FINAL NATIONAL ACTIVITY REPORT

advertisement
ULUSAL FAALİYET RAPORU - TÜRKİYE
AYRIMCILIĞI ENGELLEME VE FARKLILIKLARIN YÖNETİMİ
EĞİTİMİ
Burcu YEŞİLADALI SAVAŞAN (Ayrımcılığın engellenmesi)
Ferhan ALESI (Farklılıkların Yönetimi semineri)
Mayıs 2008
3
Bu yayının içeriği, Avrupa Komisyonu’nun İstihdam, Sosyal Haklar ve Fırsat Eşitliği Genel
Direktörlüğü’nün görüşlerini ya da konuya ilişkin duruşunu yansıtmayabilir. Ne Avrupa Komisyonu
ne de komisyon adına hareket eden kişiler, bu belgedeki bilgilerin kullanımından dolayı sorumlu
tutulamaz.
Bu proje ve yayın, ayrımcılıkla mücadeleye yönelik Avrupa Topluluğu Eylem Programı kapsamında
Avrupa Komisyonu tarafından desteklenmektedir (2001-2006). Bu program, AB’nin ayrımcılığın
engellenmesine yönelik yasalarının etkili şekilde uygulanmasını desteklemek için oluşturulmuştur. Altı
yıllık Program, AB-25, EFTA ve AB üye ülkeleri arasında uygun ve etkili ayrımcılığın engellenmesi
yasaları ve politikalarının geliştirilmesine yardımcı olabilecek tüm tarafları hedeflemektedir.
Ayrımcılığın Engellenmesi ve Farklılıkların Yönetimi eğitim projesi, Human European Consultancy
(humanconsultancy.com) tarafından, Migration Policy Group (www.migpolgroup.com) ve
International Society for Diversity Management – idm (www.idm-diversity.org) işbirliği ile
yönetilmektedir.
4
I.
İçindekiler
I.
İçindekiler .......................................................................................................................................
II.
Giriş ................................................................................................................................................
III.
Ayrımcılığın engellenmesi seminerleri ..........................................................................................
a)
b)
c)
d)
Ulusal faaliyetler - ayrımcılığın engellenmesi seminerleri......................................................
Eşleştirme alıştırması: STK'lar/Sendikalar ayrımcılıkla mücadelede birlikte çalışıyor
Ayrımcılığın engellenmesi alanında ulusal yasalar .................................................................
Ayrımcılığın engellenmesi alanında fon temini fırsatları........................................................
IV. Farklılıkların Yönetimi semineri .............................................................................................
Ekler s .............................................................................................................................................
Ayrımcılıkla mücadelede sendikaların rolü ....................................................................................
Farklılıkların yönetimi eğitimi elkitabı ...........................................................................................
5
II.
Giriş
6
III.
Ayrımcılığın engellenmesi seminerleri
a)
Eşleştirme alıştırması: STK’lar/Sendikalar ayrımcılıkla mücadelede birlikte çalışıyor
I.
Ayrımcılıkla mücadele alanında çalışan STK’lar/sendikaların profili
1.
Ayrımcılık yasağıyla ilgili ulusal düzeyde çalışan ne tür STK’lar/sendikalar
bulunmaktadır?
Ayrımcılık yasağı konusunda çalışan STK’lar çeşitli kategorilerde yer almaktadır. Diğer hak ve
özgürlüklerin yanı sıra ayrımcılıkla mücadele alanında da çalışma yürüten bazı insan hakları grupları
bulunmaktadır. Bu örgütler 1990’ların başlarında ortaya çıkmaya başlamıştır. Bunlar arasında yer alan
önde gelen kuruluşlar Uluslararası Af Örgütü-Türkiye1, İnsan Hakları Gündemi Derneği2, İnsan
Hakları Derneği3, İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER)4 ve
Türkiye İnsan Hakları Vakfı5’dır.
Bunun yanında mağdur olma potansiyeli taşıyan gruplar için çalışan çeşitli STK’lar bulunmaktadır.
Bunlar diğer ayrımcılık türlerinin yanı sıra etnik ve dini azınlıklar; lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve
transseksüeller (LGBTT); Romanlar ve engelliler için çalışmaktadırlar. Grup temelli çalışan
STK’lardan bazıları şunlardır: Kafkas Dernekleri Federasyonu6, CEM Vakfı (Aleviler)7, Hacı
Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı (Aleviler)8, Edirne Roman Kültürünü Araştırma, Geliştirme,
Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (EDROM)9, Romanlar Sosyal Kültür Dostluk ve
Dayanışma Derneği, Helsinki Yurttaşlar Derneği-Türkiye10, Altı Nokta Körler Derneği11, Kaos
Gey ve Lezbiyen Kültürel Araştırmalar ve Dayanışma Derneği (Kaos-GL)12, Lambdaistanbul
LGBTT Dayanışma Derneği13, Türkiye Sakatlar Derneği14, Türkiye Körler Federasyonu15,
Türkiye Sakatlar Konfederasyonu16 ve Fiziksel Engelliler Vakfı17.
Bunların yanı sıra, ayrımcılıkla mücadele ile ilgili aktif olarak çalışan başka STK’lar da
bulunmaktadır. İlköğretim ve lise ders kitaplarında insan hakları ile ilgili kapsamlı bir proje yürütmüş
olan Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı18, Roman hakları üzerine çalışmalar yapan
Ulaşılabilir Yaşam Derneği19 ve azınlık haklarının geliştirilmesiyle ve Türkiye’de ayrımcılığın yok
edilmesiyle ilgili projeler yürüten Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı20 bunlardan bazılarıdır.
Çocuk ve yaşlı hakları üzerine çalışan STK’lar ayrımcılıkla mücadeleye yönelik ve benzeri alanlarda
çalışmalar yapmamaktadır.
1
http://www.amnesty.org.tr
http://www.rightsagenda.org
3
http://www.ihd.org.tr
4
http://www.mazlumder.org.tr
5
http://www.tihv.org.tr
6
http://www.kafkasfederasyonu.org
7
http://www.cemvakfi.org
8
http://www.hacibektasvakfi.org
9
http://www.edrom.org.tr
10
http://www.hyd.org.tr
11
http://www.altinokta.org.tr
12
http://www.kaosgl.com
13
http://www.lambdaistanbul.org
14
http://www.tsd.org.tr
15
http://www.korlerfederasyonu.org.tr
16
http://www.tsk.org.tr
17
http://www.fev.org.tr
18
http://www.tarihvakfi.org.tr
19
http://www.uyd.org.tr
20
http://www.tohav.org
2
7
Türkiye’de sendikalar cinsiyet ayrımcılığı dışında kalan ayrımcılık temelleri üzerinde
çalışmamaktadır. Genel olarak sendikalar, ayrımcılık yasağı hakkında yeterli bilinç seviyesine
ulaşmamıştır ve bu alanla ilgili çalışma yürütmemektedir. Mevcut sendikalardan hiçbiri ayrımcılık
yasağı konulu politikalara ve etkinliklere ilgi göstermemektedir. Sendikalar, istihdam alanıyla sınırlı
olan yetkileri dışında yer alan konularda (izin ve üyelere yönelik hizmetler gibi konular) etkin olma
konusunda genel olarak isteksizdir. Türkiye’de önde gelen altı sendika konfederasyonu bulunmaktadır.
Bunlar; Türkiye Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonu21, Memur Sendikaları
Konfederasyonu22, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu23, Türkiye Devrimci İşçi
Sendikaları Konfederasyonu24, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu25 ve Hak İşçi
Sendikaları Konfederasyonu26’dur. Sendikalar arasındaki görev dağılımı sendikaların faal oldukları
sektörlere göre düzenlenmemiştir. Bazı sektörlerde (örneğin eğitim) birbiriyle rekabet içinde çalışan
sendikalar bulunmaktadır ve bu sendikalar da genellikle farklı konfederasyonlara üyedir.
Ayrımcılık yasağı konusu üzerine eğilen sendikalardan biri Eğitim ve Bilim Emekçileri
Sendikası’dır (Eğitim Sen). Bu sendika, kamu çalışanları alanında faaliyet gösteren Türkiye’deki en
büyük ikinci konfederasyon olan Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’na üyedir.
2.
STK’lar/sendikalar hangi ayrımcılık temeli/temelleri, kapsam ve sektör ile ilgili
çalışmaktadır (eğer belli bazı ayrımcılık temeli ya da sektörle ilgileniyorlarsa, örneğin
eğitim)?
Farklı ayrımcılık temelleri üzerinde çalışan STK’lar arasında çalışma alanları açısından bir dağılım söz
konusudur. Daha köklü olan insan hakları STK’ları, örneğin Uluslararası Af Örgütü-Türkiye, İnsan
Hakları Gündemi Derneği, İnsan Hakları Derneği, MAZLUMDER ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı,
ırk, etnisite, din, engellilik (zihinsel ve fiziksel), cinsiyet, yaş ve cinsel yönelim dahil olmak üzere
çeşitli ayrımcılık temelleri üzerinde çalışmaktadır.
Türkiye Sakatlar Derneği, Türkiye Körler Federasyonu, Fiziksel Engelliler Vakfı ve Altı Nokta Körler
Derneği gibi engelli örgütleri çoğunlukla engellilerin istihdamı ve kamu hizmetlerine erişimi
konusuyla ilgilenmektedir. Engellilerin hakları için çalışan bu STK’lar engellilere destek sunmakta ve
engellilerin hakları ve kamu hizmetlerine erişiminin tam anlamıyla gerçekleşebilmesinin güvence
altına alınması için çaba göstermektedir.
Türkiye’de, cinsel yönelim konusuna odaklanan başlıca iki STK vardır. Bunlar Kaos-GL ve
Lambdaistanbul’dur. Bu iki STK’nın merkezleri sırasıyla Ankara ve İstanbul’dadır ve bireylere hukuki
yardım sunmaktadır. LGBTT grubunun Türkiye’de damgalanma ve taciz girişimlerinin en fazla hedefi
olması durumu, cinsel yönelim temelli ayrımcılık konusunda insanların eyleme geçmesinde çekimser
davranmasına sebep olmaktadır.
Bir ayrımcılık temeli olarak yaş, Türkiye’de yeni bir kavram olarak ele alınmaktadır ve sivil toplum
tarafından tam anlamıyla kabul edilmiş bir ayrımcılık temeli değildir. Bu meseleyle ilgilenen çok fazla
sayıda STK bulunmamaktadır. Gençler veya yaşlılar için çalışan STK’lar ya da öğrenci örgütleri
ayrımcılık yasağı konusunu genellikle gündemlerine almamaktadır.
Belirli etnik ya da dini gruplara yönelik çalışan kuruluşlar arasında Kafkas Dernekleri Federasyonu,
CEM Vakfı, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı, EDROM, Romanlar Sosyal Kültür Dostluk ve
Dayanışma Derneği yer almaktadır.
Sendikalar ayrımcılık yasağını ilgilendiren konularla tam olarak ilgilenmemektedir.
21
http://www.kamusen.org.tr
http://www.memursen.org.tr
23
http://www.kesk.org.tr
24
http://www.disk.org.tr
25
http://www.turkis.org.tr
26
http://www.hakis.org.tr
22
8
3.
Ayrımcılık yasağı, STKlar/sendikaların temel çalışma alanı mı yoksa çalışmalarının
sadece küçük bir parçası mıdır? Bu kuruluşlar ayrımcılık yasağı üzerine çalışırlar mı?
Doğrudan AB Direktiflerinde ele alınan ayrımcılık temelleri üzerinde çalışan STK bulunmamaktadır.
Diğer yandan bir dizi STK geniş anlamıyla misyon ve vizyonunun bir parçası olarak ayrımcılık
konusuyla ilgilenmektedir. Belirli gruplarla ilgili meseleleri ele alan bazı STK’lar kendi bünyeleri
içinde ayrımcılık yasağını çalışmalarının bir bileşeni olarak ele almaktadır. Diğer STK’lar hedef
gruplarının hakları için kampanyalar yürüttüklerinde ayrımcılık konusunu da ele almaktadır.
Başlıca insan hakları STK’larının ayrımcılık yasağı konusuyla ilgili çeşitli programları bulunmaktadır.
Ayrımcılık yasağı, Uluslararası Af Örgütü-Türkiye, İnsan Hakları Derneği, MAZLUMDER ve
Helsinki Yurttaşlar Derneği-Türkiye gibi kuruluşların başlıca çalışma alanları içinde yer almaktadır.
Altı Nokta Körler Derneği, Türkiye Körler Federasyonu, Türkiye Sakatlar Konfederasyonu, Türkiye
Sakatlar Derneği, Kaos-GL ve Lambdaistanbul ayrımcılık yasağı konusunu çalışmalarının kapsamına
almıştır. İnsan hakları alanında yeni bir kuruluş olan İnsan Hakları Gündemi Derneği ayrımcılık yasağı
üzerinde gelecekte daha çok çalışmayı amaçlamaktadır. Dernek ayrımcılık yasağı ile ilgili uluslararası
standartları derleyen bir yayın çıkarmıştır.
Sendikalar ayrımcılık yasağına yönelik bilinç yükseltmeyi hedefleyen veya ayrımcı uygulamaları ele
alan proje ya da etkinlikler düzenlememektedir. Daha önce tüzüğünde ana dilde eğitim hakkına yer
veren Eğitim Sen, Yargıtay tarafından verilen kapatma kararı sonucunda kapatılmamak için tüzüğünde
yer alan anadilde eğitim hakkına dair ifadeyi tüzüğünden çıkarmak zorunda kalmıştır.
4.
STK’lar/sendikalar ulusal düzeyde tescilli midir? Bir STK/sendikanın tescil olması kolay
mı yoksa problemli midir?
Tüm STKlar/sendikalar tescil edilmiş durumdadır. Türkiye’de STK’lar için iki tüzel kişilik şekli
mevcuttur. Bunlar dernek ve vakıftır. Bir derneğin kurulması çok külfetli değildir. 5253 sayılı
Dernekler Kanunu’na göre bir dernek ve şubelerini kurmak için en az yedi kişi gerekmektedir. Dernek
kurma hakkı kamu kurumlarından izin almaksızın herkes tarafından kullanılabilmektedir. Uluslararası
STK’ların Türkiye’de şube açmak için Dışişleri Bakanlığı’nın görüşü gerekmektedir. Daha sonra
İçişleri Bakanlığı izin vermektedir (Dernekler Kanunu 5.Madde). Ulusal ölçekte çalışan STK’lar
herhangi bir kamu kurumunun iznini almaksızın diğer ülkelerde faaliyet yürütebilmektedir. Tüzel
kişiliği olmayan platformlar kanun tarafından tanınmaktadır (Dernekler Kanunu 25. Madde).
Sendikalar, dernekler ve vakıflar platform kurabilir. Dernekler İçişleri Bakanlığı’na bağlı Dernekler
Dairesi Başkanlığı ve Dernekler İl Müdürlüklerinin gözetimindedir. Sendikalar ise 2821 sayılı
Sendikalar Kanunu kapsamında kurulmaktadır. Tüm sendikalar önceden izin alınmaksızın tescil edilir.
Hukuka aykırı bir durumun saptanması durumunda resmi makamlarca sendikanın kapatılması için
mahkemeye dava açılması gerekmektedir.
Vakıflar kamu kurumlarının izni olmaksızın tescil edilebilirler. Vakıfların kurulmasında—
derneklerden farklı olarak—üyeler değil malvarlığı önemlidir. Kurucular tarafından seçilen mütevelli
heyeti vakfın yönetiminden sorumludur. Vakıflar, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün gözetiminde
çalışmaktadır. Mevcut kanun, yabancı vakıfların Türkiye’deki temsilciliklerinin kayıt edilmesine
yönelik bir hüküm içermemektedir. Bu sebepten dolayı bu kuruluşların Türkiye’de temsilcilik açmaları
çok güçtür. Türkiye’de vakıflar yurtdışından fon kaynaklarına erişmede sorunlar yaşamaktadır ve
erişim Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün iznine tabidir. 27 Şubat 2008’de “Vakıflar Kanunu” başlıklı
yeni bir kanun yürürlüğe girmiş ve vakıfların yurtdışından fon almaları kolaylaştırılmıştır.
9
5.
STKlar/sendikaların genel olarak büyüklüğü nedir? (Lütfen önde gelen sendikaların üye
rakamlarını belirtin)
Sendikaların üye sayısı ve işkollarıyla ilgili bilgiler şeffaftır. Bu bilgiler Resmi Gazete vasıtasıyla
periyodik olarak duyurulmaktadır. Hem kamu sektöründe hem de özel sektörde örgütlenen sendikalar
yaklaşık olarak üç milyon özel sektör çalışanı ve dokuz yüz bin kamu çalışanını temsil etmektedir.
STK’ların ise küçük örgütlerden büyük örgütlere yüz binden fazla üyesi bulunmaktadır. En büyük
kuruluşlar ise ülke çapında engelliler için çalışan STK’lardır.
STK’ların genel durumuna bakılacak olursa, ayrımcılıkla mücadele için çalışan STK’lar görece daha
küçüktür. Uluslararası Af Örgütü-Türkiye’nin sekiz farklı ilde çalışan grupları ve 1000 aktif üyesi
vardır. Kafkas Dernekleri Federasyonu’na üye olan Türkiye’nin faklı bölgelerinde çalışan 50’den fazla
dernek bulunmaktadır. Helsinki Yurttaşlar Derneği-Türkiye ve İnsan Hakları Gündemi Derneği sınırlı
sayıda üyesi olan görece daha küçük kuruluşlardır. İnsan Hakları Derneği’nin Türkiye çapında 34
şubesi ve 14.000 üyesi vardır. Kaos-GL ve Lambdaistanbul’un Ankara ve İstanbul’da 80 kişiden
oluşan faal bir grubu vardır. MAZLUMDER’in ülke çapında 5.000 üyesi ve büyük şehirlerde 17
şubesi/ofisi bulunmaktadır. Altı Nokta Körler Derneği 48 şehirde örgütlenmiştir ve 10.000 üyesi
bulunmaktadır. Türkiye Sakatlar Derneği’nin 67 şehirde bürosu ve 100.000’den fazla kayıtlı üyesi
vardır. Türkiye Sakatlar Konfederasyonu27 Türkiye’deki engelli derneklerinin büyük bir bölümünün
üye olduğu bir konfederasyondur. Türkiye Körler Federasyonu’nun 54 ilde şubesi ve 12.000 üyesi
vardır. Diğer STK’ların üye sayısı çok yüksek değildir. Bu STK’lar için çalışan aktivistlerin sayısı da
hayli düşüktür.
6.
STKlar/sendikalar daha geniş ulusal ağların bir parçası mıdır yoksa sadece kendi
bünyelerinde mi çalışmalar yürütür?
Ayrımcılık yasağı da dahil olmak üzere Türkiye’de bir çok alanda kurumsallaşmış ağlar
bulunmamaktadır. Geçmişte bazı STK’lar arasında ağ oluşturma çabaları olmuştur. Son zamanlarda
oluşturulan iki ağ girişimi kayda değer niteliktedir. AB fonları vasıtasıyla Sivil Toplum Geliştirme
Merkezi (STGM)28 adlı bir örgüt kurulmuştur. Bu kuruluş diğer alanların yanında insan hakları ve
ayrımcılık yasağı konusunda da çalışmaktadır. STGM Türkiye’de STK’ların kapasitesinin gelişimini
ve ağların oluşturulmasını hedeflemektedir. Diğer ağ, insan hakları alanında kurulmuştur. Adı İnsan
Hakları Ortak Platformu (İHOP) 29 olan bu ağ girişimi Helsinki Yurttaşlar Derneği-Türkiye, İnsan
Hakları Derneği, MAZLUMDER ve Uluslararası Af Örgütü-Türkiye’den oluşan bağımsız bir
platformdur. İHOP, Türkiye’de insan hakları, özgürlükler ve demokrasinin gelişimi alanlarında
çalışmalar yürüten bağımsız bir organdır. Platformun çalışma şeklinin üyelerinin etkinlikleri ve
çabalarının güçlendirilmesi ve tamamlayıcılığa dayanan bir doğası vardır. Platformun ilgilendiği
çalışma sahalarından biri ayrımcılık yasağıdır.
Tüm STK’ları bünyesinde toplayan bir ağ mevcut değildir. Türkiye’de STK’lar çoğunlukla işbirliğine
girmeden çalışma yürütmektedir. Bu kuruluşlar tarafından bazen ve bazı konularda koalisyonlar
kurulmuştur, örneğin 1999-2003 yılları arasında mültecilerle ilgili bir grup aktif olarak çalışma
yürütmüştür. Sendikalara gelince, başlıca konfederasyonlar çalışma hayatı ilgili konularda “Emek
Platformu” adı altında birbirleriyle yakın ilişki içinde çalışmaktadırlar. Bunun ötesinde, sendikaların
büyük şehirlerde bulunan şubelerinin hemen hemen hepsi tarafından platformlar kurulmuştur.
27
http://www.tsk.org.tr
http://www.stgm.org.tr
29
http://www.ihop.org.tr
28
10
7.
STK’lar/sendikalar başkentte mi kurulmuştur yoksa ülke geneline mi dağılmıştır?
Ayrımcılık üzerine çalışan STK’lar genel olarak İstanbul, Ankara veya İzmir gibi büyük şehirlerde
kurulmuştur. Bununla beraber bu STK’lar ulusal veya yerel ölçekte faaliyetler geliştirmekte ve
ayrımcılıkla mücadelede ülkenin diğer bölgelerinden STK’larla işbirliği içine girmektedirler. Ulusal
politikalarda etkili olma amacı güden STK’lar Ankara’da varlık göstermektedir. Başka örgütlerin,
diğer illerde şubeleri olmakla birlikte merkezleri İstanbul veya Ankara’dadır. Sendikaların merkezleri
çoğunlukla Ankara ve İstanbul’dadır fakat ülke çapında şubeleri ve bölgesel büroları bulunmaktadır.
8.
Başkentte ve diğer şehirlerde kurulmuş olan STKlar/sendikalar aynı türde çalışmalar mı
yapar?
STK’lar ve sendikalar fiziksel konumları ne olursa olsun genel olarak aynı türde çalışmalar
yürütmektedir. Bölgesel olarak kurulmuş STK’lar veya sendikalar genel olarak kendi bölgelerinde
geçerli olan konularla ilgilenmektedir ve bu konuda çözüm üretebilecek yerel ve bölgesel toplumu ve
ilgili kamu otoritelerini etkilemeye çalışırlar. Yerel STK’lar ve sendikalar ayrımcılık konusuna çok
fazla eğilmeseler de ayrımcılık mağdurlarıyla ilgilenmekte ve onlara bilgi ve yardım desteği
sunmaktadırlar.
