سطأل َ َط َي ْطِْ ح َ ْا ِم اِأ َ ْم َ َ ا َي َ َاا ح نْ َِ لَ ا َا َأط ْح َي ِ ََط ْح ع َ َط َي ِ ََط ْح حْ نم.ل حْ نم ِِ ِم ِ ِ حْ نم ِْا Sa 1/ l1 YIL 1 / SAYI 9 yi Yi ŞEVVAL 1433/ EYLÜL 2012 Aylık Islami, Siyasi ve Ilmi Dergimiz.. ب ِ ْس ِم kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk FIYATI 2,00 € H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r . Fihrist Dersler Konular Yazarlar Sayfa — — 2 Allah'ın Boyası Yeterli bir Boyadır!... Editör 3 Tefsir Dersleri Müzzemmil Suresi (20) Ebu Abdurrahman 4 Tefsir Dersleri (devam) Müzzemmil Suresi (20) Ebu Abdurrahman 5 Fetva Köşesi Mescid-i Dırar Ebu Ensar 6 Fetva Köşesi Mescid-i Dırar( devam) Ebu Ensar 7 Edille-i Şer´iyye Muhammed M. Müftüoğlu 8 Müslümanın Anayasası Kur´andır! (2) Cemaleddin Hocaoğlu 9 Islam/Ibadet Islam(7) Said Havva 10 Siyer/Davet Peygamber Efendimiz(SAV) B. Çobanoğlu 11 Örtülü olmayan Bacılarımıza(3)! Fatıma Betül Hanım 12 Iman Erozyonu! Misafir Kalemler 13 Bulmaca ve Fıkralar — 14 — 15 Fihrist Gündem/Yorum Gençlerle Başbaşa Beyyineler Hanımlar Köşesi Sohbetler/Düşünceler Mizah Köşesi Basından Seçmeler Alkol satışlarında patlama var... Yine Pisler... Erdoğan: Arabulucular boşuna yorulmasın... Muhacirun Dergisi: www.muhacirun.net Yazışma Adresimiz: [email protected] Sayfa 2 Doğrular Islamın doğrulardır, hatalar/ yanlışlar bizim yanlışlarımızdır. Okuyucularımızdan(Islama göre varsa) Hatalarımızın düzeltilmesini istirham ediyoruz. MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 9 ŞEVVAL 1433 / EYLÜL 2012 ِ إِن ُكْم ْإ إِه ِك. ُ ُ Gündem/Yorum Allah'ın Boyası Yeterli bir Boyadır!... Allah’ın boyası ile boyanınız; boyası Allah’ınkinden daha güzel olan kim vardır? Biz O’na kulluk edenleriz, deyin. (Bak.138) Global Dünya da, Globalleşen sadece zulüm, edepsizlik, fesat ve fitnelerdir…Doğrular yerine yanlışlar, güzellikler yerine çirkinlik, ahlak yerine ahlaksızlık alkışlanır oldu!. Magazin haberleriyle beyinleri uyuşturulan kamuoyu ve özellikle de gençlerin meşgul edildiği konularla zamanlarını ve ömürlerini çalan hırsızlar, kimin hangi edep yeri gözüktü, kim kimi aldattı vb. gibi abuk subuk şeylerle beyinler adeta uyuşturuluyor… Editör Şayet baba kız, ana oğul oturup birlikte uygunsuz dizileri izlemek özgürlük ise alın başınıza çalın özgürlüğünüzü!.Biz böyle nefsin esaretinde bir özürlüğün talibi değiliz, hiç olmadık ta!. Şayet tüm ahlak ölçülerini hiçe sayarak mahrem yerlerin gözükmesi, mahrem konuların açıktan konuşulması çağdaşlık ise. Vallahi biz çağdaş değiliz olmayacağız da!... Renk körlüğü yaşayan toplum genelinin, ahlaksızlığı normal görmesinden daha büyük bir felaket olabilir mi?!.. Bırakın neslimizin yakasını. Mahvettiniz gençliği. Edep sizin yüzünüzden intihar etti!...Tüm bunları, ileri gitmek, çağdaş olmak adına ifsat ettiniz!.. İnanmasak ta içerisinde yaşadığımız toplumun rengi bu!. Ve ne yazık ki renksizleşme çabalarına, kendini entellektüel addeden muhafazakar kişiler ve muhafazakar(!) medya da katkı sağlıyor. Bilinçli ve ya bilinçsiz orasını Allah bilir…Tv kültürüne mahkum olmuş halk ve halkı yönlendirme de tv lerde boy gösteren ehliyetsiz insanlar!. Ekonomik meselelerde rengini kapitalizmden almak, Siyasi meselelerde rengi Demokrasiden almak, Sosyal kültürde rengi Modernizm’den almak, Dünya’yı değerlendirmede rengi materyalizm’den almak, bazı ameli meselelerde de rengi İslam’dan almak, olsa olsa renga renk olmaktır… bu bukalemunluktur, Islami tabir ile Münafıklıktır.. Müslümanların gözlerinin içine baka Hakkın şahitleri(Ilim Adamları) toplubaka “Hoca” kılıklı insanlar yığınla ma renk veremeyince batıl kendi rengiyizleyicinin karşısında zinaya geçit veren açıklamalar yapar- le toplumu boyamaya devam ediyor… ken, kopan alkış tufanının ne ile izahı var!. Hayret ki ne Diğer yandan da başka bir felaket ile yüz yüze kalan gençhayret… Bu kadar mı sürü psikolojisi Allah aşkına!... liğin anası ağlıyor!... Karşı taraftan ahlak, edep, ölçü, renk beklemek ne kadar anormal ise, kendini bizim mahalleden sayanlarında ahlaksızlığa geçit vermeleri bir o kadar anormal… İnsan komplekslerden kurtulup “Kendi” olmadıkça şahsiyet kazanamaz!…Ama kendini muhafazakar addedip rengini başka yerlerden alan bu insanların verdiği zararı karşı taraf bile ver(e)miyor…Tüm bunlar ne uğruna?! Örneklik teşkil edemeyen biz büyükler gölge etmesek din adına başka ihsan istemeyecek gençlerimiz. Dini duygularını istismar ederek,menkıbelerle dini hayatı efsanevi bir boyut oluşturarak, İslam’ı realite değil de, sanki ütopik uçuk kaçık masallar dini gibi tanıtan çoğunluklar!. İslami olmayan ritüellere ses çıkarmayan etkin, yetkin kanaat önderleri!. İşte duyun, eğer bizler Allah’ın boyasından vaz geçmemekle sizin katınızda gerici isek duyun ve bilin biz gericiyiz!. Sizin yanınızda gerici olmak bizim için bir şey ifade etmiyor, bizim adımız MÜSLÜMAN!. Bir takım ritüellere mahkum, dini duyguların tatminliği gençliğin, halkın gerçeğe ulaşmasında ciddi engel teşkil ediyorlar!. Masallarla dini idame ettiren(!) topluluklar sayısal çoğunluğa erişseler bile topluma renk katabilirler mi? Şayet modern, seküler boyalarla İslam’ın boyasını sentezle- Rengi olmayan başkasına hangi rengi verebilir ki!. mek entelektüel olmanın adı ise, işte bilin biz entelektüel Tüm bunlar Allah’ın boyasıyla boyanması, bezenmesi geredeğiliz, olmadık, inşallah olmayacağız!. ken gençliğin önünde ciddi engel teşkil ediyor. Tevhid renginin adresi Kur’an ve Sünnettir.. Şayet tesettür boyasını(ölçüsünü) modernistlerden almak çağdaşlık ise, işte var gücümüzle ilan ediyoruz biz çağdaş Tevhid renginin özelliği “Tekbir” renk olmasıdır. Alacalık değiliz kardeşim!. kabul etmeyen tek renk olmasıdır.. Sayfa 3 MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 9 ŞEVVAL 1433 / EYLÜL 2012 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r . TEFSIR DERSLERI ُى ا َّل ْي ِل َونِصْ َفهُ َو ُث ُل َثه ِ ا ِ َّن َربَّ َك ي َ ْع َل ُم َا َّن َك َت ُقو ُم َا ْدنَى ِم ْن ُث ُل َث َ َو طائ ِ َف ٌة ِمنَ ا َّل ِذينَ َم َع َك َو ََّّللا ُ يُ َق ِّد ُر ا َّل ْي َل َوال َّنهَا َر َعل ِ َم َا ْن َل ْن َاب َع َل ْي ُك ْم َفا ْق َر ُؤا َما َتي َ َّس َر ِمنَ ْال ُقرْ َا ِن َعل ِ َم َا ْن َ ُتحْ صُوه ُ َفت ُ َسي َ ُك َ ْون ِم ْن ُك ْم َمر ِ ْوى َو َاََ رُونَ يََْ رِبُونَ فِى ا ْ َر ي َ ْب َت ُغونَ ِم ْن َفَْ ِل ََّّللا ِ َو َاََ رُونَ يُ َقات ِ ُلونَ فِى َسبِي ِل ََّّللا ِ َفا ْق َر ُؤا َّ ص َلو َة َو َا ُت َّ َما َتي َ َّس َر ِم ْنهُ َو َاقِي ُموا ال َ واالز َكو َة َو َا ْقرِوُوا ََّّللا َقرْ وًا َس َس ًنا َو َما ُت َق ِّد ُموا ِ َ ْن ُف ِس ُك ْم ِم ْن ََ يْر ع َت ِ ُدوه ُ ِع ْن َد ََّّللا ِ ُ َو َ ََ ْيرًا َو َا ْع )20( م َم َااْ رًا َوا ْست َْغفِرُوا ََّّللا َ ا ِ َّن ََّّللا َ َ ُفو ٌر َر ِسي ٌم 73 -Müzzemmil Suresi (20. Ayet) Ebu Abdurrahman Allah yolunda savaşacak olanları şüphesiz ki Allah bilir." Hastalara, ticaret yoluyla rızık kazanmak yahut ilim öğrenmek üzere yolculuk yapanlara gece ibadeti zor gelir, mücahidler savaşla gece ibadetini birarada yürütemezler. "O halde ondan kolayınıza geleni okuyun." Nesefî burada şöyle der: "Bu âyetteki "Kolayınıza geleni okuyun" emri, ashabın gece ibadetine çok özen göstermeleri sebebiyle iki defa tekrarlanmıştır." Kolaylığın; hastalar, yolcular ve mücahitlerin durumu göz önüne alınarak sadece bu üç gruba tanınması, bu durumda olmayanların gece ibadeti için gayret sarfetmeleri gerektiğinde işaret eder. Teheccüdün farziyyeti düşmüşse de mendup oluşu devam etmektedir. Daha sonra Allah Teâlâ şöyle buyurur: Size farz olan "...namazı kılın..." Bu emrin sûrenin sonunda gelmesi, gece namazını çoğaltmanın ve farz olan beş vakit namazı kılmanın başka başka şeyler olduğuna işaret eder. 20. Şüphesiz ki Rabb’in; senin gecenin üçte ikisi, yarısı ve üçte biri içinde kalktığını, seninle beraber olanlardan bir taifenin de (böyle yaptığını) bilir. Gece ve gündüzü Allah takdir edip (sayar). Sizin onu sayamayacağınızı bildiğinden size (merhametiyle) tekrar döndü. Artık Kur’ân’dan kolayınıza geleni okuyun. İçinizden hasta olacakları, Allah’ın lütfundan aramak üzere yeryüzünde yol