kuruluşunun 21. yılında karadeniz ekonomik işbirliği teşkilatı`nın

advertisement
KURULUŞUNUN 21. YILINDA KARADENİZ EKONOMİK İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI’NIN
ZAYIF İKTİSADİ PERFORMANSI VE KURUMSAL KAPASİTESİ HAKKINDA
HETERODOKS BİR DEĞERLENDİRME
Ersan Bocutoğlu1
ÖZET
1992 yılında kurulan 12 üyeli Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (KEİB) 21. yılına girmiş bulunuyor.
Kuruluş Sözleşmesi’nin II. Bölümünün 3. Maddesinde belirlenen Prensipler ve Amaçlar doğrultusunda ve
aynı bölümün 4. Maddesinde sayılan alanlarda üye ülkeler arasında işbirliği yapılması konusunda
mutabakat sağlanmış bulunmaktadır. Söz konusu işbirliği alanları genel hatlarıyla; ticaret ve iktisadi
kalkınma, bankacılık ve finans, haberleşme, enerji, ulaştırma, tarım ve tarıma dayalı endüstri, sağlık ve
eczacılık, çevre koruması, turizm, bilim ve teknoloji, istatistiki bilgilerin değişimi ve iktisadi enformasyon,
gümrük ve diğer sınır otoriteleri arasında yardımlaşma ile organize suç, yasadışı ilaç, silah, radyoaktif
materyal trafiği, terörizm ve yasadışı göç ile mücadele olarak belirtilmektedir. İşbirliği alanları esas
itibariyle iktisadi alanlar ve iktisat dışı alanlar olarak iki grupta toplanabilir. Bu bildiri, KEİB’in zayıf
iktisadi performansının ve zayıf kurumsal kapasitesinin nedenlerini değerlendirmeye teşebbüs
etmektedir. Ağırlıklı olarak geçiş ekonomilerini kapsayan, kayıt dışılığın yaygın ve iktisadi istatistiklerin
güvenilirlikten uzak olduğu kurumsal bir altyapıda, bildirinin amacını oluşturan performans
değerlendirmesinde nasıl bir metodoloji izlenmelidir? Bildiri KEİB’in zayıf iktisadi performansının ve zayıf
kurumsal kapasitesinin değerlendirilmesinde ortodoks iktisadi analiz aletlerinin yeterli olmayacağını, söz
konusu analizin tarihçi ve kurumcu heterodoks bakış açılarıyla desteklenmesi gerektiğini ileri
sürmektedir. Bu bildiride KEİB’in zayıf iktisadi performansının ve zayıf kurumsal kapasitesinin
nedenlerini araştırırken; Alman tarihçi okulundan tümevarımcı tarihi yaklaşımı, eski kurumcu okuldan
kurumsal değişim ve izlek bağımlılığı ve nihayet yeni kurumcu okuldan da eksik sözleşmeler kavramı ödünç
alınmaktadır.
Anahtar Kelimeler: KEİB, Geçiş Ekonomileri, Ortodoks İktisat, Heterodoks İktisat.
1.Giriş
1992 yılında Türkiye’nin girişimiyle Geniş Karadeniz Havzasındaki ülkeler Karadeniz
Ekonomik İşbirliği Teşkilatını (KEİB) kurdular. Kuruluş Sözleşmesi’nin II. Bölümünün 3.
Maddesinde belirlenen Prensipler ve Amaçlar doğrultusunda ve aynı bölümün 4.
Maddesinde sayılan alanlarda üye ülkeler arasında işbirliği yapılması konusunda
mutabakat sağlanmış bulunmaktadır. Söz konusu işbirliği alanları genel hatlarıyla;
ticaret ve iktisadi kalkınma, bankacılık ve finans, haberleşme, enerji, ulaştırma, tarım ve
tarıma dayalı endüstri, sağlık ve eczacılık, çevre koruması, turizm, bilim ve teknoloji,
istatistiki bilgilerin değişimi ve iktisadi enformasyon, gümrük ve diğer sınır otoriteleri
arasında yardımlaşma ile organize suç, yasadışı ilaç, silah, radyoaktif materyal trafiği,
terörizm ve yasadışı göç ile mücadele olarak belirtilmektedir.
1
Prof. Dr., İktisat Bölümü Başkanı, İİBF, Karadeniz Teknik Üniversitesi, 61080 Trabzon, İletişim:
[email protected], Daha ayrıntılı bilgi için: (ersanbocutoglu.net). Yazar görüşlerini olgunlaştırabilmek için okuyucularından geri bildirim ve eleştiri beklemektedir.