Ankara ve İstanbul’daki STK’lar ve sendikalar diğer çalışmaların yanında lobi çalışmaları,
savunuculuk, ulusal veya uluslararası STK’larla, ulusal ve hükümetlerarası kurumlarla ve medya
kuruluşları ile irtibat kurmak gibi çalışmalar da yürütmektedirler. Ankara ve İstanbul dışında kalan
STK’lar çoğunlukla bu tür girişimlerde bulunmamaktadır.
9.
STKlar/sendikaların ulusal düzeyde siyasi ve toplumsal ağırlığı nedir? (Kamuoyuna,
sivil topluma, şirketlere/işverenlere, hükümete karşı)
Türkiye’deki merkezileşmiş hükümet yapısından dolayı STK’lar hükümeti, bir politika ve yaklaşımı
benimsemeye veya yasal değişiklik yapmaya çoğunlukla teşvik edememektedir. Bunun bir sebebi
ayrımcılığın toplumun geneli ve devlet tarafından “hassas” bir mesele olarak algılanmasıdır. Diğer bir
unsur ayrımcılık yasağı, eşcinsellik ve etnik veya dini azınlıkların hakları konularına eğilen STK’ların
toplumun gözünde yeterli bir güvenilirlik seviyesine ulaşmamış olmasıdır. Bu tür kuruluşlar AB veya
ilgili diğer kurumlar tarafından mali olarak desteklenen projeler yürüttükleri zaman sıklıkla “vatan
haini” veya “emperyalizmin işbirlikçileri” olarak damgalanmaktadırlar. Bunun sonucu olarak bu
kuruluşlar insan hakları ve özel olarak ayrımcılık yasağı konularında toplumun görüşünü etkileme
şansına çoğunlukla erişememektedir. STK’ların veya sendikaların ayrımcılık yasağı konulu faaliyetleri
medya ve toplum için çok da çekici olmamaktadır. Diğer yandan kadın STK’larının karar vericiler
üzerinde daha fazla etkisi bulunmaktadır ve daha görünür bir konumdadırlar.
Sendikalar greve gitmeye karar verdiklerinde—grev hakkı Türkiye’de çok sınırlı alanda mümkün ve
uygulanması oldukça zor olsa da—sendikaların, karar vericiler, işverenler ve toplumun geneli üzerinde
etkisi daha yoğundur. Bu durum, sendikaların üye sayısının yüksek olmasıyla da bağlantılıdır.
10.
a.
Bu alanda çalışan STKlar/sendikalar kendi aralarında işbirliği yapıyorlar mı? (STK’lar
diğer STK’larla, sendikalar diğer sendikalarla ve STK’lar sendikalarla)
Hangi amaç(lar)la? (örneğin uzmanlık desteği, vaka çalışmaları veya kampanyalarda
işbirliği, ortaklaşa etkinlikler)
Yukarıda da belirtildiği gibi Türkiye’de ulusal nitelikli iki işbirliği ağı bulunmaktadır. Fakat bu
işbirliği sadece belli STK’larla sınırlıdır.
11
Ortak faaliyetler ekseriyetle geçicidir ve etkinlik temellidir. İşbirliği şekilleri şunlar olabilir: vaka
çalışmasında işbirliği, ortak kampanyalar (örneğin, İnsan Hakları Derneği, Uluslararası Af ÖrgütüTürkiye, MAZLUMDER ve yukarıdaki listede yer alan diğer birkaç STK’nın da katılımıyla yürütülen
işkence yasağı kampanyası), etkinlik organizasyonu (özellikle 10 Aralık-insan hakları gününde veya 8
Mart-dünya kadınlar gününde vs. düzenlenen ortak etkinlikler gibi), AB tarafından mali olarak
desteklenen projeleri ortaklaşa yürütme (örneğin işkencenin engellenmesi projesi), kamu bilincini
artırmaya yönelik kampanyalarda işbirliği vs. Aynı sahada çalışan STK’lar ve sendikalar çoğunlukla
yerel veya merkezi düzeydeki kamu kurumlarına dilekçe yollayarak etkileşim içine girmektedirler.
STK’lar raporların—özellikle uluslararası insan hakları mekanizmalarına sunulacak “gölge
raporlar”ın—hazırlanmasında işbirliğine girmektedirler (örneğin kadın hakları STK’larının Ocak
2005’te Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi’ne ortaklaşa
sunduğu gölge rapor30).
Sendikalar arası işbirliği çoğunlukla hükümet ve özel şirketlerle yapılan ücret müzakereleri esnasında
ve istihdama yönelik diğer konularda gerçekleşmektedir.
b.
Belirli ayrımcılık temelleri üzerinde işbirliği daha mı yoğundur? Eğer böyleyse bunlar
hangi ayrımcılık temelleridir?
STK’lar, geleneksel olarak hitap ettikleri “toplulukları” etkileyen belirli konular üzerinde (örneğin
engellilik) çalışırken işbirliğine gitmektedir. Direktifler kapsamındaki ayrımcılık alanlarında
yardımlaşma/işbirliği uygulaması çok küçük örnekler dışında sergilenmemiştir. Romanları ilgilendiren
konularda işbirliği belli bir seviyeye kadar gözlemlenmektedir fakat Roman STK’ları arasında yaşanan
sorunlar bu örgütlerin kendi aralarında girebileceği etkin işbirliğine engel olmaktadır. Kadın
STK’larının cinsiyet ayrımcılığıyla ilgili çalışmalarda kendi aralarında sergilediği işbirliği hayli
gelişmiştir. Bu örgütlerin sunduğu en önemli işbirliği örneği yeni Ceza Kanunu’nun hazırlanma
sürecinde (2003-2004) ve Ceza Kanunu’nda kadına yönelik ayrımcılığın önlenmesi için oluşturulan
koalisyon olmuştur.
Her ne kadar sendikalar arasında işbirliği düzeyi yüksek olsa da ayrımcılık yasağıyla ilgili işbirliği
cinsiyet ayrımcılığı ile sınırlıdır. Diğer ayrımcılık temelleri çalışma kapsamı dışında bırakılmaktadır.
11.
a.
STK’lar mali olarak nasıl destekleniyorlar?
Devlet tarafından finanse ediliyorlar mı?
Türkiye’de engelliler için çalışanlar STK’lar dışındaki STK’ların büyük bir bölümü devletten
doğrudan destek almamaktadır. STK’ların bazı etkinlikleri devlet tarafından sübvanse edilmektedir,
örneğin toplantı salonlarının ödeme yapılmaksızın ayarlanması vs. Diğer STK’ların devlet
finansmanına dair net bir politikası bulunmamaktadır. Diğer yandan mevcut devlet geleneği taraflar
arasında bu tür bir yardımlaşmaya gidilmesine izin vermemektedir. Ayrımcılık yasağı ile ilgilenen
STK’lar genellikle devlet finansmanını bağımsızlıklarını ve etkinliklerinde devlete karşı sergiledikleri
eleştirel dili tehlikeye atacak bir unsur olarak algılamaktadırlar. STK’lar çeşitli AB hibe programları,
Birleşmiş Milletler, yabancı ülke elçilikleri veya yurtdışı kaynaklı hibeler ve fonlar aracılığıyla kaynak
sağlayabilmektedir. Bu şekilde fon kaynaklarına erişme yöntemi, yabancı fonları devletin bütünlüğüne
saldırı girişimi şeklinde algılayan bazı siyasi partiler ve milliyetçi STK’lar tarafından eleştirilmektedir.
b.
Kamu tarafından mali destek almanın koşulları nedir?
Devletin kamu fonlarının STK’lara nasıl tahsis edileceğine dair net bir politikası bulunmamaktadır.
Devlet fonlarına başvururken geçerli olacak tahsis koşulları ise henüz belirlenmemiştir. Yukarı da
belirtildiği gibi ayrımcılıkla mücadele alanına yönelik çalışmalar için hâlihazırda sadece uluslararası
hibeler mevcuttur.
30
Rapor ve STK listesi için bakınız: http://www.kadinininsanhaklari.org/files/2005TCKKadinPlatformu.pdf
12
c.
STK’lar özel fonlara başvurabiliyor/ erişebiliyor mu?
Türkiye’de STK’lar genellikle üyelerinden aldıkları kayıt ücreti ve aidatlarla finansmanlarını
sağlamaktadır. STK’lar AB aracılığıyla veya ilgili fon kaynaklarıyla özel fonlara başvurabilmekte ve
bu fon kaynaklarından faydalanabilmektedir. Diğer yandan, Türkiye’deki özel kuruluşlar çoğunlukla
sosyal yardım projelerine veya eğitim alanına yönelik fon sağlamaktadır. Bu kurumlar insan hakları
projeleri ve özel olarak ayrımcılık yasağı ile ilgilenme konusunda isteksizdir.
d.
Fon sağlayan özel kuruluşlar herhangi bir koşul veya kısıtlama getirmekte midir?
AB hibe programları, BM Kalkınma Programı veya yabancı donör kuruluşlar gibi yurtdışı fon
kaynakları belli koşullar aramaktadır. Özel kuruluşlar tarafından öne sürülen koşullar değişiklik
göstermektedir. Henüz desteklenmemiş projelere destek verilmesi, marjinal belli grupların yararlanıcı
olması, projenin sosyal dönüşüme katkı sağlaması gibi koşullar öne sürülebilmektedir. AB veya
yurtdışı donör kuruluşların desteklediği projeler için—en küçük miktardaki hibeler için bile—hibe
programına başvuru yöntemi ve projenin yürütülmesi oldukça zahmetli ve bürokratiktir. Ulusal
ölçekteki özel fon kaynaklarının yetersizliğinden dolayı başvurular için geçerli koşullar net değildir.
12.
a.
Sendikalar nasıl finanse ediliyor?
Devlet tarafından finanse ediliyorlar mı?(Sendikalar daha genel anlamda devlet
kaynaklarından faydalanıyor mu?)
Sendikalar ne merkezi ne de yerel düzeyde devletten kaynak almaktadır. Sendikalar Türkiye’de sıkı
kurallara bağlı olarak çalışan gönüllü kuruluşlardır ve tamamen üye aidatlarıyla finanse
edilmektedirler.
b.
Bir siyasi parti tarafından mı finanse ediliyorlar mı? Evet ise, kaynak sağlayan partinin
görüşlerine uymak ve bu görüşlere saygı duymak zorundalar mı?
Türkiye’de sendikalar herhangi bir parti tarafından mali olarak desteklenmemektedir. Sendikalar,
siyasi görüşleriyle bağlantılı olarak kimi siyasi partilerle yakın ilişki içinde olabilmektedir.
c.
Sadece üye aidatlarıyla mı işlevlerini sürdürüyorlar yoksa aidatlar sadece ek bir kaynak mı?
Sendikalar sadece üye aidatlarıyla işlevlerini sürdürmektedir.
d.
Sendikalar özel fonlardan faydalanıyor mu ve/veya Avrupa kurumlarından veya
uluslararası kuruluşlar tarafından mali olarak desteklenen projelerde yer alıyor mu?
Sendikalar projelerini yürütmek üzere özel fon kaynaklarına başvurabilmektedir. Aynı zamanda
Avrupa kurumları veya uluslararası kuruluşlar tarafından mali olarak desteklenen projelere de katılım
sağlayabilmektedirler.
13.
Kaynak yetersizliği STKlar/sendikaların büyüklüğünü belirleyen veya etkinliklerinin
kapsamını sınırlayan önemli bir unsur mudur?
STK’ların yaşadığı en önemli sorun kaynak yetersizliğidir. Bu sorun genel olarak sivil toplumun, özel
olarak da ayrımcılık yasağı alanında çalışan STK’lar için büyük bir kaygı konusudur. Zaman ve çaba
çoğunlukla kaynakla ilgili meseleler için harcanmaktadır ve bu da bir STK’nın temel ve zorunlu
etkinliklerinin yanında başka konulara vakit harcanmasına sebep olmaktadır. Ek olarak, fon
kaynaklarının çoğu yürütülen proje esnasında ve sadece o proje için kullanılabilmekte, bunun
sonucunda faaliyetlerin devamlılığında sorunlar yaşanmakta, STK çalışanlarında ve uzmanlıkta
kayıplar yaşanmaktadır. STK’ların büyük bir bölümünün kapasite gelişimine yönelik eğitimlere
katılarak, projeler geliştirme, yönetme ve kaynak geliştirme faaliyetleri yürütebilir hale gelmektedirler.
13
Sendikaların kaynakları ise STK’lardan çok daha geniştir, bu sebepten mevcut fon kaynakları
sendikaların faaliyetlerinin kapsamını ya da boyutunu sınırlayan unsurlar olarak ortaya çıkmamaktadır.
14.
STKlar/sendikalar farklı ülkelerdeki benzer STKlar/sendikalarla birlikte çalışıyorlar mı
(veya iletişim içinde mi)?
a. Komşu ülkelerle?
b. Yeni AB Üye Devletleriyle?
c. Diğerleriyle?
Uluslararası işbirliğine yönelik olarak; Helsinki Yurttaşlar Derneği-Türkiye’nin Kafkasya bölgesindeki
Helsinki Yurttaşlar kuruluşlarıyla bağlantısı vardır. Altı Nokta Körler Derneği, Türkiye Körler
Federasyonu, Türkiye Sakatlar Derneği ve Türkiye Sakatlar Konfederasyonu’nun da komşu
ülkelerdeki benzeri derneklerle bağlantısı bulunmaktadır. Roman STK’larına gelince; bu kuruluşların
Balkanlar’daki Roman STK’larıyla iletişimi ve işbirliği mevcuttur. Cinsel yönelim temelinde
ayrımcılık yasağı konusunda çalışan STK’ların da uluslararası STK’larla ilişkisi bulunmaktadır. Diğer
STK’ların komşu ülkelerdeki benzeri kuruluşlarla birlikte çalışma deneyimi bulunmamaktadır.
STK’ların yeni AB Üye Devletlerdeki STK’larla henüz bir bağlantısı olmamıştır. Sivil Toplum
Geliştirme Projesi (STGP) girişimiyle iki ülke arasında barış ve diyaloğun geliştirilmesi bağlamında
Yunanistan’daki STK’larla birlikte toplantılar düzenlenmiştir. Roman STK’larının Orta ve Güney
Doğu Avrupa’daki Roman STK’larıyla ilişkileri bulunmaktadır. Yukarıda bahsi geçen STK’lar Fransa,
Britanya, Hollanda, İsveç, Almanya, A.B.D.’deki STK’lar ve uluslararası STK’ların bazılarıyla
birlikte çalışmışlardır.
Helsinki Yurttaşlar Derneği-Türkiye, A.B.D. merkezli İşkence Mağdurları Merkezi (The Center for
Victims of Torture, CVT) adlı kuruluşla Ankara’da “İnsan Haklarında Yeni Taktikler” başlıklı geniş
katılımlı bir sempozyum düzenlemiş, bu toplantıya 600’den fazla uluslararası katılımcı gelmiştir.
Derneğin birçok Avrupalı STK ile bağlantısı ve ortak çalışması söz konusudur. Uluslararası Af
Örgütü-Türkiye, Hollanda, Norveç, İsviçre ve Britanya’daki Uluslararası Af Örgütü şubeleriyle kadına
yönelik şiddet ve insan hakları eğitimi üzerine ortaklaşa projeler yürütmektedir.
İnsan Hakları Derneği Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu’nun (La Fédération Internationale des
Droits de l'Homme, FIDH) üyesidir. Lambdaistanbul, Uluslararası Lezbiyen ve Gey Derneği’nin
(International Lesbian and Gay Association, ILGA) düzenlediği toplantı ve sayısız yerel ve
uluslararası projeye katılmıştır. Kaos-GL, ILGA ile işbirliği içindedir. Altı Nokta Körler Derneği’nın
Avrupa Körler Birliği (European Blind Union) ve Dünya Körler Birliği (World Blind Union) ile
bağlantıları bulunmaktadır. Türkiye Körler Federasyonu, Türkiye Sakatlar Derneği ve Türkiye
Sakatlar Konfederasyonu bu alandaki uluslararası örgütlerin üyesidir.
Sendikalar, Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’nun (International Trade Union Confederation,
ITUC) ve diğer uluslararası konfederasyonların üyesidir. Türkiye’deki sendikaların ayrıca diğer
ülkelerdeki sendikalarla yakın ilişkisi bulunmaktadır.
15.
STK’lar/sendikalar uluslararası düzeyde çalışıyorlar mı (kampanyalar, vaka çalışması
vs. temelinde)?
Uluslararası Af Örgütü-Türkiye, Uluslararası Af Örgütü’nün yürüttüğü uluslararası kampanyalarda yer
almaktadır. Örgüt, yabancılara ve Romanlara karşı ayrımcılıkla ilgili kampanyayı Avrupa’da Nisan
2005’de başlatmıştır. Helsinki Yurttaşlar Derneği-Türkiye bazı Kafkasya ülkelerindeki demokrasiye
destek faaliyetlerine katılmış, ayrıca Ermeni ve Türk etnik kökenli gençlere yönelik küçük çaplı
toplantılar düzenlemiştir. Sendikalar çoğunlukla uluslararası düzeyde çalışmamakta, Avrupa çapında
veya uluslararası düzeyde yürütülen bazı kampanyaların bildirilerine destek olmaktadır.
14
16.
STK’lar/sendikalar İngilizce dilinde çalışma yürütebiliyor mu?
Yabancı dil eğitimi ve bilgisinin yeterli düzeyde olmayışından dolayı sadece belli sayıda STK belli bir
İngilizce düzeyi gerektiren projelere dâhil olabilmekte ve İngilizceyi gündelik olarak
kullanabilmektedir. Sadece Uluslararası Af Örgütü-Türkiye, İnsan Hakları Derneği ve Helsinki
Yurttaşlar Derneği-Türkiye İngilizce kullanarak çalışmalar yapmıştır. Roman STK’ları yeterli
seviyede İngilizce bilgisine sahip değildir ve bu durum da bu kuruluşların uluslararası işbirliği ve hibe
programlarının dışında kalmalarına sebep olmaktadır.
Sendikaların bazıları kurmuş oldukları uluslararası
çalışabilmektedir, fakat çoğu bu kapasiteye sahip değildir.
17.
ilişkilerden
dolayı
İngilizce
dilinde
Sendikaların siyasi partilerle bağlantısı olduğu durumlarda (bu durumun geçerli olduğu
ülkelerde) siyasi partilerin sendikayla ilgili olması ya da olmaması sendikanın ayrımcılık
yasağı konusunda çalışabilme becerisini etkiliyor mu?
Yukarıda da belirtildiği gibi sendikalarla siyasi partiler arasında bir bağ bulunmamaktadır ve bu
yüzden bu durum geçerli değildir.
18.
Bir sendikanın merkezi, ayrımcılık yasağı üzerine çalışmadığı durumda dahi bu
sendikanın bölgesel temsilcilikleri bu alanda çalışma yürütebiliyor mu?
Sendikalar, merkezlerine ve bölgesel temsilciliklerine bağlı olmalarına karşın oldukça bağımsız
davranabilmektedir ve ayrımcılık yasağı temasını dâhil ettikleri herhangi bir proje üzerinde
çalışabilirler. Diğer yandan, sendika konfederasyonlarının ayrımcılık yasağı ile alakalı çalışmalar
yapma eğilimleri oldukça düşüktür. Bu durum cinsiyet ayrımcılığı konusu için belli bir düzeye kadar
geçerli değildir. Sendikaların bölgesel temsilcilikleri de bu tür çalışmalar yapmakta çekinceli
davranmaktadır.
II.
STKlar/sendikaların ayrımcılıkla mücadele alanındaki uzmanlığı
19.
STK’lar/sendikalar bu alanda ne tür çalışmalar yapıyorlar?
STK’lar ayrımcılıkla mücadele konusunda çalışma yürütürken bir dizi yöntem kullanmaktadır.
Bunlardan bazıları şöyledir:
•
•
•
•
•
•
•
•
İhlalin gerçekleştiği yerde inceleme yapmak, araştırma yürütmek ve konuyla ilgili olarak
kamuoyuna görüş sunmak
Şikayet/başvurular almak, gözlem ve izleme raporları hazırlamak ve ayrımcı/ırkçı eylem veya
suçları afişe etmek
Toplumun genelinin bilincini artırmak üzere yanlış uygulamaları gözler önüne seren ihlal
raporlarını yaygınlaştırmak
Lobi çalışmaları ve insan hakları, hukuk, demokrasi, özgürlükler ve ayrımcılık yasağı ile ilgili
konferans, seminer, eğitim semineri, panel, atölye çalışması, yuvarlak masa toplantısı
düzenleyerek bilinç düzeyini yükseltmek
İnsan hakları ihlali veya ayrımcı muameleye maruz kalan mağdurlara hukuki, tıbbi, maddi
veya psikolojik danışmanlık sunmak
Çatışmaların medeni yaklaşımlarla çözülmesi, hukukun üstünlüğü ve yurttaş katılımı gibi
kavramlara odaklanarak azınlık hakları ve çok-kültürlülük konuları üzerinde çalışmak
Konuyla ilgili işitsel, görsel ve yazılı materyal hazırlamak
Kültürel mirası ve kültürel çeşitliliği koruma altına almayı amaçlayan (örneğin Süryaniler
veya Romanlarla ilgili) etkinliklerle çok kültürlülüğü öne çıkarmak
15
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Mağdur olma potansiyeli bulunan grupların (örneğin engelliler, Romanlar veya sığınmacılar)
yaşam standartlarını geliştirmeyi amaçlayan etkinlikler yürütmek
Sığınmacılar, mülteciler ve ülke içinde yerinden edilmiş kişilere yönelik sosyal hizmetler ve
kültürel oryantasyon programları sunmak
Mağdur olma potansiyeli taşıyan grupların sanatsal becerilerini desteklemek ve bunları
geliştirmek
İfade özgürlüğü, din, inanç ve düşünce özgürlüğüne yönelik kampanyalar yürütmek
Din görevlilerine insan hakları ve ayrımcılık yasağı konularında eğitim programları sunmak
Türkiye’de yaşayan azınlıklara, azınlık haklarına ve azınlık vakıflarına yönelik toplumun
bilinç seviyesini artırmayı amaçlayan etkinlikler düzenlemek
Kentsel yenileme projeleri nedeniyle evlerini terk etmek zorunda bırakılan, zorunlu tahliye
mağduru Roman ailelere veya ülke içinde yerinden edilen Kürt-Alevi ailelere destek sunmak;
mağdurları yönlendirici rehber kitaplar hazırlamak
Avukatlara ayrımcı muamele/şiddet davalarıyla ilgili eğitim programları sunmak
Engelli ailelerine destek ve eğitim sunmak
İnsan hakları normlarına ve çeşitliliğe saygılı okul ders kitapları üretilmesine yönelik
tavsiyeler geliştirmek
İnsan hakları ile ilgili önemli günlerde gösteri, yürüyüş veya festival düzenlemek
Bazı STK’lar insan hakları ihlali mağdurlarına davalarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi
uluslararası mekanizmalara taşımalarında destek olmaktadır. Bazı STK’lar ise günlük siyasi
meselelerle ilgilenmemeyi tercih etmektedirler. Bunun yanında toplumsal barış, dayanışma, gençlerin
liderliği temaları üzerine etkileşimli toplantılar düzenleyen bir dizi gençlik örgütü vardır. Gençlik
kuruluşları bu toplantılarda kimi zaman ayrımcılık ve kültürel çeşitlilik temalarına da değinmektedir.