tepecekleri ve Allah yolunda savaşacak olanları şüphesiz ki Allah bilir. O halde ondan kolayınıza geleni okuyun, namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a gönül hoşnutluğu ile ödünç verin. Önden kendiniz için ne hayır gönderirseniz onu Allah katında daha hayırlı ve mükâfat bakımından daha büyük olarak bulursunuz. Hem de Allah’a istiğfar edin, şüphesiz ki Allah Gafûr’dur Rahîm’dir. Farz olan "...zekâtı verin..." İbn Kesîr der ki: "Bu âyet; zekâtın farz kılınışıyla ilgili âyet Mekke'de nazil oldu. Fakat nisaplar ve verilecek miktarlar Medine'de açıklandı, diyenlerin lehinde bir delildir." "...Ve Allah'a gönül hoşnutluğu ile ödünç verin." Burada verilmesi istenen sadakalar nafile sadakalardır. Çünkü Allah bunlara en güzel ve en bol mükâfatı verecektir. Bu görüş İbn Kesîr'e aittir. Nesefî, karz-ı haseni; helâl kazançtan yalnız Allah rızası için verilen borç diye açıklamıştır. "Önden kendiniz için ne hayır gönderirseniz onu(n sevabını) Allah katında (geride bıraktığınızdan) daha hayırlı ve mükâfat bakımından daha büyük olarak bulursunuz." İbn Kesîr bu âyet münasebetiyle şöyle der: "Önceden gönderdiğiniz her şey sizin önünüze gelecektir. Onları siz ele geçireceksiniz ve onlar dünyada kendinize ayırdığınız şeylerden daha hayırlıdır." AYETIN TEFSİRİ Allah, gidilecek yolu açıkladığı bu sûreyi şu sözleriyle tamamlar: "Hem de Allah'a istiğfar edin." Kötülüklerden ve "Şüphesiz ki, Rabb'in; senin, gecenin üçte ikisi, yarısı ve üçte biri içinde kalktığını, seninle beraber olanlardan bir taifenin de iyilikler konusundaki ihmallerinizden bağışlanma dileyin. (böyle yaptığını) bilir." Bu âyetle ilgili olarak İbn Kesîr şöyle "Şüphesiz ki Allah Gafûr'dur Rahîm'dir." Gafûr'dur, günahkâr der: "Bazan böyle bazan öyle yaptığınızı bilir. Bütün bunları ve ihmalkâr kullarının ayıplarını örter. Rahîm'dir ibadette kasten yapmıyorsunuz. Ancak geceleyin teheccüd namazı kılma gayretli ve âhiret için çalışanlara kolaylıklar tanır. İbn Kesîr: emrine devamlı olarak uyamıyorsunuz." Çünkü o size zor "Bütün işlerinizde Allah'ı çok zikredin ve O'ndan çok geliyor. bağışlama dileyin. Çünkü o istiğfar edenlere Gafûr ve "Gece ve gündüzü Allah takdir edip (sayar)." İbn Kesîr der ki: Rahîm'dir" der. "Bazan ikisi birbirine denk gelir, bazan gece gündüzden, bazan Namazda Kur'ân Okumak Hakkında da gündüz geceden alır." "Sizin onu sayamıyacağınızı bildiğinden..." Nesefî bu âyet hakkında: "Bu miktarlarda gece ibadetine ancak zahmet çekerek güç yetirebileceksiniz. Bunda da meşakkat vardır" der. "...Size (merhametiyle) tekrar döndü" de üzerinizdeki yükü hafifletip teheccüd namazının farziyyetini düşürdü. "Artık Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun." İbn Kesîr şöyle der: "Herhangi bir vakit belirlemeksizin fakat kolayınıza gelecek şekilde gece kalkarak teheccüd kılın. Ayet-i kerimede namaz, okuma kelimesiyle ifade edildi. 6- "Artık Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun" âyetini tefsir ederken İbn Kesîr şöyle der: "İmam Ebû Hanife (rh.a.) taraftarları bu âyeti delil getirerek namazda bizzat Fâtiha'yı okumanın farz olmadığına hükmetmişler ve şayet Fâtiha'yı yahut bir âyet bile olsa Fâtiha'dan başka Kur'ân'dan birşey okuyan kimseye bu okuyuşunun kâfi geleceğini söylemişlerdir. Bu görüşlerini, Sahîhayn'da yer alan ve namazını kötü kılan kişiyle ilgili hadis-i şerifle desteklemişlerdir. Çünkü o hadiste: "...Sonra Kur'ân'dan ezberinde olanların kolay gelenini oku" buyrulur. Bundan sonra Allah Teâla kolaylaştırmanın sebebini açıklar. Bu sebep, gece kalkıp namaz kılmanın hastalara, yolculara ve mücahidlere güç gelmesidir. "İçinizden hasta olacakları, Allah'ın lütfundan aramak üzere yeryüzünde yol tepecekleri ve Müslim'in Sahîh'inde Ebû Hureyre'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Ümmü'l-Kitâb (Fatiha sûresi) okunmayan her namaz eksiktir, eksiktir, eksiktir; tam Sayfa 4 MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 9 ŞEVVAL 1433 / EYLÜL 2012 ِ إِن ُكْم ْإ إِه ِك. ُ ُ Teheccüd namazını kılmayanlar için olduğunu söyleyenler de vardır. Sünen kitaplarında Rasûlullah (s.a.v)'in: "Ey Kur'ân Bu mesele ihtilaflıdır. Hanefîlerin dışında onların aleyhine ehli! Vitir namazını kılınız" buyurduğu nakledilmiştir. Diğer delil getirenler için Hanefîler de kendilerini haklı çıkaracak bir hadiste de: "Vitir namazı kılmayan bizden değildir" deliller ileri sürmüşlerdir. Burası o delilleri detaylı bir şekilde buyrulur. Bundan daha garibi Hanbelilerden Ebû Bekir b. zikretmeye uygun bir yer değildir. Bu hadisleri burada Abdülaziz'den, Ramazanda teravihin farz olduğuna dair nakletmemiz İbn Kesîr'in görüşünün ihtilâfı giderecek durumda nakledilen rivayettir. En iyisini Allah bilir." olmadığının bilinmesi içindir. Ben derim ki: Önceki ve sonraki Müslümanların çoğu, Helâl Rızık İçin Çalışmanın Yüceliği Ramazanda ve Ramazan dışında gece ibadetinin mendup olduğu görüşündedirler. 7- "İçinizden hasta olacakları, Allah'ın lütfundan aramak üzere yeryüzünde yol tepecekleri ve Allah yolunda savaşacak olanları Beş Vakit Namaz Dışındaki Namazlar Hakkında şüphesiz ki Allah bilir." Nesefî şöyle der: "Bu âyette mücahid ile rızık peşinde koşan bir tutuldu. Çünkü helâl rızık kazanmak 9- "...namazı kılın" âyetinin tefsirinde İbn Kesîr şöyle der:"İbn da bir nevi cihaddır. İbn Mes'ûd (r.a) şöyle der: Kim Abbas, İkrime, Mücahid, Hasan, Katâde ve Seleften bir çoğu; Müslümanlara ait şehirlerden birine, bu âyet daha önce Müslümanların sabrederek ve ecri Allah'tan bekleyerek bir üzerine farz kılınmış olan teheccüd mal getirip o günkü fiatla satarsa o kimse namazıyla ilgili hükmü neshetmiştir, Allah katında şehitlerden sayılır. İbn Ömer derler. Ancak farz kılınma ile neshedilme (r.a) da der ki: Allah, kendi yolunda arasındaki sûre konusunda daha önce de öldürülmekten sonra, bana deve sırtında geçtiği gibi değişik görüşler ileri tadacağım ölümden daha sevimli bir ölüm sürülmüştür. Sahîhayn'da varid olan bir yaratmadı. Allah'ın lütfunu (rızkını) hadiste Rasûlullah (s.a.v) İslâm'ın ne olduğunu soran bir adama: "Bir gün ve arayarak yeryüzünde yol teperim." bir gece içinde beş vakit namaz" cevabını İbn Kesîr : "Allah Teâla bu ümmet içinden, verdi. Adam: "Bana beş vakit namazın gece ibadetini terketme mazereti çıkacakları dışında başka şeyler gerekir mi?" diye bildi. Bunlar gece ibadetine kadir olamayan sordu. Rasûlullah: "Hayır. Meğer ki hastalar, kazanç ve ticaret mahallerinde nafile olarak kılasın" buyurdu. Allah'ın lütfundan (rızık) kazanmak için yeryüzünde dolaşacak kimseler, kendileri Teheccüd namazının hükmü, Rasûlullah hakkında Allah yolunda savaşmaktan daha (s.a.v) hakkında: "Gecenin bir kısmında da uyanıp, sırf sana mahsus fazla (bir önemli meşguliyetleri bulunanlardır. ibadet) olmak üzere onunla gece namazı kıl" (el-İsrâ, 17/79) Bu âyet hatta sûrenin tümü Mekke'de nazil olmuştur. O zaman âyetinden dolayı farz olarak kaldı." savaş henüz meşru kılınmamıştı. İşte bu Hz. Muhammed'in peygamber olduğunu gösteren en büyük delillerden biridir. Borç Vermek Çünkü bu gelecekle ilgili haber verme kabilindendir." 