21 yıl önce yaptığım değerlendirmede, yeni teşkilatın koyduğu iktisadi hedefler
itibariyle başarılı olamayacağını, durumun on haneli bir köyde ekmeğe sahip olmayan
dokuz hanenin, ekmeği olan bir hane etrafında zorunlu olarak toplanmasına benzediğini,
müşkülat içinde bulunan hanelerin kendi ekmeğini kazanma kapasitesine ulaşır ulaşmaz
toplantının dağılacağını değerlendirmiştim. Nitekim kuruluşu izleyen yıllarda yaptığım
gözlemlerden elde ettiğim bulgulara göre, KEİB’in bir iktisadi başarı öyküsü olduğunu
söylemenin kolay olmadığı sonucuna vardım (Bocutoğlu, 2006a: s.6). Bunun nedenlerine
aşağıda değineceğim. Angeliki de hazırladığı Yüksek Lisans Tezinde (Angeliki, 2009)
benzer sonuçlara ulaşmaktadır: “Yeni girişim (KEİB), kültürel çeşitlilik, iktisadi
durgunluk ve çatışan jeopolitik gündemlerle karşı karşıya kaldı. Bununla birlikte KEİB,
yüz yüze geldiği zorluklar, sınırlı kaynaklar ve mütevazi başarı kayıtlarıyla birlikte,
mükemmel fikirler ve önemli hedefleri içeren, ümit verici bir projedir.“ Kuruluşundan
17 yıl sonra KEİB hakkında yapılan bu akademik değerlendirme, hareket noktasına göre
kat edilen mesafenin küçük olduğunu ve teşkilatın mütevazi başarı kayıtlarına rağmen
hala ümit verici bir proje olduğunu göstermektedir. Tsardanidis’e göre KEİB yarattığı
fırsatlar kadar kısıtlar ile de karşı karşıya bulunmaktadır (Tsardanidis, 2005): s.380).
Şurasını belirtmek gerekir ki bu bildiride KEİB’in iktisadi hedefler ve kurumsal kapasite
itibariyle zayıf bir performans gösterdiği ön kabulü vardır. Hatta bazı çalışmaların
(Sayan,2005) gösterdiği olumlu performansın KEİB’in sonucu mu olduğu, yoksa KEİB
olmasaydı bile doğal gelişmenin seyrinin bu şekilde mi kendini göstereceği kuşkusuz
tartışma konusu olarak kalacaktır. Bununla birlikte bölgesel güvenlik başta olmak üzere
diğer iktisat dışı hedeflerde KEİB’in gördüğü pozitif fonksiyon asla göz ardı edilemez.
Derin uzlaşmazlıklar içinde bulunan Geniş Karadeniz Havzasında böyle bir platformun
bulunması şüphesiz büyük bir imkandır.
KEİB’in iktisadi performansındaki ve kurumsal kapasitesindeki zayıflığın nedenleri,
genel gözlemlerden ziyade, daha kapsamlı teorik bir çerçevede değerlendirilmeyi hak
etmektedir. 1992 yılında KEİB hakkında yaptığım naive değerlendirmeden sonra, bölge
hakkında -bölgesel güvenlik ağırlıklı olmak üzere- kapsamlı çalışmalarım oldu
(Bocutoğlu, 2000,2002,2005a,2005b,2006a,2006b). Bu çalışmaların KEİB konusuna
teorik açıdan yaklaşmadığını, pratik hususları öne çıkardığı söylenebilir. 2006 yılından
bu yana yaptığım okumalarda KEİB Teşkilatının iktisadi performansının ve kurumsal
kapasitesinin değerlendirilmesinde, çalkantılı geçiş ekonomileri, yoğun kayıt dışılık, veri
yetersizliği ve standart modellerin varsayımlarının sınırlayıcılığı gibi nedenlerle, ana
akım standart modellerin işe yaramayacağı sonucuna vardım.
Bu bildiri, iki ön kabulden hareket etmektedir: 1) KEİB Teşkilatının iktisadi performansı
ve kurumsal kapasitesi zayıftır. 2) KEİB Teşkilatının iktisadi performansındaki ve
kurumsal kapasitesindeki zayıflığın değerlendirilmesinde Alman Tarihçi İktisat Okulu,
Eski Kurumcu İktisat Okulu ve kısmen Yeni Kurumcu İktisat Okulu gibi heterodoks/yarı
heterodoks okullar tarafından geliştirilen analiz aletleri standart modellerin analiz
aletlerine göre daha uygundur.
