39 Tek Düzen Hesap Planına Uyulmaması

advertisement
mesleğimize bakış
14
3568 = Terazi
SMMM Gürel ERCAN
Sevgili meslektaşlarım meslek yaşamımızın
17.
Yılını
kutladığımız
bu
günlerde
meslektaşlarımızın bu yoğun gündemlerinde
meslek yaşamımızla ilgili bazı bilgilerin siz
değerli meslektaşlarımıza hatırlatmakta yarar
buluyorum. Nede olsa mesleğimiz uygulama
bakımından insanlığın yaradılışından beri
çeşitli konumlarda yapıla gelmiş bile olsa
Türkiye Cumhuriyetin bünyesinde 17 yaşında
bir genç olarak karşımızda duruyor. Serbest
Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali
Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik kanunu
13.06.1989 günü 20194 nolu resmi gazetede
yayınlanan 3568 nolu kanunla çıkmıştır. Bu
kanuna seri yazılarımızla siz kıymetli
meslektaşlarımızı bilgilendirmeyi ve hep
beraber değerlendirmeye tabi tutalım. 3568
sayılı kanunun:
Madde bir şöyle der; Bu kanunun amacı
işletmelerde faaliyetlerin ve işlemlerin sağlıklı
ve güvenilir bir şekilde işleyişini sağlamak
faaliyet sonuçlarını ilgili mevzuat çerçevesinde
denetlemeye, değerlendirmeye tabii tutarak
gerçek durumu ilgililerin ve resmi mazilerin
istifadesine tarafsız bir şekilde sunmak ve
yüksek mesleki standartları gerçekleştirmek
üzere çeşitli unsurlar altında kişilerin ve
odaların esaslarını anlatır. Bu maddede
işyerlerindeki muhasebe işlemleri defterden
önce firmanın işleyişi ile başlıyor ve bu
faaliyetin sonucunda mevzuatla beraber
deftere kayıt ve denetim başlıyor.
Madde
iki
mesleğin
konusunu
anlatmaktadır. Gerçek ve tüzel kişilere ait
teşebbüs ve işletmelerin;
a) Genel kabul görmüş muhasebe
prensipleri ve ilgili mevzuat hükümleri
gereğince, defterlerini tutmak, bilanço karzarar tablosu ve beyannameleri ile diğer
belgelerini düzenlemek ve benzeri işleri
yapmak.
b) Muhasebe
sistemlerini
kurmak,
geliştirmek, işletmecilik, muhasebe, finans,
mali mevzuat ve bunların uygulamaları ile
ilgili işlerini düzenlemek veya bu konularda
müşavirlik yapmak.
c) Yukarıdaki bentte yazılı konularda,
belgelerine dayanılarak, inceleme, tahlil,
denetim
yapmak,
mali
tablo
ve
beyannamelerle ilgili konularda yazılı görüş
vermek, rapor ve benzerlerini düzenlemek,
tahkim, bilirkişilik ve benzeri işleri yapmak.
Yukarıda sayılan işleri; bir işyerine bağlı
olmaksızın yapanlara serbest muhasebeci
mali müşavir denir. Sevgili meslektaşlarımız
yukarıda yazan maddelerde fiilen bizler
mesulüz ve konularda maalesef S.S.K., Maliye,
şahıslar ve diğer kurumlarda şikayet tutanakları
gelmektedir.
Madde üç’te meslek unvanlarının haksız
kullanılmasını açıklamaktadır Kanunen bu
unsurları kullanma yetkisi olmayanların bunları
kullanması veya bu unvan ve kavramlara
karışacak veya onlara benzer her türlü
unvan,ibare ve remizlerin kullanması yasaktır.
Odalar yukarıdaki fıkraya aykırı davranışları
öğrendiklerinde
Cumhuriyet
Savcılığına
bildirmek mecburiyetindedir.
Madde dört genel şartı anlatmaktadır:
mesleğimize bakış
15
a) T.C. vatandaşı olmak (yabancı serbest
muhasebeci mali müşavirler hakkında hüküm
saklıdır.)
b) Medeni hakları kullanma ehliyetine
sahip bulunmak.
c) Kamu
bulunmamak.
haklarından
mahrum
d) Taksirli suçlar hariç olmak üzere; affa
uğramış olsalar dahi ağır hapis veya 5 yıldan
fazla hapis yahut zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet,
hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye
kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlar
ile istimal ve istihlak kaçakçılığı dışında kalan
kaçakçılık suçları, resmi ihale ve alım satımlara
fesat karıştırma veya Devlet sırlarını açığa
vurma,
vergi
kaçakçılığı
veya
vergi
kaçakçılığına teşebbüs suçlarından dolayı
hüküm giymiş bulunmamak.
e) Ceza veya disiplin soruşturması
sonucunda memuriyetten çıkarılmış olmamak.
f)
Meslek şeref ve haysiyetine uymayan
durumları bulunmamak.
Madde beşte serbest muhasebeci mali
müşavir
olabilmenin
özel
şartlarını
anlatmaktadır. Bu maddelerde siz meslek
camiamızca malumunuzdur.
Sevgili
meslektaşlarım
maddelerde
okuduğumuz zaman mesleğimizin boyutunun
ne kadar geniş olduğu görülüyor. Sizlerde
katılırsınız yaptığımız işin yüzde ellisi bu
maddelerde yer almıyor ne dersiniz. Ama bizler
muhasebe
sistemi
kurmaya
işletmecilik
yapmaya,
muhasebe
finans
ve
mali
mevzuattan çalışmalar yapmak, bizim talip
olduğumuz konular bunlar olmalıdır. Ama ne
yazık
ki
meslektaşlarımızın
internetten
gönderdiği tahakkukunu kendi bilgi ve
beğenisiyle yaptığı kurum veya gelir vergisi
mükelleflerin Bilanço ve Kar- Zarar evraklarını
hala maliye kayıtlı isteyen bankalar veya diğer
resmi birimlerim vardır. Doğrusunu ne zaman
bulacağız kanunun verdiği hakları istiyoruz.
Evet ancak bu sayımızda mesleğimize bir giriş
yapabildik. Birazda hafıza jimnastiği yapalım
ne dersiniz. Emekli olan uçak makinisti baba
dostu bir amcamız vardı. İzmir’e emekli olup
yeterince
dinlendikten
sonra
uçak
makinistliğinden sonra mekanik şemsiye
tamirciliğine başlayıp ülke ekonomisine katkı
sağlayan bir işyeri açmaya karar verir.
Meslektaşlarımız işlerini iyi yapan müşavirler
olduğundan sizlere işini iyi yapanlara bir örnek
olsun diye aşağıdaki şemsiye tamircisinin
hikayesini anlatacağım. Hepimizin kıssadan
hisse alması dileğiyle;
Gezginci bir şemsiye tamircisi yol kenarında
oturmuş işini yapıyordu. Tamirci, işinin
gereklerini titizlikle yerine getiriyor; tamir
edilecek kısımları dikkatle ölçüyor, yama
koyuyor, telleri teker teker deneyerek
güçlendiriyordu.
Uzaktan kendisini takip eden gencin
farkında bile değildi. Bir süre sonra genç
yanına yaklaştı ve hayranlık dolu bir ifadeyle,
“İşinizi çok iyi yapıyorsunuz,” dedi.
Şemsiye tamircisi elindeki işi bırakmadan
cevapladı:
“Evet, ben her zaman işimi iyi yapmak için
uğraşıyorum.”
“Müşterilerin, yaptığın işin iyi yada kötü
olduğunu,
ancak
sen
gittikten
sonra
anlayabilecekler,” diye devam etti delikanlı.
“Evet, haklısın.”
“Bu tarafa tekrar gelecek misiniz?”
“Hayır.”
“O halde bir şemsiye için neden bu kadar
çok uğraşıyorsunuz? Halbuki işini, çabucak
halledip ileride yeni müşteriler bulabilirsiniz.”
Çok fazla konuşmayı sevmeyen şemsiye
tamircisi, gence ders niteliğinde şu cevabı
verdi: “Eğer ben işimi iyi yaparsam benden
sonra buradan geçecek öteki tamircinin işi
kolaylaşacak. Fakat kötü malzeme kullanır ve
baştan iş çıkarırsam, halk bunu er yada geç
anlayacak ve daha sonra buradan geçecek
olan tamirciye iş vermeyecektir.”
Söz : Martin Luther King
“Eğer
sizden
sokakları
süpürmeniz
istenirse, Michelangelo’nun resim yaptığı,
Beethoven’in
beste
yaptığı
veya
Shakespeare’in şiir yazdığı gibi süpürün. O
kadar güzel süpürün ki gökteki ve yerdeki
herkes durup ‘Burada işini çok iyi yapan,
dünyanın en iyi çöpçüsü yaşıyormuş’ desin.”
yorum
16
Basel II ve
İşletmelerce
Yapılması
Gerekenler
SMMM Bülent FIÇICI
1. Basel Kriterleri:
Dünyanın en eski finans kuruluşu olan
Uluslararası Ödemeler Bankası (Bank for
International
Settlements-BIS),
aralarında
Türkiye’nin de bulunduğu 55 ülkenin Merkez
Bankalarının bir araya gelerek oluşturdukları
bir kuruluştur. Merkezi İsviçre’nin Basel
şehrinde olan BIS bünyesinde 1974 yılında
G10
ülkelerinin
merkez
bankalarının
başkanlarının
katılımı
ile
Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Komitesi (kısaca
Basel Komitesi) kurulmuştur. Bu komitenin
amacı tüm dünyadaki Bankaların ortak
standartlarda çalışmasını sağlamaktır.
Basel Komitesi tarafından 1988 yılında
yayınlanan Basel 1 Standartları ile Bankaların
uyması gereken çalışma kriterleri belirlenmiş
ve krizlere karşı dayanıklılıklarını artırmak için
sermayelerinin riskli aktiflere oranının %8 den
az olamayacağı ifade edilmiştir. Yani her 100
liralık nakit kredinin ödenmemesi riskine karşı 8
lira sermaye tutulması gerekmektedir. Aslında,
kredinin geri ödenmeme ihtimali, kime verildiği
ile ilgilidir.
2. Basel II Kriterleri:
Mevcut
uygulamadaki
bankaların
kredibilitesi çok yüksek veya çok düşük olan
tüm firmalara yaklaşımının aynı olmasının
yanlış olduğu fikrinden Basel II Standartları
doğmuştur.
Yeni
uygulamada
bankalar
kullandırmış olduğu kredi karşılığında değişik
oranlarda sermaye tutmaları gerekecektir.
Bankaların sermaye yeterliliği standardını
yeniden belirleyen ve risk yönetimini ön plana
çıkaran Basel II düzenlemesi, 2007 yılından
itibaren tüm iş dünyası için yeni bir dönem
açacaktır.
Firmalar Bilânçolarındaki sermaye yapıları
ve piyasa güçleri üzerinden değerlendirilecek
ortaklarının kim olduğu dahi değer ifade
etmeyecektir. Ülkemizde sıkça kullanılan
teminat yöntemi olan ortak kefaleti ve grup
şirket kefaleti artık geçerli olmayacaktır. Hatta
müşteri çek ve senetleri dahi krediye teminat
olarak kabul edilmeyecektir.
3. Basel II nin Önemi:
Bu değişime ayak uydurmak firmalar için
yaşamsal derecede önem taşıyor. İyi yönetilen,
iyi finanse edilmiş ve gerekli tüm bilgileri
(finansal ve niteliksel) zamanında ve yeterli bir
şekilde sunarak şeffaflığı sağlayabilen KOBİ’ler
potansiyel olarak en iyi dereceyi almak sureti
ile en iyi şartlarda kredi bulma imkânına sahip
olabileceklerdir. Bunları sağlayamayan firmalar
ise çok yüksek faizli krediler kullanacak veya
hiç kredi bulamayacaklardır.
İşletmelerce Yapılması Gerekenler:
* Kayıt dışı işlemlerin kayıt içine alınması
* Firmaların
çalışması
esas
faaliyet
konularında
* Faaliyetlerinden doğan riskleri azaltacak
alternatif finansman yöntemlerinin kullanılması
(Faktöring, Leasing gibi)
* Öngörülen teminat yapısına uyum
sağlaması (işletme dışındaki şahıslara ait
gayrimenkullerin işletme aktifine alınması gibi)
y o rum
17
* Doğru ve şeffaf kayıt düzeni ile güvenilir
mali tablolar üretilmesi
* Raporlama, veri tabanı konularında
teknolojik yatırımların tamamlanması
* Kurumsal yönetim kültürünün en üst
yöneticiden
tüm
çalışanlara
kadar
yerleştirilmesi
* Finansal yönetimin profesyonellere
verilmesi ve nitelikli insan kaynağına yatırım
yapılması
* Basel II ile öngörülen değişimlerin kobilere
etkilerinin bilinmesi ve riskleri ölçülmesi
* Sermayelerin güçlendirilmesi amacı ile
ortaklıkların kurulması, Dış yatırımcılarla kısmi
veya tam ortaklıklar yapılması.
Sonuç:
Küçük ve orta ölçekli firmaların dikkat
etmeleri gereken husus değişimin kaçınılmaz
bir zorunluluk olduğunun bilincine varmaları,
mevcut
durumu
sürekli
sorgulamaları,
geleceğe yönelik tahminler ve öngörülerde
bulunmaları, işletmelerini şimdiden bu sürece
hazırlama ve tüm bu sayılanlar için gerekirse
organizasyon yapısından iş süreçlerine,
pazarlama anlayışından ürün çeşidine kadar
tüm işleyişini değiştirmeye yönelik adımları
atmaya
kararlı
olmaları
gerekir.
Unutulmamalıdır ki Basel II standartlarına
hazırlıklı olan firmalar diğerlerine göre önemli
ölçüde avantaj sağlayacaklardır.
Tekstilde İndirimli
(%8) Satışlarından
Dolayı Biriken
KDV İadelerini Aylık
Alabilirler Mi?
SMMM Dursun Ali YAZ
Katma Değer Vergisi, nihai olarak mal ve
hizmet tüketicilerini hedef alan dolaylı vergilerin
önemli bir çeşidi olup genel vergi oranı yüzde
18 ‘dir. Bundan dolayı reel ekonomi içinde yer
alan tüm şirketler KDV açısından bir emanetçi
konumundadır.
Şirketler, hammadde veya hizmet alımında
ödedikleri KDV’ni , satışları ile beraber tahsil
ettikleri KDV’den düşerler. Eğer ödedikleri
KDV toplamı tahsil ettikleri KDV ‘den fazla ise
belli şartlar dahilinde, daha önce ödemiş
oldukları ve biriken bu KDV yüklenimlerini belli
şartlarda devletten geri alabilmektedirler.
Firmaların KDV iadesi almasını gerektiren
başlıca teslim şekillerinden bir tanesi ihracattır.
KDV iadesi alma ihtiyacı doğuran diğer bir
teslim şekli ise, bu çalışmaya konu olan
İndirimli Orana Tabi Teslimler’de ortaya
çıkmaktadır.
* Şirketler Neden KDV İadesi Alma
Gereği Duyuyorlar?
08 Mart 2006 tarih ve 2006/10138 Sayılı
Bakanlar Kurulu Kararı ile bazı tekstil ve
konfeksiyon ürünlerinde KDV oranları % 18
‘den % 8 çekilmiştir. Aslında bu indirim tekstil
sektörünün darboğazdan çıkmasına destek
yorum
18
olmak amacıyla yapıldı gibi algılansa da
imalatçı şirketlerin ortalama KDV yükü %12
‘leri bulmaktadır. Satışlarını ise % 8 ‘lik KDV
oranı
üzerinden
gerçekleştiren
imalatçı
firmaların üzerinde % 4 ‘lük bir KDV yükü
birikmektedir.
Maliyet Çeşidi
İplik
Elektrik
Boyama
Fason İşçilik
Genel Gid.
Toplam
Ortalama KDV Yükü:
Konuyu örnekleyerek açarsak, satın aldığı
50 ton ipliği kendi bünyesinde örerek kumaş
elde eden ve kesimini yapan bir tekstil firması
boyama, dikim ve ütü paket gibi işlemleri kendi
bünyesi dışında yaptırdığında aşağıdaki
şekilde ortalama KDV yükü ile karşılaşacaktır.
Bedel
Ödenen KDV
202.500,00
16.200,00
2.500,00
200,00
60.000,00
10.800,00
37.500,00
6.750,00
5.000,00
900,00
307.500,00
34.850,00
11,33% (=34.850/307.500*100)
Söz konusu firmanın farklı KDV oranlarına
tabi toplam üretim maliyeti 307.500 YTL. olup
ortalama % 11,33 tekabül eden KDV yükü ise
34.850 YTL. olmaktadır. Bu firma üretiminin
tamamını 375.000 YTL.’ye sattığında % 8
oranında
yani
30.000
YTL.
KDV
(=375.000*0,08) tahsil edecektir.
Bu durumda firma, 34.850,00 YTL. KDV
ödeyerek üretimine
katlandığı
ürünlerin
tamamını 30.000,00 YTL. KDV tahsil ederek
sattığından elinde hiç ürün kalmamış olmasına
rağmen toplam 4.850,00 YTL. fazladan ödediği
KDV yükü üzerinde kalmaktadır.
İşte bu noktada, Vergi nisbeti düşürülen
tekstil ürünlerinde KDV iade müessesesi
devreye girmektedir. Firmaların KDV iadelerini
istemesi ihtiyaridir başka bir ifadeyle mecburi
değildir. Ancak nakden veya mahsuben iade
almayı tercih etmeyen firmalar yukarıda
görüldüğü üzere fazladan ödedikleri KDV
yükünü
finanse
etmek
durumunda
kalmaktadırlar.
* Mevcut Yasal Düzenleme
Halihazırdaki yasal düzenlemeye göre,
Katma
Değer
Vergisi
Kanunu’nun
29/2.maddesi hükmü uyarınca, indirimli orana
tabi teslim ve hizmetler ile ilgili yüklenilen
vergiler, mükellef tarafından yurtiçi satışlar ile
telafi edilemezse Bakanlar Kurulu’nca tespit
edilen sınırı aşan kısmı, bir takvim yılı sonunda
nakden veya aylık dönemler itibariyle
mahsuben iade edilecektir. KDV İadesi
uygulamasının usul ve esaslarını belirlemeye
Maliye Bakanlığı yetkili kılınmıştır.
KDV Oranı
8%
8%
18%
18%
18%
Söz konusu sınır, 06.05.2006 tarihli Resmi
Gazete yayınlanan 2006/10379 Sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı ile 2006 yılı için geçerli olmak
üzere 10.000,00 YTL. olarak belirlenmiştir.
www.gelirler.gov.tr
adresinden
ulaşılabilecek olan, 99 Seri No’lu KDV Genel
Tebliği’nin taslak metninde, İndirimli Orana
Tabi İşlemlerde İade Uygulamasına ilişkin
olarak; konun kapsamı, hesaplamanın nasıl
yapılacağı, mahsup ve iade işlemleri için
gerekli evraklar, yıl içinde mahsup edilemeyen
vergilerin iadesi, KDV beyannamelerinin nasıl
düzenleneceği gibi konular örnekler yardımı ile
izah edilmiş ve Resmi Gazetede yayınlanarak
uygulamaya yön vermesi beklenmektedir.
* KDV İade Uygulamasında Usuller
İndirimli Orana Tabi Teslimlerde bulunan
firmalar, diğer satışları ile indiremedikleri
KDV’si
alacaklarını
iki
şekilde
geri
alabilmektedirler.
i ) Nakden ii ) Mahsuben
i ) Nakden İade ; Düşük oranlı teslimlerde
bulunan tekstilciler, %8 oranındaki teslimlerinden doğan KDV iadesi alacaklarını 2006
yılı sonunda devreden KDV’si bulunması
durumunda 2007 yılında nakden iade talep
edebileceklerdir.
Yukarıdaki örnekte orta ölçekli bir tekstil
konfeksiyon firmasının, indirimli orana tabi mal
teslim ettiğinden dolayı her ay üzerinde
birikecek olan KDV yükü diğer anlamda
finansal yüklenimi 4.850,00 YTL.olacaktır.
y o rum
19
Firma kümülatif olarak yıl sonunda 60.000
YTL’ye ulaşacak bu tutarı, nakden almak
isterse 1 yıl beklemek durumundadır.
KDV oranlarının bazı mal ve hizmetlerde
indirilmesi devamlı sorun olagelmiştir. Şirketler
tahsil ettiğinden fazla KDV ödemek durumunda
kaldıklarında bu durum şirketlerin finansal
planlarını etkilemekte ve aylar geçtikçe biriken
KDV’leri ciddi sorun olmaya başlamaktadır.
ii ) Mahsuben İade ; Aynı örnek üzerinden
devam edersek, ödediği KDV’den 4.850
YTL.daha az tahsilat yapan şirketlerin ödediği
fazla KDV’yi aylık bazda tasarruf etmek
istemesi durumunda kümülatif vergi alacağının
10.000 YTL’yi aşan kısmını ;
- Kendi Vergi Borcuna
- SSK Prim borçlarına,
- Genel ve Katma Bütçeli İdareler,
Belediyelere ve Döner Sermayeli Kuruluşlara
olan borçlarına, mahsup yaptırarak üzerindeki
finansal yükü farklı bir biçimde üzerinden atma
şansına sahip bulunmaktadır.
Tekstil Sektörü
Hazır Giyim ve Konf.Sek.
2005 Nisan
437.969
1.139.394
* Maliye Bakanlığı, Tekstil Ürünlerindeki
KDV Oranlarını Neden Düşürdü?
Naylon fatura kullanımını azaltarak hayali
ihracatın önünü kesmek ve tekstil sektöründeki
kayıtdışılığı ortadan kaldırabilmek için bazı
tekstil ürünlerindeki KDV oranlarının düşürüldüğünü açıklayan Maliye Kurmay’larının,
indirimli orana tabi teslimlerden doğacak
KDV iadelerinin bir yıl sonra değil de aylık
olarak nakden ödenebilmesi için başlatacağı
çalışma tekstil imalatçılarını yeni bir finansal
maliyetten kurtaracağı gibi maliyenin ulaşmak
istediği hedeflere reel sektöründe desteğini
alarak daha kolay kavuşmasını sağlayacaktır.
Uygulamanın içinde olan birisi olarak, KDV
oranlarının indirildiği son üç aya baktığımızda
tekstil sektöründeki kayıtdışılığın azaldığını çok
bariz bir şekilde hissedebiliyoruz.
* KDV İndiriminin Tekstil ve Konfeksiyon
İhracatına Etkileri
Aşağıda Tekstil ve Hazır Giyim Konfeksiyon
sektöründeki
2005
ve
2006
Nisan
dönemlerinde gerçekleştirilen ihracatın analizi
yer almaktadır. (*)
$
$
2006 Nisan
437.701
1.027.535
Değişim
$ 0,2%
$ -9,8%
2005 Ocak-Nisan
2006 Ocak-Nisan
Değişim
Tekstil Sektörü
1.627.224
$
1.697.240
$ 4,3%
Hazır Giyim ve Konf.Sek.
4.650.324
$
4.345.742
$ -6,6%
Bazı tekstil ürünlerinde KDV oranının
düşürülmesinin, hayali ihracatın önünü keserek
gerçek ihracat rakamlarına ulaşılmasını
sağlayacağı Maliye Bakanı Sayın Unakıtan
tarafından dile getirilmişti
Yukarıdaki tablodan, 2006 Nisan ayı
ihracatının 2005 Nisan ayına göre % 9,8 ‘lik bir
düşüş gösterdiğini ve bu gerilemenin 2006
Ocak-Nisan dönemi toplamında ise % 6,6 ‘lık
bir gerilemeye tekabül ettiğini görüyoruz.
Ayrıca, geriye dönük 12 aylık bazda kesme
çiçek sektörü dışında ihracatta düşüş gösteren
tek sektörün konfeksiyon sektörü olduğunu
gerçeğini dikkate aldığımızda hayali ihracat
bitiyor demek için erken olmakla beraber,
yukarıdaki rakamlar Sn.Maliye Bakanı’nın
öngörüsünü doğrular niteliktedir.
(*) Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Ar-ge
Sorumlusu Sayın Yavuz M.Ertürk’e katkılarından
dolayı teşekkür ederim.
Not: Yorum yazıları www.MuhasebeTR.com
sitesinden alınmıştır.
akademik köşe
20
Mükellef Hakları
ve Türkiye’deki
Durumu - I
Yrd. Doç. Dr. Adnan GERÇEK
Uludağ Üniversitesi İİBF Maliye Bölümü
I. GİRİŞ
Vergileme işleminde, verginin tarafları olan
devlet ve mükellefe bazı yetki, görev ve
sorumluluklar
verilmiştir.
Genel
olarak
araştırmalara bakıldığında, bir tarafta vergi
alacaklısı konumundaki devletin daha çok
vergilendirme yetkisi ve bu yetkisini nasıl
kullandığı, diğer tarafta ise mükellefin daha çok
ödev ve yükümlülüklerin neler olduğu
konularının
incelemeye
tabi
tutulduğu
görülmektedir. Ülkelerin vergi yasalarında,
vergileme sürecinde mükelleflerin haklarını
savunmaları amacıyla başvurabilecekleri yollar
genellikle düzenlenmiş olmasına rağmen,
“mükellef hakları” konusu oldukça ihmal edilmiş
durumdadır.
1990’lı yıllardan itibaren, dünyada vergi
idarelerinin “mükellef odaklı yaklaşımla”
yeniden
yapılandırılması
ve
vergileme
sürecinin etkin, adil ve şeffaf hale getirilmesi
çalışmalarına paralel olarak birçok ülkede
mükellef haklarının belirlenmesi, açıklanması,
korunması ve denetlenmesi gibi hususlar
gündeme gelmiş ve “mükellef hakları”
vergileme ile ilgili hızla gelişen ve ilgi çeken
alanlardan birisi olmuştur. Günümüzde,
mükellef haklarının açıklanması ve bunların
korunmasına yönelik çalışmalara önem
verilmesi, bir ülkede devletin vergileme
işlemine ve mükelleflerine yaklaşımının bir
göstergesi kabul edilir hale gelmiştir.
Dolayısıyla, ülkemizde vergi idaresinin yeniden
yapılandırılması konusunun bir parçası olarak
“mükellef hakları” ile ilgili düzenlemelerin de
yapılması gerekmektedir.
Bu çalışmada, öncelikle mükellef haklarının
gelişimi konusunda bilgi verildikten sonra,
mükellef
haklarının
anlamı
ve
türleri
incelenecek ve vergi idaresinin yeniden
yapılandırılması ile mükellef hakları arasındaki
ilişki ortaya konacaktır. Daha sonra, mükellef
haklarının
Türkiye’deki
durumu
değerlendirilerek,
yapılması
gerekenler
hakkında önerilerde bulunulacaktır.
II. MÜKELLEF HAKLARININ GELİŞİMİ
Devletin
vergilendirme
yetkisinin
sınırlandırılması ve mükelleflere bazı imkan
veya hakların tanınması aslında 1215 tarihli
Magna Charta’ya kadar götürülebilir. Daha
sonraki dönemlerde, vergileme ile ilgili çeşitli
ilkeler dile getirilmiş ve vergileme sürecinde
bunlara
uygun
davranılması
gerektiği
vurgulanmıştır.
Ancak
çağdaş
anlamda
mükellef hakları ile ilgili gelişmeler mükellef
bildirgeleri veya imtiyazlarının açıklanması ve
bu hakların korunmasına yönelik birimlerin
oluşturulması ile gündeme gelmiştir. 1990
yılında OECD tarafından hazırlanan bir raporda
[1] belirtildiği üzere, OECD üyesi tüm ülkelerin
vergi sistemlerinde mükelleflere verilen ödevler
ve tanınan belirli haklar mevcut olmasına
rağmen, söz konusu ülkelerin çok azında
“mükellef hakları bildirgesi” açıklandığı tespit
edilmiştir. Bu yıllardan itibaren çeşitli ülkeler,
vergi idarelerinin yeniden yapılandırılması
çalışmaları
sırasında
“mükellef
hakları
bildirgesi” veya “mükellef hakları imtiyazı”
açıklamaya ve vergilemenin bu yüzüne de
önem vermeye başlamışlardır.
akademik köşe
A. Mükellef Haklarının Hukuksal
Dayanakları ve Açıklanması
Günümüzde, vergileme işleminde başarı
sağlanabilmesi için mükelleflerle işbirliğine
gidilmesi
ve
onların
vergiye
gönüllü
uyumlarının artırılmasının şart olduğunu
anlayan vergi idareleri, vergileme işlemini
“mükellefe rağmen” değil, “mükellefle birlikte”
yürütmeyi ve onların beklentilerini de dikkate
almayı düşünmüşlerdir. Dolayısıyla, mükellef
haklarının ön plana çıkmasının felsefi
dayanağı;
vergileme
işlemine
mükellef
açısından yaklaşılması ve mükelleflerin vergi
idarelerine güven duymalarını sağlayacak
düzenlemelerin yapılmasıdır.
1. Mükellef Haklarının Hukuksal
Dayanakları
Mükellef haklarını düzenleyen hukuksal
dayanak veya kaynaklar incelendiğinde ise,
bunları kendi içinde iki gruba ayırmak
mümkündür: 1) Uluslararası anlaşma, Anayasa
veya kanunlarla yapılan temel düzenlemeler; 2)
Mükellef hakları bildirgeleri veya imtiyazları
şeklindeki idari düzenlemeler.
Uluslararası anlaşma, Anayasa ve kanun
hükümleri mükellef haklarının belirlenmesi ve
düzenlenmesine yönelik kaynaklar iken,
mükellef bildirgeleri veya imtiyazları şeklindeki
düzenlemeler daha çok mükellef haklarının
açıklanması ve kamuoyuna duyurulmasına
yönelik kaynaklardır.
Bazı uluslararası anlaşmalarda, birçok
ülkenin anayasasında veya vergi kanunlarında
mükellef hakları ile ilgili dolaylı veya doğrudan
düzenlemeler vardır. Uluslararası alandaki
insan
hakları
sözleşmeleri,
ekonomik
bütünleşme
antlaşmaları
ve
çifte
vergilendirmenin önlenmesi antlaşmalarındaki
temel insan haklarının güvence altına
alınmasına yönelik düzenlemeler, mükellef
haklarının korunmasını da sağlamaktadır [2].
Tüm vatandaşların temel haklarını güvence
altına alan anayasal ilkeler ve düzenlemeler,
etkisini
mükellef
hakları
alanında
da
göstermektedir. Anayasalarda düzenlenen;
kanun önünde eşitlik, özel hayatın gizliliği,
konut dokunulmazlığı, seyahat ve haberleşme
özgürlüğü, hak arama özgürlüğü ile başvurma
hakkı ilkeleri ve ilgili hükümler, aynı zamanda
vergileme
sürecinde
mükelleflerle
ilgili
yapılacak işlemlerde de belirleyici, yönlendirici
21
ve kısıtlayıcı olmaktadır [3]. Dolayısıyla,
anayasalarda
mükellef
haklarıyla
ilgili
doğrudan düzenlemeler olmamasına rağmen,
genel nitelikli anayasal hükümler mükellef
haklarının
da
temel
dayanağını
oluşturmaktadır.
Mükellef
haklarıyla
ilgili
doğrudan
düzenlemeler,
birçok
ülkenin
vergi
kanunlarında yer almasına rağmen, bunlar ya
sınırlı sayıda hüküm içermekte ya da
hükümlere yer verilmekle birlikte mükellef
haklarının sistemli ve kapsamlı bir uygulaması
bulunmamaktadır. Anglo Sakson hukukun
geçerli olduğu ülkelerde vergi idaresine geniş
takdir yetkisi tanındığından, genellikle mükellef
hakları ile ilgili daha çok idari düzenlemelere
yer verilmiş olup, vergi kanunlarında bu
düzenlemelerin doğru ve adaletli olmasını
sağlamaya yönelik hükümler konulmasıyla
yetinilmiştir [4]. Kıta Avrupası hukuk sistemini
uygulayan ülkelerde ise vergileme süreci ile
ilgili kurallar daha sıkı bir şekilde ve kanunlarla
düzenlendiğinden, mükelleflere tanınan haklar
da vergi kanunlarında düzenlenmiştir. Vergi
kanunlarının yanı sıra, mükelleflere haklar
sağlayan kanunlar da vardır. Örneğin çeşitli
ülkelerde uygulanan Bilgi Alma Hakkı Kanunu,
Özel Hayatın Gizliliğinin Sağlanması Kanunu,
Kamu Mali Denetimi Kanunu, Ombudsman
Kanunu ve İdari Yargılama Kanunu gibi
kanunlarla da mükelleflere haklar tanınmakta
ve koruma sağlanmaktadır [2].
Mükellef
bildirgeleri
veya
imtiyazları
şeklindeki ikinci grup kaynaklar, vergi
konularıyla ilgili olarak bir mükellefin hak ve
ödevlerini sade bir dille özetleme ve açıklama
girişimidir. Bu şekilde açıklanan bilgiler daha
geniş kesimler için erişilebilir ve anlaşılabilir
olmaktadır.
Mükellef
bildirgeleri
veya
imtiyazlarının çoğu, vergi sistemlerinde “kural”
getirmelerine rağmen, vergi kanunlarına
yönelik bir rehber konumunda olup, kendi
içinde yasal belge niteliğini taşımazlar. Bunlar
genel olarak ilgili mevzuatta bulunanlardan
daha fazla bir hak ve ödev getirmezler [5].
Birkaç ülkede çıkarılmış olan Mükellef
Hakları Bildirgeleri daha çok kanun şeklinde
düzenlenmiş ve hükümleri daha fazla mükellef
hakkı sağlanmasına odaklanmıştır. Bunlar
kanun şeklinde çıkarıldığından, mükellef
haklarına yasal koruma sağlamaktadır. Birçok
ülkede yaygın olarak kullanılan Mükellef
Hakları
İmtiyazları
şeklindeki
idari
22
düzenlemeler ise sadece vergi idaresinin
mükellef haklarını açıklamasından ibarettir. Bu
idari düzenlemeler, vergi mükelleflerine vergi
idaresi ile olan ilişkilerinde kolaylık ve etkin
koruma sağlar. Ayrıca, vergileme sürecinde
belirliliği artırdığından, mükelleflerin vergi
kanunlarına gönüllü uyumunun artmasına
yardımcı olur [4].
2. Mükellef Haklarının Açıklanması ve
Duyurulması
Dünyada vergi idarelerinin “mükellef odaklı”
yaklaşımla
yeniden
yapılandırılması
ve
mükellef haklarının ön plana çıkmasına paralel
olarak, birçok ülkede bunların açıklanmasına
ve duyurulmasına yönelik düzenlemeler
yapılmaya başlanmıştır. Mükellef haklarının
belirlenmesi ve açıklanması ile ilgili yoğun
çalışmalar yürüten ülkelerin öncülüğünü
İngiltere, ABD ve Avustralya çekmiştir. Daha
sonra, pek çok ülke bu yöndeki çalışmalarına
hız vermiştir.
Mükellef
haklarının
açıklanması
ve
duyurulması biçimlerine bakıldığında, ülkelerin
yasama ve yürütme gelenekleri, kültürleri ve
idare
anlayışları
çerçevesinde
farklı
yöntemlerin benimsendiği görülmektedir. Bazı
ülkelerde, mükellef hakları bir “mükellef hakları
bildirgesi”
şeklinde
kabul
edilmiş
ve
açıklanmışken, pek çok ülkede daha yaygın
açıklanma şekli “mükellef hakları imtiyazı”
biçiminde olmuştur.
Mükellef
haklarının
açıklanması
ve
duyurulması hususunda ilk girişim İngiliz Vergi
İdaresi tarafından Temmuz 1986’da “Mükellef
Hakları
İmtiyazı”nın
yayınlanması
ile
başlamıştır. Ağustos 1991’de, bu imtiyazın
temel amacı olan “mükelleflere adil ve etkin
hizmet
sunulmasını
sağlamak”
aynen
korunurken, kolay anlaşılabilmesi için daha
özet ve açık hale getirilmiştir. Temmuz 2003’te
yenilenen ve Temmuz 2004’te tekrar gözden
geçirilen “Vergi Mükellefleri İçin İmtiyaz”,
mükelleflere yönelik bir “hizmet taahhüt beyanı”
niteliğini taşıyan broşür olarak basılmıştır.
Böylece, Vergi Mükellefleri İçin İmtiyaz İngiliz
Gelir İdaresinin mükellef hizmetlerine olan
genel yaklaşımının bir ifadesi haline gelmiştir
[6].
ABD’de mükellef haklarının açıklanması ve
duyurulması diğer ülkelerden farklı olarak
kanun şeklinde yapılmıştır. ABD Kongresi,
akademik köşe
Mükellef Hakları Bildirgesini 1988 yılında kabul
edip ilan etmiştir. Daha sonra, 1996 yılında
Mükellef Hakları Bildirgesi 2 ve 1998 yılında
Mükellef Hakları Bildirgesi 3’ü yasalaştırarak
vergileme sürecinde mükelleflerin sahip olduğu
hak ve ödevlerin kapsamını daha ayrıntılı bir
şekilde kamuoyuna açıklamıştır [7]. Benzer
şeklide 1998 yılında İspanya da Mükellef
Hakları Bildirgesini kanun şeklinde çıkarmış ve
daha önce vergi kanunlarında var olan
mükellef hakları iyileştirilerek ve yeni haklar
tanınarak mükelleflerin vergileme sürecindeki
konumları güçlendirilmiştir [2].
Mükellef hakları konusunda en ile ileri
seviyeye ulaşmış olan Avustralya Vergi İdaresi
(ATO), 1993 yılında Avustralya Parlamentosu
tarafından yayınlanan bir rapordan sonra bu
konuya eğilmiştir. İngiltere ve ABD’deki
uygulamaların ayrıntılı incelenmesinden ve titiz
bir çalışma sürecinden sonra 1997 yılında ATO
Mükellef Hakları İmtiyazı’nı yayınlanmıştır.
Mükellef haklarının en iyi şekilde anlaşılması
ve uygulanması amacıyla, ATO 2000 ve 2002
yıllarında iki ampirik araştırma yürütmüştür.
Mükelleflerin
talep
ve
beklentileri
doğrultusunda gözden geçirilen ve yenilenen
Mükellef Hakları İmtiyazı Kasım 2003’de
yayınlanmıştır. İlk Mükellef Hakları İmtiyazı’nın
çok uzun olduğu yönündeki geri dönüşüm
bilgileri dikkate alınarak, bu imtiyaz iki şekilde
yayınlanmıştır: 1) “Mükellef Hakları İmtiyazı Bilmen Gerekenler” ve 2) “Mükellef Hakları
İmtiyazı - Detaylı Olarak”. Avustralya Mükellef
Hakları
İmtiyazı,
vergileme
işleminde
mükelleflerin sahip oldukları hakları ve yerine
getirmeleri gereken ödevleri açık ve basit bir
şekilde sıraladığından, vergi idaresi – mükellef
ilişkisinin karşılıklı ifadesi olarak görülmektedir
[6].
