelikle onlardan kimine Allah,
hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu.
Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradığı sonucu
görün.” (Nahl, 36)
Muvahhidlerin önderi Rasulullah
(SAV), bu ihya hareketinin önderlerinin
en sonuncusu olan Allah’ın Nebîsi ve
Rasulü’dür... O, en son Rasul ve en son
Nebî’dir... O’nun vefatından sonra,
insanları ihya vazifesi, O’nun izi üzere
yürüyen ve O’nun Sünneti ile hareket
eden Muvahhid ve Muttaki
Müslümanlar tarafından yerine
getirilmeye çalışılmıştır...
Insanı ihya vazifesi ile mükellef olan
muvahhid mü’minler maddî ve mânevî
yönleriyle çok iyi yetişmelidirler… Bir
mü’min-i kâmil, bir insan-ı kâmil ve
örnek bir şahsiyet olmalıdırlar… Böyle olgun bir şahsiyet için,
çok iyi bir öğretim ve eğitim gereklidir…Bu katıksız iman
sahibi muttaki mü’minin belli başlı özellikleri şunlardır:
1)Sarsılmaz, Sağlam ve Katıksız Bir İman
2) Yeterli İlme Sahib Olmak
3) Takvalı Olmak
4) Tevazu
5) Dosdoğru Olmak
6) Sabır Etmek
7) Ümitvar Olmak
8) Ekonomik Bağımsızlık
1)Sarsılmaz, Sağlam ve Katıksız Bir İman
Rabbimiz, nasıl beyan etmiş ve razı olmuş ise, önderimiz
Rasulullah (SAV), nasıl izah etmiş ve bildirmiş ise, o şekilde
katıksız iman etmek, muvahhid mü’minin birinci
vazifesidir… İmanına, hiçbir bid’at ve hurafe karıştırmadan,
şirk ve küfrün zerresini kondurmadan iman etmek gerek…
İman, bütün tağutları ve tağutî değerleri reddedip, Al­lah’a ve
Allah’ın iman edilmesini beyan buyurduğu şeylere hiçbir
tereddüd, şekk ve şüphe duymadan inanmaktır… İkrah-ı mülci
olmadığı müddetçe imanından hiçbir taviz vermeyen, hatta
ikrah-ı mülci altında iken bile sabrı tercih edip sarsılmayan
muvahhid mü’min, kâmil bir mü’min ve kâmil bir insandır…
Sayfa 13
MUHACIRUN DERGISI–
Ibni Abdulhalim
Imanından taviz vereceğine, canını vermeyi tercih eden muttaki
mü’min, temsil etmiş olduğu “İslâm Dâvâsı”nda Allah’ın izni
ve yardımı ile başarılı olur…
Bu olgun ve örnek şahsiyet, imanı zamana uyduran değil,
zamanı ve mekânı imana göre şekillendirmeye çalışan bir
şahsiyettir…
Onun, Tevhid üzere bu direnci, diğer insanlara örnek olur ve
hidayet bulmalarına vesile teşkil eder… Bu imanî direnç,
insanların ihya olma­sını gündeme getirir ve insanlar, onu
kendilerine örnek edinir, önderleri kabul eder, onun gibi iman
sahibi olmaya koşarlar…
O, sarsılmaz imanıyla bir hidayet rehberi ve Allah’ın izniyle
karanlıklardan aydınlığa çıkaracak bir önder­dir… Çünkü
yegâne önder Rasulullah (s.a.s.)’ın varisidir…
Rabbimiz Şöyle buyurur :Ey iman edenler, Allah’a, Rasulüne,
Rasul’e indirdiği Kitaba ve bundan önce indirdiği Kitaba iman
edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitablarını, Rasullerini ve ahiret
gününü inkâr ederse, şübhesiz uzak bir sapıklıkla sapmıştır.