Bildiride öncelikle KEİB’in iktisadi başarısındaki zayıflığın nedenleri üzerinde durulacak,
daha sonra heterodoks/yarı heterodoks kavramlar yardımı ile başarısızlığın izahı
yapılmaya teşebbüs edilecektir.
2.KEİB’in İktisadi Performansındaki ve Kurumsal Kapasitesindeki Zayıflığın
Nedenleri
Tamamen devletlerarası karakterde dizayn edilen ve Geniş Karadeniz Havzasında
iktisadi işbirliğinin geliştirilmesini hedef alan KEİB tarzı yapılanmaların aşağıdaki
değerlendirmede göstereceğim nedenlerden dolayı başarısızlıkla yüz yüze gelmesinin
kaçınılmaz olduğunu düşünmekteyim (Bocutoğlu, 2005b).
Eski çağdan beri Karadeniz havzasında milletlerarası ticaretin hakim iktisadi faaliyet
olduğu konusunda görüş birliği bulunmaktadır. Karadeniz, sınır ötesi ticaret dahil
olmak üzere milletlerarası ticaret alanında, çevresinde bulunan ülkeler arasında doğal
bir geçit görevi yapmaktadır. 17. ve 18. Yüzyıllarda Avrupa devletleri Akdeniz
havzasındaki ticareti kontrol ederken, Osmanlı İmparatorluğu Karadeniz havzasını
kontrol etmekteydi. Karadeniz üzerindeki milletlerarası ticaret yollarının tek devlet
tarafından kontrolü, ticaretin gelişimini engelleyici bir rol oynamaktaydı. SSCB
döneminde Karadeniz havzasındaki Sovyet kontrolünün de milletlerarası ticareti
engelleyici bir rol oynadığı söylenebilir.
SSCB’nin çökmesinden sonra Karadeniz havzası milletlerarası ticaret ve iktisadi işbirliği
konusunda tekrar coğrafi odak noktası haline geldi.
Sovyet sisteminin beklenmedik çöküşü, Doğu Avrupa’daki eski COMECON ülkeleri ve
eski SSCB cumhuriyetleri bakımından iktisadi ve siyasi bir boşluk doğurdu. Tabiat her ne
surette olursa olsun boşluğa izin vermeyeceği için, Karadeniz havzası, hakim bölgesel ve
milletlerarası oyuncuların söz konusu boşluğu doldurmak üzere bölgeye yönelmesine yol
açtı.
25 Haziran 1992’de kurulan KEİB, söz konusu boşluğu doldurmak için girişilmiş
çabalardan biridir. BSEC Karadeniz havzasını, işgücünün, sermayenin ve malların
serbestçe dolaşabileceği bir bölgelerarası işbirliği ve ortak refah alanı haline getirmeyi
amaçlayan bir teşebbüs olarak öne çıktı. KEİB hükümetleri, parlamentoları, özel
teşebbüsü, bankacılık ve finans kesimini ve akademik-ilmi boyutları kapsayan beş sütun
üzerine yapılandırıldı.
Gelişimini kısaca özetlediğim bu süreçten sonra, KEİB’in kuruluş tarihinden itibaren,
eninde sonunda kusursuz bir şekilde işlemesini engelleyen, iktisadi başarısını ve
kurumsal kapasitesini zayıflatan faktörlerin ortaya çıkacağını ileri sürdüm. Bu
öngörümü desteklemek üzere dört adet delil gösterdim.
1. SSCB’nin dağılmasından sonra, Karadeniz havzasındaki ülkeler, bölgesel işbirliği
için yasal bir platform ve düzenleyici enstrümanlar geliştirmek ve bölgesel
politikaları gerçekleştirmek üzere bir araya geldiler. Ancak bölgenin jeostratejik
önemi derhal milletlerarası oyuncuların ilgisini Karadeniz havzasına çekti.
Avrupa Birliği’ni Karadeniz üzerinden Merkezi Asya’ya bağlayan (Doğu-Batı
Koridoru), Rusya Federasyonu’nu Karadeniz, Anadolu ve Türk Boğazları ve
Süveyş Kanalı üzerinden Akdeniz havzasına, Orta Doğuya ve Güney Yarımküreye
bağlayan (Kuzey-Güney Koridoru) Karadeniz havzasında kesişmektedir.
