> 85 İnceleme Türkiye’nin Ortadoğu’da yaptığı serbest ticaret anlaşmalarının altyapısını, Gümrük Birliği ve Avrupa-Akdeniz ortaklığı oluşturuyor. İnceleme > Serah KEKEÇ ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Doktora Adayı DTM Dış Ticaret Uzmanı TÜRKİYE’NİN AVRUPA-AKDENİZ ORTAKLARI İLE SERBEST TİCARET ANLAŞMALARI Turkey’s Euro-Mediterranean Partners and the Free Trade Agreements Abstract Turkey has signed 27 free trade agreements (FTAs), 14 of which are currently in force. The majority of these FTAs are concluded with the Mediterranean and Middle Eastern partners under the context of Euro-Mediterranean Partnership (EMP). Although Turkey has not been politically very enthusiastic about the EMP from its inception, it actively participated to the process of creation of free trade area through the network of preferential trade agreements. While the basic rationale in FTA negotiations is expectation for economic gains, Turkey’s negotiation agenda particularly with the Mediterranean and Middle Eastern partners has never been independent of its general foreign policy towards the region. In this framework, the aim of this article is to analyze the context in which Turkish decision-makers initiate and conclude FTA negotiations with the Mediterranean and Middle Eastern partner countries as well as the economic implications of these agreements for Turkey. Ortadoğu Analiz Aralık’10 Cilt 2 - Sayı 24 > 86 İnceleme Kasım ayının son günlerinde Başbakan Erdoğan’ın Lübnan’a gerçekleştirdiği çalışma ziyareti kapsamında, iki ülke arasında bir Serbest Ticaret Alanı oluşturulmasını öngören Ortaklık Anlaşması Devlet Bakanı Zafer Çağlayan ile Lübnanlı muhatabı tarafından imzalandı. Bu Anlaşma ile Türkiye, Cezayir dışındaki tüm Avrupa-Akdeniz ülkeleri ile serbest ticaret anlaşmalarını tamamlamış bulunmaktadır. Ayrıca Temmuz ayında Lübnan, Ürdün ve Suriye ile imzalanan deklarasyonda1 zikredilen uzun vadeli stratejik ortaklığın geliştirilmesi ve ekonomik entegrasyona doğru ilerlenmesi hedefine yönelik de büyük bir adım atılmıştır. Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasında 1995 yılında tesis edilen Gümrük Birliği, Türkiye’nin Birliğin ticaret politikalarını üstlenme zorunluluğunu da beraberinde getirmektedir. Bu kapsamda, Türkiye tarafından Birliğin tercihli ticaret anlaşmalarını da kapsayan tercihli rejimi peyderpey üstlenilmektedir. Gümrük Birliği’nin oluşturulmasından bu yana, Türkiye tarafından 27 serbest ticaret anlaşması (STA) imzalanmış olup, yürürlükte bulunan 14 anlaşmanın önemli bir kısmı Avrupa-Akdeniz Ortaklığı kapsamında Akdeniz ve Ortadoğu ülkeleri ile imzalanmıştır. Türkiye, Avrupa Birliği’nin Akdeniz havzasına yönelik olarak oluşturduğu Avrupa-Akdeniz Ortaklığı’na ilk yıllarda bilinçli olarak siyasi bir heves göstermemekle birlikte, oluşumun tercihli ticaret anlaşmaları vasıtasıyla Akdeniz’de bir serbest ticaret alanı yaratmayı hedefleyen ekonomik ayağına aktif bir biçimde katılım sağlamıştır. şişleri Bakanları Konferansı’nda kabul edilen “Barselona Deklarasyonu”yla Avrupa Birliği’nin Akdeniz’in diğer kıyısındaki güney ülkeleri ile ilişkilerini düzenleyen bugüne kadarki en kapsamlı politikası olan Avrupa-Akdeniz Ortaklığı2 oluşturulmuştur. Birlik, Barselona Süreci olarak da adlandırılan Ortaklık vasıtasıyla Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesi ülkeleri ile ilişkilerine siyasi-güvenlik, ekonomik ve kültürel boyutlarıyla daha sistematik bir nitelik kazandırmayı amaçlamıştır. Bu kapsamda, Akdeniz Bölgesini jeopolitik, stratejik ve ekonomik bir bölge olarak tanımlayan Avrupa-Akdeniz Ortaklığı, birbiri ile ilişkili üç ayak üzerine kuruludur: Siyasi ve Güvenlik Ortaklığı, Ekonomik ve Finansal Ortaklık ve Sosyal ve Kültürel Ortaklık.3 Avrupa-Akdeniz Ortaklığı