(Nisa, 136)
Mü’min olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah’a ve
Rasulüne iman ettiler, sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah
yolunda mallarıyla ve canlarıyla
cihad ettiler. İşte onlar, sadık
olanların tâ
kendileridir.” (Hucurat, 15)
İslâm’ı, sağlam akîdesi ve salih
ameliyle temsil eden ihya eri
muvahhid mü’minin her şeyi Allah
için olmalıdır… O, herhangi bir
felaket veya herhangi bir olağan
üstülük karşısında asla sarsılmaz ve
imanında şübheye düşmez… İşte, bu
konuda önderimiz Rasulullah
(s.a.s.)’in beyanları…
“Kim Allah için verir, Allah için
önler, Allah için sever, Allah için buğzeder ve Allah için
evlenirse, o kimsenin imanı bütünleşmiştir.” (Tirmizî)
“Amellerin en faziletlisi, sevdiğini, Allah için sevmek ve Allah
için buğzetmektir.” (Ebu Davud)
Rasulullah (s.a.s.), bir gün bizlere Deccâl’dan uzunca bahsetti.
O’nun bize, tahdis ettiği hadis içinde şöyle buyurdu:
“Deccâl (Medine’ye de) gelecektir. Fakat Medine kapılarından
içeri girmek, ona haram kılınmıştır. Yalnız Medine etrafındaki
bazı çorak ve çakıllı araziye inecektir. O gün Medine halkının
en hayırlı bir siması, yahud insanların hayırlılarından birisi,
Deccâl’e karşı çıkar ve: Ben, şehadet ederim ki, muhakkak sen,
Rasulullah’ın bize haber verdiği Deccâl’sın! der.
Bunun üzerine Deccâl, başındaki şekâvet ehline: Şimdi ben, bu
adamı öldürür, sonra diriltirsem, benim (ulûhiyet) iddiası
işimde şübhe eder misiniz? diye sorar.
Onlar da: Hayır, şübhe etmeyiz, derler.
Deccâl, hemen o adamı öldürür, sonra da diriltir. Ve diriltir
diriltmez o adam: Vallahi benim, senin Deccâl olduğun
hakkındaki şimdiki kanaatim, bundan evvelki imanımdan daha
kuvvetlidir, der.
Bu defa Deccâl, bu adamı tekrar öldürmek ister, fakat bir daha
ona musallat edilmez .”(Buhârî)
YIL-3/ SAYI– 31 RAMAZAN 1435 / TEMMUZ 2014
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z
A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Yarının Büyükleri
Müslüman Çocuğun Edebi
Çocuğunuzun ne okuduğuna, TV de ne seyrettiğine,
bilgisayarında ne oynadığına, hatta, dini içerikli diye
aldığınız; çocuklara yönelik cd'lerin içinde ne olduğuna
dikkat ediniz.
Zira çocukken beyne giren yanlışlar biraz zor
doğruluyor!!
Bunları Biliyormusunuz?
Çocuklarınız ne okuyor?
Efendim ben ilkokula giden çocuğumu, okuma
alışkanlığına ve genel kültürüne katkı olması için bir
çocuk dergisine abone etmek istemiştim. Dergiye sadece
abonelikle ulaşılabildiğinden,gazete bayilerinden temin
edilemediğinden dolayı bir nüshasını istedim incelemek
için, ilgili yerden...
Islam dinini kabul eden kişi: MÜSLÜMAN
Bana, nisan 2001 ayına ait bir sayısını verdiler.
Allah'a ve Peygamber Efendimize inana kişi: MÜ'MIN
Ben bu dergiyi Islami değerleri koruyarak çocuklara
bilim eğlence ve din kültürünü arttırıcı bir çizgide yayın Peygamber Efendimiz'den sonra gelen büyük yöneticiler/
Devlet başkanları: HALIFE
yapan bir yayın organı sanıyordum.
Peygamber Efendimiz'in arkadaşı: SAHABE
Iyi ki incelemişim...
Dini en iyi bilen kişi: ALIM
Dergide "garip ama gerçek" başlıklı bir yazı
vardı,Yazının ilk "garip ama gerçek "maddesi şu:
NASIL ANALIM ?
** Suudi Arabistan da bir kadın,kocasına kahve
Allah'ın Peygamberimizin ve din büyüklerimizin
yapmazsa bu bir boşanma nedenidir.** diyor...
isimlerini biz veya
Hayret doğrusu...
başkası söyleyince
Anlamak, anlatabilmek, anlaşılOkuduğumda
ne demeliyiz?
mak ve anlaşabilmek üzerine kugözlerime
Kitaplarda onların
rulu bir yol, bir yöntem ve bir çöinanamadığım bu
Adlarından sonra
züm…
cümle, çocuklara
gelen kısaltmalar
Arap düşmanlığı
ne anlama geliyor?