Bunun yanı sıra, çok-kültürlülük konusuna odaklanan kar amacı gütmeyen çeşitli alternatif medya
portalları bulunmaktadır. Bu girişimler tarafından insan hakları ihlalleri, ayrımcılığa dayalı eylemler
ve şiddet olaylarını aktaran raporlar hazırlanmaktadır. Deneyimli STK’ların daha düşük kapasiteye
sahip STK’lara (örneğin yerel düzeyde çalışan Roman hakları STK’larına) savunuculuk konusunda
kapasitelerini geliştirmek üzere destek verdiği de görülmektedir. Bir dizi STK da kültürel ve sosyal
haklarla ilgili yasal reformlar üzerine yoğunlaşmaktadır. Örneğin bölgesel veya azınlık dillerine
yönelik yasağın kaldırılması veya engellilere sağlanacak sosyal hizmetlerle ilgili. LGBTT STK’ları
kampanya ve toplantılar düzenleyerek veya İnterneti kullanarak toplumu kendi sorunlarından haberdar
etmeye çalışmaktadır. Engelli hakları alanında çalışan kimi STK’lar da engellilere yönelik hizmetlerin
iyileştirilmesi için siyasi partileri ve milletvekillerini hedefleyen lobi çalışmaları yapmaktadır. Bazı
STK’lar ise özel olarak kadınların başörtüsü takma hakkı ve azınlık hakları üzerine eğilmektedir.
LGBTT örgütlerinin bazıları ise eşcinsellik, transseksüellik, cinsiyet, seks, hukuki sorunlar, askerlik
vs. konularında sorular ve sorunlara yanıt vermeye yönelik bir telefon hattı kurmuştur.
Sendikaların ayrımcılıkla ilgili meselelere çok fazla yoğunlaşmadığı söylenebilir. Fakat yukarıda da
belirtildiği gibi Eğitim Sen’in ana dilde eğitimle ilgili bir çabası olmuştur.
20.
STK’lar/sendikalar şikayet başvurusu kabul ediyorlar mı?
Bir dizi insan hakları STK’sı insan hakları ihlalleri konusunda şikayet başvurusu kabul etmektedir.
Kabul ettikleri vakalardan bazıları ayrımcı muamelelerle ilgilidir. Şikayetler çoğunlukla anadil hakkı,
etnik, ırksal veya dini ayrımcılıkla ilgilidir. LGBTT STK’ları ise şiddet de içeren ayrımcı
muamelelerle ilgili şikayet başvurularını kabul etmektedir. Engelliler tarafından kurulan STK’lar da
kendi üyelerinden şikayet başvurusu almaktadır. Ancak kaynak yetersizliği ve çalışan sayısının azlığı
yüzünden şikayet başvurularının kabulü oldukça sınırlıdır ve iyi takip edilememektedir.
Ayrımcılıkla ilgili meselelere eğilebilmek için sendikaların büyük bir bölümünün mali ve insan
kaynakları kapasitesi yeterli düzeydedir, fakat yukarıda da anlatıldığı gibi uzmanlık düzeyinin yetersiz
oluşu ve bu konudaki isteksizlik sendikaların ayrımcılıkla mücadele çabalarının önünde durmaktadır.
16
21.
STKlar/sendikalar hitap ettikleri topluluğun sorunları üzerine eğiliyorlar mı?
STK’lar genellikle hitap ettikleri grupların sorunlarına eğilmektedir ve bu gruplar için çalışmaktadır.
Özellikle etnik, dini toplulukların, azınlıkların, engellilerin ve LGBTT’lerin oluşturduğu STK’lar ait
oldukları topluluklar için çalışma yürütmektedir. STK’lar kimi zaman, insan hakları aktivistlerinin
mağdur edilmesi gibi durumlarda dayanışma ruhu içinde birlikte hareket etmektedir. Daha geniş bir
çerçevede insan hakları ile ilgilenen STK’lar ise ayrımcılığa uğrayan herhangi bir kesime yönelik
çalışmalar yapmaktadır.
Sendikalar çoğu zaman istihdamla, özel olarak da sendikal ayrımcılıkla ile ilgili sorunlar üzerine
harekete geçmektedir. Sendikalar ekseriyetle tüm çalışanların değil kendi üyelerinin problemleriyle
ilgilenmektedir. Bu tercih sendikaların görev tanımına ve geleneklerine dayanmaktadır.
22.
STK’lar/sendikalar doğrudan mağdurlarla mı çalışır?
STK’ların bazıları ayrımcılık mağdurlarıyla doğrudan çalışmaktadır, örneğin yerlerinden edilen
Romanlar, engelliler, homofobik eylem mağdurları veya ırkçı muamele/şiddet mağduru Kürtler ya da
diğer etnik gruplar için çalışan STK’lar. STK’lar mağdurlara kapasitelerinin el verdiği düzeyde
hukuki, maddi veya psikolojik danışmanlık verebilmektedir. Şunu da eklemek gerekir ki, ayrımcılıkla
mücadele çabası içinde olan STK’ların çoğunluğunun mağdurlarla doğrudan çalışmak için çok sınırlı
kapasitesi bulunmaktadır. Bunun sebebi ilgili STK’ların bu alanda uzmanlaşma konusunda yetersiz
olması ve eğitimli insan kaynağı eksikliğidir. Alınan şikayet başvurularının bazıları değerlendirilmekte
ve bu bilgi her il ve ilçedeki insan hakları kurulları gibi ilgili kamu kurumlarıyla paylaşılmaktadır,
fakat doğrudan mağdurlara yönelik çalışmalar yapmak için STK’ların gücü yetersizdir. Bu durum
sendikalar için de geçerlidir.
23.
Sendikalar bir şirket bünyesinde sadece kendi üyelerini mi yoksa tüm çalışanları mı
temsil eder?
Türkiye’de mevcut yasalara göre sendikalar mahkemelerde veya şirketlerde sadece kendi üyelerini
temsil edebilmektedir.
24.
STKlar/sendikalar ‘vaka çalışması’ yapıyorlar mı?
STK’lar ve sendikalar arasında ‘vaka çalışması’ yapma oranı oldukça düşüktür. STK’lar son dönemde
dava yolu stratejisinin önemini kavramış ve davalar açmaya başlamıştır. Her ne kadar dava açma
konusunda uzmanlıkları olsa da Barolar ayrımcılıkla mücadele içerisinde yer alma konusunda hayli
isteksizdir. Kürtlerle ilgili konuları ele alan Güneydoğu illerindeki Barolar bu konuda istisna teşkil
etmektedir. Bunun yanında Alevi ve Roman STK’ları ayrımcı muameleler, uygulamalar ve mevzuatla
ilgili Türkiye’deki mahkemelerde ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde hukuki süreçler
başlatmaktadır.
Sendikalar ise belli bir düzeyde vaka çalışması yapmaktadır. Bu durum sendikaların üyelerini
mahkemelerde temsil etme sorumluluğuyla ilgilidir. Fakat ele aldıkları vakalar çoğunlukla istihdamla
ilgili sorunlardır. Sendikalar ayrıca Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) gibi uluslararası
mekanizmalara da şikayet başvuruları yapmaktadır.
25.
STK’lar/sendikalar vaka çalışması yapabilmek için devletten mali destek alabiliyor mu?
STK’lar ve sendikalar vaka çalışması yapabilmek için devlet fonlarından faydalanamaz. Sadece
bireyler—çok sıkı kriterlere tabi olmakla birlikte—hukuki işlemler için adli yardım alabilmektedir.
Türkiye’de yürürlükteki mevzuata göre taraflar mahkemelerde bir avukat tarafından temsil edilmek
zorunda değildir. Hukuk ve ceza davalarında ve idari davalarda ücretsiz adli yardımdan faydalanma
hakkı 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ile düzenlenmiştir. Bu yardım Baroların adli yardım büroları
tarafından sunulmaktadır.
17
26.
Bu destek hukuki temsili de içeriyor mu?
Yukarıda da belirtildiği gibi sadece belli kriterleri taşıyan kişiler kamu tarafından finanse edilen adli
yardım hizmetinden faydalanabilmektedir. Ücretler Maliye Bakanlığı tarafından karşılanıyor olsa da
tahsis oranları çok düşük olduğu için sadece az sayıda kişi ücretsiz adli yardım hizmetinden
yararlanabilmektedir. Adli yardım sistemi Türkiye’de çok fazla uygulanan bir araç değildir. Mağdurlar
da dâhil olmak üzere toplumun geneli ve özellikle toplum içinde en çok mağdur olma potansiyeli
taşıyan gruplar ne kendi haklarından ne de kendilerine sunulabilecek imkanların farkındadır. Hukuk
davalarında ya da idari davalarda bireylerin bir avukat ve hukuki temsilciden yararlanmaya güçlerinin
olmadığını ve hukuki temsilin adaletin gerçekleşmesi için gerekli olduğunu ortaya koymaları
gerekmektedir. Avukatların ırk veya etnik köken, din veya inanç, engellilik, yaş veya cinsel yönelim
temelinde ayrımcılık üzerine uzmanlaşma düzeyi hayli düşüktür. Bunun nedenlerinden biri
Türkiye’deki hukuk eğitimiyle ilintilidir. Hukuk fakültelerinden sadece bir kaçının müfredatında
zorunlu insan hakları hukuku dersi yer almaktadır ve sunulan bu derslerde ise ayrımcılık yasağı çok
yüzeysel olarak ele alınmaktadır. Diğer taraftan STK’lar avukatlarla çalışmak için yeterli kapasiteye ve
mali kaynaklara sahip değildir. Bu durum sendikalar için geçerli değildir. Sendikalar üyelerini
mahkemelerde temsil etme yetkisine ve istihdam ile ilgili konularda yeteri derecede uzmanlığa sahip
bulunmaktadır.
27.
STK’lar/sendikaların mağduru temsilen, adli veya idari süreçlere dâhil olmaları veya bu
süreçlerde mağdura destek olmaları mümkün mü?
Türkiye’de yasalar derneklere, kurumlara veya diğer tüzel kişilere adli veya idari süreçlerde meşru bir
amaç için mağduru temsilen veya mağdura destek olarak hareket etme güvencesini tam olarak
vermemektedir. Sendikalar, tüketici hakları dernekleri ve çevre koruma dernekleri bu konuda istisna
teşkil etmektedir. Bu sebeple, belirli bir konu üzerine uzmanlaşan STK’ların mahkemelerde taraf
olarak bulunması mümkün olamamaktadır. STK’lar sadece hukuki yardım sunabilmektedir. Bununla
birlikte mali desteğin kısıtlı olması ve profesyonelleşme eksikliğinden dolayı STK’lar tüm vakalarla
ilgilenememektedir. Türkiye’de pro bono (ücretiz hukuki yardım) destek yapısı oluşturmak üzere
STK’lar tarafından girişimlerde bulunulmuştur fakat bu mekanizmanın şu anda hukuki yardımın
önemli bir parçası olduğu söylenemez.
28.
STKlar/sendikalar eğer ulusal düzeyde mümkünse bir grup adına dava açabiliyorlar mı?
Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de yasal mevzuat ne STK’ların ne de sendikaların bir grup adına
dava açabilmelerine izin vermektedir. Ayrımcılık mağdurları usul kanunlarının genel kurallarına göre
dava açabilmektedir. Arabuluculuk gibi alternatif uyuşmazlık çözümü ve/veya onarıcı mekanizmalar
ya mevcut değildir ya da doğru bir biçimde uygulanamamaktadır (örneğin ceza davalarında). Bu da
mahkemelerin ağır, verimsiz ve gereğinden fazla işyüküne sahip olmasıyla sonuçlanmaktadır.
29.
STK’lar/sendikalar uygulamaya yönelik başka çalışmalar yapıyorlar mı? (mağdurlara
ya da mağdur potansiyeli taşıyan kişilere destek, sosyal yardım, vs.)
Ayrımcılık ve taciz mağdurlarıyla doğrudan çalışan STK’lar bu kişilere hukuki, tıbbi veya psikolojik
yardım vermektedir. Bazı LGBTT kuruluşları telefon yardım hattı üzerinden destek sunmaktadır.
Mülteci, sığınmacı veya ülke içinde yerinden edilmiş insanlarla çalışan STK’ların bazıları bu gruplara
sosyal ve hukuki yardım sunmakta, bu kişilerin toplumsal hayata uyum sağlamaları için rehber
hazırlayıp eğitim programları düzenlemektedir. Ancak STK’lar bu ve benzeri destek çalışmalarını
kendi mali kaynaklarının el verdiği ölçüde yapmaktadır ve bu da çoğu zaman çok sınırlı olmaktadır.
Genellikle bu tür pratik çalışmalar mali olarak desteklenmiş projeler çerçevesinde yapılmaktadır.
Sendikalar ise genel olarak istihdamla ilgili çalışmalar yapmaktadır ve bununla bağlantılı olarak
üyelerine sundukları destek istihdamla ilgili hukuki veya sosyal yardımdan öteye gitmemektedir.
18
30.
STK’lar/sendikalar yasalarda ve politikalarda
savunuculuk çalışmaları yapıyor mu?
değişikliğe
gidilmesine
yönelik
Temel olarak insan hakları STK’ları yasal reformlar üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu STK’lar yasalarda
değişiklik yapılması için teşvik ve lobi çalışmaları yürütmektedir. Önerilen yasal reformlar çoğunlukla
eşitlik ilkesi, ifade özgürlüğü, azınlık hakları ve etnik grupların haklarıyla ilgilidir. Engelliler için
çalışan örgütler lobi çalışmalarını hükümet ve yasama organı düzeyinde yapmaktadır. Bu gruplar
örneğin engellilerin sosyal haklarını da içeren bir engelli hakları kanunu tasarısı hazırlamıştır. Kadın
STK’ları yasa hazırlama süreçlerinde oldukça aktif olmuş, medeni kanun ve ceza kanununda bazı
reformlar yapılmasını sağlamışlardır.
Sendikalar ise yasama süreçlerinde oldukça etkindir ve çoğunlukla kanun koyuculara yönelik alternatif
yasa teklifleri hazırlamaktadır.
31.
STK’lar/sendikaların merkezi hükümetle ilişkileri nasıldır?
İnsan hakları örgütleriyle merkezi hükümet arasındaki ilişki geçmiş yıllarda hayli zayıftı. İki taraf
arasındaki işbirliği yok denecek kadar az düzeydeydi. Türkiye’nin AB’ye üyelik süreciyle birlikte
iklim yavaş yavaş değişmeye başlamıştır. Buna rağmen iki taraf da ilişkilerin gelişmesi yönünde hayli
isteksizdir. Etnik ve dini grupların hakları gibi alanlarda STK’lar ve hükümet arasındaki ilişki kısa
vadede gelişmeye başlamıştır. İnsan hakları STK’larından bazıları ise kamu kurumlarıyla diyaloğun
oluşturulmasında daha hevesli gözükmektedir. Öte yandan, bazı STK’lar da ancak olumlu bir tavırla
karşılaştıklarında kamu kurumlarıyla işbirliğine yanaşmaktadır. Türkiye’nin tüm illeri ve ilçelerinde
900’ün üzerinde insan hakları kurulu bulunmaktadır. Ancak, vali ve kaymakamların kurullara
başkanlık etmesinden dolayı önde gelen insan hakları STK’ları bağımsızlığını ve tarafsızlığını
sorguladıkları bu kurullarda yer almamayı tercih etmiştir.
Geçtiğimiz aylarda milletvekillerinin belli konularda uzmanlaşmış STK’larla ortaklaşa çalışmaları için
Meclis Ortak Çalışma Grupları kurulmuştur. Çalışma gruplarından bazıları ifade özgürlüğü, kadın
hakları ve özgürlükleri, engelli hakları ve insan hakları üzerine çalışmak üzere kurulmuştur. Ancak,
bahsi geçen bu çalışma gruplarının ne düzeyde etkili olduğunu değerlendirmek için henüz çok
erkendir.
Engelli örgütlerinin merkezi hükümetle ilişkileri söz konusudur. Türkiye Sakatlar Konfederasyonu
Başkanı’nın Başbakanlık düzeyinde danışmanlık statüsü bulunmaktadır. Başbakanlık Özürlüler İdaresi
Başkanlığı ise engelliler için çalışan STK’ları stratejik ortak olarak kabul etmektedir.
Sendikalar ise siyasi duruşlarına göre merkezi hükümetle bağlantı içinde olabilmektedirler. Bu
ilişkinin derecesi hükümetle müzakere edilen meseleye göre değişim göstermektedir.
32.
Bölgesel yönetimler veya belediyelerle ilişkileri nasıldır?
Engelliler için çalışan STK’ların il bazındaki kamu kurumları ve belediyelerle iletişimi vardır.
Belediyeler Kanunu’na göre belediyelerin öncelikli görevlerinden biri engelli gruplara hizmet
vermektir ancak STK’larla yerel yönetimlerin işbirliği oldukça düşük seviyededir.
Genel anlamda insan hakları STK’larının yerel yönetimlerle irtibatı çok düşük düzeydedir. Bu konuyla
ilgili, insan hakları kuruluşlarıyla sağlam bir ilişki kurmuş olan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi gibi
bazı istisnalar da bulunmaktadır. Yerel yönetimler LGBTT örgütleriyle bağlantı kurmaktan
çekinmektedir ve bunun sebeplerinden biri belediyelerin kamuoyu desteği kaybetme korkusu, bir diğer
sebebi de belediyenin homofobik düşünce yapısıdır. Etnik sorunlarla ilgili çalışan STK’lar kamu
kurumları tarafından sıklıkla dışlanmaktadır. Belirli bir etnik grubun çoğunluk olduğu bölgelerde
(örneğin Kürt nüfus) yerel yönetimler istisnai bir biçimde STK’larla ilişkilerini geliştirebilmektedir.
Genel anlamda, yerel yönetim anlayışı Türkiye için yeni bir kavramdır. Ne STK’lar ne de kamu
kurumları işbirliği konusunda büyük bir tecrübeye sahiptir.
19
Sendika üyesi olan kişiler aynı zamanda yerel yönetimlerin bünyesinde de örgütlenmektedir.
Sendikalar böylelikle istihdamla ilgili müzakere süreçlerinde belediyelerle bağlantı içinde olmaktadır.
33.
Sendikaların işveren örgütleriyle ilişkisi nasıldır?
Sendikaların işveren örgütleriyle ilişkisi mevcuttur. Bu ilişki genellikle çalışma koşulları ve ücretler
üzerine yürümektedir.
34.
Özel organlar/ombudsmanla ilişkileri var mıdır?
Türkiye’de ayrımcılık iddialarıyla ilgilenen özel bir organ bulunmamaktadır. Meclis, bir eşitlik
kurumu olarak değil genel bir yetkiye sahip olacak bir ombudsmanlık birimi kurmak üzere “Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanunu”nu kabul etmiştir. Fakat Ekim 2006’da Anayasa Mahkemesi yapılan bir
iptal başvurusu üzerine esas hakkında karar verilene kadar bu kanunun kimi maddelerinin yürürlüğünü
durdurmuştur.
35.
STK’lar/sendika çalışanlarının nitelikleri nelerdir?
Ayrımcılıkla mücadele için etkinlikler düzenleyen STK’lar işlerin büyük bölümünü yürüten gönüllü
avukatlarla işbirliği yapmaktadır. STK’larda profesyonel ve maaşlı çalışanların sayısı çok düşüktür.
STK çalışanları çoğu zaman proje tabanlı geçici çalışanlar olarak görevlendirilmektedir. Ulusal ölçekte
çalışan STK’ların şubelerinde çalışmaların büyük bölümü gönüllüler tarafından yürütülmektedir.
Sendikalar ekseriyetle çalışma hayatıyla ilgili haklar konusunda üyelerine eğitim veren uzmanlar ve
avukatlarla işbirliği yapmaktadır. Bu kişiler uzmanı oldukları konuda hayli yetkin kişilerdir. Diğer
yandan ayrımcılık yasağı sendikaların ele aldığı temel konulardan biri değildir.
36.
Ayrımcılık yasağı üzerine STK/sendika çalışanları ne türde/düzeyde eğitim almıştır?
Ayrımcılık yasağı üzerine sunulmuş olan çok az sayıda eğitim programı söz konusudur. Sadece birkaç
STK kendi gönüllülerine ayrımcılık vakalarıyla ilgili neler yapılabileceğine dair eğitimler
sunmaktadır. 2005 yılında AB tarafından mali olarak desteklenen “Ayrımcılık Yasağı üzerine çalışan
STK’ların Kapasite Gelişimi” başlıklı proje kapsamında bir eğitici eğitimi düzenlenmiştir. Bu proje 13
ülke ile birlikte Türkiye’de de yürütülmüştür. Bu proje ile ayrımcılık yasağı eğiticilerinden oluşan bir
havuz oluşturulmuştur. Sendikalar ise ayrımcılık yasağı konusunda herhangi bir eğitim programına
dâhil olmamıştır.
37.
STK’lar/sendikalar kaynak geliştirme teklifi yazma ve raporlama konusunda eğitim
almış mıdır?
Sivil Toplum Geliştirme Merkezi (STGM), İstanbul Bilgi Üniversitesi STK Eğitim ve Araştırma
Birimi ve bunlar dışında birkaç kuruluş proje döngüsü yönetimi ve kaynak geliştirme üzerine eğitim
sunmaktadır. Bu eğitim programları ağırlıklı olarak proje ve mantıksal çerçeve geliştirme ve AB hibe
programlarına yönelik hibe teklifi hazırlama üzerinedir. Ayrımcılık vakalarının raporlanması üzerine
bir eğitim programı henüz düzenlenmiş değildir.
