YORUM BAHADIR KALEAĞASI KARADENİZ SİNERJİSİ 7 Haziran 2008 Karadeniz bir iç deniz mi? Uç deniz mi? Yoksa uluslararası bir deniz mi? Karadeniz bir Asya geçişi mi? Bir Avrupa yolu mu? Avrasya koridoru mu? Akdeniz uzantısı mı? Karadeniz bir bölge mi? Kıtalararası bir sınır mı? Merkez mi? Kavşak mı? Bunlar bir coğrafya sorusu mu? Yoksa tarihsel, siyasal veya ekonomik bir yaklaşım mı içeriyorlar? Ya da jeostratejik açılımlara göre mi değerlendirilmeliler? Yanıtlar soruların hangi açıdan ifade edildiğine göre değişebilir. Belki de hiç fark etmez. Karadeniz alışılagelmiş anlamıyla bir siyasi bölge olmayabilir. Fakat sorunları ve fırsatlarıyla bölgesel işbirliğini ve sinerjiyi verimli ve kaçınılmaz kılan özellikleri var. İşbirliği 1992’de Türkiye’nin uzak görüşlü girişimiyle başladı. Soğuk savaşın tasfiye olduğu yıllarda Büyükelçi Şükrü Elekdağ’ın geliştirdiği ve Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın başlattığı ve Başbakan Demirel’in sonuçlandırdığı Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİB) 1992’de kuruldu (*). Sinerji ise, uzun sessizlik ve küçük ölçekli projeler döneminden sonra ufukta görü ndü; küreselleşme, güvenlik politikaları, çevre sorunları ve enerji hatlarıyla ile belirginleşti. Bulgaristan ve Romanya’ya doğru genişleyen AB’nin artık bir Karadeniz siyasal aktörü olmasıyla kaçınılmazlaştı. AB Komisyonu 2007’de “Karadeniz Sinerjisi” belgesiyle kurumsal çerçeveyi oluşturmaya başladı (**). Coğrafya bir şey mi ima ediyor? Fay hatları hareketli bir havza olan Karadeniz, güneybatısında Türkiye ile Yunanistan topraklarının her yıl çok yavaşça birbirine yaklaştığı dinamik bir coğrafya. Karadeniz dünya haritasına bakınca dikkat çeken bir konumda. Kıta kütleleri arasındaki geçişlerin birbiriyle en yoğunlaştığı merkezi noktada, okyanuslara göre en içeride ve uçtaki deniz. İki karşı yakadan ziyade, kıyı ülkeleri adeta bir yuvarlak masa etrafında toplayan çemberimsi bir deniz; ülkeler arası bir göl. Karadeniz’in coğrafyası ile zengin tarihi birbirine göz kırpıyor (***): ► Yüzyıllar önce 1680 yılında İstanbul’da bir boğaz sabahı. Luigi Marsigli adında bir İtalyan denizci teknesinde bir deneyim yapar. Kendi geliştirdiği oltadan bozma bir aleti Karadeniz’den Marmara’ya doğru akan sulara batırır. Sonuç bazı Türk balıkçıların söylediği gibidir. Dipten başka bir su akımı aksi yönde Karadeniz’e doğru akmaktadır. İstanbul Boğazı birbirine aksi yönde akan, üst üste fakat birbirine karışmayan iki ırmak gibidir. Karadeniz’in sularının uyandırdığı merak Marsigli’nin Güney Fransa’da Cassis’de Avrupa’nın ilk deniz bilimi (Oşinografi) araştırmaları merkezini kurmasına neden olacaktır. ► Bu suları besleyen beş büyük nehir var: Tuna, Don, Dinyeper, Dinister ve Kuban. Ayrıca Türkiye’den çıkan dört nehir: Kızılırmak, Sakarya, Yeşilırmak ve Çoruh. (Çok daha büyük olan Akdeniz’e yalnızca üç önemli nehir 3 akar: Nil, Rhône ve Po). Yalnızca Tuna yılda 203 km hacminde tatlı suyu Karadeniz’e ulaştırmakta. Muazzam bir bereket, bir ölçüde de yabancı organizmalar ve kirlilik kaynağı. Birbirine kanallarla bağlanan Tuna ve Ren havzaları sayesinde, Karadeniz’den tüm Avrupa’yı aşarak Kuzey Denizi’ne ulaşan bir suyolu var. ► Gezegenin en genç