10- "...ve Allah'a gönül hoşnutluğu ile ödünç verin" âyetini tefsir ederken Nesefi :"( ( القرsözlükte kesmek anlamınadır. Gece Namazında Okunacak Kur'ân Hakkında Zira borç veren verdiği miktarı kendi malından ayırıp 8- "O halde ondan kolayınıza geleni okuyun." İkinci defa başkasına vermektedir. Sadaka veren de sadaka verdiği miktarı tekrarlanan bu âyet hakkında İbn Kesîr şöyle der: "Ondan malından ayırıp Allah yolunda harcamaktadır. Âyette, zengin kolayınıza gelenle gece ibadet edin. İbn Cerîr'in Ebî Recâ verdiği borcu fakirin başına kakmasın diye Allah borç vermeyi Muhammed'den naklettiğine göre o şöyle der: Ben Hasen-i kendisine nisbet etti. Çünkü fakir, bu hayrı işlemesinde zengine Basrî'ye: - Ey Ebâ Saîd, Kur'ân'ın bütününü ezberlemiş olduğu yardımcı olmaktadır. Böylece zengin fakire iyilik yapmış halde onu geceleyin okumayıp onunla yalnız farz namazları olmamakta, bilakis fakir zengine iyilikte bulunmuş olmaktadır." kılan kişi hakkında ne dersin? Dedim. O da: - Kur'ân'ı yastık yapmıştır. Allah ona lanet etsin. Allah, salih kulu Yakup (a.s) Sadaka Verilmeyen Mal Vâris Malıdır için "Şüphesiz ki o kendisine öğrettiğimiz için bir ilim sahibi 11- "Önden kendiniz için ne hayır gönderirseniz onu Allah idi." (Yusuf, 12/68); "Sizin de, atalarınızın da bilmediğiniz şeyler size öğretilmiştir." (el-En'âm, 6/91) buyurur, dedi. Ben: katında daha hayırlı ve mükâfat bakımından daha büyük olarak bulursunuz" âyetiyle ilgili olarak İbn Kesîr şöyle der: "Hafız - Ey Ebâ Saîd! Allah Teâla: "O halde ondan kolayınıza geleni Ebû Ya'lâ el-Mevsîlî'nin el-Hâris b. Süveyd'den naklettiğine okuyun" buyurmuyor mu? dedim. O:- Evet, beş âyet de olsa göre Abdullah, el-Hâris'e Rasûlullah (s.a.v)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:"- Hanginize kendi malı varisinin malından okumalıdır, dedi. daha sevimlidir?" Orada bulunanlar:- Ey Allah'ın Rasûlü, Hasen-i Basrî'nin mezhebi budur. O, Kur'ân'ı ezberlemiş hiçbirimize varisinin malı kendi malından daha sevimli olanlara, geceleyin kalkıp az da olsa Kur'ân'dan bir şeyler değildir, dediler. Rasûlullah:"- Söylediğiniz şeyi iyi bilin" okuyarak ibadet etmelerinin farz olduğu görüşünde idi. Nitekim buyurdu. Onlar:- Ey Allah'ın Rasûlü, bundan başkasını bir hadis-i şerifte varid olduğuna göre Rasûlullah (s.a.v)'e bilmiyoruz, dediler. Rasûlullah:"- Sizin malınız önceden sabaha kadar uyuyan bir kişiden sorulması üzerine: "O verdiğiniz, varisinizin malı da (vermeyip) geride şeytanın kulağına bevlettiği bir adamdır" buyurmuştur. Denildi bıraktığınızdır." ki bu, farz namazı kılmadan sabahlayan kimse içindir. değildir." Sayfa 5 MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 9 ŞEVVAL 1433 / EYLÜL 2012 ِ إِن ُكْم ْإ إِه ِك. ُ ُ Ebu Ensar Fetva Köşesi Mescid-i Dırar Mescid-i Dırar nedir? Neyin nesidir? Niçin böyle bir mescid yapılmış? Bunu kim yapmış, neden böyle bir isim kalmıştır? gibi soruların cevabını özet olarak bu hutbede bulacaksınız. Mescid-i dırar demek, zarar veren bir mescid demektir. Kime zarar verecek? Hem Islam cemaatına zarar verecek, hem de böyle bir mescid açanlara ve açmak isteyenlere. Islam cemaatına zarar verecek; Çünkü Islam birliğini, müslüman cemaatını bölecek, tefrika çıkaracak ve müslüman topluluğunu parçalayacaktır. Işte bu, müslümanlara ve müslümanlığa vurulacak en büyük bir darbedir ve korkunç bir zarardır. Kendilerine de zarardır. Çünkü kendilerini camii ve cemaatleriyle birlikte cehenneme atmışlardır. Bundan daha büyük bir zarar, korkunç bir azap olur mu? Olmaz!.. Demek oluyor ki, mescid-i dırar öyle bir mesciddir ki, öyle bir camidir ki, hem dine zarar hem de o cami yapanlara ve açanlara; üstelik oraya gidip namaz kılanlara. Aman Ya Rabb’i! Ne korkunç şey! Cami açacaksınız, o camide namaz kılacaksınız, namaz kıldıracaksınız. Ondan sonra da hep birlikte cehenneme yuvarlanıp gideceksiniz. Bu nasıl olur? Evet, maalesef olmuş, olabiliyor ve olabilecektir… Şöyle ki; Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Medine’ye gelmiş, Islam güneşi bütün berraklığıyla parlamaya başlamıştı. Bundan gözleri kamaşan Islam düşmanları, savaş meydanlarında mağlup olunca yön değiştirmişler. Ne yapacaklar? Islam maskesini takacaklar, „Biz de müslüman olduk!“ diyecekler, müslümanların içine girecekler, müslümanlara şirin görünecekler, müslümanın sarığını saracak, cübbesine bürünecekler; daha da ileri gidip, camiler açacaklar, camilerin bir kısmını oralara çekip, bir taraftan da Islam aleyhindeki oyunlarını oynayacaklar, entrikalarını çevirecekler, münafıklarını yapacaklardı. Öyle de oldu! Ebu Amir adındaki bir Islam düşmanı savaş meydanlarında mağlup olduktan sonra Şam’a kaçmıştı. Medine’deki münafıklara haber gönderir ve der ki; „Kuba Mescidi’ne yakın bir yerde yeni bir mescid yapın, Peygamber’i de çağırın, oraya gelip bir namaz kıldı mı, müslümanlar a o mescide gelmeye başSayfa 6 larlar. Ben de oraya gelir imam olurum. Orada toplantımızı yapar, Islam’ı yıkmak için planlarımızı hazırlarız. Kaleyi içinden yıkmaya çalışırız!“ der. Islam düşmanından bu tâlimatı alan Medine münafıkları, çok hızlı ve heyecanlı bir çalışma ile kısa zamanda Kuba Mescidi’ne yakın bir yerde bir mescid bina ederler. Peygamber’e gelip bir sefer namaz kılmasını isterlerse de Peygamberimiz (s.a.v.), „Şimdi Tebük seferine gidiyoruz, döndüğümüzde inşaallah olur!“ cevabını vermişti. Dönüşünde mealini okuyacağımız ayet-i kerime nazil oldu: „Bir de şunlar var ki, tuttular da bir mescid yaptılar inadına; zarar vermek için, küfür için, mü’minlerin arasına tefrika sokmak için ve bundan evvel Allah ve Peygamber’iyle savaşanlara gözcülük yapıvermek için. Bununla beraber, „Iyi niyyetten başka bir maksadımız yoktur!“ diye yemin de edecekler. Fakat Allah şahittir ki, bunlar şeksiz şüphesiz yalancıdırlar. O mescidin içinde ebediyyen (gidip) namaz kılma! Daha ilk günden itibaren temeli takva üzerine kurulan (Kuba) mescidi içinde kıyamına (namaz kılmana) devam etmen elbette daha layık ve müstehaktır. Onun içerisinde öyle erler var ki, çok temizlenmeyi severler. Allah da çok temizlenenleri sever. O halde binasını Allah korkusu ve rızası üzerine kurmuş olan mı hayırlıdır, yoksa binasını sel kenarında sarkan bir yarın üzerine kurup da onunla beraber cehenneme yuvarlanan mı? Allah zalimler güruhunu hidayete erdirmez. Onların kurmuş oldukları binaları (mescidleri) bir münafıklık ve ızdırap kaynağı olup kalacak ve bu, kalpleri parçalanıncaya kadar devam edecektir.“ Işte aziz müslümanlar! Bu ayet-i kerime’ler bir taraftan mescid-i dırarı, yani münafıkların mescidini anlatırken, bir taraftan da müslümanları çok dikkatli, çok uyanık olmaya çağırmaktadır. Bugün de münafıkların, Islam düşmanlarının bu şekilde bölme, parçalanma hareketleri, korkunç oyunları alabildiğine hüküm sürmekte ve ortalığı kasıp kavurmaktadır. Hem de din ismi altında, cübbe ve sarık kisvesi altında, hem de bir çok cepheden. Biri çıkıp diyor ki, „Bize Islam devleti ne lazım?!. Zaten Islam’da siyaset yoktur. Islam devletinden bahsedilen camiye biz gitmeyiz, ayrı bir cami açar, namazımızı kılar, kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayız!“ derler ve Islam cemaatından ayrılır gider, MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 9 ŞEVVAL 1433 / EYLÜL 2012 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r . kendilerine bir mescid açarlar. Işte bu şekilde açılan mesnedsiz sözler söyler, iftiralar yağdırırlar. cami ve mescidler mescid-i dırardır. Aynı zamanda Islam’ın devletine sahip, Şeriat’ına bağlı Islam çatısını yıkıp cemaatını dağıtamayınca Bir diğeri çıkıyor, „Efendim, hele Islam devletinden ne yaparlar? Oyuna getirip kandırabildikleri zayıf söz etmenin zamanı gelmemiştir. Zaten üstadımız iradeli kişilerle gidip bir cami açarlar. Işte bunların hazretleri böyle bir zaman gelmeden siyasetten, dev- açtıkları camiler de birer mescid-i dırardır. letten, Islam devletinden söz etmeyin diye buyurmuştu!“ gibi sözler söylerler ve bu suretle cemaatı uyu- Muhterem müslümanlar! turlar. Ama laik düzenin siyasetine gelince, onu Bütün bunlar yalancıdırlar, iftiracıdırlar. Bunların yaşatmak için köy be köy dolaşarak siyaset canbaz- söylediklerini gerçek manada ne bir hoca, ne bir larına oy kazandırır, küfür düzenini yaşatırlar. Dev- üstad ve ne de bir şeyh söyler. Bunlar, hem Islam’a lete talip çıkan müslümanların camilerine gitmezler, iftira ediyorlar, hem de bu zatlara. Peygamberimiz kendilerine ayrı bir cami açarlar. Işte içinde Islam böyle mi yaptı, sadece zikir ve dua ile mi yetindi? devletinden söz edilmeyen ve bu maksatla açılan ca- Savaşlara gitmedi mi, Islam Devleti’ni kurmadı mı? mi ve mescidler de birer mescid-i dırardır. Ve Islam’ın devleti olmazsa her şey çorap söküntüsü Bir başkası çıkıyor, „Şimdi zikir devridir, şeyhi-miz, gibi çözülür gider demedi mi? Keza, âlimler talebeüstadımız bizi siyasetten, Islam devletinden bahset- leriyle, şeyhler müridleriyle Islam’ı ve Islam Devlemekten men etmiştir. Biz Islam da olsa siyasetten ti’ni korumak ve bu yolla Islam’ı yaymak için cephebahsedemeyiz. Çekeriz tesbiden cepheye koşmadılar mı? himizi, yaparız duamızı, kâfirler kahrolur, gider!