38.
STK’lar/sendikalar ayrımcılık yasağı çalışmalarındaki kalite ve “başarı”yı nasıl ölçer?
Temel aktivitelerini yürütmek için yeterli kaynağa sahip olmayan STK’lar projeleri yürütmek için
edinilen hibelere bağımlı hale gelmektedir. STK’lar ayrıca ayrımcılıkla mücadele alanında yürüttükleri
çalışmaların ne derece etkili ve verimli olduğunu ölçmek için yeterli kaynağa sahip değildir. Bazı özel
durumlarda, bu ölçüm mali desteği sağlayan kuruluş tarafından bir izleme ve değerlendirme aktivitesi
olarak yerine getirilmektedir. STK’ların kendi bünyeleri içinde çalışmalarının başarı derecesini ölçmek
üzere yeterli uzmanlığı bulunmamaktadır.
20
Yeterli kaynak ve çalışanı olan sendikalar ise ayrımcılık konusuyla STK’lar kadar ilgilenmemektedir
ve bu yüzden değerlendirme konusunu ele almak gerekli değildir.
III.
STK’lar/sendikaların ayrımcılıkla mücadelede ihtiyaçları ve sorunları
39.
STK’lar/sendikaların ayrımcılık yasağı çalışmalarında karşılaştığı temel sorun nedir?
Ayrımcılık yasağı alanında çalışan STK’ların karşılaştığı en önemli sorunlardan bazıları ekonomik
kaynakların ve fonların yetersizliği, yetersiz idari kapasite, proje/etkinlik/kampanya yönetimi
kapasitesinin yetersiz olması, deneyimli ve yetkin çalışan sayısının eksikliği, profesyonelliğin yetersiz
oluşu, kamu kurumlarının STK’lara karşı çeşitli kalıp yargılara sahip olması, sürdürülebilirlik sorunu,
gönüllülerle çalışma ve onları yönlendirme konusunda kapasite yetersizliği ve bu alanda çalışan
STK’lara karşı toplumun şüpheci yaklaşımıdır. Bazı STK’lar ise bunlara ek olarak medya ile özel
sorunlarla karşı karşıya kalabilmektedir. Örneğin, LGBTT örgütleri medyanın kullanmakta olduğu
homofobik dil sebebiyle çeşitli sorunlar yaşamaktadır. Öte yandan, engelliler için çalışan STK’lar
Türkiye’de engellilerin durumuyla ilgili çok az sayıda araştırma ve akademik çalışma olduğunu dile
getirmektedir.
Sendikalarda ise ayrımcılık üzerine anlayış, bilinç ve bilgi eksikliği ve ayrımcılıkla mücadeleye dair
bir ilgi yetersizliği gözlenmektedir. STK’lardan farklı olarak, toplanan üye aidatları sayesinde kaynak
geliştirme, sendikaların hayatlarını devam ettirmeleri için hayati bir sorun teşkil etmemektedir.
40.
Çalışan/kaynak/uzmanlık yetersizliği STK’lar/sendikaların ayrımcılıkla mücadelede
karşılaştığı temel sorunlardan biri midir?
Ayrımcılık yasağı alanında çalışan STK’lar için çalışan kişi ve kaynak yetersizliği mevcut iki
sorundur. Bu iki sorun kaynağı aynı zamanda birbiriyle ilintilidir. Başka bir deyişle, insan kaynağı
yetersizliği bir STK’nın kaynak geliştirme stratejisi oluşturamamasına sebep olmakta veya düzenli bir
şekilde proje geliştirme çalışmaları yürütmesine engel olmaktadır. Uzmanlık konusuna gelince, bu
alanda çalışan STK’ların mücadele ettikleri ayrımcılık temeli üzerine yüksek bir uzmanlık düzeyi
vardır. Sendikalar ise kaynak sorunu haricinde STK’larla aynı sorunu yaşamaktadır.
41.
Çalışanların gerekli bilgi ve/veya beceriye sahip olmaması ayrımcılık yasağı ile ilgilenen
STK’ların karşılaştığı temel bir sorun mudur?
Ayrımcılık yasağı alanında çalışan STK görevlilerinin, üzerinde çalıştıkları konuda yüksek bir
uzmanlık ve bilgi düzeyi vardır. Öte yandan, yeni kurulmuş kimi STK’ların hatta daha büyük
STK’ların çalışanlarının kaynak geliştirme, proje geliştirme ve yürütme, kampanya yönetme ve
savunuculuk ve lobicilik yapma konularındaki beceri ve uzmanlığı yeterli değildir. Bu durum kaynak
sorunu haricinde sendikalar için de geçerlidir.
42.
Çalışmalarını istedikleri şekilde yürütebilmeleri için STK’lar/sendikaların ihtiyacı olan
eğitim nedir?
Ayrımcılık yasağıyla ilgilenen STK’ların stratejik planlama, STK yönetimi, proje döngüsü yönetimi,
yerel ve bölgesel ağların kurulması, kampanya yönetimi, kaynak geliştirme, lobi çalışmaları yürütme,
çatışma çözme, müzakere teknikleri, gönüllülerle çalışma, iletişim ve halkla/medyayla ilişkiler,
liderlik, aktivizm, iletişim teknolojileri, grup dinamikleri, sorun ve ihtiyaç değerlendirmesi, ortaklık
geliştirme, ayrımcılık yasağı düzenlemeleri ve bu alandaki çağdaş yaklaşımlarla ilgili eğitim
programlarına ihtiyaç duymaktadır.
21
Sivil Toplum Geliştirme Merkezi (STGM) tarafından düzenlenmiş olan danışma toplantıları STK’ların
doğrudan ihtiyacı karşılayan (tailor-made) eğitim seminerlerine ilgi gösterdiğini ortaya çıkarmıştır.
STK’lar eğitim rehberlerine olan ihtiyaçlarını ayrıca eğitim sonrası yürütülecek takip ve iletişimin
gerekliliğini dile getirmiştir. Bu toplantılarda uzaktan öğrenim ve eğitmenlerin eğitimi programlarına
olan ihtiyaç da gündeme getirilmiştir. Yukarıda aktarılan noktalar sendikalar için de geçerlidir.
43.
STK/sendika çalışanları ayrımcılık yasağına dair ulusal mevzuatla ilgili yeterli düzeyde
eğitim almış mıdır?
Ayrımcılık yasağına dair ulusal mevzuatla ilgili STK’lar ve sendikalara yönelik sunulan eğitim
programları oldukça sınırlıdır. Bu alanda çalışan STK’lar kimi zaman akademik kuruluşlar ve/veya
akademisyenlerle iletişime geçerek bu konudaki açıklarını kapatmaya çalışmaktadır.
44.
STK/sendika çalışanlarının ayrımcılık yasağı ile ilgili Avrupa mevzuatına yönelik eğitim
düzeyi nedir?
STK’ların ve sendikaların bu konu üzerinde çalışan görevlileri Avrupa’daki ayrımcılık yasağı
mevzuatıyla ilgili yeterli düzeyde eğitimli değildir. 2007 yılında AB Temel Haklar Ajansı (FRA)
İstanbul’da ilgili AB Direktifleri ile ilgili iki seminer düzenlemiş fakat bu seminerler STK’lar ve
sendikalardan sadece sınırlı sayıda katılımcıyı hedef almıştır. Bu alandaki Avrupa mevzuatıyla ilgili
daha geniş çaplı bir bilgi yaygınlaştırma çalışması olmamıştır.
45.
STK/sendika çalışanları hükümete/kamu kurumlarına tavsiyelerde bulunma konusunda
eğitim almış mıdır (politika tekliflerinin tasarlanması, yasa teklifleri vs.)?
Bu alanda çalışan sadece çok az sayıda STK’nın politika ve yasal değişiklik tavsiyesinde bulunma
kapasitesi mevcuttur. Bunlardan birkaçı; cinsel yönelimin Anayasa’da çerçevesi çizilen eşitlik ilkesine
eklenmesi teklifini götüren LGBTT örgütleri, ifade özgürlüğüne dair yasal değişiklik önerisinde
bulunan daha geniş insan hakları örgütleri, Ceza Kanunu’nda çeşitli değişikliklerin yapılmasını öneren
kadın hakları kuruluşları vs. Roman STK’ları belli bir düzeye kadar zorunlu tahliye ve eğitimde
ayrımcılık meseleleriyle ilgili olarak hükümet üzerinde etki sağlamaya çalışmaktadır. Bu durum
göçmenler ve mülteciler için çalışan STK’lar için de geçerlidir. Sendikalar çoğunlukla yasa hazırlama
sürecinde oldukça aktiflerdir fakat bu durumun istihdama yönelik konular için (özel olarak da sosyal
güvenlik, iş sözleşmesi ve ücretler) geçerli olduğu da eklenmelidir.
46.
STKlar/sendikaların ayrımcılık yasağı konusundaki rollerini güçlendirmek için daha
fazla çalışma yürütmesi gerekiyor mu?
Ayrımcılıkla mücadeleye kendini adayan STK’lar ve sendikaların ayrımcılık yasağı konusundaki
rollerini kesinlikle güçlendirmesi gerekmektedir. Bu özel rolün sivil toplum, toplumun geneli, ayrıca
ilgili kamu kurumları tarafından da kabul görmesi gerekmektedir.
47.
STK’lar/sendikaların mağdurlarla, hizmet alıcılar veya potansiyel hizmet alıcılarla ve
üyelerle veya potansiyel üyelerle “daha çok çalışma yapması” gerekiyor mu?
Irk, etnik köken, din, engellilik ve cinsel yönelim temelli ayrımcılık mağdurlarıyla daha çok çalışma
yapılması gereği ön plandadır. Bu durum hem STK’lar hem de sendikalar için geçerlidir. Diğer
yandan, bu alanda çalışan STK’ların yaptıkları çalışmaları toplumda yaygınlaştırmaları, bunun için de
gönüllü ve üye sayılarını artırmaları ve bu kişilerin desteğini kalıcı hale getirmeleri gerekmektedir.
22
48.
STKlar/sendikaların—kendi itibar ve statüleri için—hükümetle/kamu kurumlarıyla
“daha çok çalışma yürütmesi” gerekiyor mu?
Türkiye’de STK’lara şüpheyle yaklaşma ve onlara karşı olumsuz tavır içine girmeye dayanan devlet
geleneği hala sürmektedir. Fakat, STK’ların bir bölümü kamu kurumlarıyla iletişimin ve işbirliğinin
geliştirilmesine olan ihtiyacı dile getirmektedir. Bazı STK’lar ise bu görüşe hayli eleştirel yaklaşmakta
ve kamu kurumlarıyla işbirliğini STK’nın bağımsızlığını tehlike içine atabilecek bir unsur olarak
nitelendirmektedir. Bununla birlikte, STK’ların ayrımcılıkla mücadelede güvenilir ve ilgili organlar
olduğunun kabulüne acil ihtiyaç vardır. Güvenilirlik meselesiyle ilgili olarak sendikaların STK’lardan
daha avantajlı bir durumda olduğu ve hükümetle—işverenler ve hükümetle yürütülen üçlü toplantılar
gibi kanallar sayesinde—daha güçlü ilişkileri olduğu söylenebilir. Fakat yukarıda da belirtildiği gibi
bu toplantılar çoğunlukla ücret ve benzer konularla ilgilidir.
49.
Sendikaların şirketler/işveren örgütleriyle “daha çok çalışma yapması” gerekiyor mu?
İş sözleşmeleriyle ilgili güvencelerin yetersiz olmasından ve taşeron işletme sayısında yaşanan artıştan
dolayı sendikalar çoğu zaman şirketler/işverenler karşısında zayıf bir konumdadır. Sendikaların üye
sayısı her sene biraz daha azalmaktadır. İşverenler üzerinde etkili olmak üzere sendikaların
pozisyonlarını güçlendirmek için yasal bir düzenleme yapılması gerekmektedir.
50.
STK’lar/sendikaların kamuoyunu etkilemeye ve bilinç artırmaya yönelik “daha çok
çalışma yürütmesi” gerekiyor mu?
Irk veya etnik köken, din veya inanç ve cinsel yönelim temelinde ayrımcılıkla ilgili halkın bilinç
seviyesinin artırılması için çok daha fazla çalışma yapılması gerekmektedir. Toplumun, her şeyden
önce sorunun varlığını kabul etmesi, ardından ayrımcılıkla mücadelede gerekli araç ve yöntemler
konusunda bilgilendirilmesi gerekmektedir.
51.
STK’lar/sendikaların neleri geliştirmeye ihtiyacı vardır?
Bu alanda çalışan STK’lar ve sendikaların, toplumla bağlarını kuvvetlendirmek ve daha olumlu
sonuçlar elde etmek üzere lobi çalışmaları yürütme, bilinç düzeyini artırma, insan hakları aktivizmi,
kampanya yönetimi, proje yönetimi gibi konularda kapasitelerini geliştirmeye ihtiyacı vardır. İkinci
olarak, ağların ve işbirliğinin geliştirilmesi ve bölgesel, ulusal düzeyde, uluslararası düzeyde ve AB
düzeyinde aynı alanda çalışan STK’lar ve sendikalar arasında koalisyonların oluşturulması gerekliliği
söz konusudur. Üçüncü olarak ise, kamu kurumlarıyla iletişimin ve işbirliğinin geliştirilmesi, diğer
yandan ortak çıkarlara sahip olunduğuna dair anlayışa yönelik bilincin artırılması gereklidir.
23
b) Ayrımcılığın engellenmesi alanında ulusal yasalar
1. Direktiflerin iç hukuka aktarılması
Türkiye AB üyesi olmadığı için 2000/43/EC ve 2000/78/EC sayılı Konsey Direktifleri iç hukuka
henüz aktarılmamıştır. Ancak Türkiye aday ülke statüsünde bulunduğu için, AB müktesebatı ile iç
hukukun uyumlu hale getirilmesi noktasında Direktifleri de içeren birçok alanda adım atmaktadır.
Anayasa, Ceza Kanunu, İş Kanunu, Devlet Memurları Kanunu, Özürlüler Hakkında Kanun gibi birçok
yasal düzenleme eşitlik ve/veya ayrımcılık yasağı ile ilgili hükümler içermektedir; ancak ayrımcılık
yasağına dair başlı başına özel bir kanun bulunmamaktadır. Anayasa’nın 10. maddesinin ilk fıkrasına
göre “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” Anayasa Mahkemesi madde metninde geçen “benzeri
sebeplerle” ifadesinin kapsamını bugüne kadar yorumlamamıştır. Mahkeme önüne gelen talebin
“benzeri sebepler” kapsamında olup olmadığına dair bir inceleme yapmamış, doğrudan ve sadece
kanun önünde eşitlik ilkesinin ihlal edilip edilmediği konusunu karara bağlamıştır. 10. maddenin son
paragrafı, tüm devlet organlarına ve idari makamlara bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine
uygun olarak hareket etme yükümlülüğü getirmiştir. Başka bir ifade ile, maddenin konu bakımından
kapsamına ilişkin bir sınırlama söz konusu değildir. Anayasa’nın 70. maddesine göre her Türk
vatandaşı, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir ve hizmete alınmada, görevin gerektirdiği
niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez.
Türk Ceza Kanunu’nun 122. maddesinin konu bakımından kapsamı ise sınırlıdır. Eğer bir kişi kişiler
arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, özürlülük, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayırım yaparak: (i) Bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya bir hizmetin
icrasını veya hizmetten yararlanılmasını engellerse veya kişinin işe alınmasını veya alınmamasını
yukarıda sayılan hallerden birine bağlarsa; (ii) besin maddelerini vermezse veya kamuya arz edilmiş
bir hizmeti yapmayı reddederse; (iii) bir kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını
engellerse, bu kişi hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir. Etnik köken,
yaş ve cinsel yönelime dayalı ayrımcılık Türk Ceza Kanunu’nda ayrımcılığın yasaklandığı nedenler
arasında sayılmamıştır. Her ne kadar madde metni hangi temellere dayalı olarak ayrımcılık
yapılamayacağına dair açık uçlu bir ifadeye yer vermişse de, ceza hukukunun temel ilkelerinden olan
kanunsuz suç veya ceza olamayacağına dair kanunilik ilkesi, açıkça belirtilmemiş diğer temellere
dayalı ayrımcılığın madde kapsamında düşünülmesi olanağını ortadan kaldırmaktadır. İstihdama
ilişkin olarak ise, madde metni sadece kişinin işe alınması veya alınmaması bakımından ayrımcılığı
yasaklamaktadır. Çalışma şartları, ücret, mesleki rehberlik, mesleki eğitim, ileri mesleki eğitim,
meslek içi eğitim, işten çıkarılma ve çalışanların ya da işverenlerin kurduklara örgütlere üyelik gibi
konuları içermemektedir. Madde kamuya arz edilmiş hizmetlere dair düzenleme içerdiğinden dolayı
sosyal koruma, sosyal yardımlar ve eğitim konularının da ayrımcılık yasağı kapsamında olduğu
söylenebilir. Madde ayrıca hizmetlere erişim ve sunumu da içermektedir. Mallara erişim konusunda
ise sadece besin maddelerine gönderme yapmaktadır. Barınma ile ilgili herhangi bir düzenleme ise
bulunmamaktadır.
İş Kanunu, ancak istihdam ilişkisi kurulduktan sonra uygulama alanı bulabilmektedir. Kanunun 5.
maddesi istihdam ilişkisinde dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ve benzeri
sebeplere dayalı ayrımcılığı yasaklamaktadır. Aynı madde aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet
nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamayacağını da düzenlemektedir. Eğer işveren bu maddede yer
alan yükümlülüklerini yerine getirmezse çalışan kişi dört aylık ücreti tutarına kadar tazminat talep
edebilmektedir. Kişi ayrıca, İş Kanunu’nun “Feshin geçerli sebebe dayandırılması” başlıklı ırk, renk,
cinsiyet, medeni hal, aile yükümlülükleri, hamilelik, doğum, din, siyasi görüş ve benzeri nedenlerle iş
sözleşmesinin feshinin geçerli bir fesih oluşturmayacağına dair 18. maddesi kapsamında mahrum
kaldığı diğer haklarını da talep edebilir. Madde metni “yaş”, “cinsel yönelim” ve “engellilik”
konularına özel olarak yer vermemiş olsa da, bunlar madde metninde yer alan “benzeri sebepler”
kapsamında değerlendirilebilir.
24
Kanunun 21. maddesine göre “işverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli
olmadığı mahkemece veya özel hakem tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar
verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır. İşçiyi başvurusu üzerine işveren bir
ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat
ödemekle yükümlü olur. Mahkeme veya özel hakem feshin geçersizliğine karar verdiğinde, işçinin işe
başlatılmaması halinde ödenecek tazminat miktarını da belirler.”
Devlet Memurları Kanunu’nun 125. maddesi, devlet memurlarının görevini yerine getirirken dil, ırk,
cinsiyet, siyasî düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayrımı yapması durumunda, bir yıldan üç yıla
kadar kademe ilerleme cezasına çarptırılabileceğini düzenlemiştir. Bu maddenin konu bakımından
kapsamı sınırlı değildir. Ancak, etnik köken, yaş, cinsel yönelim ve engellilik konularında ayrımcılık
açıkça yasaklanmamıştır.
Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 4. maddesi eğitim kurumlarının dil, ırk, cinsiyet ve din ayırımı
gözetilmeksizin herkese açık olduğunu düzenlemiştir.
Özürlüler Hakkında Kanun’un 14. maddesi istihdam ilişkisi kurulmadan önceki dönem için de geçerli
olacak şekilde engellilere karşı ayrımcılığı yasaklamaktadır. Bu maddeye göre, işe alımda; iş
seçiminden, başvuru formları, seçim süreci, teknik değerlendirme, önerilen çalışma süreleri ve
şartlarına kadar olan safhaların hiçbirinde engellilerin aleyhine ayrımcı uygulamalarda bulunulamaz ve
çalışan engellilerin aleyhinde sonuç doğuracak şekilde, engellilik haliyle ilgili olarak diğer kişilerden
farklı muamelede bulunulamaz. Aynı madde “çalışan veya iş başvurusunda bulunan özürlülerin
karşılaşabileceği engel ve güçlükleri azaltmaya veya ortadan kaldırmaya yönelik istihdam
süreçlerindeki önlemlerin alınması ve işyerinde fiziksel düzenlemelerin bu konuda görev, yetki ve
sorumluluğu bulunan kurum ve kuruluşlar ile işyerleri tarafından yapılması”nın zorunlu olduğunu
belirtmektedir. Aynı kanunun 13. maddesi engellilerin yeteneklerine göre mesleğini seçme ve mesleki
eğitime ve mesleki rehabilitasyona erişim hakkını tanımaktadır.
Yukarıda belirtilen maddeler kısa ve soyut niteliktedir. Direktif metinleri ile karşılaştırıldığında bir
dizi boşluk göze çarpmaktadır. İlk olarak, dolaylı ayrımcılık İş Kanunu haricinde açıkça
yasaklanmamıştır. Doğrudan ayrımcılığa dair düzenlemeler etnik köken, yaş, engellilik ve cinsel
yönelimi açıkça içermemektedir. İş Kanunu’nda yer alan dolaylı ayrımcılığa dair düzenleme ise,
sadece cinsiyet ve hamilelik halleri ile sınırlıdır. İkinci olarak, yasalarda ne doğrudan ne de dolaylı
ayrımcılık tanımlanmıştır. Bu nedenle, farklı bir muamelenin veya tarafsız bir hüküm, kriter ya da
uygulamanın kişileri özellikle avantajlı kıldığı bazı durumların meşru kabul edilme olanağının bulunup
bulunmadığına dair bir açıklık yoktur.
Yasal düzenlemeler tacizi ayrımcılığın bir türü olarak tanımlamamıştır. İş Kanunu’nun 24. maddesine
göre işveren işçinin veya ailesi üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak şekilde sözler söyler,
davranışlarda bulunursa veya işçiye cinsel tacizde bulunursa; işveren işçiye veya ailesi üyelerinden
birine karşı sataşmada bulunur veya gözdağı verirse yahut işçiyi veya ailesi üyelerinden birini kanuna
karşı davranışa özendirir, kışkırtır, sürükler yahut işçiye ve ailesi üyelerinden birine karşı hapsi
gerektiren bir suç işlerse yahut işçi hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ağır isnat veya ithamlarda
bulunursa ve işçinin diğer bir işçi veya üçüncü kişiler tarafından işyerinde cinsel tacize uğraması ve bu
durumu işverene bildirmesine rağmen gerekli önlemler alınmazsa, işçi, iş sözleşmesini sürenin
bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilmektedir. Ceza Kanunu düzenlemesi
sadece cinsel tacizi yasaklamaktadır. Devlet Memurları Kanunu’nda taciz ile ilgili herhangi bir
düzenleme bulunmamaktadır.