Son yıllarda, vergi idarelerinin yeniden
yapılandırılması çalışmaları yürüten bütün
ülkeler fonksiyonel veya mükellef odaklı bir
yapılanma benimsemekte ve bu süreçte
mükellef haklarının düzenlenmesi ve bunların
açıklanmasına büyük önem vermektedirler.
Nitekim İngiltere, ABD ve Avustralya’dan
sonra,
vergi
idarelerinin
yeniden
yapılandırılması çalışmaları yürüten Kanada,
Fransa, Yeni Zelanda, Danimarka, Hollanda,
Finlandiya, Norveç, İsveç, İzlanda, İrlanda,
Japonya, Güney Kore, İspanya, Rusya,
Polonya,
Çek
Cumhuriyeti,
Slovakya,
Macaristan, Bulgaristan, Peru, Arjantin, Gana,
akademik köşe
Uganda, Zambiya ve diğer birçok ülke,
mükellef haklarının düzenlenmesi ve bunların
açıklanmasına
yönelik
bildirgeler
veya
imtiyazlar yayınlamıştır.
B. Mükellef Haklarının Korunması Yolları
Ülkelerin yasama ve yürütme gelenekleri,
kültürleri ve idare anlayışlarına bağlı olarak
mükellef haklarının korunması ile ilgili farklı
kurum, kuruluş ve mekanizmalar geliştirilmiştir.
Mükellef haklarının korunmasına yönelik olarak
ABD’de farklı bir yapılanmaya gidilerek
Mükellefin
Avukatı
İdaresi
kurulmuştur.
Ülkelerinin çoğunda ise benzer amaçla
Ombudsman görev yapmaktadır. Ayrıca,
mükellef haklarını korumak amacıyla görev
yapan Dünya Mükellefler Birliği ve birçok
ülkede Mükellef Birlikleri oluşturulmuştur.
ABD’de Mükellefin Avukatı İdaresi, ABD İç
Gelir İdaresi (IRS)’in mükelleflere müşteri
odaklı davranmasını sağlamak, müşterilere
aktif savunma hizmeti sunmak ve mükellef
yararına politikaların geliştirilmesinde önemli
rol oynamak amacıyla vergi idaresinin dışında
ve bağımsız idari bir birim olarak 1994 yılında
kurulmuştur. Mükellefin Avukatı İdaresi temel
fonksiyonu; IRS ile mükellef arasında baş
gösteren sorunlarda mükellefe destek çıkmak
ve
belirlenen
kriterler
çerçevesinde
mükelleflerin sorunlarını çözmektir. Ayrıca,
mükelleflerin
vergileme
sürecinde
karşılaştıkları sorunları belirlemekte, bunları
analiz
etmekte
ve
çözüm
önerileri
geliştirmektedir. Mükellefin Avukatı İdaresi
1994-2004 döneminde IRS ile mükellefler
arasında yaşanan 8136 sorunla ilgili kendisine
yapılan başvuruyu incelemiş ve mükelleflere
destek olarak bunların çözümüne yardımcı
olmuştur [8].
Birçok ülkede genel kamu denetçisi görevini
üstlenmiş olan Ombudsman kurumu, aynı
zamanda vergileme sürecinde mükellef
haklarının korunması ile ilgili uyuşmazlıkları da
çözümlemektedir.
Ombudsman
genellikle
bağımsız bir kurum olarak görev yapmakta ve
doğrudan parlamentoya rapor sunmaktadır.
Mükellefler
vergi
idareleriyle
olan
uyuşmazlıklarını idari aşamada çözümleyemediklerinde Ombudsmana başvurabilmektedir.
Yapılan araştırmada mükellefin şikayetinin
haklı olduğu görülürse, Ombudsman ilgili
idareye şikayetle ilgili işlemlerin düzeltilmesini
23
talep etmekte ve yapılan işlem ile ilgili
prosedürün gözden geçirilmesi ile ilgili rapor
sunmaktadır. Böylece, hem başvuruda bulunan
mükellefin hakları korunmuş olmakta, hem de
diğer
mükelleflerin
aynı
zorluklarla
karşılaşmaları önlenmektedir [9].
Mükellef Birliklerinin kuruluşu 1900’lerin
başına kadar gitmektedir. İlk birlikler 1919
yılında Avustralya ve İngiltere’de kurulmuş ve
iki yıl sonra, 1921’de İsveç Mükellefler Birliği
kurulmuştur. Üst birlikler olarak 1969 yılında
merkezi
Lüksembourg’da
olan
Avrupa
Mükellefler Birliği ve 1988 yılında ise merkezi
Washington D.C.’de olan Dünya Mükellefler
Birliği
kurulmuştur.
Özellikle
1990’larda
mükellef haklarının gündeme gelmesinden
itibaren üye sayısında büyük artış olan
Mükellef Birlikleri günümüzde 40 ülkede [10] ve
46 birlik şeklinde örgütlenmişlerdir. Kâr amacı
gütmeyen ve kamuya yararlı dernek şeklinde
örgütlenmiş olan Mükellef Birlikleri’nin temel
amacı, kamu kesiminde etkinlik, şeffaflık ve
hesap verilebilirlik sağlayarak mükelleflerin
yasal haklarını korumak ve vergi kanunlarını
basit ve açık hale getirmektir. Ayrıca, özellikle
mükellef haklarının yeni geliştiği ülkelerde bu
birlikler, mükellefler ile vergi idaresi arasında
işbirliğinin
artırılması,
vergi
kanunlarının
basitleştirilmesi ve yeknesak uygulanması ile
mükelleflerin eğitilmesi ve bilgilendirilmesi
konularında önemli görevler üstlenmektedir [11].
III. MÜKELLEF HAKLARININ ANLAMI VE
TÜRLERİ
Mükellef hakları, insan haklarının yeni bir
türü olarak gelişmektedir. Mükellef hakları,
vergilendirme sürecinde devlet ile mükellef
arasındaki hukuki ilişkide mükelleflere tanınan
haklar manzumesi olarak tanımlanabilir [2].
Hukuki niteliği açısından mükellef hakları,
“vergi mükelleflerine olumlu ya da olumsuz bir
talepte bulunma yetkisi veren ve ihlal
edildiğinde hukuki korunma sağlayan haklardır”
[12].
Mükellef hakları iki temel gruba ayrılabilir.
“Genel haklar” (temel haklar) olarak da
isimlendirilen birinci gruptaki haklar, vergi
kanunların uygunluğu, temel işleyişi ve
geçerliliği ile ilgili mükelleflerin görmek
istedikleri doğruluk ve etkinliği içerirler. Bu
haklar vergi idaresi ile mükellef arasındaki
ilişkilerde ortaya çıkarlar. “Özel haklar” (ikincil
24
haklar) olarak da isimlendirilen diğer gruptaki
haklar ise, vergi kanunlarındaki özel durumlar,
işlemler ve uygulamalar ile ilgilidir. Bu haklar
vergi kanunlarının uygulanmasında esas
alınacak usul sürecine yoğunlaşırlar [13].
akademik köşe
Bu hakkın anlamı, vergi idaresinin
mükelleflere saygılı ve nezaket kuralları
içerisinde davranması, yetkisini tarafsız ve adil
kullanması gerekliliğini ifade etmektedir [15].
Buna göre, vergi kanunlarının uygulanmasında
mükelleflere karşı adil, eşit ve tutarlı
davranılarak
vergilerin
hesaplanmasında
onların özel durumları da dikkate alınmaktadır.
Mükelleflerin karşılaştıkları sorunların çözümü
için yardım talep etmeleri veya şikayetlerini dile
getirmeleri durumunda, bunlar belirlenen
hizmet standartları çerçevesinde hızlı ve adil
bir şekilde çözümlenmektedir.
2. Bilgi Alma Hakkı
Vergi mükellefleri vergi sisteminin işleyişi ve
vergilerinin tarh edilmesi konusunda güncel
bilgileri elde etme hakkına sahiptirler.
Mükellefler ayrıca, başvuru hakları da dahil
olmak üzere, tüm hakları konusunda
bilgilendirilme hakkına da sahiptirler. Tüm
mükellefler kendilerine sağlanan bilginin,
vergilemeyle
ilgili
karmaşık
durumların
açıklanmasını ve böylece kendi vergi
meselelerini daha iyi anlamalarına imkan
tanınmasını beklerler [5]. Bilgi alma hakkı,
vergi mükelleflerinin, kendileri hakkında vergi
idaresinde
bulunan
bilgilerin
talep
edilebilmesini
de
kapsar.
Eğer
vergi
idaresindeki bilgiler yanlış ise mükellefler
bunların düzeltilmesini de talep edebilirler [14].
Mükelleflerin bilgi alma hakkının yerine
getirilebilmesi için vergi idareleri vergileme
süreci, denetim ve takibat süreci, yargılama
süreci ve mükellef hakları ile ilgili çeşitli
yayınlar, broşürler, tebliğler, bildirgeler v.b.
yayınlamakta veya internet aracılığıyla ve
ücretsiz telefon hatlarıyla bunlar hakkında bilgi
vermektedir. Ayrıca, mükellefler hakkında bir
işlem yapılması veya mükelleflerin bilgi talep
etmesi durumunda da mükelleflere doğru ve
güncel bilgi sunulmaktadır.
Mükelleflerin bilgi alma hakkı ile ilgili OECD
ülkelerindeki vergi idarelerin yapmış oldukları
yasal düzenlemeler ve uygulamalar ile ilgili
yayınlar ve benzeri araçların kullanımı
konusunda
bir
karşılaştırmalı
inceleme
yapıldığında, bilgilendirilme hakkı ile ilgili
durum Tablo 1’de verilmiştir.
Bu hak çerçevesinde, mükellefle muhatap
olan vergi idaresi ajanının adını ve telefonunu
vermesi gerekmekte, mükellefin sorusuna
anında cevap veremediğinde mükellefin
telefonu alınarak konu araştırılmakta ve en kısa
sürede bilgi verilmektedir. Vergi idaresi, varsa
hatalarından
dolayı
mükelleflerden
özür
dilemekte ve bunlar belirlenen standartlar
çerçevesinde düzeltilmektedir. Mükelleflerin
vergi idaresinden yardım talep etmeleri
durumunda; vergi idaresi tarafından mükelleflere
vergi yükümlülükleri ve haklarıyla ilgili ücretsiz
görüş, bilgi ve yardım verilmektedir. Vergi
idaresi tarafından verilen yazılı veya sözlü
görüşler açık, tam, doğru ve tutarlı iken, basılı
yayınlar ise kolay anlaşılabilir ve her zaman
ulaşılabilir nitelikte olmaktadır [14].
3. Başvuru Hakkı
Genel olarak vergileme işlemiyle ilgili veya
vergi idarelerince yapılan bireysel işlemlere ve
alınan kararlara karşı tüm mükelleflerin başvuru
hakkı vardır [5]. Başvuru hakkı üç farklı şekilde
kullanılabilir. Bunlardan birincisi, mükelleflerin
kendileri için vergileme açısından sonuç
doğuran bir işlem yapılmasını veya durum tespit
edilmesini istemesi. İkincisi, mükelleflerin
uyuşmazlığın idari aşamada çözümlenmesi için
itiraz veya şikayet yollarına başvurması.
Üçüncüsü ise, mükelleflerin uyuşmazlığın
çözümlenmesi için yargı yoluna başvurması.
Mükellefler kendiliğinden vergileme ile ilgili
olarak bazı işlemlerin yapılmasını, durumların
tespit edilmesini veya bazı bilgilerin verilmesini
A. Genel Haklar
Genel haklardan, tüm mükelleflerin sahip
oldukları haklar anlaşılır. Bu haklar; adil, eşit ve
saygılı hizmet alma hakkı, bilgi alma hakkı,
başvuru hakkı, vergilemede belirlilik hakkı,
mükelleflere ilişkin bilgilerin gizliliği hakkı,
temsilci kullanma hakkı ve özel hayatın gizliliği
hakkı olarak sayılabilir. Genel haklar arasında
herhangi bir öncelik ve hiyerarşi olmayıp, tüm
mükelleflere vergi kanunların uygunluğu,
işleyişi ve geçerliliği sırasında güvence
sağlamaktadırlar.
1. Adil, Eşit ve Saygılı Hizmet Alma
Hakkı
akademik köşe
isteyebilirler. Bu gibi durumlarda, mükellefler
genel bir başvuru hakkına sahiptirler.
Bazen ise, mükellefler vergileme sürecinde
vergi idaresinin yanlışlık yaptığını, yasalara
uymadığını veya yasaları yanlış yorumlayıp
uyguladığını düşünebilirler. Nedeni ne olursa
olsun, eğer mükellefler vergi idaresinin karar ve
işlemlerinden memnun değilse, bunların gözden
geçirilmesini
isteyebilirler
veya
yargısal
denetime tabi tutulmasını sağlayabilirler [15,14].
Mükellefler tarafından uyuşmazlığın idari
aşamada çözümlenmesi için itiraz, şikayet,
25
uzlaşma veya vergi hatalarının düzeltilmesi
yollarına başvurulması durumunda, vergi idaresi
ile mükellef arasında iyi bir diyalogla ve karşılıklı
anlaşma yoluyla uyuşmazlığın kısa sürede ve
az masrafla sonuçlandırılması imkanı elde
edilmektedir [16]. Uyuşmazlığın çözümlenmesi
için yargı yoluna başvurulması durumunda ise,
vergi idaresinin işlemleri yasalara uygunluk
açısından yargısal denetime tabi tutulduğundan
[17], mükelleflere en üst düzeyde koruma
sağlanmaktadır.
Tablo 1: OECD Ülkelerinde Mükelleflerin Bilgilendirilmesinde Kullanılan Araçlar
Ülke
ABD
Almanya
Avustralya
Avusturya
Belçika
Danimarka
Finlandiya
Fransa
Hollanda
İngiltere
İrlanda
İspanya
İsveç
İsviçre
İtalya
Japonya
Kanada
Norveç
Portekiz
Y. Zelanda
Yunanistan
TÜRKİYE
Vergi Sistemi ile İlgili Yayın, Rehber ve Kılavuzlar
Beyanname
Vergi
Okullarda
Vergilerin
Genel
Düzenleme Avantajları
Özel
Harcanması İle
Yayınlar
Kılavuzu
Rehberi
Materyaller İlgili Yayınlar
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Yok
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Yok
Yok
Var
Var
Var
Yok
Yok
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Yok
Yok
Var
Var
Var
Ders Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Yok
Yok
Var
Var
Var
Yok
Yok
Var
Var
Var
Yok
Var
Var
Var
Var
Ders Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Yok
Yok
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Yok
Var
Var
Var
Var
Yok
Var
Var
Var
Var
Ders Var
Var
Var
Var
Var
Yok
Yok
Var
Var
Var
Yok
Yok
İnternetle
Sunulan
Bilgi
Ücretsiz
Telefon
Bağlantısı
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Yok
Var
Var
Var
Var
Var
Var
Yok
Var
Yok
Yok
Yok
Yok
Yok
Var
Yok
Yok
Var
Yok
Yok
Yok
Yok
Var
Yok
Yok
Yok
Yok
Yok
Kaynak: GORANOVİC P., “Taxpayers’ Rights and Tax Administration in Montenegro”, s. 3 http://unpan1.un.org/intradoc/
groups/public/documents/ nispacee/unpan004534.pdf (15.04.2005); OECD, Tax Administration in OECD
Countries: Comparative İnformation Series (2004), 2004, Ekler http://www.oecd.org/dataoecd/28/2/
33866659.pdf (18.04.2005).
4. Vergilemede Belirlilik Hakkı
Belirlilik hakkı, vergilemede istikrar ilkesinin
bir yansıması olarak ortaya çıkmakta ve
mükelleflerin yürüttükleri faaliyetlerin vergiye
ilişkin sonuçlarını önceden bilmelerini ifade
etmektedir. Yani mükellefler, özel bir davranış
durumundaki olay ve koşullara bağlı kuralların
kendilerini ne şekilde etkileyeceğini bilmeleri
gerekir. Bu hakkın uygulanması üç şekilde
olmaktadır: 1) Vergi kanunları ve ilgili mevzuat
26
yayınlanarak mükellefin bilgisine sunulur, 2)
Vergi kanunları geriye yürütülmez ve 3)
Vergilerin kanuniliği ilkesi gereği vergileme ile
ilgili düzenlemeleri ancak yasama organı yapar
ve idareye sadece belirli konularda ve sınırlı
yetki devreder [18].
Vergi mükelleflerinin vergi kanunlarına uygun
davranışta bulunabilmeleri ve gerekli kararları
alabilmeleri için öncelikle vergi kanunlarından ve
ilgili mevzuattan haberdar olmaları ve daha
sonra da bunları anlayabilmeleri gerekmektedir.
Mükelleflere bu imkanın sağlanabilmesi, tüm
vergi
mevzuatının
yayınlanmasına
ve
anlaşılabilir dilde yazılmasına bağlıdır. Vergi
mevzuatının mükellefler açısından anlaşılabilir
ve güvenilir olması bu mevzuatın istikrarlı
olmasına da bağlıdır. Mükellefler faaliyetleri ile
ilgili vergisel mükellefiyetlerini bilmek ve
bunlardan emin olmak isterler [19]. Ayrıca vergi
mükelleflerinin, yürürlükteki kanunlara uygun
davranma hakkı ve ödevi vardır. Bu nedenle,
hukukta
genellikle
benimsenmiş
olan
“kanunların geriye yürümemesi kuralı” ile önceki
kanun zamanında usulüne uygun olarak elde
edilen haklar korunarak, kazanılmış haklara
saygı gösterilmiş ve mükellefe hukuki güvenlik
sağlanmış olmaktadır [20]. Vergilemede belirlilik
hakkı, yasama organının yürütme organına
devrettiği vergileme ile ilgili düzenleme yetkisinin
sınırlı ve çerçevesinin anayasal kurallarla
çizilmiş olmasını gerekli kılmaktadır [21].
5. Mükelleflere İlişkin Bilgilerin
Gizliliği Hakkı
Mükelleflere ilişkin bilgilerin gizliliği hakkı,
vergi idaresinin sahip olduğu yetkiler
çerçevesinde elde ettiği bilgileri gizli tutmasını
ve bunları sadece kanunlarda öngörülmüş
amaçlar için kullanılmasını ifade etmektedir. Bu
çerçevede, vergi idareleri vergi mükellefleri
hakkında toplamış oldukları bilgileri gizli
tutmakla ve güvenli bir şekilde korumakla
yükümlüdür. Bu bilgiler, sadece vergi
kanunlarında belirlenen özel durumlarda,
cebren tahsilata başvurulmasında, istatistiksel
bilgi toplanmasında veya uluslararası işbirliği
çerçevesinde
bilgi
aktarılması
halinde
kullanılmaktadır. Bu durumlar dışında, vergi
idaresi mükellef bilgilerini hiçbir kişi ve kuruma
vermemektedir. Vergi mükellefleri, kendisi
hakkında vergi idaresinde bulunan bilgileri
isteme, doğru olup olmadığını kontrol etme ve
yanlış bilgilerin düzeltilmesi talep etme hakkına
da sahiptirler. Ancak bilgilerin gizliliği
nedeniyle,
böyle
bir
talepte
bulunan
akademik köşe
mükelleflerin kimliği titizlikle araştırılmaktadır
[14].
Mükelleflere ilişkin bilgilerin gizliliği hakkına
bağlı olarak, gizli bilgileri suiistimal eden
görevlilere vergi kanunlarında ağır cezalar
öngörülmüş olup, vergi idaresince uygulanan
gizlilik kuralları diğer kamu kurumlarındaki
kurallara göre çok daha sıkıdır [5].
6. Temsilci Kullanma Hakkı
Mükellefler, vergi idaresiyle olan ilişkilerinde
bizzat kendileri başvuruda bulunma veya bir
temsilci kullanma ve onun yardımını isteme
hakkına sahiptirler. Temsilci olarak genelde
avukat, mali müşavir veya vergi idaresi
tarafından yetkili tanınan kişiler kullanılır. Temsil
edilme hakkının kullanılabilmesi için, mükellef
tarafından vergi idaresine kendisini temsil
edecek ve gizli bilgileri alabilecek kişinin ismi
yazılı ve imzalı bir belge ile verilmesi gerekir.
Temsilci kullanma ve yardım isteme;
temsilcinin beyanname hazırlama ve vermesi,
faaliyet raporlarını değerlendirmesi, tarhiyata
itiraz ve vergi uyuşmazlıklarını çözümlenmesi
sürecini yürütmesi veya vergi işleri ile ilgili
görüş vermesini içerebilir. Ayrıca, vergi idaresi
mükelleften bir talepte bulunduğunda, mükellef
bunları kendisi veya temsilcisi aracılıyla da
verebilir. Eğer mükellef temsilcisine danışmak
isterse, bunun için kendisine uygun ve yeterli
zaman tanınır ve vergi idaresiyle yapılan yüz
yüze görüşmelerde kendisine refakatçı olarak
temsilcisini getirebilir. Ancak, mükellefler
yardım almayı veya kendisi adına temsilcisinin
hareket etmesini seçse bile, vergi işlerinden
yasal olarak kendisi sorumludur [15,14].
7. Özel Hayatın Gizliliği Hakkı
Özel hayatın gizliliği hakkı, vergi idaresi
tarafından mükellefin evine ve işyerine girilerek
özel hayatına müdahale edilmesini sıkı kurallara
bağlamaktadır.
Vergi
mükellefleri
vergi
idaresinin gereksiz biçimde özel hayatlarına
müdahale etmemesini bekleme hakkına
sahiptirler. Uygulamada bu durum, mükelleflerin
evlerini makul olmayan ve şüphe doğurmayan
sebeplerle aranmaktan ve vergi borcunun doğru
miktarını belirlemek için yerinde olmayan bilgi
taleplerinde bulunmaktan kaçınmak olarak
yorumlanır [5].
Bazı farklılıklar olmakla birlikte, OECD
ülkelerinin genelinde vergi soruşturması ve bilgi
edinilmesi sırasında, vergi idaresi görevlisinin bir
akademik köşe
27
mükellefin işyerine veya evine girmesinde çok
katı kurallar vardır. Bazı ülkelerde, bir vergi
mükellefine yapılacak ziyaret için onun rızası
gerektirirken, birçok ülkede mükellefine evine
girmek için genellikle yetkili makamlarca
imzalanmış özel izin belgesi gerekmektedir.
Tablo 2’de, OECD ülkelerinde mükelleflerin
evine ve işyerine girebilme ve arama yapabilme
durumu ile belgelere el koyma imkanı açısından
özel hayatın gizliliği hakkının karşılaştırılması
yapılmıştır.
Tablo 2: OECD Ülkelerinde Özel Hayatın Gizliliğine Uyulma Durumu
Ülke
ABD
Almanya
İşyerine ve Konuta Girebilme
İşyeri
Mükellefin rızası veya Mahkeme
kararı gerekli
Serbest
Serbest
Avustralya
Serbest
Avusturya
Serbest
Serbest, uygun
saatlerde
Belçika
Danimarka
Finlandiya
Fransa
Hollanda
İngiltere
İrlanda
İspanya
Konut
Serbest
Serbest
5.00 – 21.00
saatleri arası
Arama izni
Serbest
gerekli
Var (Vergi suçu
Serbest
şüphesinde)
Arama izni
Serbest
gerekli
Serbest, mesai
Arama izni
saatlerinde
gerekli
G.V.- arama izni
Arama izni
KDV - Serbest
gerekli
Belirlenen saatlerde Serbest
Serbest, mükellefin rızasıyla
İsveç
Serbest, Mükellefin rızasıyla
İsviçre
Sadece vergi incelemesinde
Serbest, mesai Önceden izin
saatlerinde
alınarak
İtalya
Aramada Yetki Belgesi
(Arama İzni) Gereksinimi
Belgelere El Koyma
İşyeri
Konut
Sınırlama
Arama İzni
İhtiyacı
Var
Var
Vergi suçu
Var
Soruşturma davası için
Yok, Sadece sahtekarlık
davasında kullanılabilir
Var, Sınırlı
Var
Ceza davası
Var
Sadece arama iznine bağlı olarak
belgelere el konulabilir
Vergi suçu
Var
Yok
Var
Vergi suçu
Var
Var, (Ceza
davası için)
Var
Vergi suçu
Var
Yok
Var
Ceza davası
Var
Var
Var
Kaçakçılık
şüphesi
Var
Ceza davası
Yok
Var, (Ceza davası için)
Var
Var
Yok
Var
İdari kararla
Var
Var
Yok
Var
Yargı kararıyla
Var
Var
Kaçakçılık
şüphesi
Yok
Kaçakçılık
tekerrürü
Yok
Var
Yok
Yok
Var
Yok
Kasa açma ve
belgeye el koyma
Var (Sahtekarlık davasında)
Ceza davası
Ceza davası
Var
Japonya
Serbest
Serbest
Var, (Ceza davası
araştırmasında)
Kanada
Serbest
Serbest
Yok
Var
Kaçakçılık
şüphesi
Var
Kore
Serbest
Var
Var
Ceza davası
Var
Norveç
Serbest
Yok
Var
Ceza davası
Yok
Portekiz
Serbest
Yok
Var
Belgeler geçici
olarak alınabilir
Yok
Slovakya
Serbest
Var
Var
Ceza davası
Yok
Yeni Zelanda
Serbest
Yok
Yok
Yok
Yunanistan
Serbest, mesai saatlerinde
Yok
Var
Var
Var
Ceza davası
Kaçakçılık
şüphesi
Kaçakçılık
şüphesi
TÜRKİYE
Serbest, mesai
saatlerinde
Sadece ceza
davasında
Mükellefin
huzurunda Var
Mük. huzurunda
veya arama izni
Mükellefin
rızasıyla
Serbest
Arama izni ile
Yok
Var
Kaynak: OECD, Tax Administration in OECD Countries: Comparative İnformation Series (2004), 2004, Ekler Tablo
12, ss. 54-57 http://www.oecd.org/dataoecd/28/2/33866659.pdf (18.04.2005); GORANOVİC P., “Taxpayers’
Rights and Tax Administration in Montenegro”, s. 7-8 http://unpan1.un.org/intradoc/ groups/public/documents/
nispacee/unpan004534.pdf (15.04.2005)
28
tahlil ve görüşler
KDVK Geçici Madde 17
Kapsamındaki Teslimlerde
Özellik Arz Eden Konular
N. Nedim TEKSOY
Mazars/Denge Denetim YYM A.Ş.,
Vergi Bölümü, Denetçi
I- GİRİŞ
Bilindiği üzere işletmelerin hayatiyetlerini
devam ettirmeleri kârlılıklarına bağlıdır. Bu
kârlılığı etkileyen temel unsurların başında da
maliyet unsuru gelmektedir. Girdi maliyetlerinin
düşük veya yüksek olması işletmelerin dışa
karşı olan rekabet avantajını azaltmakta veya
artırarak
kârlılığına
etki
etmektedir.
Maliyetlerdeki değişiklik işletmelerin kendi
içlerinde yaratacağı oto kontrol yöntemiyle
olabileceği gibi devlet tarafından da kanunlar
vasıtasıyla
gerçekleşebilmektedir.
Dahilde
işleme izin belgesi ve geçici kabul rejimleri de
bu konuda işletmelere sağlanmış devlet
tarafından çıkarılan bir maliyet avantajıdır.
Bu yazımızda dahilde işleme ve geçici kabul
rejiminin işletmelere sağladığı avantajlar, nasıl
uygulandığı ve tecil terkin sisteminin işleyişi
hakkında bilgiler verilecektir.
II- DAHİLDE İŞLEME İZİN BELGESİ VE
GEÇİCİ KABUL REJİMİ
İthal edilen ham ve yardımcı maddelerin
yardımıyla imal edilerek, ihraç edilecek
mamullerde bu malların gümrük vergisi ile diğer
mali yükümlülükler teminat karşılığı ertelenerek,
ihraç edilecek malların girdi maliyetleri
azaltılmaktadır. İthalata böyle bir avantaj
sağlamak ihracatçıları dışa bağımlı hale
getirmekte ve yerli üretici gücü yitirilmekteydi.
Şirketler arası haksız rekabetler oluşmaktaydı.
Bu haksız rekabet koşulunu ortadan kaldırmak
maksadıyla 4369 sayılı Kanunu’nun 62.
maddesiyle eklenen ve 29.07.1998 tarihinden
geçerli olarak yürürlüğe giren KDV Kanun’un
geçici 17. maddesinde bu haksız rekabet
durumu giderilmiştir geçici 17. maddenin
yürürlüğe girmesiyle artık malların dahilde
işleme ve geçici kabul izin belgesine dayanarak
satılması halinde yerli üretici korunacaktır.
Dahilde işleme rejimi ve geçici kabul rejimi;
ihraç edilecek malların üretiminde kullanılacak
olan girdilerin ithal edilmesi halinde, ithalde
ödenmesi gereken vergilerin ödenmeyerek
teminata bağlanmak suretiyle ertelenmesini ve
bu girdiler kullanılmak suretiyle imal edilen
malların ihraç edildiğinin tevsiki halinde, daha
önce ertelenen vergilerin terkin edilerek bunlarla
ilgili olarak verilen teminatların çözülmesini
sağlamaya yönelik düzenlemeler bütünüdür. Bu
kapsamda işlem yapmak isteyen mükellefler,
ihraç
edecekleri
malların
üretiminde
kullanacakları girdileri vergisiz olarak ithal
edebilmek için ithalat işleminden önce, Gümrük
Birliği kapsamında Avrupa Birliği’ne dahil
ülkelerden yapacakları ithalat için Dış Ticaret
Müsteşarlığı’na başvurarak “Dahilde İşleme
İzin Belgesi”ni, diğer ülkelerden yapacakları
ithalatları için ise, Geçici Kabul İzin Belgesi’ni
almak zorundadırlar. Geçici izin belgesi ile AB
üyesi ülkelerden mal ithalatı yapılırken dahilde
işleme izin belgesiyle hem AB üyesi olan
ülkelerden hem de 3. dünya ülkelerinden mal
ithal etme şansı işletmelere sağlanmaktadır [1].
Katma Değer Vergisi Kanunu’nun geçici 17.
maddesine göre çıkarılan 16.04.2001 tarihli ve
2001/2325 sayılı BKK uyarınca tecil-terkin
kapsamında bu işlemleri yapabilmek için
alıcıların katma değer vergisi mükellefi olmaları
ve Dış Ticaret Müsteşarlığı’ndan alınacak
dahilde işleme belgesi ya da gümrük
müşavirliklerinden alınacak geçici kabul izin
belgesinin olması gerekmektedir. Bakanlar
Kurulu’yla bu imkan ilk önce tekstil ve
konfeksiyon için uygulanmaya başlamış daha
sonra otomotiv sanayi ve demir çelik sanayini de
kapsar hale getirilmiştir. Ancak son olarak
tahlil ve görüşler
2001/2325 no.lu Bakanlar Kurulu Kararıyla
bütün
sektörlere
uygulatılmasına
karar
verilmiştir. 03.07.2005 tarih ve 25864 sayılı 95
Seri No.lu KDV Genel Tebliği ile eklenen
değişiklikle işlenmiş malların bizzat alıcı
tarafından ihraç edilmiş olma şartı kaldırılmıştır.
Yani aracı ihracatçı vasıtasıyla yapılan
ihracatlarda kabul edilmektedir.
III- TECİL TERKİN UYGULAMASINDA
TARAFLARIN YÜKÜMLÜLÜKLERİ
83 no.lu KDV Genel Tebliği [2] ile açıklanan
dahilde işleme ve geçici kabul rejiminden
faydalanmak için alıcıların ve satıcıların uyması
gereken bazı kurallar vardır.
Alıcılar açısından uyulması gereken kurallar:
- KDV mükellefi olmak.
- Dahilde işleme izin belgesine sahip olmak.
- İmalatçı olmak.
Satıcı açısından uyulması gereken kurallar:
- 03.07.2005 tarihli 95 no.lu KDV Genel
Tebliğ gereği imalatçı olmak.
IV- ALICI VE SATICI ARASINDAKİ
İLİŞKİLER
Satıcı olan taraf alıcıdan dahilde işleme izin
veya geçici kabul izin belgesini alarak
inceleyecek, talep olunan malın belgedeki cins
ve miktara uygun olup olmadığına bakacaktır.
Dahilde işleme izin belgesinin “ithal edilen
maddelerle ilgili bilgiler” bölümüne, geçici
kabul belgesinin ise uygun bir yerine, tecil-terkin
kapsamında teslim edeceği malın cinsini,
miktarını, malı hangi tarih ve numaralı faturayla
sattığını belirterek kaşe ve imzasını koyacaktır.
Bu belgenin bir fotokopisi aslı gibidir diye
kaşelenip imzalanarak satıcıya teslim edilecektir.
Satıcının düzenlemiş olduğu faturada KDV
gösterilecek ancak faturaya KDV Kanunu’nun
geçici 17. maddesi hükmü gereğince KDV tahsil
edilmemiştir, ibaresi konulacaktır. Satıcıya
bırakılmış olan bu belge satıcı tarafından KDV
beyannamesine eklenecektir.
V- TECİL EDİLEN VERGİNİN TERKİN
EDİLMESİ VE İADESİ İŞLEMİ
83 no.lu KDV Genel Tebliği kapsamında
yapılan
açıklamalara
göre
tecil-terkin
kapsamında satın alınan maddelerle imal edilen
malların süresi içinde ihraç edildiği YMM
tarafından düzenlenecek bir raporla tespit
edilecektir.
İmalat kayıtlarındaki bilgiler esas alınarak
üretim analizi ve randıman hesapları yapılmak
suretiyle düzenlenecek olan bu raporlarda en az;
29
1- Dahilde İşleme veya Geçici Kabul İzin
Belgesinin Tarih ve Sayısı,
2- Belgenin Geçerlilik Süresi,
3- İhracata İlişkin Gümrük Beyannamesinin
Tarih ve Sayısı,
4- Fiili İhracat Tarihi,
5- İhraç Edilen Malların Cinsi, Miktarı ve
Tutarı,
6- İhraç Edilen Malların Üretiminde
Kullanılan Maddelerin Satıcılar İtibariyle Ayrı
Ayrı Olmak Üzere Cins, Miktar ve Tutarı,
7- İhracatın Süresi İçinde Yapılıp Yapılmadığı
konusunda bilgiler yer alacak ve teyidi alınan
gümrük beyannamesinin onaylı bir örneği
rapora eklenecektir.
Bu raporlar, söz konusu kapsamda ihracatın
yapıldığı her dönem için ayrı ayrı düzenlenecek
ve ikişer örneği ihracatın yapıldığı ayı takip eden
ay başından itibaren 3 ay içinde ilgili satıcılara
verilecektir. Ancak bu süre içinde rapor ibraz
edilmeyeceğine dair makul mazeret bildirenlere
Vergi Usul Kanunu’nun 17. maddesine göre
vergi dairesince bu sürenin en çok bir katı kadar
ek süre verilebilecektir.
Satıcılar sözü edilen raporu bağlı olduğu
vergi dairesine ibraz etmek suretiyle tecil edilen
verginin terkinini sağlayacaktır. Bu kapsamda
satın alınan ham ve yardımcı maddelerle imal
edilen malların ihracatçıya tesliminde tecil-terkin
uygulanması halinde, aynı rapor ile hem
satıcının hem de imalatçının tecil edilen vergileri
terkin edilecektir.
Satıcı bu teslimle ilgili olarak iade edilecek
katma değer vergisi beyan etmişse iade; alıcının
gönderdiği rapor ile satış faturalarının
fotokopisini veya bu faturaların tarih, sayısı ile
fatura muhteviyatı malların cinsi, miktarı ve
tutarına ilişkin bilgileri içeren ve satıcı tarafından
onaylanan bir listenin ibrazı üzerine, ihracatla
ilgili katma değer vergisi iadelerinin tabi olduğu
usul ve esaslara göre yerine getirilecektir.
Satıcının iade talebine ilişkin olarak imalatçı
ve ihracatçı ile ilgili yukarıdaki bilgileri de ihtiva
eden bir rapor ibraz etmesi halinde, bu raporlar
ile tecil edilen vergilerin terkinini de
yapabilecektir.
Dahilde işleme ve geçici kabul rejimine tabi
olarak yapılan satışlarda tecil edilemediği için
iadesi gereken KDV’nin nakden veya mahsuben
iadesinin yapılması yanında, önceki aylardan
devir olarak gelen KDV’ye de eklenebilmektedir.
98 no.lu KDV Genel Tebliği’ne [3] istinaden
17.03.2006 tarihinden itibaren tecil edilemediği
için iadesi gereken KDV’nin nakden veya
mahsuben iadesinin yapılması yanında, önceki
30
aylardan devir olarak gelen KDV önceki
aylardan
devir
olarak
gelen
KDV’ye
eklenebilmesi YMM tasdik raporunun ibraz
edilmesi şartına bağlanmıştır [4].
VI- MALIN SÜRESİ İÇİNDE İHRAÇ
EDİLMEMESİ
Bu kapsamda alınan malların ihracının ilgili
dahilde işleme veya geçici kabul izin belgesinde
yazılı süre içinde gerçekleştirilmiş olması
gerekir. İşlenmiş malın bizzat alıcı tarafından
ihraç edilmesi şart değildir. Aracı ihracatçı
vasıtasıyla ihracı da kabul edilmektedir. İhracat
her ne şekilde yapılırsa yapılsın, ister aracı
ihracatçı ile ister bizzat alıcı tarafından yapılsın
ihracat süresini dahilde işleme izin belgesindeki
yazan
süre
belirleyecektir.
Tecil-terkin
uygulaması kapsamında satın alınan mallardan
üretilen malların izin belgesinde öngörülen süre
ve şartlara uygun olarak ihraç edilmemesi
halinde zamanında alınmayan vergi, tecil
tarihinden itibaren vergi ziyaı cezası da
uygulanmak suretiyle gecikme faizi ile birlikte
alıcıdan tahsil edilecektir.
VII- DİİB/GKİB SAHİBİ İHRACATÇILARA
BU KAPSAMDA TESLİM YAPAN
SATICILARIN KDV İADE ALACAKLARINDA YAŞANAN SÜRE PROBLEMİ
Yukarıda da açıklandığı gibi, izin belgesi
sahibi alıcılara teslim yapan satıcıların, tecil
edemedikleri için iade olarak beyan ettikleri
KDV’lerini, nakden veya mahsuben iade olarak
kullanmaları veya devreden KDV’lerine ilave
etmeleri;
- Alıcının, aldığı malları izin belgesi geçerlilik
süreci içinde ihraç etmesine,
- İhracatı takip eden ay başından itibaren 3
ay içinde YMM Tasdik Raporu ile durumu tespit
ettirmelerine,
- Raporun satıcıya ve satıcı tarafından da
vergi dairesine ulaştırılması
şartlarına bağlanmıştır.