denizi, derin ve oksijensiz bir su kuyusunun üzerinde yayılan canlı bir su birikintisi görünümünde. Üst tarafta Karadeniz’in bereketli kıyıları ve sularından oluşan geniş bir kütle; ortalara doğru 150–200 metreden itibaren aniden 2.000 metreye inen soğuk, karanlık ve yaşamsız bir derinlik. Dünyanın en büyük hidrojen sülfür (H2S) deposu. Bu ölümcül bir maddedir. Solununca hemen koku alma duygusunu imha eden ve daha fazla içine çekmemek için uyarılmayı engelleyen bir gaz. Nostradamus’un bazı kehanetlerinin Karadeniz’in bir gün patlayacağı olarak yorumlanması askeri anlamda da olabilir, fiziksel de. ► Bizans’ta XIV. yüzyılda yoksulların gıdası havyarmış. Mersin balığı, somon, tekir ve kalkanla dolup taşan Karadeniz’den bolluk akarmış Akdeniz’e. Palamut neredeyse elle toplanırmış Haliç’te. Tabii her yaz Kuzey’de Odessa’dan başlayarak kıyılar boyunca saatin tersi yönde hareket ederek ve büyüyerek yılsonuna doğru Trabzon civarlarına ulaşan hamsi kafileleri her zaman Karadeniz’in en önemli ürünü olmuş; XX. yüzyıl sonu insanlarının imhacılığı baskın çıkana kadar. ► Karadeniz coğrafyasında sular kadar çevredeki topraklar da her zaman bir bereket yaymış. Batı’dan Kuzey’e uzanan eksende nehirlerle beslenen topraklar ve Pontik stepler tarım ve hayvancılık için engin bir alan oluşturuyor. Güney’deki Anadolu ve özellikle Doğu Karadeniz ise doğal zenginlik fışkıran bir bio- Y O R U M B A H A D I R K A L E A Ğ A S I çeşitlilik hazinesi. Endemik bitki türlerinden, doğal ormanlarına, arıcılıktan, yeraltı madenlerine Avrupa ve dünya açısından önemli bir eko-sistem söz konusu. Bu özellikleri sayesinde bölge en eski çağlardan beri insanların yerleşim, hayvancılık ve ilk tarım noktaları arasında yer almış. Bilimsel araştırmalara göre Karadeniz bir zamanlar Hazar ve Aral ile birlikte büyük bir tatlı su gölüymüş. Sonra kopup Akdeniz’e bağlanmış. Buzul çağının sonunda, 12 bin yıl önce başlayan kurak dönemde tekrar göl olmuş. Yaklaşık 7 bin yıl önce belirleyici afet gerçekleşmiş. Okyanusların yükselmiş. Akdeniz şimdi İstanbul Boğazı’nın olduğu noktada açılan gedikten Karadeniz’e taşmış; Niyagara şelalesinin 200 katı bir hız ve güçle. Karadeniz etrafındaki tarım ve yerleşim alanları sular altında kalmış. Tarihin mesajları Coğrafya ile tarih bu noktada birleşiyor Karadeniz’de. Bugün denizin sular altındaki eski kıyı şeridini araştıranlar yalnızca denizbilimciler değil aynı zamanda arkeologlar. Örneğin Sinop açıklarında denizin göl olduğu dönemlerin izleri sürülüyor. İncil ve Kuran’da yer alan Nuh’un gemisi ile simgeselleşen bir tarih aranıyor. Babil’in Gılgamış destanının, antik Yunan, Keltik İrlanda ve hatta Kuzey Amerika Kızılderilileri öykülerinin bahsettiği “büyük tufan” efsanesine en uygun yer olarak Karadeniz beliriyor. Mitolojideki Jason’u altın postun peşinde Boğaz’dan geçerek bugünkü Gürcistan kıyılarına ulaştıran suyolu. Bugünün Avrupa uygarlığının köklerindeki ilk “öteki” ile karşılaşarak toplumsal bir düzen oluşturma deneyimi de Karadeniz’de gerçekleşiyor. MÖ VIII. yüzyılda İyonyalılar Pontus Euxinus’a (Konuksever Deniz) açılarak ilk kolonileri kuruyor, yerel halkla balık ve tarım ticaretine başlıyorlar. İnsanlık tarihinde “uygarlık”, “barbarlık”, “kimlik” gibi