Milletlerarası oyuncular arasında Karadeniz havzası üzerinden süregelen adı
konmamış çıkar çatışmalarının KEİB’i, hedeflerini gerçekleştirecek sağlam bir
kurumsal yapıya ve kapasiteye sahip olmaktan alıkoyacaktır.
2. Doğu Avrupa’daki eski COMECON ülkeleri, SSCB’nin dağılmasından sonra, eski
Sovyet Cumhuriyetleri ile birlikte, merkezi planlı bir ekonomiden serbest piyasa
ekonomisine doğru ağır bir kurumsal değişim geçirmektedir. Geçiş ekonomileri
işin başında bir süre bocaladıktan sonra, iktisadi sistemlerini dönüştürmeye
karar verdiler. Avrupa Birliği üyesi olan Yunanistan ve üyelik yolunda bulunan
Türkiye, geçiş ekonomilerine serbest piyasa ekonomisine doğru dönüşme hedefi
bakımından iyi örnekler olarak göründü. Geçiş ekonomilerinin dönüşüm süreci
devam ederken, Karadeniz havzasında üç farklı coğrafi kümelenme ortaya çıktı.
A) Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk, Sırbistan ve Karadağ gibi
Avrupa Birliği alanında bulunan ülkeler gurubu, B) Türkiye, Moldova, Ukrayna ve
Rusya Federasyonu gibi ortadaki ülkeler gurubu, C) Gürcistan, Ermenistan ve
Azerbaycan gibi Güney Kafkasya ülkeleri gurubu. A gurubu ülkeler, stratejik
olarak geleceklerini genişletilmiş bir Avrupa Birliği içinde görmektedirler.
Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya Avrupa Birliği üyesi olup, Arnavutluk,
Sırbistan ve Karadağ Güneydoğu Avrupa, yani Balkanlar, ile birlikte Avrupa
Birliği’ne entegre olacaklardır. B gurubu ülkeler yol ayırımında durmaktadır.
Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik süreci 1963 yılından beri sürmekte ve başarıyla
sonuçlanacağı şüpheli görünmektedir. Ukrayna ve Moldova Avrupa Birliği
bağlamında Avrupa’ya bakan ülkelerdir. Ukrayna’nın başvurması halinde Avrupa
Birliği’ne üye olma şansı Türkiye’den yüksektir. Rusya Federasyonu Avrupa
birliği ile iyi ilişkiler geliştirme konusunda titiz politikalar izlemekte, fakat
Avrupa Birliği ile entegrasyonu, hiç olmazsa kısa dönemde, gündemine
almamaktadır. Rusya Federasyonu’nun, dağılan SSCB’nin hayat alanını
(lebensraum) korumak için ciddi çabalar içinde bulunduğu bir gerçektir
(Minchev, 2010,2012). C gurubu ülkelerin konumu özeldir, çünkü Güney
Kafkasya doğal bir Doğu-Batı, Kuzey-Güney koridoru sağladığı için milletlerarası
oyuncuların çıkarları C gurubu ülkelerinin bulunduğu coğrafya üzerinde tabii
olarak çatışmaktadır. Karadeniz havzasında yürütülecek bir iktisadi işbirliği
sürecinin selameti bakımından, C gurubu ülkeler kilit taşı konumunda
bulunmakta ve daha derin bir analizi hak etmektedir. Güvenlik ve ekonomi
yakından ilintili meseleler olduğu ve iktisadi işbirliği ve kalkınma süreci güvenli
ve istikrarlı bir çevrede gelişebileceği için, Güney Kafkasya’da barış ve istikrarın
temini, sadece bölgenin iktisadi kalkınması bakımından değil fakat aynı zamanda
KEİB girişiminin başarısı bakımından da bir sine qua non mesabesindedir.
3. KEİB elan ister canlı ister dondurulmuş seviyede çok sayıda bölge altı çatışmalar
yaşamaktadır. Moldova, Gürcistan, Azerbaycan gibi KEİB Teşkilatı üyesi ülkelerin
coğrafi bütünlüklerini bozan (Adams, Emerson, Mee and Vahl,2002) ve onları
failed state konumuna sokan çözülmemiş sorunlar bulunmaktadır. Moldova ve
Gürcistan toprak bütünlüğünden mahrumdur. Azerbaycan’ın %20’si
Ermenistan’ın işgali altındadır. İşin ilginç yönü, çatışan tarafların KEİB üyesi
konumunda bulunmalarıdır. Bu durum, kanaatimce, BSEC’in amacına uygun bir
tarzda fonksiyon görmesini önleyen önemli bir faktördür.