Bu kapsamda tecil-terkin işlemlerinin KDVK
md. 11/1-c’de düzenlenen sistematik içinde
yerine getirileceği açıklanmıştır. Ancak burada
çok ince bir farklılık vardır. KDVK md. 11/1-c
kapsamında mal alan bir ihracatçı bu malı alım
yaptığı tarihi takip eden ay başından itibaren 3
ay içinde ihraç etmek zorundadır. Ancak
DİİB/GKİB sahibi bir alıcı, izin belgesi
kapsamında aldığı malı, izin belgesindeki süre
içinde ihraç edebilecektir.
Satıcının tecil edemediği için iade olarak
beyan ettiği KDV’yi nakden veya mahsuben
tahlil ve görüşler
iade olarak kullanması veya devreden KDV’ye
eklenmesi, KDVK md. 11/1-c ihraç kaydıyla
teslimde en fazla 3 ay sürecekken, izin sahibi
ihracatçıya teslimi dolayısıyla bu durum izin
belgesinin kalan süresine göre 15 aya kadar
çıkabilecektir. Örneğin; DİİB sahibi alıcıya Ocak
2006’da mal satan bir satıcı, DİİB’nin süre bitimi
30.11.2006 ise ve alıcıda ihracatı izin belgesi
süre sonuna doğru yapacaksa, bu süreye birde
ihracatı takip eden ay başından itibaren 3 ay
içinde yazılması gereken YMM Tasdik
Raporu’nun teslimi de beklenirse, satıcının KDV
iadesini kullanması, satış yaptığı aydan (Ocak
2006) itibaren 14 ay sonra gündeme
gelebilecektir.
Diğer söyleyişle, satıcının KDV iade
alacağını en kısa sürede kullanabilmesi izin
belgesi sahibi alıcının ihracatını en kısa sürede
yapıp, YMM Tasdik Raporunuda en kısa sürede
satıcıya ulaştırmasına bağlıdır.
Önerimiz, izin belgesi sahibi alıcıların ihracat
sürelerinin KDVK md. 11/1-c’de yer alan süre (3
ay) ile kısıtlanmasıdır.
VIII- YMM TASDİK RAPORLARINDA
GÜMRÜK BEYANNAMELERİNİN
TEYİDİ HUSUSUNDA ÖZELLİK ARZ
EDEN DURUMLAR
83 no.lu KDV Genel Tebliği’nin 4 numarayla
adlandırılan “Terkin ve İade İşlemleri” başlıklı
bölümünde “….. teyidi alınan gümrük
beyannamesinin onaylı bir örneği rapora
eklenecektir” denilmektedir.
2001/1 ve 2001/4 Sıra No.lu KDV İç
Genelgelerinde YMM KDV iadesi/tecil-terkin
tasdik raporları açısından gümrük beyannamelerinin teyidi hususu açıklanmaktadır.
“Tecil - terkin kapsamında satış yapan
mükellefler tarafından gümrük beyannamelerine
ilişkin olarak verilen bilgilerle, (VEDOP)
sorgulaması sonucu alınan bilgilerin birbiriyle
uyumlu olması halinde söz konusu ihracatla ilgili
olarak gerekli görülmedikçe gümrük idaresinden
ayrıca yazılı teyit alınmayacaktır. YMM’ler
tarafından düzenlenen KDV iade raporlarında
gümrük
beyannamelerinin
teyidine
yer
verilmemesi halinde yukarıda belirtilen şekilde
yapılan sorgulama ile yetinilecek, ayrıca teyit
aranılmadan rapor işleme konulacaktır. Ancak
ihracatın gerçek olup olmadığı konusunda YMM
sorumluluğunun devam edeceği tabidir” [5].
YMM tasdik raporunda teyit yazısının onaylı
örneğinin
bulunmaması
ve
VEDOP
sorgulamasından teyit alınmaması halinde,
vergi dairesi duruma göre ya gümrük idaresince
gönderilen listelerden teyit yapacak veya
tahlil ve görüşler
gümrük idaresinden yazılı teyit alacaktır.
YMM’ler teyitlerini vergi dairelerinden değil,
doğrudan
ilgili
gümrük
idaresinden
yapacaklardır [6].
Ancak, bu konuyla ilgili yayımlanan
23.03.2001 tarih ve 2001/9 sayılı Gümrük
Müsteşarlığı’nın Genelgesi’ne göre “ihracat
işlemlerine yönelik olarak, vergi dairelerince
yapılacak KDV iadelerine esas teşkil etmek
üzere, gümrük idarelerince vergi dairelerine
bilgi de verilmektedir. Otomasyona geçiş ile
birlikte, ihracata ilişkin bilgilerin Maliye
Bakanlığı’na manyetik ortamda verilmesine
yönelik çalışmalar da sonuçlanmış ve
Müsteşarlığımız ve Maliye Bakanlığı arasında
16.02.2001 tarihinde imzalanan protokol ile
bu tarihten itibaren bilgilerin Maliye
Bakanlığına manyetik ortamda verilmesi
kararlaştırılmıştır. Bu uygulamayla birlikte
vergi daireleri ihracat bilgilerini doğrudan
gümrük
idarelerinden
değil
Maliye
Bakanlığı’ndan temin edebileceklerdir” [7]
denilmektedir.
Gümrük
müdürlüklerinin
23.03.2001 tarih ve 2001/9 sayılı Genelge
uyarınca GÇB teyit taleplerini cevapsız
bırakmaları
sebebiyle,
GÇB’lerin
teyidi
konusunda YMM’ler tarafından herhangi bir
tespitte bulunulamamaktadır.
Görüldüğü üzere YMM’ler tarafından
düzenlenecek olan KDV iade raporlarında
gümrük
beyannamelerinin
teyidine
yer
verilmemesi halinde vergi dairesi tarafından
VEDOP’tan yapılacak sorgulama yeterli olacak
ve rapor işleme konacaktır. Ancak bu ihracatın
gerçek olup olmaması konusunda YMM
sorumluluğu devam edeceği tabidir.
2001/1 ve 2001/4 Seri No.lu KDV İç
Genelgelerinde YMM’lerin teyit şartını ortadan
kaldırmış olmasına rağmen 83 no.lu KDV Genel
Tebliği’nde böyle bir şartın getirilmesi İç
Genelgeyle Genel Tebliğ arasında bir
uyumsuzluk
yaratmaktadır.
KDV
iade
olan
YMM’ler
raporlarının
uygulayıcıları
tarafından düzenlenen raporlarda GÇB teyitleri
yapılamamaktadır. YMM’lerin yazmış oldukları
KDV iade raporlarında, 2001/1 ve 2001/4 Seri
No.lu KDV İç Genelgelerinde belirtildiği üzere
teyit şartı aranmamasına rağmen, 83 no.lu KDV
Genel Tebliği’nde teyit şartının isteniyor olması
uygulamaya ters düşmektedir. Önerimiz 83
no.lu KDV Genel Tebliğ’in diğer iç genelgelerle
uyumlu bir şekle getirilerek düzeltilmesidir.
IX- ÖRNEK UYGULAMA
Bir Deri Firması olan (X) A.Ş., tekstil
sektöründe faaliyet gösteren Dahilde İşleme İzin
31
Belgeli (Y) A.Ş.’ye 31.01.2006 tarihinde tecilterkin kapsamında 200.000,00 YTL tutarında bir
deri satışı yapmış, bu tutar üzerinden 36.000
YTL KDV hesaplamış ancak tahsil etmemiştir.
Tecil-terkin kapsamında satılan deri için
yüklenilen KDV tutarı 7.500,00 YTL’dir.
(X) A.Ş.’nin Ocak /2006 dönemine ilişkin
diğer bilgileri aşağıdaki gibidir;
Diğer Yurtiçi Satışlar:
135.000,00
Önceki dönemden Devreden
15.000,00
KDV:
Bu Dönem İndirilecek KDV:
22.000,00
(X) A.Ş.’nin dahilde işleme izin belgesi
kapsamında yaptığı satışa ilişkin malların
28.03.2006 tarihinde ihraç edildiği 14.04.2006
tarihli YMM raporu ile tespit edilmiştir. Satıcı
YMM raporunu ve diğer gerekli evrakları
17.04.2006’da vergi dairesine teslim etmiştir.
––––––––––––––31.01.2006––––––––––––––
120 ALICILAR
236.000,00
192 DİĞER KDV
36.000,00
- Tecil Edilebilir KDV
600 YURTİÇİ SATIŞLAR
200.000,00
391 HESAPLANAN KDV
36.000,00
DİİB Kapsamında Yapılan Satışlar
––––––––––––––––/––––––––––––––––––––
––––––––––––––30.01.2006––––––––––––––
391 HESAPLANAN KDV 60.300,00
190 DEVREDEN KDV
15.000,00
191 İNDİRİLECEK KDV
22.000,00
360 ÖDEN.VERGİ VE FON.
23.300,00
KDV Mahsubu
–––––––––––––––––/–––––––––––––––––––
––––––––––––––20.02.2006–––––––––––––
360 ÖD. VERGİ VE F. 23.300,00
392 DİĞER KDV
23.300,00
- Terkin Edilecek KDV
Tecil Kaydı
––––––––––––––––/–––––––––––––––––––
––––––––––––––17.04.2006––––––––––––
392 DİĞER KDV
23.300,00
- Terkin Edilecek KDV
136 DİĞER ÇEŞİTLİ ALAC. 12.700,00
- Ocak 2006 KDV Geç.17
192 DİĞER KDV
36.000,00
- Tecil Edilebilir KDV
–––––––––––––––/–––––––––––––––––––
32
İhracat Gerçekleştiğinde ve YMM Raporu
Vergi Dairesine Verilince Yapılan Kayıt
Muhasebe kayıtlarından görüleceği üzere
mükellef,
dahilde
işleme
izin
belgesi
kapsamında yaptığı satışlar için KDV tahsil
etmemiş olmasına rağmen matraha dahil
ederek bu tutar üzerinden de katma değer
vergisi hesaplamıştır. Aynı zamanda bu satışları
için beyannamenin arka yüzündeki “İhraç
Kaydıyla Teslimlere İlişkin Bildirim” bölümünü
doldurmak suretiyle hesaplamış olduğu vergiyi
tecil ve iade konusu yapmıştır. Bu işlemler
sonucunda (X) A.Ş. 23.300,00 YTL tutarındaki
ödenecek KDV’yi tecil ve terkin ettirmiş ve kalan
12.700,00 YTL’yi iade olarak beyan etmiştir.
KDV beyannamesine bu tutarları aktaracak
olursak 10 no.lu satıra toplam satıştan
kaynaklanan tutarı 11 no.lu satıra da bu tutar
üzerinden hesaplanan KDV yazılacaktır. Bu
tutarların matrah toplamı 28. satıra KDV toplamı
da 29 no.lu satıra yazılacaktır. İlgili dönemde
devreden ve indirilecek KDV var ise bunlar da
sırasıyla 32 ve 33. satırlara yazılacaktır. Tablo
10’daki ihraç kaydıyla teslimler bölümündeki 88
no.lu satıra dahilde işleme belgesindeki tutarın
KDV’si yazılacaktır. Daha sonra bu tutar 89
no.lu satıra aktarılacaktır.
38 no.lu satıra 31. satırdaki toplam
hesaplanan KDV’den 37. satırdaki indirimler
toplamı düşüldüğünde bulunan fark pozitif ise bu
fark 89. satırda yazılı olan rakamla karşılaştırılır
ve küçük olan tutar 38 no.lu satıra yazılır.
Bizim örneğimizde (31-37) farkı 23.300,00
YTL olup, 89. numaralı satırda yer alacak
36.000,00 YTL’den küçük olduğu için 38 no.lu
“Tecil Edilecek KDV” satırına 83.300,00 YTL
yazılacak ve 90 no.lu “İhracatın Gerçekleştiği
Dönemde İade Edilecek Tecil Edilemeyen
KDV” satırına da (89-38) farkı olan 12.700 YTL
(36.000-23.300) yazılacaktır.
Örneğimiz
de
rakamların
KDV
beyannamesinde yer alacağı satırları tablo
halinde özetlersek;
Satır No
Tutar
10 no.lu satıra
335.000,00
11 no.lu satıra
60.300,00
28 no.lu satıra
335.000,00
29 no.lu satıra
60.300,00
31 no.lu satıra
60.300,00
32 no.lu satıra
15.000,00
33 no.lu satıra
22.000,00
37 no.lu satıra
37.000,00
38 no.lu satıra
23.300,00
88 no.lu satıra
36.000,00
89 no.lu satıra
36.000,00
90 no.lu satıra
12.700,00
tahlil ve görüşler
X- SONUÇ
Ülke ekonomilerinin gelişimi büyük çapta
ihracatın
gelişimine
bağlıdır.
Ülkemiz
ekonomisinde ihracat yapmak için, vergi
avantajlarından ötürü maliyetlerini düşük tutmak
isteyen işletmeler yurt dışından mal ithal
etmekte ve yurt içi piyasa da bundan olumsuz
yönde etkilenmekteydi. Ancak 4369 sayılı
Kanunu’nun 62. maddesiyle eklenen ve
29.07.1998 tarihinden geçerli olarak yürürlüğe
giren KDV Kanun’un geçici 17. maddesiyle bu
olumsuzluk ortadan kaldırıldı. Artık ihracat
yapacak olan firmalar bu kanuna istinaden ham
ve yardımcı ürünlerini yurt içinden aldıkları
zamanda
vergisel
avantajlardan
yararlanacaklardır.
Ancak izin belgesi sahibi alıcıların ihracat
sürelerini KDVK md. 11/1-c’de yer alan süre ile
kısıtlanmamış
olması
satıcılar
için
bir
mağduriyet oluşturmakta ve yapılan bu
düzenlemeye bir gölge düşürmektedir. Önerimiz
bu durumun 3 aylık süre ile kısıtlandırılarak
satıcıların mağduriyetlerinin önüne geçilmesidir.
Ayrıca, KDVK geçici md. 17, 31.12.2008
tarihine kadar geçerliliği olacak bir maddedir.
Bize göre, ülke ekonomisinin ve imalatın teşviki
açısından, izin belgesi kapsamında yapılan bu
teslimlere
ait
düzenlemeler,
KDV
mevzuatımızda daimi bir madde şeklinde
düzenlenmelidir.
Son olarak 83 no.lu KDV Genel Tebliği’nde
bahsedilmiş olan, YMM tasdik raporuna teyidi
alınan gümrük beyannamesinin onaylı bir örneği
eklenecektir ibaresi 2001/ ve 2001/4 no.lu KDV
İç Genelgelerine ve 2001/9 no.lu Gümrük
Müsteşarlığı’nın Genelgesi ile çelişmekte ve
fiiliyatta YMM’ler tarafından da GÇB teyidi
yapılamadığı için bu husus KDV tasdik
raporlarında açıklanmaktadır.
[1] Maliye Bakanlığı, Ankara Gelirler Bölge Müdürlüğü, Vergi
Denetmenleri Birim Başkanlığı www.vdd.org.tr/tezler
[2] KDV Genel Tebliği Seri No: 83, 29.06.2001 tarih ve 24447
sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
[3] 17.03.2006 tarih ve 26111 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanmıştır.
[4] Mehmet MAÇ, KDV Uygulamaları, Denet Yayıncılık, 5. Baskı
(bkz.www.bdodenet.com.tr/kdv)
[5] 12.04.2001 tarih ve 2001/04 nolu KDV İç Genelgesi
[6] Mahmut VURAL, KDV İade Rehberi, 3. Baskı, Hesap
Uzmanları Derneği Yayını, Eylül 2004, s. 172
[7] 23.03.2001 tarih ve 2001/9 no.lu Gümrük Müsteşarlığı
Genelgesi
Not: Bu yazı E-Yaklaşım / Temmuz 2006 / Sayı: 36’
dan alınmıştır.
uzman görüşü
33
KOBİ’ler İçin Vizyon
Yenileme Önerileri
SMMM Kasım ÇAPRAZ
Kasım Çapraz S.M.M.M. A.Ş.
Yönetim Kurulu Başkanı
İçinde bulunduğumuz yüzyılın başından bu
yana globalizm (Küreselleşme) rüzgarının
etkisini giderek arttırması ve sınırların ortadan
kalkması, dünyada sosyal ve kültürel gerekse
ekonomik anlamda köklü yapısal değişikliklere
yol açmaktadır.
Türkiye'nin dışa açılmasının hızlanması, AB
nin artık resmi bir adayı olması, gümrük
duvarlarının
ve
kotalarının
kalkmaya
başlaması,
yabancı
sermayeli
şirket
yatırımlarının ve etkinliklerinin artması ve
global rekabet kurallarının ülke içinde giderek
daha çok geçerli ve hissedilir hale gelmesi, gibi
bir dizi etkin sebeplerle oluşan sirkülasyonda
değişemeyen
ve
yönetim
anlayışını
yenileyemeyen firmaların ayakta kalması
giderek zorlaşmaktadır.
Küreselleşmenin
getirdiği
değişimlerin
bilincinde olarak, içinde bulunduğumuz bilgi
çağında entelektüel sermayesini güçlendiren,
değişen düzene kısa sürede ayak uydurabilen
ve en önemlisi bilgiyi yorumlayarak kullanan,
elinde tutabilen işletmelerin ayakta kalacağı
aşikardır. Şu önemli bir gerçektir ki; sürekli
değişkenlik gösteren rekabet ortamında
geleceği görebilmek, buna göre gerekli değişim
ve yenilikleri yapabilmek çok büyük önem
taşımaktadır. Bu noktada yönetim sistemlerinin
başarısı, bu değişim, gelişim ve fırtınalara karşı
işletmelerin mücadele gücünü belirler.
Konuyu ülkemiz açısından ele alırsak,
ülkemizin gelişmekte olan ekonomik yapısının
vazgeçilmez unsuru işletmelerin en sağlam
taşlarından olan KOBİ’ler; işletmelerin % 98’i
olarak ekonomimizin lokomotifini oluşturmakta
ve KOBİ’lerin yapısına bakıldığında ise
çoğunluğunun mali ve idari yapısının henüz
oturmamış, işletme kültüründen yoksun,
entelektüel sermayeye sahip olmayan yada
bunu kullanamayan, profesyonellikten uzak bir
yapıda oldukları görülmektedir. Oysa ülkemiz
için KOBİ ler sürdürülebilir ekonomik ve sosyal
kalkınmanın temel taşını, en önemli unsurunu,
oluşturmaktadır.
Ekonomimizin
dünyadaki
ticaret hacminden ve sermaye hareketlerinden
pay alabilmesi büyük ölçüde; profesyonel bir
anlayışla
rasyonel
yönetilen,
verimliliği
yakalamış, rekabete hazırlanmış, saydam,
KOBİ lerin varlığına bağlıdır. Eğer KOBİ’lerimiz
doğru strateji ve doğru yönetimle desteklenirse;
bu destekleme onlara işlerini geliştirmede,
hedeflerini büyütmede ve dışa açılmalarında
en önemli yardımcı faktör olacaktır .
KOBİ’lerin değişime uyma becerileri;
değişimi finanse edecek kaynakların
tahsisi, personelin değişimi destekleme
isteği ve idari, mali ve hukuki yapısının
yeniliklere açık olması ile doğru orantılı
olup; bu nedenle firmaların tüm bu
değerler kümesine ve uygun bir yatırım,
faaliyet ve yönetim stratejisine
bağlılıkları, onların geleceği açısından
büyük önem taşımaktadır.
Tabiidir ki; doğru strateji uygulamak ve
doğru yönetim modellerine ulaşabilmek için de
profesyonel
yöneticilerle
çalışılması
gerekmektedir.
Profesyonel
yönetime
ulaşabilmenin tek başına bir profesyonel
yöneticiden geçmediğini; ve elbette bir ekip ile
yürütülebileceği göz ardı edilemeyeceğinden
bu
durumda
profesyonel
bir
yönetim
kadrosunun oluşturulması KOBİ’ler için bir hayli
maliyetli olacaktır.Böyle bir ekibin bugün
kurulmuş olmasının bugünden yarına işletmeye
geri dönüşüm sağlamayacağının bilinmesi ve
böyle bir oluşumunun faydalı bir geri
34
dönüşümünün sağlanması ve hissedilebilmesi
için belli bir süreç beklenmesi gerekmektedir.
Ayrıca Üzülerek söylenebilir ki ülkemizdeki en
büyük sorun nitelikli yönetici yetiştirilememesidir. Üstelik profesyonel yönetim sistemlerinin
kurulabilmesi için gerekli olan mevcut
profesyonel yöneticilerin de firmaya maliyeti
gerçekten oldukça yüksektir. İşte bu nedenle
KOBİ’lerin yararlanabileceği bir yönetim sistemi
olarak profesyonel yöneticiliğin bir ekip halinde,
dış kaynak kullanımı (Out-sourcing) olarak
sağlanması bu eksikliği giderecek ve KOBİ’lere
büyük yararlar sağlayacaktır.
Dış Kaynak kullanımı sayesinde firmaların
profesyonel yönetim maliyetleri, minimize
edilecek ve bu hizmeti veren firmalar;
işletmenin ihtiyaç duyduğu taktik ve stratejik
kararlarının
oluşturulmasında
ve
uygulanmasında
çözüm
ortağı
olarak
işletmenin yanında yer alacaktır. Yönetim
danışmanlığı hizmetlerine talebin giderek
artması sonucunda, muhasebe ve denetim gibi
mali konularda hizmet vermek üzere kurulan
danışmanlık firmaları hizmet yelpazelerini
giderek daha da genişletmiş olup aynı
zamanda bu genişleme; Serbest Muhasebeci
ve Mali Müşavir meslek erbaplarının icra etmiş
oldukları mesleklerine ek olarak sisteme farklı
bir katma değer kazandıracaktır. İşte bu
kapsamda, danışmanlık şirketleri tarafından bu
konuda profesyonel yönetim kadrosu kurularak
dış kaynak kullanımının sağlanması daha
yüksek bir katma değeri de beraberinde
getirecek aynı zamanda ülkemizde de önemli
bir ihtiyacı giderecektir.
Diğer taraftan 2007-2008 yılları tüm
dünyada olduğu gibi Türkiye açısından da
önemli değişiklik ve gelişimlerin olacağı bir
sürecin
başlangıcı
olacaktır.
AB
müktesebatı çerçevesinde kriterlere uyum
ve tarama faaliyetlerinin yoğunlaşacağı bu
dönemde ayrıca Türkiye’nin mevzuat
yapısında köklü anlayış ve uygulama
değişikliklerine yol açacak yenilikler de
yürürlüğe girecektir.
Bu yeniliklerin başında;
Son
dönemde
uluslararası
finans
sisteminde yoğun olarak tartışılmakta olan
Basel II düzenlemesi gelmektedir ki; Bu
düzenleme
KOBİ’leri
çok
yakından
uzman görüşü
ilgilendirmekte, bu içerikte getirilen kriterlere
uyumun sağlanması ayrı bir profesyonel
anlayış gerektirmektedir.
Bir diğer önemli değişiklik de; 1 Ocak 1957
tarihinde yürürlüğe giren, 48 yıldır uygulanan
6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun ve
22/04/1926 dan beri uygulanan 818 nolu
Borçlar Kanununun, gelişen ve değişen dünya
koşullarında, toplumsal ve kamusal yaşamda
yetersiz kalması nedeniyle bu yasaların
yeniden düzenlenmesidir. Öngörülen bu
düzenlemeler halen TBMM gündeminde olup
önümüzdeki günlerde yasalaşacaktır. Türk
Ticaret hayatına, muhasebe ve finansman
ağırlıklı olarak yönetim sistemlerine oldukça
önemli düşünce ve uygulamalar getirecek olan
bu düzenlemelere uyum sağlanması da diğer
bir profesyonel yöneticilik gereği olacaktır.
Bunların yanı sıra vergi yasalarının yeniden
hazırlanması yine yepyeni anlayış ve uygulama
biçimleri getirecektir. Bu değişiklikler ise gerek
muhasebe yöneticileri gerekse mali Müşavirler
için ayrıca bir misyon üstlenmeleri gereğini
zorunlu kılmakta ve bunun sonucu profesyonel
yöneticilerin bu meslek grubundan optimum
düzeyde yararlanmaları şirketlerine katacağı
fayda düzeyini yükseltecektir.
Sonuç olarak yukarıda belirtilen değişim
süreçlerine uyum sağlayamamanın doğuracağı
sonuçların yaşamsal derecede önem taşıdığı
görülmektedir. Bu noktada küçük ve orta ölçekli
işletmelerin dikkat etmeleri gereken husus,
değişimin kaçınılmaz bir zorunluluk olduğunun
bilinciyle, mevcut yönetim, yöntem ve
yaklaşımlarına duygusal olarak bağlanmaktan
kaçınmaları ve maliyetlerine katlanarak gerekli
yapısal değişimleri sağlayıp tamamlamalıdır.
Bu yenilenme sürercinde Dış kaynak
kullanımı,
Yönetim
uygulamaları
ile
değişimlerin ve yeniliklerin KOBİ’ler açısından
maliyetini
azaltarak
mevcut
durumu
iyileştirecektir. Ancak KOBİ’lerin de Yönetim
anlayışını geliştirme, muhasebe finansman,
bütçeleme uygulamaları ile geleceğe yönelik
tahminler ve öngörülerde bulunma; değişen
trendleri yakalayarak şirketlerini şimdiden
geleceğe yönelik bu sürece hazırlama
esnasında tüm bu sayılanlar için gerekirse
organizasyon yapısından iş süreçlerine,
pazarlama anlayışından kadar tüm işleyişini
değiştirmeye yönelik adımları atmayı göze
almaları gerekmektedir.
35
iş hukuku
Özürlü, Eski Hükümlü ve
Terör Mağduru Çalıştırma
Esasları ve Uygulamada
Karşılaşılan Zorluklar
YMM Taki KILIÇ
I- GİRİŞ
2003 yılında yürürlüğe giren 4857 sayılı yeni
İş Kanunu’nun 30. maddesine göre 50 veya
daha fazla işçi çalıştıran işverenler toplam % 6
oranında özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru
çalıştırmak zorundadırlar. Özürlü, Eski Hükümlü
ve Terör Mağduru İstihdamı Hakkında
Yönetmelikte özürlü, eski hükümlü ve terör
mağduru tanımları aşağıdaki gibidir.
Özürlü: Bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal
ve sosyal yeteneklerindeki engelleri nedeniyle
çalışma gücünün en az yüzde 40’ından yoksun
olduğu sağlık kurulu raporuyla belgelenenlerdir.
Eski Hükümlü: Altı aydan daha uzun süreli
hürriyeti bağlayıcı bir suçtan veya ceza süresine
bakılmaksızın Devlet Memuru olmaya engel bir
suçtan hüküm giymiş ve cezalarını infaz
kurumlarında tamamlamış veya cezası tecil
edilmiş yahut şartlı salıverilme yoluyla tahliye
edilmiş olanlar ile özel kanunlarında belirtilen
şartlardan dolayı istihdam edilmeleri olanağı
bulunmayanlar veya ömür boyu kamu
hizmetinden yasaklı bulunanlardır.
Cezası para cezasına çevrilenler eski
hükümlü sayılmamaktadır.
Terör Mağduru: 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu’na göre terör eylemleri
nedeniyle;
- Şehit olan kamu görevlileri ile er ve
erbaşların daha sonra evlenmemiş eşlerini veya
çocuklarından birisini, yoksa kardeşlerinden
birisini,
- Çalışamayacak derecede malul olan kamu
görevlileri ile er ve erbaşların varsa eşlerini veya
çocuklarından birisini, yoksa kardeşlerinden
birisini,
- Malul olup da çalışabilir durumda olanları,
ifade eder.
II- ZORUNLU İSTİHDAM ORANLARI
4857 sayılı İş Kanunu’nun 30. maddesi
hükmü uyarınca, işverenlerin 50 veya daha
fazla işçi çalıştırdıkları işyerlerinde özürlü, eski
hükümlü ve terör mağduru işçi çalıştırma
zorunda oldukları, bu şekilde çalıştırılacak işçi
oranının her yıl ocak ayı başından itibaren
yürürlüğe girmek üzere Bakanlar Kurulu’nca
tespit edileceği, özürlüler için belirlenecek
oranın
toplam
oranın
yarısından
az
olamayacağı belirtilmiştir. Toplam oran 2003 ve
önceki yıllarda % 8, 2004 ve 2005 yıllarında ise
% 6 olarak uygulanmıştır. İşverenler, özürlü,
eski hükümlü ve terör mağduru işçiyi meslek,
beden ve ruhi durumlarına uygun işlerde
çalıştırmak zorundadırlar.
Oranların hesaplanmasında yarıma kadar
kesirler dikkate alınmaz, yarım ve daha fazla
olanlar tama dönüştürülür.
2006 yılında ise 2005/9077 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı uyarınca özel işyerlerinde; % 3
oranında özürlü, % 2 oranında terör mağduru ve
%1 oranında da eski hükümlü çalıştırılması
zorunludur. İşverene tanınan % 1’lik tercih 2006
yılında kaldırılarak bu oran terör mağduruna
ilave edilmiştir. Konu ile ilgili olarak Sosyal
Sigortalar Kurumu Başkanlığı 16-359 Ek sayılı
genelgeyi
yayımlamış
olup,
01.01.2006
tarihinden itibaren kamu ve özel sektör
işyerlerinde uygulanacak oranlar aşağıdaki
gibidir.
Kamu
İşyerlerinde
Özel
İşyerlerinde
Özürlü
Eski
Hükümlü
Terör
Mağduru
%4
%2
--
%3
%1
%2
III- ÖZÜRLÜ, ESKİ HÜKÜMLÜ VE TERÖR
MAĞDURU İSTİHDAMINA İLİŞKİN
ORTAK HÜKÜMLER
iş hukuku
36
A- KURUM ARACILIĞI
İşverenler çalıştırmakla yükümlü oldukları
özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru işçileri
işyerinin bulunduğu yerdeki Türkiye İş
Kurumu
aracılığıyla
sağlayacaklardır.
Oranların hesaplanmasında yarıma kadar
kesirler dikkate alınmaz, yarım ve daha fazla
olanlar tama dönüştürülür. Çalıştırılan özürlü,
eski hükümlü ve terör mağduru işçiler, toplam
işçi sayısının hesabında dikkate alınmaz.
Kurum aracılığı olmadan özürlü, eski
hükümlü ve terör mağdurunu işe alan işverenin
bu durumu en geç bir ay içinde Kurum’a
bildirmesi ve tescil ettirmesi zorunludur.
B- TEŞVİK
Bakanlar Kurulu’nca belirlenecek oranların
üzerinde özürlü, eski hükümlü ve terör
mağduru istihdam eden veya 50’den daha az
sayıda işçi çalıştırmasına rağmen Kurum’a
talepte bulunmak veya tescil yaptırmak
suretiyle özürlü, eski hükümlü ve terör
mağduru çalıştıran ya da çalışma gücünü %
80’den fazla kaybetmiş özürlü istihdam eden
işverenin bu şekilde çalıştırdığı her bir özürlü,
eski hükümlü ve terör mağduru hakkında, 506
sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’na göre
ödemesi gereken sosyal sigorta primi işveren
hisselerinin % 50’si kendisince, % 50’si
Hazinece ödenir. İşverenin bu haktan
yararlanabilmesi için, bu durumun işverenin
başvurusu üzerine Türkiye İş Kurumu’nca
belgelenmesi gerekir (Yönetmelik md-25).
C- TALEP VE GÖNDERME
İşverenler
çalıştırmakla
yükümlü
bulundukları özürlü, eski hükümlü ve terör
mağdurlarını, yükümlülüğün doğmasından
itibaren yedi gün içinde niteliklerini de
belirterek Türkiye İş Kurumu’ndan yazılı olarak
talep ederler. Kurum işverenin bu talebinden
itibaren en geç 15 gün içinde niteliklere uygun
gördüğü özürlü, eski hükümlü ve terör
mağdurlarından talep sayısından az olmamak
üzere temin edebildiklerini, niteliklerini belirten
belgeleriyle birlikte işverene gönderir. İşveren
en geç 15 gün içinde gönderilen kişilerden
uygun gördüklerini işe alır, işe alınanları ve
alınmayanları
alınmayış
nedenlerini
de
belirtmek suretiyle yedi gün içinde yazılı olarak
Kurum’a bildirir.
Kurum, bildirimin yapıldığı tarihten itibaren
on gün içinde veya bildirim yapılmadığı taktirde
işçilerin gönderiliş tarihinden itibaren otuz gün
içinde özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru
açığının kapatılması için son olarak işverene,
kayıtlı özürlü, eski hükümlü ve terör
mağdurlarını, meslek ve öğrenim durumlarını
içeren listelerle birlikte işverene göndererek
işyerindeki açık kontenjanların bu listelerden
veya gönderilenlerden karşılanmasını ister.
İşveren bu şekilde gönderilenler ve/veya
listelerde yer alanlar arasından seçimlerini
yaparak gönderim veya listelerin bildirim
tarihinden
itibaren
15
gün
içinde
kontenjanlarını
kapatmak
zorundadır
(Yönetmelik md-7).
D- İŞTEN AYRILANLARIN BİLDİRİLMESİ
İşveren herhangi bir sebeple iş sözleşmesi
sona eren özürlü, eski hükümlü ve terör
mağduru işçinin ayrılış nedenlerini on beş gün
içinde kuruma bildirmek zorundadır.
IV- YÜKÜMLÜLÜK İÇİN EN AZ 50 İŞÇİ
ÇALIŞTIRMA ŞARTI
Özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru
çalıştırma yükümlülüğü söz konusu olan
işverenler, 50 veya daha fazla işçinin çalıştığı
işyerlerinin işverenleridir.
A- AYNI İL SINIRLARI İÇİNDE BİRDEN
FAZLA İŞYERİ BULUNAN
İŞVERENLERİN DURUMU
Aynı il sınırları içerisinde birden fazla işyeri
bulunan
işverenlerin
bu
kapsamda
çalıştırmakla yükümlü olduğu işçi sayısı,
toplam işçi sayısına göre hesaplanır.
B- YER ALTI VE SU ALTI İŞLERİNDE
ÇALIŞANLARIN DURUMU
İş Kanunu’nun 30. maddesine göre, yer altı
ve su altı işlerinde özürlü işçi çalıştırılamaz
ve yukarıdaki hükümler uyarınca işyerlerindeki
işçi sayısının tespitinde yer altı ve su altı
işlerinde çalışanlar hesaba katılmaz.
C- KISMİ SÜRELİ ÇALIŞANLARIN
DURUMU
İşyerinde kısmi süreli (part time) iş
sözleşmesine göre çalışanlar da varsa bunlar
çalışma süreleri dikkate alınarak tam süreli
çalışmaya dönüştürülür ve ayrıca işyerindeki
işçi sayısına ilave edilir.
V- ÖZÜRLÜ, ESKİ HÜKÜMLÜ VE TERÖR
MAĞDURLARI
A- ÖZÜRLÜLER
iş hukuku
Özürlü olduğunu öne sürerek Türkiye İş
Kurumundan işe yerleştirilmesini isteyenler bu
durumlarını “Özürlülere Verilecek Sağlık
Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik”te
belirtilen yetkili sağlık kuruluşlarından alınmış
sağlık
kurulu
raporu
ile
belgelemek
zorundadırlar.Yönetmeliğin yayımlanmasından
önce alınmış sağlık kurulu raporları da
geçerlidir.
Özürlülerin
çalıştırılabilecekleri
işler,
Yönetmeliğe bağlı Ek: 1 no.lu çizelgede
gösterilmiştir. Özürlülere çizelgede gösterilen
işlerden herhangi biri verilemiyorsa, işyerinin
özelliğine göre işyeri hekimince belirlenecek
başka bir iş verilir.
İşverenler, işyerlerini imkanları ölçüsünde,
özürlülerin
çalışmasını
kolaylaştırabilecek
şekilde hazırlamak, sağlıkları için gerekli
tedbirleri
almak,
mesleklerinde
veya
mesleklerine yakın işlerde çalıştırmak, işleriyle
ilgili bilgi ve yeteneklerini geliştirmek,
çalışmaları için gerekli araç ve gereçleri
sağlamak zorundadırlar.
Özürlüler, yapabilecekleri işler dışında
sağlıklarına zarar verecek diğer işlerde
çalıştırılamaz. Uygun koşulların varlığı halinde
çalışma sürelerinin başlangıç ve bitiş saatleri,
özürlünün durumuna göre belirlenebilir.
B- ESKİ HÜKÜMLÜLER
Eski hükümlü, belgeleriyle birlikte Türkiye İş
Kurumu’na müracaat eder.Eski hükümlülerin
herhangi bir sınırlama olmaksızın tüm
işyerlerinde istihdam edilmeleri esastır. Ancak,
kamu güvenliği ile ilgili hizmet üreten
işyerleriyle ilk ve orta öğretim kurum ve
yurtlarından hangilerinde eski hükümlü
çalıştırılamayacağı ilgili Bakanlıklarca tespit
edilir. İşverenler gerekli iş ortamını hazırlayarak
çalıştırdıkları eski hükümlülerin meslek sahibi
olmalarına ve topluma kazandırılmalarına
yardımcı
olur.
Eski
hükümlülerin
işe
gönderilmesinde Kuruma kayıt tarihi esas
olmakla birlikte, aşağıdaki öncelik sırası da göz
önünde bulundurulur (Yönetmelik md-17).
a- Eğitim seviyesi daha yüksek olanlar veya
mesleği bulunanlar,
b- Cezası tecil edilmiş olanlar,
c- İstemde bulunan işyerinde daha önce
çalışmış bulunanlar,
d- 16-18 yaş arasında bulunanlar,
e- Özürlüler.
C- TERÖR MAĞDURLARI
Başvurularda çalışabilir durumdaki malulün
kendisi, şehit veya çalışamayacak durumdaki
malulün eşi, eşinin olmaması veya talepte
37
bulunmaması
halinde
çalışmayan
çocuklarından birisi, çocukları da yoksa veya
yaşları itibariyle çalışamayacak durumda iseler,
çalışmayan kardeşlerinden birinin talebi esas
alınır. Şehit veya malul ailesinden yalnızca bir
kişi bu haktan yararlanabilir.
İşe yerleştirme hizmetinden yararlanmak
isteyen şehit ve çalışamayacak derecede malul
olanların yakınları ile malul olup da çalışabilir
durumda olanlar, Yönetmeliğe bağlı Ek: 2’deki
İş İstem Formu ile ikamet ettikleri il ve
ilçelerdeki
mülki
idare
amirliklerine
başvururlar.Malul olup da çalışabilir durumda
olanlar, çalışma güçlerini hangi oranda
yitirdiklerine
ve
ne
tür
işlerde
çalıştırılabileceklerine ilişkin sağlık kurulu
raporunu da başvuru talebi ile birlikte vermekle
yükümlüdürler.
Komisyonca
başvurular
incelenerek, müracaat sahibinin istihdam edilip
edilmeyeceğine
karar
verilir.
İstihdam
edilmesine karar verilenler için Yönetmeliğe
bağlı Ek: 3’teki Durum Belgesi ile malul olup
da çalışabilir durumda olanların sağlık kurulu
raporları Kurum’a gönderilir.