S. H. diyor ki ;
aşılamak için ufak
Allahu Teala'nın
dozda verilen bir
adı geçtiğinde:
Düşündüğünüz, söylemek istediğizehir midir?
(C.C.) CELLE
niz, söylediğinizi sandığınız, söyleYoksa Islam
CELALUHU
şeriatında böyle bişey diğiniz, karşınızdakinin duymak
(O'nun şanı
varmış gibi
istediği, duyduğu, anlamak istediği,
yücedir)
göstermeye çalışarak,
anladığını sandığı, anladığı…
Peygamberimizin
Allah Azze ve
adı geçtiğinde:
Celle'nin kanunlarına
arasında farklar vardır. Dolayısıyla
(S.A.V.)
leke sürmeye
insanların
birbirini
yanlış
anlaması
SALLALLAHU
çalışmak gibi komik
ALEYHI
için
en
az
9
ihtimal
var….
bi çaba mıdır?
VESELLEM
Hem; Çocuk
(Allah'ın selamı
dergisinde boşanma konusunun ne işi var?
O'nun üzerine olsun)
Bu derginin hitab ettiği yaş grubu evlilik kurumunu
sadece anne baba ve çocuk üçgeninde algılayabileceğine Diğer Peygamberler ve büyük melekler; Cebrail, Mikail,
Israfil, Azrail için de: (A.S.) ALEYHISSELAM (Selam
göre, iki eş arasında sadece kahve yapmamakla
O'nun üzerine olsun)
bozulabilecek bir bağın adına evlilik dendiğini düşünüp
Peygamberimizin zamanında yaşamış erkek sahabeler
de çocuğun beynini mi karıştırmak amaç?
Yahud da ufacıkken çocuğun beynine böyle bi abukluğu için: (R.A.) RADIYALLAHU ANHU (Allah O'ndan razı
olsun)
kazıyıp da, büyüdükçe şer'i bir evliliğe uzak bakmasına
Peygamberimiz zamanında yaşamış kadın sahabeler için:
zemin hazırlamak mı?
Dergide güzel yazılar da var,ama acaba bu güzel yazılar, (R.A.) RADIYALLAHU ANHA (Allah O'ndan razı
olsun)
böyle ufak dozda zehirleri kamufle etmek için mi
Alimler için: (Rh.A.) RAHMETULLAHI ALEYHI
eklenmiş dergiye, diye bi soru da aklımıza gelmiyor
değil...
(Allah'ın rahmeti üzerine olsun)
Diyelimki bu gözden kaçmış bir hata olsun. Hayır,
Hakiki Mürşidler ve Veliler için: (K.S.)
olmamalı,yayın işi ciddi bir iştir, hata kabul edilmemeli, KADDESALLAHU SIRRUHU (Allah onun sırrını
olduysa da tekzib edilmeli... Efendim uzun lafın kısası,
yüceltsin)
Sayfa 14
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-3/ SAYI– 31 RAMAZAN 1435 / TEMMUZ 2014
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z
A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Basından Seçmeler
Kadirov çetesinin Ukrayna
Ordusu’na karşı Ruslarla
birlikte savaştığı iddia
ediliyor.
ilişkin kararı Resmi Gazete’nin
bugünkü sayısında yayımlandı. Buna
göre, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi’nin ilgili kararlarıyla
listelenen kişi, kuruluş veya
organizasyonların tasarrufunda
bulunan malvarlığının
dondurulmasına ilişkin 30 Eylül 2013
tarihli Bakanlar Kurulu Kararı’nda
değişikliğe gidildi.
Kurul, söz konusu kararın ekinde yer
alan “El Kaide ile Bağlantılı Gerçek
Kişiler” başlıklı bölümde yer alan
Agus Dwikarna ile “El Kaide ile
bağlantılı Tüzel Kişi, Kuruluş veya
Çeçen asıllı bazı grupların,
Organizasyonlar” başlıklı bölümde
Ukrayna’da Rusya yanlısı ayrılıkçı
yer alan
grupların saflarında, Ukrayna
bilgileri güncelledi. Kararla “El
—————————askerine karşı savaştıkları iddia
Türkiye Hükümeti, “Nusret Kaide ile bağlantılı Tüzel Kişi,
edildi. İddianın sahibi İngiliz
Kuruluş veya
Cephesi”ni sözde “Terör
Financial Times.