“ derler ve Bunlar Şeriatçı da olamazIslam’ın devletine de sahip lar, bu sözleri de yalan ve çıkan gerçek müslümanların iftiradır. Çünkü Şeriatçı camisinden ve cemaatından olan, Şeriat’ın şiddetle men ayrılırlar, kendilerine bir mesettiği bölücülüğü yapamazcid açarlar. Işte bir mescid-i lar, şeriatçı olan bir Islam dırar da bunların açtığı mescemaatını bölemezler, Alciddir!.. lah’tan korkar. Daha başkaları çıkıyor, „Efendim, Avrupa’da bir takım cahiller çıkmış, Islam devletinden söz ediyorlar. Bu suretle işçilerimizi kandırıp karanlık yollara sürüklüyorlar. Onlar dağıtılacaklardır, dağıtılmalıdırlar!“ diyor, hoca kisvesi altında bir takım kimseleri ortalığa salarak mihraba geçiriyor, kürsüye çıkarıyor ve bunlar vasıtasıyla Islam’ı bütünüyle yaşamak isteyen ve devletsiz Islam’ın yaşamayacağına inanan ve bu imanlarından başka suçları olmayan hakiki müslümanların aleyhinde konuşturuyor, bir takım iradesi zayıf adamları da etraflarına çekerek cemaati bölüyor ve kendilerine göre camiler açıyorlar. Işte böylelerinin açtırdıkları camiler de birer mescid-i dırardır. Bütün bunlar, Islam cemaatını bölmeleriyle, bilerek veya bilmeyerek Islam’a değil, Islam düşmanlarına hizmet ediyor, onların ekmeğine yağ sürüyor ve nihayet Islam düşmanlarının küfür ve kâfir saltanatlarının devam etmesine çalışıyorlar. Işte bunların açtıkları cami ve mescidler de bu gibi şerirlerin şerlerine âlet olmuş oluyor… Daha bambaşka bir grup ortaya çıkıyor, Islam’ın kılık ve kıyafetine, cübbe ve sarığına bürünüyor; „Bizler en mümtaz hocalarız, bizler de Şeriatçı’yız, bizler var iken başkalarının esamesi mi okunur; cahiller geçmişler işin başına, onlar zaten kötü niyyetli hain herifler, hoca düşmanıdırlar...“ gibi delilsiz, Binaenaleyh, Islam’ın devletine sahip çıkın, sahip çıkanlarla beraber olun, Islam düşmanlarının oyununa gelip de mescid-i dırar cemaatından olmayın! Yoksa cahiliyet ölümüyle ölür, o mescidlerle birlikte cehenneme atılırsınız! (Allah korusun!) Sayfa 7 O halde, çok dikkatli olalım, çok uyanık olalım. Böyle camilere ne yardım edelim ne de gidip oralarda namaz kılalım! Islam bir bütündür; ibadeti de vardır, siyaseti de vardır, devleti de vardır. Bunlar ruhla beden gibi birbirinden ayrılamazlar. MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 9 ŞEVVAL 1433 / EYLÜL 2012 ِ إِن ُكْم ْإ إِه ِك. ُ ُ Gençlerle Başbaşa Emîr’ul Mu’minîn EDILLE-I ŞERİYYE (Şer'i Deliller) Peygamber Efendimiz bu hadis-i şerif'le günümüz manzarasını ortaya koymaktadır. İslam'ın asıl kaynakları dörttür: Kitap, Sünnet, İcma, Kıyas! Molla Hüsrev ''Mirkat'' ismindeki Usul-i Fıkıh'ta; Kitap, Kitaptan maksat: Kur'an-ı Kerim'dir. Sünnet, İcma ve Kıyas'ın târifini yaparak müslümanlar için Sünnet'ten maksat: Peygamber Efendimiz'in söz, fiil ve ölçüyü koymuş. Molla Hüsrev, Molla Fenari ve emsalleri hareketleridir. Ve İcma-i Ümmet ve Kıyas-ı Fukaha'dır. gibiler bile bu ölçülerin dışına çıkmamışlardır. Ve senelerce bu Ayriyeten bunlara Usul-i Erbaa da denir. Esas olan dört âlimlerin kitapları medreselerde Usul olarak okuna okuna delildir. şimdi bunların Usul-i Fıkıh'taki târif ve manalarını bugüne kadar gelmiştir. Bizler de bu usulü devam ettirmemiz görelim: gereklidir. Zaten ilim de, gerçek âlimlerin feyizlerinden ve 1- Kitap: Bu Kitab-ı Mübin, taraf-ı ilahî'den, Cibril-i Emin onların eserlerinden alınır. Yusuf Sinâüddin'in dediği vasıtasıyla Resul'ümüz (a.s.) üzerine indirilmiş, tevatür yoluyla gibi:''İlim edinmenin ilk şartı, âlim bulmaktır;Hiç bir şey da ondan nakil olunan bir nazımdır. düşünmeden ona teslim olmaktır!'' 2- Sünnet: Lügatte, tarikat, yani yol demektir. Peygamber'den İmam-ı Şafii diyor ki: ''Hafızamın zayıflığımdan Veki'ye şikâyet südur eden -hadis'e has olan- söz yönünden, yahut ettim. Bana, günahları terk etmeyi tavsiye etti. Dedi ki; İlim bir Peygamber'in bir hareketi, yahut başka birisinin bir iş nurdur. Allah'ın nuru ise asilere verilmez!'' yaptığını görüp de sükût etmesidir. Peygamberimiz'in hadis-i şerif'inde, ''Her kim bildiği ile amel Sünnet üç kısımdır: Kavlî, Fiilî, Takrirî. ederse, Allahü Teala da bilmediği ilme onu varis kılar!'' 3- İcma: Lügatte, azim ve ittifak manasına gelir. Azim, kesin buyurmaktadır. karardır. İlim elde etmenin bir yolu da, takva ve amel-i salihtir! Örfi şeriatte: Ümmet-i Muhammed'den olan Müçtehidlerin bir ''Kardeşim! Sen ilme ancak altı şey ile nail olabilirsin. Onların zamanda, şer'î bir hüküm üzerine ''Böyledir!'' demeleri tafsilini sana haber vereyim. Onlar: 1- Zeka, 2- Heves, 3icmadır. Çalışma, 4- Kâr-ı miktar maişet ile, 5- Üstazın takriri, 64- Kıyas: Lügatte, takdirdir (bir şeyi bir şeye ölçmek). Zamanın uzayıp, müsait bulunmasıdır! (İmam'ül-Haremeyn, Şer'an: Zikredilen iki şeyden birinin hükmünün mislini, Tefsir-i Nesefi) diğerinde illetin benzeri ile bir rey olarak izhar etmek, isbat Medrese tahsili yapmış bir Hoca Efendi şöyle demişti: ''İlim etmektir. tahsili yapmak için üç şey lazım: Babanın kesesi, talebenin Bu dört delil mâlum olan ayet ve hadis'lerle tesbit edilmiştir. hevesi, Hocanın da nefesi!'' ''İlim bir deryadır yoktur ilk ikisine naklî delil, son ikisine de aklî delil denir. kenari;Bu sözü söyledi Molla Fenari!'' Müslümanlar öteden beri bu dört şer'î delillerin dışına çıkmamışlardır ve çıkamazlar da! Neden? Çünkü bunlar Büyük âlimlerden birisi de; ''İlim tahsil etmeyi murad edersen, İslam'ın asıl ve temel kaynakları da ondan! O günden bu güne dersi bir harf al, onu bin defa tekrar et! Hocanın önünde ders kadar gelen, ilmi ile âmil olan gerçek âlimler de, bu şer'î esnasında ders dinleme esnasında da, uyuma!'' demiş. delillerin dışına çıkıp da kendi kafalarına göre, heva ve Ne derler? ''Ettekrarü Ahsen, velev kane yüzseksen'', yani heveslerine uymamışlardır. Yapmış oldukları tüm hizmetlerini, tekrar güzeldir, yükseksen kere de olsa! Bunlar medresede söz, fiil ve hareketlerini, yazmış oldukları eserlerini hep bu söylenilen güzel ve veciz olan latifelerdir! şer'î ölçülere göre hazırlamışlardır. Onun için yine müslümanların başvuracağı kaynaklar sağlamdır ve sahihtir; Müslümanlar bilhassa Ramazan-ı şerif'te evlerini, mescidlerini İtimad edilir ve güvenilir eserlerdir. ve camilerini kitapları olan Kur'an-ı Kerim'i tilavet ederek Bakınız Rabb'imiz ne buyuruyor:''Sonra bu işten seni de bir süslerler, mukabeleler okurlar, hatimler indirirler, vaaz ve şeriata koyduk, (Sana da insanların uyacakları bir hukuk nasihatler dinlerler; Gündüzlerini sıyamla, gecelerini kıyamla düzeni verdik). Sen ona uy, bilmeyenlerin keyf, heva ve geçirirler; Zikirler yapılır, tevbe ve istiğfarlar edilir, dualar heveslerine uyma!'' (Casiye, 18) yapılır, teravih namazlarına devam ederler. Bol bol hayır ve İdraki içinde bulunduğumuz şu mübarek Ramazan-ı Kerim'in hasenatta bulunurlar. Hayır yolunda birbirleriyle yarışırlar. feyiz ve bereketinden faydalanabilmemiz için bu ölçülerin Akşamları Teravih namazları olsun, Cuma günleri olsun, dışına çıkmamamız lazımdır. Öyle bir devirde yaşıyoruz ki, camiler dolar taşar. Birbirlerini iftar yemeğine davet ederler. İslam adına bilen de konuşuyor, bilmeyen de! Cahili de O güzelim manevî havayı yaşamak için, küçük çocuklar bile konuşuyor, âlimi de! Bilhassa, Ramazan aylarında, televizyon sahur yemeğine kalkmak isterler. ''Ne olur, anneciğimekranlarında olsun, gazete ve dergi sütunlarında bulunsun, babacığım bizleri de gece kaldırın, sizlerle beraber yemek camilerin kürsü ve minberlerinde olsun alabildiğince çamlar, yiyelim!'' diye adeta yalvarırlar. Camilerimiz cemaatle, kavaklar deviriyorlar, alabildiğince fetvalar veriyorlar. Güya minarelerimiz kandillerle, evlerimiz de misafirlerle süslenir. O bunların hepsi İslam adına yapılıyor! güzelim hava içerisinde Ramazan ayının nasıl gelip, nasıl Bu durumda müslümanlar ne yapacak? Bu dört şer'î ölçüye gittiğini anlamayız. Hep beraber dua edelim de, bu mübarek başvuracak, eğer bu ölçülere uyuyorsa, ''Ale'r-Re'si vel-Ayn = ayın yüzü suyu hürmetine, yapmış olduğumuz amellerimiz Başım, gözüm üstüne!'' deyip, alıp ve kabul edecek. Aksi halde makbul olsun, günahlarımız da mağfur olsun. Rivayete göre, uymuyorsa, onu reddedecek, alıp kabul etmeyecek. şeytanlar bu ayda zincire vurulurlar. Cennet kapıları açılır, İnsanlar içinde cahil başlar bulunacak, onlar ilimsiz fetva cehennem kapıları da kapanır! verecekler, hem kendileri sapacak, hem de başkalarını Cennetin ''Reyyan'' ismindeki kapısından yalnız oruç tutanlar saptıracaklar. Yani hem dal hem de mudill olacaklar!