her ne kadar Avrupa’nın güvenlik kaygıları sonucunda inşa edilmiş olsa da, ekonomik rasyonel üzerine kuruludur. Zira Akdeniz’in çevresinde AB için barış ve istikrarın oluşturulması ve korunmasının ancak bölgede bir refah alanının yaratılmasıyla mümkün olacağı inancı Barselona Süreci’nin çıkış noktasıdır. Bu itibarla, Birlik, Ekonomik ve Finansal Ortaklık ayağıyla, Akdeniz’in güneyinin sosyo-ekonomik gelişimi için kuzey-güney ve güney-güney arasında ekonomik ve ticari bütünleşmeyi hedeflemektedir. Bu doğrultuda, Barselona Deklarasyonu ile Akdeniz Havzasında, 2010 yılına kadar Avrupa-Akdeniz Serbest Ticaret Alanı’nın oluşturulması öngörülmüştür. Barselona Süreci ve Avrupa-Akdeniz Serbest Ticaret Alanının Oluşturulması 2010 yılında oluşturulması kararlaştırılan Serbest Ticaret Alanı, Birlik ve güney ülkeleri ile güney ülkelerinin kendi aralarında imzalayacağı serbest ticaret anlaşmaları ağı vasıtasıyla oluşturulabilecek ve bu alanda, sanayi ürünleri herhangi bir tarife ve tarife dışı engel olmaksızın serbest dolaşabilecek, tarım ürünleri ticareti de tarafların tarım politikaları izin verdiği ölçüde karşılıklı tercihli Pazar erişimi çerçevesinde tedrici olarak serbestleştirilecekti. Bunun yanı sıra Deklarasyon’da, iş kurma hakkı, hizmetler ticareti ve sermayenin dolaşımı gibi ticaretle ilişkili birçok alanda tedrici serbestleşme öngörülmüştür.4 27–28 Kasım 1995 tarihli Avrupa-Akdeniz Dı- Serbest ticaret anlaşmaları ağıyla 2010 yılında Serbest ticaret anlaşması akdedilmesinde başat motivasyon ekonomik fayda kazanılması olmakla birlikte, Türkiye’nin Akdeniz ve Ortadoğu ülkeleri ile STA müzakereleri söz konusu bölgeye yönelik genel dış politikasından bağımsız olmamıştır. Bu kapsamda çalışmada, anılan ülkelerle akdedilen STA’ların ekonomik etkilerinin yanı sıra, anlaşmaların imzalanış süreçlerinin genel dış politika oluşumu çerçevesinde bir incelemesi de yapılacaktır. Ortadoğu Analiz Aralık’10 Cilt 2 - Sayı 24 > 87 İnceleme Katılım müzakereleri ile olumlu yönde bir değişim gösteren Türkiye dış politikasında Avrupa’nın bir parçası olarak bölgesel kimliği güçlenirken, bu değişim Ortadoğu başta olmak üzere Türkiye’nin çevresine yönelik politikalarında da elini güçlendirmektedir. Akdeniz’de serbest ticaret alanı oluşturulması hedefinin içinde bulunduğumuz dönem itibariyle gerçekleşemeyecek olduğu açık olmakla birlikte, Ortaklığın Akdeniz havzasında özellikle güvenlik ve istikrar alanı oluşturulması gibi diğer hedefleri göz önünde bulundurulduğunda gelinen aşama azımsanamayacak bir başarıdır. Bu döneme kadar, Avrupa Birliği Suriye dışında tüm bölge ülkeleriyle tercihli ticaret anlaşmalarını akdetmiştir.5 Güney ülkelerinden Fas, Tunus, Mısır ve Ürdün 2004 yılında imzaladıkları Agadir Anlaşması ile diğer Akdeniz ülkelerinin katılımına da açık olarak kendi aralarında bir serbest ticaret alanı oluşturma kararı almışlardır. Türkiye’nin Avrupa-Akdeniz Ortaklığı’na Katılımı Türkiye Barselona Sürecinin başlangıcından bu yana Sürece katılım sağlamış olmakla birlikte, ilk yıllarda düşük siyasi bir profil sergilemiştir. Magrib ve Maşrık ülkeleri ile “Güney Ortaklar” grubuna dahil edilmek istenen Türkiye sürece bilinçli olarak isteksiz bir destek göstermeyi tercih etmiştir.6 Birliğe katılım sürecindeki Kıbrıs ve Malta’nın da güney ortak olarak Sürece dahil edilmesine rağmen, Türkiye’nin uzun yıllara dayanan AB üyelik isteği ve diğer ülkelere kıyasla daha tartışmalı olan başvuru deneyimi, tam üyelik hedefine alternatif olabilecek herhangi bir oluşuma karşı daha hassas bir tepki oluşturmasına neden olmuştur. Türkiye karar alıcıları için, AB ile ilişkilerin kabul edilebilir tek platformu tam üyelik perspektifi olan katılım süreciydi ve ilişkilerin başka mecralara doğru şekillenmesine sebep olacak tüm inisiyatifler