4. KEİB’e üye ülkelerin çoğu geçiş ekonomileri adı verilen guruba dahildir. Geçiş
sürecinde, bu ülkelerde hukukun üstünlüğü/egemenliği tesis edilmiş değildir.
Kayıt dışı ekonomiler, idari suiistimal, devlet kurumlarının ele geçirilmesi ve etki
altında tutulması, Dünya Bankası’na göre, geçiş ekonomilerinin temel
karakteristiğidir (Hellman, Geraint, Kaufmann, Schankerman,2000; Hellman,
Geraint, Kaufmann,2000).
2005 yılında yapılan bu değerlendirme, 2013 şartlarında yeniden gözden geçirildiğinde;
merkezi planlı ekonomilerden serbest piyasa ekonomisine geçiş sürecinde kısmi mesafe
alındığı ve tecrübe kazanıldığı söylense de, KEİB’in iktisadi performansını ve kurumsal
kapasitesini doğrudan etkileyen, temel küresel ve bölgesel oyuncular arasında jeopolitik
konumdan kaynaklanan çatışmalar, kurumsal değişim, üyeler arası çatışmalara yol açan
etnik ve kültürel farklılıklar, Dünya Bankası’nın tespit ettiği kayıt dışı ekonomiler, idari
suiistimaller, devlet kurumlarının ele geçirilmesi ve etki altında tutulması gibi geçiş
ekonomisi karakteristikleri varlığını korumaktadır.
Bu yapısal sorunlar ortadan kaldırılmadan bu haliyle KEİB’in sağlam bir kurumsal
kapasite yaratma ve iktisadi performansını iyileştirme ihtimalinin gelecek on yıllarda da
sınırlı kalacağını öngörmek yanlış olmaz.
3.Heterodoks/Yarı Heterodok Analiz Aletleri
İktisat teorileri ana akım (Ortodoks) iktisat ve ana akım dışı (Heterodoks) iktisat olmak
üzere iki başlık altında incelenebilmektedir. Ana akım iktisat, piyasa ekonomisine dayalı
Anglo-Amerikan iktisadi düşüncesini kapsamaktadır. Ana akım iktisat başlığı altında
klasik, marjinalist, neo klasik, Ortodoks Keynesçi, paracı, yeni klasik, yeni klasik reel
konjonktür teorisi ve yeni Keynesçi iktisat teorileri yer almaktadır. Ana akım iktisat esas
itibariyle piyasa ekonomisine, serbest ticarete ve minimum devlet müdahalesine
dayanan iktisat teorilerini kapsamaktadır.
Ana akım dışı iktisat ise, ana akım iktisadın dayandığı varsayımları eleştirerek, ana akım
teorilere karşı çıkan iktisadi düşünce akımlarını içinde barındıran bir şemsiye
kavramdır. Bunlar arasında sosyalizm, Marxçı sosyalizm, Alman tarihçi okulu, eski
kurumcu iktisat, Keynes’in iktisadı, post Keynesçi iktisat ve Avusturya okulu sayılabilir.
KEİB’in zayıf iktisadi performansının ve zayıf kurumsal kapasitesinin nedenlerini
araştırırken, heterodoks karakterli yaklaşımlardan Alman tarihçi okulu ve eski kurumcu
iktisat okulu ve yeni kurumcu iktisat okulu tarafından geliştirilen bazı kavramları
kullanacağız.
Friedrich List, Wilhelm Roscher, Gustav Schmoller, Max Weber ve Werner Sombart
öncülüğünde gelişen Alman tarihçi okulu iktisada evrimci yaklaşımı, ekonomide devlete
biçtiği olumlu rol, tümevarımcı tarihi yaklaşımı ve muhafazakar reformları ile ana akım
iktisattan ayrılır. Alman tarihçi okuluna göre iktisadi olgular tarihi bir arka plana
gömülü olarak tümevarım yöntemi ile incelenmeli, tarihi olayların insan iradesine yer
veren evrimci bir anlayışla irdelenmelidir.
Eski kurumcu iktisadın öncüleri Thorstein Bunde Veblen, Wesley Clair Mitchell, Keneth
Galbraith’tir. Eski kurumcu iktisat bütüncül disiplinler arası araştırma, kurumlara ve
kurumsal değişime vurgu, Darwinci evrimci yaklaşım, normal denge kavramının reddi,
çıkar çatışması ve liberal demokratik reformlarla neo klasik iktisadın yöntemine itiraz
etmiş ve bu nedenle ana akım dışı iktisat alanında kalmıştır (Bocutoğlu,2012: ss. 145146, 229-231).