(Buhari) girerler. Mevla'mız bu hadis-i şerif'le muttasıf olan kullarla ''Dal'' doğru yoldan sapan, ''Mudill'' doğru yoldan saptırandır. beraber Reyyan kapısından girmeyi nasip etsin! Sayfa 8 MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 9 ŞEVVAL 1433 / EYLÜL 2012 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r . Beyyineler Cemaleddin Hocaoğlu MÜSLÜMANIN ANAYASASI KUR’AN’DIR!..(3) İnsan kulluk görevini yaparken, rehberi ne olmalıdır? Tâlimatı ne olmalıdır? Kanunu ne olmalıdır? Anayasası ne olmalıdır? Başka ifadeyle nurunu nereden almalı ve neyin gölgesinde yürümelidir? Bu sorunun tek cevabı var: O’da Kur’an olmalıdır! Kur’an’ın tefsiri olan Sünnet olmalıdır, Kur’an’dan ilhamını alan icma ve kıyas olmalıdır. Zira Kur’an’ın nuruyla eşyaya bakan, gölgesinde yürüyen insan, bakış açısından hataya düşmez, yolculuğunda da bunalmaz! İsterseniz bu hususu bilfiil yaşayan, yani „Kur’an Gölgesinde“ bizzat kulluk yolculuğuna çıkan, yolun ucunda da rütbelerin en yükseği olan şehidlik şerbetini içerek hedefe varan Prof. Seyyid Kutub’u dinleyelim:Kur’an’ın gölgesinde yaşamak nimettir. Bu nimeti ancak tadanlar bilir, ömrü yükselten temizliğe ulaştıran ve mübarek kılan bir nimettir. Hamd olsun Allah’a, bana Kur’an’ın gölgesinde bir müddet yaşamayı lutfetti: Orada hayatımda hiç tatmadığım nimetleri tattım. Hayatı yükselten, onu sadeleştiren ve bereketli hale getiren bu nimetin lezzetini orada hissettim. Bu Kur’an’ı vasıta kılıp benimle konuşan Allah’ın sözlerini duyarak işiterek yaşadım orada. Ben ki, basit ve aciz bir kul!.. İnsana yapılan bu ulvî, bu yüce ikram ne büyük lütuf! Hayatın bu sayede ulaştığı makam ne büyük makam! Yeryüzünde dalgalanan cahiliyeti Kur’an’ın gölgesinde yükseklerden seyrettim. Yer ehlinin önem verdiği küçük değersiz şeyleri temaşa ederek yaşadım. Bir büyüğün çocukların oyunlarını, davranışlarını, kırık- dökük konuşmalarını seyrettiği gibi, ben de bu cahiliyet mensuplarının çocukça bilgileriyle, çocukça düşünceleriyle, oyuncaklara gösterdikleri ihtimamlarıyla nasıl sevindiklerini seyrede ede yaşadım. Hayret ediyorum! Ne oluyor bu insanlara? Ne oluyor bunlara da kokmuş bataklıkta yuvarlanıp duruyorlar ve o yüce, o ulvi daveti duymuyorlar? Hayatı yükselten mübarek kılan ve berraklandıran o daveti, Kur’an davetini, İslam davetini, Kur’an’ın gölgesinde insan varlığının ve bütün mevcudatın hedefi olan o mükemmel, o yüce, o temiz düşünce ile dola dola yaşadım. Şarkta ve garpta, güneyde ve kuzeyde beşeriyetin içinde yaşadığı cahiliyet tasavvuruyla bu tasavvuru mukayese ediyorum ve soruyorum: İnsanlık o temiz nimetler diyarına, o yükseklere götüren o vasıtaya ve ziyalar saçan o nura, Kur’an nuruna sahipken nasıl oluyor da kokmuş bataklıklarda, derin çukurlarda ve zifiri karanlıklarda yaşıyor?!. Sayfa 9 Kur’an’ın gölgesinde ilahî iradeye uygun düşen insan hareketleriyle yine Allah tarafından yaratılan şu kâinatın hareketleri arasındaki o güzel ahenk ve uygunluğu hissederek yaşadım. Sonra baktım... Ve kâinat kanunlarını çiğneyen insanoğlunun bocalayışını gördüm. Elde ettiği basit bilgilerle Allah (c.c.) tarafından yaratılışında, lütfedilen o fıtrî kanunlar arasındaki çarpışmayı seyretmeye koyuldum. Kendi kendime: „Hangi melun şeytandır ki; insanın adımlarını bu cehenneme doğru çekiyor?“ diyordum. Evet acı, ne hazin şu kulların hali!.. Kur’an’ın gölgesinde mevcudatın görünür şeklinden çok daha büyük olduğunu görerek yaşadım... Kâinat, hakikati itabariyle pek büyük olduğu gibi çeşitli yönleri itibariyle de pek azametlidir!.. Varlığı, tek başına şu dünya temsil edemez. Varlık demek dünya ve ahiret demektir. ınsanın kaynağı bu sonsuz yoldan uzayıp gelmektedir. Ölüm yolculuğun sonu değil, ancak yol üzerindeki konak yeridir. İnsanın bu dünyada nail olduğu şeyler, hissesinin tamamı değil ancak, o hisseden bir parçadır. Burada almadıklarını orada mutlaka alacaktır. Haksızlık yok, eksik yok, kayıp yok!.. Zaten insanın bu yerküre üzerinde aldığı mesafe ruhlu ve cana yakın bir âlemde arzedileni kabul eden ve istenileni esirgemeyen ruha sahip bir âlemde, mü’min ruhunun huşu ile yöneldiği, tek yaratıcıya yönelen âlemde... Göklerde ve yerde kim varsa, onlar da gölgeleri de sabah akşam, ister istemez Allah’a secde eder!“ (Ra’d, 15) „Yedi gökle yer ve bunların içinde bulunanlar O’nu tesbih ederler. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur!“ (İsra, 44) „Kur’an’ın gölgesinde“ bu kâinat varlığının bir kör tesadüfün eseri olmadığını, gelişi güzel bir şuursuzluk içinde vücud bulmadığını öğrendim.“ „Şüphesiz ki, biz her şeyi bir takdir (bir ölçü) ile yarattık!“ (Kamer, 49) „Ve O, herşeyi yaratıp, O’na bir nizam vermiş ve mukadderatını tayin etmiştir.“ (Furkan, 2) „Her şey bir hikmetle yaratılmıştır. Şu kadar var ki, o derin gaybın hikmeti, çok defa insanın kısa görüşüne arzedilip açıklanmış!“ Olabilir ki, birşey hakkınızda hayırlı olabileceği gibi, sevdiğiniz bir şey de hakkınızda fena olabilir. (Herşeyin içyüzünü ancak) Allah bilir, siz bilemezsiniz!(Bak. 216) „Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz!“ (İnsan, 30) MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 9 ŞEVVAL 1433 / EYLÜL 2012 ِ إِن ُكْم ْإ إِه ِك. ُ ُ Islam/Ibadet Said Havva san bilgi edinme imkanına kavuşdaha bir çok faktörler girer. Öyle muştur. Fakat onun bilgisi sınırlı, ki, insan bir tek davranışın maceyanıgıya açık, ikinci dereceden bir rasını iyi incelese, hangi karmaşık bilgidir. Oysa Allah'ın bilgisi safhalardan geçerek meydana gelesınırsız, yanılgısız ve kuşkusuzdur. bildiğini araştırsa, bir insan olarak, Bu söylediklerimiz deney yolu ile bütün insanların uyacakları bir ISLAM-(8) kazanılan ve kesin delillerle elde yaşama biçimi, çok yönlü bir davHer hangi bir cahiliye sisteminde edilen pozitif ilimler ile ilgili değilranışlar sistemi ortaya koyamayaislam kaynaklı bir unsurun bulundir. Çünkü deney yolu ile kazanılan cağını kesin olarak anlar. Zaten bir ması tabii bir olaydır. Allah'ın ve kesin delillerle elde edilen bilgiyi insanın bütün insan davranışları (C.C.) insana bağışlamış olduğu aklın ürünüdür. Yüce Allah'ın -C.C. islam peşinen onaylar. Buna göre O konusunda bilgi ve uzmanlık kazanbilgi artık İslamındır. Bizim üzerin- ması imkansızdır. - Ona (Adem'e) ruhumdan bir Buna göre her davraışın uzmanı sırf soluk üfledim(Hicr,23) şeklindeki de konuştuğumuz konu Insan davranışlarıdır. Istiyoruz ki, bu davkendi alanında yetkilidir, başkabuyruğunda bildirdiği insanın ranışların ilke ve kuralları, kainatlarının uzmanlık konularında cahil yeryüzünde Allah'ın halifesi olmatakiler gibi kesin ve değişmez olsun. kalır. Eğer yabancısı olduğu sını sağlayan ruh soluğunun eseri konuda bir hüküm verirse verdiği olarak olur bu. Bu sayede hüküm yetersiz olur. insanoğlu gerek sosyal ha…Demek oluyor ki, Inançlarda hem Is- Bu durum karşısında insayatta ve gerekse uygarna her konuda nasıl davralaşma alanına iyi ve yararlı lam ve hem de cahiliyyet vardır. nacağını yalnız Allah -C.C. olanı bilebilir. Fakat daha Ibadetlerde hem Islam ve hem de cahili- - gösterebilir. O bu yol önce değindiğimiz gibi yyet vardır. Ahlak ve edeb alanında hem göstericiliği, yeryüzüne gerek yapısında var olan islamı göndererek Islam ve hem de cahiliyyet vardır. Sibazı olumsuz duygular ve gerçekleştirmiştir. O Islam gerek aklın her şeyi kavrayasette hem Islam ve hem de cahiliyyet ki, eğer insanlık ona sarılyamaması yüzünden insan vardır. Öğretim ve eğitimde hem Islam mazsa, onun