baştan kabul edilemezdi. Diğer bir deyişle, Türkiye’nin potansiyel AB aday ülke yerine Akdenizli bir ortak ülke konumuna düşürülmek kaygısı Sürece yönelik politikalarında belirleyici olmuştur. Ancak yine de dış politika gündeminde bir öncelik tanımasa da Türkiye Avrupa-Akdeniz Ortaklığı’nın dışında kalmamıştır. Diğer taraftan, genel olarak çevresindeki bölgesel işbirliği inisiyatiflerine olumlu yaklaşan Türkiye’nin 1990’lardaki Akdeniz algılaması Avrupa Birliği’nin yaklaşımından oldukça farklıydı. Akdeniz bölgesinde, ülkenin birincil ulusal çıkarlarına etki eden ve bu sebeple Barselona Süreci kapsamında değerlendirilemeyecek, özel olarak politika belirlenmesi gereken alanlar mevcuttu. Yunanistan, Kıbrıs ve Suriye ile ilişkiler ve Arap-İsrail Sorunu dönemin Türk dış politikasında bölgeye yönelik en önemli meselelerdi ve Türkiye bu sorunları Avrupa-Akdeniz Ortaklığı’nın çok taraflı platformu yerine ikili ilişkileri kapsamında ele almayı tercih ediyordu. Öte yandan, Birliğin aksine, Akdeniz’in doğusundan farklı olarak Magrib ülkeleri Türkiye’nin ulusal çıkarlarına yönelik herhangi bir tehdit oluşturmadığından ülkenin dış politikasında öncelikli bir bölge olarak görülmemekteydi.7 Tüm bu sebeplerle Türkiye Sürece siyasi olarak önem atfetmese de, ekonomik ayağına, özellikle serbest ticaret anlaşmaları ağıyla bir Serbest Ticaret Alanı oluşturulması hedefine aktif bir biçimde katılım sağlamıştır. Gümrük Birliğinden kaynaklanan yasal zorunluluğunun yanı sıra, Türkiye’nin dış ticaretindeki bölgesel perspektifi bu yaklaşımında etkili olmuştur. Avrupa pazarına yoğunlaşmanın aksine ticaret partnerlerini çeşitlendirmeyi hedefleyen Türkiye, 2000 yılında Komşu ve Çevre Ülkeler ve 2003 yılında Afrika Ülkelerine yönelik Ticareti Geliştirme Stratejilerini8 uygulamaya koymuştur. Avrupa-Akdeniz Ortaklığı’nın dokuz güney ülkesi anılan ticaret Ortadoğu Analiz Aralık’10 Cilt 2 - Sayı 24 > 88 İnceleme Barselona Süreci’nin güney ortaklarıyla yapılan serbest ticaret anlaşmaları, Türkiye’nin Ortadoğu ve Akdeniz politikasının önemli bir boyutunu oluşturuyor. stratejileri kapsamında yer aldığından ülkenin dış ekonomik politika yapıcıları Süreç kapsamında bu ülkelerle serbest ticaret anlaşmaları imzalamak yönünde büyük kararlılık göstermiştir. Türkiye’nin STA’larının Yasal Mesnedi: Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği 1995 yılında Avrupa Birliği ile tesis edilen Gümrük Birliği ile Türkiye dış ticaret rejimi önemli bir değişim ve dönüşüm yaşamıştır. Gümrük Birliğini oluşturan 1/95 sayılı AT-Türkiye Ortaklık Konseyi Kararı’nın 16. Maddesi, Türkiye tarafından AB’nin ticaret politikasını uyumlaştırmayı ve bu kapsamda otonom rejimleri ile üçüncü ülkelerle tercihli anlaşmalarını da kapsayacak şekilde Birliğin tercihli gümrük rejiminin üstlenilmesini hükmetmektedir.9 Gümrük Birliği’nden kaynaklanan bu yasal çerçevede, Türkiye ticaret politikalarını Ortak Gümrük Tarifesi (OGT), Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi (GTS) ve tercihli ticaret rejimini kapsayacak şekilde Birliğin politikaları ile uyumlaştırmaktadır.10 Bu uyum süreci, Türkiye’nin 1980 sonrası dönemde başlattığı ticareti serbestleştirme politikalarına ivme katmıştır. 24 Ocak 1980 kararları ile Türkiye ithal ikameci politikaları terk ederek ihracat odaklı büyüme stratejisi ile dünya ekonomisine açılmıştır. 