Yönetmelik kapsamına girenlerin, şehitlik ve
malullük halinin meydana geldiği tarihten
itibaren 10 yıl içerisinde başvurmaları
gereklidir. Kurum terör mağdurlarını işe
göndermede ve dağıtımında hakkaniyet ilkesini
esas alır. Ancak, kurum göndermede aşağıdaki
öncelik sırasını da göz önünde bulundurur
(Yönetmelik md-22).
a- Çalışabilir malullerden kendi imkanları ile
iş bulanlar,
b- Eğitimi daha yüksek olanlar veya mesleği
bulunanlar,
c- İşe alıştırma (rehabilitasyon) uygulamasına tabi tutulmuş olanlar,
d- Aile üyelerinden hiçbiri herhangi bir işte
çalışmayanlar,
e- Öğrenim çağında çocuğu bulunanlar.
VI- YÜKÜMLÜLÜĞE UYMAMANIN CEZAİ
YAPTIRIMI
Türkiye İş Kurumu, özürlü, eski hükümlü ve
terör mağduru istihdamında mevzuata aykırı
davrandığını tespit ettiği işvereni, gereği
yapılmak üzere işyerinin bağlı bulunduğu
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge
Müdürlüğü’ne bildirir.
Özürlü ve eski hükümlü istihdamında
mevzuat hükümlerine aykırılığı tespit edilen
işveren hakkında 4857 sayılı İş Kanunu’nun
101. maddesinde belirtilen idari para cezası
işyerinin bağlı olduğu Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürü’nce verilir.
38
765 no.lu Türk Ceza Kanunu’nun 4421 sayılı
Yasa’nın 5. maddesiyle değişik Ek-2. maddesi
ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 17/7.
maddesi hükümlerine göre idari para cezaları
her takvim yılı başında Vergi Usul Kanunu
hükümlerine göre belirlenen yeniden değerleme
oranında arttırılarak belirlenir. 2006 yılı için
ceza, çalıştırılmayan her özürlü ve her eski
hükümlü ve çalıştırılmadıkları her ay için 1.176
YTL idari para cezasıdır. (750 x 1,285 x 1,112
x 1,098=1.176)
Kabahatler Kanunu’nun 17/6. maddesi
hükmü uyarınca idari para cezalarını kanun
yoluna başvurmadan ödeyen kişilerden tutarın
dörtte üçü tahsil edilir.
Terör mağduru istihdamında mevzuata
aykırı davranan işveren ve işveren vekilleri
hakkında Terörle Mücadele Kanunu’nun ek 1.
maddesinde belirtilen idari para cezası da
işyerinin bağlı olduğu Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürünce verilir. Bu
cezanın miktarı 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanunu’nun Ek:1/B-b maddesi hükmü uyarınca
çalıştırılmayan her işçi ve çalıştırılmadığı her ay
için asgari ücretin 10 katı olarak belirlenmiş
olup, 01.01.2006 tarihinden itibaren 5.310 YTL
olarak uygulanmaktadır.
Örnek Ceza Hesaplaması: Aşağıda
hesaplayacağımız örnekte de görüleceği üzere
idari para cezaları çok yüksek tutarlara
ulaşmakta ve uygulanması hemen hemen
imkansız hale gelmiş bulunmaktadır. 300 işçi
çalıştıran bir özel tekstil işletmesinin 2006
yılında 12 ayın tamamında hiç özürlü, eski
hükümlü ve terör mağduru çalıştırmaması ve bu
hususun denetim elemanlarınca tespit edilerek
rapora bağlanması durumunda ödeyeceği idari
para cezası aşağıdaki gibi hesaplanır.
Çalıştırılmayan Özürlü Adedi
(300x0,03=) 9
Çalıştırılmayan Özürlüler İçin Ceza Tutarı =
9x1.176x12=127.008 YTL
Çalıştırılmayan Eski Hükümlü Adedi
(300x0,01=) 3
Çalıştırılmayan Eski Hükümlüler İçin Ceza
Tutarı = 3x1.176x12=42.336 YTL
Çalıştırılmayan Terör Mağduru Adedi
(300x0,02=) 6
Çalıştırılmayan Terör Mağdurları İçin Ceza
Tutarı = 6x5.310x12=382.320 YTL
Toplam Ceza (127.008+42.336+382.320=)
551.664 YTL
iş hukuku
VII- SONUÇ VE ÖNERİLER
Yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan yasal
mevzuatı değerlendirdiğimizde, çalıştırılması
gereken toplam özürlü, eski hükümlü ve terör
mağduru oranının 4857 sayılı Yasa’nın 30.
maddesiyle % 6 olarak belirlenmesi ve yine
anılan maddede özürlü oranının toplam oranın
yarısından
az
olamayacağı
hükmünün
bulunması nedeniyle, Bakanlar Kurulu her yıl
için geriye kalan % 3’lük oranın eski hükümlü ve
terör
mağdurları
arasındaki
dağılımını
belirlemektedir.
Yine ceza tutarı da anılan Yasa’nın 101.
maddesinde belirlenmiş bulunduğundan, İş
Kanunu’nun bu maddelerinin değiştirilerek
oranların
ve
idari
para
cezalarının
uygulanabilecek tutarlarda indirilerek yeniden
belirlenmesi gerekmektedir.
Kayıt dışı istihdamın önlenmesi için Gelir
Vergisi Oranları ve Sosyal Güvenlik Primlerinin
düşürülmesinin gündemde olduğu, ayrıca zor
günler yaşayan ve yoğun bir istihdama sahip
tekstil sektöründe işverenleri rahatlatmak için
KDV oranlarının % 18’den % 8’e indirildiği,
turizm sektöründe ise görüşmelerin devam ettiği
günümüzde işverenleri fiilen uygulanamayacak
yasa maddeleriyle zorlamamak gerekir. 5.
bölümdeki örneğin incelenmesiyle de görüleceği
üzere 300 kişi çalıştıran bir işletmenin toplam 18
adet özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru
çalıştırması fiilen çok zor olduğu gibi kesilecek
ceza da ödenemeyecek tutarda toplam 551.664
YTL ye ulaşmaktadır.
Önerimiz,
İş
Kanunu’nun
anılan
maddelerinde yapılacak değişiklikle kamu
işyerleri için % 6’lık oran aynen bırakılmalı,
özel işyerleri için ise % 1 özürlü ve diğer % 1
ise işverenin tercihine bağlı olarak eski
hükümlü veya terör mağduru olmak üzere
toplam % 2’lik oran belirlenmeli, 101.
maddedeki para cezasının ise eski tutarın onda
biri oranında 75 YTL olarak düzeltilmeli ve
3713 sayılı Yasa’nın Ek: 1/B-b maddesindeki
asgari ücretin 10 katı tutarındaki ceza da yine
buna paralel olarak 75 YTL olarak
belirlenmelidir. Önceki bölümdeki örneği
değişiklik önerimizdeki tutarları esas alarak
yeniden hesapladığımızda (300 x 0,02 x 75 x
12=) 5.400 YTL gibi uygulanarak tahsil
edilebilecek bir ceza tutarına ve 300 işçi
çalıştıran bir işletmede 6 kişi gibi makul bir
sayıya ulaşılmaktadır.
uygulama üzerine
39
Tek Düzen Hesap Planına
Uyulmaması Nedeniyle
Özel Usulsüzlük Cezası
Muharrem ÖZDEMİR
Vergi Denetmeni
I. GİRİŞ:
Mükellefler bu kısımda yazılı maksat ve
esaslara uymak şartıyla, defterlerini ve
muhasebelerini işlerinin bünyesine uygun olarak
diledikleri usul ve tarzda tanzim etmekte
serbesttirler.
Ancak,
Maliye
Bakanlığı;
muhasebe standartları, tek düzen hesap planı
ve mali tabloların çıkarılmasına ilişkin usul ve
esasları tespit etmeye, bunları mükellef, şirket
ve işletme türleri itibariyle uygulatmaya ve buna
ilişkin diğer usul ve esasları belirlemeye
yetkilidir. Ticaret Kanununun ticari defterler
hakkındaki hükümleri mahfuzdur.
Maliye Bakanlığı, muhasebe kayıtlarını
bilgisayar programları aracılığıyla izleyen
mükellefler ile bu bilgisayar programlarını üreten
gerçek ve tüzel kişilerce uyulması gereken
kuralları ve bilgisayar programlarının içermesi
gereken asgarî hususlar ile standartları ve
uygulamaya ilişkin usul ve esasları belirlemeye
yetkilidir. (VUK md.175)
Bunun yanında Vergi Usul Kanunun
Mükerrer 257.maddesi hükmüne göre Maliye
Bakanlığı “Mükellef ve meslek grupları itibariyle
muhasebe usul ve esaslarını tespit etmeye, bu
Kanuna göre tutulmakta olan defter ve belgeler
ile
bunlara
ilaveten
tutulmasını
veya
düzenlenmesini uygun gördüğü defter ve
belgelerin mahiyet, şekil ve ihtiva etmesi zorunlu
bilgileri
belirlemeye,
bunlarda
değişiklik
yapmaya; bedeli karşılığında basıp dağıtmaya
veya üçüncü kişilere bastırıp dağıtmaya veya
dağıttırmaya, bunların kayıtlarını tutturmaya bu
defter ve belgelere tasdik, muhafaza ve ibraz
zorunluluğu getirmeye veya kaldırmaya, bu
Kanuna göre tutulacak defter ve düzenlenecek
belgelerin
tutulması
ve
düzenlenmesi
zorunluluğunu kaldırmaya” yetkili kılınmıştır.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 175 ve
mükerrer 257.maddelerinin Maliye Bakanlığına
Alkan ERKOL
Vergi Denetmeni
verdiği
yetkiye
dayanılarak
düzenlemeler aşağıdaki gibidir:
yapılan
II. KONUYA İLİŞKİN YASAL
DÜZENLEMELER
• 1 Sıra No'lu Muhasebe Sistemi
Uygulama Genel Tebliği1 Çerçevesinde Tek
Düzen Hesap Planı
Bilanço usulünde defter tutan gerçek ve tüzel
kişilere ait teşebbüs ve işletmelerin faaliyet ve
sonuçlarının sağlıklı ve güvenilir bir biçimde
muhasebeleştirilmesi, mali tablolar aracılığı ile
ilgililere sunulan bilgilerin tutarlılık ve mukayese
edilebilirlik niteliklerini koruyarak gerçek durumu
yansıtmasının sağlanması ve işletmelerde
denetimin kolaylaştırılması amacıyla aşağıdaki
konularda düzenlemeler yapılmıştır.
a) Muhasebenin Temel Kavramları,
b) Muhasebe Politikalarının Açıklanması,
c) Mali Tablolar İlkeleri,
d) Mali Tabloların Düzenlenmesi ve
Sunulması
e) Tekdüzen Hesap Çerçevesi Hesap Planı
ve İşleyişi,
Bu düzenleme;
a) Muhasebe bilgilerinin karar alma
durumunda bulunan ilgililere yeterli ve doğru
olarak ulaştırılmasına,
b) Farklı işletmeler ile aynı işletmenin farklı
dönemlerinin karşılaştırılmasına,
c) Mali tablolarda yer alan hesap adlarının
tüm kesimler için aynı anlamı vermesine,
d) Muhasebe terim birliğinin sağlanması
suretiyle anlaşılabilir olmasına,
1 26.12.1992 tarih ve Mükerrer 21447 sayılı Resmi
Gazete'de yayınlanmıştır.
40
e) İşletmelerle ilgililer arasında güven
unsurunun oluşturulmasına
amaçları
kavramaya
dönük
olduğundan
muhasebe sitemi uygulama tebliğleri ile getirilen
usul ve esaslara uyulması zorunludur.
• Vergi Usul Kanunu Kapsamında Tek
Düzen Hesap Planına Uymama
Vergi Usul Kanunun 353/6 maddesinde ”Bu
Kanuna
göre
belirlenen
muhasebe
standartlarına, tek düzen hesap planına ve malî
tablolara ilişkin usul ve esaslar ile muhasebeye
yönelik bilgisayar programlarının üretilmesine ve
kullanılmasına ilişkin kural ve standartlara
uymayanlara 2.900,00 YTL2[2] Özel Usulsüzlük
Cezası kesilir” hükmü yer almaktadır.
III. TEK DÜZEN HESAP PLANINA
UYMAMA FİİLİ İLE İLGİLİ ÖRNEKLER
• Gelir ve Kurumlar Vergisi Beyannamesi ekinde verilen mali tablolar ve eklerinin
tebliğde
öngörülen
esaslara
uygun
olmaması:
Usulsüzlük, vergi kanunlarının şekle ve usule
müteallik hükümlerine riayet edilmemesidir.
(VUK md.352)
193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununun
91.maddesine göre; Yıllık beyannamelerin şekil,
muhteva ve ekleri Maliye ve Gümrük
Bakanlığı'nca tayin ve tespit olunur. Mükellefler
beyanlarını bu beyanname ile yapmaya veya bu
beyannamelerde yazılı bilgilere mütenazır
olarak bildirmeye mecburdurlar. Bunun yanında
Kurumlar Vergisi Kanununun 23.maddesine
göre de; Beyannamelerin şekil, muhteva ve
ekleri Maliye Bakanlığınca tayin ve tespit olunur.
Mükellefler beyanlarını bu beyanname ile
yapmaya veya bu beyannamelerde yazılı
bilgilere uygun olarak bildirmeye mecburdurlar.
Bu bağlamda mükellefiyetin durumuna göre;
beyanda bulunulan Gelir veya Kurumlar Vergisi
Beyannamelerinin ekinde yer alması gereken
“ayrıntılı bilanço ve ayrıntılı gelir tablosu ve
işletme hesabı özeti, bilanço esasına göre defter
tutan mükelleflere ait ticari kârdan mali kâra
ulaşmak için yapılan hesaplamayı gösteren
bildirim, kurum ortaklarına ve yönetim kurulu
üyelerine ilişkin bildirim, Kesinti yoluyla ödenen
vergilere ilişkin belgeler, muhasebe sistemi
genel tebliğleri uyarınca temel mali tabloların
yanı sıra diğer mali tabloları düzenlemek
mecburiyetinde olan mükelleflerce düzenlenen
nakit akım tablosu, kâr dağıtım tablosu ve
2 1.1.2006’dan itibaren geçerli olmak üzere 354 Sıra
No’lu V.U.K Genel Tebliği.
uygulama üzerine
satılan malın maliyeti tablosu, yabancı ülkelerde
ödenen vergilere ilişkin belgeler” gibi eklerin
bildirilmesi gerekir.
Bu bildirim ve eklerin beyanname eklerinde
yer almaması halinde vergi usul kanununun
353/6 maddesi gereği özel usulsüzlük cezası
kesileceği vakidir. 2005 takvim yılına ait olup
2006 yılında beyan edilen Gelir Vergisi
Beyannamesi ve ekleri için 2006 yılında
uygulanmakta olan özel usulsüzlük cezasının
kesilmesi gerekmektedir.3[3]
Bunun
yanında
Danıştay
Dördüncü
Dairesinin, Esas No :1997/1182, Karar No
1998/565 ve 17.12.1998 tarihli kararında;Vergi
Usul Kanunu'nun 353/6.maddesi uyarınca özel
usulsüzlük cezası kesilebilmesi için, muhasebe
standartlarına, tek düzen hesap planına ve mali
tablolara ilişkin usul ve esaslara uyulmadığı
hakkında hukuken geçerli bir tespitin bulunması,
beyanname eki tabloların hangi yönlerden
standarda uygun olmadığının açık biçimde
ortaya konması gerekmekte olup bu durum
cezayı gerektiren fiilin tüm unsurları tamam
olmadan
failin
cezalandırılamayacağına
hükmetmiştir.
• Şüpheli Ticari Alacaklar Karşılığı
Hesabının Muhasebeleştirilmesi
213
sayılı
Vergi
Usul
Kanununun
323.maddesine göre Şüpheli Alacaklar; Ticari
ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame
ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;
1. Dava ve icra safhasında bulunan alacaklar;
2. Yapılan protestoya veya yazı ile bir
defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu
tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra
takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar;
şüpheli alacak sayılır.Yukarı da yazılı şüpheli
alacaklar için değerleme gününün tasarruf
değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir. Bu
karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık
hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu
karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar
eder. Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen
miktarları tahsil edildikleri dönemde kar-zarar
hesabına intikal ettirilir.
Bunun yanında 1 Sıra No’lu Muhasebe
Sistemi Uygulama Genel Tebliğinin “Muhasebe
Usul ve Esasları” başlıklı V. bölümünde
Tekdüzen Hesap Çerçevesi, Hesap Planı Ve
Hesap Planı Açıklamalarına yer verilmiştir. Buna
göre Şüpheli Alacaklar, Ödeme süresi geçmiş
3 Gelirler Genel Müdürlüğünün 06.05.1997 tarih ve
B.07.0.GEL.0.30/3025-353-487/18449
sayılı
yazıları.
uygulama üzerine
bu nedenle vadesi bir kaç defa uzatılmış veya
protesto edilmiş, yazı ile birden fazla istenmiş ya
da dava veya icra safhasına aktarılmış senetli
ve senetsiz alacakları kapsar. Tahsili şüpheli
hale gelmiş olan alacaklar ilgili hesapların
alacağı karşılığında bu hesaba borç yazılarak
bu durumdaki alacaklar normal alacaklardan
çıkarılır.
Alacağın
tahsili
veya
tahsil
edilemeyeceğinin kesinleşmesi durumunda bu
hesaba alacak kaydedilir.
Bu açıklamalar ışığında kaydın aşağıdaki
şekilde yapılması gerekir.
___________________/______________________
128.ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAKLAR HS.
XX
121.ALACAKLAR SENETLERİ
XX
___________________/______________________
654.KARŞILIK GİDERLERİ HS.
XX
129.ŞÜPHELİ TİC.ALAC. KARŞILIĞI HS. XX
___________________/______________________
Danıştay Dördüncü Dairesinin Esas No:
1997/1152, Karar No: 1998/827 ve 10.03.1998
tarihli kararında “1 Sıra No.lu Muhasebe Sistemi
Uygulama Genel Tebliğinde 129-Şüpheli Ticari
Alacaklar Karşılığı Hesabına alacak olarak
kaydedilen
tutarın
654-Karşılık
Giderleri
Hesabına borç olarak kaydedilmek suretiyle
muhasebeleştirileceğinin belir-tildiği, davacı
kurumun 1994 yılında ayırdığı şüpheli alacak
karşılığı için 129 ve 690 No’lu hesapları
kullanmasının hatalı olduğu, bu nedenle kesilen
cezanın yerinde olduğuna” karar vermiştir.
• Kredili Satışlarda Yazar Kasa Fişinin
Malın Teslimi Anında Düzenlenmesi ile
Kredili Satışların 127. Diğer Ticari Alacaklar
Hesabında İzlenmesi Gerektiği4[4]
Kredi kartı ile yapılan satışların, nakit, taksitli,
senetli ve çek karşılığı yapılan diğer satışlardan
hiçbir farkı bulunmamaktadır. Sadece, satışta
ödeme şekli farklılık göstermektedir.Yani, kredi
kartı ile yapılan ödeme bir kredili satış
niteliğinde olduğundan, satışı yapan işletme,
anlaşmalı olduğu bankadan belirli bir vade
sonunda anlaşmaya bağlı komisyon ödeyerek
satış bedelini tahsil etmektedir. Banka da
müşteriden harcama bedelini tahsil etmektedir.
Dolayısıyla, kredi kartı ile yapılan satışların
belgelendirilmesi
ve
muhasebeleştirilmesi,
işletmeler açısından önem arz etmektedir.
Kredi kartı ile yapılan taksitlendirme
işleminin 12.TİCARİ ALACAKLAR hesap grubu
içerisinde izlenmesi, hem Tekdüzen Hesap
4 Bursa Valiliği Defterdarlık Gelir Müdürlüğünün
01.07.2003 tarih ve B.07.4.DEF.0.16.11/VUK:
190-03-23 sayılı yazıları
41
Planı hem de muhasebeden elde edilen
bilgilerin doğruluğu açısından daha uygun
olacaktır. Kredi kartı karşılığında yapılan satış
sonucunda alınan fiş bir değer kaybına
uğraması nedeniyle,
127 DİĞER TİCARİ ALACAKLAR,
127.01 Kredi kartı slipleri,
127.01.01…..X Bankası ……. gibi alt grup
hesaplarında izlemek mümkündür.
Bu düzenlemeye rağmen mükelleflerin 120.
ALICILAR Hesabını Kullanmaları halinde vergi
usul kanunu hükmü çerçevesinde işlem
yapılması gerekir.
• Kurumlarca elde edilen menkul
sermaye iratlarını Gelir Tablosunun "F- Diğer
Faaliyetlerden Olağan Gelir ve Karlar"
bölümünde göstermeyen veya farklı bir
başlık altında gösteren mükellefler adına
özel usulsüzlük cezası kesileceği5.
• Kurumlar vergisi beyannamesi ekinde
verilen temel mali tabloların muhasebe
standartlarına ve tek düzen muhasebe
sistemine uymaması, önceki dönem sütunlarının
doldurulmaması nedeniyle bu hali ile bilanço
esasına göre defter tutan mükelleflerin
beyanname eki gelir tablosu ve bilançolarını
karşılaştırmalı olarak düzenlemesi ve bunlara ait
dipnotların gösterilmesinin mevzuat gereği
olduğu, mali tablolara ilişkin usul ve esaslara
uymayan yükümlü adına kesilen özel usulsüzlük
cezasında kesilmesi gerektiği6.
V.SONUÇ;
Bilanço usulünde defter tutan gerçek ve
tüzel kişilere ait teşebbüs ve işletmelerin
Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğleri
ile getirilen tek düzen hesap planına ve bunun
yanında temel mali tabloların düzenleme
ilkelerine ve Tekdüzen Hesap Çerçevesi
Hesap Planı ve İşleyişine riayet edilmesi
gerekir. Bu belirlenen usul ve esaslara
uyulmaması halinde Vergi Usul Kanununun
353.maddesinin 6.fıkrası gereği, muhalefet
edilen her takvim yılı için ayrı ayrı Özel
Usulsüzlük Cezası kesilmesi gerekecektir.
5 Gelirler Genel Müdürlüğünün 08.12.2003 tarih ve
B.07.0.GEL.0.31/3186-4-51925 sayılı yazıları
6 Danıştay, Esas No : 1997/753, Karar No:
1998/2841 ve 02.07.1998 tarihli kararı.
42
muhasebe - vergi
Vergi ve Muhasebe
Uygulamalarında
Sıklıkla Yapılan
Hatalar - I
SMMM Halil SÖYLER
1. GİRİŞ
Bu çalışmanın birinci amacı, şirketlerin
muhasebe kayıtlarında yer alan vergisel
hataların neler olduğunu göstermek ve bu
konularda bilgi sahibi olunması sağlanarak, bu
tür hataların 2006 hesap döneminden başlamak
üzere
tekrarlanmamasını
sağlamaktır.
Çalışmanın ikinci amacı da grup şirketleri
arasında aynı işlem ile ilgili olarak farklı yapılan
muhasebe kayıtlarının tespiti ile grup şirketlerin
muhasebe kayıtlarında tekdüzelik sağlanması
yoluyla konsolidasyonun daha etkin bir biçimde
yapılmasını sağlamaktır.
Bu amaçla çalışmada öncelikle vergisel
hatalar ile ilgili olan bölüm düzenlenmiş, daha
sonraki bölümde de muhasebesel hata ve
farklılıklar ele alınmıştır.
2. VERGİSEL DÜZENLEMELERDE
DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN
(GENELDE HATA YAPILAN)
UYGULAMALAR
2.1 Mevduat Ve Kredi Faizi Tahakkukları
5228 sayılı Kanunun 59/1-b ve 59/1-c
hükümleri
ile,
mevduat
veya
kredi
sözleşmelerine dayanan alacak ve borçların,
değerleme gününe kadar işlemiş faizleriyle
birlikte dikkate alınacağı hükme bağlanmıştır.
Dolayısıyla ilgili dönem sonları (geçici vergi ya
da hesap dönemi sonu) itibariyle yapılacak
değerlemede ;
• TL ya da döviz cinsinden Türkiye’de ya
da yabancı ülkelerde (off-shore dahil) açılmış
her türlü vadeli ya da vadesiz mevduat
hesapları için işlemiş sayılan faiz tutarı
hesaplanarak gelir yazılacak ve vergi matrahına
dahil edilecektir.
• Repo işlemlerinden doğan ve değerleme
gününe kadar geçen süreye isabet eden
gelirlerin de hesaplanarak matraha dahil edilip
edilmeyeceği tartışmalıdır. Maliye Bakanlığı’nın
açıklamaları yakından takip edilmelidir.
• Kredi faizlerinin hesaplanarak gider
yazılması ve vergi matrahından düşülmesine
eskiden olduğu gibi devam edilecektir.
Stopaja tabi mevduat faizlerinin stopaj dahil
brüt tutarı üzerinden tahakkuk ettirilmesi
gerekmekte olup, bu gelire isabet eden stopaj
tutarının da belli şartlarla mahsubu mümkün
bulunmaktadır.
2.2 Tahsilat – Ödeme Sınırının Aşılması
8.000.- YTL’lık Tahsilat - Ödeme sınırını
aşan bir hareket, banka ya da finansal kurumlar
dışında (tahsilat – tediye makbuzları vb.)
gerçekleştirildiğinde bu tür işlem yapanlara 337
nolu VUKGT uyarınca, birinci sınıf tüccarlar
(dolayısıyla kurumlar) ile serbest meslek erbabı
için bundan böyle 2006 yılında her bir işlem için,
1.290.-YTL’ndan az olmamak üzere, işleme
konu tutarın %5’i nispetinde özel usulsüzlük
cezası
kesilecektir.
Bu
cezanın
uygulanmasında, mükellef bazında yıllık üst limit
yoktur. (1.290.-YTL olan asgarî maktû ceza
tutarı, izleyen yıllarda yeninde değerleme
oranında artarak uygulanacaktır.)
Ayrıca kasa hesabımızda işletme faaliyetleri
ile örtüşmeyen büyük tutarların bulunması,
tahsilat ya da ödemelerin yapılması halinde
olası incelemelerde dikkat çekecek konulardan
biri haline gelebilecek olduğundan dönem
muhasebe - vergi
sonlarında kasa hesabının bakiyesi gözden
geçirilmelidir.
Vadeli Satışlarda: Örnek: Mükellef A,
30.000.-YTL bedelindeki bir malını satmış ve
bunun faturasını düzenlemiştir. Ancak malın
bedeli 5 taksit halinde ödenecektir. Fatura bedeli
belirlenen limiti aştığından taksit tutarları banka,
özel finans kurumları ve PTT aracılığıyla
ödenecektir.
Cari Hesap Kullanılmasında: İşletmelerin
kendi ortakları ile diğer gerçek ve tüzel kişilerle
olan ve herhangi bir ticari içeriği olmayan nakit
hareketlerinde işlem tutarı 8.000.- Yeni Türk
Lirasını aşıyor ise bunlar da tevsik kapsamında
olacağından banka, özel finans kurumları veya
PTT
aracılığıyla
tahsilat
ve
ödemeler
yapılacaktır.
Örnek: A işletmesi ortağı olan B
işletmesinden nakit olarak borç almıştır. Bu borç
ticari bir içeriği olmamakla beraber nakit hareketi
söz konusu olduğundan bedelin 8.000.- Yeni
Türk Lirasını aşması halinde tahsilat ve
ödemeler banka, özel finans kurumları ve PTT
aracılığıyla yapılacaktır.
Burada belirsiz olan konu cari hesaplarda
mahsup yapılması halinde (tahsilat ya da
ödemenin söz konusu olmadığı hallerde) bu tür
hareketlerinde
bankalar
üzerinden
gerçekleştirilmesinin zorunlu olup olmadığıdır.
(limiti geçen tutarların) MB’ı alacağın temliki
halinde bu tür sözleşmelerin noterden olması
gerektiğini savunmaktadır. İstanbul Defterdarlığı
Usul Gelir Müdürlüğü tarafından verilen
10.03.2004 tarihli ve B.07.4.DEF.0.34.20/VUKMük.257 sayılı muktezası aşağıdaki gibidir.
“323 sıra numaralı Vergi Usul Kanunu Genel
Tebliğinin Tevsiki Zorunlu Olmayan Ödemeler
ve Tahsilatlar başlıklı 4’üncü maddesinde ise,“
Tevsik zorunluluğu kapsamına giren kişiler ile
nihai tüketicilerin genel ve katma bütçeli idareler
ile döner sermaye işletmelerine yapacakları
ödeme veya tahsilat işlemlerine ilave olarak
aşağıdaki kurum ve kuruluşlarda yapılan
işlemler de ilave edilmiştir.
1- Sermaye piyasası aracı kurumlarında,
2- Yetkili döviz müesseselerinde,
3- Noterlerde,
4- Tapu idarelerinde
yapılan işlemlere konu ödeme ve tahsilatların
belirtilen kurumlar aracı kılınarak yapılması
zorunlu bulunmamaktadır.” denilmektedir.
Bu durumda, yukarıda yapılan açıklamalar
çerçevesinde şirketinizce 10.000.000.000.-Türk
Borçlar
Lirasını
aşan
bir
alacağınızın
43
Kanununun
162’nci
maddesine
göre
düzenlenen temlik sözleşmesi ile bir başkasına
devir edilmesi halinde söz konusu temlik
sözleşmesinin noterde düzenlenmesi koşulu ile
yapılacak borç ödemesinin banka, özel finans
kurumu veya PTT aracı kılınmadan tevsik
edilmesi mümkün bulunmaktadır.”
2.3 Belge Düzen Ve Kontrolü
İşletmemize mal–hizmet sağlayan firmalardan gelen faturaların varlığı tek başına anlam
ifade etmemektedir. Böyle bir fatura geldiğinde
faturayı düzenleyen firmanın faaliyet konusunun
tarafımıza kesmiş olduğu fatura içeriği ile
uyumunun, fiyat ve KDV tutarlarının kontrolü
yapılmalıdır. Ayrıca bir mal hareketi söz konusu
olduğunda sevk irsaliyesinin kontrolü yapılmalı
(sevk irsaliyesinde malların teslim edildiğini
tevsik eden imzaların varlığı şarttır), harekete
ilişkin ödemelerin ( banka, çek, nakit vb.) çok
açık bir şekilde belgelendiriliyor ve ilgili fiş eklerinde yer alıyor olmasına özen gösterilmelidir.
Faturası gelen firma ile ilgili herhangi bir
şüphe oluşması durumunda müşavirinizden ilgili
firmanın sahteciler listesinde yer alıp almadığı
mutlaka kontrol ettirilmelidir.
Sevk
irsaliyelerinde
yapılan
usul
hatalarından
dolayı (fiili
sevk
tarihinin
yazılmaması, eksik nüsha, aracın durmaması,
irsaliyenin tevsik edilememesi vb.) ilgili yıl
içerisinde tarafımıza üç defa ceza kesilmesi
halinde oluşabilecek işyeri kapatma cezası
kaldırılmış olduğundan dava açılmasına gerek
bulunmamakta olup, sadece Özel Usulsüzlük
cezası kesilecektir. Bu cezayı da VUK’nun 376.
maddesi uyarınca indirimli olarak ödeme imkanı
bulunmaktadır.
Ayrıca masraf yansıtma faturalarında,
hizmetin ne olduğu belirtilmeli, dağıtım
anahtarları kullanılıyorsa yıllar itibari ile aynı
prensipler devam ettirilmelidir.
2.3.1. Faturada Bulunması Gereken
Unsurlar
• Fatura numarası
• Fatura tarihi
Fatura , irsaliye sevk tarihinden itibaren 7
gün içerisinde kesilmesi ve fatura tarihinin
irsaliye sevk tarihini 7 günden daha fazla
aşmaması gerekmekte olup, her halükarda ay
sonu atlanmadan sevk irsaliyesi faturaya
bağlanmalıdır.
• İrsaliye numarası
• İrsaliye düzenlenme ve sevk tarihi
44
•
•
•
•
Maliye bakanlığı soğuk damgası
Faturayı kesen - alan tarafın tam ünvanı
Faturayı kesen - alan tarafın adresi
Faturayı kesen - alan tarafın telefon ve
faks numarası
• Faturayı kesen - alan tarafın vergi dairesi
• Faturayı kesen - alan tarafın vergi
numarası
• Faturayı kesen tarafın yukarıdaki bilgileri
gösteren kaşesi ve üstüne sorumlu kişinin
imzasının vurulması
• Açıklamalar kısmında satılan malın veya
verilen
hizmetin
anlaşılır
biçimde
açıklama olarak belirtilmesi
Birden çok farklı mal satışında her malın
diğerinden farklı olduğunu gösteren tam tarifinin
(kodunun) detaylı olarak yazılması. Daha önce
alınan mal veya hizmetlere dair alınan faturaya
istinaden
kesilen
satış
faturalarının
açıklamasında ‘.... nolu faturaya istinaden’
açıklamasının yer alması. Açıklamalarda
belirtilen her malın miktar olarak ifadesinin kg,
adet, kutu, paket, çuval, m3, cm3... olarak
ifadesi. Her bir malın birim fiyatının, tutarının,
toplam tutarın, iskontoların, KDV tutarı ve / veya
tutarlarının TL,USD,Euro... olarak yazılması
• Fatura üzerinde yukarıda yazılan bilgiler
üzerinde sonradan tükenmez kalemle yapılan
düzeltmeler ve çizikler faturanın şekil şartlarını
bozacağı için düzeltme yapılan tarafın uygun bir
paraf
atılarak
‘düzeltmeler
boşluğuna
tarafımızdan yapılmıştır’ yazısının yazılması,
şirket damgası ve sorumlu imzasının atılması
gerekir.
Mahsup fişlerine ekinde yer alan faturaların
mutlaka
orjinallerinin
bulundurulması
ve
üzerinde bariz yırtık, çizik...gibi tahrifat
bulunmaması gerekir. Faturalar mürekkeple,
makine ile veya kopya kurşun kalemi ile
doldurulmalıdır.
2.3.2 Sevk İrsaliyesinde Bulunması
Gereken Unsurlar
• İrsaliye numarası
• Fatura numarası
• İrsaliye düzenlenme tarihi
• İrsaliye sevk tarihi
• İrsaliyeyi kesen - alan tarafın tam ünvanı
• İrsaliyeyi kesen - alan tarafın adresi
• İrsaliyeyi kesen - alan tarafın tarafın
telefon ve faks numarası
• İrsaliyeyi kesen - alan tarafın vergi dairesi
• İrsaliyeyi kesen - alan tarafın vergi
numarası
muhasebe - vergi
• İrsaliyeyi kesen - alan tarafın yukarıdaki
bilgileri gösteren kaşesi ve üstüne
sorumlu kişinin imzasının vurulması
• Açıklamalar kısmında satılan malın veya
verilen
hizmetin
anlaşılır
biçimde
açıklama olarak belirtilmesi
Birden çok farklı mal satışında, irsaliyeye
konu olan her bir malın diğerinden farklı
olduğunu gösteren tam tarifinin (kodunun)
detaylı olarak yazılması. Faturada belirtilen
mallar için yapılan açıklamalarla aynen
örtüşmesi gerekir.
Faturalara
ekli
irsaliyelerin
mutlaka
orjinallerinin bulundurulması ve üzerinde bariz
yırtık, çizik...gibi tahrifata uğramaması gerekir.
İrsaliyeler; sabit kalemle veya daktiloda karbon
kullanılarak veya, bilgisayarda print edilmek
suretiyle yazılabilir. 206 seri nolu VUK Genel
Tebliği uyarınca sevk irsaliyesi asgari üç nüsha
olarak düzenlenmesi ve iki nüshasının taşıtta
bulundurulması gerekmektedir. Söz konusu
tebliğde en az üç nüsha düzenlenmeyen sevk
irsaliyesinin hiç düzenlenmediği varsayılır.
2.3.3 Fatura Ve İrsaliyelerle İlgili
Karşılaşılabilecek Özellikli Durumlar
• Faturanın Mal Tesliminden Önce
Düzenlenmesi
Satılan mallara ilişkin faturaların malın
tesliminden önce düzenlendiği ve malın daha
sonra sevk edildiği durumlarda, faturayı
düzenleyenler malın daha sonra sevk
edileceğini faturada belirteceklerdir. Malın
tesliminden sonra faturaya malın teslim tarihi ve
irsaliye numarası şerh verilerek fatura ve sevk
irsaliyesi ilişkilendirilmelidir.
• İhracat ve İthalat İşlemlerinde Sevk
İrsaliyesi:
İthalat ve ihracat işlemlerinde nakil
vasıtalarındaki malların mevcudu tespit edilip
mühürlendikten sonra Gümrük İdaresince
verilen resmi belgelerin sevk irsaliyesi olarak
kabul edilebilir. Ancak uygulamada ithal veya
ihraç edilen mallara ilişkin olarak örneğin ithal
edilen 300 ton mal için Gümrük İdarelerince tek
bir belge düzenlenmektedir. Oysa bu mal 15'er
tonluk 20 ayrı kamyonla taşınabilmektedir. Bu
durumda Gümrük İdaresince düzenlenmiş resmi
belgenin sevk irsaliyesi yerine geçmesi mümkün
değildir. Dolayısıyla, ithalatçının her bir nakil
vasıtası için ayrı ayrı sevk irsaliyesi düzenlemesi
ve
taşıtta
bulundurması
gerekmektedir.
(Kanunda, ithal edilmiş olan veya ihraç edilecek
olan malların sevk irsaliyesine bağlanmasına
ilişkin hüküm bulunmamakla beraber taşınmakta
muhasebe - vergi
olan ticari nitelikteki tüm mallarda irsaliye
aranacağı yolundaki anlayış sonucunda ithal ve
ihraç malları da dahil her türlü ticari mal
taşınmasında irsaliye sorulmaktadır.)
İhracat işlemlerinde malın depolardan
gümrüğe kadarki nakli Türkiye’de gerçekleşmiş
bir nakil olduğu için bu işlemlerin sevk
irsaliyesiyle ve Türkiye’den çıktıktan sonraki
hareketi ise Gümrük İdaresince verilen resmi
belgelerle tevsik edilmesi gerekir.
• Satın Alınan Malın Doğrudan Bir Başka
Mükellefe Gönderilmesi:
Bir mükellefin başka bir mükellefe teslim
edilmek üzere, üçüncü bir şahsa talimat vermek
suretiyle mal sevkettirmesi durumunda, irsaliye
aşağıdaki
örnekte
açıklandığı
şekilde
düzenlenecektir.
Örnek: X A.Ş.’ ni toptancı Y arayarak,
perakendeciye kendi adına mal sevkiyatı
yapılmasını istemiş olsun. Bu durumda X,
irsaliyeyi düzenleyecek, bir nüshasını kendisine
saklayacak, diğer iki nüshasını ise alıcı Z'ye
verilmek üzere taşıtta bulunduracaktır. (Araçta
iki nüsha irsaliye bulundurulması zorunludur.)