kavramlar yeşeriyor böylece. İlk çağların göçebeleri, Sitler, Yunanlılar, Sarmatinler ve kadınları Amazonlar, Romalılar, Venedikliler, Cenevizliler, Gotlar, Slavlar, Hunlar, Musevi Türk Hazarlar, Tatarlar, Lehler, Türkler ve Kafkas halklarıyla zenginleşiyor Lazcası ile Uça Zuğa bölgesi. Karadeniz tarihinin dalgaları, bugünün jeo-politik analizlerinin kıyılarına ulaşmakta: MÖ 850 : Kuzey steplerinde ilk Sitler MÖ 700 : Olbia’da ilk İyon kolonisi MÖ 450 : Herodot Olbia’yı ziyaret ediyor, ‘Tarih’ini yazmaya başlıyor. MÖ 63 : Romalılar Karadeniz’e hâkim. MS 330 : Roma İmparatorluğu’nun Boğaz kıyısında yeni bir başkenti: Konstantinopolis MS 882 : Rus-Viking devleti başkenti Kiev 1071 : Malazgirt’te Bizans’a karşı Selçuklu zaferi. 1024 : IV. Haçlı seferinin Bizans’ı işgali; kaçan İmparator Komnenus’un Trabzon’da devlet kurması. 1204 : Kırım’da Venedik kolonisi 1240 : Aşağı Volga’da Batu Han’ın Altınordu Devleti 1241 : Moğol istilası 1280 : Kırım’da Ceneviz kolonisi 1347 : Büyük veba salgını Asya’dan Kırım’a ulaşarak Avrupa’ya yayılıyor 1440 : Giray’ın Kırım Hanlığı 1453 : İstanbul Osmanlı başkenti. 1461 : Trabzon Osmanlı’nın. 1693 : Rus Çarı Deli Petro Karadeniz’de donanma inşa ediyor. 1774 : Küçük Kaynarca Anlaşması. Ruslar Osmanlı’ya üstünlük sağlıyor. 1793 : Çariçe II. Katerina Kırım Hanlığı’nı Rusya’ya bağlıyor. 1829 : Yunanistan’ın bağımsızlığı 1854 : Kırım savaşı ve Avrupa siyaseti: Osmanlı, İngiltere, Fransa ve Piyemonte-Sardinya Rusya’ya karşı 1864 : Kuzey Kafkasya Rus denetiminde. 1914 : I. Dünya Savaşı. Karadeniz’de Rus limanlarını bombalayan Osmanlı bayraklı Alman gemileri 1917 : Rusya’da Bolşevik devrimi 1919 : Mustafa Kemal İstanbul’dan Karadeniz’e açılıyor, istikamet Samsun. 1923 : Türkiye Cumhuriyeti 1941 : II Dünya Savaşı. Alman ordusu Karadeniz kıyılarında. 1944 : Rus ordusu Kırım’ı geri alıyor. Kırım Türkleri, Çeçen ve İnguşların tehciri. 1945 : Karadeniz kıyısında Yalta’da savaşı kazanan müttefiklerin yeni Avrupa düzeni anlaşması 1947 : Stalin’in Türkiye’den toprak talebi, ABD’nin Truman doktrini ve soğuk savaş. -2- Y 1986 1991 1992 1992 1994 2001 2007 2008 : : : : : : : : O R U M B A H A D I R K A L E A Ğ A S I Çernobil nükleer santralinin patlaması SSCB’nin sonu, yeni bağımsız devletler: Ukrayna, Gürcistan, Moldavya, Azerbaycan, Ermenistan. Gürcistan’da Abhazya savaşı Karadeniz Ekonomik İşbirliği Çeçenya’da savaş Blackseafor. Türkiye’nin girişimiyle Karadeniz’de güven arttırıcı önlemler anlaşması Bulgaristan ve Romanya AB üyesi AB’nin ‘Karadeniz Sinerjisi’ politikası, ilk bakanlar düzeyinde toplantı. Geleceğin coğrafyası ve tarihi Bir zamanlar Avrupa’da ‘Karadeniz’ deyince, Sovyet elitlerinin tatil yaptığı mavi-gri kıyılar akla gelirdi yalnızca. Coğrafya-tarih-jeo-politik bağlantısı akademik düzeyden siyaset alanına zamanla geçebildi. Soğuk savaş sonrasında, AB’nin Orta ve Doğu Avrupa’ya genişleme önceliği içinde, Bulgaristan ve Romanya son solukta bir ileri adım olarak algılandı. Bu ülkelerin doğusundaki uluslararası deniz ufukta kaldı. Bölgenin devi Rusya’ya yönelik olarak ise AB içinde üye ülkelerin çok farklı yaklaşımları oldu her zaman. Ayrıca Brüksel’de Baltık ve Akdeniz bölgelerine yönelik