Yukarıda belirtilen yasaların hiç birinde ayrımcılık yapılmasına dair talimat verilmesini açıkça
yasaklayan bir düzenleme bulunmamaktadır. Mağdur duruma düşürme (victimisation) ise son derece
sınırlı bir kapsamda yasaklanmıştır. İş Kanunu’nun 18. maddesine göre “mevzuattan veya
sözleşmeden doğan haklarını takip için işveren aleyhine idari veya adli makamlara başvurmak veya bu
hususta başlatılmış sürece katılmak fesih için geçerli bir sebep oluşturmaz.” Devlet memurları
açısından bu bağlamda herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır.
25
Etnik veya ırksal köken, yaş, din veya cinsel yönelimle bağlantılı dezavantajlı gruplara yönelik
önleyici veya tazmin edici herhangi bir olumlu eylem (pozitif ayrımcılık) içeren hüküm de
bulunmamaktadır. Bu durum engelliler açısından farklılık arz etmektedir. Özel sektörde, (elli veya
daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde), çalışanların %4’ünün engellilerden oluşması gerekmektedir. Bu
oran kamu sektöründe %3 olarak düzenlenmiştir.
İspat yükünün yer değiştirmesi bağlamında, İş Kanunu’nda özel bir hüküm bulunmaktadır. İş
Kanunu’nun 5. maddesine göre, işverenin madde metninde yasaklanan temellere dayalı olarak ayrımcı
davrandığını işçi ispat etmekle yükümlüdür. Ancak, işçi bir ihlalin varlığı ihtimalini güçlü bir biçimde
gösteren bir durumu ortaya koyduğunda, ispat yükü yer değiştirmekte ve işverene geçmektedir.
Kanun’un 20. maddesine göre feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir
ve işçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Eğer
işçi feshin ayrımcılığa dayalı olarak gerçekleştiğini iddia ederse, bu iddiayı işçi ispatlamakla
yükümlüdür. Diğer ilgili yasalarda (İdari Yargılama Usul Kanunu da dâhil olmak üzere) ispat yükünün
paylaşılması ya da yer değiştirmesi ile ilgili düzenlemeler bulunmamaktadır. Devlet Memurları
Kanunu ispat yükü ile ilgili bir düzenleme içermemektedir ve bu durum genel kuralların uygulanacağı
anlamına gelmektedir. Özürlüler Hakkında Kanun da ispat yükü ile ilgili bir düzenleme
içermemektedir.
Gerek kamuda, gerekse özel sektörde, işverenler engellilere makul uyumlaştırma (reasonable
accommodation) sunma yükümlülüğü altındadır.
Mesleki eğitim, meslek içi eğitim, mesleki rehberlik, ileri mesleki eğitim ile ilgili düzenlemelerde ırk,
etnik köken, yaş, din veya cinsel yönelime dayalı ayrımcılığa dair herhangi bir gönderme
bulunmamaktadır.
Türkiye’de serbest meslek mensupları ve bir çalışma ilişkisinde yer alan kişiler, yargı organları önünde
meslek örgütleri ve sendikalar tarafından temsil edilebilmekle birlikte, idari organlar önünde bu
mümkün değildir.
Ayrıca, sendikalar ve meslek örgütlerinin aksine, dernekler sadece kendi üyelerinin menfaatleri ile
ilgili davaları açabilmektedir; ancak, üyelerinin yargı ve idari organlarına yaptıkları bireysel
başvurularda, üyelerini temsil etmeleri mümkün değildir.
Türkiye’de istihdam alanını düzenleyen yasal düzenlemelerden bir diğeri, 2821 sayılı Sendikalar
Kanunu’dur. Kanunda ayrımcılığı yasaklayan özel bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak 16 yaşından
büyük olan herkes din, etnik köken, engellilik, cinsel yönelim veya dinine bakılmaksızın sendikalara
üye olma hakkına sahiptir.
Son olarak, yaptırımlar da etkili, orantılı ve caydırıcı olmaktan uzaktır. Ceza Kanunu ve İş Kanunu
haricinde verili hükümlerin ihlal edildiği durumlarda hangi yaptırımların söz konusu olacağı açıkça
belirtilmemiştir.
Direktifler henüz iç hukuka aktarılmadığı için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde konu ile ilgili bir
tartışma yaşanmamıştır. Ayrımcılık konusu kamuoyunun gündeminde olmadığı için konu kamuoyu
tarafından da tartışılmamaktadır. Direktifler az sayıda kişi tarafından bilinmektedir. Ancak STK’lar
ayrımcılık ile ilgili eğitimlerinde Türk mevzuatında yaşanan sorunları vurgulamak için Direktiflere
gönderme yapmaktadır.
Türkiye’de ayrımcılık iddiaları ile ilgili çalışan özel bir kurum ya da organ bulunmamaktadır. Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından ombudsmanlık kurumu oluşturmaya yönelik olarak “Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanunu” kabul edilmiş olmakla birlikte, Cumhurbaşkanlığı tarafından Kanun’un
Anayasa’ya aykırılığı iddiasıyla iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmuştur. Anayasa
Mahkemesi 27 Ekim 2006 tarihinde, Kanun’un belli maddelerinin yürürlüğünün davanın esası
hakkında karar verilene kadar durdurulmasına karar vermiştir.
26
Ancak her durumda, bu kurum bir eşitlik kurumu olarak değil genel yetkilere sahip bir kurum olarak
tasarlanmıştır. Kanun’a göre, kamu denetçiliğinin ayrı bir yasal statüsü ve bütçesi olacak ve bir ilâ on
kamu denetçisi görev yapabilecektir. İdari organların icrai ve ihmali eylemleri ile ilgili şikâyetlere
dayalı olarak kurum konuyu araştırabilecek ve idari organlara önerilerde bulunabilecektir. Yine
Kanun’a göre hiçbir organ, makam, merci veya kişi, baş denetçiye ve denetçilere görevleriyle ilgili
olarak emir ve talimat veremeyecek, genelge gönderemeyecek, tavsiye ve telkinde bulunamayacaktır.
Hem gerçek hem de tüzel kişiler kuruma başvuru yapma hakkına sahiptir. Yabancılar için kuruma
başvuru, ancak karşılıklılık ilkesi çerçevesinde mümkün olabilecektir. Başvurucu ismini, soy ismini,
imzasını ve iş veya ev adresini veya tüzel kişiler söz konu olduğunda isim, adres ve yetkili kişinin
imzasını içerecek şekilde, yazılı ve Türkçe olarak başvurmak zorundadır. Başvurular herhangi bir
ücrete tabi değildir ve ilgili valilik ve kaymakamlıklara yapılabilecektir. Başvurular icrai veya ihmali
fiilin ardından 90 günlük süre içerisinde gerçekleştirilmek zorundadır. Kurumun inceleme ve araştırma
konusu ile ilgili olarak istediği bilgi ve belgelerin hükümet organlarınca, bu isteğin tebliğ edildiği
tarihten itibaren otuz gün içinde verilmesi zorunludur. Devlet sırrı veya ticarî sır niteliğindeki bilgi ve
belgeler bu kapsam dışında tutulmuştur.
Türkiye Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi, Her Türlü Irk Ayrımcılığının
Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası
Sözleşme ve Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ye taraftır. Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası
Sözleşme ve Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme ile
ilgili olarak, ilk raporlar henüz gönderilmemiştir.
Türkiye Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ye 4 Nisan 1995 yılında taraf olmuştur ancak “azınlık grubu
veya bir yerli halka mensup çocukların dil gereksinimleri”, “çocuğun ana-babasına, kültürel
kimliğine, dil ve değerlerine saygı” ve “bir azınlığa mensup olan ya da yerli halktan olan çocuk, ait
olduğu azınlık topluluğunun diğer üyeleri ile birlikte kendi kültüründen yararlanma, kendi dinine
inanma ve uygulama ve kendi dilini kullanma hakkı”nı içeren 17, 29 ve 30. maddelere çekince
koymuştur. Bu çekinceye göre, “Türkiye Cumhuriyeti Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları
Sözleşmesi'nin 17, 29 ve 30. maddeleri hükümlerini T.C. Anayasası ve 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan
Anlaşması hükümlerine ve ruhuna uygun olarak yorumlama hakkını saklı tutmaktadır”.
Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme Türkiye tarafından 23 Eylül 2003 tarihinde,
27. maddeye çekince konularak onaylanmıştır: “Türkiye Cumhuriyeti, Sözleşme'nin 27. maddesini,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın ve 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Andlaşması ve Ek'lerinin
ilgili hükümlerine ve usullerine göre uygulama hakkını saklı tutar.” Tüm bu çekinceler eğitim hakkı
ile ilgilidir ve özellikle anadilde eğitim hakkı ile ilgilidir. Türkiye Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin
Uluslararası Sözleşme’ye Ek İhtiyari Protokol’e 2007 yılı Şubat ayında taraf olmuştur. Ancak,
Sözleşme’nin 26. maddesine, bireysel başvuruların Sözleşme’de yer alan haklar bakımından ayrımcılık
yasağının ihlal edildiğine dair iddialarla sınırlı olarak yapılmasına izin veren bir çekince konmuştur.
Türkiye, Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi’ne sırasıyla 1990, 1997 ve 2005 yıllarında
üç rapor sunmuştur. Diğer hususlar yanında Komite, kadın ve erkek arasında eşitlik ilkesinin
uygulanmasını denetleyecek bir mekanizmanın eksikliğini tespit etmiş; “ayrımcılığın Türklerin
mizacına yabancı olduğu” iddiasını tatmin edici bulmamış; üst mevkilerde kadınların sayısının düşük
olmasına dair yapılan “isteksizlik” şeklindeki açıklamadan endişe duymuş; kadın haklarına dair
ilgisizliğin sadece dilsel problemlerle açıklanmasını yetersiz bulmuştur. Komite ayrıca Sözleşme
kapsamındaki bütün alanlarda, özellikle de kırsal bölgelerde yaşayan kadınlar, etnik azınlıklar, genç
kadınlar ve cezaevlerinde bulunan kadınlar gibi mağdur olma potansiyeli taşıyan kadınlar açısından
ulusal mekanizmalar ve ilgili bakanlıkların bütüncül ve sistematik yaklaşımlarının bulunmamasından
endişe duyduğunu belirtmiştir. Komite iki kere ayrımcılığa uğrayan Kürt kadınlarının durumlarının
iyileştirilmesi ile ilgili hiçbir özel geçici tedbirin alınmamasından derin üzüntü duyduğunu ifade
etmiştir. Komite ayrıca azınlıklara mensup kadınların durumlarının acilen denetlenmesini ve Sözleşme
tarafından garanti altına alınan tüm yasal hakların güvence altına alınmasına yönelik sistematik
çalışmaların yapılmasını tavsiye etmiştir. Sözleşme’nin 1. maddesi gereğince kadına karşı ayrımcılığın
açık bir tanımının yapılmamış olması, Komite için ayrıca bir endişe kaynağı oluşturmuştur.
27
Komite, kadınlar arasında okuryazar olmayanların oranının yüksekliği ve eğitim alanında okula
devamsızlık ve kadın ve kız çocuklarının bitirme oranlarının düşüklüğü ile bu durumun şehir-kırsal,
bölgesel ve etnik farklılıklara dayalı olarak giderek arttığı konusunda endişelerini belirtmiştir. Komite
ayrıca, eğitim açısından kadınların ve kız çocukların geleneksel olarak kadınlara uygun olduğu
düşünülen alanlarda yoğunlaşmasından ve bu durumun devam etmesinden ve özellikle teknik ve
mesleki eğitim veren okullarda oldukça düşük oranda yer almalarından endişe duyduğunu ifade
etmiştir. Komite kadınların meslek eğitimi ile ilgili seçimlerinden ve istihdam fırsatlarından
kaynaklanan dezavantajlar konusunda da endişe duyduğunu ifade etmiştir. Komite, anadili Türkçe
olmayan kadınların ve kız çocuklarının eğitime erişim ve eğitimde başarıları açısından çoklu
ayrımcılık biçimleriyle yüz yüze kaldıklarını belirtmiştir. Komite ayrıca, okullarda ve üniversitelerde
mevcut başörtüsü yasağının kız çocukları ve kadınlar üzerindeki etkileri konusunda endişe
duymaktadır. Komite, kalıplaşmış davranışların kız çocukların eğitiminde dezavantaj yaratmaya
devam ettiğini vurgulamıştır.
Çocuk Hakları Komitesi, Türkiye’nin 2001 yılında sunduğu raporla ilgili sonuç gözlemlerinde, 1923
Lozan Barış Andlaşması kapsamında tanınmayan azınlık gruplarına dâhil çocuklar, özellikle de Kürt
kökenli çocuklar; engelli çocuklar; evlilik dışı doğan çocuklar; kız çocukları; mülteci ve sığınmacı
çocuklar; yerinden edilmiş çocuklar ve güneydoğu ve kırsal bölgelerde yaşayan çocuklar bakımından
özellikle yeterli şekilde eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim bağlamında ayrımcılık yasağının tam
olarak uygulanmamasından dolayı endişelerini ifade etmiştir. Komite Türkiye’ye ayrımcılığın
önlenmesi ve ayrımcılıkla mücadele için uygun önlemlerin alınmasını tavsiye etmiştir. Komite ayrıca
tüm çocukların, özelikle de yukarıda belirtilen mağdur olma potansiyeli taşıyan gruplara mensup
çocukların, maruz kaldığı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına yönelik kapsamlı stratejiler
geliştirilmesi için uygun ayrıştırılmış verilerin toplanmasını tavsiye etmiştir.
Türkiye’de ayrımcılıkla ilgili istatiksel veya niteliksel araştırma neredeyse hiç yoktur ve var olanlar
toplumsal cinsiyete ve engelliliğe dayalı ayrımcılıkla sınırlıdır. Yine mevcut araştırmalar durumla ilgili
ayrıntılı bir resim ortaya koymaktan uzaktır. Irk, etnik köken veya cinsel yönelime ve bunlara dayalı
olarak ayrımcılıkla ilgili veri bulunmamaktadır. Ayrımcılık bilimsel araştırmalarla ortaya konulmadığı
için Direktifler kapsamında olan ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına yönelik bir eylem planı
bulunmamaktadır. Türkiye’de ayrımcılığın reddi oldukça yaygındır ve veri eksikliği bu durumun
aksinin ispatını olanaksız hale getirmektedir. 1990’lı yıllarda İçişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan
bir genelge ile Devlet İstatistik Enstitüsü’nün (bugünkü Türkiye İstatistik Kurumu) bölgesel ve etnik
kökene dayalı istatistik toplaması yasaklanmıştır. Günümüzde, devlet organları din ve etnik kökene
dayalı olarak istatistiksel veri toplayamadıkları ve/veya yayınlayamadıkları için güncel bilgi
bulunmamaktadır. Diğer temellerle ilgili veriler ya kamuya açık değildir ya da güncel değildir.
İstihdam ile ilgili istatistikler, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından toplanmaktadır.31 Veriler İstihdam,
İşsizlik ve Ücretler başlığı altında toplanmaktadır. Veriler sadece cinsiyete dayalı olarak
ayrıştırılmaktadır. Bu durum aynı şekilde Türkiye İstatistik Kurumu tarafından toplanan İnsan Hakları
İstatistikleri için de geçerlidir. Hak ihlalleri ile ilgili istatistikler başvurucuların cinsiyetlerine göre
ayrıştırılmaktadır. “Hak İhlali İddiası ile İlgili Başvuranların Dağılımı ve Cinsiyet 2004-2005” raporu
göçmenlerin statüsü, azınlık grupları, mülteciler, sığınmacılar ve diğer marjinal grupların istihdamdaki
yerini ortaya koyan, ayrımcılık yasağı ve çalışma ve sözleşme özgürlüğü ile zorla çalıştırma yasağı ile
ilgili kategorileri içermektedir.
Ayrımcılıkla ilgili veriler sadece tüm illerde ve ilçelerde kurulu bulunan İnsan Hakları Kurulları
üzerinden İnsan Hakları Başkanlığı tarafından yıllık olarak toplanmaktadır. Ayrımcılığı da içeren insan
hakları ihlalleri derlenmektedir. Bu kurulların varlığı ve işlevleri ile ilgili olarak halk arasında genel
bir bilgi eksikliği mevcut olduğundan rakamlar ve başvurular sınırlı olmaktadır.
31
http://www.tuik.gov.tr (15.02.2008). İngilizce web sitesi için bakınız: http://www.turkstat.gov.tr (15.02.2008)
28
İnsan Hakları Başkanlığı’na ve kurullara ayrımcılık iddiasıyla ilgili olarak 2006 yılında 136 başvuru
(toplam başvuru sayısının %6,6’sı), 2005 yılında 162 başvuru (toplam başvuru sayısının %7,2’si) ve
2004 yılında 110 başvuru (toplam başvuru sayısının %6,7’si) yapılmıştır. Mevcut istatistikler
ayrımcılık iddiasının hangi temelde yapıldığına ya da hangi haklarla ilgili olduğuna dair herhangi bir
bilgi içermemektedir.
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği başvuru sayısındaki artışın daha fazla sayıda ihlal gerçeklemesine
işaret etmediğini ve artışın sebebinin kamuoyunda hukuki düzenlemelerle ilgili olarak daha fazla
sayıda insanın bilgi sahibi olması olduğunu belirtmektedir. Ayrıca başvurucular ayrımcılığın ne
olduğuna dair fazla bilgi sahibi olmadıkları için ihlal iddialarının çoğunun konuyla ilgisi
bulunmamaktadır.32 Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu’nun (ECRI) 2004 yılında
Türkiye ile ilgili olarak yayınladığı raporda, nefret suçları ile ilgili herhangi bir resmi istatistiğin
bulunmaması nedeniyle, ırkçılık ve ayrımcılıkla karşılaşanların gerçek sayısını bilmenin mümkün
olmadığı ifade edilmiştir.33
2.
Usuller –Ayrımcılıkla mücadeleye ilişkin yasal düzenlemelerin ihlalinin giderilmesine
yönelik idari ve hukuki başvuru yolları
2.A
İstihdam ve meslekle ilgili olanlar- tüm ayrımcılık temelleri bakımından
Türkiye’de, uyuşmazlığın niteliğine bağlı olarak, ayrımcılıkla ilgili davalar hukuk, ceza ve idare
mahkemelerinde görülebilmektedir. Ayrımcılığa uğrayan mağdurlar 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanunu
çerçevesinde, genel hükümlere tabi olarak dava açabilmektedir. Alternatif uyuşmazlık çözüm yolları
ve/veya uzlaşma gibi onarıcı mekanizmalar ya mevcut değildir ya da özellikle ceza yargılamasında
düzgün işlememektedir. Bu yüzden tek seçenek olarak iş yükü ağır olan, ağır işleyen ve etkisiz olan
mahkemeler kalmaktadır. Resmi veya gayri resmi olarak ayrımcılık iddialarıyla ilgilenen bir kurum
bulunmamaktadır ve ayrımcılıkla mücadele ile ilgili uzmanlaşmış ulusal bir kuruma ihtiyaç vardır.
Ayrımcılık ilk defa 2005 yılında Yeni Türk Ceza Kanunu’nun 122. maddesi ile bir suç haline
getirilmiştir. Ancak, ayrımcılıkla mücadelede ceza hukuku en uygun yol olarak kabul edilmemektedir.
Kanunilik ve masumiyet karinesi ilkeleri gereğince söz konusu maddenin uygulanması pratik olarak
mümkün gözükmemektedir. Her durumda, 122. maddenin kapsamı oldukça sınırlıdır. Ayrımcılıkla
ilgili davalar temyiz edildiği takdirde Yargıtay’ın 2. Ceza Dairesi tarafından incelenmektedir.
Türkiye’de her ilde iş ilişkisiyle ilgili konularda uyuşmazlıkları çözmek üzere iş mahkemeleri
kurulmuştur. İstihdamla ilgili ayrımcılık konusunda (İş Kanunu’nun 5. maddesi) herhangi bir hukuki
çözüm için iş mahkemesinde dava açılması gerekmektedir. Kararın temyiz edilmesi halinde istihdam
ilişkisinde ayrımcılıkla ilgili davalar Yargıtay’ın 9. Hukuk Dairesi tarafından incelenmektedir.
Ayrımcılığa dayalı olarak bir iş sözleşmesinin feshi halinde olası hukuki çareler, diğerleri yanında, işe
iadenin sağlanması, yoksun kalınan ücretlerin ödenmesi, tazminat gibi çarelerden oluşmaktadır. İş
mahkemesinde dava açmak için, bir iş ilişkisinin mevcut olmasının bir önkoşul olduğunu belirtmek
gerekir ve işe alım sürecinde ayrımcılığa uğrayanlar iş mahkemelerine başvurma hakkına sahip
değildir. Yukarıda da belirtildiği gibi İş Kanunu’nun 20. maddesine göre, iş sözleşmesinin işveren
tarafından feshi halinde, feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat etme yükümlülüğü işverene aittir.
Eğer işçi feshin ayrımcılığa dayalı olarak gerçekleştiğini iddia ediyorsa, ispat yükü işçi üzerindedir.
İdari organların eylem ve işlemlerinin yargısal denetimi idare mahkemeleri tarafından
gerçekleştirilmektedir. Anayasa’nın 125. maddesine göre “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine
karşı yargı yolu açıktır” ve “İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür”.
32
Bakınız, http://www.abgs.gov.tr/indexen.html (15.02.2008)
ECRI (2004), Report on Turkey, http://www.coe.int/t/e/human_rights/ecri/1-ECRI/2-Country-bycountry_approach/Turkey/Turkey_CBC_3.asp (15.02.2008)
33
29
Bu maddeden şu üç ilke ortaya çıkmaktadır: i) davalar belli süreler içerisinde açılmalıdır; ii) Yargı
yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır; iii) idarî eylem ve işlem
niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez. İdari işlemlerde, eğer idare
mahkemesi tarafından bir hukuka aykırılık bulunursa idari işlemin iptaline ve/veya zararın tazminine
karar verebilir. İdari eylemlerde tazminat söz konu olmaktadır.