Veblen’e göre iktisat bir süreç ve bir düzeni gösterme teorisidir ve kurumlar da bu
süreci biçimlendirmektedir. Yazılı olsun olmasın belirsizliği azaltan, istikrarı sağlayan ve
bireylerin davranışlarını düzenleyen her türden kuralı kurum olarak nitelendirmek
mümkündür. Kurumlar oyunun kurallarıdır ve zaman içinde değişir (Kama, 2011:
s.183). Veblen’in teorisinin temel özelliği kurumsal değişimin, yol/patika/izlek
bağımlılığı (path dependence) ve kümülatif niteliğine, kurumsal değişime neden olan
yeni teknolojilerin rolüne ve Amerikan kurumlarının parasal karakterine vurgu
yapmasıdır (Rutherford, 2001: s. 174’ten aktaran Güler, 2012: s.56.)
Yeni kurumcu iktisadın kurucuları Ronald Coase, Douglas North ve Oliver Williamson
olup, neo klasik teoriyi büsbütün eleştirip reddetmek yerine, bazı özellikleriyle ilgilenip
ana akım disiplini içinde kalmayı başararak yeni kurumcu iktisadı, eski kurumcu
iktisattan ayırmışlardır. Yeni kurumcu iktisat, neo klasik teorinin kıtlık ve rekabet gibi
varsayımlarını kullanmaya devam edip, rasyonalite ve tam bilgi gibi gerçek dışı
varsayımlarını reddederek, yerine koydukları sınırlı rasyonalite, eksik sözleşmeler,
işlem maliyetleri, mülkiyet hakları ve fırsatçılık gibi yeni ve daha gerçekçi bir terminoloji
ile farklı bir metodolojik perspektif sunmayı başarmıştır (Çetin,2012: s.44). Özetle
neoklasik iktisadın özünü kabul ettikleri için yeni kurumcu iktisat, eski kurumcu
iktisadın aksine yarı heterodoks özellikler göstermektedir.
Bu bildiride KEİB’in zayıf iktisadi performansının ve zayıf kurumsal kapasitesinin
nedenlerini araştırırken; tarihçi okuldan tümevarımcı tarihi yaklaşım kavramını, eski
kurumcu okuldan kurumsal değişim ve yol/patika/izlek bağımlılığı kavramını ve nihayet
yeni kurumcu okuldan da eksik sözleşmeler kavramlarını ödünç alacak, bu kavramlardan
bazıları üzerinde değişiklikler yaparak kullanacağız. Yaptığımız analizi ve ulaştığımız
sonuçları aşağıda sunacağız.
4.Analiz, Genel Değerlendirme ve Sonuçlar
Yeryüzünde bazı ülkeler oyun kurucu, bazı ülkeler ise oyunun kurallarına uyucu
konumda bulunur. Oyun kurucu ülkelere pax devletleri denir. Tarihsel süreçte oyun
kurucu ülkelerin gerçekleştirdikleri pax sistemlerine örnek vermek gerekirse Pax
Romana, Pax Ottomana, Pax Britannica ve Pax Americana ilk sırada akla gelir. İkinci
Dünya Savaşından sonraki dönemde ortaya çıkan iki kutuplu dünya, her hangi bir pax
devletine imkan vermemiş olmakla birlikte, oyun kurucu ülkelerin ABD ve SSCB
olduğunu söylemek yanlış olmaz. Rusya İmparatorluğu 19. Yüzyıldan itibaren eni konu
oyun kurucu bir devlet konumuna yükselmeyi amaç edinmiş, bu hedefini SSCB
döneminde de devam ettirmiş, kurumlarını bu hedefe göre şekillendirmiştir.