Bununla birlikte irsaliye üçten fazla nüsha
düzenleniyorsa bir örneğini, eğer üç nüsha
düzenleniyorsa bir fotokopisini siparişi veren
Y'ye yollayacaktır. Sevk irsaliyesinin müşteriler
bölümüne ise ''Y adına Z'ye teslim edilmek
üzere'' ibaresini yazacaktır. Her üç firmanın da
faturalarını kayıtlara alırken bu irsaliyelerle
ilişkilendireceği tabiidir.
• Birkaç Noktaya Yapılan Taşımalarda Mal
Miktarı ve/veya Çeşidindeki Değişiklikler:
Bir mükellefin birden çok işyerleri ile şubeleri
arasındaki mal sevkiyatında yaşanabilecek mal
miktar ve/veya çeşit değişikliklerinde, aşağıdaki
örnekte açıklandığı gibi sevk irsaliyesi
düzenlenmelidir.
Örnek: Gümrükten çekilen ithal makina
aksamını merkezden Ankara ve Malatya
fabrikalarına götüren X A.Ş.'ne ait kamyonet,
Malatya fabrikasına giderken Ankara'dan aldığı
bir miktar numune malı da götürecektir. Numune
malın Ankara - Malatya arasında sevk irsaliyesi
olmaksızın hareket etmesi mümkün değildir. Bu
durumda ya sadece numune mal için bir sevk
irsaliyesi düzenlenerek makina aksamına ait
irsaliye ile birlikte araçta bulundurulmalıdır ya da
yeni bir sevk irsaliyesi düzenlenmeli ve bu
irsaliyede hem makina aksamı hem de numune
mala ait bilgiler yer almalıdır. Diğer taraftan,
makina aksamına ait ilk sevk irsaliyesi artık
malla birlikte Malatya’ya gitmeyeceğinden
üzerinde yazılı olan ''Malatya Fabrikası'' çizilerek
o da fiili duruma uydurulmalıdır.
45
2.4 Sorumlu Sıfatı İle Stopaj Ve Kdv’nin
Tahakkuk Etmesi Gerekli Durumlar
Vergi uygulamalarında sorumlu sıfatı ile
stopaj ve KDV’nin birlikte veya ayrı ayrı
tahakkuk ettirilerek kayıtlara alınması gereken
birçok farklı düzenleme bulunmaktadır. Sorumlu
sıfatı ile stopaj ve KDV’nin gecikmeli olarak
yerine getirilmesi ya da hiç yerine getirilmemesi
tarhiyat konusu olmaktadır. Aşağıda firmaların
en çok karşılaştığı hususlar özetlenecektir.
1- Serbest meslek faaliyeti çerçevesinde
merkezi yurtdışında olan firmalara yapılan
ödemelerde SS Stopaj ve KDV olabileceği
unutulmamalıdır. (ilgili ülke ile imza altına
alınmış çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları
gözden geçirilmelidir)
2- Royalty bedelleri üzerinden (Gayri
maddi hak olarak değerlendirildiğinden) % 22
stopaj oranı dikkate alınarak brütleştirme
yapılmalı, ayrıca SS KDV’de kayıtlara
aktarılmalıdır. ( royalty bedeli ödenecek olan
ülke ile çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları
çerçevesinde protokol söz konusu ise daha
düşük oranda stopaj ödenmesi söz konusu
olacağından durum göz ardı edilmemelidir.)
3- Gayrimenkul kiralamalarında (işyerinde
sadece SS Stopaj söz konusudur, otomobilde
hem SS Stopaj hem de KDV söz konusudur),
kiralayan tarafın gerçek kişi olması durumunda
kiracı tarafından yapılacak ödemelerden SS
stopaj ve KDV hesaplanarak kayıtlara alınması
unutulmamalıdır.
4- Esnaf muaflığından yararlananlara mal
ve hizmet alımları karşılığında yapılan
ödemelerden;
GVK’nun
94.
maddesinin
13.bendinin a,b,c ve d alt bentleri gereğince
Gider Pusulası düzenlemek suretiyle % 2 ile %
20 arasında değişen oranlarda stopaj yapılması
gerekmektedir.
5- Çiftçilerden satın alınan zirai mahsuller
ve hizmetler için yapılan ödemelerden; GVK’nun
94. maddesinin 11.bendinin a ve b alt bentleri
gereğince Mühtahsil makbuzu düzenlemek
suretiyle % 1 ile % 4 arasında değişen oranlarda
stopaj yapılması gerekmektedir. Ayrıca bazı
durumlarda, matrah bedeli üzerinden % 2
oranında borsa tescil ücreti ve gerekli şartların
oluşması halinde % 1 oranında bağkur
kesintisinin de yapılması gerekmektedir.
6- Uygulamada
sıklıkla
karşılaşılan
konulardan olan; gerçekte serbest meslek
faaliyeti çerçevesinde verilmesi gereken ve
SMM’na bağlanması gereken hizmetler için
(çeşitli
branşlarda
çalışan
doktorlardan,
Üniversite Öğretim Görevlilerinden alınan
hizmetler gibi) gider pusulası düzenlenerek %
46
10 stopaj ile yetinildiği görülmektedir. Ancak
doğru olan uygulama her ne kadar gider
pusulası ile belgeleme yapılsa dahi gerçek
mahiyeti itibariyle bu tür hizmetlerin niteliğine
göre % 17 (Öğretim Görevlilerinden alınan
hizmetler) veya % 22 stopaja tabi tutulması
gerekmekte olup ayrıca SS KDV’nin de kayıtlara
alınması gerekmektedir.
7- Yurtdışına, finansal kiralama şirketlerine
yapılan ödemeler, %1 oranında brütleştirilmek
suretiyle hesaplanan SS Stopaj muhtasar
beyannamede gösterilmelidir.
8- 89 no.lu Tebliğ A/1 bölümü ile (91 nolu
KDVGT), KDV Kanunu’nun 9 uncu maddesine
istinaden bazı kurum ve kuruluşlara bazı hizmet
alışları için KDV sorumluluğu getirilmiştir. Buna
göre, sorumluluk getirilen mükellefler sorumluluk
getirilen işlem bedelleri üzerinden hesaplanan
KDV’nin bir kısmını (%50’sini veya 1/3 ünü)
satıcılara ödemeyip sorumlu sıfatıyla vergi
dairesine ödeyeceklerdir.
9- Hurda metal, plastik, cam ve kağıt
teslimlerinde SS KDV uygulamasına son
verilmiştir. Ancak buna rağmen bu tür teslimler
KDV’sine tabi tutulursa bu işlemden 9/10 KDV
tevkifatı yapılmalıdır.
10- 96 nolu KDVGT uyarınca işgücü
teslimlerinde 9/10 KDV tevkifatı yapılması
unutulmamalıdır.
11- SS KDV hesaplamalarını aylık olarak
KDV 2 Beyannamesi ile beyan ederek
ödemelerini yapmayı unutmamalıyız. SS KDV
hesaplamaları özellikle devreden KDV’si olan
firmalarda KDV ödemesinden kaynaklanan
finansman yükü oluşturmaktadır.
2.5 İşletme İle İlgili Gelen – Giden Resmi
Evraklarda Düzen Ve Takip
İşletmemize gelen ödeme emirleri, haciz
bildirimleri, icra takip belgeleri, her türlü
ihbarnameler vb. resmi evrakları yetkisiz kişilerin
teslim almasını önleyici ve yetkili kişilerce bu
evrakların teslim alınmasını ve ilgili departman
ya da kişilere iletilmesini sağlayacak sistem ve
prosedürler kurulmalıdır. Bu tür bir sistem
kurulmadığı taktirde teslim alınan evraklar ile
ilgili olarak yasal sürelerinde gerekli itirazlar
yapılamayabileceği gibi gerekli davaların
açılamaması
nedeniyle
mali
risklerle
karşılaşılabileceği unutulmamalıdır.
Ayrıca işletmenin ilişkili olduğu tüm kurum ya
da kişilerle yapılan yazışmalar düzgün bir
şekilde klase edilerek yasal süreleri içerisinde
muhafaza edilmelidir. Özellikle KDV ve Stopaj
ile ilgili mahsup işlemlerinde ileride sorunlar ile
muhasebe - vergi
karşılaşılması istenmiyorsa, sadece mahsup
dilekçesinin verilmesi ile yetinilmemeli, ilgili
mahsuplar sonuçlanıp dosyalar kapatılıncaya
kadar konu üzerinde yeterli titizlik ve çalışma
gösterilmelidir.
2.6 Kanunen Kabul Edilmeyen Giderler İle
İlgili Önemli Hususlar
Bir giderin kanunen kabul edilmeyen gider
niteliğinde kabul edilebilmesi için;
öncelikle işletme faaliyetleri ile ilgili bir
giderin oluşması daha sonra,
vergi kanunlarınca bu tür giderlerin
indirimine müsaade edilmemesi gerekmektedir.
Dolayısıyla işletme faaliyetleri ile ilgisi
olmayan (ortağın evine aldığı plazma TV,
oturma grupları ya da yaptığı tatil gibi ) giderler,
KKEG olarak değil, ortaklardan alacaklar
hesabında kayıtlara alınmalıdır.
İşletmelerde ağırlıklı olarak KKEG olarak
dikkate alınacak gider kalemleri aşağıda
özetlenmiştir.
• MTV
• Özel İletişim Vergileri (turkcell ya da turk
telekom)
• Özel İşlem Vergileri
• Ödenen gecikme faizi, cezaları ( kamu
kurum ve kuruluşlarına)
• Önceki döneme ilişkin giderler
• Nedeni bulunamayan sayım noksanlıkları
(kasa, stoklar vb.)
• VUK’na uygun şekilde ayrılmayan
karşılıklar ( Şüpheli ticari alacak, stok
değer düşüklüğü, menkul kıymet değer
düşüklüğü vb.)
• Bağış ve Yardımlar
• Kıdem tazminatı karşılığı
• Belgesiz giderler ( VUK uyarınca tevsiki
zaruri olmayan dışında kalan)
• Alınan
vadeli
çek
reeskontundan
kaynaklanan giderler,
KKEG’in katma değer vergisininde indirim
konusu yapılamayacağı unutulmamalıdır.
KKEG’ler tekdüzen hesap planı iki farklı
şekilde muhasebeleştirilmesi mümkündür :
• 689 Diğer Olağandışı Gider ve Zararlar
Hesabında muhasebeleştirilebileceği gibi,
• İlgili gider hesapları bazında da
muhasebeleştirilebilir.
Ancak her iki türlü muhasebe kayıt tarzında
da, KKEG’ler alt hesap bazında detaylandırılmalıdır. Ayrıca nazım hesaplarda da takip
edilebilir.
vergi uygulamaları
47
Vergi Ziyaı Cezasının
Geçmişe Yönelik
Olarak Uygulanması
M. Önder TEKİN
Danıştay Tetkik Hakimi
I- GİRİŞ
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun vergi ziyaı
cezasının hesaplanma yöntemine ilişkin 344.
maddesinde yer alan “…bu ceza ziyaa
uğratılan verginin bir katına, bu verginin
kendi kanununda belirtilen normal vade
tarihinden cezaya ilişkin ihbarnamenin
düzenlendiği tarihe kadar geçen süre için, bu
Kanun’un 112. maddesine göre ziyaa
uğratılan vergi tutarı üzerinden hesaplanan
gecikme
faizinin
yarısının
eklenmesi
suretiyle bulunur…” hükmünün iptaline dair
Anayasa Mahkemesi’nin 06.01.2005 tarih ve E.
2001/3, K. 2005/4 sayılı Kararı’nın 20.10.2005
tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmasından
itibaren yaratacağı hukuki sonuçlar konusunda
yapılan tartışmalar, 213 sayılı Vergi Usul
Kanunu’na geçici 27. madde ekleyen 5479
sayılı Kanun’un 13. maddesi ile yeni bir boyut
kazanmış bulunmaktadır.
5479 sayılı Gelir Vergisi Kanunu, Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun,
Özel Tüketim Vergisi Kanunu ve Vergi Usul
Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun’un
12.
maddesi
Anayasa
Mahkemesi’nce iptal edilen 213 sayılı Vergi
Usul Kanunu’nun 344. maddesini yeniden
düzenlemektedir. Madde hükmüne göre, vergi
ziyaı suçu işleyenler, verginin bir katı tutarında
vergi ziyaı cezası ile cezalandırılacaklardır.
Anayasa Mahkemesi’nin anılan kararı ile
Anayasa’nın 38. maddesi kapsamında kabul
ettiği vergi ziyaı cezasının hesaplanmasında
esas alınacak oranın, iptal kararı gereğince
yasayla belirlenmiş olması ve ziyaa uğratılan
verginin bir katı tutarında vergi ziyaı cezası
kesileceği hükmüne yer verilmiş olması
nedeniyle yürütme organın ceza belirlemesindeki rolü ortadan kaldırılmış bulunmaktadır.
Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının
gerekçesi
doğrultusunda
yapılan
düzenlemelerin Kanun’un yayınlandığı tarihten
itibaren işlenecek vergi ziyaı suçlarına ve
kesilecek
vergi
ziyaı
cezalarına
uygulanmasında hukuken tartışılması gereken
bir yön bulunmamaktadır.
Anayasa Mahkemesi de birçok kararında,
ceza siyasetinin gereği olarak yasa koyucunun
kuralları belirleme yetkisinin bulunduğunu
belirtmiştir.
Anayasa
Mahkemesi’nin
31.03.2004 tarih ve E. 2002/94, K. 2004/45
sayılı Kararı’nda; “…Hukuk Devletinde,
kuşkusuz, ceza siyasetinin gereği olarak
yasa koyucu, Anayasa’nın ve Ceza
Hukuku’nun temel ilkelerine bağlı olmak
koşuluyla, cezalandırmada güdülen amacı
da gözeterek hangi eylemlerin suç
sayılacağını ve bunlara verilecek cezanın
türü ve miktarı ile artırım ve indirim
nedenleri ve oranları ya da bireyselleştirme
şekil
ve
şartları
öngörebileceğini…”
vurgulamıştır (1).
Anayasa
Mahkemesi’nin
4616
sayılı
Kanun’un 4758 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle
yeniden düzenlenen 1. maddesinin 4. fıkrasının
iptaline ilişkin 15.10.2003 tarih ve E. 2003/84, K.
2003/89 sayılı Kararı’na yazılan karşı oy da;
yasa koyucunun Anayasa ve Ceza Hukuku’nun
genel ilkelerine aykırı olmamak kaydıyla suç
işlenmesinin önlenmesini ve suçluların ıslahını
temin için kanun yapmasının Anayasa’dan
kaynaklanan görevi olduğu, bu görevini yerine
48
getirirken de bazı ölçütlere yer vermek ve
adaletli olmak koşuluyla hükümlü ve sanıklarla
ilgili bazı kurallar koyması, yasadan istifade
edecek
suçların
türlerini
belirlemesi,
mahkumiyet sürelerinden indirilecek ceza
miktarını saptaması, gibi takdir hakkına ilişkin
yetkileri kullanmasının hukuk devleti ilkesinin
gereği olduğu görüşüne yer verilmiştir (2).
Anayasa Mahkemesi kararlarından yapılan
alıntılardan da anlaşılacağı üzere, yasa
koyucunun
“Anayasa’nın
ve
Ceza
Hukuku’nun genel ilkelerine uygun olmak”
ve belirli olması koşuluyla vergi ziyaı suçunu
işleyenlere verilecek ceza miktarlarını belirleme
yetkisi bulunmaktadır. Yasa koyucu da bu
yetkisini kullanmıştır. Burada tartışılan konu
5479 sayılı Kanun’un 13. maddesiyle 213 sayılı
Kanun’a eklenen geçici 27. maddeden
kaynaklanmaktadır.
Makalenin bundan sonraki bölümünde,
vergi ziyaı cezasının geçmiş dönemlere de
uygulanacağını kurala bağlayan 213 sayılı
Vergi Usul Kanunu’nun geçici 27. maddesinin
Anayasa’nın 38 ve 138. maddelerine
uygunluğu
konusundaki
görüşlerimizi
paylaşacağız.
II- VERGİ USUL KANUNU’NUN GEÇİCİ
27. MADDESİ HÜKMÜNÜN GEÇMİŞE
YÖNELİK OLARAK UYGULANMASININ DEĞERLENDİRİLMESİ
5479 sayılı Kanun’un 13. maddesiyle 213
sayılı Vergi Usul Kanunu’na eklenen geçici 27.
maddede; “01.01.2006 tarihinden önceki
dönemlere ilişkin olarak bu tarihten sonra
ortaya çıkan ve vergi ziyaı cezası
kesilmesini gerektiren fiiller için ziyaa
uğratılan verginin bir katı tutarında vergi
ziyaı cezası kesilir. Bu ceza; vergi ziyaına
359. maddede yazılı fiillerle sebebiyet
verenlere üç kat, bu fiillere iştirak edenlere
bir kat, vergi incelemesine veya takdir
komisyonuna sevk edilmesinden sonra
verilenler hariç olmak üzere, kanunî süresi
geçtikten sonra verilen vergi beyannameleri
için de yüzde elli oranında uygulanır.”
hükmüne yer verilmiştir.
Yasa koyucu, 213 sayılı Vergi Usul
Kanunu’nun 344. maddesinde yer alan vergi
ziyaı cezasının hesaplanma yöntemine ilişkin
düzenlemenin Anayasa Mahkemesi’nce iptal
edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hukuki boşluğun
vergi uygulamaları
doldurulması amacıyla yaptığı bu yeni
düzenlemede, maddenin yürürlük tarihinden
önceki dönemlere ilişkin olan ve bu tarihten
sonra ortaya çıkan fiillerinde cezalandırılması
amacını gütmüştür.
“Suç ve Cezalara İlişkin Esaslar” başlıklı
Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fıkrasında;
“Kimse, işlediği zaman yürürlükte bulunan
kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı
cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği
zaman kanunda o suç için konulmuş olan
cezadan daha ağır bir ceza verilemez.”
denilmektedir.
Anayasa’ya ve Türk Ceza Kanunu’na
göre suçların kanunla belirlenmesi “suçta
kanunilik”, cezaların da kanunda
gösterilmesi “cezada kanunilik” ilkesini
oluşturur. “Kanunsuz suç ve ceza
olmaz” kuralı çağdaş hukukun
vazgeçilmez temel ilkelerinden biridir. Bu
ilkelerle kişilerin yasak eylemleri önceden
bilmeleri sağlanmakta, temel hak ve
özgürlükler güvence altına alınmaktadır.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 11
ve İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri
Korumaya Dair Sözleşme’nin 7. maddelerine
göre, hiç kimse işlendikleri sırada milli veya
milletlerarası hukuka göre suç teşkil etmeyen
fiillerden veya ihmallerden ötürü mahkum
edilemez. Bunun gibi, suçun işlendiği sırada
uygulanan cezadan daha ağır bir ceza
verilemez. Bu hüküm, Amerikan Sözleşmesi’nin 9. maddesi ve Afrika Sözleşmesi’nin
7. maddesinde de düzenlenmiştir.
Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasal Haklar
Sözleşmesi’nin 15. maddesinin birinci fıkrasına
göre de; hiç kimse işlendiği sırada ulusal ya da
uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir
eylem ya da ihmalden ötürü suçlu bulunamaz,
hiç kimseye işlendiği zaman verilebilecek
cezadan daha ağır bir ceza verilemez ve suçun
işlenmesinden sonra, bir suça daha hafif bir
ceza öngören bir yasa değişikliği yapıldığında,
fail yapılan bu değişiklikten yararlanabilecektir.
Mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun
2/2. maddesinde de; bir cürüm veya kabahatin
işlendiği zamanın kanunu ile sonradan neşir
olunan kanunun hükümleri birbirinden farklı ise
failin lehinde olan kanunun uygulanacağı, 5237
vergi uygulamaları
sayılı yeni Türk Ceza Kanunu’nun 7/2.
maddesinde ise, suçun işlendiği zaman
yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe
giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine
olan kanunun uygulanacağı ve infaz edileceği
şeklindeki düzenlemeler ile evrensel ilkelere
paralel genel hükümler konulmuştur.
Anayasa’ya ve Türk Ceza Kanunu’na göre
suçların
kanunla
belirlenmesi
“suçta
kanunilik”, cezaların da kanunda gösterilmesi
“cezada
kanunilik”
ilkesini
oluşturur.
“Kanunsuz suç ve ceza olmaz” kuralı çağdaş
hukukun vazgeçilmez temel ilkelerinden biridir.
Bu ilkelerle kişilerin yasak eylemleri önceden
bilmeleri
sağlanmakta,
temel
hak
ve
özgürlükler güvence altına alınmaktadır.
Yasama organı kamu düzeninin korunması
için ceza hukuku alanında düzenleme
yaparken,
Anayasa’nın
yasaklayıcı
ve
buyurucu kuralları içinde hareket etmek ve
ceza hukukunun genel ilkelerine bağlı kalmak
zorundadır. Suç işleyenin suçu işlediği tarihte
ne kadar ceza ile karşılaşacağını bilmesi
gerekir. Daha sonra cezanın azaltılması
durumu hariç, herkes suçu işlediği günde
yürürlükte olan kurala göre cezalandırılır. Bu,
kişiler için Anayasa ile güvenceye alınmış bir
haktır. Suç ve cezaların yalnızca yasayla
konulup kaldırılması da yeterli olmayıp
kuralların kuşkuya yer vermeyecek biçimde
açık ve sınırlarının da belli olması gerekir. Bu
bağlamda cezanın yasallığı ilkesi, bir suça
uygulanacak yaptırım türlerinin, ölçülerinin
hangi sınırlar içinde uygulanacağının, nelerin
hangi ölçüde hafifletici veya ağırlaştırıcı neden
olacağının da kurala bağlanmasını gerekli kılar.
Anayasa Mahkemesi’nin 213 sayılı Vergi
Usul Kanunu’nun “vergi ziyaı cezasının
hesaplanma yöntemine ilişkin” 344. maddesi
hükmünün iptaline dair 06.01.2005 tarih ve E.
2001/3,
K.
2005/4
sayılı
Kararı’nın
Gerekçesi’nde, cezaların yasallığı ilkesinin
uzantısı olan cezaların belirliliği ilkesine yer
verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin anılan Kararı’nın
Gerekçesi’nde; “… İtiraz konusu kuralda
düzenlenen vergi ziyaı cezası, vergi, resim, harç
ve benzeri mali yükümlülük karakteri taşımayan,
ancak vergi ziyaı suçu işleyenlere öngörülen bir
yaptırımdır. Bu durum gözetildiğinde cezanın
hesaplanmasında esas alınacak olan oranların
yasayla belirlenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
49
Kuralda, ziyaa uğratılan verginin bir katına
eklenecek olan cezanın hesaplanmasında
esas alınacak olan gecikme faizi oranının
Bakanlar Kurulu tarafından ne zaman
belirleneceğinin bilinmemesi ve bu durumun
sonuçta
öngörülecek
ceza
miktarında
belirsizliğe yol açacak olması, Anayasa’nın, 38.
maddesinde sözü edilen ceza ve ceza yerine
geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla
konulur ve 2. maddesindeki “hukuk devleti”
ilkelerine aykırılık oluşturur.” görüşüne yer
verilmiştir.
Vergi ziyaı cezasının suçun işlendiği tarihte
belirli olmaması nedeniyle aynı vergilendirme
döneminde
vergi
ziyaı
suçu
işleyen
mükelleflerin ödeyeceği ceza miktarları farklı
olacağından, vergi ziyaı cezasının hesaplanma
yönteminin Anayasa’nın 38. maddesine aykırı
olduğu gerekçesiyle Ordu Vergi Mahkemesi
Hakimi olarak görev yaptığımız dönemde,
yapmış
olduğumuz
itiraz
başvurusu
doğrultusunda
düzenlemeyi
iptal
eden
Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesi de,
ceza miktarının belirsizliğine dayanmaktadır.
5479 sayılı Kanun’un 13. maddesinde yer
alan; “01.01.2006 tarihinden önceki
dönemlere ilişkin olarak bu tarihten
sonra ortaya çıkan ve vergi ziyaı cezası
kesilmesini gerektiren fiiller için ziyaa
uğratılan verginin bir katı tutarında
vergi ziyaı cezası kesilir.” şeklindeki
düzenleme “cezaların yasallığı” ilkesinin
uzantısı olan “belirlilik” ilkesine aykırı bir
düzenlemedir.
01.01.2006 tarihinden önce vergi ziyaı
suçunu işleyenlere kesilmesi gereken vergi ziyaı
cezası miktarının hesaplanmasını düzenleyen
hükümler Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal
edilmiştir. Anayasa’ya aykırı olması nedeniyle
hukuk aleminde varlığı sona eren düzenlemenin
uygulanması olanağı kalmamıştır. Bu hükmün
yürürlükte olduğu dönemde; vergi ziyaı cezaları,
ziyaa uğratılan verginin bir katına, bu verginin
kendi kanununda belirtilen normal vade
tarihinden
cezaya
ilişkin
ihbarnamenin
düzenlendiği tarihe kadar geçen süre için, bu
Kanun’un 112. maddesine göre ziyaa uğratılan
vergi tutarı üzerinden hesaplanan gecikme
faizinin
yarısının
eklenmesi
suretiyle
50
bulunduğundan,
ihbarnamenin
düzenlediği
tarihte vergi ziyaı cezası miktarı hesaplanıyordu.
Vergi ziyaı suçunu işleyen kişilerin adlarına
vergi ziyaı cezası ihbarnamesi düzenlenmeden
ceza
miktarını
bilmeleri
olanağı
bulunmamaktadır. Eski düzenlemenin yürürlükte
olduğu vergi ziyaı suçunu işleyenlerin, bu suçu
işlediklerinin 01.01.2006 tarihinden sonra tespit
edilmesi halinde, iptal edilen hükme göre
01.01.2006 tarihine kadar bir vergi ziyaı ceza
ihbarnamesi düzenlenmediğinden, Anayasa
Mahkemesi iptal kararı gereği doğan hukuki
boşluktan yararlanmaları evrensel hukuk ve
cezaların yasallığı ilkeleri gereğidir.
Aksi bir düşünce, “ceza kanunlarının
geriye
yürümezliği
ilkesine”
aykırılık
oluşturacaktır. İptal edilen hükme göre adlarına
vergi
ziyaı
cezası
ihbarnamesi
düzenlenmemesi nedeniyle ödeyeceği vergi
ziyaı cezası miktarı belli olmayan bu kişiler
adına yeni kanun uyarınca vergi ziyaı cezası
hesaplanması ceza kanunlarının aleyhe sonuç
doğuracak şekilde geriye yönelik olarak
uygulanması anlamına gelecektir. Geçmişe
uygulanacak şekilde getirilen düzenleme
Anayasa’nın 38. maddesine aykırıdır.
Anayasa’nın
38.
maddesine
aykırı
düşüncesinde olduğumuz geriye yönelik olarak
uygulanan
düzenlemenin
Anayasa
Mahkemesi’nin iptal kararını etkisizleştirdiği için
Anayasa’nın 138. maddesi yönünden de
değerlendirilmesi gerekmektedir.
Anayasa’nın “Mahkemelerin bağımsızlığı”
başlıklı 138. maddesinin dördüncü fıkrasında;
“Yasama ve yürütme organları ile idare,
mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu
organlar ve idare, mahkeme kararlarını
hiçbir suretle değiştiremez ve bunların
yerine getirilmesini geciktiremez.” kuralı yer
almaktadır.
Anayasa’nın bu kuralı uyarınca, yasama,
yürütme organları ile idarenin, mahkeme
kararlarına uymak zorunda oldukları, yasama
organının yapacağı düzenlemelerde de daha
önce aynı konuda verilen yargı kararlarını etkisiz
kılacak
biçimde
yasa
yapamayacağı
yükümlülüğünün bulunduğu hiçbir tereddüde yer
vermeyecek şekilde açık ve seçiktir. Bu kural,
gerek mahkeme kararlarında ve gerekse
doktrinde net ve açık olarak “Mahkeme
kararlarına uymak zorunludur” şeklinde ifade
edilmektedir. Anayasa’nın yukarıda yer verilen
vergi uygulamaları
138. maddesinde, “yürürlüğün durdurulması”
kararı veya “esas hakkındaki kararı” veya
“iptal hakkında verilen kararı” şeklinde bir
ayrım yapılmamış, sadece, “…mahkeme
kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve
bunların yerine getirilmesini geciktiremez”
kuralına yer verilmiştir. Bu karar, ister yürürlüğün
durdurulmasına ilişkin olsun, ister davanın
esasına ilişkin olsun, fark olmaksızın yasama,
yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına
uymak zorundadır.
5479 sayılı Kanun’un 13. maddesinde yer alan
geçmişle
yönelik
düzenleme,
Anayasa
Mahkemesinin vergi ziyaı cezasının hesaplanma
yöntemine ilişkin düzenlemenin iptaline dair
kararının hukuki sonuçlarını ortadan kaldırıcı
nitelikte bir düzenlemedir. İptal edilen hüküm
uyarınca adına vergi ziyaı cezası kesilmesi
mümkün olmayanlara geçmişte işledikleri fiiller
nedeniyle vergi ziyaı cezası kesilebilecektir.
Düzenleme Anayasa’nın 138. maddesine de
aykırıdır.
III- SONUÇ
Hukuk Devleti ilkesi uyarınca, yasa koyucu
ceza siyasetinin gereği olarak, Anayasa’nın ve
Ceza Hukuku’nun temel ilkelerine bağlı olmak
koşuluyla, cezalandırmada güdülen amacı da
gözeterek hangi eylemlerin suç sayılacağını ve
bunlara verilecek cezanın türü ve miktarı ile
artırım ve indirim nedenleri ve oranları ya da
bireyselleştirme şekil ve şartları öngörebilme
yetkisine sahiptir. Vergi ziyaı cezasının
hesaplanma yöntemine ilişkin kuralın Anayasa
Mahkemesi’nce
iptalinden
sonra,
yasa
koyucunun yeniden düzenlediği vergi ziyaı
cezasına dair kuralın “ceza kanunlarının
geriye yürümezliği” ve “mahkemelerin
bağımsızlığı”
ilkelerine
ve
dolayısıyla
Anayasa’nın 38 ve 138. maddelerine de aykırı
olduğu kanaatine varılmaktadır.
(1) 14.05.2005 tarih ve 25815 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanmıştır.
(2) 17.12.2003 tarih ve 25319 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanmıştır.
Not: Bu yazı Yaklaşım Dergisi / Haziran 2006 /
Sayı: 162’de yayınlanmıştır.
seçme yazılar
51
Niçin 49 işçi
Prof. Dr. Şükrü KIZILOT
GEÇEN hafta bir holdingin genel
müdürüne
"Sizde
toplam
kaç
kişi
çalışıyor?" diye sorduğumda, yaklaşık 350
kişi dedi. Ardından da tebessüm ederek
devam etti:
"Yalnız Hocam, bizim grupta, hiçbir
şirkette 49 kişiden fazla çalışmaz."
Meraklı gözlerle kendisine baktığımı
görünce, açıklama yapma gereği duydu:
"İşçi sayısı 49’u aşarsa, hemen yeni bir
şirket kurarız. İşçileri de o şirkette işe
başlatırız. Ancak, hiçbir şirketimizde, 49’dan
fazla çalışan yoktur!.."
Nasıl ilginç değil mi?
Holdinge bağlı çok sayıda şirket var. Hatta
şirketlerin hepsi aynı binada. Her şirkete,
çalışanların sayısı bakımından göz attığımızda
30-40, en fazla da 49 işçi çalışıyor.
MERAK EDİLEN SORU
Merak ettiğiniz soruyu adınıza ben sordum:
"Niçin 49 işçi?"
"Hocam biliyorsunuz, 50 ve daha fazla
işçi çalıştırdığınızda, durum değişiyor ve
işçi sayısına bağlı yükümlülükler başlıyor."
Olay anlaşılmıştı. İnce bir hesap vardı.
Bilmeyenler için açıklayalım:
Aynı il sınırları içinde 50 ve daha fazla işçi
istihdam eden işverenin:
- Yüzde 2’si oranında "terör mağduru"
çalıştırması
gerekiyor.
Aksi
halde,
çalıştırmadığı her bir terör mağduru için, her ay
itibariyle "asgari ücretin 10 katı" yani ayda 5
bin 310 yılda 63 bin 720 YTL "idari para
cezası" uygulanır.
- Yüzde 3’ü oranında "özürlü" ve yüzde 1’i
oranında "eski hükümlü" istihdam etme
zorunluluğu var. Buna göre, 3 özürlü ve bir eski
hükümlü çalıştırmayan işverene, ayda 7 bin
020 yılda 84 bin 240 YTL idari para cezası
uygulanacak.
Bitmedi, devam ediyor;
- İşyerinde, işgüvenliği ile görevli mühendis
ya da teknik eleman istihdam etmeleri
gerekiyor.
- İşverenler, kıdem ve ihbar tazminatı
ödeseler bile, geçerli sebep göstermeden
işçiyi çıkaramıyorlar (Bu yasak 30 ve üstünde
işçi çalıştıranlar için uygulanıyor). Çıkardıkları
takdirde mahkeme işe iade ediyor. Buna
rağmen işçiyi çalıştırmazsa, işçiye en az dört
aylık en çok sekiz aylık ücreti tutarında kıdem
tazminatı ödemek zorunda...
Ayrıca, mahkeme kararının kesinleşmesine
kadar çalıştırmadığı süre için, işçiye en çok
dört Md.21). Liste uzayıp gidiyor. Ancak, bu
kadarı yeterli...
ÇÖZÜM GEREKİYOR
Yukarıdaki holding yöneticisinin, "49
işçiden fazla çalıştırmıyoruz" sözünü okuyan
birçok işverenin "Evet biz de öyle yapıyoruz"
diyeceğini tahmin ediyorum.
Türkiye
istihdam
üzerindeki
yükler
bakımından, bir dünya rekoruna sahip. Örnek
vermek gerekirse, net asgari ücretin yüzde 70’i
oranında yük var. Bu oran, kıdem tazminatı
yükü dahil edildiğinde, yüzde 80’i buluyor. Bazı
iş kollarında, oran daha yüksek oluyor. Buna
ek olarak, fazla işçi çalıştıranın, ilave bazı
yükümlülüklerle adeta cezalandırılması, işsizlik
oranının yüksek olduğu ve bir türlü gerilemediği
ülkemizde, istihdam yaratılmasını engelliyor.
Çalışanların da yüzde 52’si "kayıtdışı
istihdam" ediliyor.
Aslında, yapılması gereken yapılanın tam
tersi. Bir işyerinde çalıştırılanların sayısı
arttıkça, istihdam üzerindeki prim ve vergi
yükünün, kademeli olarak indirilmesi gerekiyor.
Bir deneyin, bakın herşey çok daha güzel
olacak...
Not: Bu yazı 15.06.2006 tarihli Hürriyet
Gazetesinden alınmıştır.
seçme yazılar
52
Meslek mensuplarının
sorumluluğu
Dr. Veysi SEVİĞ
"Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci
Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik
Yasası"nın birinci maddesinde yasanın amacı, 2/A
maddesinde ise muhasebecilik ve mali müşavirlik
mesleğinin konusu belirlenmiş bulunmaktadır.
Meslek mensuplarının sorumlulukları ise Vergi
Usul Yasası'nın mükerrer 227'nci maddesinde
belirlenmiştir. Yasal düzenleme gereği olarak Maliye
Bakanlığı vergi beyannamelerinin 3568 sayılı
serbest muhasebecilik, serbest muhasebeci mali
müşavir veya yeminli mali müşavirler tarafından
imzalanması
mecburiyetine
getirmeye,
bu
mecburiyeti beyanname çeşitleri, mükellef grupları
ve faaliyet konuları itibariyle ayrı ayrı uygulatmaya,
bu uygulamalara ilişkin usul ve esasları belirlemeye
yetkili bulunmaktadır.
Vergi Usul Yasası'nın 227'nci maddesinde yer
alan yetkilendirme ile beraber Maliye Bakanlığı
uygulamaya yönelik usul ve esasları da belirlemeye,
bu hükme göre beyannameyi imzalayan veya tasdik
raporu
düzenleyen
meslek
mensuplarının
imzaladıkları beyannamelerde veya düzenledikleri
tasdik raporlarında yer alan bilgilerin defter
kayıtlarına ve bu kayıtların dayanağını oluşturan
belgelere uygun olmamasından dolayı ortaya çıkan
vergi ziyaına bağlı olarak salınacak vergi ve ceza,
gecikme faizlerinden mükellefle birlikte müştereken
ve müteselsilen sorumlu tutulacağı ayrıca hükme
bağlanmış bulunmaktadır.
Konuya ilişkin olarak ortaya çıkan bir
uyuşmazlıkta
Danıştay
4'üncü
Dairesi
"Muhasebecilerin
sorumluluğu,
imzaladıkları
beyannamelerde yer alan bilgilerin defter kayıtlarına
ve bu kayıtların dayanağını oluşturan belgelere
uygun olmamasından doğduğunu" bu nedenle de
düzenlenen "...faturalar karşılığında yüzde 5
komisyon geliri elde ettiği varsayımına dayanılarak
Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 227'nci maddesi
uyarınca
muhasebecinin
sorumluluğuna
girmeyeceği yönünde karar verilmiş bulunmaktadır.
(Danıştay 4'üncü Daire E.No: 2004/1877, K.No:
2005/347)
Söz konusu kararın dayanağını beyannameleri
imzalayan
muhasebecilerin
imzaladıkları
beyannamelerde yer alan bilgilerin defter kayıtlarına
ve bu kayıtların dayanağını oluşturan belgelere
uygun olmamasından doğan, bir başka ifadeyle
defter kayıt ve belgeleri ile beyannamelerin
birbirleriyle tutarsız olmasından kaynaklanan bir
sorumluluk olduğu görüşü oluşturmuştur.
Bu görüşe karşılık söz konusu kararda yer alan
karşı oy görüşe göre de "meslek mensuplarının"
...kendilerine ibraz edilen belgelerin, muhasebe
kurallarına uygun olarak, kanuni defterlere
kaydedilmesinden ve mali tablolara aktarılmasından
ve harici araştırmayı gerektirmeden sahte ve
muhteviyatı itibariyle yanıltıcı olduğu anlaşılabilen
belgelerden de sorumlu olacakları gibi miktar ve
tutar itibariyle işletmenin faaliyet konusuna veya iş
hacmiyle mütenasip olmayan belgeler ile ticari örf ve
teamüle
uygun
olmayan
belgelerin
de
kullanılmaması hususu da meslek mensubunun
sorumluluğu kapsamındadır."
Bu nedenle beyannameyi imzalayan meslek
mensubunun imzaladığı beyannamede yer alan
bilgilerin defter kayıtlarına ve bu kayıtların
dayanağını teşkil eden belgelere uygunluğunun
sağlanması hususu sadece yüzeysel inceleme ile
değil, var olan bazı bulguların değerlendirilmesine
de yönelik olmalıdır.