kılavuzluğuna bu alanlarda tam bir eksikve hem de cahiliyet vardır. Savaşta, basığınmasa karanlıklar içinsizlik ve yeterliliğe ularışta ve sosyal hayatın her kesiminde de bocalayan bir sapıklar şamaz. Başka bir deyimle yığınına dönüşür. şahsi arzular, ihtiraslara ve hem Islam ve hem de cahiliyet vardır. insan olmanın kaçınılmaz Bu açıklamayı şöyle bağlakıldığı yetersizlik, vahiy nuDüşünelim ki, bir insanın belirli bir yalım: Demek oluyor ki, Inançlarda runu aydınlattığı kimseler dışında davranışın uzmanı olabilmesi, O hiç kimsenin kurtulamayacağı ortak alanda yetkili hale gelebilmesi için hem Islam ve hem de cahiliyyet vardır. Ibadetlerde hem Islam ve hastalıklardır. söz konusu davranışla ilgili organ- hem de cahiliyyet vardır. Ahlak ve Bir daha vurgulamak isteriz ki, az larının belirli bir süre boyunca özel edeb alanında hem Islam ve hem de önce Akıl bazı şeylerin güzel göre- bir şekilde yoğun bir emek harcabilir derken aklın tek başına hiç bir maları gerekir. Buna paralel olarak cahiliyyet vardır. Siyasette hem Islam ve hem de cahiliyyet vardır. şüpheye yer bırakmayacak O organları meydana getiren hücre Öğretim ve eğitimde hem Islam ve kesinlikle güzeli ve iyiyi göregurupları da bu amaca dönük şekil- hem de cahiliyet vardır. Savaşta, bildiğini söylemek istememiştik. de özel emek harcamalıdırlar. AyrıBelki bir dereceye kadar görebilir, ca bu insan psikolojik dinamiklerini barışta ve sosyal hayatın her kesiminde hem Islam ve hem de cahilifakat bu konuda yetersiz kalır. Akıl söz konusu davranışa yatkın hale yet vardır. tarafından iyi ve güzel olarak getirmek için de azımsanamayacak Hak nerede ise O Islamdır, batıl görülen bir şeyin gerçekten öyle bir çaba harcamak zorundadır. nerede ise O Cahiliyedir. Fert ve olup olmadığını kesinlikle öğrenMesele bu kadarla da bitmez. Işin toplum yararı nerede ise Allah'ın memizi sağlayacak yegane kaynak içine veraset faktörü, yada anaŞeriatı oradadır, bunun tersi nerede Vahiydir. babadan evlada geçen yeteneklerin varsa orada cahiliye vardır. Insanın Iyiliği ve kötülüğü tüm yönleri ile etkisi, çevre faktörü alabildiğine gerçek yararı ancak Allah'ın Şeriatı yalnız Allah bilir. O yapısına kendi karmaşık sosyal hayat faktörü ve ile bilinebilir. ruhundan bir soluk üflediği için inSayfa 10 MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 9 ŞEVVAL 1433 / EYLÜL 2012 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r . B.Çobanoğlu Siyer/Davet PEYGAMBER EFENDIMIZ (SAV) Hz. peygamber (sav) bütün hayatı boyuca dünya ve ahiret dengesini yaşayışında tesis etmiş, bunu aile hayatında da göstermiş ve müminlere yaşanılır ve izlenebilir örneklerle bırakmıştır. Onun hanesi yeryüzünde gelmiş-geçmiş ve gelecek hanelerin, kurulacak yuvaların en mesudu, en bahtiyarı ve en bereketlisi olmuştur. Alemde hiçbir kadın Hz.Peygamber in hanımlarını sevdiği gibi, sevilmemiştir. Hiçbir erkek de Hz.Peygamber (sav) gibi sevilmiş değildir. Bu sevgi halesinin elbette bir sebebi vardı. Allah Rasulü eli altında bulunanlara uyguladığı terbiye usulüyle onların kalplerinde, sonsuz bir alâka ve bağlılık hasıl etmiştir. O her sıkıntıyı, her türlü problemi yaşamış, bunlara verdiği tepkilerle bize izlenmesi gereken bir yöntem, bir metot sunmuştur. Ümmete, hem sosyal hem de ruhi –manevi alanlarda olmak üzere, gerekli asgari davranış yolunu göstermiş, bu asgari sınırı aşıp iyiye ve güzele doğru yükselmek yönünde onları gayret göstermeye teşvik etmiş, yine de son kararı fertlere bırakmıştır. Ancak peşinen söylemek gerekir ki Onun aile reisi olarak çizdiği portre de hayranlıkla izlenecek mükemmelliktedir: Sabrın, merhametin, teennili davranışın, anlayışlılığın, inceliğin, hoşgörünün ve sorumluluğun timsalidir O Peygamber. Ve bu faziletler hiç kimsede kendini bu denli güzel ifade edememiştir. Peygamberimiz bir sefere çıkacağı zaman en son ona uğrar, dönüşünde ise önce onun yanına giderdi. Peygamberimizin evi ile Hz. Fatıma'nın evi yan yanaydı, arasında bir kerpiç duvar vardı. Çok sık görüşürler, çok sık birlikte olurlardı. Öyle ki, Hz. Fatıma babasını ziyarete geldiğinde, Peygamberimiz sevgili kızını karşılamak için ayağa kalkar, alnından öper ve yanına oturturdu. Hz. Fatıma'nın düğünüde, mütevazı bir yemek hazırlandı ve davetlilere ikram edildi. Yemekten sonra Efendimiz, bir eliyle Hz. Ali'yi, diğer eliyle de Hz. Fatıma'yı tutarak evlerine götürdü. Fatıma'yı bağrına bastı Daha sonra şu tatlı öğüdü verdi: -Kızım, evimizden çıkıp, başka bir eve, ülfet etmediğin bir kimseye gidiyorsun. Sen kocana yer ol ki, o sana gök olsun! Sen ona hizmetçi ol ki, o sana köle olsun! Kocana yumuşak davran! Öfkeli hallerinde sessizce yanından kayboluver. Öfkesi geçinceye kadar ona görünme! Ağzını ve kulağını muhafaza et! Kocan sana fena söylerse, söylediklerini duyma ve sakın karşılık verme! Ona karşı gelme! Daima senden güzel söz işitsin, güler yüz görsün. Bu suretle sana iyi gözle baksın. Sonra alnından öptü. Hazret-i Ali'ye teslim etti ve "Hanımın çok iyi bir hanımdır" buyurdu. Her ikisini de Allah'a emanet etti. Sonra mübarek eliyle kapının iki kanadını tuttu, bereket duası yaptı. Peygamberimiz Hz. Fatıma'yı evlendirdikten sonra da Bu konuda Hz.Peygamber (SAV): “En hayırlınız, aile- ondan kopmadı, ilişkileri azalmadı. Her sabah gider niz için hayırlı olandır. Bana gelince ben, aileme onları namaza kaldırırdı. Peygamberimiz bu taze yukarşı sizden en hayırlı olanınızım.” buyurmuştur. vaya çok önem veriyor; Müslümanların geleceğini bu yuvanın etkileyeceğini bilerek onları yönlendiriyor, Bir baba olarak Peygamberimiz eğitiyordu. Hz. Ali ve Hz. Fâtıma arasında işbölümünü bizzat kendisi yapmıştı. Ev işlerini kızına, Peygamberimiz her haliyle örnek bir babaydı. Özellikle kendi çocuk ve torunlarına çok düşkündü. Onlar dışarı işleri de Hz. Ali'ye vermişti. Kendisi de bu konuda zaten tam bir örnekti. Hz. Aişe annemiz, Peyiçin şefkatli bir baba, merhametli bir dedeydi. Kızı Fatıma ile arasında çok sıcak bir samimiyetlik vardı. gamberimizin evdeki halini anlatırken diyor ki: Onu kendinden bir parça olarak görür, gözü gibi ko"Herkes evinde ne yaparsa o da onu yapardı. Elrurdu. Hz. Fatıma, babasına çok düşkündü, bunun bisesini yamar, ayakkabılarını tamir eder, koyunların için de çok benzerdi. Simasıyla, oturuşuyla, kalkışıyla, sağar, kendi işini kendisi görürdü." ahlakı ve edebiyle, her yönüyle tam babasının kızıydı. Sayfa 11 MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 9 ŞEVVAL 1433 / EYLÜL 2012 ِ إِن ُكْم ْإ إِه ِك. ُ ُ Hanımlar Köşesi F.Betül Hanım herkese gösterir, bir ayet-i kerimede Allah Teala şöyle buyuruyor: Semuda gelince, onlara doğru yolu gösterdik Hanımların ve Genç kızların kendileri ama onlar kotülüğü doğru yola teröne sürdükleri veya başkaları tarafından cih ettiler" (Fussilet, 17) öne sürülen Bahaneler ve Şüphelerin Allah Teala her mükellef kuluna hak başlıcaları şunlardır: ve batıl arasında seçim yapabilme kabiliyeti vermiştir, eğer kul hür ira Allah beni Hidayete erdirmedi desi ile hak yolunu tercih ederse ardından "tevfik hidayeti" gelir. Hak Örtünmeyen kardeşlerimizden birçoğu Teala'nın şu sözünde de söylediği gibi da bu şüpheyi şu sözleriyle dile getirir- "Doğru yolu bulanlara gelince, Allah ler: Ben aslında hicabı tercih ederdim onların hidayetlerini artırır ve sakınfakat Allah henüz beni hidayetine ermalarını sağlar". (Muhammed, 17) dirmedi, bunun için dua ediyorum. Eğer kendi iradesi ile batılı tercih Bunu söyleyen kardeşimiz büyük bir ederse, sapıklığı artar ve Allah şu yanılgı içerisin-dedir. Bu kardeşimize sözünde de buyurduğu gibi onu "tevfik şöyle sormak lazım: Allah'ın seni hihidayetinden" mahrum eder. "De ki dayete erdirmediğini nereden biliyor- kim sapıklıkta ise çok merhametli olan sun? Yok, ben biliyorum diyorsa şu iki Allah ona mühlet versin" (Meryem, şıktan birine dahil demektir. 75) Bir diğer ayet-i kerimede ise şöyle 1. Gizli kitaptan gaybın ilmine vakıf buyurmuştur: Onlar yoldan sapınca olmuş ve oradan kendisinin de akı- Allah da kalplerini saptırmıştı (Saff,5) beti ateş olan şanssızlardan olduğunu öğrenmiştir. 