SSCB’nin çökmesiyle birlikte belirli bir bocalama dönemi geçiren Rusya, Bağımsız
Devletler Topluluğu adı altında eski hayat alanını toparlamaya çalışmış ise de bunu
başaramamıştır. Doğu Avrupa’nın, Merkezi Asya’nın kendinden kopması, Baltık
Cumhuriyetlerinin dağılması, post SSCB döneminde Karadeniz havzası merkez olmak
üzere bir güç boşluğu doğurmuştur. Bu boşluğun ABD ve AB gibi oyun kurucu ülkeleri
kendine çekmesi üzerine, kafa karışıklığı devam eden Rusya Federasyonu, KEİB Teşkilatı
gibi yapılanmaları kendi başına bırakmamak amacıyla içinde yer almış, bu örgütün
kurumsal kapasitesinin gelişmesini kontrol altında tutmuştur. Rusya İmparatorluğu ve
SSCB çizgisini izleyerek oyun kurucu bir ülke konumuna geçmeye çabalayan Rusya
Federasyonu’nun yol/patika/izlek bağımlılığı ile aynı amacını gerçekleştirmeye
çalışacağını varsayabiliriz. Çünkü tarihi süreç içinde izlenen hedefler ve bu hedefleri
gerçekleştirmek için geliştirilen kurumlar, ancak belirli bir izlek bağımlılığı boyunca
değişime uğrar. Bugün dünün, yarın da bugünün devamıdır. Oyun kurucu devlet olma
hedefi güden Rusya’nın, SSCB çöktüğü için hedeflerinden ve kurumlarından vaz geçtiği
düşünülemez. Bu nedenle sistemin kalbinde yer alan Geniş Karadeniz Havzasında, amacı
ne kadar yapıcı olursa olsun KEİB gibi yapılanmaların kendi kontrolü dışında
yeşermesine izin vermeyeceği tabiidir.
Rusya Federasyonu, Türkiye’nin başlattığı -kuşkusuz arkasında ABD, AB ve NATO
desteğinin zımnen bulunduğunu varsaymamız gereken- KEİB girişimine karşı
çıkmaktansa, onun gelişimini kontrol altında tutmayı ve gereğinde bloke etmeyi
planlamış olmalıdır. Çünkü Geniş Karadeniz Havzası bir kere ABD, AB ve NATO
inisiyatifinin kontrolüne düştükten sonra, Rusya Federasyonu’nun her ne isim altında
olursa olsun toparlanması, hayat alanını tekrar kontrol altına alması ve stratejik
hedeflerini gerçekleştirmesi beklenemez. Bu nedenle KEİB Teşkilatının sözleşmesini
imzalarken, girişimi başlatan ikinci ve üçüncü tarafların niyetlerini tam olarak
bilemediği, eksik bilgi sahibi konumunda olduğu için, KEİB’in amaçlarını
gerçekleştirecek kurumsal kapasitesini zayıflatacak bir eksik sözleşmenin ortaya çıkması
için çaba harcamış olmalıdır. Yeni kurumcu iktisadın firmalar için tasarladığı eksik
sözleşme kavramını, milletlerarası ilişkilerde bu şekilde kullanmanın uygunluğu
tartışılmalıdır. İçinde Rusya Federasyonu’nun yer almadığı herhangi bir Geniş Karadeniz
Havzası işbirliği girişiminin başarılı olamayacağının farkında olan Rusya
Federasyonu’nun, havzada kurumsal kapasitesi yüksek bir işbirliği teşkilatının hayata
geçirilmesine izin vermeyen, yaptırımlardan uzak bir eksik sözleşmeye imza atmış
olması kabulü akıl aykırı görünmüyor. Söz konusu eksik sözleşmenin zaman içinde
sorunlar çıkarması, sosyal ve iktisadi maliyet artışlarına yol açarak zaafa uğraması
amaca uygun görünüyor.
Kanaatimce KEİB Teşkilatının zayıf iktisadi performansı ve zayıf kurumsal kapasitesinin
sorumlusu Rusya Federasyonu’dur. Rusya Federasyonu milli çıkarlarını korumak adına,
kendi noktainazarından tamamen haklı olmak üzere, hayat alanının kalbinde başarılı ve
iyi çalışan bir işbirliği sisteminin gelişmesine izin vermemiş ve Teşkilatın kapasitesini
kontrol altında tutmayı tercih etmiştir.
KEİB’in kendinden beklenen fonksiyonları başarıyla yerine getirebileceği bir kurumsal
kapasiteye sahip olması, tamamen ABD, AB ve NATO’nun, KEİB gibi uluslararası
örgütlenmelerin gerçek amaçları konusunda Rusya Federasyonu’nu ikna etmesine bağlı
görünüyor. KEİB Teşkilatı bu haliyle, sorunlarla örülü bir coğrafyada ortak bir konuşma
platformu sağlaması bakımından çok önemli bir fonksiyon görmektedir. Bu nedenle
devamında fayda vardır. Ama unutmamalı ki KEİB’in bir iktisadi işbirliği örgütü olarak
esas amacı bu değildir.
5.Kaynakça
Adams, T., Emerson, M., Mee, L., Vahl, M., (2002), Europe’s Black Sea Dimension, Center
for European Policy Studies, Brussels.