Diğer yandan serbest muhasebeci ve serbest
muhasebeci mali müavirler için öngörülen
sorumluluk çerçevesinde müşterek ve müteselsil
sorumlu olarak haklarında takibata geçilebilmesi için
ziyaa uğratılan vergi ve kesilen cezaların asıl
mükellef açısından miktar ve mahiyet itibariyle
kesinleşmesi
diğer
bir
deyimle,
verginin
tahakkukunun yanı sıra tüm kanun yollarına başvurmak suretiyle verginin kesinleşmesi gerekmekte
olup, ziyaa uğratılan vergi ve cezaların ancak miktar
ve mahiyetinin kesinleşmesinden sonra serbest
muhasebeci ve serbest muhasebeci mali
müşavirlerden müşterek ve müteselsil sorumluluk
kapsamında istenmesi mümkün olacaktır.
Bu konuda da oluşan yargı kararı uyarınca "213
sayılı Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 227'nci
maddesindeki müşterek ve müteselsil sorumluluk
kapsamında serbest muhasebeci mali müşavir olan
davacının ödeme emri aşamasında takip edilmesi"
mümkündür. (Danıştay 4. Daire E.No: 2002/4557,
K.No: 2004/2480)
Ancak, meslek mensuplarının özellikle karşıt
inceleme konusunda karşılaştıkları hukuki nitelikteki
sorunlar dikkate alındığında, konuya ilişkin
düzenlemelerin yetersiz kaldığı hususu daha kolay
anlaşılmaktadır.
Not: Bu yazı 23.06.2006 tarihli Dünya
Gazetesinden alınmıştır.
mevzuat değişiklikleri
¾ 02.05.2006 tarih ve 26156 sayılı Resmi
Gazete’ de Özel Tüketim Vergisi Kanununda,
Katma Değer Vergisi Kanununda Ve Petrol
Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun No: 5493 yayınlanmıştır. Bu
kanun ile, ihracat rejimi kapsamında yurt dışına
çıkarılacak eşyayı taşıyan kamyon, çekici ve
soğutucu ünitesine sahip yarı römorkların
depolarına yalnızca yurt dışına çıkışlarında
yapılacak motorin teslimi KDV ve ÖTV’den
istisna edilmiştir.
¾ 04.05.2006 tarih ve 26158 sayılı Resmi
Gazete’ de Sosyal Sigortalar Kurumu
Tarafından
İşverenlere
Borcu
Yoktur
Belgelerinin İnternet Ortamında Verilmesi
(E-Borcu Yoktur Uygulaması) Hakkında
Tebliğ yayınlanmıştır. Bu tebliğ ile; işverenlerin
borcu yoktur belgesine ilişkin taleplerinin daha
hızlı ve doğru bir şekilde karşılanması ve eDevlet
uygulamasının
yaygınlaştırılması
amacıyla “Sanal Sigorta ve e-Bildirge
Uygulaması” kapsamında Sosyal Sigortalar
Kurumu tarafından “e-Borcu Yoktur Projesi”
geliştirildiği duyurulmuş ve kullanım ile ilgili
açıklamalar yapılmıştır.
¾ 06.05.2006 tarih ve 26160 sayılı Resmi
Gazete’ de İndirimli Orana Tabi İşlemlerde
İade Edilecek Verginin Alt Sınırının
Tespitine İlişkin BKK No: 2006/10379
yayınlanmıştır. Bu karara göre;
(1) 3065 sayılı Katma Değer Vergisi
Kanununun 29 uncu maddesinin (2) numaralı
fıkrasına göre Bakanlar Kurulunca indirimli
vergi oranına tabi tutulan teslim ve hizmetler
dolayısıyla yüklenilen ve indirim yoluyla telafi
edilemeyen katma değer vergisinin 10 000
YTL’yi aşan kısmı yılı içinde mahsuben iade
edilir.
(2) 2007 ve izleyen takvim yılları için bu
sınır, bir önceki yıldaki tutarın, Vergi Usul
Kanunu hükümleri uyarınca belirlenen yeniden
değerleme oranında artırılması suretiyle
uygulanır. Bu şekilde yapılacak hesaplamada,
50 YTL ve daha düşük tutarlar dikkate alınmaz,
50 YTL’den fazla olan tutarlar ise 100 YTL’nin
en yakın katına yükseltilir.
¾ 13.05.2006 tarih ve 26167 sayılı Resmi
Gazete’ de Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği
(Sıra No: 358) yayınlanmıştır. Bu tebliğ ile,
5479 Sayılı Kanunla yapılan vergi ziyaı cezası
düzenlemeleri ile ilgili açıklamalar yapılmıştır.
53
¾ 20.05.2006 tarih ve 26173 sayılı Resmi
Gazete’ de Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu
No: 5502 yayınlanmıştır. Bu Kanunun amacı,
Sosyal Güvenlik Kurumunun kuruluş, teşkilât,
görev ve yetkilerine ilişkin usûl ve esasları
düzenlemektir. Bu Kanun ile Kuruma görev ve
yetki veren diğer kanunların hükümlerini
uygulamak üzere; kamu tüzel kişiliğini haiz,
idarî ve malî açıdan özerk, bu Kanunda hüküm
bulunmayan
durumlarda
özel
hukuk
hükümlerine tâbi Sosyal Güvenlik Kurumu
kurulmuştur.
¾ 16.06.2006 tarih ve 26200 sayılı Resmi
Gazete’ de Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu No: 5510 yayınlanmıştır.
Bu Kanunun amacı, sosyal sigortalar ile genel
sağlık sigortası bakımından kişileri güvence
altına almak; bu sigortalardan yararlanacak
kişileri ve sağlanacak hakları, bu haklardan
yararlanma
şartları
ile
finansman
ve
karşılanma yöntemlerini belirlemek; sosyal
sigortaların ve genel sağlık sigortasının işleyişi
ile ilgili usûl ve esasları düzenlemektir.
¾ 21.06.2006 tarih ve 26205 sayılı Resmi
Gazete’ de Kurumlar Vergisi Kanunu No:
5520 yayınlanmıştır. Bu kanun ile Kurumlar
Vergi Kanunu yeniden yazılarak, Kurumlar
Vergisi oranı %30’dan %20’ye indirilmiş,
muafiyet, indirim ve istisnalar vb. konularda
değişiklikler yapılmış ve vergi mevzuatımıza
transfer fiyatlandırması, kontrol edilen yabancı
şirketler,
vergi
cennetlerine
yapılan
ödemelerden vergi kesintisi gibi yeni vergi
güvenlik önlemleri getirmiştir.
¾ 22.06.2006 tarih ve 26206 sayılı Resmi
Gazete’ de Damga Vergisi Kanunu Genel
Tebliği (Seri No: 46) yayınlanmıştır. Bu tebliğ
ile, sürekli damga vergisi mükellefiyeti tesis
ettiren mükelleflerin vermek zorunda olduğu
söz konusu bildirim uygulamasının; gerek vergi
dairelerinin gerekse mükelleflerin iş yükünü
arttırdığı ve çeşitli ihtilaflara sebebiyet verdiği
tespit edilmiştir. Bu çerçevede bundan böyle,
sürekli damga vergisi mükellefleri ile ihtiyari
olarak sürekli damga vergisi mükellefiyeti tesis
ettiren mükelleflerin, kanuni süresi içinde
beyan etmeleri gereken damga vergisi
bulunmaması halinde, keyfiyeti bir yazı ile vergi
dairesine bildirmeleri zorunluluğu kaldırılmıştır.
mevzuat değişiklikleri
54
VERGİ USUL KANUNU GENEL TEBLİĞİ (SIRA NO: 358)
(13.05.2006 tarih ve 26167 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır)
Bilindiği üzere, 8/4/2006 tarih ve 26133
sayılı
Resmî
Gazete’de
yayımlanarak
yürürlüğe giren 5479 sayılı Kanun ile 213 sayılı
Vergi Usul Kanununun 344 üncü maddesinin
ikinci fıkrası değiştirilmiş ve Kanuna geçici 27
nci madde eklenmiştir.
Yapılan bu düzenlemeler ile ilgili olarak
aşağıdaki açıklamaların yapılmasına gerek
duyulmuştur.
1. Vergi Ziyaı Cezasına İlişkin Olarak 344
üncü Maddede Yapılan Değişiklik
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 344 üncü
maddesi, 1/1/1999 tarihinden geçerli olmak
üzere 4369 sayılı Kanunun 11 inci maddesiyle
“Vergi Ziyaı Suçu ve Cezası” başlığı altında
yeniden düzenlenerek vergi ziyaı suçunun
tanımı yapılmış ve kesilecek vergi ziyaı
cezasının gecikme faizine endekslenmesi
suretiyle hesaplanma şekli ile bu cezanın
kaçakçılık suçları, bu suçlara iştirak ve
kendiliğinden verilen beyannameler için ne
şekilde uygulanacağı hüküm altına alınmış idi.
Vergi ziyaı cezasının gecikme faizine
endekslenerek hesaplanmasına ilişkin söz
konusu hüküm Anayasa Mahkemesinin E. No.
2001/3, K. No. 2005/4 sayılı kararı ile iptal
edilerek bu kararın Resmî Gazete’de
yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra
yürürlüğe girmesi kararlaştırılmıştır. (Karar
20/10/2005 tarih ve 25972 sayılı Resmî
Gazete’de yayımlanmıştır.)
Anılan karar gözönünde bulundurularak,
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 344 üncü
maddesinin (diğer fıkra hükümlerinde bir
değişiklik yapılmaksızın) ikinci fıkrası yeniden
düzenlenmiş olup, bu düzenleme 1/1/2006
tarihinden geçerli olmak üzere 8/4/2006
tarihinde yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.
Buna göre, 1/1/2006 tarihinden itibaren
Vergi Usul Kanununun 341 inci maddesinde
yazılı hallerle vergi ziyaına sebebiyet verenlere
ziyaa uğrattıkları verginin bir katı tutarında
vergi ziyaı cezası kesilecektir. Bu ceza; vergi
ziyaına 359 uncu maddede yazılı fiillerle
sebebiyet verenlere üç kat, bu fiillere iştirak
edenlere
bir
kat,
vergi
incelemesine
başlanılmasından veya takdir komisyonuna
sevk edilmesinden sonra verilenler hariç olmak
üzere,
kanuni
süresi
geçtikten
sonra
kendiliğinden verilen vergi beyannameleri için
ise yüzde elli oranında uygulanacaktır.
2. Geçici 27 nci Madde ile Yapılan
Düzenleme
5479 sayılı Kanunun 13 üncü maddesiyle
Vergi Usul Kanununa geçici 27 nci madde
eklenmiştir.
Bu maddede, 1/1/2006 tarihinden önceki
dönemlere ilişkin olarak bu tarihten sonra
ortaya çıkan ve vergi ziyaı cezası kesilmesini
gerektiren fiiller için ziyaa uğratılan verginin bir
katı tutarında vergi ziyaı cezası kesileceği, bu
cezanın; vergi ziyaına 359 uncu maddede
yazılı fiillerle sebebiyet verenlere üç kat, bu
fiillere iştirak edenlere bir kat, vergi
incelemesine veya takdir komisyonuna sevk
edilmesinden sonra verilenler hariç olmak
üzere, kanuni süresi geçtikten sonra verilen
vergi beyannameleri için de yüzde elli oranında
uygulanacağı hükme bağlanmıştır.
Yapılan bu düzenleme ile 1/1/2006
tarihinden önceki dönemlere ilişkin olarak bu
tarihten sonra kesilmiş ya da kesilecek olan
vergi ziyaı cezalarının 344 üncü maddedeki
yeni hüküm esas alınarak uygulanmasına
yasal zemin oluşturulmuştur.
3. Vergi Ziyaı Cezasının Vergilendirme
Dönemleri İtibariyle Uygulanması
3.1. 1/1/2006 Tarihinden Önceki
Vergilendirme Dönemleri
3.1.1. 1/1/2006 Tarihinden Önce Kesilen
Vergi Ziyaı Cezaları
344 üncü maddenin 5479 sayılı Kanunla
değişmeden önceki ikinci fıkra hükmüne göre
hesaplanarak 01/01/2006 tarihinden önce
kesilip tebliğ edilen vergi ziyaı cezalarından;
01/01/2006 tarihinden önce kesinleşen ancak
henüz tahsil edilmemiş olanların takip ve tahsili
yolunda gerekli işlemlere devam edilecek,
01/01/2006 tarihinden itibaren kesinleşenler ile
bu tebliğin yayımlandığı tarih itibariyle henüz
kesinleşmemiş olanlar hakkında ise gerekli
düzeltme işlemleri yapılacaktır.
3.1.2.
1/1/2006 - 8/4/2006 Tarihleri
Arasında Kesilen Vergi Ziyaı Cezaları
1/1/2006 tarihinden önceki dönemlere ilişkin
olarak, bu tarihten sonra ancak 8/4/2006
tarihinden önce kesilip tebliğ edilen vergi ziyaı
cezaları hakkında (kesinleşip kesinleşmediğine
bakılmaksızın) geçici 27 nci madde hükmü
esas alınmak suretiyle gerekli düzeltme
işlemleri yapılacaktır. Bunlardan idarî yargı
mevzuat değişiklikleri
organlarında açılan ve henüz sonuçlanmamış
olan davalarla ilgili olarak da gerekli düzeltme
işlemleri yapıldıktan sonra durumdan yargı
mercileri haberdar edilecektir.
3.1.3. 8/4/2006 Tarihinden Sonra Kesilecek
Vergi Ziyaı Cezaları
1/1/2006 tarihinden önceki dönemlerde
neden olunan vergi ziyaı cezası kesilmesi
gereken fiilere ilişkin olarak 8/4/2006 tarihinden
sonra kesilecek vergi ziyaı cezaları, Vergi Usul
Kanununa eklenen geçici 27 nci madde
uyarınca, ziyaa uğratılan verginin bir katı
tutarında olacaktır. Ancak vergi ziyaına;
kaçakçılık suçlarından birisinin işlenmesi
suretiyle sebebiyet verilmesi halinde bu ceza
üç kat, kaçakçılık fiillerine iştirak halinde bir kat,
kanuni süresinde yapılmayan ya da eksik
yapılan beyanın daha sonra kendiliğinden
yapılması veya tamamlanması halinde de bu
ceza yüzde elli oranında uygulanacaktır.
3.2. 1/1/2006 Tarihinden Sonraki
Vergilendirme Dönemleri
1/1/2006 tarihinden sonraki vergilendirme
dönemleri ile ilgili olarak 8/4/2006 tarihinden
önce eski hükümlere göre kesilmiş veya
55
kesinleşmiş olan vergi ziyaı cezaları için 5479
sayılı Kanununla getirilen yeni hükme göre
işlem tesis edilmesi icap ettiğinden gerekli
düzeltme işlemleri yapılacaktır. Bunlardan idarî
yargı mercileri nezdinde açılmış bulunan ve
henüz sonuçlanmamış olan davalarla ilgili
olarak da gerekli düzeltme işlemleri yapılarak
durumdan bu mercilere derhal bilgi verilecektir.
8/4/2006 tarihinden sonra vergi ziyaı
cezasının kesilmesinde, ikinci fıkrası 5479
sayılı Kanununun 12 nci maddesi ile değişen
344 üncü madde hükmünün dikkate alınacağı
ise tabiidir.
4. Uzlaşma Yoluyla Kesinleşmiş Olan
Vergi Ziyaı Cezalarında Düzeltme
Tebliğin (3) numaralı bölümünde düzeltme
işlemine tabi tutulacağı belirtilen vergi ziyaı
cezalarından uzlaşma yoluyla kesinleşmiş
olanlarda; üzerinde uzlaşılan ceza tutarının,
5479 sayılı Kanunla getirilen yeni hükme göre
hesaplanan cezadan fazla olması halinde
aradaki fark ile ilgili gerekli düzeltme işlemi
yapılacaktır.
Tebliğ olunur.
DAMGA VERGİSİ KANUNU GENEL TEBLİĞİ (SERİ NO: 46)
(22.06.2006 tarih ve 26206 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır)
488 sayılı Damga Vergisi Kanununun1 5281
sayılı Kanunla değişik 15 inci maddesinde;
"Damga vergisi makbuz karşılığı, istihkaktan
kesinti yapılması veya basılı damga konulması
şekillerinden biriyle ödenir. Bu ödeme
şekillerinin hangi işlemler için ne suretle
uygulanacağını tespite Maliye Bakanlığı
yetkilidir." hükmü ile, 18 inci maddesinde de
"Bu Kanunda gösterilen haller dışında Damga
Vergisi makbuz karşılığında ödenir. Maliye
Bakanlığı makbuz karşılığı ödemeye ilişkin usul
ve esasları belirlemeye yetkilidir." hükmüne yer
verilmiştir.
Yukarıda belirtilen maddelerde yer alan
hükümlerin Bakanlığımıza verdiği yetkiye
istinaden, sürekli damga vergisi mükellefiyeti
olan veya ihtiyarilik kapsamında olup sürekli
damga vergisi mükellefiyeti tesis ettiren
mükelleflerin, kanuni süresi içinde beyan
etmeleri gereken damga vergisi bulunmaması
halinde
damga
vergisi
beyannamesi
vermelerine
gerek
bulunmadığı
ancak
keyfiyetin bir yazı ile vergi dairesine bildirilmesi
gerektiğine ilişkin 12 ², 32 ³ ve 43 4 seri nolu
Damga
Vergisi
Genel
Tebliğlerinde
açıklamalara yer verilmiştir.
Söz konusu bildirim yükümlülüğü ile, damga
vergisine tabi bir kağıdın düzenlenmemesi
sebebiyle
ödenecek
damga
vergisinin
bulunmadığı aylarda, mükelleflerin
vergi
daireleri tarafından yakından izlenebilmesi
amaçlanmıştır.
Ancak, sürekli damga vergisi mükellefiyeti
tesis ettiren mükelleflerin vermek zorunda
olduğu söz konusu bildirim uygulamasının;
gerek vergi dairelerinin gerekse mükelleflerin iş
yükünü arttırdığı ve çeşitli ihtilaflara sebebiyet
verdiği tespit edilmiştir.
Bu çerçevede bundan böyle, sürekli damga
vergisi mükellefleri ile ihtiyari olarak sürekli
damga vergisi mükellefiyeti tesis ettiren
mükelleflerin, kanuni süresi içinde beyan
etmeleri gereken damga vergisi bulunmaması
halinde, keyfiyeti bir yazı ile vergi dairesine
bildirmeleri zorunluluğu kaldırılmıştır.
Önceki Tebliğlerin bu Tebliğe aykırı hükümleri
yürürlükten kaldırılmıştır. Tebliğ olunur.
56
Maliye Bakanlığı sirkülerleri
GELİR VERGİSİ SİRKÜLERİ / 52
Tarih: 08/05/2006
Sayı: GVK- /2006-9/ Yatırım İndirimi -8
Geçici Vergi Dönemlerinde Yeniden Değerleme Oranı
İlgili olduğu maddeler: Gelir Vergisi Kanunu
Geçici Madde 69
İlgili olduğu kazanç türleri: Ticari Kazanç,
Zirai Kazanç
“C) Vergi kanunlarında yer alan “toptan
eşya fiyatları genel endeksi” ibaresi “üretici
fiyatları genel endeksi” ve “TEFE” ibaresi
“ÜFE” olarak uygulanır.”
1-Giriş:
08.04.2006 tarih ve 26133 sayılı Resmi
Gazetede yayımlanan 5479 sayılı Kanunla
Gelir Vergisi Kanununa eklenen geçici 69 uncu
maddeye istinaden, gelir ve kurumlar vergisi
mükelleflerinin, devreden yatırım indirimi
istisnası
tutarlarının
endekslemesinde
uygulayacakları oranının belirlenmesine ilişkin
açıklamalar
bu
sirkülerin
konusunu
oluşturmaktadır.
2.1- 24.04.2003 Tarihinden Önce Yapılan
Müracaatlara İstinaden Düzenlenen
Yatırım Teşvik Belgeleri Kapsamında
Yapılan Yatırımlar:
24.04.2003
tarihinden
önce
yapılan
müracaatlara istinaden düzenlenen yatırım
teşvik belgeleri kapsamında, 193 sayılı Gelir
Vergisi Kanununun 4842 sayılı Kanunla
yürürlükten kaldırılmadan önceki Ek 1, 2, 3, 4,
5 ve 6 ncı maddeleri çerçevesinde başlanılmış
yatırımlarla ilgili olarak gerçekleşen harcamalar
üzerinden hesaplanan, ancak kazancın
yetersiz olması nedeniyle indirim konusu
yapılamayan istisna tutarı, izleyen dönemlerde
yeniden değerleme oranında (%0,39) artırılmak
suretiyle dikkate alınacaktır.
2-Yatırım İndirimi İstisnasına İlişkin
Olarak 5479 Sayılı Kanunda Yer Alan
Düzenlemeler:
5479 sayılı Kanunun 2 nci maddesi ile 193
sayılı Gelir Vergisi Kanununun 19 uncu
maddesinde düzenlenen yatırım indirimi
istisnası kaldırılmış, aynı Kanunun 3 üncü
maddesiyle Gelir Vergisi Kanununa eklenen
geçici 69 uncu madde ile de 01.01.2006
tarihinden önce uygulanan yatırım indirimi
istisnasına
ilişkin
geçiş
hükümleri
düzenlenmiştir.
Ayrıca, 5479 sayılı Kanunun 11 inci
maddesi ile 01.01.2006 tarihinden itibaren
geçerli olmak üzere Vergi Usul Kanununun
mükerrer 298 inci maddesinin sonuna
aşağıdaki (C) fıkrası eklenmiştir.
2.2-Gelir Vergisi Kanununun Mülga 19
uncu Maddesi Kapsamında Yapılan
Yatırımlar:
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun mülga
19 uncu maddesi kapsamında, 01.01.2006
tarihinden önce başlanan yatırımlarla ilgili
olarak gerçekleşen harcamalar üzerinden
hesaplanan, ancak kazancın yetersiz olması
nedeniyle dikkate alınamayan istisna tutarı,
izleyen dönemlerde, üretici fiyatları genel
endeksinde meydana gelen artış oranında
(%2,48) artırılarak dikkate alınacaktır.
Duyurulur.
GELİR VERGİSİ SİRKÜLERİ / 53
Tarih: 09/05/2006
Sayı: GVK-53/2006-10/Geçici Vergi Beyannamesi-7
Ocak-Şubat-Mart 2006 Dönemine Ait İlk Üç Aylık Geçici Vergi Beyannamesinin
Verilme Süresinin Uzatılması
İlgili olduğu maddeler: Gelir Vergisi Kanunu
Mükerrer Madde 120, Kurumlar Vergisi Kanunu
Madde 25
İlgili olduğu kazanç türleri : Ticari Kazanç,
Serbest Meslek Kazancı ve Kurum Kazancı
1-Giriş:
Ocak-Mart/2006 dönemine ilişkin ilk üç aylık
geçici vergi beyannamesinin verilme süresinin
uzatılması
bu
Sirkülerin
konusunu
oluşturmaktadır.
2. İlk Üç Aylık Geçici Vergi
Beyannamesinin Verilme Süresinin
Uzatılması
57
Maliye Bakanlığı sirkülerleri
Gelir Vergisi Kanununun mükerrer 120 inci
ve Kurumlar Vergisi Kanununun 25 inci
maddesi hükümlerine göre, geçici vergi
beyannameleri ilgili üç aylık dönemi izleyen
ikinci ayın onuncu günü akşamına kadar bağlı
olunan vergi dairesine verilmekte ve tahakkuk
eden vergiler aynı ayın onyedinci günü
akşamına kadar ödenmektedir.
Buna göre, Ocak-Mart/2006 dönemine ait
geçici vergi beyannamesinin 10 Mayıs 2006
tarihine kadar verilmesi ve tahakkuk eden
verginin Mayıs ayının onyedinci günü
akşamına kadar ödenmesi gerekmektedir.
Ancak, Başkanlığımıza iletilen sorunlar
nedeniyle, Vergi Usul Kanununun 17 nci
maddesindeki yetkiye dayanılarak, gelir ve
kurumlar vergisi mükelleflerinin 2006 yılı OcakMart dönemine ilişkin ilk üç aylık geçici vergi
beyannamelerinin verilme süresi 15 Mayıs 2006
Pazartesi günü akşamına kadar uzatılmıştır.
Öte yandan, beyannamesini 15 Mayıs
tarihine kadar veren mükelleflerin beyan
ettikleri vergiyi 17 Mayıs 2006 günü akşamına
kadar ödeyecekleri tabiidir.
Bilgi ve gereği ilgililere duyurulur.
ÖZEL TÜKETİM VERGİSİ SİRKÜLERİ / 2
Tarih: 23/05/2006
Sayı: ÖTV-2 / 2006-1
Taşıt Aracı Satışlarında ÖTV Matrahı
İlgili olduğu madde: Özel Tüketim Vergisi
Kanunu madde: 11/2 Katma Değer Vergisi
Kanunu madde 20, 24 Vergi Usul Kanunu
madde 3.
1- Giriş:
Bakanlığımıza intikal eden olaylardan, bazı
mükelleflerin
ÖTV’ye
tabi
taşıt
aracı
satışlarında düzenlediği faturalarda, kayıt,
tescil ve benzeri işlemlere yönelik olarak araç
bedeli dışında “hizmet bedeli” adı altında
gerçeğe aykırı olarak yüksek bedeller
gösterdiği veya bunun için yüksek bedelli ayrı
hizmet faturası düzenlediği ve bu şekilde taşıt
araçlarının
satış
bedellerinin
gerçek
bedellerinin altında belirlenerek ÖTV kaybına
sebebiyet verildiği anlaşılmıştır.
2. Kanun hükümleri:
4760
sayılı
Özel
Tüketim
Vergisi
Kanununun 11/2. maddesinde, Kanuna ekli (II)
sayılı listedeki mallar için verginin matrahının;
bunların teslimi, ilk iktisabı ve ithalinde
hesaplanacak ÖTV hariç olmak üzere katma
değer vergisi matrahını oluşturan unsurlardan
teşekkül edeceği hükme bağlanmıştır.
3065
sayılı
Katma
Değer
Vergisi
Kanununun 20 nci maddesinde KDV
matrahının, teslim ve hizmet işlemlerinin
karşılığını teşkil eden bedel olduğu, bedel
deyiminin; malı teslim alan veya kendisine
hizmet yapılan ya da bunlar adına hareket
edenlerden bu işlemler karşılığında her ne
suretle olursa olsun alınan veya bunlarca
borçlanılan para, mal ve diğer şekillerde
sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat,
hizmet ve değerler toplamını ifade ettiği
belirtilmiştir.
Aynı
Kanunun
24
üncü
maddesinde ise teslim alanın gösterdiği yere
kadar satıcı tarafından yapılan taşıma,
yükleme ve boşaltma giderleri, ambalaj
giderleri, sigorta, komisyon ve benzeri gider
karşılıkları ile vergi, resim, harç, pay, fon
karşılığı gibi unsurlar, vade farkı, fiyat farkı,
faiz, prim gibi çeşitli gelirler ile servis ve benzer
adlar altında sağlanan her türlü menfaat,
hizmet ve değerlerin matraha dahil olduğu
hükme bağlanmıştır.
Bu hükümlere göre, teslim edilen araç
karşılığında her ne nam adı altında olursa
olsun müşteriden alınan bedellerin, teslim
edilen araç için hesaplanacak ÖTV matrahına
dahil edilmesi gerekmektedir.
Ancak, müşterinin vekalet vermek suretiyle
satıcı firmaya yaptırdığı trafik kayıt ve tescil
işlemleri ile plaka çıkartılmasına ilişkin
hizmetler ÖTV’nin konusuna girmemektedir.
3. Sonuç:
Teslim edilen araç ile ilgili olarak müşterinin
vekalet vermek suretiyle satıcı firmaya
yaptırdığı trafik kayıt ve tescil işlemleri ile plaka
çıkarılmasına ilişkin hizmet bedelinin müşteriye
yansıtılmasında ÖTV uygulanmaması gerekir.
Çünkü bu hizmet, aracın bedelinden bağımsız
olarak alıcının isteğine bağlı verilen bir takip ve
kayıt hizmetidir.
Ancak mükelleflerin, söz konusu hizmet
bedeli için rayicine göre yüksek bedel
göstermek suretiyle araç bedelini, dolayısıyla
ÖTV matrahını azaltması halinde, bu işlemlerin
muvazaa olarak değerlendirileceği ve Vergi
58
Maliye Bakanlığı sirkülerleri
Usul Kanununun 3 üncü maddesi uyarınca
işlem yapılacağı tabiidir.
Duyurulur.
ÖDEME KAYDEDİCİ CİHAZ SİRKÜLERİ / 7
Tarih: 23/06/2006
Sayı: ÖKC-7/2006-1
Akaryakıt Pompalarını (LPG dahil) Ödeme Kaydedici Cihazlara Bağlatma Mecburiyeti
01/07/2006 Tarihinde Başlayacak Olan Mükellefler
İlgili olduğu maddeler: 3100 Sayılı Kanun
Madde 10
1- Giriş
Katma Değer Vergisi Mükelleflerinin Ödeme
Kaydedici Cihazları Kullanmaları Mecburiyeti
Hakkında 3100 sayılı Kanuna göre akaryakıt
pompalarını ödeme kaydedici cihazlara
bağlatma mecburiyeti 01/07/2006 tarihinde
başlayan mükelleflerin yapacakları işlemler ile
açıklanmasına gerek duyulan diğer hususlar bu
Sirkülerin konusunu oluşturmaktadır.
2- Akaryakıt Pompalarını Ödeme
Kaydedici Cihazlara Bağlatma
Mecburiyeti 01/07/2006 Tarihinde
Başlayan Mükellefler
Bilindiği üzere, erişme kontrollü karayolları
(otoyollar), Karayolları Genel Müdürlüğünün yol
ağında Devlet Yolu olarak belirlenen yollar ve
Büyükşehir Belediye sınırları ile mücavir
alanları içerisinde faaliyet gösterenler ile 2004
yılı akaryakıt satışları toplamı 1 Milyon YTL’nı
(1 Trilyon TL) aşan mükelleflerin akaryakıt
pompalarını (LPG dahil) ödeme kaydedici
cihazlara bağlatma ve akaryakıt satışlarında bu
cihazları kullanma mecburiyetleri başlamış
bulunmaktadır.
Bunlar dışında kalan;
- Erişme kontrollü karayolları (otoyollar),
Karayolları Genel Müdürlüğünün yol ağında
Devlet Yolu olarak belirlenen yollar ve
Büyükşehir Belediye sınırları ile mücavir
alanları dışında kalan ve 2004 yılı akaryakıt
satışları toplamı 1 Milyon YTL’nın (1 Trilyon
TL) altında olan,
- 01/01/2005 - 01/05/2006 tarihleri arasında
işe
başlayan,
mükelleflerin
akaryakıt
pompalarını (LPG dahil) ödeme kaydedici
cihazlara bağlatma mecburiyetleri ise 67 Seri
No.lu Ödeme Kaydedici Cihaz Genel
Tebliğinde
belirtildiği
üzere
01/07/2006
tarihinde başlamaktadır.
Diğer taraftan, anılan Kanunun mükerrer
8/1 maddesinde “...süresi içerisinde ödeme
kaydedici cihazları almayan ...mükellefler adına
Vergi Usul Kanununun 353 üncü maddesinin 8
numaralı bendinde yazılı özel usulsüzlük
cezası kesilir” denilmektedir.
Bu nedenle, akaryakıt pompalarını süresi
içerisinde
ödeme
kaydedici
cihazlara
bağlatmayan mükellefler adına her bir tespit
için ayrı ayrı olmak ve mükellef gurupları
dikkate
alınmak
suretiyle
Vergi
Usul
Kanununun 353 üncü maddesinin 8 numaralı
bendinde yazılı özel usulsüzlük cezası
kesilmektedir.
Buna göre, aynı tarihte çok sayıda akaryakıt
istasyonu işletmecisinin mecburiyetinin başlayacak olması sebebiyle meydana gelebilecek
gecikmelerden
dolayı
cezalı
duruma
düşülmemesi
bakımından
mükelleflerin,
01/07/2006
tarihini
beklemeksizin
Bakanlığımızdan onay alan ödeme kaydedici
cihaz
firmalarına
müracaatta
bulunarak
akaryakıt pompalarının ödeme kaydedici
cihazlara bağlanması konusunda gerekli
sözleşmeyi yapıp siparişlerini vermeleri ve
montaj tarihini ihtiva eden yazıyı almaları
gerekmektedir.
Akaryakıt dağıtım şirketleri veya istasyon
işletmecileri (bayiler) ile ödeme kaydedici cihaz
firmaları veya bu firmaların yetkili kıldığı satış
bayileri arasında düzenlenecek sözleşmede,
ticari teamüller gereği olması gereken
sözleşmenin tarafları, konusu, kapsamı, süresi
ile yapılacak işler, müeyyideler vb. hususlara
yer verilecektir. Sözleşmede ayrıca taraflardan
birinin, ticari teamüller gereği yapması gereken
yükümlülüklerini yerine getirememesi halinde
söz konusu sözleşmenin feshedilerek yerine
başka
firmalarla
yeni
sözleşmeler
yapılabileceği de belirtilecektir.
66 Seri No.lu Ödeme Kaydedici Cihaz
Tebliğinin 2 nci bölümünde açıklandığı şekilde,
akaryakıt istasyonu işletmecileri pompaları
ödeme kaydedici cihazlara bağlanıncaya
kadar, her türlü akaryakıt satışlarını Vergi Usul
Kanununa göre fatura veya perakende satış
fişleri ile pompaları ödeme kaydedici cihazlara
59
Maliye Bakanlığı sirkülerleri
bağlandıktan sonra ise bağlı ödeme kaydedici
cihazlardan çıkan fişlerle belgelendireceklerdir.
3- Akaryakıt Pompalarının Bağlanacağı
Ödeme Kaydedici Cihazlar
Bu Sirkülerin yayımlandığı tarih itibariyle
3100 sayılı Kanunun 5 inci maddesine göre
Bakanlığımızca onaylanan akaryakıt pompalarına bağlanacak ödeme kaydedici cihazlar ile
bu cihazları üreten veya ithal eden firmalara ait
liste Gelir İdaresi Başkanlığının www.gib.gov.tr
adresli web sitesinde yayımlanmaktadır.
Duyurulur.
5520 SAYILI KURUMLAR VERGİSİ KANUNU SİRKÜLERİ / 1
Tarih: 28/06/2006
Sayı: KVK-1/2006-1/Kesinti Uygulaması-1
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 15 ve 30 uncu maddeleri gereğince
yapılacak kurumlar vergisi kesintisinde uygulanacak oranlar
İlgili Olduğu Maddeler: Kurumlar Vergisi
Kanunu Madde 15, 30 ve Geçici 1
İlgili Olduğu Kazanç Türleri: Kurum Kazancı
1 - Giriş
Bilindiği üzere, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi
Kanunu 21.06.2006 tarih ve 26205 sayılı
Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe
girmiş bulunmaktadır.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 15
ve 30 uncu maddeleri gereğince yapılacak
kurumlar vergisi kesintisinde uygulanacak
oranlara ilişkin açıklamalar, bu sirkülerin
konusunu oluşturmaktadır.
2 - Yasal Düzenleme
5520 sayılı Kanunun 15 ve 30 uncu
maddelerinde, bu maddeler kapsamında yer
alan ödemeler üzerinden %15 oranında vergi
kesintisi yapılması öngörülmüştür.
Öte yandan, söz konusu kesinti oranını
Kanunda
belirtilen
hadler
çerçevesinde
belirleme konusunda Bakanlar Kuruluna yetki
verilmiş bulunmaktadır.
Aynı Kanunun geçici birinci maddesinin (4)
numaralı fıkrasında ise,
“Bu Kanunla tanınan yetkiler çerçevesinde
Bakanlar Kurulu tarafından yeni kararlar
alınıncaya kadar, 193 sayılı Gelir Vergisi
Kanunu ile 5422 sayılı Kanun kapsamında
vergi oranlarına ve diğer hususlara ilişkin
olarak yayınlanan Bakanlar Kurulu kararlarında
yer alan düzenlemeler, bu Kanunda belirlenen
yasal sınırları aşmamak üzere geçerliliğini
korur.” hükmü yer almaktadır.
3 – 21.06.2006 Tarihinden İtibaren
Uygulanacak Kesinti Oranı
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 15
ve 30 uncu maddeleri ile geçici birinci
maddesinin (4) numaralı fıkrası, 01.01.2006
tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, Kanunun
yayım tarihi olan 21.06.2006 tarihinde yürürlüğe
girmiş bulunmaktadır. Buna göre, söz konusu
maddeler kapsamında olup, 21.06.2006
tarihinden sonra yapılacak ödemeler üzerinden,
Kanunda belirlenen yasal sınırları aşmamak
üzere, 10.12.2003 tarihli ve 2003/6575 ile
2003/6577 sayılı Bakanlar Kurulu Kararlarında
belirtilen oranlar esas alınarak kesinti yapılmaya
devam edilecektir.
Bilindiği üzere, taahhüt konusu yıllara yaygın
inşaat ve onarma işleri ile iştigal eden kurumlara
bu işler nedeniyle yapılan ödemeler, 2003/6577
sayılı Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca %5
oranında vergi kesintisine tabi tutulmaktadır. Bu
oran, 5520 sayılı Kanunun 15 inci maddesinde
belirlenen yasal sınır olan %20 oranındaki
kurumlar vergisi oranının altında kaldığından
21.06.2006 tarihinden itibaren yapılacak bu tür
ödemelerden %5 oranında vergi kesintisi
yapılmasına devam olunması gerekir.
Öte yandan, dar mükellefiyete tabi
kurumların serbest meslek kazançları, 5520
sayılı Kanunun 30 uncu maddesinin (1/b)
bendine göre %15 oranında kesintiye tabi olup
Bakanlar Kurulu bu kesinti oranını bir katına
kadar artırmaya yetkili bulunmaktadır.
Dar mükellefiyete tabi kurumların petrol
arama faaliyetleri dolayısıyla sağlanacak
kazançlar dışındaki serbest meslek kazançları
2003/6575 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı
uyarınca %22 oranında vergi kesintisine tabi
tutulmaktadır. Bu oran, 5520 sayılı Kanunun 30
uncu maddesinde belirlenen yasal sınırın altında
kaldığından 21.06.2006 tarihinden sonra
yapılacak bu tür ödemelerden %22 oranında
vergi kesintisi yapılmasına devam olunacaktır.
Duyurulur.
60
Danıştay 8. Dairesi
Tarih: 13.04.2005
Esas No: 2004/2595
Karar No: 2005/1730
SM, SMMM VE YMM’LERİN
BELEDİYELERDEN İZİN ALMAYACAĞI
3568 sayılı Yasa’ya tabi olan serbest
muhasebeci ve mali müşavir bürolarının ayrıca
belediyelerden izin almalarına gerek yoktur.