Devlet memurları söz konu olduğunda, ayrımcılığa uğrayan kişi önce şikâyette bulunmalı ve
sonrasında idare mahkemesinde dava açmalıdır. İdare mahkemeleri, valiliklerin, kaymakamlıkların,
yerel yönetim organlarının, bakanlıklara bağlı il müdürlüklerinin ve diğer kamu kuruluşlarının, geçici
görevlendirme veya devlet memurlarına verilen disiplin cezaları, ücretler, izinler ve lojmanlar gibi
konularda ortaya çıkan ayrımcı uygulamaları ile ilgili uyuşmazlıkları karara bağlar. Davacı, sadece
tazminat isteyebileceği gibi, tazminatın yanında işlemin iptalini de talep edebilmektedir. Davacılar
Danıştay’a temyizen başvurabilmektedir. İdari yargıda (hem ilk derece hem de Danıştay bakımından)
ispat yükü ayrımcı işlem ya da eylemin mağduru üzerindedir.
Yetkililer, kanun önünde eşitlik ilkesinin uygulanmaması dolayısıyla mağdur olduğunu düşünen
herkes için geçerli olan yargısal denetimin yeterliliği ve etkililiği açısından, Anayasanın 74. maddesi
(dilekçe hakkı), 3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılması Hakkında Kanun’un 7. maddesi ve 4857
sayılı İş Kanunu’nun 91. maddesinin ayrımcılık mağdurlarının hukuki korunmasını sağlayan etkili
yasal hükümler olduğunu belirtmektedir.
Başvurular ilgili olarak mevcut resmi kanallar dışında, özellikle arabuluculuk gibi hukuki
uyuşmazlıkların çözülmesine yönelik “gayri remi” yollar da mevcuttur. Ayrımcılığa uğrayan kişiler
bakımından Sendikalarca toplu pazarlık, dâhili şikâyet mekanizmaları, iş müfettişlerine yönlendirme
gibi idari yollar da mevcuttur. Türkiye’de herhangi bir eşitlik komisyonu, ombudsmanlık veya yerel
konseyler gibi diğer yollar mevcut değildir ve Türk hukukuna göre “sınıf davası” (class action)
açılması mümkün değildir.
Ayrımcılık mağdurları için başka bir seçenek de tüm il ve ilçelerde kurulu bulunan İnsan Hakları
Kurullarına ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’na başvurmaktır.
Her iki komisyon da istihdam alanında ayrımcılıkla ilgili şikâyetleri incelemekle yetkilidir. İnsan
Hakları Kurulları ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları İnceleme Komisyonu konu ile ilgili
olarak eşit muamele hakkının ihlal edilip edilmediğine dair bir karar verebilmektedir; ancak bu
kararlar icra edilebilir olmadığı gibi, hukuken bağlayıcı da değildir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde yer alan haklardan birinin ihlal edildiğini düşünen herkes, iç
hukuk yollarının tüketilmesinin ardından altı aylık bir süre içerisinde Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi’ne başvurma olanağına sahiptir.
Genel olarak, ayrımcı muameleden kamu otoriteleri sorumlu olduğunda idare ve ceza mahkemeleri, bir
özel hukuk kişisi söz konu olduğunda ise hukuk ve ceza mahkemeleri yargı yetkisine sahiptir. Her ne
kadar insan hakları konuları üzerine çalışan resmi olmayan kuruluşlar olsa da, ayrımcılıkla mücadele
açısından resmi kurumlar ile STK’lar gibi resmi olmayan kuruluşlar arasında işbirliğini teşvik eden
herhangi bir özel düzenleme bulunmamaktadır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 4857 sayılı İş Kanunu ve 5378
sayılı Özürlüler Hakkında Kanun iş ilanları, işe alınmada uygulanan usuller, seçim kriterleri, koşullar,
ücret, işyerinde ayrımcılık, kıyafet kuralları, çalışma saatleri, örneğin yarı zamanlı çalışanlar gibi
ayrımcılığa uğradığı düşünülen gruplar, işyeri disiplin usulleri, terfi, ikramiye ve ek ödemeler, işten
çıkarılma, sosyal güvenlik primleri, emekli aylıkları, ruhsat ve lisansların verilmesi, mesleki eğitime
erişim ve cezaevlerinde mesleki eğitim alanlarına ilişkin olarak, hukuki ya da idari yollar
öngörmektedir.
30
Eğer ayrımcı işlem ya da eylem, idari bir işlem ya da eylem ise, ayrımcılığa uğrayan mağdur,
mahkemeye başvurmadan önce sorumlu idari makama başvurarak, zararının giderilmesine yönelik
tazminat talebinde bulunmalıdır.
Engellilerin makul uyumlaştırmasının reddedildiği durumlarda, iş müfettişleri tarafından işverenlere
idari para cezası kesilmektedir. Ancak, ne iş müfettişleri ne de iş mahkemeleri işverene makul
uyumlaştırma yapma yönünde direktif verme yetkisine sahip değildir.
2.B
İstihdam veya meslekle ilgili olmayan alanlar – ırk ve etnik köken
Türkiye konuyla ilişkin çoğu uluslararası sözleşmeye, eğitimle ilgili konular bağlamında çekince
koymuştur. Bu çekinceler eğitim hakkı, azınlık hakları ve özellikle anadilde eğitim hakkı ile ilgilidir.
Bu sebeple, Türkçe dışında başka bir dilde eğitim hakkı veya anne ve babaların kendi inançları
doğrultusunda kendi çocuklarına dini ve ahlaki eğitim verme hakkı uluslararası sözleşmelerin kapsamı
dışında bırakılmıştır. Ayrıca, Türkçe dışında bir dil konuşan kişilerin sayısını gösteren herhangi bir
veri de mevcut değildir.
2006 yılında, İstanbul’da yaşayan bir dizi Roman/Çingene topluluğun “haritalanması” ile ilgili bir
fizibilite çalışması raporu Roman/Çingene çocukların eğitimde dezavantajlı durumda olduklarını
ortaya koymaktadır.
Eğitimde ayrımcılıkla ilgili vakalarda genel hükümler uygulanmaktadır. Ayrımcı muamele bir idari
makamın işlemi ile gerçekleşiyorsa, ayrımcılığa uğradığını iddia eden kişinin önce ilgili idari makama
başvurması ve sonra tazminat için idari mahkemelere başvurması gerekmektedir. Bu kişiler ayrıca
tazminat talebinde de bulunabilmektedir. İdarenin eylemleri söz konusu olduğunda, mağdurlar için
hem idari hem de cezai yollara başvuru mümkündür. Her ne kadar eğitim konusu Ceza Kanunu’nun
122. maddesinde açıkça düzenlenmiş olmasa da, bir kamu hizmeti olduğu için maddenin kapsamında
değerlendirilebilir. Yine özel okullar da madde içerisinde geçen “kamuya arz edilmiş bir hizmet”
ifadesi nedeniyle madde kapsamı içerisindedir. Milli Eğitim Temel Kanunu ırka dayalı ayrımcılığı
yasakladığından, idari yollara başvuru ve idari çözüm mümkündür. Özel okullar da Milli Eğitim
Bakanlığı’nın denetimi altında çalışmaktadır. Bu sebeple ayrımcılıkla ilgili vakalarda Milli Eğitim
Bakanlığı’nın gerekli adımları atma yükümlülüğü söz konusudur. Mağdurlar ayrıca il ve ilçelerde
bulunan İnsan Hakları Kurullarına başvurabilirler. Kurullara yapılan şikâyetlerin az bir bölümü eğitim
ile ilgilidir. İnsan Hakları Başkanlığı tarafından yayınlanan istatistiklerde başvuruların nedeni ile ilgili
herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Bu sebeple eğitimde ayrımcılık iddialarının sayılarına ilişkin
herhangi bir bilgi mevcut değildir.
Türkiye’de barınma hakkı bağlamında ayrımcılık, bir dizi uluslararası sözleşme tarafından
yasaklandığı gibi, Anayasa da mülkiyet hakkını net bir biçimde tanımaktadır. İskân Kanunu’nun 4.
maddesi değiştirilmiş ve “çingeneler” ile ilgili ayrımcı ifadeler kanun metninden çıkarılmıştır. Yeni
Vakıflar Kanunu Tasarısı 1974 yılından sonra birçok taşınmazını kaybetmiş olan azınlık vakıflarına ait
geçmişte el konulmuş olan taşınmazların iadesini de amaçlamaktadır. Toplu Konut İdaresi tarafından
belediyeler ile işbirliği halinde yürütülen “kentsel dönüşüm” projeleri oldukça fazla eleştiriye
uğramaktadır. Konu ile ilgili raporlar yenileme projelerinin Romanlar/Çingeneler için zorunlu
tahliyeye dönüştüğünü belirtmektedir. Genellikle Kürt kökenli olan yerinden edilen kişilerle ilgili
raporlar da dikkat çekmektedir.
Ceza Kanunu’nun 122. maddesi taşınmazların satılmasının veya devrinin engellenmesini
yasaklamaktadır. Ancak bu madde sadece üçüncü kişilerin fiillerini yasaklamaktadır. Böylece, bir
kişinin ırk veya etnik kimliğe dayalı olarak bir evi satmayı reddetmesi hali madde kapsamında
değildir. Ayrıca kiracı-kiralayan ilişkilerinde ayrımcılığı yasaklayan bir düzenleme mevcut değildir.
Maddede kamu hizmetlerine bir gönderme olduğu için, sosyal koruma, sosyal yardımlar ve eğitim
konularının madde kapsamında olduğu söylenebilir. 122. madde ayrıca hizmetlere erişim ve
hizmetlerin arzını da içermektedir ve mallara erişim hakkında ise madde sadece besin maddelerine
göndermede bulunmaktadır.
31
Sosyal koruma, sosyal yardımlar ve diğer tüm kamu hizmetleri Ceza Kanunu’nun 122. maddesi
kapsamındadır. İdari yollara başvuru imkânı ve genel idari giderim yolları da mevcuttur.
2.C
Gerek istihdamla ilgili olan gerekse olmayan şikâyetler için farklı seçeneklerin varlığı:
Bir eşitlik kurumunun yokluğunda, ayrımcılık vakaları ile ilgili iddialarda mağdurlar genel idari ve
yasal yolları izlemek durumundadır. Mağdurun mahkemelerde dava açmak yerine dostane bir çözüme
ulaşmayı tercih etmesi halinde, Türk hukukunda yer alan alternatif uyuşmazlık çözüm yolları oldukça
sınırlıdır. Ceza yargılaması dışında davacı dava ile ilgili olguları ve kanıtları bizzat sunmak zorundadır
ve kendi davasını ispat etmelidir. Yargılama usulleri oldukça karmaşık olduğu için bir kişinin bir
avukatın yardımından yararlanmaksızın bir davayı yürütmesi oldukça zordur.
Ayrımcılık mağdurları maddi zararlarının tazminini, yoksun kaldıkları kazancın giderimini veya
duydukları elem ve acıdan dolayı manevi tazminat ya da bunların tamamını talep edebilmektedir.
Ceza, hukuk veya idari yargılamaların paralel biçimde gerçekleşebilmesi mümkündür. Mağdurlar eş
zamanlı olarak hukuk veya iş mahkemelerinde tazminat için dava açabilecekleri gibi, bir idari başvuru
ya da ceza soruşturması için şikâyette de bulunabilir.
Yargı yoluna başvurulmasının avantajı mağdurların tazminata erişimi için öngörülen tek yol olmasıdır.
İdari yargı yoluna başvurulmasından önce mağdurun ilk olarak ilgili idari makama başvurması ve
zararın tazminini talep etmesi gerekmektedir.
Bazı durumlarda başvuru süreleri oldukça kısadır. Örneğin bir iş sözleşmesi eğer ayrımcı bir temelde
feshedilmişse, fesih tarihinden itibaren 30 gün içerisinde iş mahkemesine başvurulması gerekmektedir.
Ayrımcılığa dayalı bir feshin söz konusu olduğu durumlarda, iş mahkemeleri işe iadeye karar
verebilmekte ve vermektedirler. Bu özel yasal yol 4857 sayılı İş Kanunu tarafından öngörülmüştür.
Davacının avukat tutmak için yeterli geliri bulunmadığı durumlarda hukuken temsil edilmesi için adli
yardım mevcuttur.
Yeterli mali ve insan kaynağının yokluğunda STK’lar ve sendikaların bir mağduru destekleme
yönünde karar almadan önce yapılacak yasal başvurunun kanunlarda yer alan süreler içerisinde yapılıp
yapılmadığının tespit edilmesinden başlayarak bir dizi etmeni göz önünde tutması gerekmektedir.
STK’ların ve sendikaların ayrımcılık mağdurlarını destekleme noktasında mali olanakları sınırlıdır ve
hukuki yardım sunarken önceliklerini belirlemek durumundadırlar.
2.D
Her bir giderim mekanizması için karşılanması gereken teknik usul şartları nelerdir?
İzlenen hukuki yola bağlı olarak farklı başvuru süreleri söz konusudur. Hukuk mahkemelerinde davacı
zararını ispat etmek zorundadır ve tazminatın miktarı hâkim tarafından tayin edilmektedir. Hukuk
davaları açısından ayrımcılığın ve bundan sorumlu kişinin davacı tarafından öğrenilmesinden itibaren
bir yıl içerisinde davanın açılması gerekmektedir. Her durumda davacının ayrımcılığın
gerçekleşmesinden itibaren 10 yıl içerisinde davayı açması gerekmektedir.
İdare mahkemelerinde bir davanın açılmasından önce mağdurun ilgili idari makama başvurması ve
tazminat talep etmesi gerekmektedir. İdari makamın talebi reddettiği günden itibaren 60 günlük dava
açma süresi işlemeye başlamaktadır. Eğer idari makam taleple ilgili olarak 60 gün içerisinde bir cevap
vermezse mağdurun idare mahkemesinde dava açması için, bir 60 günlük süre daha söz konusudur.
Zararla ilgili ispat yükü davacı üzerindedir. İdari davalar, davacının olaydan haberi olmasının ardından
bir yıl içerisinde ve her durumda olay gerçekleştikten sonra beş yıl içerisinde açılmalıdır. Eğer olay
idarenin bir eylemi değil bir işlemi sonucunda gerçekleşiyorsa başvuru süresi yine 60 gündür. Bu
durumda başvuru ilgili idari makama başvuru yapılmadan önce doğrudan mahkemeye
32
yapılabilmektedir. İdare mahkemelerinin tanık dinlemesi mümkün değildir ve doya üzerinden
yargılama yapılmaktadır.
Belgelerin noter onaylı olması gerip gerekmediği, yeminli ifadeler, belgelerin asıllarının ibrazının
gerekip gerekmediği, suretlerinin veya onaylı suretlerinin ibrazının yeterli olup olmadığı vs. gibi şekle
ilişkin hususlar, davanın türüne göre değişmektedir. İş mahkemelerinde ispat yükünün yer
değiştirmesine bağlı olarak, “tam ispatı sağlamayan ancak iddia için yeterli dayanağı tesis eden”
deliller de mahkemelere sunulabilmektedir.
STK’lar, Sendikalar ve diğer Danışmanlık hizmeti veren kurumlar
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Ulaşılabilir Yaşam Derneği, http://www.uyd.org.tr
Uluslararası Af Örgütü- Türkiye, www.amnesty.org.tr
Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu, http://www.spf.boun.edu.tr
Avrupa Alevi Dernekleri Federasyonu, http://www.alevi.com
Avrupa Roman Hakları Merkezi, www.errc.org
Fiziksel Engelliler Vakfı, http://www.engelliler.com
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası, http://www.ses.org.tr
Helsinki Yurttaşlar Derneği, http://www.hyd.org.tr
İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı, http://www.ikgv.org/
İnsan Hakları Derneği, www.ihd.org.tr
Türkiye İnsan Hakları Vakfı, http://www.tihv.org.tr
Uluslararası Göç Örgütü-Türkiye, http://www.countertrafficking.org/
İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi,
http://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr
İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç çalışmaları Merkezi, http://goc.bilgi.edu.tr
Kaos Gey ve Lezbiyen Kültürel Araştırma ve Dayanışma Derneği, http://www.kaosgl.com
Koç Üniversitesi Göç Araştırmaları Programı, http://www.mirekoc.com
Lambdaistanbul LGBTT Dayanışma Derneği, http://www.lambdaistanbul.org
MAZLUMDER, http://www.mazlumder.org
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası, http://www.egitimsen.org.tr
Türkiye Sakatlar Derneği, http://www.tsd.org.tr/
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği-Türkiye, http://www.unhcr.org.tr
2.E
Farklı usullere erişimin sağlanması için ulusal düzeyde ne tür destek mekanizmaları
bulunmaktadır ve engellerin aşılabilmesi için neler yapılabilir?
2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile sendikalar, üyelerini yargı organları önünde temsil etme konusunda
yetkilendirilmiştir. Türk hukukunda derneklerin, örgütlerin veya diğer tüzel kişilerin meşru bir amaçla
ayrımcılık mağdurları adına veya onlara destek amacıyla yargısal veya idari usullerde yer alması
tümüyle güvence altına alınmamıştır. Bu durumun istisnası sendikalar, tüketici hakları dernekleri ve
çevrenin korunması için çalışan derneklerdir. Bu nedenle uzmanlaşmış STK’ların dava açmaları
mümkün değildir. STK’lar sadece hukuki yardımda bulunabilmekte ve sınırlı mali imkânları ve
profesyonellik konusundaki eksiklikleri nedeniyle tüm vakalarla ilgilenememektedirler.
Türk hukukuna göre tarafların mahkemede avukatla temsil edilmesi zorunlu tutulmamıştır. Hukuk,
ceza ve idari davalarda ücretsiz adli yardımdan yararlanma hakkı 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nda
düzenlenmiştir ve barolar tarafından oluşturulan adli yardım büroları tarafından sunulmaktadır.
Masraflar Maliye Bakanlığı tarafından geri ödenmektedir; ancak ödeneklerin oldukça düşük
olmasından dolayı, az sayıda kişi ücretsiz adli yardıma erişebilmektedir ve adli yardım bürolarına az
sayıda başvuru gelmektedir. Yeterli ödeneğin olmaması ve düşük ücret yüzünden çoğu avukat adli
yardım hizmetlerinde çalışmamaktadır. Mağdurlar ve genel olarak kamuoyu, özellikle de en
dezavantajlı gruplar haklarını veya olası yasal yolları bilmemektedir.
33
Hukuk ve idari yargılamalarda mağdurların avukat tutacak maddi durumları olmadığını ve hukuki
temsilin adaletin menfaatine hizmet edeceğini ortaya koymaları gerekmektedir. Bazı STK’ların pro
bono ağı kurulmasına yönelik teşebbüsleri söz konusudur; ancak şu ana kadar hukuki yardım açısından
önemli bir düzeye ulaştığını söylemek güçtür.
Ayrımcılık Türk yargı organları açısından yeni bir kavramdır ve genellikle mahkemeler önüne cinsiyet
ayrımcılığı bağlamında gelmektedir. Yüksek mahkemelerin kadın ve erkek arasında eşitlik bağlamında
önemli kararları söz konusudur. Irk, cinsel yönelim, din veya inanç gibi temeller yargı organları için
yabancı kavramlardır.
Kolluk güçleri, Cumhuriyet savcıları ve hâkimlerin ayrımcılık yasağına dair yasal düzenlemeler
konusunda anlayış ve uzmanlık eksikliği bulunmaktadır. Hemen hemen tüm şehirlerde adliye binası
bulunmasına rağmen çoğunlukla engelliler için erişilebilir durumda değildir. İşsizlik, okuryazarlık,
mağdur haline gelme, yoksulluk vs. gibi konular bakımında dezavantajlı gruplar, diğerleri yanında
etnik ve dini azınlıklar, yasadışı göçmenler ve LGBTT bireylerden oluşmaktadır.
2.F
Avrupa Adalet Divanı’na yönlendirme
Türkiye AB üyesi olmadığı için bu yola başvuru mümkün değildir.
2.G
Avrupa Parlamentosu’na dilekçe ile yapılan başvurular
Türkiye AB üyesi olmadığı için bu yola başvuru mümkün değildir.
2.H
Avrupa Komisyonu’nun ayrımcı idari uygulamalar konusunda uyarılması
Türkiye AB üyesi olmadığı için bu yola başvuru mümkün değildir.
2.I
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılan başvurular
Türkiye 1954 yılından beri Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraftır ve 1987 yılından itibaren
bireysel başvuru yapılabilmektedir. Türkiye 2001 yılında 12 No’lu Ek Protokol’ü imzalamış, ancak
hala onaylamamıştır. Bu sebeple ayrımcılık ile ilgili başvurular sadece Sözleşme’de ve ilgili Ek
Protokollerde yer alan haklarla sınırlı olmaktadır.
Ayrıca, Türkiye Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı’na taraf olmasına karşın Ek Protokol’ü henüz
onaylamamıştır ve bu sebeple Şart kapsamında toplu şikâyet başvurusu yapılamamaktadır.
2.J
Diğer Uluslararası Yollar
Türkiye Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi Ek İhtiyari Protokolü’ne 2007 yılı Şubat
ayından itibaren taraf olmuş durumdadır. Ancak Türkiye Protokol’e taraf olurken Sözleşme’nin 26.
maddesine dair bireysel başvuruların sadece Sözleşme’de yer alan haklar kapsamında yapılabileceğini
öngören bir çekince koymuştur. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ne
İlişkin İhtiyari Protokol onaylanmıştır ve Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi’ne
bireysel başvuru mümkündür. Türkiye, Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin
Uluslararası Sözleşme’nin 14. maddesi gereği beyanda henüz bulunmamıştır. Bu yüzden Irk
Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi’ne bireysel başvuruda bulunulamamaktadır.
İlgi komitelere sunulması gereken raporlar bağlamında Türkiye Kadınlara Karşı Ayrımcılığın
Önlenmesi Komitesi ve Çocuk Hakları Komitesi’ne dönemsel raporlarını sunmuştur; ancak İnsan
Hakları Komitesi ve Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi’ne sunulması gereken ilk
raporlar henüz sunulmamıştır.
34
STK’lar ve sendikalar da ayrımcı eylem ve işlemler konusunda taraf devletlerin Medeni ve Siyasi
Haklar Uluslararası Sözleşmesi, Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin
Uluslararası Sözleşme, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi ve Çocuk
Haklarına Dair Sözleşme gereğince sundukları raporları inceleyen ilgili komitelerin dikkatini çekmek
amacıyla, “gölge raporlar” hazırlamaktadır.