2. Melek veyahut insan, bir mahIuk ona akibetini bildirmiştir ki 0 hidayete erdirilenlerden değildir. Her ikisine de verilecek cevap hayır olacağına göre bu kardeşimiz Allah'ın kendisini doğru yola iletmediğini nereden biliyor? Bu bir! Ikincisi ise Allah Teala'nın kitabında hidayetin iki türlü olduğunu beyan ediyor: Doğru yolu göstermek ve bu yolda muvaffak kılmak. Hidayetin bu çeşidine dair güzel bir Tesettürlü olmayan Müslüman Hanımlara…(3) misal: Bu tıpkı bir adres arayan adamın durumu gibidir. Adam gidip bir trafik polisine bu adresi sorar. Trafik polisi de ona önce şu caddeye gideceksin, sonra sağa sap, sonra da diğer sokağa sap. Önüne şu renk bir bina çıkacak, işte aradığın adresi orada bulacaksın. Şimdi bu adam iki tercih arasındadır. Ya polise inanıp verdiği talimat uyarınca hareket edecek ve böylece katettiği her mesafe ve attığı her adımda istediği adrese biraz daha yaklaşacak. Ya da polisin yaMuvaffak ederek hidayete ulaştırmak: lancı olduğunu söyleyip onun dediğiBu tek, eşi ve benzeri ortağı olmayan nin tam aksi istikametine gidecek ve Allah subhanehu ve Teala'ya mahböylece de her attığı adımda biraz sustur ve hakkın kalplerde sabitleşti- daha sapacaktır. Işte hidayetin ve rilmesi, günahlardan masumiyet, hak sapıklığın hikayesi budur. yolunda gidenlere yardım ve onIarı kararlı kılmak, imanı sevdirip kalpler- Hidayete Ulaşabilmek işin çaba Sarfet! de zenginleştirmek, küfür, sapıklık ve Allah’ın kanunu işte böyledir. Allahın isyandan nefret ettirmek suretiyledir. sünnetinde asla bir değişiklik bulaHidayetin bu çeşidi birincisinin ardın- mazsın. Allah’ın kanununda kesinlikle dan gelir. Çünkü Allah doğru yolu Doğru yolu göstererek hidayete ulaştırmak: Bunun manası hakka giden yolda rehberlik etmektir. Biz de beşer olarak buna iştirak ederiz. Allah Teala mükellef kullarına peygamberleri ve kitapIarı vasıtasıyla Hak yolunu ve batıl yolunu beyan eder ve peygamberler de kavimlerine bu yolu izah ederler. Davetçiler de insanlara bu yolu açıklarlar ve böylece herkes bu işe iştirak etmiş olur. Sayfa 12 MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 9 bir sapma da bulamazsın" (Fatır, 43) Allah’ın kanunu, ancak insan kendisini değiştirmeye başlarsa değişir. "Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah onlarda bulunanı değiştirmez" (Ra´d, 11) Hidayeti arzulayıp insanların kendisine dua etmesini isteyen bir kimseye gelince, kendisinin de bu konuda bazı fedakarlıklar yapması gerekir. Bu hususta Hz. Meryem bize bir örnektir: Yiyeceğe ihtiyacı vardı ve bir kadının içinde olabileceği en zor durumlardan biri olan doğum sancıları içerisindeydi. Allah subhanehu ve Teala ondan kuvvetli bir erkeğin bile tek başına gücünün yetme-yeceği bir şey yapmasını istedi. Ondan hurma ağacının dalını, dalın sağlamlığına ve sallamanın güçlüğüne rağmen sallamasını istedi. Allah Teala ona "Hurma dalını kendine doğru salla" (Meryem, 25) dediğinde 0 bunu yapamadı çünkü çok güçsüz bir haldeydi. Allah Tealanın ondan istediği ise hurmaya elini uzatarak buna vesile olması, Allahın değişim hakkındaki kanunun gerşekleşmesiydi ve netice olarak üzerine taze hurma dökülür (Meryem,25) Işte bu Allah Teala'nın değişiklik hakkındaki kanunudur. Hiçbir mü'min Allah Teala'nın evlerinden birinde Mekke-i Mükerreme olsa bile durup beklemesi uygun değildir. Orada oturup Allah'a ibadet eder, Allah'tan rızık taleb eder. Bu rızık kazanmaya vesile olacak birşeyler yapmazsa Allah ona icabet etmez. Allah’ın izniyle ulaşacağın hidayete vesile olacak işler yap. Doğru yola ulaşabilmek işin dua etmek, iyi arkadaşlar seçmek, Allah Teala'nın kitabını okuyarak ve uygulayarak sahiplenmek, zikr meclislerinde, dini konferanslarda bulunmak, dini kasetler dinlemek, imanla ilgili kitaplar okumak bunlardan bazılarıdır. Tabii bütün bunlardan önce de seni doğru yoldan uzaklaştıracak herşeyin terki gerekir. Kötü arkadaşlıklar, aşağılık dergiler okumak, gayri meşru ilişkilerini teşvik eden televizyon programları, filmIer izlemek, erkeklerle telefon görüşmeleri ve diğerleri gibi hidayete giden yoldan alıkoyan diğer faaliyetler ... ŞEVVAL 1433 / EYLÜL 2012 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r . Sohbetler/Düşünceler Misafir Kalemler edilebilecek olan değerlerin, imandan başka bir yolla, imandan başka bir yöntemle elde edilmesi mümkün müdür? Müslümanlar olarak karşılaştığımız bir olumsuzluk, İslam adına uyarıp-korkutmamız gereken insanları, karşılaştığımız bir musibet varsa, bir müslüman olarak öncelikle kendimi suçlamayı, kendimi sorgulamayı tercih cehennem ile değil de, açlık, kıtlık ve enflasyonla mı korkutacağız? ediyorum. Hata üstüne hata yapması her an mümkün Böyle bir yol, böyle bir yöntem, şeytanın yolu, şeytanın olabilen bir müsiüman olarak, karşılaşılan bu olumsuzluk veya bu musibette kendi hatamı, kendi yanlışımı, daha yöntemi değil mi? İnsanları açlık, kıtlık ve fakirlikle korkutan lanetli doğrusu kendi payımı bulmaya çalışıyorum. yaratık, şeytan aleyhillanenin ta kendisi değil mi? Tabi ki bir özeleştiri oluyor bu!. İslam adına uyarıp-müjdelememiz gereken insanları, cennet ile değil de, dünyevi bolluk ve refah ile mi Geçenlerde okuduğum bir fıkra, yine kendime yömüjdeleyeceğiz? nelmeme, yine kendimi eleştirmeme neden oldu. Fıkra Korkutmak için cehennem azabı, müjdelemek için cennet şöyleydi; Elektrik tamiratıyla uğraşan bir dükkanın telefonu çalar. nimetleri yetmiyor mu? Yazıklar olsun, binlerce kez yazıklar olsun ki yetmiyor!. Telefonu açan ustabaşı, iki gün önce bildirilen zil Hatta yetip yetmemek bir yana, ilgi bile duyul-muyor!. tamiratının yapılmadığını ve söz konusu evde zillerin Nitekim müslümanım diyenlere çalmadığını öğrenir. Bu tamiratı dahi cennet ve cehennemden yapması için gönderdiği çırağı bahsetmeye kalkıştığım zamanlar, azarlayarak, zili neden tamir İlgiden ve heyecandan uzak etmediğini sorar. Çırak ise bu gözlerle yüzüme bakıyorlar!. azarı haksız bularak şöyle cevap verir. Sanki bunlara, bu nefes alan Usta beni niye azarlıyorsun!. canlılara değil de, kabirdekilere Ben tamirat için o eve gittim, konuşuyor, kabirdekilere talkın evin zilini uzun uzun çaldım, veriyorum!. kimse kapıyı açmayınca ben de geri döndüm!. Bu fıkrayı Oysa daha önceleri böyle okuyunca, çırağın acemiliğine değildi!. benzer bir acemiliğin, kendimde Cehennem denilince kalplere bulunup bulunmadığını cehennem korkusu, cennet düşündüm!. denilince gözlere cennet arzusu temas edebi-liyordu. Bu Müslümanların bazı ortak sorunlarını değerlendirirken, kısmi temas ile gözler aralanıyor, bu kısmi temas ile kalpler titreşebiliyordu. birçok sorunun iman zafiyetinden kaynaklandığını Ancak kalpler katılaşmayı başladı!. belirtiyor ve yine bu müslümanları imani düzlemde muhatap alarak, iman boyutundan dürtmeye uğraşıyordum!. Hak ile yumuşamasına rağmen bu hakkın gereğini Kalplerin katılaşmasından söz ediyor fakat yine de yapmayan kalpler, dünyevi kaygHarla kararmaya, nefsi yumuşacık parmaklarımla bu kalplere dokunmaya yönelişlerle katılaşmaya başlamıştı!. çalışıyordum!. Acabe ben de, fıkrada zikredilen acemi zil tamircisi gibi Bir erozyon yaşanıyordu!. Bu erozyon, toprak veya kültür miydim? değil, iman erozyonuydu!. Toprak kaybından çok daha Bozuk olduğunu söylediğim zili tamir etmek için, yine önemli olan bu iman kayması, bu iman kaybı, bir insan bozuk olan zile mi basıyordum? İyi ama başka ne yapabilirim ki! Kapıları tokmaklar gibi, için değerli olan herşeyin kaybı demekti!. Çünkü kalıcı olan bütün değerler, kalıcı olan bütün güzellikler, iman kafaları tokmaklamaya mı kalkışayım? ile başlayıp, iman ile gelişen değerler, iman ile gelişen Yoksa akıllı birer insan olarak sadece ve sadece akılları güzelliklerdi. mı muhatap alacağız!. İyi ama, kalpleri gözardı ederek sadece akılları muhatap Kendisine vuran dalgalarla taşını ve toprağını yitiren dağlar nasıl ki dümdüz oluyorlarsa, dağ gibi almak, başlı başına bir akılsızlık, başlı başına bir fikirmüslümanlar da bu iman erozyonuyla dümdüz sizlik değil midir? oluyorlardı!. Sadece