Angeliki, N., (2009), The Black Sea Economic Cooperation (BSEC): As a Determinant and
Multilateral Factor in the Black Sea Region and European Uninon, MA Dissertation,
Department of Balkan, Slavic and Oriental Studies, University of Macedonia.
Basılgan, M., (2010), “ Alman Tarihçi Okulu’nun Joseph Alois Schumpeter Üzerine Etkisi”,
Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 65-3.
Bocutoğlu, E., Çelik, K., (2000), “The Effects of Russian Economic Crisis on Turkish
Economy: A Brief Assessment”, Journal of Qafqaz University, Vol. III, Number 1., Baku.
Bocutoğlu, E. Çelik, K., (2002), “A Retrospective and Prospective Approach to the Crossborder Economic Relations of Turkey with the Russian Federation and the Southern
Caucasian States: Possibilities and Challenges”, Workshop on Turkey at the Crossroads of
Commercial Routes: Cross-border Economic Relations, French Institute of Anatolian
Studies, Georges Dumézil Institute, 15 March 2002, İstanbul.
Bocutoğlu, E., (2005a), “BSEC’s Caucasian Dimension: EU and UN Efforts for Peace and
Stability in the Southern Caucasus”, The Second International Silk Road Symposium,
BSEC Studies, organized by Georgian Ministry of Economy, Georgian Academy of
Sciences and International Black Sea University, 6-7 May, Tbilisi, 2005.
Bocutoğlu, E., (2005b), “The Lessons from Black Sea Economic Cooperation (BSEC)
Experience and the Need for a New Approach to Security and Cooperation in the Black Sea
Region”, Conference on the Black Sea Region: Setting a Safe Course on Democracy and
Development, organized by South Caucasus Institute of Regional Security, Der Standard
and Haus Wittgenstein Bulgarisches Kulturinstitut, 27 November-1 December, Vienna,
2005.
Bocutoğlu, E., (2006a), “Economic Conflicts in the Black Sea Region in the Post Cold War
Era”, The Second Meeting of Black Sea Commission on Conflict Resolutions and South
Caucasus Institute of Regional Security, Tbilisi.
Bocutoğlu, E., Koçer,G., (2006b), “The Black Sea Security: Is There a Role for BSEC?”,
Romanian Journal of International Studies, Quarterly Published by EURISC Foundation,
Romanian Institute of International Studies (IRSI), Bucharest, 2006.
Bocutoğlu, E., (2012), İktisadi Düşünceler Tarihi, (2. Baskı), Murathan Yayınevi, Trabzon.
Çetin, T., (2012), “Yeni Kurumsal İktisat”, Sosyoloji Konferansları, No: 45 (2012/1).
Güler, E., (2012), “Geçiş Ekonomileri ve Yeni Kurumsal İktisat’ın Yeniden Yükselişi”, Doğuş
Üniversitesi Dergisi, 13(1).
Helmann, J.S., Geraint, J., Kaufmann, D., Schankermann, M., (2000), “Measuring
Governance, Corruption, and State Capture: How Firms and Bureaucrats Shape the
Business Environment in Transition Economies”, World Bank, Policy Research Working
Paper, No. 2312.
Helmann, J.S., Geraint, J., Kaufmann, D.,(2000), “Seize the State, Seize the Day: State
Capture, Corruption and Influence in Transition”, The World Bank, Policy Research
Working Paper, No. 2444.
Lawson, T., (2006), “The Nature of Heterodox Economics”, Cambridge Journal of
Economics, 30(4).
Kama, Ö., (2011), “Yeni Kurumsal İktisat Okulunun Temelleri”, Gazi Üniversitesi İİBF
Dergisi, 13/2.
Minchev, O., (2010), “Russia and Euro-Atlantic World: Bilateral Resetting or Geopolitical
Reshaping”, Institute for Regional and International Studies, (June 3, 2010).
Minchev, O., (2011), “The Black Sea Region: Strategic Balance and Policy Agenda”,
Institute for Regional and International Studies, (November 18, 2011).
North, D., (2002), Kurumlar, Kurumsal Değişim ve Ekonomik Performans, Sabancı
Üniversitesi Yayınları.
Sayan, S., (2005), “The Effects of the BSEC on Regional Trade Flows”, Agora without
Frontiers, Vol: 10 (4).
Tsardanidis, C., (2005), “The BSEC: From New Regionalism to Inter-regionalism?”, Agora
without Frontiers, Vol: 10 (4).
Download