1970’lerin sonlarında yaşanan ödemeler dengesi krizlerinin ardından, ülkede ihracatın doğrudan ve dolaylı olarak desteklenmesi ve ithalat kısıtlamalarını Ortadoğu Analiz Aralık’10 Cilt 2 - Sayı 24 > 89 İnceleme Sıfır Sorun Politikası olarak adlandırılan ve bu ülkelerle iyi komşuluk ilişkileri kurulmasını öngören yeni paradigma çerçevesinde, Türkiye’nin siyasi dış politikası ekonomik ilişkilerin güçlendirilmesi ile takviye edilirken, bu dönüşüm Türkiye ekonomi bürokrasi ve iş dünyasına da önemli fırsatlar ve sorumluluklar doğurmaktadır. ortadan kaldıran politikalar benimsenerek hızlı bir serbestleşme programı hayata geçirilmiştir. Bunun yanı sıra, 1989 yılında sermaye hareketlerinin serbestleşmesi ile ülkenin dünya ekonomisi ile bütünleşmesi güçlendirilmiştir.11 Bu itibarla, AB ile tesis edilen Gümrük Birliği ve bu çerçevede Birliğin ticaret politikalarının peyder pey üstlenilmesi ülkenin hâlihazırda başlamış olan ekonomik liberalleşmesi ve dünya ekonomisi ile bütünleşmesini güçlendirmiştir. Bu çerçevede, Gümrük Birliği yükümlülükleri ve ulusal çıkarları doğrultusunda Türkiye dış ticaret politikası yapıcıları tarafından aktif bir serbest ticaret anlaşmaları müzakere süreci başlatılmıştır. 1 Nisan 1992 yılında yürürlüğe giren Türkiye-EFTA12 Ülkeleri Anlaşması Gümrük Birliğinin tesisinden önce Birliğin tercihli gümrük rejimine uyum kapsamında atılmış ilk önemli adımdır. Müteakiben, ilk STA’lar 1998–2000 yılları arasında 3 yıllık bir dönemde Merkez ve Doğu Avrupa ülkeleri (MDAÜ) ile imzalanmıştır.13 1990’ların başında Birlik ile MDAÜ’ler arasında imzalanan Avrupa Anlaşmaları ile özel bir rejim oluşturulması sebebiyle, Türkiye tarafından AB’nin potansiyel yeni üye ülkeleri ile STA’lar akdedilerek tercihli ticaret rejimleri tesis edilmiştir. Bu on MDAÜ ile ülkemiz arasındaki STA’lar anılan ülkelerin 2004 ve 2007 yıllarında Birliğe katılması neticesinde fesh edilmiştir. Diğer taraftan, İstikrar ve Ortaklık Süreci kapsamında AB’nin Batı Balkan ülkeleri14 ile imzaladığı anlaşmalara uygun olarak, Türkiye tarafından üçü 1999–2002 yılları arasında, diğer üçü geçtiğimiz yıllarda imzalanan toplam altı STA akdedilmiştir. Türkiye’nin bölgeye yönelik köklü tarihi ve sosyal ilişkilerinin yanı sıra tica- ret ve yatırım çıkarları da Balkan bölgesinin dış politikadaki önemini artırmış ve bu kapsamda STA’ların müzakere sürecini etkilemiştir. Çalışmanın devamında detaylı olarak ele alınacak Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri ile imzalanan STA’ların yanı sıra, AB’nin bölgesel ticaret anlaşmaları için 2006 yılındaki politika değişikliği ile dünyanın birçok bölgesine yönelik başlattığı aktif STA müzakerelerine paralel olarak, ülkemiz tarafından da Ukrayna, Güney Kore, Kanada, Afrika-Karayip-Pasifik (AKP) ülkeleri, ASEAN, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK), ANDEAN ve MERCOSUR gibi birçok ülke ve ülke grubuna yönelik tercihli ticaret anlaşması imzalanması politikaları hız kazanmıştır. Türkiye’nin Akdeniz Ülkeleri ile STA’ları ve Ekonomik Etkileri Barselona Süreci kapsamında güney ortakları ile Ortaklık Anlaşması müzakere etme yetkisi Avrupa Komisyonu’na 1995 yılında sağlanmış olup, Komisyon tarafından Suriye haricinde bu ülkeler ile anlaşmalar 2 ila 7 yıl arasında bir zaman aralığında müzakere edilerek akdedilmiştir. Çoğunlukla 2000’li yılların başında yürürlüğe giren bu anlaşmalar ile 1970’lerin İlk Kuşak Ticaret Anlaşmaları ile güney ülkelerine hâlihazırda sağlanmış olan Avrupa pazarına tercihli erişim imkânı güney ülkelerin AB lehine ticaretteki tarife ve diğer engelleri kaldırması ile karşılıklı liberalizasyona dönüştürülmüştür. Bu itibarla, Avrupalı ihracatçılar özellikle sanayi ürünlerinde Akdeniz’in diğer yakasındaki pazarlarda önemli avantajlar kazanmış ve bu durum Avrupa lehine ciddi bir ticaret sapması yaratarak üçüncü ülkeler için Akdeniz’de rekabeti bozucu bir etki doğurmuştur. Akdeniz pazarlarında payını kaybetme endişeyi Ortadoğu Analiz Aralık’10 Cilt 2 - Sayı 24 > 90 İnceleme kabet gücü değildi. 