ve sadece imanla anlaşılacak, imanla elde İman Erozyonu Sayfa 13 MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 9 ŞEVVAL 1433 / EYLÜL 2012 ِ إِن ُكْم ْإ إِه ِك. ُ ُ Mizah Köşesi Aşağıdaki kelimelerin manalarını Bulmacamızda bulmaya çalışalım: Ses, Korkutucu, Saldırı, Eski bir ölçü birimi, Sataşan, Yakınlaşma, Zararlı, Haşereler, Çeşitli, İncir BİLMECE Kayserili, trende yolculuk etmekte... Karşısında oturan zatla tanışır. Dereden tepeden konuşurlarken: - "Gel seninle birbirimize bilmece soralım" der. "Önce ben sorayım; bilirsen ben sana bin lira veririm. Bilemezsen 10 bin liranı alırım. Sonra sen bana sorarsın; bilirsem 10 bin liranı alırım, bilemezsem bin lira veririm." - "Tamam" der adam; "sor bakalım" - Söyle öyleyse: Üç ayaklı hayvan nerde yaşar? Öteki yolcu düşünür, bilemez: - Al 10 bin lirayı. Şimdi ben de sana aynı soruyu soruyorum: Üç ayaklı hayvan nerde yaşar? Kayserili, hiç düşünmeden, aldığı 10 bin liranın bin lirasını geri verir: Al şu bin lirayı. Ben de bilmiyorum. ——————————— ———————————— 4+4+4= Kemalist PEYGAMBERİ KİM Nasreddin Hoca bir gün Timur'un adamlarından birine sormuş: - "Sen hangi mezheptensin?" Adam elini göğsüne koyarak: - "Emir Timur!", demiş. Oradaki bir başkası: - "Hoca Efendi, bir de peygamberini sor bakalım", demiş. Hoca Efendi- "Gerek yok", demiş. "İmamı Topal Timur olursa, Peygamberi de kesinlikle Barbar Cengizdir." Sada, Dehşetli, Hücum, Arşın, Musallat, Tekarrüb, Muzır, Haşerat, Muhtelif, Yemiş Sayfa 14 MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 9 ŞEVVAL 1433 / EYLÜL 2012 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r . Basından Seçmeler Alkol satışlarında patlama var Türkiye, alkol ve rakı kartelleri için çok rahat bir şekilde reklam yapılabilir bir alan haline geldi. Gazetelerdeki içki reklamları alkol patlamasına neden oldu. Reklamlar özellikle öğrenci ve gençleri etkiliyor. 2003'te 500 milyon litre olan alkollü içki satışları 7 yılda 1 milyar 902 milyon litreye ulaştı. Türkiye'de alkol reklamlarının serbest olması tüketimi teşvik ediyor. Türkiye, alkol ve rakı kartelleri için çok rahat bir şekilde reklam yapılabilir bir alan haline geldi. Gazetelerdeki içki reklamları alkol patlamasına neden oldu. Araştırmalar, reklamların özellikle öğrenci ve gençleri alkole yönlendirdiğini ortaya koyuyor. 2003'te 500 milyon litre olan alkollü içki satışları 7 yılda 1 milyar 902 milyon litreye ulaştı. Türkiye'de alkol reklamlarının serbest olması tüketimi teşvik ediyor. Türkiye, alkol ve rakı kartelleri için çok rahat bir şekilde reklam yapılabilir bir alan haline geldi. Gazetelerdeki içki reklamları alkol patlamasına neden oldu. Araştırmalar, reklamların özellikle öğrenci ve gençleri bu alkole yönlendirdiğini ortaya koyuyor. Nitekim Tüketiciler Birliği'nin yaptığı araştırma, Türkiye'de İçki tüketiminin 11'e kadar düştüğünü ortaya koydu. Aynı araştırmaya göre ortaöğretimde alkol kullanımı yüzde 50 düzeyinde çıkarken, üniversiteliler arasında bu oran yüzde 50'yi de aşmış durumda. Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu'nun yıllara göre alkol tüketim raporları ise, reklamların etkisini açıkça ortaya koyuyor. Sözkonusu araştırmaya göre 2003 yılında 505 milyon litre alkollü içki satılırken, 2010 yılına kadar geçen 7 yıl içinde bu rakam 1 milyar 902 milyon litreye ulaştı. Alkol firmaları gazetelerde serbestçe reklam yapmakla kalmıyor, açıkça yasak olan televizyon reklamları için de çeşitli görsel hilelere başvuruyor. Dramatik hikayelerle milyonları ekrana bağlayan dizilerde, içki sahneleri ile alkol tüketimini eşik altı reklam yaparak milyonlarca genç izleyicinin bilinç altına yerleştiriyor. ————————— Hz. Muhammed’e hakaretler içeren ve protesto gösterilerine yol açan ’Müslümanların Masumiyeti’ adlı filmin yapımcısı Sam Bacile, filmi ’provokatif bir siyasi tutum’ için yaptığını itiraf etti. Mısır'da, ABD'nin Kahire Büyükelçiliği çevresinde, Hazreti Muhammed'e hakaret içeren filme tepki olarak yapılan gösterilerin daha da büyüme ihtimaline karşı güvenlik önlemleri artırıldı. Hürriyet ve Adalet Partisi (HAP), Amerika'da yaşayan Kıptiler tarafından çekilen ve Hz. Peygamber'e hakaret içeren filmin yapımcılarının yargılanması talebinde bulundu. Yaklaşık 3 bin Mısırlı dün Kahire'deki Amerikan Büyükelçiliği önünde filmin yayınlanmasına tepki olarak gösteri düzenlemişti. Libya'da filmi protesto eden bir grup ABD'de gösterime girecek filmin Hz. Peygamber'e hakaret içerdiği gerekçesiyle, Bingazi'deki ABD Konsolosluğu'nun önünde toplanarak Amerika aleyhine sloganlar atmıştı. Hıristiyan aktivistlerden gösteriye destek Mısır'daki Kıpti Hıristiyan aktivistler de Kahire'deki Amerikan Büyükelçiliği önünde düzenlenecek gösteriye katılacaklarını açıkladı. Gösteriye İnsan Hakları ve Kalkınma Birliği Merkezi Basın Sözcüsü Victor Necib, Nur Partisi, Selefi Davet Hareketi ve diğer partiler de katılacak. Filmin amacı Müslümanları kızdırmak Amerika'daki Ortadoğu Özgürlükler Forumu Direktörü Mecdi Halil, ''Bu filmi Kıptiler değil Amerikalılar çekti. Ayrıca Moris Sadık bu filmle Müslümanları kızdırmaya çalışıyor'' dedi. Evangelist Kilisesi Papazı Rafet Fikri, yaptığı açıklamada ''Kilisemiz 'bir grup cahilin' Hristiyan inancıyla bağdaşmayan utanç verici fiillerini kınamaktadır'' ifadelerini kullandı. —————————Erdoğan: Arabulucular boşuna yorulmasın Libya'daki ABD elçisine yönelik saldırıyı kınayan Başbakan Erdoğan, İsrail ile Türkiye arasında arabuluculuk yapmak isteyenlere "boşuna yorulmayın" dedi Başbakan Erdoğan, Libya'da Hz. Peygambere hakaret filmi sonrası çıkan olaylarla ilgili ilk kez konuştu. Erdoğan, ABD Büyükelçisinin öldürülmesini kınadı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Türkiye-İsrail ilişkilerinin Hz. Muhammed'e hakaretler içeren ve protesto gösterilerine yol normalleştirilmesine yönelik arabuluculuk gayretlerine ilişkin; ''İsrail ile ilgili bizi bugüne kadar arayarak bizimle bu konuda açan 'Müslümanların Masumiyeti' adlı filmin yapımcısı Sam görüşmek isteyenlere verdiğimiz cevap bellidir. Birincisi Bacile, filmi 'provokatif bir siyasi tutum' için yaptığını itiraf özürdür, ikincisi tazminattır, üçüncüsü Filistin'de ambargonun etti. Filmin yapımcısı ve yönetmeni İsrail asıllı Amerikan vatandaşı kaldırılmasıdır. Bunlardan herhangi birisi olmadığı sürece normalleşmenin olması mümkün değildir. Eğer bu üçünü Sam Bacile, Amerikan Wall Street Journal gazetesine verdiği garantiye, sağlama alacak varsa arabulucuya biz 'evet' deriz. demeçte, '' İslam kanserdir, Müslümanlar da yok edilmesi gereken böceklerdir. Bu film ile İslam'ın nefret içerikli bir din Yoksa arabulucuların yorulmasına gerek yok'' dedi. Erdoğan; ''Şartlarımız belli kabul edilmediği sürece olduğunu göstereceğim'' ifadelerini kullandı. normalleşme mümkün değildir. Şartlarımızı sağlama alacak ''Bu film için 100 İsrailli bağışçıdan 5 milyon dolar aldım ve arabuluculara evet deriz yoksa arabulucular yorulmasın'' diye filmi İsrail için yaptım'' diyen Sam Bacile, ABD'nin Florida eyaletinde Kur'an-ı Kerim yakan rahip Terry Jones'dan destek konuştu. ABD büyükelçisinin öldürülmesiyle ilgili olarak, ''Bu olay aldığını söyledi. Libya'daki demokratik dönüşüme yönelik atılan adımları Bacile, filmin fragmanının Temmuz başında verdiğini engellemeyecektir'' diyen Başbakan Erdoğan şöyle devam etti: kaydederek, filmin Twitter'da eski aktörlerin konuyu ele ''ABD büyükelçisi ve üç görevlisinin öldürülmesi konusu çok almasıyla gündeme geldiğini söyledi. Bacile'in tepkilerin kaygı verici. Ve bunu şiddetle kınıyorum. Diplomatları hedef ardından saklandığı bildirildi. Filmin kampanyasını Kaliforniya'da yaşayan Müslüman karşıtı alan bu tür saldırıları, en sert şekilde nefretle kınıyorum. Terörle mücadelenin her zaman yanında olduk. Zira şu anda tutumuyla bilinen Kıpti Moris Sadek'in yaptığı belirtiliyor. terörle mücadele içerisinde olan bir ülkeyiz. Bunun ne demek Filme tepkiler büyüyor olduğunu çok iyi biliriz.'' Sayfa 15 MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 9 ŞEVVAL 1433 / EYLÜL 2012