bir ilgi lobisi her zaman etkili olurken, Karadeniz konusu öksüz sayılırdı. Sonra, Karadeniz’in Avrupa’nın güncel tarihi ve coğrafyasına geri dönüşü başladı. Önce enerji jeo-politiği sayesinde hatırlandı ‘yaşlı’ kıtanın ‘genç’ denizi. Orta Doğu ve Hazar’dan Batı Avrupa’ya, Rusya’dan Güney Avrupa’ya uzanan petrol ve doğal gaz boru hatları haritasında bir kavşak olarak beliriverdi. Artık uçta değildi. AB Doğuya doğru genişleyince, bir sabah güne bir Karadenizli olarak da başladı Brüksel. Bu arada Türkiye’nin adaylığıyla gündeme gelen Karadeniz, Ukrayna ile daha da belirginleşti Avrupa’nın geleceği veya sınırları tartışmalarında. Geçmişte olduğu gibi, bugün de yalnızca ekonomik ve siyasal artı değer değil, aynı zamanda çatışma, göç, salgın hastalık (veba yok ama kuş gribi var) ve çevre kirliliği sorunlarında da Karadeniz’in mutlak bir Avrupa sınırı olmadığı anlaşıldı. Bu çerçevede düşünce kuruluşları daha fazla araştırma yapmaya başladı ve bunları teşvik eden AB Komisyonu “Karadeniz Sinerjisi” politikasını başlattı. Yetersiz fakat umut verici adımlar atılmakta. Enerji, çevre, eğitim, ulaştırma, arge, güvenlik gibi çok önemli alanlarda bölge ülkeleri arasında ve bu ülkelerle AB arasında işbirliği ve somut projeler gündemde. Finansman kaynakları olarak AB fonları, Avrupa Yeniden İnşa ve Kalkınma Bankası (EBRD), Avrupa Yatırım Bankası ve Karadeniz Ticaret ve Kalkınma Bankası devrede. Bakanlar, parlamentolar, özel sektörler ve sivil toplumlar arası iletişim de güçlenecek. Karadeniz Türkiye açısında AB sürecinde çok önemli. Bölgede güçlü bir Türkiye’nin Avrupa’daki etkisi artıyor. AB sürecinde kararlılıkla ilerleyebilen bir Türkiye’nin de, bölgede gücü pekişiyor. Verimli bir tamamlayıcılık, bir sinerji söz konusu. Türkiye’nin veya herhangi bir Avrupalı ülkenin dünyanın diğer ülkeleri ve bölgeleriyle olan ilişkileri için olduğu gibi. Karadenizliliğini iyi kullanabilen bir Türkiye, Karadenizliliğini yeni kavramaya başlayan bir Avrupa’da yükselecek. AB Komisyonu Başkanı Barroso daha yıllar önce bir Türk özel sektör heyetini kabulünde uzak görüşlü ve akılcı bir açıklama yapmıştı: “Türkiye’nin üyeliği ile AB’nin aşırı genişleyeceği korkusunda olanları anlayamıyorum. Dünya haritasına baktığımda genişleyen bir küresel ortamda daralan bir Avrupa var. Elbette AB Türkiye’ye doğru genişleyecek. Ukrayna’ya da ve hatta belki ötesine de. Karadeniz’in bir gün neredeyse bir Avrupa içdenizi olması gerekiyor”. (*) KEİB üyeleri : Arnavutluk, Azerbaycan, Bulgaristan, Ermenistan, Gürcistan, Moldavya, Romanya, Rusya, Sırbistan,Türkiye, Ukrayna, Yunanistan. Gözlemci üyeler : ABD, AB Komisyonu, Almanya, Avusturya, Beyaz Rusya, Çek Cumhuriyeti, Fransa, Hırvatistan, İsrail, İtalya, Polonya, Slovakya, Tunus. (**) AB’nin Karadeniz politikaları için: www.ec.europa.eu/external_relations/blacksea (***) Kaynaklar: Neal Ascherson “Black Sea”, Londra 1995; Ahmet Kideys, Karadeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Komisyonu; National Geographic Society; ASAM-Ankara; CEPS-Brussels; Institut Egmont-Bruxelles; Südosteuropa Gesellschaft-Berlin; TEMA Vakfı ve UBCCE (Karadeniz ve Hazar İş Dünyası Konfederasyonu) Dr Bahadır Kaleağası Brüksel [email protected] -3-