1990’ların başından itibaren Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler iki ülkenin Ortadoğu’daki ortak güvenlik çıkarları doğrultusunda güçlenmekteydi. Özellikle Suriye’den kaynaklanan güvenlik tehdidi algılaması o dönemde İsrail ve Türkiye arasındaki yakınlaşmanın en temel sebebidir. Jeopolitik şartların yanı sıra Arap-İsrail Barış Görüşmelerinin başarıyla ilerlemesi de Türkiye-İsrail ilişkilerinin stratejik ortaklığa dönüşmesine katkı sağlamıştır.15 Bu dönemde, iki ülke arasında STA’nın yanı sıra bir dizi ekonomik, askeri ve eğitim anlaşmaları da imzalanmıştır. Nitekim iki ülke arasındaki ticari ilişkiler de STA’nın yürürlüğe girişinin ertesinde gözle görülür şekilde artmıştır. Türkiye’nin İsrail’e ihracatı anlaşmanın yürürlüğe girişinin hemen ertesinde yüzde 54 oranında artarken, ithalatı yüzde 21 oranında yükselmiştir. İki ülke arasında 1997 yılında 624 milyon dolar olan ikili ticaret hacmi ise 2009 yılında 2,6 milyar dolara ulaşmıştır. Türkiye, Akdeniz ve Ortadoğu ekonomileriyle ilişkilerini derinleştirmek istiyor. ile, Türkiye de güney ülkeleri ile STA akdetmeye yönelik olarak müzakereleri başlatmıştır. Üstelik AB ile oluşturulan Gümrük Birliği’nden dolayı Türkiye Akdeniz ülkelerinin Birlik üzerinden sanayi ürünlerinde ihracatına açık hale gelmekteydi. Ancak, İsrail haricinde güney ülkeleri Türkiye ile tarifelerin sıfırlanacağı bir anlaşmanın müzakeresine derhal başlanması için gönüllü davranmıyorlardı. Ayrıca, Türkiye’nin Birliğin tercihli rejimini üstlenmesini öngören yasal gerekliliğin aksine, AB ile güney ortaklar arasındaki Ortaklık Anlaşmaları Türkiye ile bir STA imzalanmasına ilişkin yasal bir zorunluluk getirmiyordu. Bu ülkeler için tek motivasyon özellikle tarım ürünlerinde olmak üzere azami ticari imtiyazın sağlanmasıydı ki, bu da müzakerelerin çetin ve uzun sürmesine sebep olmuştur. İstisnai olarak İsrail ile müzakereler 1994 yılında başlatılmış ve 1996 yılında imzalanan STA bir yıl sonra yürürlüğe girmiştir. İsrailli karar alıcıların Türkiye ile STA imzalama sürecini kolaylaştıran tek faktör İsrail ekonomisinin re- Filistin ile 2004 yılında imzalanan ve 2005 yılında yürürlüğe giren STA ise büyük oranda Filistin ekonomisinin özel şartları doğrultusunda hazırlanmıştır. Türkiye’nin geleneksel STA formatından farklı olarak, Anlaşma Filistin halkının refahı ve barışın temini için ekonomik ve teknik yardımları da içermektedir. Sanayi ürünlerinde tarifeler karşılıklı olarak kaldırılırken, tarım ürünlerinde taraflar arasında herhangi bir taviz alışverişi yapılmamıştır. Diğer taraftan, Magrib ülkeleri Tunus, Fas ve Mısır başlarda Türkiye ile STA müzakerelerine kolaylıkla ikna edilememiştir. Bu ülkelerin AB ile sırasıyla 1998, 2000 ve 2004 yıllarında yürürlüğe giren Ortaklık Anlaşmaları, Türkiye’nin Magrib pazarında özellikle sanayi ürünlerinde Birlikten kaynaklanan rekabet baskısına maruz kalmasına yol açmaktaydı. Türkiye, Cezayir haricinde geleneksel olarak bu ülkeler ile ticaret fazlası verirken, söz konusu ekonomiler özellikle enerji kaynakları, tekstil ve tarım ürünlerine dayanan ihracat potansiyelleri ile Türkiye ekonomisine tamamlayıcı bir nitelik de sergilemekteydi. Bu sebeple, Türkiye politika yapıcıları üç Magrib ülkesi ile büyük oranda ekonomik rasyonalite ile STA müzakerelerini sürdürmüş ve Fas ve Ortadoğu Analiz Aralık’10 Cilt 2 - Sayı 24 > İnceleme 2000’li yılların başında geliştirilen Ticareti Geliştirme Stratejileri ve buna paralel olarak ve Gümrük Birliği yükümlülüklerimiz çerçevesinde Barselona Süreci’nin güney ortakları ile akdedilen STA’lar da Türkiye’nin Ortadoğu ve Akdeniz’e yönelik dış politikasında önemli rol oynamaktadır. Tunus’la 2004 yılında, Mısır’la 2005 yılında olmak üzere birbirine yakın tarihlerde STA’ları imzalamıştır. Söz konusu ülkeler arasındaki ekonomik rekabet de Türkiye ile STAların ardı sıra imzalanmasında etkili olmuştur. Magrib ülkeleri ile STA’lar yakın bir dönemde imzalanarak yürürlüğe girmiş olmasına karşın, ikili