İstemin Özeti: .... İlinde faaliyet gösteren serbest
muhasebecilerin
işyeri
açmaları
sırasında
belediyece işyeri açma ve çalışma ruhsatı
uygulamasının iptali istemiyle yapılan başvurusunun
reddine ilişkin .... Belediye Başkanlığı’nın
04.07.2002 gün ve 1376-4149 sayılı yazısı ile tebliğ
edilen .... Belediye Encümeninin 20.06.2002 gün ve
2832 sayılı kararının iptali istemiyle açılan davada;
3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest
Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali
Müşavirlik Yasası’nda, meslek mensuplarının
çalışma, izin ve denetimlerinin düzenlendiği, 3568
sayılı Yasa’ya tabi olan serbest muhasebeci ve mali
müşavir bürolarının ayrıca belediyelerden izin
almalarına gerek olmadığı, aksi yönde tesis olunan
işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle
dava konusu işlemi iptal eden .... İdare Mahkemesi
Kararının; işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı öne
sürülerek, 2577 sayılı Yasa’nın 49. maddesi
uyarınca temyizen incelenerek bozulması istemidir.
Karar: İdare ve Vergi Mahkemeleri tarafından
verilen kararların temyiz yolu ile incelenip
bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Yasası’nın 49. maddesinin 1. fıkrasında yazılı
nedenlerin bulunmasına bağlıdır.
İdare Mahkemesince verilen kararın dayandığı
gerekçe usul ve yasaya uygun olup, bozulmasını
gerektiren bir neden bulunmadığından, temyiz
isteminin reddi ile anılan kararın onanmasına
oybirliği ile karar verildi.
Danıştay 4. Dairesi
Tarih: 09.03.2005
Esas No: 2005/1
Karar No: 2005/349
LİMİTED ŞİRKETİN BORCUNDAN DOLAYI
ŞİRKET ORTAĞINA HACİZ UYGULAMASI
Davacının ortağı olduğu şirketin vergi
borcundan dolayı öncelikle hissesi oranında
düzenlenecek ödeme emrinin gönderilmesi ve
buna rağmen ödemede bulunulmaması halinde
usulüne uygun haciz varakasıyla haciz
idare ve yargı kararları
konulması gerekirken bu yola başvurulmadan
davacının sahibi bulunduğu gayrimenkul
üzerine haciz konulmasında isabet görülmediği.
İstemin Özeti: Ortağı bulunduğu limited şirketin
ödenmeyen muhtelif vergi borçları nedeniyle şirket
ortağı davacının gayrimenkulü üzerine konulan
haciz işleminin iptali istemiyle dava açılmıştır.
Vergi Mahkemesi; 6183 sayılı Amme Alacaklarının
Tahsil
Usulü
Hakkında
Kanun’un
“Haczedilemeyecek mallar” başlıklı 70. maddesinin
1. fıkrasının 11. bendinde, borçlu-nun haline
münasip evinin haczedilemeyeceği, ancak, değeri
fazla ise bedelinden haline münasip bir yer
alınabilecek miktarı, borçluya bırakılmak üzere
haczedilerek
satılabileceğinin
öngörüldüğü,
dosyada bulunan bilgilerden davacının ortağı
şirketin
borcu
karşılayacak
malvarlığının
bulunmadığının tespiti üzerine davacının üçüncü
kişilere olan borçlarından dolayı iştirak halinde
malik olduğu gayrimenkul üzerine konulan haciz
dolayısıyla söz konusu gayrimenkulün satılması
halinde vergi dairesi alacağının da dikkate
alınması gerektiğinin (...) 1. İcra Müdürlüğünden
istenildiği, ayrıca davalı idare tarafından (...) Tapu
Sicil Müdürlüğüne yazılan yazı ile davacının
kardeşleriyle birlikte iştirak halinde malik olduğu
gayrimenkul üzerine haciz şerhi konulduğu ve bu
durumun 19.02.2004 gün ve 1224 sayılı yazı ile
davacıya
bildirildiği,
ara
kararına
verilen
cevaplardan davacı adına herhangi bir ödeme emri
ve usulüne uygun düzenlenmiş bir haciz
varakasının bulunmadığının ve davacının dava
konusu meskenden başka bir evinin olmadığının
anlaşıldığı, davacının ortağı olduğu şirketin vergi
borcundan dolayı öncelikle hissesi oranında
düzenlenecek ödeme emrinin gönderilmesi ve
buna rağmen ödemede bulunulmaması halinde
usulüne uygun haciz varakasıyla haciz konulması
gerekirken bu yola başvurulmadan davacının
sahibi bulunduğu gayrimenkul üzerine haciz
konulmasında isabet görülmediği, diğer yandan
dava konusu meskenin davacının haline münasip
olup olmadığı hususunun da davalı idarece
değerlendirilmediği gerekçesiyle haciz işleminin
iptaline karar vermiştir. Davalı idare, davacının
gayrimenkulüne haciz konulmasının davacının
ortağı olduğu şirketin borçlarının ödenmesini
teminat altına almaya yönelik olduğunu, satışa
ilişkin bir işlem yapılmadığını ileri sürmekte, kararın
bozulmasını istemektedir.
Karar: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar,
bozulması istenilen kararın dayandığı gerekçeler
karşısında, yerinde ve kararın bozulmasını
sağlayacak durumda görülmemiştir. Bu nedenle,
temyiz isteminin reddine oybirliğiyle karar verildi.
idare ve yargı kararları
61
Danıştay 4. Dairesi
Tarih: 12.04.2005
Esas No: 2004/1378
Karar No: 2005/608
GECİKME FAİZİ HESAPLAMA USULÜ
maddesinde; “Serbest meslek kazancı bir hesap
dönemi içinde serbest meslek faaliyeti karşılığı
olarak tahsil edilen para ve ayınlar ve diğer
suretlerle sağlanan ve para ile temsil edilebilen
menfaatlerden bu faaliyet dolayısıyla yapılan
giderler indirildikten sonra kalan farktır.
Tarhiyat öncesi uzlaşma talebi olmasına
karşın uzlaşmaya konu edilmeyen geçici
vergiye inceleme raporunda önerilen gecikme
faizi hesaplanamayacağı.
Müşteri veya müvekkilinden, serbest meslek
faaliyeti ile ilgili olmak üzere para ve ayın şeklinde
alınan gider karşılıkları hazanca ilave edilir.”
Hükmüne yer verilmiştir.
İstemin Özeti: Davacı şirket adına, tarhiyat
öncesi uzlaşılan 2002 yılı geçici vergisi için
gecikme faizi hesaplanmıştır. (…) Vergi
Mahkemesinin kararıyla, 213 sayılı VUK’un Ek
11. maddesinde, tarhiyattan önce uzlaşmaya
varılması halinde tutanakla tespit edilen bu husus
hakkında dava açılamayacağı ve hiçbir merciye
şikayette bulunulamayacağı, uzlaşılan vergi
miktarı üzerinden bu Kanun’un 112. maddesine
göre gecikme faizi hesaplanacağının belirtildiği,
olayda geçici vergi yönünden tarhiyat öncesi
uzlaşma talebi olmasına karşın geçici vergi
uzlaşmaya konu edilmediğinden öncelikle geçici
vergi hakkında tarhiyat öncesi uzlaşmayla ilgili
karar verilip sonucuna göre gecikme faizi
hesaplanması gerekirken, doğrudan inceleme
raporunda önerilen geçici vergi tutarı üzerinden
hesaplanan gecikme faizinde isabet bulunmadığı
gerekçesiyle gecikme faizinin kaldırılmasına karar
verilmiştir. Davalı idare, gecikme faizinin Yasa’ya
uygun olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını
istemektedir.
Bu hükümlere göre serbest meslek kazancından
hasılatın elde edilmesi, tahsil edilme koşuluna
bağlanmıştır. Bu durumda, yapılmış bir hizmet
karşılığı icra takibi sonucu tahsil edilse bile
hizmetin ait olduğu dönemin değil, tahsil edilen
dönemin hasılatı sayılacaktır.
Karar: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar,
bozulması istenilen kararın dayandığı gerekçeler
karşısında, yerinde ve kararın bozulmasını
sağlayacak durumda görülmemiştir. Bu nedenle,
temyiz isteminin reddine oybirliğiyle karar verildi.
İstanbul Defterdarlığı Özelgesi
Tarih: 28.07.2005
Sayı No: B.07.4.DEF.0.34.11/GVK-65-10989
Konu: Zamanında tahsil edilemeyen serbest
meslek ücretinin icra yolu ile tahsil edilmesi
halinde, beyan döneminin ne olacağı hk.
İlgide kayıtlı ekinde yer alana ait dilekçede
Müdüriyetimizi ilgilendiren hususlar aşağıda
cevaplandırılmıştır.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun “Serbest
Meslek
Kazancının
Tespiti”
başlıklı
67.
Ancak serbest meslek makbuzunun düzenlendiği
anda vergiyi doğuran olay gerçekleşmiş
olacağından gelir, makbuzun ait olduğu yılın
kazancı olacaktır. Serbest meslek kazancının
tahsil edilmemesi halinde ise serbest meslek
makbuzu düzenlenmemesi gerekmektedir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
Gelir İdaresi Başkanlığı
Tarih: 01.05.2006
Sayı No: B.07.1.GİB.0.18/1840-1
TAHSİLAT İÇ GENELGESİ SERİ NO :10
Vergi kanunları gereğince kurulan çeşitli
Komisyonlarca seçilen bilirkişilere ödenmekte
olan 50.000.000 liralık (50,00 YTL) azami ücret
haddinin günün koşullarına göre yetersiz kalması
ve bilirkişi bulunmasında güçlük çekilmesi dikkate
alınarak, bu konudaki yazışmaların azaltılması ve
incelemelerin süratle yapılmasını sağlamak
amacıyla, vergi kanunları gereğince kurulan
çeşitli Komisyonlarca seçilecek bilirkişilere
verilecek azami ücret haddinin 01.05.2006
tarihinden itibaren 100,00 YTL.na (Yüz Yeni Türk
Lirası) yükseltilmesi, ancak bu ücretle bilirkişi
bulunmadığı takdirde yapılacak inceleme, bilirkişi
ve ücret konusunda mahallince ayrıntılı
açıklamada bulunulmak ve Başkanlığın Onayı
alınmak suretiyle ücret
verilmesi uygun
görülmüştür.
Bilgi edinilmesini ve gereğinin yukarıda belirtilen
açıklamalara
göre
yapılabilmesi
için
bu
genelgeden yeter sayıda çoğaltılarak ilgili birimlere
ulaştırılmasının sağlanmasını rica ederim.
62
Taahhüt İşerinde
İşin Başlangıç Tarihi
Soru: 2005 Aralık ayında, Belediye
tarafından yapılan ihale uhdemizde kalmış
ancak, işin sözleşmesi ve yer teslimi 2006
Ocak ayında yapılmıştır. İşin bitim tarihi 2006
yılı içindedir.
Belediye, ihale tarihini esas alıp, hakediş
ödemelerinden tevkifat yapmak istemektedir.
Biz de aksini savunup, sözleşme ve yer
teslim tarihinin 2006 yılında olması
nedeniyle, işin yıllara yaygın inşaat işi
olmadığı, dolayısıyla hakediş ödemelerinden
tevkifat yapılmaması gerektiğini iddia
etmekteyiz.
Konuyla ilgili görüşünüzü ve varsa
Bakanlık görüşünü bizimle paylaşır mısınız?
Cevap: Taahhüt şeklinde yapılan ihaleli
inşaatlarda, müteahhit firma tarafından işe ne
zaman başlanılmış sayılacağı, uygulamada sık
karşılaşılan sorunlardan biri...
Örneğin ihalenin yapıldığı tarih 16.12.2005,
sözleşme tarihini 22.12.2005, Sayıştay tescilinin
tarihi 29.12.2005, işyeri teslim tarihi ise
02.01.2006 olan ihaleli bir inşaat işinde, işe
başlama tarihinin ihalenin yapıldığı ya da
sözleşmenin
imzalandığı
veya
Sayıştay
tescilinin yapıldığı tarihte olması halinde,
sözleşmesine göre 07.08.2006 tarihinde bitmesi
öngörülen inşaat işi yıllara yaygın inşaat işi
olarak kabul edilecek ve ödenen hakedişlerden
Gelir Vergisi Kanunu’nun 94/3. maddesi
uyarınca gelir vergisi kesintisi yapılacaktır. İşe
başlama tarihinin işyeri teslim tutanağının
imzalandığı tarih olarak kabul edilmesi halinde
ise, üstlenilen iş yıllara yaygın olmayacağı için
vergi kesintisi yapılmayacaktır.
Mevzuat ve uygulamaya göre, taahhüt
şeklindeki inşaatlarda, genel olarak işyeri teslim
tutanağının imzalandığı tarih, işin başlama tarihi
olarak kabul edilmektedir.
Maliye Bakanlığı’nın 02.06.1998 tarih ve
B.07.0.GEL.0.51/5138-9-20504 sayılı Özelgesine göre de, yıllara yaygın inşaat ve onarım
işlerinde işin birden fazla yıla yaygın olması
gerekli olup, bu kapsama giren işlerde işin
başlangıç tarihi, yapılan sözleşmede işin yer
teslimi öngörülmüş ise yerin teslim edildiği tarih,
yer teslim tarihi belirtilmemiş ise işin fiilen
başlangıç tarihi, sözleşmede bunlardan hiçbiri
belirtilmemiş ise sözleşmenin imzalandığı tarihtir.
soru - cevap
Malul Aylığı İçin
Çalışma Gücünün
2/3’ünün Kaybı Şart
Soru: Babam 1952 doğumlu. SSK giriş
tarihi 22.10.1975’tir. SSK’dan çıkış tarihi
1981
ve
toplam
prim
günü
578.
01.10.1998’de Bağ-Kur’a 5 yıl 6 ay 16 gün
ödemesi var. Şimdi babamın Bağ-Kur’a olan
1.479 YTL borcu var. 1993’te Bağ-Kur’da
terkedilmiş. Babam Bağ-Kur’unu SSK ile
birleştirip malulen emekli olabilir mi?
Elimizde sakatlık raporu %46’dır. SSK ile
Bağ-Kur’un toplam günleri 2599’dur. Eksik
günü 400’dür. Yaştan emekli olabilir mi?
Olabilirse nereye baş vurmak gerekir?
Olamazsa neden olamaz?
Cevap: Malulen emeklilik için çalışma
gücünün 2/3’ünün (yüzde 66,66’sının) yitirilmiş
olması gerekiyor. Babanız çalışma gücünün
yüzde 46’sını yitirmiş olduğundan SSK’dan ve
Bağ-Kur’dan malulen emekli olamaz. Ancak;
SSK’nın sakatlara sağladığı avantajlı emeklilik
şartlarını yerine getirerek emekli olabilir. Bunun
için de prim ödeme gününü 3600 güne
çıkartması gerekiyor.
Askerlik
Borçlanması 20 Ay
Erken Emekli Eder
Soru:
01.10.1951
doğumluyum.
08.04.1984 itibariyle Bağ-Kur’luyum. Prim
borcum bulunmamaktadır. Askerlik (600
gün) borçlanmamı yapmadım. Askerlik
borçlanmamı yaparak, uygunsa yapmadan
en avantajlı emekliliğim ne zaman olur?
Cevap: Bağ-Kur’dan emekli olabilmek için
25 tam yıl prim ödemek ve belli bir yaşı
doldurmak gerekiyor. Sizin yaş sorununuz
olmadığından, prim ödemelerinizi 25 tam yıla
çıkarttığınızda emekli olacaksınız. Askerlik
borçlanması yapmazsanız prim ödemelerinizi
25 tam yıla çıkartacağınız 8 Nisan 2009’da,
askerliğinizi borçlanırsanız 8 Ağustos 2007’de
emekli olursunuz.
soru - cevap
Şirket Ortağının
Sigortalılığı
Soru: Devlet hastanesinde doktor olarak
görev yaparken diyaliz merkezi olarak
faaliyet göstermek üzere kurulan anonim
şirkete ortak olan doktor istifa edip, ortağı
olduğu şirkette SSK’lı olarak çalışmaya
başladı.
Hem şirket ortağı hem SSK'lı olması
problem yaratır mı? Eğer Emekli Sandığı’na
ara vermeden SSK'lı olsaydı yine problem
olur muydu? Yoksa her halükarda BağKur’lu mu olmak zorunda?
Cevap: Anonim şirket kurucu ortağı veya
yönetim kurulu üyesi ortağı olanların, Bağ-Kur
sigortalısı olması gerekiyor.
Herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna
tabi sigortalılığı veya sandık iştirakçiliği devam
etmekte iken diğer sosyal güvenlik kuruluşu
kapsamına
giren
bir
işte
çalışmaya
başlayanların, önceki sigortalılığı ve sandık
iştirakçiliğinin kesintiye uğraması durumunda,
kesinti tarihinden itibaren son çalışmalarının
gerektirdiği sosyal güvenlik kuruluşuna tabi
olmaları gerekmektedir.
Sorunuzdaki doktor, anonim şirket kurucu
ortağı olduğu tarihte Emekli Sandığı iştirakçisi
olduğu için, Bağ-Kur sigortalılığı, Emekli
Sandığı iştirakçiliğinin kesintiye uğradığı (istifa
ettiği) tarihe kadar askıya alınmış olur. Emekli
Sandığı iştirakçiliğinin sona erdiği tarihte
anonim şirket kurucu ortaklığı devam ediyorsa,
bu tarihten itibaren Bağ-Kur sigortalılığı başlar.
SSK sigortalısı olamaz.
Yatırım İndirimi
ve KDV İstisnası
Soru: 2006 yılından itibaren yatırım
indirimi kalktı. Yasal düzenlemeden, 2003
Nisan ayından önce alınan teşvik belgeleri
kapsamında yapılan makine ve cihaz
yatırımları için yatırım indirimi istisnasından
yararlanılacağı ve varsa KDV istisnası
uygulanacağı açıkça anlaşılıyor.
2004 Temmuz ayında belgesiz yatırım
yapabileceğimiz halde, KDV istisnasından
63
faydalanmak için 400 milyarlık 4 adet
makine alacağımızı belirtip yatırım teşvik
belgesi
aldık.
Belge
kapsamındaki
makinelerden 2 adedini 2004 yılında aldık,
şu an ikisi kaldı. Yatırım teşvik belgemizi
2003 Nisan ayından sonra almış olduğumuz
için, bizde yatırım indirimi ve KDV
istisnasından faydalanabilecek miyiz?
Cevap: Öncelikle yatırım indirimi istisnası
ile teşvik belgesi kapsamında alınacak makine
ve teçhizata uygulanacak KDV istisnasını
birbirinden ayrı tutmak gerekiyor.
Yatırım indiriminden yararlanmak için 23
Nisan 2003 tarihinden önce Yatırım Teşvik
Belgesi aranırken, Gelir Vergisi Kanunu’nun
19. maddesinde yapılan düzenleme ile bu
tarihten sonra teşvik belgesi aranması
kaldırıldı. Buna göre, 23 Nisan 2003'den sonra
alınan yatırım teşvik belgelerinin, yatırım
indirimi istisnası uygulaması açısından bir
önemi bulunmuyor.
Gelir Vergisi Kanun’un mülga 19. maddesi
kapsamında 1 Ocak 2006 tarihinden önce
başlanan yatırımlarla ilgili olarak, yatırımla
iktisadi ve teknik bakımdan bütünlük arz edip, 1
Ocak 2006 tarihinden sonra yapılan yatırım
harcamaları için de, 31.12.2005 tarihi itibariyle
yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine göre,
2008 yılı sonuna kadar GVK'nın mülga 19.
maddesi hükmüne göre yatırım indiriminden
yararlanılabilecek.
Bu bağlamda, henüz almadığınız iki adet
makine, daha önce almış olduğunuz iki adet
makine ile iktisadi ve teknik bakımdan bütünlük
arz ediyorsa, alacağınız makinelerle ilgili olarak
da 31.12.2005 tarihi itibariyle yürürlükte
bulunan mevzuat hükümlerine göre, 2008 yılı
sonuna kadar GVK'nın mülga 19. maddesi
hükmüne
göre
yatırım
indiriminden
yararlanabileceksiniz.
KDV istisnasına gelince; yatırımlarda KDV
istisnası, KDV Kanunu’nun halen yürürlükte
olan 13. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendi
hükmüne göre uygulanıyor. Söz konusu bent
hükmüne göre, ister 23 Nisan 2003 öncesi,
ister sonrası alınmış olsun, yatırım teşvik
belgesi sahibi mükelleflere belge kapsamındaki
makine ve teçhizat teslimleri katma değer
vergisinden müstesna. Buna göre, yatırım
teşvik belgesi kapsamında olan ve henüz satın
almamış
olduğumuz
makinelerin
satın
alınmasında KDV istisnası uygulanacaktır.
64
pratik bilgiler
MALİ TAKVİM (TEMMUZ 2006)
16-30 Haziran 2006 Dönemi I S.L. ÖTV beyanı ve ödeme süresi
Haziran 2006 Dönemi BSMV ve Özel İletişim Vergisi beyan ve ödeme süresi
Haziran 2006 Dönemi KKDF kesintisi bildirimi ve ödenmesi
Haziran 2006 Dönemi II, III ve IV S.L. ÖTV beyanı ve ödeme süresi
Haziran 2006 Dönemine ait Katma Değer Vergisinin beyan süresi
Nisan-Mayıs-Haziran 2006 Dönemine ait Katma Değer Vergisinin beyan süresi
Haziran 2006 Dönemine ait Damga Vergisi ve Stopajların beyan süresi
Nisan-Mayıs-Haziran 2006 Dönemine ait Stopajların beyan süresi
1-15 Temmuz 2006 Dönemi I S.L. ÖTV beyanı ve ödeme süresi
Haziran 2006 Dönemine ait Katma Değer Vergisinin ödeme süresi
Nisan-Mayıs-Haziran 2006 Dönemine ait Katma Değer Vergisinin ödeme süresi
Haziran 2006 Dönemi Damga Vergisi ve Stopajların ödeme süresi
Nisan-Mayıs-Haziran 2006 Dönemine ait Stopajların ödeme süresi
Motorlu Taşıtlar Vergisi 2. Taksit ödeme süresi
Gelir Vergisi 2. Taksit ödeme süresi
Haziran 2006 Dönemi SSK primleri son ödeme tarihi
Haziran 2006 Dönemi İşsizlik Sigortası primleri son ödeme tarihi
Temmuz 2006 Dönemi Bağ-Kur primleri son ödeme tarihi
10 Temmuz
17 Temmuz
17 Temmuz
17 Temmuz
20 Temmuz
20 Temmuz
20 Temmuz
20 Temmuz
25 Temmuz
26 Temmuz
26 Temmuz
26 Temmuz
26 Temmuz
31 Temmuz
31 Temmuz
31 Temmuz
31 Temmuz
31 Temmuz
ÜCRETLERLE İLGİLİ BİLGİLER (01.01.2006 – 31.12.2006)
SSK primlerinin ödenmesinde
16 yaşından büyükler için asgari ücret - 531,00
Alt sınır: Günlük – 16,29;
Aylık – 531,00
16 yaşından küçükler için asgari ücret - 450,00
Üst sınır: Günlük – 105,89;
Aylık – 3.451,50
Asgari ücretten kesintiler
16 yaş +
16 yaş - Asgari ücrete göre işçilik maliyeti
Brüt Ücret
531,00
450,00 Asgari Ücret
531,00
SSK Primi İşçi Hissesi (%14)
103,55
63,00 Primi İşveren Hissesi (%19.5)
74,34
İşsizlik Sigortası Primi (%1)
10,62
4,50 İşsizlik Sigortası İşveren Hissesi (%2)
5,31
Gelir Vergisi Matrahı
645,17
382,50 Toplam Maliyet
451,35
Gelir Vergisi
57,38 Yemek Yardımı (KDV Hariç)
67,70
8,25
Damga Vergisi
2,70 Vergiden istisna yurtiçi harcırah tavanı
3,19
30,00
Kesintiler Toplamı
150,54
127,58 Yıllık kıdem tazminatı tavanı (01.07.2006)
1.815,28
Net Ücret
322,42 Aile Yardımı (0,04248 x 1250)
380,46
53,10
İşsizlik Sig. Kes.: İşçi - % 1; İşv. - % 2; Devlet - % 1
Çocuk Yardımı (0,04248 x 250)
10,62
50 VE DAHA FAZLA İŞÇİ ÇALIŞTIRAN İŞYERLERİNDE
ÇALIŞTIRMA ZORUNLULUĞU ORANLARI VE CEZALARI
Kamu işyeri
Özel Sektör işyeri
Özürlü İşçi Çalıştırma Oranı
%4
%3
Eski Hükümlü Çalıştırma Oranı
%2
%1
Tercihe göre Özürlü/Eski hükümlü
%1
Terör Mağduru Çalıştırma Oranı
%1
BAZI ÖNEMLİ ORAN VE MAKTU HADLER
Reeskont işlemlerinde iskonto oranı (20.12.2005’den itibaren) ............. % 23
Avans işlemlerinde faiz oranı (20.12.2005’den itibaren) ........................ % 25
2004 yılı için uygulanacak Yeniden Değerleme Oranı .......................... % 11,2
2005 yılı için uygulanacak Yeniden Değerleme Oranı ..................... % 9,8
2004 yılında uygulanacak Enflasyon İndirimi Oranı ............................. % 9,1
2005 yılında uygulanacak Enflasyon İndirimi Oranı ........................ % 53,7
Fatura kullanma mecburiyetinin alt sınırı .............................................. 520 YTL
Amortismana tabi iktisadi kıymetleri gider yazabilme sınırı .................. 520 YTL
Konut istisnası tutarı (2005 yılı için) .................................................... 2.000 YTL
Konut istisnası tutarı (2006 yılı için) .................................................... 2.200 YTL
Çalıştırmama Cezaları
1.176,72
1.176,72
1.176,72
5.310,00
Zam ve Faiz Oranları
Gecikme zammı
Pişmanlık zammı
Gecikme faizi
Tecil faizi oranı
Aylık
% 2,5
% 2,5
% 2,5
%2
Ay kesirlerine isabet eden Gecikme
Zammı günlük olarak hesaplanır
GEÇİCİ VERGİ ORANLARI
Gelir vergisi
Kurumlar vergisi
% 15
% 20
pratik bilgiler
65
GELİR VERGİSİ STOPAJ ORANLARI
Ödemenin Türü
TİCARİ KAZANÇLAR
• Yıllara yaygın inşaat ve onarım işlerinde istihkak
ödemelerinden ......................................................
• Başbayiler hariç milli piyango bileti satanlar ile
diğer kişilerce çıkarılan bu nitelikteki bilet
satanların ödedikleri komisyon bedellerinden …...
• PTT acenteliği yapanlar tarafından ödenen
komisyon bedelleri üzerinden ...............................
• Vergiden muaf esnafa yapılan ödemelerden
- Havlu, çarşaf, çorap, halı, kilim, dokuma
mamulleri, örgü, dantel, her nevi nakış işleri ve her
nevi turistik eşya, hasır, sepet, süpürge, paspas,
fırça, yapma çiçek ve benzeri emtia bedelleri veya
bu emtianın imalinde ödenen hizmet bedelleri
üzerinden ..............................................................
- Hurda mal alımları için ......................................
- Diğer mal alımları için .......................................
- Diğer hizmet alımlarından kaynaklananlar için…
- Mal ve hizmet karışık alımları için .....................
• Tüketicinin korunması kanununa göre gerçek ve
tüzel kişilerin mallarını iş akdi ile bağlı olmak-sızın
bunlar adına kapı kapı dolaşmak suretiyle
tüketiciye satanlara bu faaliyetleriyle ilgili olarak
yapılan komisyon, prim ve benzeri ödemeler .......
ZİRAİ KAZANÇLAR
• Ticaret borsalarına tescil edilmeden
- Çiftçilerden alınan bitkisel ürün satış
bedellerinden ....................................................
- Çiftçilerden alınan hayvan ve hayvan ürünleri
satış bedellerinden ............................................
• Ticaret borsalarına tescil ettirilerek
- Çiftçilerden alınan bitkisel ürün satış
bedellerinden ....................................................
- Çiftçilerden alınan hayvan ve hayvan ürünleri
satış bedellerinden ............................................
• Zirai faaliyet kapsamında ifa edilen hizmetler
- Orman idaresine karşı sunulan hizmetler için.....
- Diğer hizmetler için ............................................
• Çiftçilere yapılan doğrudan gelir desteği ve
alternatif ürün ödemeleri için ………………….......
ÜCRETLER
• Ücretlerden (istisnadan faydalananlar hariç) ........
SERBEST MESLEK KAZANÇLARI
• Telif niteliğindeki ödemelerden .............................
• Telif niteliğinde olmayan ödemelerden (noterlere
yapılan ödemeler hariç) ........................................
• Dar mükellefiyete tabi olanlara telif ve patent
haklarının satışında yapılan ödemelerden ............
GAYRİMENKUL SERMAYE İRATLARI
• Normal kira ödemelerinden ...................................
• Vakıf ve derneklere ait gayrimenkullerin
kiralanması karşılığı yapılan ödemelerinden………
• Kooperatiflere ait gayrimenkullerin kiralanması
karşılığında yapılan ödemelerinden ………………
Oran
%5
% 20
% 20
%2
%2
%5
% 10
% 10
% 20
%4
%2
%2
%1
%2
%4
%0
GVK,
m.103
% 17
% 22
% 25
% 22
% 22
% 22
MENKUL SERMAYE İRATLARI
• Tahvil, Hazine bonosu, TKİ, Öİ ve KOİ çıkartılan
menkul kıymet iratlarından;
- Devlet tahvili faizlerinden ................................
- Hazine bonosu faizlerinden .............................
- Toplu Konut İdaresi, Özelleştirme İdaresi ile
Kamu Ortaklığı İdaresince çıkartılan menkul
kıymetlerden sağlanan gelirlerden …………....
- Nama ve Hamiline yazılı tahvil faizlerinden......
- Diğerlerinden ...................................................
• Mevduat Faizlerinden;
a) Döviz tevdiat hesapları faizlerden ve ÖFK döviz
katılma hesaplarına ödenen kar payları
- 1 yıla kadar vadeli hesaplarda ......................
- 1 yıl ve daha uzun vadeli hesaplarda ............
b) Nama veya Hamiline yazılı mevduat hesaplarına
yürütülen faizlerden,
- Vadesiz ve ihbarlı hesaplarda .......................
- 3 aya kadar (3 ay dahil) vadeli hesaplarda….
- 6 aya kadar (6 ay dahil) vadeli hesaplarda….
- 1 yıla kadar vadeli hesaplarda ......................
- 1 yıl ve daha uzun vadeli hesaplarda ............
c) Diğerlerinden
- Bankalar SPK Kanununa göre kurulan aracı
kurumlar arasında değerlendirilen paralara
ödenen faizler için ........................................
- Bunların dışında kalanlar için ……...…..........
• Çeşitli menkul sermaye iratlarından;
* Faizsiz olarak kredi verenlere ödenen kar
paylarından ….......................................................
* Kar - zarar ortaklığı belgesi karşılığı ödenen kar
paylarından ...............................................................
* Özel finans kurumlarınca kar ve zarara katılma
hesabı karşılığında ödenen kar paylarından,
- 3 aya kadar (3 ay dahil) vadeli hesaplarda …..
- 6 aya kadar (6 ay dahil) vadeli hesaplarda …..
- 1 yıla kadar vadeli hesaplarda ........................
- 1 yıl ve daha uzun vadeli hesaplarda …..........
• Repo gelirleri ........................................................
• Tam mükellef kurumlar tarafından dağıtılan kâr
paylarından (kârın sermayeye eklenmesi kâr
dağıtımı sayılmaz) ..............................................
• Tam mükellef kurumlar tarafından kâr paylarının
ana merkeze aktarılan tutarları üzerinden ……...
• Dağıtılsın veya dağıtılmasın;
- Portföyünün en az %25’i hisse senetlerinden
oluşan menkul kıym0et yatırım fonları ile menkul
kıymet yatırım ortaklıkları kazançlarından ...............
- Risk sermayesi yatırım fonları veya ortaklarının
kazançlarından …………..…….………………….…..
- Gayrimenkul yatırım fonları veya ortaklarının
kazançlarından ………………….…………….………
- Yukarıdakilerinin dışında kalan menkul kıymet
yatırım fonları ile menkul kıymet yatırım ortaklıkları
kazançlarından ........................................................
• Bireysel emeklilik sisteminden;
- 10 yıl süreyle prim ödemeden ayrılanlara …..
- Emeklilik hakkı kazanmadan ayrılanlara .......
- Emeklilik hakkı kazananlar ve zorunlu haller
nedeniyle ayrılanlara yapılan ödemelerden ……..….
% 15
% 15
% 15
% 15
% 15
% 15
% 15
% 15
% 15
% 15
% 15
% 15
% 15
% 15
% 15
%15
% 15
% 15
% 15
% 15
% 15
% 10
% 10
% 15
%0
%0
% 15
% 15
% 10
%5
pratik bilgiler
66
KVK Md. 15’E GÖRE STOPAJ ORANLARI
(TAM MÜKELLEFLERLE İLGİLİ)
Ödemenin Türü
• Gelir Vergisi Kanununda belirtilen esaslara göre
birden fazla takvim yılına yaygın inşaat ve
onarım işleri ile uğraşan kurumlara bu işleri ile
ilgili olarak yapılan hakediş ödemelerinden ......
• Kooperatiflere ait taşınmazların kiralanması
karşılığında bunlara yapılan kira ödemelerinden..
• Devlet tahvili ve hazine bonosu faizlerinden……
• TKİ ve Kamu Ortaklığı İdaresi’nce çıkarılan
menkul kıymet gelirlerinden ..............................
• Mevduat faizlerinden …………………………….
• Katılım bankaları tarafından katılma hesabı
karşılığında ödenen kâr payları …………………
• Kâr ve zarar ortaklığı belgesi karşılığı ödenen
kâr payları …………………………………………
• Repo gelirlerinden ............................................
• Vergiden muaf olan kurumlara dağıtılan kâr
payları üzerinden ………………………………….
• Emeklilik yatırım fonlarının kazançları hariç
olmak üzere, diğer yatırım fonları, dağıtılsın
veya dağıtılmasın, kurum bünyesinde …………..
Oran
%5
% 15
% 15
% 15
% 15
%15
% 15
% 15
% 15
% 15
KVK Md. 30’A GÖRE STOPAJ ORANLARI
(DAR MÜKELLEFLERLE İLGİLİ)
Ödemenin Türü
• Gelir Vergisi Kanununda belirtilen esaslara göre
birden fazla takvim yılına yaygın inşaat ve
onarım işleri ile uğraşan kurumlara bu işleri ile
ilgili olarak yapılan hakediş ödemelerinden ......
• Dar mükellef kurumlara ödenen Serbest Meslek
Kazançları üzerinden ……………………………
• Dar mükellef kurumlara ödenen Gayrimenkul
Sermaye İratlarından ……………………………
• Gelir Vergisi Kanununun 75. maddesinin ikinci
fıkrasının (1), (2), (3) ve (4) numaralı bentlerinde
sayılanlar hariç, menkul sermaye iratlarından ….
• Ticarî veya ziraî kazanca dahil olup olmadığına
bakılmaksızın telif, imtiyaz, ihtira, işletme, ticaret
unvanı, marka ve benzeri gayrimaddî hakların
satışı, devir ve temliki karşılığında nakden veya
hesaben ödenen veya tahakkuk ettirilen bedeller
üzerinden …………………………………………..
• Tam mükellef kurumlar tarafından, Türkiye'de bir
iş yeri veya daimî temsilci aracılığıyla kâr payı
elde edenler hariç olmak üzere dar mükellef
kurumlara veya kurumlar vergisinden muaf olan
dar mükelleflere dağıtılan ve Gelir Vergisi
Kanununun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının
(1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde sayılan kâr
payları üzerinden ..............................................
• Türkiye'de iş yeri ve daimî temsilcisi bulunmayan
mükelleflerin, yetkili makamların izniyle açılan
sergi ve panayırlarda yaptıkları ticarî faaliyet
kazançları üzerinden ……………………………..
Oran
%5
% 15
% 15
%0
% 15
• Yıllık veya özel beyanname veren dar mükellef
kurumların, indirim ve istisnalar düşülmeden
önceki kurum kazancından, hesaplanan kurumlar
vergisi düşüldükten sonra kalan kısımdan ana
merkeze aktardıkları tutar üzerinden ……………
• Vergi cenneti ülkelerde yerleşik olan veya
faaliyette bulunan kurumlara nakden veya
hesaben yapılan veya tahakkuk ettirilen her
türlü ödemeler üzerinden ………………………
% 15
% 30
BAZI DAMGA VERGİSİ ORANLARI
VE MAKTU TUTARLAR
1. Mukavelenameler, taahhütnameler ve
Binde 7,5
temliknameler
2. Kira mukavelenameleri (Mukavele
Binde 1,5
süresine göre kira bedeli üzerinden)
3. Kefalet, teminat ve rehin senetleri
Binde 7,5
4. Tahkimnameler ve sulhnameler
Binde 7,5
5. Fesihnameler (Belli parayı ihtiva eden bir
Binde 1,5
kâğıda taalluk edenler dahil)
6. Ücretler
Binde 6
Yıllık Gelir Vergisi Beyannamesi ................. 19,70 YTL
Kurumlar Vergisi Beyannamesi ................... 26,30 YTL
Katma Değer Vergisi Beyannamesi ……..... 13,10 YTL
Muhtasar Beyanname ................................. 13,10 YTL
Diğer Vergi Beyannameleri ......................... 13,10 YTL
Gümrüklere verilen beyannameler .............. 26,30 YTL
Belediyelere verilen beyannameler ............. 9,80 YTL
SSK’ya verilen sigorta prim bildirgeleri ….... 9,80 YTL
Bilançolar .................................................... 15,30 YTL
Gelir Tabloları .............................................
7,60 YTL
İşletme Hesabı Hülasası .............................
7,60 YTL
KAÇAKÇILIK CEZALARI
Suçun Çeşidi
Defter ve kayıtlarda hesap ve muhasebe
hilesi yapmak, uydurma isimlere hesap
açmak, çift defter kullanmak, defter, kayıt
ve belgelerde tahrifat yapmak, yanıltıcı
belge düzenlemek veya kullanmak
Defter, kayıt ve belgeleri yok etmek, defter
sayfalarını yok etmek, Belgelerin asıl ve
suretlerini sahte düzenlemek, Anlaşmalı
matbaa olmadığı halde belge basmak
Hapis Süresi
6 ay – 3 yıl
18 ay - 3 yıl
USULSÜZLÜK CEZALARINA AİT CETVEL
Mükellef Grupları
% 10
% 15
Sermaye Şirketleri
I. Sınıf Tüc. ve Serbest Meslek Erb.
II. Sınıf Tüccarlar
Yukarıdakiler dışında Gelir Vergisi
beyanında bulunanlar
Kazancı Basit Usulde Tespit Edilen
Gelir Vergisinden Muaf Esnaf
I. Derecede U.
70,00
46,00
23,00
II. Derecede U.
40,00
23,00
11,80
11,80
6,00
6,00
2,90
2,90
1,60
pratik bilgiler
67
ÖZEL USULSÜZLÜK CEZALARININ MAKTU HADLERİ
Fatura, Gider Pusulası, Müstahsil Makbuzu, Serbest Meslek Makbuzu verilmemesi, alınmaması veya eksik
düzenlenmesi halinde her bir belge için 129,00 YTL’den az olmamak üzere, bu belgelerde yazılması gereken
meblağ veya meblağ farkının
Not: Bir takvim yılı içinde her bir belge nevine ilişkin kesilecek cezanın toplamı 60.000 YTL’yi geçemez.