Organizasyonlar” listesine Suriye’de
Listesi”ne aldı.
faaliyet gösteren Nusret Cephesi
Gazetede yer alan habere
de eklendi.
göre, Donetsk’te bölgesel hastanenin
Terörizmin Finansmanının Önlenmesi
önünde konuşan altı Çeçen savaşçı,
Bakanlar Kurulu, daha önce El Kaide Hakkında Kanun’un 5. maddesine
kendilerinin ayrılıkçılara yardım
ile bağlantılı kuruluşlar listesine
gereğince Bakanlar Kurulu
etmek için bir hafta önce Ukrayna’ya Suriye’de faaliyet gösteren Nusret
kararına karşı, 60 gün içinde
gelen Çeçen birliğinde yer aldığını
Cephesi’ni de ekledi.
Danıştay’da dava açılabilecek.
söyledi. Adının Selimhan olduğunu
Bakanlar Kurulu’nun mal varlıklarına
IŞİD: Kabe'yi yıkacağız
söyleyen 33 yaşındaki bir Çeçen
savaşçının, ‘Emri Başkanımız
Ramzan Kadirov verdi. Çağırdılar biz
de geldik” dediği iddia edildi,
birliklerinin adının “Vahşi Tümen”
olduğunu söyledi.”
Çeçenlerin bölgesel lideri Ramazan
Kadirov ise, böyle bir emir
vermediğini iddia ediyor. Kişisel
Instagram hesabı üzerinden bir
açıklama yapan Kadirov, “Biz bir
talimat vermedik. Ama kendi
arzusuyla giden Çeçenler olabilir. Her
bir Çeçenin nerede olduğunu
bilemem, zaten bilmemem de
gerekiyor” dedi.
IŞİD üyelerine ait bir hesaptan
Mekke'de bulunan Allah'ın evini
tahrip etmek tehdidinde
bulunularak şöyle denildi:
"Allah'ın izniyle Şeyhimiz ElBağdadi önderliğinde Mekke'de
taşlara ibadet edenleri (Hacıları)
öldürecek ve
Allah'ın yerine
ibadet edilen
Kabe'yi de
yıkacağız!"
Mekke'ye gidiyorlar, Allah için
değil. Allah'a yemin olsun eğer
Suudi Arabistan'ı fethedersek
Allah'tan başkasına ibadet edildiği
için Kâbe'yi yıkacağız."
IŞİD, Suudi Arabistan'ı fethedip
Kabe'yi tahrip edeceklerini iddia
etti
30 Haziran 2014 Pazartesi, 14:46: TWITTER
'DA TEHDİT
Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) YAĞDIRDI
terör örgütü, El-Anbar şehrinin
Cumhuriyet'in
çöllerinden geçerek Suudi
haberine göre,
Arabistan'ın "Arur" şehrini
"Ebu Turab elkontrolleri altına alıp Kabe'yi
Mukaddesi" adlı terörist Twitter
tahrip etme kararı aldı.
hesabından şunları söyledi:
İnsanlar taşlara dokunmak için
Sayfa 15
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-3/ SAYI– 31 RAMAZAN 1435 / TEMMUZ 2014
Islam ve savaş hukuku:
Islam savaş hukukunda kadınlara, yaşlılara, hastalara, çocuklara, ilim
adamlarına el uzatma yoktur, esirlere kötü muamele yoktur. Üstelik onlara
iyi ve merhametli davranma, ihtiyaçlarını karşılama ve onları rahat ettirme
vardır. Şayet bu arada, bu söylenenlerin aksi varid olmuşsa bunlar
istisnaidir, Islam’ın usul ve kaidelerine uymaz; Bunlar idarecilerin ya Islam’ı
bilmemelerinden veya kötü niyyetli oluşlarından kaynaklanmaktadır...
Cemaleddin Hocağlu (Kaplan) -Rh.a.Emîr'ül-Mü'minîn ve Halîfet'ül-Müslimîn
Download