ticarete etkileri dikkate değerdir. Fas, Tunus ve Mısır’la 2005 yılında toplam 1,9 milyar dolar olan ticaretimiz 2009 yılına gelindiğinde 5 milyar dolar seviyesine yükselmiştir. Anlaşmalar ile sağlanan tercihli pazar erişiminin yanı sıra, Mısır başta olmak üzere Magrib ülkelerine yönelik Türk yatırımlarında da büyük artışlar gözlemlenmektedir. Türkiye’nin Ortadoğu politikası 1990’ların sonunda Ecevit Hükümeti’nin “bölgesel bazlı dış politikası” ile yeniden tanımlanmaya başlanmış ve bu değişim 2003 yılından bu yana AKP hükümetleri ile güçlenerek sürmüştür. Hiç kuşkusuz en büyük dönüşüm Türkiye’nin Suriye politikalarında yaşanmıştır. Suriye’nin PKK’ya sağladığı destek yüzünden 1998 yılında savaşın eşiğine gelinen ikili ilişkiler, Suriye’nin Türkiye’nin şartlarını kabul ederek politikalarını değiştirmesi ile yeni olumlu bir döneme girmiştir. İki ülke arasındaki bu olumlu atmosfer, 11 Eylül saldırıları sonrası özellikle ABD tarafından uluslararası arenada yalnızlaştırılan Suriye’nin stratejik bir kararla Türkiye’ye yakınlaşması ile daha da güçlenmiştir.16 Nitekim Türkiye ve Suriyeli ekonomik aktörlerin de talepleri doğrultusunda, her iki ülkenin de karar alıcıları mevcut ekonomik ilişkilerin bir STA ile derinleştirilmesi konusunda kararlılık göstermiştir. Suriye Devlet Başkanı Başer Esad’ın 2004 yılında Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyaret STA’nın imzalanması için gerekli siyasi ortamı da hazırlamış ve bir yıllık bir dönemde STA müzakeresi tamamlanarak Başba- kan Erdoğan’ın aynı yılın sonunda Suriye’ye gerçekleştirdiği ziyarette taraflarca imzalanmıştır. STA yürürlüğe girişinin ertesindeki üç yıllık süreçte Türkiye ve Suriye arasındaki ticarete büyük bir ivme kazandırmıştır. 2005 yılında 818 milyon dolarlık ikili ticaret hacmi yıllık yaklaşık yüzde 50 oranında artarak 2009 yılında 1,8 milyar dolara ulaşmıştır. Son olarak, Türkiye tarafından Barselona Süreci’nin güney ortaklarından Ürdün ile 2009 yılı Kasım ayında ve Lübnan ile 2010 yılı Kasım ayında STA’lar imzalanmıştır. Ürdün ve Lübnan’da devletin en üst kademesinin katılımıyla gerçekleştirilen her iki imza töreninde de STA’ların ekonomik etkilerinin yanı sıra gerek ikili ilişkiler gerekse Türkiye’nin Ortadoğu bölgesine yönelik genel dış politikasındaki yeri ve önemi vurgulanmıştır. STA’ların akdi bölgenin ekonomik-siyasi çevrelerinde olduğu gibi medyasında da geniş yankı bulmuştur. Gelinen aşamada, Barselona Süreci ortaklarından STA müzakereleri tamamlanamayan tek ülke Cezayir’dir. Söz konusu ülkelerle gerçekleştirilen STA müzakerelerinin seyrine bakıldığında, sürecin 2000li yılların başında hızlandığı göze çarpmaktadır. Bu süreçte etkili olan faktörler incelendiğinde, öncelikle Avrupa Birliği ile anılan güney ortaklar arasındaki Ortaklık Anlaşmaları bu dönemde büyük oranda tamamlanmış ve bu durum Türkiye üzerinde söz konusu pazarlarda ciddi bir rekabet baskısı yaratmıştır. Bu ekonomik kaygıların yanı sıra, 2004’ün Aralık ayında AB tarafından Türkiye ile katılım müzakerelerinin başlatılması kararının alınması Türkiye’nin Birlik ile ilişkilerinin niteliğine ilişkin kaygılarının azalmasına neden olurken, beraberinde Türkiye’nin AB’nin dış politikasına Ortadoğu Analiz Aralık’10 Cilt 2 - Sayı 24 91 > 92 İnceleme ve projelerine daha fazla dahil olma isteğini de getirmiştir. Anılan dönemden sonra, AvrupaAkdeniz Ortaklığı’nda masanın güney tarafında yer almayacağı kanısı güçlenen Türkiye’nin dış politikasında da genel bir değişim ve dönüşüm yaşanmaktadır ki akademik çevrelerce bu süreç Avrupalılaşma etkisi ile de açıklanmaktadır. Katılım müzakereleri ile olumlu yönde bir değişim gösteren Türkiye dış politikasında Avrupa’nın bir parçası olarak bölgesel kimliği güçlenirken, bu değişim Ortadoğu başta olmak üzere Türkiye’nin çevresine