Perakende satış fişi, ödeme kaydedici cihaz fişi, giriş ve yolcu taşıma bileti, sevk irsaliyesi, taşıma irsaliyesi, yolcu
listesi, günlük müşteri listesi ile Maliye Bakanlığınca düzenleme zorunluluğu getirilen belgelerin düzenlenmemesi,
kullanılmaması, bulundurulmaması veya gerçeğe aykırı düzenlenmesi halinde her bir belge için
Not: Her bir belge nev'ine ilişkin olarak her bir tespit için toplam ceza 6.000 YTL’yi, her bir belge nev'ine ilişkin bir
takvim yılı içinde kesilecek toplam ceza tutarı ise 60.000 YTL’yi aşamaz. (Nihai tüketicilere – 23.60 YTL)
Maliye Bakanlığınca tutulma ve günü gününe kayıt edilme mecburiyeti getirilen defterlerin, bulundurulmaması, günü
gününe kayıt yapılmaması, yetkililere ibraz edilmemesi ile levha bulundurma ve asma mecburiyetine uyulmaması
Belirlenen muhasebe standartlarına, tek düzen hesap planına ve mali tablolarına ilişkin usul ve esaslar ile
muhasebeye yönelik bilgisayar programlarının üretilmesine ilişkin kural ve standartlara uyulmaması
Kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerce yapılacak işlemlerde kullanılma zorunluluğu getirilen vergi
numarasını kullanmaksızın işlem yapanlara (Her bir işlem için)
Belge basımı ile ilgili bildirim görevini tamamen veya kısmen yerine getirmeyen matbaa işletmecilerine
4358 sayılı Kanun uyarınca vergi kimlik numarası kullanma zorunluluğu getirilen kuruluşlardan yaptıkları işlemlere
ilişkin bildirimleri belirlenen standartlarda ve zamanda yerine getirmeyenlere
Maliye Bakanlığının özel işaretli görevlisinin ikazına rağmen durmayan aracın sahibi adına
Bilgi vermekten çekinenler ile 256, 257 ve mükerrer 257. Madde hükmüne uymayanlar için ceza
1- Birinci sınıf tüccarlar ile serbest meslek erbabı hakkında .........................................................................................
2- İkinci sınıf tüccarlar, defter tutan çiftçiler ile kazancı sabit usulde tespit edilenler hakkında ....................................
3- Yukarıdaki bentlerde yazılı bulunanlar dışında kalanlar hakkında ...........................................................................
Elektronik ortamda Beyanname verme mecburiyetine uyulmaması halinde verilecek cezalar
- Beyannamenin kanuni süresinin sonundan itibaren elektronik ortamda 15 gün içinde verilmesi ……......................
- Beyannamenin kanuni süresinin sonundan itibaren elektronik ortamda ikinci 15 gün içinde verilmesi ....................
- Beyannamenin kanuni süresinin sonundan itibaren elektronik ortamda 30’den sonra verilmesi ………....................
% 10
129,00
129,00
2.900,00
150,00
460,00
600,00
460,00
1.290,00
600,00
290,00
Yukarıdaki
cezaların
1/4’ü
1/2'si
1/1’i
Banka ve Benzerleri Aracılığıyla Yapılması Zorunlu Tahsilat ve Tediyelere İlişkin Sınır
- 8.000 YTL
Yurt Dışına Çıkış Yasağı Uygulanan Vergi Borcu Miktarı: Kesinleşmiş vergi ve ceza toplamı - 25.000 YTL
BİLDİRİM SÜRELERİ
Bildirilmesi Gereken Olay
İşe Başlama
Adres veya İş Değişikliği, İşletme Değişikliği
İşi Bırakma, Nakil, Ölüm
Tasfiye Ve İflas
Ödeme Kaydedici Cihaz Satın Alma
Ödeme Kaydedici Cihazı Bildirme
Kendi İsteği İle Ö.K.C. Alımında Kullanmaya
Başlama Süresi
İşi Bırakmada Ö.K.C. Mühürletme Süresi
Tekrar Ö.K.C..Kullanmada Mührü Açtırma
Bildirim Süresi
Gerçek Kişilerde İşe Başlama Tarihinden İtibaren 10 Gün İçinde Kendilerince
veya 1136 Sayılı Avukatlık Kanununa Göre Ruhsat Almış Avukatlar veya 3568
Sayılı Kanuna Göre Yetki Almış Meslek Mensuplarınca ,Şirketlerin Kuruluş
Aşamasında İşe Başlama Bildirimleri ise Başlama Tarihinden İtibaren 10 Gün
İçinde Ticaret Sicil Memurluğunca İlgili Vergi Dairesine Yapılır.
Olayın Vukuundan İtibaren Bir Ay İçerisinde
Olayın Vukuundan İtibaren Bir Ay İçerisinde
Olayın Vukuundan İtibaren Bir Ay İçerisinde
Ö.K.C. Kullandırmayı Gerektiren Bir İşe Başlama Tarihinden İtibaren 30 Gün
Satın Alındığı Tarihten İtibaren 15 Gün
30 Gün
İşi Bırakma Tarihinden İtibaren Bir Ay
İşe Başlama Tarihinden İtibaren 30 Gün
2006 GELİRLERİNE UYGULANACAK GELİR VERGİSİ TARİFESİ
7.000 Yeni Türk Lirasına kadar .................................................................................................... % 15
18.000 YTL’nin 7.000 Yeni Türk Lirası için 1.050 YTL, fazlası için ................................................ % 20
40.000 YTL’nin 18.000 Yeni Türk Lirası için 3.250 YTL, fazlası için .............................................. % 27
40.000 YTL’den fazlasının 40.000 Yeni Türk Lirası için 9.190 YTL, fazlası için ............................. % 35
68
pratik bilgiler
SSK TARAFINDAN UYGULANAN İDARİ PARA CEZALARI (01.01.2006’den itibaren)
İşyeri bildirgesinin yasal süresi içinde kuruma verilmemesi halinde
- Bilanço esasına göre defter tutmakla yükümlü olanlara (AÜ x 3) ......................................................... 1.593,00 YTL
- Bilanço esası dışında defter tutmakla yükümlü olanlara (AÜ x 2) ......................................................... 1.062,00 YTL
- Defter tutmakla yükümlü olmayanlara (AÜ x 1) ..................................................................................... 531,00 YTL
Sigortalı işe giriş bildirgesinin yasal süre içinde kuruma verilmemesi (her işçi için)...................................... 531,00 YTL
Çalışma izni olmayan sigortalının işe giriş bildirgesinin yasal süre
içinde kuruma verilmemesi (AÜ x 2) ............................................................................................................ 1.062,00 YTL
Aylık Prim ve Hizmet Belgesinin Yasal Süresi İçinde Kuruma Verilmemesi Halinde (her bir fiil için):
- Belgenin asıl nitelikte olması halinde, belgede kayıtlı sigortalı başına .................................................... 106,20 YTL
- Belgenin ek nitelikte olması halinde, sigortalı sayısına bakılmaksızın ..................................................... 66,38 YTL
- Belgelerin kuruma hiç bildirilmemesi nedeniyle Re’sen düzenlenmesi halinde,
sigortalı sayısına bakılmaksızın .............................................................................................................. 1.593,00 YTL
Aylık Prim ve Hizmet Belgesinin İşyerine Asılmaması Halinde ...................................................................... 1.062,00 YTL
Muayene için verilmesi gereken belgenin verilmemesi ................................................................................... 531,00 YTL
İşyeri kayıtlarını kurumca yapılan yazılı ihtara rağmen 15 gün içinde ibraz edilmemesi halinde
- Bilanço esasına göre defter tutmakla yükümlü olanlara (AÜ x 12) ......................................................... 6.372,00 YTL
- Bilanço esası dışında defter tutmakla yükümlü olanlara (AÜ x 6) .......................................................... 3.186,00 YTL
- Defter tutmakla yükümlü olmayanlara (AÜ x 3) ...................................................................................... 1.593,00 YTL
İbraz edilen kayıtların yönetmelikle belirlenen usul ve esaslara uygun
olmaması halinde, her bir geçersizlik hali için
- Bilanço esası (6.372,00 YTL’yi aşmamak üzere) ..................................................................................... 265,50 YTL
- Diğer defter tutanlar (3.186,00 YTL’yi aşmamak üzere) ........................................................................... 265,50 YTL
- Defter tutmayanlar (1.593,00 YTL’yi aşmamak üzere) ............................................................................. 265,50YTL
1479 SAYILI BAĞ-KUR KANUNU’NA GÖRE SİGORTA PRİMİNE VE AYLIKLARA
ESAS GELİR BASAMAKLARI İLE PRİM MİKTARLARI
(1 Ocak 2006 – 31 Aralık 2006 tarihleri arasında)
BasaToplam Aylık
Aylık Sigorta
Gelirler Tutarı
Giriş Keseneği Basamak Yükseltme Farkı
Aylık Sağlık Primi
mak
Prim
Primi
1
353,36
70,67
104,23
174,90
88,34
2
1'den 2'ye
376,05
75,21
104,23
179,44
94,01
22,69
3
2'den 3'e
398,72
79,74
104,23
183,97
99,68
22,67
4
3'den 4'e
421,40
84,28
104,23
188,51
105,35
22,68
5
4'den 5'e
444,07
88,81
104,23
193,04
111,01
22,67
6
5'den 6'ya
469,77
93,95
104,23
198,18
117,44
25,70
7
6'dan 7'ye
495,47
99,09
104,23
203,32
123,86
25,70
8
7'den 8'e
521,17
104,23
104,23
208,46
130,29
25,70
9
8'den 9'a
546,87
109,37
109,37
218,74
136,71
25,70
10
9'dan 10'a
572,56
114,51
114,51
229,02
143,14
25,69
11
10'dan 11'e
598,27
119,65
119,65
239,30
149,56
25,71
12
11'den 12'ye
623,97
124,79
124,79
249,58
155,99
25,70
13
12'den 13'e
715,05
143,01
143,01
286,02
178,76
91,08
14
13'den 14'e
798,20
159,64
159,64
319,28
199,55
83,15
15
14'den 15'e
881,34
176,27
176,27
352,54
220,33
83,14
16
15'den 16'ya
964,49
192,90
192,90
385,80
241,12
83,15
17
16'dan 17'ye
1.047,64
209,53
209,53
419,06
261,91
83,15
18
17'den 18'e
1.130,77
226,15
226,15
452,30
282,69
83,13
19
18'den 19'a
1.213,92
242,78
242,78
485,56
303,48
83,15
20
19'dan 20'ye
1.297,06
259,41
259,41
518,82
324,26
83,14
21
20'den 21'e
1.380,21
276,04
276,04
552,08
345,05
83,15
22
21'den 22'ye
1.463,35
292,67
292,67
585,34
365,83
83,14
23
22'den 23'e
1.546,50
309,30
309,30
618,60
386,62
83,15
24
23'den 24'e
1.629,65
325,93
325,93
651,86
407,41
83,15
pratik bilgiler
69
KATMA DEĞER VERGİSİNDE TEVKİFAT USULÜ
Tevkifat Yapacak Kuruluşlar
Mükellefin Türkiye’de ikametgahının, işyerinin, kanuni veya iş
merkezinin bulunmaması halinde Vergiye tabi işlemlere taraf
olanlar
Belgesiz Mal bulunduran veya Hizmet satın alanlar
Telif eserini satın alan KDV mükellefleri ve sorumlular
KDV mükellefi olan kiracılar
KDV mükellefi olan reklam hizmeti yaptıran veya veren
Tekstil ve konfeksiyon faaliyetinde fason mal imal ettiren KDV
mükellefleri
Tüm KDV Mükellefleri ve kamu kurum ve kuruluşlar
Genel ve özel bütçeli idareler,
İl özel idaresi, belediyeler,
Kanunla kurulan kamu kurum ve kuruluşları,
Devlet üniversiteleri,
Bankalar ve Katılım Bankaları,
KİT’ler, Borsalar ve OSB’leri
Hisse senetleri İMKB’de işlem gören şirketler (Sadece 3. hal)
Tüm KDV Mükellefleri
Tüm KDV Mükellefleri
Tevkifata Tabi İşlemler
Tevkifat Oranı
KDV konusuna giren işlemler
KDV’nin tamamı
KDV konusuna giren işlemler
S.M.K. çerçevesindeki telif faaliyetleri
Sorumluluk kapsamındaki kiralama işlemleri
Sorumluluk kapsamındaki reklam verme işleri
KDV’nin tamamı
KDV’nin tamamı
KDV’nin tamamı
KDV’nin tamamı
Fason imalat işlemleri
KDV’nin 2/3’ü
Sorumluluk kapsamında akaryakıt teslimi
1) Yapım işleri; Makine, teçhizat, demirbaş
ve taşıtlara ait tadil, bakım ve onarım
hizmetleri
2) Temizlik hizmetleri
KDV’nin 9/10’u
3) Bahçe ve çevre bakımı, özel güvenlik,
yemek servisi, denetim ve danışmanlık
KDV’nin 1/3’ü
KDV’nin 2/3’ü
KDV’nin 1/2’si
İş gücü temini
KDV’nin 9/10’u
Bakır ve bakır alaşımın-dan mamul; anot,
katot, her çeşit takoz, platina, kütük, filmaşin,
KDV’nin 9/10’u
granül, slab,levha, boru, lama, pirinç çubuk, tel
(kablo hariç) teslimi
KDV İADE VE MAHSUPLARINA İLİŞKİN TABLO
Mal ve Hizmet Temin
Edilen Diğer
Teminatsız ve
Mükellefin, Ortaklarının, Mal ve
İade Hakkı
Teminatsız ve İncelemesiz Başka Şirket Ortaklarının Mükellef-lerin Vergi Hizmet Aldığı Kişilerin İthalde
Doğuran İşlem
İncelemesiz
Vergi Borçlarına Vergi Borçlarına Borçlarına Mahsup Alınan Vergilerine ve SSK Prim
İmkanı
KDVK (Madde No) Nakit İade Sınırı Mahsubunda Sınır Mahsup İmkanı
Borçlarına Mahsup İmkanı (1)
Mal ve Hizmet
4.000 YTL
Var-Sınırsız
Var-Sınırsız
Var-Sınırsız
İhracatı, İhraç Kayıtlı
Var-Sınırsız
(92 No.lu KDV
(84 No.lu KDV
Teslimler
(84 No.lu KDV Tebliği)
(84 No.lu KDV Tebliği)
Tebliği)
Tebliği)
(md. 11/1-a,c) (3)
Türkiye’de ikamet
4.000 YTL
Var-Sınırsız
Var-Sınırsız
Var-Sınırsız
etmeyenlere yapılan
Var-Sınırsız
(92 No.lu KDV
(84 No.lu KDV
teslimler ve bavul
(84 No.lu KDV Tebliği)
(84 No.lu KDV Tebliği)
Tebliği)
Tebliği)
ticareti (md.11/1-b)
Yabancılara
1.000 YTL (4)
Taşımacılık, Fuar
v.b. katılım
(90 No.lu KDV
Tebliği)
nedeniyle yapılacak
iade (md. 11/1-b)
Araçlar, Petrol
200 YTL
Var-Sınırsız
Var-Sınırsız
Arama ve Teşvik
Var-Sınırsız
Var-Sınırsız
(92 No.lu KDV
(82 No.lu KDV
(82 No.lu KDV
(84 No.lu KDV Tebliği) (82 ve 83 No.lu KDV Tebliğleri)
Belgeli Yatırımlarda
Tebliği)
Tebliği)
Tebliği)
İstisna (md. 13/a,c,d)
Liman ve Hava
4.000 YTL
Var-Sınırsız
Var-Sınırsız
Var-Sınırsız
Var-Sınırsız
Meydanlar. Yapılan (93 No.lu KDV
(93 No.lu KDV
(93 No.lu KDV
(93 No.lu KDV Tebliği)
(93 No.lu KDV Tebliği)
Hizmet (md. 13/b)
Tebliği)
Tebliği)
Tebliği)
Altın, Gümüş, Platin
arama işletme ve
4.000 YTL
Var-Sınırsız
Var-Sınırsız
Var-Sınırsız
Var-Sınırsız
zenginleştirme
(93 No.lu KDV
(93 No.lu KDV
(93 No.lu KDV
(93 No.lu KDV Tebliği)
(93 No.lu KDV Tebliği)
Tebliği)
Tebliği)
Tebliği)
faaliyetlerinde
istisna (md.13/c) (5)
Liman ve Hava
4.000 YTL
Var-Sınırsız
Var-Sınırsız
Meydanları inşaa,
Var-Sınırsız
Var-Sınırsız
yenileme ve
(93 No.lu KDV
(93 No.lu KDV
(93 No.lu KDV
(93 No.lu KDV Tebliği)
(93 No.lu KDV Tebliği)
genişletmeye ilişkin
Tebliği)
Tebliği)
Tebliği)
istisna (md. 13/e)
Ulusal Güvenlik
4.000 YTL
Var-Sınırsız
Var-Sınırsız
amaçlı teslim ve
Var-Sınırsız
Var-Sınırsız
(93 No.lu KDV
(93 No.lu KDV
(93 No.lu KDV
hizmet istisnası
(93 No.lu KDV Tebliği)
(93 No.lu KDV Tebliği)
Tebliği)
Tebliği)
Tebliği)
(md.13/f) (6)
İadede YMM Tasdik
Raporunun Geçerli Olup
Olmadığı (2)
Geçerli
(1, 13, 15, 19, 20 ve 37 No.lu
SM, SMMM ve YMM Tebliğleri)
(84 No.lu KDV Tebliği)
Geçerli
(1, 13, 15, 19, 20 ve 37 No.lu
SM, SMMM ve YMM Tebliğleri)
(84 No.lu KDV Tebliği)
Geçersiz
13/a ve d için Geçerli
13/c için Geçersiz
(8 No.lu SM, SMMM ve YMM
Tebliği) (72 No.lu KDV Tebliği)
Geçerli
(93 No.lu KDV Tebliği)
Geçerli
(93 No.lu KDV Tebliği)
Geçerli
(93 No.lu KDV Tebliği)
Geçerli
(93 No.lu KDV Tebliği)
pratik bilgiler
70
1.000 YTL
(92 No.lu KDV
Tebliği)
Var-Sınırsız
(82 No.lu KDV
Tebliği)
Var-Sınırsız
(82 No.lu KDV
Tebliği)
Var-Sınırsız
(84 No.lu KDV Tebliği)
Var-Sınırsız
(82 ve 83 No.lu KDV Tebliğleri)
200 YTL
Diplomatik İstisnalar
(92 No.lu KDV
(md.15)
Tebliği)
Var-Sınırsız
(82 No.lu KDV
Tebliği)
Var-Sınırsız
(82 No.lu KDV
Tebliği)
Var-Sınırsız
(84 No.lu KDV Tebliği)
Var-Sınırsız
(82 ve 83 No.lu KDV Tebliğleri)
2.000 YTL
(74, 76 ve 85
No.lu KDV
Tebliğleri)
Var-Sınırsız
(74 No.lu KDV
Tebliği)
Var-Sınırsız
(82 No.lu KDV
Tebliği)
Var-Sınırsız
(84 No.lu KDV Tebliği)
Var-Sınırsız
(82 ve 83 No.lu KDV Tebliğleri)
Transit Taşımacılık
(md.14)
29/2 İndirimli Orana
Tabi Teslim ve
Hizmetler (7)
GV stopaj ve SSK
Nakit İade yok borçlarına sınırsız,
(72 No.lu KDV Diğer vergi borçlarına
Tebliği)
2.000 YTL (95 No.lu
KDV Tebliği)
Miktarına
91 No.lu KDV
bakılmaksızın Var, 1.000 YTL (95
Tebliği Kapsamında banka teminat No.lu KDV Tebliği)
Yapılan Tevkifat
(9)
mektubu veya
inceleme raporu
Fason İş Bedelleri
(md. 9)
İş Gücü Temini
(96 No.lu KDV
Tebliği)
Yok
Yok
Sadece yapım
işlerinde var
(95 No.lu KDV
Tebliği)
Sadece yapım
işlerinde var
(95 No.lu KDV Tebliği)
Banka teminat Teminat mektubu/ Teminat mektubu/ Teminat mektubu/
mektubu veya inceleme raporu inceleme raporu
inceleme raporu
inceleme raporu
Fazla ve yersiz
ödenen vergilerin
iadesi (md. 8/2)
4.000 YTL
(91 No.lu KDV
Tebliği)
Var-Sınırsız
(91 No.lu KDV
Tebliği)
Yok
Geçerli
(6, 20 ve 37 No.lu SM, SMMM
ve YMM Tebliğleri)
15/1-a için Geçersiz
15/1-b için Geçerli
(19 ve 37 No.lu SM, SMMM
ve YMM Tebliği)
Geçerli
(74 No.lu KDV Tebliği)
2.000 YTL’yi aşan kısmın
sadece kendi vergi borçlarına
Sadece kendi SSK borçları için var
mahsuben iadesinde Geçerli
(93 No.lu KDV Tebliği)
(81, 92 ve 95 No.lu KDV
Tebliğleri) (8)
Sadece yapım işlerinde var
(95 No.lu KDV Tebliği)
Sadece yapım işlerinden
doğan mahsuben iadelerde
Geçerli (95 No.lu KDV
Tebliği) (10)
Teminat mektubu/ inceleme
raporu
Geçersiz
Yok
Geçerli
(91 No.lu KDV Tebliği)
Yok
(1) KDV iade alacakları, öncelikle hak sahibinin ithalde alınanlar dışındaki vergi borçlarına mahsup edilecek, artan bir miktar olursa mükellefin
isteğine bağlı olarak kendisinin, ortaklarının veya mal ya da hizmet satın aldığı mükelleflerin ithalde alınanlar dahil vergi borçlarına veya SSK
prim borçlarına mahsup yapılır. 61 Seri No.lu KDV Genel Tebliği uyarınca Türkiye’de ikamet etmeyenlere döviz karşılığı özel fatura ile satış
yapanlara ihraç kadıyla teslimde bulunanların iade talepleri sadece mahsup yoluyla yerine getirilir, nakden iade yapılmaz.
(2) 37 No.lu SM, SMMM ve YMM Tebliğine göre, KDVK’nın 11/1-a-c, 13/d, 14, 15/1-b maddeleri kapsamında doğan iadelerin YMM Tasdik
Raporuna göre yapılmasında, süresinde yapılmış tam tasdik sözleşmesi varsa üst iade sınır bulunmamakta, süresinde yapılmış tam tasdik
sözleşmesi yoksa üst sınır 210.000 YTL’dir (01.01.2005 tarihinden itibaren). Kanunun 11/1-b maddesinden doğan iadelerde ise tam tasdik
sözleşmesi olup olmadığına bakılmaksızın üst iade limiti 55.ooo YTL’dir. Süresinde yapılmış tam tasdik sözleşmesi bulunan SDTŞ’lerin 61 No.lu
Tebliğ kapsamındaki iade taleplerinde iade edilecek tutar, ortak bazında 55.000 YTL’yi (01.01.2005 tarihinden itibaren) aşmamak kaydıyla aide
talep edilen dönemde ortaklardan alınarak ihraç edilen mal bedellerine ilişkin KDV toplamı dikkate alınarak hesaplanacaktır. Kanunun 13/a
maddesinden doğan iadelerin YMM raporuna göre yapılmasında ise üst sınır yoktur. İndirimli orana tabi işlemlerden doğan iadelerde tam tasdik
sözleşmesi yoksa, YMM Raporuna göre iade üst sınırı 01.01.2005’ten itibaren 420.000 YTL’dir. Kanunun 13/b, c, e ve f maddesine göre doğan
iadelerin YMM tasdik raporuna göre yapılmasında, ihracat istisnası için öngörülen limitler geçerlidir.
(3) KDVK’nın geçici 17. maddesi kapsamındaki tecil-terkin, iade ve mahsup işlemleri, aynı Kanunun 11/1-c maddesindeki usul ve esaslara tabidir.
(4) 1.000 YTL’yi aşan iade talepleri ise münhasıran vergi inceleme raporu sonucuna göre yerine getirilir.
(5) Altın, gümüş ve platin arama faaliyetlerinin başlangıç aşaması için geçerli olan istisna uygulamasında KDV iade talepleri miktarına bakılmaksızın
münhasıran YMM Tasdik Raporu veya vergi inceleme raporu sonucuna göre yerine getirilir.
(6) Bu esaslar, istisna kapsamındaki işlemin tamamlanmasından sonra ya da işlemin sonuçlanması beklenilmeden vergilendirme dönemleri itibariyle
yapılacak nakden ve mahsuben iadeler için geçerlidir. Aynı esaslar, anılan istisna kapsamında yurt dışında yerleşik firmalara yapılan teslim ve
hizmetlerden doğan iadeler için de geçerlidir.
(7) Mahsuben iadeler aylık dönemler halinde, nakit iade ise önceden olduğu gibi yıllık olarak yapılacaktır. Aylık dönemler itibariyle yapılacak
mahsuben iadenin esasları henüz belirlenmemiştir.
(8) Süresinde yapılmış tam tasdik sözleşmesi varsa Sınırsız, yoksa 210.000 YTL’dir.
(9) Yapım işlerinde vergi ve SSK borçlarına, diğerlerinde sadece kendi borçlarına mahsup vardır. Diğerlerinden doğan iadelerin 1.000 YTL’yi aşan
kısmın mahsubu banka teminat mektubu veya inceleme raporu ile mümkündür.
(10) Süresinde yapılmış tam tasdik sözleşmesi varsa Sınırsız, yoksa 210.000 YTL’dir.
DAVA AÇMA SÜRELERİ
Dava Konusu
Dava Açılacak
Mahkeme
Dava Açma Süresi
Dayanağı
Vergi/Ceza İhbarnamesine
Vergi Mahkemesine
Tebliğden İtibaren 30 Gün İçinde
Vergi Usul Kanunu
2577 Sayılı Kanun İşlem Yönergesi
İtirazi Kayıtla Verilen Beyannameye Ait Tahakkuk Fişine
Vergi Mahkemesine
Tahakkuk Tarihinden İtibaren
30 Gün İçinde
2577 Sayılı Kanun İşlem Yönergesi
Ödeme Emrine
Vergi Mahkemesine
Tebliğden İtibaren 7 Gün İçinde
Haciz Varakasına
Vergi Mahkemesine
İhtiyati Tahakkuka
Vergi Mahkemesine
İhtiyati Hacze
Vergi Mahkemesine
Temyiz Davası Açma
Danıştay'a
Haciz Tarihinden İtibaren 7 Gün
İçinde
İhtiyati Tahakkukun Bildirim
Tarihinden İtibaren 7 Gün İçinde
Haciz Tarihinden İtibaren 7 Gün
İçinde
Kararın Tebliğinden İtibaren 30 Gün
6183 Sayılı Kanun
2577 Sayılı Kanun İşlem Yönergesi
6183 Sayılı Kanun
2577 Sayılı Kanun İşlem Yönergesi
6183 Sayılı Kanun
2577 Sayılı Kanun İşlem Yönergesi
6183 Sayılı Kanun
2577 Sayılı Kanun İşlem Yönergesi
döviz kurları
71
TÜRKİYE CUMHURİYETİ MERKEZ BANKASI
GÜNLÜK DÖVİZ KURLARI
Tarih
01.01.2006
02.01.2006
03.01.2006
04.01.2006
05.01.2006
06.01.2006
07.01.2006
08.01.2006
09.01.2006
10.01.2006
11.01.2006
12.01.2006
13.01.2006
14.01.2006
15.01.2006
16.01.2006
17.01.2006
18.01.2006
19.01.2006
20.01.2006
21.01.2006
22.01.2006
23.01.2006
24.01.2006
25.01.2006
26.01.2006
27.01.2006
28.01.2006
29.01.2006
30.01.2006
31.01.2006
ABD DOLARI
Alış
Satış
1,3441
1,3506
1,3419
1,3484
1,3317
1,3381
1,3298
1,3362
1,3284
1,3348
1,3270
1,3334
1,3277
1,3341
1,3313
1,3377
1,3299
1,3363
1,3301
1,3365
1,3208
1,3272
1,3171
1,3235
1,3156
1,3219
1,3170
1,3234
1,3183
1,3247
1,3219
1,3283
Alış
1,5920
1,5943
1,607
1,6079
1,6073
1,6107
1,6063
1,6142
1,6066
1,6059
1,6199
1,6172
1,6176
1,6130
1,6085
1,5972
Tarih
01.03.2006
02.03.2006
03.03.2006
04.03.2006
05.03.2006
06.03.2006
07.03.2006
08.03.2006
09.03.2006
10.03.2006
11.03.2006
12.03.2006
13.03.2006
14.03.2006
15.03.2006
16.03.2006
17.03.2006
18.03.2006
19.03.2006
20.03.2006
21.03.2006
22.03.2006
23.03.2006
24.03.2006
25.03.2006
26.03.2006
27.03.2006
28.03.2006
29.03.2006
30.03.2006
31.03.2006
ABD DOLARI
Alış
Satış
1,3060
1,3123
1,3075
1,3138
1,2979
1,3042
1,2964
1,3027
1,3006
1,3069
1,3225
1,3289
1,3358
1,3422
1,3362
1,3426
1,3440
1,3505
1,3377
1,3442
1,3432
1,3497
1,3289
1,3353
1,3264
1,3328
1,3161
1,3224
1,3269
1,3333
1,3350
1,3414
1,3426
1,3491
1,3323
1,3387
1,3408
1,3473
1,3386
1,3451
1,3464
1,3529
1,3562
1,3627
1,3427
1,3492
Alış
1,5510
1,5613
1,5495
1,5586
1,5658
1,5764
1,5922
1,5946
1,6018
1,5966
1,6070
1,5985
1,6017
1,6023
1,6163
1,6207
1,6219
1,6072
1,6050
1,6105
1,6237
1,6284
1,6211
EURO
EURO
Satış
1,5997
1,6020
1,6148
1,6157
1,6151
1,6185
1,6140
1,6220
1,6143
1,6136
1,6277
1,6250
1,6254
1,6208
1,6163
1,6049
Tarih
01.02.2006
02.02.2006
03.02.2006
04.02.2006
05.02.2006
06.02.2006
07.02.2006
08.02.2006
09.02.2006
10.02.2006
11.02.2006
12.02.2006
13.02.2006
14.02.2006
15.02.2006
16.02.2006
17.02.2006
18.02.2006
19.02.2006
20.02.2006
21.02.2006
22.02.2006
23.02.2006
24.02.2006
25.02.2006
26.02.2006
27.02.2006
28.02.2006
ABD DOLARI
Alış
Satış
1,3199
1,3263
1,3177
1,3241
1,3213
1,3277
1,3193
1,3257
1,3232
1,3296
1,3229
1,3293
1,3281
1,3345
1,3240
1,3304
1,3208
1,3272
1,3242
1,3306
1,3211
1,3275
1,3322
1,3386
1,3246
1,3310
1,3202
1,3266
1,3093
1,3156
1,3114
1,3177
1,3245
1,3309
1,3127
1,319
1,3145
1,3208
1,3113
1,3176
Alış
1,5983
1,5964
1,5940
1,5923
1,5861
1,5860
1,5894
1,5861
1,5815
1,5745
1,5733
1,5868
1,5724
1,5681
1,5636
1,5623
1,5746
1,5673
1,5641
1,5541
Satış
1,5585
1,5688
1,5570
1,5661
1,5734
1,5840
1,5999
1,6023
1,6095
1,6043
1,6148
1,6062
1,6094
1,6100
1,6241
1,6285
1,6297
1,6150
1,6127
1,6183
1,6315
1,6363
1,6289
Tarih
01.04.2006
02.04.2006
03.04.2006
04.04.2006
05.04.2006
06.04.2006
07.04.2006
08.04.2006
09.04.2006
10.04.2006
11.04.2006
12.04.2006
13.04.2006
14.04.2006
15.04.2006
16.04.2006
17.04.2006
18.04.2006
19.04.2006
20.04.2006
21.04.2006
22.04.2006
23.04.2006
24.04.2006
25.04.2006
26.04.2006
27.04.2006
28.04.2006
29.04.2006
30.04.2006
ABD DOLARI
Alış
Satış
1,3417
1,3482
1,3389
1,3454
1,3319
1,3383
1,3300
1,3364
1,3308
1,3372
1,3295
1,3359
1,3370
1,3434
1,3331
1,3395
1,3360
1,3424
1,3409
1,3474
1,3440
1,3505
1,3424
1,3489
1,3366
1,3430
1,3239
1,3303
1,3233
1,3297
1,3224
1,3288
1,3181
1,3245
1,3168
1,3232
1,3216
1,3280
1,3195
1,3259
1,3155
1,3218
-
Alış
1,6254
1,6141
1,6216
1,6313
1,6378
1,6211
1,6196
1,6155
1,6221
1,6242
1,6271
1,6371
1,6379
1,6349
1,6333
1,6289
1,6316
1,6326
1,6403
1,6410
1,6506
-
EURO
EURO
Satış
1,6060
1,6041
1,6017
1,6000
1,5937
1,5936
1,5971
1,5937
1,5891
1,5821
1,5809
1,5945
1,5800
1,5757
1,5711
1,5698
1,5822
1,5749
1,5716
1,5616
Satış
1,6332
1,6219
1,6294
1,6392
1,6457
1,6289
1,6274
1,6233
1,6299
1,6320
1,6349
1,6450
1,6458
1,6428
1,6412
1,6368
1,6395
1,6405
1,6482
1,6489
1,6586
-
döviz kurları
72
Tarih
01.05.2006
02.05.2006
03.05.2006
04.05.2006
05.05.2006
06.05.2006
07.05.2006
08.05.2006
09.05.2006
10.05.2006
11.05.2006
12.05.2006
13.05.2006
14.05.2006
15.05.2006
16.05.2006
17.05.2006
18.05.2006
19.05.2006
20.05.2006
21.05.2006
22.05.2006
23.05.2006
24.05.2006
25.05.2006
26.05.2006
27.05.2006
28.05.2006
29.05.2006
30.05.2006
31.05.2006
ABD DOLARI
Alış
Satış
1,3131
1,3194
1,3157
1,3220
1,3104
1,3167
1,3178
1,3242
1,3132
1,3195
1,3124
1,3187
1,3321
1,3385
1,3431
1,3496
1,3545
1,3610
1,3909
1,3976
1,4498
1,4568
1,4484
1,4554
1,4185
1,4253
1,4878
1,4950
1.5055
1.5128
1.5173
1.5246
1.5368
1.5442
1.5396
1.5470
1.5229
1.5302
1.5227
1.5300
1.5368
1.5442
Alış
1,6572
1,6606
1,6553
1,6602
1,6658
1,6754
1,6902
1,7174
1,7228
1,7945
1,8615
1,8553
1,8291
1,9017
1.9207
1.9483
1.9754
1.9663
1.9503
1.9427
1.9748
EURO
Satış
1,6652
1,6686
1,6633
1,6682
1,6738
1,6835
1,6984
1,7257
1,7311
1,8032
1,8705
1,8642
1,8379
1,9109
1.9300
1.9577
1.9849
1.9758
1.9597
1.9521
1.9843
Tarih
01.06.2006
02.06.2006
03.06.2006
04.06.2006
05.06.2006
06.06.2006
07.06.2006
08.06.2006
09.06.2006
10.06.2006
11.06.2006
12.06.2006
13.06.2006
14.06.2006
15.06.2006
16.06.2006
17.06.2006
18.06.2006
19.06.2006
20.06.2006
21.06.2006
22.06.2006
23.06.2006
24.06.2006
25.06.2006
26.06.2006
27.06.2006
28.06.2006
29.06.2006
30.06.2006
ABD DOLARI
Alış
Satış
1.5600
1.5675
1.5607
1.5682
1.5271
1.5345
1.5765
1.5841
1.5559
1.5634
1.5480
1.5555
1.5463
1.5538
1.5371
1.5445
1.5390
1.5464
1.6005
1.6082
1.5897
1.5974
1.5844
1.5920
1.5833
1.5909
1.5942
1.6019
1.6088
1.6166
1.6414
1.6493
1.6607
1.6687
1.6934
1.7016
1.6836
1.6917
1.6375
1.6454
1.6118
1.6196
1.6029
1.6106
Alış
2.0080
1.9917
1.9583
2.0434
2.0046
1.9825
1.9721
1.9445
1.9401
2.0134
2.0004
1.9992
2.0039
2.0069
2.0216
2.0726
2.0955
2.1246
2.1158
2.0603
2.0251
2.0095
EURO
Satış
2.0177
2.0013
1.9677
2.0533
2.0143
1.9921
1.9816
1.9539
1.9495
2.0231
2.0100
2.0088
2.0136
2.0166
2.0314
2.0826
2.1056
2.1348
2.1260
2.0702
2.0349
2.0192
soru - cevap
Ödenmeyen
Prim Borçları
Soru: İşveren, işçisi ile ilgili tüm yasal
bildirimleri yapmıştır. İşçinin çalışma süresi
18 aydır. Ancak, işçinin çalıştığı dönemin
son 15 ayında işveren SSK primlerini
ödeyememiştir. İşçinin hizmet dökümünde
18 aylık çalışma süresi eksiksiz olarak
gözükmektedir. Borç işverene ait olmasına
rağmen, sigortalının sorumluluğu var mıdır?
Bu durum işçinin emekliliğinde sorun yaratır
mı?
Cevap: İşverenin ödememiş olduğu prim
borçlarından sigortalının sorumluluğu söz
konusu değil. Primlerin ödenmemiş olması,
sigortalının emekliliğinde sorun yaratmaz.
Önemli olan Aylık Prim ve Hizmet Belgelerinin
verilmiş ve sigortalının çalışma sürelerinin
Kurum’a bildirilmiş olmasıdır.
Kur Farkının
KDV Oranı
Soru:
Finansal
kiralama
yoluyla
kiraladığımız makinelere ilişkin ödemelerimiz
sonucu lehimize kur farkı oluştu. Finansal
kiralama şirketine keseceğimiz faturada KDV
yüzde 1 mi, yoksa yüzde 18 mi olmalı?
Cevap:
Finansal
kiralama
yolu
ile
kiraladığınız makinelere istinaden ödemeleriniz
sonucu oluşan kur farkı için finansal kiralama
şirketine düzenlenecek kur farkı faturasında,
KDV Kanunu’nun 35. maddesi hükmüne göre
yüzde 1 oranında KDV hesaplanması gerekiyor.
Download