2.K
Profesyonel Yaklaşım
Bir STK’da veya sendikada çalışan herkes, bir dava dosyasında gizlilik ve etkili bir dava yönetimini de
içeren yüksek standartlarda bir profesyonellik sergilenmesi gerektiğinin farkında olmalıdır. STK veya
sendika mağdura başvurunun yapılması bakımından yardım sunamayacak durumda olsa dahi, bu
başvurunun yapılmasını kolaylaştıracak gerekli bilgilendirmeyi yapabilecek durumda olmalı ve
mümkün olan hallerde daha fazla destek ve tavsiye sunabilecek başka bir kuruluşa
yönlendirebilmelidir.
Kamuoyunda konu ile ilgili bilinç düzeyinin düşüklüğü ve ayrımcılığın “hassas” bir konu olarak
algılanmasından dolayı STK’lar ve sendikalar açısından konu ile ilgili genel bir görmezlikten gelme
hali yaygındır. STK ve sendikaların personel sayısının ve ayrımcılık yasağı alanında bilgi seviyelerinin
düşüklüğü ile mali durumlarının yetersizliği nedeniyle, profesyonellik konusunda bir eksiklik söz
konusudur. Direktiflerde yer alan temellerde ayrımcılık konusunda özel olarak çalışan bir STK
bulunmamaktadır. Ancak kendi geniş çalışma alanları çerçevesinde ayrımcılık konusunda çalışan az
sayıda STK mevcuttur. STK’lar genellikle lobi ve farkındalığın artırılmasına yönelik çalışmalarla,
kültürel haklar (dilsel haklar vs. ve sosyal haklar (ör. engelli STK’ları)) konusunda yasal reform
çalışmaları yapmaktadır. Her ne kadar bazen vakaları idari organlara veya yargı organlarına taşısalar
da, mağdurlarla doğrudan çalışma kapasiteleri düşüktür ve mağdurlara sundukları hizmetler genellikle
sınırlıdır.
3.
Toplumsal konular
Türkiye’de mağdur olma potansiyeli taşıyan gruplar, etnik azınlıklar, engelliler, dini azınlıklar,
LGBBT bireyler, yaşlı veya genç işçiler, mülteciler, sığınmacılar ve göçmenler vs. gibi gruplardan
oluşmaktadır. Çeşitli ayrımcılığa uğrayan veya mağdur olma potansiyeli taşıyan gruplar şunlardır:
•
Yaşlı çalışanlar,
İstihdamda yaş ayrımcılığı mesleki eğitime erişim, istihdama erişim, ücret vs. gibi konularda engellere
yol açmaktadır.
•
Engelli kişiler, fiziksel veya zihinsel ve özellikle birden fazla engeli bulunan bireyler:
Engelliler başta eğitim ve sağlık olmak üzere tüm kamu hizmetlerine eşitsiz şekilde erişimden
muzdariptirler. Kamuya veya özel sektöre ait yerleşimlerden dışlanmaktadırlar. Sosyalleşmeyi
destekleyecek sosyal hizmetlerin eksik olduğu durumlarda kamu hizmetlerine erişimleri ve katılımları
önemli ölçüde sınırlanmaktadır.
•
Eşcinseller, transseksüeller:
LGBTT bireyler günlük hayatta her alanda tacizle karşılaşmaktadır. LGBTT örgütleri kamu
otoritelerinden ve kamuoyundan baskı görmektedirler. Homofobik söylemler kamusal alanda,
medyada ve üst düzey politikacılar tarafından sıklıkla kullanılmaktadır. Eşcinsellik bir suç olmaktan
çıkarılmış olsa da aynı cinsiyetten kişilerin evlilikleri Türk hukukunca tanınmamaktadır.
35
•
Romanlar/Çingeneler:
Türkiye’de farklı kaynaklara göre sayıları 600.000 den 2.000.000’a kadar değişen önemli bir
Roman/Çingene nüfus bulunmaktadır. Romanlar/Çingeneler doğrudan veya dolaylı ayrımcılığa
uğramakta ve eğitim, sağlık ve barınma konularında sosyal dışlanmaya uğramakta, ırkçı tacizlerle ve
zorla tahliyelerle ve uzun süreli işsizlikle yüzleşmekte; nefret içerikli söylemlere, damgalanmaya
maruz kalmakta, adalete erişim, kamuya açık mekânlara erişim vs. gibi zorluklar yaşamaktadır.
•
Yasadışı göçmenler, mülteciler ve sığınmacılar:
Türkiye Asya kökenli göçmenler için bir transit ülke ve genellikle Ortadoğu ve Afrika kökenli
göçmenler için ise bir hedef ülkedir. Polisin ve diğer kişilerin ayrımcı muamelelerinin, ırkçı şiddetin
ve tacizin hedefi durumundadırlar ve medeni ve sosyal haklara erişimden orantısız biçimde mahrum
bırakılmaktadırlar.
•
Kadın ev işçileri:
Çoğunlukla tanınmamakta ve kayıt dışı çalışmaktadırlar ve bu yüzden ekonominin diğer sektörlerinde
sağlanan asgari ücretin altında ücretle çalıştırılmaktadırlar.
•
Genellikle yabancı ülkelerden gelerek seks işçiliği yapmaya zorlanan insan ticaretine maruz
kalmış kişiler.
Lozan Antlaşması kapsamına azınlık olarak tanınan Ortodoks Rumlar, Ermeniler ve Museviler ile,
azınlık olarak tanınmamış Kürtler, Çerkezler, Lazlar, Araplar vs. azınlıklar. Yehova Şahitleri,
Katolikler, Protestanlar, Süryaniler, Keldaniler, Bahaîler, Yezidiler ve Aleviler vs. gibi dini azınlıklar:
Kürtler hala önyargı ve kalıp yargılarla karşılaşmaktadır ve nefret suçları ile ilgili herhangi bir resmi
istatistik bulunmadığı için ırkçılık ve ayrımcılık ile karşılaşan kişilerin gerçek sayısını bilmek mümkün
değildir.34 Ülkenin doğusundan gelen Kürtlere karşı linç olaylarının sayısının giderek artması linç
kültürünün yaygınlaşma olasılığı nedeniyle ciddi endişelere yol açıyor. Bu tür olayların genellikle
cezasız kalması bu endişelerin daha da artmasına neden oluyor. Lozan Antlaşması ile tanınmayan
azınlıklar okullarda ve resmi kurumlarla ilişkilerinde kendi dillerini kullanamamaktadır. Okul
kitaplarında azınlıklarla ilgili olumsuz kalıp yargılar bulunmaktadır. Dini ibadetler genellikle kamu
makamlarının ve kamuoyunun baskısı ile karşılaşmaktadır. Azınlıklar hoşgörüsüzlük, nefret
söylemleri ve nefret kampanyaları ve şiddetin hedefi durumunda bulunmaktadır.
34
ECRI (2004), Report on Turkey, http://www.coe.int/t/e/human_rights/ecri/1-ECRI/2-Country-bycountry_approach/Turkey/Turkey_CBC_3.asp (15.02.2008)
36
c) Ayrımcılığın engellenmesi alanında fon temini fırsatları
1. AB düzeyinde çalışan STK’lar/sendikalara yönelik AB fonları
a)
Avrupa düzeyindeki STK’lar
Avrupa düzeyindeki STK’lar Avrupa’nın istihdam politikalarına, sosyal politikalarına ve eşit fırsat
politikalarını—politikaların hem hazırlanma hem de uygulanma sürecinde—farklı bağlamlarda
etkileme ve bu politikalara katkı sağlama konusunda merkezi bir role sahiptir. Bu katkı STK’ların
ulusal düzeydeki üyeleri tarafından sunulan bilgi ve uzmanlık ile sağlanmaktadır. AB politikalarının
AB vatandaşlarının fiili ihtiyaçlarını karşılayabilmesi bakımından STK’ların oynadığı rol hayati bir
öneme sahiptir.
Ayrımcılıkla mücadele için 2001-2006 yılları arasında Topluluk Eylem Programı tarafından
ayrımcılığa maruz kalan kişileri temsil eden ve bu kişilerin haklarını savunan şemsiye örgüt niteliğinde
bir dizi Avrupa STK ağına fon kaynağı sunulmuştur:
Avrupa Yaşlılar Platformu (European Older People’s Platform-AGE); Uluslararası Lezbiyen ve Gey
Derneği-Avrupa (International Lesbian and Gay Association-Europe-ILGA); Irkçılığa Karşı Avrupa
Ağı (European Network Against Racism-ENAR); ve Avrupa Engelliler Forumu (European Disability
Forum-EDF)’nun işletme giderlerinin Nisan 2007’ye kadar karşılanması için yıllık olarak toplam 3
milyon Avro hibe verilmiştir. Bunlar dışında bir kaç küçük ölçekli kuruluş da Eylem Programı
kapsamında destek almıştır. Bunlar; Avrupa Körler Birliği (European Blind Union), Avrupa Sağırlar
Birliği (European Union of the Deaf), Avrupa Zihinsel Özürlüler ve Aileleri Kuruluşları Derneği
(Inclusion Europe) ve Otizm-Avrupa (Autisme-Europe)’dır.
Cinsiyet Eşitliği Programı aracılığıyla Avrupa Kadın Lobisi (European Women’s Lobby)’ne işletme
giderlerini karşılaması için 2006 yılının sonuna kadar yıllık 800.000 Avro hibe sunulmuştur.
Sosyal dışlanma ile mücadele eden birkaç STK ise Sosyal Dışlanma ile Mücadele için Topluluk
Programı’ndan 2005-2007 yılları arasında toplam 3.600.000 Avro almıştır. Bunlar; Avrupa
Yoksullukla Mücadele Ağı (European Anti-Poverty Network), Avrupa Evsizler Federasyonu
(European Federation of National Organisations Working with the Homeless), Sosyal İçerme için
Bölgeler-aşırı Avrupa Ağı (European Transregional Network for Social Inclusion), Avrupa Çocuk Ağı
(Eurochild), Avrupa Sosyal Ağı (European Social Network) ve Caritas-Avrupa’dır.
Avrupa Komisyonu 2007-2013 yılları arasındaki programlama dönemi için PROGRESS (İstihdam ve
Sosyal Dayanışma Programı) olarak bilinen yeni ve entegre bir program yaratmaya karar vermiştir.
Program Kasım 2006’da Avrupa Parlamentosu ve AB Konseyi tarafından onaylanmıştır:
http://ec.europa.eu/employment_social/progress/index_en.html
PROGRESS, ayrımcılık yasağı da dâhil olmak üzere dört Topluluk Eylem Programını kendi çatısı
altında toplamaktadır. PROGRESS’in “ayrımcılık yasağı ve çeşitlilik” başlıklı dördüncü kısmı
ayrımcılık yapmama ilkesinin etkin bir şekilde uygulanmasına destek olmayı ve bu ilkenin tüm AB
politikalarına dâhil edilmesini amaçlamaktadır.
PROGRESS kapsamındaki teklif ve ihale duyuruları İstihdam, Sosyal İlişkiler ve Eşit Haklar Genel
Direktörlüğü’nün
İhale
Çağrıları/Teklif
Çağrıları
web
sitesinde
yayınlanmaktadır:
http://ec.europa.eu/employment_social/emplweb/tenders/index_en.cfm
Ayrımcılıkla mücadele, cinsiyet eşitliği ve engellilerin toplumsal hayata uyum sağlaması konularında
aktif olarak çalışan Avrupa düzeyindeki ağların işletme giderlerinin karşılanmasına mali destek
sağlamak üzere PROGRESS’in ilk teklif çağrısı Kasım 2006’da yayınlanmıştır. Seçilmiş olan başarılı
AB ağlarının hibe sözleşmeleri Aralık 2007’ye kadar geçerli olmuştur.
37
b)
Avrupa sendikaları
Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (European Trade Union Confederation-ETUC) Avrupa düzeyinde
her türden endüstride çalışan tüm çalışanları temsil etmektedir. 1973 yılında kurulmuş olan ETUC’a,
36 Avrupa ülkesinde (bunlara tüm AB ülkeleri de dâhildir) çalışan 81 ulusal örgüt ve 11 Avrupa
sanayi federasyonu üyedir. Bu kuruluşlara Avrupa düzeyinde toplam olarak 60 milyon kişi üyedir.
ETUC Avrupa’nın önde gelen dört sosyal paydaşından (sendika, meslek örgütü vs.) biridir. Her yıl
sayısız Avrupa sendika/meslek örgütü Avrupa Komisyonu’nun sosyal diyalog bütçe kalemleri
aracılığıyla desteklenmektedir (04.03.03.01, 04.03.03.02 ve 04.03.03.03). Daha fazla bilgi için:
http://ec.europa.eu/employment_social/social_dialogue/grants_en.htm
2.
Ulusal STK’lar/sendikalara yönelik AB fonları
AB, PROGRESS kapsamında ulusal ölçekli STK’ların veya sendikaların temel ihtiyaçlarının
karşılanmasına yönelik fon sağlamamaktadır. Kuruluşlar, özel olarak tanımlanmış bazı girişimlerin
içinde yer alarak projeleri için fon kaynağı sağlayabilirler. Bunlar ulusal ölçekte yürütülen bilinç
artırma etkinlikleri veya uluslar-aşırı projeler olabilir. Bu sebepten ulusal kuruluşların İstihdam, Sosyal
İlişkiler ve Eşit Haklar Genel Direktörlüğü’nün İhale Çağrıları/Teklif Çağrıları web sitesini düzenli
aralıklarla kontrol etmeleri tavsiye edilmektedir. Ulusal STK’lar/sendikaların web sitesinde yayınlanan
rehberlere bakarak düzenlemek istedikleri projenin başvurmak için uygun olup olmadığını kontrol
etmeleri gerekmektedir: http://ec.europa.eu/employment_social/emplweb/tenders/index_en.cfm.
AGE, ILGA-Avrupa, EDF veya ENAR gibi AB ölçeğinde çalışan STK’lar da bu konuda bilgi
sunabilecek önemli bilgi kaynaklardır. Bu sebepten bu kuruluşların web sayfalarında sunulan bilgilerin
incelenmesi tavsiye edilir.
PROGRESS dışında, Avrupa Sosyal Fonu (European Social Fund- ESF) proje finansmanında ulusal
kuruluşlar için önemli bir kaynak olabilir. ESF 2007-2013 yılları arasındaki dönem için dört anahtar
alan belirlemiştir. Bunlar arasında ayrımcılıkla mücadele ile sosyal içermenin teşvik edilmesi ve
dezavantajlı grupların istihdam piyasasına erişimi konuları vardır. Daha fazla bilgi için:
http://ec.europa.eu/employment_social/esf2000/2007-2013_en.html
Avrupa Komisyonu ESF projelerini mali olarak doğrudan desteklememektedir. Üye Devletler fon
sağlama önceliklerinin tespit edilmesi ve projelerin seçiminden sorumludur. Daha fazla bilgi için ilgili
ulusal/bölgesel makamla irtibata geçilmesi gerekir. Bu bilgiler şu web adresinde mevcuttur:
http://ec.europa.eu/employment_social/emplweb/esf/esf_matrix_en.cfm
II.
AYRIMCILIK
YASAĞI
KONUSUNDA
ULUSAL
STK’lar/SENDİKALARA YÖNELİK FON KAYNAKLARI
DÜZEYDE
ÇALIŞAN
1.
Ülkenizdeki Avrupa Komisyonu Delegasyonu ayrımcılık yasağı konusunda çalışan
STK’lar/sendikalara özel fonlar sağlar mı? Fonlar ne şekilde verilir? (proje
masraflarının karşılanması, toplantı salonunun sunulması, vs.) Bu tür fon kaynaklarına
erişmek kolay mıdır? Bu tür fonlardan faydalanmanın koşulları nelerdir?
Türkiye 2001 yılından beri katılım öncesi Türk Mali Aracı kapsamında AB’den destek almaktadır.
2007 itibariyle Türkiye için bu katılım öncesi Mali Araç, Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı (IPA) ile
değiştirilmiştir. Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu, Türkiye’nin AB üyeliğine hazırlanması
amacıyla katılım öncesi süreçte projelere mali yardımda bulunmaktadır.
38
Sadece yayınlanmış bir ihale/teklif çağrısına bağlı kalınarak yapılan AB mali desteği başvuruları
değerlendirmeye alınır. Avrupa Komisyonu veya Türkiye’deki Merkezi Finans ve İhale Birimi (MFİB,
http://www.mfib.gov.tr), sadece başvurulan projeyle ilgili bir teklif çağrısı veya ihale duyurusu
doğrultusunda projeleri mali olarak destekleyebilir.
Proje fonlarından faydalanan gruplardan bazıları şunlardır:
•
•
Sivil toplum (sosyal paydaşlar, STK’lar): toplumsal cinsiyet, çevre, insan hakları, medya,
kültür ve benzeri konularda yürütülen projeler için
Özellikle gençler ve kadınlar gibi işsiz ve mağdur olma potansiyeli taşıyan gruplar: iş bulma,
aktif istihdam veya sosyal içermeye yönelik becerilerini geliştirmeleri ve eğitim almaları için
Türkiye, ayrıca 2002 yılından itibaren Komisyon’un Brüksel’deki EuropeAid İşbirliği Ofisi ve Avrupa
Komisyonu Türkiye Delegasyonu aracılığıyla Demokrasi ve İnsan Hakları Avrupa Aracı
(DİHAA)’ndan faydalanmaktadır. Araç, ayrımcılıkla mücadele konulu projeleri doğrudan hedeflemese
de, genel olarak insan haklarının geliştirilmesi ve korunması, ifade özgürlüğü, adalete erişimin
iyileştirilmesi, işkenceyle ve cezadan muafiyet ile mücadele ve kültürel hakların korunması ve bu
haklara saygı gibi birçok alana yöneliktir. 2005-2006 yılları için geçerli olan Mikro-Proje Programı
insan hakları kültürünün geliştirilmesi, eşitliğin, hoşgörünün ve barışın güçlendirilmesi gibi konuları
ele alan projelerin başvurusuna açık idi. Destek genel olarak, teklif çağrıları vasıtasıyla seçilen
projelere eş finansman verilmesiyle sağlanmaktadır. Teklif çağrıları Avrupa Komisyonu Türkiye
Delegasyonu’nun (http://www.avrupa.info.tr) ve/veya EuropeAid’in (http://ec.europa.eu/europeaid)
web sitesinde yayınlanmaktadır.
AB Konseyi Aralık 2004’te Avrupa Komisyonu’nun önerisini onaylamış ve kapsamını şunları ifade
ederek genişletmiştir: “Katılım müzakerelerine paralel olarak, Birlik her bir aday ülke ile yoğun bir
siyasi ve kültürel diyalog başlatacaktır. Halkların bir araya getirilmesi suretiyle karşılıklı anlayışın
yükseltilmesini amaçlayan bu kapsamlı diyalog, sivil toplumu da içerecektir.” Bu doğrultuda, sivil
toplumu Türkiye’nin AB uyum sürecine dâhil etmek amacıyla AB-Türkiye Sivil Toplum Diyaloğu
hayata geçirilmiştir. Sivil Toplum Diyaloğu, Türkiye ve AB Üye Devletlerdeki sivil toplum arasındaki
bilgi ve anlayışın karşılıklı olarak tesis edilmesini amaçlamakta ve endişelerin ve ortak çıkarların
karşılıklı olarak tartışılabileceği bir ortam yaratmaktadır.
Sivil Toplum Diyaloğu birinci yılında çalışmalarını, daha önceden başlatılmış olan faaliyetler,
özellikle Türk-Yunan sivil toplum diyaloğu kapsamında yürütülmüş olan etkinlikler üzerine inşa
etmiştir. Bu kapsamda 2004 ve 2005 yılları arasında çeşitli Türk-Yunan işbirliği projeleri
desteklenmiştir. Katılım öncesi süreçte Türkiye için 2005 yılı mali destek programı olan “Sivil
Toplumun Güçlendirilmesi: STK Hibe Mekanizması” katılım öncesi süreçte Türkiye’de sivil toplumun
güçlendirilmesi yoluyla, AB’ye uyum çabalarına ve siyasi reformların genişletilmesi ve
bütünleştirilmesine katkı sağlamayı amaçlamaktaydı. Hibe Mekanizmasının içerdiği bileşenlerden
bazıları şunlardır: kadına yönelik şiddetle mücadele, kadın haklarının korunması ve geliştirilmesi,
engelli kişilere yönelik sosyal dışlanmayla mücadelenin ilerletilmesi, tüketicilerin korunması, çocuk
haklarının korunmasının güçlendirilmesi, çevrenin korunması ve Avrupa Ufukları ve Mozaik
Programı. Hibeler genel olarak Türkiye’deki STK’lar veya yüksek öğrenim kurumlarına ve kar amacı
gütmeyen kuruluşlara açıktır.
2006 yılında Sivil Toplum Diyaloğu bir dizi hibe programı aracılığıyla STK’lar/sendikalara çeşitli
fonlar sunmuştur. Bunlar; Küçük Projeler Programı: Sivil Toplum Diyaloğunun Güçlendirilmesi, Sivil
Toplum Diyaloğu: Avrupa-Bilgi Köprüleri, Sivil Toplum Diyaloğunun Geliştirilmesi: AB’de
Gerçekleştirilen STK etkinliklerine katılım ve Sivil Toplum Diyaloğu: Kültür Hareketi’dir. Bu hibe
programları kapsamında fon alan projeler azınlık hakları, engelliler ve gençlik gibi çeşitli temalar
üzerine yürütülmüştür.
39
Sivil Toplum Diyaloğu 2007 ve 2008 yılları için dört kategoride düzenlenecek projelere mali destek
sağlamaktadır. Bu kategoriler; Şehirler ve Belediyeler Hibe Programı; Meslek Örgütleri Hibe
Programı; Üniversiteler ve Diyalog için Gençlik Girişimleri’dir. Bu programlara başvurmak için
uygun proje etkinlikleri şunlardır; seminerler, konferans ve atölye çalışması gibi tartışma etkinlikleri,
araştırma sonuçlarının yaygınlaştırılmasını amaçlayan bilinç artırma faaliyetleri, AB ile ilgili özel
konularda bilincin ve anlayışın gelişmesini sağlayan etkinlikler, kamuyu bilgilendirici ve bilgiyi
yaygınlaştırıcı kampanyalar. Önerilen proje etkinliklerine ayrımcılıkla mücadele konusu dâhil
edilebilmektedir.
2006 yılında bir hibe mekanizması daha hayata geçirilmiştir. Avrupa Topluluğu’nun Türkiye Katılım
Öncesi Mali Destek Programı kapsamında yönetilen “Türkiye’de Kültürel Hakların Geliştirilmesi”
programının iki alt hibe mekanizması bulunmaktadır. Bunlar; Televizyon ve Radyo Yayıncılığına
Destek Hibe Mekanizması ve Kültürel Girişimlere Destek Hibe Mekanizması’dır. Bu programın genel
amacı Türkiye’deki kültürel çeşitliliğin daha geniş bir düzeyde takdir görmesi, karşılıklı anlayış ve
bilgi alışverişinin artırılmasına katkıda bulunmaktır.