yönelik politikalarında da elini güçlendirmektedir.17 Nitekim Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun adı ile anılan “Davutoğlu Stratejik Derinlik Doktrini” ile Türkiye’nin başta Ortadoğu olmak üzere çev- re ülkelere yönelik dış politikasında önemli bir dönüşüm yaşanmaktadır.18 Sıfır Sorun Politikası olarak adlandırılan ve bu ülkelerle iyi komşuluk ilişkileri kurulmasını öngören bu yeni paradigma çerçevesinde, Türkiye’nin siyasi dış politikası anılan ülkelerle ekonomik ilişkilerin güçlendirilmesi ile takviye edilirken, bu dönüşüm Türkiye ekonomi bürokrasi ve iş dünyasına da önemli fırsatlar ve sorumluluklar doğurmaktadır. Bu itibarla, 2000’li yılların başında geliştirilen Ticareti Geliştirme Stratejileri ve buna paralel olarak ve Gümrük Birliği yükümlülüklerimiz çerçevesinde Barselona Süreci’nin güney ortakları ile akdedilen STA’lar da Türkiye’nin Ortadoğu ve Akdeniz’e yönelik dış politikasında önemli rol oynamaktadır. KAYNAKÇA Altunışık, Meliha & Tür Ozlem, 2006. ‘From Distant Neighbours to Partners? Changing SyrianTurkish Relations’ Security Dialogue 37(2). Altunışık, Meliha, 2009. ‘Turkey-EU relations: Creating New Synergies in the Middle East’ in Michele Comelli&Atila Eralp&Çigdem Üstün, eds. The European Neighbourhood Policy and the Southern Mediterranean. Ankara: Middle East Technical University Press Emerson, Michael &Tocci Nathalie, 2004. ‘Turkey as a Bridgehead and Spearhead: Integrating EU and Turkish Foreign Policy’, CEPS EU-Turkey Working Papers No.1. Inbar, Efraim, 2005. ‘The Resilience of Israeli-Turkish Relations,’ Israel Studies, 11(4). Izmen, Umit & Yilmaz Kamil Yilmaz, 2009. ‘Turkey’s Recent Trade and Foreign Direct Investment Performance’ in Ziya Onis & Fikret Senses, eds, Turkey and the Global Economy: Neo-liberal Restructuring and Integration in the Post-crisis Era. New York: Routledge. Tayfur, M. Fatih, 1999. ‘Turkish Foreign Policy towards the Euro-Mediterranean Partnership and the Black Sea Economic Cooperation’, Foreign Policy, Issue 1-4. Turkey’s Trade Policy Review of 2007 by WTO (Government Report: WT/TPR/G/125 and Secretariat Report: WT/TPR/S/125). Ortadoğu Analiz Aralık’10 Cilt 2 - Sayı 24 > 93 İnceleme 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 31 Temmuz 2010 tarihinde Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Suriye Dışişleri Bakanlarının bir araya gelerek imzaladıkları deklarasyonla dört ülke arasında uzun vadeli stratejik ortaklığın geliştirilmesi ve ekonomik entegrasyona doğru ilerlenmesi hedefiyle `Yüksek Düzeyli Dörtlü İşbirliği Konseyi` kurulmuştur. Malların ve kişilerin serbest dolaşımını öngören bir serbest ticaret alanı oluşturulmak üzere ‘Yakın Komşular Ekonomi ve Ticaret Ortaklık Konseyi’ (CNETAC) kurulmuştur. Barselona Süreci olarak da bilinen Avrupa-Akdeniz Ortaklığı 1995 yılında o dönemki 15 AB üyesi ülke ile Fas, Tunus, Cezayir, Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin Yönetimi, Türkiye, Kıbrıs ve Malta’dan oluşan 12 güney ülkesi arasında oluşturulmuştur. Başlangıçta sürece dahil olmayan Libya’ya ise, BM Güvenlik Konseyi yaptırımlarının kaldırılmasının ertesinde 1999 yılında düzenlenen Stuttgart Avrupa-Akdeniz Konferansı’nda gözlemci statüsü verilmiştir. 2008 yılında AB tarafından Avrupa-Akdeniz Ortaklığı’nı güçlendirmeyi amaçlayan ve Barselona Süreci’nin devamı niteliğinde olan “Akdeniz İçin Birlik” inisiyatifi oluşturulmuştur. Nihai haliyle, Avrupa-Akdeniz Ortaklığı, 27 AB üyesi ülke ile 16 Akdeniz ve Ortadoğu ülkesinden oluşmaktadır. 27-28 Kasım 1995 tarihli Avrupa-Akdeniz Dışişleri Bakanları Konferansı’nda kabul edilen Barselona Deklarasyonu Barcelona Deklarasyonu AB tarafından, Suriye ile 2004 yılında parafe edilen Ortaklık Anlaşması siyasi mülahazalarla durdurulmuştur. 2008 yılında taslak anlaşma metni Suriye’nin gümrük tarifelerindeki değişimler ve Birliğin genişlemesi sebebiyle güncellenerek tekrar parafe edilmiştir. 27 Ekim 2009 tarihinde Suriye ile Ortaklık Anlaşması’nın imzalanması için resmi karar alınmış olup, imza süreci beklemededir. Emerson, Michael &Tocci Nathalie, 2004. ‘Turkey as a Bridgehead and Spearhead: Integrating EU and Turkish Foreign Policy’, CEPS EU-Turkey Working Papers No.1, Sayfa 19 Tayfur, M. Fatih, 1999. ‘Turkish Foreign Policy towards the Euro-Mediterranean Partnership and the Black Sea Economic Cooperation’, Foreign Policy, Sayı 1-4, Sayfa 51 Dış Ticaret Müsteşarlığı (DTM) Türk dış ticaret politikasını oluşturan kurumdur. 2000li yılların başında DTM, Türkiye’nin ticaret ve yatırımlarının geliştirilmesi ile bölgesinin kalkınma, istikrar ve refahına katkı sağlamak amacıyla ticaret geliştirme stratejileri oluşturmuştur. Bu kapsamda, “Komşu ve Çevre Ülkeler” (2000), “Afrika Ülkeleri” (2003), “Asya-Pasifik Ülkeleri” (2005) ve “ABD ve Latin Amerika” (2006) Stratejileri geliştirilmiştir. Türkiye ile tarihsel ve kültürel bağları olan 52 ülkeyi kapsayan Komşu ve Çevre Ülkeler ile Ticareti Geliştirme Stratejisi bu ülkelerle 2000 yılında 19.9 milyar dolar olan ticaret hacminin 2008 yılında 130 milyar dolara ulaşmasına ve Türk yatırımlarının 15 milyar dolar seviyesine çıkmasına katkı sağlamıştır. 1/95 sayılı AT-Türkiye Ortaklık Konseyi Kararı’nın 16. Maddesi : “Türkiye, ticaret politikasını Topluluğun Ticaret Politikasına uyumlu hale getirmek amacıyla bu Kararın yürürlüğe girmesinden itibaren beş yıl içinde Topluluğun tercihli gümrük rejimine aşamalı olarak uyum sağlar. Bu uyum, hem otonom rejimleri hem de üçüncü ülkelerle tercihli anlaşmaları kapsar. Bu amaçla, Türkiye gerekli önlemleri alır ve ilgili ülkelerle karşılıklı yarar temeline dayanan anlaşmaları müzakere eder.” Türkiye ile AB arasındaki Gümrük Birliği sanayi ürünleri ile işlenmiş tarım ürünlerinin sanayi payını kapsamakta olup, tarım ürünleri Gümrük Birliği kapsamında yer almamaktadır. Bu çerçevede, Türkiye Gümrük Birliği ile 1995 yılında üçüncü ülkelere yönelik olarak tarım dışı ürünlerde yüzde 15 civarında olan gümrük tarife oranını yaklaşık olarak yüzde 4.8’e (2008) indirmiştir. Diğer taraftan, Birliğin GTS’i 1 Ocak 2002 tarihinde kısmen uyumlaştırılmış ve 1 Ocak 2004 yılında GTS ürün kapsamı genişletilmiştir. Izmen, Umit & Yilmaz, Kamil , 2009. ‘Turkey’s Recent Trade and Foreign Direct Investment Performance’ in Ziya Onis & Fikret Senses, eds, Turkey and the Global Economy: Neo-liberal Restructuring and Integration in the Post-crisis Era. New York: Routledge, Sayfa 175 EFTA ülkeleri İsviçre, Lihtenştayn, Norveç ve İzlanda’dan oluşmaktadır. Türkiye Romanya (Şubat 1998), Litvanya (Mart 1998), Macaristan (Nisan 1998), Estonya (Temmuz 1998), Çek Cumhuriyeti (Eylül 1998), Slovakya (Eylül 1998), Bulgaristan (Ocak 1999), Polonya (Mayıs 2000), Slovenya (Haziran 2000) ve Letonya ile (Temmuz 2000) ile STA imzalamıştır. Batı Balkan ülkeleri Arnavutluk, Makedonya, Hırvatistan, Bosna Hersek, Sırbistan, Karadağ ve Kosova’dan oluşmaktadır. Inbar, Efraim, 2005. ‘The Resilience of Israeli-Turkish Relations,’ Israel Studies, 11(4), Sayfa 591-593 Altunışık, Meliha & Tür Ozlem, 2006. ‘From Distant Neighbours to Partners? Changing Syrian-Turkish Relations’ Security Dialogue 37(2), Sayfa 236-242 Altunışık, Meliha, 2009. ‘Turkey-EU relations: Creating New Synergies in the Middle East’ in Michele Comelli&Atila Eralp&Çigdem Üstün, eds. The European Neighbourhood Policy and the Southern Mediterranean. Ankara: Middle East Technical University Pres, Sayfa 146 Davutoğlu, Ahmet (2008) ‘Turkey’s Foreign Policy Vision: An Assessment of 2007’, Insight Turkey, 10(1) Ortadoğu Analiz Aralık’10 Cilt 2 - Sayı 24 DİPNOTLAR