Fonların ihale edilmesi genel olarak rekabete dayalı teklif çağrılarıyla yapılmaktadır. Mali yardım alan
kuruluşun farklı kaynaklardan belli bir oranda ek finansman sağlaması gerekir. Avrupa Komisyonu
Delegasyonu, değerlendirme komisyonları tarafından yapılan tavsiyeleri temel alarak hibe desteği
verilecek projeleri onaylar. Avrupa Komisyonu hibe başvurularında genellikle örgütler arası
ortaklıkları teşvik etmektedir. STK’lar ise diğer yandan hibe başvurusu yapabilmek için atılması
gereken adımlarda hayli zorlanmaktadırlar. Özellikle, hibe programı rehberlerinde ele alınan kurallar
çerçevesinde hibe teklifinin yazılması, mantıksal çerçeve ve detaylı proje bütçesinin hazırlanması
STK’lar tarafından çok karmaşık ve bürokratik bir süreç olarak algılanmaktadır. Çoğu zaman insan
kaynakları veya finansal kapasite açısından daha güçlü olan STK’lar hibe programlarına başvurmak
için gerekli usulü tamamlayabilmektedir. Bu konuyla ilgili olarak 2006 yılında bir grup kadın örgütü
hibe başvuru süreçlerinin zorluğuyla ilgili endişelerini dile getirmiş, bu örgütler Komisyon’un hibe
başvuru usulünün geliştirilmesi önerisinde bulunmuştur.
2.
Merkezi hükümet ayrımcılık yasağı üzerine çalışan STK’lar/sendikalara yönelik özel
fonlar sunar mı?
Türkiye’de STK’lar/sendikaların merkezi hükümetten fon alması olağan bir uygulama değildir.
Bununla birlikte, merkezi hükümetin ayrımcılık yasağı üzerine çalışan STK’lar/sendikalara sunduğu
özel bir fon bulunmamaktadır.
3.
Bu mali destek ne şekilde verilir? (temel ihtiyaçları karşılamak üzere, proje finansmanı,
ayni destek) Bu tür mali destek fırsatları özel bir hükümet programının bir parçası
mıdır? (hangi bakanlık tarafından hangi fon kaynağı sağlanır?)
Ayrımcılık yasağı konusunda çalışan STK’lar/sendikalara özel olarak sunulan mali kamu desteği
bulunmamaktadır.
4.
Bu tür fonlara erişmek kolay mıdır? Bunun koşulları nedir?
Ayrımcılık yasağı konusunda çalışan STK’lar/sendikalara özel olarak sunulan mali kamu desteği
bulunmamaktadır.
5.
Federal ülke olduğu durumda, mali destek olanakları federal düzeyde mi sunulur?
Bu durum geçerli değildir.
40
6.
Hükümet tarafından bölgesel düzeyde sunulan başka fon kaynakları var mıdır? Belediye
düzeyinde sağlanan fon kaynakları var mıdır?
Türkiye’de yerel yönetimlerin STK’lar/sendikalara fon sağlaması yaygın bir uygulama değildir. Ancak
belediyeler katılımcı yerel demokrasi ve belediye hizmetlerinin iyileştirilmesi anlayışı içinde yerel
düzeyde STK’larla işbirliği yapmaya oldukça isteklidir. Bu bağlamda belediyeler iç göç, afete hazırlık,
aile içi şiddet, kadın sığınakları, üreme sağlığı, engellilere hizmet, sokakta çalışan ve yaşayan
çocuklar, barınma ve sağlık koşulları ile ilgili konularda STK’larla işbirliği yapma eğilimi içindedirler.
İşbirliği genellikle STK’lara yerel yönetim hizmetlerinin ve belediye olanaklarının sunulması şeklinde
olur. Bu işbirliği (işbirliği isteği) anlayışı sendikalarla yerel yönetimler arasındaki ilişkilerde geçerli
değildir. Sendikalar ve yerel yönetimler arasında ya çok az işbirliği vardır ya da hiç yoktur.
7.
Özel fon kaynakları var mıdır? (özel vakıflar, özel şirketler, sendikaların merkezleri, vs.)
Bunlar nelerdir? Bu fon kaynaklarına erişmek kolay mıdır?
Ayrımcılıkla mücadele için çalışan STK’lar/sendikalara yönelik birkaç fon kaynağı bulunmaktadır.
Bunlardan bazıları:
•
•
•
•
•
Hacı Ömer Sabancı Vakfı (Sabancı Vakfı) ve Birleşmiş Milletler “Kadınların ve Kız
Çocuklarının İnsan Haklarının Korunması ve Geliştirilmesi Ortak Programı” (BMOP)
kapsamında
STK’lar/sendikalara
yönelik
hibeler
sunmaktadır.
(http://www.sabancivakfi.org.tr)
Kültürlerarası Diyalog için Anna Lindh Avrupa-Akdeniz Vakfı, kültürlerarası diyaloğun
desteklenmesi için 37 Avrupa-Akdeniz ülkesinde yürütülen etkinlik ve girişimlere destek
olmaktadır. Bu programa Avrupa Birliği ve Avrupa-Akdeniz Ortaklığı’na üye 37 ülke
tarafından eş finansman sağlanmaktadır. Programın tematik öncelikleri bulunmaktadır.
Bunlardan bazıları Avrupa-Akdeniz müziği ve kültürel/sanatsal üretim; Avrupa-Akdeniz
okullar programı, diyalog geliştiren kadınlar ve medyadır. (http://www.euromedalex.org)
Merkezi Hollanda’da bulunan Bernard Van Leer Vakfı çocuklar için düzenlenen tekil
projelere kaynak sağlamaktadır. Projelerin çocukların gelişimi veya eğitimiyle ilgili olması
gerekmektedir, örneğin çocuk sağlığı veya çocukların özel eğitim ihtiyaçları gibi. Vakıf
Türkiye’yi bir proje ülkesi olarak tanımlamıştır. Türkiye’den desteklenecek projeler için
“sosyal içerme ve çeşitliliğe saygı” teması belirlenmiştir. (http://www.bernardvanleer.org)
Açık Toplum Enstitüsü Türkiye Temsilciliği beş temel alanda mali ve teknik destek
sunmaktadır. Bunlar; siyasi reformlar ve Avrupa Birliği, medya, toplumsal cinsiyet, bölgesel
eşitsizlikler ve sivil toplumdur. Bu kuruluş tarafından geçmişte desteklenmiş olan projelerden
bazıları insan hakları, adalet, Roman hakları, kültürel çeşitlilik, kadın hakları, mülteciler,
ayrımcılık, bölgesel eşitsizlikler, engelli hakları, iyi yönetişim ve STK kapasite gelişimi gibi
konuları ele almıştır. Açık Toplum Enstitüsü Türkiye Temsilciliği projelerin toplam
bütçesinin en fazla üçte birini desteklemektedir. (http://www.osiaf.org.tr)
Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği, demokratikleşme, etnik çeşitlilik, insan
ve azınlık haklarının korunması, sürdürülebilir kalkınma ve cinsiyet eşitliğinin geliştirilmesine
yönelik olarak STK’ların girişim ve çalışmalarını desteklemektedir. Kuruluşun ayrımcılık
yasağı ve çeşitlilik konularını ele alan şu ana kadar desteklediği çalışmalardan bazıları
şunlardır: Uluslararası Roman Sempozyumu, Kültürel Çeşitlilik üzerine Uluslararası P.E.N.
Diyarbakır PEN Semineri, “Türkiye’de Kürtler: Barış Süreci İçin Temel Gereksinimler”
başlıklı uluslararası konferans ve “İhtilafların Çözülmesi İçin Bir Yöntem Olarak Kültürel
Faaliyetler” konulu toplantı. (http://www.boell-tr.org)
41
8.
Diğer fon kaynakları nelerdir?
Türkiye’deki yabancı ülke elçiliklerinin ve hükümetlerarası örgütlerin bir bölümü Türkiye’de
STK’lar/sendikalara yönelik fon olanakları sunmaktadır. Bunlardan bazıları:
•
•
•
•
•
•
Japon Hükümeti, kalkınmakta olan ülkelerde çeşitli ihtiyaçları karşılamak üzere tasarlanmış
kalkınma projelerine yönelik bir mali yardım programı sunmaktadır. Yerel Projeler İçin Hibe
Yardımı (GsGP) olarak adlandırılan bu program, desteklenen projelerin yerel seviyede etki
bırakmasını, gelir eşitsizliğinin azaltılmasına katkı sağlamasını ve toplumun dezavantajlı
kesimlerini hedeflemesini öncelikli kılmaktadır. Proje temalarından birkaçı şunlardır:
engelliler, kalkınmada kadınlar, kamu faydası/diğer dezavantajlı kesimler, ve kapasite
geliştirme ve eğitim. (http://www.tr.emb-japan.go.jp)
Dünya Bankası Ankara Ofisi “Küçük Hibeler Programı”nı yıllık olarak yürütmektedir. Bu
program her yıl sosyal konular üzerine çalışan STK’lar tarafından sunulan projelere hibe
sağlamaktadır. Bu program kapsamında destek alan çalışmalara örnek olarak şunlar verilebilir:
Türkiye’de körler için çalışan bir STK’nın üyelerine yönelik eğitim semineri, ve engelli
çocuklara, ailelerine ve öğretmenlerine yönelik engelli çocukların hakları üzerine bilgilendirici
bir seminer. (http://www.worldbank.org.tr)
İngiltere Büyükelçiliği, Türkiye’de çeşitli projelere mali destek sunmaktadır. Kaynak sağlanan
öncelikli alanlar arasında demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, sivil toplumun
güçlendirilmesi, sivil toplum örgütlerinin etki alanlarının genişletilmesi ve çevre konuları yer
almaktadır. Geçmişte Elçilik tarafından fon sağlanmış projeler arasında şunlar vardır: Kadına
Yönelik Şiddet, Gey ve Lezbiyen Hakları için Yeni Çözümler, Mülteci ve Sığınmacıların
Olduğu Bölgelerde Polis Kapasitesini Geliştirme Eğitimi, Hakim ve Savcılara Yönelik İnsan
Hakları Eğitimi, Manchester Üniversitesi - Cinsel Kimlik Çeşitliliği Konferansı, ve Jandarma
Genel Komutanlığı ile İnsan Kaçakçılığı Konusunda Kapasite Geliştirme Eğitimi.
(http://www.britishembassy.gov.uk/turkey)
Hollanda Dışişleri Bakanlığı Küçük Ölçekli Elçilik Projeleri Programı’nı (Matra/KAP)
yönetmektedir. Bu program, küçük ölçekli STK’ların kurulmasına destek olmakta ve
STK’ların bilgi aktarımı, kültür, kamu bilgisi sunumu veya eğitim gibi alanlarda yürüttükleri
etkinliklerini finanse etmelerine yardımcı olmaktadır. Matra/KAP hibe programına
başvurabilmek için projelerin çoğulcu demokratik bir topluma yönelik sosyal dönüşümü
amaçlaması gerekmektedir. Projelerin bunun yanında daha güçlü ve daha fazla çeşitlilik arz
eden bir sivil toplumun gelişmesine katkı sağlaması gerekir. Uygulanabilir çalışmalardan
bazıları şunlardır: hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesini hedefleyen girişimler, ve insan
hakları ve kültürel azınlıklar üzerine seminerler düzenlenmesi. Program kapsamında geçmişte
destek verilmiş olan projelerden bazılarının konuları şunlardır: mülteci ve sığınmacılara
yönelik psikolojik danışmanlık, sendika eğitimi, insan hakları eğitimi ve uygulamaları.
(http://www.mfa.nl/ank-en/cooperation)
Kanada Yerel Girişimler Fonu (CFLI)’nun amacı yerel grupların ekonomik, kültürel ve sosyal
yaşamlarını geliştirmektir. Fon bu amaca ulaşmak için teknik, ekonomik, eğitsel, kültürel
ve/veya sosyal gelişimle ilgili küçük ölçekli projeleri desteklemektedir. Kanada Fonu küçük
ölçekli, topluluk merkezli girişimleri yürütmeleri için yerel ölçekte çalışan itibarlı STK’lara ve
yerel gruplara mali destek sunmaktadır. Fonun öncelik alanlarından bazıları şunlardır:
yoksulluğun azaltılması ve temel insani ihtiyaçlar, kalkınmada ve demokraside kadın ve
özgürlük, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve adalet de dâhil olmak üzere iyi yönetişim.
(http://geo.international.gc.ca/canada-europa/turkey)
İsveç Dışişleri Bakanlığı, İsveç Uluslararası Kalkınma İşbirliği Ajansı (Sida) ve İstanbul’daki
İsveç Konsolosluğu ile birlikte bir Türkiye Programı yönetmektedir. Bu program her iki
ülkedeki kuruluşlara, derneklere, yerel yönetimlere ve kamu kurumlarına, işbirliğine dayalı
olanaklar sunmaktadır. Kalkınma İşbirliği’nin öncelikli konuları insan haklarının
desteklenmesi, Türkiye ve İsveç’in kamu mercileri arasında—AB tarafından mali olarak
desteklenen—işbirliğinin oluşturulması, yerel özerklik ve kültürel işbirliğidir.
(http://www.sida.se)
42
IV.
Farklılıkların Yönetimi semineri
FY eğitiminin tasarımı:
İstanbul, Türkiye’de Farklılıkların Yönetimi Semineri’nin Ulusal Eğitimcisi ve düzenleyicisi
FERHAN ALESİ’dir. Kısa dönemli olarak bir yardımcıyla çalışsa da, çalışmanın büyük bir kısmını
kendisi yürütmektedir.
Seminer sırasındaki oturma düzeni, katılımcıların karşılıklı oturmaları ve daha iyi bir iletişim ortamı
oluşturmak için yuvarlak masalarda oluşturulmuştur.
Farklılıkların Yönetimi semineri hazırlık çalışmaları:
Program tasarımı Ferhan Alesi tarafından yapılmıştır. Dr. Marion Keil’den yardım almıştır.
Bayan Alesi ile Dr. Keil arasında İstanbul’daki program için e-posta alışverişi olmuştur.
Bayan Ferhan Alesi kendi kişisel ve müşteri ağını kullanmıştır. Gazetelerle ve IK ile ilgili iş dünyası
dergileriyle de bağlantıya geçmiş ve bu yayın organlarıyla röportajlar yapmıştır.
Uluslararası şirketlere ve bu projeye ilgi duyabilecek kurumlara yaklaşık 2500 posta gönderilmiştir.
Bayan Alesi, telefon görüşmeleri gibi yoğun doğrudan pazarlama çalışmaları da yapmış ve 41 katılım
teyidi almıştır; ancak, teyid eden kişilerin tümü seminerde yer almamıştır (Türkiye'de çok da şaşırtıcı
bir durum değildir).
Seminerde 34 katılımcı yer almıştır. Katılımcıların çoğu İK yöneticileri ya da uluslararası şirketlerin
uzmanlarıydı.
Bayan Ferhan Alesi, İstanbul’daki Farklılıkların Yönetimi Semineri için Çırağan Sarayı, Kempinski’de
bir toplantı salonunda düzenlemeler yaptı.
Seminer için harika bir yer ve prestijli bir mekandı.
Engelli katılımcılar olmasa da, tekerlekli sandalye yolu hazır tutuldu.
Seminerde, öğle yemeği ve iki kahve arasının yanı sıra, sabah erken gelenler için kahve ve çaydan
oluşan küçük bir hoş geldiniz büfesi vardı.
Bayan Alesi, İstanbul’daki seminere katılan Dr. Marion Keil’in otel rezervasyonu ve hava alanı
transferlerini de üstlendi.
Farklılıkların Yönetimi seminerinin yürütülmesi:
İstanbul’daki Farklılıkların Yönetimi oturumu için aşağıdaki çerçeve kullanılmıştır:
1.
Hoş Geldiniz ve Giriş
Bayan Alesi bir giriş konuşması yapmıştır. Giriş konuşmasından sonra, tüm katılımcılar ayağa kalkıp
odada gezinerek kendilerini mümkün olduğunca çok kişiye tanıtmaya davet edilmişlerdir.
Bu kendilerini tanıtma bölümü sırasında, adlarını, çalıştıkları şirketi, şirketlerindeki pozisyonlarını,
kendi şirketlerinde farklılıkların yönetimi ile ilgili kişisel deneyimlerini ve bu konuda ne
düşündüklerini belirtmeleri istenmiştir.
Bu iyi ve etkili bir başlangıç olmuş; daha fazla katılımcının oturdukları masa dışındaki kişileri de
tanımaları için bir fırsat yaratmıştır.
43
2.
Bayan Aysun Barin’in sunumu, IBM
Bu harika bir sunumdu. IBM’in Farklılıkların Yönetimi konusundaki görüşlerini açıkladı ve IBM’de
Farklılıkların Yönetimi için neler yaptıkları hakkında birçok örnek ve fikri bize sundu. Kendisi son
derece deneyimli bir kişiydi (gerçekten de, bu kendisinin son profesyonel sunumu oldu, kendisi şu
anda emekliliğin tadını çıkarıyor.)
3.
Masa gruplarında grup tartışmaları:
Gruplar sunumdan ne öğrendiklerini tartıştılar ve Aysun Barin’e sorularını masa olarak yönelttiler.
4.
Bayan Özlem Dirik’in sunumu, IKEA
Bu sunum da başarılı bir sunumdu. Katılımcılara farklı bakış açıları sundu.
5.
Masa gruplarında grup tartışmaları:
Gruplar yine sunumda nelerden etkilendiklerini ve kendi görüşlerini tartıştılar; sorularını Özlem
Dirik’e tahtada yönelttiler.
6.
Geribildirimler ve Soru/Cevap oturumu:
Tüm gruplar bir sözcü seçti ve gruplardaki bu sözcüler geribildirimlerini açıklayıp sunum yapan
kişilere sorularını sordular. Sunum yapanlar soruları yanıtladı.
Çok etkin bir öğrenme ve paylaşım süreci oldu ve katılımcıların takdirini aldı.
7.
1 saatlik öğle yemeği
8.
Aradaki Buzları Çözme – Ferhan Alesi liderliğinde
Öğle yemeğinden sonra, tüm katılımcılardan Türkiye’nin geldikleri bölgelerine göre gruplar
oluşturmaları ve ardından yaşlarına göre bir sıra oluşturmaları istendi. Katılımcı grubu içinde de büyük
farklılıkların olduğunu fark ettik.
9.
Emirates Havayolları Türkiye Ülke Yöneticisi Bayan Bahar Birinci’nin kısa konuşması:
Emirates Havayolları ve Farklılıkların Yönetimi üzerine çok kısa bir konuşma yaptı.
10.
Bayan Yeşim Alkan’ın sunumu; Sanofi-Aventis İK:
Bu da güzel bir sunumdu. Şirket olarak kendilerinin neler yaptıklarını gruba açıkladı.
11.
11- Grup çalışması:
Masa grupları öncelikle son sunum üzerine görüşlerini paylaştı; bu kez hiçbir soruları yoktu.
Bundan sonra, tüm gruplardan, bu seminerde öğrendiklerini kullanarak kendi şirketlerinde neler
yapabilecekleri üzerine kısa bir sunum hazırlamaları istendi. Seminerden ne gibi bir öğrenme deneyimi
kazandıkları soruldu.
Bu sürece genel olarak bakıldığında, son derece etkileşimliydi; birçok görüş paylaşıldı ve tüm
katılımcılar seminerden gerçekten hoşnut kaldıklarını dile getirdiler.
12.
Dr. Marion Keil’in sunumu
Kapanış konuşması Dr. Keil tarafından yapıldı.
44
Farklılıkların Yönetimi seminerinde alınan önemli dersler:
Geri bildirim son derece olumluydu. Tüm katılımcılar, meslektaşlar olarak fikir ve görüşlerini
paylaşabildiklerini dile getirdiler.
Programın tasarımı çok başarılıydı ve eğitimci (Bayan Alesi) böyle güzel bir paylaşım ortamını
hazırladığı için katılımcıların takdirini ve teşekkürünü kazandı.
Tüm katılımcılar profesyoneldi, çok etkindi ve paylaşmaya ve desteklemeye hazırdı.
Katılımcılar, resmi bir AB üyesi olmasa da bu faaliyetin Türkiye’de gerçekleştirilmiş olmasından
memnuniyetlerini de dile getirdiler.
STK projedeki desteğini geri çektiği ve programdaki her şey Bayan Alesi tarafından çok kısa bir
sürede düzenlenmesi gerektiği için, çok stresli anlar yaşandı. Yine de başarılı olan seminer, yeterli
zaman olduğu takdirde daha fazla katılımcıya ulaşabilecekti.
Türkiye’de Farklılıkların Yönetimi için Ülke İhtiyaçlarının Değerlendirilmesi:
Farklılıklar söz konusu olduğunda, insanlardan farklı geribildirimler alabilirsiniz. Bazıları için çok
yeni bir konuyken, bazıları konu hakkında etraflı bilgiye sahip olabiliyor. Türkiye’de Farklılıkların
Yönetimi’ni tartışırken, çoğu zaman cinsiyet, yaş ve etnik azınlk ana konuları oluşturmaktadır.
Farklılıklar ve Farklılıkların Yönetimi konularıyla örtüşen, Türkiye’de paralel gelişen sosyal/tarihsel
konuları ele alırsak şunları söyleyebiliriz:
Türkiye çok büyük ve %99’unun Müslüman olduğu laik bir ülkedir. Türkiye'nin doğusu batısından çok
farklıdır. Batı moderndir ve iş yerinde hiçbir cinsiyet ayrımcılığı sorunu yoktur; aksine, çoğu Avrupalı
iş yerlerinde yüksek mevkilerde çalışan çok sayıda kadının oluşunu çok şaşırtıcı bulmaktadır.
Kadınların böyle imkanlara sahip olması, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk
sayesinde olmuştur. Kadın ve erkek arasındaki eşitliğin büyük bir savunucusu olan ulu önderin ileri
görüşlülüğü sayesinde, bugün Türkiye'de yüksek mevkilerde yer alan eğitimli kadın sayısı önemli bir
düzeydedir.
Türkiye’nin doğusu daha "erkek egemen" ve mutaassıp bir yapıya sahiptir ve kadınlar genellikle
evdedir.
45
Download